komünar - Komunar.NET

Transkript

komünar - Komunar.NET
NDEK LER...
Pozitivizm Ça da Putçuluktur..................3
Tarih Olarak Toplum Evrenin Kendi
Fark na Varma Hamlesidir........................11
nsan Dü üncesi En Geni Kullan m
Kapasitesine Toplumsall kça Ula r.........23
Yap lanan ve Yap land ran Kurmay Öge:
Dil Devrimi..............................................38
Ekolojik-Demokratik Toplumsal
Ya am ve Tar m........................................56
Toplum Esas Olarak
Ana-Kad n Etraf nda Kurulur...................66
"Ben benim, ben evrenim,
öncesi-sonras ,
yak -uza
olmayan
zaman ve mekân m!"
Toplumsall k Neden Ahlaki ve Politiktir
ve Öyle Olmak Zorundad r......................77
Siyaset Toplumun Vazgeçilmezidir..........87
Burjuvazi Taraf ndan Gasp Edilen
Bir Halk Devrimi: ngiliz Devrimi........100
KOMÜNARDAN...
Merhaba
Dergimizin 45. say yla yine birlikteyiz. Bu birliktelik an , özgürlük mücadelemiz aç ndan da önemli olman n ötesinde kader belirleyici bir dönemi göstermektedir. Önderli imiz bu dönemi "PKK tarihinin 4. A amas olma özelliklerini ta maktad r." diye de erlendirdi: 1973-1984; 1984-1993; 1993-2010 Newroz'una kadarki dönem ve Newroz sonras geli melerle birlikte ad konulacak olan 4. Dönem.
te biz de KOMÜNAR olarak böylesine kader belirleyici bir döneme 45. say zla girerken dergimizi bir bütün olarak 'Toplumsal Ya am' konusuna ay rd k. Toplumsal Ya am konusunun alt ba klar Önderlik taraf ndan belirlendi Bunlar:1-Tarih, 2- Zekâ, 3- Dil, 4- Tar m, 5- Kad n, 6- Ahlâk ve Politika konular olmaktad r. Elbette bu ba klar d nda da toplumsal ya am anlatmak
için ele al nmas gereken ba klar vard r. Ancak biz Önderli imizin belirledi i çerçeveye ba kalarak bu konular ele ald k. Yan
ra demokratik siyaset ve halk devrimlerinden ngiliz Devrimi'ne dair yaz lar yer almaktad r.
Kader belirleyici bir dönem ya da Önderli imizin deyi i ile 'Özgürlük mücadelesinin 4. A amas ' önümüze çok kapsaml görevler koymaktad r. Ve bu görevlerin yerine getirilmesi yüksek bir tempo gerektirmektedir. Bunun için de özellikle toplumsal yaam konusunda ideolojik netli e sahip olmam z zorunlu olmaktad r. Çünkü 4. A ama denilen bu süreç, sadece Kürt sorunu de il
bölge sorununa yakla mda da tüm güçlerin kendi çözümlerini bir biçimde ya amsalla rmaya çal aca dönemi ihtiva etmektedir. Yani tart ma ve çat malar n yan s ra uygulamalar n da önemli oranda devreye konulaca bir a amaya girmi bulunuyoruz.
Statükocu ya da BOP yanl güçlerin neleri ya amsalla rd ya da ya amsalla raca gelinen a amada belli olmu tur. Klasik
inkar-imha savunucular önemli oranda etkisizle irken, onlar n var olan gücü BOP taraftarlar nca de erlendirilecektir. Yani bir politika devre d kal rken, o politikay yürüten güçler de devre d kalmayacakt r. Geriye bizim ne yapaca
z kalmaktad r.
Teorik olarak Önderli imiz olmas gerekenleri belirtti. 'Fikirlerin mant ' olarak ideolojimizi 'ya am n tan mlanmas ve düzenlenmesi' konusunda derinle tirdi. Önderli imizin netle tirdi i bak aç toplumsal ya am anlama ve bu ya am n ortaya ç kalmas nda önümüze ba ar lmas gereken büyük görevler koymaktad r. Bu görevi yerine getirme de ' u an'da gerçekle melidir. "Bir
insan n fikri neyse zikri de odur" deyimi do al olarak da bizi fikir üzerinde yo unla rmal r. Bu yo unla ma imdi toplumsal
ya am üzerine olmal r.
Kader belirleyici anlar, fikirlerin toplumsal ya amda hayata geçti i anlard r. Söz konusu olan Kürt sosyal ya am olunca, bu
konu daha da ciddi olmaktad r. Belirlenen ba klar bütünlüklü ele al nd nda toplumsal ya ama ili kin do ru bir bak aç oluur. Toplum özünde bunlardan olu maktad r. Bu ba klardan sadece birinin ele al narak di er ba klar n görmezlikten gelinmesi
ciddi problemlere neden olur. O zaman geçmi te ve günümüzde ya ananlar gibi kapitalist moderniteye kar olma ad alt nda onun
yedek lasti i durumuna dü ülür.
Önderli imizin s k s k bahsetti i ve mutlaka ya amsalla
lmas istedi i 'Siyaset Akademileri' i te bu kader belirleyici sürecin temel fikir do rultusu rolünü oynamak durumundad r. Toplumsal gerçekliklerin in a edilmi gerçeklikler olmas gerçe i, bu
akademileri toplum aç ndan olmazsa olmaz k yor. Toplum ancak bu akademilerin yapaca zihniyet çal malar yla devletçi sistemin olmaktan kurtulabilir. Toplum ancak bu ekilde kendisinin olabilir. Ele ald
z konular toplumun zihniyet dönü ümüne
katk sunmak amaçl r.
Özellikle anayasa tart malar , bask n seçim olas klar , siyasal soyk m sald lar ve askeri konsept projelerinin yo un olarak
lendi i bu dönemde, siyaset akademilerinin neden gerekli oldu unu anlamamak; ya körlük ya da bilinçli bo a ç kar
k olarak
de erlendirilmelidir. Özgürlük mücadelesini tasfiye ad mlar giderek daha güçlü at lmak istenecektir. Ama 15 ubat ile birlikte ba lay p 8 Mart ile devam eden, üç Kürt'ün sömürgeci devletlerce ehit edildi i Newroz etkinlikleri ile doruk noktas na t rmanan Kürt
halk n Önderli ini ve özgürlü ünü sahiplenmesi, geçmi te oldu u gibi bugün de tüm oyunlar bo a ç karacakt r. Özellikle Newroz'da ortaya ç kan halk iradesi, dü man olanlar n bile dudaklar uçuklatm a benzemektedir. Amed, stanbul ve am Newrozlar
gelmi geçmi en büyük kat ml Newrozlar olmaktad r. stanbul Newrozu bu anlamda Önderli imizin 'Türkiyelile me' ça
na
verilen olumlu yan t biçiminde ele al narak bu, acil bir örgütlülü e dönü türülmelidir. Amed, Van ve Kürdistan' n di er parçalar nda gerçekle en Newrozlar Kürt ulusal birli i için güçlü bir zemin olu turmaktad r. Kürdistan' n her parças nda ya anan özgürlük
tutkusu güçlü bir öz savunma ve politik ç
yapma zemini olarak görülmelidir. Önderli imizin son dönemlerde belirtti i Rus ve
Frans z devrim anlar n resmini vermek anlam na geliyordu NEWROZ. imdi biz Özgürlük Sava lar olarak bu resmi gördük.
O zaman gereklerini bir an önce yerine getirme görevimiz var. Bu görev en yüksek tempo ile yerine gelmelidir.
2622 y l önce Demirci KAWA'n n çekici ile dövülerek çelikle en özgürlük bilinci, Mazlum DO AN'lar n, Mahsum KORKMAZ'lar n, Zekiye ALKAN'kar n, Rah an DEM REL, Ronahi ve Berivan yolda lar n kl yolunda ve ehitlerin özlemlerini gerçekle tirme iddias n ad olan Önderli imizin öncülü ünde her zamankinden daha fazla gerçekle me olana na kavu mu tur.
Kahraman Kürt halk n Önderli ine, ehitlerine ve Partisine olan sars lmaz ba
, bu olana n en temel zemini olmaktad r. Bu
zemin bizleri 'fikri ve zikri bir olan' özgürlük sava lar olarak görmek istemektedir. KOMÜNAR fikir ve zikir birli i için üzerine dü en görevi yerine getirmeye devam edecektir.
2010 y
n Önderli imiz ve Halk z için özgürlük y olmas dile iyle…
Yolda ça Selam ve Sayg lar
zla
Say 45
KOMÜNAR
2010
POZ
ZM
ÇA DA PUTÇULUKTUR
Abdullah ÖCALAN
Yak n döneme kadar hükümranl
sürdüren pozitif bilimlerin hiç de lanse edildikleri
gibi anti-metafizik ve anti-din perspektifli olmad klar , en az ndan metafizik ve din kavramlar kadar dinsel ve metafizik bir boyut taklar aç a ç kmakta ve tart lmaktad r.
Avrupa sosyal bilim hegemonyas , uzun süre
kat pozitivist metafizikle bu gerçe i yads yarak, belki uygarl k hegemonyas na hizmet etmi tir. Ama sosyal bilimde de büyük kargaaya yol açm r. Bilim esas olarak 'kendini
bilmek'se, san ld
n aksine, en çok da sistemin resmi ideoloji olarak benimsedi i pozitivizm bu gerçeklikten uzakla
rol oynar.
Çok ele tirdi i din ve metafizik a amalar, belki de pozitivizmden daha fazla bilime yak nrlar. Tabii ki ba ta insani bilimler. Kald ki,
tabii bilimler denilen disiplinlere de derinli ine bak ld nda, onlar da son tahlilde insani
bilim kategorisinden say r. nsanl k tarihin
hiçbir a amas nda bu denli zincirlerinden vahice bo almam . Yine bu denli k sk vrak
ba lanmam . Do a ve toplum üzerine bu
denli iktidar icras na girilmemi ti. Bunlar ancak pozitivist din ve metafizikle gerçekle ir
oldu.
Pozitivizm dinsel niteli ini olguculu undan al r. Özü itibariyle pozitivizm için olgu en
temel gerçekliktir. Olgusal olmayan gerçeklik
yoktur. Hâlbuki ara rmalar ve felsefe (bir
bütün olarak) olgunun alg yla ayn oldu unu
(yani olgu=alg ) göstermektedir. Alg
k ise,
en basit zihni i lemdir. Nesnenin en yüzeysel
gözlemlenmesi sonucu olu up kaba bilgilenmenin (bilimsel olmayan en yan lg bilgi türü) yöntemidir. Olguyu olguculuk haline getirmek, nesneye temel gerçeklik rolü bah etmektir. Paganizmin (putçulu un) temelinde de
ayn yakla m vard : Nesneyi tap nma konusu
yapmak. Bu durumda pozitivizm istedi i kadar din ba ta olmak üzere metafizi e sald rs n,
kendisi de nesne hakikatçili i nedeniyle en
kaba materyalist bir din haline gelmi tir; yani
nesnelci putçulu un modernitedeki yeni bir
türevi, temsilcisi olarak metafiziktir. Pozitivizm özden, derinlikten yoksun, yüzeysel, olgular ölçüp biçmekten ötesini görmeyen, ç karlar gere i görmek istemeyen bir yap ya
sahiptir. Pozitivizmi 'bilimcilik' k yla sunmas na ra men, tarihin en putperest (Heykel
bollu u, bu s f döneminde ç gibi büyümü tür) s
r. Görünü te laik ve dünyevidir, özde en dinci ve hayalperesttir. Buradaki
dincili i, ba nazl k derecesinde 'olgucu' inanç
ve dü ünceleridir. Olguculu un asla gerçe in
bütünlü ü olmad
biliyoruz. Sözde laikli i, özde ise laik kar tl en hayali projeleri
(bir nevi ahiretlik projeler) toplumun önüne
utanmadan habire sunmas r. Hem de en
yüzeysel halidir.
3
KOMÜNAR
'Olguculuk' olarak tercüme edebilece imiz bu din, bizzat insan zihniyetinin ürünü olma karakterinden ötürü zaten metafiziktir. Olguculuk (pozitivizm), toplumsal yakla m söz
konusu oldu unda, bir nevi ça da putçuluktur. Putçuluk, anlamsall
yitirmi tanr saln bo çerçevesidir. Bir dönemler toplum
için büyüleyici, kutsal bir i levi olan bir kavramsall k olarak tanr sall k bu i levini yitirince, geriye putla
hali kal r. Putlara ise anlambilimden yoksun kesimlerin tap nmas anla r bir husustur. Onlar putun i levsellikten
kaynakland
bilmedikleri gibi, tersine putçulu un anlam üretece ini, eski yüceli e, kutsall a eri ece ini sanmakta ya da gafletinde
bulunmaktad r. Anti-put dinleri bu ba lamda
çözmek hayli ayd nlat olacakt r. Olguculua mahkûm pozitivistlerin ça da putçuluklandan üphe etmiyorum. Ça da putçuluk da
diyebilece imiz bu modern putçular n en iyi
'tüketim nesnelerine bir put gibi sar ld klar '
bizzat modernizm sahas ndaki filozoflar söylemektedir.
nsan n zihniyet itibariyle metafizik karakterli bir varl k oldu unu bu amaçla yöntem
konusunda uzunca i ledim. Pozitivizm, farnda olmadan, bu olguculu un eski dönemin
en s 'putçulu u' oldu unu göremiyor. Olguculuk = putçuluk ideam önemle ileri sürüyorum. Olguculuk bir gerçe i yorumlay biçimi
de ildir. Ne kadar tersini iddia etse de, olgulara dayal bilimin felsefesi de de ildir. Çünkü
böyle bir felsefe olamaz. Göze çarpan, kula
titreten her görüntü ve ses olgudur. Her hissedi de olgudur. Evren gerçekli inin bunlardan ibaret oldu unu hangi ç lg n veya cahil
idea edebilir? Ne yaz k ki, modernite olguculuk üzerine in a edilmi bir ya am n resmidir.
Bilinçli olarak 'resmidir' kelimesini kullan yorum. Çünkü modernite ya am n özüyle de il,
en yüzeysel biçimiyle ilgilidir.
Metafizi in önemini inkar eden kesim
materyalist âlemi, maddi uygarl , son dönemde rasyonalite ve pozitivizmi bayrak edinerek sald ya geçmi tir: Metafizik kokan her
ey hastal kt r, aldatma arac r, toptan reddedilmelidir. Fakat sonradan daha iyi fark edildi
4
ki, özellikle kapitalist modernitenin sahip oldu u rasyonalite ve pozitivizminin 'fa ist sürü', 'robot-mekanik insan' ve 'simülasyondan'
ibaret ya am alg lamalar na yol açarak, çevreyi de yok ederek bir tarihsel toplum y
na yol açmas söz konusudur. Fizik yasalar na
ba
k, toplumun y
ve çözülü ünden kendini al koymamaktad r. 'Bilimcilik'in
en kötü metafizik oldu u da böylece kan tlanoluyordu. E er toplumsal ya am n bir anlam varsa tabii! 'Bilimcili in' en s materyalizm oldu unu, iktidar ve istismar n en iyi e itilmi uzman oldu unu, dolay yla bilerek
veya bilmeyerek kendini en çok aldatan konumunda tutarak metafizi in bu en tortu biçimini temsil etti ini önemle belirtmeliyim.
Metafizi e kar tl k pozitivizmin en cahilce sald lar ndan biridir. Metafizik olu tuundan beri (insan olu umu) insanl k için bir
zarurettir. Sadece devlet etraf nda örülmü uygarl klar için de il, tüm insanlar için, hatta
zihni geli kin hayvanlar için bile ihtiyaçt r.
Hiçbir insan tam bilgiyle, bilimle, haydi diyelim pozitivistlerin diliyle bilimcilikle donanolarak ne geçmi te, ne de günümüzde donanma yetene inde de ildir. Bu imkâns z olmasa bile, zihni gücü buna yetmez. Elinden
metafizik dünyas al rsan z veya y karsan z,
ölüsü elde kal r. Ya da hiçbir kural tan mayan
lg n insanlar (Bat toplumu bu olguya çok
tan k oldu) ortaya ç kar. Yine olan bu oldu.
Kald ki, olgular gerçe in gerçekten her eyini de il, genelgeçer yan te kil eder.
Pozitivist olgucular toplumu bilimsel olarak tan mlad klar iddia etmelerine ra men,
pozitivist olguculuk toplumun gerçek ak
en az tan yan dü ünce okuludur. Toplumu tarihsiz, kaba materyalist bir y n gibi yorumlayarak, en çarp k, eksik bir tan yla en tehlikeli toplumsal operasyonlar n yolunu açarlar. Toplumsal mühendislik kavram pozitivizmle ba lant
r. Bunlar d tan müdahaleyle topluma istenilen ekli verebileceklerini
san rlar. Modernitenin de resmi anlay olan
bu yakla mlar, toplumun içinde ve d nda
yürütülen iktidar ve istismar sava lar n me ru gerekçelerini olu tururlar.
Say 45
2010
KOMÜNAR
Konuyu biraz daha aç mlarsak; bilim gibi bakt
zda, bu sak ncalar görmemek mümpozitivizm (bilimcilik) de en kaba olguculuk kün de ildir. O zaman milliyetçilikler nesnel
felsefesidir. Olgu, gerçe in görüntüsüdür; po- gerçe in ifadesi olarak anla ld nda, de ik
zitivizmde ise gerçe in kendisidir. Olgu ol- konumlarda da olsalar, felsefi bak mdan ayn
mayan hiçbir ey gerçek de ildir. Kuantum fi- olan Hitler ve Stalin konumuna dü ersiniz. Bu
zi i, astronomi ve biyolojiden, hatta dü ün- ikisi de, yani tüm pozitivistler de, kaba macenin öz olarak kendisinden biliyoruz ki, ger- teryalistler de toplumda kabul ettikleri gerçekçek, azami olarak göze görünen olaylar n öte- lere mutlak olgu de eri vermekten kurtulasindeki âlemlerde cereyan eder. Gözlemlenen mazlar. Para konusunu son derece nazik k lan
ve gözleyen ili kisinde gerçek (hakikat) en bir etken de topluma bu pozitivist yakla mla
rl bir mahiyete bürünmü tür ki, hiçbir fiziki bakan anlay tan gelir: Paray tam gerçek sayölçe e ve tarife s mama noktas ndad r. Po- mak. Dolay yla onun arac
yla el de zitivizm bu derinli in inkâr olarak, en çok tirme, giderek gerçek alg lamas na dönü ür.
ilkça daki putçulu a (paganizm) benzemektePozitivist bilim anlay yla, di er bir deydir. Put bir olgu olarak görünüm kazand
le paradigmas yla geli tirilmek istenen topiçin, paganizm ile pozitivizm aras ndaki ortak lumsal bilimler tamamen ç kmaz içinde kalba yans r.
r. Aksi halde bu denli
Pozitivizm en az ortayükselen
sömürü ve sava
Pozitivizm en az
ça teolojisi kadar zihinler ortaça teolojisi kadar zihinler olgusunu izah edemeyiz.
üzerinde tahribat yaratt . üzerinde tahribat yaratt . nsan Bilim adam topluma kar
nsan toplumlar n büyük
toplumlar n büyük manevi bir din adam veya ahlamanevi dünyas n fark nkiyatç dan daha az sorumdünyas n fark nda bile
da bile olmad . Metafizik
lu olamaz. Madem bilim;
olmad . Metafizik dünyan n
dünyan n sonu geldi deyip,
mitoloji, din ve felsefeye
sonu
geldi deyip, milyonlarca kar daha yüksek bir anmilyonlarca y n birikimi
n birikimi olan insani kut- lam gücüdür, o halde neolan insani kutsall klar
sall
klar çöp sepetine att . Tam den kendi devrimini yap p
çöp sepetine att . Tam bir
bir cehalet hareketi idi.
cehalet hareketi idi. Hz.
(17. yüzy l) zaferini sa laMuhammed'in Ebu Cehil
halde, bu üstünlü ünü
için kulland söz veya unvan tam da pozitii görülmemi sava ve sömürü olgular na
vistler içindir: Toplumbilimi aç ndan ça da
kar gösteremedi? Bilimin iktidarla mas buEbu Cehiller. Din d k (laikos) ve olguculu- na neden olarak gösterilebilir. ktidarla an biun (pozitivist felsefe veya din) kaba mater- lim özgürlü ünü kaybeder.
yalizmle (" nsan zihni ayna gibidir. Sadece
Bilimi en geli kin anlam yorumu olarak
yans r") birlikte kapitalist tekellerle yak n- tan mlarsak, bu kadar h zla iktidarla bütünle dan ba lant ideolojik örgüler olduklar
mesi ya bilim ad na bir yenilgidir ya da bilim
çok iyi kavramak gerekir.
diye tan mlanan n ciddi bir anlam sorunu varr. Bu sorunu pozitivizmle ba lant land rmak
Pozitivizm ile Gerçekle en Sosyalizm
istedim. Kendisi çok ele tirmesine ra men,
de il, Küresel Kapitalizm Oldu
pozitivizmin din ve metafizi in de gerisinde,
Pozitivistlerin en büyük günah , toplumsal en kaba materyalizmle iç içe bir din ve metagerçeklikleri fiziki gerçeklikler gibi olgular fizik oldu u, pozitivist bilimler denen disipniteli iyle ayn kategoriye koymalar olmu - linlerin sorumsuzluk (Sömürü ve sava a kar
tur. Toplumsal olguyu de mez gerçeklikle bir ey yapmad lar. Kendi sorunlar saymad bir tuttu umuzda, büyük yan lg lar içeren top- lar. Daha sonra iktidar n bilimi idiler) düzelumsal paradigmalara kap ard na kadar ara- yinden aç kça ortaya ç km bulunmaktad r.
lam oluruz. Ekonomiye pozitivist aç dan Bundan ç kar lmas gereken en önemli bir so-
5
KOMÜNAR
nuç, bilimin yeniden bir anlam yorumuna iddetle ihtiyaç duydu udur. Bilimin yeni bir paradigmatik devrime ihtiyac vard r. Yorum gücümü anlam yetene imin uygulamas olarak
bu çal mada s nad m. Sonuçlar bu s namayla
ilgilidir.
Pozitivizmin en büyük tahribat toplumbilimi alan nda olmu tur. Pozitivistlerin bilimsellik ad na fizikte oldu u gibi toplumsal konular da indirgemeci bir anlay la nesnelle tirmeleri, alt ndan ç lmas zor sorunlar
do urmu tur. Her ne kadar postmodernizm
denilen kesimler pozitivizmi ele tirip Avrupa
merkezli sosyal bilimi reddediyorlarsa da, bu
yakla mlar n kolayca liberalize edilmesi ve
daha anti-hakikatçi olan bir anti-Avrupac k
olarak biçim kazanmas mümkündür. Sosyal
bilimin kriz halinden yararlanarak bu postmodern ara rmalar toptan reddedilmese de, son
derece ele tirel yakla mak önem ta r. Modernist pozitivizmin evrenselci, ilerlemeci, çizgisel yöntemi ve perspektifi ne denli sapt ise, birçok postmodernistin a
göreci
(izafi) döngüsel yöntemi de benzer sapmalara aç kt r. Pozitivist toplum anlay hem
görecili i, hem de a
evrenselcili i
ba nda ta yan en kaba model olarak
an lmaya de erdir.
Pozitivist sosyal bilim bu konuda toplumu
do adaki di er nesneler gibi nesnelle tirerek
genel bir yan tla cevapland rmak konumundayd . Bilimsel sosyalizm bu bilim anlay
n
sol yans mas olarak ekillenmi olup daha kave olgucuydu. Katk niteli inde toplumu
üretim tarzlar na göre bir s flamaya tabi tuttu. Evrenselci düz çizgisel ilerlemeci pozitivizm sanki mutlak do rularm gibi alg lan p
uyguland . lkel, köleci, feodal, kapitalist ve
sosyalist-komünist ekillenme böyle ortaya
kt . Bunda biraz da kadercilik vard r. Ne de
olsa er geç s ra sosyalizme gelecekti. Bu, dogmatik yan aç k bir yakla md . Tüm sosyal
eylemlili e bu zihniyetle yakla man n sonuçlar zannedildi inden çok daha a r olmu tur.
Gerçekle en sosyalizm de il, çok ele tirdikleri ama fark nda olmadan en çok hizmet etmek
durumunda kald klar küresel kapitalizm oldu.
6
Rus devlet kapitalizminin sisteme en az as rl k
ömürler kazand rmas herhalde bu gerçe i
do rular niteliktedir. Pozitivist bilimcilik ideolojisi özellikle felsefi varyant olarak liberalizme güçlü katk sundu. Do al bilimlerin
güçlü itibar ndan yararlanan pozitivist ideoloji, hem sa hem de sol ideolojileri etkilemede
ba at rol oynad . deolojilere kolayca bilimsel
etiket olarak tak p muazzam sapt rmalara yol
açt . Özellikle tüm sol ideolojik ç lara damgas vurdu. Reel sosyalizm bu konuda ba
çekiyordu. Kapitalist modernizmin tuza na
pozitivist bilimcilikle dü üldü. Sa da ise, faizm gücünü pozitivist bilimcilikten alan en
önde gelen ak m konumundayd . Böylelikle
pozitivizm liberalizme en a
soldan en a
sa a kadar bir yelpazede ideolojik seçenekler
sunuyordu. Gereken her mekân ve zaman koullar nda liberalizm bu seçenekleri kendisine
eklemleyip kullanmakla sistemin yap sal krizlerini a mada azami olarak yararlanm oluyordu.
Çok büyük bir ac ve öfkeyle belirtmeliyim ki, yüz elli y a an çok soylu bir mücadelenin 'bilimsel sosyalizm' ad na ba ndan
beri yitirmeye mahkûm kaba maddeci bir pozitivizmle yürütülmesi büyük bir talihsizlik
olmu tur. üphesiz bu tutum alt nda çokça
mücadele ettikleri 's fsall k ad na'l k yatmaktad r. Ama bu s f, sand klar gibi kölece
proleterle meye direnen i çiler ve di er
emekçiler de il, modernite içinde çoktan erimi , teslim olmu 'küçük-burjuva' s
r.
Pozitivizm tam da bu s
n kapitalizme körce bak
n ve içi bo tepkisinin ideolojisidir.
Toplumsal ya am n gerçekte nas l olu tu undan habersiz, her zaman k r tarikatç
n zemini olmu bu kent soylu esnaf s
, ideolojik olarak hâkim resmi düzen taraf ndan en
kolay elde edilen toplumsal kesimdir.
Ortaça dan beri, hatta tüm uygarl k tarihi
boyunca zihinlerimize yüklenen imgesel yakla mlardan kurtulmadan, pozitivist dalgan n
zihinlerimizi adeta esir almas kaç lmazd .
Bu durum a
tekrarlay , içi bo , kuru bir
retori i (söz ustal , cambazl ) gerçek sanmaktan öte bir geli meye f rsat tan mad . Es-
Say 45
2010
kiden " mam ne derse do rudur"un yerine,
"Ö retmen, filozof ne derse do rudur" tekerlemesi geçti. Zihin verimsizli imizin temelinde bu gerçeklik yatar. Dolay yla kendi
toplumsal do am za ili kin tek bir yorum yapma hakk ndan bile yoksun kald k. Bu çok vahim bir durumdur. Kendi kendine beyinsel
körle me ve esarettir. Dinsel dogmatizm hiç
olmazsa gelene in bir nevi ta
gücüyle
baz tarihi gerçekleri an msat r. Pozitivizmde
bu da yoktur. Gerçeklerimizle aram za kocaman bir yabanc la ma bendi örer. Bat 'n n ideolojik hegemon gücü olarak, bir nevi silah s kmadan (beynini kullanmadan) teslim almaya
benzer. Aç k ki, bu dogmatizmi k rmadan, genelde resmi uygarl k, özelde kapitalist modern
paradigmay k rmak mümkün olamad . Dolayla özgür yorumlama gücüne eri ilemedi.
u dü üncemde ikna olmu durumday m: deolojik silahlar askeri silahlardan daha fazla
yasaklay rol oynar.
Dolay yla zirvesine Avrupa modernitesinde eri en, genelde bilimin özelde sosyal
bilimin üzerinde yükseldi i bu nesnelli in genel felsefesi olan ve halen tüm iddetiyle devam eden pozitivizm, kapsaml ele tiriler temelinde tarihin çöp sepetine at lmadan, anlaml bir sosyal bilim paradigmas (köklü antiuygarl kç bilim felsefesi) geli tirilemez. Avrupa merkezli bilimin, özelikle sosyal bilimin
çok parçalanm ve hakikati yitirme tehlikesi
de bulunsa, olumlu kazan mlar ve hakikat
paylar anlamak ve özümsemek artt r. Pozitivizm ne kadar ele tirilip a lmak durumundaysa, aç a ç kar lm hakikat paylar n
özümsenmesi de o denli benimsenmek durumundad r. Hakikat ara rmas nda toptan antiAvrupac k en az toptan Avrupac k kadar
olumsuz sonuçlara yol açabilir.
Kapitalizmin Kutsal deolojisi
Olarak Pozitivizm
Kapitalist modernitenin ilk büyük devriminin zihniyet alan ndaki özne-nesne ayr na dayal felsefi-ideolojik devrim oldu u
önemle kavranmak durumundad r. Modernitenin ideolojik devriminin öne ç kard
kav-
KOMÜNAR
ramlar n ba ta gelenlerinden olan ulusall k bouna seçilmi bir kavram de ildir. Bu kavram
kapitalist teolojinin ana ilkesidir. Ulusall k ve
daha da geli tirilecek ulus-devlet en önemli
tanr sal kavram, hatta yeryüzündeki tanr n
kendisi olacakt r. Pozitivist teolojinin Akropol'ündeki en büyük tanr kesinlikle ulusall k
ve ulus-devlet olarak yerini alacakt r. Di er
modernite tanr lar önem s ras yla sisteme
yapt klar katk lar yla orant yer tutacakt r.
Pozitivist teoloji sözde 'bilimcilik'le ulus ve
ulus-devlet olgusunu abart p dinsel ümmet olgusu yerine ikame edince, bu sefer din ve
mezhep sorunlar ve çat malar yerine ulusal
sorun ve çat malar geçmi tir. Hem de daha
kanl sava lar ve soyk mlarla dolu bir sürece
yol açarak. Dolay yla pozitivizmin kapitalizmin kutsal ideolojisi oldu unu çok iyi bilmek
gerekir.
Kapitalizmin zihniyet tan mlanmas çeitli aç lardan yap labilir. Ba ta yap lmas gereken eklektik, her kal ba giren, aldat riski
yüksek, bir yandan en kat dinsel dogmalardan
daha dogmatik, en soyut felsefelerden daha
saçma, spekülatif, putçulu un bile asla dü medi i kadar s putçuluk olan pozitivizm ve
liberalizm olarak tan mlamakt r. Pozitivizmle
bilimi i di edip inanç ve ahlak dünyas na
kar ç kar rken, liberalizmle de toplumun cana okuyan, bireycili i soyk ma kadar t rmanan ulus-devletçi tanr ya dönü türmü tür.
Hiçbir dini zihniyet kapitalizm zihniyeti kadar
sava , bask ve i kence do urmad . Hiçbir
toplum bireyi kapitalizmin zafer kazand
toplumdaki birey zihni kadar sorumsuz, ç kar
dü künü, zalim, soyk mc , asimilasyonist,
diktatör do urmad .
Kapitalist modernitenin bilimi, pozitivist
yap yla kendisine çok güvendi. Büyük olgusal ke ifleri her ey sand . Mutlak hakikati olgular n yüzeysel bilgisinden ibaret sayd . Sonsuz ilerleme sürecine girildi inden emindi.
Fakat burnunun dibindeki çevre felaketini öngörmemesi neye yorumlanabilir? Sava ba ta
olmak üzere, son dört yüz y n tüm tarihi a an
bütün toplumsal felaketleri hakk nda köklü
çare öngörmemesi, pratikle tirmemesi neye
7
KOMÜNAR
yorumlanabilir? Toplumun tüm gözeneklerine
iktidar olarak s zm sava engellemesini bir
yana b rakal m, do ru tespit etmemesine ne
demeli? Aç k ki, tekel egemenli inin azami
hegemonik ça nda bilim, san ld
n aksine
ideolojik ku atmay en çok ya ayan ve sistemin hizmetine en iyi uyum sa layan yap yla
bu sorulara cevap veremezdi. Yap , hedefi ve
tarz sistemi me rula rma amaçl olarak ilan
edilmi , düzenlenmi bilim, dinler kadar bile
etkili olamad
göstermi tir. Fakat ideolojik
olmayan bilim olmad
da anlamak gerekir.
Önemli olan, hangi toplumun ve s
n ideolojisi olarak bilme ve bilim oldu unu fark
edip ona göre konumunu belirlemektir. Ekoloji en yeni bilimlerden biri olarak bu çerçevede konumunu belirlerse, sadece çevrenin deil, toplumsal do an n da ideal çözüm gücü
olabilir.
Söylenmesi gereken, kapitalizmin tüm düünce biçimlerinden t pk mal, para spekülasyonundan kâr-sermaye sa lama gibi istifade etmesidir. Tüm dü ünce formlar tart ya
vurarak ç kar na olanlar yeni felsefe veya din
okullar biçiminde istifleyip, liberalizm ve pozitivizm ad alt nda piyasaya yeniden sürmü tür. Daha hazin olan , yeni bir kuma gibi müthi bir kâr oran yla satmay , yani hakîm zihniyet durumuna getirmeyi, ta rma ustal
veya kurnazl
sergilemeyi ba arm r.
Modernitenin tüm bilimsel yap na damgas vuran pozitivist felsefeyi yorumlay nca,
uygarl k-iktidar-bilim ili kisinin içyüzünü daha iyi aç a ç karabiliriz. Pozitivist felsefenin
kesin nesnel olgulardan yola ç kt
, bunun
nda hiçbir bilimsel yakla ma yer vermedi ini biliyoruz. Yak ndan bak nca, nesnelerin
ili kisi olarak bilimin tüm eski puta tap lardan ve metafizik güçlerden daha putçu ve metafizikçi oldu u kavranacakt r. Bu konuda tarihsel diyalekti i k saca hat rlat rsak daha çok
ayd nlan z. Nas l tek ve soyut tanr dinler,
paganizmi (putçuluk, bir nevi olgular tanr salla rma dini) ele tirme temelinde ortaya ç p kendilerini ekillendirmi lerse, pozitivizm
de bir nevi kar atak olarak yeni putçuluk biçiminde ortaya ç km r. Din ve metafizik
8
ele tirisi, yeni putçuluk (Olgulara dayal hakikatçilik kesinlikle neo-paganizmdir) olarak,
neo-metafizik olarak ekillenmi tir. F. Nietzsche'nin bu gerçe i ilk tespit eden filozoflardan olmas son derece önemlidir ve de erlendirmeleri hakikat ara rmalar nda katk niteli indedir. Nesnel olgu denilen kavram n hakikatten uzak bir kavram oldu unu belirlemek
büyük önem ta r. Olgular kendi ba na hakikate ili kin ya hiçbir anlaml bilgi sunmazlar
ya da sunduklar kadar yla çok yanl sonuçlaberaberinde getirirler.
Olgular e er karma k ba lant lar kapsanda anlam bulamazlarsa, ya hiç bilgi sunmazlar ya da en yanl sonuçlara yol açabilirler demi tik. Fizik, kimya, biyoloji olgular
bir tarafa b rakal m. Yaln z bir toplumsal olgu
örne i üzerinde durarak yol açt klar sonuçlar
yak ndan görelim. Pozitivizme göre ulus-devlet bir olgudur. Onu olu turan bütün ö eler de
birer olgudurlar. Binlerce kurum, milyonlarca
insan hepsi birer olgudur. Aralar ndaki ili kileri de kat nca resmi tamamlam oluruz. Pozitivizme göre bilimsel kavram olu turduk
demektir. Art k mutlak bir hakikatle kar karyay z: Ulus-devlet hakikati. Pozitivizm bu
tan ma bir yorum olarak bakmaz. Mutlak hakikat olgusu olarak bakar. Di er tüm toplumbilim olgular na da bu anlay la bakar. T pk
birer fizik, kimya, biyoloji olgusu gibi bunlar
da birer olgudur. Hakikat tan mlamas böyledir. Görünü te masum, hiç tehlike içermeyen bu yakla
n hiç de öyle olmad
,
özellikle etnik temizlik-soyk m hareketlerinde bütün deh etiyle fark etmeye ba lad k.
Hitler'den tutal m sözde en ml ulus-devlet
liderine kadar hepsi, yapt klar n bilime göre
son derece do ru (pozitif bilimlere göre) olduunu, ulus gerçeklerini ar nd rd klar , daha
homojen bir ulus olu turman n sadece hak deil, do al evrim yasas na uygun bir geli me
oldu unu söyleyeceklerdir. Esas ald klar bilime göre do ru söylüyorlar. Onlara bu gücü
pozitif felsefe ve bilimleri vermektedir. Nitekim tüm modernite dönemi bu pozitivist anlagere i s rs z vatan, millet, devlet, etnisite, ideoloji, sistem sava na giri ti. Çünkü bu
Say 45
2010
KOMÜNAR
kavramlar n hepsi kutsald ve u runa sonuna
kadar sava gerekirdi. Bilindi i üzere bu anlay sonucunda tarih kan banyosuna dönü tü.
Görünü te masum pozitivizm, özünde kanl
çehresi böyle s yordu.
demik dünya in a eder. Tarihte hiçbir tanr ve
dinin (kral ve me ruiyeti) gerçekle tiremedi i
mitoloji ve propagandas bu modernite döneminde olu turulup pazara sunulur. Tüm ahlâkî
ve politik gözenekleri tahrip edildi i gibi, anlam odaklar da tahrip edildi i için, bu ça da
Hakikat Parçalay
Olarak
mitleri ve propagandalar yemeyecek bir bePozitivizm
yin ve yürek kalmam gibidir.
Ulus-devletin teokratik ve teolojik unAnla lmad ysa biraz daha aç klayal m.
surlar , üzerinde daha önemle durmay gerek- Dünya'da günümüzde yakla k iki yüz ulustirir. Hegel, ulus-devleti yeryüzüne inmi tanr devlet vard r. Hepsi yukarda belirtti imiz kuolarak tan mlarken, salt simgesel bir de erlen- rum ve vatanda kitlesiyle ili kiler yekûnuyla
dirme yapm olmuyor. Ulus-devleti tüm ça - kar kar ya gelirse, en az iki yüz tanr , binlar boyunca tanr ad na biriktirilmi fikirlerin lerce mabetli, s rs z tarikatl bir düzen veya
bir gerçekle mesi olarak yorumluyor. Bunu hercümerçlik durumunun do mas kaç lanlamak için sadece Fransa Devrimi'ne yol mazd r. Çünkü temsil ettikleri tüm olgular
açan fikirler toplam incelekutsal ve u runa ölmeye demek yeterlidir. Pozitivistler
erdir. Dikkat edelim, kar Bugün sanal
ulus-devletle egemenli in
zda gerçek toplumsal dotoplum ça na eri tik.
tanr dan al p ulusa devreay yans tan ahlaki ve poliHiçbir gerçek, sanal
dildi ini söylerken ne denli toplum kadar olguculu u tik toplumdan ad düzeyinde
tanr
k yapt klar n farbile bahis yoktur. Gerçekten
aç klayamaz. Olgucu
nda de ildirler. Çünkü toplum sanal toplumdur. sald ya u ramas halinde
egemenli in kendisinin ne
runda ölünecek bir gerçek
Sanal toplum olgucu
oldu undan habersizler veya
varsa,
o da ahlaki ve politik
toplumun gerçek yüzü,
do ru aç klanmas yapmak
toplum
gerçekli idir. Ulusyüzünün ötesinde
karlar na uygun dü müyor.
devlette
ise, herkes kendi
hakikatin ta kendisidir
Egemenli in kendisi tarih
kendine olu turdu u ve olu boyunca hiyerar ik ve devlet
turulup önüne sunulan olgu
iktidarlar n toplam olarak tanr (efendi) ad - putlar ad na sava maktad r. Eskinin putlar
na toplum üzerinde yürütülen tekelci tahakruna sava
ndan bin kat daha az tm bir
küm ve temelde sa lanan art k-ürün ve de er- putlar u runa sava lar dönemiyle kar kar ler sömürüsüdür. Tanr sal kaynakl egemenli- yay z. Sonuç sermaye ve ulus-devlet tekellein kendilerini efendi (Rab demektir) k lm
rinin azami kâr kanununun i lemesidir; mutlu
insan kaynakl oldu u çözümlemeyi gerektir- az nl a firavunlar n bile ya amad ya ant meyecek kadar aç kt r. Kalk p da Frans z Dev- lar n pe ke çekilmesidir. Modern ya am derimi ile birlikte "Tanr kaynakl olmaktan ç - nilen, pozitivizmin bu gerçe inin, daha do p ulus kaynakl oldu" demek sosyal bilim rusu gerçekleri katletmesinin sonuçlar ndan
ad na en büyük sahtekârl kt r. Pozitivizm bu ba ka bir ey de ildir. Bugün sanal toplum çasahtekârl n mucididir.
na eri tik. Hiçbir gerçek, sanal toplum kadar
Pozitivizm ulus-devleti bilim ve sanat n olguculu u aç klayamaz. Olgucu toplum sanal
somutla
hali olarak yans tmaya büyük toplumdur. Sanal toplum olgucu toplumun
özen gösterir. Kapitalist modernite bu yüzüyle gerçek yüzü, yüzünün ötesinde hakikatin ta
en büyük yalan dola ma sokmu olur. Ne ka- kendisidir. Olgular n anlams zl (daha do dar olgusal, nesnel, bilimsel oldu unu srarla rusu kan banyosu, hayali toplum, tüketim topiddia eder. Ulus-devlet tüm gücünü bu propa- lumu anlam nda anlams zl k anla lmal ) sanal
gandaya adar. Muazzam büyüklükte bir aka- toplumla zirve yap yor. Medyatik toplum, ov
9
KOMÜNAR
toplumu, magazinel toplum hep nesnel, olgucu anlay n, pozitivizmin aç a ç km hakikatidir. Bu da asl nda hakikatin inkâr r.
Konumuz gere i fazla incelemeye gerek
duymadan, benzer sonuçlar daha da s ralayabilirim. slam, H ristiyan, Musevi, Budist, kapitalist, sosyalist, feodal, köleci toplum kavramlar ayn yakla
n gerçekleridir. Pozitivizmin metafizik yüzü burada da kar
za
yor. Evet, slam toplumu, kapitalist toplumu ayn yakla
n sonucudur. Yani bunlar
olgu kavramlar r; ba ka deyi le yak rma,
görüntü kavramlar r. Ayn ey ulus aidiyetleri için de söylenebilir. Alman, Frans z, Arap,
Türk, Kürt ulus kavramlar pozitivist karakterde birer hakikattirler. Özde ise, hakikatin silik
görüntüleridir. Peki, gerçek, hakikat nedir diye sorulabilir. Bence cevap basittir. Toplum
gerçe inde do al olan ahlaki ve politik toplum
hakikati ile bunu sürekli a nd rmak isteyen
uygarl k hakikati vard r. Bunun d ndaki s fatlar, isimler hiç gerçe i temsil etmez demiyorum. Özünü de il, görüntüsünü, basit ve s k
de kenli formunu temsil eder diyorum.
Örne in Arap ulus gerçe i diyelim. Çok
zay f da dü mü olsa, Arabistan denilen mekânda ahlaki ve politik özellikleri olan bir toplumla, bu toplumun s rt ndan binlerce y l sulta
sürmü ve günümüzde çürüme noktas na getirmi iktidar gerçe i d nda Arapl k çok az
ey ifade eder. Binlerce farkl , çeli kili, hatta
can dü man Arap vard r. Yani binlerce çeli kili hakikat! Pozitivizme göre böyle olmas
gerekir. Ama çok iyi biliyoruz ki, Arap gerçe i
özde bu olmasa gerekir. Daha anla labilir bir
örnek a açlard r. Bir de a ac n olgu olarak
binlerce dal ve say lamayacak kadar çok yapra vard r. E er ürünü bilinen ve de erli olan
bir a açsa, ona göre anlam bulur; dallar na ve
yapra na göre de il. Pozitivizm hepsine ayn
rl verme körlü üdür. Evet, dallar ve yapraklar da gerçektir. Ama anlaml gerçek de illerdir. Bir tiye in, bir kilo üzümün de eri, anlam vard r. Ama bir yapra
n ancak bir görüntüsü, özünü yans tmayan, biçimsel görü
kazand ran bir olgusal gerçekli i vard r.
10
Bilimlerin olguya bo ulmas , her gün yeni
bir bilimsel disiplinin do mas , hepsinin kendini ayn a rl kta hakikat saymas bilimsel
krizin ana nedenidir. Sistemle ba
ba ta da
belirledik. Hakikatin özne-nesne, biz-öteki,
beden-ruh, din-bilim, mitoloji-felsefe, tanr kul, ezen-ezilen, hâkim-mahkûm vb. sürekli
ve gittikçe derinle en biçimde kar t ikilemler
halinde parçalanmas , özünde ahlaki ve politik
toplumla onun üzerinde kurulu uygarl kç tekel ebekelerinin yaratt
a nd rma ve sömürgele tirme eyleminin sonucudur. Kapitalist modernite bu uygarl k ikilemini s rs zca
ço alt p derinle tirerek, toplumu bugünkü dalma ve çürüme noktas na getirmi tir. Bunda
sistemin i birlikçi biliminin de büyük pay
vard r. Kriz, ideolojik özle araçsal yap lanma
aras nda can çeki me noktas na gelince, fark na var lan hal oluyor. sizlikle, sava la, açl k
ve yoksullukla, bask ve k mla, e itsizlik ve
özgürlüksüzlükle kendini ezici çokluklar n etinde, ruhunda ç klara dönü türmesi oluyor.
Pozitivizmi ele tirirken baz yanl anlamalara dü ülmemesi konusunda uyarma
gere i duyuyorum. Birincisi, olgular n hiçbir
de eri yoktur, gerçeklikle ba yoktur gibi
yakla m içinde de ilim. Sadece oldukça
rl r diyorum. Olgusall n bir felsefe
düzeyine ta nd nda büyük sak ncalara yol
açaca
belirtiyorum. Avrupa dü ünce sisteminde bu durumun fazlas yla aç a ç kt
vurguluyorum. kinci husus, belki bir nevi
Eflatunculu a kayd m yönünde bir ele tiri
getirilmesi olacakt r. Özün belirleyici
oldu unu söylerken, özellikle a aç örne inde
bu ele tiri beklenir. Fakat belirtmek istedi im
'a aç' fikri, ideas de ildir. Toplumca a ac n
ihtiva etti i gerçekli i belirtmek istiyorum.
Faydac kç bir yakla m da sunmuyorum.
Sadece gerçekli inin ancak ahlaki ve politik
toplumca belirlenmesi gerekti ini söylüyorum. Bir bireye veya gruba çok faydal olabilir. Ama e er ahlaki ve politik toplumca ayn
biçimde yorumlanm yorsa, gerçek fayda
de eri yoktur demek istiyorum.
Say 45
KOMÜNAR
2010
TAR H OLARAK TOPLUM
EVREN N KEND FARKINA VARMA HAMLES
"Tarih olarak toplum. nsan topluluklar n milyonlarca y l süren, zorlu mekânlarda çok ac geçen ve büyük mücadele
isteyen çabalar sonucunda daha geli kin
tekil topluluklar olu turulmu tur. Baz
mekânlar ve dönemler toplumsal s çramalarda belirleyici olmu tur."
Modernist paradigman n bilim yakla nda fizik merkezi bir rol oynar. Fizikteki
geli melerden yola ç karak di er tüm bilimler
fizikteki geli meleri 'yasa' kabul ederek bilimsel olmaya çal r. 'Do ay bilmenin bilimi'
olarak tan mlanan fizik, olu 'un görünen yüzüyle ilgili olarak 'gerçek'e ula maya çal r.
Özellikle dinsel dogmatizme kar bir ç
olan ve insan bilginin öznesi haline getiren
Rönesans sonras geli meler, bilimsel dü üncenin hâkim olmas sa lam r. O güne dek
bilgiyi tekelinde tutan, toplumu sürüle tirmek
suretiyle yönetenlere kar kazan lan her mevzi bilime olan inanc ve güveni artt rm r.
Ula lan teorik sonuçlar pratikte s nan nca ve
buna paralel teknikte de geli meler olunca, insanlar art k eski tanr inanc n yerine özü pozitivizm olan bilimi koymu lard r. Bilginin
kayna olarak görülen do adan edinilen bilgiler 'evrensel yasa' olarak kabul edilerek bu
yasalar toplum ve insana da uygulanm r.
Özellikle Frans z Devrimi'nden sonra yayg nk kazanan toplumsal mühendislikler de bu
pozitivist yasac anlay temelinde gerçekle mi tir.
Toplum bilim olan sosyolojinin kurucusu
olarak kabul edilen Auguste Comte, pozitif bilimlerle insan ve toplumun da aç klanabileceini vurgulamak için toplum için 'fizik toplum'
tan mlamas yapar. Pozitivizmin kurucusu
olan Comte'a göre toplumun görünmeyen eyleri, en genel anlamda manevi kültür sosyoloji d
r, ilgilenmeye de mezdir ve gerçekler
R
le ili kisi olmayan bir eydir. Bu görü ün temelinde fizik biliminin ula
'bilimsel' verilerin topluma ve insana uyarlanarak insan ve
toplumunun yasalar na ula lmaya çal lmas
yatmaktad r. Bu yönüyle insan ve toplum, birinci do an n ara
lmas ndan elde edilen sonuçlardan hareketle tan nmaya çal r. Fizikteki geli meler o denli ileri gitmi ve ona inananlar o denli iddial olmu lard r ki evrenin
tüm yasalar aç a ç kard klar ndan emin olmu lard r. Yani geçmi in tanr
n yerini yeni
dönemde fizik ve fizikçiler alm r. Her eyi
bilen, kadere hükmeden tanr sal görü ün yerini, her eyin bilgisine varan, evrensel ve mutlak yasalara ula an, geçmi i ve gelece i bilebilen fizik bilimi ve onun klasik dönemine
damgas vuran Newton al r.
Modernist paradigman n bu fizik merkezli
yakla
son derece sak ncal r. Farkl sancalar bir yana, her eyden önce insan ve
toplum gibi evrensel ak ta daha geli kin olan
olu umlar kendilerini daha geriden takip eden
ve insana göre donan ms z olan eylerle aç klanmaya çal lm r. Evrimsel ak ta geride
olan n i leyi esaslar (insan öncesi do a), daha geli kin olana (insan ve topluma) uyarlanmaya çal lm r ki, bunun yanl sonuçlar
vermesi kaç lmazd r. Zaten gerçekle en de
bu olmu tur. Art k birinci do ay da yeterince
izah edemedi i her geçen gün daha iyi anlalan pozitif bilimlerdeki formülasyonlar, toplum ve insan gerçekli ini do ru bir ekilde
veremez. Bu çabalar n gelinen a amada pek
sonuç vermedi i ve insanl a büyük kaybettirdi i yeterince anla lm durumdad r. Hâlbuki
esas olan insan ve toplum gerçekli inin do adaki hiçbir eyle ayn la
lamayaca ve benze tirilemeyece idir.
nsan ve toplum gerçekli i 'evrensel bir
hamle' sonucu gerçekle en ve bilinebildi i kadar yla evrenin en yetkin halidir. Di er canl -
11
KOMÜNAR
lar ya da evrenin di er bile enleri evrensel ta- oranda evreni tan ma ayr cal sadece insana
rihin bir parças
ifade ederken, insan ev- hast r. Evrensel bir olu um olan insan , bu farrensel tarihin bütününü ifade eder. Evrimsel
ndal k yetisi ve kapasitesi sayesinde tüm bilak ta her olu um kendine kadarki evrensel ta- melerin kayna haline getiren de bu gerçekrihi içinde ta r, di er deyi le her olu kendine liktir. Bu, evrensel olu um aç ndan bir hamle
kadarki evrenin bir ifadesi, dile gelmesidir. niteli indedir. Yani evren insanla arak yeni bir
An'da gerçekle en evrenin kendisidir. Evamaya geçmi oluyor. Bu a ama, kendini
rensel ak devam ederek insanla maya do ru dü ünebilme ve kendi fark na varma yetisidir.
evrildi inden, birinci do a bile enleri evrenYan s ra zaman n olu turucu etkisini en
sel tarihin kendilerinden sonraki dönemlerini yetkin halde insanda görebiliriz. Çünkü zaifade etmezler. Yeni olanda ya arlar, ama 'ye- man n tümü insanda dile gelmektedir. nsanda
ni'nin ayn de ildirler, 'yeni' yani do al ev- atom alt dünyadan tutal m tüm canl k dörimsel ak ta kendilerinden sonras , onlardan nemlerini gözlemlemek mümkündür. Bu
daha donan ml olarak devam eder.
nedenledir ki Önderli imiz "kozmosu ve
nsan niteli indeki 'olu ' sadece bir insan kuantumu bilmek istiyorsan kendini bil!" dede ildir, insan n tüm öncesidir, yani evrenin di. nsandaki bu gerçeklik nedeniyledir ki evtarihidir.
Önderli imizin
renin tüm geli im a amalar
"Big-bangdan beri evrene
ana
karn ndaki dokuz ayl k
Evrimsel ak ta
yay lan gerçekliklerin topsürede
gerçekle ir. Anan n
her olu um kendine
lam " olarak tan mlad 'inyapt , esas nda evrenin
kadarki evrensel tarihi
san'da dile gelmeyen, insamilyarlarca y l boyunca
içinde ta r, di er deyi le
n içermedi i hiçbir evrenolu turduklar dokuz ayl k
her olu kendine
sel olu um yoktur. Yani evresürede gerçekle tirmektir.
kadarki evrenin bir
nin tümü insandad r. Zaten
Bu bir yan yla ana ahs nda
ifadesi,
dile gelmesidir.
bu nedenledir ki insan için
insan n kapasitesinin ve
An'da gerçekle en
ayn zamanda 'mikro kozfarkl
n bir ni anesi
mos' yani 'küçük evren' tan olurken,
öte
yandan yarat
evrenin kendisidir
yap lmaktad r. Evrene daolmas itibariyle ana'y evir ne aran rsa insanda aranmal r ve insanda renle ayn la
r. Ana ile evren aras ndaki en
vard r. Taoizm'de geçen "Tao ta ta uyur, çi- temel fark, olu um h zlar nda ya ad klar farkçekte rüya görür, hayvanda uyan r, insanda
kt r. Yani zamanlar n farkl olmas r. Evuyand
n fark na var r." özdeyi i evrensel renin milyarlarca y lda gerçekle tirdi ini ana
ak ve insan n kapsay
çok özlü bir yine evrenin bir parças ve devam olarak daha
ekilde vermektedir. Uyand
n fark na vasa sürede yapmaktad r. te bu durum ana
ran insan, hem uyumay hem rüya görmeyi
ahs nda insanda gerçekle en niteliksel farkl hem uyanmay hem de kendi ay rt edici özel- la may ve potansiyeli ortaya koymaktad r.
li i olan uyand
n fark na varmay içinde
Bir niteliksel s çrama olarak insan n oluta r. Ta ta, çiçekte, hayvanda ve insanda gerumu kaba anlamda yedi milyon y l öncesine
çekle en evren olurken, hepsinde de evren kadar gider. Bu u anlama gelmektedir: Kenfarkl bir nitelikte gerçekle ir. nsandaki ger- disine 'homo' yani 'insan' denilen türe yerçekle me niteliksel bir s çramad r ve muhte emdir.
yüzünde yedi milyon y ld r rastlanmaktad r.
Ancak bu, insan ömrünün yedi milyon y lla s nsan-Evren Diyalekti inde
rl oldu unu göstermez. Yo unluk kazanm
Parçalay Yakla mlar
bir varl k olarak insan n ya evrenin ya r.
nsan d nda evrende kendi olu umunun Bu aç dan gerçek anlamda insan bilebilmek
fark nda olan herhangi bir varl k yoktur. Ken- için evreni, evreni de bilebilmek için insan
dindeki evreni aç a ç karma, kendini tan
bilmek gerekir. Bu yönüyle evreni bilmeye
12
Say 45
2010
KOMÜNAR
dair her giri im özü itibariyle insan bilme ça- zihni örgüsü haline geldi ini gözetti imizde,
bas iken bunun tersi de do rudur. lk insanlar durumun vahameti daha iyi anla r. Nitekim
henüz do an n ba ndan ç kt klar ndan ve devletçi sistemin yaratt olumsuzluklar a onlarda do an n i leyi esaslar i ledi inden ma iddias yla ortaya ç kan tek tanr dinler de
do a-insan aras ndaki bu ili kiyi bilmektedir- dâhil pek çok kalk ma, devletçi sistemin bir
ler. nsan-do a bu dönemde bir bütündür. An- devam olmaktan hatta onu daha da derinle cak zamanla bu içiçelik ve bir olma bilinci tirmekten kurtulamam r.
çarp lacakt r.
Ayn yolun yolcusu olan tek tanr dinler
Hiyerar iyle ba layan toplumsal yar lma, insan-do a ili kisindeki yabanc la may daha
toplumdaki parçalanmaya paralel olarak in- da derinle tirmi tir. Do ay gerçeklikler dünsan-do a ili kilerinde de bir parçalanma ve yas (ya an lan ve as l olmayan yer) ve idealar
kopman n gerçekle mesinin zihni alt yap
dünyas (ahret ve gerçek ya am yeri) olarak
olu turmu tur. Hiyerar inin açt
yolda ge- ikiye bölerek do ay tüm kutsall klar ndan
li me imkân bulan ve kent, s f ve devlet üç- ar nd rm lard r. Do an n ve canl olman n en
lüsüne oturan uygarl k döneminde toplum-do- temel özelli i olan yarat
tümden soyut
a tamamen birbirine yabanbir tanr ya ait k lm lard r.
Yo unluk kazanm
ve kar t eyler olarak ele
Günümüz verileriyle ömbir varl k olarak insan n rü 14-20 milyar y l olarak heal nm r.
ya evrenin ya
r. Bu saplanan uçsuz bucaks z evÖnderli imizin 'özgürlükten geriye kalan posa'
aç dan gerçek anlamda ren, tanr taraf ndan alt günola-rak tan mlad uygarl k
de hiyerar ik bir ekilde yainsan bilebilmek için
döneminde egemenlerin körat
lm r. Hiyerar inin tepeevreni, evreni de
lele tiren düzenlerini me rusine de evrene ve onun içinbilebilmek için insan
la rmaya yarayan mitolodekilere efendilik yaps n dibilmek gerekir. Bu
jiyle insan-do a ili kisi tümye insan yerle tirilir. nsanlar
yönüyle evreni bilmeye
den bir yabanc la maya sahiçinde de erkek kad n hâkidair her giri im özü
ne olmu tur. Do al toplummi k nm r. Do a kendidaki ana-çocuk ili kisi eksinden gelinen yer de il de
itibariyle insan bilme
lindeki do a-insan ili kisi
çabas iken bunun tersi tüm zenginlikleriyle tanr tayerini dü manl k ili kisine
raf ndan insana sunulan bir
de do rudur
rakm r.
nimet haline getirilmi tir. nYan s ra ana ile çocuk yer de tirmi tir. sanlar onu diledikleri gibi kullanacakt r. Üzensan geli tiren, yaratan bir do an n yerini rinde ya an lan evren gerçek olmay p ilk insan
do ay insan da dâhil tüm bile enleriyle bir- çifti(Adem-Havva)'nin tanr sal buyru a uylikte yaratan bir egemen insan motifi alm r. mamas sonucu çarpt ld klar cezay çektikSümer mitolojisi ayn zamanda devleti yö- leri ve s nand klar bir yerdir.
neten krallar olan tanr lar n do ay (bitkileri,
Bu zihniyetin evreni canl görmesi, evrehayvanlar , sular , da lar , yeri-gö ü ve ni- nin yarat özelli ini ke fetmesi mümkün dehayetinde insan ) nas l yaratt na dair söylenildir, çünkü tek yarat güç tanr r ve her
celerle doludur. Kendilerini insanlar n ihtiyaç
ey onun yarat
r. Donan ms z, sahte ve
duyaca her eyin yarat
olarak gösteren herhangi bir niteli i olmayan bu dünyadan bir
egemenler böylelikle insanlar kendilerine ta- an önce göçmek ve 'gerçek dünya'ya gitmek
mamen ba ml hale getirmi oluyorlard . lk en gerekli olan r. Her eyi tanr ya, ruhani
uygarl k olan Sümerlerde kurulan bu düzen olana ba layan ve insanlar di er dünya aldatdaha da güçlenmi olarak halen devam etmek- macas yla bu dünyan n egemenlerine kar kotedir. Bu ideolojik formülasyonun sadece Sü- yamaz hale getirerek sürüle tiren dinsel dogmerlerle s rl kalmayarak devletçi sistemin malara kar gerçekle ecek olan bilimsel dü-
13
KOMÜNAR
ünü de olmas gerekti i kadar do adaki canzamanla de meye ba layacakt r. Birbitespit edemeyecektir. Özellikle Rönesans rinden ba ms z olarak Darwin ve Wallace
döneminde do ay canl ve tanr do an n tü- dünyan n farkl yerlerindeki canl lar incelemüne yay lm olarak gören ç lar olsa da yerek, canl lar n ya am ko ullar ndaki dezamanla bu yakla m yerini bu defa bilimsel
im ve dönü ümlere paralel olarak kendidü ünü ad na cans z do a anlay na b raka- lerinin de de im ve dönü ümlere u rad klacakt r. Devletçi zihnin ördü ü so uk ve gerbelirleyeceklerdir. Hiçbir eyin oldu u giçekd dü ünü tarz böylece devam edecektir.
bi kalmayarak sürekli de ti i hususundaki
Bilimsel dü ünü ün mekanistik dönemi bu yakla mlar ifade etmek için de 'evolution'
diye adland labilecek bu dönemde evren bir (evrim) kavram geli tirilecektir. Ara rmalamakine gibi ele al nacakt r. Evrenin kendisi
n derinle tirilmesiyle insan da dâhil olmak
tanr taraf ndan yarat lan muhte em bir ma- üzere evrenin tüm bile enleriyle bir canl orkine olarak tasarlanacakt r. Bu mükemmel ganizma olarak sürekli de ti i, dönü tü ü
makine yani evren, içinde hareket edece i ya- ve çevresindeki de imlere paralel olarak her
salarla birlikte tanr taraf ndan yarat lacakt r. canl n kendisinde de de im ve dönü ümü
Buna göre evrenin her
gerçekle tirdi i gittikGelinen a amada
bile eninin nas l haçe ortaya ç kacakt r.
reket edece i önceden
do rulanan, devletçi zihniyetin
Özellikle de kuantum
tanr taraf ndan zaten
fizi indeki geli melerparçalayan, özne-nesne ayr na
ona içerilmi tir ve kile art k 20. yüzy ldan
tabi tutarak egemenli i
min ne yapaca belliitibaren
do al toplumme rula ran zihniyeti de il de
dir. Hareket yasalar
daki animizmi and raahlaki ve politik toplumun birbirini cak denli güçlü bir
belirlenmi herhangi
tamamlayan, do ay canl gören ve canl evren anlay
bir eyin belirlenmi
animizm olarak tan mlanabilecek olu acakt r. Sapk n
olan n d nda hareket
olan komünal zihniyeti olmu tur.
etmesi, özgür davrazihniyetin ba lang
nabilmesi bu nedenle
olan hiyerar iden güBu yönüyle "geçmi daha
de yarat
olmas
nümüze geçen en az
gerçektir"
mümkün olamaz. Zabe bin y ll k sürenin
ten makinelerin de özgür ve yarat olmalar sonunda, kuantumdaki geli melerin ortaya ç beklenemez. Önderli imizin 'Ça da Levh-i kard en önemli tespit, do an n muhte em
Mahfuz' dedi i durum tam da budur.
bir dengeyi bar nd ran bir canl a sahip olduBilimsellik ad na evrenin cans z ve bir
udur. Gelinen a amada do rulanan, devletçi
makine olarak tasarlanmas n çok önemli so- zihniyetin parçalayan, özne-nesne ayr na
nuçlar olacakt r. Makinecilik (Mekanizm, tabi tutarak egemenli i me rula ran zihniyeti
Kartezyencilik) do adan tüm öznelli i al- de il de ahlaki ve politik toplumun birbirini
may ve nesnele meyi gerektirir. Tanr ta- tamamlayan, do ay canl gören ve animizm
raf ndan yarat lan evrene nas l hareket olarak tan mlanabilecek olan komünal zihniedece i önceden kodland ndan ve bu ya- yeti olmu tur. Bu yönüyle "geçmi daha gersalar n d na ç kmak mümkün olmad n- çektir."
dan do ada herhangi bir canl k, yarat k emaresi de olmayacakt r. Nas l ki makinsanla mam Evren Dönemi
nenin parçalar aras nda herhangi bir var14-20 milyar y l önce gerçekle en Bigolu sal ili ki yoksa evrenin bile enleri ara- Bang (Büyük Patlama) ile aç klanan evrenin
nda da herhangi bir ili ki mevcut de ildir. olu umuna dair de erlendirmeler, her geçen
Bu de mez, birbiriyle ba lant z ve özü gün daha da derinle tirilmektedir. Potansiyeli
itibariyle tamamen nesnele tiren evren anla- adeta her eye yeten i ne ucu kadar bir enerji
14
Say 45
2010
yo unlu unun patlamas ile evrenin olu tu u
ve geni ledi i bilimce kabul edilen görü tür.
Varl k-yokluk ikilemine oturan ve gerçekle mek isteyen bir potansiyelin kendini var etmesi anlam na gelen evrensel olu umun temel
yap ta enerjidir. Yani evren tüm bile enleriyle enerjinin çocu udur.
Do adaki tüm de im, dönü ümün buna
ba olarak olu un temel nedeni enerji-madde
ve mekân üçlüsünün sabit kalmayarak sürekli
de mesidir. Olu , özünde enerjinin bir halden ba ka bir hale geçmesidir. Bunun anla r
nmas için bilim insanlar bir gram
H2O'nun yani suyun davran
örnek gösterirler. Buna göre; enerji yo unlu unun az oldu u bir ortamda moleküller birbirine s s ya ba oldu undan su yani H2O buz halindedir. Bu durumda moleküllerde hareketlilik görülmez. Ortamdaki enerji yo unlu u
artt rsa, moleküller aras ndaki ba lar gever ve gram ba na 80 kalorilik enerji ba layarak su haline geçer. Bu kez moleküller hareket
haline geçer ve enerji yüklenir. Enerji yo unlu u yani s cakl k artarsa, her bir derece art na kar k bir kalorilik enerji daha yüklenerek
daha da hareketli bir hal al r. Buharla ma a amas na gelindi inde gram ba na 540 kalorilik
bir enerji ba layarak bu kez de buhar haline
gelir. Böylesi bir durumda su molekülleri arandaki ba lant çok daha azalm olur. S cakn daha da artt lmas durumunda H2O dap kendisini olu turan hidrojen ve oksijen
atomlar na ayr larak çok daha fazla enerjik
olurlar. Enerji yo unlu unun daha da artt lmas durumunda onlar da kendilerini olu turan parçac klara bölünürler. Tüm bu olu lar
gerçekle irken, olu un özelli ine göre mekânda da de imler gerçekle ir. Buzdan H2O
parçalar na ayr ncaya kadar olu 'un her a amas nda o maddenin kaplad yer farkl la r. Örne in madde buz halindeyken farkl
bir mekândad r, buhar haldeyken farkl bir
mekândad r, atom alt parçac klar halindeyken
de farkl bir mekândad r. Dolay yla enerjinin
ya ad de imlere paralel olarak o eylerin
mekânlar nda da de imler gerçekle ir. Bu
yönüyle mekân da mutlak ve ayn de ildir.
KOMÜNAR
Görüldü ü gibi görünen ve cismi olan bir
madde(su) ortamdaki enerji yo unlu unun
artt lmas na paralel olarak cisimsel özelli ini atarak enerjiye dönü üyor. Tersi de do rudur. Enerji de maddeye dönü mektedir. Zaten Einstein' n me hur E=mc2 formülü ile
sembolize edilen maddenin ve enerjinin dönü ümü yasas , bunu anlat r. Buna göre hiçbir
ey yoktan var edilemez, vardan da yok edilemez. Gerçekle en birbirine dönü medir. Madde enerjiye dönü ebildi i gibi enerji de maddeye dönü mektedir. Bu, felsefe tarihi boyunca yap lan madde mi ruh mu tart mas da
sona erdirmi tir. Gerçekte madde ve ruh ayn
özün farkl yo unluklarda gerçekle meleridir.
Maddenin enerjiye dönü ebilmesi için enerji
yo unlu unun artmas gerekli iken, enerjinin
maddeye dönü ebilmesi için de tersinin yani
enerji yo unlu unun azalmas gerekir. Maddenin nas l enerjiye dönü tü ünü k saca yukada su örne inde ele ald k. imdi de enerjinin
nas l maddeye dönü tü ünü k saca ele alal m.
Maddenin saptanabilen en küçük parçaklar quark ve leptonlard r. Bu parçac klar
enerji yo unluklar n azalmas sonucu gerçekle en tepkimelerle biraraya gelerek atom
çekirde ini olu turan proton ve nötron gibi
daha büyük parçac klar olu turur. Bu ayn zamanda ilk ve en hafif atom olan hidrojen atomunun olu umu anlam na gelir. Ortamdaki
enerji yo unlu u biraz daha azal rsa bu parçac klar n biraraya gelmesiyle di er elementler (demir, bak r, karbon, azot, uranyum vb)
olu ur. Bu elementlerin de biraraya gelmesiyle do ada molekül denilen bile ikler (su, tuz,
amonyak vb) olu ur. Bu moleküllerin de uygun ko ullarda biraraya gelmesiyle organik
yap lara do ru bir geçi gerçekle ecek ve evren 'ya am' ile tan acakt r.
Su, karbondioksit, metan ve amonyak gibi
moleküllerin uygun ko ullarda biraraya gelmeleriyle daha büyük moleküller olu acakt r.
Bunlar n üçlü reaksiyonlar ndan da aminoasit
denilen ve proteinlerin temel yap ta olan organik moleküller olu acakt r. Proteinlerin yanda eker ve ya moleküllerinin olu umu
gerçekle ecektir. 'Abiyotik devrim' olarak ad-
15
KOMÜNAR
land lan bu süreçle birlikte art k bilinen anlamda canl a rastlanm r.
Evrimde 'cans z' âlemden canl a geçi in
nas l gerçekle ti i uzun bir süre tart ma konusu olmu ve evrim fikri bu nedenle önemli
sald lara maruz kalm r. Miller 20. yüzy n
ortalar nda laboratuar ortam nda gerçekle tirdi i deneyle evrim zincirindeki bo lu u doldurarak önemli bir ba ar ya imza atar ve pek
çok tart man n önünü al r. Miller canl
n
dünyada görülmeye ba lad
dönemin koullar laboratuar ortam nda olu turarak deneyini gerçekle tirir. Miller dönemin temel
molekülleri olan su, karbondioksit, metan ve
amonya bir cam tüpün içine koyar. Hava almayacak ekilde d dünyayla temas engeller. Sonra dönemin güne
n yerine elektrotlarla tüpün içine elektrik enerjisi aktar r.
Aradan bir süre geçtikten sonra normalde son
derece cans z görülen su, karbondioksit, metan ve amonyak bile iminin renginin gittikçe
sarard ve suyun içinde aminoasitlerin temel
yap ta lar olan adenin, timin, guanin ve sitozinin olu tu u saptan r. Defalarca tekrarlanan deneyden hep ayn sonuç al nacakt r. Bu
deney, cans zdan canl ya geçi in nas l gerçekle ti ini ortaya koyar. Deneyde suyun kullalmas n nedeni ise ilk canl lar n suyun içinde olu mas r.
lk canl lar n görüldü ü 3-3,5 milyar y l
önceleri dünyam n çevresi bugünkü gibi istikrarl ve oturmu bir atmosfere sahip de ildi.
Bu nedenle de dünyam z bugünküyle k yaslanamayacak denli s cakt . Güne ten gelen
frekans yüksek ve canl hayat için öldürücü
etkide bulunan ultraviyole nlar
tutacak
bir ozon tabakas mevcut de ildi. Bu da suyu
canl a dair olas geli meler için son derece
stratejik k yordu. Nitekim ilk canl lar suda
olu mu tur. Çünkü günümüzde ultraviyole
nlar n gücünü azaltarak bu nlar canl lar
için tehlikeli olmaktan ç karan ozon tabakan rolünü o dönem su oynam r. Su gelen
ultraviyole nlar n gücünü k rm ve canl n olu umu için uygun bir ortam olu turmu tur. Dönem canl
n tamamen suda oldu u bir dönemdir ve bu milyonlarca y l böyle
16
sürecektir. Ancak suda ya ayan canl lar, bildik canl lar de ildir. lk canl hücresi 3,5 milyar y ll kt r. Henüz oksijenli solunum yapamayan, fotosentez yapmayan, çekirdeksiz
olan bu hücreye hala rastlanmaktad r. Yo urt
mayas nda ve çürümü ortamlarda bu bakteri
türüne rastlamak mümkündür. Tek hücreliden
çok hücreliye geçi yakla k 1 milyar y l önceleri gerçekle mi tir. skeletsiz ve kabuksuz
olan, herhangi bir koruyucu sistemi olmayan
yumu ak gövdeli yarat klard r, bu ilk canl lar.
Solucanlar, yosunlar, süngerler ve ilkel ahtapotlar ilklerdendir. Literatürde bu canl lara
"kabuksuz veya kavk z omurgas zlar" denmektedir.
430 milyon y l önce ya am n denizden karaya do ru kayd görülür. Karada da ilkin
ya am k larda gerçekle ir. Bu bir geçi tir
esas nda. K da ilkin sularda ya ayan yosunlar n kara versiyonlar görülmeye ba lar. Bu
aç dan yosunlar karalar n ilk canl lar r. Kara
yosunlar yla ba layan karaya geçi daha çok
batakl kl yerlerde olu ur. Denizlerde günümüzden 400-350 milyon önceleri pek çok bak türünün ortaya ç kt görülür. T pk yosunlarda oldu u gibi bu bal k türlerinin de kara versiyonlar gittikçe olu ur. Bunlar n ilk örnekleri kurba alard r. Kurba alar da bu yönüyle karaya ç kan ilk hayvanlardand r. Yan
ra baz sürüngenler ve kanatl böcekler de
olu mu tur. Böylelikle gittikçe kanatl hayvanlara da rastlanmaya ba lanm r.
225-65 milyon y l önceleri sürüngenler
ça
r. Timsah, kertenkele, kaplumba a ve
dinozorlar bu dönemde ya am r. Sürüngenlerden de s cakkanl hayvanlar olan memeliler
türü do acakt r. En büyük sürüngen cinsi olan
dinozorlar n 60 milyonlu y llarda yok olmalar
beraberinde memeliler için uygun geli me ortam sa lar.
Memeliler bu tarihten itibaren oldukça çeitlenerek otuz üç tak m olu tururlar. nsanla man n henüz olu mad
dönem insan türü
aç ndan primatl k dönemidir. nsan primattan koparak insanla acakt r. Kendi içinde çeitlilik gösteren primatlar n her birinin zamanla farkl eylere dönü tü ü de erlendirilir. n-
Say 45
KOMÜNAR
2010
sana do ru evrimle en primat n 'promisiyen'
ad nda fare görünümlü ve a açta ya ayan bir
canl oldu u kabul edilmektedir. Zaman içinde ilerleyen bölümlerde belirtece imiz nedenlerle bu primat n a açtan inerek hominidlerin
(insans lar) geli mesini sa lad belirtilir.
Ya ortalama olarak 14-20 milyar y l hesaplanan evrende insan n olu umu, ya kabaca 5 milyar y l olarak hesaplanan dünyada ve
dünyada da yedi milyon y l öncesine kadar
uzan r. Bu u anlama gelir: insan insan oluncaya kadar milyarlarca y l geçmi tir ve öncesi
olmasayd , insan da onlar n bir toplam olarak
olamazd .
Evrenin nsanla
Do u Afrika
Mekân:
lk insan n dünyayla dolay yla evrenle
bulu tu u mekân Do u Afrika'd r. Yani evrenin insanla
ilk yer Do u Afrika'd r. nsan n ayn veya farkl zamanlarda dünyan n
farkl farkl yerlerinde mi yoksa bir yerde oluarak oradan m dünyaya yay ld
konusu
uzun süre tart lm r. Gelinen a amada insanl n ortak bir atadan türedi i ve bu atan n
ya ad yer olan Do u Afrika'n n da insanl n olu um mekân oldu u üzerinde uzla lan
bir husustur. Bu yer Kenya, Tanzanya ve Etiyopya aras ndaki yöredir. nsanl k buradan
tüm dünyaya yay lm r. Bu geli imde bu
co rafyan n nitelikleri ve ya ad
de im
belirleyici bir rol oynam r.
Bilimin ula
jeolojik verilere göre 8-10
milyon y l önceleri Do u Afrika'da literatürde
'domla ma' denilen ve yerkabu unun mesi,
buna ba olarak yar lmas anlam na gelen bir
süreç ya anm r. Bu yar lman n sonucunda
önemli çöküntüler, yeni rmak ve göller olu mu tur. Victoria, Kioga, Rudolf gölleri ile
Omo ve Havvas rmak sistemlerinden olu an
bu havza ilk insanlar n görülece i yer olacakr. Yeryüzünde gerçekle en bu farkl la malar
sonucunda kuzeydo u-güneybat yönünde
uzanan ve dünyan n en uzun graben(çöküntü)
hatt olarak bilinen bir rift(iki kara aras yar k)
olu acakt r. Yüzey ekillerinde gerçekle en bu
de imler beraberinde yörenin bitki örtüsünü
yani floras ve hayvan çe itlili ini yani faunas de tirecektir. O güne de in ormanl k
olan bitki örtüsü yerini savana denilen yüksek
ota b rakacakt r. A açlarda daldan dala atlayarak güvenli ini sa layan ve a açta ya amaya
al k maymunlardan olan bir tür gittikçe savana ortam na uyum sa layarak insanla ma
yolunda mesafe almas sa layacak de iklikler ya ar. Maymundan gittikçe farkl la an
ama henüz insan olamam olan bu tür Australopitechus'tur.
Primatlarla insan aras ndaki son halka
olan Australopitechus'un beyin kapasitesinin
yakla k olarak 400-500 cm3 oldu u hesaplanmaktad r. Savana ortam nda kendini savunabilmek ve besin arayabilmek için bu türün gittikçe iki ayak üzerinde durmaya ba laöngörülebilir. Henüz hominid yani insams olan Australopitechus, homo yani insan
de ildir. Australopitechus insan ve insan ms lar aras ndaki son ortak atad r. Ondan sonras
art k insan türünün ortaya ç kmaya ba lad
dönem olacakt r.
lk nsan: Homo Habilis
(Yetenekli nsan)
Bu dönemlere dair tarihlemeler farkl olmakla birlikte Önderli imizin toplumun tarihini yakla k olarak yedi milyon y l olarak ele
almas ndan hareketle biz de bu tarihlemeyi
esas al yoruz. Zira toplumsall k insan türünün
var olu ko ulu oldu undan, ayr bir toplumsall k ve insanla ma süreçleri söz konusu olamaz. nsanla ma ve toplumsalla ma birlikte
gerçekle en hususlard r. Dolay yla insan n
oldu u yerde toplum var demektir. nsan n tarihi ayn zamanda toplumun da tarihi olmaktad r.
Beyin hacmi yakla k 650 cm3 olan Homo Habilis için 'yetenekli' nitelemesinin yalmas n en büyük nedeni, bir ta ba ka ta lara vurmak suretiyle onlardan kesici ta parçalar (yonga) elde etmesidir. Bu insan türü,
sert ta lar birbirine sürterek ta tan de ik
aletler üretmi ve bunlar kullanm r. Homo
Habilis'in on civar nda ta tan yap lma alet kulland söylenmektedir. Homo Habilis henüz
iki aya üzerinde durabilecek nitelikte olmap fiziksel olarak insan-primat aras bir noktadad r.
17
KOMÜNAR
kinci nsan: Homo Erectus
(Dikilen nsan)
Homo Sapiens (Dü ünen ve
Bilgili nsan)
Yakla k olarak 1,5-2 milyon önceleri Homo Habilis'ten Homo Erectus'a do ru evrimle me ya an r. Art k iki aya üzerine durabilen bu türün beyin hacmi 900 cm3'tür. Homo
Erectus'un ta tan daha geli kin aletler yapt
ve kulland ortaya ç kan tarihi bulgulardan
anla lmaktad r. A ölyen El Baltas dönemin
önemli bir aletidir. 50-60 civar nda alet kulland klar ndan bahsedilir. Homo Erectus yakla k be yüz bin y l önceleri ate i de kontrole
alarak kullanm r.
Homo Erectus'a kadar insan türü henüz
dünyan n di er yerlerine yay lmam r. lk insan olan Homo Habilis Do u Afrika ile s rl
kalm r. Homo Habilis'e ait fosillerin tümü
Do u Afrika ile s rl olup, daha çok Kenya,
Tanzanya ve Etiyopya aras ndaki bölgede younla maktad r.
Homo Erectus döneminde Do u Afrikadan Afrika'n n ba ka bölgelerine oldu u gibi
di er k talara do ru da bir fiziksel göç gerçekle mi tir. Do u Afrika'dan dünyaya yay lma
esas olarak Süvey ve Do u Akdeniz üzerinden Toros-Zagros kavisine do ru yap lan
göçtür. Büyük Sahra ve Arabistan çölleri bu
güzergâh daha uygun hale getirmi tir. Bir dier göç yolu olan Güney Akdeniz'den Cebelitar k Bo az üzerinden spanya ve Avrupa'ya
yay m gerçekle ir. Ancak bu güzergâh hem
co rafik ko ullar olarak hem de besin sorunlanedeniyle Do u Akdeniz hatt kadar verimli de ildir. Göç için en ideal yol, hem besin
kaynaklar hem korunma olanaklar hem de
iklimi nedeniyle Mezopotamya üzerinden gerçekle en güzergâht r.
Mezopotamya topraklar Homo Erectustan beri insan türünü bar nd rmaktad r. Bu da,
Verimli Hilal'de milyonlarca y ldan beri insan
türünün ya ad
anlam na gelir. Bunda en
temel etken co rafik elveri liliktir. Zaten co rafyas n bu elveri lili i nedeniyledir ki mezolitik dönemden hemen sonra tarihin en
büyük devrimi olarak tan mlanan Tar m ve
Köy Devrimi'ni de gerçekle tiren co rafya
olacakt r.
Homo Sapiens'e 'dü ünen ve bilgili' gibi
nitelemelerin yap lmas önceki insan türlerinin bilgisiz ve dü üncesiz oldu u anlam na
gelmez. Bu yönüyle ba k özü itibariyle gerçe i tam yans tmaktan uzakt r. nsan n oldu u
yerde dü ünce ve bilgi vard r. Belki ilk insanlar n beyin hacimleri günümüzdeki kadar geli kin de ildi, yine bilgileri, etraflar
detirme güçleri günümüz insan kadar yoktu.
Ancak aletleri dü ünce gücüyle yapt klar ,
ate i dü ünce gücü ve bilgiyle kontrole ald klar , dahas gittikçe geli en toplumsall n her
amas n dü üncenin ürünü oldu u aç kt r.
Dü üncenin yarat
özelli i kullan lmadan
toplumsalla man n geli mesi mümkün olamaz. Bu nedenle geçmi insan n dü ünen ve
bilgili olup olmad
tart ma konusu yapmak, en büyük cehalet anlam na gelir. Dönem
insan n zekâs nas l i letti ine ili kin verilebilecek örnekleri ço altmak mümkündür.
Hatta b rakal m evrenin en muhte em bir gerçekle mesi olan ve analitik zekâs bulunan insan , evrendeki en küçük zerrecikten tutal m
tüm di er bile enlerde de bir canl k vard r.
Her eyin kendisinden geldi i tespit edilen
atom alt parçac klar n zihninden, seçi yapabilmelerinden, sezgiselli inden bahsedilmekte, bunu ispatlayan deneyler yo unca yap lmaktad r.
Bilgi olu turma ve bu bilgiyi gelecek kuaklara aktarma canl
n en temel özelli idir.
Canl lar âleminde her ö e nas l olu tu unun
kayd
tutarak parçalar na ayr lma zaman
geldi inde tuttu u bu kay tlar kendinden sonrakilere (hücrelere) de aktar r. Böylelikle o türün tarihi boyunca edinilen bilgiler kendinden
sonrakilere aktar lm ve o türün genetik kodlamas olu turulmu olur. Yoksa her eye s rdan tekrar tekrar ba lamak zorunda kal nacakki bu da büyük bir k rdöngü anlam na gelecekti. Böylesi bir durumda da evrimsel geli im gerçekle meyecekti. Bu aktar m i i gerçekle tikten sonra o türün her ö esi içinde yaad çevresel ko ullar n de im ve dönü ümünü de gözeterek kendinden de bir eyler
katarak kodlamas tamamlar. O nedenle hiç-
18
Say 45
2010
bir yeni bir önceki gibi olmaz. Yine her canl
çevresinde gerçekle en de ikliklere kay ts z
kalmayarak kendini de bu de imlerle uyumlu hale getirmek durumunda kal r. Her canl
böyle yapmamas halinde neslinin yok olaca
bilinciyle hareket eder. Örne in verem hastal na neden olan bakteriler üretilen antibiyotikler kar nda ilkin çok dirençsiz kalm
ve antibiyotikler çok etkili olmu tur. Zamanla
bakteriler ya ad klar ortamda gerçekle en bu
de imler nedeniyle kendilerini de tirmeleri gerekti inin fark na varm ve bu antibiyotiklere kar dirençlerini geli tirmi lerdir.
Bu da ilk dönemlerde o çok etkili olan antibiyotiklerin zamanla etkisiz olmas beraberinde getirmi ve bakterilere kar yeni antibiyotikler geli tirilmek zorunda kal nm r. Hatta
en cans z gibi görünen eyler bile etraflar nda
ya anan de imlere kay ts z kalmaz. Bir ta n
ya ad kimyasal çözülmeler, bir termometrenin de en ya göre ibresinin de ime
ramas tüm bunlar her eyin de mekte oldu unu göstermektedir. Her de iklik de yaad niteli e göre bir canl k anlam na gelir.
Dolay yla içinde hem duygusal zekây hem
de analitik zekây bar nd ran bir varl k olan insan için dü ünme ve bilgili olmay evrimsel
ak ta üçüncü dönemi temsil eden Homo Sapiens ile ba latmak veya insansal geli imde sadece Homo Sapiens'i öyle nitelemek yanl r.
Evrimsel ak ta Homo Erectus'tan Homo
Sapiens'e geçi yakla k olarak iki yüz binli
llarda gerçekle ir. Beyin hacmi 1400 cm3
olan Homo Sapiens de iki türe bölünür. Bunlardan biri Homo Sapiens Sapiens iken di eri
de Homo Sapiens Neandertal'dir.
lk fosillerine Almanya'da Neander Vadisi'nde rastland ndan 'Homo Sapiens Neandertal' olarak adland lan bu tür, yirmi binli
llarda ortadan kalkm bir türdür. Sadece
Avrupa ile s rl olmay p pek çok de ik yerde de fosillerine rastlanm r. Güney Kürdistan'da anidar Ma aras 'nda yüz binli y llara
tarihlenen ve ölülerini ya ad klar yere gömdükleri anla lan kal nt lar n da yine Neandertal insana ait oldu u saptanm r. Günümüz insan na göre daha t knaz, daha kasl , daha k sa olan bu türün üyelerinin al nlar daha
KOMÜNAR
bas k, elmac k kemikleri ç kt r. Buzul devrine iyi uyum sa lam olan bu türün ta lardan
zrak ve ok yapt
avc kta uzmanla
kal nt lardan anla lmaktad r.
Daha çok buzullar n ve so uk iklim insan
olan Neandertal zamanla ortadan kaybolur.
Neandertal'in ortadan kaybolmas n nedeni
tam olarak bilinemese de yap lan en gerçekçi
ve yayg n de erlendirme, Neandertal'in buzul
dönemine a
uyum sa layarak özelle ti i,
bu nedenle de de en ko ullara paralel olarak
kendini de tiremedi i ve bunun da ortadan
kaybolmas na neden oldu u eklindedir.
Homo Sapiens'in di er kolu olan Homo
Sapiens Sapiens (dü ünen ve bilgili insan) ise
art k biyolojik olarak tamamen günümüz insan haline gelmi insand r. Günümüz insan na da Homo Sapiens Sapiens denmektedir.
nsanl n dünyaya yay lmas n Homo
Erectus döneminde gerçekle ti inden bahsetmi tik. Ancak bu yay m dünyan n tümüne
do ru gerçekle en bir yay m de ildir. Daha
çok Afrika, Asya ve Avrupa ile s rl olan bir
yay md r. Amerika ve Okyanusya'ya ise yam Homo Sapiens döneminde gerçekle ir.
Würm Buzul Dönemi denilen otuz binli
llarda kuzey yar mkürede kal nl 2-3 km'yi
bulan buzullardan bahsedilir. Bu dönemde
tüm Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika buzullarla kapl r. Bunun sonucunda ise deniz
seviyesi günümüzdekinden yakla k olarak
130m daha dü üktür. Bu nedenle de Basra
Körfezi, Ege Denizi ve Bering Bo az gibi
yerler kara haline gelmi tir. te insanlar n
Amerika k tas na geçi leri (yakla k olarak 20
binli y llar) bu döneme rastlar. nsanlar Asya
üzerinden Bering Bo az yoluyla Kuzey Amerika'dan Amerika k tas na geçmi lerdir. nsanlara ait bulgulara Amerika k tas nda bu tarihten itibaren rastlanm r. Yay m bu k tada kuzeyden güneye do ru zamanla gerçekle mi tir. Ayn ekilde Asya'dan Avustralya'ya o
dönemlerde yay lma gerçekle mi tir. Böylelikle bilinen anlamda dünyan n tümüne insanlar n gidi i gerçekle mi tir.
Görüldü ü gibi insan n olu umu tek tanr dinlerdeki gibi 'ol' demekle olan bir gerçekle me de ildir. Hominidlerin (insan ms lar n)
19
KOMÜNAR
görülmesinin ard ndan bile yakla k olarak yedi milyonluk bir evrim süreci söz konusudur.
Günümüzde her ne kadar kültürel evrim gerçekle se de insan n biyolojik evriminin gittikçe a rla
, neredeyse durma noktas na geldi i de erlendirilmektedir. Son k rk bin y ld r
insan n biyolojik olarak tümden günümüz
insan yla ayn oldu u de erlendirilmektedir.
Geli en toplumsall k, daha fazla kullalan analitik zekâ insanlar n organlar nda deimlere neden olacak denli fizi inin kullalmas gereksiz k lm r. Zira evrimle me
sürecinde insan da dâhil tüm canl lar n organlar ya i lene i lene farkl la r ya da i levsiz
kalarak yok olur veya farkl bir eye dönü ür.
On binlerce y ld r insanl k biyolojisini ciddi
düzeyde de tirecek u ra lara giri me ihtiyac duymadan da ya am
idame ettirebilmektedir. Bu da insan n biyolojik olarak evrim geçirmesini ya ortadan kald rmakta ya da
hissedilemez denli a rla rmaktad r. Biyolojik olarak insan türü imdilik ciddi bir de imi ya am yor olsa da kültürel olarak muazzam h zda de im ve dönü üm geçirmektedir.
Bu da insan n yarat potansiyelinden kaynaklanmaktad r. nsan bugünkü anlam yla
hem biyolojik olarak hem de kültürel olarak
insan oluncaya kadar büyük zorluklar ya ar. Hatta Neandertallerde görüldü ü gibi
ya ad döneme ayak uyduramad ndan dolay yok olan bir gerçekli i ya am r.
Yeni Bir Mekân ve Geli en
Toplumsal S çrama
Mekân özellikleri çok büyük ölçüde detirici ve dönü türücüdür. Nas l ki buzun
üzerinde yumurtadan civciv ç karmak mümkün de ilse, uygun ko ullara sahip olmayan
mekânlarda, o co rafyada gerçekle emeyecek
olan geli meler beklenemez. Her toplumsal
geli me, kendi mekânsal ko ullar gerektirir.
Örne in milyarlarca y bulan evrende, bugün
pek de k ymetli görülmeyen ve egemen sistemce adeta can na okunan Do u Afrika'da insan tür olarak olu mu tur. Bu, o dönemde bu
mekân n ko ullar n elveri lili inden ve gerçekle en de imlerden kaynaklanmaktad r.
Her olu um, kendisi için en uygun ko ullarda
20
gerçekle ir. Yine insan n dünyaya yay ld
dönemde en elveri li yol Do u Akdeniz ve
Verimli Hilal'dir ve bu mekân, Do u Afrikadan sonra insan n ikinci toplanma yeri olmu tur. Çünkü ko ullar elveri lidir.
Yine klan toplumunun a larak toplumsaln daha üst bir a amaya geçi i için gerekli
olan ko ullar n olu aca yer de ayn mekânlar
olacakt r. Tar m, hayvanc k ve yerle iklik bu
mekân n sundu u olanaklar temelinde ilk defa
burada geli ecektir. lk etnik unsurlar n olu umu, ilk simgesel dillerin geli imi de bu mekânlarda olu acakt r.
Mekân n etkisi sadece ilk insanlar n yaamlar nda belirleyici olmayacak, insan türünün komünal olan özünden bir sapma eklinde
geli en uygarl k sürecinde de görülecektir. Örne in uygarl k, uygarl n kendisini dayanrd tüm birikimlere sahip olmas na ve neoliti in yarat
olmas na kar n, Yukar Mezopotamya'da de il de yeni bir mekan özelli i
ta yan A
Mezopotamya'da gerçekle ecektir. Neoliti in e itlikçi ve özgürlükçü yaderinlemesine ya ayan bir mekanda,
itsiz ve özgürlüksüz bir sistem olan uygarl n geli mesi mümkün olmamaktad r.
Kapitalizm tüccar s
n öteden beri var
oldu u, maddi-manevi birikimleriyle insanl a on be bin y l aral ks z bir ekilde öncülük
eden Ortado u'da de il de pek çok yeri yeni
yeni uygarla an Bat Avrupa'da geli ecektir.
Daha da artt labilecek olan bu hususlar n tümü bize insanl k tarihinde co rafyan n toplumsal geli imde çok önemli, hatta yer yer belirleyici karakterde oldu unu göstermektedir.
Verimli Hilal'de gerçekle enlerin insanl en
fazla geli tiren en temel kültür yap lar oldu u
rahatl kla söylenebilir.
nsanlar n milyonlarca y l yirmi-otuz kiiyi a mayan ve evrensel çapta görülen bir
toplumsal form olan klan toplumu halinde yaad bilinmektedir. Klan formunda avc k,
toplay
k esas olup, daha çok evrimin do al
kurallar geçerlidir. Kendi kendine yeten, yaam güvenceye alm bir toplumsal geli me
henüz yakalanm de ildir. Her ne kadar hayvanl ktan niteliksel bir kopu söz konusuysa
da klanda hâlâ geçerli olan evrimin do al ku-
Say 45
2010
rallar r. 'Avlayabildi in, toplayabildi in ölçüde ya ayabilirsin,' kural geçerlidir. Erkeklerin daha çok avc k, kad nlar n da daha çok
toplay
kla u ra
klan formu özünde bir
geni aile görünümündedir. Dilin henüz simgesel bir karakter kazanmad daha çok beden ve ses dili diyebilece imiz i aret dilinin
hâkim oldu u zorlu bir süreçtir. Ya am güvende ve güvencede olmad ndan ve ya am
ko ullar zorlu oldu undan insan nüfusu ço alamamakta ve toplum daha ileri bir a amaya
geçememektedir. Bu ekilde insanl k tarihinin
%98'ine tan kl k eden klan tarz toplumsaln son otuz bin y yeni geli melere sahne
olmu tur.
Würm Buzul Dönemi denilen tar n veya hayvanc
n henüz geli medi i dönemde,
insan n ya am sürdürebilmesi için, bölgenin beslenmeyi sa layacak yabani bitki, meyve ve hayvan türleri bak ndan zengin, su
kaynaklar na yak n ve korunmaya elveri li olmas gerekliydi. Tüm bu ko ullara en elveri li
yerler ekvatora yak n yerlerin yan nda, orta
enlemlerde bulunan deniz seviyesine yak n
ovalarla, zengin bitki örtüsü ve hayvan faunana sahip olan rmak vadileri olabilirdi. Daha
kuzeye gidildikçe ya am daha çok ma ara ve
su kenarlar nda sürdürülmeye çal lacakt r.
Buzul dönemi boyunca tüm bu nedenlerden
dolay çok say da insan n ya amas na elveri li
yerler olarak Nil, F rat-Dicle, ndus, Ganj vb
rmak boylar yla ekvatora yak n bölgeler öne
kmaktad r. Bunlardan F rat-Dicle aras olan
Mezopotamya, di er ad yla Verimli Hilal, Dou Afrika Rift hatt ndan sonra insanl n younla
ikinci bölge olmaktad r.
Bölge dört mevsimin düzenli ya and elveri li iklimi, zengin bitki örtüsü, çok zengin
bir hayvan faunas , do al bar nma ve s nma
olanaklar n çoklu u, çok say da nehir ve
akarsuya sahip olmas gibi özellikleri nedeniyle Do u Afrika Rifti'nden sonra insanl n
ikinci önemli yo unla ma alan olmu tur. Bölgenin bu özgünlü ü onu göçler aç ndan elveri li bir konumda tutarken, di er yandan
toplumsalla mada daha üst ve zengin a amalara geçi in zeminini de olu turmaktad r. Buzul devri sonras olan Mezolitik dönem bir ara
KOMÜNAR
dönem özelli i ta maktad r. On iki bin y l önceleri ya anan bir kurakl k sonras daha önce
do adan toplama temelinde tan nan kimi bitkilerin art k ekilmeye ba lanmas , hayvanlar n
evcille tirilmesi, yerle ime geçilmesi benzeri
geli meler sonucu, önemi ve büyüklü ünden
ötürü Rönesans sonras geli melerle k yaslanan tarihin en büyük devrimi olan neolitik
devrim gerçekle mi tir. Büyüklü ü ve önemi
onun toplumsalla may , insanla may geli tirmesindedir.
"Bölgede as l patlaman n neolitikle ba lad na, yakla k on iki bin y l öncesinden bu kültüre geçildi ine dair bolca kan ta rastlamaktay z. Tar m,
Tarla ve Köy Devrimi olarak da adland rabileceimiz bu ça , gerek insanl k gerekse daha dar anlamda uygarl k tarihinin (yaz tarih) bir önko ulu
niteli indedir. Kendi ba na dev bir Kültür Ça r.
Önemi henüz lay yla anla lmayan ve tarihte hak
etti i yeri bulmayan bu kültür üzerinde ne kadar durulsa o kadar yerindedir... O kadar icat yap lm r
ki, saymakla bitmez. Tüm tar msal, zanaatsal, ulam, bar nma, sanat, yönetim, din alanlar nda devrim niteli inde geli meler ya anm r. Her alanda
binlerce yeni olgu ke fedilip adland rmalara konu
olmu tur."
Bu dönemde insanl k geli mi , milyonlarca y ldan beri sürdürdü ü klan tarz toplumsal
formunda de iklikler yapman n alt yap na
kavu mu tur. Klan döneminde ya am garanti
alt nda de ildi, insanlar do adan haz r bir halde e er toplayabilir veya avlayabilirlerse yaayabilirlerdi. te neolitik bulu lar insanlar
toplay
k ve avc a ba ml bir halde ya amaktan kurtarm r. Tar m ve hayvanc k yald ndan insanlar k tl ktan ve açl ktan doan zorluklardan kurtulmu , daha iyi ya ar hale gelmi ve bu da insan say
n artmas
sa lam r. Bu nedenle klan formundan kabile ve daha sonra da a iret formuna bu dönemde geçilmi tir. Daha sonra geli ecek olan kavim (milliyet), millet (ulus) gibi formlar da bu
zeminin üzerinden daha da büyüyen, geni leyen toplumun yeni formlar olmaktad r. Bu
yönüyle denilebilir ki neolitik, toplumsalla ran ve insanla ran en temel bir devrimdir.
Hem biyolojik olu umu hem de potansiyeli nedeniyle mikro kozmos olarak tan mla-
21
KOMÜNAR
nan insan n denilebilir ki potansiyelinin en
fazla aç a ç kt dönem, bu dönem olmaktar. Zira topluma hâkim olan zihniyet e itlikçi
ve özgürlükçü oldu undan; sömürü, bask , tahakküm olmad ndan, toplumun tüm bile enleri birbirini tamamlama üzerinden hareket etti inden, yani toplum i leyen bir mekanizma
olarak organik oldu undan, insanlar n potansiyeli toplumu geli tirmek için kullan labilmi tir. Daha yo unluklu olarak devreye giren
analitik zekâ, do an n ve buna ba olarak insan ve toplum olman n komünal olan özünden
bir kopu söz konusu olmad ndan, toplumsalla man n geli mesi için çal
r. Onun
için neolitik devrim, "Binlerce olgu, binlerce zihniyet devrimi ve ad demektir. Avrupa'daki zihniyet
devriminden daha kapsaml , orijinal ve yarat çaba isteyen bir patlama söz konusudur. Bugün kullanz tüm kavram ve bulu lar n büyük ço unlu unun bu dönemde yarat ld klar tarihen tespit edilebilen bir husustur."
Bu toplumdan kalan; din (inanç sistemi),
ahlak, bayramlar, sevgi, sayg , dayan ma,
yard mla ma, komünalite vb toplumu toplum
yapan ve toplumsal sorunlar n ortaya ç kmaengelleyen temel de erlerdir. Bu toplum
bize gerçek insan ve toplum olman n kriterlerini vermektedir. Bozulmam ve komünal
özünü her yönüyle gerçekle tiren, bu nedenle
de insanla mada önemli mesafeler kat eden
insan ve toplum gerçekli ini vermektedir.
Ben-merkezci veya insan-merkezci olmad ndan, her eyi kendisi gibi canl ve kutsal
gören, do ayla sürdürülebilir bir uyumlulu u
ya ayabilen bu toplum, bize ekolojik toplumun nas l olmas gerekti i sorusunun cevab
vermektedir. Cinslerin birbirini tamamlama ve
toplumsalla may geli tirme amaçl tüm enerjilerini aç a ç kard
, birbiri üzerinde herhangi bir eyden kaynaklanan bir bask ve tahakküm kurmad
, uyumlu bir birlikteli in
oldu unu, olabilece ini göstermektedir. Cins,
yetenek, tecrübe farkl klar olsa da e it olmayanlar n birbiri için var olma, toplumda kendini bulma ve gerçekle tirme gerçe i nedeniyle
bir e itlik yaratabileceklerini ö retmektedir.
Yani e itsizlerin e itli inin kuruldu unu, kurulabilece ini bize ö retmektedir. Belki de en
22
önemlisi bize insan n, toplumun dayan ma ile
var olabildi ini, var olabilece ini ö retmektedir. Bize toplumsalla man n insan n var olu
ko ulu oldu unu, insan n zorlu do a artlar nda kendini nas l var etti ini gösterirken ö retmektedir.
itsizli in, sömürünün, hâkimiyet ve tahakkümün, mülkiyetin olmad ; komünalizmin, birbiri için ya aman n, dayan man n temel ya am felsefesi oldu u, kimsenin öznenesne ayr na tabi tutulmad , e itsizlerin
itli inin sa land , do a ve onun tüm bileenleriyle uyumlulu un görüldü ü, yaratt
de erler anlam nda insan ve toplum olman n
özünü olu turan bu döneme 'organik toplum',
'do al toplum', 'ahlaki politik toplum' denmektedir. Önderli imiz bunlar n tümünü de
kullanmaktad r. Toplumsal sorunlar n görülmedi i bu dönemi insan ve toplumun özünü
olu turmas , bozulmam insan ve toplum anlam na gelmesi, yaratt de erler ve zihniyeti
itibariyle esas almam z gereken kök toplum
olarak ele ald .
Bu kök toplum yaratt de erlerin yan
ra, toplumun komünal özünden bir kopu sonucu gerçekle en hiyerar inin açt
yolda
olu an, tarihin en büyük sapmas ve laneti
devlete ve onun de er(siz)lerine kar da toplumun var olu srar olarak direnmektedir.
Hiyerar ik devletçi düzene kar mücadele
eden tüm kesimlerin fark nda olup olmad klana bak lmaks n, esas nda do al toplumun
birer temsilcisi oldu unu söylemek gerekir.
Bunu etnisitenin varl nda ve devletli uygara kar yürüttü ü mücadelede, kad n erkek egemenli i kar ndaki duru unda (Zira
devlet esas nda bir egemen erkek icad r.
Devlet erkektir ve kad ndan ba lamak üzere
tüm toplum da kar r veya kar la
lmal r.), 'üst toplum'a kar alt toplum(halk)un
mücadelesinde, hiyerar ik devletçi sistemin
merkezlerinde geli en peygamberlik gelene i
ve ezilen s flar n her türden mücadelesinde
vb görmekteyiz. Yani do al toplum devlet ortaya ç kt ktan sonra da demokratik toplum
olarak kölele tiren devletli toplumun yan banda varl
ve mücadelesini sürdürmü tür. Zaten tarihin temel yürütücü gücü de bu olmaktad r…
Say 45
2010
KOMÜNAR
NSAN DÜ ÜNCES EN GEN KULLANIM
KAPAS TES NE TOPLUMSALLIKLA ULA IR
"Tarih olarak toplum zekâ düzeyini gerektirir. nsan türünün zekâ düzeyi toplumsall
belirlemi tir. Toplumsall k da bu zekâ düzeyini zihniyet halinde çal maya, geli meye zorlam r. Toplumsal do a, zihniyet
düzeyi geli kin esnek yap lard r."
Evrensel gerçekle menin son halkas olarak insan n ne oldu una ili kin aray toplumsalla maya ba olarak geli en insanla ma sürecinin ba ndan beri insan n en büyük aralar ndan biri olmu tur. Bu bir yandan insan kendini bilme aray olarak ekil bulmu ken di er yandan parças oldu u evreni de bilme aray olarak geli me göstermi tir. Bu yayla insan n evrenin özeti oldu una ili kin
yap lan tan mlama anlam bulmaktad r. Mikro
kozmos olarak kendini bilen insan, makro
kozmosu yani evreni de bilir. nsan n evrensel
olu um ve evrim zincirinde yeni ve en son
halka biçiminde tezahür eden gerçekle mesi
toplumsalla mas yla ba at bir seyir izlemi tir.
Toplumsal gerçeklik ikinci do a olarak anlam
bulmaktad r. Dolay yla insan özü itibar yla
bir ikinci do a yarat
r.
Ku kusuz insan ayn zamanda bir biyolojik gerçekliktir. Birinci do an n evrimle mesinde "varl k", madde-enerji ikileminde
vücut ve anlam bulurken, zamanla farkl fiziksel bile imler ve etkile imler sonucunda kimyasal bir niteli e s çrama yapm r. Varl k en
son fiziki ve kimyasal bile imlerin kombinasyonlar ndan biyolojik bir niteli e s çrama yaparak birinci do an n kendini gerçekle tirme
süreci yeni bir a amaya geçer.
Evrensel olu umdaki ilerleme kendi ba nda bir ikinci do ay yani insan gerçekle tirerek niteliksel bir a amaya geçi yapacakt r.
Bu niteliksel a amada, insan dedi imiz canl
türü ikinci do a olarak toplumsalla man n bir
yarat
biçiminde geli me gösterecektir. Buradaki gerçekle me evrensel hamle karakterinde olacakt r. nsan n farkl bir tür olarak
ortaya ç kmas nda en önemli faktörlerin banda insan zihniyetinin esnekli i gelir. Burada insan zihninin esnekli i derken kastedilen,
insan n dü ünerek i yapabilme kapasite ve
yetene idir. Ku kusuz bütün canl türlerinin
bir dü ünme kapasitesi vard r. Hatta bu özellik
atom alt parçac klara kadar indirgenebilir.
Ancak insan türündeki dü ünce, zekâ ve zihniyet yap lanmas di er canl türlerinden nitelik olarak farkl k arz etmektedir. Bu da özgürce seçim yapabilme olana
n yüksekli i
anlam na gelmektedir.
nsan d ndaki di er canl türlerinde de
zihinsel esneklik, dolay yla özgür seçim
alanlar vard r. Ancak bu alanlar insan türüne
oranla çok daha dard r. nsan n zekâs nda esneklik alan oldukça geni lemi bulunmaktar. nsan en az ndan potansiyel olarak s rs z
hareket etme kabiliyetine sahiptir. nsandaki
bu s rs z hareket kabiliyetini aktifle tiren
onun toplumsall
r.
Bunu bir örnekle aç mlarsak konu daha iyi
anla lacakt r. D ar dan bir müdahale olmamüddetçe bir bitki ye erdi i mekân n d nda herhangi bir mekâna ta p orada ya- ayamaz. Baz bitkilerin en fazla yapabildikle-ri
hareket, geli tirdikleri mekanizmalarla tohumlar bulunduklar mekânlar n d na tarma esnekli ini göstermektir. Yine göçmen
hayvanlar n hareket kabiliyeti, daha önceden
içgüdüsel olarak ezberledikleri mekânlara göç
etmek biçiminde tezahür etmektedir. Oysa insanlarda bu hareket esnekli i çok daha yüksektir. En az ndan toplumsall n en geli kin
amas olan neolitikten bu yana insanlar korunma, beslenme ve ço alma için, uygun görmedikleri mekânsal ko ullardan dolay göç et-
23
KOMÜNAR
mek zorunda kalmam lard r. Bunun yerine o
ko ullar de tirerek kendi ya amlar için uygun hale getirmi lerdir. Bir yandan böylesi bir
gerçekli e sahipken di er yandan geli tirdikleri teknikle uzay n derinliklerine gidebilecek
denli geni bir hareket serbestîsi kazanm r.
Bu da insan n farkl bir tür olarak gerçekle mesini izah eden toplumsall
ve toplumsal
ya am belirleyen en önemli faktörlerin banda gelmektedir.
DÜ ÜNCE ve NSAN
"Kendine bir anlam arayan tek varl k insand r" der Albert Camus. nsan d ndaki bütün canl cans z varl klar ya am sadece kendi
anlar ya ayarak anlamland rlar. Ba ka bir de-
nsan n bir tan
da
anlam aray
biçiminde geli tirmek yanl
olmayacakt r.
Bu aray daha çok
"ben kimim?"
biçiminde tezahür
etmektedir. nsan n
milyonlarca y l süren
evriminde ula lan düzey
"bildi ini bilen insan"
gerçekli idir
yi le anlam kapasiteleri sadece ya ad klar anla s rl r. Bu yüzden de insan n bir tan
da anlam aray
biçiminde geli tirmek
yanl olmayacakt r. Bu aray daha çok "ben
kimim?" biçiminde tezahür etmektedir. nsan n milyonlarca y l süren evriminde ula lan
düzey "bildi ini bilen insan" gerçekli idir. Bu
da dü üncenin kendi fark na varmas anlam na
geliyor ki insan insan yapan en temel özellik
bu olmaktad r. Bu fark ndal yaratan, insan
türünün toplumsall
r. lk insanlardan günümüze kadar geli en "ben kimim?" aray i te insan n bu özelli inin ve gücünün bir
sonucu olarak geli mi tir.
Tarihte boyunca birçok filozof ve bilim
insan , insan n zekâ ve dü ünce gücünü anlamaya ve tan mlamaya çal
r. Bu tan mla-
24
malar geli tirilirken daha çok da madde-düünce ikilemi üzerinden hareket edilmi tir.
dealist-materyalist felsefe tart malar biçiminde zuhur eden tart malar günümüzde bile
devam etmektedir. Önder APO, evrenin böyle
bir sorununun olmad na dikkat çekerek, düünce-beden ayr
n ya am n inkâr na en
çok yol açan, felsefi hatta dini bir sapt rma oldu unu belirtmektedir.
Dü üncenin genelde kabul gören tariflerine bir göz atmak konuya giri bab nda hayli
retici olacakt r.
Buna göre dü ünme; bir sonuca varmak
amac yla bilgileri, kavramlar incelemek, karla rmak ve aralar ndaki ilgilerden yararlanarak ba ka dü ünceler üretmek i lemidir. Bu
lem sonunda, eskiden gerçekle memi yeni
olan bir durumun hemen kavranmas na "zekâ"
denilmektedir. E er zihin belli problemleri tasarlar, onlar kavramlarla anlat r ve bunlar aranda ili kiler kurarsa, dü ünmenin bu ekli
"ak l" olarak tarif edilmektedir. Herhangi bir
mant ksal yöntem kullan lmadan ruhsal alg lama yoluyla yap lan dü ünmeye bir ba ka deyle zekâ ve içgüdünün beraberce dü ünme
arac olarak kullan na "sezgi" denilmektedir. E er dü ünme, gelece e ili kin bir tasar
olarak olu ursa ortada sadece bir "hayal" varr. te bütün bu i lemlerin sonucunda ortaya
kan zihinsel ürünlerin bütününe "DÜ ÜNCE" diyoruz.
Bugün insanlar n kafalar en çok kurcalayan sorular n ba nda "Gerçekte vâr olan,
dü ünülen nesne mi, yoksa onun dü üncesi
mi?" sorusu gelmektedir. Platon insan dü üncesini "içe dönük konu ma sanat " olarak tamlamaktad r. Ve PLATON'a göre as l gerçek
Dü ünceler ( dealar) Dünyas 'd r. Maddi Dünya bu idealar dünyas n, sadece, bizim be
duyumuzla alg lad
z bir yans mas r.
Aristo'ya göre ise durum tam tersine; dü ünce
maddenin zihindeki alg lan biçiminden ba ka bir ey de ildir.
Descartes, insan her eyden önce kendinden üphe eden bir varl k olarak tasarlad .
Böylece insan salt analitik dü ünceye zorlad .
Sonunda "Dü ünüyorum öyleyse var m!" de-
Say 45
2010
di inde, insan kendi gerçekli ini, ak l yoluyla ispat etmenin aray na sürükledi. Ancak
bunun da ötesinde analitik dü ünceyi her eyin merkezine koyarak öznele tirirken analitik
zekân n d nda kalan her eyi nesnele tirmi tir.
Anglo-sakson deneyci ö retisi, Johne
Locke, David Hume, Stuart Mill gibi temsilcileri ile insan zihnini, do tan "bo bir levha"ya (tabula rasa) benzeterek, dü ünceleri,
sadece be duyu organ ile alg lanan dünya izlenimlerinin, solgun birer kopyalar olarak tarif etmi ti. Öyle anla yor ki böyle bir tarif
geli tirirken temel amaçlar , insanl k tarihinin
dü ünce birikiminin ürünü olan insan zihnini,
milyonlarca y bulan ahlaki ve politik örüntülerinden soyutlayarak yükselen kapitalizme
aç k hale getirmekti.
Immanuel KANT "Dü ünce deneyimi
ar; öyle olunca da ak l, dü ünce yoluyla sonsuzlu a aç r" diyerek dü ünceye sonsuzluun kap lar açar. nsan zihnindeki özgürlük
aral
n geni li i Kant' n bu tan na uygun
dü mektedir. Hegel evrenin anlams z, dolay yla zekâs z olamayaca
; evrenin zekâs n (geist) oldu unu belirtir. Hegel'inki kadar
olmazsa da birçok filozof bu görü ü payla r.
Evrenin anlams z zekâs z olabilece i dü üncesi gelinen a amada tamamen geçerlili ini
yitirmi tir. Aksine evrenin t pk bir canl organizma gibi oldu u, bir zekâs n oldu u her
geçen gün daha fazla kabul edilmektedir. Ancak bundan evrendeki bu zekân n, evrenin d ndan veya onun üstünde bir güç taraf ndan
verildi i sonucu ç kmaz. Aksine imdiye kadar yap lan tüm ara rmalarda yarat
n
evrende a n de il, içkin oldu u yönündedir.
Bu bile a n yüce ve yarat bir gücü araman anlams z oldu unu gösterir.
Klasik felsefe alan na giren çal malar
içerisinde madde ve dü ünce ili kisine getirilen izahlardan en önde geleni, Leibniz'in düünceye yakla
r. Leibniz insan n, maddesi ile uurunun birbirlerinden ayr dü ünülemeyece ini, yani bölünemezli ini, teorilerine
temel dayanak noktas yaparak dü üncenin
madde üzerindeki etkisini inkâr eden, dü ünceyi maddenin bir ürünü olarak ele alan kaba
KOMÜNAR
materyalist aç klamalar çürütmektedir. Maddenin kendi içerisinde bölünebilirli i gibi bir
özelli in beyin ve zihin aras ndaki ili ki için
geçerli olmad
fark eden Leibniz teorilerini bu gerçekli e dayand rmaktad r. Beynin ve
zihnin bölünmez bir bütün oldu u görü ü materyalist dü ünce sahipleri taraf ndan aksi ispat edilemeyen bir sav olmu tur.
Burada ortaya ç kan en temel sonuç u olmaktad r; insan dü üncesi salt maddesel bir
etkinli in sonucu olarak geli memektedir. Ayzamanda dü ünce de içinde olu tu u maddeyi, yani beyni büyük ölçüde etkilemektedir.
Örne in; Londra'n n karma k trafi inde taksi
oförlü ü yapan insanlar üzerinde yap lan bir
ara rmaya göre bu oförlerin beyinlerindeki
bellek k sm , Londra'da ya ayan insanlar n ortalamalar ndan daha büyük ve fiziksel ekil
olarak da küçültülmü bir Londra ehir haritana benzemektedir. Buradan u sonuç ç kmaktad r; dü ünce de madde olarak beynin ilgili bölümlerini fiziksel olarak ekillendirmektedir.
R DO A MUC ZES :
NSAN BEYN
Beyin yap ve i levselli i tam çözülemedi inden her dönem geçerli olan dü üncelerle izah edilmeye çal lm r. Bu yüzden
beyin üzerindeki çal malar ve yo unla malar
insanl k tarihi kadar eski olmas na ra men,
son y llarda büyük geli meler göstermi tir.
nsan n di er organlar ndan daha farkl
olan beynin nas l çal
na ili kin bilgiler halen çok yetersizdir. Vücuttaki tüm organlar
kontrol etmekle s rl kalmayan beyin, duygular
, dü üncelerimizi ve hayallerimizi
de belirliyor.
Tarihten Günümüze nsan
Beynini Tan ma Aray lar
Eski zamanlarda insan bilincinin ve duygular n kayna
n kalp oldu u dü ünülüyordu. Sümer ve M r yaz tlar nda beyin üzerinde de ik dü ünceler ve de erlendirmeler
mevcuttur. Eski M rl lara göre kalp hayat n
özü, iyilik ve kötülü ün kayna yd . Ancak in-
25
KOMÜNAR
san bedeni üzerinde ara rma yap lamad ndan somut bir sonuca ula maktan uzakt r. lk
olarak MÖ 450 y nda ALKMAEON ad nda
bir bilim adam , göz sinirlerini takip ederek
beyinle olan ili kisi üzerinden dü ünce ve
duygular n kayna
n kalp de il de beyin
oldu unu ispatl yor. Romal gladyatörlerin
doktoru olan GALEN isimli bir hekim, beynin
dört farkl s
salg layan bir organ oldu- unu ve tüm vücut i levlerinin bu salg lar n arandaki dengelere ba oldu unu dü ünüyordu.
Orta ça da Katolik kilisesinin insan vücudu üzerindeki çal malar yasaklamas ndan
dolay beyinle ilgili de hiçbir geli me kaydedilemedi. Katolik kilisesine göre ak l 'tanr n evi'dir.
Her ne kadar bu tan mlamalar yetersiz ve
yanl da olsalar bir bütünlü ü ifade etmektedirler. O zamana kadar ak l-beden, madde,ruh birbirinden fazla ayr
lmam r. Ancak
Copernicus, Galileo, Descartes ve Newton gibi mekanik materyalistlerin ortaya ç kmas yla
bu dü üncede kaymalar olu ur, parçalamalar
ba lar.
Descartes dünyay bir makineye benzetir.
Ona göre bu dünyadaki canl organizmalar da
yaln zca özel tipte saatimsi ya da hidrolikli birer makinelerdirler. Bu dü ünce tarz , o zaman
egemen olan dü ünce tarz r. Beynin tan mlanmas da bu dü ünce tarz na göre olur. 18.
yüzy lda Mekanik bilimi çok geli ir. Hatta 18.
yüzy lda en geli kin bilim mekanik bilimidir.
Newton bu bilimin yasalar yla evreni aç klar.
Evren bu mekanik yasalarla aç kland na göre, neden insan beyni de mekanik yasalarla
aç klanmas n? nsan beyni kendi kendine çaan bir saat gibidir dü üncesi her geçen gün
daha da benimsenir. Ancak Katolik Kilisesi bu
dü ünceye iddetle kar ç kar. Koyu bir Katolik olan Descartes da bu dü ünceye kat r.
Ve ölümsüz ruhun bir tezahürü olan beyni bir
makineyle e it tutmaz ve makineden ay r.
Beyni kutsal ruhla e it tutar. Bu ayr m beden
ve ruh ikileminin veya ayr rmas n da temelini olu turur.
Beynin anatomisiyle ilgili ilk kitap 1664
nda yaz r.
26
18. yüzy lda GALVAN ad nda bir bilim
adam , insan hareketlerinin elektrik ak
sayesinde olu tu unu ispatlar. Bu bulu , NÖROF ZYOLOJ biliminin de temelini olu turur.
James PARK NSON'un 1817 y nda
"Parkinson" hastal
tan mlamas yla beynin
çal ma mekanizmalar üzerindeki ara rmalar h z kazan r. GAGE isimli bir demiryolu
çisinin kafas n ön taraf na 1848 y nda
saplanan bir kaz k, beynin i levlerinin anla lmas nda ç r açar. Beynin "frontal lob" olarak
adland lan ön taraf na saplanan demir kaz k,
çinin ölümüne yol açmam ancak çok büyük bir ki ilik de imine neden olmu tur. Bu
gözlem, beyin cerrahisinde önemli bir geli meye neden olur. Çe itli davran bozukluklagösteren ki ilerin frontal loblar ç kar larak
sald rgan ya da hastal kl ki ilik özellikleri tedavi edilmeye çal r.
19. yüzy lda elektri in bulunu uyla birçok
dü ünce yerle bir olurken, yeni dü ünceler geli ir. Bu en fazla da beyin üzerindeki yorum ve
de erlendirmelere yans r. Beyin ondan sonra
elektrik ebekesi olarak dü ünülür. leti imin
bir dalga gibi geli mesiyle beraber yeni düünceler, analojiler (benzetme) de geli tirilir.
Telefon santrali bunlardan en fazla bilinenidir.
Çocuklar için haz rlanm bir ansiklopedide
beyin öyle anlat r:
"Beynimizi büyük bir irketin yönetim birimi
olarak dü ünün. O, burada gördü ümüz gibi bölümlere ayr lm r. Merkez ofisteki büyük masada tüm
bölümlere telefon hatlar yla ba olan Genel Müdür
-kendi bilinciniz- oturur. Çevrenizde ba yard mlar z vard r; görme, tatma, koku, duyma ve dokunma gibi Gelen Mesaj Amirleri (son ikisi merkez
ofisin arkas nda gizlidir). Bu amirlerin yan nda da
konu may ve kollar , bacaklar ve bedenin tüm
di er parçalar kontrol eden Giden Mesaj Amirleri
bulunur. Elbette, sadece en önemli mesajlar sizin
ofisinize ula r. Kalbi, ci erleri ve mideyi çal rmak
gibi rutin görevler ya da kaslar n çal mas n küçük
ayr nt lar n gözetlenmesi Medulla Oblongatadaki
Oto-matik lemler Müdürleri ve Beyincikteki Refleks lemleri Müdürü taraf ndan yürütülürler. Tüm
di er bölümler, bilimcilerin serebrum dedikleri eyi
olu tururlar."
Say 45
2010
nsan hayretler içinde b rakan bilgisayarlar n yap lmas yla beyne ili kin dü ünceler
yeniden de mi , yerini bilgisayarlara ili kin
dü üncelere b rakm r. nsan beyni geli mi
bir bilgisayara benzetilmi tir. Beyinde bilgi
biriktiren yere bellek denir. Bundan hareketle
bilgisayarlarda da bilgi depolama yerlerine
bellek denir.
Beyin, neredeyse her canl da vard r. Hatta
beyni madde ve enerji ikilemi olarak dü ündüümüzde bunu cans z madde dedi imiz varklara da uyarlayabiliriz. Evrendeki birçok
olu um bu yönlü dü ünmemize kap aral yor.
nsan beyninin kuantum düzeyinde çal
söyleniyor. Daha do rusu insan beyninin çama düzeni en iyi kuantum düzeyiyle ifade
edilebilir.
Mikro ve makro evrenin orta yerinde duran ve iki evrenin bir özeti olan insandaki beyin veya zekâ, neden evrende olmas n? Bu cevapland lmas gereken derin bir sorudur. Bu
sorunun cevab fiziki veya biyolojik olmaktan
ziyade ontolojiktir. Ontoloji bu soruna daha
derin ve doyurucu aç klamalar getirebilir. Daha do rusu cevaps z kalan birçok sorun bu
yönlü cevapland labilir.
Evrenin olu umunun temelini olu turan
itim-çekim, parça-dalgac k, enerji-madde ikilemleri, evrenin beyni veya zekâs neden olmas n sorusuna yönlendirmektedir insan . Bu
ikilemleri böyle dü ünmek, böyle anlamlanrmak birçok olumsuz ve yanl dü ünceden
kurtulman n yolunu açar. Bu, dü ünce tarlaza ekilen de ik ve zararl otlar n ayr
lmas anlam na gelir.
Biyolojik Olarak nsan Beyni
Biyolojide 'saatin ibresini geriye döndürme' diye bir teorem vard r. Evrim band geriye
do ru sar ld nda olu umlar yeniden anlamak mümkün olur. Bu biyolojik bir tür olarak
insan n olu umuna k tutmu ve insan n biyolojik geli imini aç klam r.
Bu çerçevede, insan beynine ili kin yap lan bilimsel çal malar n ortak sonuçlar na kan hatlar yla da olsa burada yer vermek, konunun ayd nlat lmas nda katk sunucu olacakt r.
KOMÜNAR
Geli tirilen deneyler göstermi tir ki, insanla deniz salyangozunun beyni aras nda
benzerlik, hatta akrabal k vard r. Özellikle deniz salyangozlar n da ö renme ve bellek yetene i oldu u ke fedilmi tir. Ancak insan
beyniyle salyangoz beyni aras nda niceliksel
olarak büyük farkl klar vard r. Nöronlar, beyin hücreleri içinde tek tür de il. nsan beyninde 100 milyar n üstünde nöron hücresi ile
bu say n 10 ila 50 kat kadar da "glia" diye
adland lan yard mc hücre varken, deniz salyangozlar nda bu oran oldukça dü üktür. Hatta birkaç binle s rl oldu u söylenmektedir.
Salyangozdaki bu hücrelerin de a rl kta beslenme, korunma ve ço alma faaliyetlerini yönetti i belirtilmektedir.
Sert kafatas sayesinde en iyi korunan organ beyindir. nsan beyni k vr ml bir yap ya
sahiptir. Yakla k 2200 santimetrekare olan
beyin yüzeyinin üçte ikisi, k vr mlar n aras nda kalm bulunmaktad r. Bu k vr mlar n arandaki hücreler sayesinde, insan ince i leri
yapmak üzere parmaklar kullan yor, dilsel
ve matematik sembollerle haberle ebiliyor.
Bunlara benzer birçok i lev insan di er canl lardan ay rabiliyor. Beyin hücrelerinin yo un
olarak bulundu u d kabu a "korteks" deniliyor. "Gri cevher" olarak da bilinen bu k m, yakla k 3-4 mm kal nl ndad r.
27
KOMÜNAR
Beyin korteksi ve hemen alt ndaki doku,
"lob" denilen çe itli bölümlerden olu uyor.
Beynin, entelektüel i levlerle beraber dü ünme, planlama ve problem çözme ve konu ma
yetene i ile donat lm ön k sm na "frontal
lob", beynin "duyu korteksinin" bulundu u ve
organlardan gelen ac , a gibi uyar lar n alg land
orta k sm na "parietal lob", görme
merkezinin yer ald arka k sm na "oksipital
lob" denilmektedir. Yine beynin yan k sm nda
yer alan "temporal lob" i itme, haf za ve sanatsal yarat
ktan sorumludur. Birçok yetenekli sanatç n yarat
nda beynin bu bölümünü etkileyen epilepsi hastal
n büyük
bir etkisi oldu u dü ünülüyor. Beynin üst orta
sm nda bulunan "motor korteks" denilen
bölge hareket etmemizi sa lamaktad r. Kaslara giden sinyaller burada olu uyor.
Bir bebekte bu %50 gibi büyük bir orandad r.
Vücudun glikoz tüketiminin %20'si de beyinde gerçekle ir. Kalp taraf ndan pompalanan kan n be te biri beyinden geçer.
Beyin hücrelerinin i lemesi elektrik ak
olarak gerçekle mektedir. Sinirler bilgiyi
elektriksel olarak iletirler. Bir sinirden geçen
sinyal, bir elektrik dalgas biçiminde gerçekleir; yani hücrenin gövdesinden sinir lifinin
ucuna ilerleyen bir puls biçiminde. Demek ki
beynin dili, sadece miktar aç ndan de il, frekans aç ndan da elektriksel uyar mlardan
olu ur.
nsan beyniyle ilgili bir di er gerçek de
insan beyninin çevreyle olan ili kisidir. nsan ya am tarz n beyinsel geli imi üzerinde
çok büyük etkisi vard r. nsan n evrimle mesi
sürecinde bu durum çok aç k bir biçimde göze
Milyon Y l Önce
Beyin Büyüklü ü
Form
2.8
2.0
1.1
0.5
400-500cm³
650 cm³
900 cm³
1.400
Australopitechus
Homo Habilis
Homo Erectus
Homo sapiens
Beynin iç k mlar nda bulunan "hipokampus", bellekten sorumlu bölge olarak kabul edilmektedir. Bilgiler, uzak belle e gönderilmeden önce burada 2-3 hafta bekletiliyor.
Beynin tam ortas nda bulunan "talamus" bir
istasyon görevini görüyor. Vücuttan gelen tüm
bilgiler buraya u ruyor ve beynin gerekli k mlar na buradan gönderiliyor. Vücut
ve
iç organlar n (kalp, solunum sistemi, karaci er
vb.) çal mas gibi do rudan bilincimizin kontrolünde olmayan baz i levlerin düzenlenmesi
"talamus" taraf ndan gerçekle tiriliyor.
nsan bedeninin ald besinin çok önemli
bir k sm beyin kendisine almaktad r. Bu konuda yap lan bir ara rma çarp sonuçlar ortaya ç karmaktad r. Beyin ayn zamanda uzak
bölgelere besin ta yan bir dola m sistemine
de sahiptir. Ya amsal önemi olan oksijen ve
glikozu ta yan kan n büyük bölümünü beyin
çeker. Bir yeti kinin beyni vücut a rl
n
%2'sini olu turmas na ra men, beynin oksijen
tüketimi toplam oksijen tüketiminin %20'sidir.
çarpar. Bulunan fosiller üzerinde yap lan ara rmalar da bunu do rular niteliktedir.
Evrenin bir özeti olan insandaki bu düzen
evrende nas l i liyor?
Tablodan da anla ld
gibi insan n yaam tarz n, beyinsel geli imi üzerinde çok
büyük etkisi vard r. nsan biyolojik evrim geçirdikçe beyin hacmi de büyür. Ancak bu u
anlama gelmemektedir: Beyin hacmi büyük
olanlar n dü ünceleri veya zekâ seviyeleri de
üstündür. Beyin hacmi normal insanlara göre
küçük olmas na ra men beynini daha fazla çard ndan Einstein daha büyük ve yarat
dü üncelere ula
r. Yani, beynin iyi çal mas beynin büyüklü üne ba
de il, fazla
kullan lmas na veya i levselli inin fark ndana ba
r.
Görünen veya alg lanan her madde bir
enerji ak yarat r. Bu enerji ak , itim-çekim
gerçekli inde oldu u gibi kar t kutbunu yarat r ve bu yarat mlar süreklile erek devam
eder. te bu durum beynin kullan lmas de-
28
Say 45
2010
KOMÜNAR
mektir. Yani sosyal ili kileri zay f, çevresine sorunlar olarak kar
zda duruyor. Uygarl k,
kar ilgisiz ve kapal olan, bu aç
da çe- ya am simülakr (kopya) bir hale getirmi duitli yöntemlerle kapatmayan canl lar n beyin rumda. Bu yüzden eskiden insan beyninin
kullanma kapasiteleri oldukça dü üktür. Top- yapt birçok i , imdi aletler, makineler, billumda çokça rastlan lan IQ'sü (analitik zekâ) gisayarlar üzerinden yap yor. in önemli bir
yüksek olan birisinin ba ar z olmas na ra - yönü de bu olmaktad r. Ya am hiç olmad
men, IQ'sü dü ük olan birisinin ba ar olmas kadar ezber bir ya am olmu durumdad r. Yabu gerçeklikle ilgilidir. Yani kapasite canl
am n güzelle tirilmesi, daha da geli tirilmesi
varl n biyolojik beyinsel büyüklü üyle de- için beyinler hiç olmad kadar i levsiz k nil, onu kullanmas yla ilgili bir durumdur. Budurumdad r. Toplumsal sorunlar n çözürada ço unlukla duygusal zekâ devreye girer mü için beyin hiç olmad kadar devre d
ve ba ar da getiren bu olmaktad r.
rak lm r. Toplum hiç olmad kadar düYap lan arkeolojik, antropolojik ve de iünme, buna ba olarak yaratma gücü elinik ara rmalar, insan evriminin biyolojik ya- den al nm bir haldedir. Egemenler taraf ndan
n durdu unu göstermektedir. Ayn ara r- yarat lan sürüle tirilmi toplum gerçekli i tam
malar evrimin toplumsal ve uygarl k boyutun- da bu olmaktad r.
da devam etti ini ortaya
nsan beyninde haf za
koymaktad r. Canl lar n
rolünü
oynayan zekâ iki
nsan beyni sa ve sol
biyolojik geli imini gözparçadan
olu uyor. nsan
loblar n toplam ndan
lemleyen dikkatli bir gözbeyninin sol lobu mant kla,
olu uyor.
lemci, günlük ve sürekli Loblar birbirinden ay rmak hesapla, matematikle ilgili
bir evrim ve de iminin
eyleri kontrol ediyor veya
beynin yar
devre d
olmad
fark eder. Canolu turuyor. Bu yüzden son
rakmak demektir.
lar n biyolojik evriminin
derece karma k ve i lemUygarl k, özellikle de s fl cidir. Yine çözümleyici yabazen h zl , bazen yava ,
bazen patlamal , bazen du- ve devletli uygarl k analitik ni analitiktir. Resmin büzekân n, sol lobun bir
ra an oldu u bu ara rmatünlü ü yerine parçalay ürünüdür
larca anla lm r. 40-50
r ve detaylar üzerine a
bin y l öncesine ait fosiller
yo unla r, çözümler geli üzerinde yap lan ara rmalar da beyin hac- tirir. Bundan kaynakl olarak da esneklik kaminin fazla büyümedi ini göstermektedir. Or- biliyetine sahiptir. Sa lob ise, ya am n varl
talama beyin hacmi 1.400-1.600 cm³ civar n- ile ilgilendi i için daha kat r. Detay yerine
dad r.
resmin geneliyle u ra r. Daha bütünlükçüdür.
Bizce do ruya yak n yorum, uygarl n Ara rmalarda sa lobun ya am n genelini
insan beyninin kullan lma kapasitesini fazla daha iyi fark etti i görülmü tür. Örne in mügeli tirmedi i, hatta giderek köreltti idir. n- zi e daha duyarl r, ritme uyum sa lar bu
sanlar bugün birçok ey üzerine eskiden yüzden de ya am n anlam kavramaya daha
daha az yo unla yor, daha az emek harc - yak nd r.
yorlar. Yani insan beynine enerji ak ve bu
nsan beyni sa ve sol loblar n toplam nenerjinin kar t kutbunu yaratarak yeni bir dan olu uyor. Loblar birbirinden ay rmak
olu uma gitmesi giderek zay fl yor. Bunu beynin yar
devre d b rakmak demektir.
en fazla geli tiren tüketici yakla mlard r. Uygarl k, özellikle de s fl ve devletli uygarnsanlar böylece sadece maddi eyleri de il,
k analitik zekân n, sol lobun bir ürünüdür.
beyinlerini de tüketiyorlar. Herhangi bir i
Mant ken, insan n geli imine paralel olarak
yap rken eskisi gibi dü ünülüp tart lm yor, beyninin de geli mesi gerekir. Ancak bir lob
sosyal ili kiler geli tirilmiyor, okuma al kan- üzerinden geli en uygarl k, nas l ki toplumsall
klar giderek dü üyor. Tüm bunlar uygarl k sakatl yorsa insan beyninin geli imini de sakatlar.
29
KOMÜNAR
ZEKÂNIN TOPLUMSALLA MASI
öyle bir dü ündü ümüzde mevcut sistem
içerisinde beynin sadece bir lobunun kullan lmas na önem verildi ini ve di er lobun hiç
kullan lmad
kolayca fark edebiliriz. Büyük bir kitle beynin matematiksel ve mant ksal olan sol lobuna önem vermekte, beynin hayal gücü, ritm, ekil ve yarat dü ünme gibi
özelliklerine sahip sa lobun fonksiyonlar na
gereken önemi göstermemektedir. Uygarl n
bilgi üzerinde kurdu u iktidar, insan temel
yarat özelliklerinden al koymas böyle bir
sonuca yol aç yor.
Uygarl k tarihi boyunca egemenlerin yapbeynin sa lobunu ya da di er bir deyi le
duygusal zekây analitik zekân n hizmetine
sokmaya çal mak ve hizmet etti i oranda kullanmak olmu tur. Oysa zekân n toplumsalla mas her iki zekâ türünün birlikte ve uyumlu
kullan yla mümkün olmu tur. Örne in toplumsalla man n zirvele ti i dönem olan neolitik ça da her iki zekâ türü son derece ahenk
içerisinde olmu tur. Bir yandan do aya, insanlara, bitkiler ve hayvanlar aleminin varl na
duyarl , toplumsal ba
ve birlikteli i refleks düzeyinde gerçekle tiren duygusal zekâ,
di er yandan bu toplumun ayakta kalmas için
gerekli olan bar nak, araç, gereç ve tekni in
yarat lmas sa layan analitik zekâ birbirleriyle hem do an n hem de toplumun varl
tehlikeye sokmayacak bir ekilde uyum içerisinde olmu lard r.
Bir lobunu kullanmayan bir beyinde bilinç
ve zekâ kapasitesi ne kadar dü er? Bunu bir
örnek üzerinden aç klamaya çal al m.
Bu soruya analitik bir mant kla cevap verildi inde % 50 azald belirtilir. Oysa kuantum düzeyinde çal an beyinde bu kay p %
50'den çok daha fazlad r. Beyinde geli me veya kay p, geometrik de il asimetriktir. Yani
katlamal r. Beynin bu çal ma sisteminde
2x2=4 etmez, daha fazlas eder. Örne in sa lam bir insan n bir saatte alaca bir yolu, bir
aya olmayan ba ka bir insan iki saatte de il,
daha uzun sürede ancak alabilir. Yani bir ayan eksik olmas sadece yar n dü mesi deildir, daha fazla eylerin dü mesidir. Maddi
30
dünyadaki bu yakla m beyinde daha fazlad r.
O yüzden beynin bir lobunu çal rmamak veya az çal rmak % 50'den daha fazla bir kayba yol açar.
Bunun tersi durum da do rudur. Yani bir
lobunu % 50 çal ran birisinin, iki lobunu
birle tirdi inde daha büyük bir patlamaya yol
açaca kesindir. Beynin her iki lobunu birlikte ve bütünlüklü çal rabilmek büyük bir gücün aç a ç kmas na yol açar. Dâhi dedi imiz
insanlar özünde beyninin her iki taraf kullanabilen insanlard r. Bunun d nda bir dâhilik
yoktur veya dâhilik do aüstü bir güç de ildir.
Kendi beynini dengeli ve h zl kullanabilen insan dâhilik merdivenlerini h zla ç kabilir.
Kendi beyninin i levselli inin fark na varan
insan ya am n ahengine, ritmine ve güzelli ine ayak uydurabilir ve kendi ya am n öznesi olabilir. Dolay yla egemenlikçi uygarl n
nesnele tirdi i, kölele tirdi i ve kendisinin
basit bir arac haline dönü türdü ü insan yeniden "iyi, do ru, güzel ve özgür" olan n öznesi
haline gelebilir.
Beynin bütünselli ini parçalayan uygarl n tahribatlar daha iyi anlayabilmek için,
bu konuda yap lan bir deneyi vermek ufuk
aç olabilir. II. Dünya Sava 'nda Amerikan
ordusuna ba bir para ütçü birli i kar t güçlerin arkas na indirme yapar. Bu indirme s ras nda yo un ate alt nda kal rlar. Bu birli in
büyük k sm imha olur. W.J ad nda bir askerse
kafas ndan yaralan r ve esir dü er. Kur un
beynindeki loblardan birisine de er ve onu
tahrip eder. Bu durumda vücudunun bir taraf
felç olur.
Sava tan sonra er W.J. Amerika'ya döner.
Tedaviler sonuç vermez ve giderek bedeninin
di er yar da felç olur. Bu durum o zamana
kadarki, t p bilgileriyle çözümlenebilecek bir
durum de ildir. Kur unun de di i ve tahrip
olan lobun kontrol etti i taraf n felç olmas
anla r, ancak di er taraf n neden felç oldu u
anla lamaz. Doktorlar aras ndaki tart malar
sonucunda buna yol açan n iki lob aras ndaki
"korpus kallosum" denilen ba lant
sa layan sinir hücreleri oldu u ve bunun d nda
bir tedavinin olmad sonucuna var r. O za-
Say 45
2010
mana kadar beyin loblar birbirinden ay ran
ameliyatlar yap lmam r. Er W.J. beyin loblar ayr
lacak ilk hastad r. Doktorlar bu sonuca ula ktan sonra ameliyata ba larlar ve
ameliyat ba ar geçer. Sonras nda bir dizi
ameliyat daha yap r ve belli bir iyile me gösterir. Ancak bu sefer de askerin bedeninde ve
dü üncesinde bir bütünlük olu maz. Defalarca
deney yap lmas na ra men var lan sonuç budur. Yap lan deneylerden birisi öyledir: Bir
taraf nda tavuk, di er taraf na kardanadam
resmi olan bir perde gösterilir. Askere perdede
ne gördü ü sorulur. Asker de tavuk ve kardanadam gördü ünü söyler. Bunlar göstermeleri istenince asker kardanadam yerine tavu u,
tavuk yerine kardanadam gösterir. Bu deney
defalarca tekrarlan r ve hep ayn sonuca ular. Beyin loblar aras ndaki ba lant sa layan hücre demeti kopart ld ndan ba lant
kurulamaz. Ve W.J. iki farkl insan gibi davran r.
Bu deneyde de görüldü ü gibi iki lobun
ili kisi kopart ld nda insan n bütünlü ü bozulur, insan bütünlü ünü yitirir. te s fl uygarl k, beyin loblar
birbirinden ay rarak
böyle bir sonuca yol açar. Yani insan tek lobla
dü ünmeye sevk eder. Tek lobla dü ünmeye
yönlendirilen insan, beyninin kullan m kapasitesinin büyük bir k sm yitirir.
Bu durum en genel anlamda analitik zekâ
ile duygusal zekân n birbirinden kopar lmas
anlam na gelir ki bütün felaketlere kap aralayan i te bu gerçeklik olmu tur. Zira insan toplumu olu um gerçekli i bu iki zekâ türünün
uyumunu gerektirir. E er böyle olmasayd ,
toplumsall n ikinci do a olarak gerçekle mesi mümkün olmazd . Evrimsel gerçekle me
farkl bir kanal üzerinden geli irdi.
Yukar da genel hatlarla kimi özelliklerini
verdi imiz bu zekâ türlerinin insan ve toplum
ya am nda oynad klar rolleri ve birbirleriyle
uyum içinde çal
lmalar durumunda nelere
yol açabilece ini biraz daha aç mlamakta yarar oldu u kan
ta maktay z.
Duygusal Zekâ;
Duygusal zekâ, en ilkel bitkilerden çok
hücreli canl lara, hayvanlardan insanlara ka-
KOMÜNAR
dar bütün canl lara özgü olan zekâ türüdür.
Çok basit çal an bir zekâ türü olmas na ra men içgüdülere özgü bir kesinli e ve keskinlie sahiptir. Milyonlarca y la dayal tecrübe birikimlerinin sonucu olarak geli im göstermi tir. Duygusal zekân n i letilmesinde yan lpay aranmaz. çgüdüsel hareket tarz ve
davran lar önemlidir.
Avrupa bilimcili inin kendini salt analitik
zekâya dayand rmas n ve salt analitik zekây
geli tirmek istemesinin bir sonucu olarak insan türünün en önemli özelliklerinden biri
olan duygusal zekâ adeta ortadan kald lmaya
çal lm r. Analitik zekân n kapitalist modernite ile zirvele en toplum k m, ahlak k m, do a k m ve insan k m özelli i, adeta
duygusal zekân n ortadan kald lmas üzerine
geli mi tir. Ancak kapitalist modernite ile yaanan felaketler ayn zamanda insan türünün belki de bir savunma mekanizmas olarakkendini tan mak için yeni aray lar geli tirmesini beraberinde getirmi tir. Bu aray lar n
en önemlilerinden biri de insandaki duygusal
zekây tan ma ve geli tirme aray
r.
Duygusal zekâya ili kin yap lan bilimsel
çal malar son y llarda a rl k kazanmaya ba lam r. Ku kusuz bunda kapitalist modernitenin analitik akla dayal y
n da
önemli oranda etkisi vard r. Aray lar insan n
bütünselli ini yakalamaya dönük olarak geli mektedir.
Duygusal Zekâ kavram ilk olarak, 90'l
llar n ba nda Yale Üniversitesi'nden Peter
Salovey ve New Hampshire Üniversitesi'nden
John Mayer taraf ndan "ki ilerin kendi duygular anlamas , ba kalar n duygular na empati beslemesi ve duygular ya am zenginle tirebilecek biçimde düzenlemesi" gibi özellikleri tan mlamak amac yla kullan lm r.
Mayer ve Salovey'e göre, duygusal zekâ,
"duygular hissetmek, dü ünceleri desteklemek için duygular ortaya koymak, duygusal
bilgi ve duygular anlamak, zihinsel ve duygusal geli imi artt rmak için duygular etkilice
yönetme yetene i"dir. Nas l ki analitik zekâ,
IQ testi ile ölçülebiliyorsa art k, duygusal zekâ da EQ ad verilen bir test ile ölçülebiliyor.
31
KOMÜNAR
Ku kusuz duygusal zekâya ili kin yukar da yap lan tan mlamalar eksiklikler ta maktar. Ancak duygusal zekâ üzerine yap lan ara rmalar bu zekâ türünün önemine ili kin
önemli veriler sunmaktad r. Bütün bu ara rmalar göstermi tir ki toplumsal ili kileri
önemli oranda sa layan bu zekâ türüdür. Ya da
insan sosyalizasyonunu, önemli oranda bu zekâ türüne borçludur. nsan, metafizik özelliklerini büyük oranda bu zekâ türünün bir sonucu olarak kazanmaktad r. "Ben kimim" sorusuna verece i cevap üzerinden, insan n kendini tan mas ve "kendini bilmesi" duygusal zekâs tan mas , geli tirmesi ve toplumsalla rmas yla yak ndan ba lant
r. Çünkü duygusal zekâ insan insan yapan en önemli yeterlilikleri kendinde bar nd rmaktad r. Bu ara rmalar n sonucunda duygusal zekân n ki isel
ve sosyal anlamda yeterlikleri ve kazand rd klar k saca öyle özetleyebiliriz.
Buna göre;
A-) Ki isel Yeterlikler:
Ki isel yeterlikler,"Kendi Fark ndal na
Varma", "Kendini Yönetme" ve "Motivasyon"
ana ba klar alt nda incelenmektedir.
1. Kendi Fark ndal na Varma
Duygusal Fark ndal k: Duygular , daha o duygular olu urken fark edebilen insanlar, ya amlar hakk nda daha sa kl kararlar
al rlar. Gerçek duygular fark edememek kiiyi, o duygunun insaf na b rak r. Bu fark ndageli tiren ki iler, daha sonra çevrelerini de
geli tirmeye ba larlar.
Kendini De erlendirme: Ki inin kendi
gücünü, zay fl klar ve s rlar bilmesi ve
bunu güce dönü türmesidir.
Özgüven: Ki inin yeterliliklerinin fark nda olmas ve bunlar n de erli oldu una inanmas özgüven olarak tan mlanmaktad r.
2. Kendini Yönetme; ki inin sahip olduu dürtüleri, istekleri ve duygular kontrol etmesi ve yönetmesidir. Kendini yönetme be
temel özellik bar nd rmaktad r.
Kendini Kontrol: Ki inin içinden gelen
olumsuz duygular ve dürtülerini kontrol edebilme ve ki inin duygusal tepkileriyle ba edebilme yetene i anlam nda önemli bir rol oynar.
32
Güvenirlik: Ahlakl , dürüst ve tutarl olmakt r. Do ruluk ve dürüstlük standartlar
korumakt r.
Vicdanl olma: Ki inin ortaya ç kan sonuçlarla ilgili sorumluluk üstlenmesi, ba kalar suçlama yerine kendini sorgulamas r.
Bu özellik, içselle mi sorumluluk anlay
n
temelini te kil eder.
Yeniliklere aç k olmak: Ki inin yeni bilgi, yakla m ve fikirlere kar aç k ve rahat olmas r.
Uyum yetene i: Ki inin olaylara bak
aç nda esneklik göstermesidir. Ki i kar la çe itli durumlarda uygun davran gösterebilmek için, kendi tepki ve taktiklerini duruma uydurabilir
3. Motivasyon: Ki inin amaçlar na ula mak için duygular
yönlendirebilmesidir.
Amaca ula mada duygular kullanabilme, s nt lara ra men umutlu kalabilme becerisidir.
Motivasyon a
daki dört temel özelli i band rmaktad r.
Ba ar ya kilitlenme: Ki inin mükemmellik düzeyine ula may hedeflemesi ve sürekli
geli im çabas içinde olmas r. Ki inin kendini zorlayacak amaçlar önüne koymas , sonuçlara odaklanmas , bunun için risk almas r. Ki i ayn zamanda ba ar ya ula mak için
daima bilginin pe inde ko ar ve en iyisini yapman n yollar arar.
Ba
k: Ki inin içinde bulundu u toplumsall n amaçlar ndan ve hedeflerinden heyecan duymas r. Karar alma ve seçimlerini
ortaya koymada grubun öz de erlerini esas
al r. Kararlar n uygulanmas nda sorumluluk
üstlenir. Bunun için her çe it fedakârl a hard r.
nisiyatif: insan n en zor anlardan ç
yapabilecek ve o zorluklar atlatabilecek yetenekler gösterebilmesidir. Her insan kendi toplumunun kendinden bekledi i amaçlar n peinden ko ar. Bunun için inisiyatif çok önemli
bir ki ilik özelli i olmaktad r. Çevresindeki
insanlar organize edebilme yetene i de inisiyatiftir.
yimserlik: Ki inin engeller ve güçlükler
kar nda amac na ula mak konusunda karar-
Say 45
2010
olmas r. Engel ve aksiliklere ra men
amaçlara ula mada sab rl ve srarl olmas r.
Ba ar zl k korkusu ya amak yerine, ba ar
umudu besler
B-) SOSYAL YETERL KLER: Sosyal
yeterlikler "empati" ve "sosyal beceriler" ana
ba klar alt nda incelenmektedir.
1. Empati: Ki inin ba kalar n duygula, ihtiyaçlar ve kayg lar anlayabilmesidir. Di er insanlara yak nl k gösterme, duygular ve sözsüz mesajlar anlama becerisidir. Üç temel özellik bar nd r.
Di er insanlar anlamak: Ki inin ba kalar n duygular ve bak aç lar farketmesi, bu konuda duyarl k geli tirmesi ve onlar n kayg lar yla yarg lamadan ve savunmaya
geçmeden samimi olarak ilgilenmesidir.
Ba kalar geli tirmek: Ki inin birlikte
çal
insanlar n ihtiyaçlar fark edip onlar , becerileri ölçüsünde geli tirmesidir. Bu
özellik bir yöneticinin yönlendirme ve yol
gösterme becerisinin temelini olu turur.
Hizmete yönelik olmak: Ki inin toplumsall n ve toplum içinde yer alan insanlar n
ihtiyaçlar fark etmesi, kar lamas ve onlar
memnun etmekten mutluluk duymas r.
2. Sosyal beceriler: Ki inin ba ka insanlar n davran lar
olumlu toplumsal amaçlara kanalize edebilmesi bu noktada yönlendirebilmesidir. Liderli in, insanlar aras etkinin
ve sayg nl n gücü sosyal becerilerdir. A adaki temel özellikleri kendi içerisinde bar nrmaktad r.
leti im: ki inin iyi bir ajitatör ve propagandac olma durumunu ifade eder. Ancak ayzamanda ki inin kar ndakini anlamak
için dinlemesi ve kar ndaki ki iyi ikna etmesidir. Ki inin duygular hakk nda etkili bir
ekilde konu abilmesi; iyi bir dinleyici ve sorgulay
haline gelmesidir. nsanlar gerçek
bilgiyi payla maya ça r.
Çat ma yönetimi: Ki inin çeli kileri diyalektik çat maya tabi tutarak çözüm gücü
haline gelebilmesidir. Di er insanlarla adil bir
ekilde mücadele edebilmesi ve uzla ma sa lamada kazan/kazan modelini kullanabilmesidir. Zor insanlar ve kötü durumlar , zaman ve
KOMÜNAR
duruma göre ustal kla idare edebilme yetene ini göstermesidir.
birli i: Ki inin ba ka insanlarla ortak
amaçlar do rultusunda i birli i yapmaktan
zevk duymas r. Bu yeterli e sahip ki i, ili kilerde dikkatlilik ile göreve odaklanma aras ndaki dengeyi sa lar; planlar , bilgiyi ve kaynaklar payla r, birlikte çal may sever.
Ekip çal mas na yatk nl k: Ki inin bir
ekiple birlikte oldu u zaman ortak amaçlar
do rultusunda sinerji yaratacak bir çal maya
girebilmesidir. Ki i, sayg , yard mseverlik ve
birli i gibi ekip kalitesini etkileyen konularda arkada lar na model olur.
Liderlik: Ki inin ba kalar ikna etmesi,
ilham vermesi, heyecan yaratmas ve harekete
geçirmesidir. Görevin zorluklar na ald rmakn, ihtiyaç oldu unda daima ileriye gitmeye
haz rd r. Sorumlulu u alt nda bulunan insanlar n ba ar performans göstermeleri için
rehberlik yapar.
Bütün bu yeterlikler duygusal zekân n,
toplumsal bir varl k olarak insan n insanla mas nda vazgeçilmez bir faktör oldu unu göstermektedir. Bu anlamda yeni toplumsall k geli tirilirken ve in a edilirken de özne olarak
insan n duygusal zekâ özelli inin ne kadar
önemli oldu unu göstermektedir. Analitik zekân n y
n önünün al nmas ve yeni
toplumsall n özgür ya am temelinde geli mesi duygusal zekân n öneminin bilince ç kalmas ile ba lant
r.
Önderlik duygusal zekâ için, "yorumlamaz ya at r, ya am tehdit eden veya ilgilendiren iç ve d ko ullara an nda tepki verirler" diyerek, duygusal zekân n ya am ile olan
ba na dikkat çekmektedir. Bu konuyu
Önderlikten yapaca
z bir al nt yla daha da
aç mlayabiliriz.: "Duygusal zekân n en önemli özelli i ya amla ba lant
r. Ya am korumak temel i levidir. Ya am koruma konusunda çok geli mi tir. Bu yönü asla küçümsenmemelidir. S r hatayla çal r. Bunu an nda cevap verme anlam nda belirtiyorum. Bu zekâ
türünden yoksunluk, ya am n tehlikelere alabildi ine aç k hale gelmesidir. Ya ama sayg
ve de er verme, duygusal zekân n geli mi lik
33
KOMÜNAR
seviyesiyle ba lant
r. Do a dengesini gözetir. Do al ya am mümkün k lan zekâ da diyebiliriz. His dünyam tamam yla bu zekâ türüne borçluyuz."
Duygusal zekâya ili kin geli tirdi imiz bu
izahatlardan sonra, genel hatlar yla da olsa
analitik zekân n toplumsalla madaki rolünü
çözümlemenin yararl olaca kan
ta maktay z.
Analitik Zekâ;
Toplumsal gerçekliklerin in a edilmi gerçeklikler oldu u belirlemesinden hareket etti imizde unu rahatl kla görebiliriz ki; insan analitik zekâl
toplumsall n geli iminde ba at bir rol oynam r. Esas olarak
toplumsal in alar analitik zekân n birer ürünü
olarak ortaya ç kmaktad rlar. lk toplumsal
devrim bir kad n yarat
olarak ortaya ç kr. Kad ndaki duygu yüklü zekân n güçlü
olu u geli en toplumsal gerçekle menin do al
evrime uygun ve onun bir devam olarak ikinci do a biçiminde geli mesini sa lam r. Uygarl kla birlikte yarat lan toplumsal in alar ise
avc k kültürüyle bulu an duygusal zekadan
yoksun, egemenlikçi analitik zekân n bir ürünü oldu undan daha çok bir sapma olarak geli mi tir.
Önder APO'nun insana ili kin geli tirdi i
tan mlardan biri öyledir: "insan, özne olarak,
YORUMLAYIP STED
B MDE DERME de eri olan bir varl kt r."
Analitik zekâda yorumlama esast r. Farkl
verilerin konbinasyonlar ndan yeni sonuçlar
karma analitik zekân n en temel i levidir.
Yorumlama zaten bunu gerektirir. Dolay yla,
geli ime ivme kazand rma potansiyeli ta
kadar sapmaya u rama potansiyeli de bir o kadar vard r. Analitik zekâ kelime anlam itibariyle 'çözme' eylemini imgeledi i için 'ba lama', 'bütünle tirme' ve 'birle tirme' gibi eylemleri kendi içinde bar nd rmaz.
Hadamard ad nda bir bilim adam , yarat
süreci aç klarken dört a amadan bahseder.
Problemi tan maya ve ö renmeye ba layan bir
"haz rl k safhas ndan" söz eder. Ki i çözmek
durumunda oldu u problemin, çe itli çözüm
34
yollar inceler. kinci a ama "Kuluçka dönemi" olarak tan mlan r. Bilinçli bir kontrol yoktur. Yeni çözüm yollar na, problemin unsurlar
aras nda yeni sentezlemelere gidilir. Üçüncü
ama "Ayd nlanma" dönemidir. Sonuca götürecek çözüm ki inin zihninde aniden belirir.
Eldeki bilgiler aras nda çe itli sentezlemeler
yapan ki inin birdenbire çözümü buldu u
gözlenir. Son a ama "sonuçlar n do rulanmas " a amas r. Bilinçli ve ak lc bir dönemdir. Bir önceki dönemdeki çözümlerin aksakl klar giderilir. Do ruluklar tekrar gözden
geçirilir.
Analitik zekâ, toplumsall n geli tirilmesinde oynad olumlu rol kadar, hiyerar ik
devletçi sistemde toplumsall n ortadan kallmas nda da bir o kadar tehlikeli ve zararl
sonuçlara yol açabilecek bir zekâ türüdür. Temel özelli i duygulardan kopuk olarak çal mas r. Analitik dü üncenin en önemli özelliklerinden biri çok fazla enerji harcamadan
gerekirse, tüm evren hakk nda dü ünebilmesi
ve kendini bütün evrenin bilgisine ula rabilme potansiyeline sahip olmas r.
Sonsuz hayal kurma ve gelecek tasar mlanda bulunma yetene ine sahiptir. Bu yan yla
oldukça zengin bir imgeler ve simgeler dünyas na sahiptir. Kayna
avc k kültüründen
alan plan, tuzak ve komplo gibi özellikler temelde bir analitik zekâ ürünüdür. Bundan dolay bu zekâ türü ayn zamanda bütün toplumsal sorunlar n da temel kayna
r.
Analitik zekâya ili kin, Önder APO öyle
bir belirlemede bulunmaktad r: "Analitik zekâ,
daha çok yorumlayarak duygusal zekâya yeni
yönler, davran biçimleri biçmeye çal r. Daha çok geli kin insan türüne aittir. Zaten insan
türünün toplumsal tarzda ya amas da analitik zekân n geli im seviyesiyle ba lant
r.
zl toplumsal geli meyi sa layan analitik
zekâd r. Fakat duygu boyutundan yoksun oldu u için, serbest kald nda çok tehlikeli
olur. Özellikle iktidar ve sava kültürüne al ld ktan sonra analitik zekâ korkunçla r. Bu
zekâ en çarp ifadesini yak n ça lar n imha
sava lar nda göstermi tir. Adeta bir makine
düzeninde çal
için ac , korku, sevgi gibi
Say 45
2010
KOMÜNAR
duygulardan yoksunlu u, empati ve sempatiyi
Önder APO, insan zihniyetinin çarp lmatan mamas bu imhac özelli ini çok tehlikeli ya müsait olmas konusunda öyle bir belirlelmaktad r. Buna kar n duygusal zekâyla mede bulunmaktad r. "Zihniyet esnekli imiz
uyum içinde çal
nda en sa kl , çözümle- geni bir do ru alg lamalar kümesi kadar,
me yetene i yüksek birey ve topluluklar n olu- yanl alg lamalara da aç k bir yap sergileumunda belirleyici rol oynamaktad r."
mektedir. Bu özellik temelinde esneklik, bask
nsan zihninin esnek olu unun yaratt en ve duygu a nda her an sapt labilir. Bu netemel sonuçlardan biri de bask ve te vik araç- denle bask ve i kence mekanizmalar yla duylar n kullan lmas sonucu yan lt labilir ve gular avlamay esas alan havuç politikalar ,
kand labilir olmas r. Devletçi iktidarc aldatma ve yanl yapt mlarla birlikte kullamerkezi uygarl k do
a amalar nda en çok
r. Hele binlerce y ld r insan zihni üzerinde
kullan lan yöntem ikna yoluyla kölele tirmey- bask kuran hiyerar ik ve devlet düzenlemeleri
di. Özellikle Sümer rahipleri insan zihniye- muazzam etkiler yaratm lar, adeta kendileritinin esnekli ini çok iyi fark etmi ler ve bunu ne göre bir zihniyet yap in a etmi lerdir.
çok iyi kullanm lard r.
Ödüllerle de zihnin çokça
Bu yüzden de Sümer raavland iyi bilinen özelSümer rahiplerinin yapt i
hiplerinin yapt
i her
her eyden önce mühendislik liklerindendir. Buna kareyden önce mühendislik
n, direnme özelli ine de
çal mas gibi bir çal ma ile
çal mas gibi bir çal ma
sahip
zihniyet yap z,
insanlar n zihniyetini
ile insanlar n zihniyetini
do ru yolu tutturmada ve
ekillendirme ve yeniden
ekillendirme ve yeniden
büyük hakikatlere ula yaratmad r. E er bu özellik
yaratmad r. E er bu özel- olmasayd , kölelik gibi insan n mada e siz özellikler serlik olmasayd , kölelik gigilemektedir. Büyük indo as na ayk olan hatta
bi insan n do as na ayk
sanlar n bu vas flar nda
evrensel var olu a ve bizzat
olan hatta evrensel var
ba ms z zihinlerinin rolü
birinci do an n kendisine
olu a ve bizzat birinci dobelirleyicidir. Özgür seayk olan bir özellik, insan
an n kendisine ayk
çimler en çok zihinler badedi imiz canl
n en üst
olan bir özellik, insan dems z kald nda gerçekamas temsil eden bir
di imiz canl
n en üst
le ir. Zengin alg lamalartürün ya am nda ortaya
amas temsil eden bir
la ba ms z olma aras nkabilir miydi?
türün ya am nda ortaya
da yak n ili ki vard r. Zihkabilir miydi? Tüm uygarl k tarihi boyunca nin ba ms zl yla kastedilen, daha çok adadevam eden bu zihniyet yarat m çal malar let ölçülerinde davranabilmedir."
kapitalist moderniteyle birlikte zirveye ula Bu gerçeklikleri bilince ç karabilme ko ur.
luyla insanlar yanl
düzeltmeye muktedir
Binlerce y ll k tarihsel çarp tmalar n so- varl klard r. Bu yan yla de erlendirdi imizde
nucunda bugün insanlar n beyni adeta dumura zekâs do ru kullanabilen insan uygarl ve
rat lm r. Beyin en yal n hallerde bile do - uygarl n yaratt bütün de ersizlikleri a aru ile yanl birbirinden ay ramayacak denli bilecek güce, kapasiteye ve potansiyele sahiptir.
köreltilmi tir. Kapitalist modernite ile birlikte
geli tirilen "meta feti izmi", "metan n kölesi
Sonuç Yerine;
insan" ancak bununla izah edilebilir. Yine topGenelde merkezi uygarl k sistemi, özelde
lumsal ya amda ortaya ç kan her çe it fana- ise kapitalist sistem her zaman ihtiyac olan
tizm, ovenizm, rkç k vb. özellikler özü iti- analojileri yarat r. Bunlar en ince detay na kabariyle insan özellikleri olmamas na ra men dar hesaplar ve yo un bir propagandayla inkapitalist modernitenin bir ürünü olarak orta- sanlara empoze eder. Böylece toplum mühenya ç kmaktad r.
disli i yapar. Bunu da ilk öce insan beyni üze-
35
KOMÜNAR
rinden yapar. Bunu yaparken de dönemindeki kalmakt r. Olu um ilkesi ise ahlaki tutumdur.
en geli mi bilimden faydalan r. Beyin tarih- Ahlakla bütünle en bir beyin geli menin zirsel ve toplumsal süreçlerin top-lam r. Bu an- vesini ya ar. Ya da dâhilik denilen ey, beyinlamda beynimiz evren kadar es-ki, ya ve le ahlak n birlikteli idir. Demek ki, dâhilik detecrübelidir. Beyin veya akl n toplumsal gücü nen ey s radan insandan çok da uzak bir ey
çok büyüktür. Bu durum beynin çok esnek de ildir. Bunu çok uzaklarda aramaya gerek
olan yap ndan ileri gelir. Bu güç olumlu ve- yoktur. nsan, aray
kendinden uzakla ya olumsuz anlamda kullan labilir. Buna yön
rd kça anlam yitimine, o da giderek ahlak yiverecek olan insan n toplumsal süreçte edin- timine yol açar.
di i kültürel birikimdir. S fl , iktidarc ve
Toplumsal gücün fark na varan beyin özdevletçi uygarl n yaratt kültürel birikim, gürlü e en yak n beyindir. Spinoza'n n 'anlatoplumu yok olu a götürmektedir. Çünkü olu- mak özgürlüktür' dü üncesinin gerçek anlam
umun evrensel ilkesinden kopmu tur ve in- budur. Yani insan anlad
kadar özgürdür.
san zekâs ve beynini kendi içinde parçala- Beynin geli mesi de özgürlü e ba
r. Bu
maktad r.
yüzden anlayan beyin özgürle ir ve geli ir.
Ünlü nörobiyolog Steven Rosse insan Bu yönüyle beyin laboratuarlarda de il, bizzat
beyninin anlaml toplumun içinde
na ili kin ungeli ir. Beynin
Özgürlük evrenin öz bilincidir. Evrensel
lar
söylüyor:
an-lam
olu umun her alan nda, her zaman nda ve kullan
"…Beyin, bilgisadüzeyiyle, özgürher parças nda bu bilinç vard r. nsan ise
yardaki gibi billükle ilgili-dir.
evrenin özeti olmas itibariyle bu özelli i
giyle de il anBeynin en fazla
bilerek ya ayan canl r
lamla çal r. Ve
anlaml ve özgür
anlam, do al ve toplumsal çevreleriyle etkile- toplumda kullan ld
be-lirtmi tik. En anim içindeki bireyler taraf ndan ifade edilen, laml ve özgür toplum, politik ve ahlaki toptarihsel ve geli imsel olarak ekillenmi bir lum oldu una göre, insan beyin kapasitesini
süreçtir. Gerçekten de belle i incelemenin so- en fazla bu dönemde kullan r. Bu toplumda
runlar ndan birisi, onun kesinlikle diyalektik beyin yanarda misali patlamalarla geli ir.
Beynin bütünlüklü ve olumlu kullan lmas sa layacak olan, olu um
ilkesine ba kalmakt r. Olu um ilkesi ise ahlaki tutumdur.
Ahlakla bütünle en bir beyin geli menin zirvesini ya ar. Ya da dâhilik
denilen ey, beyinle ahlak n birlikteli idir. Demek ki, dâhilik denen ey
radan insandan çok da uzak bir ey de ildir
bir olgu olmas r. Zira bizler her hat rlay zda baz bak mlardan an lar z üzerinde
lem yapar ve onlar dönü türürüz; onlar basitçe depodan ça
p, bir kez dan p, dememi olarak yerlerine konmazlar. An laz onlar her hat rlad
zda yeniden yarat rlar." Bu insan gelece i oldu u kadar tarihi de de tirebilme kapasitesine sahiptir.
Beynin bütünlüklü ve olumlu kullan lmasa layacak olan, olu um ilkesine ba
36
Toplumsal ya am n en anlaml demleri
özgürlük bilinciyle yo rulmu demleridir. Özgürlük bilincini kaybeden insan ölüm halini
ya yor demektir. Ya am anlam yo unlu unu
gerektirir; ölüm ise anlam yitimidir. nsan denen varl k türü, kendi hakikatinin bilinciyle
özgürlü ü ya ar. Bu onun özgürlü e dair anlam dünyas r. Bu yan yla da insan n özgürlük bilinciyle di er canl türlerinin özgürlük
bilinçleri aras nda farkl k ortaya ç kmakta-
Say 45
2010
r. Yoksa san ld gibi özgürlük salt insana
ait bir özellik de ildir. Özgürlük evrenin öz bilincidir. Evrensel olu umun her alan nda, her
zaman nda ve her parças nda bu bilinç vard r.
nsan ise evrenin özeti olmas itibariyle bu
özelli i bilerek ya ayan canl r. Yani insan
özgürlük bilincini bilen canl r. nsan d ndaki canl türleri özgürlü ü sadece ya arlar.
nsan ise bilerek ya ar.
Anlam sahibi olarak insan di er canl türlerinden ay ran en temel özelliklerinden biri
de soyutta ya ayabilme özelli idir. Soyutta
ya ayabilmek kendini içinde bulunulan maddi
gerçekli e mahkûm etmemektir. Yani metafizik ya ayabilme özelli idir. Kendini maddi
gerçekli e mahkûm etmek salt fiziki alg ya
dayal ya am seçene ini devrede tutmakt r.
Ki; bu da en ilkel ya am seçene i ve tarz anlam na gelmektedir. Kendini maddi ko ullara
mahkûm etmek demek, a
gerçekçi olmak
anlam na gelir ki, bu da ütopyas zl k anlam na
gelmektedir. Ütopyas z insan sadece içinde
bulundu u maddi gerçekli e inanan insand r.
Bu yan yla da bu insan gerçekçidir.
Bu insan ayn zamanda 'bugüncü'dür. Asnda bugünü bile yoktur; sadece ya ad an'
vard r. Bu yan yla da hakikate ula
insan n
"an" ile gerçekçi insan n "an" çok farkl anlard r. Gerçekçi insan n ya ad anda geçmi
ve gelecek yoktur. Bütün zamanlardan ayr ve
kopuktur. O, ya ad an' insan d ndaki herhangi bir canl gibi ya amaktad r. Yine ya amekân itibariyle de böyledir. Sadece fiziki olarak ba bulundu u mekânda ya amaya
mahkûmdur. Bir insan için bu durumun, bir
bitkinin ya am ndan hiçbir fark yoktur.
Oysa hakikate ula
insan n ya ad
an, bütün zamanlar n bile kesi olan an'd r. Dolay yla o, bir an n içinde görülse de özünde
bütün zamanlar n yolcusudur ve bütün zamanlardad r. Bütün zamanlardaki hakikatleri, yaad an'a s
rabilmi tir. Böylece hakikatin
bütünlü üne ula
r. O Hallac- Mansur'un
ene-l hak' sadece bilen de ildir, hissedebilendir ve öyle gerçekle ebilendir. O, Nirvanaya ula abilendir. Fenafillah yakalayabilendir.
O, ana tanr çan n, ekti i tarlada ilk ba
top-
KOMÜNAR
larken ya ad duyguyu duyumsayabilendir.
O gelece in özgürlük ütopyalar
ya ad
an'a ta rabilendir. Özgürlü ü bugünde ya ayabilendir. Yine o fizik olarak bir mekânda olmas na ra men özünde evrenin bütün mekânlar ndad r.
Anlam' yitiren insan, zaman n adeta durdu unu dü ünür. Bu anlar onun için geçmi in
bütün izlerinin silindi i, gelece in ise ufukta
hiç görünmedi i zamanlard r. Derin bir bo luk
gelir, o insan n midesine oturur. Günün en aynl k oldu u demlerde bile dünya derin bir
karanl a gömülmü tür onun için. Soluk alacak oksijen bulamaz o insan. Hiçbir koku ona
tan k gelmez. Hiçbir ey vermesi gereken
tad vermez. Bu anlar, anlam yitirmi o insan için yoklu un ba gösterdi i anlard r. te
genelde uygarl k özelde kapitalist uygarl k,
özünde anlam yo unlu u olan insan , böylesi
anlam yitirmi " eylere" dönü türür.
fl ve devletli sistem veya uygarl k,
köleli in yarat
ve bir köle sistemidir. Kölelik fiziki bir olgu olman n yan nda psikolojik, ruhsal ve zihinseldir. Toplumsal gerçekliklerin yarat lm gerçekler oldu u dü ünüldüünde, köleli in de yarat lm oldu u görülür.
Yarat lan bu gerçekler de özgürlü ü s rlar,
yok eder. Bu da beynin kullan
n önünde
en büyük engeli te kil eder.
Anlam yitiminin oldu u yerde beyin fazla
kullan lamaz. Anlam yitimi özgürlü ün yitirilmesidir. Ba ka bir ifadeyle zekâ var olu tarn kendisidir. Beyin d sal do aüstü bir gücün yarat
olmad gibi, basit bir yans ma
da de ildir. Milyonlarca y ll k evrimin ürünü
ve muazzam derecede karma k olan bir organd r. Bu muhte em organ en iyi derecede
kullanabilmek için s fl ve devletli uygarl n zihniyetlere vurdu u prangalar , dü ünce kal plar k rmak gerekir. Bu kal plar n d na ç ld nda ancak beyin kullan
artt labilir. Bunun için de insan n ba ta kendisiyle, çevresiyle, do ayla ili kilerini düzeltmesi ve daha da geli tirmesi gerekir. Bunun da
özü toplumsall kt r.
nsan dü üncesi en geni kullan m kapasitesine toplumsall kla ula r.
37
KOMÜNAR
YAPILANAN ve YAPILANDIRAN KURMAY Ö E:
L DEVR
nsanl k kendini tan may -anlamay ve tamlamay - anlatmay kendini var etmenin gere i gibi görmü tür. Var olagelen tarih en az ndan bunu böyle yans tmaktad r. Tarihi nere-
yla olu turulmu tur. Onun için ancak toplumsal zekân n ürünü olan maddi ve manevi
de erler ya da hizmetler bellek dokusunda
örülerek de ere dönü üp tarihselle ebilmi tir.
Bu temelde 'dil nedir, dil de böylesi bir hizmet
arac m r, kökeni, hizmeti, i lev ve görevi
nedir?' diye hep sorulmu tur.
Toplumsall n özünü yans tan dili, sadece bir de er olarak ele al rsak, dil olgusunun
'dilini' bilemeyece imiz aç kt r. Dili 'canl
deyse 'ben kimim?' sorusunun pe ine tak lmakla geçen insan, kimi zaman duygu dolu
iirsel dille, kimi zaman inanç yüklü dualarla,
kimi zamansa zora ve k ca dayal bir ifadeyle
'Ben var m!', 'Ben buyum!' diyerek kendini
anlatmaya çal
r.
Tarihin hiçbir a amas nda toplumsall ktan
kopuk hiçbir de er yarat lamam r. Bu temelde yarat lanlar ise toplumsal hizmet ama-
tarih', 'ya ayan tarih' diye tan mlad
z zaman, de erleri var eden ve ya atan toplumsal
de er anlam na gelir. Burada kendisinde toplumsal bilinci, bilinçalt ya atan bir olgudan
bahsediyoruz. Önderlik bilincin dile yans maöyle aç mlar: "Toplumsal pratik önemli
tüm ad mlar nda heyecan verici geli melere
yol açmaktad r. Bu durum artan bilinçtir. Bilinç dillendirmeyi, dil de adland rmay , adlan-
"Dil, toplumsal zihniyetin sadece arac
de il, yap land
bir unsurudur. Dil bir
toplumu var eden temel özelliklerdendir.
Kolektif zekâ arac olarak toplumsal do an n
esnekli ini çok h zl geli tirir."
38
Say 45
2010
rma ise simgele tirmeyi içeren süreçtir. Bilinç süreci pratik üretkenlik için hayati öneme
sahiptir."
Bu ba lamda bir yandan toplumsal olgular n (do adan kaynakl ya da tar ma dayal
komün) kollektivite temelindeki ili kilenmeleri; di er yandan (mesleki- s fsal) hiyerarikle meye de zemin olan kurumla malara kadar geli en olgular n yarat lmas nda ve ya almas nda belirleyici rol oynayan YARATICI
N 'gen haritas ' çözmeden onun sosyolojideki önemini de bilemeyiz.
Dil sadece bir ileti im i levi gören araç
de ildir. Tek ba na alg n realitesi de deildir… O zaman 'Dil nedir?' sorusunun basite
al nmadan yan tlanmas gerekecektir. Bu anlamda da dile duyulan merak n gizemi ve cazibesi aray nda inançl ad m atmaktan çekinmemek, usanmamak gerekir.
Devrimlere Ebelik Yapan Devrim
Do an n dili denilirken, s rl bir olgudan
bahsedilmiyor. Dili insanl n ana kuca saydo a ile ili kisinden tutal m, evrensel boyutlara uzanan bir uyum, harmoni gibi alg lamak daha gerçekçi olacakt r.
Dil konusu, de ik zamanlarda kapsaml
ara rmalara konu olsa da bu konu; dilin kökeni, ç
ko ullar ve tarihte oynad rol konular paradigmasal bak aç ve buna dayal
zengin yöntemlerle ele al nmam ya da üzerinde yeterince durulmam r. Özellikle, bir
toplumsal varl k olarak dilin tarihselli i, düüncenin ve toplumsall n geli iminde dilin
kurmay rolü gibi konular n üzerinde belki de
çok s rl durulmu tur. Önder APO'nun bu
konuda belirlemeleri çarp
r: "Geni bir dil
bölgesinin olu umu insan türüne muazzam
toplumsalla ma, korunma ve besin elde etme
imkân vermektedir. Belki de tarihin henüz
ke fi yap lmam ve ad konulmam en büyük
devrimi budur. lk büyük devrime 'D L DEV' demek uygun olabilir. Çünkü hiçbir
devrim bu devrim kadar bu co rafyada toplumsalla maya hizmet etmemi tir. Her gün
kutsal bir kavram (ke fedilen yeni bitki ve av
hayvanlar ) olu turulmakta, ev düzenine yak n
KOMÜNAR
yerle imlere (ilk defa güvenli yuvalarda yaam) geçilmekte, dört mevsim en ideal haliyle
ya anmaktad r. Tüm bu süreçler kavramla kça, geni topluluklar n ortak dili, dolay yla ilk defa ay rt edilen 'K ML ' olu maktad r."
Kendini do adan ay rmayan Homo Sapiens'in dili bedensel i aret dili olmu tur. Bu
dilin yetersizli inden söz etsek de kendi oluum ko ullar ve kapsam dikkate al rsa, doayla insan türü aras ndaki uyumda, ileti imde herhangi bir bo lu a neden oldu unu söyleyemeyiz. nsan n tüm varl
yap land ran
ne varsa, ba ta alg , dü ünme ve onun realite
yetisi do a kökenli oldu u için farkl la mas
ve ' kinci do a' olarak ayr mas uzun bir zaman alacakt . Toplumsal varl
kurmu olsa
da ya atabilse de (ki günümüz ko ullar nda
sistem bu organikli i parçalayarak, çürüterek
ma giri imindedir) do adan kopamayacabelle inde ya atmakta ve ifadelendirmektedir. Halen güzelli i, estetikli i do aya gönderme yaparak, ona benzeterek ifade etmekteyiz: Örne in 'selvi boylu', 'gözleri kaynar p nar', 'tilki gibi kurnaz', 'y lan gibi so uk' vb.
eklindeki tan mlamalar n yan nda, arzu ve istekleri ifadelendiren binlerce do a endeksli
ad, lakap kullan lmaktad r.
Kendini Yap land rma Aray
Günümüz insan beyninin çal ma biçiminin, ya amda toplumla s rl kalarak do ayla
kendi aras na mesafe koyan insan zihniyetinin
ürünü oldu unu unutmamal z. Onun için ancak dilin geçirdi i evrelerin aç mlanmas yla
canl
k esasl do a-toplum ili ki anlam na
ula mak mümkün olacakt r. Çünkü dilin evriminde tüm insanl k evrelerini de ime u ratan, onu h zland rmakta devrim niteli i ta yan geli meler ya anm r. Bundan dolay
dilsel devrim temelinde nitel s çrama ya ayan
toplumla, do al geli im seyriyle yetinen toplumun dü ünme kapasitesi ayn de ildir. Temel fark, klan toplumu ve öncesi dönemin,
kök hücre olarak do an n bir parças gibi, doa diliyle ya ayan, do a gibi davranan bir süreci anlatmas r. Do al olarak da dilin evriminin do ru çözümlenmesi, do ayla insan tü-
39
KOMÜNAR
rü aras ndaki mesafenin do ru ele al nmas ve
çözümlenmesi için önem ta r. Burada önemli
olan bundan 100.000 y l önce ya ayan Homo
Sapiens türünün benzetme, gönderme yapmade il, kendisinin varl k ko ulu olarak do an her eyini kendi ya am tarz , dü ünme ve
ileti im dili olarak birebir ya amas r. Halen
kabilecili i ya ayan Aborijinlerin çe itli törensel davran lar ndan, do ayla do aca ileti im kurmalar ndan bunu görmek mümkündür.
Sesli ileti im, tüm canl lar n temel özelli i
say lsa da onun sisteme kavu turulmas ancak
insan beyniyle sesli dilin içiçe geli imi sonucu
gerçekle mi tir. Ba lang çtaki bu içiçe geçi ,
simgesel dili yans tmas na ra men, günümüz
Aç kt r ki, toplum
içindeki insan, çevresinde olan
do an n herhangi bir unsuruyla
de il, direkt insanla ileti im ihtiyac
duyar. Toplumsalla ma, do ayla içliolmas na ra men, do adan ve
kendinden çok toplumla, 'ölçüyle'
ra demektir.
Bu u ra , dil gerektirir.
Kar ndakini anlama gücü, onu
dü ünebilme yetisi ister.
gerçe iyle ba da mayan, mevcut dünya dil ve
dil gruplar na benzemeyen diller ortaya ç karr. Dil, varl k gösterdi i evreden ba layarak insan anatomisindeki de im ve dönü ümlere neden olmu , beyin loblar n ve
dü ünce kapasitesinin geni lemesine hizmet etmi tir. Toplumun kök hücresi olan klan
toplumundan bu yana geli en toplumsall k,
ancak belli ölçü ve kurallar çerçevesinde gerçekle ecektir. Bunlar ahlaki politik toplumun
ölçü ve kurallar r.
Kendini ölçülendirme, kendi farkl
temelinde do adan ayr lmay ifade eder. Bu ayk ilk ba ta korunma ve beslenme temelinde
ortaya ç ksa da daha sonra dü ünce ve dilin
içiçe geli imi sonucu çekirdek toplum, kendi
fark na vard kça klan toplumu halini alm r.
40
Özellikle, bu boyutun de erlendirilmesi önem
ta maktad r. Yani insanlar toplumsalla kça
ölçü kazan r, fakat ölçü kazand kça kendisi
olamaz. Çünkü kendisi olma süreci (proses),
dil olgusu olmadan geli emez. Farkl k temelinde ölçüle en toplumsal form, ilk ba ta ne
kadar zay f olsa da, iç dinamikler - klan içi
ili kiler, davran lar, ya amsal ilkeler, ileti im,
hitap vb.- geli tikçe dilin toplumsall a dönük
oynad rol geli me kaydeder. Aç kt r ki, toplum içindeki insan, çevresinde olan do an n
herhangi bir unsuruyla de il, direkt insanla
ileti im ihtiyac duyar. Toplumsalla ma, doayla içli-d
olmas na ra men, do adan ve
kendinden çok toplumla, 'ölçüyle' u ra demektir. Bu u ra , dil gerektirir. Kar ndakini
anlama gücü, onu dü ünebilme yetisi ister.
htiyac n Yarat
lk ba ta zay f olsa da, iç dünyada, dü üncede dil katk yla gerçekle en bir ba la m
sadece beyinle de il, ya amsal HT YAÇLARIN sonucu olarak kaç lmaz pratiklerle
form kazanm r. kinci husus, kendi topluluu d nda herhangi bir varl k veya unsurla
ileti im, kar la ma anlar nda korunma, faydalanma giri imlerini gerçekle tirmek kendine
has kimlikle yani D L ile ifadesini bulur. Bu,
bir yandan farkl
belirten, di er yandan
iç gerçekli ini, belki de s rr içinde koruyan
ve saklayan kimlik demektir. Bu kimlikte
inanç boyutunda do aya uygun davran lsa bile
dü ünce ve dilde toplumun farkl
ifade
edilir. Onun için inanc n yüceltici dili olan
animizmde, totemizmde 'ben ve kar mda
olan, yüce olan', dolay yla, 'farkl olan' ikilisi vard r. Bu 'ben ve ötekinin farkl dili, totem
dili, yani kimli i vard r ' anlam ta r.
Üçüncü husus olarak dil ile dü ünce yetisinin içiçe örgüsü ve yap lanmas ndaki ba m, onun bütünlüklü geli imini vurgulamak gerekiyor. Toplumsalla kça dil ile düünmek, derinle mek kaç lmaz hale gelir.
Bu yeti beden, i aret dili döneminden oldukça
farkl bir geli meyi ifade eder. Dil, toplumsalla madaki en önemli rolünü bu a amada oynar. Burada dille dü ünebilme sonucu, dü ün-
Say 45
2010
cede anlamland rma yetisinin geli imi ve bu
geli menin toplumda realitesini bulmas bütünle tiren, sentezleyen a ama olarak adlanlabilir. Burada öncü kurmay rolünü dil oynar.) Günümüz ko ullar nda jest ve mimiklerin i levlili inin 'anlama an 'yla ba lant oldu unu dü ünüyoruz. 'Anlama an 'nda rutin
ileti im kendini ifade tarz yetersiz kal yor.
Anlad n Anda Dil De il,
Beden Konu ur
Sentezleme olarak adland rd
z a ama,
toplumsal dü ünceyi ifade ve ekillendirme
zeminini olu turdukça, beden ve i aret dilinin
alan daralmaktad r. Bu daralmaya ra men,
imdi bile jest ve mimikler önemli oranda düüncemizi, duygular
, ruh halimizi sesimizden önce yans tabilmektedir. (Günümüz
dilinde yard mc
üstlenmi gibi görünen ve
kayna
beden ve i aret dilinden alan, istisnas z herkes taraf ndan tereddütsüz kullan lan
jest ve mimiklerin ara
lmas nda önemli
mesafe kat edilse de 'neden a lamad ?' veya
'a lmal m ?' sorular netli e kavu turulamar). Günümüz ko ullar nda jest ve mimiklerin i levlili inin 'anlama an 'yla ba lant
oldu unu dü ünüyoruz. 'Anlama an 'nda rutin
ileti im, konu ma, kendini ifade tarz yetersiz
kal yor. Anlam derinli ini ifade etmede 'acaba, anlatabildim mi?' 'nas l anlatsam?' gibi
kayg lar hepimiz ya yoruz. Kökeni beden ve
aret diline dayansa da günümüzde bu davran lar salt ileti im amaçl kullan lan dil olarak ele alamay z. Çünkü belki de ifade etmek,
a vurmak istedi imiz duygular z, sezgilerimiz sözlerden daha çok bu davran larda
gizlidir. Toplumsal psikolojiyi de içeren dil
sentezlemesi o topluma ait sesli dille beraber,
onun davran lar da içinde bar nd r. Yani
insanlar sessiz dille de ileti im kurabilir, birbirini anlayabilir. T pk Önderlikle Kemal
Pir'in 'bak lardan' birbirini anlad klar gibi.
Anlam derinli ini do ru ve içten ifade edebilme ve bu anlama an isabetli bir ekilde kanalize edebilmenin yükümlülü ünden kaynakl oldu u tart ma götürmez.
KOMÜNAR
Dil, 'Yoktan Var Eden Midir?'
Toplumsall kta kurmay role sahip olduundan bu soruya yan t arama ünlü dü ünürlerin u ra olmu tur. Söz ustalar dilin s rl , sihirli 'y lan yuvas ndan ç karan', 'var eden, yaratan' hikmetine hayranl klar
gizleyemezken, filozoflar, bilim insanlar çe itli tan mlamalar ve tezler ileri sürmü lerdir. Ve biz de dilin farkl profillerini yans tan bu tan mlamalar n ufuk aç oldu unu vurgulamadan geçmeyece iz.
Dilin tan
na ilk ba ta kutsal kitaplarda
rastlamak mümkündür. Dilin belirleyici gücünü arkas na alan iktidar, inanca dayal yaam dilini tarih boyunca araç olarak kullanr. Kutsal kitaplara göre dil, Allah taraf ndan insanlara bah edilmi tir. Âdem ile Havva'n n birbirlerini anlamalar için onlara dil
vermi , onlar n bar nmalar , ya amalar için
'ol' emriyle do ay yaratm r. ' lk ba ta söz
vard ' deyimi de bunu ifade eder. lahile tirilen dil, toplum ve insandan kopar lm ve sonradan Allah taraf ndan her kavme birbirlerini
anlamamalar ve birbirlerini örgütlemekte sorun ya amalar , yani birlik sa layamamalar
için farkl ad ve farkl dil verilecektir. Bu belirleme, dilin toplumsal realitedeki gücünün
ifadesidir. Bunun sonucudur ki günümüz koullar nda konu amayan çocu una Allah'tan
dil dileyen, konu abilmesi için dua eden pek
çok anne vard r. Dü ündürücüdür: anne sütü
vücuda can verdi i gibi her insan anne dilinin
de ruha i ledi ini hisseder. Fakat dilin yarat olan ANA KADIN, zamanla dili Allahtan
umar hale getirilecektir ki bu da YARATICI
ANA'n n trajedisi olmaktad r.
Çünkü emekle pratikle en irade ve kimlik
simgesi iken, ilahile tirilerek insan iradesi ve
kimli i d nda b rak lan dilin tek yönlü tamlanmas bilimsel ve doyurucu olmamaktar. Dil olgusu, toplumsal ya am n ekillendirilmesi ve anlamland lmas nda kurucu ö e
oldu undand r ki onun için "yoktan var eden"
tan
yap lm r. Yani din dilin toplumsal
gücüne dayanarak, dilin toplumu yürütmede
siz ayg t oldu unu bilerek, onu her yönüyle
kullanm ve buna göre de tan mlam r. Do -
41
KOMÜNAR
ruyu ve yanl , hakikati ve köleli i, güzelli i
ve çirkinli i vb. iktidar ç kar temelinde anlatr. M.Ö ya ayan Yunan filozoflar n dil
üzerine belirleme ve tan mlamalar dönemin
bilim düzeyini ve dilini yans tmaktad r. Dile
idealist ve mant k temelli yakla mlar olsa da
Demokritos, dilin anlamla ili kisinin olmad , duygusal temelde geli en do asal, ayn
zamanda fiziksel bir olgu oldu unu ileri sürer.
Bu teze göre dilin anlam bilimine yer yoktur.
Nesnelcili e dayanan bu dil tezini Avrupa bilimcileri Rönesans'tan bu yana pozitivist bak
aç na göre yap land rarak geli tirmi lerdir.
Bu do rultu dile yakla mda parçal , nesnelci
veya salt öznelci, organik de il de eklektik,
hatta "kuru söz" tabiriyle soyutlama vb. kimi
tan mlamalar beraberinde getirmi tir. Uzun
süre dil, Aristo'nun salt mant kç
gölgesinde ele al nd ndan, belirgin tan na ula amam r. Bu yönüyle k yaslan rsa, Ortado u
ortaça dü ünürlerinin dil üzerine hayranl kla
belirttiklerinin, pozitivist bilimden daha derin
mana ifade ettikleri inkâra gelmez. Örne in,
büyük air, tasavvuf dü ünürü M. Fuzuli sözün (dilin) sihrini 'yoktan var eden' diye ifade
eder:
"Xelge a n s rr her dem k lar
izhar söz,
Bu ne s rd r kim olur her lehze yoktan
var söz?"
Tarih boyunca dile kapsaml , her yönünü
içinde bar nd ran bir tarif ve tan n verilememesinin temel nedenini, dilin toplumdaki
çok yönlü fonksiyonuna, toplumun tüm hücrelerine kadar nüfuz edebilmesi ve kurmay rolüne ba lamak daha gerçekçidir. Onun için dil
üzerine yap lan tan mlamalar n eksik de olsa
mutlaka bir gerçe i ifade ettiklerini belirtmek
gerekir. Çünkü dili tüm parametreleriyle,
koordinatlar yla k sa bir ekilde tan mlamak
gerçekten de zor bir i tir. Büyük dü ünür K.
Marks' n dil için yapt üç kelimelik tarif sadece bir yönüyle do ru ve isabetlidir: "dil, düüncenin realitesidir." Bu tan mlama isabetli
olmakla birlikte dilin sadece bir fonksiyonunu
tan mlar. Di er bir önemli tan mlama büyük
devrimci V. . Lenin taraf ndan yap lm r:
42
"Dil, insanlar aras nda en önemli ileti im arar." Bu tan mlama da isabetli olmakla birlikte sadece dilin di er bir i levine vurgu yapar. Ünlü bilim insan Wittgenstein'e göre "Dil
olgular n ve bütün olarak da gerçekli in resmidir." Tabi ki dil resme indirgenemez. Dil sadece var olan , yarat lan ifade etmez, yarat ba nda ta yan, yaratan bir olgudur.
Önder APO, dilin temel i lev ve görevine dikkat çekerek dili öyle tan mlar: "Dil, toplumsal zihniyetin sadece arac de il, yap land
bir unsurudur. Dil bir toplumu var eden temel
özelliklerdendir. Kolektif zekâ arac olarak
toplumsal do an n esnekli ini çok h zl geli tirir"
Dilin halk deyimlerinde idealize edilmi
olarak edebile en tan mlamalar na da de inmek ve bu halk tan mlamalar yabana atmamak gerekir. Bu tan mlamalar n bilimsellikten, felsefi derinlikten yoksun oldu unu söylemek gülünç olur.
Anlam n Her Türlü fadesine Dil
Diyebilir Miyiz?
Dili geni lik ve derinlik çap na göre deerlendiren, kültür ve sanat boyutlar da dil
olarak ele alan ve geni anlamda tüm bunlara
dil olarak tan m yapan yakla mlar da vard r.
Bu tan mlamalara göre, dil denilen olgunun
tüm toplumsal fonksiyonlar i levsel haldedir.
Dil burada sadece ileti imi gerçekle tirmeyle
ve dü ünceyi realitele tirmeyle yetinmiyor bir
bütün olarak paradigmal rol oynuyor. Toplum
ve insan ekillenmesinde temel rol üstlenen,
ahlaki-politik duru tan toplum d
a, duygunun tüm boyutlar ndan tutal m terbiyevi-didaktik yap lanmaya kadar duygusal zeka temelinde genel do an n insan ya am ndaki içkinli ini, harmonisini anlamland ran ve gelece e dönük dü ündürücü, ikna edici, deneyimsel-ibretamiz derslerin ç kar lmas na kadar dilin sanatsal mucizesini görmemek mümkün de ildir. Sanat n sessiz dallar (yaz dili,
resim, sessiz film, tiyatro, pandomim vb.) bilim teknik geli imle ya amda yer edinen (i aret ve semboller vb.) dil fonksiyonlar
da
gerçekle tirebilmektedir. Bu özelli ine ra -
Say 45
2010
men yukar da de inilen birçok boyutun dekenlik ve i levlilikten daha çok dura anl klar veya an yans tmalar söz konusudur. Yani
sözlü dil çeviriye geldi i halde, bir müzi in,
resmin, pandomimin tercümesini yapamazz, onlar ancak kopyalayabilirsiniz. Bunlar
in bir taraf oluyor. Di er yandan çok anlamveya anlamlar düzene ine sahip nüfuz edici
çap olan, dü ünmeye ve yorumlamaya sevk
eden, bunu yapamad sürece efektsiz say lan
bir dil olgusundan söz ediyoruz.
Toplumsal Anlam n Zikri
Toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanan dil herhangi bir uygarl n ürünü de ildir. nsanl n
olu um tarihi kadar dilin de bir geli im süresi
geçirdi i bir gerçektir. Dil yetisinin do an n
KOMÜNAR
Ancak bu büyüleyici güç ile do aya hükmedece ine, ondan yard m alaca na inanan insan,
günümüzde bile do aya hitap etmeyi, onunla
konu may sürdürmektedir. Örne in, bugün
bile ''Kato tu çavan veke, li dor xwe binêr" diyebiliyoruz. O zaman, mitolojik dili, anlam
dilini belli bir zaman kesimiyle s rland rman ne kadar gülünç olaca
n alt çizmek
gerekir. Bugün 'Mitolojik dille imdi kullanz dil aras nda fark var' desek bile, bu
durum dilin anlam yitirdi i; devrimsel niteli inin, büyüleyici gücünün kayboldu u anlam na gelmez.
Bilim ve teknikteki geli mi li e ra men,
do ayla bütünle meyi güçlü bir ekilde ya atman n s rr küçümsemek, "tarihte kald " demek, toplum ruhunu, anlam dilini yabana at-
Dilin büyüleyici gücüne inanarak toplumsal
dayan may içselle tirirken ayn zamanda da do an n dilini, zekân n
evrenselli ini ya atan insan, ilahile meye, do aüstüle meye esrarengiz
SÖZÜN büyüleyici gücü ile ula r. Ancak bu büyüleyici güç ile do aya
hükmedece ine, ondan yard m alaca na inanan insan, günümüzde bile
do aya hitap etmeyi, onunla konu may sürdürmektedir
bir parças olan insanda toplumsall a yönelik
ihtiyaçtan do du unun alt çizmek gerekir.
nsanl a k lavuzluk yapan temel de erlerin
toplumsall ktan kaynakland gerçe i bir aksiyom olarak kar
zdad r. Bu temelde kan tlanm verilere dayanarak "Tarih toplumsalkla ba lar" diyebiliriz. te bu toplumsall
var eden temel ö elerden biri de dildir. Ayn
zamanda dil toplumun h zl bir ekilde formla mas ve geli mesinde önemli role sahiptir.
Dilsiz dü üncenin gerçekle emedi i bir
gerçektir. Dille-sözcüklerle dü ünme insana
has olan bir özelliktir. nsan kendi kendine konu tu u zaman ileti im fonksiyonundan çok,
dü ünce ile dilin dayan mas na ve anlam kazanmas na hizmet eder. Böylece toplumsal anlam n "anlamland lmas '' gittikçe geli ir.
Dilin büyüleyici gücüne inanarak toplumsal dayan may içselle tirirken ayn zamanda
da do an n dilini, zekân n evrenselli ini yaatan insan, ilahile meye, do aüstüle meye
esrarengiz SÖZÜN büyüleyici gücü ile ula r.
maktan ba ka bir ey ifade etmez. Ve o zaman
dilin canl
, büyüleyici gücü, esrarengiz e reti çe nilili i "hastal k" olarak görülür. Ki bu
bir sapma olmaktan öte bir anlam ifade etmez.
Yap lanan ve Yap land ran
Kurmay Ö e
Toplumsal canl
n dil devriminin rahmi oldu u tart lmaz bir dü ünce olarak kabul
görüyor. Onun için de bu organiklik ahlakipolitik niteli ini ta
sürece, dilin kendi
anlam ve büyüleyici gücünü kaybetmeyeceine inan lmaktad r. Ve bu inanç do rudur.
Çünkü dilin evrimsel yenilik olarak ortaya ç toplumsal ihtiyaçtan kaynakland
için
günlük olarak ya amsalla arak yap lanmas
kaç lmaz olmu tur. Onun için bizi belli ölçülere kadar do adan da ay ran dilin toplumsall , insan ya am n merkezinde yer almanda yatar. Bu durum ayn zamanda insan
kimli inin do a içinde tan mlay bir faktör
olarak geli mesine yol açar. nsan n tan mla-
43
KOMÜNAR
faktör olarak zekâ düzeyinde ya am oldu u geli meler, yeni evre olarak aktarma, anlamland rma ve kodland rma biçiminde insann devrim niteli inde bir s çramay gerçekle tirmesine neden olmu tur
Beynin bir de il de birçok bölgesinin dili
üretebilme yetisi bilim insanlar nca netle tirilmi tir. Bu netle meden u sonuç ç kar: Beyin
nas l ki çok fonksiyonlu ve sistemler sistemi
ise; dil de canl beyin kadar fonksiyon üstlenerek sistemler sistemi haline gelir. Bu konuda di er canl lar neden bunu yapam yor?
Veya insan di er canl lardan ay ran, farkl k lan nedir, sorusunun yan ise insan genlerinde, sinir a lar nda yatmaktad r. Biyolojik olan ötesine geçebilen dil, biyolojik olarak doa içindeki farkl
-do ada olmayan, kendine özgü zemini ve çevreyi- yaratabilen toplumsal ö edir. Bu zemin ve çevreye kültür demek ve toplumsal taban olarak adland rmak
en do rusu olacakt r. Bu anlamda dü ünce,
anlam gücü olsa da kendini yap land rmada
dile ihtiyaç duyar; yani dilin di er bir fonksiyonu da anlam n zikri olarak i lev görmesidir.
Bu i levler ya amsalla kça pratikle me gerçekle ir. Pratikle me sonucu maddi ve manevi
kültürün de yap lanmas , kal la mas , toplumsall n özünün -ahlaki politik de er yarlar n- bütünle mesi, kimlik haline gelmesi
gerçekle ir.
Önderli in belirledi i "fikir-zikir-amel"
diyalekti i, "dü ünce-dil-kültür" üçlemiyle
ifadesini buluyor. Bu üçlemde dilin muazzam
levi inkâra gelmez. Dil olmadan di er ö elerin varl ve geli mesi olanaks z oldu u gibi dilin de tek ba na toplumsall ifade edebilece ini dü ünmek do ru de ildir. Fakat bu
üçlü yap içerisinde paradigmasal fonksiyona
sahip olan ileti im, olu um ve geli tirmede
çok yönlü i levleri olan ba lay ö e de dildir.
lahile en iirselli in Gizemi
Mitolojik dil, anlamland rmada bir e retileme dilidir. Hiçbir toplumsal de er statik olmad gibi dilin de ifade etti i nesneyi zaman-mekân içinde de mez bir ekilde betimlemesi, e retilemesi yetersiz kalacakt r.
44
Hele bir de betimlemeyi, dünya görü ü farkl
olan milyarlarca mikro kozmosun (insan) kendilerine özgü bak aç
eklersek, gerçekleen herhangi bir soyutlamada dil e retilemesi
için farkl yöntem ve kavramlara ba vurmas n kaç lmazl görülür. Bu anlamda dil ve
söz ustalar n "en a r i nedir?" sorusuna
verdi i ve devasa bir binada yerine oturtulmata n yaratabilece i tahribat düzeyinde de
ele al nan "gerekli oldu u anda anlamland rmay isabetli yapabilme" yan gerçe i gözler
önüne sermektedir.
Mitolojik dili "insanl n hastal " sayanlar (F. Max Müller gibi) asl nda toplumun esnek ve canl yap
ve bunun toplumsal zekâ
düzeyindeki üretkenli e etkisiyle birlikte toplumsal anlamland rman n zikrini yads maktarlar. Bu t pk Demokritos dü üncesinin devam gibi yans maktad r. Yani anlam n anlamland lmas , iç güdüsel, fiziki hatta meslekifsal karaktere indirgemek veya "zamanmekân içinde tedavisi yap lacak, a lacak" diye savlar ileri sürmek, bilim hat na buzdan
hesaba -toplumsal organikli in parçalanmas na- imza atmak demektir. Bu yakla m ayn
zamanda dili sadece kuru i aretlerden olu an,
matematik fonksiyon üstlenen bir ileti im araolarak görmek anlam na gelmektedir.
Dilin Temel levi Dü üncede
Gerçekle ir: nsan Sözle Dü ünür
Dü üncede güncelli e tak p kalan bir
ra yla ortaya ç kan günübirlik ya am tarz
sonucunda istendi i anda bilinçalt nda bir eylerin yap land
yani örüldü ünü varsayar z. Bu da bizi yan lg lara götürür. Tarihle
diyalektik ba
kuramayan, onun gereklilini kavramaktan uzak, günübirlik ya am
zihniyeti bireyi gittikçe toplumsall ktan
kopar r, bilinçalt nda eklektik kodlama ve
yap lanmay beraberinde getirir. Bu anda
anlamland rman n derinli i ve zenginli inden
söz edilemez. Dolay yla böyle bir yap lanma
ba lang ç ve sonucu belli olmayan olay olgu
veya donuk foto raflardan olu an
koleksiyon haline gelir. Böylesi bir bellek
veya bilinçalt , ya ama ve gelece e dönük
Say 45
2010
sa lam alt yap olu turmaktan uzakt r. Dil olgusu da böylesi bir bellek ve bilinçalt yla yaat lamaz, anlam derinli inin zikrini, onun
zenginli ini zinde k lamaz. E er böyle deilse, dil neyi yans tacak, anlamland racak?
Ve hangi ölçü ve kriterlere dayanarak toplumsall gerçekle tirecek? Kapitalist modernite
ko ullar nda daha da parçalanan, parsellenen
toplumsall n dili de bu ak beti ya amaktan
kurtulamaz. Yani güncel ya am n anlaml
yads nd kça, günübirlikle en güncelli i reklam panolar gibi yans tmaktan öteye gidemez.
Dilde anlam dört dörtlük ifade etmede
de mez olgular n belirleyici oldu unu söylemek zordur. Olay ve kullanma yerine uygun
anlam n zikrini gerçekle tirecek dilin zenginli i ve derinli i ku kusuzdur; ama dil anlamland rabildi i ölçüde insan zenginli e kavu -
Di er toplumsal olgular gibi
dil de statik de il,
dinamiktir. Evreler boyunca iç
dinamiklere dayanarak
kendini yenileyen,
ar nd ran, sistemini bozmadan
de imlere aç k olan
bir mekanizmaya sahiptir.
turur. Sözle dü ünmek, alg lar sonucu kazan lan ne varsa beyin analizinden geçirmek için
dü ünen dille kurgulama, tasarlama, dil ve düünce birlikteli inin önemini vurgular. Bu bir
levdir. Bu i lev kar nda engel olacak, onu
durdurabilecek hiç bir güç yoktur. Yani 'el-kol,
göz, hareket dilini kullanma, sesli, sözlü dili
konu ma' denilebilir ve her insan bunu yapmadan geçinebilir. Fakat 'dü ünme!'(dil dizgeleriyle dü ünmekten söz ediliyor) 'beyinde bir
tasar yapma!' denilemez. Bu i levlili in ortadan kalkmas , insan beyninin ölü olmas anlam na gelir. Dilin ileti im kurma, aktarma,
yani d a yans ma fonksiyonu ise bu i levliliin bir görevi say labilir. Burada görev, i levin
realitesidir. lev ne kadar isabetli ve sistemli
olursa, d a yans mas da o kadar kavrat
olur. Fakat zaman ve mekân içinde anlamlanrmada ya anacak bulan kl n do all
da
KOMÜNAR
görmek gerekir. Yan s ra, bir bireyin kendini
ifade etme zorluklar na vurgu yapmak istemiyoruz. Bir do ruyu ifade eden "fikri berrak olmayan n, dili de berrak olmaz" halk deyimi,
ki inin dü ünce, alg lama yap ndan kaynakl
netsizli i aç kça dile getirmektedir.
Dilde 'Bulan kl k'
Baz ölçü ve k tlamalarla toplumun üst
dili olarak ele al nan, yan s ra devletin dili
çerçevesine k st lan yaz dili veya akademik
dil vard r. Anlam zenginli ini ve derinli ini
ustaca ifade etmede, edebi-bedii derinli e inmede "seçilen' olarak ele al nan akademik dilin (toplumsal ürün olsa da) donuk kald
,
istenileni tam yans tmad
görmekteyiz. Bu
durum da anlam ifade etmede bir bulan kl a,
mu lâkl a zemin olmaktad r.
Toplumsal belle i kendisinde ya atarak
depo rolünü oynayan halk dilinde ise dilde anlam n canl
ifade etme, farkl belirtilerine
aret etme imkân ve olanaklar çoktur. Bu
olanaklar dilde saydaml
sa lar. Böyle bir
zeminde dil tüm fonksiyonlar -dü üncedeki
dilsel i levlilik ve onun ifadesinin (fikir-zikir
ili kilerinde kurgunun kurumsalla arak kal la mas ve geli tirilmesini kastediyoruz) yas ra bildiri im- ileti im rolünü vb. gerçekle tirirken hata ve yetersizliklere yol vermeden çal r denilebilir. Bir insan n belirtti imiz
çok yönlü dil eylemlili ini gerçekle tirmesi
için dille isabetli dü ünebilmesinin yan s ra,
dil araç-gereçlerine ve zenginli ine sahip olmas da artt r. Fakat insanlar hiçbir zaman
'ben ait oldu um toplumun (halk n) diline
yüzde yüz hâkimim, benimsemi im' diyememi tir. Zaten istese de diyemez. Dilde zaman
ve mekân gözetmeksizin anlam n ifadesinde
bulan kl k, netsizlik ya anm yor denilemez.
Di er toplumsal olgular gibi dil de statik deil, dinamiktir. Evreler boyunca iç dinamiklere dayanarak kendini yenileyen, ar nd ran, sistemini bozmadan de imlere aç k olan bir
mekanizmaya sahiptir. Eski kitabeleri tercüme
yapan günümüz insan , eski dönem insan kadar o sözcüklerin sihrinden etkilenemez. Çünkü kendi döneminde bu sözcüklerin ta
45
KOMÜNAR
anlam derinli ini, esrarengizli ini günümüz
çevirisi bile yans tamaz, canland ramaz. Bunun inkâr edilemeyece i aç kt r. Genel dildeki
anlam bulan kl
derken bir de dilin tarihi
evreler boyunca seyrine bakmak gerekir.
"Evreni Çekirde ine Yerle tiren
lk Bilim"
Herhangi bir toplumsal formu tan mak
için ilk çaba dilde ba lar. Ve bir olgu ö renildikçe, ara
ld kça tan r. Dil ilk ba ta
ileti im kurma ad alt nda ö renilmeye ba lan r. Fakat dile a ina olundukça bir hazine
içine girildi inin fark na var r. Bu hazine
bo luk, yüzeysellik tan maz. Çünkü bedendeki hücrelerin vazgeçilmez organik ba
na,
dayan mas na benzer bir örgüsü vard r dilin.
Bu bütünlü ü Önderli in belirlemesinden daha iyi anlar z: "Dil, bedendir. Co rafya bedendir. Kültür bedendir. Bedenlerinize sahip ç n. Öyle tek ba na kuru bir dil bir
anlam ifade etmez. Bunlar hepsi bütünlüklüdür. Birarada dü ünülürse demokratik
bir toplulukla bunlarla birlikte bir anlam
ifade eder. Dil, co rafya, kültür, bunlar n
hepsine ben beden diyorum."
Bu hazineye vak f olman n yolu, yine de
dilin jeo-sosyolojik bütünlü ünden geçer.
Ça lardan bu yana dil üzerine yo unla malar n, ara rmalar n nedeni de bu olsa gerek.
Dil deyince toplumun istisnas z her eyini
içinde bar nd ran ve ya atan kimlik k lavuzuyla kar kar ya oldu umuzu görürüz. Bundan
daha k vrak, derli toplu anlam yüklü ba ka bir
olgu var m r? Oldu unu sanm yoruz. Bilimlerin anas denilen tarih bile dilsiz de ildir.
Herhangi bir toplumsal konuya giri ildi i zaman ilk obje dil oluyor. Sosyal bilimin temel
esi olan dil anlam n zikri oldu u kadar zikrin de eylemini ya att
sürece organik bir
bütün olarak vard r demektir. Bazen bunun
fark nda olam yoruz; t pk dile (daha sonra
konu sa da), taklitle ba layan bebek gibi konu tu umuz dilin derinli ine anlam veremiyoruz.
Olgu ve olaylar dilde ifadesini buldukça
anlam kazan r, 'adland ld kça de er kazan r'.
46
Ak dilin geli imiyle ve daha sonra yaz dilinin kullan lmas sonucu ya amda ne varsa,
dil düzlemi içerisinde ifadesini buldukça ve
adland ld kça kutsanmaktad r. Hücreden
mikro kozmosa, oradan evrene kadar ne varsa
bir sistem içinde yans tan dil, hakl olarak "evrimi çekirde ine yerle tiren ilk bilim" (Hobsbawn) diye nitelendirilmi tir. Bu tan m ayn
zamanda evrenden ayr ks durman n de il,
ikinci do an n özgünlü ünün, farkl
n belirtisidir. Evrende ya am bulan varl klar n
kendini ifade etme biçimi her zaman bilimin
merak ve ilgi konusu olmu tur.
"Dil Sistemler Sistemidir"
Bir olguya veya objeye yakla
z zaman belirtilerini merak ederiz. "Konu abiliyor
mu, sesi var m , sinyalleri nas ld r, parolas
nedir?" sorular merak edilen sorular aras nda
yer al r. Yani dil, hemen hemen tüm bilimlerin
ilk ba vurdu u, kulland , faydaland
bir
bilim konumundad r. Buna dayanarak dilin
sosyal bilimlerin merkezinde yer ald
, onsuz olunamayaca
söylemek mübala a salmayacakt r. Dilbilimin di er bilim dallar yla ba lar geçici, kesintili de ildir. Bu ba lar o
kadar s örgüler içeriyor ki herhangi bir sosyal konunun hangi bilim merciinde incelenece i bile uzun uzad ya tart malara, ara rmalara neden olmu tur. Belki de bu tür yaklan kendisi -bir konuyu tek bir merci alt nda çözme giri imi- yanl r. Nitekim dilin evrensel ve toplumsal do as bu yakla
reddeder. Belirtilen gerçekli in sonucudur ki bilim dal olarak sadece bir 'toplumbilim' ile beraber 'toplumdilbilimcilik'i, bir 'ruhbilim'in
yan s ra 'ruhdilbilimi' geli tirilmi tir. Hatta dil
ve matematik benzerli i temelinde 'dil cebri'
gibi boyutlar geli tirilmi tir. Dilbilimin bu konumu dilin bir sistem te kil etti inin kan
r.
Fakat dil için bu tan m bile yetersiz kal yor.
Dilin kendi içindeki düzeni önem ta r.
Fark nda olmasak da her dilin mükemmel bir
iç düzeni vard r. Düzen de il de iç karga a,
da
kl k söz konusu olsayd , insanlar nas l
birbirlerini anlard veya dil "evreni çekirde ine yerle tiren ilk bilim" olabilir miydi? Dü-
Say 45
2010
ünce yetimiz bu soru kar nda "olamazd "
dememizi gerektiriyor. Dilin en küçücük örgü
materyali say lan seslerden tutal m, tema ve
metinlere kadar birbirine s ca ba
olan
zengin bir örgüden bahsediyoruz. Hatta daha
öteye geçerek, bir dü ünceyi yetkince ifade etmek ve kavratmak için bir roman bile yaz r.
Yani metnin ötesinde bir roman sonucunda anlatmak istedi in fikri tamamlars n. (T pk
tümceye-cümleye verilen tan m gibi.) Konunun bu düzeyde ele al nmas yla 'bir cümleye
nokta koymakla fikir tamamlanmayabilir.'
denmek istenmi tir. Dü ünceyi yetkince kavramak için bazen bir kitap bile yetersiz kal r.
Bunu neyle aç klayabiliriz? Kan zca, ancak insan alg
n paradigmasal karakteri,
toplumsal diyalektik temelinde bu soruya yat aramak daha mant kl olacakt r. Dilbiliminin di er bilim dallar yla ili kisi yapay olmagibi, kendi içinde de sistemle meyi ya amas do al bir geli me say lmal r. Dilbilimi
içerisinde de di er bilimlerin kav
nda oluan, özgün karakteristi i ile tan nan 'etimoloji', 'onomoloji'(adbilim), 'anlambilim' vb. gibi
sistemli bilim dal olarak kabullenen bilim
dallar vard r.
Di er yandan, dilin morfolojisindeki sistemlilik uzun süreli dil evriminin sonucu olarak kar
za ç yor. Ses ? diftong (çift ses,
örne in, 'w') ? hece ? söz ? söz dizisi ? cümle
? metin örgüsünün bo luk, parçal k tan mamas bir gerçektir. Yan s ra, her dilde herhangi bir sesin ince ayr nt lar ndaki farkl
çok
çarp
r. (Örne in, Kürt dilinde 'a' sesinin alvaryasyonunu görmek mümkündür. Bu dier akademik dillerde farkl r, örne in, Türkçede dörttür vb.) Di er yandan mana içerme
konusunda genel dil materyalleri, içerisindeki
çe itlilik, anlam anlamland rma yetisindeki
hayran edici sistemlilik evrenin bir harikas
olsa gerek. Burada bir düzensizlik veya karma a söz konusu de ildir.
sacas dilbiliminin di er bilimlerle ili kisi, yan s ra kendi içindeki sistemlili i, dilbilimin dar çerçevede sadece dil konusuna dilbilim ölçüleri temelinde odaklanmas gerçekli e
ters dü er. Yukar da da görüldü ü gibi dil, iç
KOMÜNAR
örgüsüyle -sistemiyle- s rl de ildir. Yap lan
tespitlerden yola ç karak evreni içinde ihtiva
eden dilin, bir sistem te kil etti ini söylemekten daha çok, dil, sistemler sistemidir dememiz daha gerçekçi olacakt r.
Dil, Jeo-Sosyolojik çkinlikle
Yo rulan Kimliktir
Düzenli, ak dilin kullan
(simgesel
dil) bundan 50 bin y l öncesine dayand lsa
da bu evreden önceki beden ve i aret dilinin
yüz binlerce y l boyunca insan türünün vazgeçilmez ileti im arac oldu u biliniyor. Çok
eskilere dayanmas na ra men günümüz koullar nda bile beden ve i aret dili kaynakl
jest ve mimikleri kullanmadan isabetli bir tamlama ve anlat m yapabilir miyiz diye özgüvenimizi sorgulamaya ba lar z. Konu ulan
tüm dillerin temelinde yer alan hareket dili tek
tipli de ildir. Kendini ifade etmenin bin bir çeidi vard r. Bu çe itlilik birey baz nda dü ünme ve alg lama, tarz ve yöntem farkl klar ndan kaynakland gibi dayan ma ve paylam sonucu olu an birlikteliklerin -çe itli klan
ve kabilelerin de kendi içlerinde kolektifçe kabullendikleri kendine özgü jest, mimik dillerinin olmas yla farkl k arz ederler. Ara -t rmalar gösteriyor ki insan türünün ya ad
co rafya, hatta edindi i meslek -ya am n koulu haline gelen u ra - dile kal olan yerel
özellikler kazand rmaktad r. Diyalektik olarak
denilebilir ki dildeki bu farkl klar ya am buldukça kültürel farkl a neden olmu tur. Belli
veriler temelinde ara rmac lar dilin bu özelli inin kültürel kimli in esas karakteristiklerinden biri oldu unu vurgulam lard r. (Gifreu)
Ayr ca her toplum veya halk olu tu u ve
tarih boyunca ya ad co rafya ve iklimine
uygun dil yap lanmas na sahiptir. Bu özgünlük kapal toplumsal modellerde (klan, kabile,
iret) bariz ve çarp yönleriyle kendini göstermektedir. Dil düzene inden sözlerine, hitap
biçimlerinden seslerine, jest ve mimiklerinden
fiziksel ileti im yöntemlerine kadar farkl klar arz etmektedir. Herhangi bir toplumsal formun ya ad co rafi-iklimsel ko ullar, elbette
sadece o toplumun dilinde kendini ya atmayla
47
KOMÜNAR
yetinmiyor. Dilin bu parametrelere uygun maktad rlar. Ya amsal, psikolojik yans ma sakendini ekillendirdi ini görmek, ispatlamak dece bir dilin sözlerinde de il, onun jest ve
özel ara rmalara ba vurmadan, sade halk di- mimik hareketlerinde de belirgindir. Bu, her
lini takip etmekle, kavramakla mümkündür.
dile has olan bir özelliktir. Herhangi bir dili
Her olu umun yerel co rafyayla olan ili - bildi imiz oranda o yörenin beden dilini de
kileri, bir bebe i annesine ba layan göbek ba- anlar z. Yani "Çince cümleleri nas l anlam na benzer. Yerel olgular -dil, kültür, sanat yorsak, Çinlilerin el kol hareketlerini de böyvb.- yerellikten ç kt klar zaman anlatacaklar , lece anlayamay z" (Wittgenstein). Bu hususlar
verecekleri çok önemli kendine has mesajla- insan n ya ad mekân n co rafi, iklimsel, to, inceliklerini kaybederler. Bu durum, Arap poloji özelliklerini ta maktad rlar.
sahras nda ya ayan bir Arap insan na kezvan
Farkl bir boyuttan da bak labilir: Örne in
ac anlatmaya, sevdirmeye benzer; oysa Siyabo otu Kürt toplumu için gayet iyi anlakezvan Kürt dilinde, sanat nda, mitolojisinde
lan nominal anlam ifade ederek kabul gören
yer edinmi ve sembolle mi tir. T pk Arap- bir ottur. Bu toplum içerisinde bir kelimeyle
lardaki hurma a ac veya deve gibi. Nitekim ifade edili i yeterlidir. Anlam yetersizli ine
ba kalar n gözünde bir anlam ifade etmeyen yer kalmaz. Fakat "Siyabo"yu bu toplum d Habe i tenli Leyla'n n, Mecnun'un gözünde
nda birisine tek sözcükle anlatmak mümkün
hayat kadar sevdi i
de ildir. Dil yetisinin
güzel bir kad n ol- Dil yetisinin ya am anlamland rmada, ya am anlamland rderinle tirmede co rafi
mas gibi. Diller de
mada, derinle tirmeböylece jeo-sosyolo- içkinlikle var olabilece inin, bu içkilik de co rafi içkinlikle
ji içkinlikleriyle yovar olabilece inin, bu
olmadan
rulmu tur denile- iirselle emeyece inin fark na varmak, içkinlik olmadan iirbilir.
selle emeyece inin
kendini anlamakla e de erdedir.
Dilde yerel tarifark na varmak, kenBu içkinlikten
hin
yo unlu unu
dini
anlamakla e deyoksun anne ninnisi, emek ezgisi
kendisinde bar nd erdedir.
Bu içkinlikdü ünülebilir mi?
ran ADLAR, jeoten yoksun anne ninsosyolojik içkinlikle örülüdür. Bu adlar ko- nisi, emek ezgisi dü ünülebilir mi? Konuya
nu turabilirsen, y lmayan bir belle in tarih an- aç kl k getirmek için halk dilinde hakl olarak
lat yla kar la rs n. Normal sözler nomi- kabullenen bir deyime dikkat çekelim: "bir linal(ilkin) anlam ta salar da, adlar toplumun san bir insan, iki lisan iki insan" Yani ne kadar
somut tarihini, onun psikolojisini, ya am tar- dil biliyorsan o kadars n demektir. Bu deyimin
, yan s ra co rafya ve iklimini canl tarih do ruluk pay
kabullenmek gerekir. Fakat
gibi ya atmaktad rlar. Her bir toponim (co ra- biz burada dili ö renmekten de il, dili ya afi yer adlar ), hidronim (su, nehir vb. adlar ), maktan söz ediyoruz. Toplumsal olgular okuetnonim (etnik adlar) vb. geçmi i günümüze narak, ö renerek de il, ya an larak içselle tita yan, insana tarihi, ideolojik, siyasi, kül- rilir. Yani bir dili içselle tirmek için onu ya atürel kimli ini tan tan bellek niteli i ta r. mak gerekir; dili ö renmekle, iki dil bilmi
Herhangi bir dil anlam derinli- iyle, ifade ve olursun, 'iki insan' olmak için ise o dili konuhareket tarz yla bu içkinlikleri ta klar için
an toplum içinde ya ayarak ö renmek
farkl k arz edebilir.
gerekir. Unutmamak gerekir ki dil, sosyoloYerel co rafi içkinli i yans tan di er bir jinin merkezinde konumlanan, toplumsal
dil eylemi de jest ve mimiklerdir. Dilden önce psikolojiyi birebir yans tan ve ya am tarz yla
dil olan, günümüz insan n davran nda da birlikte vücut bulan olgudur; yan s ra, dil,
dilden hemen önce beliren, 'dillenen' jest ve insan n neyi, nerde, nas l ya ad
yans tan
mimikler, dilin jeo-sosyoloji karakterini ta - aynad r.
48
Say 45
2010
Be ikteki nsanl a Söylenen Ninni,
Mezopotamya Tar m Dilinde Gizli
lk ba ta birinci do aya, daha sonra da
rl kl olarak tar ma dayal geli im gösteren
dil, ç
gösterdi i co rafya ve iklim verileriyle ete kemi e bürünmü tür diyebiliriz. Hala
Kürtçede kullan lan, neolitik ça a ait olan kelimelerin, k r-da eksenli deyimlerin bin y llar
boyunca belleklerde ya at lmas ve günümüzde kullan r halde olmas , orijinlerini koruyabilmeleri insan dü ündürüyor. Bu de mezli in ya da kal
n s rr nedir? Co rafya ve
iklim eksenli ekillenen toplumsal formun deer yarg lar geli ime kar direngendirler. Bu
direni in k lmamas n temel nedeni zaman
ve mekân içinde bu co rafya ve iklim ekseninde ete kemi e bürünen ya am felsefesinin
özü olsa gerek. Tarih boyunca ispatlanm r
ki bu ya am felsefesi çerçevesinde ya am sürdükçe, d olgular bu ko ullarda kendince bir
ya am kal la ramam lard r. D olgular
de ime u ratan, var olan co rafya ekseninde
geli en temel olgu bu ya am n ta kendisidir.
Kal
k konusunda temel rol oynayan hususlardan biri de 'ilk olma' olay r. ' lk olma' yenilik demektir, unutulmamak demektir. ' lk olma' ba lang sistemle tirerek belleklerde kala rma demektir. Önder APO, 20.000 y l
önce ilk dil patlamas
gerçekle tiren co rafyan n önemini öyle vurgular: "Be iklik dönemi, sadece bir a lama ve mama isteme dönemi de ildir. lk dil ve dü üncenin, ilk yürüyü ün, do an n ve toplumun tan nmaya ba land
dönemdir. Tüm safl yla, ezmeden,
sömürmeden, h rs zl k yapmadan ve sadece
eme e dayanarak ya am n tan nd ve böylesine olu tu u bir dönemdir. Co rafyam zda
tarihin böyle ba lad , özünün bu oldu u kesindir." Bu anlamda dil de di er toplumsal olgular gibi bu co rafyan n karakteristik özelliklerini ta maktad r demek yerinde olacakt r.
Bilimsel ara rmalar bu dü üncenin do rulu unu ispatlayan zengin örneklerle doludur. lk ba ta do a taklidini esas alan insan türü, daha sonralar anlamland rma ve yorumlama yetisini i aret diliyle geli tirmi lerdir.
Bundan 50-60 bin y l önceye dayand lan Ho-
KOMÜNAR
mo Sapiens Sapiens taraf ndan konu ulan
simgesel dilin ç
dönemine denk gelen dil
örnekleri (en az ndan Sümerlerden bu yana
kullan lan dil örnekleri vard r) birçok dilde
kendisini koruyabilmi tir. Hatta günümüz koullar nda bile simgesel dilin ilk olu um evresini yans tabilen, dünyada fazla tan nmayan,
çözülmeyen dil ve dil gruplar n kendilerini
ya atabilmeleri dikkat çekicidir. Örne in, Afrika'n n baz kabile dillerinin hem tipoloji hem
de genolojik olarak hiçbir dünya diline benzemeyen yap lar n oldu u aç a ç kar lm r.
Seslerin telaffuz edili i bile "t rt sesler"
olarak adland lmakta, fizyolojik olarak g rtlak, dil, a z bo lu u mekanizmas gibi özellikleriyle bilinen dillerin telaffuzu türünden
olmad vurgulanmaktad r. Bilim insanlar bu
telaffuz tarz en eski dil örne i olarak belirlemektedirler. Elli bin y l önceye dayand lan
bu dil ve dil gruplar dilbilimsel aç dan da bilinen hiçbir dile benzemiyor. lginç olan avc k
kültürüyle ya ayan ve geçimini avc kla sa layan kabileler t rt dillerini devam ettirmektedirler. Bunun co rafyayla ba
ilgi
çekici yan vard r. Bu topluluktan, daha do rusu, bu co rafyadan ayr larak geçimini avc kla de il, tar m vb. ile sa layan, kökenleri bu
toplulu a dayansa da daha sonra bu topluluktan ayr lanlar, t rt dili de gittikçe terk etmi lerdir. Bu diller üzerinde yap lan ara rmalar n yan s ra, günümüz bilim insanlar n
DNA'lar üzerinde yapt klar ara rmalarla da
böyle bir varsay ma ula lm r.
Bu konuda dil ara rmac lar n ortak düünceleri, belirtilen bu vb. varsay mlar n katlanmas için elde olan verilerin yeterli olmamas yönündedir. Ancak daha derinlikli
ara rmalar sonucunda daha can al verilere
ula larak, dil olgusu üzerine yap lan ezberlerin bozulaca kaç lmaz olacakt r. Toplumsalla man n her yönüyle kurumsalla
dönem olarak ele al nan neolitik ça süresince
ise dü ünce ve anlama yetisi, daha düzenli,
detayl ve derinlikli i levsel olanaklar na kavu man n yan s ra bu dönem dilleri için hem
tipoloji hem de genolojik olarak soyutlanma,
sistematikle me dönemidir.
49
KOMÜNAR
Toplumsal Bütünle menin ve
Tabakala man n Arac Olarak Dil
Toplumsall kta dilin bütünle tirici, ortakla
rolü ön plandad r. Bu özellikler dili dil
yapan vazgeçilmezler say r ve bu nedenle
küçümsenemez aksiyom niteli i ta r. Fakat
bu özelliklerin nas l eylemselle ti i, hangi zeminde gerçekle ti i üzerinde durulmas , egemenlikçi uygarl k ekseninde dilin nas l yanl
tan mland
ve kullan ld
gözler önüne
serecektir. Do rudur, insanlar aralar ndaki
ili kiyi dil arac
yla kurarlar. Fakat dil sadece bir grubun veya toplulu un ili ki a
olu turmaz. Dil, onu olu turan, geli tiren
yani kurumla ran ve bu temelde yap sal,
fonksiyonel rol oynayan insan alg ile yerel co rafya aras ndaki kopmaz ya am ban örgüsünü kuran, bu ili kinin ya amsalla mas için sosyal-kültürel, ahlaki-politik taban olu turan bir ö edir. Tüm bunlar n
olu turulmas için co rafi alan darl ndan ve
dilin nüfus çap ndan söz edilemez. Örne in,
bir klan toplumunda bu sayd
z özelliklerin toplumsal hücreleri ye ertilmi tir. Bunun
sonucudur ki Önder APO bu olu umu "kök
hücre" diye tan mlam r. Bu gerçekli e dayanarak, kök hücrenin bir bütün olarak jeososyolojik yap lanma oldu unu söyleyebiliriz.
nsan, simgesel dilin geli mesi ve yerle ik
tar m ya am na geçi le birlikte, ikinci do a
olarak birinci do adan var olan farkl klar na
dayanarak sosyal boyutta geni çapta geli melere imza atm r. Bir tar m kültürüne, daha sonra kentle meye geçi , tahakkümcü mann sapk nl da dâhil muazzam sosyal geli meler, dil faktörüne de inilmeden, dilin rolünü görmeden sa kl bir izaha kavu turulamaz. Bu geli melerle beraber dil daha geni
olu turucu, farkl la
özelli i ile olu an
sosyal yap n tüm boyutlar nda yap sal i levlili ini göstermektedir. Kentle me ayn zamanda, dilin daha geni ve farkl i levlerini
gerçekle tirme yap ve zemini olma anlam na gelmi tir.
Burada farkl la ma derken geli meler sonucu daha geni çapta bir olu um ve tar m
toplumuyla s fla ma baz nda olu an geli me
50
ve farkl klar kastediyoruz. Dilin dar klan,
aile, hanedan, a iret kal plar d na ta arak
yap sal i lev görmesi söz konusudur. Bu zemin eski zemine benzemez. Söz konusu zemin
ticaret zemini, yeni formla an ya amsal ihtiyaçlar zemini, ortak pazar zemininin geli imidir. Ortak pazar n dili ne kadar yayg n ve i levsel olursa, bir o kadar bütünlü ü içiçeli i,
kapsay
ba ar r, geni çapl olu um vesilesine dönü ür. Sonuçta ortak dil olarak ayn
özellikleri ta yan muazzam toplumsal yap lar n, özellikle mesleki-s fsal olu umlar n
yap lanmas na neden olur. Dikkat edilirse ortak dil hem kendisini olu turuyor, hem de bu
temelde farkl olu um ve yap lara neden oluyor. Ulusla maya halkla maya giden toplumsal prosesler (süreçler) bunun bariz örnekleridir. Bu konuda ayr
lmas gereken hususlar üzerinde de durulmas gerekiyor.
Dilde var olan diyalekt, lehçe ve ivelerden birinin -halk, toplum dil alt yap
da
esas alarak- ortakla man n etkisiyle sivrilip aile, hanedan, a iret s rlar a arak yayg nla mas önemli hususlardand r. Bu sadece pazan etkisi sonucu yayg nla ma ile s rl de ildir; zenginle tikçe bütünle tiren geli tikçe geli tiren konumdad r. kinci önemli husus, bu
olu umda tar m toplumu ekseninde olan geli melerde iktidar n rolünün silik olmas r.
Yani dilin ç
ve geli imi hiyerar i, iktidar
veya devlet eksenli olmam r. Fakat simgesel dilin kapsay , yap land
özellikleriyle
iktidar, devlet ekseninde ve do rultusunda
analitik zekâ içkinli iyle toplumun yap lanlmas nda muhte em bir yarat
kla kullald inkâra gelmez. De indi imiz olu um
ve yap lanma toplumsal ya am tarz na dayal
ili ki a ndan kayna
alan dil olu umudur.
Burada iktidar n tahakkümü yok gibidir, hatta
tersini dü ünmenin daha do ru olaca kan nday z. Yani olu um ve i levlili inden doladil, iktidara, devlete de il, iktidar bu dile
muhtaç ve borçludur. Çünkü dil devletten önce varl k gösteren, sistemle en ve klandan
ba layarak toplumsall n tüm evreleri boyunca yap land rma ve sistemle tirmeyi üstlenen
bir olgudur. Bununla beraber dilin iktidar tara-
Say 45
2010
KOMÜNAR
ndan kullan
üzerinde de durulmas ge- bilmi tir veya yürütülen asimilasyon politirekir. Sesli dili ustaca kullanan iktidar daha kalar sonucu geni çapta tahribata, bozulsonra üst toplum dili olarak yaz dilini, kültü- maya hatta biti e do ru sürüklenmi tir. Bir
rünü tekel dili haline getirmi tir.
yandan toplumda ya anan evre ve geli melerilk ba ta tar m temelinde geli en topluluk- ni yans tan dil olgusunun kendi iç düzeni, yelar n ortak ç kara dayal dilinin olu umu, bu rel ya am tarz na dayal mana derinli i ve domerkezile menin ç kar na uygun olu um seyri
all ndan bir eylerin kaybetti ini ilk ba tan
gösterir. Burada dilsel ili kilerin önüne ket vu- fark etmek, hissetmek zordur. Kavrad , anran, bu prosesi frenleyen iktidar ayg söz ko- lam verdi i anda kaybetti inin bir-iki kelimenusu de ildir. kinci do a, iç kimlik farkl k- den ibaret olmad
n, bu kayb n böyle giderlar dille ifade etseler de ili kiler sonucu bel- se benlik, bellek, kimlik yitimi oldu unun farli evrede ortak dil prosesini ya ayarak yap na var r.
lanm lard r. Geli en diyalekti e dayanarak
Bunun için en az ndan toplumsal dilin
"saf dil yoktur" belirlemesi, toplumsal diya- toprak ba , politik-ahlaki gözenekleri ar nlekti i yans r. Özellikle, Ortado u'da ya almad kça, duygu, sezgi, hakikat dolu dil
nan genetik, zihni, kültürel içiçeli i göz önüne hazinesini, ana sütü de erinde ve ar
nda taal rsak, bu belirlemenin tart lmas na ihtiyaç
mlanan bu mucizeyi ya atmak zordur. lk
kalmaz. Bunun yan s ra belirtelim ki, bu be- ba ta belle imizdeki bu gözenekleri temizlelirleme "diller, kökten bir demezsek, bu annenin (dilin)
Bir dilin kökünden
im ve dönü üm evresine
'sen beni ta yans n, devade
mesi,
onu
ya
atan
rad lar" anlam
da ta ms n, varl ms n!' feryahalk n tarih boyunca
maz. Tarih boyunca dillerin
na kar belleksizle tirilen
ya ad co rafya, iklim evlad n 'mangurtlu una' titoplum ihtiyaçlar temelinde
ya
am tarz n ve böylelikle pik bir örnek oluruz. Bu göal -veri leri ya amalar dobelle
inin de mesi, yok zenekleri, devlet ve iktidarc
ald r. Toplumun üretim ve tüolmas anlam ta r.
ketim endüstri yelpazesinin
zihniyetten korumak ve yaetkisi alt nda diller birbirinden çok say da ve
atmak, iktidar yolu ve ayg tlar yla yap lamaz.
çok çe itte elementler ve materyaller al p ver- Bu zihniyet temelinde bir yakla m, dilin topmi ler; bir nevi zihinsel dayan mada bulun- lumsal, yerel gerçekli ini eritmekle, daraltmu lard r. Dil tarihinin böyle bir gerçekli i de makla, onu iktidar zihniyetinin ç kar temelli
vard r: Tarih boyunca diller, mitolojilerle, din- siyasal arac na dönü türmekle sonuçlan r. Dilerle, bilimle, kültürle, ticaretle vb. ta nm , lin ya at lmas , dil üzerinde suni bir ekilde
ve kullan lm r. Etimolojik aç dan ahlaki milliyetçi zihniyetle mühendislik yapmakla
kültürel boyutlardan tutal m, s fsal, cinsi- olmaz. E er tarih, ya anandan ders ç kartmak,
yetçi, kurumsal, mesleki, mitolojik, dini, ti- ibret almak ise, Türk milliyetçili inin dil üzecari, askeri kurumla malar na kadar Mezopo- rinde yapt oyunlara bakmak yeterli olacaktamya ç
tar ma dayal dilin elementlerir. Bunun için ahlaki politik yakla m temenin di er dillerde kök hali ya at lmaktad r. linde ilk ba ta, toplumsal ya am projelerinin,
Hatta bunun üzerinde zihinsel bir dayan ma- buna paralel dilsel, kültürel vb. projelerin gen geli ti i bile söylenebilir.
li tirilmesi daha gerçekçi bir çözümdür.
Dilin Bozulma Nedeni: Politik-Ahlaki
Gözeneklerinin T kanmas
Dil ili kileri sonucu olu an zenginlikle,
bir dilin ç kt co rafya ve iklime dayal zenginliklerini ayn la rmamak gerekir. Bu zenginlik i levlilik kazanmad sürece, unutula-
Simgesel Dil, nsanla U ra Dilidir
Dilin evrimsel geli imi üzerine ara rma
ve inceleme yap lsa da insan zekâs n geli imi ve toplumsalla mas nda dilin DEVR M niteli indeki s çray ve rolü, bu bak aç yla
ele al nmam r. Uzun zaman (20. Yüzy n
51
KOMÜNAR
ortalar na kadar) a rl kl olarak mant k gölgesinde bir gönderme niteli inde ele al nan dil
bilinci, s fsal mücadelelerinin gürültüsü ve
tarihi yank içerisinde sesini duyuramam r. Oysa devrimlere ebelik yapan kendisi deil miydi?
Uzun zaman insanl k tarihiyle u ra an ünlü dü ünürler bile bu hususun önemini aç a
karamam lar, ya da küçümseyerek üzerinden geçmi ler. Uza a gitmeyelim, bundan 2530 sene önceki dil ara rmalar nda "tarih öncesi"(?) dönemlerde yaz geli iminin toplumsal, biyolojik, zihinsel yap larda herhangi bir
çraman n, geli kinli in, farkl
n ya anmavurgulan rd . Fakat bir "küçük fark"tan(?)
söz edilebilir demi ler: 'son on bin y l giderek
zlanan geli meleri, insan topluluklar na doada var olmayan üretebilmeyi sa layacak
bilgi ve beceriyi kazand rm r." Bilimsel
ara rmalar gösteriyor ki, bu sadece "bir küçük fark" de ildir, yeni, yarat dü üncenin
zl bir ekilde yap lanmas r. 'Do ada olmayan üretebilme' a amas -özünde ikinci doan n evrimsel a amas -yer yer devrimsel s çray bile beraberinde getirebilmi se, kan zca bu nitel at
n küçümsenecek hiçbir
yan olamaz.
Birinci do adan ayr lma zihinsel ve toplumsal geli meler sonucu olabilir. Bo luklar
tan mayan ya amsal örgünün ani de imi ve
geli iminin diyalektik ayk
bilinmektedir.
kinci do a olu umu, insan n kendi gücüne
dayanarak kendini yeniden olu turma giri imidir. Do adan kopmasa da insan kendi farkklar , "mikro kozmos"lu unu sezmeye
ba lam r. Klan temelinde bütünlüklü toplumsalla ma - NSANLA U RA I, iç i leyi
ve ya amla u ra - gerektirmi tir. Bu "yeni
dünya"da dil hem geli en hem de geli tiren
devasa i lev üstlenmi oluyor. Günümüzden
150.000 y l önce beden ve i aret diliyle iletiim kuran Homo Sapiens türü içerisine girmi
oldu u dü ünsel, dilsel ve kültürel geli meler
sonucu toplumsalla may daha da geli tirdikçe, o zemini ve fonk-siyonu daralm beden ve i aret dilinden daha geli kin dil evresine, simgesel dile geçi yapm r.
52
Art k dilde devrim niteli indeki yeni yap land rmalar, insan olgusunun farkl ele al
do a dilinin beden ve i aret dilinin ufkunu
ndan yeterli olamamaktad r. Geli en dili
Önder APO öyle tan mlar: "Simgesel dil yan dü ünce üzerinde muazzam bir etkisi
olmu tur. Beden dilinden kurtulmak ve kelimelerle dü ünmek en büyük zihniyet devrimlerinden belki de ilkidir. Bu bir yandan insan türünün hayvanlar âleminden kopu unu h zlanrken öte yandan toplumlar n simgesel dil
kurulu lar etraf nda kümelenmelerine büyük
ivme kazand r. Çünkü ayn ses düzenlerini
konu anlar, giderek hem daha farkl hem de
zekâ gücü kazanm olarak birliklerini geli tirirler. Toplumlar art k simgesel dilleri
kimliklendirmektedir. Neolitik devrim bu dilin
önemli katk yla gerçekle mi tir. aret diliyle
bu devrimsel a amaya var lmas zordur."
Ara rmac lar simgesel dile geçi i yakk 50-60 bin y l önceye dayand rmaktad rlar.
150-200 bin y l önce Homo Sapiens türü bu
dilin geli imiyle Homo Sapiens Sapiens -düünen ve konu an insan- a amas na geçi yapabilmi tir. Sadece üreten, yaratan insan n dili
toplumsal olabilir. Toplum üretkenli i d nda,
dil yetisinin simgesel dile -sesli yarat
aula abilmesi imkâns zd r. Arkeolojik kaz lar
sonucu ortaya ç kan bilgiler, simgesel dilin
ak
k kazanmas n, kutsallar kavramla rarak bellekle tirmesinin bundan 20 bin y l
önce Mezopotamya'da toplumsall n daha da
geli imiyle mümkün oldu u kan
güçlendirmektedir. "T pk canl lar n olu umunda
ana hücrenin milyar y a an çabas ile bitkisel ve hayvansal tiplerin olu umuna geçildi i
gibi, klân toplumunun milyonlarca y ll k yaam serüveni de heterojen topluma geçi i
mümkün k lm r. 'Çoklu Toplum Devrimi' evrensel tarihin en temel a amalar ndan biridir.
Esas olarak 'simgesel dil'in 'i aret dili'nin yerine ikame edilmesiyle bu a ama kat edilmi tir. nsan n simgesel dili, beden ve g rtlak yanedeniyle büyük bir geli im potansiyeline
sahiptir. Dü ünce devrimini mümkün k lacak
olan da simgesel dil olana
r"
Say 45
2010
"Y lan Deli inden Ç karan Dil"
Simgesel dille kümele en toplumlar n bir
merkeze ba
inanç temelinde olsa da kalmazd r. Tap nak ve kutsanm yerlerin
olu umunun böyle bir ihtiyaçtan kaynakland yads namaz. Gezgin, yar göçebe yaam tarzlar olan klan ve kabilelerin muhakkak kutsal yerleri, tap naklar vard r. Bu
icad n onlara ait oldu u belirlemesi daha gerçekçidir. Bunu tarihi söylence ve mitolojiler
kan tlamaktad r. lk ba larda, bu tap naklarda
ürün, g da vb. birikimi ve onun korunmas
mümkün olmamaktad r. Çünkü biriktirme, doal toplumun, göçebeli in do as na ters dü mektedir. Daha sonraki a amada, ürün birikimi ve onun korunma ihtiyac geli tikçe, zigguratla ma veya mabetle meyle merkezile me ya an r diyebiliriz. Mabetle me, tar m
Simgesel dil, toplum odakl devrimsel
yla kimlik kazand rmay
beraberinde getirse de, zaman geçtikçe
görülecektir ki, mabetle me ile bu
prosesin resmile mesi, mabedin sömürü
odakl merkez halini almas simgesel dilin
farkl kullan
da beraberinde
getirmi tir.
kültürü temelinde yerle ik ya amla birlikte,
merkezile menin sonucudur. Yani ikinci doan n istisnas z her eyi mabet yörüngesi içinde i levli k nmaktad r. Simgesel dil, toplum
odakl devrimsel ç
yla kimlik kazand rmaberaberinde getirse de, zaman geçtikçe görülecektir ki, mabetle me ile bu prosesin resmile mesi, mabedin sömürü odakl merkez
halini almas simgesel dilin farkl kullan
da beraberinde getirmi tir. Önder APO simgesel dil arac
yla toplum üzerindeki sömürüye öyle de inmektedir:
"Sermaye ve iktidar birikiminde simgesel
dil vas tas yla gerçekle en analitik dü ünce
belirleyici rol oynar. En ba ta bu dü üncenin
yalana dayanan, hileli ve içten olmayan gücünü kullanarak, toplumu tutsak etmekte ve
sömürmekte büyük yetenek kazan lm olmaktad r. …Olumlu yönde kullan lmas insan türü
KOMÜNAR
için dünyay sürekli bir 'bayram yerine' çevirebilir. Olumsuz yönde çal
rsa, ezici
ço unluk ve çevre canl lar için cehenneme de
çevirebilir. T pk nükleer güç gibidir. Bu enerjiyi çok iyi kontrol etmek kayd yla toplumun
hizmetinde kullanmak büyük yararlar sunar."
Yan s ra simgesel dilin analitik dü üncenin
yap lanmas ndaki rolüne de inerek, do al
toplum üzerinde negatif geli melere zemin
sundu unu öyle özetler: "Ama insan n simgesel dilinde bin bir hileli, yalanl ve içten olmayan (duygusall k ta mayan) dü ünce okumak mümkündür. Bu dü ünce tarz n korkunç
tehlikesi, as l büyük tahribat uygarl k sürecine geçi le gösterecektir." Daha sonra Önderlik: üphesiz simgesel dil ve analitik dü ünce
kendi ba na olumsuzluk ta mazlar; sadece
olumsuzluklara uygun ko ul sunarlar. As l
olumsuzluk zincirini ba latan, sermaye ve iktidar ayg tlar ndaki geli imdir" diye simgesel
dil gerçekli ine vurgu yapar. Simgesel dilin
bu temelde kullan
n sonucudur ki, baz
dü ünürler dile öyle bir tan m yak rm lar:
'Dil, insana kendi dü üncelerini gizletmek için
verilmi tir'. Günümüz halk dilinde istisnas z
herkesin ya ad ve kulland bu gerçekli i
görebilmekteyiz. Örne in: 'dilinin alt ndaki
baklay ç kar', 'leb demeden leblebiyi anlamak', 'm s-m s demektense, Mustafa de!' veya
'ok yaydan ç kt ' gibisinden onlarca örne e
rastlayabiliriz.
Simgesel dilin geli imi ile kutsall klara
anlam kazand rma ve bunun zikri ve eylemini
toplum belle inde gerçekle tirmek olanakl
hale gelmi tir. Simgesel dilin kullan yla
Mezopotamya ç
tar m toplumunun
gerçekle tirdi i "en büyük devrim" diye
nitelendirilen neolitik ça devrimi, kavramla an söze, sese, anlam kazand rarak
tarihle meden yani yaz ya geçmeden de harikalar yaratabilmi tir. Tarihi yaz dan ba latmak, anneyi o ulla tan tmaktan ba ka
bir ey de ildir.
Tar msal eme e dayal ak dilin anlam
gücü derinle tikçe, insan , ya am daha içten
anlatan edebi-bedii anlat m -toplumun ruhunu
yans tan iirsel dil- geli me kaydedecektir.
53
KOMÜNAR
Toplumda anlamland lan ne varsa -bir kültürel, sanatsal üründen tutal m, mesleki ve gittikçe s fsal çarp kl klar n hiyerar isi temelinde geli en ürünlerine kadar- dilin gerçekliini, kullan m performans
iyi de erlendirmek gerekiyor. Yani klandan ba layan toplumsall k, kendi ritüellerini, ister güce dayal ,
ister mevsimi ritüeller olsun, isterse de kutlama veya ölüm-kal m ritüelleri olsun dilin (sözün, sesin, hitab n, iirselli in) beyinleri, yürekleri fetheden esrarengiz gücüne dayanarak
yeniden yaratmayla, kurumla rmayla mümkün k labilmi tir. Dilsiz bir dü üncenin toplumsall a hizmet etmesinden onu geli tirmesinden söz edilemez.
Yaz Diline Geçi Süreci, Kenti
Kimliklendirme Sürecidir
Yukar da belirtildi i gibi, analitik zekân n
geli imine zemin sunan, performans kazanmas nda kurucu rol oynayan simgesel dil olmu tur. Bir nevi, sözlü, kavraml dil, do ay
adland rma, ses dizimi temelinde anlam kazand rma dilidir. Anla lmas için örneklendirsek yerinde olur; hala kulland
z jest,
mimik veya do a taklidi sonucu olu mu kelimeler dili zenginle tirmektedir. Örne in,
"suyun
lt , ku lar n p lt " vb. gibi doay yans tan kelimelerin ses boyutu itibariyle
do ayla direkt ba lant vard r. Nitekim buna
istinaden dilin ç
jest, mimik, taklide dayand ran dil teorileri de mevcuttur. Fakat 'dil'
(a z içindeki organ) kelimesini do aya ba layan ses öbe ini bulamay z. Birinci do adan
ayr an simgesel dilin bu gerçekli i onu ikinci
do aya has, analitik zekâya götüren dil olduunun kan
r.
Dilin soyutlama gücü, iirsel ak
nal ki mabet ilgisi d nda b rak lmad ysa, daha
sonra geli en yaz dili de mabet etraf nda ete
kemi e büründü. lk ba ta kaya üstü çizimler,
resimler do ay ifadelendirse de daha sonra
ileti im i levini hiyerogliflerle devam ettirmi tir. Bunlar n yap
ve geli imi toplumun
beyni haline gelen mabetlerin d nda olamaz. Ayn zamanda bu el i leri mabet için kendi
döneminde büyük bir zenginlik, muhte em sanat eseri, ileriye dönük bozulmaz yap t niteli i
54
ta r. Nas l ki bugün bile Arapça yaz 'Kuran'
yaz
r diye, ayak alt ndan kald p, öperek
kutsan yorsa, 12 bin y l önceki insan n döneminin mucizesi veya aheseri olan yaz yap na tapmamas , onu varl
gibi korumamas
mümkün müdür? Bu yaz normal bir yaz salmaz; inanan her klan, kabile ve a iretin
kimli ine dönü en, kutsal icat niteli i ta r.
Yaz dilinin ç
ve geli im dönemlerini hangi boyuttan ele al rsak alal m, dilin yollar
(özellikle, yaz dilinin yollar ) yine de tap naklarda, zigguratlarda birle ir. Yan s ra belirtmek gerekir ki, yaz dili iktidarlar, hükümdarlar, yani fertler taraf ndan yarat lmam ,
icat edilmemi tir. Yaz dili kolektif zekân n
ürünüdür. Yani bir ki i veya kral tablet, kaya
üstü yaz lar yazabilir, hesap-kitap, yaz -alfabe
geli tirebilir. Verilen eme e ra men, bu onun
icad say lmaz.
Tar m eme i sonucu olu an ürünün aryla bir payla m söz konusudur. Kentle en
toplumlarda payla
n yap lmas kendisiyle
bir hesap kitap mekanizmas da getirmi tir.
Bu husus kent eksenli salt analitik dü ünce
gerçekli ini ifade eder. Geli en sözel dil ile
yaz dilinin ayr
n s fsal tabakala madaki kullan
iyi çözmek gerekir. Hesapkitap yap ld kça tabakala ma derinle ir. Zaman geçtikçe yaz m kültürü arac
yla orta
tabaka denilebilecek tabakala ma gelenekselle erek kurumsalla r.
Yaz dilinin geli imi insan beyninde var
olan anlam gücünü ekillendirdi i, derinle tirdi i böylelikle dü ünceyi sistemle tirerek
peki tirdi i gibi pratik olarak hesap-kitap, yadili temelinde de meslekile meye, tabakala maya hizmet etmi tir. Hesap-kitab herkes
yapamaz, yaz dilini herkes kullanamaz, anlayamaz. Bu gerçekli in herkes yasalar koyamaz tabiriyle e de erdedir dememiz yanl olmayacakt r.
Ana Dilinin Kentle en Versiyonu:
Resmi veya Akademik Dil
Bu gidi le sözel ve yaz dili art k iktidar
elinde hâkimiyeti, tahakkümü kutsama arac na dönü türülmü tür. Yaz dili devlet aristokrasisi taraf ndan tekelle tirilmi tir. Üst
Say 45
2010
KOMÜNAR
toplumun simgesel dil temelinde bir olu uma anlay lar , davran lar , k sacas özü insandan
kavu tu u ve kendi içinde tabakala maya git- çok topluma, toplumdan çok do aya indirgeti ini tarihi kaynaklardan da görmek müm- me -evrenselli i ifade edebilme- vard r. Bu inkündür. Fakat dilin hizmeti veya dil üzerinde kâra gelmez ve küllendirilemez bir gerçeklikoynanan oyunlar bunlarla bitmiyor. Toplum tir. Belirtti imiz husus üzerine Çinok diline ait
veya geni halk diline ra men üst toplumun bir örne i vermek yerinde olacakt r: "Kötü
kendine özgü dilinin geli mesi söz konusudur. adam zavall çocu u öldürdü" cümlesi yerine
Orta tabaka veya aristokrasi dili alt toplum dili Çinoklular "adam n kötülü ü çocu un zavall kadar zengin de ildir, olamaz da. Çerçevesi,
öldürdü" cümlesini kullanmaktad rlar.
kullan m çap dard r. Anlam gücü zay ft r. Alt (Boas F. Chinook Dili). Resmile en, akademitoplumun dil zenginli ini içinde bar nd ram - le en dilde iç dünyas yla bir bütün olan insayor vb. Bu zengin olu umu, zaman geçtikçe
n bu ekilde yans lmas beklemek, kan halk dilinin bir üst dili say lan, kâh resmi dil,
zca bir yan lg olacakt r.
kâh yaz dili, kâh da akademik dil diye tan mResmile en dil ayn zamanda iktidar n telanan dilin kökeni, alt yap
ve ba lang
keli konumundad r. ktidar gelene i dil üzeolarak tan mlamam z yerinde ve do ru ola- rindeki s rs z tasarrufunu müthi bir titizlikcakt r. Dilde bu geli me a rl kl olarak kent le sürdürmektedir. Bununla beraber bilgi biriekseninde ete-kemi e bürünmü ve iktidar te- kimini koruma, koruma ad alt nda gizleme,
keliyle resmile tirilerek me ruiyet kazand - ku aktan ku a aktarma i levini görmektedir.
lm r. Kent d
topluktidar n, asalak gibi ya aluklar n (kabile, a iret) dil- Orta tabaka veya aristokrasi dili yan üst toplumun egemenlerindeki içtenlik, iirsellik,
li i alt nda kullan lan yaz
alt toplum dili kadar zengin
do ay yans tabilme gücü de ildir, olamaz da. Çerçevesi, dilini geli mi lik göstergesi
canl klar
koruyabildikkullan m çap dard r. Anlam olarak alg lamak, yaz dileri halde, kent eksenli res- gücü zay ft r. Alt toplumun dil linden yoksun olsa da, zenmi dilde bu canl k yok giginli ine, derinli ine bedel
zenginli ini içinde
bidir. Nesnelle me h z kabiçilemeyen
halk dilini kübar nd ram yor
zand kça, dilin yans tabileçümsemek, t pk k r do alce i ahlaki gözenekler erozyona u rayarak orndan, kent par lt na ko maya benzer.
tadan kalkmaktad r. Bu dilde birinci do an n,
Belirtmek istedi imiz udur: dil sadece
tar msal eme in emarelerini görmek, duymak "dü üncenin realitesi" (K. Marks) olarak dil
zordur. Dil ve toplum ili kilerini bu yönüyle ve dü ünce dayan mas isimlendirmek, onu
ele almak önem ta maktad r. Mezopotamya- kavramla rmak de ildir. Di er yandan canl
n, özellikle Kürdistan toplumsal yap lanma- tarih olarak ku aktan ku a, geni anlamda
n kendine özgü dil yap lanmas do ur- toplumsal olu umdan günümüze aktar m yemas kaç lmazd r. Tarih boyunca konfederal tisi ve misyonuyla s rl de ildir. Ayn zayap lanma temelinde geli en Kürt halk dilinin manda toplumsall
olu turan, ekillendiren
ara
lmas n imdiye kadar dile yetersiz, anlam anlamland rma eylemidir. Genel i levi,
yüzeysel, iktidarc yakla mlar ve ezberleri dü ünen dille zihniyet yap lanmas
geli bozaca na da inan yoruz.
tirmesi ve bu geli menin toplumsal tabanda
Bu aç dan unutulmamal ki, "eski, ilkel, oturtulmas olmu tur. Yan s ra, anlam n zikri
parçal dil" tabirleri ile "yerel, kent d top- ise dilin yüzeyde olan görevleri aras ndad r.
lum dili" deyip geçmek, dilin do ay , toplu- Kürt dilini sadece bu boyutlar çerçevesinde
mu, insan yans tma yetisini, benmerkezcilik- de il, ayn zamanda komünal-konfederatif yaten, nesnellikten uzak do a zekâs na dayanan
lanma temelinde olu an bir toplumun, halsoyutlamalar , dolay yla kudretini göz ard
n dili olarak ele almakla, incelemekle en
etmek anlam na gelecektir. Dilin do as nda do ru ve verimli sonuçlara ula lacakt r.
55
KOMÜNAR
EKOLOJ K-DEMOKRAT K
TOPLUMSAL YA AM ve TARIM
"Tar m, toplumun maddi ve manevi kültüründe tarihin en köklü devrimidir. nsan
toplumu esas olarak tar n etraf nda ekillenmi tir. Tar ms z toplum dü ünülemez. Tam sadece beslenme sorununun çözümünü
de il, zekâ, dil, nüfus, yönetim, savunma,
yerle me, din, teknik, giyim, etnik yap ba ta
olmak üzere, temel maddi ve manevi kültür
araçlar nda köklü dönü üm ve geli meler
sa lar."
sinin ötesinde, toplumsal ya amda çok daha
önemli tarihsel-güncel role sahip oldu u ve
olaca ço u kez unutulmaktad r.
Onun için bu yaz z, tar m-köy-hayvank gibi konular tarihsel-güncel gerçekli i
içinde hem ekonomik hem ekolojik ve hem de
toplumsall k anlam nda oynam oldu u ve
oynayaca rol çerçevesinde ele almaya çaacakt r. Yani tar m konusuna sadece beslenme boyutuyla bak lmayacakt r. Çünkü nsan
Günümüz dünyas nda ya anan açl k, i sizlik ve çevresel-biyolojik sorunlar çerçevesinde tar m-toprak-hayvansal ürünler -insan
ya am ve sa
gibi konular ele al nmakta,
tart lmakta ve var olan sorunlar a abilmek
için kendince çözümler üretilmektedir. Ço u
kez de bu tart malar ve çözüm aray lar nda
güncel pratik sorunlar n ele al nd daha çok
da meseleye oldukça pragmatik yakla ld
görülmektedir. Do al olarak da temeline tar alarak beslenme, sa k ve çevre gibi sorunlar çözme ad alt nda at lan birçok ad m,
var olan sorunlar daha da derinle tirmekten
ba ka bir amaca hizmet etmemektedir.
Di er yandan güncel-pratik ihtiyaçlar temelinde ele al nan tar n, insan n beslenme-
toplumu esas olarak tar n etraf nda ekillenmi tir. Tar ms z toplum dü ünülemez. Tar m sadece beslenme sorununun çözümünü de il, zekâ,
dil, nüfus, yönetim, savunma, yerle me, din, teknik, giyim, etnik yap ba ta ol-mak üzere, temel
maddi ve manevi kültür araçlar nda köklü dönü üm ve geli meler sa lar."
56
Maddi ve Manevi Kültürde Tarihin
En Köklü Devrimi Olarak Tar m
Kelime olarak tar m sözcü ü 'gerekli, yararl bitkileri yeti tirmek amac yla toprak üzerinde yap lan çal malar n bütünü' eklinde
tan mlan yor. Tar m sözcü ünün Frans zca- ngilizce- spanyolca kar
Culture'dir. Türkçe, 'kültür' sözcü üne denk dü en kelime ise
Say 45
2010
KOMÜNAR
'Ekin'dir. Ekin sözcü ünün kar
da 'tah n
yordu. Gerek nüfusun artmas ve gerekse
tarlaya at ld andan harman oluncaya kadar (hemen tar m toplumlar arifesinde) yerle ik
ald duruma verilen ad' olmaktad r.
ya ama geçi , insanlar avc k-toplay
kdKürtçe'de de tar m sözcü ünün kar
nda beslenme aray na itmi tir.
'Çandinî', 'kültür' sözcü ünün kar
da
Bu aray ta, klan ya am n do ayla kur'Çand'd r. Sadece örneklerimizdeki sözcük an- du u ili ki sonucunda ortaya ç kan deneyimlamlar na bakt
zda bile kültür ve tar m ya ler temel rol oynam r. Gerek toplanan bitkida ekin-ekim sözcükleri ile yakla k ayn ey- lerin mekân ve zamana ba olarak tan nmaya
lerin ifade edildi ini görmekteyiz.
ba lanmas ve gerekse de giderek artan say da
Biyolojik olarak 'Uygun… artlarda bir hayvan türünün evcille tirilmesi, topluluklar
mikrop türünü üretme' olarak da tan mlanan farkl türden ekonomik faaliyetlere yöneltmi kültür, sosyolojik olarak k saca 'ikinci do a', tir. Elbette bu yönelim esas olarak da bilinçli'toplumsal do a' ya da 'insansal do a' diye yo- örgütlü bir çabay gerektirmi tir.
rumlanmaktad r. Yani insan topluluklar n
'Bilinç' ve 'örgüt' kavramlar esas olarak
maddi ve manevi alanda yaratm oldu u her metafizik alan ilgilendirmektedir. Yani insan,
ey; bir anlamda da insan n toplumsal bir at- bitki toplarken ya da avc k yaparken kullanmosferde kendini metafizik olarak yaratmas klar araçlara ba olarak bir geli im gösterüretmesi anlam na gelmekten çok, yap lan i in
mektedir. Bu durum,
soyutlanma
düzeyine
'Bilinç' ve 'örgüt' kavramlar esas
canl lar n do al-biyoloba
olarak bir toplumolarak metafizik alan
jik evrimi d nda bir ilgilendirmektedir. Yani insan, bitki salla ma süreci ya am canl türünün yani insar diyebiliriz.
toplarken ya da avc k yaparken
n topluluklar olarak ör- kulland klar araçlara ba olarak
Dü ünsel soyutlama,
gütlü bir biçimde ya ama
simgesel dilin geli imi ile
bir geli im
göstermekten çok, yap lan i in
müdahale etmesi ve ona
ilgili olmaktad r. Simgesoyutlanma düzeyine ba olarak sel dil, toplumsall n gebir biçim-içerik kazand bir toplumsalla ma süreci
rarak ikinci do u(meli mesinde do ayla ve diya am r diyebiliriz.
tafizik do ) gerçekle er insanlarla veya yap tirmesi halini anlatmaklan i lerle kurulan ili ki
tad r.
düzeyinin farkl la arak zenginle mesine ba
er insansal do a, bir bilinç ve örgütlen- bir ekilde geli im göstermi tir. Bu da sisteme durumunu ifade ediyorsa o zaman ç
matik dü ünceyi ve giderek yeni zihniyet kanoktas itibariyle tar m faaliyetlerini de bu teplar na ba olarak kurgu ve tasar m düzeyimelde ele alabiliriz. Onun için tar m sadece ni ortaya ç karm r. Yani tar m öyle baz
insan ya da insanlar n kendilerini beslemek ara rmac lar n dedi i gibi 'insan birden bu için yapm olduklar i de il, bilinçli ve ör- day ekmi tir' ya da ' tesadüfen tar m yapm gütlü olarak yapt klar bir çal ma olmaktad r.
r' veya ' artan nüfus nedeniyle aç kalan insan
Tar m konusu ele al rken, beslenme ihtiy- ekme ve biçmeye yönelmi tir' eklinde olmaac ndan önce bu yönünün öne ç kar lmas çok
r.
önemlidir. Çünkü tar m öncesi ya amda da inUrfa'da yap lan Göbeklitepe arkeolojik
sanlar beslenme ihtiyaçlar bir biçimde kar- kaz lar n ortaya ç kard veriler de göstelayabiliyorlard . Av yap yorlard , bitki top- riyor ki, tar m gibi kapsaml örgütlülük ve sisluyorlard . Ve bu i leri yaparken de daha çok tematize edilmi dü ünsel zenginlik isteyen
do al bir duru içindeydiler. Küçük topluluk- bir çal ma, önemli bir toplumsal örgütlenme
lar n beslenme, güvenlik ve neslini sürdürme düzeyini gerekli k lmaktad r. Bu gereklilik zetemelinde yürüttükleri ya am, ayn zamanda mininde de tar mc de il, yar göçer topluluktecrübelerden olu an bir bilinci de ortaya ç - lar n yerle ik ya ama geçmesi vard r. Göbek-
57
KOMÜNAR
litepe adeta bir tap naklar kombinasyonu olarak en az 10.000 ki ilik bir ehir özelli indedir. Ve MÖ. 10.000 y llar ndan kald san lmaktad r. Bu kaz larda ortaya ç kanlar daha
çok yar göçerlik dönemini yans tmaktad r.
Yani neoliti in yerle ik tar m-köy ya am n
belirtileri çok s rl gibi görülmektedir.
Ayn zamanda 'tar m-köy devrimi' diye de
nitelendirilen neolitik dönem, Göbeklitepe kant lar ndan da ç kar labildi i kadar yla, toplumsal zihniyet ve örgütlülükte çok güçlü bir
zemin üzerinde yükselmi tir. Hiyerar ik-devletçi topluma geçi te zigguratlar n oynad
rolün farkl bir biçimini klan-kabile topluluklar n göçer, yar -göçer halden; tar m-köy
(neoliti e) devrimine geçi inin nas l olmu
olabilece ini Göbeklitepe tap naklar na bakarak tahmin edebiliriz. Önderlik bu arkeolojik buluntular için, (kaz larda yerle kenin halen üçte biri aç a ç km r) "…çok önemli bir
tarihsel ke if olarak kar
za ç kmaktad r' ve
'Tarihsel çal malar n mutlaka üzerinde younla mas gereken bu kabile sistemi ve kültürü çözümlendikçe, evrensel tarihin daha net
ayd nlat laca ndan ku ku duyulamaz" demektedir. nsanl k tarihinin bu yeniden okunma süreci için Önderlik, "Tar m devriminin
yar -yerle ik kabile sistemine dayanarak geli ti i ve devrimsel bir anlam ta
tarihçilerin ve ya am n kendisinin ortak yarg r'"derken, tar n oynam oldu u rolü bir
kez daha belirtmi olmaktad r.
Tar m neden sadece beslenme ile s rl
olarak ele al namaz ve toplumsall n geli mesinde neden bu kadar öneme sahiptir?
Yerle ik ya am n, ehrin, pazar n, ticaretin, sanat n, bilimin, tekni in vb. nas l geli tiini Göbeklitepe yerle kesi aç k ve net biçimde göstermektedir. Önce kalabal k nüfuslar biçiminde topra a yerle en yar göçer kabileler;
tap naklar etraf nda inanç-zihniyet düzeyinde
kendilerini yeniden yap land rlarken, toplumsal ya am n örgütlülü ü temelinde ya am
anlamland rma ve yeniden düzenleme noktanda önemli geli meler kat etmi oluyorlard .
Küçük gruplar yerine binlerce ki ilik topluluklar n beslenme, güvenlik ve neslini devam
58
ettirme çabas elbette kapsaml bir dü ünce
sistemati i ve özel örgütlenmeler temelinde
ya am n yeniden anlamland lmas
gerektirmektedir. Yerle iklik, do al olana tümüyle
ba
ktan çok, do al olan anlay p yorumlayarak kendi ya am na uygun hale getirmeyi
gerektirir. Bunun için öncelikle do ay tan mak, onunla onu anlama temelinde ili ki halinde olmak önemlidir. Konu beslenme, hayvan-bitki ve bunlar sürekli insan ya am
sürdürme pozisyonunda tutmak olunca; toprak, hayvan, mevsim, ya mur, , nem, kar,
güne , ay ve y ld zlar hareketleriyle birlikte
anlamak önemli olmaktad r. Onun için tar mn geli mesinde genelde bilimin yan s ra
özelde de astronominin önemli bir rolü olmu tur. Konu do al olan n d nda bir süreklilikverimlilik yaratmak olunca, topra i lemek
ve hayvanlar evcille tirip onlardan yararlanmak için yeni yeni aray lar n devreye girmesi art olmaktad r. Bugünkü endüstrinin-tekni in ba lang anlam nda zanaatç k, madencilik ve alet yap -kullan
bu ihtiyaç
temelinde geli tirilmeye ba lanm r. Toplumlar tarihinde tar m-köy toplulu u ve neolitik nas l ki devrim düzeyinde bir geli meyi
ifade ediyorsa, neolitik için de karasaban ayn
ekilde bir devrim özelli ini ta maktad r. Tam, sulama kanallar demek olmu tur. Sulama
kanallar ayn zamanda co rafya ve geometri
bilgisi olmak anlam na gelmektedir. Tar m;
kazma, kürek, de irmen, teker demek olmu tur. K sacas bugün endüstrinin konusu olan
birçok ey, tar n temel konusu olarak ortaya
km ve geli me göstermi tir. Sürekli artan
nüfus ve bu nüfusun ihtiyac kar lamak için
giderek artan oranda elde edilen ürün, dua-yakar , pazar-ticaret, rakam do al alarak da matematik demek anlam na gelmi tir. Bu da simgesel dilin rakamlardan ba layarak yaz ya dökülmesi sonucunu do urmu tur. Çünkü tek
ba na rakamlarla mevcut olan ifade etmek
mümkün olmamaktad r. Hele bir de pazar-ticaret, bürokrasi-devlet ve yasalar anlam nda
hukuk dü ünüldü ünde ve toplumun ikna
edilmesi anlam nda yayg n olarak kullan lan
ve inançlar da içeren mitolojik anlat m de er-
Say 45
2010
lendirildi inde, sözle meler-antla malar ve
sanatsal geli meler dikkate al nd nda art k
yaz kaç lmaz olmu demektir.
Di er yandan, "Kad n, toplumsal süreklili i sa lamada en çok çaban n sahibi olduundan ötürü… Dil ve dinin kökeninde di il
enin varl … Tar m-köy toplumunda kad n kimli i ve sesi gücünü korumaya devam
eder." Ahlaki-politik toplumun temelinde yatan e itlikçilik, özgürlükçülük ve demokratik
leyi kayna
bu gerçeklikten al r.
Tar msal alandaki geli meler toplumda sadece böylesi sonuçlar yaratmakla kalmam r. Ahlaki-politik toplum kar
olarak hiyerar ik-devletçi uygarl n, de im de erine
dayal meta toplumunu yaratma süreciyle bir-
Her geçen gün daha da artan
sizlik ve türleri de en tehlikeli
yayg n hastal klar ve çevresel
sorunlar, esas nda günümüz
endüstriyalizminin genelde de
devletçi uygarl n köy-tar m
topluluklar na kar uygulam
oldu u politikalarla ba lant bir
ekilde geli mi tir
likte, kar amaçl olarak giderek daha geni hale gelen tar m alanlar , bitki örtüsünün ve hayvan türlerinin tasfiyesi, erozyon ve plans z
ekimden-sulamadan kaynakl olarak tuzlanma
ve çölle me anlam na gelmi tir. Fazla tar msal
ürün-tarla-i aletleri yap nda kullan lmak
için maden elde etmek demek olmu tur. Bu da
flar, kentler, i galler, ordular, sava lar anlam na gelmi tir.
sacas tar m deyince özellikle son alt
bin y ld r iki nehir ak biçiminde süren demokratik uygarl k ve devletçi uygarl n temel
parametrelerinin etraf nda ekillendi i kültür
alan akl za gelmelidir. E er böyle olmazsa,
bir zamanlar n alt n ça
n habercisi olan
neolotik devrimini ilkel-a lmas gereken ve
endüstriyi de kayna
nereden ald
unu-
KOMÜNAR
tarak ileri ve geli tirilmesi gereken olarak deerlendiren endüstriyalizmin bata na saplanoluruz. Bu da bizi tar m-köy toplumu olarak da tan mlayabilece imiz ahlaki-politik
toplum yerine ehir-ticaret-zanaat ve sanayi
toplumu'nu esas alan anlay a götürür. Böylesi bir yakla m, do ru ya am n her alanda kötürümle mesini istemek demektir. Bunun d nda da metala man n ya am n her alan nda
ortaya ç kard
sapk nla ma ve günümüze
damgas vuran çevresel y m da kayna
ehir-ticaret, zanaat ve sanayi toplumu' anlandan almaktad r. Çünkü endüstri (sanayi),
insan elinin direkt eylemi yerine, insan n araç
kullanarak toplumsal faaliyete kat lmas olarak tan mlanabilir. Ba lang alet kullanan insana kadar gider. Onun için ta aletlerin ilk sanayi ürünü oldu u bilinmektedir. Avc ve toplay topluluklar n sanayisi esasen ta tan yalma araçlara dayanmaktayd . Tar m-köy
devrimi ile birlikte sanayide devrimsel bir nitelik aç a ç kt . Karasaban, madeni araçlar,
tekerlek, dokumac k, el de irmeni ve çanak
çömlek endüstrisi bu dönemin ürünleridir. Önderli in deyi i ile tarihin kald raçlar olan endüstri ürünleri bu dönemde geli tirilmi tir. Ve
bu dönemde geli tirilen sanayi henüz devletçi
egemenli in emrinde de ildi. Hem köylerde
hem de ehirlerde ahlakî ve politik toplumun
hizmetinde i levlere sahipti.
Tar m ve Mezopotamya
"Köy-tar m devriminin esas olarak tarihte
'Verimli Hilal' olarak da adland lan TorosZagros da sisteminin iç kavislerindeki eteklerde, jeobiyolojik yap ve türlere ba olarak
geli ti i tüm dil, antropoloji, etnisite, arkeoloji ve jeolojik bilimsel çal malarla kan tlanmaktad r. nsanl n evrensel tarihinde bu
devrim a amas esast r… ve önemi çok yönlüdür… Toplum uzun süreli klan toplumu a amas ndan (birbirine benzeyen homojen küçük
gruplar) heterojen (farkl çokluklar) 'kabile
sistemleri' a amas na geçmi tir. Ortak dil kökenlerine dayanan, yar -göçebe yar -yerle im
alanlar na konumlanan, aralar nda hediyelik
benzeri de toku lar bulunan, ortak bir tap -
59
KOMÜNAR
nak ve ölülerini gömme mekânlar yaratan kabile sistemleri uzun süreli toplumsal biçimleni lerdir."
Bugün üzerinde ya ad
z kara parçalar n yüzde yetmi ten fazlas tar ma elveri li de ildir, bu oran her geçen gün daha da
artmaktad r ve bir buçuk milyar civar nda insan ölüm s
nda açl k ya amaktad r. Di er
yandan her geçen gün daha da artan i sizlik ve
türleri de en tehlikeli yayg n hastal klar ve
çevresel sorunlar, esas nda günümüz endüstriyalizminin genelde de devletçi uygarl n
köy-tar m topluluklar na kar uygulam oldu u politikalarla ba lant bir ekilde geli mi tir. Sanayi-tar m toplumlar çeli kisi ya da
çat malar ad alt nda insanl k felaketli bir gelece e do ru götürülürken, güncelde de ciddi
bir toplumsall k d kalmayla kar kar yad r.
Benzeri s nt lar , do rudan veya dolayl etkileriyle tek ba na toplumlar n yazg
belirleyen tar n ilk yap ld alan olan Mezopotamya ya da Toros-Zagros kavisi ya amaktad r.
Merkezinde F rat ve Dicle havzalar n
yer ald , "bereketli hilal" olarak da adland lan ve verimli Akdeniz ikliminin hüküm sürdü ü, kuzey-güney hatt nda uzanan Mezopotamya bitki örtüsü, do al su kaynaklar , evcille tirilmeye uygun hayvan türlerinin zenginlii gibi özelliklere ba olarak tar msal olanaklar çok fazla olan bir co rafi aland r. Tarlada ekilme ortam na al nma kolayl ve üstün besleyicilik özellikleri halen kabul gören
temel tar m ürünlerinin ço unun yabani formlar bu topraklarda bulunuyordu. Yine, bu co rafyada insan ve hayvan ili kisi çok uzun süren bir tarihe dayanmaktad r. Bu durum insan-
60
lar n hayvanlar daha verimli bir biçimde deerlendirmesini sa larken (hem beslenmek
için hem binek ve i için kullanmak ve hem de
sava larda de erlendirmek vb.), hayvanlar n
da kendilerini insanlardan koruyabilecek güdülerinin geli mesine neden olmu , böylece
önemli oranda yok olmaktan kurtulmu lard r.
Çin için de benzer özellikler söylenebilir. Bu
nedenle u ana kadarki verilere göre tar m
için, bundan yakla k olarak 11.000 y l önce
Mezopotamya'da, 9.000 y l önce de Çin'de
ba lad denilmektedir. Bunu s ras yla MÖ
6000 y nda Kuzey Amerika'n n do u kesimi,
Bat Avrupa, M r' n Nil ve Hindistan' n ndus-Ganj vadileri, MÖ. 5000 y nda Afrika'n n
Sahel bölgesi ve Orta Avrupa, en son da MÖ
3.500 y llar nda Orta Amerika, Amazon ve ngiltere izledi. Bugün dünyan n en önemli hayvanc k-tar mc k merkezlerinden biri olan
Avustralya ise, Avrupa sömürgecili i bu topraklara ayak basana kadar tar
tan mad .
u ana kadarki arkeolojik buluntulara göre dünyan n ilk çiftçilerinin hasat etti i yedi
"kurucu ekin"in hepsinin yabani atalar ndan
olan 'einkorn' bu day n 9600 y ll k oldu u
tahmin edilen hem yabani hem ehlile tirilmi
tohumlar , Urfa-Siverek, Karacada yöresinde
bulunmu tur. Bu durum, yani Kürdistan'da ortaya ç kan bu tar msal ürünler gerçe i, günümüzden yakla k 10.000 y l önce sadece bu day n de il, Hint-Avrupa dillerinin tohumlan at lmas ve tar m yoluyla Avrupa'ya ve
Dünya'ya yay lmas konusu üzerinde de ciddi
tart malar beraberinde getirmi tir En son
Göbeklitepe buluntular , bu tart malar daha
da derinle tirece e benzemektedir.
Dilin, dü üncenin, yaz n, sanat n, inann, bilimin, tekni in do al olarak da madencilik ve sanayinin geli mesinde temel rol oynayan ve toplumsall n güçlü bir zemine kavu mas anlam nda ahlaki-politik toplum
özelliklerinin tüm temel verilerine göre kendisini ya amsalla ran neolitik toplum kültürü,
esas olarak tar m-köy devrimi üzerinde ekillenmi tir. E er bugün, iki nehirden biri olan
demokratik uygarl k kolunun halen ak ndan
bahsediyorsak, bunu elbette ki tar m-köy dev-
Say 45
2010
rimine borçluyuz. Çünkü demokratik-komünalist ya am anlay
neolitikten almaktaz. Fakat bir sapk nl k biçiminde ortaya ç kan
ikinci ana nehir kolu olarak tan mlad
z hiyerar ik-devletçi uygarl k da kendi egemenliini ortaya ç kan tar msal zenginlik üzerinde
ya atmak istemi tir. Bu gelenek de zigguratlarda rahiplerin öncülü ünde, zihniyet düzeyinde ilmik ilmik dokunmu tur. Bu yap rken
de neolitik devrimin tüm toplumsal örgülerini
da tmak için onun yaratt
de erler kullalm r. Yaz
n ak içerisinde yeri geldikçe de erlendirilecek olan konulara geçmeden önce ortaya ç kan sapk nl n, insanl n
zarar na nas l i levselle tirildi ini anlatmak
aç ndan çarp bir örnek aktaraca z.
Avrupa sömürgeci uygarl klar , halklar
üzerinde egemenliklerini kurmak için bugün
laboratuarlarda geli tirilen biyolojik silahlar n
bir biçimini kulland lar. Bilindi i gibi tar mc
topluluklar, hayvanlar evcille tirirken ayn
zamanda hayvanlardan ald klar mikroplara
kar genetik olarak ba kl k kazanm lard r.
Avrupal sömürgeciler kendilerinde ba kl k
olu an bu mikroplar i gal-istila edilen ülke
halklar na, özellikle halen tar mla tan mam
olan topluluklara bula rarak sömürgeci egemenli i gerçekle tirmede önemli bir üstünlük
elde ettiler. Böylece i gal öncesi k tada ya ayan yerli halk n nüfusunun yar dan fazlas n,
galci Avrupal lar n getirmi oldu u veba, kabakulak, grip, çiçek, tifüs, h yarc k vb. gibi
bula
hastal klar sonucu öldü ü san lmaktar. Yine ayn ak beti, bir bütün olarak Afrika
tas , özelinde de Güney Afrika, Avustralya
ve Büyük Okyanus ada toplumlar da ya ar. Bu ülke halklar ndan Avrupal lara bula
hastal k oran ise dikkate al nmayacak
kadar azd r. in garibi de uygarl k hastal klar
sanki o topluluklar n bula rd hastal km
gibi yans lm r. Hâlbuki salg n hastal klar,
toplumsal kanserle menin kendisini biyolojik
alanda yayg nca yans tmas ndan ba ka bir ey
olmamaktad r. Bugün A DS de Afrikal topluluklar n ya da orada ya ayan bir canl türü
olan maymunlardan geçen bir hastal k olarak
gösterilmektedir. Di er domuz, ku gripleri,
KOMÜNAR
deli dana gibi hastal klar n bir benzeri olarak
da A DS, kapitalist modernitenin bir hastal r. Hiyerar ik-devletçi uygarl k bu hastal klar yoluyla halen tar m-köy topluluklar na
kar sava halinde oldu unu ortaya koymaktad r. Dana, ku , domuz gibi tak lan isimler de
sürdürülen bu sava teyit etmektedir.
Hiyerar ik-Devletçi Uygarl kla
Gelen Y m
"… Uygarl k tarihi çevreyi ve toplumu y m ve inkâr tarihidir. Maddi ve manevi kültür
olarak uygarl k de erleri, neolitik toplum deerlerini inkârla (diyalektik anlamda olumsuzlama) olu tuklar ndan ötürü tarih böyle
ak kanl k kazan r. Hâlbuki neolitik toplum
her iki kültür de eri aç ndan da ekolojiktir.
Manevi dünyas nda, dininde çevre canl ve en
yüce de er olarak kutsalla
r. Kad n etranda geli en beslenme olanaklar ekonominin
ba lang
r. Do a ve kad n uyumlu bir birlik
içindedir. Canl bir do al din anlay ana tança ile simgele tirilir. Maddi üretim araçlan büyük k sm kad n icatlar r. Beslenme
ve giyim kültürü de kad n damgas
ta r.
Tüm bu de erler uygarl kla inkâra u rayacak
ve erke in hegemonyas alt nda kâr ve bask
araçlar na dönü türülecektir. Toprak ana hakir görülecektir. Kutsal Kitaplar erkekler için
'Kad nlar tarlan zd r, istedi iniz gibi sürün'
der. Daha da vahimi uygarl k, topra sürekli
kâr amaçl kulland ndan, tuzlanmaya yol
açarak do al çölle me tehlikesini suni çölle me ile besleyip büyütmü tür…" Genel dünyada oldu u gibi Mezopotamya'n n çölle mesinde uygarla man n rolü çok belirleyicidir.
Uygarl n dü ünsel dünyas nda do a,
çevre, toprak, tar m-köy, kad n hep a
lan r.
Ki, bu yakla m ideolojiktir. Buradaki amaç,
kar
olarak geli ti i tar m-köy toplumunu
dejenere ederek kolayca yönetmektir. Elbette
sadece bununla da s rl kal nmaz, ideolojik
olarak sanki insanl n dü man ve hesap vermesi gereken bir dünya imgesi yarat larak,
Bacon'un deyi i ile istedi i gibi i kence yapma hakk elde edilmek istenir. Bugün yap lan
bu i kencelere kar da do a tsunamiler, dep-
61
KOMÜNAR
remler, f ran yanarda lar, f rt nalar, seller,
düzensiz iklimler, a
s cak-so uk hava dalgalar ya da kurakl klar biçiminde isyan etmektedir. Ve sanki insanl kendi isyan na ortak olmaya ça rmaktad r.
Daha devletçi-toplum yokken, s flar, iktidar, kent ya am ve meta dola
na dayal
ticaret yokken; insanl k özgürlük, e itlik ve
demokrasi ilkeleri üzerinde yükselen ve kad n
öncülüklü ana tanr ça kültürüyle ahlaki-politik
örgülü bir toplumsal ya am biçimini ya yordu. Yap lan tüm i lerin, kurulan tüm ili kilerin, gerçekle tirilen tüm üretimlerin ve paylalan tüm ürünlerin temelinde toplumsall k
vard . nanç, do ayla bar kl n ükran dile getiriyordu, Sanat toplumsall a ve özgürlü e hizmet anlam na gelen imgeler dünyas
insanlara müjdeliyordu. Politika, farkl klardan olu mu kabile-a iret-etnisite formundaki
toplumsal örgütlenmelerin e it-özgür üyelerinin toplumsal ç karlar esas na ba
olarak
kendisini do rudan kat mc olarak topluma
katmas anlam na geliyordu. Ahlak, ya am n
olmas gereken kurallar n özgürlükler temelinde konulmas
ifade ediyordu. Kad n
do aya ve insana sayg n bir gere i olarak
ekonomik ve ideolojik ya ama öncülük ediyordu. ktidar-devlet ve s flar tan mayan bu
toplumsal örgütlenme a amas nda tarihin kalraç rolünü oynayan bilimsel-tekniksel geli meler, sanayi devrimi döneminin düzeyinde
seyrediyordu. Her ey do ayla uyum içinde
ya am sürdüren insan topluluklar n temel
ihtiyaçlar na göre belirleniyordu. Ve bütün
bunlar n temeline de tar mc k yerle iyordu.
Yerle ik ya am n köy a amas demokratik
toplumculu un gereklerini yerine getiren bir
ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, sanatsal
toplumsal birim olarak komünal-demokratik
ili kilerin kal
n tarihsel güçlü temellerini at yordu. Dildeki geli menin dil öbekleri
amas na evrilmesinin ifadesi de olan neolitik, Göbeklitepe hiyerogliflerinden de anla lgibi çivi yaz na geçi in zeminini yarat yordu.
te bu temelde Göbeklitepe tap naklar ndan da anla laca gibi, güçlü zihniyet çal -
62
malar ile de ekillenen neolitik dönem, kendi
içinde geli en hiyerar ik olu uma ve pazar
ili kisine dayal olarak ziggurat ad at ndaki
tap nak sistemi öncülü ünde yeni bir merkezi
uygarl k sistemine do ru yol al yordu. Bu sistem, önce zihniyet dünyas nda olu uyordu. Ve
öncülük de rahipler taraf ndan yap yordu. Bu
öncülükte neoliti in yaratt tüm de erler demokratik-komünal içeri inden bo alt larak,
hiyerar ik-devletçi uygarl n kullan m sahana al yordu.
Ataerkil aile içinde egemenlik alt na al nan kad n, sosyal-siyasal-ekonomik ve inançsal alandaki öncülü ünü kaybediyordu. Do a
meta ve kar ili kisine göre de erlendirildi i
için bugüne ula an do al felaketlerin önü aç loluyordu. Toplumsal yararl k de il de,
kar esasl üretim, de im de erini esas alan
ticarete neden oluyordu. Bu durum da yeni
payla m alanlar , de er talanlar , s f egemenlikleri, sava lar, sömürü ve tanr dan devlete uzanan bir kulluk sisteminin kurulmas
anlam na geliyordu. Art k ahlak yerini yasalara, demokratik toplumun teminat olan politika da egemenlerin güç gösterisi ve aldatmaistismar çal mas na dönü üyordu. Art k yeni
merkezi uygarl k, kurnaz-güçlü erke in sosyal-siyasal-ekonomik-kültürel dünyas
yaam n her alan na egemen k yordu.
te bu geli meler tar m-köy eksenli demokratik toplum dünyas n güç merkezinin
de mesini ifade ediyordu. Yeni güç merkezi
güçlü-kurnaz erkek ve onun farkl güç merkezlerinin ittifak olarak ekillenen hiyerar ik
örgütlenmeye dayan yordu. Neolitik, kendisini tar m-köy ili kisinde ifade ederken; güçlükurnaz erkek de, ehirleri mekân tutuyor ve
kendisini iktidar gücü olarak kentlerde devletle tirirken, 'ticaret-zanaat ve sanayi toplumu'nu esas al yordu.
te bu durum, tarihsel determinist yorumlardaki gibi bir ilerleme-geli meyi de il de bir
gerilemeyi-y
ifade ediyordu. Tam da bu
noktada toplumsall k ve tar m aras ndaki ba
do ru temellerde kurup, bu durumun demokratik toplum için ne anlama geldi ini do ru anlamak gerekiyor. Merkezi uygarl k oda-
Say 45
2010
KOMÜNAR
n köyden kente, tar mdan sanayiye uygarl kç toplumsal ili ki a ile adeta bir dokaymas demokrasi anlam na gelen toplum
al-toplumsal çevre y m arac gibi i lev göesasl yakla m yerine güçlü, kurnaz adam rüyor. En az ndan bölgemizin tarihsel ve günegemenli inin esas al nmas hiçbir demok- cel gerçekli ine bakt
zda ve aradaki farrat ya da sosyalist taraf ndan ileri bir ad m
n bilincine vard
zda bu çevresel ve topolarak de erlendirilemez. Bu durum her tür- lumsal y
rahatl kla görebiliriz. Giderek
den egemenlikçi yakla ma kap
aralamak kapitalist modernite ile birlikte k r-kent denanlam na geliyor ki, böylesi bir aral kta da her gesi kent lehine bozulmu tur. Endüstri merketürden insanl k d , do a kar egemenlik fi- zi olarak olu an devasa kentleriyle (megapollizlenir. Ki öyle de olmu tur.
leriyle) küresel kapitalizm do a ve toplum k Neolitik yani tar m-köy toplumlar kentlemekanizmas na dönü mü tür. Ulus-devrin inkâr anlam na gelmiyor. Aksine tarihsel let, endüstriyalizm at na binerek ahland kça
verilerin de gösterdi i gibi makul say da in- toplumsal ve do al çevre tam bir y mla kar
san içinde bar nd ran, s fl a, iktidar ve kar ya kalm r. Bu a amadan sonra her eysömürü ili kilerine dayanmadan ahlaki-politik de oldu u gibi tar m da endüstriyalizmin kotoplum ili kileri çerçevesinde ekonomik, sos- nusu haline gelmi tir. Yani kapitalist moderyal, siyasal ili kileri ya anite ça nda tar m art k
yan irili ufakl kentler var
toplumculu un ve toplum
olmu tur. Yani kent deyya am n temel örgütlennsan toplumsalla mas n
ince hemen akla Ur- Uruk
me, çal ma ve ili ki biçidoruk noktas na tar m-köy
gibi devletli ya da Atina
mi
olmaktan ç karak, endevriminde ula
r.
gibi yurtta k ili kisine
düstrinin kar esasl meta
Toplumsall n çözülmesindeki
hapsedilmi köleci 'deili kisi içinde yer almaya
zirveyi de sanayi devrimine
mokrasili' kentler gelmeba lam r. E er bugün limeli. Göbeklitepe ve Ça- dayal endüstriyalizm ça nda beralizmin, toplumsal örya amaktad r
talhöyük örnekleri bu kogüyü tehdit eden ve bireynuda önemli olmaktad r.
cili i bir kanser gibi üreten
Bu iki yerle im yeri en az
ba ar ndan bahsediyor10.000 ki iyi bar nd rmakta ve ya am ahlaki- sak, bunun temelinde bu endüstri-tar m ili kisi
politik ili kilere göre düzenlenmektedir. Yani yatmaktad r. nsan toplumsalla mas n doruk
ne s f egemenli i ne de hanedan iktidar n- noktas na tar m-köy devriminde ula
r.
dan bahsedilebilir bu kentlerde. Döneme göre Toplumsall n çözülmesindeki zirveyi de sade oldukça kalabal k bir nüfusu bar nd ran bu nayi devrimine dayal endüstriyalizm ça nda
yerle im yerleri bugünün olmas gereken ya amaktad r. Onun için demokrasi, ahlak,
kentlerine de k tutmaktad r. Fakat böylesi politika, özgürlük, e itlik, ekoloji vb. gibi kavkentler o zaman tar m-köy okyanusundaki ramlar üzerinde durulacaksa, o zaman tar madac klar görünümündedir. Yani bir anlamda sanayi ili kisini ve bu ili kinin toplum içindeda eko-çevre kurgusuna uygun olan tar m-köy ki ifade biçimini do ru ele almak gerekmektedir.
yerle imi ve ekonomisine dayal dengeyi tehTar m-köy devrimi ile birlikte sanayide de
dit eden bir kentle meden bahsetmek mümkün büyük bir devrim ya anm . Sanayi tar ma
de ildir, o dönemde.
dayal olarak toplumlar n temel ihtiyaçlar n
f-kent-devlet ili kisi alt nda olu an ik- kar lanmas na hizmet ediyordu. Bu hizmetin
tidar ayg tlar ayn zamanda ya am n her ala- biçimi ve oran toplumun ahlaki-politik örgünda tekelle me anlam na geliyor. Bu tekel- lerine göre tespit edildi i için bir y m ya da
le me elbette demokrasinin ve toplumsall n ciddi bir zarardan bahsetmek fazla mümkün
inkâr da demek oluyor. Bu temelde olu an görünmemektedir. O aç dan tar m-sanayi
kentler gerek artan nüfusu ve gerekse kurdu u uyumlulu u ayn zamanda demokratik toplum
63
KOMÜNAR
ve özgürlüklerin güvencesi anlam na da geliZerdü t'e göre, iyilik tanr Hürmüz'ün
yordu. Bilinen sapk n geli me süreciyle birlik- gözleri her zaman çal kan çiftçinin üstünte geli en sanayi; daralan tar m, geli en iktidar dedir. Gerçek dindarl k, oruçla ve tap nmayla
tekelleri, daralan demokrasi anlam na gelme- de il, tar m çal malar yla belli olur. Bacas
ye ba lad . Yani toplumsall k d geli en sa- tüten, içi tar m hayvanlar ve çocuklarla dolu
nayi gerçek ehirle menin de yutulmas anla- bir çiftçi evini seyretmek kadar Hürmüz'ü sena gelmektedir.
vindiren hiçbir ey yoktur. Zend Avesta da taBunun için sanayi devrimini bir çözüm
m hayvanlar na iyi bak lmas , topra n iyi
olarak görmekten çok sadece toplumsall n sürülmesi üstüne ö ütlerle doludur.
de il, gerçek anlamdaki kentlerin de sonu ve
Zerdü t ve Zend Avesta, di er birçok alanölümünün ba lang olarak görmek gerekir.
da oldu u gibi, devletçi uygarl k kar tl
19. yüzy lla birlikte endüstricilik ve ulus- tar ma, hayvanlara ve dine yakla
nda da
devlet bürokrasisi temelinde kentler devasa göstermektedir. Bu bak devletçi uygarl a
büyüklüklere ula maya ba lad . Bu durum kar demokratik-komünalitenin ya at lmas
toplumsall a ve do aya kar geli en bir kan- çabas olarak görülmelidir. Bu çaba toplumser uru gibi toplumsal
sall ktan yana bir tutuorganizmay ve do al
mu ifade etmektedir.
Bilinen sapk n geli me
yap lanmay parçalaAhlaki ve iradi durusüreciyle birlikte geli en sanayi;
maya ba lad . Bu duuyla Zerdü t ve Zend
rum, tam bir felaket anAvesta
bugün de 'sosyadaralan tar m, geli en iktidar
lam na geliyordu. Bu
listim, demokrat m' difelakete neden olan e- tekelleri, daralan demokrasi anlam na yen birçok çevreye ders
hir sadece kendini de il
verir niteliktedir.
gelmeye ba lad .
çevreyi, tar m-köy topReel sosyalist bak
Yani toplumsall k d geli en sanayi aç
lumunu da ( üretici güsanayile me ve
cü, maddi ve manevi
kentle
meyi toplumsalgerçek ehirle menin de yutulmas
kültür kayna ile birla man n zemini olarak
anlam na gelmektedir
likte) tüketip öldürgörmektedir. Onun için
mektedir. Sonuçta kentn bo al p kentte proler, toplumun tüketim prangas na ba land , leterle menin yo unla mas ilerici bir geli me
insan n i sizli e ve açl a mahkûm edilerek olarak de erlendirilmektedir. Emek, yo un
bireycilik ruhuyla toplumsall a kar sa- üretim yerleri yani fabrika gibi kalabal k i çiva
ld
merkezlere dönü mü tür. Onun lere ihtiyaç duyan çal ma sahalar toplumsaliçin kent deyince bugün gelinen düzeyi Atina
k zemininin güçlendi i alanlar olarak de erya da Göbeklitepe veya Çatalhöyük yerle ke- lendirilmektedir. Onun için de reel sosyalist
leriyle kar rmamak gerekir. Bugünkü kentretiye göre tar m-köy toplumlar kapitalizmle
ler hem yap sal ve hem de i levsel olarak neoyasland nda geri bir düzeyi ifade etmekteliti in ya da antikça n Atina gibi kentlerinin dir. O aç dan tar m geri bir üretim ili kisi olurde inkâr ve o kentleri yaratan zihniyete kar
ken, sanayi de sosyalizm zemini olma anlada bir sava m anlam na gelmektedir.
nda ileri bir üretim ili ki ve sahas anlam na gelmektedir. Bu anlay daha sonra SSCBTar m-Köy Toplumuna Do ru
de sosyalizmin zaferini sanayile mede göreYakla m
cektir. Onun için Lenin, devrim sonras tar m
Yaz
n konusu tar m. Do al olarak politikas ve köylülük gibi konularda sol sostoplumsall a, topra a ve do aya yakla
n yalist devrimcilerin çal malar n desteklenda aynas anlam nda bir ili ki-çal ma ve ör- mesi gerekti ini belirtmi tir. Bol eviklerin o
gütlenme alan ilgilendirmektedir.
zamana kadar kapsaml bir tar m ve köy poli-
64
Say 45
2010
tikas yoktur. Onlar sadece fabrikalar, i çiler
ve iktidarla ilgilenmektedir. Çünkü tar m ve
köylülük feodalizmin, sanayi ve proletarya da
kapitalizmin do al olarak da sosyalizmin konusu olmaktad r. Bu anlay , sosyalist devrimin ancak geli mi kapitalist dünya olan Avrupa'da gerçekle ebilece ini belirten Marksizm'den kayna
almaktad r. Elbette bu
kayna
tarihsel determinizmden ve ona
kaynakl k eden pozitivist bilimcilikten alan
anlay , günümüz geli meleriyle ba lant
olarak a lmaktad r. A lmal r da.
Di er yandan tar m-köy toplumu kar ttemelinde geli en endüstriyalizmin oynaoldu u gerçek rolü görmeden tar m olahormonlu ya da organik tar m ya da ürünler derekesine indirgeyen oldukça ekonomistpragmatist bir yakla m da günümüzün popüler davran lar ndan ya da ç lar ndan biri
olmaktad r. Elbette kökten çözüm yakla
olmayan bu ç
da güncel sorunlar kar nda yetersiz de olsa bir duru anlam na gelmektedir. Fakat a lan reel sosyalist yakla
n
yerine elbette bu anlay esas al namaz.
Kentle me, sanayile me ve ilk kullan ld nda bir reform ya da mucize gibi görülen tam ilaçlar ya da hormonlar yoluyla topra a
geçen ve 'pestisit' ad verilen zararl maddelerin yeni hastal klara sebep olmas , ba kl k
kazanm yeni zararl lar n ortaya ç kmas , doal dengenin tam bir felaket anlam nda (ormanlar n ölmesi ve hava kirlili i) bozulmas na neden oluyor. Ve yayg n kanser hastal klana yol aç yor.
te bu nedenle herhangi bir kimyasal ilaçlama, suni gübre ve hormon kullan lmadan
yap lan tar m ancak topraktan bitkilere, hayvanlara ve insanlara uzanan do al döngünün
sa kl i lemesini sa layabiliyor. Fakat kanserle en kentle me ve ekolojik dengeyi bozan
sanayile me sorunlar a lmadan da bu sorunun kökten çözülebilece i san lm yor.
Fakat buna ra men dünyada 1920'lerden
bu yana yine de ciddiye al nmas gereken düzeyde topra , hayvanlar , bitkileri, böcekleri
ve insanlar bir bütün olarak kabul eden ve doal dengeyi bozmadan onunla uyumlu üretim
KOMÜNAR
yapmay amaçlayan ekolojik tar ma yönelimin geli ti i gözleniyor.
Reel sosyalist bak aç
n tarihe düzçizgisel, determinist yakla
n yaratm oldu u felaketleri hep birlikte ya ad k, gördük.
Do a ve toplum kar
olan bir üretim faaliyetini esas almadan edemeyen, mevcut olan
de erler üzerinde kurdu u tekelle sürekli tüketimi pompalayan kapitalist modernitenin
hiçbir ilerici devrimci yan n olmad bugün
daha da iyi anla lmaktad r. Kendisine toplumsall kta öncülük payesi biçilen proletaryan n içinde bulundu u durum da imdi daha
iyi anla lmaktad r. Çözülen köy, büyüyen
ehir, geli en sanayi sosyalizmin arifesi deil tümden toplumsall ktan uzakla ma anlam na gelmektedir. Onun için tar m ve köye yüklenen geri, ilkel yaftalar mutlaka ortadan kald
rken, as l sosyalitenin tar mköy toplumlar nda ya and bir kez daha
hat rlanmal r. Onun için sanayile me ve
kentle me ile 'yurtta k' ad alt ndaki hukuksal ba
klar geleneklerin ilerisinde gören
anlay n mahkûmiyeti ayn zamanda ahlakipolitik toplumun da gerçek de erini ifade edecektir.
Bütün bunlar çerçevesinde tar m sadece
toplumlar n beslenmesini sa layan bir ekonomik faaliyet olarak ele al nmamal r. Tar m
do ayla bilinçli ba kurman n ifadesidir. Tam ana evcil düzenin öncüsü olan ve özgürlüklerin teminat anlam nda toplumsall süreklile tirip ço altan kad n toplumsall k ve
ekonomideki yerine yeniden kavu turulmar. Tar m toplumsal eme in bilinçli-örgütlü
bir ekilde toplum ihtiyaçlar temelinde hayata geçirilmesidir. Tar m tüm topluluk üyelerinin özgürlük-e itlik temelinde demokratik
bir ortam n teminat olarak politika yapmar. Bütün bunlar çerçevesinde tar m elbette
sa kl ya am demektir, sa kl bir çevre doayla bar k insan-toplum anlam na gelmektedir. te böylesi bir tar m ortam için k r-kent
ili kisini dengede tutacak bir ekolojik kentle me ve eko-endüstrile me kaç lmaz olmaktad r.
65
KOMÜNAR
TOPLUM ESAS OLARAK
ANA-KADIN ETRAFINDA KURULUR
"Kad n, toplumsal süreklili i sa lamada
en çok çaban n sahibi oldu undan ötürü, erke e nazaran toplumsall kta daha ba at rol
oynar. Do um, çocuklar n büyütülmesi ve
savunulmas toplumsall n anac l do rultuda geli mesini sa lar. Toplum a rl kl olarak ana-kad n kimli ini ta r. Dil ve dinin
kökeninde di il ö enin varl bu gerçekli i
do rular. Tar m-köy toplumunda kad n kimli i ve sesi gücünü korumaya devam eder."
Primattan Kopu
At lan lk Ad md r
nsanla mada
nsan biyolojik ve toplumsal-kültürel evrim geçirerek geli ti. Tek hücrelilerden ba layan süreç milyarlarca y n sonunda insanla
sonuçlanm r. nsan, en son ç kan canl türüdür. nsan türünün o kadar canl türü içinde insanla mas ya da toplumsal bir varl k olarak
ortaya ç kmas yeni bir durumdur. Neden o kadar canl türü içinde insanla mak? nsanla ma
olgusunda günümüzdeki insana benzeyen biyolojik olu um süreci ku kusuz çok önemli
bir olgudur. Fakat as l insanla man n toplumsalla ma ad
ile gerçekle ti i önemle vurgulanmas gereken yöndür.
"Toplumsall k insan türünün varl k ko uludur. Kendinden önceki primat (insana en yan familya) türünden kopup insanla mas ,
toplumsalla ma düzeyiyle atba gitti i sosyal
bilimin en yak n bir gerçe idir. Do al toplum,
insan türünün primatlardan kopu la birlikte
içine girdi i ve hiyerar ik toplumun ortaya
kt sürece kadar süren uzun toplumsal zamanda ya ayan insan topluluklar düzenidir.
Genellikle klan olarak kavramla
lan ve nicelikleri 20-30 dolay nda seyreden bu topluluklar için, kulland klar ta aletleri itibariyle
paleolitik ve neolitik dönem insanl da denilmektedir. Do ada avc k ve toplay
k te-
66
melinde haz r bulduklar yla beslenmektedirler. Bir anlamda haz r do a ürünleriyle geçinmektedirler. Bu di er yak n hayvan türlerine benzeyen bir beslenmedir. Dolay yla bir
toplumsal sorundan bahsedemeyiz. Klan z
sürekli ara racak, buldu unda ya toplayacak ya da avlayacakt r. Aletler ve ate ke ifleri
geli tikçe ürünleri daha da artacak, artt kça
tür olarak daha h zl geli ecek ve primatlarla
aradaki mesafe açacakt r. Evrimin do al kurallar geli meyi belirlemektedir."
Öncelikle insan biyolojisinin toplumsall a zemin sunmas ndaki ayr nt lar ele alal m.
nsan beyninin büyümesi giderek primattan kopu ta önemli bir farkl kt r. nsan kafatan geç sertle mesi beynin a r a r büyüyüp
geli mesine olanak sa lar. nsan beyni ancak
5 ya civar nda geli mesini tamamlar. nsan
biyolojisindeki bir di er özellik, insan n ayak
üzerinde durabilmesidir. Bu durum insan n
daha fazla serbestlik kazanmas sa lam r.
Dik durma boyun civar ndaki kaslar serbest
rakarak çene ve kafatas n rahat geli mesine zemin sunmu tur. Yine elleri kullanmak,
dik yürümek karma k sinir sistemine sahip
beynin geli iminde rol oynam r. Gözlerin
yandan öne kaymas , nesneleri üç boyutlu görme imkân sa lam r.
nsan n toplumsalla mas nda R. Briffautun, insan yavrusunun uzun süren ba ml k
ve olgunla mas yla ili kili tezi en çok esas al nan tezdir. nsan, kendinden önceki türlerden
daha k lgan, özelle mi , daha uzun süreli bam isteyen, dolay yla toplumsall a daha
ba ml bir canl türüdür. nsan n hayvanlar
gibi kendisini savunacak bir özelle mi organ
yoktur. Bu konuda insan en güçsüz canl r.
Bir aslan n pençesi, bir köpe in di i onlar sallara kar korumaktad r. Yine so
a kar
da tüyleri vard r. Ama insan böyle de ildir.
Say 45
2010
Birçok hayvan yavrusu do du undan birkaç
gün sonra aya a kalk p yürüyebilir. nsan n
do du u andaki hali asl nda erken do mu bir
canl gibidir. Bu aç dan insan do duktan sonra
en az bir y l kadar ana rahmindeki gibidir. Ancak 18 ya na kadar büyümesini tamamlayabilir. Cinsel organlar n aktifle mesi için bile
15 y l gerekir. Ayr ca hayvanlar aletsiz ya ayabildi i halde insan aletsiz ya ayamaz. Belirtilen nedenlerden dolay insan n toplumsal
bir varl k haline gelmeden ya am sürdürmesi mümkün de ildir. Öyleyse toplum ya da
toplumsall n ortaya ç
daha ayr nt tamlamak gerekecektir.
KOMÜNAR
oldu u da bilimce kabul edilmektedir. nsan n
primattan kopu u toplumsalla ma ile yak ndan ba lant
r. nsan, güçsüzlü ünü toplumsalla ma ile a
r. nsan n bir toplumsal
varl k olarak ç kmadan önceki ya am primat
ya da hayvans ya amd r. Primattan kopu ; insanla mad r, toplumsalla mad r. nsan olma
süreci uzun ve çetin ko ullar n sonucu olmu tur. Birlikte olma, ortak hareket, dayan ma,
yard mla ma olmasayd insan n ya am n zor
ko ullar n üstesinden gelmesi kendi ba na
mümkün olmazd . Bu nedenle insan n toplumsalla mas n komünal tarzda bir toplumsalla ma oldu u gerçe i en temel yöndür. Yine
bu toplumsalla ma do adan kopuk de il,
nsan Fiziki Güçsüzlü ünü
Toplumsalla ma ile A
r
Önderli imizin belirtti i gibi "Toplum,
insan türünün araç yaratarak ve bilinçlice ortak amaca yürümeyi esas alan hemcinsleriyle
birle ip kendisine en yak n hayvan türünden
kopmas
ve birarada ya amas
ifade etmektedir. Bu tan mda önem ta yan; araçla i
yapma ve bunu bilinçlice hemcinsleriyle ortakla a bir amaç etraf nda gerçekle tirmedir.
Tek ba na toplum olunamayaca gibi, araçz da toplumsalla ma sa lanamaz. Ayr ca
biraraya geli , maddi ya am devam ettirmek
için ortak ürün elde etme ve güvenlik sa lamay gerekli k lmakta, bu da ortak bilinci zorunlu hale getirmektedir. Bir klan ailesinden,
en çok bir iki düzineyi geçmeyen insan toplumuna ve oradan günümüzün dünya toplumuna
bu çerçeve içinde var lm r. Tan
gere i,
toplum do undan bugüne kadar büyük oluumlardan geçmeyi ve kendini üstün k lmay
kan tlam r. Fizik, bitkiler ve hayvanlar dünyas kadar gerçek olan bir insan toplumu dünyas n var olabilece i, bu kan tlaman n özüdür. Demek ki, insan toplumsuz olamaz. Nas l
fizik, bitkiler ve hayvanlar âlemi bir gerçekse,
toplumun kendisi de en az onlar kadar veya
onlar gibi bir gerçektir. Bu gerçeklik inkâr
edilemez."
Toplumu olmadan insan n var olamayacabilimsel bir tespittir. Toplumsalla ma sürecinin insan eliyle gerçekle en en temel olgu
Birlikte olma, ortak hareket,
dayan ma,
yard mla ma olmasayd
insan n ya am n zor ko ullar n
üstesinden gelmesi kendi ba na
mümkün olmazd . Bu nedenle
insan n
toplumsalla mas n komünal
tarzda bir
toplumsalla ma oldu u gerçe i en
temel yöndür
onun içinde ortaya ç kan bir toplumsalla mar. San ld
n tersine toplumsalla ma demek do ayla z tla ma temelinde olmam r.
Olu an yeni bir durumdur, fakat bu da do adan kopuk olma hali de ildir.
Ayr ca toplumsalla man n araçla olan s
ba da üzerinde durulmas gereken önemli bir
husus olmaktad r. Hayvanlar araçs z ya ayabilir, ama insan böyle de ildir. Zaten ilk aletlerin ortaya ç kt
dönem toplumsalla ma amlar n iç içe oldu unu gösteriyor. nsan
türü biraraya gelerek, alet yaparak ya am n
zorluklar n üstesinden gelmi tir. Toplumsal
sorunlar n henüz görülmedi i bu dönemde,
buzul ça lar n getirdi i zorluklar da dâhil
tüm s nt ve zorluklar n üstesinden toplumsalla man n gücüyle gelinmi tir. nsan türü-
67
KOMÜNAR
nün u ra
tam da bir ya am mücadelesi olmu tur. nsan n aray lar günümüzdekinden
farkl olarak ya amak içindir, ihtiyaçlar ve çözümlenmesi gereken problemler (üreme, korunma, beslenme gibi) ya amsald r. nsanlar
tüm yo unla malar
bu sorunlar çözmek
için kullanm r.
Alet yap mc
zihinsel ve toplumsal geli mede s çramalara yol açm r. nsana en
yak n tür olarak kabul edilen empanze ile insan biyolojisi aras nda asl nda çok ciddi anatomik bir farkl k yoktur. As l fark toplumsal
davran lardad r. Bu bize unu gösterir: hayvan ile insan aras ndaki as l ayr m noktas toplumsall kt r. Bir empanze de aletleri tutabilir,
nsan ilkin kad n taraf ndan
toplumsalla maya al
lmaktad r.
Toplumun de er yarg lar
daha çok kad n üzerinden toplumun
yeni üyelerine verilir.
Bu yönüyle kad n ayn zamanda
terbiye edendir, al rand r,
toplumsalla rand r
kullanabilir. Ama yeni bir durum kar nda
aleti terk edecektir. Oysa insan aletlerini, tecrübesini toplumsal ili ki dedi imiz çevre ile
ku aktan ku a aktar r. Her geli menin içinde mutlaka ilk ba takinin katk , eme i varr. Toplumsalla man n üstünlü ü zaten bu
noktadad r. Toplumsalla ma olgusuna yapt z bu tan mlama çerçevesinde; insan bilinci, duygusu, eme i, mücadelesi, sayg -sevgi,
güzellik, cinsellik vs. ölçülerinin karakter itibariyle toplumsal oldu u gerçe ini oldukça
net bir biçimde göstermektedir.
Toplum Ana Etraf nda Olu an Birliktir
Toplum, insan türünün var olma biçimidir
ve ilk insanla ma toplumsalla mayla ba lad .
lk toplumsal örgütleni a amas nda ideoloji
esas itibariyle kad n eksenlidir. Toplumsalla ma esas nda kad n etraf nda geli mektedir.
68
Toplumsalla mada kad n belirleyici rolü kesindir. Zira insan ilkin kad n taraf ndan toplumsalla maya al
lmaktad r. Toplumun
de er yarg lar daha çok kad n üzerinden toplumun yeni üyelerine verilir. Bu yönüyle kan ayn zamanda terbiye edendir, al rand r,
toplumsalla rand r. Yan s ra kad n rolü
besleyen, geli tiren temelde olmu tur. Kad n
toplumsal tarihteki bu belirleyici ve ba at rolünün milyonlarca y l sürdü ü belirtilebilir.
Bu yönüyle ilk ve sa kl olan do al toplum
sürecinde kad n toplumsalla man n tamamlay ö esi oldu u, dahas toplumsalla man n
öncü gücünün kad n oldu u hem ya am gerçekli inden hem de tarihsel verilerden anla lmaktad r.
Toplumsall k insan türünün var olu ko ulu oldu undan, tüm insanlar n toplumsal davranmas insan türünün ayn zamanda özünü
olu turmaktad r. Do a insana toplumsal davranmad , gücünü birle tirmedi i taktirde yaam sürdüremeyece ini çok net bir biçimde
göstermektedir. Bu nedenle de her insan hem
özünün bir gere i olarak hem de ya ayabilmek için toplumsal davranmak durumundad r.
Bu yönüyle insanl k tarihinde denilebilir ki insan türünün en fazla toplumsal davrand dönem ilk toplum dönemidir. Ancak hem biyolojik yap , hem de toplumun çocuklar yla daha
fazla ilgilenmek ve onlar besleyip kollamak
durumunda olu u, toplumsalla man n kad n
etraf nda örülüyor olmas , kad çok daha kolektif ve sorumlu davranmaya itmektedir. Kan bu temel özelli ini giderek yayg nla rmas hayvans özelliklerin giderek de mesinde ve toplumsalla ma için gerekli insani
al kanl klar n geli mesinde önemli bir rol oynam r.
Geli iminin ilk evrelerinde vah i do a
içerisinde hayvanlardan farks z, salt beslenme
ve üreme çerçevesinde ya am sürdüren ilk
insans lar, insan topluluklar haline harcad klar emek sayesinde geldiler. Zorlu do a karnda, kendini savunma ve ya am sürdürme biçiminde ortaya ç kan mücadelede harcanan emek, ilk insans lar n dü ünce gücünün
geli imine yol açm r. Dü ünce do aya para-
Say 45
2010
KOMÜNAR
lel olarak geli mi tir. Ve ilk ortak emek, di i
Bu temelde ilk ve temel var olma ko ulu
insans n do urdu u yavrusunu koruma iç- olarak geli en klan toplulu undaki insan, klagüdüsü ile aç a ç km r.
n di er üyeleriyle bir bütünsellik içerisinde
Kad n yavrular yla aras nda hem do- ya am kurmaktad r. Birlikte ya amak yaum öncesi rahimde ta rken -ki dokuz ayl k
am n en olmazsa olmaz kural r. Birbirinden
hamilelik süreci salt mekanik soyut bir yük ta- farkl , parçal , ayr cal kl ve kopuk bir ya am
ma durumundan ibaret olamaz- hem de do- anlay söz konusu de ildir. Klan d nda ayr
um sonras kendi sütüyle beslerken geli tir- bir ya am dü ünülememektedir. Dönemde
di i emek ileti imi, ilk insani duygular n nü- gerçekle tirilen her ey, özü itibariyle toplumvelerini aç a ç karm r. Ba lang ç itibariyle sall
devam ettirmek içindir. Önderli imiz
salt yavrular ile aras nda geli en bu emek ve yamyaml n bile klan toplumunun devam
duygu geli imi giderek di ilerle ortak payla- sa lama ve güçlendirme amaçl oldu unu bem noktas halini alm r. Böylelikle kad n lirtmektedir. Klan toplumu; dayan maya dacinsinin kendi içinde, hem kendi hem de yav- yal , kar kl ba ml k ili kisi temelinde hirular n ihtiyaçlar
(beslenme, bar nma, yerar isi olmayan ve sömürüye dayanmayan,
itme vb.) kar lama temelinde geli tirdikleri
fs z ve bütünlük arz eden bir toplum biçiortakla mac ya am zemini hayvandan insana mi olarak milyonlarca y l süregelmi tir.
geçi e damgas
vuran
nsan topluluklar
ilk toplu ya am n ba kendilerini
do a ile özSosyalizm insanl n ilk
lang
olmu tur. Bu
de le tirerek, do a ile
insanla ma a amas ndan beri
ilk toplu ya am zemibütünlüklü bir uyum
ni, ihtiyaçlar temelinde süregelmi tir. Bu anlamda sosyalizm içerisinde olmu lard r.
biraraya gelinip, gö- kad n do as nda vard r ve 'ilkel' Do ada her ey canl sosyalizm (ilkel, geri anlam nda
nüllü kat m esas nda
r ve her eyin bir rugeli tirilmi , kat ks z de il, eski-ilk olma hali anlam nda hu oldu una inan r.
ilk kolektif emek orBundan hareketle insan
kullan yor) kad n kat ks z
takl
n gerçek ifakendisini do adan sado as çerçevesinde ya am
desi olmu tur. Üretim
yarken, do ay da kenolanaklar yaratarak insanla maya
ve tüketim fazlas söz
disinden saymaktad r.
att ilk ad mda ya anm r
konusu olmad ndan
Do a ile ili kilerinde
herhangi bir egemenlik
hükmetme yoktur. Klan
dürtüsü ve ç kar geli memi tir. Do al olarak bilincinde esas olan inanç totemdir.
ortak ihtiyaçlar n ortak giderilmesi ve yavruYa am n sürdürülmesinde toplumsal varlar n ortak korunmas esas nda olu an bu ilk
klar n kutsanmas çok önemlidir. Çünkü klan
topluluk, insanl n ilk örgütleni bilincini de toplulu unun varl ya amla özde tutulmakgeli tirmi tir. Bu ilk ortakla mac ya am ze- tad r. Bunun için de en büyük de er olarak gömininde anla ld üzere sosyalizm yakla
rülüp tap lmas esas al nmak durumundad r.
vard r. Yani sosyalizm insanl n ilk insanla - Böylece kutsanan toplumsall k beraberinde tama a amas ndan beri süregelmi tir. Bu anlam- bu sistemini de olu turdu u gibi, ilk ahlak n
da sosyalizm kad n do as nda vard r ve 'il- kayna olarak da geli im göstermi tir.
kel' sosyalizm (ilkel, geri anlam nda de il, es"Do- al topluma e lik eden 'totem' inanki-ilk olma hali anlam nda kullan yor) kad nda hükmetme ili kisi yoktur. Klan n simgen kat ks z do as çerçevesinde ya am ola- si olarak tabusald r, kutsald r. Klan ya am
naklar
yaratarak insanla maya att
ilk nas lsa simgesel kavramsalla
lmas da öyad mda ya anm r. Kad n üslenmi oldu u le yans lmaktad r. Klan örgütlenmesinin habu misyonuyla insanl n yarat lmas nda ku- yat ve kurallar na s ms ba lanmadan yarucu rolü oynam r.
am dü ünülmemektedir. Dolay yla varl -
69
KOMÜNAR
n en yüksek, en yüce yans mas olarak totem
dokunulmaz ve kutsal say lacakt r. Hürmet
edilecek, sayg gösterilecektir. Nesne olarak
en yararl e ya, hayvan ve bitkilerden seçilecektir. Do ada klana ya amsall k veren nesne
ne ise ona inan lacak ve simgesi say lacakt r.
Böylelikle do al toplumun dini de do ayla bütünlük arz etmektedir. Bir korku kayna de il,
güçlendirme unsurudur. Ki ilik ve güç kazanrmaktad r."
lk insan topluluklar n bilinç düzeyinin
pratikle mesinde ve toplumun güçlenmesinde
ba vurulan yöntem büyücülük olmaktad r.
Toplumsall kla yarat lan ve ortaya ç kan gücün kutsall kad nda ifadesini bulan büyücülükte görülmektedir. Do ay gözlemleyen,
onu inceleyen, onda ya am gören, do umu
tan yan kad n böylelikle bilge olma özelli ini
kazanmaktad r. Dolay yla klan, kad n ana
etraf nda bir birlik olarak olu urken, do urgan
özelli i ve çocuk bak
üstlenmesi nedeniyle de onu en iyi toplay ve besleyici bir
konuma zorlamaktad r. K sacas klan formu
"toplumun do u, ilk haf zas , temel bilinç ve
inanç kavramlar n geli me zeminidir. Ondan geriye kalan sa kl bir toplumun do al
çevreye ve kad n gücüne dayal olmas gerçeidir. nsanl n var olma tarz n kendi içinde sömürüsüz ve bask z güçlü bir dayan mayla gerçekle ti idir. nsanl k bir anlamda
bu temel de erlerin bile kesidir."
Uygarl n ba lamas ndan önce milyonlarca y l süren bir toplumsal tarih a amas yaanm r. Toplumun, insan türünün var olma
biçimi oldu unu ve ilk insanla man n toplumsalla mayla ba lad
izah etmeye çal k.
Tarihin kad nl -erkekli ba lad
bilinir.
Hiç üphesiz bir toplum ekillenirken, onun
temelinde kad n erkek ili kilerinin geli mesi
büyük rol oynar. Toplumsalla ma kad n-ana
etraf nda giderek büyüme sa lamakta ve bir
kimli e dönü mektedir. Daha do rusu kad n
eksenli evcil düzen geli im göstermektedir.
Ya am ve ili kilerinde ortakla ma, payla ma
esast r. Elde edilen tüm ürünlerin yan s ra çocuklar da tüm klan nd r. Erkek, fiziki özelliklerinden kaynakl zorunlu olarak d ar da av-
70
lanmakta, klan tehlikelerden korumaktad r.
Bu do al zorunluluk erke in önemli oranda
bu düzenin uza nda kalmas na neden olmaktad r. Çocuklar kad n-ana etraf nda toplanmakta, toplumun giyecek, yiyecek vb. gibi temel ihtiyaçlar bu evcil düzenden sa lanmaktad r. Örne in çocuk sadece anay tan maktar. Çünkü "kad n hangi erkekten gebe kalbilinmedi i gibi, çocuklar n hangi kandan oldu u bellidir." Buradan da anla laca üzere erke in kad n üzerinde ve klan yaam n örgütlendirilmesinde belirleyici bir
rolünün olmad dolay yla son derece silik
bir konumu arz etti i ortaya ç kmaktad r.
Analar Toplulu unun Yasalar
Ortak ya am n beraberinde bir i leyi mekanizmas her zaman getirdi i, bu ilk örgütleni te de görülmektedir. Toplu ya am n bu
ekilde geli mesiyle beraber, belirginlik kazanan ya amsal sorunlar ve bu sorunlar n a lmas nda ihtiyaç duyulan baz kurallar da böylelikle ilk defa kad n taraf ndan konulmu tur.
Yavrular ya atabilmek için biraraya gelen
analar toplulu unun koydu u bu ilk kurallar
insanl k tarihindeki ilk yaz z yasalar anlata yan totem ve tabulard r. nsan , hayvanlar âleminden kopar p, güdüsel denetimini
kendi hâkimiyetine almas sa layan ilk tabu,
erke e kar konulan yiyecek ve cinsellik tabusudur.
Do um öncesi gebelik süresince ve doum sonras emzirme dönemlerinde, anasal i levlerin gerekli k ld cinsel birle me yasa
daha sonra geli tirilen tabular n ön biçimi niteli ini ta makta olup, insanl k tarihinde ilk
yasaklama niteli ini ta maktad r. Kad n koydu u bu ilk yasakla (tabuyla) hem kendi hem
de erkek cinsinin hayvani güdülerini denetime
alarak daha fazla insanla
r. Çünkü insan;
kendindeki güdüleri, özdenetimine ald
oranda hayvanlar âleminden ayr r.
Biyolojik olarak insan türünün di er hayvan türlerinden en önemli fark ise, gebelik süresinin di er hayvanlara oranla daha uzun süreli olmas ve insan yavrusunun daha uzun süreli bak ma muhtaç olmas gerçe idir. Bu sü-
Say 45
2010
renin oldukça uzun olmas anal k i levi gören
kad nlar n erkek cinsinden ayr kalma süresinin de uzunlu u anlam
ta makta olup,
ayr kal nan tüm bu zaman sürecinde analar n
kendi güdülerini disipline etmesi, etraf ndaki
insanlar n da bu disipline uymalar sonucunu
do urmu tur. Bu ayr ma sürecinde, ayn durumu ya ayan analar birarada ya am sürdürmü ve beraber ya aman n do urdu u ya amsal ihtiyaçlar beraber kar lam lard r.
Ya amsal ihtiyaçlar n ba nda gelen, doal olarak beslenme ihtiyac r. Anan n beslenmesi yavrunun da besin ihtiyac n giderilmesini direkt etkileyen bir faktördür. Ana kan beslenme sorunlar n a lmas nda daha
çok do ayla bir uyumu ifade eden ve kad n
bar l karakterine de etki edecek olan toplakla u ra
r. Kad n, hem yavrusuna
daha verimli besin verebilmek hem de do as
gere i di er canl lara zarar vermeme özelliinden dolay otçuluk kültürünü sürdürmü ve
avlanmam r. Çünkü kad n yavrusundan dolay ete ve kana kar duyarl olup, di er memeli hayvanlar da kendi yavrular yla bir tutmu , onlara kar da koruma önlemleri alr. Böylelikle analar toplulu u avlanmagibi, sürekli avlanan erkek cinsinin beslenme biçimine kar da baz tabular koymu tur.
Önderli in, "kad n-ana kendi etraf nda
örgütlenen düzene ne kadar çok çocuk ve dost
(yak n) erkek ba larsa, o kadar güçlü bir anakad n olmaktad r. Dizginlenemez bir kad n
kültünün geli mesi söz konusudur. Eldeki katlar, daha yayg n tanr ça dinsel düzeni, dildeki di il ö eler, yontular ana-kad n yükselen gücünün aç k göstergeleridir. Erkeklerin
önemli bir k sm do al olarak bu düzenin uzandad r. Ana-kad n yararl bulmad klar ve
ya lar a rl kl olarak bu sistemin d nda
kalabiliyorlar" tespitinden hareket edildi inde
kad n taraf ndan konulan kurallar n anlam daha net anla lmaktad r.
Böylece insanl k tarihinde ilkleri te kil
eden bu ilk iki tabu, giderek erke in de kad nlar toplulu una girmesini sa lam r. Uygulanmaya konan bu kurallar zaman içerisinde
her iki cinsin de beraber ya amas na olanak
KOMÜNAR
tan
ve yavrular korumak için biraraya
gelip örgütlenen analar toplulu u öncülü ünde toplum gittikçe daha da geli mektedir.
Neolitik Devrim Kad n Devrimidir
Toplumsalla maya bu ekilde öncülük
eden kad n, giderek ya am gereksinimlerinin
artmas ve bu gereksinimleri kar layacak
kaynaklar n s rl olmas kar nda belli aralar içerisine girmi ve bu aray lar n sonucu olarak çe itli üretim etkinliklerini zamanla bulmaya ba lam r. Çünkü ba lang çta yaban l bitki ve bitki kökleriyle u ra an kan, zamanla do a hakk ndaki bilgisi artm
ve tecrübeli bir konuma gelmi tir. Zaten bu
nedenledir ki geli en kurakl n etkisiyle toplay
kla toplumun beslenme sorununun çözümlenemedi i bir dönemde kad n bitkiler
hakk ndaki bilgisinden yararlanarak tar
geli tirebilmi tir.
nsanla maya do ru at lan her ad mdaki
kad n ba at ve kurucu rolü, ona kutsal bir
varl k olarak tanr ça misyonunu yüklemi tir.
Yani kad nlar n gerek insan soyunun devam
için gerekli olan yavru do urup yeti tirmeleri,
gerekse toplu ya ama geçip ilk toplumsal üretimi gerçekle tirmi olmalar toplumda "Ana
Tanr ça" inanc geli tirmi , kad na ilahi güçlerin sahibi olarak yakla lmas gerçe ini dourmu tur. Kad n alt n ça da denilebilecek
Neolitik Devrim ile beraber, tanr çalar ça bu
aman n (yaban l) ard ndan zirveye ula r.
"Neolitik köy devrimi, bu süreçte ikinci
büyük a amad r. Yakla k 12.000 y l önce geli en bu devrim, toplumsalla man n en büyük
ad
r. Bu ad n insanl k geli mesi üzerindeki etkisi maddi ve manevi kurumlar ile
zihniyet yap nda sürüp gitmektedir. Bugün
bile çok arzulanan do al özgür ya am zihniyeti, do ayla canl dostluk, korkutucu tanr sal
güçlerin hüküm sürmedi i ve etkilemedi i
ruhsal yap , güçlü anal k duygular , kad n-erkek e itli i arzusu, tar m ve evcille en hayvanc
n bugün de Avrupa uygarl
besleyen ürünleri ve araçlar , bu ürün araçlara
dayal ideoloji, dü ünce ve dil yap lar ve kav-
71
KOMÜNAR
ramlar , madenlerin ke fi ve kullan ma aç lmas ba ta olmak üzere uygarl sürekli ve
halen besleyen ana unsurlar yaratan ey,
neolitik köy devrimi ve buna dayal olarak geli en yerle ik k rsal toplum yap
r."
nsanla maya öncülük etme konumu, kan aç ndan sorumlulu unun giderek artmas
anlam ta
r. Geni leyen toplumsalla man n beraberinde getirdi i ihtiyaç çe itlenmesi ve karma kla an i ler giderek yeni üretim biçimi ve araçlar
do urmu tur. M.Ö.
10.000'lere gelindi inde, toplay
k ve avc k giderek artan gereksinimlere cevap olamave tar ma elveri li arazilerin elde edilmesiyle bitki ekimine geçilmi tir. lkin küçük tarlalar n ekimiyle i e ba layan kad nlar, tecrübe
edindikçe daha bilinçli ve amaçl çal maya
geçmi lerdir. Bu durum, önceki süreçlere
oranla üretime ola anüstü h z kazand rm r.
Yeni üretim araçlar yla geçilen yeni üretim biçimi insanl k tarihinde ya anan en büyük devrimdir. Bu süreçte gerçekle tirilen Neolitik
Tar m Devrimi, toplumsalla man n daha bir
üst a amaya geçmesinde temel dayanak olmu tur. Rastgele üretimden ilk defa planl
ekonomiye geçilmi tir. Bu anlamda neolitik
devrimi özünde tar
ba latmaya ve hayvanlar evcille tirmeye dayal bir devrim olarak
tan mlamak yerinde olacakt r. Bu yönüyle de
Neolitik Devrim, bir kad n devrimidir.
Bu devrimde ilk tanr çalar n ve uygarl n
merkezi ise Mezopotamya ve Verimli Hilal
olmu tur. lk ekinin ekildi i, ilk yuvan n kuruldu u, ilk insan n yerle ti i ve ilk arkada klar n geli tirildi i yer bu topraklar olmu tur. Ve Neolitik ça dan beri hiç kimse bu topraklarda oldu u kadar özgür dü ünememi ,
özgür yaratamam , özgür sevememi ve güzellik yaratamam r. M.Ö. 10.000 ile 4.000
tarihleri aras nda bu bölgede kad n öncülüünde yarat lan bir toplum vard r. Yerle ik yaam , tar mc
ekin ekip-biçmeyi, sanat , bilimi, t bb bu bölgede ilk olarak Neolitik ça da kad n ba latm r. Ve giderek dünyan n dier bölgelerine yay lm r. Kad n ve halkla ma kültürü bu süreçte buralardan ba lam r.
Kad nlar ilk bu topraklarda bar insan ve
72
sosyal insan olmu lard r. Kad n do as ndaki
güzellikler tüm görkemiyle aç a ç kma, kendini gerçekle tirme imkân
bu topraklarda
buldu. Bu yönüyle sonradan çarp laca gibi
rakal m kad n erkekten daha geri olmas
kad n ya am n kendisi, gerçek yarat
olacak denli ileri ve merkezi bir konumdad r.
Ate in Ke fi ile Do adan, Hayvandan,
Toprak ve Sudan Yararlanman n Toplumsala Kazand rd klar
Kad nlarda bulunan besleme, büyütme,
koruma ve e itme güdüsü, hayvanlar n dürtülerini de tirmede, onlar evcille tirmede kayetenekli k lm r. Kad n, yavrusuna bakarken edindi i bu yeteneklerini ve insani
duygular hayvan ve bitkilere kar da kullanarak toplulu un ihtiyaçlar gidermek için
yürüttü ü üretim faaliyetlerinde bu canl lardan yararlanm r. Bak ma muhtaç hayvan
yavrular na da t pk kendi yavrusuna yakla gibi yakla p onlar beslemi , korumu ve
daha sonra da onlar n verdi i ürünlerden yararlanm r. Evcille tirilen hayvanlar daha
sonra tarlaya sürülerek daha fazla verimin elde edilmesi sa lanacakt r.
Daha Homo Erectus döneminde kontrol
alt na al nan ve ondan yararlan lan ate ten bu
dönemde daha fazla yararlan lacakt r. Çe itlenen besin ürünlerine paralel olarak ate in yemek pi irmede daha fazla kullan ld
tahmin etmek zor de ildir. Ayr ca özellikle çanak-çömlek yap nda da ate in kullan ld
bilinmektedir.
Kad n, mutfak gereçlerinin yap nda yararland
topra n özelliklerini kavrad kça,
toprak ve a açlardan evler yaparak daha önce
yavrular içinde korumak için kulland ilkel bar naklar daha da ya an r bir duruma
getirmi tir.
Do al iklimlere kar dayan kl topraktan
yapt yeni bar naklarda ate in ayd nlat ve
özelliklerini kullanarak, zamanla daha
geni ve mimari özellikleri olan ev yap na
geçmi tir. Ate
yla yerle im mekân geni letmi ,
yla da üretim zaman artt rr.
Say 45
2010
Su kenarlar nda ya ayan insan topluluklar , yine kad n öncülü ünde temizlik ve sulama kültürüyle tan
r. Kad n biyolojik
yap
n gereklilikleri çerçevesinde ilkin kendini ve yavrusunu, sudan yararlan p temizleme al kanl
kazanarak, daha sonra ya açevreye de bu al kanl yaym olmas
ve bunun günümüze temizlik kültürü biçiminde miras kalmas tahmin edilebilir. Mevsim
de ikliklerine paralel olarak yak nda yaad akarsular ta maya ya da azalmaya ba lay nca, ürünün verimini yüksek tutman n yollar aram , bu aray lar sonucunda Sümer
dönemindeki gibi olmasa da küçük su bentleri, kanallar yap lm r.
Günümüz tekstil endüstrisinin de ilk temelleri bu süreçte yine kad n taraf ndan at lr. Çe itli bitki lifleriyle i e ba layan kan, süreç ilerledikçe daha farkl malzemeler
kullanarak dokumac
geli tirmi tir. Evcille tirdi i hayvanlar n yününü te ilerle e irerek, çocuklar s cak tutacak giyecekler, örtüler dokumaya ba lam r. Bununla beraber,
avlanan hayvanlar n derisini ise kullan r bir
duruma getirerek giyecekler, ayakkab lar, baz
mutfak gereçleri, ta ma araçlar vb. ürünler
elde ederek üretim faaliyetlerini oldukça çeitlendirmi tir.
Bütün bunlar n yan s ra daha dönemin
ba nda tahta saban bulmu olmas yla beraber
tar mc kta en büyük verimi elde etmeyi ö renmi tir. Toprak ekip biçmede kullan lan yeni araç-gereçlerin daha bir geli kinlik kazanma-
KOMÜNAR
yla beraber zamandan oldukça tasarruf sa lanm ve ortaya ç kan geni zaman olana ,
kad n elde etti i üretim etkinliklerinde daha
ayr nt yo unla mas
sa lam r. lk dönemlerde ortaya ç kar lan ürünlerin ilkel biçimi, giderek a p, zanaatç kta daha bir incelik yakalanm r.
Daha önce salt ihtiyaçlar n kaba anlamda
giderilmesi üretimde esas al yorken, art k
ürünlerde göze ho gelme kayg yla ola anüstü bir sanat estetizmi yans lm r. Kad n,
elde etti i kök boyalar ve çe itli bitkilerden elde etti i maddelerle oldukça ince bir süsleme
sanat ortaya ç karm r.
Toplumsal ili kilerin Geli iminde leti imin Önemi ve Canl Varl klara Kar Gösterilen Sevgi-Sayg
Üretim tasar mlar ve ürünlerde elde edilen bu evrimsel geli meyle beraber kad n,
edindi i yetenekler sayesinde kazand bitkileri sa k sorunlar
gidermede de kullanr. Tek tek bütün özelliklerini ve insan
üzerindeki etkilerini oldukça ayr nt bir biçimde gözlemleyebildi i bitki, ot ve köklerden, yine baz böcek ve hayvan türlerinden çeitli hastal klar gidermede yararlan p, insan
ömrünün daha sa kl geçmesine ve uzamas na farkl bir boyut kazand rm r.
leti im neolitik dönemde daha geli kin
bir konu ma diline dönü mü tür. Çünkü dil;
üretim faaliyetleri içinde insanlar n birbiriyle
ileti im kurma, duygu ve dü ünce al -veri i
73
KOMÜNAR
ihtiyac ndan ortaya ç kan bir olgudur. Bu anlamda dönemin sonlar na do ru geli en duygu, dü ünce ve ileti im yo unlu uyla üretimde sa lanan sanatsal incelik sözlü sanat da
beraberinde getirmi ve iir, edebiyat, resim,
heykelcilik vb. görsel estetik sanat etkinliklerini de sonuç itibariyle insanl a kazand rm r.
Di i Olan Her ey Kutsald r, Ana
Tanr çad r
Yaban l toplay konumdan yerle ik yaama, üretimdeki yo unlu u ve rolünden dolay kad n öncülü ünde geçen insan topluluklar , topra n bereketi ve hasad n bollu unu
kad n do urganl
ve üreticili iyle özde
tutmu lard r. Di i olup üreyebilen her ey kan ahs nda kutsal say lm , ola anüstü gizli
güç sahibi oldu una inan lm r. Toprak kutsal say lan bu de erlerin ba nda gelip kad nla
bütünle tirilmi ve insanlarda "Toprak Ana"
inanc geli mi tir. Toprak Anan n kendisini
yenileyip ürün vermesiyse "Ana Tanr ça"n n
kutsal say lan gizil gücüyle ba lant ele al nr. Çünkü "Toprak Ana" ya da "Tabiat
Ana"n n da t pk "Ana Tanr ça" gibi kendisini
sürekli yeniden yaratan bir konumda oldu u
görülmü ve insanlar kad na ola anüstü tanr ça misyonuyla yakla
r. Fakat kad tançala ran bu inançta "Ana Tanr ça" bugünkü
tek tanr dinlerde oldu u gibi ölümsüz de il,
kendini sürekli yenileyen, üreten bir konumda
olmu tur. Bu biçimde idealize edilen tanr ça
soyut kalmam , yeryüzünde ya ayan insan
topluluklar n kurucusu olan analar aras ndan
tezahürünü bulmu ve tanr ça a rl kl dini tamlar geli mi tir. Kad n y ld z ve ayla temsiline a rl k verilmekte, ama daha çok yerel
do al güçlerin do al anas olarak büyük bir
rl a sahip olmaktad r. Bu dönemin tüm
yerle im alanlar nda bol miktarda ana tanr çalar da diyebilece imiz küçük heykelcikler
mevcuttur. Tar
ve evcille tirmeyi yaratan
kad n eme i, çocuklar n da do uran anas olarak kad n, tarihte en büyük kutsanmaya u ramaktad r. Bir anlamda ya am n yarat gücüdür. Do a, toprak anad r. Do a, bitki ve a açlar n ürün ke feden gücü olarak tanr ça temsili
74
do al karakterli olarak anlam derinli ine yol
açmaktad r. Bu sayg nl k zamanla kad n
kutsal görülmesini ortaya ç karm ve kad n
gizemli bir güç, bereketin simgesi, ya am ve
ölümün kayna olan tanr ça olmu tur. Kad n bu gerçe i a
daki iir dilinde çok net
bir biçimde ifadesini bulmaktad r.
Tanr ça! Onun yan r karar yeri
Ellerinde tutar her eyin yazg
Onun bak ndan do mu tur sevinç
Ya am co kusu görkem
Kad nla erkekteki yarat güç.
Neolitik kad n devrimiyle beraber kad n
topluluklar içine çe itli yasalar dâhilinde al nan erke in konumu ise, kad n üretimdeki
aktifli ini tamamlar bir nitelikte olmu tur. Erkek ilk etapta kad ndan ö renme ve yard m temelinde toprakla u ra maya ba lam r. Yani
gerek topra i leme i ini, gerekse di er üretim faaliyetlerini erkek, kutsal oldu una inankad ndan ö renmi tir. Erkek neolitik dönemde, topra n verimli ürün vermesinin kan gizli güçlerinden geldi i inanc ndan dolay kendi ikincil konumundan herhangi bir
rahats zl k duymam , kad n tecrübelerine
sayg duyup, kad ndan bütün yeteneklerini ö renmeye yo un çaba göstermi tir. Asl nda
toplulu a yeni al nan erkek, bu süreçte daha
çok bar naklar ve içinde ya ad klar ana soylu
klan-kabile topluluklar
yaban l sald lara
kar koruyarak ve avc kla baz toplumsal
gereksinimleri kar layarak üretim ve hizmet
alan nda kad tamamlar bir konumda olmu tur. Böylece daha önce erke in avc k kültüründen edindi i rekabet ve egemenlik itkileri
topluma yararl i lerde de erlendirilmek üzere
olumlu bir katk ya dönü türülmü tür. Kad n
taraf ndan konan totem ve tabular çerçevesinde avlanma olgusu, toplumsal güvenli in sa lanmas vb. toplu ya am n baz gereklerini giderme etkinli ine kanalize edilmi tir. Yerle ik
ya am ve üretim faaliyetlerinde kad na destek
veren erkek, zamanla üretimde kullan lan
araç-gereçlere yeni boyutlar kazand rmada etkin olmaya ba lam r.
Say 45
2010
'Ana Yerli Evlilik' ve Kurallar
Ortak kat
giderek geli tiren neolitik
toplumsal devrimin cinsler aras ili kilere,
klan ve kabile içi ili kilenmelere yans mas ,
yeni organizelere gitme sonucunu da do urmu tur. D evlilik yasas n geçerli oldu u bu
dönemde, aile kavram ve olu umu henüz gerçekle memi tir. Ancak "ana yerli evlilik" -evlilik kavram günümüzdeki anlam ile anla lmamal - diye tabir edebilece imiz cinsel düzenleni e göre, kad n evlendikten sonra ana
klan nda kal r ve erkek beraber ya ayaca kan klan na yerle ir. Günümüz literatüründe
"damat aday " diye adland rd
z erkek,
analar taraf ndan seçilir ve bu seçim çe itli
üretim faaliyetlerini kapsayan s navlar sonucu
gerçekle ir. Çünkü ana klan na dâhil olacak
erkek, bu klan yasa ve ölçülerine uyum sa lamak durumundad r. Bu biçimde klana dâhil
olan erkek, beraber oldu u kad n çocuklar n babas olarak henüz kabul edilmi de ildir. Çocuklardan sorumlu olan, ana ve anan n
erkek karde idir. Çünkü günümüz tabiri ile
"kocan n" klan mensuplar yla hiçbir kan ve
süt ba yoktur. Dolay yla yeni do an çocuklarla da akrabal k ba yoktur. Sadece bir
misafir konumunda olup, klan içi kararlar n çok gerekli durumlarda- yürütücülü ünü yapabilmi tir. Dolay yla bir ana öldü ünde çocuklar n sorumlulu u "koca"ya de il, anan n
erkek karde ine kal r. "Baba" olarak kabul
edilen anan n erkek karde i öldü ündeyse, k z
karde in çocuklar onun vasisi olur. Bu düzenlemeye göre neolitik dönemin sonlar na do ru
en yak n akrabal k ba , k z karde in çocuklaile anan n büyük erkek karde i aras nda geli mi tir. Bu durum ise ileriki a amalarda ana
klan ndaki erkek karde lerin öne ç kmas sonucunu do urmu tur.
Çocuk Hakk ve E itimi
Anasoylu klan yasalar çerçevesinde, anan klan nda bulunan erkekler de bu dönemde
klan ya am nda çe itli inisiyatif sahibi olabilmi lerdir. Fakat erke in inisiyatifli olabildi i
yer yine kendi ana klan olabilmi tir. Ancak
üremedeki rolü henüz kesinlik kazanmad n-
KOMÜNAR
dan kendi çocuklar üzerinde herhangi bir hak
iddias bu süreçte de geli memi tir. Böylece
erkek kendi ana klan ile klan içi cinsellik tabusunun gerektirdi i temelde ili kide oldu u
di er klanlar n aras nda ya am sürdürmü ,
fakat esas ald ise, içinde hak sahibi oldu u
kendi anas n klan olmu tur. Çünkü birlikte
oldu u kad nlar n klan ya da kabileleri ile her
ne kadar verdi i arma anlar çerçevesinde akrabal k ili kileri geli tirmi olsa da, onlar aç ndan o bir yabanc r. Yani hala ana denetiminin d na ç km de ildir. Ama cinslerin bu
biçimdeki konumlan , aktif bir biçimde herhangi bir çat maya meydan vermemi tir.
Çünkü toplumsal sözle meye kendi insani kiilik karakterini yans tan kad n, bütün bar l
yönlerini bu süreçte yönetici konumuna ve konumunun gerektirdi i yasa belirleyicili ine
yans tarak demokratik bir toplum düzeni
oturtmu tur. Bu anlamda ana-kad n evcil
düzeni bir toplumsal kökenler düzenidir. Ama
kad n egemenlikli bir sistem de ildir. Çünkü
insanl n bu ilk dönemlerinde egemenlik düüncesi henüz tan nmamaktad r. Ayr cal kl
haklar, cinsel, rksal, s fsal uçurumlar söz
konusu de ildir. Günümüz ataerkil erkek egemenlikli sistemde kad nla erke in aras nda
olu turulan fiziksel güç, yarat
k, giri imcilik, cesaretlilik, dayan kl k vb. niteliksel
farkl klar aç ndan kad n güçsüz de ildir.
Çünkü iki cinsin aras ndaki fiziksel ve düünsel uçurumlar toplumsal ve kültürel geli me sürecinde geli en farkl la man n nedeni
de il, sonucudur. Dolay yla kad n ilk toplumda toplumsal düzenleni e yön veren do al
bir güç konumunda olmu tur ve kad n sahip
oldu u bu güç sonradan kazan lan bir yetki
gücü de il, toplumsal ve üretimsel i lerinden
dolay edindi i do al bir sorumluluk ve yönlendiriciliktir.
"Kad n-ana etraf ndaki ili kinin bir güç,
otorite ili kisinden ziyade organik dayan ma
tarz nda olmas , do al toplumun özüne uygundur. Bir sapmay te kil etmez. Devlet otoritesine kapal r. Organik olu umdan ötürü
zor ve yalana dayanma ihtiyac duymaz.."
75
KOMÜNAR
Demokratik, e itlikçi kat m esas nda baiçinde ya ayan neolitik tar m toplumu, binlerce y l çat mas z ayakta kal
, bu sürece
hâkim olan kad n bar , karde lik ve adaletçi
rengine borçludur. Neolitik toplum düzeninde
hâkim olan ideoloji esas itibariyle kad n eksenli bir ideoloji olmu ve bu çerçevede do al
toplumda ya am bulan ahlaki ve politik toplum gerçe i olmu tur.
Bu gerçe in özünde s f, hiyerar i, devleti do urtma özellikleri yoktur. Kapsay
r,
bütünlükçüdür, tamamlay
r. Emek ve üretkenli e dayanmas yalan ve sömürüye gereksinim duymamas
beraberinde getirmi tir.
Bugün kullan lan ana, karde lik, özgürlük,
itlik, payla mc k, do al kat mc k, sorumluluk, dayan ma, cömertlik, yi itlik, kahramanl k, tamamlay
k vs. birçok kavram
do al toplumdan gelmektedir. Bu nedenle bal özellikleri belirgindir. Tüm bu özellikler
demokratik-komünal özelliklerdir. Do al toplum insan biriktirmeye büyük bir suç gözüyle
bakmaktad r. O dönem insan nda de eri toplumsuz dü ünmek yoktur. Bireyin ya ama kaüretime dayal olup, i bölümü temelinde olmaktad r. Dolay yla do al toplum
kimli i ile kendini var etme vard r.
Toplumda en fazla öne ç kan di er bir olgu da toplumun ahlaki sisteminin çok güçlü
olmas r. Ahlak, toplumun zora dayanmayan
günlük kurallar na uymad r. Yani toplumun
günlük pratik yürütülü üdür. Yine duygusal
zekâ ve analitik zekân n birbirini besleyerek
harikalar yaratt
görmekteyiz. Bu nedenle
do al toplum insan n beyin ve ruh yap henüz parçalanmam r, suni çeli kiler ya amlanda söz konusu de ildir. Kad nda daha fazla
ya anan duygusal zekâ, kad n ya am erkekten daha derin anlamland rmas sa lam r.
Bu kad n ya am daha saf, sade gördü ü anlam na gelmektedir. Binlerce y l ana tanr çan sürekli yüceltilmesinin toplum ya am nda kad n oynad rolden kaynakl oldu u
daha iyi anla lmaktad r.
Neoliti in yarat
simgeleyen ilk
kad n tanr ça Star' n Sümer yurduna indi i tarihsel olarak belgelenmi tir. Star kültürü son-
76
ras nda Ninhursag, nanna, tar, Hepat, Astarte, Kibele, Afrodit olarak devam etmi tir.
Günümüzde ise, Star kültürü dedi imiz tanr ça kültürünün yeniden canland lmas gerekmektedir. Bu ayn zamanda demokratik-ekolojik-cinsiyet özgürlükçü bir toplum demektir.
Bunun için kad n duygusu, dü üncesi,
zihniyeti, ruhu ile yarat lm toplumsall n
ifadesi olan, ahlaki ve politik toplumun özünü
içeren ve bu anlamda ya am ilkelerini belirleyen 104 Me'lerin geri al nmas gerekiyor.
5 bin y ll k erkek egemenlikli uygarl k tarihi
ve onun sistemi, kad n hakikati olan 104 Menin içeri ini kendi bencil, ç karc , iktidarc ,
yalanc , bask , sömürücü, i galci, gaspç zihniyetine göre tersyüz ederek, hakikati salt
güçle özde le tirerek hakikatin yitirilmesine
ve karanl kta kalmas na neden olmu tur. Sonuç da günümüze kadar gelen bir tecavüz kültürünün toplumun, insanl n tüm hücresine
kadar yay larak ya am bulmas olmu tur. te
buna kar dimdik ayakta durmak, erkek egemenlikli sistemin zihniyetine kar güçlü, aktif, örgütlü mücadele yürütmek, kad n ve toplumsall k aleyhindeki her eyi ortadan kald rmak son derece tarihi bir önem ta maktad r.
pk tar' n 104 me'lerinin h rs z Enki tarandan çal nmas na, gasp edilmesine kar n
dayanamay p, ona ait olan dünyan n ya am
bulmamas na ve y lmas na i aret ederek isyan etti i gibi…
ehrim y
ld ,
evim batt
çocuklar m esir al nd
tanr lar n da kentinden sürgün edildim
senin elinden bile kurtulamad m
sen ne gökte
ne de yerde
yer bulamayas n Enki
ya ayaca n bir yerin
olmas n hiçbir yerde"
Say 45
2010
TOPLUMSALLIK NEDEN AHLAK VE POL
OLMAK ZORUNDADIR
KOMÜNAR
KT R ve ÖYLE
“Toplumsal do a özde ahlâkî ve politiktir.
Ahlâk toplumun kural düzenini belirlerken, politika yönetimini belirler. Ahlâk toplumun düzen ve
kal
sa larken, politika yarat geli imini
sa lar. Ahlâks z ve politikas z toplum dü ünülemez. Ahlâkî ve politik düzeydeki a nma her türlü
kölelik ve e itsizli in geli imi ile iç içe ya an r.”
tir. Yeni bir insan tan mlamas ayn zamanda
yeni bir toplum tan mlamas anlam na gelir.
Özgür Kürt ki ili i olarak tan mlanan insan tipi bunun somut ifadesidir.
nsan ve insan n varl k ko ullar n tümünün ifadesi olan toplumu tan mlamay , insan için bir bak ma en zor zihinsel faaliyet
olarak görmek gerekir. Önder APO "Önemli
Önder APO'nun kendisini uluslararas bir olan zihniyet ve vicdan devrimini ba armakkomplo ile esir alan egemen kapitalist sister" diyerek bu zorlu a dikkat çekti. Yine "En
min sahiplerine ve onlar n ahs nda bir bütün büyük sava nefs sava r" tespitiyle özünde
olarak uygarl a kar geli tirdi i Savunmalar ayn gerçekli e sürekli vurgu yapt . Bu konuyeni bir paradigmad r. Bu paradigma özünde da bilgelerin ve peygamberlerin ya am ve mütüm insanl a toplumsall
z
cadele gerçekliklerini s k s k
konusunda yeni bir ahlaki
hat rlatt . Çünkü bu temelde
ve politik yap sunmaktad r.
yürütülen mücadeleyle ki iYeni bir insan
Önder APO, "Son çözümlelikte de im ve dönü üm
tan mlamas ayn
me düzeyim, insanl a topyaratmak, toplumsal yalumu yeni ama esasl argüamda yeniden olu makla
zamanda yeni bir toplum
manlar yla kavratmada müayn anlam ta r. Bu da intevaz bir çabad r" dedi. tan mlamas anlam na gelir. san n zorlu u ra lar sonuKu kusuz bu çözümlemeÖzgür Kürt ki ili i olarak cunda kendisini kendisinlerin belli bir bölümü Öndeki maneviyatla yeniden
der APO'nun ya am felsefe- tan mlanan insan tipi bunun tan mlamas
durumudur.
sine ba
olarak komplo
Bir özne olarak insan n
somut ifadesidir
öncesinde özgürlük mücakendisini varl k yapan ' eydelemizin de ik süreçleler' neyse onlarla kendisini
rinde yap lm ve pratikle mi yeniden ifadeye kavu turmas ,
tir. Günümüz Kürdistan' nda ya anan sosyal, kendisini anbean olu turmas demektir. E er
siyasal ve kültürel geli me bunun bir sonucu- bu yeniden yap lanma bir ki ilikte gerçekle idur. Tüm eksikliklerine, yine ard arkas gel- yor, ondan bir gruba ve oradan da bir halka
meyen d sald lar ve bask lara ra men, bu mal olacak bir diyalektik temelinde ilerliyorpratikle me düzeyi mevcut durumda Kürdis- sa, bu durumda daha büyük bir sava göze
tan'da en etkili sosyal ve siyasal realite duru- al nm say r.
mundad r. Önder APO son savunmalar yla bu
Apocu gerçeklikte ki ilik mücadelesinin,
yeni ya am ve bu ya am n anlam büyüte- ba ka bir deyi le ki ilik in as n nefs sava
cek olan maddi ve manevi kültürü çok daha tarz nda geli ti ini ve 'büyük cihat' olarak taderinlikli bir biçimde çözümleyerek yeni bir
mland
hat rlarsak, ayr ayr binlerce ve
düzey ortaya ç karm r. Bu çal malar n tü- hatta milyonlarca 'büyük cihat' mücadelesinin
mü özünde yeni bir insan tan mlamas demek ne kadar çetin süreçlerden geçti i daha iyi an-
77
KOMÜNAR
la r. Dinlerde bu mücadeleyi ba aran peygamberler, evliyalar ve dervi lerin mücadelesinin sonuçlar n mucize olarak tan mland , bunun ayn zamanda tanr sal bir i olarak
kabul gördü ünü veya böyle de erlendirildiini biliyoruz. Bu temeldeki yeniden olu um
faaliyetleri toplumsal dilde kutsal i ler olarak
da bilinmektedir. Yani kutsall k ayn zamanda
büyük zihinsel faaliyetlerin tüm toplumsal yalara hitap edecek, insanlar n dertlerine çare
olacak ve kendilerine yol gösterecek sonuçlar
da ifade eder diyebiliriz.
Önder APO, "Toplumsal gerçeklikler in a
edilmi gerçekliklerdir" belirlemesinde bulundu. Toplumsal gerçekli in in as , insan bireyinin toplumsal yap lar n gücünü de kullanarak, kendi eliyle kendi in as
gerçekle tirmesidir. Kendini yeniden kurmak için yap lacak ilk ey, insan n üzerinde yürürken kendini
in a etti i veya olu turdu u yolu do ru tespit
etmektir. Yol ve yöntem do ru seçilmezse, ne
kadar çok yürünürse yürünsün, amaçlanan hedeflere ula mak bir yana, amac n yan na bile
yakla lamaz. Hatta amaçtan daha da uzakla ma ya an r. Çünkü tarihsel toplum tecrübesi
ki isel ve toplumsal de imin herhangi bir
yöntemle gerçekle emeyece ini bize göstermi tir. Bir insan n ya da toplumun yeniden yalmas i i y llar alacak kesintisiz bir u ra ve
yürüyü ü gerektirir. Hedeflenene ula mak bu
temelde gerçekle ir.
Yöntem de imin hangi do rultuda ve
nas l yap lmas gerekti i sorununu çözer. Ancak " nsan kendini nas l yapmal ?" sorusuna
cevap san ld kadar basit de ildir. Tarihsel
toplumsal mücadelelerin binlerce y ll k pratiklerinin ortaya ç kard
sonuçlar yorumlazda, bu i in oldukça zahmetli oldu unu
rahatl kla görebiliriz. imdiye kadar yap lm
birey ve toplum tan mlamalar n insanl nereye götürdü ü, " nsan için konulan yeni hedeflere do ru yürüme budur" denilip bu do rultuda al nan yollar n ne tür sonuçlara yol açortadad r. Uygarl k tarihi olarak insanlara
belletilen be bin y ll k tarih tam bir 'mezbahalar tarihi' olmu tur. Mezbahaya çevrilen yeryüzü, kelle kesen insan ve kellesi kesilen in-
78
san! Akl ba nda hiç kimsenin insana lay k
göremeyece i bu durumun sorumlusu ve böylesi bir tabloyu ortaya ç karan güç de maalesef
yine insan n kendisidir. Bu ç lg nl k merkezi
uygarl k sisteminin maharetidir! Bu durum insan n yanl tan mlamas n ve buna ba olarak üzerinde yürünen ya am yolunun yanl n bir sonucudur. Birinci ve ikinci do ada
tan k oldu umuz ürkütücü tahribatlar insan n
toplumsal bir varl k olarak yanl tan mlanman yol açt sonuçlard r. Özünde kendisinden kurtulmak istedi imiz ey bu yanl toplum ve insand r.
Toplumsall k denilen varl k hali nedir?
Bunun içindeki insan nas l bir varl kt r, nas l
ya ar veya ya amal r? Toplum için do ru
olan nedir, do ru birey ve ya am nas l olur?
nsan nas l güç olur? Toplumsal sorunlar nelerdir ve nas l çözülür? nsanl k bu ve benzer
birçok soruya binlerce y ld r de ik zaman ve
mekân ko ullar nda yan t olmaya çal maktar. Bu ve benzer sorulara yan tlar olu turulur
ve yine verilen yan tlara göre ya am n pratik
ad mlar at rken, i e ba lan lan nokta ve yol
daha sonra ortaya ç kanlar belirlemi tir. " nsan d tan bir yarat güç taraf ndan yoktan
yarat lan bir varl kt r" denilerek toplumsal sorunlara yan t olmaya çal rken, yürünen yolda ta nan anlay insanl n ezici bir kesimine
kölelik, bir avuç kadar olan kesimine ise iktidar ve egemenlik getirmi tir. " nsan yarat lktan sonra kendisini iktidar ve devletler kurarak güç yapan ve bu temelde sorunlar çözerek geli en bir varl kt r" diyen yakla mlar
adaletsizli e, sava lara, talana ve daha birçok
toplumsal soruna yol açm r. Bunlar ve daha
birçok tan m ve çözümleme biçimiyle kendilerince insan ve toplumu analiz edip ya am
için en do rusunu bulmay hedeflemi lerdir.
Tüm bu aray lar n yol açt sonuçlar, günümüzde eskiden dinlerin k yamet habercisi olarak tan mlad klar ko ullar geride b rakan koullar ve koca bir kaosla noktalanm r.
"Do ru olan nedir?"sorusuna cevap temelinde geli en her insan aray kendi içinde
bir hakikati arama, onu bulma aray olarak
gerçekle mi tir. Her aray "Hakikat benim"
Say 45
2010
iddias nda da bulunmu tur. Ancak belirtilmeye çal ld gibi bugüne kadar yap lanlar n
yol açt sonuçlar devasa boyutlarda toplumsal sorunlar olarak her birimizi bir ekilde etkileyen olaylar ve olgulara dönü mü tür. "Bir
rp da sayarsak artan nüfus, kaynaklar n tükeni i, çevre y
, s rs z büyüyen toplumsal çatlaklar, çözülen ahlaki ba lar, ya am n
mekân ve zamandan kopu u, büyük stresli ve
büyüsünü, iirselli ini yitirmi ya am, dünyaçöle çevirecek nükleer silah y naklar , sonu gelmeyen ve tüm toplumsal bünyeyi saran
yeni sava türleri gerçek bir mah eri ça
rmaktad r. Bu a amaya geli in kendisi bile
Hakikat Rejimlerimizin iflas etti ini göstermektedir. Umutsuz bir tablo sergilemek durumunda de ilim. Ama kar
zda, içimizde yiten ya ama kar sessiz kalacak, ç k atmayacak halde de de iliz. Umutsuz olmayal m,
gözya lar na bo ulmayal m. Fakat bunun için
çare gerekir…
Hakikat aray
z bo bir çaba m yd ,
yoksa karanl k güçler ça ndan m geçiyorduk? Büyük yanl klar nerede ve ne zaman
yap ld ; saplant lara nerede ve ne zaman girildi?"
Demokratik Uygarl k Manifestosu'ndan
sundu umuz bu al nt da Önder APO çarp
bir gerçe e parmak basmaktad r. imdiye kadar ya ananlar n insanl a a rl kta zarar verdi ini ve bu durumda yeni bir aray n, daha
do rusu yeni bir hakikatin ve hakikat yolunun
art oldu unu göstermekte, yürünen ve yürünecek olan yola girmeleri için herkese ça da
KOMÜNAR
bulunmakta, bunun toplumsal varl k olmam zdan kaynakl bir zorunluluk oldu unu ifade etmektedir. Bu sese mucizevî ses demek, bu sesi
böyle kar lamak toplumsal ya am
n karakteri gere idir. Bir bütün olarak insanl k sorunlar göz önüne getirdi imizde, küçük bir
olgu olarak görülse de, PKK'de pratikle en asnda bu mucizevî sesin yans mas r.
Yeni bir aray , en sade ifade ile yeni bir
ya am ve insan aray r. Bunun için insan n
içinde yap ld toplumu yeniden tan mlamak
artt r. Toplum veya toplumsal ya am varl k
ko ulumuz oldu u halde, imdiye kadar ya ananlar insan bu konuda alabildi ine bilinçsiz
lm r. Hatta denilebilir ki, insan bireyinin
kar nda en 'cahil' oldu u konu kendi varl k
ko ulu olan toplumsal ya am r. imdiye kadar yeni ya am aray içinde olanlar n hemen
hepsi toplumsal ya am bir bütün olarak ele
almak yerine, ya am n herhangi bir yerinden
tutarak anlatmaya ve kavratmaya çal
larr. Bu da parçal bilinç, parçal ya am ve parçal ki ilikler ortaya ç karm r. Do ru ve gerçek insan için ilk sorumuz "Toplum denilen
ey nedir?" sorusunu sormak, buna cevap
olu turmak, daha sonra da toplumun kendi
içinde hangi yol ve yöntemlerle de ime u rad sorusunu cevaplamak olmal r.
Topluluk halinde bir arada ya amak hayvanlar âleminde tan k oldu umuz temel bir
özellik, hatta varl k ko uludur. Ayn durum
ku kusuz bitkiler âlemi için de geçerlidir.
Çevremize bir göz att
zda bu gerçe e ta-
79
KOMÜNAR
kl k etmemiz fazla zor olmayacakt r. Daha
aç k bir ifadeyle belirtmek gerekirse, "A açlar
ormans z, bal klar sürüsüz olmaz." Topluluk
tarz ndaki ya am belki de var olma arzusunun
kaç lmaz bir sonucudur. Yaln zca makro evrende de il, atom-alt evrendeki en küçük bir
varl n da beslenme, varl
güvenceye alma ve soyunu sürdürme biçiminde tan mlayabilece imiz en temel ihtiyaçlar söz konusudur. Ad geçen ihtiyaçlar tüm canl lar aç ndan ortakt r. Dolay yla bu ihtiyaçlar gidermeden hiçbir olu um varl
sürdüremez.
En küçü ünden en büyü üne her olgu bu ihti-
Do adaki her olgunun
bir öznelli i, ba ka bir deyi le
içinde hareket etti i bir yasas , bir
anlam düzeyi vard r.
stisnai bir durum olan sapma hali
söz konusu olmad kça,
do ada hiçbir olu um anlams z
olamaz
yaçlar
kar layabilece i uygun zeminler
arar; deyim yerindeyse bu zeminleri in a eder.
Bal k örne inde sürü olan bu birarada ya ama
zemini, atom-alt dünyadaki en küçük varl klar için belki de hücre biçimindeki olu umdur.
Hücreler birle ip dokular , dokular da organlaolu turabilir. Bunlar n her biri kendi içinde
birer ya am zeminidir. Basitten karma a
do ru giden bu zeminler birçok olu um için
birer varl k ko uludur.
Canl k özelli i ya da kaba cans z madde
anlay
n reddi, do adaki her olgunun sezgisel, anlamsal ve özgürlüksel özelliklerinin
kabulünü de beraberinde getirir. Yani do adaki her olgunun bir öznelli i, ba ka bir deyi le
içinde hareket etti i bir yasas , bir anlam düzeyi vard r. stisnai bir durum olan sapma hali
80
söz konusu olmad kça, do ada hiçbir olu um
anlams z olamaz; yani evrensel bütünlük içinde yer alan her olu um kesinlikle bir anlama
sahiptir. Bu anlam yüklenimi özünde evrenin
de en temel e ilimi olan özgürlük e ilimine
tekabül eder. Anlamsall k, sezgisellik ve özgürlük her do al olgunun temel özelli i olsa
da, hiçbir varl kta insandaki kadar geli memi tir. nsan toplumu bilinebildi i kadar yla
evrendeki en yo unla
bilgi (bilinç), anlam ve özgürlük zeminidir. nsan n tüm evrensel gerçekliklerin toplam olmas da asl nda bu gerçe i ifade eder.
Sezgisellik ve kayna
ald duygusal
zekâ bütün canl lar n ortak özelli i durumundad r. Duygusal zekâdan yoksun canl türü
yoktur. Ya am ilgilendiren iç ve d geli melere an nda kar k vermek duygusal zekâ ile
ba lant
r. Zekâl varl k ayn zamanda ö renen varl kt r. Ö renmek ya amla ilgili tüm
tehditler ve geli melere h zla kar k vermek
demektir. Bitkiler ve hayvanlar aç ndan ö renmenin en çarp hali ise do al çevresiyle
uyum içinde hareket etme biçiminde kendini
gösterir. Nitekim bitkiler ve hayvanlar âleminde yer alan her varl k için kendi do al çevresine yabanc la ma yok olman n yolunun aç lmas yla özde tir. Yani çevresine yabanc la an
hiçbir olu um varolu unu sürekli k lamaz.
Bitkiler ve hayvanlar âleminin her üyesi kendisini do al ko ullara uyarlamak için çaba
harcar. K mevsiminin en çetin so una direnmek zorunda olan bir hayvan fizyolojik
olarak kendisini buna haz rlar. Kaktüs bitkisi
çölün kurakl na direnmek için gövdesinde
su biriktirir. Esas itibariyle tüm bitkiler ve ezici ço unlu uyla hayvanlar n yazg do an n
kendilerine sundu u ko ullarla çizilmi tir.
Kendisinden önceki iki temel canl türüyle
duygusal zekâ aç ndan kurdu u ortakl k, insan bu iki türle özde k lmaz. nsan bunlardan
daha fazla bir eydir. nsan olmak ya da insanla mak, do an n kendisine çizmek istedi i
yazg ya direnmek ve bir kar yazg olarak ortaya ç kmak demektir. nsan, do an n yazg na kar bir kar yazg r. Öyle ki, böylesi bir
kar yazg haline gelmedikçe, insan n hayvan-
Say 45
2010
ktan kopup yeryüzünde ayr bir tür olarak
varl
kesinle tirmesi olanaks zd r. Elbette
kar -yazg olmak do aya yabanc la may gerektirmez. nsanda do ayla uyum sa lama doan n tan nmas esas na dayan r. Nitekim ekoçevre olarak do an n insan için yeri varolu sal
bir nitelik ta r. Özellikle insan söz konusu oldu unda, do an n son derece cömert davranbelirtmek gerekir. Kald ki, bitkiler ve
hayvanlar âleminin varl insansal varolu un
önko uludur. Kendisinin alt ndaki bitkiler ve
hayvanlar âlemi her bak mdan insan n ya akolayla
roldedir. nsan n do aya
büyük ba
ve do ay bir ana olarak alg lamas da buradan kaynaklan r. nsan için özgürlük bir yan yla do ayla kurdu u ili kinin
içindedir.
Duygusal zekâ insan ya am için de öncelikle gerekli zekâ türü olsa bile, onu öteki iki
canl türünden ay ran özelli i insan n dü ünen
ve tasar mda bulunan bir varl k olmas r. nsan n h zla toplumsalla mas ve ayn anlama
gelmek üzere insanla mas
sa layan zekâ
analitik zekâd r. Analitik zekâ duygusal zekâyla uyum içinde çal
nda insan ya am
oldukça anlaml k labilir. Bu zekâ türü insan
an'da ya ayan bir varl k olmaktan ç kar r; insan n tüm ça lara ve zamanlara aç lmas ,
geriye dönüp geçmi i sorgulamas ve gelece i kurgulamas sa lar. Daha do rusu, kendi yasall
kendisinin belirlemesine yol
açar. Önder APO'nun da belirtti i gibi,
nsan bireyi ve toplumu olgular nda yasall k hem çok esnek, hem de h zl dönü üm
sergileyebilme özelliklerine sahiptir. Fizik,
kimya ve biyoloji olgular nda gözlemlenen kayasall k ancak fizik, kimya ve biyolojinin s rlar nda geçerlidir. Gerisini insan n beyin
yap ve toplum olgusu belirler. Bu nedenlerle insan ve toplumu kaderci anlay lara ba lamamak, özgürle me ans ve olanaklar aç ndan büyük önem ta maktad r."
nsan yarat r ve öncelikli yarat
da kendisidir. O t pk bitkiler ve hayvanlar gibi sadece do an n kendisine sundu u eylerle yetinmez; do ada bulduklar de tirip dönü türür. Onlar yeniden i leyerek kendi yarat m-
KOMÜNAR
lar biçiminde do aya ekler. Tabii insan n yaratt
eylerin materyalleri do ada haz r olarak vard r. Örne in do ada ta bulunur, ama
ev yoktur; mermer bulunur, ama heykel yoktur; ses bulunur, ama müzik eseri yoktur; bu day bulunur, ama un yoktur. Bunlar insan n
beyin ve kol eme inin ortak ürünleri olarak
do a içinde yerini al r. Do adaki olgular belli i lemlerden geçirip yeniden biçimlendirmek
insana mahsustur. nsan bu yolla evler yapar,
köyler kurar, kentler in a eder. nsan yarat
eyler sadece maddi ürünler de ildir; mitoloji,
din, ahlak, sanat gibi manevi kültür de erleri
de bu yarat mlar kapsam nda de erlendirilmelidir. Yarat mlar ile kültürel varl k ad na hak
kazanan yegâne canl türü insand r.
nsan do an n en zay f varl klar ndan biridir. Do duktan birkaç saat sonra bir geyik
yavrusu sürüyle birlikte hareket edebilir. Kozas ndan ç kan bir kelebek çok k sa bir süre
içinde uçabilir. Gerçekten de hayvanlar n annelerinin bak na ihtiyaçlar k sa sürelidir.
Oysa yeni do an bir insan bebe inin birkaç
saat yaln z kalmas ölmesine neden olabilir.
nsan yavrusu en az ndan iki y l adeta annesinin bedeninin bir parças durumundad r. Anneden kopmas bebe in ya am sona erdirebilir. nsan n kendi ayaklar üzerinde durabilmesi için hiç olmazsa on ya n üzerine ç kmas gerekir. Tek ba na do an n nerdeyse en
zay f varl
olu turan ve adeta bir hiç olan
insan, bu zay fl
gidermenin yolunu toplumsalla mada bulur. Toplumsall k olmadan
insan tür olarak var olamaz. Bu anlamda toplumsall k insan türünün varolu ko uludur. En
güçlü bir birey bile bir toplumu olmadan ayakta duramaz.
Toplumsal ya ama, do ada bir yasa tarnda i leyen biraradal n insan türünde cevab bulmu gerçe i olarak bakmak en do ru yakla md r. Ancak insan türünde birarada
olmak di er canl lar gibi a rl kta fiziki biraradal k de ildir. nsan türünde hem maddi
yani fiziki, hem de manevi olarak birlikte yaama esast r. nsan türündeki biraradal k birbirini besleyen iki organik kaynak gibi gerçekleir. Toplumsal ya am bir bar nak gibi insan n
81
KOMÜNAR
ya amsal koruna
r, besleyen ve sorunlaçözen anas r, kimlik ifadesi olan kültürel birikimlerinin gerçekle ti i do as r. Toplumsal ya am insan için haf za demektir. Zaten insan belle i denilen ey toplumsal ya an geçmi prati idir. Bu anlamda toplum insanl k tarihidir ya da bizzat tarihin kendisidir.
Toplumsal ya am her türlü insani faaliyetin
içinde gerçekle ti i mekând r. De tikçe detiren bir yap lanmad r. Daha da s ralayabilece imiz toplum özelliklerinin hem birer
özellik haline gelmesi, hem de kendi kurallar
ile süreklilik kazanmas da geli igüzel de il,
toplumsall k yasalar na göre olmaktad r. Toplumsal yasa, toplum derken ifade edilen eyin
nas l olu tu unu ortaya koyar. Yasa ayn zamanda insan denilen varl n ya amas na yol
açan i leri anlat r. Burada sözü edilen, hangi
lerin insan i leri oldu u de ildir; bundan önce hangi i ler insan insan yapm sa onlar yasa
olacakt r. Toplumsal ya am için yasa derken,
elbette bugünkü gibi birkaç tane bencil ve bireyci insan n söyleyip yazd klar anla lmamal r.
Toplumsal ya am var eden aktivitelerin
kendilerine has bir i leyi mant klar vard r.
Bir kere toplumsall k tam bir payla m ve dayan ma organizasyonudur. Toplumsall var
eden i ler payla
ve dayan may esas alan
lerdir. Bu i lerin sonuçlar payla
zorunlu
lar. Toplumsal i ler insan n kendisini bir yere ait hissetmesi için gerekli olan eylemlerdir.
nsan i yapt kça adeta kendisini kan tlam
olmaktad r. Bu kan tlama insan n kendisine
kar gerçekle tirdi i bir kan tlama hali deildir; kar ndaki insana yönelik olarak yerine getirmek zorunda oldu u bir görevdir.
toplumsal bir sorumluluktur. Bu anlamda sorumlu olmak ve sorumlu davranmakla paylan i levselli i ve devaml
sa lanm
olur. Yani payla m ayn zamanda sorumluluun bir sonucudur.
Payla m toplumsall k anlam nda insanlan birbirlerini etkilenme biçimi de olmaktar. Ya am içinde her insan, ister bilinçli ister
bilinçsiz olsun, ister fark nda olsun ister olman, mutlak suretle bir ba kas ndan veya her-
82
hangi bir toplumsal olay ve olgudan etkilenmektedir. nsan n toplum içinde olumlu veya
olumsuz etkilenmesinin kendisi de bir al verin yani bir payla
n sonucudur. Toplumsal
payla m ya am n zay f olan yan gidermek
ve tamamlamak, güçlü olan ya am yan ise
adalet ilkesine göre her kesime da tmakt r.
Bir ba ka deyi le güçlü olandan al nan gücü
genelin ç kar için payla makt r. Kar ks z
olan bu ilkesel duru toplumsall kta komünal
ya am tarz ifade eder. Bunun içindir ki, toplumsal ya am ayn zamanda komünal ya amr. nsan n insanla ma düzeyi komünal ya a-
Yasa ayn zamanda
insan denilen varl n
ya amas na yol açan i leri
anlat r.
Burada sözü edilen, hangi
lerin insan i leri
oldu u de ildir;
bundan önce hangi i ler
insan insan yapm sa
onlar yasa olacakt r
n gerçekle me düzeyine paralel olarak geli mi tir. Bu gerçeklik insan bir tür olarak var
oldukça hep var olacak de mez bir ilke
durumundad r. Yani toplumsall k insanl n ta
kendisi demektir. Toplumsal ya am n komünal olmas bir zorunluluk oldu u için, insan n
insanca ya am için toplumsall ve komünal
ya am hakikat aray
zda bir ilke olarak
kabul etmek durumunday z. Toplumsall n
ne oldu u sorusuna verilecek cevap, toplumun
komünal bir organizasyon oldu udur.
Toplumsal ya am ya da komünalite bütünlük içinde olmay ifade eder. T pk bir bedeni
yapan canl yap lar n kendi aralar ndaki ba lant lar n atom-alt parçac klardan ba lay p
sistemlere kadar olan tarz gibi. Dolay yla
parçalanamayacak bir ey varsa o da toplumsal ya amd r; ayn ekilde toplumsal ya am
var eden dü ünce, ekonomi, bilim ve sanat
Say 45
2010
KOMÜNAR
gibi ya am alanlar r. Toplumsal ya am n bü- Toplumsal i ve emek, ya am yapan komütünlü ünden kopart lan herhangi bir organ nalli i ifade eder. nsan insan yapan ey emek
hastal kl olur. Hastal kl olmak insan 'kasap' ise ve insan eme i maddi ve manevi alanlarda
konumuna dü ürmek, o hastal kl yeri de mik- olu uyorsa, toplum ayn zamanda bu emeklerop saçan mekân yapmak demektir. Örne in rin bir sonucudur demek yerinde olur. Yani
bugünün bilim ve sanat alanlar ve bu alanlar- komünallik insan eme inin ortaya ç kard
da çal an ki iliklerin ezici bir kesiminin duru- insanca ya am n kaç lmaz bir sonucudur. Bu
mu böyledir. Bu durum toplumsal ya
var anlamda insan komünal olmak zorundad r. Bu
eden i lerin karakterinde komünalli in oldu- ilkeyi u biçimde de vurgulayabiliriz: nsan n
unu gösterir. Yani i ayn zamanda insanlar n insan olarak tan mlayaca
z hali komünal
birlik içinde ortakla mas
sa layan eylem olan toplumsal i ler içinde olu maktad r.
olmaktad r. Toplumsal ya am n bütünlü ü için Do ru insan komünallik içinde yap lanan inher toplum üyesinin, bireylerden gruplara, ka- sand r. Ba ka bir deyi le komünal insan gervimler ve milletlere kadar herkesin yapmas çek insand r.
gereken i leri vard r.
Bir kez toplumsalToplumsal ya am bu
la ma
olu tuktan
lerin sonuçlar ve orsonra
art
k önemli
nsan insan yapan ey emek ise ve
ganizasyonu ile olu olan
bunun
devaml insan eme i
mu tur ve devam etsa
lamak
olamaddi ve manevi
mektedir. Dolay yla
cakt r. nsan ait olalanlarda olu uyorsa, toplum ayn
bugün bir kavram ola- zamanda bu emeklerin bir sonucudur du u toplumunda
rak 'toplumsal i ler'
olu tu u gibi, her
demek yerinde olur.
denilirken neyin kas- Yani komünallik insan eme inin ortaya olu um ayn zamantedildi ini çok net olakard insanca ya am n kaç lmaz da toplumu yeniden
rak vurgulamak gereyap p ona devaml k
bir sonucudur.
kir. Özellikle bugün
kazand rmak anlam Bu anlamda insan komünal
her i 'toplumsal i ler'
na gelmektedir. nolmak zorundad r
kapsam na girmedi i
sanl k yapt i veya
için, bu kavram s kça
pratik sonucunda topkullanmak daha önemli olmaktad r.
lumunu yapar. Bu nedenle i yapmak insanl k
Dinamik bir olgu olan toplumsall k ayn için olmazsa olmaz kabilinden bir faaliyettir.
zamanda insan n do ada birebir olmayan nes- O zaman ya am n hakikatini ararken, sadece
neler yapmas na yol açan kesintisiz bir ey- ya am n komünalli ini de il, bu ya am n nalemlilik halidir. Toplumsal ya am devaml kl devam etti ini tespit etmek de ikinci önemla yürüyen bir eylem sahas r. nsan insan li husus olmaktad r. Burada da en önemli soru
yapan, yapt kça kendisi de yap lanan canl bir
u olmaktad r: "Toplumsall devam ettiren
varl kt r toplum. Bu canl varl k sürekli de i- olgu nedir? Ne neden ve nas l de ip dönü im ve dönü üm içinde olan bir özellik göste- mektedir, bunu yapan irade nedir?" türünden
rir. Toplumsal dilde de im ve dönü üm 'fi- sorular sormak ve yan tlamak insanl
z
kir, zikir ve eylem' üçlüsünü birlikte ya amak için bir zorunluluk olmaktad r.
ve ya atmakt r.
Önder APO, Demokratik Uygarl k MaToplumsal dilde de im ve dönü üm sü- nifestosu adl savunmas n de ik kitaplarekli çal mak demektir. nsan için çal mak,
nda ilgili bölümlerde konuyu de erleneme i ile her zaman i levsel olmakt r. nsan dirirken, toplumsall n asl nda ahlaki ve polikendini eme inde gerçekle tirir. Emek insan n tik bir olgu oldu una, dolay yla de iyor
kendi insani özünü do rulamas r sözü bu denilen eyin de bu olgular n gücü sayesinde
anlamda önemli bir do ruya i aret etmektedir. gerçekle ti ine vurgu yapmaktad r. Bu savun-
83
KOMÜNAR
malar nda Önder APO'nun özellikle üzerinde ve devam ettirdi ine olan inançtan kayna
durdu u konu toplumsall
zdaki ahlakilik almaktad r. Toplum içinde dinsel kitaplar n
ve politik gerçeklikler olmaktad r. Bu konuda kutsal bilinmesi ve bilimsel olarak tan mlanan
Önder APO toplumsal ahlâkîli i çok çarp
tüm kitaplardan daha etkili olmas n temel
vurgularla tan mlamaktad r: "Ahlak ekonomi- nedeni budur.
nin, daha do rusu ya am n temel ihtiyaçlar Dikkat edilirse, hemen hemen tüm dinsel
n elde edilmesinin en iyi yolu olarak tan m- kitaplarda birbirine yak n izahlarla verilen
lanabilir. Töre ve usul olarak ahlak, ekonomi- ba ca olay yarat
öyküsüdür. Önder APO,
nin veya temel ihtiyaçlar n elde edili tar- 'insanl k bu kitaplarda geçmi tüm öyküsünü
r… Ahlak, ba ta ekonomik çabalar olmak gördü ü için bu kitaplar etkilidir' anlam na geüzere, tüm toplumsal eylemliliklerin iyi tarz n- len bir de erlendirmede bulundu. Ahlak n topda gerçekle tirilmesini ifade eder. Dolay yla lumsal ya am içinde en önemli kö eye oturtultoplumsal olan her ey ahlakidir. Ahlaki olan mas n nedeni de onun inançla olan ba ndan
her ey de toplumsald r. Örne in ekonomi ah- dolay r. nanç olmadan bir arada kal namaz,
laksal oldu u gibi, din de ahlaksald r. Do ru- çal lamaz, emek verilemez. Sorumlulu u ve
dan demokrasi olarak siyaset ahlak n kendi- payla
ahlaks z dü ünmek mümkün desidir…
ildir. Ahlak toplumsall n ruhu gibidir. E er
O halde i in ilk kural yani ahlak , ilk ba - toplumsal i ler toplumu görünür k lan bir ollardan itibaren toplum için hayati bir konu- guysa -ki öyledir-, ahlak da görünen bu bededur. En iyi i nas l yap yorne canl k kazand ran enerji
sa, o nas ll k en iyi ahlak Ahlak toplumsall n ruhu olmaktad r. Ba ka bir deyi kural olarak zihinlere yer- gibidir. E er toplumsal i ler le toplumu maddi bir varl k
le ir. Bu, süreç içinde daha toplumu görünür k lan bir olarak ele al rsak, ahlak
da yetkinle erek, sa lam bir olguysa -ki öyledir-, ahlak da onun canl
ve hareketgelenek olarak toplumsal
lili
ini
sa
layan
temel bilegörünen bu bedene
haf zaya mal olur. Ahlak ar- canl k kazand ran enerji
endir. Yani ahlak toplumk olu mu demektir. Töre,
sall k denilen biraradal n
olmaktad r
gelenek denilen olay budur.
mayas olmaktad r. Do an n
Burada çözümlenmesi gereken
bir yasas olan birarada olmaen önemli husus, ahlak n zihni bir eylem oln insanl ktaki biçimi olan toplumu di er tüm
du u kadar toplumsal i le ilgili olmas r."
biraradal klardan ay ran ey ahlakt r. Böylece
Toplumsal ya amda sürekli de en olgu toplumu yapan temel olgunun ahlak oldu u
yapma tarz r. Toplumsal ya am bir kez gerçe i ortaya ç kmaktad r. Önderli imizin
olu tuktan ve ya am kendi mecras bulduk- toplumsal in ada ahlakili i önemsemesinin en
tan sonra, insanl n sürekli de tirdi i veya önemli nedeni de budur. Toplum esasta ahlaki
de tirmek istedi i nokta i yapma tarz ol- bir varl kt r.
mu tur. Toplumu yapan, olu turan ve bir arada
Her i in bir kural vard r. Kural bilmek ve
tutan hem maddi hem de manevi olarak ya- kurala göre olmak ahlakiliktir. Kural i in balan toplumsal i leridir. Toplum kendisini var
ar için gerekli oldu u kadar, ya am kuran
eden i hangisi ise özünde ona ba lanmakta- özelliktir de. Ahlak toplum için ba ar olmar. O i e kutsall k payesi vererek inanmaktan içindedir. Ba ar sonuçlar di er insanr. nanç eklinde insan n kendisini varl k ha- larla payla mak, onlar da ba ar ya katmakt r.
line getiren toplumsal i lerine inanmas ilk al- Toplumsal gerçeklikte bir ey payla ld kça
lama biçimidir. Ahlak ya am ç kars z k lan, büyümektedir. Ya am kurallar bütünlü ünden
yani onu komünal yapan eyleme inanmakt r. olu ur. Bu kurallar ayn zaman da ya am yananç dü üncesinin halen devam eden gücü,
am yapan i lerin bütünlü ünün ifadesidir.
inan lan eyin hayat yapt na, korudu una Dolay yla toplumsal ya am bir bütün ahlak-
84
Say 45
2010
la yüklü bir alan olmaktad r. Bu anlamda çamak en büyük ahlakilik olurken, i siz kalmak ahlakilikten dü mektir. En iyi sistem her
üyesini bir ekilde emek sürecine katan ve i levsel k lan sistem olurken, insanlar i sizli e terk eden sistem en ahlaks z sistem olmaktad r. Kapitalist sistem bu toplumsal do rudan dolay en ahlaks z sistem olmaktad r.
Toplumsal ya am n kurulu diyalektiinde ya am yenilemek, i yapma biçimini
de tirmektir. Bu konuda unutulmamas gereken nokta, i derken oturup kalkmaktan tutal m bir siyasi karar pratikle tirmeye, bir sanat eserini yapmaya, bilimsel bir icatta bulunmaya kadar her tür insan faaliyeti ifade edilmek istenmektedir. Bu de imi yapmak için
insanlar n bazen on y llarca emekleri ve tecrübeleri sonucunda inand ölçüler ve kurallar
de tirmesi gerekir. Bu da yeni bir inanç sistemi yaratmak anlam na gelmektedir. Bir
inanç b rak p yerine yeni bir inanç sistemi
olu turmak yeni bir ya am ortaya ç karmakr. Ya am n bu kural na göre esasta de en i
yapmada yeni kurallara ula makt r. Yeni olu turulan kurallara inanç geli mi ise, bu da yeni
ahlakiliktir. Bu temeldeki de imin toplumun
komünal özüne ters dü meden yap p yap lmad
söylenen söz ile yap lan i aras ndaki ili kiye bakarak anlamak mümkündür. in
kural de tirmek için söylenen sözün, kural de ikli i ile ortaya ç kard sonuç ve bu
sonucun sonras nda söylenmesi gereken yeni
sözün yap lan i ve ilk söylenen söz ile nas l
bir ili ki içinde oldu u da önemlidir. Bu ili kiler düzleminde bir terslik varsa, olu an yeni
ahlak veya toplumsal ya am komünal de ildir.
Bu ili kilerde bir uyum varsa, bu da toplumun
kendi diyalekti inde de im ve dönü üm yaad
gösterir.
Ku kusuz toplumsal ya am çok zengin ve
renkli olsa da kendi içinde ortaya ç kan de iim ve dönü ümü bin bir yoldan ilerletme olana na sahip olsa da bu yollardan birini seçmek gerekir. Çok de ik yönlere ve birçok
yola gitme olas
içinde tek bir yolu seçmek
gerekir. Çünkü nihayetinde yürüyü an tek bir
yol, hatta tek bir kulvarda gerçekle ir. Ahla-
KOMÜNAR
kilik toplumsal i in kendi kural içinde vard r
ve bir noktaya kadar seçim olana
insana
rakmaz. Çünkü ahlaki kural var olma kural
oldu undan, o olmad nda ya i ya da ya am
olmaz. Kurals zl k ölümle sonuçlanacak durumlara da yol açabilir. Ancak birçok i içinden insan en do rusunu bir zorunluluktan önce kendi bilinci ile karar vererek seçer. Toplumsal ihtiyaçlar n giderilmesi için en yararl
olan bulup ç karmak da en zor toplumsal i lerdendir. lerin içinden i seçmek özgürlüktür. Çünkü birçok yol ve yöntem içinden birini seçmek bilinçli olmay gerektirir. En yüksek ahlaki davran n ço unlukla en bilinçli
insanlardan gelmesi de bunun ifadesidir. Bilinç ya am içinde olu an zihinsel aktiviteler
toplam n ya amla direkt ba içinde olan
duygu ve dü ünce halidir. Ahlaki olarak düünce, yap lacak i lerin teorisidir; iyi ve do ru
teori toplumsall yürütecek i lerin bilgisidir,
bunlar n bilincinde olmakt r. Kural bilmek de
ahlakiliktir. Çünkü ahlak ya am var eden kurallard r; kural olmadan toplumsal ya am olmaz. ayet bir do ru toplumsal ya am n komünal ilkesine göre olu mu ve kurallar haline gelmi se, bu hal özgürlük demektir. Önder
APO bunun için ahlak 'kat la
özgürlük
hali' olarak tan mlad .
Toplumsal de im ve dönü ümde ahlakili in ilk s nand nokta i seçme noktas r.
seçmek "Hangi i daha do ru olur?" sorusuna
yan t olacak prati e yönelmektir. Bu seçimin
toplumsal kar
politikad r. Bu seçim olgusundan dolay Önder APO politikan n anla'özgürlük sanat ' olarak belirlemenin daha iyi bir tan mlama olabilece ini söyledi. Bu
temel ilkeden dolay Önder APO politika olgusunun ahlakla ba
da çarp biçimde ortaya koydu.
"Ahlak n i levi hayati i leri en iyi yapmaksa, politikan n i levi ise en iyi i leri bulmakt r. Dikkat edilirse, politika hem ahlaki
boyut ta yor, hem de daha fazlas . yi i leri
bulmak kolay de ildir. leri çok iyi tan may ,
yani bilgi ve bilimi, bir de bulmay yani ara rmay gerektirir. yi kavram da buna dâhil
olunca, ahlak bilmeyi de gerektirir. Görüldü-
85
KOMÜNAR
ü gibi politika çok zor bir sanatt r. çine girilen önemli bir yan lg , politikan n devlet, imparatorluk, hanedan, ulus, irket, s f vb. gibi
büyük hacimli kavramlarla iç içe dü ünülmesidir. Politikay bunlar ve benzer olgular ve
kavramlarla iç içe dü ünmek anlam dü ürebilir. Gerçek politika tarifinde gizlidir: Toplumun hayati ç karlar özgürlük, e itlik ve
demokrasiden ba ka hiçbir kavramlar grubu
izah edemez. O halde politika esas olarak, ahlaki ve politik toplumun her ko ul alt nda bu
niteli ini veya varolu unu sürdürebilmesi için
yap lan özgürlük, e itlik ve demokratikle me
eylemlili i demektir. "
Tüm bu de erlendirmelerden hareketle
toplumun komünal ve canl bir organizasyonu
ifade etti ini, ayn zamanda kendisini do ada
gerçekle tirmek için de sürekli hareketlilik halinde olan bir yap lanma oldu unu söyleyebiliriz. Toplumsal hareketlilik ya am var eden
toplumsal i lerdir. Toplumsal i ler insan di er
canl lardan ay ran faaliyetlerdir. Dolay yla i
insan n kendisini içinde gerçekle tirdi i bir
eylem alan r. Bu noktada yap lan i in nas
Önder APO'nun deyi iyle ya am n ahlaki kural ifade eder. Bu gerçeklik ne yaparsa yapn sonuçta insan n ahlaki bir örgü ördü ünü
gösterir. nsanl k bu anlamda ne kadar ahlaki
ise o kadar vard r. Toplumsal ya am n uzun
süren prati i sonucunda ortaya ç kan çok zengin i yapma yöntemleri insana hangi i ve
yöntemle do ru sonuçlara ula aca
görme
olana
vermektedir. Ya am n ba lang ndan bu yana olan bir realitedir bu. Bu özellik
insan n politik bir varl k olmas na yol açm r. Toplumsal zenginlik artt kça, insan n politik olma olanaklar da artm r. Dolay yla
ahlak ve politika maddile mi toplumsall kt r.
Toplumsal do am n ahlaki ve politik bir
gerçeklik olmas ndan dolay "Ya am n de iim ve dönü ümü için i e nereden ba lanmas
gerekir?" sorusu da yan
bulmu olmaktar. Toplumsal do ay en iyi tan mlama olanaveren ey toplumun ahlaki ve politik yap
oldu undan, de im ve dönü ümde, yol ve
yöntemde esas al nmas gereken temel özellik
olmaktad r. Bir toplumsal olgunun ne kadar
86
komünal oldu unu onun ahlaki ve politik gerçekli i belirler. Bu gerçeklik ayn zamanda
toplumsal de imde ahlaki ve politik boyutun
sürekli de im halinde oldu unu gösterir. Sürekli de im halinde olmas na ra men varl
önemi de meyen bir olgudur ahlakilik ve
politiklik. Ahlaki ve politik karakter toplumun
temel özelli i oldu u için insan ve toplumu
belirlemek durumundad r. Komünal ve demokratik toplumda varl klar sürekli iyi ve
do ru temelde de en bu her iki yap sal özellik gerçek bir ya am n ölçüleridir.
Toplumsal ahlakili in gücünü bilmeden,
ahlakili e hak edilen de er verilmeden ve politiklik olarak tan mlanan özelli e göre bir
aray içinde olunmadan, hiçbir eyin iyi ve
do ru yolda oldu undan bahsedemeyiz. Ahlakili in ve de im süreçlerinde onu belirleyecek olan politikli in t kanmas ya da uygarl k
sapmalar n hiçbir toplumsal kural tan mayan dayatmalar n yol açt çürüme durumlar nda bile, toplumsall k aç ndan vazgeçilmezlikleri nedeniyle bu iki olgu kendini kutsall n sesi olarak duyurup hâkim k lmak istemi tir.
Ba ta mitolojiler olmak üzere, kutsal din
kitaplar nda, yine destan ve masallarda kullan lan dile bak ld nda, burada kullan lan dil
ve ele al nan olaylar n neredeyse tümü insanlara ahlaki ve politik olmalar için bir ey-ler
hat rlatmaktad r. Kötülü ün ve yanl i yapman n toplumda nelere yol açt
insan akzorlayacak olaylar temelinde i leyerek,
tam bir ahlaki ve politik e itim vermektedir.
Ahlakili in ve politikli in okulu toplumsal ya am n kendisidir. Toplumsal ya am insanlar n ahlakl ve politik olmalar için çok
kapsaml bir tarihsel toplumsal materyal harlam r. Ödül ve ceza sistemi, sapt lm
olsa da cennet ve cehennem kavramlar n arkas ndaki güç, ta kesilme öyküleri, toplumsal
gelenekler ve görenekler gibi olgular n tümü
toplumsal ya amda özellikle ahlakili in vazgeçilmezli inin kan
r. Bu yöntemle toplum
kendi varl
güvenceye alm r.
Say 45
KOMÜNAR
2010
YASET TOPLUMUN VAZGEÇ LMEZ
R
Siyaset en çok kullan lan kavramlardan
biri. De ik gerekçelerle kullan lmad yer
yok gibi. Kullan
bu kadar yayg n olmas na
kar n gerçe i çok fazla biliniyor de il. nsanlar n uzak durdu u, güvenmedikleri, yalanla,
hileyle, kurnazl kla, sahtekârl kla e tuttuklar
ve sayg nl ktan uzak bir kavram durumunda.
Demokrasi de benzer bir durumu ya ayan
kavramlardan. Hep özlenen, vaat edilen, ula-
yla, ifade ettiklerine yabanc la
lmas yla
yani silahs zland lmas yla, kendini savunamaz hale getirilmesiyle mümkündür. Kavramlar netle tirmek ve evrensel kabul gören
bir içeri e kavu turmaktan ziyade, mu lâkla rmak, içeri ini bo altmak, suland rmak, 'öyle de olur böyle de olur' derekesine indirmek
bilinçli bir yakla m oldu u gibi ayn zamanda devlet-iktidar kaynakl r.
lmaya çal lan ama bir türlü de içeri i doldurulamayan, herkesin kendi amaç ve maksatlar
gerçekle tirirken arkas na sakland ,
kendine göre kulland bir kavram. kisinin
biraraya getirilmesi ise i leri daha da içinden
lmaz hale getiriyor. Demokratik siyaset…
Üzerlerinde mutabakat sa lanamayan bu
iki kavram n biraraya gelmesiyle tart malar
içinden ç lmaz bir hal al yor. Bu nedensiz
de il elbet, toplumun denetlenebilmesi, yönetilebilmesi ancak bu kavramlar n çarp lma-
nsanl n genel, de mez do rular , temel gerçekleri vard r. En küllenen gerçekler
de bunlard r. Oysaki bu do rular üzerinden
toplum oluruz. Bu do rular üzerinden insan
kal z. Bu do rular temelinde geçmi imizi
anlamland r, gelece imizi belirleriz. Tüm
farkl klar za kar n birlikte ya ama, payla ma ve bunu geli tirme iradesini bu ortak
do rular temelinde yakalar z. Bu temel do rulardan biri siyaset kavram r ve üzerinde en
çok spekülasyon yap lan kavramlar n ba nda
87
KOMÜNAR
gelmektedir. Tarihsel kaynaklara bakt
zda
neredeyse egemenli in ba lang na kadar
uzanan bir sapt rmayla kar kar yad r.
Dikkat edilirse toplumun ba nda bir sapma olarak geli en egemenlikle birlikte sapt rmaya u rat lan bir kavram oldu undan bahsediyoruz. Egemenlikten daha eski oldu u sonucuna varmak istiyoruz. E er insan toplumsal
bir varl k ise, insanl
toplumsalla arak kazanm siyaset (ya da politika) insanl k kadar
eskidir. nsanla mam n siyasetle ba lad
ve 'gerçek anlamda' siyaset yapabildi imiz kadar geli ti ini söyleyebiliriz. lk insan topluluklar ndan günümüzün karma k toplumlar na kadar siyaset insan n vazgeçemeyece i, ihmal edemeyece i, ihmal etti inde zay f dü ece i, iradesini, kimli ini ve kendini kaybedece i bir gerçekli i olu turmaktad r. nsanl z için bu denli eski ve önemlidir.
mokratik içerikte, devletçe ve devlet d yürütülen türleriyle insan ve toplumu ilgilendiren her sahada adeta anl k yürütülmektedir.
Siyasetin belli kesimlere ve kurumlara has
bir olgu olarak ele al nmas , daha çok da devletçe yürütülen bir faaliyet olarak görülmesi
ise siyasetin gücüyle, toplum ya am na yön
vermedeki etkinli iyle ilgili ve de insansal geli imimizin ba lang ndan beri de il, bir sürecinden sonra, egemenli in-sömürünün-tahakkümün ortaya ç kmas ndan sonra geli en
bir durumdur.
Egemenlikli, devletçi, iktidarc sürecin
ba lang na kadar siyaset; toplumu olu turan
tüm birimlerin ve bireylerin do rudan kald bir faaliyettir. Toplumun beslenme, korunma, varl
devam ettirme gibi ihtiyaçlave kar kar ya kald sorunlar çözmek üzere bir araya gelerek tart mas ve ka-
nsanla mam n siyasetle ba lad
ve 'gerçek anlamda' siyaset
yapabildi imiz kadar geli ti ini söyleyebiliriz. lk insan topluluklar ndan
günümüzün karma k toplumlar na kadar siyaset insan n vazgeçemeyece i,
ihmal edemeyece i, ihmal etti inde zay f dü ece i, iradesini, kimli ini ve
kendini kaybedece i bir gerçekli i olu turmaktad r
O halde nas l oluyor da siyaset bu kadar
antipatik, yabanc , güvenilmez bir olgu olarak
görülüyor, siyaset bir tarafta, toplum bir tarafta ili kisiz gibi durabiliyor? Bunlar önemle
anla lmay gerektiriyor.
Siyaseti Tan mak
Siyaset (ya da politika) iki ki ilik bir birimden, milyonlar kapsayan birimlere kadar
toplumu olu turan irili ufakl birimlerin ihtiyaçlar
kar lamak ve sorunlar
çözebilmek için tart ma, karar alma ve bunu uygun
araç-yöntemlere kavu turmak üzere planlamalara gitmesidir. Siyasetin tan
böyle
yapabiliriz. Bu tan m kapsam nda siyaset, en
küçük toplumsal birimden, ulusal ve küresel
çaptaki birliklere kadar, her yerde ve herkesçe
yürütülen bir faaliyettir. K sa-uzun süreli, yerel-evrensel kapsaml , ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel çe itlilikte; demokratik-anti de-
88
rarlara ula mas gerçek siyasetin kendisidir.
Son derece demokratiktir, her birim ve bireyin
do rudan kat
na ve kendini özgürce ifadelendirmesine aç kt r. Ya , hasta ve çocuklar
nda herhangi bir ki iye ya da kesime ayr cal k söz konusu de ildir. Özellikle bireyin
klan d nda kendini tan mlayamad süreçlerde siyaset bu en saf haliyle yürürlüktedir.
"Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için" ilkesine göre i lemektedir. Ortak akla dayanmas
ve toplumsal yarar esast r. Klan olu turan
üyelerin hep birlikte ihtiyaçlar ve sorunlar
konusunda fikir olu turmalar ve bunlar tararak karar haline getirmeleridir. Zaten siyaset, ne kadar çarp rsa çarp ls n bundan
ba ka bir ey de ildir ve bu anlam yla toplumun en vazgeçilemez, en insani gerçe idir.
Egemenli e, sömürüye, köleli e konu olmayan toplumun yürüttü ü bu faaliyete siyaset
(ya da politika) diyoruz. Siyasetin bu biçimiy-
Say 45
2010
KOMÜNAR
le yürütüldü ü insan toplulu u en demokratik, mektedir. Kendisi hakk nda kararlara giden
en güçlü, en geli kin ve iradeli topluluk de- topluluk üyeleri, al nan kararlar n uygulanmamektir.
nda gev ek, bireyci, f rsatç , hesapç , ç karc
Toplumsall
z bu siyaset tarz ile geli - vb. yakla mlar en büyük kötülük olarak nitemi tir. nsanl
z bu siyaset gerçe i iledir ki lemektedir. Do ru siyaset iyi ahlak getirmekbir canl türü olarak do ada kar la
sorun- tedir. Zerdü t'ün söyledi i gibi "iyi dü ün,
lar n üstesinden gelebilmi , toplumsall
do ru söyle, güzel yap!" ilkesi i lemektedir.
geli tirerek evrendeki canl cans z varl klardan nitelik olarak ileri bir a amaya ula
r.
Kad n Siyaseti En Demokratik
Bu anlam yla siyaseti bir devlet faaliyeti ola- Siyasettir
rak tan mlamak ve devletin do uyla ba latnsanl
n bu siyaset gerçe iyle ortamak en büyük sapt rmad r. Bu siyaset gerçe- ya ç km , imdiyle k yasland nda en soruninin toplumdan çal nmas , siyaset yapma suz, en adil, e it ve özgürlükçü ya am dönemi
hakk n bir tak m ki i ve gruplara mal edil- böyle bir siyasetin ürünü olarak vücut bulmu mesi, insanlar n buna ikna edilmesi, siyaset tur. Sorunlar herkes için geçerlidir, çözümler
na itilmesi adeta tüm kötülüklerin sökün de herkesin kat
yla bulunmakta ve topluetmesine yol açm r.
lu un tümü aç ndan en
Toplumsal sorunlar olaelveri li sonuçlara ulaSiyaseti bir devlet faaliyeti olarak
rak adland rabilece ilmaktad r. Do adan
tan mlamak ve devletin do uyla
miz tüm sorunlar esakaynakl sorunlar d ba latmak en büyük
nda siyaset gerçe inin
nda ciddi bir toplumsapt rmad r. Bu siyaset gerçe inin
tekelle tirilmesiyle, bir
sal sorundan bahseditoplumdan çal nmas , siyaset yapma lemez. Topluluk yaratak m ki i ve gruplara
hakk
n bir tak m ki i ve gruplara mal na iyi dü ünen, do ru
mal edilmesiyle ba laedilmesi,
insanlar n buna ikna edilmesi, söyleyen ve güzel yar.
siyaset d na itilmesi adeta tüm
nsanl n klan, kapan sayg nl kla ödülkötülüklerin
bile halinde ya ad
lendirilmekte, do al
sökün etmesine yol açm r
dönemin komünal döbir otoriteye kavu tunem olarak adland lmas
rulmaktad r. Do ayla yaözünde onun tüm karar ve uygulama süreçlerinl , duygusal zekâs n geli kinli i ve ana
ni birlikte gerçekle tirmesinden ileri gelmek- olmaktan kaynaklanan sorumluluk duygusuytedir. Temel ihtiyaç maddeleri ba ta olmak la kad n bu sürecin do al önderidir. Ana-kaüzere her eyin payla lmas , bugünkü insanl n' n gözetiminde i lerli ini sürdüren bu sin üzerinde yükseldi i toplumsalla ma- yaset tarz yla geli me gösteren insansal yürün temelini olu turur. "Hepimiz birimiz, biri- yü ümüz, neolitikle büyük bir devrim gerçekmiz hepimiz için" ilkesi bu dönemin temel le tirmi ve günümüze kadar varl
sürdüözelli idir. Buna yol açan sadece tüketim ren temel ya am ilkelerinin, ölçülerinin ve yamaddelerinin de il, karar ve uygulama süreç- rat mlar n temelini olu turmu tur.
lerinin komün ya da klan olu turan tüm üyeToplumun hayati sorunlar çözme sanat
lerin kat
yla, payla
yla gerçekle mesi- olarak siyaseti bu dönemde yönlendiren kadir. Toplulu un kar kar ya kald sorunland r. Kad n öncülük etti i geli melerle neon ve ihtiyaçlar n ortakla a tespiti ve kararla - litik devrime yol açarken bu, kad na tanr çal k
lmas , uygulama süreçlerine tüm topluluk
fat kazand rm , topluluklar n manevi dünüyelerinin canla ba la, ellerinden gelenin en yas nda tanr ça kültünün ortaya ç kmas na yol
iyisini yapma temelinde kat lmalar
sa la- açm r. Çünkü siyaset bu süreçte en demokmaktad r. Ortak al nan kararlar n uygulanma ratik içeri iyle yürütülen bir gerçekliktir. Topsafhas nda en ileri ahlaki yakla m ekillen- luluk içindir, toplulu un kendisi taraf ndan
89
KOMÜNAR
yap lmaktad r ve ortaya ç kard kararlar topnaklarda faaliyet yürüten rahiplerden ba lalulu un gönüllü birli i içinde ahlaki bir tutum yarak, avc , yönetici, ya -tecrübeli erkekler
temelinde pratikle tirilmektedir. Henüz ayr - aras nda toplumsal üretime el koyma ve ayr cal kl bir kesimin tekeline al nmam r, top- cal k olu turma biçiminde geli en e ilim kenlum için toplumun kendisi taraf ndan yürütü- di zihniyet kal plar haz rlamaktad r. Marklen en insanc l, en do al, insan olman n gere i sizm'in be bin y l sonra göremedi ini görmü
bir faaliyet durumundad r. Siyasetin d nda gibidirler. nsan toplumsal oldu u kadar zihni
kalmak diye bir ey söz konusu de ildir. Her- bir varl kt r. Ne kadar maddi ise o kadar da
kes topluluk yarar na dü ünmek, karar süreç- manevidir. "Yar yar ya metafizik" ya amaktalerine kat lmak ve aç a ç kan sonuçlar temer. Zihnine yön verildi inde her eyine yön
linde can gönülden prati e girmek durumun- verilebilmektedir.
dad r. Siyaset yalans z, hilesiz, kolektif, e itSiyaset henüz toplum yarar na ba
r ve
likçi ve özgür bir dü ünce sistemati ine da- demokratik özüne uygun i lemektedir. Ancak
yanmakta yine ahlaki ilkeler temelinde pratik- ilerleyen süreçlerde zihniyet kal plar nda yale mektedir. 'Ahlaki politik toplum' olarak adanan farkl la ma, tanr ve tanr -kral fikrinin
land rd
z bu süreç insanl toplumda yay lmas na tan k
n "cennet" olarak adlanolacakt r. Toplumsal biBir toplumun kendisi için
rd
sürecin kendisidir.
rikime el koymak, h rs zlaOnu cennet olarak bellekmak
isteyen yönetici-rahipsiyaset yapamaz hale
lere i leyen bu siyaset ger- getirilmesi demek kendisi için askeri ef ittifak ekillençe inin sa lad e it, adil,
mektedir. Onca mitolojik
dü ünemez, tart ma
dayan mac , özgür, üretsöylem, yarat
efsanesi,
yürütemez, karar alamaz ve tanr -krallar ve panteonlar
ken ya amd r.
Siyasetin bu en de- uygulayamaz hale getirilmesi
rf insan n kendi olu umumokratik uygulan
topnu anlamland rma çabas
demektir ki
lumsal zekân n, ortak akl n
olarak de erlendirilemez.
bu da köleli i ifade eder
en yarat
biçimde aç a
ekillenen yeni toplumsalkmas demektir. Sömürü,
la man n zihniyette ekillenegemenlik, kölelik, yalan, hile, iddet, açl k, dirilen izdü ümüdür.
zulüm, sava lar, sürgünler, bask lar ve yasakTanr icatç lar kad n eksenli demokratik
lar insanl n bu siyaset gerçe inden kopar l- siyaset tarz n a lmas , belli kesimlere aymas yla, hâkim siyasetin geli mesiyle at ba
cal k ve ç kar sa layan yeni bir siyaset anlageli mi tir. Zira bir toplumun kendisi için sin geçirilmesini her eye kadir, güçlü,
yaset yapamaz hale getirilmesi demek kendisi korkutucu, sözü dinlenmesi ve itaat edilmesi
için dü ünemez, tart ma yürütemez, karar gereken bu tanr -krallar üzerinden sa layacakalamaz ve uygulayamaz hale getirilmesi de- lard r. Kad n öncülü ü ve do al demokratik
mektir ki bu da köleli i ifade eder.
otoritesi ayr cal k ve ç kar amac yla, yani iktidar amac yla h rs zlanacakt r. Toplumun ihtiSiyasetin Çal
yaçlar , sorunlar giderek 'her eyi bilen, göKöy gibi küçük yerle kelerden kent tipi ren, duyan' bu tanr lar taraf ndan karara ba layerle kelere geçen topluluklar karma k ve nacak, kullara dü en onlar n söylediklerini
kalabal k üretim tekniklerine ihtiyaç duymak- yapmak olacakt r. Bu kesimler ç karlar tantad rlar. Yönetilme ve güvenlik sorunlar boy
lar n a ndan ifade ederek toplumun devermektedir. Bu temelde ya tecrübeli ki iler mokratik siyaset yapma sürecine kar hâkim
ve uzmanla anlar do al olarak öne ç kmakta siyasetlerine i lerlik kazand racaklard r. Tanve topluluk siyasetinde etkin bir konuma ula ça inanc na kar , tanr -kral yarat mlar tamaktad r. Tanr ça inanc n mekânlar olan ta- mamen bu gerçe e dayal r. Toplumu ad m
90
Say 45
2010
ad m siyaset d na iten, karar süreçlerinin d nda b rakan bu kesimler öncelikle zihinsel
hegemonyay olu turacaklard r. Tap naklarda
rahiplerce yarat lan mitolojik kurgular kabul
gördükçe siyaset de renk de tirecektir.
Toplum içinde geli tirilmek istenen art k
ürüne el koymaya dayal yeni sistem öncelikle zihinsel olarak kurgulanm r. Mitolojik hikâyeler biçiminde ilahi güçlerin istemi ve emri olarak topluma sunulan zihniyet kal plar n
kabulü oran nda vücut bulmaktad r. Geli tirilmek istenen yeni sisteme gökyüzünden me ruiyet sa lanmaktad r. Tanr ad na iletilenler
kesin do rulard r, emirdir. Tercih yapmak, kabul etmemek söz konusu bile de ildir. Topluma kendisi için siyaset yapmay b rakmas ,
tanr lar n (bunu yükselen egemenlikçi kesim
olarak okuyabiliriz) öngördü ü siyaseti uygulamas dayat lmaktad r. Bunun daha güvenli,
daha bereketli, daha iyi olaca söylenmektedir.
Hâkim Siyaset Kad na Kar tl k
Biçiminde Do
Yapm r
Bunu yönetici, rahip ve askeri ef üçlüsünün siyaseti tüm toplum için de il, kendi ayr cal klar için kullanmalar n ilk biçimi olarak
de erlendirebiliriz. Hâkim siyaset bu biçimiyle topluma kendi ç kar na olmayan dü ünce ve eylemleri kabul ettirme temelinde geli mi tir. Bunu yaparken do al toplumun kar la
sorunlar kullanma yetenekleri müthi tir. Do al toplum olarak adland rd
z klan
toplumunun verimli ve elveri li co rafyalarda
toplanmas n getirdi i sorunlar ve ihtiyaçlar
üzerinden kazand klar ayr cal klar me rula rman n ve kurumla rman n temel yolu olarak hâkim siyaseti geli tirmi lerdir. Yaratt klar erkek karakterli, korkutucu, güçlü, otoriter tanr figürlerinin ilk yapt klar uzun ve
kanl sava lardan sonra annelerini yenmek ve
denetime almakt r. Bu anlam yla hâkim siyaset öncelikle ana-tanr ça kültürüne ve onun
itlikçi, adil, payla mc , ayr cal klara ve
haks zl a yer vermeyen siyasetine kar yürütülmü tür. Toplumsal birikime el koymak isteyen kesimler kar lar nda ana tanr ça inan
bulmaktad r. Toplumda ayr cal k, otorite ve
KOMÜNAR
iktidar geli tirmek isteyen güçler toplumun
itlik, özgürlük, dayan ma temelindeki birliini ve geli imini esas alan ana-tanr ça inan na kar büyük bir mücadele yürütmektedir.
Mitolojilerle do al toplumun e itlikçi, paylamc , kat mc siyasetini olu turan kad n eksenli dü ünü , ana-tanr ça kültürü a lmakta
ve kölelik geli tirilmektedir. Yürütülen hâkim
siyasettir. Mitolojik hikâyelerin sonuç almayerde yalan, hile ve zor devreye girmektedir. Analitik akl n yarat
ile toplum
ad m ad m öz niteliklerinden kopar lmakta,
kendisi hakk nda dü ünme ve karar alma gücünü yitirmektedir. Tanr lar ad na emredileni
yapmak en do ru siyaset olarak kabul ettirilmekte, dayan mac , e itlikçi, bütünlüklü toplum gerçe i parçalanmaktad r. Geli mekte
olan s fla mad r, egemenlik ve kölelik temelinde toplumun yeniden ekillendirilmesidir.
Yeni do an erkek tanr lar n anneleri ve e leriyle giri tikleri mücadeleleri anlatan mitolojik hikâyeler özünde toplumda geli en bu
yar lman n, farkl la man n ve çeli kinin ald
çat mal hali anlatmaktad r. Toplumsalla maaç a ç karan, neolitik devrim gibi insanl k
tarihinde en büyük geli me a amas yaratan
kad n öncülü ündeki demokratik siyaset ile
erkek egemenlikli hâkim siyasetin kavgas
tanr ve tanr çalar aras ndaki sava la ifadelendirilmektedir. Mitolojiyi böyle okudu umuzda o dönemin toplumsal çeli kilerini ve çat malar
görürüz. Mitolojiler bize hâkim siyasetin ilk hedefinin kad n oldu unu anlat r.
Toplumun kendi gelece i için dü ünmesi,
karar süreçleri olu turmas ve bunu uygulamaya geçirmesi yerini toplum ad na dü ünen, karar veren ve uygulatan kutsal ki ilere ve kurumlara b rakt kça siyasetin nitelik de tirmesine, gerçek i levinin tersine dönmesine,
toplumun en vazgeçilmez ve temel etkinli inin toplumu denetime alma ve bir az nl k için
kullanma arac na dönü mesine tan k oluruz.
Siyaset art k toplumun s rt nda bir kene gibi
ya ayan toplum kar tlar n, egemenlerin, tekellerin en temel silah r. Erkek egemen karakterde kad na dü manl derinle tiren, doayla bütünlük yerine do aya hâkimiyeti sal k
91
KOMÜNAR
veren, topluma tanr sal akl esas alarak kendi
akl
bir kenara b rakmay ö ütleyen eril,
dinsel karakterli, yalan ve iddet üzerine kurulu yap yla adeta toplumu ö üten bir makine gibi i lemeye ba layacakt r.
Toplumun öz siyaseti devletçi uygarl n
ndaki, uza ndaki, klan, kabile ve a iretlerde varl k bulacak; zay flayacak, çe itli badireler atlatacak, de ip dönü ecek ama yok
olmayacak ve bir biçimde varl
devam ettirecektir. Bunun böyle olmas kaç lmazd r
zira toplumun varl
egemenlere, sömürücülere, talanc lara bunlar n geli tirdi i sömürü
ve tahribatlara kar n sürdürmesinin, devaml sa lamas n temel ko ulu kendi öz siyasetini bir biçimde yürütebilmesine ba
r.
Zira toplumun varl
egemenlere, sömürücülere,
talanc lara bunlar n geli tirdi i
sömürü ve tahribatlara kar n
sürdürmesinin, devaml
sa lamas n temel ko ulu kendi öz
siyasetini bir biçimde
yürütebilmesine ba
r
Toplumun ayakta kalabilmesi ancak böyle
mümkündür. Toplum egemenlerin bask , zoru ve yalan ile birçok konuda siyaset olu turma ve uygulamaktan uzakla
lm olsa da
bünyesinin kald ramayaca , toplumsal varl n tehdit alt nda kald süreçlerde ve konularda devreye girmekten geri durmam r. Hâkim siyasetin i lemedi i ya am alanlar nda ve
co rafyalarda kendini sürdürmü ve ya am
alanlar geli tirmi tir. Hâkim siyaset geli ir,
kendini örgütler çe itli araçlara, ayg tlara, mekanizmalara kavu tururken toplumun siyaset
gerçe i de kendini devam ettirmi , birçok büyük ö reti, birçok bilgelik örne i ve zengin bir
örgütsel-eylemsel miras yaratm r.
Devletçi uygarl k toplumsal s fla ma ve
parçalanman n derinle ti i, toplumsal sorunlar ve çeli kilerin artt , insan n do ayla ve
birbiriyle dayan mac ba lar n kopar ld
92
süreci ifade eder. Günümüze kadar süren toplumsal parçalanma, hâkim siyasetin ürünüdür.
Tabii toplumsal parçalanmayla birlikte siyaset
de farkl içerikler ve nitelikler kazanm r. Ark tek bir siyaset yoktur, toplumun parçalanan
tüm kesimlerinin kendine özgü siyasetleri ortaya ç km r. Zihniyeti, yöntemleri ve araçlar güçlü, ikna edici biçimde olu turan hâkim siyasal ak mlar a rl kla iktidar -devleti
ele geçirmeye odaklan rken; devletçi uygarl n d nda kalan kesimler ise iktidardan ve
devletten uzak, demokratik siyasetleri temelinde toplumsall klar
sürdürmeyi esas allard r. Toplumun kendi siyasetini yürütmesi demek s fla maya, devletle meye, iktidar olgusuna dolay yla sömürüye ve kölele meye direnmesi demektir. Tarih bu anlamda
uygarl k güçleriyle özgür kabile ve a iret topluluklar n çat malar yla doludur. Demokratik uygarl olu turan kabile ve a iret topluluklar hâkim siyasete kar her f rsatta direnmi ler, birçok devletçi uygarl k gücünü yerle
bir etmi ler ancak hâkim siyasetin ortaya ç kard
devletçi uygarl k gerçe ini ortadan
kald ramam lard r. Yine devletçi uygarl k
güçlerinin s fla rd , kölele tirdi i emekçi, ezilen kesimler de öz siyasetleriyle ya amak için birçok direni ve isyan örgütlemi lerdir. Bu çabalar n tümü toplumun kendi siyasetini yürütme ve ya am bu temelde sürdürme çabalar r ve kutsald r.
ktidar Bisiklet Gibidir,
Durdu unda Devrilir
Her iktidar gerçe i çe itli s rlamalarla
ve çeli kilerle var olur. Kendisi bir çeli ki ve
kriz nedeni olan iktidar gerçe i yol açt toplumsal çeli kilerin yan s ra co rafi, iklimsel
rlamalarla da kar kar yad r. Yine kendisi
gibi farkl iktidar güçlerinin bask alt ndad r.
Dolay yla bir ömrü vard r. Tarihteki tüm iktidarc -devletçi uygarl k güçleri bu yasan n
hükmü alt nda kalm lard r. Çeli kilere ve s rlamalara dayanmak için sömürüyü ve gasp
derinle tirmek, bunun için de hâkim siyasetlerini geli tirmek durumundad rlar. Yeni zihniyet kal plar ve bunlara dayal siyaset araç ve
Say 45
2010
yöntemleri yarat lmadan iktidar sürdürmek
olanakl de ildir. Hâkim siyasetin çe itlilik ve
derinlik kazanmas yine giderek tek siyaset
gerçe i olarak alg lanmas bu durumuyla ilgilidir. Hâkim siyasetin köleci, tahakkümcü,
anti-demokratik yönetim anlay
sa lad
me ruiyet ve kulland zor ayg tlar yla kent
devletinden merkezi devlete, küresel imparatorluklara kadar uzanan bask ve iktidar ayg tlar , esas nda toplumun kendi ad na siyaset
yapma gücünü k rd oranda ya am bulabilir.
Kendi ad na dü ünemez, karar alamaz, plan
yapamaz yani siyaset yürütemez toplum ise
ölü bir toplumdur. Böyle bir insan y
na
toplum denilemez ve toplum gerçe i bunu
kald ramaz. Dayanma ve tahammül gücü bir
yere kadard r. Hâkim siyasetin yeni me ruiyet
araçlar na ihtiyaç duymas toplumsal gerçe in
bu yap ndan ileri gelir. Egemen güçler siyaset yöntemlerini derinle tirmeyi, incelterek
sürdürmeyi yine toplumlar n maddi ve manevi
yarat mlar üzerinden geli tirmi lerdir. H rs zlayarak, içeri ini bo altarak tek tanr dinleri
iktidar n hizmetine sokmay ba arm lard r.
Bu anlam yla feodal ça a damgas vuran hâkim siyasetin dini me ruiyete kavu turularak
sürdürüldü üne tan k oluruz.
MS.500-1500 aras döneme damgas
vuran hâkim siyaset H ristiyanl k, slamiyet
gibi büyük dinlerin sa lad
zihniyete ve
me ruiyete dayanm r. Rönesans ve reform
hareketleri e li inde ya anan ayd nlanma süreci, kavim, kabile ve a iret direni leri öz olarak toplumun dini dogmatizm alt nda ya ad
iradesizle tirilme gerçe ine kar direni idir.
Toplumlar n kendi siyasetleri temelinde basz, sömürüsüz, e it ve özgür ya ama istemidir.
Kapitalist Uygarl n Siyaseti En
Kirli ve Ölümcül Siyasettir
Günümüzde hâkim siyaset ideolojik, felsefi ve kurumsal olarak derin bir bunal
yaamaktad r. Tüm toplumlarda siyasete güven
azalm r. Hâkim siyasetin zihniyet kal plar
dökülmekte, kurum ve ili kileriyle ç kmaz
ya amaktad r. Toplumlar bu siyaset tarz ile
sorunlar n çözülece ini dü ünmemektedir-
KOMÜNAR
ler. Bu kan ve inan lar objektif olarak bir
gerçe e de denk gelmektedir. Çünkü siyaset
dar bo azdad r, çözümsüzdür. Bu nedenle tüm
dünyada siyaset tart malar yap lmakta ve bu
kavram n yeni tan mlar na ula lmaya çal lmaktad r. Hâkim siyasete me ruiyet sa layan,
perdeleyen bile enlerin çözümsüzlü ü a lamamaktad r. Çünkü egemenlerin kar ve iktidar amaçl hâkim siyasetinin s fsall k, ataerkillik, devlet, din ve bilim gibi me ruiyet
kaynaklar n toplumsal sorunlar n ve krizin
esas nedenleri oldu u gün gün aç a ç kmaktad r. Hâkim siyasetin üzerinde yükseldi i bu
yap lar n bunal
ve çözümsüzlü ü katlanarak büyüdükçe toplumsal krizi derinle tirmektedir. Ya anan kaostur.
Kapitalist sistemin çe itli isimler alt nda
yürütmü oldu u siyasetin kar ve iktidar için
toplumsal de erleri s rs zca h rs zlama oldu u, do ay mahvetti i, ahlak , politikas
rarak toplumlar güçten dü ürdü ü iyice ortaya ç km durumdad r. Toplumsal varl
tehdit eden, en kemirgen, yozla
kesim
olarak bürokrasi tüm toplumlar n en soysuz
kesimlerini kapsamaktad r. Hâkim siyasetin
kurum ve araçlar na alternatif olarak, tart malar, giri imler, aray lar en yayg n halini
ya amaktad r. Kapitalist uygarl k büyük yalanlar e li inde yürüttü ü hâkim siyasetle doa ve toplumda derin yaralar açt kça bu aralar da geli mekte ve toplumlar n kendi siyasetlerini geli tirme, siyaseti demokratikle tirme çabalar yo unla maktad r. Tarih boyunca iktidar ve egemenli in, sömürü ve talan n
yo unla
lmas sanat olan hâkim siyasetin
gerçekli i iyice de ifre olmu tur. Me ruiyetini
gökyüzünden alan, kendini dini referanslara
dayand ran hâkim siyaset gerçe i kapitalist
uygarl k ça nda a lm , gelinen a amada insanl a büyük ac lara mal olan ulus-devletçi
hâkim siyaset de toplumlar nezdinde iflas etmi tir. nsanl k için kald lamaz boyuta ulaan, açl k, i sizlik, do a tahribat , cinsiyetçilik, e itsizlik kendini bilime ve 'halk n egemenli ine' dayand rd
iddia eden günümüz hâkim siyasetinin gerçe ini de ortaya
dökmektedir. Art k siyaset nedir, kayna
93
KOMÜNAR
nerden almal , nas l yürütülmeli sorular daha
güçlü sorulmakta ve küresel düzeyde yan tlar
aranmaktad r. Bin y llard r toplumlar kölele tiren, sömüren, iktidar ad na tarifsiz ac ve
mlara sürükleyen egemenlerin maskeledii, kutsal k flara sararak yürüttü ü siyasetin
yerini demokratik siyasetin araçlar ve yöntemleri almakta, artan bir biçimde toplum yaam na yön veren yeni yap lanmalar ortaya
kmaktad r. Öz yönetim, yerinden yönetim,
üçüncü alan, do rudan demokrasi, sivil toplum, a-devlet tart malar ve uygulamalar
yayg nla makta, komünler, meclisler, kongreler, özgür belediyecilik gibi kurumla malar
temelinde demokratik siyaset gelene i büyük
bir canlanmay ya amaktad r.
Çerçevesini k saca ortaya koymaya çal z kaos sürecine kar dünyan n birçok
yerinde içine girilen bu aray lar ve çabalar
daha da derinle tirme, tarihsel perspektif kadar, felsefi ve bilimsel temellerini sa lamla rma, örgütsel ve eylemsel zenginli e kavu turma daha da önemlisi hayat n her alan nda
somutla rma en büyük toplumsal görev olarak belirmektedir.
Uygarl k tarihini bir anlamda toplumun siyaset d na itilme, söz ve karar gücünün k lmas tarihi olarak da de erlendirmi tik. Uygarl k a amalar n tümü toplumun öz ç karlatemelinde dü ünme, tart ma ve karar alma
gücünü k rd oranda hâkimiyet tesis edebilmi tir. Yani toplumun politik niteli ini zay flatabildi i, onun ad na karar alma yetkisini çeitli me ruiyet ve zor araçlar vas tas yla gasp
edebildi i oranda varl k bulabilmi tir. Her uygarl k a amas n ömrü bununla do ru orant
olagelmi tir. Köleci, feodal, kapitalist, emperyalist vb. biçimlerde isimlendirilen bu a amalar n her biri bir öncekinden daha fazla, daha
derinlikli devletle tirme, s fla rma ve sömürme özelli indedir. Kapitalist a aman n
feodalizmden, feodalizmin kölecilikten daha
ileri, daha geli kin oldu u demagojiden ibarettir. nsani ve toplumsal özelliklerin her a amada bir öncekinden daha fazla k ma u rald
, bask , sömürü, çarp tman n daha derinle tirildi ini ve yayg nla
ld
, devle-
94
tin daha büyüdü ünü, iktidar n toplumun tüm
dokular na nüfuz edercesine yayd ld
görürüz. Bu insanl k için daha fazla ilerleme deildir. Konumuz olmas itibariyle siyaset olgusu üzerinden bunu biraz daha geli tirebiliriz.
Köleci dönem hâkim siyasetin dolay yla
onun en geli kin iktidar ayg olarak devletin
kendi özgür yasalar temelinde i leyen toplumsal dokuyu yaralama, bozma ve de tirme gücü günümüze oranla son derece s rl r. Hâkim siyasetin topluma s zd lmas ve
yayg nla
lmas günümüzle k yaslanamaz
bile. Halklar n kabileler, a iretler, kavimler biçimindeki ya am ortamlar nda geçerli olan demokratik siyasettir. Köleci devletlerin ula ma
ve denetime alma olanaklar zay ft r. Denetim
alt ndaki bölgelerde uygulanan hâkim siyaset,
hegemonya ve iktidar adeta anl k geli tiren,
ruhlara, duygulara, güdülere dek s zd ran günümüz hâkim siyasetiyle kar la
ld nda
son derece etkisiz ve zay ft r. Toplumsal dokulara derinli ine i lemekten uzakt r. Halk n öz
siyasetiyle birlikte var olabilmektedir. Ço u
yerlerde hükmünü yürüten halk n öz siyasetidir. Köleci devlet ve iktidar sahipleri hem fiziki ve hem dü ünsel olarak toplumun d ndar ve hâkimiyetleri s rl r.
Feodal dönem kölecili e göre devlet ve
iktidar n topluma daha fazla nüfuz etti i, etkileme ve yönlendirme gücünün daha artt , iktidar ayg t ve araçlar n daha geli ti i buna
paralel toplumun biraz daha daralt ld , özgürlük alanlar n ve yeteneklerinin daha bir
rland ld bir süreci ifade eder. Köleci
dönemde s rl olan yönetim erki ve bürokrasisi geli me gösterir, aristokrasi olarak tan mlanan kesimin geli mesi ya an r, devlet kurumlar çe itlenip yayg nla r. Me ruiyet araçlar olarak tek tanr dinler toplumu bir a gibi
saran kurumla malara kavu ur. Toplumlar n
öz siyasetine yön veren komünal dü ünü ve
inan biçimleri yer alt na çekilmek, daha çok
da mezhepler eklinde varl
sürdürmek
durumunda kal r. Kudretli tek tanr inanc
çoklu toplum gerçe ini s rland r. Tek tiple tirme dinlerin sa lad me ruiyet temelinde daha da geli ir. Kilise, havra, cami ve tap -
Say 45
2010
naklarda toplum zihniyeti karart r ve egemenlerin hâkim siyaseti yayg nca üretilir. Doal toplumun demokratik siyaset alanlar bir
bir dü ürülür. Yine de tar m ve köy toplumu
ehir ve devlet toplumuna göre hem nicelik
hem nitelik olarak daha geli kindir diyebiliriz.
Komünal özellikler, ahlaki ilkeler ve öz siyasete dayal toplum ya am belirgindir. mparatorluklar ve devletler içerisinde birçok kabile,
iret, kavim kendi dilleri, kültürleri, inançlar
temelinde ço unlukla da özerk bir durumda
devletlerle bir nevi ittifak halinde varl
sürdürmektedir. Vergisini ödemekte, gerektiinde devletin asker talebini kar lamakta ancak toplumsall na kendi yön vermektedir.
Yine ayn dini inan alt nda bile olsa yayg n
bir mezheple me ve tarikatla ma biçiminde
toplumsal farkl
n ve çe itlili in ya at lmas
söz konusudur. Feodal uygarl k ça nda hâkim siyaset daha bir yayg n, daha s örgütlenmi , daha güçlü me ruiyet araçlar na ve
kurumlar na kavu turulmu tur, ancak hala
mekân , görünü ü, dili, kültürü ile toplumun
ndad r ve tahribat s rl r.
Kapitalist uygarl k ça nda bu durum toplumun aleyhine en büyük de imi geçirmi tir.
Tüm demagojik ve propagandatif söylemlere
ra men, kapitalist uygarl k ça nda siyasetin
kayna
n toplum oldu u, me ruiyetini toplumdan ald ve iktidar sahibi seçkinlerin yürüttü ü bir faaliyet olmaktan ç kt do ru deildir. Bu büyük bir yan ltmacad r ve hâkim
siyasetin ürünüdür. Toplumun siyasal etkinliinin ya da politik özelli inin iktidar ve tekelle me ad na k lmaya ba land
, sömürü, gasp ve talan amaçl oldu unu belirtmi tik.
Tekelle me ve tekeller tekeli olan devletle me
uygarl n do undan beri süregelen bir olgudur. Kapitalist uygarl k a amas nda buna
bir de bireycile me eklenmi devlet ve iktidar
olgusu azmanla
lm r. Bu toplumun en
dar s rlara hapsedilmesi, ahlaki ve politik
özelliklerini en kullanamaz hale getirilmesi
demektir. Sömürünün azamile ebilmesi için
toplumun dü ünme, tart ma, karar gücünün
maksimum düzeyde k lmas gerekir.
Kapitalist uygarl k sürecinde Hegel'in "tanr -
KOMÜNAR
n yeryüzüne inmi ve yürüyü e geçmi hali"
diye tan mlad ulus-devletin kapsam na almad
hiçbir insan toplulu u kalmam r.
Dünyan n en ücra kö elerine kadar devletçilik, iktidar, kar ve sermaye olgular ta nm r. Okullar, üniversiteler, medya, tink-tank
kurulu lar , internet gibi ideolojik hegemonya
araçlar patlama yapm r. Toplumun ahlak ilkesinin yerine in a edilen hukuk ya am n adeta her alan an an na egemen sistemin ç kar
ve amaçlar temelinde düzenleyerek toplumun
ahlak ilkesini bir kenara itmi tir. En ufak bir
olayda bile neyin suç, kimin suçlu oldu una
devlet karar vermekte, do umdan ölüme kadarki her ya am evresi devletin bilgisi, kurallar ve onay temelinde yürütülebilmektedir.
Me ru savunma hakk ba ta olmak üzere toplumun kendini savunma ve geli tirme araçlar
tümden elinden al nm r. Milliyetçilik temelinde geli tirilen azami iktidar ve sömürü ayolarak ulus-devlet gerçe i adeta toplumun
inkâr ve imhas temelinde i lemektedir. Tarihin tan k oldu u en s , en derinlikli, en yayn iktidar ayg olarak ulus-devlet; en güçsüz, politik ve ahlaki ilkelerinden soyundurulmu , savunmas z b rak larak her türlü sömürüye ve talana aç k hale getirilmi toplum demektir. Devletçilik, milliyetçilik ve cinsiyetçilikle azd lan bireycilik hiçbir toplumsal sorumluluk gözetmeden kar ve iktidar pe inde
ko maktad r. Do aya yapt gibi toplumu da
mahveden, bindi i dal kesen, kendini var
eden ko ullar ortadan kald ran kapitalist uygarl k gerçe i bir kanser gibi do am ve toplumsall
kemirmektedir.
Devletsiz Toplum Olmaz m ?
Siyaset kavram n çok uza nda bir toplum düzeyi aç a ç kar lm r. nsanl
z
kapitalist uygarl k a amas nda h zla toplum
olma niteliklerini kaybetmekle kar kar ya
kalm r. Ayn do am z gibi hatta ondan daha
tehlikeli bir biçimde toplumsall
z varl kyokluk sorunuyla kar kar yad r. Devlet büyürken, bürokrasi devle irken, tekelle me küresel irketle melere ula r, k tlanamaz-s rlanamaz hale gelirken toplum alabildi ine
95
KOMÜNAR
zay flat lm r. Ahlaki örgü da lm , para,
sermaye, iktidar için her ey mubah anlay
toplumlara neredeyse hâkim k nm r. Siyasetçilik en ucuzundan egemen s flar ad na idarecilik yaparken, bürokrasi bu toplum
ve do a kar
canavarla
devlet ayg
yürütürken, sözde bilim adamlar ve mekânlaeski din adamlar ve mekânlar ndan daha
utanmazca devletsiz ya am n olamayaca
yalan
geli tirirken yine medya bireycilik,
paragözlük, tüketicilik, gibi olgular yayarken
adeta toplumsall
za kar bir sava düzenindedirler. Siyasetin bir devlet i i oldu u,
devletten ayr bir siyaset ve toplum gerçe- inin olamayaca neredeyse tart lmaz kabullerden biri haline gelmi tir.
Bin y llard r iktidar güçlerinin çöplü ünden beslenen, egemenlerin ayakucunda iktidar
olanaklar ndan yararlanmak için her türlü
ahlaks zl
sergilemekten çekinmeyen orta
n, tüccar, tefeci, simsar, bezirgân tayfan sistemi olarak geli en kapitalist sistem,
iktidar toplumun gözeneklerine kadar ta r. Ulus-devlet ile birlikte egemenlik toplumun içine ta nm , toplum adeta devletle tirilmi tir. Bu kölelikten beter bir durumdur. Devletsiz toplumun var olamayaca yalan na herkes inand lm , herkes kendini
devletin sahibi sayacak kadar yan lg içine çekilmi , neredeyse toplumun yerini devlet alr. "Toplumsuz da ya anabilir, ancak devletsiz ya anamaz" diyebilecek kadar toplumsall ndan uzak dü ürülmü insan gerçe ine
kapitalist uygarl kla birlikte ula lm r. nsan n toplumsal bir varl k oldu u, toplumsuz
insan olunamayaca unutulan bir gerçek halini alm r. Ahlaki ve politik toplumun insan en büyük hakikati oldu unu hat rlayan bile yoktur. Bin y llard r amaçlanan ama ba alamayan ahlaki ve politik özelliklerini kaybetmi , sürüle mi , hayvanla
toplum gerçe ine bu uygarl k a amas nda ula lm r.
Alman fa izminde temsilini bulan devletle tirilmi toplum bunun en çarp
örne idir.
Do am z en büyük tahribatla bu uygarl k sürecinde kar kar ya gelmi tir. Kad n dü ürülebilece i en dip noktaya bu uygarl kta dü-
96
ürülmü tür. Tek tiple me etnik, dini, kültürel
farkl klar n silinmesi adeta toplumun eritilerek tek renkli, tek sesli kur un askerler misali
egemenlerin hizmetine sunulmas kapitalist
uygarl k sürecinde ya anm , bedeli on milyonlarca insan n öldü ü iki dünya sava , hala
ndan bir ey kaybetmeyen ve dünya sava lar ndaki kay plar katlayan bölgesel sava lar bu uygarl k sürecinde süreklilik kazanr.
Hâkim siyaset kar ve sermaye birikiminde en ileri noktaya ula
, tekelle me küresel
ölçekte bir olgu halini alm r. Tüm milliyetçi, ba ms zl kç demagojilerine kar n kü-
Siyasetçilik en ucuzundan
egemen s flar ad na idarecilik
yaparken, bürokrasi bu toplum
ve do a kar
canavarla
devlet ayg
yürütürken, sözde
bilim adamlar ve mekânlar eski
din adamlar ve mekânlar ndan
daha utanmazca devletsiz
ya am n olamayaca yalan
geli tirirken yine medya bireycilik, paragözlük, tüketicilik, gibi
olgular yayarken adeta toplumsall
za kar bir sava
düzenindedirler
resel tekellerin uydusu ve u
haline gelen
ulus-devletlerle insanl k sömürüye sonuna
kadar aç lm , medya ve bili imin gücünü ellerinde bulunduran küresel güçler ve i birlikçileri toplumsal yabanc la may en derin yaayan bireyci insan gerçe ini "özgür insan";
bunlardan olu an sürü gerçe ini de toplum
olarak yutturmay ba arm lard r. Do am zdan daha fazla toplumsall
z tahrip edilmektedir. nsanl k için en a r, en ta namaz,
en ölümcül sonuçlara yol açabilecek nükleer
silahlanma, do an n tahribi, ahlaki ve moral
yitim, adaletsizlik, i sizlik, fuhu , insan ticareti gibi olgular kar nda bile sorumluluk
duymayan birey ve "toplum" gerçe i bu sözde en geli kin uygarl k a amas n ve onun
Say 45
2010
KOMÜNAR
devletçi, milliyetçi, bilimci, dinci hâkim siya- setini konu turabilmesi mümkün de ildir. Kar
setinin ürünüdür. Toplumun maksimum dü- ve iktidar üzerine in a edilmi hiçbir sistemde
zeyde ku at ld , iç örgütlülü ünün, dini-et- demokratik siyasete, halk n do rudan kat nik-kültürel farkl klara dayal zenginli inin
na yer yoktur. ktidar ve sermaye sahipleeritildi i, neredeyse anl k denetlendi i ve mü- rinin ihtiyaç duydu u toplumsal r za ve me dahale alt na al nd
bu uygarl k sürecinde ruiyetin bu tarz bir kat mla sa land her gecanl -geli me halinde, üretken, kendisi için çen gün daha fazla insan taraf ndan anla ldü ünen-karar alan-uygulamaya geçen tek bir maktad r. Demokratik olmayan seçimlerle, detoplum biriminden bile bahsetmek zordur. Bi- mokratik olmayan partiler üzerinden gerçekreysel özgürlük kand rmacas alt nda kimse le tirilen bu aldatmacada kitlelerin önüne sükimseye söz söyleme, müdahale etme duru- rülen aday listesini onaylamas istenmekte,
munda de ilken, devlet her eye ve herkese toplumun bunlar üzerinde hiçbir yapt m imkar ma, müdahale etme, kural koyma ve uy- kân bulunmamaktad r. Ne geri çekme hakk
gulatma gücüne ula
tanr sal bir güce ka- vard r, ne denetleme hakk vard r ne de karar
vu mu tur. Hâkim güçlerin iktidar ve tekel ay- süreçleri halk n kat
na aç kt r. En ileri deolarak devlet devle irken toplum cücele - mokrasilerin uyguland iddia edilen Bat Avtikçe cücele mi tir. Gürupa ülkelerinde siyanümüzde varl k-yokset en yo un biçimde
Demokratik siyaset
luk sorunu ya ayan bu
olarak anse edilen parti ve seçim kar ve sermaye tekelleanlam yla sadece do arinin denetimi ve yönsistemleri, meclisler,
z de il toplumsall lendirmesi alt ndad r.
senatolar ve parlamentolar önlerine Devlet sistemleri halzd r. Ya anan en
konulan görevleri yapmakla
hafif deyimiyle tam bir
n demokratik siyasesorumlu bir memurlar
'toplumk m'd r.
tine ve bu siyasetleri
toplulu undan öte bir anlam
Ba ta medya-bilim
uygulamaya tamamen
ifade etmez
ve e itim kurumlar ,
kapal r.
din ve siyaset kurumlaHer devletin bir de
olmak üzere uygarl n dayand tüm ku- derini vard r ve i leyen bunlar n derin siyaserumlar bu 'toplumk m' n uygulay lar tidir. Güç ve iktidar sahiplerinin bürokrasileri
olarak rol oynamaktad r. Toplum dü ünemez, milyonlarla ifade edilen bir kesimi olu turtart amaz, kendisi hakk nda karar alamaz, maktad r. Devletin neredeyse tüm kademeleri
hiçbir süreçte hiçbir eyi de tirme iradesini iktidar ve hiyerar i temelinde i leyen ve kapgösteremeyen zavall bir varl k konumuna dü- saml ideolojik me ruiyet araçlar yla bütünleürülmü tür. Ahlaki ve politik özelliklerini yi- nen bir sistemi olu turmaktad r. Bunun hertirmi toplum dedi imiz i te tam da böylesi hangi bir siyasal parti taraf ndan b rakal m
toplumlard r.
halklar lehine de tirilmesini, etkilenmesi bile çok kolay de ildir. ktidara gelen her hüküDerin Siyaset
met de mez devlet ç karlar olarak belirleSeçme-seçilme ve oy hakk yine sözde nen sermaye ve iktidar sahiplerinin politikaifade ve örgütlenme özgürlü ü olgular toplu- lar na uymak durumundad r. Her ko ulda hükmun siyasete kat
n en ileri biçimi olarak münü yürüten hâkim siyasettir. Kimi zaman
sunmak çok tan k ve bildik bir söylem. Bu sol, kimi zaman sa , kimi zaman sosyal debiçimde toplumun kendi siyasetini olu turdu- mokrat partilerin hükümete gelmeleri ton deu, yine siyasete yön verdi i çokça iddia edilikli inden öte bir anlam ifade edememektemekle birlikte gerçe i ifade etmiyor. Temsili dir. Bu anlamda demokratik siyaset olarak
demokrasi de denilen, belli aral klarla seçilen lanse edilen parti ve seçim sistemleri, meclisparlamenterler yoluyla toplumun kendi siya- ler, senatolar ve parlamentolar önlerine konu-
97
KOMÜNAR
lan görevleri yapmakla sorumlu bir memurlar
toplulu undan öte bir anlam ifade etmez. Sadece sistemin kendi siyasetini saklamakta kulland bir yalan perdesi olabilir.
Demokratik Siyaset Öncelikle
Toplumsall
n Savunulmas r
Toplum k m olarak niteledi imiz tüm
yönelimler bu hâkim siyasetin kurumlar ve
sistemi taraf ndan yürütülüyor. Toplumumuzu
ve do am y ma u ratan tüm uygulamalar
bu yan lsaman n sa lad me ruiyet ve r zaya
dayand larak yürütülüyor. Hiçbir ça da olmad kadar derinle en toplumsal ve ekolojik
krizler en ileri demokratik siyaset olarak ta-
Tarihi ilerlemeci, düz-çizgisel
bir mercekten okuyan,
fla may ilerleme sayan,
devleti bir özgürlük arac olarak
gören bu yan yla Frans z
jakobenizminin derin izlerini
ta yan, a
iradeci,
toplumu bir yap-boz tahtas gibi
biçimlendirebilece ini
dü ünen in ac zihniyetten
kurtulmu
bir siyaset zorunludur
mlanan demokrasiyle, toplumun gelece i ve
karlar ile hiçbir ilgisi bulunmayan bu hâkim
siyaset türü alt nda ya and ya an yor. te demokratik siyasetin tan
ve i levi de bu noktada belirginle iyor. Demokratik siyaseti i te
tam da burada bir kez daha tan mlamak gerekiyor. Yürütülen toplum ve do a k
na
kar toplumun öz niteliklerini yeniden kazanran, toplumun demokratik siyaset yürütebilece i bunun bilinç, örgütlülük ve tart ma düzeyini kazanabilece i zihniyet örgüsünü, alanlar aç a ç karan siyaset çal mas na demokratik siyaset diyebiliriz. Demokratik siyaset
büyük tahribata u rat lan ve yok olu a
do ru sürüklenen topluma kendine sahip
98
kma, kendini koruma, konu turma ve özgürlük temelinde geli tirme gücü kazand rman n u ra , çabas ve sanat oluyor.
Kendi hayati ihtiyaçlar , sorunlar ve i leri
üzerinde dü ünebilen, tart p karara gidebilen
ve bu do rultuda eyleme geçebilen toplum,
ya anan toplum k
n da do a k
n da
tek çaresi ve çözümü olacakt r. Sürdürülen
kültürel ve siyasal soyk m, tek tiple me,
farkl klar n silinmesi, yabanc la ma, kar ve
iktidar tap
, ahlaki ilkeden kopu un önüne ancak böyle geçilebilir. Özledi imiz e it ve
özgür toplumsal ekillenme ancak böyle bir
siyaset temelinde kendini yeniden üretme gücüne kavu an toplumun ürünü olarak geli ebilir. Bunun d nda ba ka bir yol yoktur. Binllard r toplumsalla mam yaratan, geli tiren ve güvence alt na alan politik ve ahlaki
özelliklerin güncellenmi yeni yorumu olarak
demokratik siyaset çal mas yürütülmeden,
toplumlar bu temelde felçli durumlar
amadan, e it ve özgür toplum ütopya olarak
kalmaya devam edecektir. Kendini toplum
kurtar
üzerinden tan mlayan, bunu da
bir devrimle devlet ayg
ele geçirerek gerçekle tirebilece ini dü ünen devrim ve devrimcilik anlay reel sosyalizm prati inde ve
ulusal kurtulu mücadeleleri sonras ortaya ç kan ülkelerde iflas etmi bir gerçekliktir. Tarihi ilerlemeci, düz-çizgisel bir mercekten
okuyan, s fla may ilerleme sayan, devleti
bir özgürlük arac olarak gören bu yan yla
Frans z jakobenizminin derin izlerini ta yan,
iradeci, toplumu bir yap-boz tahtas gibi
biçimlendirebilece ini dü ünen in ac zihniyetten kurtulmu bir siyaset zorunludur. Arkas nda derin bir zihniyet çal mas olmaks n demokratik siyaset çal mas yürütülemez.
Dolay yla demokratik siyasetin bir yan
zihniyet çal malar n olu turmas , demokratik siyasetin topluma öz bilinç kazand rmay
amaçlayan kurum ve kadrolarla geli tirilmesi
de önemli bir özgürlük çal mas olmaktad r.
Demokratik siyaset akademileri ve sosyal bilim merkezleri olarak da adland rd
z bu
kurumlarda toplumun siyaset yetene inin ve
gücünün aç a ç kar lmas , bunun kadrolar -
Say 45
2010
n yarat lmas son derece önemlidir. Demokratik siyaset hâkim siyasetin zihniyet yap lanmalar na dayal olarak yürütülemez. Günümüzün okullar , ara rma kurulu lar , üniversiteleri, medyas halk n demokratik siyasetinin
üretildi i, onun zihniyet çal mas n yürütüldü ü yerler olarak de erlendirilemez. Bunlar
hâkim siyasete s s ya ba , ona me ruiyet
üreten kurumlar olarak demokratik siyasete
kapal r.
Yine demokratik siyaseti halk n tart ma
süreçlerine dayand rmadan, denetimine ve
do rudan kat
na açmadan yürütmek mümkün de ildir. Bu anlamda bu süreçlerin ya anabilece i örgütlülükler olarak siyasi partiler,
komünler, meclisler, konseyler, sivil toplum
kurulu lar , dernekler, sendikalar, oda-baro türü meslek örgütlenmeleri, halk n kültürel ve
sosyal kurumlar , dini mekânlar dü ünülebilir.
Sermaye ve iktidar tekelleri d ndaki tüm toplumsal kesimleri kapsayan yayg n, kendi aralar nda koordineli bir örgütlülük demokratik
siyaset çal mas n en can al
konusunu
olu turmaktad r. Kendini devletle meye kapatm , halk n do rudan kat
na, tart ma ve
kararla mas na dayand ran bu tür örgütlenmeler ne kadar yayg nla rsa toplum politik niteli ini o denli kazanabilir.
Demokratik siyasetin böyle tabandan, toplumun do rudan kat
na ve kararla mas na
dayal olarak geli tirilmesi ba ta devlet olmak
üzere birçok iktidar ve sermaye gücünü harekete geçirecektir. Hâkim sistemin iktidara ve
kâra endeksli geli tirdi i birey ve toplum gerçe i bile ba ba na bir tehdit ve tehlike olarak orta yerde durmaktad r. Dolay yla demokratik siyasetin bir de öz savunma perspektifi ve donan
n bulunmas kendinin savunma gücünün olu turulmas gerektirir.
Demokratik siyaseti bir de bu yan yla düünmek ve anlamak, bunun gerektirdi i bilinç,
örgütlülük ve donan
yaratmak artt r. Tüm
hücrelerine kadar devlet ve arkas ndaki iktidar
ayg tlar n zoruna aç k bir siyaset çal mas n sonuç alabilece i dü ünülemez. Bu yan yla demokratik siyaset çal mas ciddi bir
direni kültürü ve bilinci yan nda bunun ifade-
KOMÜNAR
lendirilece i öz savunma kurum ve araçlar yla
da donanmak durumundad r.
Demokratik siyaset denildi inde zorunlu
olarak gündeme gelen ba ka bir husus halk n
eylemlili idir. Tart an, karar alan ve bunu uygulamaya geçirmeye yönelen her demokratik
siyaset, yap lanmas halk n eylemlili i sorunuyla kar kar ya kalacakt r. Bu demokratik
siyasetin olmazsa olmaz r. Halk n eylemliliinin olmad
yerde demokrasi geli emez,
sadece tart an ve karar alan fakat bunu demokratik eylemlili iyle ya ama geçirme gücünü gösteremeyen bir toplum gerçek niteliklerine kavu amaz. Kendini bir irade olarak kabul ettiremez ve hâkim s flar kar nda
me ruiyetini sa layamaz. Bu aç dan halk n
demokratik eylem gücünün geli tirilmesi demokratik siyaset çal mas n di er önemli bir
aya
olu turur.
Toplumsall
n ve do am n kar
kar ya kald büyük sald rganl k kar nda
temel ç
ve ba ar ya ta yacak direni
hatt ortaya ç karabilecek en kutsal çal ma
demokratik siyaset çal mas r. Çerçevesini
bu biçimde çizebilece imiz demokratik siyaset çal mas elbette ki daha derinlikli ve aynt incelemelere ve örneklemelere ihtiyaç
göstermektedir. Ortado u halklar n bar ,
demokrasi ve özgürlük ihtiyac na yan t verebilecek tek seçenek olarak demokratik siyaset
olgusu daha çok tart lacak ve üzerinde bir
mürit gibi, srarla, inatla, ba
kla durularak
geli tirilebilecektir. Tarihimizde çokça örne i
bulunan bilgelik, ozanl k, evliyal k ve peygamberlik gerçe i bize 'demokratik siyasetin
ki ili i' nas l olmas gerekti ine ili kin çok
de erli örnekler sunmaktad r. Yine halklan direni gelene i ihtiyac z olan birçok eyi içermesiyle yeniden okunmay ve anla lmay gerektirmektedir. Bu temelde ele
al nd nda ve yürütüldü ünde demokratik siyaset halklar
n zihinsel, örgütsel, eylemsel iradesini zirvele tirmekle kalmayacak, itildi i kaoslu ve krizli durumunu a ma gücüne
de ula abilecektir.
99
KOMÜNAR
BURJUVAZ TARAFINDAN GASP ED LEN B R HALK DEVR
NG
:
Z DEVR
Halk, mücadele, devrim, esnek zeka, manipülasyon, siyasal bo luk ve burjuva...
Tarih halklar n yapt ve halk ad na gerçekle en pek çok devrimin dönem egemenlerinin hanesine yaz ld na tan kt r. Bu yüzden
ya anan toplumsal devrimlerin do ru tan mlanmaya ihtiyac var. Aksi takdirde yanl yorumlanm olacak olan tarih, ya anan güncelin
tarihle ba
koparaca gibi do ru yoldan da
sapt racakt r.
Devrimler devletçi uygarl k sisteminin yap sal
kriziyle ba lant geli me gösteren toplumsal
bunal mlara ve ya anan kanserle meye çare
bulma amaçl r. Bu nedenden ötürü insana
insan olma özelli i ve ayr cal
tan yan yaam alan n büyük tahripler sonucu yok edilmesiyle (yok edilmeyle kar kar ya olduunu söylemek, yok edilen ya am n di lisi haline gelmek olur) toplumsal refleksin di er bir
ismi olan devrimlerin patlak vermesi kaç l-
Tarihten günümüze köleci, bask , egemen sistemler kendilerini var edebilmek için
daima halka dayanm lard r. Sistemlerini geli tirebilme imkân da halk n her türlü sömürüsü, zay flat lmas ve insan olmaktan ç kar lmas ndan bulmu lard r. Devletin d nda
kalanlar olarak tan mlad
z halk sürüle tirmeyi hedefleyen toplumsal mühendislik çabalar , tüm egemenlerin en temel karakteristik
özelli idir. O nedenle "do ru anlama neden
gerekli?" sorusu oldukça can al
r.
maz olmu tur. Dolay yla halk n özgür ya ama istemini do uran mücadeleler ço u zaman
devrimle sonuçlanm r. Fakat tarihe s fsal
bak n etkisiyle devrimler tüm halka de il de
bir s fa mal edilmi tir. Çünkü s fsal yaklam devrimi yapacak güç olarak iktidarla çeli kisi olan toplumun tüm kesimlerini de il,
bunlardan sadece bir s
görür. Yani tüm
toplumu devrimci görmez, sadece bir s
devrimci görür. Bu nedenle de gerçekle en
devrimler halk devrimi biçiminde de il de s -
100
Say 45
2010
KOMÜNAR
f devrimi eklinde ele al r. Bunun en belir- Yoksa burjuvazi ve halk ortak program etragin örnekleri özellikle Rönesans, Reformasnda bulu arak hiçbir zaman bir devrimin her
yan ve Ayd nlanma'n n etkisiyle Avrupa'da,
amas nda birlikte yer almam r. Çünkü yaAmerika'da gerçekle en devrimlerin ele al nlar , karakterleri farkl r. Birisi egemenli i
mas nda görülmektedir. ngiliz, Frans z ve ortadan kald rmaya çal an toplumun geni
Amerika Devrimlerine genel olarak 'burjuva kesimi iken, di eri ise toplumun tümü üzedevrimleri' denilir. Böylesi bir tan mlama, rinde kendini tekellerin tekeli haline getirmek
'devrim' kavram n özü nedeniyle do ru bir isteyen doyumsuz bir s ft r. Dolay yla burtan mlama olamaz.
juvazinin devrimlerde yer almas n as l neÖzü itibariyle devrimler toplumun ahlaki deni özellikle ulus-devlet örgütlenmesiyle
ve politik karakterine yapt katk temelinde kendini iktidar haline getirme hedefidir. Bu
anlam kazan r. Gerçekle enin, devrim veya yolda da en büyük gerçekle tirici güç tabiî ki
kar devrim olup olmad , toplumun öz ka- halk olmaktad r. Halktan güç alan, halk n yaprakteri olan ahlak ve politikaya yapt katk
devrimler üzerine konmay görev bilen ve
temelinde anla r. Burjuvazi gibi ba tan beri sonuna kadar ihanet içinde olan bir gerçeklikiktidar olmay tek amaç olarak bellemi ve tir, burjuvazi gerçekli i. Burjuvazinin devrimtoplumsall dolay yla ahlak
lerdeki rolü özü itibariyle budur.
da tt oranda var olabilen
Burjuvazinin yapt , esbir s
n devrim yapmas ,
nek
zekâs yla monar ik yaBeyaz Türkçü
'devrim'in özüyle çeli iktir.
lara kar halk n harekete
fa izmin yerine geçmek
Bu nedenle burjuvaziden
geçirilmesi ya da direni ruisteyen Ye il Türkçü fa izm
devrimci de il, tarihin tan k
hunun kabart larak yanl
ne kadar devrimciyse,
oldu u en büyük kar -devmecraya kanalize edilmesi
rimci ç kar. Ve bu, Mark- aristokrasinin yerine geçmek ve siyasal bo lu un (halk n
sizm'in belirtti i gibi sonra- isteyen burjuvazi de o denli devrimsel gücünü sisteme
dan gerçekle en bir kar dönü türememesi nedeniydevrimcidir
devrimcile me durumu dele) kendi ç karlar temelinde
ildir. Burjuvazi ba ndan beri
doldurulmas r. Hollanda, nkar -devrimcidir. Burjuvazinin tarihsel olarak giltere, ABD, Fransa vb. devrimlerde burjuvadevrim kar ndaki duru u, günümüz AKP- zi ahs nda tekerrür edenin bu oldu u görülsinin durumuna benzetilebilir. AKP örne i mü tür.
burjuvazinin hem karakterini anlamada hem
Di er tüm devrimler gibi ngiliz Devrimi
de tarihsel prati ini ortaya ç karmada hayli de burjuvalar taraf ndan planlanan, sokaklarda
reticidir. Beyaz Türkçü fa izmin yerine geç- burjuvalar n çarp
ve tümden burjuvalar n
mek isteyen Ye il Türkçü fa izm ne kadar beklentilerine uygun gerçekle en bir devrim
devrimciyse, aristokrasinin yerine geçmek is- de ildir. Diyebiliriz ki, 'burjuva devrimleri' diteyen burjuvazi de o denli devrimcidir.
ye adland lan tüm devrimlerin ortak özellikÖzellikle feodal düzene kar duyulan tep- leri vard r: Kapitalist üretim tarz n önündeki
kilerin bir yerinden tutmu tur burjuvazi. Zira engelleri kald rmalar . Bu biraz da objektif
feodal düzen aristokrasiye dayal bir iktidar olarak ortaya ç kan bir sonuçtur. kinci ortak
formudur. Her s f gibi burjuvazi de güç ola- özellikleri ise, s rl say da radikal burjuva ve
bilmek için devlete ve iktidara sahip olmak küçük burjuvan n ötesinde, toplumun yoksul,
gerekti inin çok iyi bilincindedir. Bu nedenle çal an, ezilen katmanlar n büyük kitleler hade yer yer halk n mevcut feodal düzene duy- linde seferber olmalar r. ngiliz Devrimi aç du u do al ve iktidar d
hedefleyen tepndan da bu durumun geçerlili ini korudukileri ile burjuvazinin mevcut iktidar n yerine
unu söyleyebiliriz. Literatüre 'Burjuva Devgeçmek için giri ti i çabalar örtü mü olabilir. rimleri' ad yla giren devrimlerin tarihsel sonu-
101
KOMÜNAR
cu bir yönüyle kapitalist üretim tarz n geli mesi, politik sonucu da burjuvazinin ve burjuvaziyle ba lant olarak elit, yönetici bir s n örgütlenmesi olsa da devrimin itici gücü
her zaman oldu u gibi elbette halk olmu tur.
Ve hiç ku kusuz halk devrimlerinin gerçekle tiricilerinin ne arzular kapitalistçe idi ne de
yapt klar devrimlerin kendi mezar kaz lar
olan burjuvalara mal edilece inden haberdarlar. Tersine, halk kendi ç kar do rultusunda
mücadele etti ine sonuna kadar inan yordu ve
kendisi için yap yordu yapt klar . imdi ngiliz Devrimi'ni haz rlayan ko ullara biraz daha yak ndan bakal m.
ngiltere'de Kral n Yetkisini
rlama Çabas : Magna Carta
ngiltere tarihinde önemli bir dönüm noktas na denk gelen ve dönemin a r toplumsal
ve siyasal ko ullar nedeniyle halk n bilincinde yer edinen Magna Carta zamanla bask ya
kar bir simge ve mücadele bayra durumuna gelmi , ku aklar boyunca özgürlüklerin bir
güvencesi olarak yorumlanm ve Bat anayasalar n temeli olarak kabul edilmi tir.
11. yüzy lda ngiltere'yi egemenli ine
alan Norman Krall , ele geçirdikleri topraklar do rudan do ruya kendi adamlar olan
soylulara da r ve böylece merkeze ba kalp direnecek ba ms z senyörlerin türemesini önlemi olur. Bununla beraber Ortaça daki bütün hükümdarlar gibi, ngiltere'deki
Norman krallar da kendi egemenliklerini tayan soylular çe itli konularda görü lerini
almak için toplant ya ça r. te bu toprak sahibi soylular Norman istilas ndan çok sonra
kral n otoritesini s rlamak ve kendi durumlar sa lamla rmak için Kral John'a 1215
nda Manga Carta (Büyük Berat) denen bir
belge imzalat rlar. Kral bu belgeyle kendi r zalar olmad kça vergi almayaca na dair senyörlere söz verir. Baron denilen soylular 13.
yüzy l boyunca kendilerine daha s k dan lmas için u ra rlar. Dan lan kimselerin salar giderek ço al r, baronlar n yan s ra övalyeler, din adamlar , kent ve kasabalardaki
raf n temsilcileri de toplant lara ça
r. n-
102
giltere'de parlamentonun ba lang
i te bu
konu ma toplant lar r. 1215'te imzalanan
Magna Carta sonralar 1216, 1217 ve 1225'de
baz de ikliklere u rayarak dönemine göre
güncellenecektir.
1215 y nda imzalanan Magna Carta ile
ba layan ve daha da geli en bu süreçle Avrupa'da mutlakiyetçi kraliyet rejiminden parlamenter sisteme geçi ilk olarak ngiltere'de
ba layacakt r. Tabi bu parlamento günümüzdeki anlamda bir parlamento de ildir, buna
parlamentonun prototipi demek daha do ru
olacakt r. Parlamento hala kral n gölgesindedir. Kral isteklerini parlamento yoluyla me rula rmakta olup, parlamentonun bir yasama
gücü olarak geli mesine ve demokratik i leyine engel olmaktad r. Ancak parlamento ve
kral aras ndaki mücadele ini li ç
bir ekilde hep sürecektir.
ngiltere Kral I. Charles' n parlamentoya
dan madan spanya ve Fransa'ya sava ilan
etmesi ve bu sava lar n maliyetini kar layabilmek için vergileri artt rmas üzerine, ngiliz
Parlamentosu 1628 y nda 'Haklar Bildirisi'
ad verilen belgeyi yay nlar. Bu bildiride, kran yetkileri s rlanarak hukuksal süreçten
geçmeden kral n kimseyi suçlayamayaca ,
cezaland ramayaca ve orduyu halka kar
kullanamayaca yasalarca güvenceye al r.
Kral da buna tepki göstererek parlamentoyu
da r. Ancak, vergi izni alabilmek için 1640
nda parlamentoyu tekrar toplanmaya ça rmak zorunda kal r.
ç syan n Öncüsü Oliver Cromwell
ngiliz tarihinin en önemli adlar ndan biri
olan Oliver Cromwell, iç sava ta Kral I. Charles'a kar ayaklanan parlamento yanl lar n
önderlerindendir. Kral n idam edilmesinden
sonra ülkenin en yetkili yöneticisi olur.
Cromwell 1640'ta Cambridge'den parlamento üyeli ine seçilir. Dine ba olan Cromwell koyu bir Püriten'dir. Tanr n isteklerini
yeryüzünde yerine getirmek için kendisini
seçti ine, bu nedenle var gücüyle bunlar gerçekle tirmek için çal mas gerekti ine inanmaktad r. Öteki Püritenler gibi kilise ve parla-
Say 45
2010
mentoda mevcut durumun yaratm oldu u rahats zl k nedeniyle reform yap lmas görü ünü
desteklemektedir.
1642'de ngiliz iç sava ç nca bir asker
olarak yeti memi olmas na kar n, Cromwell
ngiltere'nin do usundaki kontluklarda parlamentoyu savunmak için sava acak süvari birlikleri kurar. 1644'te, kral n ye eni Prens Rupert'in bozguna u rat ld Marston Moor Sava 'na korgeneral olarak kat r ve yetenekli
bir askeri önder oldu unu gösterir. Sonraki y l
kral n kuvvetleri Naseby'de yenil-di inde,
tüm parlamento ordular n komutan yard mCromwell'dir. Parlamentonun kurulmas
kararla rd "Yeni Model Ordu"yu örgütlemeyi üstlenen Cromwell, askerlerin erdemli,
dürüst, dindar olmalar ve u runa sava klar
davaya inanmalar gerekti ini savunur. Sava n son çarp mas nda skoçlar Preston'da
bozguna u ratan orduya komuta eden Cromwell, bundan birkaç ay sonra I. Charles' yarlayan Yüksek Adalet Divan 'n n 135 üyesi
aras nda yer al r ve kendini savunmay reddeden kral n ölüm karar imzalar.
Parlamentonun kral kar nda güç haline
gelmesi için çabalayan Cromwell ayn zamanda parlamentoya da pek güvenmez. 1653'te
parlamentoyu da r. Kendisine dan manl k
yapacak bir meclis atar, ama bu meclisle de
anla mazl a dü mesiyle ölümüne kadar be
l süreyle ülkeyi tek ba na yönetir.
Kral n Keyfi Uygulamalar ve
1640 Devrimi
ngiltere'de halk
devrimi
patlak
verdi inde kral I. Charles "Uzun Parlamento"
(1640-53) ad verilen parlamentoyu toplant ya
ça r. Parlamento kral taraf ndan al nan karar üzerine derhal toplan r. Kral n olu turdu u
ve gere inde da tabildi i bu parlamento daha
sonra ngiliz devriminin kurucu organ na dönü ür.
lk olarak 1640'ta toplanan bu parlamento
kral n ki isel yönetimine kar ç karak kendi
varl
garanti edecek yetkiler talep eder.
Bunun üzerine kral ile parlamento kar karya gelir. Tüccar s
n parlamentoyu,
KOMÜNAR
soylular n (aristokratlar s
) ise kral desteklemesi ülkeyi ikiye böler: parlamento ve krallar. Londra, Bristol ve Norwich gibi kentler
parlamentonun ordusu taraf ndan kontrol edilirken, kuzeydeki baz ngiliz kentleri ile Wales kralc lar n kontrolü alt ndad r.
ngiliz Devrimi'nin üssü as l ngiltere
(England), kralc lar n üssü ise Wales topraklaolur. skoçya ve rlanda o tarihte henüz birlie dâhil de ildir.
1642'ye gelindi inde parlamento ve kralc
güçler aras nda çat malar ba lar. Tüccar yani
burjuva s
parlamentoyu, soylular yani
aristokratlar da ç karlar gere i kral destekledi i için sava n çeperi geni ler ve ngiliz
toplumunda iç sava a neden olur. Birçok
yerde ya anan çarp malar sonucu binlerce
insan ya am yitirir. Bu iç sava 1648'e dek
sürer. ç sava n ilk evresini (1642-46) Cromwellciler (parlamento yanl ayn zamanda
halk n destek verdi i kesim) kazan r. Kral
Cromwellcilerin iç sava kazanmas üzerine
skoçya'ya kaçar. Kral, parlamento içinde güç
kazanan ve püriten skoçlardan disiplinli bir
ordu derleyen Cromwell kar nda yenilgiye
rad ktan sonra, gücünü sa lamla rmak
için bu sefer skoç presbiterleriyle anla maya
çal r. Ancak esas hedefi parlamentonun olu turdu u Protestan ulusal birli ini ele geçirmek
ve ona boyun e dirmektir. skoçlar, bu kar k
ortamda ne yapacaklar
bilemedikleri I.
Charles' 1649'da parlamentoya teslim ederler.
Parlamento, kraldan ordu ve deniz gücü üzerindeki haklar
kendisine devretmesini,
presbiter yasas
onaylamas , kralc lar
devlet ayg ndan uzakla rmas talep eder.
Kral n zaman kazanmak için cevap vermeyi
geciktirdi i bu sürede Cromwell Londra üzerine yürüyerek ehri i gal eder. Ordunun korumas alt nda hapsedilen kral, ehirden kaçar
ve presbiteryen özgürlüklerini kabul etmesi
kar
nda kendisini tahta yeniden geçirmeleri talebiyle skoçlarla yeniden temas kurar.
1648'de Cromwell kral n skoçlardan olu an
ordusunu Preston'da yener. Kral Cromwell'in
ba
çekti i parlamento yanl lar n eline
geçer. Parlamento güçleri taraf ndan 30 Ocak
103
KOMÜNAR
1649'da kral I. Charles' n kafas kesilir. ngiliz
devrimi süresince giderek güçlenen parlamento ile kral aras nda ba layan iktidar mücadelesi I. Charles' n idam edilmesiyle son bulur.
Charles' n ölüm karar n onaylanmas üzerine ngiltere'de cumhuriyet ilan edilir.
1653'e gelindi inde, "Uzun Parlamento"
yönetim sorunlar ba ta olmak üzere, ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunlara cevap olamamas nedeniyle Cromwell taraf ndan da r. ngiltere'de be
l sürecek parlamentosuz süreç Cromwell taraf ndan idare
edilir. Daha sonra
tekrardan parlamento kurulur. 1689'da
özel mülkiyeti güvenceye alan yasalar n yan s ra, söz
özgürlü ü vb. gibi
ki isel özgürlükler
ve haklar ilan edilir.
Mutlakiyetin yerini
anayasal monar i
al r ve kuvvetler ayilkesi benimsenir.
1689 y nda ngiliz Parlamentosunun Haklar Kanunu'nu yay nlamas yla, egemenlik parlamentonun denetimine geçer. Bu bildiriye göre;
1. Parlamento seçimleri serbestçe yap labilecektir.
2. Parlamento üyeleri tam bir ifade özgürlü üne sahip olacakt r.
3. Parlamentonun kabul etti i kanunlar
kral dahil herkesi ba layacakt r.
4. Parlamentonun izni al nmadan asker
ve vergi toplanamayacakt r.
Bu kanun ile parlamenter demokrasi ve
hukukun üstünlü ü gibi ilkeler Avrupa'da ve
tüm dünyada ilk önce ngiltere'de uygulanmaya konulmu olur. Bundan sonra gittikçe di er
ülkelere de yay lacakt r.
104
Bu haklar üç ku ak insan haklar nda birinci ku ak insan haklar olarak bilinen 'ki i hak
ve özgürlükleri'dir. Bu durum, kapitalist sistemin özünü olu turan bireycilik ideolojisiyle
de örtü erek kökle mi tir. Nitekim kapitalist
sistem 2. Dünya Sava 'n n bitimine kadar da
'ekonomik, sosyal ve kültürel haklar' denilen
ikinci ku ak insan haklar na sisteminde yer
vermeyecektir. Bu haklar ve sonras nda geli en ve 'dayan ma haklar ' olarak bilinen
üçüncü ku ak insan
haklar
kabul etmesi de yine bireycili in gölgesinde
ve çok pragmatik
bir ekilde gerçekle mi tir.
Marks, 1852de, 17. yüzy l ngiliz Devrimi'nin önderi Crommwell ve
ngiliz halk n "kendi burjuva devrimleri" için gerekli dili, ülküleri, tutkulave hayalleri Tevrat'tan ald klar
söyler.
1707'de ngiltere ve skoçya parlamentolar birle ir
ve bu tarihten sonra 'Büyük Britanya' resmi
ad benimsenir. 1801'de rlanda da bu birli e
kat r. Birli i olu turan üç eski krall k ( skoçya, Wales ve Kuzey rlanda) de en derecede bir otonomiye sahip olurlar.
Nas l Yorumlamal ?
Parlamento ve kralc lar n çarp mas sonucu ba layan iç sava n halk ad na yap yor
olmas , monar istler ve parlamentocular do ru de erlendirmeyi gerektiriyor. Kral yönetiminin halk n menfaatlerini esas alarak sava
yürütmedi i aç kt r. Zaten kral yönetiminde
böyle bir eyin olmas tarihte hiçbir zaman söz
konusu olmam r. Kral n yapt kral ailesini, toplumun sömürüsü üzerinden zenginle -
Say 45
2010
tirmektir. Böyle olunca elit bir kesim refah
içinde ya arken, toplumun ezici ço unlu u
açl ktan k lm oluyordu. Halk n deyimiyle
krallar gibi ya yorlard . Krallar tanr n yeryüzündeki biçimleridir. Nas l ki tanr n buyruklar na itaatkâr olmak ve onun kullu una
soyunmak inanç gere iyse, krallara da boyun
mek, kral n söyledi ini yerine getirilmesi
gereken tart lmaz ayet olarak anlamak, krala
atfedilen tanr sal misyonun gere i olarak toplumlara kavrat lm r. Tarih boyunca uygarl k
ad na kurulan tüm krall klar, imparatorluklar,
cumhuriyetler, kent ve ulus-devletler tek ve
toplu olarak, uzla
ve rekabetçi halleriyle,
Devletli toplumlar parçal
toplumlard r. Biçimlerine
bak lmaks n tüm devletler, alt
toplum (halk) üstündeki
üst toplumdur.
Devlet toplumu parçalar,
bu parçalama i ini hiç ara
vermeksizin alt toplum
üzerinde sürdürür.
Parçalanm , bütün inanç
de erleriyle
özüne yabanc la
toplum,
güçsüz ve sömürülmeyi bekleyen
bir toplumdur
hegemonik ve e it duru lar yla özünde sermayenin iktidarla
, devletle mi biçimleri olmu lard r. Kral I. Charles de elindeki sermayesine sermaye katmak ve bu sermaye üzerinden iktidar güçlendirmek istiyordu. ktidar n kat la
lmas yla I. Charles ngilt-eresinin tanr -kral devleti daha da güçlenecekti.
Böylece devlet, bask arac olan iktidar yla
devlet d kalm toplumun ahlaki-politik örgüsünü bast rarak ortadan kald racakt . Ahlaks z ve politikas z kalm sürü toplumla da
hanedan-kral düzeninin çark na di liler yaralarak, sistemin ak devam ettirilecekti. Kral
I. Charles tüm bunlar ngiliz halk üzerinden
yap yordu.
KOMÜNAR
Kral ve monar ik düzeni destekleyen
aristokratlar da bu çerçevede ele almak gerekir. Bu s f her zaman devletin iktidar orta
olmu tur. Devletle girilen i birli ine dayal
ili ki bütünlü üyle, halk n demokratik-komünal de erlerini gasp eden soylular, varl k koullar olan halk daima sömürme mant yla
devlet mekanizmas derinle tirmi lerdir.
Devletin oldu u yerde toplum komünal ve
bütünlük arz eden özüne ters dü erek parçalanm demektir. Devletli toplumlar parçal
toplumlard r. Biçimlerine bak lmaks n tüm
devletler, alt toplum (halk) üstündeki üst toplumdur. Devlet toplumu parçalar, bu parçalama i ini hiç ara vermeksizin alt toplum üzerinde sürdürür. Parçalanm , bütün inanç deerleriyle özüne yabanc la
toplum,
güçsüz ve sömürülmeyi bekleyen bir toplumdur. Devlet hiçbir zaman kar nda güçlü ve
iradeli bir halk görmek istemez. Çünkü güçlenen, kendi sorunlar çözen, örgütlü ve iradeli bir toplum devlete ihtiyaç duymaz. Bu da
devletin sonu olur. Zaten toplumun do as insanl k tarihinde de görüldü ü gibi devlete ihtiyaç duymayan bir özelliktedir. Bu yönüyle
toplum, devlet olmadan da var olabilir, ancak
devlet, toplum olmadan ya ayamaz. Devlet biçim de tirse de özü itibarîyle ayn r. Monar i, oligar i, teokrasi, aristokrasi vb ismi ne
olursa olsun, devletçi zihniyet toplumsall n
parçalanmas ve özgürlüklerin yitimidir. ngiltere'deki krall k sistemini de bu mant kla
de erlendirmek gerekir. ngiltere'deki kral yönetiminin bu parçal k üzerinden tüm yetkileri elinde bulundurmas soylular n i ine yar yordu. Çünkü kral iktidarda soylulara yer veriyordu.
ngiltere'deki aristokrat s f daima kral
yönetimiyle birlikte hareket etmi tir. Aristokratlar n ngiliz iç sava nda kral desteklemeleri ekonomik, toplumsal ve siyasal gücün
monar ik düzenle kendi ellerinde olmas nedeniyledir. Dolay yla aristokratlar n kral n
tanr -devletini desteklemeleri ç karlar gere i
anla rd r. Soylular ellerindeki zenginliklerin
parçalanmas , pastan n daha fazla bölünmesini istemiyordu. Toprakta çal an köylülerin
105
KOMÜNAR
eme i çal yor, köylüye de hiçbir ey verilmiyordu. Köylünün eme i üzerinden zenginle mek isteyen, sadece kral ve onu destekleyen soylular olmak istiyordu.
Parlamentonun krala kar ç
yla ba layan iç sava ileriki süreçlerde parlamentoyu
amaçlar ndan uzakla rm r. Parlamento, eskisi gibi kral n sava önceleri vergi toplamak
için biraraya getirdi i ve ba ms z hareket
edemeyen bir meclis olmak istemiyordu. Mutlak yetçi monar ik rejim yerine demokratik
parlamenter sistemin art k kaç lmaz olduunu savunuyordu. Hatta ilk önceleri kral n
despot yönetimine kar demokrasi mücadelesi verilmi tir. Her türlü bask
k reddedilmi tir. Fakat iç sava n parlamentocular tarandan kazan lmas ve kral n kafas n kesilmesiyle birlikte belirlenen demokratik mücadele ilkelerinde de im ya anm r. ktidar
rs parlamentoyu hatta geçmi te en keskin
lar yapan milletvekillerini bile alabildiine yozla rm r. ktidar batakl , u runa
mücadele edilen demokrasiyi unutturmu tur.
Parlamentocular ya anan bo lukla adeta bo lu a dü mü lerdir. Daha sonralar halk n sorunlar
tart amayacak, küçük bir sorunun
çözümü için tek bir yasa bile ç karamayacakr. Hantalla an ve ç karlar do rultusunda hareket eden parlamento geçmi ini unutmu , deyim yerindeyse kral dönemindeki parlamenter
sistemi arat r duruma gelmi tir.
"Uzun parlamento" di er ismiyle "Kal nt
Parlamento" birbirleriyle klik çat malar ile
vakit geçirip hiçbir siyasi karar alamayan, hatta yeni parlamento üyelerinin seçimi konusunda bile bocalayacakt r. Nitekim 20 Nisan
1653'te Oliver Cromwell 40 tüfekli asker getirerek bir söylev verdikten sonra parlamentoyu
feshetmi tir. Bu söylevin sözleri unlard r:
"Acele Edin ve Defolup Gidin...! Oturumunuzu sonland rmaya geldim. Meclisi yapt z her icraat ile kirletmenize ve erefsizle tirmenize art k kal bir son vermeye geldim.
Siz ki fitneci, fesatç , meclis üyeleri, siz ki iyi
bir hükümet olmak d ndaki her ey!! Kiral k
sefil yarat klar, zavall lar, ülkenizi en küçük
ahsi ç kar ad na sat a ç karanlar, birkaç
106
kuru için Tanr 'ya ihanet edenler, içinizde bir
parça da olsun erdem kalmad m ? Bir parça
vicdan da m yok? At m kadar bile dindar deilsiniz! Alt n sizin yeni Tanr z olmu ! Sat a ç karmad
z bir de er de kalmad …
Ulusunuz ad na iyi bir ey dü ünemez misiniz? Sizi ç karc sürüsü, bulundu unuz bu kutsal meclisi, o varl
zla kirletiyorsunuz!
Tanr n kutsad bu meclisi, ahlak yoksunu
davran lar zla h rs zlar n ini haline çevirdiniz! Halk n size verdi i yetkiyi kötüye kulland z. Siz ki, halk n umutsuz dertlerine çare
olmal yd z. Kendiniz halka en büyük dert
kayna oldunuz! Ama ülkeniz beni as rlardan
beri temizlenmemi bu ah temizlemeye çard ! Ve bu gücü de bana Tanr verdi. Bu eytan oca
yönetmeye geldim. Vay halinize!
imdi derhal defolun!!! Acele edin rü vetin
köleleri! Acele edin, gidin!Süslü saltanat e yalar
al n ve defolup gidin!..."
ktidar olman n yolunun devletten geçti ini bilen burjuvazi de parlamentoyu desteklemi tir. Toprak sistemine dayanan ngiltere'deki krall k rejiminin tüm gelirlerinin soylular
aras nda payla yor olmas , burjuvaziyi parlamentocularla saf tutmaya götürmü tür. Bu
da yeni düzende yarat lacak devletli ulus bilinciyle, burjuvazinin konumunu aristokratlarla de tirmesi anlam na gelecektir.
"Burjuvazinin üst tekelci kesimleriyle birlikte orta burjuvazinin önemli bir k sm , bürokrasinin iktidarla mas ve devlet s flar
haline geli i, eskinin birkaç hanedanl k ve
krall k gücü yerine binlerce, on binlerce yeni
hanedanl k gücünün ikame edilmesi demektir.
Bir kral yerine binlerce kral n geçi i anlam na
gelir. Cinsiyetçi toplumda geli en erkek egemen ki ilikle bu yeni krall k güçlerinin birle imi, toplumsal do an n tümüyle yeni iktidar
güçleri taraf ndan fethedilmesi ve sömürgele tirilmesi demektir…
Burjuvazinin aristokrasiye, i çi s
n
her ikisine kar mücadelesi, Avrupa'da iktidar ve devlet in as derinle tirmeye zorlar. Burjuvazinin (orta s f) tarihte belki
de ilk defa bir orta s f olarak devletle mesi,
iktidar ve devletin konumuna büyük de iklik
Say 45
2010
getirmi tir. Toplumun içinden do an bir
kütlenin devletle mesi, dolay yla artan iktidar olay kendisini toplum içinde örgütlemek
zorunda b rakm r.
Burjuvazi kendini d tan iktidar ve devlete
hükümran k lmayacak kadar büyük bir s fla mad r. Kendini devletle tirdikçe, içte
toplumsal çat ma içerisinde bulunaca aç kr. S f çat mas denilen olgu bu gerçe i
aç klar. Burjuva ideolojisi olarak liberalizm,
bu soruna çözüm bulmak için bin dereden su
getirir. Fakat geçen sürede ya anan, devlet ve
iktidar n daha da büyümesi ve bürokratik kanserle medir. Toplumda devlet ve iktidar ne kadar büyürse, bu o kadar iç sava var demektir.
Avrupa toplumunda geli en en temel sorun
ba tan itibaren bu nitelikte olmu tur. Büyük
anayasa, demokrasi, cumhuriyet, sosyalizm,
anar izm mücadelesi iktidar ve devletin oluum tarz yla yak ndan ba lant
r. Günümüze do ru bulunan en gözde çare, kesin anayasal kurallara ba lanm temel insan haklar ,
hukukun üstünlü ü ve demokrasidir. Kal bir
çözümden ziyade, devlet ve toplumu iktidar
üzerinde uzla maya zorlayarak, eskinin büyük
kavgal dönemini a maya çal maktad r. ktidar ve devlet sorunu çözümlenmemi tir. Sadece sürdürülebilir bir konuma ta nm r."
ngiliz Devrimi'nde burjuvaziyle birlikte
iktidar n el de tirmesi gerçekle mi tir. Kralaristokrasi yönetiminin yerini gittikçe burjuva
alm r. Dolay yla devlet ve iktidar sistemiyle toplumlara dayat lan kölelik, Önderli imizin de belirtti i gibi "derinle mi ve genelle mi " bir hal al r. Burjuvaziyle kartopu gibi
büyüyen iktidar hastal , biriktirilerek toplumun tüm gözeneklerine de in nüfuz edecek
bir konumla zirvesini ya ar. Emek çal nacak
ve kölelik derinle tirilecektir. Bu yönüyle iktidar, toplumsal eme in gasp ya da yo unla toplumsal emek biçimiyle tan mlanabilir.
Daha avc k ve toplay
k döneminden beri,
'güçlü ve kurnaz adam' n ba ta kad n olmak
üzere göz dikti i klan topluluklar n çaba deerlerinden kapitalist zor örgütü olarak ulusdevletin biçimlenmesine dayal geli mi toplumsal art klar n ele geçirilmesine kadar hiç-
KOMÜNAR
bir birikimin iktidardan soyutlanarak ele al nmas mümkün de ildir. Be bin y ll k merkezî
uygarl k sürecinin kendisi de yo unla
ve
kurumla
toplumsal birikimdir. ç sava la
halkla birlikte hareket eden burjuvazinin halk
ad na sava mad
bu k sa iktidar tan yla
anla r olmaktad r. Burjuva s
halk kanrm r. ktidarc karakteriyle, her türlü bask
ve egemenlikçi-tekçi yöntemlere kar verdi i
mücadeleyi halk ad na yapt
söylemesi büyük bir yaland r. Karaktersiz, yalanc , düzenbaz, pragmatist ve özünde toplum kar
olan
burjuva s
ngiliz Devrimi de dâhil hiçbir
zaman halk dü ünmemi tir. En temel amac
kar pay daha da artt rmak ve bunun için de
iktidar ele geçirmektir. En ustal kl olduklar
husus da geli en toplumsal tepkileri, verilen
mücadeleyi kendi hanelerine yazd rabilmeleridir. Dolay yla ngiliz Devrimi ve di er
devrimlere 'Burjuva Devrimi' s fat yak rmak ezilenler ad na egemenleri me rula ran
en temel husus olmaktad r. Bu tarihi çarp tman yan s ra halk yok saymakt r. Dolay yla
ngiliz Halk Devrimi'ne burjuva gözlü üyle
bakmak, tarihi egemenlerin teorisiyle de erlendirmektir. Tarihin gerçek sahibi olan halk
tarihin çöp sepetine atmakt r.
Parlamento, burjuva ve halk n ayn yerde
saf tuttu u, iç sava sonucu kral n kafas n
kesildi i bir devrimsel süreç demokratik bir
düzenle son bulmam r. Kraldan sonra her ne
kadar olumlu geli meler ya ansa da, sonuç itibariyle kral sistemiyle benze me, hatta kraldan daha despot bir duruma gelme ya anm r. Nas l ki kral ordusuyla birlikte parlamentoyu bas p, psikolojik ve fiziki bask uygulayarak isteklerini parlamentoya kabul ettirmi se, Oliver Cromwell de krals z parlamentoda
bir kral gibi hareket ederek ordusuyla parlamentoyu basm ve görü lerini parlamentoya
kabul ettirmi tir. Daha sonra anti-demokratik
bir biçimde kendine ba bir meclis olu turmu (kral da kendine ba bir meclis kurmu tu) ard ndan bu meclisi/parlamentoyu da tve be y l boyunca da ngiltere'yi tek ba na yönetmi tir. Cromwell hem krala kar ç karak iç isyana, parlamentoculara önderlik et-
107
KOMÜNAR
mi , hem de kral sistemine kar vermi olduu mücadele sonras nda kraldan farks z kral
uygulamalar
devralm r. Ad na da 'Anayasal Monar ik Cumhuriyet' denmi tir. Dolayla hiçbir ey de memi tir. Kral n yerini
Cromwell, soylular n yerini burjuvazi alm r.
Olan yine her zaman oldu u gibi halka olmu tur. Halk sava
, halk mücadele etmi , halk
devrimi gerçekle tirmi , halk ehit vermi ,
halk… sefas sürenler de geli mekte olanburjuvazi s
olmu tur.
Buradan hareketle mücadele edilen olguyla benze me oldukça can al bir konu olarak
kar
za ç kar. Benze meyi ya amamak için
'nas l bir yöntem' sorusu da önemlidir. Ta-rihten günümüze birçok hareket, sistem d alternatif güç sava klar güce benzeme ve onun
yede ine dü me gibi paradigmasal sorunlar
ya am lard r. Amaca hangi yoldan ula laca
önem kazanmaktad r. Yöntem Önderli imizin
belirtti i gibi amaca giden kestirme yoldur.
Hakikat aray
ndaki yol biçiminde tamlanabilir. Dolay yla 'hangi yöntem ve
araçlar kullan lmal ' sorusu cevaplanmay gerektirir. Amac z hakikatin pe inden ko maksa ve kulland
z yöntem-araç devlete
ya da mücadele etti imiz sistemin kendisine
aitse, varaca
z yer onun de irmenine su
ta maktan öteye gitmeyecektir. Oliver Cromwell'in iç sava tan sonra içerisine dü mü oldu u durum kayna
biraz da yöntemden almaktad r.
ktidar n kulland yöntemlerle iktidara kar mücadelede ba ar olunamaz. ktidar kar tlar kendisine benzetir, onlardan beslenir. Ate i ate le söndürmek denilen husus tam da budur.
Cromwell kral n despot yönetiminden oldukça rahats zd . Parlamentonun kendi rolünü
oynamas gerekti ine inan yordu. Sorunlar n
çözümü için demokratik meclis tart malar
önemli buluyordu. Fakat devrimden sonra
Cromwell kendisiyle çeli ir ad mlar atm r.
Kral birebir taklit etti ini söylemek yerinde
olacakt r. Nedeni ise hem devlet zihniyetini
amam olmas , devlet mant yla hareket
etmesi hem de devletin araçlar ve yöntemi-
108
ni kullanmas r. Devlet ve iktidar öyle bir
zihni örgüdür ki, onu bilmeyi ve a may gerektirir. Aksi taktirde canl iktidar ve kurumla
devlet her eyi kendi içerisinde eritecektir. Marksizm de reel sosyalist ö retisiyle
kapitalist sistemin bilme s
a amad
için kapitalizme en soldan as rl k ömür kazand rm r. Her ne kadar demokrasiyi geli tirme ad na sosyalist bir hareket olarak ç
yapsa da, devlet ayg na sar lmas ve devlet
iktidar
(proleter diktatörlük) komünizme
geçi için gerekli bir a ama olarak görmesi,
kendisini devlet sosyalizmine (devlet sosyalizmi olmad için, devlet kapitalizmi demek
daha do ru olacakt r) götürmü tür. Amaç demokrasi olmas na ra men kullan lan araçlar n
devletçi olmas nedeniyle amaç kirlenmi ve
sisteme benze me gerçekle mi tir.
Oliver Cromwell'den Sonra
Oliver Cromwell'i o lu Richard Cromwell
'Devlet Koruyucu Lord' ünvan alarak takip
etmi tir. Fakat k sa bir müddet sonra onun
devlet idaresinde ba ar olamad aç a ç kr. Bunun üzerine Commonwealth rejiminin skoçya'ya gönderdi i vali olan General
Monck monar iyi tekrar geri getirme karar ile
skoçya'dan ordusuyla gelip ubat 1660'da
parlamentoyu feshedip Richrad Cromwell'i
görevinden feragat ettirmi tir. Stuart Hanedan 'ndan (babas idam edilmi Kral I. Charles
olan) II. Charles Londra'ya 23 Nisan 1661'de
gelip taç giymi tir. Bu yeni Krall k rejimi ngiliz tarihi aç ndan 'Restorasyon Devri' olarak an r.
Kral II. Charles yeniden tahta ç nca yapilk i babas n intikam almak olmu tur. Babas n idam n öcünü Oliver Cromwell'in tahnit edilmi cesedini 1661'de mezardan ç kart p zincirlere ba layarak ve türlü i kencelerin ard ndan suçlular n idam edildikleri Tyburn'da ast rarak ve sonra da ba
kestirerek alm r. Cesedi de dara ac n alt na
gömülmü tür. Kafas ise Westminster Hall'un
tepesinde bir kaz a geçirilmi ve II. Charles' n hükümdarl
süresince burada kalr…

Benzer belgeler