komünar - Komunar.NET
Transkript
komünar - Komunar.NET
NDEK LER... Pozitivizm Ça da Putçuluktur..................3 Tarih Olarak Toplum Evrenin Kendi Fark na Varma Hamlesidir........................11 nsan Dü üncesi En Geni Kullan m Kapasitesine Toplumsall kça Ula r.........23 Yap lanan ve Yap land ran Kurmay Öge: Dil Devrimi..............................................38 Ekolojik-Demokratik Toplumsal Ya am ve Tar m........................................56 Toplum Esas Olarak Ana-Kad n Etraf nda Kurulur...................66 "Ben benim, ben evrenim, öncesi-sonras , yak -uza olmayan zaman ve mekân m!" Toplumsall k Neden Ahlaki ve Politiktir ve Öyle Olmak Zorundad r......................77 Siyaset Toplumun Vazgeçilmezidir..........87 Burjuvazi Taraf ndan Gasp Edilen Bir Halk Devrimi: ngiliz Devrimi........100 KOMÜNARDAN... Merhaba Dergimizin 45. say yla yine birlikteyiz. Bu birliktelik an , özgürlük mücadelemiz aç ndan da önemli olman n ötesinde kader belirleyici bir dönemi göstermektedir. Önderli imiz bu dönemi "PKK tarihinin 4. A amas olma özelliklerini ta maktad r." diye de erlendirdi: 1973-1984; 1984-1993; 1993-2010 Newroz'una kadarki dönem ve Newroz sonras geli melerle birlikte ad konulacak olan 4. Dönem. te biz de KOMÜNAR olarak böylesine kader belirleyici bir döneme 45. say zla girerken dergimizi bir bütün olarak 'Toplumsal Ya am' konusuna ay rd k. Toplumsal Ya am konusunun alt ba klar Önderlik taraf ndan belirlendi Bunlar:1-Tarih, 2- Zekâ, 3- Dil, 4- Tar m, 5- Kad n, 6- Ahlâk ve Politika konular olmaktad r. Elbette bu ba klar d nda da toplumsal ya am anlatmak için ele al nmas gereken ba klar vard r. Ancak biz Önderli imizin belirledi i çerçeveye ba kalarak bu konular ele ald k. Yan ra demokratik siyaset ve halk devrimlerinden ngiliz Devrimi'ne dair yaz lar yer almaktad r. Kader belirleyici bir dönem ya da Önderli imizin deyi i ile 'Özgürlük mücadelesinin 4. A amas ' önümüze çok kapsaml görevler koymaktad r. Ve bu görevlerin yerine getirilmesi yüksek bir tempo gerektirmektedir. Bunun için de özellikle toplumsal yaam konusunda ideolojik netli e sahip olmam z zorunlu olmaktad r. Çünkü 4. A ama denilen bu süreç, sadece Kürt sorunu de il bölge sorununa yakla mda da tüm güçlerin kendi çözümlerini bir biçimde ya amsalla rmaya çal aca dönemi ihtiva etmektedir. Yani tart ma ve çat malar n yan s ra uygulamalar n da önemli oranda devreye konulaca bir a amaya girmi bulunuyoruz. Statükocu ya da BOP yanl güçlerin neleri ya amsalla rd ya da ya amsalla raca gelinen a amada belli olmu tur. Klasik inkar-imha savunucular önemli oranda etkisizle irken, onlar n var olan gücü BOP taraftarlar nca de erlendirilecektir. Yani bir politika devre d kal rken, o politikay yürüten güçler de devre d kalmayacakt r. Geriye bizim ne yapaca z kalmaktad r. Teorik olarak Önderli imiz olmas gerekenleri belirtti. 'Fikirlerin mant ' olarak ideolojimizi 'ya am n tan mlanmas ve düzenlenmesi' konusunda derinle tirdi. Önderli imizin netle tirdi i bak aç toplumsal ya am anlama ve bu ya am n ortaya ç kalmas nda önümüze ba ar lmas gereken büyük görevler koymaktad r. Bu görevi yerine getirme de ' u an'da gerçekle melidir. "Bir insan n fikri neyse zikri de odur" deyimi do al olarak da bizi fikir üzerinde yo unla rmal r. Bu yo unla ma imdi toplumsal ya am üzerine olmal r. Kader belirleyici anlar, fikirlerin toplumsal ya amda hayata geçti i anlard r. Söz konusu olan Kürt sosyal ya am olunca, bu konu daha da ciddi olmaktad r. Belirlenen ba klar bütünlüklü ele al nd nda toplumsal ya ama ili kin do ru bir bak aç oluur. Toplum özünde bunlardan olu maktad r. Bu ba klardan sadece birinin ele al narak di er ba klar n görmezlikten gelinmesi ciddi problemlere neden olur. O zaman geçmi te ve günümüzde ya ananlar gibi kapitalist moderniteye kar olma ad alt nda onun yedek lasti i durumuna dü ülür. Önderli imizin s k s k bahsetti i ve mutlaka ya amsalla lmas istedi i 'Siyaset Akademileri' i te bu kader belirleyici sürecin temel fikir do rultusu rolünü oynamak durumundad r. Toplumsal gerçekliklerin in a edilmi gerçeklikler olmas gerçe i, bu akademileri toplum aç ndan olmazsa olmaz k yor. Toplum ancak bu akademilerin yapaca zihniyet çal malar yla devletçi sistemin olmaktan kurtulabilir. Toplum ancak bu ekilde kendisinin olabilir. Ele ald z konular toplumun zihniyet dönü ümüne katk sunmak amaçl r. Özellikle anayasa tart malar , bask n seçim olas klar , siyasal soyk m sald lar ve askeri konsept projelerinin yo un olarak lendi i bu dönemde, siyaset akademilerinin neden gerekli oldu unu anlamamak; ya körlük ya da bilinçli bo a ç kar k olarak de erlendirilmelidir. Özgürlük mücadelesini tasfiye ad mlar giderek daha güçlü at lmak istenecektir. Ama 15 ubat ile birlikte ba lay p 8 Mart ile devam eden, üç Kürt'ün sömürgeci devletlerce ehit edildi i Newroz etkinlikleri ile doruk noktas na t rmanan Kürt halk n Önderli ini ve özgürlü ünü sahiplenmesi, geçmi te oldu u gibi bugün de tüm oyunlar bo a ç karacakt r. Özellikle Newroz'da ortaya ç kan halk iradesi, dü man olanlar n bile dudaklar uçuklatm a benzemektedir. Amed, stanbul ve am Newrozlar gelmi geçmi en büyük kat ml Newrozlar olmaktad r. stanbul Newrozu bu anlamda Önderli imizin 'Türkiyelile me' ça na verilen olumlu yan t biçiminde ele al narak bu, acil bir örgütlülü e dönü türülmelidir. Amed, Van ve Kürdistan' n di er parçalar nda gerçekle en Newrozlar Kürt ulusal birli i için güçlü bir zemin olu turmaktad r. Kürdistan' n her parças nda ya anan özgürlük tutkusu güçlü bir öz savunma ve politik ç yapma zemini olarak görülmelidir. Önderli imizin son dönemlerde belirtti i Rus ve Frans z devrim anlar n resmini vermek anlam na geliyordu NEWROZ. imdi biz Özgürlük Sava lar olarak bu resmi gördük. O zaman gereklerini bir an önce yerine getirme görevimiz var. Bu görev en yüksek tempo ile yerine gelmelidir. 2622 y l önce Demirci KAWA'n n çekici ile dövülerek çelikle en özgürlük bilinci, Mazlum DO AN'lar n, Mahsum KORKMAZ'lar n, Zekiye ALKAN'kar n, Rah an DEM REL, Ronahi ve Berivan yolda lar n kl yolunda ve ehitlerin özlemlerini gerçekle tirme iddias n ad olan Önderli imizin öncülü ünde her zamankinden daha fazla gerçekle me olana na kavu mu tur. Kahraman Kürt halk n Önderli ine, ehitlerine ve Partisine olan sars lmaz ba , bu olana n en temel zemini olmaktad r. Bu zemin bizleri 'fikri ve zikri bir olan' özgürlük sava lar olarak görmek istemektedir. KOMÜNAR fikir ve zikir birli i için üzerine dü en görevi yerine getirmeye devam edecektir. 2010 y n Önderli imiz ve Halk z için özgürlük y olmas dile iyle… Yolda ça Selam ve Sayg lar zla Say 45 KOMÜNAR 2010 POZ ZM ÇA DA PUTÇULUKTUR Abdullah ÖCALAN Yak n döneme kadar hükümranl sürdüren pozitif bilimlerin hiç de lanse edildikleri gibi anti-metafizik ve anti-din perspektifli olmad klar , en az ndan metafizik ve din kavramlar kadar dinsel ve metafizik bir boyut taklar aç a ç kmakta ve tart lmaktad r. Avrupa sosyal bilim hegemonyas , uzun süre kat pozitivist metafizikle bu gerçe i yads yarak, belki uygarl k hegemonyas na hizmet etmi tir. Ama sosyal bilimde de büyük kargaaya yol açm r. Bilim esas olarak 'kendini bilmek'se, san ld n aksine, en çok da sistemin resmi ideoloji olarak benimsedi i pozitivizm bu gerçeklikten uzakla rol oynar. Çok ele tirdi i din ve metafizik a amalar, belki de pozitivizmden daha fazla bilime yak nrlar. Tabii ki ba ta insani bilimler. Kald ki, tabii bilimler denilen disiplinlere de derinli ine bak ld nda, onlar da son tahlilde insani bilim kategorisinden say r. nsanl k tarihin hiçbir a amas nda bu denli zincirlerinden vahice bo almam . Yine bu denli k sk vrak ba lanmam . Do a ve toplum üzerine bu denli iktidar icras na girilmemi ti. Bunlar ancak pozitivist din ve metafizikle gerçekle ir oldu. Pozitivizm dinsel niteli ini olguculu undan al r. Özü itibariyle pozitivizm için olgu en temel gerçekliktir. Olgusal olmayan gerçeklik yoktur. Hâlbuki ara rmalar ve felsefe (bir bütün olarak) olgunun alg yla ayn oldu unu (yani olgu=alg ) göstermektedir. Alg k ise, en basit zihni i lemdir. Nesnenin en yüzeysel gözlemlenmesi sonucu olu up kaba bilgilenmenin (bilimsel olmayan en yan lg bilgi türü) yöntemidir. Olguyu olguculuk haline getirmek, nesneye temel gerçeklik rolü bah etmektir. Paganizmin (putçulu un) temelinde de ayn yakla m vard : Nesneyi tap nma konusu yapmak. Bu durumda pozitivizm istedi i kadar din ba ta olmak üzere metafizi e sald rs n, kendisi de nesne hakikatçili i nedeniyle en kaba materyalist bir din haline gelmi tir; yani nesnelci putçulu un modernitedeki yeni bir türevi, temsilcisi olarak metafiziktir. Pozitivizm özden, derinlikten yoksun, yüzeysel, olgular ölçüp biçmekten ötesini görmeyen, ç karlar gere i görmek istemeyen bir yap ya sahiptir. Pozitivizmi 'bilimcilik' k yla sunmas na ra men, tarihin en putperest (Heykel bollu u, bu s f döneminde ç gibi büyümü tür) s r. Görünü te laik ve dünyevidir, özde en dinci ve hayalperesttir. Buradaki dincili i, ba nazl k derecesinde 'olgucu' inanç ve dü ünceleridir. Olguculu un asla gerçe in bütünlü ü olmad biliyoruz. Sözde laikli i, özde ise laik kar tl en hayali projeleri (bir nevi ahiretlik projeler) toplumun önüne utanmadan habire sunmas r. Hem de en yüzeysel halidir. 3 KOMÜNAR 'Olguculuk' olarak tercüme edebilece imiz bu din, bizzat insan zihniyetinin ürünü olma karakterinden ötürü zaten metafiziktir. Olguculuk (pozitivizm), toplumsal yakla m söz konusu oldu unda, bir nevi ça da putçuluktur. Putçuluk, anlamsall yitirmi tanr saln bo çerçevesidir. Bir dönemler toplum için büyüleyici, kutsal bir i levi olan bir kavramsall k olarak tanr sall k bu i levini yitirince, geriye putla hali kal r. Putlara ise anlambilimden yoksun kesimlerin tap nmas anla r bir husustur. Onlar putun i levsellikten kaynakland bilmedikleri gibi, tersine putçulu un anlam üretece ini, eski yüceli e, kutsall a eri ece ini sanmakta ya da gafletinde bulunmaktad r. Anti-put dinleri bu ba lamda çözmek hayli ayd nlat olacakt r. Olguculua mahkûm pozitivistlerin ça da putçuluklandan üphe etmiyorum. Ça da putçuluk da diyebilece imiz bu modern putçular n en iyi 'tüketim nesnelerine bir put gibi sar ld klar ' bizzat modernizm sahas ndaki filozoflar söylemektedir. nsan n zihniyet itibariyle metafizik karakterli bir varl k oldu unu bu amaçla yöntem konusunda uzunca i ledim. Pozitivizm, farnda olmadan, bu olguculu un eski dönemin en s 'putçulu u' oldu unu göremiyor. Olguculuk = putçuluk ideam önemle ileri sürüyorum. Olguculuk bir gerçe i yorumlay biçimi de ildir. Ne kadar tersini iddia etse de, olgulara dayal bilimin felsefesi de de ildir. Çünkü böyle bir felsefe olamaz. Göze çarpan, kula titreten her görüntü ve ses olgudur. Her hissedi de olgudur. Evren gerçekli inin bunlardan ibaret oldu unu hangi ç lg n veya cahil idea edebilir? Ne yaz k ki, modernite olguculuk üzerine in a edilmi bir ya am n resmidir. Bilinçli olarak 'resmidir' kelimesini kullan yorum. Çünkü modernite ya am n özüyle de il, en yüzeysel biçimiyle ilgilidir. Metafizi in önemini inkar eden kesim materyalist âlemi, maddi uygarl , son dönemde rasyonalite ve pozitivizmi bayrak edinerek sald ya geçmi tir: Metafizik kokan her ey hastal kt r, aldatma arac r, toptan reddedilmelidir. Fakat sonradan daha iyi fark edildi 4 ki, özellikle kapitalist modernitenin sahip oldu u rasyonalite ve pozitivizminin 'fa ist sürü', 'robot-mekanik insan' ve 'simülasyondan' ibaret ya am alg lamalar na yol açarak, çevreyi de yok ederek bir tarihsel toplum y na yol açmas söz konusudur. Fizik yasalar na ba k, toplumun y ve çözülü ünden kendini al koymamaktad r. 'Bilimcilik'in en kötü metafizik oldu u da böylece kan tlanoluyordu. E er toplumsal ya am n bir anlam varsa tabii! 'Bilimcili in' en s materyalizm oldu unu, iktidar ve istismar n en iyi e itilmi uzman oldu unu, dolay yla bilerek veya bilmeyerek kendini en çok aldatan konumunda tutarak metafizi in bu en tortu biçimini temsil etti ini önemle belirtmeliyim. Metafizi e kar tl k pozitivizmin en cahilce sald lar ndan biridir. Metafizik olu tuundan beri (insan olu umu) insanl k için bir zarurettir. Sadece devlet etraf nda örülmü uygarl klar için de il, tüm insanlar için, hatta zihni geli kin hayvanlar için bile ihtiyaçt r. Hiçbir insan tam bilgiyle, bilimle, haydi diyelim pozitivistlerin diliyle bilimcilikle donanolarak ne geçmi te, ne de günümüzde donanma yetene inde de ildir. Bu imkâns z olmasa bile, zihni gücü buna yetmez. Elinden metafizik dünyas al rsan z veya y karsan z, ölüsü elde kal r. Ya da hiçbir kural tan mayan lg n insanlar (Bat toplumu bu olguya çok tan k oldu) ortaya ç kar. Yine olan bu oldu. Kald ki, olgular gerçe in gerçekten her eyini de il, genelgeçer yan te kil eder. Pozitivist olgucular toplumu bilimsel olarak tan mlad klar iddia etmelerine ra men, pozitivist olguculuk toplumun gerçek ak en az tan yan dü ünce okuludur. Toplumu tarihsiz, kaba materyalist bir y n gibi yorumlayarak, en çarp k, eksik bir tan yla en tehlikeli toplumsal operasyonlar n yolunu açarlar. Toplumsal mühendislik kavram pozitivizmle ba lant r. Bunlar d tan müdahaleyle topluma istenilen ekli verebileceklerini san rlar. Modernitenin de resmi anlay olan bu yakla mlar, toplumun içinde ve d nda yürütülen iktidar ve istismar sava lar n me ru gerekçelerini olu tururlar. Say 45 2010 KOMÜNAR Konuyu biraz daha aç mlarsak; bilim gibi bakt zda, bu sak ncalar görmemek mümpozitivizm (bilimcilik) de en kaba olguculuk kün de ildir. O zaman milliyetçilikler nesnel felsefesidir. Olgu, gerçe in görüntüsüdür; po- gerçe in ifadesi olarak anla ld nda, de ik zitivizmde ise gerçe in kendisidir. Olgu ol- konumlarda da olsalar, felsefi bak mdan ayn mayan hiçbir ey gerçek de ildir. Kuantum fi- olan Hitler ve Stalin konumuna dü ersiniz. Bu zi i, astronomi ve biyolojiden, hatta dü ün- ikisi de, yani tüm pozitivistler de, kaba macenin öz olarak kendisinden biliyoruz ki, ger- teryalistler de toplumda kabul ettikleri gerçekçek, azami olarak göze görünen olaylar n öte- lere mutlak olgu de eri vermekten kurtulasindeki âlemlerde cereyan eder. Gözlemlenen mazlar. Para konusunu son derece nazik k lan ve gözleyen ili kisinde gerçek (hakikat) en bir etken de topluma bu pozitivist yakla mla rl bir mahiyete bürünmü tür ki, hiçbir fiziki bakan anlay tan gelir: Paray tam gerçek sayölçe e ve tarife s mama noktas ndad r. Po- mak. Dolay yla onun arac yla el de zitivizm bu derinli in inkâr olarak, en çok tirme, giderek gerçek alg lamas na dönü ür. ilkça daki putçulu a (paganizm) benzemektePozitivist bilim anlay yla, di er bir deydir. Put bir olgu olarak görünüm kazand le paradigmas yla geli tirilmek istenen topiçin, paganizm ile pozitivizm aras ndaki ortak lumsal bilimler tamamen ç kmaz içinde kalba yans r. r. Aksi halde bu denli Pozitivizm en az ortayükselen sömürü ve sava Pozitivizm en az ça teolojisi kadar zihinler ortaça teolojisi kadar zihinler olgusunu izah edemeyiz. üzerinde tahribat yaratt . üzerinde tahribat yaratt . nsan Bilim adam topluma kar nsan toplumlar n büyük toplumlar n büyük manevi bir din adam veya ahlamanevi dünyas n fark nkiyatç dan daha az sorumdünyas n fark nda bile da bile olmad . Metafizik lu olamaz. Madem bilim; olmad . Metafizik dünyan n dünyan n sonu geldi deyip, mitoloji, din ve felsefeye sonu geldi deyip, milyonlarca kar daha yüksek bir anmilyonlarca y n birikimi n birikimi olan insani kut- lam gücüdür, o halde neolan insani kutsall klar sall klar çöp sepetine att . Tam den kendi devrimini yap p çöp sepetine att . Tam bir bir cehalet hareketi idi. cehalet hareketi idi. Hz. (17. yüzy l) zaferini sa laMuhammed'in Ebu Cehil halde, bu üstünlü ünü için kulland söz veya unvan tam da pozitii görülmemi sava ve sömürü olgular na vistler içindir: Toplumbilimi aç ndan ça da kar gösteremedi? Bilimin iktidarla mas buEbu Cehiller. Din d k (laikos) ve olguculu- na neden olarak gösterilebilir. ktidarla an biun (pozitivist felsefe veya din) kaba mater- lim özgürlü ünü kaybeder. yalizmle (" nsan zihni ayna gibidir. Sadece Bilimi en geli kin anlam yorumu olarak yans r") birlikte kapitalist tekellerle yak n- tan mlarsak, bu kadar h zla iktidarla bütünle dan ba lant ideolojik örgüler olduklar mesi ya bilim ad na bir yenilgidir ya da bilim çok iyi kavramak gerekir. diye tan mlanan n ciddi bir anlam sorunu varr. Bu sorunu pozitivizmle ba lant land rmak Pozitivizm ile Gerçekle en Sosyalizm istedim. Kendisi çok ele tirmesine ra men, de il, Küresel Kapitalizm Oldu pozitivizmin din ve metafizi in de gerisinde, Pozitivistlerin en büyük günah , toplumsal en kaba materyalizmle iç içe bir din ve metagerçeklikleri fiziki gerçeklikler gibi olgular fizik oldu u, pozitivist bilimler denen disipniteli iyle ayn kategoriye koymalar olmu - linlerin sorumsuzluk (Sömürü ve sava a kar tur. Toplumsal olguyu de mez gerçeklikle bir ey yapmad lar. Kendi sorunlar saymad bir tuttu umuzda, büyük yan lg lar içeren top- lar. Daha sonra iktidar n bilimi idiler) düzelumsal paradigmalara kap ard na kadar ara- yinden aç kça ortaya ç km bulunmaktad r. lam oluruz. Ekonomiye pozitivist aç dan Bundan ç kar lmas gereken en önemli bir so- 5 KOMÜNAR nuç, bilimin yeniden bir anlam yorumuna iddetle ihtiyaç duydu udur. Bilimin yeni bir paradigmatik devrime ihtiyac vard r. Yorum gücümü anlam yetene imin uygulamas olarak bu çal mada s nad m. Sonuçlar bu s namayla ilgilidir. Pozitivizmin en büyük tahribat toplumbilimi alan nda olmu tur. Pozitivistlerin bilimsellik ad na fizikte oldu u gibi toplumsal konular da indirgemeci bir anlay la nesnelle tirmeleri, alt ndan ç lmas zor sorunlar do urmu tur. Her ne kadar postmodernizm denilen kesimler pozitivizmi ele tirip Avrupa merkezli sosyal bilimi reddediyorlarsa da, bu yakla mlar n kolayca liberalize edilmesi ve daha anti-hakikatçi olan bir anti-Avrupac k olarak biçim kazanmas mümkündür. Sosyal bilimin kriz halinden yararlanarak bu postmodern ara rmalar toptan reddedilmese de, son derece ele tirel yakla mak önem ta r. Modernist pozitivizmin evrenselci, ilerlemeci, çizgisel yöntemi ve perspektifi ne denli sapt ise, birçok postmodernistin a göreci (izafi) döngüsel yöntemi de benzer sapmalara aç kt r. Pozitivist toplum anlay hem görecili i, hem de a evrenselcili i ba nda ta yan en kaba model olarak an lmaya de erdir. Pozitivist sosyal bilim bu konuda toplumu do adaki di er nesneler gibi nesnelle tirerek genel bir yan tla cevapland rmak konumundayd . Bilimsel sosyalizm bu bilim anlay n sol yans mas olarak ekillenmi olup daha kave olgucuydu. Katk niteli inde toplumu üretim tarzlar na göre bir s flamaya tabi tuttu. Evrenselci düz çizgisel ilerlemeci pozitivizm sanki mutlak do rularm gibi alg lan p uyguland . lkel, köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist-komünist ekillenme böyle ortaya kt . Bunda biraz da kadercilik vard r. Ne de olsa er geç s ra sosyalizme gelecekti. Bu, dogmatik yan aç k bir yakla md . Tüm sosyal eylemlili e bu zihniyetle yakla man n sonuçlar zannedildi inden çok daha a r olmu tur. Gerçekle en sosyalizm de il, çok ele tirdikleri ama fark nda olmadan en çok hizmet etmek durumunda kald klar küresel kapitalizm oldu. 6 Rus devlet kapitalizminin sisteme en az as rl k ömürler kazand rmas herhalde bu gerçe i do rular niteliktedir. Pozitivist bilimcilik ideolojisi özellikle felsefi varyant olarak liberalizme güçlü katk sundu. Do al bilimlerin güçlü itibar ndan yararlanan pozitivist ideoloji, hem sa hem de sol ideolojileri etkilemede ba at rol oynad . deolojilere kolayca bilimsel etiket olarak tak p muazzam sapt rmalara yol açt . Özellikle tüm sol ideolojik ç lara damgas vurdu. Reel sosyalizm bu konuda ba çekiyordu. Kapitalist modernizmin tuza na pozitivist bilimcilikle dü üldü. Sa da ise, faizm gücünü pozitivist bilimcilikten alan en önde gelen ak m konumundayd . Böylelikle pozitivizm liberalizme en a soldan en a sa a kadar bir yelpazede ideolojik seçenekler sunuyordu. Gereken her mekân ve zaman koullar nda liberalizm bu seçenekleri kendisine eklemleyip kullanmakla sistemin yap sal krizlerini a mada azami olarak yararlanm oluyordu. Çok büyük bir ac ve öfkeyle belirtmeliyim ki, yüz elli y a an çok soylu bir mücadelenin 'bilimsel sosyalizm' ad na ba ndan beri yitirmeye mahkûm kaba maddeci bir pozitivizmle yürütülmesi büyük bir talihsizlik olmu tur. üphesiz bu tutum alt nda çokça mücadele ettikleri 's fsall k ad na'l k yatmaktad r. Ama bu s f, sand klar gibi kölece proleterle meye direnen i çiler ve di er emekçiler de il, modernite içinde çoktan erimi , teslim olmu 'küçük-burjuva' s r. Pozitivizm tam da bu s n kapitalizme körce bak n ve içi bo tepkisinin ideolojisidir. Toplumsal ya am n gerçekte nas l olu tu undan habersiz, her zaman k r tarikatç n zemini olmu bu kent soylu esnaf s , ideolojik olarak hâkim resmi düzen taraf ndan en kolay elde edilen toplumsal kesimdir. Ortaça dan beri, hatta tüm uygarl k tarihi boyunca zihinlerimize yüklenen imgesel yakla mlardan kurtulmadan, pozitivist dalgan n zihinlerimizi adeta esir almas kaç lmazd . Bu durum a tekrarlay , içi bo , kuru bir retori i (söz ustal , cambazl ) gerçek sanmaktan öte bir geli meye f rsat tan mad . Es- Say 45 2010 kiden " mam ne derse do rudur"un yerine, "Ö retmen, filozof ne derse do rudur" tekerlemesi geçti. Zihin verimsizli imizin temelinde bu gerçeklik yatar. Dolay yla kendi toplumsal do am za ili kin tek bir yorum yapma hakk ndan bile yoksun kald k. Bu çok vahim bir durumdur. Kendi kendine beyinsel körle me ve esarettir. Dinsel dogmatizm hiç olmazsa gelene in bir nevi ta gücüyle baz tarihi gerçekleri an msat r. Pozitivizmde bu da yoktur. Gerçeklerimizle aram za kocaman bir yabanc la ma bendi örer. Bat 'n n ideolojik hegemon gücü olarak, bir nevi silah s kmadan (beynini kullanmadan) teslim almaya benzer. Aç k ki, bu dogmatizmi k rmadan, genelde resmi uygarl k, özelde kapitalist modern paradigmay k rmak mümkün olamad . Dolayla özgür yorumlama gücüne eri ilemedi. u dü üncemde ikna olmu durumday m: deolojik silahlar askeri silahlardan daha fazla yasaklay rol oynar. Dolay yla zirvesine Avrupa modernitesinde eri en, genelde bilimin özelde sosyal bilimin üzerinde yükseldi i bu nesnelli in genel felsefesi olan ve halen tüm iddetiyle devam eden pozitivizm, kapsaml ele tiriler temelinde tarihin çöp sepetine at lmadan, anlaml bir sosyal bilim paradigmas (köklü antiuygarl kç bilim felsefesi) geli tirilemez. Avrupa merkezli bilimin, özelikle sosyal bilimin çok parçalanm ve hakikati yitirme tehlikesi de bulunsa, olumlu kazan mlar ve hakikat paylar anlamak ve özümsemek artt r. Pozitivizm ne kadar ele tirilip a lmak durumundaysa, aç a ç kar lm hakikat paylar n özümsenmesi de o denli benimsenmek durumundad r. Hakikat ara rmas nda toptan antiAvrupac k en az toptan Avrupac k kadar olumsuz sonuçlara yol açabilir. Kapitalizmin Kutsal deolojisi Olarak Pozitivizm Kapitalist modernitenin ilk büyük devriminin zihniyet alan ndaki özne-nesne ayr na dayal felsefi-ideolojik devrim oldu u önemle kavranmak durumundad r. Modernitenin ideolojik devriminin öne ç kard kav- KOMÜNAR ramlar n ba ta gelenlerinden olan ulusall k bouna seçilmi bir kavram de ildir. Bu kavram kapitalist teolojinin ana ilkesidir. Ulusall k ve daha da geli tirilecek ulus-devlet en önemli tanr sal kavram, hatta yeryüzündeki tanr n kendisi olacakt r. Pozitivist teolojinin Akropol'ündeki en büyük tanr kesinlikle ulusall k ve ulus-devlet olarak yerini alacakt r. Di er modernite tanr lar önem s ras yla sisteme yapt klar katk lar yla orant yer tutacakt r. Pozitivist teoloji sözde 'bilimcilik'le ulus ve ulus-devlet olgusunu abart p dinsel ümmet olgusu yerine ikame edince, bu sefer din ve mezhep sorunlar ve çat malar yerine ulusal sorun ve çat malar geçmi tir. Hem de daha kanl sava lar ve soyk mlarla dolu bir sürece yol açarak. Dolay yla pozitivizmin kapitalizmin kutsal ideolojisi oldu unu çok iyi bilmek gerekir. Kapitalizmin zihniyet tan mlanmas çeitli aç lardan yap labilir. Ba ta yap lmas gereken eklektik, her kal ba giren, aldat riski yüksek, bir yandan en kat dinsel dogmalardan daha dogmatik, en soyut felsefelerden daha saçma, spekülatif, putçulu un bile asla dü medi i kadar s putçuluk olan pozitivizm ve liberalizm olarak tan mlamakt r. Pozitivizmle bilimi i di edip inanç ve ahlak dünyas na kar ç kar rken, liberalizmle de toplumun cana okuyan, bireycili i soyk ma kadar t rmanan ulus-devletçi tanr ya dönü türmü tür. Hiçbir dini zihniyet kapitalizm zihniyeti kadar sava , bask ve i kence do urmad . Hiçbir toplum bireyi kapitalizmin zafer kazand toplumdaki birey zihni kadar sorumsuz, ç kar dü künü, zalim, soyk mc , asimilasyonist, diktatör do urmad . Kapitalist modernitenin bilimi, pozitivist yap yla kendisine çok güvendi. Büyük olgusal ke ifleri her ey sand . Mutlak hakikati olgular n yüzeysel bilgisinden ibaret sayd . Sonsuz ilerleme sürecine girildi inden emindi. Fakat burnunun dibindeki çevre felaketini öngörmemesi neye yorumlanabilir? Sava ba ta olmak üzere, son dört yüz y n tüm tarihi a an bütün toplumsal felaketleri hakk nda köklü çare öngörmemesi, pratikle tirmemesi neye 7 KOMÜNAR yorumlanabilir? Toplumun tüm gözeneklerine iktidar olarak s zm sava engellemesini bir yana b rakal m, do ru tespit etmemesine ne demeli? Aç k ki, tekel egemenli inin azami hegemonik ça nda bilim, san ld n aksine ideolojik ku atmay en çok ya ayan ve sistemin hizmetine en iyi uyum sa layan yap yla bu sorulara cevap veremezdi. Yap , hedefi ve tarz sistemi me rula rma amaçl olarak ilan edilmi , düzenlenmi bilim, dinler kadar bile etkili olamad göstermi tir. Fakat ideolojik olmayan bilim olmad da anlamak gerekir. Önemli olan, hangi toplumun ve s n ideolojisi olarak bilme ve bilim oldu unu fark edip ona göre konumunu belirlemektir. Ekoloji en yeni bilimlerden biri olarak bu çerçevede konumunu belirlerse, sadece çevrenin deil, toplumsal do an n da ideal çözüm gücü olabilir. Söylenmesi gereken, kapitalizmin tüm düünce biçimlerinden t pk mal, para spekülasyonundan kâr-sermaye sa lama gibi istifade etmesidir. Tüm dü ünce formlar tart ya vurarak ç kar na olanlar yeni felsefe veya din okullar biçiminde istifleyip, liberalizm ve pozitivizm ad alt nda piyasaya yeniden sürmü tür. Daha hazin olan , yeni bir kuma gibi müthi bir kâr oran yla satmay , yani hakîm zihniyet durumuna getirmeyi, ta rma ustal veya kurnazl sergilemeyi ba arm r. Modernitenin tüm bilimsel yap na damgas vuran pozitivist felsefeyi yorumlay nca, uygarl k-iktidar-bilim ili kisinin içyüzünü daha iyi aç a ç karabiliriz. Pozitivist felsefenin kesin nesnel olgulardan yola ç kt , bunun nda hiçbir bilimsel yakla ma yer vermedi ini biliyoruz. Yak ndan bak nca, nesnelerin ili kisi olarak bilimin tüm eski puta tap lardan ve metafizik güçlerden daha putçu ve metafizikçi oldu u kavranacakt r. Bu konuda tarihsel diyalekti i k saca hat rlat rsak daha çok ayd nlan z. Nas l tek ve soyut tanr dinler, paganizmi (putçuluk, bir nevi olgular tanr salla rma dini) ele tirme temelinde ortaya ç p kendilerini ekillendirmi lerse, pozitivizm de bir nevi kar atak olarak yeni putçuluk biçiminde ortaya ç km r. Din ve metafizik 8 ele tirisi, yeni putçuluk (Olgulara dayal hakikatçilik kesinlikle neo-paganizmdir) olarak, neo-metafizik olarak ekillenmi tir. F. Nietzsche'nin bu gerçe i ilk tespit eden filozoflardan olmas son derece önemlidir ve de erlendirmeleri hakikat ara rmalar nda katk niteli indedir. Nesnel olgu denilen kavram n hakikatten uzak bir kavram oldu unu belirlemek büyük önem ta r. Olgular kendi ba na hakikate ili kin ya hiçbir anlaml bilgi sunmazlar ya da sunduklar kadar yla çok yanl sonuçlaberaberinde getirirler. Olgular e er karma k ba lant lar kapsanda anlam bulamazlarsa, ya hiç bilgi sunmazlar ya da en yanl sonuçlara yol açabilirler demi tik. Fizik, kimya, biyoloji olgular bir tarafa b rakal m. Yaln z bir toplumsal olgu örne i üzerinde durarak yol açt klar sonuçlar yak ndan görelim. Pozitivizme göre ulus-devlet bir olgudur. Onu olu turan bütün ö eler de birer olgudurlar. Binlerce kurum, milyonlarca insan hepsi birer olgudur. Aralar ndaki ili kileri de kat nca resmi tamamlam oluruz. Pozitivizme göre bilimsel kavram olu turduk demektir. Art k mutlak bir hakikatle kar karyay z: Ulus-devlet hakikati. Pozitivizm bu tan ma bir yorum olarak bakmaz. Mutlak hakikat olgusu olarak bakar. Di er tüm toplumbilim olgular na da bu anlay la bakar. T pk birer fizik, kimya, biyoloji olgusu gibi bunlar da birer olgudur. Hakikat tan mlamas böyledir. Görünü te masum, hiç tehlike içermeyen bu yakla n hiç de öyle olmad , özellikle etnik temizlik-soyk m hareketlerinde bütün deh etiyle fark etmeye ba lad k. Hitler'den tutal m sözde en ml ulus-devlet liderine kadar hepsi, yapt klar n bilime göre son derece do ru (pozitif bilimlere göre) olduunu, ulus gerçeklerini ar nd rd klar , daha homojen bir ulus olu turman n sadece hak deil, do al evrim yasas na uygun bir geli me oldu unu söyleyeceklerdir. Esas ald klar bilime göre do ru söylüyorlar. Onlara bu gücü pozitif felsefe ve bilimleri vermektedir. Nitekim tüm modernite dönemi bu pozitivist anlagere i s rs z vatan, millet, devlet, etnisite, ideoloji, sistem sava na giri ti. Çünkü bu Say 45 2010 KOMÜNAR kavramlar n hepsi kutsald ve u runa sonuna kadar sava gerekirdi. Bilindi i üzere bu anlay sonucunda tarih kan banyosuna dönü tü. Görünü te masum pozitivizm, özünde kanl çehresi böyle s yordu. demik dünya in a eder. Tarihte hiçbir tanr ve dinin (kral ve me ruiyeti) gerçekle tiremedi i mitoloji ve propagandas bu modernite döneminde olu turulup pazara sunulur. Tüm ahlâkî ve politik gözenekleri tahrip edildi i gibi, anlam odaklar da tahrip edildi i için, bu ça da Hakikat Parçalay Olarak mitleri ve propagandalar yemeyecek bir bePozitivizm yin ve yürek kalmam gibidir. Ulus-devletin teokratik ve teolojik unAnla lmad ysa biraz daha aç klayal m. surlar , üzerinde daha önemle durmay gerek- Dünya'da günümüzde yakla k iki yüz ulustirir. Hegel, ulus-devleti yeryüzüne inmi tanr devlet vard r. Hepsi yukarda belirtti imiz kuolarak tan mlarken, salt simgesel bir de erlen- rum ve vatanda kitlesiyle ili kiler yekûnuyla dirme yapm olmuyor. Ulus-devleti tüm ça - kar kar ya gelirse, en az iki yüz tanr , binlar boyunca tanr ad na biriktirilmi fikirlerin lerce mabetli, s rs z tarikatl bir düzen veya bir gerçekle mesi olarak yorumluyor. Bunu hercümerçlik durumunun do mas kaç lanlamak için sadece Fransa Devrimi'ne yol mazd r. Çünkü temsil ettikleri tüm olgular açan fikirler toplam incelekutsal ve u runa ölmeye demek yeterlidir. Pozitivistler erdir. Dikkat edelim, kar Bugün sanal ulus-devletle egemenli in zda gerçek toplumsal dotoplum ça na eri tik. tanr dan al p ulusa devreay yans tan ahlaki ve poliHiçbir gerçek, sanal dildi ini söylerken ne denli toplum kadar olguculu u tik toplumdan ad düzeyinde tanr k yapt klar n farbile bahis yoktur. Gerçekten aç klayamaz. Olgucu nda de ildirler. Çünkü toplum sanal toplumdur. sald ya u ramas halinde egemenli in kendisinin ne runda ölünecek bir gerçek Sanal toplum olgucu oldu undan habersizler veya varsa, o da ahlaki ve politik toplumun gerçek yüzü, do ru aç klanmas yapmak toplum gerçekli idir. Ulusyüzünün ötesinde karlar na uygun dü müyor. devlette ise, herkes kendi hakikatin ta kendisidir Egemenli in kendisi tarih kendine olu turdu u ve olu boyunca hiyerar ik ve devlet turulup önüne sunulan olgu iktidarlar n toplam olarak tanr (efendi) ad - putlar ad na sava maktad r. Eskinin putlar na toplum üzerinde yürütülen tekelci tahakruna sava ndan bin kat daha az tm bir küm ve temelde sa lanan art k-ürün ve de er- putlar u runa sava lar dönemiyle kar kar ler sömürüsüdür. Tanr sal kaynakl egemenli- yay z. Sonuç sermaye ve ulus-devlet tekellein kendilerini efendi (Rab demektir) k lm rinin azami kâr kanununun i lemesidir; mutlu insan kaynakl oldu u çözümlemeyi gerektir- az nl a firavunlar n bile ya amad ya ant meyecek kadar aç kt r. Kalk p da Frans z Dev- lar n pe ke çekilmesidir. Modern ya am derimi ile birlikte "Tanr kaynakl olmaktan ç - nilen, pozitivizmin bu gerçe inin, daha do p ulus kaynakl oldu" demek sosyal bilim rusu gerçekleri katletmesinin sonuçlar ndan ad na en büyük sahtekârl kt r. Pozitivizm bu ba ka bir ey de ildir. Bugün sanal toplum çasahtekârl n mucididir. na eri tik. Hiçbir gerçek, sanal toplum kadar Pozitivizm ulus-devleti bilim ve sanat n olguculu u aç klayamaz. Olgucu toplum sanal somutla hali olarak yans tmaya büyük toplumdur. Sanal toplum olgucu toplumun özen gösterir. Kapitalist modernite bu yüzüyle gerçek yüzü, yüzünün ötesinde hakikatin ta en büyük yalan dola ma sokmu olur. Ne ka- kendisidir. Olgular n anlams zl (daha do dar olgusal, nesnel, bilimsel oldu unu srarla rusu kan banyosu, hayali toplum, tüketim topiddia eder. Ulus-devlet tüm gücünü bu propa- lumu anlam nda anlams zl k anla lmal ) sanal gandaya adar. Muazzam büyüklükte bir aka- toplumla zirve yap yor. Medyatik toplum, ov 9 KOMÜNAR toplumu, magazinel toplum hep nesnel, olgucu anlay n, pozitivizmin aç a ç km hakikatidir. Bu da asl nda hakikatin inkâr r. Konumuz gere i fazla incelemeye gerek duymadan, benzer sonuçlar daha da s ralayabilirim. slam, H ristiyan, Musevi, Budist, kapitalist, sosyalist, feodal, köleci toplum kavramlar ayn yakla n gerçekleridir. Pozitivizmin metafizik yüzü burada da kar za yor. Evet, slam toplumu, kapitalist toplumu ayn yakla n sonucudur. Yani bunlar olgu kavramlar r; ba ka deyi le yak rma, görüntü kavramlar r. Ayn ey ulus aidiyetleri için de söylenebilir. Alman, Frans z, Arap, Türk, Kürt ulus kavramlar pozitivist karakterde birer hakikattirler. Özde ise, hakikatin silik görüntüleridir. Peki, gerçek, hakikat nedir diye sorulabilir. Bence cevap basittir. Toplum gerçe inde do al olan ahlaki ve politik toplum hakikati ile bunu sürekli a nd rmak isteyen uygarl k hakikati vard r. Bunun d ndaki s fatlar, isimler hiç gerçe i temsil etmez demiyorum. Özünü de il, görüntüsünü, basit ve s k de kenli formunu temsil eder diyorum. Örne in Arap ulus gerçe i diyelim. Çok zay f da dü mü olsa, Arabistan denilen mekânda ahlaki ve politik özellikleri olan bir toplumla, bu toplumun s rt ndan binlerce y l sulta sürmü ve günümüzde çürüme noktas na getirmi iktidar gerçe i d nda Arapl k çok az ey ifade eder. Binlerce farkl , çeli kili, hatta can dü man Arap vard r. Yani binlerce çeli kili hakikat! Pozitivizme göre böyle olmas gerekir. Ama çok iyi biliyoruz ki, Arap gerçe i özde bu olmasa gerekir. Daha anla labilir bir örnek a açlard r. Bir de a ac n olgu olarak binlerce dal ve say lamayacak kadar çok yapra vard r. E er ürünü bilinen ve de erli olan bir a açsa, ona göre anlam bulur; dallar na ve yapra na göre de il. Pozitivizm hepsine ayn rl verme körlü üdür. Evet, dallar ve yapraklar da gerçektir. Ama anlaml gerçek de illerdir. Bir tiye in, bir kilo üzümün de eri, anlam vard r. Ama bir yapra n ancak bir görüntüsü, özünü yans tmayan, biçimsel görü kazand ran bir olgusal gerçekli i vard r. 10 Bilimlerin olguya bo ulmas , her gün yeni bir bilimsel disiplinin do mas , hepsinin kendini ayn a rl kta hakikat saymas bilimsel krizin ana nedenidir. Sistemle ba ba ta da belirledik. Hakikatin özne-nesne, biz-öteki, beden-ruh, din-bilim, mitoloji-felsefe, tanr kul, ezen-ezilen, hâkim-mahkûm vb. sürekli ve gittikçe derinle en biçimde kar t ikilemler halinde parçalanmas , özünde ahlaki ve politik toplumla onun üzerinde kurulu uygarl kç tekel ebekelerinin yaratt a nd rma ve sömürgele tirme eyleminin sonucudur. Kapitalist modernite bu uygarl k ikilemini s rs zca ço alt p derinle tirerek, toplumu bugünkü dalma ve çürüme noktas na getirmi tir. Bunda sistemin i birlikçi biliminin de büyük pay vard r. Kriz, ideolojik özle araçsal yap lanma aras nda can çeki me noktas na gelince, fark na var lan hal oluyor. sizlikle, sava la, açl k ve yoksullukla, bask ve k mla, e itsizlik ve özgürlüksüzlükle kendini ezici çokluklar n etinde, ruhunda ç klara dönü türmesi oluyor. Pozitivizmi ele tirirken baz yanl anlamalara dü ülmemesi konusunda uyarma gere i duyuyorum. Birincisi, olgular n hiçbir de eri yoktur, gerçeklikle ba yoktur gibi yakla m içinde de ilim. Sadece oldukça rl r diyorum. Olgusall n bir felsefe düzeyine ta nd nda büyük sak ncalara yol açaca belirtiyorum. Avrupa dü ünce sisteminde bu durumun fazlas yla aç a ç kt vurguluyorum. kinci husus, belki bir nevi Eflatunculu a kayd m yönünde bir ele tiri getirilmesi olacakt r. Özün belirleyici oldu unu söylerken, özellikle a aç örne inde bu ele tiri beklenir. Fakat belirtmek istedi im 'a aç' fikri, ideas de ildir. Toplumca a ac n ihtiva etti i gerçekli i belirtmek istiyorum. Faydac kç bir yakla m da sunmuyorum. Sadece gerçekli inin ancak ahlaki ve politik toplumca belirlenmesi gerekti ini söylüyorum. Bir bireye veya gruba çok faydal olabilir. Ama e er ahlaki ve politik toplumca ayn biçimde yorumlanm yorsa, gerçek fayda de eri yoktur demek istiyorum. Say 45 KOMÜNAR 2010 TAR H OLARAK TOPLUM EVREN N KEND FARKINA VARMA HAMLES "Tarih olarak toplum. nsan topluluklar n milyonlarca y l süren, zorlu mekânlarda çok ac geçen ve büyük mücadele isteyen çabalar sonucunda daha geli kin tekil topluluklar olu turulmu tur. Baz mekânlar ve dönemler toplumsal s çramalarda belirleyici olmu tur." Modernist paradigman n bilim yakla nda fizik merkezi bir rol oynar. Fizikteki geli melerden yola ç karak di er tüm bilimler fizikteki geli meleri 'yasa' kabul ederek bilimsel olmaya çal r. 'Do ay bilmenin bilimi' olarak tan mlanan fizik, olu 'un görünen yüzüyle ilgili olarak 'gerçek'e ula maya çal r. Özellikle dinsel dogmatizme kar bir ç olan ve insan bilginin öznesi haline getiren Rönesans sonras geli meler, bilimsel dü üncenin hâkim olmas sa lam r. O güne dek bilgiyi tekelinde tutan, toplumu sürüle tirmek suretiyle yönetenlere kar kazan lan her mevzi bilime olan inanc ve güveni artt rm r. Ula lan teorik sonuçlar pratikte s nan nca ve buna paralel teknikte de geli meler olunca, insanlar art k eski tanr inanc n yerine özü pozitivizm olan bilimi koymu lard r. Bilginin kayna olarak görülen do adan edinilen bilgiler 'evrensel yasa' olarak kabul edilerek bu yasalar toplum ve insana da uygulanm r. Özellikle Frans z Devrimi'nden sonra yayg nk kazanan toplumsal mühendislikler de bu pozitivist yasac anlay temelinde gerçekle mi tir. Toplum bilim olan sosyolojinin kurucusu olarak kabul edilen Auguste Comte, pozitif bilimlerle insan ve toplumun da aç klanabileceini vurgulamak için toplum için 'fizik toplum' tan mlamas yapar. Pozitivizmin kurucusu olan Comte'a göre toplumun görünmeyen eyleri, en genel anlamda manevi kültür sosyoloji d r, ilgilenmeye de mezdir ve gerçekler R le ili kisi olmayan bir eydir. Bu görü ün temelinde fizik biliminin ula 'bilimsel' verilerin topluma ve insana uyarlanarak insan ve toplumunun yasalar na ula lmaya çal lmas yatmaktad r. Bu yönüyle insan ve toplum, birinci do an n ara lmas ndan elde edilen sonuçlardan hareketle tan nmaya çal r. Fizikteki geli meler o denli ileri gitmi ve ona inananlar o denli iddial olmu lard r ki evrenin tüm yasalar aç a ç kard klar ndan emin olmu lard r. Yani geçmi in tanr n yerini yeni dönemde fizik ve fizikçiler alm r. Her eyi bilen, kadere hükmeden tanr sal görü ün yerini, her eyin bilgisine varan, evrensel ve mutlak yasalara ula an, geçmi i ve gelece i bilebilen fizik bilimi ve onun klasik dönemine damgas vuran Newton al r. Modernist paradigman n bu fizik merkezli yakla son derece sak ncal r. Farkl sancalar bir yana, her eyden önce insan ve toplum gibi evrensel ak ta daha geli kin olan olu umlar kendilerini daha geriden takip eden ve insana göre donan ms z olan eylerle aç klanmaya çal lm r. Evrimsel ak ta geride olan n i leyi esaslar (insan öncesi do a), daha geli kin olana (insan ve topluma) uyarlanmaya çal lm r ki, bunun yanl sonuçlar vermesi kaç lmazd r. Zaten gerçekle en de bu olmu tur. Art k birinci do ay da yeterince izah edemedi i her geçen gün daha iyi anlalan pozitif bilimlerdeki formülasyonlar, toplum ve insan gerçekli ini do ru bir ekilde veremez. Bu çabalar n gelinen a amada pek sonuç vermedi i ve insanl a büyük kaybettirdi i yeterince anla lm durumdad r. Hâlbuki esas olan insan ve toplum gerçekli inin do adaki hiçbir eyle ayn la lamayaca ve benze tirilemeyece idir. nsan ve toplum gerçekli i 'evrensel bir hamle' sonucu gerçekle en ve bilinebildi i kadar yla evrenin en yetkin halidir. Di er canl - 11 KOMÜNAR lar ya da evrenin di er bile enleri evrensel ta- oranda evreni tan ma ayr cal sadece insana rihin bir parças ifade ederken, insan ev- hast r. Evrensel bir olu um olan insan , bu farrensel tarihin bütününü ifade eder. Evrimsel ndal k yetisi ve kapasitesi sayesinde tüm bilak ta her olu um kendine kadarki evrensel ta- melerin kayna haline getiren de bu gerçekrihi içinde ta r, di er deyi le her olu kendine liktir. Bu, evrensel olu um aç ndan bir hamle kadarki evrenin bir ifadesi, dile gelmesidir. niteli indedir. Yani evren insanla arak yeni bir An'da gerçekle en evrenin kendisidir. Evamaya geçmi oluyor. Bu a ama, kendini rensel ak devam ederek insanla maya do ru dü ünebilme ve kendi fark na varma yetisidir. evrildi inden, birinci do a bile enleri evrenYan s ra zaman n olu turucu etkisini en sel tarihin kendilerinden sonraki dönemlerini yetkin halde insanda görebiliriz. Çünkü zaifade etmezler. Yeni olanda ya arlar, ama 'ye- man n tümü insanda dile gelmektedir. nsanda ni'nin ayn de ildirler, 'yeni' yani do al ev- atom alt dünyadan tutal m tüm canl k dörimsel ak ta kendilerinden sonras , onlardan nemlerini gözlemlemek mümkündür. Bu daha donan ml olarak devam eder. nedenledir ki Önderli imiz "kozmosu ve nsan niteli indeki 'olu ' sadece bir insan kuantumu bilmek istiyorsan kendini bil!" dede ildir, insan n tüm öncesidir, yani evrenin di. nsandaki bu gerçeklik nedeniyledir ki evtarihidir. Önderli imizin renin tüm geli im a amalar "Big-bangdan beri evrene ana karn ndaki dokuz ayl k Evrimsel ak ta yay lan gerçekliklerin topsürede gerçekle ir. Anan n her olu um kendine lam " olarak tan mlad 'inyapt , esas nda evrenin kadarki evrensel tarihi san'da dile gelmeyen, insamilyarlarca y l boyunca içinde ta r, di er deyi le n içermedi i hiçbir evrenolu turduklar dokuz ayl k her olu kendine sel olu um yoktur. Yani evresürede gerçekle tirmektir. kadarki evrenin bir nin tümü insandad r. Zaten Bu bir yan yla ana ahs nda ifadesi, dile gelmesidir. bu nedenledir ki insan için insan n kapasitesinin ve An'da gerçekle en ayn zamanda 'mikro kozfarkl n bir ni anesi mos' yani 'küçük evren' tan olurken, öte yandan yarat evrenin kendisidir yap lmaktad r. Evrene daolmas itibariyle ana'y evir ne aran rsa insanda aranmal r ve insanda renle ayn la r. Ana ile evren aras ndaki en vard r. Taoizm'de geçen "Tao ta ta uyur, çi- temel fark, olu um h zlar nda ya ad klar farkçekte rüya görür, hayvanda uyan r, insanda kt r. Yani zamanlar n farkl olmas r. Evuyand n fark na var r." özdeyi i evrensel renin milyarlarca y lda gerçekle tirdi ini ana ak ve insan n kapsay çok özlü bir yine evrenin bir parças ve devam olarak daha ekilde vermektedir. Uyand n fark na vasa sürede yapmaktad r. te bu durum ana ran insan, hem uyumay hem rüya görmeyi ahs nda insanda gerçekle en niteliksel farkl hem uyanmay hem de kendi ay rt edici özel- la may ve potansiyeli ortaya koymaktad r. li i olan uyand n fark na varmay içinde Bir niteliksel s çrama olarak insan n oluta r. Ta ta, çiçekte, hayvanda ve insanda gerumu kaba anlamda yedi milyon y l öncesine çekle en evren olurken, hepsinde de evren kadar gider. Bu u anlama gelmektedir: Kenfarkl bir nitelikte gerçekle ir. nsandaki ger- disine 'homo' yani 'insan' denilen türe yerçekle me niteliksel bir s çramad r ve muhte emdir. yüzünde yedi milyon y ld r rastlanmaktad r. Ancak bu, insan ömrünün yedi milyon y lla s nsan-Evren Diyalekti inde rl oldu unu göstermez. Yo unluk kazanm Parçalay Yakla mlar bir varl k olarak insan n ya evrenin ya r. nsan d nda evrende kendi olu umunun Bu aç dan gerçek anlamda insan bilebilmek fark nda olan herhangi bir varl k yoktur. Ken- için evreni, evreni de bilebilmek için insan dindeki evreni aç a ç karma, kendini tan bilmek gerekir. Bu yönüyle evreni bilmeye 12 Say 45 2010 KOMÜNAR dair her giri im özü itibariyle insan bilme ça- zihni örgüsü haline geldi ini gözetti imizde, bas iken bunun tersi de do rudur. lk insanlar durumun vahameti daha iyi anla r. Nitekim henüz do an n ba ndan ç kt klar ndan ve devletçi sistemin yaratt olumsuzluklar a onlarda do an n i leyi esaslar i ledi inden ma iddias yla ortaya ç kan tek tanr dinler de do a-insan aras ndaki bu ili kiyi bilmektedir- dâhil pek çok kalk ma, devletçi sistemin bir ler. nsan-do a bu dönemde bir bütündür. An- devam olmaktan hatta onu daha da derinle cak zamanla bu içiçelik ve bir olma bilinci tirmekten kurtulamam r. çarp lacakt r. Ayn yolun yolcusu olan tek tanr dinler Hiyerar iyle ba layan toplumsal yar lma, insan-do a ili kisindeki yabanc la may daha toplumdaki parçalanmaya paralel olarak in- da derinle tirmi tir. Do ay gerçeklikler dünsan-do a ili kilerinde de bir parçalanma ve yas (ya an lan ve as l olmayan yer) ve idealar kopman n gerçekle mesinin zihni alt yap dünyas (ahret ve gerçek ya am yeri) olarak olu turmu tur. Hiyerar inin açt yolda ge- ikiye bölerek do ay tüm kutsall klar ndan li me imkân bulan ve kent, s f ve devlet üç- ar nd rm lard r. Do an n ve canl olman n en lüsüne oturan uygarl k döneminde toplum-do- temel özelli i olan yarat tümden soyut a tamamen birbirine yabanbir tanr ya ait k lm lard r. Yo unluk kazanm ve kar t eyler olarak ele Günümüz verileriyle ömbir varl k olarak insan n rü 14-20 milyar y l olarak heal nm r. ya evrenin ya r. Bu saplanan uçsuz bucaks z evÖnderli imizin 'özgürlükten geriye kalan posa' aç dan gerçek anlamda ren, tanr taraf ndan alt günola-rak tan mlad uygarl k de hiyerar ik bir ekilde yainsan bilebilmek için döneminde egemenlerin körat lm r. Hiyerar inin tepeevreni, evreni de lele tiren düzenlerini me rusine de evrene ve onun içinbilebilmek için insan la rmaya yarayan mitolodekilere efendilik yaps n dibilmek gerekir. Bu jiyle insan-do a ili kisi tümye insan yerle tirilir. nsanlar yönüyle evreni bilmeye den bir yabanc la maya sahiçinde de erkek kad n hâkidair her giri im özü ne olmu tur. Do al toplummi k nm r. Do a kendidaki ana-çocuk ili kisi eksinden gelinen yer de il de itibariyle insan bilme lindeki do a-insan ili kisi çabas iken bunun tersi tüm zenginlikleriyle tanr tayerini dü manl k ili kisine raf ndan insana sunulan bir de do rudur rakm r. nimet haline getirilmi tir. nYan s ra ana ile çocuk yer de tirmi tir. sanlar onu diledikleri gibi kullanacakt r. Üzensan geli tiren, yaratan bir do an n yerini rinde ya an lan evren gerçek olmay p ilk insan do ay insan da dâhil tüm bile enleriyle bir- çifti(Adem-Havva)'nin tanr sal buyru a uylikte yaratan bir egemen insan motifi alm r. mamas sonucu çarpt ld klar cezay çektikSümer mitolojisi ayn zamanda devleti yö- leri ve s nand klar bir yerdir. neten krallar olan tanr lar n do ay (bitkileri, Bu zihniyetin evreni canl görmesi, evrehayvanlar , sular , da lar , yeri-gö ü ve ni- nin yarat özelli ini ke fetmesi mümkün dehayetinde insan ) nas l yaratt na dair söylenildir, çünkü tek yarat güç tanr r ve her celerle doludur. Kendilerini insanlar n ihtiyaç ey onun yarat r. Donan ms z, sahte ve duyaca her eyin yarat olarak gösteren herhangi bir niteli i olmayan bu dünyadan bir egemenler böylelikle insanlar kendilerine ta- an önce göçmek ve 'gerçek dünya'ya gitmek mamen ba ml hale getirmi oluyorlard . lk en gerekli olan r. Her eyi tanr ya, ruhani uygarl k olan Sümerlerde kurulan bu düzen olana ba layan ve insanlar di er dünya aldatdaha da güçlenmi olarak halen devam etmek- macas yla bu dünyan n egemenlerine kar kotedir. Bu ideolojik formülasyonun sadece Sü- yamaz hale getirerek sürüle tiren dinsel dogmerlerle s rl kalmayarak devletçi sistemin malara kar gerçekle ecek olan bilimsel dü- 13 KOMÜNAR ünü de olmas gerekti i kadar do adaki canzamanla de meye ba layacakt r. Birbitespit edemeyecektir. Özellikle Rönesans rinden ba ms z olarak Darwin ve Wallace döneminde do ay canl ve tanr do an n tü- dünyan n farkl yerlerindeki canl lar incelemüne yay lm olarak gören ç lar olsa da yerek, canl lar n ya am ko ullar ndaki dezamanla bu yakla m yerini bu defa bilimsel im ve dönü ümlere paralel olarak kendidü ünü ad na cans z do a anlay na b raka- lerinin de de im ve dönü ümlere u rad klacakt r. Devletçi zihnin ördü ü so uk ve gerbelirleyeceklerdir. Hiçbir eyin oldu u giçekd dü ünü tarz böylece devam edecektir. bi kalmayarak sürekli de ti i hususundaki Bilimsel dü ünü ün mekanistik dönemi bu yakla mlar ifade etmek için de 'evolution' diye adland labilecek bu dönemde evren bir (evrim) kavram geli tirilecektir. Ara rmalamakine gibi ele al nacakt r. Evrenin kendisi n derinle tirilmesiyle insan da dâhil olmak tanr taraf ndan yarat lan muhte em bir ma- üzere evrenin tüm bile enleriyle bir canl orkine olarak tasarlanacakt r. Bu mükemmel ganizma olarak sürekli de ti i, dönü tü ü makine yani evren, içinde hareket edece i ya- ve çevresindeki de imlere paralel olarak her salarla birlikte tanr taraf ndan yarat lacakt r. canl n kendisinde de de im ve dönü ümü Buna göre evrenin her gerçekle tirdi i gittikGelinen a amada bile eninin nas l haçe ortaya ç kacakt r. reket edece i önceden do rulanan, devletçi zihniyetin Özellikle de kuantum tanr taraf ndan zaten fizi indeki geli melerparçalayan, özne-nesne ayr na ona içerilmi tir ve kile art k 20. yüzy ldan tabi tutarak egemenli i min ne yapaca belliitibaren do al toplumme rula ran zihniyeti de il de dir. Hareket yasalar daki animizmi and raahlaki ve politik toplumun birbirini cak denli güçlü bir belirlenmi herhangi tamamlayan, do ay canl gören ve canl evren anlay bir eyin belirlenmi animizm olarak tan mlanabilecek olu acakt r. Sapk n olan n d nda hareket olan komünal zihniyeti olmu tur. etmesi, özgür davrazihniyetin ba lang nabilmesi bu nedenle olan hiyerar iden güBu yönüyle "geçmi daha de yarat olmas nümüze geçen en az gerçektir" mümkün olamaz. Zabe bin y ll k sürenin ten makinelerin de özgür ve yarat olmalar sonunda, kuantumdaki geli melerin ortaya ç beklenemez. Önderli imizin 'Ça da Levh-i kard en önemli tespit, do an n muhte em Mahfuz' dedi i durum tam da budur. bir dengeyi bar nd ran bir canl a sahip olduBilimsellik ad na evrenin cans z ve bir udur. Gelinen a amada do rulanan, devletçi makine olarak tasarlanmas n çok önemli so- zihniyetin parçalayan, özne-nesne ayr na nuçlar olacakt r. Makinecilik (Mekanizm, tabi tutarak egemenli i me rula ran zihniyeti Kartezyencilik) do adan tüm öznelli i al- de il de ahlaki ve politik toplumun birbirini may ve nesnele meyi gerektirir. Tanr ta- tamamlayan, do ay canl gören ve animizm raf ndan yarat lan evrene nas l hareket olarak tan mlanabilecek olan komünal zihniedece i önceden kodland ndan ve bu ya- yeti olmu tur. Bu yönüyle "geçmi daha gersalar n d na ç kmak mümkün olmad n- çektir." dan do ada herhangi bir canl k, yarat k emaresi de olmayacakt r. Nas l ki makinsanla mam Evren Dönemi nenin parçalar aras nda herhangi bir var14-20 milyar y l önce gerçekle en Bigolu sal ili ki yoksa evrenin bile enleri ara- Bang (Büyük Patlama) ile aç klanan evrenin nda da herhangi bir ili ki mevcut de ildir. olu umuna dair de erlendirmeler, her geçen Bu de mez, birbiriyle ba lant z ve özü gün daha da derinle tirilmektedir. Potansiyeli itibariyle tamamen nesnele tiren evren anla- adeta her eye yeten i ne ucu kadar bir enerji 14 Say 45 2010 yo unlu unun patlamas ile evrenin olu tu u ve geni ledi i bilimce kabul edilen görü tür. Varl k-yokluk ikilemine oturan ve gerçekle mek isteyen bir potansiyelin kendini var etmesi anlam na gelen evrensel olu umun temel yap ta enerjidir. Yani evren tüm bile enleriyle enerjinin çocu udur. Do adaki tüm de im, dönü ümün buna ba olarak olu un temel nedeni enerji-madde ve mekân üçlüsünün sabit kalmayarak sürekli de mesidir. Olu , özünde enerjinin bir halden ba ka bir hale geçmesidir. Bunun anla r nmas için bilim insanlar bir gram H2O'nun yani suyun davran örnek gösterirler. Buna göre; enerji yo unlu unun az oldu u bir ortamda moleküller birbirine s s ya ba oldu undan su yani H2O buz halindedir. Bu durumda moleküllerde hareketlilik görülmez. Ortamdaki enerji yo unlu u artt rsa, moleküller aras ndaki ba lar gever ve gram ba na 80 kalorilik enerji ba layarak su haline geçer. Bu kez moleküller hareket haline geçer ve enerji yüklenir. Enerji yo unlu u yani s cakl k artarsa, her bir derece art na kar k bir kalorilik enerji daha yüklenerek daha da hareketli bir hal al r. Buharla ma a amas na gelindi inde gram ba na 540 kalorilik bir enerji ba layarak bu kez de buhar haline gelir. Böylesi bir durumda su molekülleri arandaki ba lant çok daha azalm olur. S cakn daha da artt lmas durumunda H2O dap kendisini olu turan hidrojen ve oksijen atomlar na ayr larak çok daha fazla enerjik olurlar. Enerji yo unlu unun daha da artt lmas durumunda onlar da kendilerini olu turan parçac klara bölünürler. Tüm bu olu lar gerçekle irken, olu un özelli ine göre mekânda da de imler gerçekle ir. Buzdan H2O parçalar na ayr ncaya kadar olu 'un her a amas nda o maddenin kaplad yer farkl la r. Örne in madde buz halindeyken farkl bir mekândad r, buhar haldeyken farkl bir mekândad r, atom alt parçac klar halindeyken de farkl bir mekândad r. Dolay yla enerjinin ya ad de imlere paralel olarak o eylerin mekânlar nda da de imler gerçekle ir. Bu yönüyle mekân da mutlak ve ayn de ildir. KOMÜNAR Görüldü ü gibi görünen ve cismi olan bir madde(su) ortamdaki enerji yo unlu unun artt lmas na paralel olarak cisimsel özelli ini atarak enerjiye dönü üyor. Tersi de do rudur. Enerji de maddeye dönü mektedir. Zaten Einstein' n me hur E=mc2 formülü ile sembolize edilen maddenin ve enerjinin dönü ümü yasas , bunu anlat r. Buna göre hiçbir ey yoktan var edilemez, vardan da yok edilemez. Gerçekle en birbirine dönü medir. Madde enerjiye dönü ebildi i gibi enerji de maddeye dönü mektedir. Bu, felsefe tarihi boyunca yap lan madde mi ruh mu tart mas da sona erdirmi tir. Gerçekte madde ve ruh ayn özün farkl yo unluklarda gerçekle meleridir. Maddenin enerjiye dönü ebilmesi için enerji yo unlu unun artmas gerekli iken, enerjinin maddeye dönü ebilmesi için de tersinin yani enerji yo unlu unun azalmas gerekir. Maddenin nas l enerjiye dönü tü ünü k saca yukada su örne inde ele ald k. imdi de enerjinin nas l maddeye dönü tü ünü k saca ele alal m. Maddenin saptanabilen en küçük parçaklar quark ve leptonlard r. Bu parçac klar enerji yo unluklar n azalmas sonucu gerçekle en tepkimelerle biraraya gelerek atom çekirde ini olu turan proton ve nötron gibi daha büyük parçac klar olu turur. Bu ayn zamanda ilk ve en hafif atom olan hidrojen atomunun olu umu anlam na gelir. Ortamdaki enerji yo unlu u biraz daha azal rsa bu parçac klar n biraraya gelmesiyle di er elementler (demir, bak r, karbon, azot, uranyum vb) olu ur. Bu elementlerin de biraraya gelmesiyle do ada molekül denilen bile ikler (su, tuz, amonyak vb) olu ur. Bu moleküllerin de uygun ko ullarda biraraya gelmesiyle organik yap lara do ru bir geçi gerçekle ecek ve evren 'ya am' ile tan acakt r. Su, karbondioksit, metan ve amonyak gibi moleküllerin uygun ko ullarda biraraya gelmeleriyle daha büyük moleküller olu acakt r. Bunlar n üçlü reaksiyonlar ndan da aminoasit denilen ve proteinlerin temel yap ta olan organik moleküller olu acakt r. Proteinlerin yanda eker ve ya moleküllerinin olu umu gerçekle ecektir. 'Abiyotik devrim' olarak ad- 15 KOMÜNAR land lan bu süreçle birlikte art k bilinen anlamda canl a rastlanm r. Evrimde 'cans z' âlemden canl a geçi in nas l gerçekle ti i uzun bir süre tart ma konusu olmu ve evrim fikri bu nedenle önemli sald lara maruz kalm r. Miller 20. yüzy n ortalar nda laboratuar ortam nda gerçekle tirdi i deneyle evrim zincirindeki bo lu u doldurarak önemli bir ba ar ya imza atar ve pek çok tart man n önünü al r. Miller canl n dünyada görülmeye ba lad dönemin koullar laboratuar ortam nda olu turarak deneyini gerçekle tirir. Miller dönemin temel molekülleri olan su, karbondioksit, metan ve amonya bir cam tüpün içine koyar. Hava almayacak ekilde d dünyayla temas engeller. Sonra dönemin güne n yerine elektrotlarla tüpün içine elektrik enerjisi aktar r. Aradan bir süre geçtikten sonra normalde son derece cans z görülen su, karbondioksit, metan ve amonyak bile iminin renginin gittikçe sarard ve suyun içinde aminoasitlerin temel yap ta lar olan adenin, timin, guanin ve sitozinin olu tu u saptan r. Defalarca tekrarlanan deneyden hep ayn sonuç al nacakt r. Bu deney, cans zdan canl ya geçi in nas l gerçekle ti ini ortaya koyar. Deneyde suyun kullalmas n nedeni ise ilk canl lar n suyun içinde olu mas r. lk canl lar n görüldü ü 3-3,5 milyar y l önceleri dünyam n çevresi bugünkü gibi istikrarl ve oturmu bir atmosfere sahip de ildi. Bu nedenle de dünyam z bugünküyle k yaslanamayacak denli s cakt . Güne ten gelen frekans yüksek ve canl hayat için öldürücü etkide bulunan ultraviyole nlar tutacak bir ozon tabakas mevcut de ildi. Bu da suyu canl a dair olas geli meler için son derece stratejik k yordu. Nitekim ilk canl lar suda olu mu tur. Çünkü günümüzde ultraviyole nlar n gücünü azaltarak bu nlar canl lar için tehlikeli olmaktan ç karan ozon tabakan rolünü o dönem su oynam r. Su gelen ultraviyole nlar n gücünü k rm ve canl n olu umu için uygun bir ortam olu turmu tur. Dönem canl n tamamen suda oldu u bir dönemdir ve bu milyonlarca y l böyle 16 sürecektir. Ancak suda ya ayan canl lar, bildik canl lar de ildir. lk canl hücresi 3,5 milyar y ll kt r. Henüz oksijenli solunum yapamayan, fotosentez yapmayan, çekirdeksiz olan bu hücreye hala rastlanmaktad r. Yo urt mayas nda ve çürümü ortamlarda bu bakteri türüne rastlamak mümkündür. Tek hücreliden çok hücreliye geçi yakla k 1 milyar y l önceleri gerçekle mi tir. skeletsiz ve kabuksuz olan, herhangi bir koruyucu sistemi olmayan yumu ak gövdeli yarat klard r, bu ilk canl lar. Solucanlar, yosunlar, süngerler ve ilkel ahtapotlar ilklerdendir. Literatürde bu canl lara "kabuksuz veya kavk z omurgas zlar" denmektedir. 430 milyon y l önce ya am n denizden karaya do ru kayd görülür. Karada da ilkin ya am k larda gerçekle ir. Bu bir geçi tir esas nda. K da ilkin sularda ya ayan yosunlar n kara versiyonlar görülmeye ba lar. Bu aç dan yosunlar karalar n ilk canl lar r. Kara yosunlar yla ba layan karaya geçi daha çok batakl kl yerlerde olu ur. Denizlerde günümüzden 400-350 milyon önceleri pek çok bak türünün ortaya ç kt görülür. T pk yosunlarda oldu u gibi bu bal k türlerinin de kara versiyonlar gittikçe olu ur. Bunlar n ilk örnekleri kurba alard r. Kurba alar da bu yönüyle karaya ç kan ilk hayvanlardand r. Yan ra baz sürüngenler ve kanatl böcekler de olu mu tur. Böylelikle gittikçe kanatl hayvanlara da rastlanmaya ba lanm r. 225-65 milyon y l önceleri sürüngenler ça r. Timsah, kertenkele, kaplumba a ve dinozorlar bu dönemde ya am r. Sürüngenlerden de s cakkanl hayvanlar olan memeliler türü do acakt r. En büyük sürüngen cinsi olan dinozorlar n 60 milyonlu y llarda yok olmalar beraberinde memeliler için uygun geli me ortam sa lar. Memeliler bu tarihten itibaren oldukça çeitlenerek otuz üç tak m olu tururlar. nsanla man n henüz olu mad dönem insan türü aç ndan primatl k dönemidir. nsan primattan koparak insanla acakt r. Kendi içinde çeitlilik gösteren primatlar n her birinin zamanla farkl eylere dönü tü ü de erlendirilir. n- Say 45 KOMÜNAR 2010 sana do ru evrimle en primat n 'promisiyen' ad nda fare görünümlü ve a açta ya ayan bir canl oldu u kabul edilmektedir. Zaman içinde ilerleyen bölümlerde belirtece imiz nedenlerle bu primat n a açtan inerek hominidlerin (insans lar) geli mesini sa lad belirtilir. Ya ortalama olarak 14-20 milyar y l hesaplanan evrende insan n olu umu, ya kabaca 5 milyar y l olarak hesaplanan dünyada ve dünyada da yedi milyon y l öncesine kadar uzan r. Bu u anlama gelir: insan insan oluncaya kadar milyarlarca y l geçmi tir ve öncesi olmasayd , insan da onlar n bir toplam olarak olamazd . Evrenin nsanla Do u Afrika Mekân: lk insan n dünyayla dolay yla evrenle bulu tu u mekân Do u Afrika'd r. Yani evrenin insanla ilk yer Do u Afrika'd r. nsan n ayn veya farkl zamanlarda dünyan n farkl farkl yerlerinde mi yoksa bir yerde oluarak oradan m dünyaya yay ld konusu uzun süre tart lm r. Gelinen a amada insanl n ortak bir atadan türedi i ve bu atan n ya ad yer olan Do u Afrika'n n da insanl n olu um mekân oldu u üzerinde uzla lan bir husustur. Bu yer Kenya, Tanzanya ve Etiyopya aras ndaki yöredir. nsanl k buradan tüm dünyaya yay lm r. Bu geli imde bu co rafyan n nitelikleri ve ya ad de im belirleyici bir rol oynam r. Bilimin ula jeolojik verilere göre 8-10 milyon y l önceleri Do u Afrika'da literatürde 'domla ma' denilen ve yerkabu unun mesi, buna ba olarak yar lmas anlam na gelen bir süreç ya anm r. Bu yar lman n sonucunda önemli çöküntüler, yeni rmak ve göller olu mu tur. Victoria, Kioga, Rudolf gölleri ile Omo ve Havvas rmak sistemlerinden olu an bu havza ilk insanlar n görülece i yer olacakr. Yeryüzünde gerçekle en bu farkl la malar sonucunda kuzeydo u-güneybat yönünde uzanan ve dünyan n en uzun graben(çöküntü) hatt olarak bilinen bir rift(iki kara aras yar k) olu acakt r. Yüzey ekillerinde gerçekle en bu de imler beraberinde yörenin bitki örtüsünü yani floras ve hayvan çe itlili ini yani faunas de tirecektir. O güne de in ormanl k olan bitki örtüsü yerini savana denilen yüksek ota b rakacakt r. A açlarda daldan dala atlayarak güvenli ini sa layan ve a açta ya amaya al k maymunlardan olan bir tür gittikçe savana ortam na uyum sa layarak insanla ma yolunda mesafe almas sa layacak de iklikler ya ar. Maymundan gittikçe farkl la an ama henüz insan olamam olan bu tür Australopitechus'tur. Primatlarla insan aras ndaki son halka olan Australopitechus'un beyin kapasitesinin yakla k olarak 400-500 cm3 oldu u hesaplanmaktad r. Savana ortam nda kendini savunabilmek ve besin arayabilmek için bu türün gittikçe iki ayak üzerinde durmaya ba laöngörülebilir. Henüz hominid yani insams olan Australopitechus, homo yani insan de ildir. Australopitechus insan ve insan ms lar aras ndaki son ortak atad r. Ondan sonras art k insan türünün ortaya ç kmaya ba lad dönem olacakt r. lk nsan: Homo Habilis (Yetenekli nsan) Bu dönemlere dair tarihlemeler farkl olmakla birlikte Önderli imizin toplumun tarihini yakla k olarak yedi milyon y l olarak ele almas ndan hareketle biz de bu tarihlemeyi esas al yoruz. Zira toplumsall k insan türünün var olu ko ulu oldu undan, ayr bir toplumsall k ve insanla ma süreçleri söz konusu olamaz. nsanla ma ve toplumsalla ma birlikte gerçekle en hususlard r. Dolay yla insan n oldu u yerde toplum var demektir. nsan n tarihi ayn zamanda toplumun da tarihi olmaktad r. Beyin hacmi yakla k 650 cm3 olan Homo Habilis için 'yetenekli' nitelemesinin yalmas n en büyük nedeni, bir ta ba ka ta lara vurmak suretiyle onlardan kesici ta parçalar (yonga) elde etmesidir. Bu insan türü, sert ta lar birbirine sürterek ta tan de ik aletler üretmi ve bunlar kullanm r. Homo Habilis'in on civar nda ta tan yap lma alet kulland söylenmektedir. Homo Habilis henüz iki aya üzerinde durabilecek nitelikte olmap fiziksel olarak insan-primat aras bir noktadad r. 17 KOMÜNAR kinci nsan: Homo Erectus (Dikilen nsan) Homo Sapiens (Dü ünen ve Bilgili nsan) Yakla k olarak 1,5-2 milyon önceleri Homo Habilis'ten Homo Erectus'a do ru evrimle me ya an r. Art k iki aya üzerine durabilen bu türün beyin hacmi 900 cm3'tür. Homo Erectus'un ta tan daha geli kin aletler yapt ve kulland ortaya ç kan tarihi bulgulardan anla lmaktad r. A ölyen El Baltas dönemin önemli bir aletidir. 50-60 civar nda alet kulland klar ndan bahsedilir. Homo Erectus yakla k be yüz bin y l önceleri ate i de kontrole alarak kullanm r. Homo Erectus'a kadar insan türü henüz dünyan n di er yerlerine yay lmam r. lk insan olan Homo Habilis Do u Afrika ile s rl kalm r. Homo Habilis'e ait fosillerin tümü Do u Afrika ile s rl olup, daha çok Kenya, Tanzanya ve Etiyopya aras ndaki bölgede younla maktad r. Homo Erectus döneminde Do u Afrikadan Afrika'n n ba ka bölgelerine oldu u gibi di er k talara do ru da bir fiziksel göç gerçekle mi tir. Do u Afrika'dan dünyaya yay lma esas olarak Süvey ve Do u Akdeniz üzerinden Toros-Zagros kavisine do ru yap lan göçtür. Büyük Sahra ve Arabistan çölleri bu güzergâh daha uygun hale getirmi tir. Bir dier göç yolu olan Güney Akdeniz'den Cebelitar k Bo az üzerinden spanya ve Avrupa'ya yay m gerçekle ir. Ancak bu güzergâh hem co rafik ko ullar olarak hem de besin sorunlanedeniyle Do u Akdeniz hatt kadar verimli de ildir. Göç için en ideal yol, hem besin kaynaklar hem korunma olanaklar hem de iklimi nedeniyle Mezopotamya üzerinden gerçekle en güzergâht r. Mezopotamya topraklar Homo Erectustan beri insan türünü bar nd rmaktad r. Bu da, Verimli Hilal'de milyonlarca y ldan beri insan türünün ya ad anlam na gelir. Bunda en temel etken co rafik elveri liliktir. Zaten co rafyas n bu elveri lili i nedeniyledir ki mezolitik dönemden hemen sonra tarihin en büyük devrimi olarak tan mlanan Tar m ve Köy Devrimi'ni de gerçekle tiren co rafya olacakt r. Homo Sapiens'e 'dü ünen ve bilgili' gibi nitelemelerin yap lmas önceki insan türlerinin bilgisiz ve dü üncesiz oldu u anlam na gelmez. Bu yönüyle ba k özü itibariyle gerçe i tam yans tmaktan uzakt r. nsan n oldu u yerde dü ünce ve bilgi vard r. Belki ilk insanlar n beyin hacimleri günümüzdeki kadar geli kin de ildi, yine bilgileri, etraflar detirme güçleri günümüz insan kadar yoktu. Ancak aletleri dü ünce gücüyle yapt klar , ate i dü ünce gücü ve bilgiyle kontrole ald klar , dahas gittikçe geli en toplumsall n her amas n dü üncenin ürünü oldu u aç kt r. Dü üncenin yarat özelli i kullan lmadan toplumsalla man n geli mesi mümkün olamaz. Bu nedenle geçmi insan n dü ünen ve bilgili olup olmad tart ma konusu yapmak, en büyük cehalet anlam na gelir. Dönem insan n zekâs nas l i letti ine ili kin verilebilecek örnekleri ço altmak mümkündür. Hatta b rakal m evrenin en muhte em bir gerçekle mesi olan ve analitik zekâs bulunan insan , evrendeki en küçük zerrecikten tutal m tüm di er bile enlerde de bir canl k vard r. Her eyin kendisinden geldi i tespit edilen atom alt parçac klar n zihninden, seçi yapabilmelerinden, sezgiselli inden bahsedilmekte, bunu ispatlayan deneyler yo unca yap lmaktad r. Bilgi olu turma ve bu bilgiyi gelecek kuaklara aktarma canl n en temel özelli idir. Canl lar âleminde her ö e nas l olu tu unun kayd tutarak parçalar na ayr lma zaman geldi inde tuttu u bu kay tlar kendinden sonrakilere (hücrelere) de aktar r. Böylelikle o türün tarihi boyunca edinilen bilgiler kendinden sonrakilere aktar lm ve o türün genetik kodlamas olu turulmu olur. Yoksa her eye s rdan tekrar tekrar ba lamak zorunda kal nacakki bu da büyük bir k rdöngü anlam na gelecekti. Böylesi bir durumda da evrimsel geli im gerçekle meyecekti. Bu aktar m i i gerçekle tikten sonra o türün her ö esi içinde yaad çevresel ko ullar n de im ve dönü ümünü de gözeterek kendinden de bir eyler katarak kodlamas tamamlar. O nedenle hiç- 18 Say 45 2010 bir yeni bir önceki gibi olmaz. Yine her canl çevresinde gerçekle en de ikliklere kay ts z kalmayarak kendini de bu de imlerle uyumlu hale getirmek durumunda kal r. Her canl böyle yapmamas halinde neslinin yok olaca bilinciyle hareket eder. Örne in verem hastal na neden olan bakteriler üretilen antibiyotikler kar nda ilkin çok dirençsiz kalm ve antibiyotikler çok etkili olmu tur. Zamanla bakteriler ya ad klar ortamda gerçekle en bu de imler nedeniyle kendilerini de tirmeleri gerekti inin fark na varm ve bu antibiyotiklere kar dirençlerini geli tirmi lerdir. Bu da ilk dönemlerde o çok etkili olan antibiyotiklerin zamanla etkisiz olmas beraberinde getirmi ve bakterilere kar yeni antibiyotikler geli tirilmek zorunda kal nm r. Hatta en cans z gibi görünen eyler bile etraflar nda ya anan de imlere kay ts z kalmaz. Bir ta n ya ad kimyasal çözülmeler, bir termometrenin de en ya göre ibresinin de ime ramas tüm bunlar her eyin de mekte oldu unu göstermektedir. Her de iklik de yaad niteli e göre bir canl k anlam na gelir. Dolay yla içinde hem duygusal zekây hem de analitik zekây bar nd ran bir varl k olan insan için dü ünme ve bilgili olmay evrimsel ak ta üçüncü dönemi temsil eden Homo Sapiens ile ba latmak veya insansal geli imde sadece Homo Sapiens'i öyle nitelemek yanl r. Evrimsel ak ta Homo Erectus'tan Homo Sapiens'e geçi yakla k olarak iki yüz binli llarda gerçekle ir. Beyin hacmi 1400 cm3 olan Homo Sapiens de iki türe bölünür. Bunlardan biri Homo Sapiens Sapiens iken di eri de Homo Sapiens Neandertal'dir. lk fosillerine Almanya'da Neander Vadisi'nde rastland ndan 'Homo Sapiens Neandertal' olarak adland lan bu tür, yirmi binli llarda ortadan kalkm bir türdür. Sadece Avrupa ile s rl olmay p pek çok de ik yerde de fosillerine rastlanm r. Güney Kürdistan'da anidar Ma aras 'nda yüz binli y llara tarihlenen ve ölülerini ya ad klar yere gömdükleri anla lan kal nt lar n da yine Neandertal insana ait oldu u saptanm r. Günümüz insan na göre daha t knaz, daha kasl , daha k sa olan bu türün üyelerinin al nlar daha KOMÜNAR bas k, elmac k kemikleri ç kt r. Buzul devrine iyi uyum sa lam olan bu türün ta lardan zrak ve ok yapt avc kta uzmanla kal nt lardan anla lmaktad r. Daha çok buzullar n ve so uk iklim insan olan Neandertal zamanla ortadan kaybolur. Neandertal'in ortadan kaybolmas n nedeni tam olarak bilinemese de yap lan en gerçekçi ve yayg n de erlendirme, Neandertal'in buzul dönemine a uyum sa layarak özelle ti i, bu nedenle de de en ko ullara paralel olarak kendini de tiremedi i ve bunun da ortadan kaybolmas na neden oldu u eklindedir. Homo Sapiens'in di er kolu olan Homo Sapiens Sapiens (dü ünen ve bilgili insan) ise art k biyolojik olarak tamamen günümüz insan haline gelmi insand r. Günümüz insan na da Homo Sapiens Sapiens denmektedir. nsanl n dünyaya yay lmas n Homo Erectus döneminde gerçekle ti inden bahsetmi tik. Ancak bu yay m dünyan n tümüne do ru gerçekle en bir yay m de ildir. Daha çok Afrika, Asya ve Avrupa ile s rl olan bir yay md r. Amerika ve Okyanusya'ya ise yam Homo Sapiens döneminde gerçekle ir. Würm Buzul Dönemi denilen otuz binli llarda kuzey yar mkürede kal nl 2-3 km'yi bulan buzullardan bahsedilir. Bu dönemde tüm Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika buzullarla kapl r. Bunun sonucunda ise deniz seviyesi günümüzdekinden yakla k olarak 130m daha dü üktür. Bu nedenle de Basra Körfezi, Ege Denizi ve Bering Bo az gibi yerler kara haline gelmi tir. te insanlar n Amerika k tas na geçi leri (yakla k olarak 20 binli y llar) bu döneme rastlar. nsanlar Asya üzerinden Bering Bo az yoluyla Kuzey Amerika'dan Amerika k tas na geçmi lerdir. nsanlara ait bulgulara Amerika k tas nda bu tarihten itibaren rastlanm r. Yay m bu k tada kuzeyden güneye do ru zamanla gerçekle mi tir. Ayn ekilde Asya'dan Avustralya'ya o dönemlerde yay lma gerçekle mi tir. Böylelikle bilinen anlamda dünyan n tümüne insanlar n gidi i gerçekle mi tir. Görüldü ü gibi insan n olu umu tek tanr dinlerdeki gibi 'ol' demekle olan bir gerçekle me de ildir. Hominidlerin (insan ms lar n) 19 KOMÜNAR görülmesinin ard ndan bile yakla k olarak yedi milyonluk bir evrim süreci söz konusudur. Günümüzde her ne kadar kültürel evrim gerçekle se de insan n biyolojik evriminin gittikçe a rla , neredeyse durma noktas na geldi i de erlendirilmektedir. Son k rk bin y ld r insan n biyolojik olarak tümden günümüz insan yla ayn oldu u de erlendirilmektedir. Geli en toplumsall k, daha fazla kullalan analitik zekâ insanlar n organlar nda deimlere neden olacak denli fizi inin kullalmas gereksiz k lm r. Zira evrimle me sürecinde insan da dâhil tüm canl lar n organlar ya i lene i lene farkl la r ya da i levsiz kalarak yok olur veya farkl bir eye dönü ür. On binlerce y ld r insanl k biyolojisini ciddi düzeyde de tirecek u ra lara giri me ihtiyac duymadan da ya am idame ettirebilmektedir. Bu da insan n biyolojik olarak evrim geçirmesini ya ortadan kald rmakta ya da hissedilemez denli a rla rmaktad r. Biyolojik olarak insan türü imdilik ciddi bir de imi ya am yor olsa da kültürel olarak muazzam h zda de im ve dönü üm geçirmektedir. Bu da insan n yarat potansiyelinden kaynaklanmaktad r. nsan bugünkü anlam yla hem biyolojik olarak hem de kültürel olarak insan oluncaya kadar büyük zorluklar ya ar. Hatta Neandertallerde görüldü ü gibi ya ad döneme ayak uyduramad ndan dolay yok olan bir gerçekli i ya am r. Yeni Bir Mekân ve Geli en Toplumsal S çrama Mekân özellikleri çok büyük ölçüde detirici ve dönü türücüdür. Nas l ki buzun üzerinde yumurtadan civciv ç karmak mümkün de ilse, uygun ko ullara sahip olmayan mekânlarda, o co rafyada gerçekle emeyecek olan geli meler beklenemez. Her toplumsal geli me, kendi mekânsal ko ullar gerektirir. Örne in milyarlarca y bulan evrende, bugün pek de k ymetli görülmeyen ve egemen sistemce adeta can na okunan Do u Afrika'da insan tür olarak olu mu tur. Bu, o dönemde bu mekân n ko ullar n elveri lili inden ve gerçekle en de imlerden kaynaklanmaktad r. Her olu um, kendisi için en uygun ko ullarda 20 gerçekle ir. Yine insan n dünyaya yay ld dönemde en elveri li yol Do u Akdeniz ve Verimli Hilal'dir ve bu mekân, Do u Afrikadan sonra insan n ikinci toplanma yeri olmu tur. Çünkü ko ullar elveri lidir. Yine klan toplumunun a larak toplumsaln daha üst bir a amaya geçi i için gerekli olan ko ullar n olu aca yer de ayn mekânlar olacakt r. Tar m, hayvanc k ve yerle iklik bu mekân n sundu u olanaklar temelinde ilk defa burada geli ecektir. lk etnik unsurlar n olu umu, ilk simgesel dillerin geli imi de bu mekânlarda olu acakt r. Mekân n etkisi sadece ilk insanlar n yaamlar nda belirleyici olmayacak, insan türünün komünal olan özünden bir sapma eklinde geli en uygarl k sürecinde de görülecektir. Örne in uygarl k, uygarl n kendisini dayanrd tüm birikimlere sahip olmas na ve neoliti in yarat olmas na kar n, Yukar Mezopotamya'da de il de yeni bir mekan özelli i ta yan A Mezopotamya'da gerçekle ecektir. Neoliti in e itlikçi ve özgürlükçü yaderinlemesine ya ayan bir mekanda, itsiz ve özgürlüksüz bir sistem olan uygarl n geli mesi mümkün olmamaktad r. Kapitalizm tüccar s n öteden beri var oldu u, maddi-manevi birikimleriyle insanl a on be bin y l aral ks z bir ekilde öncülük eden Ortado u'da de il de pek çok yeri yeni yeni uygarla an Bat Avrupa'da geli ecektir. Daha da artt labilecek olan bu hususlar n tümü bize insanl k tarihinde co rafyan n toplumsal geli imde çok önemli, hatta yer yer belirleyici karakterde oldu unu göstermektedir. Verimli Hilal'de gerçekle enlerin insanl en fazla geli tiren en temel kültür yap lar oldu u rahatl kla söylenebilir. nsanlar n milyonlarca y l yirmi-otuz kiiyi a mayan ve evrensel çapta görülen bir toplumsal form olan klan toplumu halinde yaad bilinmektedir. Klan formunda avc k, toplay k esas olup, daha çok evrimin do al kurallar geçerlidir. Kendi kendine yeten, yaam güvenceye alm bir toplumsal geli me henüz yakalanm de ildir. Her ne kadar hayvanl ktan niteliksel bir kopu söz konusuysa da klanda hâlâ geçerli olan evrimin do al ku- Say 45 2010 rallar r. 'Avlayabildi in, toplayabildi in ölçüde ya ayabilirsin,' kural geçerlidir. Erkeklerin daha çok avc k, kad nlar n da daha çok toplay kla u ra klan formu özünde bir geni aile görünümündedir. Dilin henüz simgesel bir karakter kazanmad daha çok beden ve ses dili diyebilece imiz i aret dilinin hâkim oldu u zorlu bir süreçtir. Ya am güvende ve güvencede olmad ndan ve ya am ko ullar zorlu oldu undan insan nüfusu ço alamamakta ve toplum daha ileri bir a amaya geçememektedir. Bu ekilde insanl k tarihinin %98'ine tan kl k eden klan tarz toplumsaln son otuz bin y yeni geli melere sahne olmu tur. Würm Buzul Dönemi denilen tar n veya hayvanc n henüz geli medi i dönemde, insan n ya am sürdürebilmesi için, bölgenin beslenmeyi sa layacak yabani bitki, meyve ve hayvan türleri bak ndan zengin, su kaynaklar na yak n ve korunmaya elveri li olmas gerekliydi. Tüm bu ko ullara en elveri li yerler ekvatora yak n yerlerin yan nda, orta enlemlerde bulunan deniz seviyesine yak n ovalarla, zengin bitki örtüsü ve hayvan faunana sahip olan rmak vadileri olabilirdi. Daha kuzeye gidildikçe ya am daha çok ma ara ve su kenarlar nda sürdürülmeye çal lacakt r. Buzul dönemi boyunca tüm bu nedenlerden dolay çok say da insan n ya amas na elveri li yerler olarak Nil, F rat-Dicle, ndus, Ganj vb rmak boylar yla ekvatora yak n bölgeler öne kmaktad r. Bunlardan F rat-Dicle aras olan Mezopotamya, di er ad yla Verimli Hilal, Dou Afrika Rift hatt ndan sonra insanl n younla ikinci bölge olmaktad r. Bölge dört mevsimin düzenli ya and elveri li iklimi, zengin bitki örtüsü, çok zengin bir hayvan faunas , do al bar nma ve s nma olanaklar n çoklu u, çok say da nehir ve akarsuya sahip olmas gibi özellikleri nedeniyle Do u Afrika Rifti'nden sonra insanl n ikinci önemli yo unla ma alan olmu tur. Bölgenin bu özgünlü ü onu göçler aç ndan elveri li bir konumda tutarken, di er yandan toplumsalla mada daha üst ve zengin a amalara geçi in zeminini de olu turmaktad r. Buzul devri sonras olan Mezolitik dönem bir ara KOMÜNAR dönem özelli i ta maktad r. On iki bin y l önceleri ya anan bir kurakl k sonras daha önce do adan toplama temelinde tan nan kimi bitkilerin art k ekilmeye ba lanmas , hayvanlar n evcille tirilmesi, yerle ime geçilmesi benzeri geli meler sonucu, önemi ve büyüklü ünden ötürü Rönesans sonras geli melerle k yaslanan tarihin en büyük devrimi olan neolitik devrim gerçekle mi tir. Büyüklü ü ve önemi onun toplumsalla may , insanla may geli tirmesindedir. "Bölgede as l patlaman n neolitikle ba lad na, yakla k on iki bin y l öncesinden bu kültüre geçildi ine dair bolca kan ta rastlamaktay z. Tar m, Tarla ve Köy Devrimi olarak da adland rabileceimiz bu ça , gerek insanl k gerekse daha dar anlamda uygarl k tarihinin (yaz tarih) bir önko ulu niteli indedir. Kendi ba na dev bir Kültür Ça r. Önemi henüz lay yla anla lmayan ve tarihte hak etti i yeri bulmayan bu kültür üzerinde ne kadar durulsa o kadar yerindedir... O kadar icat yap lm r ki, saymakla bitmez. Tüm tar msal, zanaatsal, ulam, bar nma, sanat, yönetim, din alanlar nda devrim niteli inde geli meler ya anm r. Her alanda binlerce yeni olgu ke fedilip adland rmalara konu olmu tur." Bu dönemde insanl k geli mi , milyonlarca y ldan beri sürdürdü ü klan tarz toplumsal formunda de iklikler yapman n alt yap na kavu mu tur. Klan döneminde ya am garanti alt nda de ildi, insanlar do adan haz r bir halde e er toplayabilir veya avlayabilirlerse yaayabilirlerdi. te neolitik bulu lar insanlar toplay k ve avc a ba ml bir halde ya amaktan kurtarm r. Tar m ve hayvanc k yald ndan insanlar k tl ktan ve açl ktan doan zorluklardan kurtulmu , daha iyi ya ar hale gelmi ve bu da insan say n artmas sa lam r. Bu nedenle klan formundan kabile ve daha sonra da a iret formuna bu dönemde geçilmi tir. Daha sonra geli ecek olan kavim (milliyet), millet (ulus) gibi formlar da bu zeminin üzerinden daha da büyüyen, geni leyen toplumun yeni formlar olmaktad r. Bu yönüyle denilebilir ki neolitik, toplumsalla ran ve insanla ran en temel bir devrimdir. Hem biyolojik olu umu hem de potansiyeli nedeniyle mikro kozmos olarak tan mla- 21 KOMÜNAR nan insan n denilebilir ki potansiyelinin en fazla aç a ç kt dönem, bu dönem olmaktar. Zira topluma hâkim olan zihniyet e itlikçi ve özgürlükçü oldu undan; sömürü, bask , tahakküm olmad ndan, toplumun tüm bile enleri birbirini tamamlama üzerinden hareket etti inden, yani toplum i leyen bir mekanizma olarak organik oldu undan, insanlar n potansiyeli toplumu geli tirmek için kullan labilmi tir. Daha yo unluklu olarak devreye giren analitik zekâ, do an n ve buna ba olarak insan ve toplum olman n komünal olan özünden bir kopu söz konusu olmad ndan, toplumsalla man n geli mesi için çal r. Onun için neolitik devrim, "Binlerce olgu, binlerce zihniyet devrimi ve ad demektir. Avrupa'daki zihniyet devriminden daha kapsaml , orijinal ve yarat çaba isteyen bir patlama söz konusudur. Bugün kullanz tüm kavram ve bulu lar n büyük ço unlu unun bu dönemde yarat ld klar tarihen tespit edilebilen bir husustur." Bu toplumdan kalan; din (inanç sistemi), ahlak, bayramlar, sevgi, sayg , dayan ma, yard mla ma, komünalite vb toplumu toplum yapan ve toplumsal sorunlar n ortaya ç kmaengelleyen temel de erlerdir. Bu toplum bize gerçek insan ve toplum olman n kriterlerini vermektedir. Bozulmam ve komünal özünü her yönüyle gerçekle tiren, bu nedenle de insanla mada önemli mesafeler kat eden insan ve toplum gerçekli ini vermektedir. Ben-merkezci veya insan-merkezci olmad ndan, her eyi kendisi gibi canl ve kutsal gören, do ayla sürdürülebilir bir uyumlulu u ya ayabilen bu toplum, bize ekolojik toplumun nas l olmas gerekti i sorusunun cevab vermektedir. Cinslerin birbirini tamamlama ve toplumsalla may geli tirme amaçl tüm enerjilerini aç a ç kard , birbiri üzerinde herhangi bir eyden kaynaklanan bir bask ve tahakküm kurmad , uyumlu bir birlikteli in oldu unu, olabilece ini göstermektedir. Cins, yetenek, tecrübe farkl klar olsa da e it olmayanlar n birbiri için var olma, toplumda kendini bulma ve gerçekle tirme gerçe i nedeniyle bir e itlik yaratabileceklerini ö retmektedir. Yani e itsizlerin e itli inin kuruldu unu, kurulabilece ini bize ö retmektedir. Belki de en 22 önemlisi bize insan n, toplumun dayan ma ile var olabildi ini, var olabilece ini ö retmektedir. Bize toplumsalla man n insan n var olu ko ulu oldu unu, insan n zorlu do a artlar nda kendini nas l var etti ini gösterirken ö retmektedir. itsizli in, sömürünün, hâkimiyet ve tahakkümün, mülkiyetin olmad ; komünalizmin, birbiri için ya aman n, dayan man n temel ya am felsefesi oldu u, kimsenin öznenesne ayr na tabi tutulmad , e itsizlerin itli inin sa land , do a ve onun tüm bileenleriyle uyumlulu un görüldü ü, yaratt de erler anlam nda insan ve toplum olman n özünü olu turan bu döneme 'organik toplum', 'do al toplum', 'ahlaki politik toplum' denmektedir. Önderli imiz bunlar n tümünü de kullanmaktad r. Toplumsal sorunlar n görülmedi i bu dönemi insan ve toplumun özünü olu turmas , bozulmam insan ve toplum anlam na gelmesi, yaratt de erler ve zihniyeti itibariyle esas almam z gereken kök toplum olarak ele ald . Bu kök toplum yaratt de erlerin yan ra, toplumun komünal özünden bir kopu sonucu gerçekle en hiyerar inin açt yolda olu an, tarihin en büyük sapmas ve laneti devlete ve onun de er(siz)lerine kar da toplumun var olu srar olarak direnmektedir. Hiyerar ik devletçi düzene kar mücadele eden tüm kesimlerin fark nda olup olmad klana bak lmaks n, esas nda do al toplumun birer temsilcisi oldu unu söylemek gerekir. Bunu etnisitenin varl nda ve devletli uygara kar yürüttü ü mücadelede, kad n erkek egemenli i kar ndaki duru unda (Zira devlet esas nda bir egemen erkek icad r. Devlet erkektir ve kad ndan ba lamak üzere tüm toplum da kar r veya kar la lmal r.), 'üst toplum'a kar alt toplum(halk)un mücadelesinde, hiyerar ik devletçi sistemin merkezlerinde geli en peygamberlik gelene i ve ezilen s flar n her türden mücadelesinde vb görmekteyiz. Yani do al toplum devlet ortaya ç kt ktan sonra da demokratik toplum olarak kölele tiren devletli toplumun yan banda varl ve mücadelesini sürdürmü tür. Zaten tarihin temel yürütücü gücü de bu olmaktad r… Say 45 2010 KOMÜNAR NSAN DÜ ÜNCES EN GEN KULLANIM KAPAS TES NE TOPLUMSALLIKLA ULA IR "Tarih olarak toplum zekâ düzeyini gerektirir. nsan türünün zekâ düzeyi toplumsall belirlemi tir. Toplumsall k da bu zekâ düzeyini zihniyet halinde çal maya, geli meye zorlam r. Toplumsal do a, zihniyet düzeyi geli kin esnek yap lard r." Evrensel gerçekle menin son halkas olarak insan n ne oldu una ili kin aray toplumsalla maya ba olarak geli en insanla ma sürecinin ba ndan beri insan n en büyük aralar ndan biri olmu tur. Bu bir yandan insan kendini bilme aray olarak ekil bulmu ken di er yandan parças oldu u evreni de bilme aray olarak geli me göstermi tir. Bu yayla insan n evrenin özeti oldu una ili kin yap lan tan mlama anlam bulmaktad r. Mikro kozmos olarak kendini bilen insan, makro kozmosu yani evreni de bilir. nsan n evrensel olu um ve evrim zincirinde yeni ve en son halka biçiminde tezahür eden gerçekle mesi toplumsalla mas yla ba at bir seyir izlemi tir. Toplumsal gerçeklik ikinci do a olarak anlam bulmaktad r. Dolay yla insan özü itibar yla bir ikinci do a yarat r. Ku kusuz insan ayn zamanda bir biyolojik gerçekliktir. Birinci do an n evrimle mesinde "varl k", madde-enerji ikileminde vücut ve anlam bulurken, zamanla farkl fiziksel bile imler ve etkile imler sonucunda kimyasal bir niteli e s çrama yapm r. Varl k en son fiziki ve kimyasal bile imlerin kombinasyonlar ndan biyolojik bir niteli e s çrama yaparak birinci do an n kendini gerçekle tirme süreci yeni bir a amaya geçer. Evrensel olu umdaki ilerleme kendi ba nda bir ikinci do ay yani insan gerçekle tirerek niteliksel bir a amaya geçi yapacakt r. Bu niteliksel a amada, insan dedi imiz canl türü ikinci do a olarak toplumsalla man n bir yarat biçiminde geli me gösterecektir. Buradaki gerçekle me evrensel hamle karakterinde olacakt r. nsan n farkl bir tür olarak ortaya ç kmas nda en önemli faktörlerin banda insan zihniyetinin esnekli i gelir. Burada insan zihninin esnekli i derken kastedilen, insan n dü ünerek i yapabilme kapasite ve yetene idir. Ku kusuz bütün canl türlerinin bir dü ünme kapasitesi vard r. Hatta bu özellik atom alt parçac klara kadar indirgenebilir. Ancak insan türündeki dü ünce, zekâ ve zihniyet yap lanmas di er canl türlerinden nitelik olarak farkl k arz etmektedir. Bu da özgürce seçim yapabilme olana n yüksekli i anlam na gelmektedir. nsan d ndaki di er canl türlerinde de zihinsel esneklik, dolay yla özgür seçim alanlar vard r. Ancak bu alanlar insan türüne oranla çok daha dard r. nsan n zekâs nda esneklik alan oldukça geni lemi bulunmaktar. nsan en az ndan potansiyel olarak s rs z hareket etme kabiliyetine sahiptir. nsandaki bu s rs z hareket kabiliyetini aktifle tiren onun toplumsall r. Bunu bir örnekle aç mlarsak konu daha iyi anla lacakt r. D ar dan bir müdahale olmamüddetçe bir bitki ye erdi i mekân n d nda herhangi bir mekâna ta p orada ya- ayamaz. Baz bitkilerin en fazla yapabildikle-ri hareket, geli tirdikleri mekanizmalarla tohumlar bulunduklar mekânlar n d na tarma esnekli ini göstermektir. Yine göçmen hayvanlar n hareket kabiliyeti, daha önceden içgüdüsel olarak ezberledikleri mekânlara göç etmek biçiminde tezahür etmektedir. Oysa insanlarda bu hareket esnekli i çok daha yüksektir. En az ndan toplumsall n en geli kin amas olan neolitikten bu yana insanlar korunma, beslenme ve ço alma için, uygun görmedikleri mekânsal ko ullardan dolay göç et- 23 KOMÜNAR mek zorunda kalmam lard r. Bunun yerine o ko ullar de tirerek kendi ya amlar için uygun hale getirmi lerdir. Bir yandan böylesi bir gerçekli e sahipken di er yandan geli tirdikleri teknikle uzay n derinliklerine gidebilecek denli geni bir hareket serbestîsi kazanm r. Bu da insan n farkl bir tür olarak gerçekle mesini izah eden toplumsall ve toplumsal ya am belirleyen en önemli faktörlerin banda gelmektedir. DÜ ÜNCE ve NSAN "Kendine bir anlam arayan tek varl k insand r" der Albert Camus. nsan d ndaki bütün canl cans z varl klar ya am sadece kendi anlar ya ayarak anlamland rlar. Ba ka bir de- nsan n bir tan da anlam aray biçiminde geli tirmek yanl olmayacakt r. Bu aray daha çok "ben kimim?" biçiminde tezahür etmektedir. nsan n milyonlarca y l süren evriminde ula lan düzey "bildi ini bilen insan" gerçekli idir yi le anlam kapasiteleri sadece ya ad klar anla s rl r. Bu yüzden de insan n bir tan da anlam aray biçiminde geli tirmek yanl olmayacakt r. Bu aray daha çok "ben kimim?" biçiminde tezahür etmektedir. nsan n milyonlarca y l süren evriminde ula lan düzey "bildi ini bilen insan" gerçekli idir. Bu da dü üncenin kendi fark na varmas anlam na geliyor ki insan insan yapan en temel özellik bu olmaktad r. Bu fark ndal yaratan, insan türünün toplumsall r. lk insanlardan günümüze kadar geli en "ben kimim?" aray i te insan n bu özelli inin ve gücünün bir sonucu olarak geli mi tir. Tarihte boyunca birçok filozof ve bilim insan , insan n zekâ ve dü ünce gücünü anlamaya ve tan mlamaya çal r. Bu tan mla- 24 malar geli tirilirken daha çok da madde-düünce ikilemi üzerinden hareket edilmi tir. dealist-materyalist felsefe tart malar biçiminde zuhur eden tart malar günümüzde bile devam etmektedir. Önder APO, evrenin böyle bir sorununun olmad na dikkat çekerek, düünce-beden ayr n ya am n inkâr na en çok yol açan, felsefi hatta dini bir sapt rma oldu unu belirtmektedir. Dü üncenin genelde kabul gören tariflerine bir göz atmak konuya giri bab nda hayli retici olacakt r. Buna göre dü ünme; bir sonuca varmak amac yla bilgileri, kavramlar incelemek, karla rmak ve aralar ndaki ilgilerden yararlanarak ba ka dü ünceler üretmek i lemidir. Bu lem sonunda, eskiden gerçekle memi yeni olan bir durumun hemen kavranmas na "zekâ" denilmektedir. E er zihin belli problemleri tasarlar, onlar kavramlarla anlat r ve bunlar aranda ili kiler kurarsa, dü ünmenin bu ekli "ak l" olarak tarif edilmektedir. Herhangi bir mant ksal yöntem kullan lmadan ruhsal alg lama yoluyla yap lan dü ünmeye bir ba ka deyle zekâ ve içgüdünün beraberce dü ünme arac olarak kullan na "sezgi" denilmektedir. E er dü ünme, gelece e ili kin bir tasar olarak olu ursa ortada sadece bir "hayal" varr. te bütün bu i lemlerin sonucunda ortaya kan zihinsel ürünlerin bütününe "DÜ ÜNCE" diyoruz. Bugün insanlar n kafalar en çok kurcalayan sorular n ba nda "Gerçekte vâr olan, dü ünülen nesne mi, yoksa onun dü üncesi mi?" sorusu gelmektedir. Platon insan dü üncesini "içe dönük konu ma sanat " olarak tamlamaktad r. Ve PLATON'a göre as l gerçek Dü ünceler ( dealar) Dünyas 'd r. Maddi Dünya bu idealar dünyas n, sadece, bizim be duyumuzla alg lad z bir yans mas r. Aristo'ya göre ise durum tam tersine; dü ünce maddenin zihindeki alg lan biçiminden ba ka bir ey de ildir. Descartes, insan her eyden önce kendinden üphe eden bir varl k olarak tasarlad . Böylece insan salt analitik dü ünceye zorlad . Sonunda "Dü ünüyorum öyleyse var m!" de- Say 45 2010 di inde, insan kendi gerçekli ini, ak l yoluyla ispat etmenin aray na sürükledi. Ancak bunun da ötesinde analitik dü ünceyi her eyin merkezine koyarak öznele tirirken analitik zekân n d nda kalan her eyi nesnele tirmi tir. Anglo-sakson deneyci ö retisi, Johne Locke, David Hume, Stuart Mill gibi temsilcileri ile insan zihnini, do tan "bo bir levha"ya (tabula rasa) benzeterek, dü ünceleri, sadece be duyu organ ile alg lanan dünya izlenimlerinin, solgun birer kopyalar olarak tarif etmi ti. Öyle anla yor ki böyle bir tarif geli tirirken temel amaçlar , insanl k tarihinin dü ünce birikiminin ürünü olan insan zihnini, milyonlarca y bulan ahlaki ve politik örüntülerinden soyutlayarak yükselen kapitalizme aç k hale getirmekti. Immanuel KANT "Dü ünce deneyimi ar; öyle olunca da ak l, dü ünce yoluyla sonsuzlu a aç r" diyerek dü ünceye sonsuzluun kap lar açar. nsan zihnindeki özgürlük aral n geni li i Kant' n bu tan na uygun dü mektedir. Hegel evrenin anlams z, dolay yla zekâs z olamayaca ; evrenin zekâs n (geist) oldu unu belirtir. Hegel'inki kadar olmazsa da birçok filozof bu görü ü payla r. Evrenin anlams z zekâs z olabilece i dü üncesi gelinen a amada tamamen geçerlili ini yitirmi tir. Aksine evrenin t pk bir canl organizma gibi oldu u, bir zekâs n oldu u her geçen gün daha fazla kabul edilmektedir. Ancak bundan evrendeki bu zekân n, evrenin d ndan veya onun üstünde bir güç taraf ndan verildi i sonucu ç kmaz. Aksine imdiye kadar yap lan tüm ara rmalarda yarat n evrende a n de il, içkin oldu u yönündedir. Bu bile a n yüce ve yarat bir gücü araman anlams z oldu unu gösterir. Klasik felsefe alan na giren çal malar içerisinde madde ve dü ünce ili kisine getirilen izahlardan en önde geleni, Leibniz'in düünceye yakla r. Leibniz insan n, maddesi ile uurunun birbirlerinden ayr dü ünülemeyece ini, yani bölünemezli ini, teorilerine temel dayanak noktas yaparak dü üncenin madde üzerindeki etkisini inkâr eden, dü ünceyi maddenin bir ürünü olarak ele alan kaba KOMÜNAR materyalist aç klamalar çürütmektedir. Maddenin kendi içerisinde bölünebilirli i gibi bir özelli in beyin ve zihin aras ndaki ili ki için geçerli olmad fark eden Leibniz teorilerini bu gerçekli e dayand rmaktad r. Beynin ve zihnin bölünmez bir bütün oldu u görü ü materyalist dü ünce sahipleri taraf ndan aksi ispat edilemeyen bir sav olmu tur. Burada ortaya ç kan en temel sonuç u olmaktad r; insan dü üncesi salt maddesel bir etkinli in sonucu olarak geli memektedir. Ayzamanda dü ünce de içinde olu tu u maddeyi, yani beyni büyük ölçüde etkilemektedir. Örne in; Londra'n n karma k trafi inde taksi oförlü ü yapan insanlar üzerinde yap lan bir ara rmaya göre bu oförlerin beyinlerindeki bellek k sm , Londra'da ya ayan insanlar n ortalamalar ndan daha büyük ve fiziksel ekil olarak da küçültülmü bir Londra ehir haritana benzemektedir. Buradan u sonuç ç kmaktad r; dü ünce de madde olarak beynin ilgili bölümlerini fiziksel olarak ekillendirmektedir. R DO A MUC ZES : NSAN BEYN Beyin yap ve i levselli i tam çözülemedi inden her dönem geçerli olan dü üncelerle izah edilmeye çal lm r. Bu yüzden beyin üzerindeki çal malar ve yo unla malar insanl k tarihi kadar eski olmas na ra men, son y llarda büyük geli meler göstermi tir. nsan n di er organlar ndan daha farkl olan beynin nas l çal na ili kin bilgiler halen çok yetersizdir. Vücuttaki tüm organlar kontrol etmekle s rl kalmayan beyin, duygular , dü üncelerimizi ve hayallerimizi de belirliyor. Tarihten Günümüze nsan Beynini Tan ma Aray lar Eski zamanlarda insan bilincinin ve duygular n kayna n kalp oldu u dü ünülüyordu. Sümer ve M r yaz tlar nda beyin üzerinde de ik dü ünceler ve de erlendirmeler mevcuttur. Eski M rl lara göre kalp hayat n özü, iyilik ve kötülü ün kayna yd . Ancak in- 25 KOMÜNAR san bedeni üzerinde ara rma yap lamad ndan somut bir sonuca ula maktan uzakt r. lk olarak MÖ 450 y nda ALKMAEON ad nda bir bilim adam , göz sinirlerini takip ederek beyinle olan ili kisi üzerinden dü ünce ve duygular n kayna n kalp de il de beyin oldu unu ispatl yor. Romal gladyatörlerin doktoru olan GALEN isimli bir hekim, beynin dört farkl s salg layan bir organ oldu- unu ve tüm vücut i levlerinin bu salg lar n arandaki dengelere ba oldu unu dü ünüyordu. Orta ça da Katolik kilisesinin insan vücudu üzerindeki çal malar yasaklamas ndan dolay beyinle ilgili de hiçbir geli me kaydedilemedi. Katolik kilisesine göre ak l 'tanr n evi'dir. Her ne kadar bu tan mlamalar yetersiz ve yanl da olsalar bir bütünlü ü ifade etmektedirler. O zamana kadar ak l-beden, madde,ruh birbirinden fazla ayr lmam r. Ancak Copernicus, Galileo, Descartes ve Newton gibi mekanik materyalistlerin ortaya ç kmas yla bu dü üncede kaymalar olu ur, parçalamalar ba lar. Descartes dünyay bir makineye benzetir. Ona göre bu dünyadaki canl organizmalar da yaln zca özel tipte saatimsi ya da hidrolikli birer makinelerdirler. Bu dü ünce tarz , o zaman egemen olan dü ünce tarz r. Beynin tan mlanmas da bu dü ünce tarz na göre olur. 18. yüzy lda Mekanik bilimi çok geli ir. Hatta 18. yüzy lda en geli kin bilim mekanik bilimidir. Newton bu bilimin yasalar yla evreni aç klar. Evren bu mekanik yasalarla aç kland na göre, neden insan beyni de mekanik yasalarla aç klanmas n? nsan beyni kendi kendine çaan bir saat gibidir dü üncesi her geçen gün daha da benimsenir. Ancak Katolik Kilisesi bu dü ünceye iddetle kar ç kar. Koyu bir Katolik olan Descartes da bu dü ünceye kat r. Ve ölümsüz ruhun bir tezahürü olan beyni bir makineyle e it tutmaz ve makineden ay r. Beyni kutsal ruhla e it tutar. Bu ayr m beden ve ruh ikileminin veya ayr rmas n da temelini olu turur. Beynin anatomisiyle ilgili ilk kitap 1664 nda yaz r. 26 18. yüzy lda GALVAN ad nda bir bilim adam , insan hareketlerinin elektrik ak sayesinde olu tu unu ispatlar. Bu bulu , NÖROF ZYOLOJ biliminin de temelini olu turur. James PARK NSON'un 1817 y nda "Parkinson" hastal tan mlamas yla beynin çal ma mekanizmalar üzerindeki ara rmalar h z kazan r. GAGE isimli bir demiryolu çisinin kafas n ön taraf na 1848 y nda saplanan bir kaz k, beynin i levlerinin anla lmas nda ç r açar. Beynin "frontal lob" olarak adland lan ön taraf na saplanan demir kaz k, çinin ölümüne yol açmam ancak çok büyük bir ki ilik de imine neden olmu tur. Bu gözlem, beyin cerrahisinde önemli bir geli meye neden olur. Çe itli davran bozukluklagösteren ki ilerin frontal loblar ç kar larak sald rgan ya da hastal kl ki ilik özellikleri tedavi edilmeye çal r. 19. yüzy lda elektri in bulunu uyla birçok dü ünce yerle bir olurken, yeni dü ünceler geli ir. Bu en fazla da beyin üzerindeki yorum ve de erlendirmelere yans r. Beyin ondan sonra elektrik ebekesi olarak dü ünülür. leti imin bir dalga gibi geli mesiyle beraber yeni düünceler, analojiler (benzetme) de geli tirilir. Telefon santrali bunlardan en fazla bilinenidir. Çocuklar için haz rlanm bir ansiklopedide beyin öyle anlat r: "Beynimizi büyük bir irketin yönetim birimi olarak dü ünün. O, burada gördü ümüz gibi bölümlere ayr lm r. Merkez ofisteki büyük masada tüm bölümlere telefon hatlar yla ba olan Genel Müdür -kendi bilinciniz- oturur. Çevrenizde ba yard mlar z vard r; görme, tatma, koku, duyma ve dokunma gibi Gelen Mesaj Amirleri (son ikisi merkez ofisin arkas nda gizlidir). Bu amirlerin yan nda da konu may ve kollar , bacaklar ve bedenin tüm di er parçalar kontrol eden Giden Mesaj Amirleri bulunur. Elbette, sadece en önemli mesajlar sizin ofisinize ula r. Kalbi, ci erleri ve mideyi çal rmak gibi rutin görevler ya da kaslar n çal mas n küçük ayr nt lar n gözetlenmesi Medulla Oblongatadaki Oto-matik lemler Müdürleri ve Beyincikteki Refleks lemleri Müdürü taraf ndan yürütülürler. Tüm di er bölümler, bilimcilerin serebrum dedikleri eyi olu tururlar." Say 45 2010 nsan hayretler içinde b rakan bilgisayarlar n yap lmas yla beyne ili kin dü ünceler yeniden de mi , yerini bilgisayarlara ili kin dü üncelere b rakm r. nsan beyni geli mi bir bilgisayara benzetilmi tir. Beyinde bilgi biriktiren yere bellek denir. Bundan hareketle bilgisayarlarda da bilgi depolama yerlerine bellek denir. Beyin, neredeyse her canl da vard r. Hatta beyni madde ve enerji ikilemi olarak dü ündüümüzde bunu cans z madde dedi imiz varklara da uyarlayabiliriz. Evrendeki birçok olu um bu yönlü dü ünmemize kap aral yor. nsan beyninin kuantum düzeyinde çal söyleniyor. Daha do rusu insan beyninin çama düzeni en iyi kuantum düzeyiyle ifade edilebilir. Mikro ve makro evrenin orta yerinde duran ve iki evrenin bir özeti olan insandaki beyin veya zekâ, neden evrende olmas n? Bu cevapland lmas gereken derin bir sorudur. Bu sorunun cevab fiziki veya biyolojik olmaktan ziyade ontolojiktir. Ontoloji bu soruna daha derin ve doyurucu aç klamalar getirebilir. Daha do rusu cevaps z kalan birçok sorun bu yönlü cevapland labilir. Evrenin olu umunun temelini olu turan itim-çekim, parça-dalgac k, enerji-madde ikilemleri, evrenin beyni veya zekâs neden olmas n sorusuna yönlendirmektedir insan . Bu ikilemleri böyle dü ünmek, böyle anlamlanrmak birçok olumsuz ve yanl dü ünceden kurtulman n yolunu açar. Bu, dü ünce tarlaza ekilen de ik ve zararl otlar n ayr lmas anlam na gelir. Biyolojik Olarak nsan Beyni Biyolojide 'saatin ibresini geriye döndürme' diye bir teorem vard r. Evrim band geriye do ru sar ld nda olu umlar yeniden anlamak mümkün olur. Bu biyolojik bir tür olarak insan n olu umuna k tutmu ve insan n biyolojik geli imini aç klam r. Bu çerçevede, insan beynine ili kin yap lan bilimsel çal malar n ortak sonuçlar na kan hatlar yla da olsa burada yer vermek, konunun ayd nlat lmas nda katk sunucu olacakt r. KOMÜNAR Geli tirilen deneyler göstermi tir ki, insanla deniz salyangozunun beyni aras nda benzerlik, hatta akrabal k vard r. Özellikle deniz salyangozlar n da ö renme ve bellek yetene i oldu u ke fedilmi tir. Ancak insan beyniyle salyangoz beyni aras nda niceliksel olarak büyük farkl klar vard r. Nöronlar, beyin hücreleri içinde tek tür de il. nsan beyninde 100 milyar n üstünde nöron hücresi ile bu say n 10 ila 50 kat kadar da "glia" diye adland lan yard mc hücre varken, deniz salyangozlar nda bu oran oldukça dü üktür. Hatta birkaç binle s rl oldu u söylenmektedir. Salyangozdaki bu hücrelerin de a rl kta beslenme, korunma ve ço alma faaliyetlerini yönetti i belirtilmektedir. Sert kafatas sayesinde en iyi korunan organ beyindir. nsan beyni k vr ml bir yap ya sahiptir. Yakla k 2200 santimetrekare olan beyin yüzeyinin üçte ikisi, k vr mlar n aras nda kalm bulunmaktad r. Bu k vr mlar n arandaki hücreler sayesinde, insan ince i leri yapmak üzere parmaklar kullan yor, dilsel ve matematik sembollerle haberle ebiliyor. Bunlara benzer birçok i lev insan di er canl lardan ay rabiliyor. Beyin hücrelerinin yo un olarak bulundu u d kabu a "korteks" deniliyor. "Gri cevher" olarak da bilinen bu k m, yakla k 3-4 mm kal nl ndad r. 27 KOMÜNAR Beyin korteksi ve hemen alt ndaki doku, "lob" denilen çe itli bölümlerden olu uyor. Beynin, entelektüel i levlerle beraber dü ünme, planlama ve problem çözme ve konu ma yetene i ile donat lm ön k sm na "frontal lob", beynin "duyu korteksinin" bulundu u ve organlardan gelen ac , a gibi uyar lar n alg land orta k sm na "parietal lob", görme merkezinin yer ald arka k sm na "oksipital lob" denilmektedir. Yine beynin yan k sm nda yer alan "temporal lob" i itme, haf za ve sanatsal yarat ktan sorumludur. Birçok yetenekli sanatç n yarat nda beynin bu bölümünü etkileyen epilepsi hastal n büyük bir etkisi oldu u dü ünülüyor. Beynin üst orta sm nda bulunan "motor korteks" denilen bölge hareket etmemizi sa lamaktad r. Kaslara giden sinyaller burada olu uyor. Bir bebekte bu %50 gibi büyük bir orandad r. Vücudun glikoz tüketiminin %20'si de beyinde gerçekle ir. Kalp taraf ndan pompalanan kan n be te biri beyinden geçer. Beyin hücrelerinin i lemesi elektrik ak olarak gerçekle mektedir. Sinirler bilgiyi elektriksel olarak iletirler. Bir sinirden geçen sinyal, bir elektrik dalgas biçiminde gerçekleir; yani hücrenin gövdesinden sinir lifinin ucuna ilerleyen bir puls biçiminde. Demek ki beynin dili, sadece miktar aç ndan de il, frekans aç ndan da elektriksel uyar mlardan olu ur. nsan beyniyle ilgili bir di er gerçek de insan beyninin çevreyle olan ili kisidir. nsan ya am tarz n beyinsel geli imi üzerinde çok büyük etkisi vard r. nsan n evrimle mesi sürecinde bu durum çok aç k bir biçimde göze Milyon Y l Önce Beyin Büyüklü ü Form 2.8 2.0 1.1 0.5 400-500cm³ 650 cm³ 900 cm³ 1.400 Australopitechus Homo Habilis Homo Erectus Homo sapiens Beynin iç k mlar nda bulunan "hipokampus", bellekten sorumlu bölge olarak kabul edilmektedir. Bilgiler, uzak belle e gönderilmeden önce burada 2-3 hafta bekletiliyor. Beynin tam ortas nda bulunan "talamus" bir istasyon görevini görüyor. Vücuttan gelen tüm bilgiler buraya u ruyor ve beynin gerekli k mlar na buradan gönderiliyor. Vücut ve iç organlar n (kalp, solunum sistemi, karaci er vb.) çal mas gibi do rudan bilincimizin kontrolünde olmayan baz i levlerin düzenlenmesi "talamus" taraf ndan gerçekle tiriliyor. nsan bedeninin ald besinin çok önemli bir k sm beyin kendisine almaktad r. Bu konuda yap lan bir ara rma çarp sonuçlar ortaya ç karmaktad r. Beyin ayn zamanda uzak bölgelere besin ta yan bir dola m sistemine de sahiptir. Ya amsal önemi olan oksijen ve glikozu ta yan kan n büyük bölümünü beyin çeker. Bir yeti kinin beyni vücut a rl n %2'sini olu turmas na ra men, beynin oksijen tüketimi toplam oksijen tüketiminin %20'sidir. çarpar. Bulunan fosiller üzerinde yap lan ara rmalar da bunu do rular niteliktedir. Evrenin bir özeti olan insandaki bu düzen evrende nas l i liyor? Tablodan da anla ld gibi insan n yaam tarz n, beyinsel geli imi üzerinde çok büyük etkisi vard r. nsan biyolojik evrim geçirdikçe beyin hacmi de büyür. Ancak bu u anlama gelmemektedir: Beyin hacmi büyük olanlar n dü ünceleri veya zekâ seviyeleri de üstündür. Beyin hacmi normal insanlara göre küçük olmas na ra men beynini daha fazla çard ndan Einstein daha büyük ve yarat dü üncelere ula r. Yani, beynin iyi çal mas beynin büyüklü üne ba de il, fazla kullan lmas na veya i levselli inin fark ndana ba r. Görünen veya alg lanan her madde bir enerji ak yarat r. Bu enerji ak , itim-çekim gerçekli inde oldu u gibi kar t kutbunu yarat r ve bu yarat mlar süreklile erek devam eder. te bu durum beynin kullan lmas de- 28 Say 45 2010 KOMÜNAR mektir. Yani sosyal ili kileri zay f, çevresine sorunlar olarak kar zda duruyor. Uygarl k, kar ilgisiz ve kapal olan, bu aç da çe- ya am simülakr (kopya) bir hale getirmi duitli yöntemlerle kapatmayan canl lar n beyin rumda. Bu yüzden eskiden insan beyninin kullanma kapasiteleri oldukça dü üktür. Top- yapt birçok i , imdi aletler, makineler, billumda çokça rastlan lan IQ'sü (analitik zekâ) gisayarlar üzerinden yap yor. in önemli bir yüksek olan birisinin ba ar z olmas na ra - yönü de bu olmaktad r. Ya am hiç olmad men, IQ'sü dü ük olan birisinin ba ar olmas kadar ezber bir ya am olmu durumdad r. Yabu gerçeklikle ilgilidir. Yani kapasite canl am n güzelle tirilmesi, daha da geli tirilmesi varl n biyolojik beyinsel büyüklü üyle de- için beyinler hiç olmad kadar i levsiz k nil, onu kullanmas yla ilgili bir durumdur. Budurumdad r. Toplumsal sorunlar n çözürada ço unlukla duygusal zekâ devreye girer mü için beyin hiç olmad kadar devre d ve ba ar da getiren bu olmaktad r. rak lm r. Toplum hiç olmad kadar düYap lan arkeolojik, antropolojik ve de iünme, buna ba olarak yaratma gücü elinik ara rmalar, insan evriminin biyolojik ya- den al nm bir haldedir. Egemenler taraf ndan n durdu unu göstermektedir. Ayn ara r- yarat lan sürüle tirilmi toplum gerçekli i tam malar evrimin toplumsal ve uygarl k boyutun- da bu olmaktad r. da devam etti ini ortaya nsan beyninde haf za koymaktad r. Canl lar n rolünü oynayan zekâ iki nsan beyni sa ve sol biyolojik geli imini gözparçadan olu uyor. nsan loblar n toplam ndan lemleyen dikkatli bir gözbeyninin sol lobu mant kla, olu uyor. lemci, günlük ve sürekli Loblar birbirinden ay rmak hesapla, matematikle ilgili bir evrim ve de iminin eyleri kontrol ediyor veya beynin yar devre d olmad fark eder. Canolu turuyor. Bu yüzden son rakmak demektir. lar n biyolojik evriminin derece karma k ve i lemUygarl k, özellikle de s fl cidir. Yine çözümleyici yabazen h zl , bazen yava , bazen patlamal , bazen du- ve devletli uygarl k analitik ni analitiktir. Resmin büzekân n, sol lobun bir ra an oldu u bu ara rmatünlü ü yerine parçalay ürünüdür larca anla lm r. 40-50 r ve detaylar üzerine a bin y l öncesine ait fosiller yo unla r, çözümler geli üzerinde yap lan ara rmalar da beyin hac- tirir. Bundan kaynakl olarak da esneklik kaminin fazla büyümedi ini göstermektedir. Or- biliyetine sahiptir. Sa lob ise, ya am n varl talama beyin hacmi 1.400-1.600 cm³ civar n- ile ilgilendi i için daha kat r. Detay yerine dad r. resmin geneliyle u ra r. Daha bütünlükçüdür. Bizce do ruya yak n yorum, uygarl n Ara rmalarda sa lobun ya am n genelini insan beyninin kullan lma kapasitesini fazla daha iyi fark etti i görülmü tür. Örne in mügeli tirmedi i, hatta giderek köreltti idir. n- zi e daha duyarl r, ritme uyum sa lar bu sanlar bugün birçok ey üzerine eskiden yüzden de ya am n anlam kavramaya daha daha az yo unla yor, daha az emek harc - yak nd r. yorlar. Yani insan beynine enerji ak ve bu nsan beyni sa ve sol loblar n toplam nenerjinin kar t kutbunu yaratarak yeni bir dan olu uyor. Loblar birbirinden ay rmak olu uma gitmesi giderek zay fl yor. Bunu beynin yar devre d b rakmak demektir. en fazla geli tiren tüketici yakla mlard r. Uygarl k, özellikle de s fl ve devletli uygarnsanlar böylece sadece maddi eyleri de il, k analitik zekân n, sol lobun bir ürünüdür. beyinlerini de tüketiyorlar. Herhangi bir i Mant ken, insan n geli imine paralel olarak yap rken eskisi gibi dü ünülüp tart lm yor, beyninin de geli mesi gerekir. Ancak bir lob sosyal ili kiler geli tirilmiyor, okuma al kan- üzerinden geli en uygarl k, nas l ki toplumsall klar giderek dü üyor. Tüm bunlar uygarl k sakatl yorsa insan beyninin geli imini de sakatlar. 29 KOMÜNAR ZEKÂNIN TOPLUMSALLA MASI öyle bir dü ündü ümüzde mevcut sistem içerisinde beynin sadece bir lobunun kullan lmas na önem verildi ini ve di er lobun hiç kullan lmad kolayca fark edebiliriz. Büyük bir kitle beynin matematiksel ve mant ksal olan sol lobuna önem vermekte, beynin hayal gücü, ritm, ekil ve yarat dü ünme gibi özelliklerine sahip sa lobun fonksiyonlar na gereken önemi göstermemektedir. Uygarl n bilgi üzerinde kurdu u iktidar, insan temel yarat özelliklerinden al koymas böyle bir sonuca yol aç yor. Uygarl k tarihi boyunca egemenlerin yapbeynin sa lobunu ya da di er bir deyi le duygusal zekây analitik zekân n hizmetine sokmaya çal mak ve hizmet etti i oranda kullanmak olmu tur. Oysa zekân n toplumsalla mas her iki zekâ türünün birlikte ve uyumlu kullan yla mümkün olmu tur. Örne in toplumsalla man n zirvele ti i dönem olan neolitik ça da her iki zekâ türü son derece ahenk içerisinde olmu tur. Bir yandan do aya, insanlara, bitkiler ve hayvanlar aleminin varl na duyarl , toplumsal ba ve birlikteli i refleks düzeyinde gerçekle tiren duygusal zekâ, di er yandan bu toplumun ayakta kalmas için gerekli olan bar nak, araç, gereç ve tekni in yarat lmas sa layan analitik zekâ birbirleriyle hem do an n hem de toplumun varl tehlikeye sokmayacak bir ekilde uyum içerisinde olmu lard r. Bir lobunu kullanmayan bir beyinde bilinç ve zekâ kapasitesi ne kadar dü er? Bunu bir örnek üzerinden aç klamaya çal al m. Bu soruya analitik bir mant kla cevap verildi inde % 50 azald belirtilir. Oysa kuantum düzeyinde çal an beyinde bu kay p % 50'den çok daha fazlad r. Beyinde geli me veya kay p, geometrik de il asimetriktir. Yani katlamal r. Beynin bu çal ma sisteminde 2x2=4 etmez, daha fazlas eder. Örne in sa lam bir insan n bir saatte alaca bir yolu, bir aya olmayan ba ka bir insan iki saatte de il, daha uzun sürede ancak alabilir. Yani bir ayan eksik olmas sadece yar n dü mesi deildir, daha fazla eylerin dü mesidir. Maddi 30 dünyadaki bu yakla m beyinde daha fazlad r. O yüzden beynin bir lobunu çal rmamak veya az çal rmak % 50'den daha fazla bir kayba yol açar. Bunun tersi durum da do rudur. Yani bir lobunu % 50 çal ran birisinin, iki lobunu birle tirdi inde daha büyük bir patlamaya yol açaca kesindir. Beynin her iki lobunu birlikte ve bütünlüklü çal rabilmek büyük bir gücün aç a ç kmas na yol açar. Dâhi dedi imiz insanlar özünde beyninin her iki taraf kullanabilen insanlard r. Bunun d nda bir dâhilik yoktur veya dâhilik do aüstü bir güç de ildir. Kendi beynini dengeli ve h zl kullanabilen insan dâhilik merdivenlerini h zla ç kabilir. Kendi beyninin i levselli inin fark na varan insan ya am n ahengine, ritmine ve güzelli ine ayak uydurabilir ve kendi ya am n öznesi olabilir. Dolay yla egemenlikçi uygarl n nesnele tirdi i, kölele tirdi i ve kendisinin basit bir arac haline dönü türdü ü insan yeniden "iyi, do ru, güzel ve özgür" olan n öznesi haline gelebilir. Beynin bütünselli ini parçalayan uygarl n tahribatlar daha iyi anlayabilmek için, bu konuda yap lan bir deneyi vermek ufuk aç olabilir. II. Dünya Sava 'nda Amerikan ordusuna ba bir para ütçü birli i kar t güçlerin arkas na indirme yapar. Bu indirme s ras nda yo un ate alt nda kal rlar. Bu birli in büyük k sm imha olur. W.J ad nda bir askerse kafas ndan yaralan r ve esir dü er. Kur un beynindeki loblardan birisine de er ve onu tahrip eder. Bu durumda vücudunun bir taraf felç olur. Sava tan sonra er W.J. Amerika'ya döner. Tedaviler sonuç vermez ve giderek bedeninin di er yar da felç olur. Bu durum o zamana kadarki, t p bilgileriyle çözümlenebilecek bir durum de ildir. Kur unun de di i ve tahrip olan lobun kontrol etti i taraf n felç olmas anla r, ancak di er taraf n neden felç oldu u anla lamaz. Doktorlar aras ndaki tart malar sonucunda buna yol açan n iki lob aras ndaki "korpus kallosum" denilen ba lant sa layan sinir hücreleri oldu u ve bunun d nda bir tedavinin olmad sonucuna var r. O za- Say 45 2010 mana kadar beyin loblar birbirinden ay ran ameliyatlar yap lmam r. Er W.J. beyin loblar ayr lacak ilk hastad r. Doktorlar bu sonuca ula ktan sonra ameliyata ba larlar ve ameliyat ba ar geçer. Sonras nda bir dizi ameliyat daha yap r ve belli bir iyile me gösterir. Ancak bu sefer de askerin bedeninde ve dü üncesinde bir bütünlük olu maz. Defalarca deney yap lmas na ra men var lan sonuç budur. Yap lan deneylerden birisi öyledir: Bir taraf nda tavuk, di er taraf na kardanadam resmi olan bir perde gösterilir. Askere perdede ne gördü ü sorulur. Asker de tavuk ve kardanadam gördü ünü söyler. Bunlar göstermeleri istenince asker kardanadam yerine tavu u, tavuk yerine kardanadam gösterir. Bu deney defalarca tekrarlan r ve hep ayn sonuca ular. Beyin loblar aras ndaki ba lant sa layan hücre demeti kopart ld ndan ba lant kurulamaz. Ve W.J. iki farkl insan gibi davran r. Bu deneyde de görüldü ü gibi iki lobun ili kisi kopart ld nda insan n bütünlü ü bozulur, insan bütünlü ünü yitirir. te s fl uygarl k, beyin loblar birbirinden ay rarak böyle bir sonuca yol açar. Yani insan tek lobla dü ünmeye sevk eder. Tek lobla dü ünmeye yönlendirilen insan, beyninin kullan m kapasitesinin büyük bir k sm yitirir. Bu durum en genel anlamda analitik zekâ ile duygusal zekân n birbirinden kopar lmas anlam na gelir ki bütün felaketlere kap aralayan i te bu gerçeklik olmu tur. Zira insan toplumu olu um gerçekli i bu iki zekâ türünün uyumunu gerektirir. E er böyle olmasayd , toplumsall n ikinci do a olarak gerçekle mesi mümkün olmazd . Evrimsel gerçekle me farkl bir kanal üzerinden geli irdi. Yukar da genel hatlarla kimi özelliklerini verdi imiz bu zekâ türlerinin insan ve toplum ya am nda oynad klar rolleri ve birbirleriyle uyum içinde çal lmalar durumunda nelere yol açabilece ini biraz daha aç mlamakta yarar oldu u kan ta maktay z. Duygusal Zekâ; Duygusal zekâ, en ilkel bitkilerden çok hücreli canl lara, hayvanlardan insanlara ka- KOMÜNAR dar bütün canl lara özgü olan zekâ türüdür. Çok basit çal an bir zekâ türü olmas na ra men içgüdülere özgü bir kesinli e ve keskinlie sahiptir. Milyonlarca y la dayal tecrübe birikimlerinin sonucu olarak geli im göstermi tir. Duygusal zekân n i letilmesinde yan lpay aranmaz. çgüdüsel hareket tarz ve davran lar önemlidir. Avrupa bilimcili inin kendini salt analitik zekâya dayand rmas n ve salt analitik zekây geli tirmek istemesinin bir sonucu olarak insan türünün en önemli özelliklerinden biri olan duygusal zekâ adeta ortadan kald lmaya çal lm r. Analitik zekân n kapitalist modernite ile zirvele en toplum k m, ahlak k m, do a k m ve insan k m özelli i, adeta duygusal zekân n ortadan kald lmas üzerine geli mi tir. Ancak kapitalist modernite ile yaanan felaketler ayn zamanda insan türünün belki de bir savunma mekanizmas olarakkendini tan mak için yeni aray lar geli tirmesini beraberinde getirmi tir. Bu aray lar n en önemlilerinden biri de insandaki duygusal zekây tan ma ve geli tirme aray r. Duygusal zekâya ili kin yap lan bilimsel çal malar son y llarda a rl k kazanmaya ba lam r. Ku kusuz bunda kapitalist modernitenin analitik akla dayal y n da önemli oranda etkisi vard r. Aray lar insan n bütünselli ini yakalamaya dönük olarak geli mektedir. Duygusal Zekâ kavram ilk olarak, 90'l llar n ba nda Yale Üniversitesi'nden Peter Salovey ve New Hampshire Üniversitesi'nden John Mayer taraf ndan "ki ilerin kendi duygular anlamas , ba kalar n duygular na empati beslemesi ve duygular ya am zenginle tirebilecek biçimde düzenlemesi" gibi özellikleri tan mlamak amac yla kullan lm r. Mayer ve Salovey'e göre, duygusal zekâ, "duygular hissetmek, dü ünceleri desteklemek için duygular ortaya koymak, duygusal bilgi ve duygular anlamak, zihinsel ve duygusal geli imi artt rmak için duygular etkilice yönetme yetene i"dir. Nas l ki analitik zekâ, IQ testi ile ölçülebiliyorsa art k, duygusal zekâ da EQ ad verilen bir test ile ölçülebiliyor. 31 KOMÜNAR Ku kusuz duygusal zekâya ili kin yukar da yap lan tan mlamalar eksiklikler ta maktar. Ancak duygusal zekâ üzerine yap lan ara rmalar bu zekâ türünün önemine ili kin önemli veriler sunmaktad r. Bütün bu ara rmalar göstermi tir ki toplumsal ili kileri önemli oranda sa layan bu zekâ türüdür. Ya da insan sosyalizasyonunu, önemli oranda bu zekâ türüne borçludur. nsan, metafizik özelliklerini büyük oranda bu zekâ türünün bir sonucu olarak kazanmaktad r. "Ben kimim" sorusuna verece i cevap üzerinden, insan n kendini tan mas ve "kendini bilmesi" duygusal zekâs tan mas , geli tirmesi ve toplumsalla rmas yla yak ndan ba lant r. Çünkü duygusal zekâ insan insan yapan en önemli yeterlilikleri kendinde bar nd rmaktad r. Bu ara rmalar n sonucunda duygusal zekân n ki isel ve sosyal anlamda yeterlikleri ve kazand rd klar k saca öyle özetleyebiliriz. Buna göre; A-) Ki isel Yeterlikler: Ki isel yeterlikler,"Kendi Fark ndal na Varma", "Kendini Yönetme" ve "Motivasyon" ana ba klar alt nda incelenmektedir. 1. Kendi Fark ndal na Varma Duygusal Fark ndal k: Duygular , daha o duygular olu urken fark edebilen insanlar, ya amlar hakk nda daha sa kl kararlar al rlar. Gerçek duygular fark edememek kiiyi, o duygunun insaf na b rak r. Bu fark ndageli tiren ki iler, daha sonra çevrelerini de geli tirmeye ba larlar. Kendini De erlendirme: Ki inin kendi gücünü, zay fl klar ve s rlar bilmesi ve bunu güce dönü türmesidir. Özgüven: Ki inin yeterliliklerinin fark nda olmas ve bunlar n de erli oldu una inanmas özgüven olarak tan mlanmaktad r. 2. Kendini Yönetme; ki inin sahip olduu dürtüleri, istekleri ve duygular kontrol etmesi ve yönetmesidir. Kendini yönetme be temel özellik bar nd rmaktad r. Kendini Kontrol: Ki inin içinden gelen olumsuz duygular ve dürtülerini kontrol edebilme ve ki inin duygusal tepkileriyle ba edebilme yetene i anlam nda önemli bir rol oynar. 32 Güvenirlik: Ahlakl , dürüst ve tutarl olmakt r. Do ruluk ve dürüstlük standartlar korumakt r. Vicdanl olma: Ki inin ortaya ç kan sonuçlarla ilgili sorumluluk üstlenmesi, ba kalar suçlama yerine kendini sorgulamas r. Bu özellik, içselle mi sorumluluk anlay n temelini te kil eder. Yeniliklere aç k olmak: Ki inin yeni bilgi, yakla m ve fikirlere kar aç k ve rahat olmas r. Uyum yetene i: Ki inin olaylara bak aç nda esneklik göstermesidir. Ki i kar la çe itli durumlarda uygun davran gösterebilmek için, kendi tepki ve taktiklerini duruma uydurabilir 3. Motivasyon: Ki inin amaçlar na ula mak için duygular yönlendirebilmesidir. Amaca ula mada duygular kullanabilme, s nt lara ra men umutlu kalabilme becerisidir. Motivasyon a daki dört temel özelli i band rmaktad r. Ba ar ya kilitlenme: Ki inin mükemmellik düzeyine ula may hedeflemesi ve sürekli geli im çabas içinde olmas r. Ki inin kendini zorlayacak amaçlar önüne koymas , sonuçlara odaklanmas , bunun için risk almas r. Ki i ayn zamanda ba ar ya ula mak için daima bilginin pe inde ko ar ve en iyisini yapman n yollar arar. Ba k: Ki inin içinde bulundu u toplumsall n amaçlar ndan ve hedeflerinden heyecan duymas r. Karar alma ve seçimlerini ortaya koymada grubun öz de erlerini esas al r. Kararlar n uygulanmas nda sorumluluk üstlenir. Bunun için her çe it fedakârl a hard r. nisiyatif: insan n en zor anlardan ç yapabilecek ve o zorluklar atlatabilecek yetenekler gösterebilmesidir. Her insan kendi toplumunun kendinden bekledi i amaçlar n peinden ko ar. Bunun için inisiyatif çok önemli bir ki ilik özelli i olmaktad r. Çevresindeki insanlar organize edebilme yetene i de inisiyatiftir. yimserlik: Ki inin engeller ve güçlükler kar nda amac na ula mak konusunda karar- Say 45 2010 olmas r. Engel ve aksiliklere ra men amaçlara ula mada sab rl ve srarl olmas r. Ba ar zl k korkusu ya amak yerine, ba ar umudu besler B-) SOSYAL YETERL KLER: Sosyal yeterlikler "empati" ve "sosyal beceriler" ana ba klar alt nda incelenmektedir. 1. Empati: Ki inin ba kalar n duygula, ihtiyaçlar ve kayg lar anlayabilmesidir. Di er insanlara yak nl k gösterme, duygular ve sözsüz mesajlar anlama becerisidir. Üç temel özellik bar nd r. Di er insanlar anlamak: Ki inin ba kalar n duygular ve bak aç lar farketmesi, bu konuda duyarl k geli tirmesi ve onlar n kayg lar yla yarg lamadan ve savunmaya geçmeden samimi olarak ilgilenmesidir. Ba kalar geli tirmek: Ki inin birlikte çal insanlar n ihtiyaçlar fark edip onlar , becerileri ölçüsünde geli tirmesidir. Bu özellik bir yöneticinin yönlendirme ve yol gösterme becerisinin temelini olu turur. Hizmete yönelik olmak: Ki inin toplumsall n ve toplum içinde yer alan insanlar n ihtiyaçlar fark etmesi, kar lamas ve onlar memnun etmekten mutluluk duymas r. 2. Sosyal beceriler: Ki inin ba ka insanlar n davran lar olumlu toplumsal amaçlara kanalize edebilmesi bu noktada yönlendirebilmesidir. Liderli in, insanlar aras etkinin ve sayg nl n gücü sosyal becerilerdir. A adaki temel özellikleri kendi içerisinde bar nrmaktad r. leti im: ki inin iyi bir ajitatör ve propagandac olma durumunu ifade eder. Ancak ayzamanda ki inin kar ndakini anlamak için dinlemesi ve kar ndaki ki iyi ikna etmesidir. Ki inin duygular hakk nda etkili bir ekilde konu abilmesi; iyi bir dinleyici ve sorgulay haline gelmesidir. nsanlar gerçek bilgiyi payla maya ça r. Çat ma yönetimi: Ki inin çeli kileri diyalektik çat maya tabi tutarak çözüm gücü haline gelebilmesidir. Di er insanlarla adil bir ekilde mücadele edebilmesi ve uzla ma sa lamada kazan/kazan modelini kullanabilmesidir. Zor insanlar ve kötü durumlar , zaman ve KOMÜNAR duruma göre ustal kla idare edebilme yetene ini göstermesidir. birli i: Ki inin ba ka insanlarla ortak amaçlar do rultusunda i birli i yapmaktan zevk duymas r. Bu yeterli e sahip ki i, ili kilerde dikkatlilik ile göreve odaklanma aras ndaki dengeyi sa lar; planlar , bilgiyi ve kaynaklar payla r, birlikte çal may sever. Ekip çal mas na yatk nl k: Ki inin bir ekiple birlikte oldu u zaman ortak amaçlar do rultusunda sinerji yaratacak bir çal maya girebilmesidir. Ki i, sayg , yard mseverlik ve birli i gibi ekip kalitesini etkileyen konularda arkada lar na model olur. Liderlik: Ki inin ba kalar ikna etmesi, ilham vermesi, heyecan yaratmas ve harekete geçirmesidir. Görevin zorluklar na ald rmakn, ihtiyaç oldu unda daima ileriye gitmeye haz rd r. Sorumlulu u alt nda bulunan insanlar n ba ar performans göstermeleri için rehberlik yapar. Bütün bu yeterlikler duygusal zekân n, toplumsal bir varl k olarak insan n insanla mas nda vazgeçilmez bir faktör oldu unu göstermektedir. Bu anlamda yeni toplumsall k geli tirilirken ve in a edilirken de özne olarak insan n duygusal zekâ özelli inin ne kadar önemli oldu unu göstermektedir. Analitik zekân n y n önünün al nmas ve yeni toplumsall n özgür ya am temelinde geli mesi duygusal zekân n öneminin bilince ç kalmas ile ba lant r. Önderlik duygusal zekâ için, "yorumlamaz ya at r, ya am tehdit eden veya ilgilendiren iç ve d ko ullara an nda tepki verirler" diyerek, duygusal zekân n ya am ile olan ba na dikkat çekmektedir. Bu konuyu Önderlikten yapaca z bir al nt yla daha da aç mlayabiliriz.: "Duygusal zekân n en önemli özelli i ya amla ba lant r. Ya am korumak temel i levidir. Ya am koruma konusunda çok geli mi tir. Bu yönü asla küçümsenmemelidir. S r hatayla çal r. Bunu an nda cevap verme anlam nda belirtiyorum. Bu zekâ türünden yoksunluk, ya am n tehlikelere alabildi ine aç k hale gelmesidir. Ya ama sayg ve de er verme, duygusal zekân n geli mi lik 33 KOMÜNAR seviyesiyle ba lant r. Do a dengesini gözetir. Do al ya am mümkün k lan zekâ da diyebiliriz. His dünyam tamam yla bu zekâ türüne borçluyuz." Duygusal zekâya ili kin geli tirdi imiz bu izahatlardan sonra, genel hatlar yla da olsa analitik zekân n toplumsalla madaki rolünü çözümlemenin yararl olaca kan ta maktay z. Analitik Zekâ; Toplumsal gerçekliklerin in a edilmi gerçeklikler oldu u belirlemesinden hareket etti imizde unu rahatl kla görebiliriz ki; insan analitik zekâl toplumsall n geli iminde ba at bir rol oynam r. Esas olarak toplumsal in alar analitik zekân n birer ürünü olarak ortaya ç kmaktad rlar. lk toplumsal devrim bir kad n yarat olarak ortaya ç kr. Kad ndaki duygu yüklü zekân n güçlü olu u geli en toplumsal gerçekle menin do al evrime uygun ve onun bir devam olarak ikinci do a biçiminde geli mesini sa lam r. Uygarl kla birlikte yarat lan toplumsal in alar ise avc k kültürüyle bulu an duygusal zekadan yoksun, egemenlikçi analitik zekân n bir ürünü oldu undan daha çok bir sapma olarak geli mi tir. Önder APO'nun insana ili kin geli tirdi i tan mlardan biri öyledir: "insan, özne olarak, YORUMLAYIP STED B MDE DERME de eri olan bir varl kt r." Analitik zekâda yorumlama esast r. Farkl verilerin konbinasyonlar ndan yeni sonuçlar karma analitik zekân n en temel i levidir. Yorumlama zaten bunu gerektirir. Dolay yla, geli ime ivme kazand rma potansiyeli ta kadar sapmaya u rama potansiyeli de bir o kadar vard r. Analitik zekâ kelime anlam itibariyle 'çözme' eylemini imgeledi i için 'ba lama', 'bütünle tirme' ve 'birle tirme' gibi eylemleri kendi içinde bar nd rmaz. Hadamard ad nda bir bilim adam , yarat süreci aç klarken dört a amadan bahseder. Problemi tan maya ve ö renmeye ba layan bir "haz rl k safhas ndan" söz eder. Ki i çözmek durumunda oldu u problemin, çe itli çözüm 34 yollar inceler. kinci a ama "Kuluçka dönemi" olarak tan mlan r. Bilinçli bir kontrol yoktur. Yeni çözüm yollar na, problemin unsurlar aras nda yeni sentezlemelere gidilir. Üçüncü ama "Ayd nlanma" dönemidir. Sonuca götürecek çözüm ki inin zihninde aniden belirir. Eldeki bilgiler aras nda çe itli sentezlemeler yapan ki inin birdenbire çözümü buldu u gözlenir. Son a ama "sonuçlar n do rulanmas " a amas r. Bilinçli ve ak lc bir dönemdir. Bir önceki dönemdeki çözümlerin aksakl klar giderilir. Do ruluklar tekrar gözden geçirilir. Analitik zekâ, toplumsall n geli tirilmesinde oynad olumlu rol kadar, hiyerar ik devletçi sistemde toplumsall n ortadan kallmas nda da bir o kadar tehlikeli ve zararl sonuçlara yol açabilecek bir zekâ türüdür. Temel özelli i duygulardan kopuk olarak çal mas r. Analitik dü üncenin en önemli özelliklerinden biri çok fazla enerji harcamadan gerekirse, tüm evren hakk nda dü ünebilmesi ve kendini bütün evrenin bilgisine ula rabilme potansiyeline sahip olmas r. Sonsuz hayal kurma ve gelecek tasar mlanda bulunma yetene ine sahiptir. Bu yan yla oldukça zengin bir imgeler ve simgeler dünyas na sahiptir. Kayna avc k kültüründen alan plan, tuzak ve komplo gibi özellikler temelde bir analitik zekâ ürünüdür. Bundan dolay bu zekâ türü ayn zamanda bütün toplumsal sorunlar n da temel kayna r. Analitik zekâya ili kin, Önder APO öyle bir belirlemede bulunmaktad r: "Analitik zekâ, daha çok yorumlayarak duygusal zekâya yeni yönler, davran biçimleri biçmeye çal r. Daha çok geli kin insan türüne aittir. Zaten insan türünün toplumsal tarzda ya amas da analitik zekân n geli im seviyesiyle ba lant r. zl toplumsal geli meyi sa layan analitik zekâd r. Fakat duygu boyutundan yoksun oldu u için, serbest kald nda çok tehlikeli olur. Özellikle iktidar ve sava kültürüne al ld ktan sonra analitik zekâ korkunçla r. Bu zekâ en çarp ifadesini yak n ça lar n imha sava lar nda göstermi tir. Adeta bir makine düzeninde çal için ac , korku, sevgi gibi Say 45 2010 KOMÜNAR duygulardan yoksunlu u, empati ve sempatiyi Önder APO, insan zihniyetinin çarp lmatan mamas bu imhac özelli ini çok tehlikeli ya müsait olmas konusunda öyle bir belirlelmaktad r. Buna kar n duygusal zekâyla mede bulunmaktad r. "Zihniyet esnekli imiz uyum içinde çal nda en sa kl , çözümle- geni bir do ru alg lamalar kümesi kadar, me yetene i yüksek birey ve topluluklar n olu- yanl alg lamalara da aç k bir yap sergileumunda belirleyici rol oynamaktad r." mektedir. Bu özellik temelinde esneklik, bask nsan zihninin esnek olu unun yaratt en ve duygu a nda her an sapt labilir. Bu netemel sonuçlardan biri de bask ve te vik araç- denle bask ve i kence mekanizmalar yla duylar n kullan lmas sonucu yan lt labilir ve gular avlamay esas alan havuç politikalar , kand labilir olmas r. Devletçi iktidarc aldatma ve yanl yapt mlarla birlikte kullamerkezi uygarl k do a amalar nda en çok r. Hele binlerce y ld r insan zihni üzerinde kullan lan yöntem ikna yoluyla kölele tirmey- bask kuran hiyerar ik ve devlet düzenlemeleri di. Özellikle Sümer rahipleri insan zihniye- muazzam etkiler yaratm lar, adeta kendileritinin esnekli ini çok iyi fark etmi ler ve bunu ne göre bir zihniyet yap in a etmi lerdir. çok iyi kullanm lard r. Ödüllerle de zihnin çokça Bu yüzden de Sümer raavland iyi bilinen özelSümer rahiplerinin yapt i hiplerinin yapt i her her eyden önce mühendislik liklerindendir. Buna kareyden önce mühendislik n, direnme özelli ine de çal mas gibi bir çal ma ile çal mas gibi bir çal ma sahip zihniyet yap z, insanlar n zihniyetini ile insanlar n zihniyetini do ru yolu tutturmada ve ekillendirme ve yeniden ekillendirme ve yeniden büyük hakikatlere ula yaratmad r. E er bu özellik yaratmad r. E er bu özel- olmasayd , kölelik gibi insan n mada e siz özellikler serlik olmasayd , kölelik gigilemektedir. Büyük indo as na ayk olan hatta bi insan n do as na ayk sanlar n bu vas flar nda evrensel var olu a ve bizzat olan hatta evrensel var ba ms z zihinlerinin rolü birinci do an n kendisine olu a ve bizzat birinci dobelirleyicidir. Özgür seayk olan bir özellik, insan an n kendisine ayk çimler en çok zihinler badedi imiz canl n en üst olan bir özellik, insan dems z kald nda gerçekamas temsil eden bir di imiz canl n en üst le ir. Zengin alg lamalartürün ya am nda ortaya amas temsil eden bir la ba ms z olma aras nkabilir miydi? türün ya am nda ortaya da yak n ili ki vard r. Zihkabilir miydi? Tüm uygarl k tarihi boyunca nin ba ms zl yla kastedilen, daha çok adadevam eden bu zihniyet yarat m çal malar let ölçülerinde davranabilmedir." kapitalist moderniteyle birlikte zirveye ula Bu gerçeklikleri bilince ç karabilme ko ur. luyla insanlar yanl düzeltmeye muktedir Binlerce y ll k tarihsel çarp tmalar n so- varl klard r. Bu yan yla de erlendirdi imizde nucunda bugün insanlar n beyni adeta dumura zekâs do ru kullanabilen insan uygarl ve rat lm r. Beyin en yal n hallerde bile do - uygarl n yaratt bütün de ersizlikleri a aru ile yanl birbirinden ay ramayacak denli bilecek güce, kapasiteye ve potansiyele sahiptir. köreltilmi tir. Kapitalist modernite ile birlikte geli tirilen "meta feti izmi", "metan n kölesi Sonuç Yerine; insan" ancak bununla izah edilebilir. Yine topGenelde merkezi uygarl k sistemi, özelde lumsal ya amda ortaya ç kan her çe it fana- ise kapitalist sistem her zaman ihtiyac olan tizm, ovenizm, rkç k vb. özellikler özü iti- analojileri yarat r. Bunlar en ince detay na kabariyle insan özellikleri olmamas na ra men dar hesaplar ve yo un bir propagandayla inkapitalist modernitenin bir ürünü olarak orta- sanlara empoze eder. Böylece toplum mühenya ç kmaktad r. disli i yapar. Bunu da ilk öce insan beyni üze- 35 KOMÜNAR rinden yapar. Bunu yaparken de dönemindeki kalmakt r. Olu um ilkesi ise ahlaki tutumdur. en geli mi bilimden faydalan r. Beyin tarih- Ahlakla bütünle en bir beyin geli menin zirsel ve toplumsal süreçlerin top-lam r. Bu an- vesini ya ar. Ya da dâhilik denilen ey, beyinlamda beynimiz evren kadar es-ki, ya ve le ahlak n birlikteli idir. Demek ki, dâhilik detecrübelidir. Beyin veya akl n toplumsal gücü nen ey s radan insandan çok da uzak bir ey çok büyüktür. Bu durum beynin çok esnek de ildir. Bunu çok uzaklarda aramaya gerek olan yap ndan ileri gelir. Bu güç olumlu ve- yoktur. nsan, aray kendinden uzakla ya olumsuz anlamda kullan labilir. Buna yön rd kça anlam yitimine, o da giderek ahlak yiverecek olan insan n toplumsal süreçte edin- timine yol açar. di i kültürel birikimdir. S fl , iktidarc ve Toplumsal gücün fark na varan beyin özdevletçi uygarl n yaratt kültürel birikim, gürlü e en yak n beyindir. Spinoza'n n 'anlatoplumu yok olu a götürmektedir. Çünkü olu- mak özgürlüktür' dü üncesinin gerçek anlam umun evrensel ilkesinden kopmu tur ve in- budur. Yani insan anlad kadar özgürdür. san zekâs ve beynini kendi içinde parçala- Beynin geli mesi de özgürlü e ba r. Bu maktad r. yüzden anlayan beyin özgürle ir ve geli ir. Ünlü nörobiyolog Steven Rosse insan Bu yönüyle beyin laboratuarlarda de il, bizzat beyninin anlaml toplumun içinde na ili kin ungeli ir. Beynin Özgürlük evrenin öz bilincidir. Evrensel lar söylüyor: an-lam olu umun her alan nda, her zaman nda ve kullan "…Beyin, bilgisadüzeyiyle, özgürher parças nda bu bilinç vard r. nsan ise yardaki gibi billükle ilgili-dir. evrenin özeti olmas itibariyle bu özelli i giyle de il anBeynin en fazla bilerek ya ayan canl r lamla çal r. Ve anlaml ve özgür anlam, do al ve toplumsal çevreleriyle etkile- toplumda kullan ld be-lirtmi tik. En anim içindeki bireyler taraf ndan ifade edilen, laml ve özgür toplum, politik ve ahlaki toptarihsel ve geli imsel olarak ekillenmi bir lum oldu una göre, insan beyin kapasitesini süreçtir. Gerçekten de belle i incelemenin so- en fazla bu dönemde kullan r. Bu toplumda runlar ndan birisi, onun kesinlikle diyalektik beyin yanarda misali patlamalarla geli ir. Beynin bütünlüklü ve olumlu kullan lmas sa layacak olan, olu um ilkesine ba kalmakt r. Olu um ilkesi ise ahlaki tutumdur. Ahlakla bütünle en bir beyin geli menin zirvesini ya ar. Ya da dâhilik denilen ey, beyinle ahlak n birlikteli idir. Demek ki, dâhilik denen ey radan insandan çok da uzak bir ey de ildir bir olgu olmas r. Zira bizler her hat rlay zda baz bak mlardan an lar z üzerinde lem yapar ve onlar dönü türürüz; onlar basitçe depodan ça p, bir kez dan p, dememi olarak yerlerine konmazlar. An laz onlar her hat rlad zda yeniden yarat rlar." Bu insan gelece i oldu u kadar tarihi de de tirebilme kapasitesine sahiptir. Beynin bütünlüklü ve olumlu kullan lmasa layacak olan, olu um ilkesine ba 36 Toplumsal ya am n en anlaml demleri özgürlük bilinciyle yo rulmu demleridir. Özgürlük bilincini kaybeden insan ölüm halini ya yor demektir. Ya am anlam yo unlu unu gerektirir; ölüm ise anlam yitimidir. nsan denen varl k türü, kendi hakikatinin bilinciyle özgürlü ü ya ar. Bu onun özgürlü e dair anlam dünyas r. Bu yan yla da insan n özgürlük bilinciyle di er canl türlerinin özgürlük bilinçleri aras nda farkl k ortaya ç kmakta- Say 45 2010 r. Yoksa san ld gibi özgürlük salt insana ait bir özellik de ildir. Özgürlük evrenin öz bilincidir. Evrensel olu umun her alan nda, her zaman nda ve her parças nda bu bilinç vard r. nsan ise evrenin özeti olmas itibariyle bu özelli i bilerek ya ayan canl r. Yani insan özgürlük bilincini bilen canl r. nsan d ndaki canl türleri özgürlü ü sadece ya arlar. nsan ise bilerek ya ar. Anlam sahibi olarak insan di er canl türlerinden ay ran en temel özelliklerinden biri de soyutta ya ayabilme özelli idir. Soyutta ya ayabilmek kendini içinde bulunulan maddi gerçekli e mahkûm etmemektir. Yani metafizik ya ayabilme özelli idir. Kendini maddi gerçekli e mahkûm etmek salt fiziki alg ya dayal ya am seçene ini devrede tutmakt r. Ki; bu da en ilkel ya am seçene i ve tarz anlam na gelmektedir. Kendini maddi ko ullara mahkûm etmek demek, a gerçekçi olmak anlam na gelir ki, bu da ütopyas zl k anlam na gelmektedir. Ütopyas z insan sadece içinde bulundu u maddi gerçekli e inanan insand r. Bu yan yla da bu insan gerçekçidir. Bu insan ayn zamanda 'bugüncü'dür. Asnda bugünü bile yoktur; sadece ya ad an' vard r. Bu yan yla da hakikate ula insan n "an" ile gerçekçi insan n "an" çok farkl anlard r. Gerçekçi insan n ya ad anda geçmi ve gelecek yoktur. Bütün zamanlardan ayr ve kopuktur. O, ya ad an' insan d ndaki herhangi bir canl gibi ya amaktad r. Yine ya amekân itibariyle de böyledir. Sadece fiziki olarak ba bulundu u mekânda ya amaya mahkûmdur. Bir insan için bu durumun, bir bitkinin ya am ndan hiçbir fark yoktur. Oysa hakikate ula insan n ya ad an, bütün zamanlar n bile kesi olan an'd r. Dolay yla o, bir an n içinde görülse de özünde bütün zamanlar n yolcusudur ve bütün zamanlardad r. Bütün zamanlardaki hakikatleri, yaad an'a s rabilmi tir. Böylece hakikatin bütünlü üne ula r. O Hallac- Mansur'un ene-l hak' sadece bilen de ildir, hissedebilendir ve öyle gerçekle ebilendir. O, Nirvanaya ula abilendir. Fenafillah yakalayabilendir. O, ana tanr çan n, ekti i tarlada ilk ba top- KOMÜNAR larken ya ad duyguyu duyumsayabilendir. O gelece in özgürlük ütopyalar ya ad an'a ta rabilendir. Özgürlü ü bugünde ya ayabilendir. Yine o fizik olarak bir mekânda olmas na ra men özünde evrenin bütün mekânlar ndad r. Anlam' yitiren insan, zaman n adeta durdu unu dü ünür. Bu anlar onun için geçmi in bütün izlerinin silindi i, gelece in ise ufukta hiç görünmedi i zamanlard r. Derin bir bo luk gelir, o insan n midesine oturur. Günün en aynl k oldu u demlerde bile dünya derin bir karanl a gömülmü tür onun için. Soluk alacak oksijen bulamaz o insan. Hiçbir koku ona tan k gelmez. Hiçbir ey vermesi gereken tad vermez. Bu anlar, anlam yitirmi o insan için yoklu un ba gösterdi i anlard r. te genelde uygarl k özelde kapitalist uygarl k, özünde anlam yo unlu u olan insan , böylesi anlam yitirmi " eylere" dönü türür. fl ve devletli sistem veya uygarl k, köleli in yarat ve bir köle sistemidir. Kölelik fiziki bir olgu olman n yan nda psikolojik, ruhsal ve zihinseldir. Toplumsal gerçekliklerin yarat lm gerçekler oldu u dü ünüldüünde, köleli in de yarat lm oldu u görülür. Yarat lan bu gerçekler de özgürlü ü s rlar, yok eder. Bu da beynin kullan n önünde en büyük engeli te kil eder. Anlam yitiminin oldu u yerde beyin fazla kullan lamaz. Anlam yitimi özgürlü ün yitirilmesidir. Ba ka bir ifadeyle zekâ var olu tarn kendisidir. Beyin d sal do aüstü bir gücün yarat olmad gibi, basit bir yans ma da de ildir. Milyonlarca y ll k evrimin ürünü ve muazzam derecede karma k olan bir organd r. Bu muhte em organ en iyi derecede kullanabilmek için s fl ve devletli uygarl n zihniyetlere vurdu u prangalar , dü ünce kal plar k rmak gerekir. Bu kal plar n d na ç ld nda ancak beyin kullan artt labilir. Bunun için de insan n ba ta kendisiyle, çevresiyle, do ayla ili kilerini düzeltmesi ve daha da geli tirmesi gerekir. Bunun da özü toplumsall kt r. nsan dü üncesi en geni kullan m kapasitesine toplumsall kla ula r. 37 KOMÜNAR YAPILANAN ve YAPILANDIRAN KURMAY Ö E: L DEVR nsanl k kendini tan may -anlamay ve tamlamay - anlatmay kendini var etmenin gere i gibi görmü tür. Var olagelen tarih en az ndan bunu böyle yans tmaktad r. Tarihi nere- yla olu turulmu tur. Onun için ancak toplumsal zekân n ürünü olan maddi ve manevi de erler ya da hizmetler bellek dokusunda örülerek de ere dönü üp tarihselle ebilmi tir. Bu temelde 'dil nedir, dil de böylesi bir hizmet arac m r, kökeni, hizmeti, i lev ve görevi nedir?' diye hep sorulmu tur. Toplumsall n özünü yans tan dili, sadece bir de er olarak ele al rsak, dil olgusunun 'dilini' bilemeyece imiz aç kt r. Dili 'canl deyse 'ben kimim?' sorusunun pe ine tak lmakla geçen insan, kimi zaman duygu dolu iirsel dille, kimi zaman inanç yüklü dualarla, kimi zamansa zora ve k ca dayal bir ifadeyle 'Ben var m!', 'Ben buyum!' diyerek kendini anlatmaya çal r. Tarihin hiçbir a amas nda toplumsall ktan kopuk hiçbir de er yarat lamam r. Bu temelde yarat lanlar ise toplumsal hizmet ama- tarih', 'ya ayan tarih' diye tan mlad z zaman, de erleri var eden ve ya atan toplumsal de er anlam na gelir. Burada kendisinde toplumsal bilinci, bilinçalt ya atan bir olgudan bahsediyoruz. Önderlik bilincin dile yans maöyle aç mlar: "Toplumsal pratik önemli tüm ad mlar nda heyecan verici geli melere yol açmaktad r. Bu durum artan bilinçtir. Bilinç dillendirmeyi, dil de adland rmay , adlan- "Dil, toplumsal zihniyetin sadece arac de il, yap land bir unsurudur. Dil bir toplumu var eden temel özelliklerdendir. Kolektif zekâ arac olarak toplumsal do an n esnekli ini çok h zl geli tirir." 38 Say 45 2010 rma ise simgele tirmeyi içeren süreçtir. Bilinç süreci pratik üretkenlik için hayati öneme sahiptir." Bu ba lamda bir yandan toplumsal olgular n (do adan kaynakl ya da tar ma dayal komün) kollektivite temelindeki ili kilenmeleri; di er yandan (mesleki- s fsal) hiyerarikle meye de zemin olan kurumla malara kadar geli en olgular n yarat lmas nda ve ya almas nda belirleyici rol oynayan YARATICI N 'gen haritas ' çözmeden onun sosyolojideki önemini de bilemeyiz. Dil sadece bir ileti im i levi gören araç de ildir. Tek ba na alg n realitesi de deildir… O zaman 'Dil nedir?' sorusunun basite al nmadan yan tlanmas gerekecektir. Bu anlamda da dile duyulan merak n gizemi ve cazibesi aray nda inançl ad m atmaktan çekinmemek, usanmamak gerekir. Devrimlere Ebelik Yapan Devrim Do an n dili denilirken, s rl bir olgudan bahsedilmiyor. Dili insanl n ana kuca saydo a ile ili kisinden tutal m, evrensel boyutlara uzanan bir uyum, harmoni gibi alg lamak daha gerçekçi olacakt r. Dil konusu, de ik zamanlarda kapsaml ara rmalara konu olsa da bu konu; dilin kökeni, ç ko ullar ve tarihte oynad rol konular paradigmasal bak aç ve buna dayal zengin yöntemlerle ele al nmam ya da üzerinde yeterince durulmam r. Özellikle, bir toplumsal varl k olarak dilin tarihselli i, düüncenin ve toplumsall n geli iminde dilin kurmay rolü gibi konular n üzerinde belki de çok s rl durulmu tur. Önder APO'nun bu konuda belirlemeleri çarp r: "Geni bir dil bölgesinin olu umu insan türüne muazzam toplumsalla ma, korunma ve besin elde etme imkân vermektedir. Belki de tarihin henüz ke fi yap lmam ve ad konulmam en büyük devrimi budur. lk büyük devrime 'D L DEV' demek uygun olabilir. Çünkü hiçbir devrim bu devrim kadar bu co rafyada toplumsalla maya hizmet etmemi tir. Her gün kutsal bir kavram (ke fedilen yeni bitki ve av hayvanlar ) olu turulmakta, ev düzenine yak n KOMÜNAR yerle imlere (ilk defa güvenli yuvalarda yaam) geçilmekte, dört mevsim en ideal haliyle ya anmaktad r. Tüm bu süreçler kavramla kça, geni topluluklar n ortak dili, dolay yla ilk defa ay rt edilen 'K ML ' olu maktad r." Kendini do adan ay rmayan Homo Sapiens'in dili bedensel i aret dili olmu tur. Bu dilin yetersizli inden söz etsek de kendi oluum ko ullar ve kapsam dikkate al rsa, doayla insan türü aras ndaki uyumda, ileti imde herhangi bir bo lu a neden oldu unu söyleyemeyiz. nsan n tüm varl yap land ran ne varsa, ba ta alg , dü ünme ve onun realite yetisi do a kökenli oldu u için farkl la mas ve ' kinci do a' olarak ayr mas uzun bir zaman alacakt . Toplumsal varl kurmu olsa da ya atabilse de (ki günümüz ko ullar nda sistem bu organikli i parçalayarak, çürüterek ma giri imindedir) do adan kopamayacabelle inde ya atmakta ve ifadelendirmektedir. Halen güzelli i, estetikli i do aya gönderme yaparak, ona benzeterek ifade etmekteyiz: Örne in 'selvi boylu', 'gözleri kaynar p nar', 'tilki gibi kurnaz', 'y lan gibi so uk' vb. eklindeki tan mlamalar n yan nda, arzu ve istekleri ifadelendiren binlerce do a endeksli ad, lakap kullan lmaktad r. Kendini Yap land rma Aray Günümüz insan beyninin çal ma biçiminin, ya amda toplumla s rl kalarak do ayla kendi aras na mesafe koyan insan zihniyetinin ürünü oldu unu unutmamal z. Onun için ancak dilin geçirdi i evrelerin aç mlanmas yla canl k esasl do a-toplum ili ki anlam na ula mak mümkün olacakt r. Çünkü dilin evriminde tüm insanl k evrelerini de ime u ratan, onu h zland rmakta devrim niteli i ta yan geli meler ya anm r. Bundan dolay dilsel devrim temelinde nitel s çrama ya ayan toplumla, do al geli im seyriyle yetinen toplumun dü ünme kapasitesi ayn de ildir. Temel fark, klan toplumu ve öncesi dönemin, kök hücre olarak do an n bir parças gibi, doa diliyle ya ayan, do a gibi davranan bir süreci anlatmas r. Do al olarak da dilin evriminin do ru çözümlenmesi, do ayla insan tü- 39 KOMÜNAR rü aras ndaki mesafenin do ru ele al nmas ve çözümlenmesi için önem ta r. Burada önemli olan bundan 100.000 y l önce ya ayan Homo Sapiens türünün benzetme, gönderme yapmade il, kendisinin varl k ko ulu olarak do an her eyini kendi ya am tarz , dü ünme ve ileti im dili olarak birebir ya amas r. Halen kabilecili i ya ayan Aborijinlerin çe itli törensel davran lar ndan, do ayla do aca ileti im kurmalar ndan bunu görmek mümkündür. Sesli ileti im, tüm canl lar n temel özelli i say lsa da onun sisteme kavu turulmas ancak insan beyniyle sesli dilin içiçe geli imi sonucu gerçekle mi tir. Ba lang çtaki bu içiçe geçi , simgesel dili yans tmas na ra men, günümüz Aç kt r ki, toplum içindeki insan, çevresinde olan do an n herhangi bir unsuruyla de il, direkt insanla ileti im ihtiyac duyar. Toplumsalla ma, do ayla içliolmas na ra men, do adan ve kendinden çok toplumla, 'ölçüyle' ra demektir. Bu u ra , dil gerektirir. Kar ndakini anlama gücü, onu dü ünebilme yetisi ister. gerçe iyle ba da mayan, mevcut dünya dil ve dil gruplar na benzemeyen diller ortaya ç karr. Dil, varl k gösterdi i evreden ba layarak insan anatomisindeki de im ve dönü ümlere neden olmu , beyin loblar n ve dü ünce kapasitesinin geni lemesine hizmet etmi tir. Toplumun kök hücresi olan klan toplumundan bu yana geli en toplumsall k, ancak belli ölçü ve kurallar çerçevesinde gerçekle ecektir. Bunlar ahlaki politik toplumun ölçü ve kurallar r. Kendini ölçülendirme, kendi farkl temelinde do adan ayr lmay ifade eder. Bu ayk ilk ba ta korunma ve beslenme temelinde ortaya ç ksa da daha sonra dü ünce ve dilin içiçe geli imi sonucu çekirdek toplum, kendi fark na vard kça klan toplumu halini alm r. 40 Özellikle, bu boyutun de erlendirilmesi önem ta maktad r. Yani insanlar toplumsalla kça ölçü kazan r, fakat ölçü kazand kça kendisi olamaz. Çünkü kendisi olma süreci (proses), dil olgusu olmadan geli emez. Farkl k temelinde ölçüle en toplumsal form, ilk ba ta ne kadar zay f olsa da, iç dinamikler - klan içi ili kiler, davran lar, ya amsal ilkeler, ileti im, hitap vb.- geli tikçe dilin toplumsall a dönük oynad rol geli me kaydeder. Aç kt r ki, toplum içindeki insan, çevresinde olan do an n herhangi bir unsuruyla de il, direkt insanla ileti im ihtiyac duyar. Toplumsalla ma, doayla içli-d olmas na ra men, do adan ve kendinden çok toplumla, 'ölçüyle' u ra demektir. Bu u ra , dil gerektirir. Kar ndakini anlama gücü, onu dü ünebilme yetisi ister. htiyac n Yarat lk ba ta zay f olsa da, iç dünyada, dü üncede dil katk yla gerçekle en bir ba la m sadece beyinle de il, ya amsal HT YAÇLARIN sonucu olarak kaç lmaz pratiklerle form kazanm r. kinci husus, kendi topluluu d nda herhangi bir varl k veya unsurla ileti im, kar la ma anlar nda korunma, faydalanma giri imlerini gerçekle tirmek kendine has kimlikle yani D L ile ifadesini bulur. Bu, bir yandan farkl belirten, di er yandan iç gerçekli ini, belki de s rr içinde koruyan ve saklayan kimlik demektir. Bu kimlikte inanç boyutunda do aya uygun davran lsa bile dü ünce ve dilde toplumun farkl ifade edilir. Onun için inanc n yüceltici dili olan animizmde, totemizmde 'ben ve kar mda olan, yüce olan', dolay yla, 'farkl olan' ikilisi vard r. Bu 'ben ve ötekinin farkl dili, totem dili, yani kimli i vard r ' anlam ta r. Üçüncü husus olarak dil ile dü ünce yetisinin içiçe örgüsü ve yap lanmas ndaki ba m, onun bütünlüklü geli imini vurgulamak gerekiyor. Toplumsalla kça dil ile düünmek, derinle mek kaç lmaz hale gelir. Bu yeti beden, i aret dili döneminden oldukça farkl bir geli meyi ifade eder. Dil, toplumsalla madaki en önemli rolünü bu a amada oynar. Burada dille dü ünebilme sonucu, dü ün- Say 45 2010 cede anlamland rma yetisinin geli imi ve bu geli menin toplumda realitesini bulmas bütünle tiren, sentezleyen a ama olarak adlanlabilir. Burada öncü kurmay rolünü dil oynar.) Günümüz ko ullar nda jest ve mimiklerin i levlili inin 'anlama an 'yla ba lant oldu unu dü ünüyoruz. 'Anlama an 'nda rutin ileti im kendini ifade tarz yetersiz kal yor. Anlad n Anda Dil De il, Beden Konu ur Sentezleme olarak adland rd z a ama, toplumsal dü ünceyi ifade ve ekillendirme zeminini olu turdukça, beden ve i aret dilinin alan daralmaktad r. Bu daralmaya ra men, imdi bile jest ve mimikler önemli oranda düüncemizi, duygular , ruh halimizi sesimizden önce yans tabilmektedir. (Günümüz dilinde yard mc üstlenmi gibi görünen ve kayna beden ve i aret dilinden alan, istisnas z herkes taraf ndan tereddütsüz kullan lan jest ve mimiklerin ara lmas nda önemli mesafe kat edilse de 'neden a lamad ?' veya 'a lmal m ?' sorular netli e kavu turulamar). Günümüz ko ullar nda jest ve mimiklerin i levlili inin 'anlama an 'yla ba lant oldu unu dü ünüyoruz. 'Anlama an 'nda rutin ileti im, konu ma, kendini ifade tarz yetersiz kal yor. Anlam derinli ini ifade etmede 'acaba, anlatabildim mi?' 'nas l anlatsam?' gibi kayg lar hepimiz ya yoruz. Kökeni beden ve aret diline dayansa da günümüzde bu davran lar salt ileti im amaçl kullan lan dil olarak ele alamay z. Çünkü belki de ifade etmek, a vurmak istedi imiz duygular z, sezgilerimiz sözlerden daha çok bu davran larda gizlidir. Toplumsal psikolojiyi de içeren dil sentezlemesi o topluma ait sesli dille beraber, onun davran lar da içinde bar nd r. Yani insanlar sessiz dille de ileti im kurabilir, birbirini anlayabilir. T pk Önderlikle Kemal Pir'in 'bak lardan' birbirini anlad klar gibi. Anlam derinli ini do ru ve içten ifade edebilme ve bu anlama an isabetli bir ekilde kanalize edebilmenin yükümlülü ünden kaynakl oldu u tart ma götürmez. KOMÜNAR Dil, 'Yoktan Var Eden Midir?' Toplumsall kta kurmay role sahip olduundan bu soruya yan t arama ünlü dü ünürlerin u ra olmu tur. Söz ustalar dilin s rl , sihirli 'y lan yuvas ndan ç karan', 'var eden, yaratan' hikmetine hayranl klar gizleyemezken, filozoflar, bilim insanlar çe itli tan mlamalar ve tezler ileri sürmü lerdir. Ve biz de dilin farkl profillerini yans tan bu tan mlamalar n ufuk aç oldu unu vurgulamadan geçmeyece iz. Dilin tan na ilk ba ta kutsal kitaplarda rastlamak mümkündür. Dilin belirleyici gücünü arkas na alan iktidar, inanca dayal yaam dilini tarih boyunca araç olarak kullanr. Kutsal kitaplara göre dil, Allah taraf ndan insanlara bah edilmi tir. Âdem ile Havva'n n birbirlerini anlamalar için onlara dil vermi , onlar n bar nmalar , ya amalar için 'ol' emriyle do ay yaratm r. ' lk ba ta söz vard ' deyimi de bunu ifade eder. lahile tirilen dil, toplum ve insandan kopar lm ve sonradan Allah taraf ndan her kavme birbirlerini anlamamalar ve birbirlerini örgütlemekte sorun ya amalar , yani birlik sa layamamalar için farkl ad ve farkl dil verilecektir. Bu belirleme, dilin toplumsal realitedeki gücünün ifadesidir. Bunun sonucudur ki günümüz koullar nda konu amayan çocu una Allah'tan dil dileyen, konu abilmesi için dua eden pek çok anne vard r. Dü ündürücüdür: anne sütü vücuda can verdi i gibi her insan anne dilinin de ruha i ledi ini hisseder. Fakat dilin yarat olan ANA KADIN, zamanla dili Allahtan umar hale getirilecektir ki bu da YARATICI ANA'n n trajedisi olmaktad r. Çünkü emekle pratikle en irade ve kimlik simgesi iken, ilahile tirilerek insan iradesi ve kimli i d nda b rak lan dilin tek yönlü tamlanmas bilimsel ve doyurucu olmamaktar. Dil olgusu, toplumsal ya am n ekillendirilmesi ve anlamland lmas nda kurucu ö e oldu undand r ki onun için "yoktan var eden" tan yap lm r. Yani din dilin toplumsal gücüne dayanarak, dilin toplumu yürütmede siz ayg t oldu unu bilerek, onu her yönüyle kullanm ve buna göre de tan mlam r. Do - 41 KOMÜNAR ruyu ve yanl , hakikati ve köleli i, güzelli i ve çirkinli i vb. iktidar ç kar temelinde anlatr. M.Ö ya ayan Yunan filozoflar n dil üzerine belirleme ve tan mlamalar dönemin bilim düzeyini ve dilini yans tmaktad r. Dile idealist ve mant k temelli yakla mlar olsa da Demokritos, dilin anlamla ili kisinin olmad , duygusal temelde geli en do asal, ayn zamanda fiziksel bir olgu oldu unu ileri sürer. Bu teze göre dilin anlam bilimine yer yoktur. Nesnelcili e dayanan bu dil tezini Avrupa bilimcileri Rönesans'tan bu yana pozitivist bak aç na göre yap land rarak geli tirmi lerdir. Bu do rultu dile yakla mda parçal , nesnelci veya salt öznelci, organik de il de eklektik, hatta "kuru söz" tabiriyle soyutlama vb. kimi tan mlamalar beraberinde getirmi tir. Uzun süre dil, Aristo'nun salt mant kç gölgesinde ele al nd ndan, belirgin tan na ula amam r. Bu yönüyle k yaslan rsa, Ortado u ortaça dü ünürlerinin dil üzerine hayranl kla belirttiklerinin, pozitivist bilimden daha derin mana ifade ettikleri inkâra gelmez. Örne in, büyük air, tasavvuf dü ünürü M. Fuzuli sözün (dilin) sihrini 'yoktan var eden' diye ifade eder: "Xelge a n s rr her dem k lar izhar söz, Bu ne s rd r kim olur her lehze yoktan var söz?" Tarih boyunca dile kapsaml , her yönünü içinde bar nd ran bir tarif ve tan n verilememesinin temel nedenini, dilin toplumdaki çok yönlü fonksiyonuna, toplumun tüm hücrelerine kadar nüfuz edebilmesi ve kurmay rolüne ba lamak daha gerçekçidir. Onun için dil üzerine yap lan tan mlamalar n eksik de olsa mutlaka bir gerçe i ifade ettiklerini belirtmek gerekir. Çünkü dili tüm parametreleriyle, koordinatlar yla k sa bir ekilde tan mlamak gerçekten de zor bir i tir. Büyük dü ünür K. Marks' n dil için yapt üç kelimelik tarif sadece bir yönüyle do ru ve isabetlidir: "dil, düüncenin realitesidir." Bu tan mlama isabetli olmakla birlikte dilin sadece bir fonksiyonunu tan mlar. Di er bir önemli tan mlama büyük devrimci V. . Lenin taraf ndan yap lm r: 42 "Dil, insanlar aras nda en önemli ileti im arar." Bu tan mlama da isabetli olmakla birlikte sadece dilin di er bir i levine vurgu yapar. Ünlü bilim insan Wittgenstein'e göre "Dil olgular n ve bütün olarak da gerçekli in resmidir." Tabi ki dil resme indirgenemez. Dil sadece var olan , yarat lan ifade etmez, yarat ba nda ta yan, yaratan bir olgudur. Önder APO, dilin temel i lev ve görevine dikkat çekerek dili öyle tan mlar: "Dil, toplumsal zihniyetin sadece arac de il, yap land bir unsurudur. Dil bir toplumu var eden temel özelliklerdendir. Kolektif zekâ arac olarak toplumsal do an n esnekli ini çok h zl geli tirir" Dilin halk deyimlerinde idealize edilmi olarak edebile en tan mlamalar na da de inmek ve bu halk tan mlamalar yabana atmamak gerekir. Bu tan mlamalar n bilimsellikten, felsefi derinlikten yoksun oldu unu söylemek gülünç olur. Anlam n Her Türlü fadesine Dil Diyebilir Miyiz? Dili geni lik ve derinlik çap na göre deerlendiren, kültür ve sanat boyutlar da dil olarak ele alan ve geni anlamda tüm bunlara dil olarak tan m yapan yakla mlar da vard r. Bu tan mlamalara göre, dil denilen olgunun tüm toplumsal fonksiyonlar i levsel haldedir. Dil burada sadece ileti imi gerçekle tirmeyle ve dü ünceyi realitele tirmeyle yetinmiyor bir bütün olarak paradigmal rol oynuyor. Toplum ve insan ekillenmesinde temel rol üstlenen, ahlaki-politik duru tan toplum d a, duygunun tüm boyutlar ndan tutal m terbiyevi-didaktik yap lanmaya kadar duygusal zeka temelinde genel do an n insan ya am ndaki içkinli ini, harmonisini anlamland ran ve gelece e dönük dü ündürücü, ikna edici, deneyimsel-ibretamiz derslerin ç kar lmas na kadar dilin sanatsal mucizesini görmemek mümkün de ildir. Sanat n sessiz dallar (yaz dili, resim, sessiz film, tiyatro, pandomim vb.) bilim teknik geli imle ya amda yer edinen (i aret ve semboller vb.) dil fonksiyonlar da gerçekle tirebilmektedir. Bu özelli ine ra - Say 45 2010 men yukar da de inilen birçok boyutun dekenlik ve i levlilikten daha çok dura anl klar veya an yans tmalar söz konusudur. Yani sözlü dil çeviriye geldi i halde, bir müzi in, resmin, pandomimin tercümesini yapamazz, onlar ancak kopyalayabilirsiniz. Bunlar in bir taraf oluyor. Di er yandan çok anlamveya anlamlar düzene ine sahip nüfuz edici çap olan, dü ünmeye ve yorumlamaya sevk eden, bunu yapamad sürece efektsiz say lan bir dil olgusundan söz ediyoruz. Toplumsal Anlam n Zikri Toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanan dil herhangi bir uygarl n ürünü de ildir. nsanl n olu um tarihi kadar dilin de bir geli im süresi geçirdi i bir gerçektir. Dil yetisinin do an n KOMÜNAR Ancak bu büyüleyici güç ile do aya hükmedece ine, ondan yard m alaca na inanan insan, günümüzde bile do aya hitap etmeyi, onunla konu may sürdürmektedir. Örne in, bugün bile ''Kato tu çavan veke, li dor xwe binêr" diyebiliyoruz. O zaman, mitolojik dili, anlam dilini belli bir zaman kesimiyle s rland rman ne kadar gülünç olaca n alt çizmek gerekir. Bugün 'Mitolojik dille imdi kullanz dil aras nda fark var' desek bile, bu durum dilin anlam yitirdi i; devrimsel niteli inin, büyüleyici gücünün kayboldu u anlam na gelmez. Bilim ve teknikteki geli mi li e ra men, do ayla bütünle meyi güçlü bir ekilde ya atman n s rr küçümsemek, "tarihte kald " demek, toplum ruhunu, anlam dilini yabana at- Dilin büyüleyici gücüne inanarak toplumsal dayan may içselle tirirken ayn zamanda da do an n dilini, zekân n evrenselli ini ya atan insan, ilahile meye, do aüstüle meye esrarengiz SÖZÜN büyüleyici gücü ile ula r. Ancak bu büyüleyici güç ile do aya hükmedece ine, ondan yard m alaca na inanan insan, günümüzde bile do aya hitap etmeyi, onunla konu may sürdürmektedir bir parças olan insanda toplumsall a yönelik ihtiyaçtan do du unun alt çizmek gerekir. nsanl a k lavuzluk yapan temel de erlerin toplumsall ktan kaynakland gerçe i bir aksiyom olarak kar zdad r. Bu temelde kan tlanm verilere dayanarak "Tarih toplumsalkla ba lar" diyebiliriz. te bu toplumsall var eden temel ö elerden biri de dildir. Ayn zamanda dil toplumun h zl bir ekilde formla mas ve geli mesinde önemli role sahiptir. Dilsiz dü üncenin gerçekle emedi i bir gerçektir. Dille-sözcüklerle dü ünme insana has olan bir özelliktir. nsan kendi kendine konu tu u zaman ileti im fonksiyonundan çok, dü ünce ile dilin dayan mas na ve anlam kazanmas na hizmet eder. Böylece toplumsal anlam n "anlamland lmas '' gittikçe geli ir. Dilin büyüleyici gücüne inanarak toplumsal dayan may içselle tirirken ayn zamanda da do an n dilini, zekân n evrenselli ini yaatan insan, ilahile meye, do aüstüle meye esrarengiz SÖZÜN büyüleyici gücü ile ula r. maktan ba ka bir ey ifade etmez. Ve o zaman dilin canl , büyüleyici gücü, esrarengiz e reti çe nilili i "hastal k" olarak görülür. Ki bu bir sapma olmaktan öte bir anlam ifade etmez. Yap lanan ve Yap land ran Kurmay Ö e Toplumsal canl n dil devriminin rahmi oldu u tart lmaz bir dü ünce olarak kabul görüyor. Onun için de bu organiklik ahlakipolitik niteli ini ta sürece, dilin kendi anlam ve büyüleyici gücünü kaybetmeyeceine inan lmaktad r. Ve bu inanç do rudur. Çünkü dilin evrimsel yenilik olarak ortaya ç toplumsal ihtiyaçtan kaynakland için günlük olarak ya amsalla arak yap lanmas kaç lmaz olmu tur. Onun için bizi belli ölçülere kadar do adan da ay ran dilin toplumsall , insan ya am n merkezinde yer almanda yatar. Bu durum ayn zamanda insan kimli inin do a içinde tan mlay bir faktör olarak geli mesine yol açar. nsan n tan mla- 43 KOMÜNAR faktör olarak zekâ düzeyinde ya am oldu u geli meler, yeni evre olarak aktarma, anlamland rma ve kodland rma biçiminde insann devrim niteli inde bir s çramay gerçekle tirmesine neden olmu tur Beynin bir de il de birçok bölgesinin dili üretebilme yetisi bilim insanlar nca netle tirilmi tir. Bu netle meden u sonuç ç kar: Beyin nas l ki çok fonksiyonlu ve sistemler sistemi ise; dil de canl beyin kadar fonksiyon üstlenerek sistemler sistemi haline gelir. Bu konuda di er canl lar neden bunu yapam yor? Veya insan di er canl lardan ay ran, farkl k lan nedir, sorusunun yan ise insan genlerinde, sinir a lar nda yatmaktad r. Biyolojik olan ötesine geçebilen dil, biyolojik olarak doa içindeki farkl -do ada olmayan, kendine özgü zemini ve çevreyi- yaratabilen toplumsal ö edir. Bu zemin ve çevreye kültür demek ve toplumsal taban olarak adland rmak en do rusu olacakt r. Bu anlamda dü ünce, anlam gücü olsa da kendini yap land rmada dile ihtiyaç duyar; yani dilin di er bir fonksiyonu da anlam n zikri olarak i lev görmesidir. Bu i levler ya amsalla kça pratikle me gerçekle ir. Pratikle me sonucu maddi ve manevi kültürün de yap lanmas , kal la mas , toplumsall n özünün -ahlaki politik de er yarlar n- bütünle mesi, kimlik haline gelmesi gerçekle ir. Önderli in belirledi i "fikir-zikir-amel" diyalekti i, "dü ünce-dil-kültür" üçlemiyle ifadesini buluyor. Bu üçlemde dilin muazzam levi inkâra gelmez. Dil olmadan di er ö elerin varl ve geli mesi olanaks z oldu u gibi dilin de tek ba na toplumsall ifade edebilece ini dü ünmek do ru de ildir. Fakat bu üçlü yap içerisinde paradigmasal fonksiyona sahip olan ileti im, olu um ve geli tirmede çok yönlü i levleri olan ba lay ö e de dildir. lahile en iirselli in Gizemi Mitolojik dil, anlamland rmada bir e retileme dilidir. Hiçbir toplumsal de er statik olmad gibi dilin de ifade etti i nesneyi zaman-mekân içinde de mez bir ekilde betimlemesi, e retilemesi yetersiz kalacakt r. 44 Hele bir de betimlemeyi, dünya görü ü farkl olan milyarlarca mikro kozmosun (insan) kendilerine özgü bak aç eklersek, gerçekleen herhangi bir soyutlamada dil e retilemesi için farkl yöntem ve kavramlara ba vurmas n kaç lmazl görülür. Bu anlamda dil ve söz ustalar n "en a r i nedir?" sorusuna verdi i ve devasa bir binada yerine oturtulmata n yaratabilece i tahribat düzeyinde de ele al nan "gerekli oldu u anda anlamland rmay isabetli yapabilme" yan gerçe i gözler önüne sermektedir. Mitolojik dili "insanl n hastal " sayanlar (F. Max Müller gibi) asl nda toplumun esnek ve canl yap ve bunun toplumsal zekâ düzeyindeki üretkenli e etkisiyle birlikte toplumsal anlamland rman n zikrini yads maktarlar. Bu t pk Demokritos dü üncesinin devam gibi yans maktad r. Yani anlam n anlamland lmas , iç güdüsel, fiziki hatta meslekifsal karaktere indirgemek veya "zamanmekân içinde tedavisi yap lacak, a lacak" diye savlar ileri sürmek, bilim hat na buzdan hesaba -toplumsal organikli in parçalanmas na- imza atmak demektir. Bu yakla m ayn zamanda dili sadece kuru i aretlerden olu an, matematik fonksiyon üstlenen bir ileti im araolarak görmek anlam na gelmektedir. Dilin Temel levi Dü üncede Gerçekle ir: nsan Sözle Dü ünür Dü üncede güncelli e tak p kalan bir ra yla ortaya ç kan günübirlik ya am tarz sonucunda istendi i anda bilinçalt nda bir eylerin yap land yani örüldü ünü varsayar z. Bu da bizi yan lg lara götürür. Tarihle diyalektik ba kuramayan, onun gereklilini kavramaktan uzak, günübirlik ya am zihniyeti bireyi gittikçe toplumsall ktan kopar r, bilinçalt nda eklektik kodlama ve yap lanmay beraberinde getirir. Bu anda anlamland rman n derinli i ve zenginli inden söz edilemez. Dolay yla böyle bir yap lanma ba lang ç ve sonucu belli olmayan olay olgu veya donuk foto raflardan olu an koleksiyon haline gelir. Böylesi bir bellek veya bilinçalt , ya ama ve gelece e dönük Say 45 2010 sa lam alt yap olu turmaktan uzakt r. Dil olgusu da böylesi bir bellek ve bilinçalt yla yaat lamaz, anlam derinli inin zikrini, onun zenginli ini zinde k lamaz. E er böyle deilse, dil neyi yans tacak, anlamland racak? Ve hangi ölçü ve kriterlere dayanarak toplumsall gerçekle tirecek? Kapitalist modernite ko ullar nda daha da parçalanan, parsellenen toplumsall n dili de bu ak beti ya amaktan kurtulamaz. Yani güncel ya am n anlaml yads nd kça, günübirlikle en güncelli i reklam panolar gibi yans tmaktan öteye gidemez. Dilde anlam dört dörtlük ifade etmede de mez olgular n belirleyici oldu unu söylemek zordur. Olay ve kullanma yerine uygun anlam n zikrini gerçekle tirecek dilin zenginli i ve derinli i ku kusuzdur; ama dil anlamland rabildi i ölçüde insan zenginli e kavu - Di er toplumsal olgular gibi dil de statik de il, dinamiktir. Evreler boyunca iç dinamiklere dayanarak kendini yenileyen, ar nd ran, sistemini bozmadan de imlere aç k olan bir mekanizmaya sahiptir. turur. Sözle dü ünmek, alg lar sonucu kazan lan ne varsa beyin analizinden geçirmek için dü ünen dille kurgulama, tasarlama, dil ve düünce birlikteli inin önemini vurgular. Bu bir levdir. Bu i lev kar nda engel olacak, onu durdurabilecek hiç bir güç yoktur. Yani 'el-kol, göz, hareket dilini kullanma, sesli, sözlü dili konu ma' denilebilir ve her insan bunu yapmadan geçinebilir. Fakat 'dü ünme!'(dil dizgeleriyle dü ünmekten söz ediliyor) 'beyinde bir tasar yapma!' denilemez. Bu i levlili in ortadan kalkmas , insan beyninin ölü olmas anlam na gelir. Dilin ileti im kurma, aktarma, yani d a yans ma fonksiyonu ise bu i levliliin bir görevi say labilir. Burada görev, i levin realitesidir. lev ne kadar isabetli ve sistemli olursa, d a yans mas da o kadar kavrat olur. Fakat zaman ve mekân içinde anlamlanrmada ya anacak bulan kl n do all da KOMÜNAR görmek gerekir. Yan s ra, bir bireyin kendini ifade etme zorluklar na vurgu yapmak istemiyoruz. Bir do ruyu ifade eden "fikri berrak olmayan n, dili de berrak olmaz" halk deyimi, ki inin dü ünce, alg lama yap ndan kaynakl netsizli i aç kça dile getirmektedir. Dilde 'Bulan kl k' Baz ölçü ve k tlamalarla toplumun üst dili olarak ele al nan, yan s ra devletin dili çerçevesine k st lan yaz dili veya akademik dil vard r. Anlam zenginli ini ve derinli ini ustaca ifade etmede, edebi-bedii derinli e inmede "seçilen' olarak ele al nan akademik dilin (toplumsal ürün olsa da) donuk kald , istenileni tam yans tmad görmekteyiz. Bu durum da anlam ifade etmede bir bulan kl a, mu lâkl a zemin olmaktad r. Toplumsal belle i kendisinde ya atarak depo rolünü oynayan halk dilinde ise dilde anlam n canl ifade etme, farkl belirtilerine aret etme imkân ve olanaklar çoktur. Bu olanaklar dilde saydaml sa lar. Böyle bir zeminde dil tüm fonksiyonlar -dü üncedeki dilsel i levlilik ve onun ifadesinin (fikir-zikir ili kilerinde kurgunun kurumsalla arak kal la mas ve geli tirilmesini kastediyoruz) yas ra bildiri im- ileti im rolünü vb. gerçekle tirirken hata ve yetersizliklere yol vermeden çal r denilebilir. Bir insan n belirtti imiz çok yönlü dil eylemlili ini gerçekle tirmesi için dille isabetli dü ünebilmesinin yan s ra, dil araç-gereçlerine ve zenginli ine sahip olmas da artt r. Fakat insanlar hiçbir zaman 'ben ait oldu um toplumun (halk n) diline yüzde yüz hâkimim, benimsemi im' diyememi tir. Zaten istese de diyemez. Dilde zaman ve mekân gözetmeksizin anlam n ifadesinde bulan kl k, netsizlik ya anm yor denilemez. Di er toplumsal olgular gibi dil de statik deil, dinamiktir. Evreler boyunca iç dinamiklere dayanarak kendini yenileyen, ar nd ran, sistemini bozmadan de imlere aç k olan bir mekanizmaya sahiptir. Eski kitabeleri tercüme yapan günümüz insan , eski dönem insan kadar o sözcüklerin sihrinden etkilenemez. Çünkü kendi döneminde bu sözcüklerin ta 45 KOMÜNAR anlam derinli ini, esrarengizli ini günümüz çevirisi bile yans tamaz, canland ramaz. Bunun inkâr edilemeyece i aç kt r. Genel dildeki anlam bulan kl derken bir de dilin tarihi evreler boyunca seyrine bakmak gerekir. "Evreni Çekirde ine Yerle tiren lk Bilim" Herhangi bir toplumsal formu tan mak için ilk çaba dilde ba lar. Ve bir olgu ö renildikçe, ara ld kça tan r. Dil ilk ba ta ileti im kurma ad alt nda ö renilmeye ba lan r. Fakat dile a ina olundukça bir hazine içine girildi inin fark na var r. Bu hazine bo luk, yüzeysellik tan maz. Çünkü bedendeki hücrelerin vazgeçilmez organik ba na, dayan mas na benzer bir örgüsü vard r dilin. Bu bütünlü ü Önderli in belirlemesinden daha iyi anlar z: "Dil, bedendir. Co rafya bedendir. Kültür bedendir. Bedenlerinize sahip ç n. Öyle tek ba na kuru bir dil bir anlam ifade etmez. Bunlar hepsi bütünlüklüdür. Birarada dü ünülürse demokratik bir toplulukla bunlarla birlikte bir anlam ifade eder. Dil, co rafya, kültür, bunlar n hepsine ben beden diyorum." Bu hazineye vak f olman n yolu, yine de dilin jeo-sosyolojik bütünlü ünden geçer. Ça lardan bu yana dil üzerine yo unla malar n, ara rmalar n nedeni de bu olsa gerek. Dil deyince toplumun istisnas z her eyini içinde bar nd ran ve ya atan kimlik k lavuzuyla kar kar ya oldu umuzu görürüz. Bundan daha k vrak, derli toplu anlam yüklü ba ka bir olgu var m r? Oldu unu sanm yoruz. Bilimlerin anas denilen tarih bile dilsiz de ildir. Herhangi bir toplumsal konuya giri ildi i zaman ilk obje dil oluyor. Sosyal bilimin temel esi olan dil anlam n zikri oldu u kadar zikrin de eylemini ya att sürece organik bir bütün olarak vard r demektir. Bazen bunun fark nda olam yoruz; t pk dile (daha sonra konu sa da), taklitle ba layan bebek gibi konu tu umuz dilin derinli ine anlam veremiyoruz. Olgu ve olaylar dilde ifadesini buldukça anlam kazan r, 'adland ld kça de er kazan r'. 46 Ak dilin geli imiyle ve daha sonra yaz dilinin kullan lmas sonucu ya amda ne varsa, dil düzlemi içerisinde ifadesini buldukça ve adland ld kça kutsanmaktad r. Hücreden mikro kozmosa, oradan evrene kadar ne varsa bir sistem içinde yans tan dil, hakl olarak "evrimi çekirde ine yerle tiren ilk bilim" (Hobsbawn) diye nitelendirilmi tir. Bu tan m ayn zamanda evrenden ayr ks durman n de il, ikinci do an n özgünlü ünün, farkl n belirtisidir. Evrende ya am bulan varl klar n kendini ifade etme biçimi her zaman bilimin merak ve ilgi konusu olmu tur. "Dil Sistemler Sistemidir" Bir olguya veya objeye yakla z zaman belirtilerini merak ederiz. "Konu abiliyor mu, sesi var m , sinyalleri nas ld r, parolas nedir?" sorular merak edilen sorular aras nda yer al r. Yani dil, hemen hemen tüm bilimlerin ilk ba vurdu u, kulland , faydaland bir bilim konumundad r. Buna dayanarak dilin sosyal bilimlerin merkezinde yer ald , onsuz olunamayaca söylemek mübala a salmayacakt r. Dilbilimin di er bilim dallar yla ba lar geçici, kesintili de ildir. Bu ba lar o kadar s örgüler içeriyor ki herhangi bir sosyal konunun hangi bilim merciinde incelenece i bile uzun uzad ya tart malara, ara rmalara neden olmu tur. Belki de bu tür yaklan kendisi -bir konuyu tek bir merci alt nda çözme giri imi- yanl r. Nitekim dilin evrensel ve toplumsal do as bu yakla reddeder. Belirtilen gerçekli in sonucudur ki bilim dal olarak sadece bir 'toplumbilim' ile beraber 'toplumdilbilimcilik'i, bir 'ruhbilim'in yan s ra 'ruhdilbilimi' geli tirilmi tir. Hatta dil ve matematik benzerli i temelinde 'dil cebri' gibi boyutlar geli tirilmi tir. Dilbilimin bu konumu dilin bir sistem te kil etti inin kan r. Fakat dil için bu tan m bile yetersiz kal yor. Dilin kendi içindeki düzeni önem ta r. Fark nda olmasak da her dilin mükemmel bir iç düzeni vard r. Düzen de il de iç karga a, da kl k söz konusu olsayd , insanlar nas l birbirlerini anlard veya dil "evreni çekirde ine yerle tiren ilk bilim" olabilir miydi? Dü- Say 45 2010 ünce yetimiz bu soru kar nda "olamazd " dememizi gerektiriyor. Dilin en küçücük örgü materyali say lan seslerden tutal m, tema ve metinlere kadar birbirine s ca ba olan zengin bir örgüden bahsediyoruz. Hatta daha öteye geçerek, bir dü ünceyi yetkince ifade etmek ve kavratmak için bir roman bile yaz r. Yani metnin ötesinde bir roman sonucunda anlatmak istedi in fikri tamamlars n. (T pk tümceye-cümleye verilen tan m gibi.) Konunun bu düzeyde ele al nmas yla 'bir cümleye nokta koymakla fikir tamamlanmayabilir.' denmek istenmi tir. Dü ünceyi yetkince kavramak için bazen bir kitap bile yetersiz kal r. Bunu neyle aç klayabiliriz? Kan zca, ancak insan alg n paradigmasal karakteri, toplumsal diyalektik temelinde bu soruya yat aramak daha mant kl olacakt r. Dilbiliminin di er bilim dallar yla ili kisi yapay olmagibi, kendi içinde de sistemle meyi ya amas do al bir geli me say lmal r. Dilbilimi içerisinde de di er bilimlerin kav nda oluan, özgün karakteristi i ile tan nan 'etimoloji', 'onomoloji'(adbilim), 'anlambilim' vb. gibi sistemli bilim dal olarak kabullenen bilim dallar vard r. Di er yandan, dilin morfolojisindeki sistemlilik uzun süreli dil evriminin sonucu olarak kar za ç yor. Ses ? diftong (çift ses, örne in, 'w') ? hece ? söz ? söz dizisi ? cümle ? metin örgüsünün bo luk, parçal k tan mamas bir gerçektir. Yan s ra, her dilde herhangi bir sesin ince ayr nt lar ndaki farkl çok çarp r. (Örne in, Kürt dilinde 'a' sesinin alvaryasyonunu görmek mümkündür. Bu dier akademik dillerde farkl r, örne in, Türkçede dörttür vb.) Di er yandan mana içerme konusunda genel dil materyalleri, içerisindeki çe itlilik, anlam anlamland rma yetisindeki hayran edici sistemlilik evrenin bir harikas olsa gerek. Burada bir düzensizlik veya karma a söz konusu de ildir. sacas dilbiliminin di er bilimlerle ili kisi, yan s ra kendi içindeki sistemlili i, dilbilimin dar çerçevede sadece dil konusuna dilbilim ölçüleri temelinde odaklanmas gerçekli e ters dü er. Yukar da da görüldü ü gibi dil, iç KOMÜNAR örgüsüyle -sistemiyle- s rl de ildir. Yap lan tespitlerden yola ç karak evreni içinde ihtiva eden dilin, bir sistem te kil etti ini söylemekten daha çok, dil, sistemler sistemidir dememiz daha gerçekçi olacakt r. Dil, Jeo-Sosyolojik çkinlikle Yo rulan Kimliktir Düzenli, ak dilin kullan (simgesel dil) bundan 50 bin y l öncesine dayand lsa da bu evreden önceki beden ve i aret dilinin yüz binlerce y l boyunca insan türünün vazgeçilmez ileti im arac oldu u biliniyor. Çok eskilere dayanmas na ra men günümüz koullar nda bile beden ve i aret dili kaynakl jest ve mimikleri kullanmadan isabetli bir tamlama ve anlat m yapabilir miyiz diye özgüvenimizi sorgulamaya ba lar z. Konu ulan tüm dillerin temelinde yer alan hareket dili tek tipli de ildir. Kendini ifade etmenin bin bir çeidi vard r. Bu çe itlilik birey baz nda dü ünme ve alg lama, tarz ve yöntem farkl klar ndan kaynakland gibi dayan ma ve paylam sonucu olu an birlikteliklerin -çe itli klan ve kabilelerin de kendi içlerinde kolektifçe kabullendikleri kendine özgü jest, mimik dillerinin olmas yla farkl k arz ederler. Ara -t rmalar gösteriyor ki insan türünün ya ad co rafya, hatta edindi i meslek -ya am n koulu haline gelen u ra - dile kal olan yerel özellikler kazand rmaktad r. Diyalektik olarak denilebilir ki dildeki bu farkl klar ya am buldukça kültürel farkl a neden olmu tur. Belli veriler temelinde ara rmac lar dilin bu özelli inin kültürel kimli in esas karakteristiklerinden biri oldu unu vurgulam lard r. (Gifreu) Ayr ca her toplum veya halk olu tu u ve tarih boyunca ya ad co rafya ve iklimine uygun dil yap lanmas na sahiptir. Bu özgünlük kapal toplumsal modellerde (klan, kabile, iret) bariz ve çarp yönleriyle kendini göstermektedir. Dil düzene inden sözlerine, hitap biçimlerinden seslerine, jest ve mimiklerinden fiziksel ileti im yöntemlerine kadar farkl klar arz etmektedir. Herhangi bir toplumsal formun ya ad co rafi-iklimsel ko ullar, elbette sadece o toplumun dilinde kendini ya atmayla 47 KOMÜNAR yetinmiyor. Dilin bu parametrelere uygun maktad rlar. Ya amsal, psikolojik yans ma sakendini ekillendirdi ini görmek, ispatlamak dece bir dilin sözlerinde de il, onun jest ve özel ara rmalara ba vurmadan, sade halk di- mimik hareketlerinde de belirgindir. Bu, her lini takip etmekle, kavramakla mümkündür. dile has olan bir özelliktir. Herhangi bir dili Her olu umun yerel co rafyayla olan ili - bildi imiz oranda o yörenin beden dilini de kileri, bir bebe i annesine ba layan göbek ba- anlar z. Yani "Çince cümleleri nas l anlam na benzer. Yerel olgular -dil, kültür, sanat yorsak, Çinlilerin el kol hareketlerini de böyvb.- yerellikten ç kt klar zaman anlatacaklar , lece anlayamay z" (Wittgenstein). Bu hususlar verecekleri çok önemli kendine has mesajla- insan n ya ad mekân n co rafi, iklimsel, to, inceliklerini kaybederler. Bu durum, Arap poloji özelliklerini ta maktad rlar. sahras nda ya ayan bir Arap insan na kezvan Farkl bir boyuttan da bak labilir: Örne in ac anlatmaya, sevdirmeye benzer; oysa Siyabo otu Kürt toplumu için gayet iyi anlakezvan Kürt dilinde, sanat nda, mitolojisinde lan nominal anlam ifade ederek kabul gören yer edinmi ve sembolle mi tir. T pk Arap- bir ottur. Bu toplum içerisinde bir kelimeyle lardaki hurma a ac veya deve gibi. Nitekim ifade edili i yeterlidir. Anlam yetersizli ine ba kalar n gözünde bir anlam ifade etmeyen yer kalmaz. Fakat "Siyabo"yu bu toplum d Habe i tenli Leyla'n n, Mecnun'un gözünde nda birisine tek sözcükle anlatmak mümkün hayat kadar sevdi i de ildir. Dil yetisinin güzel bir kad n ol- Dil yetisinin ya am anlamland rmada, ya am anlamland rderinle tirmede co rafi mas gibi. Diller de mada, derinle tirmeböylece jeo-sosyolo- içkinlikle var olabilece inin, bu içkilik de co rafi içkinlikle ji içkinlikleriyle yovar olabilece inin, bu olmadan rulmu tur denile- iirselle emeyece inin fark na varmak, içkinlik olmadan iirbilir. selle emeyece inin kendini anlamakla e de erdedir. Dilde yerel tarifark na varmak, kenBu içkinlikten hin yo unlu unu dini anlamakla e deyoksun anne ninnisi, emek ezgisi kendisinde bar nd erdedir. Bu içkinlikdü ünülebilir mi? ran ADLAR, jeoten yoksun anne ninsosyolojik içkinlikle örülüdür. Bu adlar ko- nisi, emek ezgisi dü ünülebilir mi? Konuya nu turabilirsen, y lmayan bir belle in tarih an- aç kl k getirmek için halk dilinde hakl olarak lat yla kar la rs n. Normal sözler nomi- kabullenen bir deyime dikkat çekelim: "bir linal(ilkin) anlam ta salar da, adlar toplumun san bir insan, iki lisan iki insan" Yani ne kadar somut tarihini, onun psikolojisini, ya am tar- dil biliyorsan o kadars n demektir. Bu deyimin , yan s ra co rafya ve iklimini canl tarih do ruluk pay kabullenmek gerekir. Fakat gibi ya atmaktad rlar. Her bir toponim (co ra- biz burada dili ö renmekten de il, dili ya afi yer adlar ), hidronim (su, nehir vb. adlar ), maktan söz ediyoruz. Toplumsal olgular okuetnonim (etnik adlar) vb. geçmi i günümüze narak, ö renerek de il, ya an larak içselle tita yan, insana tarihi, ideolojik, siyasi, kül- rilir. Yani bir dili içselle tirmek için onu ya atürel kimli ini tan tan bellek niteli i ta r. mak gerekir; dili ö renmekle, iki dil bilmi Herhangi bir dil anlam derinli- iyle, ifade ve olursun, 'iki insan' olmak için ise o dili konuhareket tarz yla bu içkinlikleri ta klar için an toplum içinde ya ayarak ö renmek farkl k arz edebilir. gerekir. Unutmamak gerekir ki dil, sosyoloYerel co rafi içkinli i yans tan di er bir jinin merkezinde konumlanan, toplumsal dil eylemi de jest ve mimiklerdir. Dilden önce psikolojiyi birebir yans tan ve ya am tarz yla dil olan, günümüz insan n davran nda da birlikte vücut bulan olgudur; yan s ra, dil, dilden hemen önce beliren, 'dillenen' jest ve insan n neyi, nerde, nas l ya ad yans tan mimikler, dilin jeo-sosyoloji karakterini ta - aynad r. 48 Say 45 2010 Be ikteki nsanl a Söylenen Ninni, Mezopotamya Tar m Dilinde Gizli lk ba ta birinci do aya, daha sonra da rl kl olarak tar ma dayal geli im gösteren dil, ç gösterdi i co rafya ve iklim verileriyle ete kemi e bürünmü tür diyebiliriz. Hala Kürtçede kullan lan, neolitik ça a ait olan kelimelerin, k r-da eksenli deyimlerin bin y llar boyunca belleklerde ya at lmas ve günümüzde kullan r halde olmas , orijinlerini koruyabilmeleri insan dü ündürüyor. Bu de mezli in ya da kal n s rr nedir? Co rafya ve iklim eksenli ekillenen toplumsal formun deer yarg lar geli ime kar direngendirler. Bu direni in k lmamas n temel nedeni zaman ve mekân içinde bu co rafya ve iklim ekseninde ete kemi e bürünen ya am felsefesinin özü olsa gerek. Tarih boyunca ispatlanm r ki bu ya am felsefesi çerçevesinde ya am sürdükçe, d olgular bu ko ullarda kendince bir ya am kal la ramam lard r. D olgular de ime u ratan, var olan co rafya ekseninde geli en temel olgu bu ya am n ta kendisidir. Kal k konusunda temel rol oynayan hususlardan biri de 'ilk olma' olay r. ' lk olma' yenilik demektir, unutulmamak demektir. ' lk olma' ba lang sistemle tirerek belleklerde kala rma demektir. Önder APO, 20.000 y l önce ilk dil patlamas gerçekle tiren co rafyan n önemini öyle vurgular: "Be iklik dönemi, sadece bir a lama ve mama isteme dönemi de ildir. lk dil ve dü üncenin, ilk yürüyü ün, do an n ve toplumun tan nmaya ba land dönemdir. Tüm safl yla, ezmeden, sömürmeden, h rs zl k yapmadan ve sadece eme e dayanarak ya am n tan nd ve böylesine olu tu u bir dönemdir. Co rafyam zda tarihin böyle ba lad , özünün bu oldu u kesindir." Bu anlamda dil de di er toplumsal olgular gibi bu co rafyan n karakteristik özelliklerini ta maktad r demek yerinde olacakt r. Bilimsel ara rmalar bu dü üncenin do rulu unu ispatlayan zengin örneklerle doludur. lk ba ta do a taklidini esas alan insan türü, daha sonralar anlamland rma ve yorumlama yetisini i aret diliyle geli tirmi lerdir. Bundan 50-60 bin y l önceye dayand lan Ho- KOMÜNAR mo Sapiens Sapiens taraf ndan konu ulan simgesel dilin ç dönemine denk gelen dil örnekleri (en az ndan Sümerlerden bu yana kullan lan dil örnekleri vard r) birçok dilde kendisini koruyabilmi tir. Hatta günümüz koullar nda bile simgesel dilin ilk olu um evresini yans tabilen, dünyada fazla tan nmayan, çözülmeyen dil ve dil gruplar n kendilerini ya atabilmeleri dikkat çekicidir. Örne in, Afrika'n n baz kabile dillerinin hem tipoloji hem de genolojik olarak hiçbir dünya diline benzemeyen yap lar n oldu u aç a ç kar lm r. Seslerin telaffuz edili i bile "t rt sesler" olarak adland lmakta, fizyolojik olarak g rtlak, dil, a z bo lu u mekanizmas gibi özellikleriyle bilinen dillerin telaffuzu türünden olmad vurgulanmaktad r. Bilim insanlar bu telaffuz tarz en eski dil örne i olarak belirlemektedirler. Elli bin y l önceye dayand lan bu dil ve dil gruplar dilbilimsel aç dan da bilinen hiçbir dile benzemiyor. lginç olan avc k kültürüyle ya ayan ve geçimini avc kla sa layan kabileler t rt dillerini devam ettirmektedirler. Bunun co rafyayla ba ilgi çekici yan vard r. Bu topluluktan, daha do rusu, bu co rafyadan ayr larak geçimini avc kla de il, tar m vb. ile sa layan, kökenleri bu toplulu a dayansa da daha sonra bu topluluktan ayr lanlar, t rt dili de gittikçe terk etmi lerdir. Bu diller üzerinde yap lan ara rmalar n yan s ra, günümüz bilim insanlar n DNA'lar üzerinde yapt klar ara rmalarla da böyle bir varsay ma ula lm r. Bu konuda dil ara rmac lar n ortak düünceleri, belirtilen bu vb. varsay mlar n katlanmas için elde olan verilerin yeterli olmamas yönündedir. Ancak daha derinlikli ara rmalar sonucunda daha can al verilere ula larak, dil olgusu üzerine yap lan ezberlerin bozulaca kaç lmaz olacakt r. Toplumsalla man n her yönüyle kurumsalla dönem olarak ele al nan neolitik ça süresince ise dü ünce ve anlama yetisi, daha düzenli, detayl ve derinlikli i levsel olanaklar na kavu man n yan s ra bu dönem dilleri için hem tipoloji hem de genolojik olarak soyutlanma, sistematikle me dönemidir. 49 KOMÜNAR Toplumsal Bütünle menin ve Tabakala man n Arac Olarak Dil Toplumsall kta dilin bütünle tirici, ortakla rolü ön plandad r. Bu özellikler dili dil yapan vazgeçilmezler say r ve bu nedenle küçümsenemez aksiyom niteli i ta r. Fakat bu özelliklerin nas l eylemselle ti i, hangi zeminde gerçekle ti i üzerinde durulmas , egemenlikçi uygarl k ekseninde dilin nas l yanl tan mland ve kullan ld gözler önüne serecektir. Do rudur, insanlar aralar ndaki ili kiyi dil arac yla kurarlar. Fakat dil sadece bir grubun veya toplulu un ili ki a olu turmaz. Dil, onu olu turan, geli tiren yani kurumla ran ve bu temelde yap sal, fonksiyonel rol oynayan insan alg ile yerel co rafya aras ndaki kopmaz ya am ban örgüsünü kuran, bu ili kinin ya amsalla mas için sosyal-kültürel, ahlaki-politik taban olu turan bir ö edir. Tüm bunlar n olu turulmas için co rafi alan darl ndan ve dilin nüfus çap ndan söz edilemez. Örne in, bir klan toplumunda bu sayd z özelliklerin toplumsal hücreleri ye ertilmi tir. Bunun sonucudur ki Önder APO bu olu umu "kök hücre" diye tan mlam r. Bu gerçekli e dayanarak, kök hücrenin bir bütün olarak jeososyolojik yap lanma oldu unu söyleyebiliriz. nsan, simgesel dilin geli mesi ve yerle ik tar m ya am na geçi le birlikte, ikinci do a olarak birinci do adan var olan farkl klar na dayanarak sosyal boyutta geni çapta geli melere imza atm r. Bir tar m kültürüne, daha sonra kentle meye geçi , tahakkümcü mann sapk nl da dâhil muazzam sosyal geli meler, dil faktörüne de inilmeden, dilin rolünü görmeden sa kl bir izaha kavu turulamaz. Bu geli melerle beraber dil daha geni olu turucu, farkl la özelli i ile olu an sosyal yap n tüm boyutlar nda yap sal i levlili ini göstermektedir. Kentle me ayn zamanda, dilin daha geni ve farkl i levlerini gerçekle tirme yap ve zemini olma anlam na gelmi tir. Burada farkl la ma derken geli meler sonucu daha geni çapta bir olu um ve tar m toplumuyla s fla ma baz nda olu an geli me 50 ve farkl klar kastediyoruz. Dilin dar klan, aile, hanedan, a iret kal plar d na ta arak yap sal i lev görmesi söz konusudur. Bu zemin eski zemine benzemez. Söz konusu zemin ticaret zemini, yeni formla an ya amsal ihtiyaçlar zemini, ortak pazar zemininin geli imidir. Ortak pazar n dili ne kadar yayg n ve i levsel olursa, bir o kadar bütünlü ü içiçeli i, kapsay ba ar r, geni çapl olu um vesilesine dönü ür. Sonuçta ortak dil olarak ayn özellikleri ta yan muazzam toplumsal yap lar n, özellikle mesleki-s fsal olu umlar n yap lanmas na neden olur. Dikkat edilirse ortak dil hem kendisini olu turuyor, hem de bu temelde farkl olu um ve yap lara neden oluyor. Ulusla maya halkla maya giden toplumsal prosesler (süreçler) bunun bariz örnekleridir. Bu konuda ayr lmas gereken hususlar üzerinde de durulmas gerekiyor. Dilde var olan diyalekt, lehçe ve ivelerden birinin -halk, toplum dil alt yap da esas alarak- ortakla man n etkisiyle sivrilip aile, hanedan, a iret s rlar a arak yayg nla mas önemli hususlardand r. Bu sadece pazan etkisi sonucu yayg nla ma ile s rl de ildir; zenginle tikçe bütünle tiren geli tikçe geli tiren konumdad r. kinci önemli husus, bu olu umda tar m toplumu ekseninde olan geli melerde iktidar n rolünün silik olmas r. Yani dilin ç ve geli imi hiyerar i, iktidar veya devlet eksenli olmam r. Fakat simgesel dilin kapsay , yap land özellikleriyle iktidar, devlet ekseninde ve do rultusunda analitik zekâ içkinli iyle toplumun yap lanlmas nda muhte em bir yarat kla kullald inkâra gelmez. De indi imiz olu um ve yap lanma toplumsal ya am tarz na dayal ili ki a ndan kayna alan dil olu umudur. Burada iktidar n tahakkümü yok gibidir, hatta tersini dü ünmenin daha do ru olaca kan nday z. Yani olu um ve i levlili inden doladil, iktidara, devlete de il, iktidar bu dile muhtaç ve borçludur. Çünkü dil devletten önce varl k gösteren, sistemle en ve klandan ba layarak toplumsall n tüm evreleri boyunca yap land rma ve sistemle tirmeyi üstlenen bir olgudur. Bununla beraber dilin iktidar tara- Say 45 2010 KOMÜNAR ndan kullan üzerinde de durulmas ge- bilmi tir veya yürütülen asimilasyon politirekir. Sesli dili ustaca kullanan iktidar daha kalar sonucu geni çapta tahribata, bozulsonra üst toplum dili olarak yaz dilini, kültü- maya hatta biti e do ru sürüklenmi tir. Bir rünü tekel dili haline getirmi tir. yandan toplumda ya anan evre ve geli melerilk ba ta tar m temelinde geli en topluluk- ni yans tan dil olgusunun kendi iç düzeni, yelar n ortak ç kara dayal dilinin olu umu, bu rel ya am tarz na dayal mana derinli i ve domerkezile menin ç kar na uygun olu um seyri all ndan bir eylerin kaybetti ini ilk ba tan gösterir. Burada dilsel ili kilerin önüne ket vu- fark etmek, hissetmek zordur. Kavrad , anran, bu prosesi frenleyen iktidar ayg söz ko- lam verdi i anda kaybetti inin bir-iki kelimenusu de ildir. kinci do a, iç kimlik farkl k- den ibaret olmad n, bu kayb n böyle giderlar dille ifade etseler de ili kiler sonucu bel- se benlik, bellek, kimlik yitimi oldu unun farli evrede ortak dil prosesini ya ayarak yap na var r. lanm lard r. Geli en diyalekti e dayanarak Bunun için en az ndan toplumsal dilin "saf dil yoktur" belirlemesi, toplumsal diya- toprak ba , politik-ahlaki gözenekleri ar nlekti i yans r. Özellikle, Ortado u'da ya almad kça, duygu, sezgi, hakikat dolu dil nan genetik, zihni, kültürel içiçeli i göz önüne hazinesini, ana sütü de erinde ve ar nda taal rsak, bu belirlemenin tart lmas na ihtiyaç mlanan bu mucizeyi ya atmak zordur. lk kalmaz. Bunun yan s ra belirtelim ki, bu be- ba ta belle imizdeki bu gözenekleri temizlelirleme "diller, kökten bir demezsek, bu annenin (dilin) Bir dilin kökünden im ve dönü üm evresine 'sen beni ta yans n, devade mesi, onu ya atan rad lar" anlam da ta ms n, varl ms n!' feryahalk n tarih boyunca maz. Tarih boyunca dillerin na kar belleksizle tirilen ya ad co rafya, iklim evlad n 'mangurtlu una' titoplum ihtiyaçlar temelinde ya am tarz n ve böylelikle pik bir örnek oluruz. Bu göal -veri leri ya amalar dobelle inin de mesi, yok zenekleri, devlet ve iktidarc ald r. Toplumun üretim ve tüolmas anlam ta r. ketim endüstri yelpazesinin zihniyetten korumak ve yaetkisi alt nda diller birbirinden çok say da ve atmak, iktidar yolu ve ayg tlar yla yap lamaz. çok çe itte elementler ve materyaller al p ver- Bu zihniyet temelinde bir yakla m, dilin topmi ler; bir nevi zihinsel dayan mada bulun- lumsal, yerel gerçekli ini eritmekle, daraltmu lard r. Dil tarihinin böyle bir gerçekli i de makla, onu iktidar zihniyetinin ç kar temelli vard r: Tarih boyunca diller, mitolojilerle, din- siyasal arac na dönü türmekle sonuçlan r. Dilerle, bilimle, kültürle, ticaretle vb. ta nm , lin ya at lmas , dil üzerinde suni bir ekilde ve kullan lm r. Etimolojik aç dan ahlaki milliyetçi zihniyetle mühendislik yapmakla kültürel boyutlardan tutal m, s fsal, cinsi- olmaz. E er tarih, ya anandan ders ç kartmak, yetçi, kurumsal, mesleki, mitolojik, dini, ti- ibret almak ise, Türk milliyetçili inin dil üzecari, askeri kurumla malar na kadar Mezopo- rinde yapt oyunlara bakmak yeterli olacaktamya ç tar ma dayal dilin elementlerir. Bunun için ahlaki politik yakla m temenin di er dillerde kök hali ya at lmaktad r. linde ilk ba ta, toplumsal ya am projelerinin, Hatta bunun üzerinde zihinsel bir dayan ma- buna paralel dilsel, kültürel vb. projelerin gen geli ti i bile söylenebilir. li tirilmesi daha gerçekçi bir çözümdür. Dilin Bozulma Nedeni: Politik-Ahlaki Gözeneklerinin T kanmas Dil ili kileri sonucu olu an zenginlikle, bir dilin ç kt co rafya ve iklime dayal zenginliklerini ayn la rmamak gerekir. Bu zenginlik i levlilik kazanmad sürece, unutula- Simgesel Dil, nsanla U ra Dilidir Dilin evrimsel geli imi üzerine ara rma ve inceleme yap lsa da insan zekâs n geli imi ve toplumsalla mas nda dilin DEVR M niteli indeki s çray ve rolü, bu bak aç yla ele al nmam r. Uzun zaman (20. Yüzy n 51 KOMÜNAR ortalar na kadar) a rl kl olarak mant k gölgesinde bir gönderme niteli inde ele al nan dil bilinci, s fsal mücadelelerinin gürültüsü ve tarihi yank içerisinde sesini duyuramam r. Oysa devrimlere ebelik yapan kendisi deil miydi? Uzun zaman insanl k tarihiyle u ra an ünlü dü ünürler bile bu hususun önemini aç a karamam lar, ya da küçümseyerek üzerinden geçmi ler. Uza a gitmeyelim, bundan 2530 sene önceki dil ara rmalar nda "tarih öncesi"(?) dönemlerde yaz geli iminin toplumsal, biyolojik, zihinsel yap larda herhangi bir çraman n, geli kinli in, farkl n ya anmavurgulan rd . Fakat bir "küçük fark"tan(?) söz edilebilir demi ler: 'son on bin y l giderek zlanan geli meleri, insan topluluklar na doada var olmayan üretebilmeyi sa layacak bilgi ve beceriyi kazand rm r." Bilimsel ara rmalar gösteriyor ki, bu sadece "bir küçük fark" de ildir, yeni, yarat dü üncenin zl bir ekilde yap lanmas r. 'Do ada olmayan üretebilme' a amas -özünde ikinci doan n evrimsel a amas -yer yer devrimsel s çray bile beraberinde getirebilmi se, kan zca bu nitel at n küçümsenecek hiçbir yan olamaz. Birinci do adan ayr lma zihinsel ve toplumsal geli meler sonucu olabilir. Bo luklar tan mayan ya amsal örgünün ani de imi ve geli iminin diyalektik ayk bilinmektedir. kinci do a olu umu, insan n kendi gücüne dayanarak kendini yeniden olu turma giri imidir. Do adan kopmasa da insan kendi farkklar , "mikro kozmos"lu unu sezmeye ba lam r. Klan temelinde bütünlüklü toplumsalla ma - NSANLA U RA I, iç i leyi ve ya amla u ra - gerektirmi tir. Bu "yeni dünya"da dil hem geli en hem de geli tiren devasa i lev üstlenmi oluyor. Günümüzden 150.000 y l önce beden ve i aret diliyle iletiim kuran Homo Sapiens türü içerisine girmi oldu u dü ünsel, dilsel ve kültürel geli meler sonucu toplumsalla may daha da geli tirdikçe, o zemini ve fonk-siyonu daralm beden ve i aret dilinden daha geli kin dil evresine, simgesel dile geçi yapm r. 52 Art k dilde devrim niteli indeki yeni yap land rmalar, insan olgusunun farkl ele al do a dilinin beden ve i aret dilinin ufkunu ndan yeterli olamamaktad r. Geli en dili Önder APO öyle tan mlar: "Simgesel dil yan dü ünce üzerinde muazzam bir etkisi olmu tur. Beden dilinden kurtulmak ve kelimelerle dü ünmek en büyük zihniyet devrimlerinden belki de ilkidir. Bu bir yandan insan türünün hayvanlar âleminden kopu unu h zlanrken öte yandan toplumlar n simgesel dil kurulu lar etraf nda kümelenmelerine büyük ivme kazand r. Çünkü ayn ses düzenlerini konu anlar, giderek hem daha farkl hem de zekâ gücü kazanm olarak birliklerini geli tirirler. Toplumlar art k simgesel dilleri kimliklendirmektedir. Neolitik devrim bu dilin önemli katk yla gerçekle mi tir. aret diliyle bu devrimsel a amaya var lmas zordur." Ara rmac lar simgesel dile geçi i yakk 50-60 bin y l önceye dayand rmaktad rlar. 150-200 bin y l önce Homo Sapiens türü bu dilin geli imiyle Homo Sapiens Sapiens -düünen ve konu an insan- a amas na geçi yapabilmi tir. Sadece üreten, yaratan insan n dili toplumsal olabilir. Toplum üretkenli i d nda, dil yetisinin simgesel dile -sesli yarat aula abilmesi imkâns zd r. Arkeolojik kaz lar sonucu ortaya ç kan bilgiler, simgesel dilin ak k kazanmas n, kutsallar kavramla rarak bellekle tirmesinin bundan 20 bin y l önce Mezopotamya'da toplumsall n daha da geli imiyle mümkün oldu u kan güçlendirmektedir. "T pk canl lar n olu umunda ana hücrenin milyar y a an çabas ile bitkisel ve hayvansal tiplerin olu umuna geçildi i gibi, klân toplumunun milyonlarca y ll k yaam serüveni de heterojen topluma geçi i mümkün k lm r. 'Çoklu Toplum Devrimi' evrensel tarihin en temel a amalar ndan biridir. Esas olarak 'simgesel dil'in 'i aret dili'nin yerine ikame edilmesiyle bu a ama kat edilmi tir. nsan n simgesel dili, beden ve g rtlak yanedeniyle büyük bir geli im potansiyeline sahiptir. Dü ünce devrimini mümkün k lacak olan da simgesel dil olana r" Say 45 2010 "Y lan Deli inden Ç karan Dil" Simgesel dille kümele en toplumlar n bir merkeze ba inanç temelinde olsa da kalmazd r. Tap nak ve kutsanm yerlerin olu umunun böyle bir ihtiyaçtan kaynakland yads namaz. Gezgin, yar göçebe yaam tarzlar olan klan ve kabilelerin muhakkak kutsal yerleri, tap naklar vard r. Bu icad n onlara ait oldu u belirlemesi daha gerçekçidir. Bunu tarihi söylence ve mitolojiler kan tlamaktad r. lk ba larda, bu tap naklarda ürün, g da vb. birikimi ve onun korunmas mümkün olmamaktad r. Çünkü biriktirme, doal toplumun, göçebeli in do as na ters dü mektedir. Daha sonraki a amada, ürün birikimi ve onun korunma ihtiyac geli tikçe, zigguratla ma veya mabetle meyle merkezile me ya an r diyebiliriz. Mabetle me, tar m Simgesel dil, toplum odakl devrimsel yla kimlik kazand rmay beraberinde getirse de, zaman geçtikçe görülecektir ki, mabetle me ile bu prosesin resmile mesi, mabedin sömürü odakl merkez halini almas simgesel dilin farkl kullan da beraberinde getirmi tir. kültürü temelinde yerle ik ya amla birlikte, merkezile menin sonucudur. Yani ikinci doan n istisnas z her eyi mabet yörüngesi içinde i levli k nmaktad r. Simgesel dil, toplum odakl devrimsel ç yla kimlik kazand rmaberaberinde getirse de, zaman geçtikçe görülecektir ki, mabetle me ile bu prosesin resmile mesi, mabedin sömürü odakl merkez halini almas simgesel dilin farkl kullan da beraberinde getirmi tir. Önder APO simgesel dil arac yla toplum üzerindeki sömürüye öyle de inmektedir: "Sermaye ve iktidar birikiminde simgesel dil vas tas yla gerçekle en analitik dü ünce belirleyici rol oynar. En ba ta bu dü üncenin yalana dayanan, hileli ve içten olmayan gücünü kullanarak, toplumu tutsak etmekte ve sömürmekte büyük yetenek kazan lm olmaktad r. …Olumlu yönde kullan lmas insan türü KOMÜNAR için dünyay sürekli bir 'bayram yerine' çevirebilir. Olumsuz yönde çal rsa, ezici ço unluk ve çevre canl lar için cehenneme de çevirebilir. T pk nükleer güç gibidir. Bu enerjiyi çok iyi kontrol etmek kayd yla toplumun hizmetinde kullanmak büyük yararlar sunar." Yan s ra simgesel dilin analitik dü üncenin yap lanmas ndaki rolüne de inerek, do al toplum üzerinde negatif geli melere zemin sundu unu öyle özetler: "Ama insan n simgesel dilinde bin bir hileli, yalanl ve içten olmayan (duygusall k ta mayan) dü ünce okumak mümkündür. Bu dü ünce tarz n korkunç tehlikesi, as l büyük tahribat uygarl k sürecine geçi le gösterecektir." Daha sonra Önderlik: üphesiz simgesel dil ve analitik dü ünce kendi ba na olumsuzluk ta mazlar; sadece olumsuzluklara uygun ko ul sunarlar. As l olumsuzluk zincirini ba latan, sermaye ve iktidar ayg tlar ndaki geli imdir" diye simgesel dil gerçekli ine vurgu yapar. Simgesel dilin bu temelde kullan n sonucudur ki, baz dü ünürler dile öyle bir tan m yak rm lar: 'Dil, insana kendi dü üncelerini gizletmek için verilmi tir'. Günümüz halk dilinde istisnas z herkesin ya ad ve kulland bu gerçekli i görebilmekteyiz. Örne in: 'dilinin alt ndaki baklay ç kar', 'leb demeden leblebiyi anlamak', 'm s-m s demektense, Mustafa de!' veya 'ok yaydan ç kt ' gibisinden onlarca örne e rastlayabiliriz. Simgesel dilin geli imi ile kutsall klara anlam kazand rma ve bunun zikri ve eylemini toplum belle inde gerçekle tirmek olanakl hale gelmi tir. Simgesel dilin kullan yla Mezopotamya ç tar m toplumunun gerçekle tirdi i "en büyük devrim" diye nitelendirilen neolitik ça devrimi, kavramla an söze, sese, anlam kazand rarak tarihle meden yani yaz ya geçmeden de harikalar yaratabilmi tir. Tarihi yaz dan ba latmak, anneyi o ulla tan tmaktan ba ka bir ey de ildir. Tar msal eme e dayal ak dilin anlam gücü derinle tikçe, insan , ya am daha içten anlatan edebi-bedii anlat m -toplumun ruhunu yans tan iirsel dil- geli me kaydedecektir. 53 KOMÜNAR Toplumda anlamland lan ne varsa -bir kültürel, sanatsal üründen tutal m, mesleki ve gittikçe s fsal çarp kl klar n hiyerar isi temelinde geli en ürünlerine kadar- dilin gerçekliini, kullan m performans iyi de erlendirmek gerekiyor. Yani klandan ba layan toplumsall k, kendi ritüellerini, ister güce dayal , ister mevsimi ritüeller olsun, isterse de kutlama veya ölüm-kal m ritüelleri olsun dilin (sözün, sesin, hitab n, iirselli in) beyinleri, yürekleri fetheden esrarengiz gücüne dayanarak yeniden yaratmayla, kurumla rmayla mümkün k labilmi tir. Dilsiz bir dü üncenin toplumsall a hizmet etmesinden onu geli tirmesinden söz edilemez. Yaz Diline Geçi Süreci, Kenti Kimliklendirme Sürecidir Yukar da belirtildi i gibi, analitik zekân n geli imine zemin sunan, performans kazanmas nda kurucu rol oynayan simgesel dil olmu tur. Bir nevi, sözlü, kavraml dil, do ay adland rma, ses dizimi temelinde anlam kazand rma dilidir. Anla lmas için örneklendirsek yerinde olur; hala kulland z jest, mimik veya do a taklidi sonucu olu mu kelimeler dili zenginle tirmektedir. Örne in, "suyun lt , ku lar n p lt " vb. gibi doay yans tan kelimelerin ses boyutu itibariyle do ayla direkt ba lant vard r. Nitekim buna istinaden dilin ç jest, mimik, taklide dayand ran dil teorileri de mevcuttur. Fakat 'dil' (a z içindeki organ) kelimesini do aya ba layan ses öbe ini bulamay z. Birinci do adan ayr an simgesel dilin bu gerçekli i onu ikinci do aya has, analitik zekâya götüren dil olduunun kan r. Dilin soyutlama gücü, iirsel ak nal ki mabet ilgisi d nda b rak lmad ysa, daha sonra geli en yaz dili de mabet etraf nda ete kemi e büründü. lk ba ta kaya üstü çizimler, resimler do ay ifadelendirse de daha sonra ileti im i levini hiyerogliflerle devam ettirmi tir. Bunlar n yap ve geli imi toplumun beyni haline gelen mabetlerin d nda olamaz. Ayn zamanda bu el i leri mabet için kendi döneminde büyük bir zenginlik, muhte em sanat eseri, ileriye dönük bozulmaz yap t niteli i 54 ta r. Nas l ki bugün bile Arapça yaz 'Kuran' yaz r diye, ayak alt ndan kald p, öperek kutsan yorsa, 12 bin y l önceki insan n döneminin mucizesi veya aheseri olan yaz yap na tapmamas , onu varl gibi korumamas mümkün müdür? Bu yaz normal bir yaz salmaz; inanan her klan, kabile ve a iretin kimli ine dönü en, kutsal icat niteli i ta r. Yaz dilinin ç ve geli im dönemlerini hangi boyuttan ele al rsak alal m, dilin yollar (özellikle, yaz dilinin yollar ) yine de tap naklarda, zigguratlarda birle ir. Yan s ra belirtmek gerekir ki, yaz dili iktidarlar, hükümdarlar, yani fertler taraf ndan yarat lmam , icat edilmemi tir. Yaz dili kolektif zekân n ürünüdür. Yani bir ki i veya kral tablet, kaya üstü yaz lar yazabilir, hesap-kitap, yaz -alfabe geli tirebilir. Verilen eme e ra men, bu onun icad say lmaz. Tar m eme i sonucu olu an ürünün aryla bir payla m söz konusudur. Kentle en toplumlarda payla n yap lmas kendisiyle bir hesap kitap mekanizmas da getirmi tir. Bu husus kent eksenli salt analitik dü ünce gerçekli ini ifade eder. Geli en sözel dil ile yaz dilinin ayr n s fsal tabakala madaki kullan iyi çözmek gerekir. Hesapkitap yap ld kça tabakala ma derinle ir. Zaman geçtikçe yaz m kültürü arac yla orta tabaka denilebilecek tabakala ma gelenekselle erek kurumsalla r. Yaz dilinin geli imi insan beyninde var olan anlam gücünü ekillendirdi i, derinle tirdi i böylelikle dü ünceyi sistemle tirerek peki tirdi i gibi pratik olarak hesap-kitap, yadili temelinde de meslekile meye, tabakala maya hizmet etmi tir. Hesap-kitab herkes yapamaz, yaz dilini herkes kullanamaz, anlayamaz. Bu gerçekli in herkes yasalar koyamaz tabiriyle e de erdedir dememiz yanl olmayacakt r. Ana Dilinin Kentle en Versiyonu: Resmi veya Akademik Dil Bu gidi le sözel ve yaz dili art k iktidar elinde hâkimiyeti, tahakkümü kutsama arac na dönü türülmü tür. Yaz dili devlet aristokrasisi taraf ndan tekelle tirilmi tir. Üst Say 45 2010 KOMÜNAR toplumun simgesel dil temelinde bir olu uma anlay lar , davran lar , k sacas özü insandan kavu tu u ve kendi içinde tabakala maya git- çok topluma, toplumdan çok do aya indirgeti ini tarihi kaynaklardan da görmek müm- me -evrenselli i ifade edebilme- vard r. Bu inkündür. Fakat dilin hizmeti veya dil üzerinde kâra gelmez ve küllendirilemez bir gerçeklikoynanan oyunlar bunlarla bitmiyor. Toplum tir. Belirtti imiz husus üzerine Çinok diline ait veya geni halk diline ra men üst toplumun bir örne i vermek yerinde olacakt r: "Kötü kendine özgü dilinin geli mesi söz konusudur. adam zavall çocu u öldürdü" cümlesi yerine Orta tabaka veya aristokrasi dili alt toplum dili Çinoklular "adam n kötülü ü çocu un zavall kadar zengin de ildir, olamaz da. Çerçevesi, öldürdü" cümlesini kullanmaktad rlar. kullan m çap dard r. Anlam gücü zay ft r. Alt (Boas F. Chinook Dili). Resmile en, akademitoplumun dil zenginli ini içinde bar nd ram - le en dilde iç dünyas yla bir bütün olan insayor vb. Bu zengin olu umu, zaman geçtikçe n bu ekilde yans lmas beklemek, kan halk dilinin bir üst dili say lan, kâh resmi dil, zca bir yan lg olacakt r. kâh yaz dili, kâh da akademik dil diye tan mResmile en dil ayn zamanda iktidar n telanan dilin kökeni, alt yap ve ba lang keli konumundad r. ktidar gelene i dil üzeolarak tan mlamam z yerinde ve do ru ola- rindeki s rs z tasarrufunu müthi bir titizlikcakt r. Dilde bu geli me a rl kl olarak kent le sürdürmektedir. Bununla beraber bilgi biriekseninde ete-kemi e bürünmü ve iktidar te- kimini koruma, koruma ad alt nda gizleme, keliyle resmile tirilerek me ruiyet kazand - ku aktan ku a aktarma i levini görmektedir. lm r. Kent d topluktidar n, asalak gibi ya aluklar n (kabile, a iret) dil- Orta tabaka veya aristokrasi dili yan üst toplumun egemenlerindeki içtenlik, iirsellik, li i alt nda kullan lan yaz alt toplum dili kadar zengin do ay yans tabilme gücü de ildir, olamaz da. Çerçevesi, dilini geli mi lik göstergesi canl klar koruyabildikkullan m çap dard r. Anlam olarak alg lamak, yaz dileri halde, kent eksenli res- gücü zay ft r. Alt toplumun dil linden yoksun olsa da, zenmi dilde bu canl k yok giginli ine, derinli ine bedel zenginli ini içinde bidir. Nesnelle me h z kabiçilemeyen halk dilini kübar nd ram yor zand kça, dilin yans tabileçümsemek, t pk k r do alce i ahlaki gözenekler erozyona u rayarak orndan, kent par lt na ko maya benzer. tadan kalkmaktad r. Bu dilde birinci do an n, Belirtmek istedi imiz udur: dil sadece tar msal eme in emarelerini görmek, duymak "dü üncenin realitesi" (K. Marks) olarak dil zordur. Dil ve toplum ili kilerini bu yönüyle ve dü ünce dayan mas isimlendirmek, onu ele almak önem ta maktad r. Mezopotamya- kavramla rmak de ildir. Di er yandan canl n, özellikle Kürdistan toplumsal yap lanma- tarih olarak ku aktan ku a, geni anlamda n kendine özgü dil yap lanmas do ur- toplumsal olu umdan günümüze aktar m yemas kaç lmazd r. Tarih boyunca konfederal tisi ve misyonuyla s rl de ildir. Ayn zayap lanma temelinde geli en Kürt halk dilinin manda toplumsall olu turan, ekillendiren ara lmas n imdiye kadar dile yetersiz, anlam anlamland rma eylemidir. Genel i levi, yüzeysel, iktidarc yakla mlar ve ezberleri dü ünen dille zihniyet yap lanmas geli bozaca na da inan yoruz. tirmesi ve bu geli menin toplumsal tabanda Bu aç dan unutulmamal ki, "eski, ilkel, oturtulmas olmu tur. Yan s ra, anlam n zikri parçal dil" tabirleri ile "yerel, kent d top- ise dilin yüzeyde olan görevleri aras ndad r. lum dili" deyip geçmek, dilin do ay , toplu- Kürt dilini sadece bu boyutlar çerçevesinde mu, insan yans tma yetisini, benmerkezcilik- de il, ayn zamanda komünal-konfederatif yaten, nesnellikten uzak do a zekâs na dayanan lanma temelinde olu an bir toplumun, halsoyutlamalar , dolay yla kudretini göz ard n dili olarak ele almakla, incelemekle en etmek anlam na gelecektir. Dilin do as nda do ru ve verimli sonuçlara ula lacakt r. 55 KOMÜNAR EKOLOJ K-DEMOKRAT K TOPLUMSAL YA AM ve TARIM "Tar m, toplumun maddi ve manevi kültüründe tarihin en köklü devrimidir. nsan toplumu esas olarak tar n etraf nda ekillenmi tir. Tar ms z toplum dü ünülemez. Tam sadece beslenme sorununun çözümünü de il, zekâ, dil, nüfus, yönetim, savunma, yerle me, din, teknik, giyim, etnik yap ba ta olmak üzere, temel maddi ve manevi kültür araçlar nda köklü dönü üm ve geli meler sa lar." sinin ötesinde, toplumsal ya amda çok daha önemli tarihsel-güncel role sahip oldu u ve olaca ço u kez unutulmaktad r. Onun için bu yaz z, tar m-köy-hayvank gibi konular tarihsel-güncel gerçekli i içinde hem ekonomik hem ekolojik ve hem de toplumsall k anlam nda oynam oldu u ve oynayaca rol çerçevesinde ele almaya çaacakt r. Yani tar m konusuna sadece beslenme boyutuyla bak lmayacakt r. Çünkü nsan Günümüz dünyas nda ya anan açl k, i sizlik ve çevresel-biyolojik sorunlar çerçevesinde tar m-toprak-hayvansal ürünler -insan ya am ve sa gibi konular ele al nmakta, tart lmakta ve var olan sorunlar a abilmek için kendince çözümler üretilmektedir. Ço u kez de bu tart malar ve çözüm aray lar nda güncel pratik sorunlar n ele al nd daha çok da meseleye oldukça pragmatik yakla ld görülmektedir. Do al olarak da temeline tar alarak beslenme, sa k ve çevre gibi sorunlar çözme ad alt nda at lan birçok ad m, var olan sorunlar daha da derinle tirmekten ba ka bir amaca hizmet etmemektedir. Di er yandan güncel-pratik ihtiyaçlar temelinde ele al nan tar n, insan n beslenme- toplumu esas olarak tar n etraf nda ekillenmi tir. Tar ms z toplum dü ünülemez. Tar m sadece beslenme sorununun çözümünü de il, zekâ, dil, nüfus, yönetim, savunma, yerle me, din, teknik, giyim, etnik yap ba ta ol-mak üzere, temel maddi ve manevi kültür araçlar nda köklü dönü üm ve geli meler sa lar." 56 Maddi ve Manevi Kültürde Tarihin En Köklü Devrimi Olarak Tar m Kelime olarak tar m sözcü ü 'gerekli, yararl bitkileri yeti tirmek amac yla toprak üzerinde yap lan çal malar n bütünü' eklinde tan mlan yor. Tar m sözcü ünün Frans zca- ngilizce- spanyolca kar Culture'dir. Türkçe, 'kültür' sözcü üne denk dü en kelime ise Say 45 2010 KOMÜNAR 'Ekin'dir. Ekin sözcü ünün kar da 'tah n yordu. Gerek nüfusun artmas ve gerekse tarlaya at ld andan harman oluncaya kadar (hemen tar m toplumlar arifesinde) yerle ik ald duruma verilen ad' olmaktad r. ya ama geçi , insanlar avc k-toplay kdKürtçe'de de tar m sözcü ünün kar nda beslenme aray na itmi tir. 'Çandinî', 'kültür' sözcü ünün kar da Bu aray ta, klan ya am n do ayla kur'Çand'd r. Sadece örneklerimizdeki sözcük an- du u ili ki sonucunda ortaya ç kan deneyimlamlar na bakt zda bile kültür ve tar m ya ler temel rol oynam r. Gerek toplanan bitkida ekin-ekim sözcükleri ile yakla k ayn ey- lerin mekân ve zamana ba olarak tan nmaya lerin ifade edildi ini görmekteyiz. ba lanmas ve gerekse de giderek artan say da Biyolojik olarak 'Uygun… artlarda bir hayvan türünün evcille tirilmesi, topluluklar mikrop türünü üretme' olarak da tan mlanan farkl türden ekonomik faaliyetlere yöneltmi kültür, sosyolojik olarak k saca 'ikinci do a', tir. Elbette bu yönelim esas olarak da bilinçli'toplumsal do a' ya da 'insansal do a' diye yo- örgütlü bir çabay gerektirmi tir. rumlanmaktad r. Yani insan topluluklar n 'Bilinç' ve 'örgüt' kavramlar esas olarak maddi ve manevi alanda yaratm oldu u her metafizik alan ilgilendirmektedir. Yani insan, ey; bir anlamda da insan n toplumsal bir at- bitki toplarken ya da avc k yaparken kullanmosferde kendini metafizik olarak yaratmas klar araçlara ba olarak bir geli im gösterüretmesi anlam na gelmekten çok, yap lan i in mektedir. Bu durum, soyutlanma düzeyine 'Bilinç' ve 'örgüt' kavramlar esas canl lar n do al-biyoloba olarak bir toplumolarak metafizik alan jik evrimi d nda bir ilgilendirmektedir. Yani insan, bitki salla ma süreci ya am canl türünün yani insar diyebiliriz. toplarken ya da avc k yaparken n topluluklar olarak ör- kulland klar araçlara ba olarak Dü ünsel soyutlama, gütlü bir biçimde ya ama simgesel dilin geli imi ile bir geli im göstermekten çok, yap lan i in müdahale etmesi ve ona ilgili olmaktad r. Simgesoyutlanma düzeyine ba olarak sel dil, toplumsall n gebir biçim-içerik kazand bir toplumsalla ma süreci rarak ikinci do u(meli mesinde do ayla ve diya am r diyebiliriz. tafizik do ) gerçekle er insanlarla veya yap tirmesi halini anlatmaklan i lerle kurulan ili ki tad r. düzeyinin farkl la arak zenginle mesine ba er insansal do a, bir bilinç ve örgütlen- bir ekilde geli im göstermi tir. Bu da sisteme durumunu ifade ediyorsa o zaman ç matik dü ünceyi ve giderek yeni zihniyet kanoktas itibariyle tar m faaliyetlerini de bu teplar na ba olarak kurgu ve tasar m düzeyimelde ele alabiliriz. Onun için tar m sadece ni ortaya ç karm r. Yani tar m öyle baz insan ya da insanlar n kendilerini beslemek ara rmac lar n dedi i gibi 'insan birden bu için yapm olduklar i de il, bilinçli ve ör- day ekmi tir' ya da ' tesadüfen tar m yapm gütlü olarak yapt klar bir çal ma olmaktad r. r' veya ' artan nüfus nedeniyle aç kalan insan Tar m konusu ele al rken, beslenme ihtiy- ekme ve biçmeye yönelmi tir' eklinde olmaac ndan önce bu yönünün öne ç kar lmas çok r. önemlidir. Çünkü tar m öncesi ya amda da inUrfa'da yap lan Göbeklitepe arkeolojik sanlar beslenme ihtiyaçlar bir biçimde kar- kaz lar n ortaya ç kard veriler de göstelayabiliyorlard . Av yap yorlard , bitki top- riyor ki, tar m gibi kapsaml örgütlülük ve sisluyorlard . Ve bu i leri yaparken de daha çok tematize edilmi dü ünsel zenginlik isteyen do al bir duru içindeydiler. Küçük topluluk- bir çal ma, önemli bir toplumsal örgütlenme lar n beslenme, güvenlik ve neslini sürdürme düzeyini gerekli k lmaktad r. Bu gereklilik zetemelinde yürüttükleri ya am, ayn zamanda mininde de tar mc de il, yar göçer topluluktecrübelerden olu an bir bilinci de ortaya ç - lar n yerle ik ya ama geçmesi vard r. Göbek- 57 KOMÜNAR litepe adeta bir tap naklar kombinasyonu olarak en az 10.000 ki ilik bir ehir özelli indedir. Ve MÖ. 10.000 y llar ndan kald san lmaktad r. Bu kaz larda ortaya ç kanlar daha çok yar göçerlik dönemini yans tmaktad r. Yani neoliti in yerle ik tar m-köy ya am n belirtileri çok s rl gibi görülmektedir. Ayn zamanda 'tar m-köy devrimi' diye de nitelendirilen neolitik dönem, Göbeklitepe kant lar ndan da ç kar labildi i kadar yla, toplumsal zihniyet ve örgütlülükte çok güçlü bir zemin üzerinde yükselmi tir. Hiyerar ik-devletçi topluma geçi te zigguratlar n oynad rolün farkl bir biçimini klan-kabile topluluklar n göçer, yar -göçer halden; tar m-köy (neoliti e) devrimine geçi inin nas l olmu olabilece ini Göbeklitepe tap naklar na bakarak tahmin edebiliriz. Önderlik bu arkeolojik buluntular için, (kaz larda yerle kenin halen üçte biri aç a ç km r) "…çok önemli bir tarihsel ke if olarak kar za ç kmaktad r' ve 'Tarihsel çal malar n mutlaka üzerinde younla mas gereken bu kabile sistemi ve kültürü çözümlendikçe, evrensel tarihin daha net ayd nlat laca ndan ku ku duyulamaz" demektedir. nsanl k tarihinin bu yeniden okunma süreci için Önderlik, "Tar m devriminin yar -yerle ik kabile sistemine dayanarak geli ti i ve devrimsel bir anlam ta tarihçilerin ve ya am n kendisinin ortak yarg r'"derken, tar n oynam oldu u rolü bir kez daha belirtmi olmaktad r. Tar m neden sadece beslenme ile s rl olarak ele al namaz ve toplumsall n geli mesinde neden bu kadar öneme sahiptir? Yerle ik ya am n, ehrin, pazar n, ticaretin, sanat n, bilimin, tekni in vb. nas l geli tiini Göbeklitepe yerle kesi aç k ve net biçimde göstermektedir. Önce kalabal k nüfuslar biçiminde topra a yerle en yar göçer kabileler; tap naklar etraf nda inanç-zihniyet düzeyinde kendilerini yeniden yap land rlarken, toplumsal ya am n örgütlülü ü temelinde ya am anlamland rma ve yeniden düzenleme noktanda önemli geli meler kat etmi oluyorlard . Küçük gruplar yerine binlerce ki ilik topluluklar n beslenme, güvenlik ve neslini devam 58 ettirme çabas elbette kapsaml bir dü ünce sistemati i ve özel örgütlenmeler temelinde ya am n yeniden anlamland lmas gerektirmektedir. Yerle iklik, do al olana tümüyle ba ktan çok, do al olan anlay p yorumlayarak kendi ya am na uygun hale getirmeyi gerektirir. Bunun için öncelikle do ay tan mak, onunla onu anlama temelinde ili ki halinde olmak önemlidir. Konu beslenme, hayvan-bitki ve bunlar sürekli insan ya am sürdürme pozisyonunda tutmak olunca; toprak, hayvan, mevsim, ya mur, , nem, kar, güne , ay ve y ld zlar hareketleriyle birlikte anlamak önemli olmaktad r. Onun için tar mn geli mesinde genelde bilimin yan s ra özelde de astronominin önemli bir rolü olmu tur. Konu do al olan n d nda bir süreklilikverimlilik yaratmak olunca, topra i lemek ve hayvanlar evcille tirip onlardan yararlanmak için yeni yeni aray lar n devreye girmesi art olmaktad r. Bugünkü endüstrinin-tekni in ba lang anlam nda zanaatç k, madencilik ve alet yap -kullan bu ihtiyaç temelinde geli tirilmeye ba lanm r. Toplumlar tarihinde tar m-köy toplulu u ve neolitik nas l ki devrim düzeyinde bir geli meyi ifade ediyorsa, neolitik için de karasaban ayn ekilde bir devrim özelli ini ta maktad r. Tam, sulama kanallar demek olmu tur. Sulama kanallar ayn zamanda co rafya ve geometri bilgisi olmak anlam na gelmektedir. Tar m; kazma, kürek, de irmen, teker demek olmu tur. K sacas bugün endüstrinin konusu olan birçok ey, tar n temel konusu olarak ortaya km ve geli me göstermi tir. Sürekli artan nüfus ve bu nüfusun ihtiyac kar lamak için giderek artan oranda elde edilen ürün, dua-yakar , pazar-ticaret, rakam do al alarak da matematik demek anlam na gelmi tir. Bu da simgesel dilin rakamlardan ba layarak yaz ya dökülmesi sonucunu do urmu tur. Çünkü tek ba na rakamlarla mevcut olan ifade etmek mümkün olmamaktad r. Hele bir de pazar-ticaret, bürokrasi-devlet ve yasalar anlam nda hukuk dü ünüldü ünde ve toplumun ikna edilmesi anlam nda yayg n olarak kullan lan ve inançlar da içeren mitolojik anlat m de er- Say 45 2010 lendirildi inde, sözle meler-antla malar ve sanatsal geli meler dikkate al nd nda art k yaz kaç lmaz olmu demektir. Di er yandan, "Kad n, toplumsal süreklili i sa lamada en çok çaban n sahibi olduundan ötürü… Dil ve dinin kökeninde di il enin varl … Tar m-köy toplumunda kad n kimli i ve sesi gücünü korumaya devam eder." Ahlaki-politik toplumun temelinde yatan e itlikçilik, özgürlükçülük ve demokratik leyi kayna bu gerçeklikten al r. Tar msal alandaki geli meler toplumda sadece böylesi sonuçlar yaratmakla kalmam r. Ahlaki-politik toplum kar olarak hiyerar ik-devletçi uygarl n, de im de erine dayal meta toplumunu yaratma süreciyle bir- Her geçen gün daha da artan sizlik ve türleri de en tehlikeli yayg n hastal klar ve çevresel sorunlar, esas nda günümüz endüstriyalizminin genelde de devletçi uygarl n köy-tar m topluluklar na kar uygulam oldu u politikalarla ba lant bir ekilde geli mi tir likte, kar amaçl olarak giderek daha geni hale gelen tar m alanlar , bitki örtüsünün ve hayvan türlerinin tasfiyesi, erozyon ve plans z ekimden-sulamadan kaynakl olarak tuzlanma ve çölle me anlam na gelmi tir. Fazla tar msal ürün-tarla-i aletleri yap nda kullan lmak için maden elde etmek demek olmu tur. Bu da flar, kentler, i galler, ordular, sava lar anlam na gelmi tir. sacas tar m deyince özellikle son alt bin y ld r iki nehir ak biçiminde süren demokratik uygarl k ve devletçi uygarl n temel parametrelerinin etraf nda ekillendi i kültür alan akl za gelmelidir. E er böyle olmazsa, bir zamanlar n alt n ça n habercisi olan neolotik devrimini ilkel-a lmas gereken ve endüstriyi de kayna nereden ald unu- KOMÜNAR tarak ileri ve geli tirilmesi gereken olarak deerlendiren endüstriyalizmin bata na saplanoluruz. Bu da bizi tar m-köy toplumu olarak da tan mlayabilece imiz ahlaki-politik toplum yerine ehir-ticaret-zanaat ve sanayi toplumu'nu esas alan anlay a götürür. Böylesi bir yakla m, do ru ya am n her alanda kötürümle mesini istemek demektir. Bunun d nda da metala man n ya am n her alan nda ortaya ç kard sapk nla ma ve günümüze damgas vuran çevresel y m da kayna ehir-ticaret, zanaat ve sanayi toplumu' anlandan almaktad r. Çünkü endüstri (sanayi), insan elinin direkt eylemi yerine, insan n araç kullanarak toplumsal faaliyete kat lmas olarak tan mlanabilir. Ba lang alet kullanan insana kadar gider. Onun için ta aletlerin ilk sanayi ürünü oldu u bilinmektedir. Avc ve toplay topluluklar n sanayisi esasen ta tan yalma araçlara dayanmaktayd . Tar m-köy devrimi ile birlikte sanayide devrimsel bir nitelik aç a ç kt . Karasaban, madeni araçlar, tekerlek, dokumac k, el de irmeni ve çanak çömlek endüstrisi bu dönemin ürünleridir. Önderli in deyi i ile tarihin kald raçlar olan endüstri ürünleri bu dönemde geli tirilmi tir. Ve bu dönemde geli tirilen sanayi henüz devletçi egemenli in emrinde de ildi. Hem köylerde hem de ehirlerde ahlakî ve politik toplumun hizmetinde i levlere sahipti. Tar m ve Mezopotamya "Köy-tar m devriminin esas olarak tarihte 'Verimli Hilal' olarak da adland lan TorosZagros da sisteminin iç kavislerindeki eteklerde, jeobiyolojik yap ve türlere ba olarak geli ti i tüm dil, antropoloji, etnisite, arkeoloji ve jeolojik bilimsel çal malarla kan tlanmaktad r. nsanl n evrensel tarihinde bu devrim a amas esast r… ve önemi çok yönlüdür… Toplum uzun süreli klan toplumu a amas ndan (birbirine benzeyen homojen küçük gruplar) heterojen (farkl çokluklar) 'kabile sistemleri' a amas na geçmi tir. Ortak dil kökenlerine dayanan, yar -göçebe yar -yerle im alanlar na konumlanan, aralar nda hediyelik benzeri de toku lar bulunan, ortak bir tap - 59 KOMÜNAR nak ve ölülerini gömme mekânlar yaratan kabile sistemleri uzun süreli toplumsal biçimleni lerdir." Bugün üzerinde ya ad z kara parçalar n yüzde yetmi ten fazlas tar ma elveri li de ildir, bu oran her geçen gün daha da artmaktad r ve bir buçuk milyar civar nda insan ölüm s nda açl k ya amaktad r. Di er yandan her geçen gün daha da artan i sizlik ve türleri de en tehlikeli yayg n hastal klar ve çevresel sorunlar, esas nda günümüz endüstriyalizminin genelde de devletçi uygarl n köy-tar m topluluklar na kar uygulam oldu u politikalarla ba lant bir ekilde geli mi tir. Sanayi-tar m toplumlar çeli kisi ya da çat malar ad alt nda insanl k felaketli bir gelece e do ru götürülürken, güncelde de ciddi bir toplumsall k d kalmayla kar kar yad r. Benzeri s nt lar , do rudan veya dolayl etkileriyle tek ba na toplumlar n yazg belirleyen tar n ilk yap ld alan olan Mezopotamya ya da Toros-Zagros kavisi ya amaktad r. Merkezinde F rat ve Dicle havzalar n yer ald , "bereketli hilal" olarak da adland lan ve verimli Akdeniz ikliminin hüküm sürdü ü, kuzey-güney hatt nda uzanan Mezopotamya bitki örtüsü, do al su kaynaklar , evcille tirilmeye uygun hayvan türlerinin zenginlii gibi özelliklere ba olarak tar msal olanaklar çok fazla olan bir co rafi aland r. Tarlada ekilme ortam na al nma kolayl ve üstün besleyicilik özellikleri halen kabul gören temel tar m ürünlerinin ço unun yabani formlar bu topraklarda bulunuyordu. Yine, bu co rafyada insan ve hayvan ili kisi çok uzun süren bir tarihe dayanmaktad r. Bu durum insan- 60 lar n hayvanlar daha verimli bir biçimde deerlendirmesini sa larken (hem beslenmek için hem binek ve i için kullanmak ve hem de sava larda de erlendirmek vb.), hayvanlar n da kendilerini insanlardan koruyabilecek güdülerinin geli mesine neden olmu , böylece önemli oranda yok olmaktan kurtulmu lard r. Çin için de benzer özellikler söylenebilir. Bu nedenle u ana kadarki verilere göre tar m için, bundan yakla k olarak 11.000 y l önce Mezopotamya'da, 9.000 y l önce de Çin'de ba lad denilmektedir. Bunu s ras yla MÖ 6000 y nda Kuzey Amerika'n n do u kesimi, Bat Avrupa, M r' n Nil ve Hindistan' n ndus-Ganj vadileri, MÖ. 5000 y nda Afrika'n n Sahel bölgesi ve Orta Avrupa, en son da MÖ 3.500 y llar nda Orta Amerika, Amazon ve ngiltere izledi. Bugün dünyan n en önemli hayvanc k-tar mc k merkezlerinden biri olan Avustralya ise, Avrupa sömürgecili i bu topraklara ayak basana kadar tar tan mad . u ana kadarki arkeolojik buluntulara göre dünyan n ilk çiftçilerinin hasat etti i yedi "kurucu ekin"in hepsinin yabani atalar ndan olan 'einkorn' bu day n 9600 y ll k oldu u tahmin edilen hem yabani hem ehlile tirilmi tohumlar , Urfa-Siverek, Karacada yöresinde bulunmu tur. Bu durum, yani Kürdistan'da ortaya ç kan bu tar msal ürünler gerçe i, günümüzden yakla k 10.000 y l önce sadece bu day n de il, Hint-Avrupa dillerinin tohumlan at lmas ve tar m yoluyla Avrupa'ya ve Dünya'ya yay lmas konusu üzerinde de ciddi tart malar beraberinde getirmi tir En son Göbeklitepe buluntular , bu tart malar daha da derinle tirece e benzemektedir. Dilin, dü üncenin, yaz n, sanat n, inann, bilimin, tekni in do al olarak da madencilik ve sanayinin geli mesinde temel rol oynayan ve toplumsall n güçlü bir zemine kavu mas anlam nda ahlaki-politik toplum özelliklerinin tüm temel verilerine göre kendisini ya amsalla ran neolitik toplum kültürü, esas olarak tar m-köy devrimi üzerinde ekillenmi tir. E er bugün, iki nehirden biri olan demokratik uygarl k kolunun halen ak ndan bahsediyorsak, bunu elbette ki tar m-köy dev- Say 45 2010 rimine borçluyuz. Çünkü demokratik-komünalist ya am anlay neolitikten almaktaz. Fakat bir sapk nl k biçiminde ortaya ç kan ikinci ana nehir kolu olarak tan mlad z hiyerar ik-devletçi uygarl k da kendi egemenliini ortaya ç kan tar msal zenginlik üzerinde ya atmak istemi tir. Bu gelenek de zigguratlarda rahiplerin öncülü ünde, zihniyet düzeyinde ilmik ilmik dokunmu tur. Bu yap rken de neolitik devrimin tüm toplumsal örgülerini da tmak için onun yaratt de erler kullalm r. Yaz n ak içerisinde yeri geldikçe de erlendirilecek olan konulara geçmeden önce ortaya ç kan sapk nl n, insanl n zarar na nas l i levselle tirildi ini anlatmak aç ndan çarp bir örnek aktaraca z. Avrupa sömürgeci uygarl klar , halklar üzerinde egemenliklerini kurmak için bugün laboratuarlarda geli tirilen biyolojik silahlar n bir biçimini kulland lar. Bilindi i gibi tar mc topluluklar, hayvanlar evcille tirirken ayn zamanda hayvanlardan ald klar mikroplara kar genetik olarak ba kl k kazanm lard r. Avrupal sömürgeciler kendilerinde ba kl k olu an bu mikroplar i gal-istila edilen ülke halklar na, özellikle halen tar mla tan mam olan topluluklara bula rarak sömürgeci egemenli i gerçekle tirmede önemli bir üstünlük elde ettiler. Böylece i gal öncesi k tada ya ayan yerli halk n nüfusunun yar dan fazlas n, galci Avrupal lar n getirmi oldu u veba, kabakulak, grip, çiçek, tifüs, h yarc k vb. gibi bula hastal klar sonucu öldü ü san lmaktar. Yine ayn ak beti, bir bütün olarak Afrika tas , özelinde de Güney Afrika, Avustralya ve Büyük Okyanus ada toplumlar da ya ar. Bu ülke halklar ndan Avrupal lara bula hastal k oran ise dikkate al nmayacak kadar azd r. in garibi de uygarl k hastal klar sanki o topluluklar n bula rd hastal km gibi yans lm r. Hâlbuki salg n hastal klar, toplumsal kanserle menin kendisini biyolojik alanda yayg nca yans tmas ndan ba ka bir ey olmamaktad r. Bugün A DS de Afrikal topluluklar n ya da orada ya ayan bir canl türü olan maymunlardan geçen bir hastal k olarak gösterilmektedir. Di er domuz, ku gripleri, KOMÜNAR deli dana gibi hastal klar n bir benzeri olarak da A DS, kapitalist modernitenin bir hastal r. Hiyerar ik-devletçi uygarl k bu hastal klar yoluyla halen tar m-köy topluluklar na kar sava halinde oldu unu ortaya koymaktad r. Dana, ku , domuz gibi tak lan isimler de sürdürülen bu sava teyit etmektedir. Hiyerar ik-Devletçi Uygarl kla Gelen Y m "… Uygarl k tarihi çevreyi ve toplumu y m ve inkâr tarihidir. Maddi ve manevi kültür olarak uygarl k de erleri, neolitik toplum deerlerini inkârla (diyalektik anlamda olumsuzlama) olu tuklar ndan ötürü tarih böyle ak kanl k kazan r. Hâlbuki neolitik toplum her iki kültür de eri aç ndan da ekolojiktir. Manevi dünyas nda, dininde çevre canl ve en yüce de er olarak kutsalla r. Kad n etranda geli en beslenme olanaklar ekonominin ba lang r. Do a ve kad n uyumlu bir birlik içindedir. Canl bir do al din anlay ana tança ile simgele tirilir. Maddi üretim araçlan büyük k sm kad n icatlar r. Beslenme ve giyim kültürü de kad n damgas ta r. Tüm bu de erler uygarl kla inkâra u rayacak ve erke in hegemonyas alt nda kâr ve bask araçlar na dönü türülecektir. Toprak ana hakir görülecektir. Kutsal Kitaplar erkekler için 'Kad nlar tarlan zd r, istedi iniz gibi sürün' der. Daha da vahimi uygarl k, topra sürekli kâr amaçl kulland ndan, tuzlanmaya yol açarak do al çölle me tehlikesini suni çölle me ile besleyip büyütmü tür…" Genel dünyada oldu u gibi Mezopotamya'n n çölle mesinde uygarla man n rolü çok belirleyicidir. Uygarl n dü ünsel dünyas nda do a, çevre, toprak, tar m-köy, kad n hep a lan r. Ki, bu yakla m ideolojiktir. Buradaki amaç, kar olarak geli ti i tar m-köy toplumunu dejenere ederek kolayca yönetmektir. Elbette sadece bununla da s rl kal nmaz, ideolojik olarak sanki insanl n dü man ve hesap vermesi gereken bir dünya imgesi yarat larak, Bacon'un deyi i ile istedi i gibi i kence yapma hakk elde edilmek istenir. Bugün yap lan bu i kencelere kar da do a tsunamiler, dep- 61 KOMÜNAR remler, f ran yanarda lar, f rt nalar, seller, düzensiz iklimler, a s cak-so uk hava dalgalar ya da kurakl klar biçiminde isyan etmektedir. Ve sanki insanl kendi isyan na ortak olmaya ça rmaktad r. Daha devletçi-toplum yokken, s flar, iktidar, kent ya am ve meta dola na dayal ticaret yokken; insanl k özgürlük, e itlik ve demokrasi ilkeleri üzerinde yükselen ve kad n öncülüklü ana tanr ça kültürüyle ahlaki-politik örgülü bir toplumsal ya am biçimini ya yordu. Yap lan tüm i lerin, kurulan tüm ili kilerin, gerçekle tirilen tüm üretimlerin ve paylalan tüm ürünlerin temelinde toplumsall k vard . nanç, do ayla bar kl n ükran dile getiriyordu, Sanat toplumsall a ve özgürlü e hizmet anlam na gelen imgeler dünyas insanlara müjdeliyordu. Politika, farkl klardan olu mu kabile-a iret-etnisite formundaki toplumsal örgütlenmelerin e it-özgür üyelerinin toplumsal ç karlar esas na ba olarak kendisini do rudan kat mc olarak topluma katmas anlam na geliyordu. Ahlak, ya am n olmas gereken kurallar n özgürlükler temelinde konulmas ifade ediyordu. Kad n do aya ve insana sayg n bir gere i olarak ekonomik ve ideolojik ya ama öncülük ediyordu. ktidar-devlet ve s flar tan mayan bu toplumsal örgütlenme a amas nda tarihin kalraç rolünü oynayan bilimsel-tekniksel geli meler, sanayi devrimi döneminin düzeyinde seyrediyordu. Her ey do ayla uyum içinde ya am sürdüren insan topluluklar n temel ihtiyaçlar na göre belirleniyordu. Ve bütün bunlar n temeline de tar mc k yerle iyordu. Yerle ik ya am n köy a amas demokratik toplumculu un gereklerini yerine getiren bir ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, sanatsal toplumsal birim olarak komünal-demokratik ili kilerin kal n tarihsel güçlü temellerini at yordu. Dildeki geli menin dil öbekleri amas na evrilmesinin ifadesi de olan neolitik, Göbeklitepe hiyerogliflerinden de anla lgibi çivi yaz na geçi in zeminini yarat yordu. te bu temelde Göbeklitepe tap naklar ndan da anla laca gibi, güçlü zihniyet çal - 62 malar ile de ekillenen neolitik dönem, kendi içinde geli en hiyerar ik olu uma ve pazar ili kisine dayal olarak ziggurat ad at ndaki tap nak sistemi öncülü ünde yeni bir merkezi uygarl k sistemine do ru yol al yordu. Bu sistem, önce zihniyet dünyas nda olu uyordu. Ve öncülük de rahipler taraf ndan yap yordu. Bu öncülükte neoliti in yaratt tüm de erler demokratik-komünal içeri inden bo alt larak, hiyerar ik-devletçi uygarl n kullan m sahana al yordu. Ataerkil aile içinde egemenlik alt na al nan kad n, sosyal-siyasal-ekonomik ve inançsal alandaki öncülü ünü kaybediyordu. Do a meta ve kar ili kisine göre de erlendirildi i için bugüne ula an do al felaketlerin önü aç loluyordu. Toplumsal yararl k de il de, kar esasl üretim, de im de erini esas alan ticarete neden oluyordu. Bu durum da yeni payla m alanlar , de er talanlar , s f egemenlikleri, sava lar, sömürü ve tanr dan devlete uzanan bir kulluk sisteminin kurulmas anlam na geliyordu. Art k ahlak yerini yasalara, demokratik toplumun teminat olan politika da egemenlerin güç gösterisi ve aldatmaistismar çal mas na dönü üyordu. Art k yeni merkezi uygarl k, kurnaz-güçlü erke in sosyal-siyasal-ekonomik-kültürel dünyas yaam n her alan na egemen k yordu. te bu geli meler tar m-köy eksenli demokratik toplum dünyas n güç merkezinin de mesini ifade ediyordu. Yeni güç merkezi güçlü-kurnaz erkek ve onun farkl güç merkezlerinin ittifak olarak ekillenen hiyerar ik örgütlenmeye dayan yordu. Neolitik, kendisini tar m-köy ili kisinde ifade ederken; güçlükurnaz erkek de, ehirleri mekân tutuyor ve kendisini iktidar gücü olarak kentlerde devletle tirirken, 'ticaret-zanaat ve sanayi toplumu'nu esas al yordu. te bu durum, tarihsel determinist yorumlardaki gibi bir ilerleme-geli meyi de il de bir gerilemeyi-y ifade ediyordu. Tam da bu noktada toplumsall k ve tar m aras ndaki ba do ru temellerde kurup, bu durumun demokratik toplum için ne anlama geldi ini do ru anlamak gerekiyor. Merkezi uygarl k oda- Say 45 2010 KOMÜNAR n köyden kente, tar mdan sanayiye uygarl kç toplumsal ili ki a ile adeta bir dokaymas demokrasi anlam na gelen toplum al-toplumsal çevre y m arac gibi i lev göesasl yakla m yerine güçlü, kurnaz adam rüyor. En az ndan bölgemizin tarihsel ve günegemenli inin esas al nmas hiçbir demok- cel gerçekli ine bakt zda ve aradaki farrat ya da sosyalist taraf ndan ileri bir ad m n bilincine vard zda bu çevresel ve topolarak de erlendirilemez. Bu durum her tür- lumsal y rahatl kla görebiliriz. Giderek den egemenlikçi yakla ma kap aralamak kapitalist modernite ile birlikte k r-kent denanlam na geliyor ki, böylesi bir aral kta da her gesi kent lehine bozulmu tur. Endüstri merketürden insanl k d , do a kar egemenlik fi- zi olarak olu an devasa kentleriyle (megapollizlenir. Ki öyle de olmu tur. leriyle) küresel kapitalizm do a ve toplum k Neolitik yani tar m-köy toplumlar kentlemekanizmas na dönü mü tür. Ulus-devrin inkâr anlam na gelmiyor. Aksine tarihsel let, endüstriyalizm at na binerek ahland kça verilerin de gösterdi i gibi makul say da in- toplumsal ve do al çevre tam bir y mla kar san içinde bar nd ran, s fl a, iktidar ve kar ya kalm r. Bu a amadan sonra her eysömürü ili kilerine dayanmadan ahlaki-politik de oldu u gibi tar m da endüstriyalizmin kotoplum ili kileri çerçevesinde ekonomik, sos- nusu haline gelmi tir. Yani kapitalist moderyal, siyasal ili kileri ya anite ça nda tar m art k yan irili ufakl kentler var toplumculu un ve toplum olmu tur. Yani kent deyya am n temel örgütlennsan toplumsalla mas n ince hemen akla Ur- Uruk me, çal ma ve ili ki biçidoruk noktas na tar m-köy gibi devletli ya da Atina mi olmaktan ç karak, endevriminde ula r. gibi yurtta k ili kisine düstrinin kar esasl meta Toplumsall n çözülmesindeki hapsedilmi köleci 'deili kisi içinde yer almaya zirveyi de sanayi devrimine mokrasili' kentler gelmeba lam r. E er bugün limeli. Göbeklitepe ve Ça- dayal endüstriyalizm ça nda beralizmin, toplumsal örya amaktad r talhöyük örnekleri bu kogüyü tehdit eden ve bireynuda önemli olmaktad r. cili i bir kanser gibi üreten Bu iki yerle im yeri en az ba ar ndan bahsediyor10.000 ki iyi bar nd rmakta ve ya am ahlaki- sak, bunun temelinde bu endüstri-tar m ili kisi politik ili kilere göre düzenlenmektedir. Yani yatmaktad r. nsan toplumsalla mas n doruk ne s f egemenli i ne de hanedan iktidar n- noktas na tar m-köy devriminde ula r. dan bahsedilebilir bu kentlerde. Döneme göre Toplumsall n çözülmesindeki zirveyi de sade oldukça kalabal k bir nüfusu bar nd ran bu nayi devrimine dayal endüstriyalizm ça nda yerle im yerleri bugünün olmas gereken ya amaktad r. Onun için demokrasi, ahlak, kentlerine de k tutmaktad r. Fakat böylesi politika, özgürlük, e itlik, ekoloji vb. gibi kavkentler o zaman tar m-köy okyanusundaki ramlar üzerinde durulacaksa, o zaman tar madac klar görünümündedir. Yani bir anlamda sanayi ili kisini ve bu ili kinin toplum içindeda eko-çevre kurgusuna uygun olan tar m-köy ki ifade biçimini do ru ele almak gerekmektedir. yerle imi ve ekonomisine dayal dengeyi tehTar m-köy devrimi ile birlikte sanayide de dit eden bir kentle meden bahsetmek mümkün büyük bir devrim ya anm . Sanayi tar ma de ildir, o dönemde. dayal olarak toplumlar n temel ihtiyaçlar n f-kent-devlet ili kisi alt nda olu an ik- kar lanmas na hizmet ediyordu. Bu hizmetin tidar ayg tlar ayn zamanda ya am n her ala- biçimi ve oran toplumun ahlaki-politik örgünda tekelle me anlam na geliyor. Bu tekel- lerine göre tespit edildi i için bir y m ya da le me elbette demokrasinin ve toplumsall n ciddi bir zarardan bahsetmek fazla mümkün inkâr da demek oluyor. Bu temelde olu an görünmemektedir. O aç dan tar m-sanayi kentler gerek artan nüfusu ve gerekse kurdu u uyumlulu u ayn zamanda demokratik toplum 63 KOMÜNAR ve özgürlüklerin güvencesi anlam na da geliZerdü t'e göre, iyilik tanr Hürmüz'ün yordu. Bilinen sapk n geli me süreciyle birlik- gözleri her zaman çal kan çiftçinin üstünte geli en sanayi; daralan tar m, geli en iktidar dedir. Gerçek dindarl k, oruçla ve tap nmayla tekelleri, daralan demokrasi anlam na gelme- de il, tar m çal malar yla belli olur. Bacas ye ba lad . Yani toplumsall k d geli en sa- tüten, içi tar m hayvanlar ve çocuklarla dolu nayi gerçek ehirle menin de yutulmas anla- bir çiftçi evini seyretmek kadar Hürmüz'ü sena gelmektedir. vindiren hiçbir ey yoktur. Zend Avesta da taBunun için sanayi devrimini bir çözüm m hayvanlar na iyi bak lmas , topra n iyi olarak görmekten çok sadece toplumsall n sürülmesi üstüne ö ütlerle doludur. de il, gerçek anlamdaki kentlerin de sonu ve Zerdü t ve Zend Avesta, di er birçok alanölümünün ba lang olarak görmek gerekir. da oldu u gibi, devletçi uygarl k kar tl 19. yüzy lla birlikte endüstricilik ve ulus- tar ma, hayvanlara ve dine yakla nda da devlet bürokrasisi temelinde kentler devasa göstermektedir. Bu bak devletçi uygarl a büyüklüklere ula maya ba lad . Bu durum kar demokratik-komünalitenin ya at lmas toplumsall a ve do aya kar geli en bir kan- çabas olarak görülmelidir. Bu çaba toplumser uru gibi toplumsal sall ktan yana bir tutuorganizmay ve do al mu ifade etmektedir. Bilinen sapk n geli me yap lanmay parçalaAhlaki ve iradi durusüreciyle birlikte geli en sanayi; maya ba lad . Bu duuyla Zerdü t ve Zend rum, tam bir felaket anAvesta bugün de 'sosyadaralan tar m, geli en iktidar lam na geliyordu. Bu listim, demokrat m' difelakete neden olan e- tekelleri, daralan demokrasi anlam na yen birçok çevreye ders hir sadece kendini de il verir niteliktedir. gelmeye ba lad . çevreyi, tar m-köy topReel sosyalist bak Yani toplumsall k d geli en sanayi aç lumunu da ( üretici güsanayile me ve cü, maddi ve manevi kentle meyi toplumsalgerçek ehirle menin de yutulmas kültür kayna ile birla man n zemini olarak anlam na gelmektedir likte) tüketip öldürgörmektedir. Onun için mektedir. Sonuçta kentn bo al p kentte proler, toplumun tüketim prangas na ba land , leterle menin yo unla mas ilerici bir geli me insan n i sizli e ve açl a mahkûm edilerek olarak de erlendirilmektedir. Emek, yo un bireycilik ruhuyla toplumsall a kar sa- üretim yerleri yani fabrika gibi kalabal k i çiva ld merkezlere dönü mü tür. Onun lere ihtiyaç duyan çal ma sahalar toplumsaliçin kent deyince bugün gelinen düzeyi Atina k zemininin güçlendi i alanlar olarak de erya da Göbeklitepe veya Çatalhöyük yerle ke- lendirilmektedir. Onun için de reel sosyalist leriyle kar rmamak gerekir. Bugünkü kentretiye göre tar m-köy toplumlar kapitalizmle ler hem yap sal ve hem de i levsel olarak neoyasland nda geri bir düzeyi ifade etmekteliti in ya da antikça n Atina gibi kentlerinin dir. O aç dan tar m geri bir üretim ili kisi olurde inkâr ve o kentleri yaratan zihniyete kar ken, sanayi de sosyalizm zemini olma anlada bir sava m anlam na gelmektedir. nda ileri bir üretim ili ki ve sahas anlam na gelmektedir. Bu anlay daha sonra SSCBTar m-Köy Toplumuna Do ru de sosyalizmin zaferini sanayile mede göreYakla m cektir. Onun için Lenin, devrim sonras tar m Yaz n konusu tar m. Do al olarak politikas ve köylülük gibi konularda sol sostoplumsall a, topra a ve do aya yakla n yalist devrimcilerin çal malar n desteklenda aynas anlam nda bir ili ki-çal ma ve ör- mesi gerekti ini belirtmi tir. Bol eviklerin o gütlenme alan ilgilendirmektedir. zamana kadar kapsaml bir tar m ve köy poli- 64 Say 45 2010 tikas yoktur. Onlar sadece fabrikalar, i çiler ve iktidarla ilgilenmektedir. Çünkü tar m ve köylülük feodalizmin, sanayi ve proletarya da kapitalizmin do al olarak da sosyalizmin konusu olmaktad r. Bu anlay , sosyalist devrimin ancak geli mi kapitalist dünya olan Avrupa'da gerçekle ebilece ini belirten Marksizm'den kayna almaktad r. Elbette bu kayna tarihsel determinizmden ve ona kaynakl k eden pozitivist bilimcilikten alan anlay , günümüz geli meleriyle ba lant olarak a lmaktad r. A lmal r da. Di er yandan tar m-köy toplumu kar ttemelinde geli en endüstriyalizmin oynaoldu u gerçek rolü görmeden tar m olahormonlu ya da organik tar m ya da ürünler derekesine indirgeyen oldukça ekonomistpragmatist bir yakla m da günümüzün popüler davran lar ndan ya da ç lar ndan biri olmaktad r. Elbette kökten çözüm yakla olmayan bu ç da güncel sorunlar kar nda yetersiz de olsa bir duru anlam na gelmektedir. Fakat a lan reel sosyalist yakla n yerine elbette bu anlay esas al namaz. Kentle me, sanayile me ve ilk kullan ld nda bir reform ya da mucize gibi görülen tam ilaçlar ya da hormonlar yoluyla topra a geçen ve 'pestisit' ad verilen zararl maddelerin yeni hastal klara sebep olmas , ba kl k kazanm yeni zararl lar n ortaya ç kmas , doal dengenin tam bir felaket anlam nda (ormanlar n ölmesi ve hava kirlili i) bozulmas na neden oluyor. Ve yayg n kanser hastal klana yol aç yor. te bu nedenle herhangi bir kimyasal ilaçlama, suni gübre ve hormon kullan lmadan yap lan tar m ancak topraktan bitkilere, hayvanlara ve insanlara uzanan do al döngünün sa kl i lemesini sa layabiliyor. Fakat kanserle en kentle me ve ekolojik dengeyi bozan sanayile me sorunlar a lmadan da bu sorunun kökten çözülebilece i san lm yor. Fakat buna ra men dünyada 1920'lerden bu yana yine de ciddiye al nmas gereken düzeyde topra , hayvanlar , bitkileri, böcekleri ve insanlar bir bütün olarak kabul eden ve doal dengeyi bozmadan onunla uyumlu üretim KOMÜNAR yapmay amaçlayan ekolojik tar ma yönelimin geli ti i gözleniyor. Reel sosyalist bak aç n tarihe düzçizgisel, determinist yakla n yaratm oldu u felaketleri hep birlikte ya ad k, gördük. Do a ve toplum kar olan bir üretim faaliyetini esas almadan edemeyen, mevcut olan de erler üzerinde kurdu u tekelle sürekli tüketimi pompalayan kapitalist modernitenin hiçbir ilerici devrimci yan n olmad bugün daha da iyi anla lmaktad r. Kendisine toplumsall kta öncülük payesi biçilen proletaryan n içinde bulundu u durum da imdi daha iyi anla lmaktad r. Çözülen köy, büyüyen ehir, geli en sanayi sosyalizmin arifesi deil tümden toplumsall ktan uzakla ma anlam na gelmektedir. Onun için tar m ve köye yüklenen geri, ilkel yaftalar mutlaka ortadan kald rken, as l sosyalitenin tar mköy toplumlar nda ya and bir kez daha hat rlanmal r. Onun için sanayile me ve kentle me ile 'yurtta k' ad alt ndaki hukuksal ba klar geleneklerin ilerisinde gören anlay n mahkûmiyeti ayn zamanda ahlakipolitik toplumun da gerçek de erini ifade edecektir. Bütün bunlar çerçevesinde tar m sadece toplumlar n beslenmesini sa layan bir ekonomik faaliyet olarak ele al nmamal r. Tar m do ayla bilinçli ba kurman n ifadesidir. Tam ana evcil düzenin öncüsü olan ve özgürlüklerin teminat anlam nda toplumsall süreklile tirip ço altan kad n toplumsall k ve ekonomideki yerine yeniden kavu turulmar. Tar m toplumsal eme in bilinçli-örgütlü bir ekilde toplum ihtiyaçlar temelinde hayata geçirilmesidir. Tar m tüm topluluk üyelerinin özgürlük-e itlik temelinde demokratik bir ortam n teminat olarak politika yapmar. Bütün bunlar çerçevesinde tar m elbette sa kl ya am demektir, sa kl bir çevre doayla bar k insan-toplum anlam na gelmektedir. te böylesi bir tar m ortam için k r-kent ili kisini dengede tutacak bir ekolojik kentle me ve eko-endüstrile me kaç lmaz olmaktad r. 65 KOMÜNAR TOPLUM ESAS OLARAK ANA-KADIN ETRAFINDA KURULUR "Kad n, toplumsal süreklili i sa lamada en çok çaban n sahibi oldu undan ötürü, erke e nazaran toplumsall kta daha ba at rol oynar. Do um, çocuklar n büyütülmesi ve savunulmas toplumsall n anac l do rultuda geli mesini sa lar. Toplum a rl kl olarak ana-kad n kimli ini ta r. Dil ve dinin kökeninde di il ö enin varl bu gerçekli i do rular. Tar m-köy toplumunda kad n kimli i ve sesi gücünü korumaya devam eder." Primattan Kopu At lan lk Ad md r nsanla mada nsan biyolojik ve toplumsal-kültürel evrim geçirerek geli ti. Tek hücrelilerden ba layan süreç milyarlarca y n sonunda insanla sonuçlanm r. nsan, en son ç kan canl türüdür. nsan türünün o kadar canl türü içinde insanla mas ya da toplumsal bir varl k olarak ortaya ç kmas yeni bir durumdur. Neden o kadar canl türü içinde insanla mak? nsanla ma olgusunda günümüzdeki insana benzeyen biyolojik olu um süreci ku kusuz çok önemli bir olgudur. Fakat as l insanla man n toplumsalla ma ad ile gerçekle ti i önemle vurgulanmas gereken yöndür. "Toplumsall k insan türünün varl k ko uludur. Kendinden önceki primat (insana en yan familya) türünden kopup insanla mas , toplumsalla ma düzeyiyle atba gitti i sosyal bilimin en yak n bir gerçe idir. Do al toplum, insan türünün primatlardan kopu la birlikte içine girdi i ve hiyerar ik toplumun ortaya kt sürece kadar süren uzun toplumsal zamanda ya ayan insan topluluklar düzenidir. Genellikle klan olarak kavramla lan ve nicelikleri 20-30 dolay nda seyreden bu topluluklar için, kulland klar ta aletleri itibariyle paleolitik ve neolitik dönem insanl da denilmektedir. Do ada avc k ve toplay k te- 66 melinde haz r bulduklar yla beslenmektedirler. Bir anlamda haz r do a ürünleriyle geçinmektedirler. Bu di er yak n hayvan türlerine benzeyen bir beslenmedir. Dolay yla bir toplumsal sorundan bahsedemeyiz. Klan z sürekli ara racak, buldu unda ya toplayacak ya da avlayacakt r. Aletler ve ate ke ifleri geli tikçe ürünleri daha da artacak, artt kça tür olarak daha h zl geli ecek ve primatlarla aradaki mesafe açacakt r. Evrimin do al kurallar geli meyi belirlemektedir." Öncelikle insan biyolojisinin toplumsall a zemin sunmas ndaki ayr nt lar ele alal m. nsan beyninin büyümesi giderek primattan kopu ta önemli bir farkl kt r. nsan kafatan geç sertle mesi beynin a r a r büyüyüp geli mesine olanak sa lar. nsan beyni ancak 5 ya civar nda geli mesini tamamlar. nsan biyolojisindeki bir di er özellik, insan n ayak üzerinde durabilmesidir. Bu durum insan n daha fazla serbestlik kazanmas sa lam r. Dik durma boyun civar ndaki kaslar serbest rakarak çene ve kafatas n rahat geli mesine zemin sunmu tur. Yine elleri kullanmak, dik yürümek karma k sinir sistemine sahip beynin geli iminde rol oynam r. Gözlerin yandan öne kaymas , nesneleri üç boyutlu görme imkân sa lam r. nsan n toplumsalla mas nda R. Briffautun, insan yavrusunun uzun süren ba ml k ve olgunla mas yla ili kili tezi en çok esas al nan tezdir. nsan, kendinden önceki türlerden daha k lgan, özelle mi , daha uzun süreli bam isteyen, dolay yla toplumsall a daha ba ml bir canl türüdür. nsan n hayvanlar gibi kendisini savunacak bir özelle mi organ yoktur. Bu konuda insan en güçsüz canl r. Bir aslan n pençesi, bir köpe in di i onlar sallara kar korumaktad r. Yine so a kar da tüyleri vard r. Ama insan böyle de ildir. Say 45 2010 Birçok hayvan yavrusu do du undan birkaç gün sonra aya a kalk p yürüyebilir. nsan n do du u andaki hali asl nda erken do mu bir canl gibidir. Bu aç dan insan do duktan sonra en az bir y l kadar ana rahmindeki gibidir. Ancak 18 ya na kadar büyümesini tamamlayabilir. Cinsel organlar n aktifle mesi için bile 15 y l gerekir. Ayr ca hayvanlar aletsiz ya ayabildi i halde insan aletsiz ya ayamaz. Belirtilen nedenlerden dolay insan n toplumsal bir varl k haline gelmeden ya am sürdürmesi mümkün de ildir. Öyleyse toplum ya da toplumsall n ortaya ç daha ayr nt tamlamak gerekecektir. KOMÜNAR oldu u da bilimce kabul edilmektedir. nsan n primattan kopu u toplumsalla ma ile yak ndan ba lant r. nsan, güçsüzlü ünü toplumsalla ma ile a r. nsan n bir toplumsal varl k olarak ç kmadan önceki ya am primat ya da hayvans ya amd r. Primattan kopu ; insanla mad r, toplumsalla mad r. nsan olma süreci uzun ve çetin ko ullar n sonucu olmu tur. Birlikte olma, ortak hareket, dayan ma, yard mla ma olmasayd insan n ya am n zor ko ullar n üstesinden gelmesi kendi ba na mümkün olmazd . Bu nedenle insan n toplumsalla mas n komünal tarzda bir toplumsalla ma oldu u gerçe i en temel yöndür. Yine bu toplumsalla ma do adan kopuk de il, nsan Fiziki Güçsüzlü ünü Toplumsalla ma ile A r Önderli imizin belirtti i gibi "Toplum, insan türünün araç yaratarak ve bilinçlice ortak amaca yürümeyi esas alan hemcinsleriyle birle ip kendisine en yak n hayvan türünden kopmas ve birarada ya amas ifade etmektedir. Bu tan mda önem ta yan; araçla i yapma ve bunu bilinçlice hemcinsleriyle ortakla a bir amaç etraf nda gerçekle tirmedir. Tek ba na toplum olunamayaca gibi, araçz da toplumsalla ma sa lanamaz. Ayr ca biraraya geli , maddi ya am devam ettirmek için ortak ürün elde etme ve güvenlik sa lamay gerekli k lmakta, bu da ortak bilinci zorunlu hale getirmektedir. Bir klan ailesinden, en çok bir iki düzineyi geçmeyen insan toplumuna ve oradan günümüzün dünya toplumuna bu çerçeve içinde var lm r. Tan gere i, toplum do undan bugüne kadar büyük oluumlardan geçmeyi ve kendini üstün k lmay kan tlam r. Fizik, bitkiler ve hayvanlar dünyas kadar gerçek olan bir insan toplumu dünyas n var olabilece i, bu kan tlaman n özüdür. Demek ki, insan toplumsuz olamaz. Nas l fizik, bitkiler ve hayvanlar âlemi bir gerçekse, toplumun kendisi de en az onlar kadar veya onlar gibi bir gerçektir. Bu gerçeklik inkâr edilemez." Toplumu olmadan insan n var olamayacabilimsel bir tespittir. Toplumsalla ma sürecinin insan eliyle gerçekle en en temel olgu Birlikte olma, ortak hareket, dayan ma, yard mla ma olmasayd insan n ya am n zor ko ullar n üstesinden gelmesi kendi ba na mümkün olmazd . Bu nedenle insan n toplumsalla mas n komünal tarzda bir toplumsalla ma oldu u gerçe i en temel yöndür onun içinde ortaya ç kan bir toplumsalla mar. San ld n tersine toplumsalla ma demek do ayla z tla ma temelinde olmam r. Olu an yeni bir durumdur, fakat bu da do adan kopuk olma hali de ildir. Ayr ca toplumsalla man n araçla olan s ba da üzerinde durulmas gereken önemli bir husus olmaktad r. Hayvanlar araçs z ya ayabilir, ama insan böyle de ildir. Zaten ilk aletlerin ortaya ç kt dönem toplumsalla ma amlar n iç içe oldu unu gösteriyor. nsan türü biraraya gelerek, alet yaparak ya am n zorluklar n üstesinden gelmi tir. Toplumsal sorunlar n henüz görülmedi i bu dönemde, buzul ça lar n getirdi i zorluklar da dâhil tüm s nt ve zorluklar n üstesinden toplumsalla man n gücüyle gelinmi tir. nsan türü- 67 KOMÜNAR nün u ra tam da bir ya am mücadelesi olmu tur. nsan n aray lar günümüzdekinden farkl olarak ya amak içindir, ihtiyaçlar ve çözümlenmesi gereken problemler (üreme, korunma, beslenme gibi) ya amsald r. nsanlar tüm yo unla malar bu sorunlar çözmek için kullanm r. Alet yap mc zihinsel ve toplumsal geli mede s çramalara yol açm r. nsana en yak n tür olarak kabul edilen empanze ile insan biyolojisi aras nda asl nda çok ciddi anatomik bir farkl k yoktur. As l fark toplumsal davran lardad r. Bu bize unu gösterir: hayvan ile insan aras ndaki as l ayr m noktas toplumsall kt r. Bir empanze de aletleri tutabilir, nsan ilkin kad n taraf ndan toplumsalla maya al lmaktad r. Toplumun de er yarg lar daha çok kad n üzerinden toplumun yeni üyelerine verilir. Bu yönüyle kad n ayn zamanda terbiye edendir, al rand r, toplumsalla rand r kullanabilir. Ama yeni bir durum kar nda aleti terk edecektir. Oysa insan aletlerini, tecrübesini toplumsal ili ki dedi imiz çevre ile ku aktan ku a aktar r. Her geli menin içinde mutlaka ilk ba takinin katk , eme i varr. Toplumsalla man n üstünlü ü zaten bu noktadad r. Toplumsalla ma olgusuna yapt z bu tan mlama çerçevesinde; insan bilinci, duygusu, eme i, mücadelesi, sayg -sevgi, güzellik, cinsellik vs. ölçülerinin karakter itibariyle toplumsal oldu u gerçe ini oldukça net bir biçimde göstermektedir. Toplum Ana Etraf nda Olu an Birliktir Toplum, insan türünün var olma biçimidir ve ilk insanla ma toplumsalla mayla ba lad . lk toplumsal örgütleni a amas nda ideoloji esas itibariyle kad n eksenlidir. Toplumsalla ma esas nda kad n etraf nda geli mektedir. 68 Toplumsalla mada kad n belirleyici rolü kesindir. Zira insan ilkin kad n taraf ndan toplumsalla maya al lmaktad r. Toplumun de er yarg lar daha çok kad n üzerinden toplumun yeni üyelerine verilir. Bu yönüyle kan ayn zamanda terbiye edendir, al rand r, toplumsalla rand r. Yan s ra kad n rolü besleyen, geli tiren temelde olmu tur. Kad n toplumsal tarihteki bu belirleyici ve ba at rolünün milyonlarca y l sürdü ü belirtilebilir. Bu yönüyle ilk ve sa kl olan do al toplum sürecinde kad n toplumsalla man n tamamlay ö esi oldu u, dahas toplumsalla man n öncü gücünün kad n oldu u hem ya am gerçekli inden hem de tarihsel verilerden anla lmaktad r. Toplumsall k insan türünün var olu ko ulu oldu undan, tüm insanlar n toplumsal davranmas insan türünün ayn zamanda özünü olu turmaktad r. Do a insana toplumsal davranmad , gücünü birle tirmedi i taktirde yaam sürdüremeyece ini çok net bir biçimde göstermektedir. Bu nedenle de her insan hem özünün bir gere i olarak hem de ya ayabilmek için toplumsal davranmak durumundad r. Bu yönüyle insanl k tarihinde denilebilir ki insan türünün en fazla toplumsal davrand dönem ilk toplum dönemidir. Ancak hem biyolojik yap , hem de toplumun çocuklar yla daha fazla ilgilenmek ve onlar besleyip kollamak durumunda olu u, toplumsalla man n kad n etraf nda örülüyor olmas , kad çok daha kolektif ve sorumlu davranmaya itmektedir. Kan bu temel özelli ini giderek yayg nla rmas hayvans özelliklerin giderek de mesinde ve toplumsalla ma için gerekli insani al kanl klar n geli mesinde önemli bir rol oynam r. Geli iminin ilk evrelerinde vah i do a içerisinde hayvanlardan farks z, salt beslenme ve üreme çerçevesinde ya am sürdüren ilk insans lar, insan topluluklar haline harcad klar emek sayesinde geldiler. Zorlu do a karnda, kendini savunma ve ya am sürdürme biçiminde ortaya ç kan mücadelede harcanan emek, ilk insans lar n dü ünce gücünün geli imine yol açm r. Dü ünce do aya para- Say 45 2010 KOMÜNAR lel olarak geli mi tir. Ve ilk ortak emek, di i Bu temelde ilk ve temel var olma ko ulu insans n do urdu u yavrusunu koruma iç- olarak geli en klan toplulu undaki insan, klagüdüsü ile aç a ç km r. n di er üyeleriyle bir bütünsellik içerisinde Kad n yavrular yla aras nda hem do- ya am kurmaktad r. Birlikte ya amak yaum öncesi rahimde ta rken -ki dokuz ayl k am n en olmazsa olmaz kural r. Birbirinden hamilelik süreci salt mekanik soyut bir yük ta- farkl , parçal , ayr cal kl ve kopuk bir ya am ma durumundan ibaret olamaz- hem de do- anlay söz konusu de ildir. Klan d nda ayr um sonras kendi sütüyle beslerken geli tir- bir ya am dü ünülememektedir. Dönemde di i emek ileti imi, ilk insani duygular n nü- gerçekle tirilen her ey, özü itibariyle toplumvelerini aç a ç karm r. Ba lang ç itibariyle sall devam ettirmek içindir. Önderli imiz salt yavrular ile aras nda geli en bu emek ve yamyaml n bile klan toplumunun devam duygu geli imi giderek di ilerle ortak payla- sa lama ve güçlendirme amaçl oldu unu bem noktas halini alm r. Böylelikle kad n lirtmektedir. Klan toplumu; dayan maya dacinsinin kendi içinde, hem kendi hem de yav- yal , kar kl ba ml k ili kisi temelinde hirular n ihtiyaçlar (beslenme, bar nma, yerar isi olmayan ve sömürüye dayanmayan, itme vb.) kar lama temelinde geli tirdikleri fs z ve bütünlük arz eden bir toplum biçiortakla mac ya am zemini hayvandan insana mi olarak milyonlarca y l süregelmi tir. geçi e damgas vuran nsan topluluklar ilk toplu ya am n ba kendilerini do a ile özSosyalizm insanl n ilk lang olmu tur. Bu de le tirerek, do a ile insanla ma a amas ndan beri ilk toplu ya am zemibütünlüklü bir uyum ni, ihtiyaçlar temelinde süregelmi tir. Bu anlamda sosyalizm içerisinde olmu lard r. biraraya gelinip, gö- kad n do as nda vard r ve 'ilkel' Do ada her ey canl sosyalizm (ilkel, geri anlam nda nüllü kat m esas nda r ve her eyin bir rugeli tirilmi , kat ks z de il, eski-ilk olma hali anlam nda hu oldu una inan r. ilk kolektif emek orBundan hareketle insan kullan yor) kad n kat ks z takl n gerçek ifakendisini do adan sado as çerçevesinde ya am desi olmu tur. Üretim yarken, do ay da kenolanaklar yaratarak insanla maya ve tüketim fazlas söz disinden saymaktad r. att ilk ad mda ya anm r konusu olmad ndan Do a ile ili kilerinde herhangi bir egemenlik hükmetme yoktur. Klan dürtüsü ve ç kar geli memi tir. Do al olarak bilincinde esas olan inanç totemdir. ortak ihtiyaçlar n ortak giderilmesi ve yavruYa am n sürdürülmesinde toplumsal varlar n ortak korunmas esas nda olu an bu ilk klar n kutsanmas çok önemlidir. Çünkü klan topluluk, insanl n ilk örgütleni bilincini de toplulu unun varl ya amla özde tutulmakgeli tirmi tir. Bu ilk ortakla mac ya am ze- tad r. Bunun için de en büyük de er olarak gömininde anla ld üzere sosyalizm yakla rülüp tap lmas esas al nmak durumundad r. vard r. Yani sosyalizm insanl n ilk insanla - Böylece kutsanan toplumsall k beraberinde tama a amas ndan beri süregelmi tir. Bu anlam- bu sistemini de olu turdu u gibi, ilk ahlak n da sosyalizm kad n do as nda vard r ve 'il- kayna olarak da geli im göstermi tir. kel' sosyalizm (ilkel, geri anlam nda de il, es"Do- al topluma e lik eden 'totem' inanki-ilk olma hali anlam nda kullan yor) kad nda hükmetme ili kisi yoktur. Klan n simgen kat ks z do as çerçevesinde ya am ola- si olarak tabusald r, kutsald r. Klan ya am naklar yaratarak insanla maya att ilk nas lsa simgesel kavramsalla lmas da öyad mda ya anm r. Kad n üslenmi oldu u le yans lmaktad r. Klan örgütlenmesinin habu misyonuyla insanl n yarat lmas nda ku- yat ve kurallar na s ms ba lanmadan yarucu rolü oynam r. am dü ünülmemektedir. Dolay yla varl - 69 KOMÜNAR n en yüksek, en yüce yans mas olarak totem dokunulmaz ve kutsal say lacakt r. Hürmet edilecek, sayg gösterilecektir. Nesne olarak en yararl e ya, hayvan ve bitkilerden seçilecektir. Do ada klana ya amsall k veren nesne ne ise ona inan lacak ve simgesi say lacakt r. Böylelikle do al toplumun dini de do ayla bütünlük arz etmektedir. Bir korku kayna de il, güçlendirme unsurudur. Ki ilik ve güç kazanrmaktad r." lk insan topluluklar n bilinç düzeyinin pratikle mesinde ve toplumun güçlenmesinde ba vurulan yöntem büyücülük olmaktad r. Toplumsall kla yarat lan ve ortaya ç kan gücün kutsall kad nda ifadesini bulan büyücülükte görülmektedir. Do ay gözlemleyen, onu inceleyen, onda ya am gören, do umu tan yan kad n böylelikle bilge olma özelli ini kazanmaktad r. Dolay yla klan, kad n ana etraf nda bir birlik olarak olu urken, do urgan özelli i ve çocuk bak üstlenmesi nedeniyle de onu en iyi toplay ve besleyici bir konuma zorlamaktad r. K sacas klan formu "toplumun do u, ilk haf zas , temel bilinç ve inanç kavramlar n geli me zeminidir. Ondan geriye kalan sa kl bir toplumun do al çevreye ve kad n gücüne dayal olmas gerçeidir. nsanl n var olma tarz n kendi içinde sömürüsüz ve bask z güçlü bir dayan mayla gerçekle ti idir. nsanl k bir anlamda bu temel de erlerin bile kesidir." Uygarl n ba lamas ndan önce milyonlarca y l süren bir toplumsal tarih a amas yaanm r. Toplumun, insan türünün var olma biçimi oldu unu ve ilk insanla man n toplumsalla mayla ba lad izah etmeye çal k. Tarihin kad nl -erkekli ba lad bilinir. Hiç üphesiz bir toplum ekillenirken, onun temelinde kad n erkek ili kilerinin geli mesi büyük rol oynar. Toplumsalla ma kad n-ana etraf nda giderek büyüme sa lamakta ve bir kimli e dönü mektedir. Daha do rusu kad n eksenli evcil düzen geli im göstermektedir. Ya am ve ili kilerinde ortakla ma, payla ma esast r. Elde edilen tüm ürünlerin yan s ra çocuklar da tüm klan nd r. Erkek, fiziki özelliklerinden kaynakl zorunlu olarak d ar da av- 70 lanmakta, klan tehlikelerden korumaktad r. Bu do al zorunluluk erke in önemli oranda bu düzenin uza nda kalmas na neden olmaktad r. Çocuklar kad n-ana etraf nda toplanmakta, toplumun giyecek, yiyecek vb. gibi temel ihtiyaçlar bu evcil düzenden sa lanmaktad r. Örne in çocuk sadece anay tan maktar. Çünkü "kad n hangi erkekten gebe kalbilinmedi i gibi, çocuklar n hangi kandan oldu u bellidir." Buradan da anla laca üzere erke in kad n üzerinde ve klan yaam n örgütlendirilmesinde belirleyici bir rolünün olmad dolay yla son derece silik bir konumu arz etti i ortaya ç kmaktad r. Analar Toplulu unun Yasalar Ortak ya am n beraberinde bir i leyi mekanizmas her zaman getirdi i, bu ilk örgütleni te de görülmektedir. Toplu ya am n bu ekilde geli mesiyle beraber, belirginlik kazanan ya amsal sorunlar ve bu sorunlar n a lmas nda ihtiyaç duyulan baz kurallar da böylelikle ilk defa kad n taraf ndan konulmu tur. Yavrular ya atabilmek için biraraya gelen analar toplulu unun koydu u bu ilk kurallar insanl k tarihindeki ilk yaz z yasalar anlata yan totem ve tabulard r. nsan , hayvanlar âleminden kopar p, güdüsel denetimini kendi hâkimiyetine almas sa layan ilk tabu, erke e kar konulan yiyecek ve cinsellik tabusudur. Do um öncesi gebelik süresince ve doum sonras emzirme dönemlerinde, anasal i levlerin gerekli k ld cinsel birle me yasa daha sonra geli tirilen tabular n ön biçimi niteli ini ta makta olup, insanl k tarihinde ilk yasaklama niteli ini ta maktad r. Kad n koydu u bu ilk yasakla (tabuyla) hem kendi hem de erkek cinsinin hayvani güdülerini denetime alarak daha fazla insanla r. Çünkü insan; kendindeki güdüleri, özdenetimine ald oranda hayvanlar âleminden ayr r. Biyolojik olarak insan türünün di er hayvan türlerinden en önemli fark ise, gebelik süresinin di er hayvanlara oranla daha uzun süreli olmas ve insan yavrusunun daha uzun süreli bak ma muhtaç olmas gerçe idir. Bu sü- Say 45 2010 renin oldukça uzun olmas anal k i levi gören kad nlar n erkek cinsinden ayr kalma süresinin de uzunlu u anlam ta makta olup, ayr kal nan tüm bu zaman sürecinde analar n kendi güdülerini disipline etmesi, etraf ndaki insanlar n da bu disipline uymalar sonucunu do urmu tur. Bu ayr ma sürecinde, ayn durumu ya ayan analar birarada ya am sürdürmü ve beraber ya aman n do urdu u ya amsal ihtiyaçlar beraber kar lam lard r. Ya amsal ihtiyaçlar n ba nda gelen, doal olarak beslenme ihtiyac r. Anan n beslenmesi yavrunun da besin ihtiyac n giderilmesini direkt etkileyen bir faktördür. Ana kan beslenme sorunlar n a lmas nda daha çok do ayla bir uyumu ifade eden ve kad n bar l karakterine de etki edecek olan toplakla u ra r. Kad n, hem yavrusuna daha verimli besin verebilmek hem de do as gere i di er canl lara zarar vermeme özelliinden dolay otçuluk kültürünü sürdürmü ve avlanmam r. Çünkü kad n yavrusundan dolay ete ve kana kar duyarl olup, di er memeli hayvanlar da kendi yavrular yla bir tutmu , onlara kar da koruma önlemleri alr. Böylelikle analar toplulu u avlanmagibi, sürekli avlanan erkek cinsinin beslenme biçimine kar da baz tabular koymu tur. Önderli in, "kad n-ana kendi etraf nda örgütlenen düzene ne kadar çok çocuk ve dost (yak n) erkek ba larsa, o kadar güçlü bir anakad n olmaktad r. Dizginlenemez bir kad n kültünün geli mesi söz konusudur. Eldeki katlar, daha yayg n tanr ça dinsel düzeni, dildeki di il ö eler, yontular ana-kad n yükselen gücünün aç k göstergeleridir. Erkeklerin önemli bir k sm do al olarak bu düzenin uzandad r. Ana-kad n yararl bulmad klar ve ya lar a rl kl olarak bu sistemin d nda kalabiliyorlar" tespitinden hareket edildi inde kad n taraf ndan konulan kurallar n anlam daha net anla lmaktad r. Böylece insanl k tarihinde ilkleri te kil eden bu ilk iki tabu, giderek erke in de kad nlar toplulu una girmesini sa lam r. Uygulanmaya konan bu kurallar zaman içerisinde her iki cinsin de beraber ya amas na olanak KOMÜNAR tan ve yavrular korumak için biraraya gelip örgütlenen analar toplulu u öncülü ünde toplum gittikçe daha da geli mektedir. Neolitik Devrim Kad n Devrimidir Toplumsalla maya bu ekilde öncülük eden kad n, giderek ya am gereksinimlerinin artmas ve bu gereksinimleri kar layacak kaynaklar n s rl olmas kar nda belli aralar içerisine girmi ve bu aray lar n sonucu olarak çe itli üretim etkinliklerini zamanla bulmaya ba lam r. Çünkü ba lang çta yaban l bitki ve bitki kökleriyle u ra an kan, zamanla do a hakk ndaki bilgisi artm ve tecrübeli bir konuma gelmi tir. Zaten bu nedenledir ki geli en kurakl n etkisiyle toplay kla toplumun beslenme sorununun çözümlenemedi i bir dönemde kad n bitkiler hakk ndaki bilgisinden yararlanarak tar geli tirebilmi tir. nsanla maya do ru at lan her ad mdaki kad n ba at ve kurucu rolü, ona kutsal bir varl k olarak tanr ça misyonunu yüklemi tir. Yani kad nlar n gerek insan soyunun devam için gerekli olan yavru do urup yeti tirmeleri, gerekse toplu ya ama geçip ilk toplumsal üretimi gerçekle tirmi olmalar toplumda "Ana Tanr ça" inanc geli tirmi , kad na ilahi güçlerin sahibi olarak yakla lmas gerçe ini dourmu tur. Kad n alt n ça da denilebilecek Neolitik Devrim ile beraber, tanr çalar ça bu aman n (yaban l) ard ndan zirveye ula r. "Neolitik köy devrimi, bu süreçte ikinci büyük a amad r. Yakla k 12.000 y l önce geli en bu devrim, toplumsalla man n en büyük ad r. Bu ad n insanl k geli mesi üzerindeki etkisi maddi ve manevi kurumlar ile zihniyet yap nda sürüp gitmektedir. Bugün bile çok arzulanan do al özgür ya am zihniyeti, do ayla canl dostluk, korkutucu tanr sal güçlerin hüküm sürmedi i ve etkilemedi i ruhsal yap , güçlü anal k duygular , kad n-erkek e itli i arzusu, tar m ve evcille en hayvanc n bugün de Avrupa uygarl besleyen ürünleri ve araçlar , bu ürün araçlara dayal ideoloji, dü ünce ve dil yap lar ve kav- 71 KOMÜNAR ramlar , madenlerin ke fi ve kullan ma aç lmas ba ta olmak üzere uygarl sürekli ve halen besleyen ana unsurlar yaratan ey, neolitik köy devrimi ve buna dayal olarak geli en yerle ik k rsal toplum yap r." nsanla maya öncülük etme konumu, kan aç ndan sorumlulu unun giderek artmas anlam ta r. Geni leyen toplumsalla man n beraberinde getirdi i ihtiyaç çe itlenmesi ve karma kla an i ler giderek yeni üretim biçimi ve araçlar do urmu tur. M.Ö. 10.000'lere gelindi inde, toplay k ve avc k giderek artan gereksinimlere cevap olamave tar ma elveri li arazilerin elde edilmesiyle bitki ekimine geçilmi tir. lkin küçük tarlalar n ekimiyle i e ba layan kad nlar, tecrübe edindikçe daha bilinçli ve amaçl çal maya geçmi lerdir. Bu durum, önceki süreçlere oranla üretime ola anüstü h z kazand rm r. Yeni üretim araçlar yla geçilen yeni üretim biçimi insanl k tarihinde ya anan en büyük devrimdir. Bu süreçte gerçekle tirilen Neolitik Tar m Devrimi, toplumsalla man n daha bir üst a amaya geçmesinde temel dayanak olmu tur. Rastgele üretimden ilk defa planl ekonomiye geçilmi tir. Bu anlamda neolitik devrimi özünde tar ba latmaya ve hayvanlar evcille tirmeye dayal bir devrim olarak tan mlamak yerinde olacakt r. Bu yönüyle de Neolitik Devrim, bir kad n devrimidir. Bu devrimde ilk tanr çalar n ve uygarl n merkezi ise Mezopotamya ve Verimli Hilal olmu tur. lk ekinin ekildi i, ilk yuvan n kuruldu u, ilk insan n yerle ti i ve ilk arkada klar n geli tirildi i yer bu topraklar olmu tur. Ve Neolitik ça dan beri hiç kimse bu topraklarda oldu u kadar özgür dü ünememi , özgür yaratamam , özgür sevememi ve güzellik yaratamam r. M.Ö. 10.000 ile 4.000 tarihleri aras nda bu bölgede kad n öncülüünde yarat lan bir toplum vard r. Yerle ik yaam , tar mc ekin ekip-biçmeyi, sanat , bilimi, t bb bu bölgede ilk olarak Neolitik ça da kad n ba latm r. Ve giderek dünyan n dier bölgelerine yay lm r. Kad n ve halkla ma kültürü bu süreçte buralardan ba lam r. Kad nlar ilk bu topraklarda bar insan ve 72 sosyal insan olmu lard r. Kad n do as ndaki güzellikler tüm görkemiyle aç a ç kma, kendini gerçekle tirme imkân bu topraklarda buldu. Bu yönüyle sonradan çarp laca gibi rakal m kad n erkekten daha geri olmas kad n ya am n kendisi, gerçek yarat olacak denli ileri ve merkezi bir konumdad r. Ate in Ke fi ile Do adan, Hayvandan, Toprak ve Sudan Yararlanman n Toplumsala Kazand rd klar Kad nlarda bulunan besleme, büyütme, koruma ve e itme güdüsü, hayvanlar n dürtülerini de tirmede, onlar evcille tirmede kayetenekli k lm r. Kad n, yavrusuna bakarken edindi i bu yeteneklerini ve insani duygular hayvan ve bitkilere kar da kullanarak toplulu un ihtiyaçlar gidermek için yürüttü ü üretim faaliyetlerinde bu canl lardan yararlanm r. Bak ma muhtaç hayvan yavrular na da t pk kendi yavrusuna yakla gibi yakla p onlar beslemi , korumu ve daha sonra da onlar n verdi i ürünlerden yararlanm r. Evcille tirilen hayvanlar daha sonra tarlaya sürülerek daha fazla verimin elde edilmesi sa lanacakt r. Daha Homo Erectus döneminde kontrol alt na al nan ve ondan yararlan lan ate ten bu dönemde daha fazla yararlan lacakt r. Çe itlenen besin ürünlerine paralel olarak ate in yemek pi irmede daha fazla kullan ld tahmin etmek zor de ildir. Ayr ca özellikle çanak-çömlek yap nda da ate in kullan ld bilinmektedir. Kad n, mutfak gereçlerinin yap nda yararland topra n özelliklerini kavrad kça, toprak ve a açlardan evler yaparak daha önce yavrular içinde korumak için kulland ilkel bar naklar daha da ya an r bir duruma getirmi tir. Do al iklimlere kar dayan kl topraktan yapt yeni bar naklarda ate in ayd nlat ve özelliklerini kullanarak, zamanla daha geni ve mimari özellikleri olan ev yap na geçmi tir. Ate yla yerle im mekân geni letmi , yla da üretim zaman artt rr. Say 45 2010 Su kenarlar nda ya ayan insan topluluklar , yine kad n öncülü ünde temizlik ve sulama kültürüyle tan r. Kad n biyolojik yap n gereklilikleri çerçevesinde ilkin kendini ve yavrusunu, sudan yararlan p temizleme al kanl kazanarak, daha sonra ya açevreye de bu al kanl yaym olmas ve bunun günümüze temizlik kültürü biçiminde miras kalmas tahmin edilebilir. Mevsim de ikliklerine paralel olarak yak nda yaad akarsular ta maya ya da azalmaya ba lay nca, ürünün verimini yüksek tutman n yollar aram , bu aray lar sonucunda Sümer dönemindeki gibi olmasa da küçük su bentleri, kanallar yap lm r. Günümüz tekstil endüstrisinin de ilk temelleri bu süreçte yine kad n taraf ndan at lr. Çe itli bitki lifleriyle i e ba layan kan, süreç ilerledikçe daha farkl malzemeler kullanarak dokumac geli tirmi tir. Evcille tirdi i hayvanlar n yününü te ilerle e irerek, çocuklar s cak tutacak giyecekler, örtüler dokumaya ba lam r. Bununla beraber, avlanan hayvanlar n derisini ise kullan r bir duruma getirerek giyecekler, ayakkab lar, baz mutfak gereçleri, ta ma araçlar vb. ürünler elde ederek üretim faaliyetlerini oldukça çeitlendirmi tir. Bütün bunlar n yan s ra daha dönemin ba nda tahta saban bulmu olmas yla beraber tar mc kta en büyük verimi elde etmeyi ö renmi tir. Toprak ekip biçmede kullan lan yeni araç-gereçlerin daha bir geli kinlik kazanma- KOMÜNAR yla beraber zamandan oldukça tasarruf sa lanm ve ortaya ç kan geni zaman olana , kad n elde etti i üretim etkinliklerinde daha ayr nt yo unla mas sa lam r. lk dönemlerde ortaya ç kar lan ürünlerin ilkel biçimi, giderek a p, zanaatç kta daha bir incelik yakalanm r. Daha önce salt ihtiyaçlar n kaba anlamda giderilmesi üretimde esas al yorken, art k ürünlerde göze ho gelme kayg yla ola anüstü bir sanat estetizmi yans lm r. Kad n, elde etti i kök boyalar ve çe itli bitkilerden elde etti i maddelerle oldukça ince bir süsleme sanat ortaya ç karm r. Toplumsal ili kilerin Geli iminde leti imin Önemi ve Canl Varl klara Kar Gösterilen Sevgi-Sayg Üretim tasar mlar ve ürünlerde elde edilen bu evrimsel geli meyle beraber kad n, edindi i yetenekler sayesinde kazand bitkileri sa k sorunlar gidermede de kullanr. Tek tek bütün özelliklerini ve insan üzerindeki etkilerini oldukça ayr nt bir biçimde gözlemleyebildi i bitki, ot ve köklerden, yine baz böcek ve hayvan türlerinden çeitli hastal klar gidermede yararlan p, insan ömrünün daha sa kl geçmesine ve uzamas na farkl bir boyut kazand rm r. leti im neolitik dönemde daha geli kin bir konu ma diline dönü mü tür. Çünkü dil; üretim faaliyetleri içinde insanlar n birbiriyle ileti im kurma, duygu ve dü ünce al -veri i 73 KOMÜNAR ihtiyac ndan ortaya ç kan bir olgudur. Bu anlamda dönemin sonlar na do ru geli en duygu, dü ünce ve ileti im yo unlu uyla üretimde sa lanan sanatsal incelik sözlü sanat da beraberinde getirmi ve iir, edebiyat, resim, heykelcilik vb. görsel estetik sanat etkinliklerini de sonuç itibariyle insanl a kazand rm r. Di i Olan Her ey Kutsald r, Ana Tanr çad r Yaban l toplay konumdan yerle ik yaama, üretimdeki yo unlu u ve rolünden dolay kad n öncülü ünde geçen insan topluluklar , topra n bereketi ve hasad n bollu unu kad n do urganl ve üreticili iyle özde tutmu lard r. Di i olup üreyebilen her ey kan ahs nda kutsal say lm , ola anüstü gizli güç sahibi oldu una inan lm r. Toprak kutsal say lan bu de erlerin ba nda gelip kad nla bütünle tirilmi ve insanlarda "Toprak Ana" inanc geli mi tir. Toprak Anan n kendisini yenileyip ürün vermesiyse "Ana Tanr ça"n n kutsal say lan gizil gücüyle ba lant ele al nr. Çünkü "Toprak Ana" ya da "Tabiat Ana"n n da t pk "Ana Tanr ça" gibi kendisini sürekli yeniden yaratan bir konumda oldu u görülmü ve insanlar kad na ola anüstü tanr ça misyonuyla yakla r. Fakat kad tançala ran bu inançta "Ana Tanr ça" bugünkü tek tanr dinlerde oldu u gibi ölümsüz de il, kendini sürekli yenileyen, üreten bir konumda olmu tur. Bu biçimde idealize edilen tanr ça soyut kalmam , yeryüzünde ya ayan insan topluluklar n kurucusu olan analar aras ndan tezahürünü bulmu ve tanr ça a rl kl dini tamlar geli mi tir. Kad n y ld z ve ayla temsiline a rl k verilmekte, ama daha çok yerel do al güçlerin do al anas olarak büyük bir rl a sahip olmaktad r. Bu dönemin tüm yerle im alanlar nda bol miktarda ana tanr çalar da diyebilece imiz küçük heykelcikler mevcuttur. Tar ve evcille tirmeyi yaratan kad n eme i, çocuklar n da do uran anas olarak kad n, tarihte en büyük kutsanmaya u ramaktad r. Bir anlamda ya am n yarat gücüdür. Do a, toprak anad r. Do a, bitki ve a açlar n ürün ke feden gücü olarak tanr ça temsili 74 do al karakterli olarak anlam derinli ine yol açmaktad r. Bu sayg nl k zamanla kad n kutsal görülmesini ortaya ç karm ve kad n gizemli bir güç, bereketin simgesi, ya am ve ölümün kayna olan tanr ça olmu tur. Kad n bu gerçe i a daki iir dilinde çok net bir biçimde ifadesini bulmaktad r. Tanr ça! Onun yan r karar yeri Ellerinde tutar her eyin yazg Onun bak ndan do mu tur sevinç Ya am co kusu görkem Kad nla erkekteki yarat güç. Neolitik kad n devrimiyle beraber kad n topluluklar içine çe itli yasalar dâhilinde al nan erke in konumu ise, kad n üretimdeki aktifli ini tamamlar bir nitelikte olmu tur. Erkek ilk etapta kad ndan ö renme ve yard m temelinde toprakla u ra maya ba lam r. Yani gerek topra i leme i ini, gerekse di er üretim faaliyetlerini erkek, kutsal oldu una inankad ndan ö renmi tir. Erkek neolitik dönemde, topra n verimli ürün vermesinin kan gizli güçlerinden geldi i inanc ndan dolay kendi ikincil konumundan herhangi bir rahats zl k duymam , kad n tecrübelerine sayg duyup, kad ndan bütün yeteneklerini ö renmeye yo un çaba göstermi tir. Asl nda toplulu a yeni al nan erkek, bu süreçte daha çok bar naklar ve içinde ya ad klar ana soylu klan-kabile topluluklar yaban l sald lara kar koruyarak ve avc kla baz toplumsal gereksinimleri kar layarak üretim ve hizmet alan nda kad tamamlar bir konumda olmu tur. Böylece daha önce erke in avc k kültüründen edindi i rekabet ve egemenlik itkileri topluma yararl i lerde de erlendirilmek üzere olumlu bir katk ya dönü türülmü tür. Kad n taraf ndan konan totem ve tabular çerçevesinde avlanma olgusu, toplumsal güvenli in sa lanmas vb. toplu ya am n baz gereklerini giderme etkinli ine kanalize edilmi tir. Yerle ik ya am ve üretim faaliyetlerinde kad na destek veren erkek, zamanla üretimde kullan lan araç-gereçlere yeni boyutlar kazand rmada etkin olmaya ba lam r. Say 45 2010 'Ana Yerli Evlilik' ve Kurallar Ortak kat giderek geli tiren neolitik toplumsal devrimin cinsler aras ili kilere, klan ve kabile içi ili kilenmelere yans mas , yeni organizelere gitme sonucunu da do urmu tur. D evlilik yasas n geçerli oldu u bu dönemde, aile kavram ve olu umu henüz gerçekle memi tir. Ancak "ana yerli evlilik" -evlilik kavram günümüzdeki anlam ile anla lmamal - diye tabir edebilece imiz cinsel düzenleni e göre, kad n evlendikten sonra ana klan nda kal r ve erkek beraber ya ayaca kan klan na yerle ir. Günümüz literatüründe "damat aday " diye adland rd z erkek, analar taraf ndan seçilir ve bu seçim çe itli üretim faaliyetlerini kapsayan s navlar sonucu gerçekle ir. Çünkü ana klan na dâhil olacak erkek, bu klan yasa ve ölçülerine uyum sa lamak durumundad r. Bu biçimde klana dâhil olan erkek, beraber oldu u kad n çocuklar n babas olarak henüz kabul edilmi de ildir. Çocuklardan sorumlu olan, ana ve anan n erkek karde idir. Çünkü günümüz tabiri ile "kocan n" klan mensuplar yla hiçbir kan ve süt ba yoktur. Dolay yla yeni do an çocuklarla da akrabal k ba yoktur. Sadece bir misafir konumunda olup, klan içi kararlar n çok gerekli durumlarda- yürütücülü ünü yapabilmi tir. Dolay yla bir ana öldü ünde çocuklar n sorumlulu u "koca"ya de il, anan n erkek karde ine kal r. "Baba" olarak kabul edilen anan n erkek karde i öldü ündeyse, k z karde in çocuklar onun vasisi olur. Bu düzenlemeye göre neolitik dönemin sonlar na do ru en yak n akrabal k ba , k z karde in çocuklaile anan n büyük erkek karde i aras nda geli mi tir. Bu durum ise ileriki a amalarda ana klan ndaki erkek karde lerin öne ç kmas sonucunu do urmu tur. Çocuk Hakk ve E itimi Anasoylu klan yasalar çerçevesinde, anan klan nda bulunan erkekler de bu dönemde klan ya am nda çe itli inisiyatif sahibi olabilmi lerdir. Fakat erke in inisiyatifli olabildi i yer yine kendi ana klan olabilmi tir. Ancak üremedeki rolü henüz kesinlik kazanmad n- KOMÜNAR dan kendi çocuklar üzerinde herhangi bir hak iddias bu süreçte de geli memi tir. Böylece erkek kendi ana klan ile klan içi cinsellik tabusunun gerektirdi i temelde ili kide oldu u di er klanlar n aras nda ya am sürdürmü , fakat esas ald ise, içinde hak sahibi oldu u kendi anas n klan olmu tur. Çünkü birlikte oldu u kad nlar n klan ya da kabileleri ile her ne kadar verdi i arma anlar çerçevesinde akrabal k ili kileri geli tirmi olsa da, onlar aç ndan o bir yabanc r. Yani hala ana denetiminin d na ç km de ildir. Ama cinslerin bu biçimdeki konumlan , aktif bir biçimde herhangi bir çat maya meydan vermemi tir. Çünkü toplumsal sözle meye kendi insani kiilik karakterini yans tan kad n, bütün bar l yönlerini bu süreçte yönetici konumuna ve konumunun gerektirdi i yasa belirleyicili ine yans tarak demokratik bir toplum düzeni oturtmu tur. Bu anlamda ana-kad n evcil düzeni bir toplumsal kökenler düzenidir. Ama kad n egemenlikli bir sistem de ildir. Çünkü insanl n bu ilk dönemlerinde egemenlik düüncesi henüz tan nmamaktad r. Ayr cal kl haklar, cinsel, rksal, s fsal uçurumlar söz konusu de ildir. Günümüz ataerkil erkek egemenlikli sistemde kad nla erke in aras nda olu turulan fiziksel güç, yarat k, giri imcilik, cesaretlilik, dayan kl k vb. niteliksel farkl klar aç ndan kad n güçsüz de ildir. Çünkü iki cinsin aras ndaki fiziksel ve düünsel uçurumlar toplumsal ve kültürel geli me sürecinde geli en farkl la man n nedeni de il, sonucudur. Dolay yla kad n ilk toplumda toplumsal düzenleni e yön veren do al bir güç konumunda olmu tur ve kad n sahip oldu u bu güç sonradan kazan lan bir yetki gücü de il, toplumsal ve üretimsel i lerinden dolay edindi i do al bir sorumluluk ve yönlendiriciliktir. "Kad n-ana etraf ndaki ili kinin bir güç, otorite ili kisinden ziyade organik dayan ma tarz nda olmas , do al toplumun özüne uygundur. Bir sapmay te kil etmez. Devlet otoritesine kapal r. Organik olu umdan ötürü zor ve yalana dayanma ihtiyac duymaz.." 75 KOMÜNAR Demokratik, e itlikçi kat m esas nda baiçinde ya ayan neolitik tar m toplumu, binlerce y l çat mas z ayakta kal , bu sürece hâkim olan kad n bar , karde lik ve adaletçi rengine borçludur. Neolitik toplum düzeninde hâkim olan ideoloji esas itibariyle kad n eksenli bir ideoloji olmu ve bu çerçevede do al toplumda ya am bulan ahlaki ve politik toplum gerçe i olmu tur. Bu gerçe in özünde s f, hiyerar i, devleti do urtma özellikleri yoktur. Kapsay r, bütünlükçüdür, tamamlay r. Emek ve üretkenli e dayanmas yalan ve sömürüye gereksinim duymamas beraberinde getirmi tir. Bugün kullan lan ana, karde lik, özgürlük, itlik, payla mc k, do al kat mc k, sorumluluk, dayan ma, cömertlik, yi itlik, kahramanl k, tamamlay k vs. birçok kavram do al toplumdan gelmektedir. Bu nedenle bal özellikleri belirgindir. Tüm bu özellikler demokratik-komünal özelliklerdir. Do al toplum insan biriktirmeye büyük bir suç gözüyle bakmaktad r. O dönem insan nda de eri toplumsuz dü ünmek yoktur. Bireyin ya ama kaüretime dayal olup, i bölümü temelinde olmaktad r. Dolay yla do al toplum kimli i ile kendini var etme vard r. Toplumda en fazla öne ç kan di er bir olgu da toplumun ahlaki sisteminin çok güçlü olmas r. Ahlak, toplumun zora dayanmayan günlük kurallar na uymad r. Yani toplumun günlük pratik yürütülü üdür. Yine duygusal zekâ ve analitik zekân n birbirini besleyerek harikalar yaratt görmekteyiz. Bu nedenle do al toplum insan n beyin ve ruh yap henüz parçalanmam r, suni çeli kiler ya amlanda söz konusu de ildir. Kad nda daha fazla ya anan duygusal zekâ, kad n ya am erkekten daha derin anlamland rmas sa lam r. Bu kad n ya am daha saf, sade gördü ü anlam na gelmektedir. Binlerce y l ana tanr çan sürekli yüceltilmesinin toplum ya am nda kad n oynad rolden kaynakl oldu u daha iyi anla lmaktad r. Neoliti in yarat simgeleyen ilk kad n tanr ça Star' n Sümer yurduna indi i tarihsel olarak belgelenmi tir. Star kültürü son- 76 ras nda Ninhursag, nanna, tar, Hepat, Astarte, Kibele, Afrodit olarak devam etmi tir. Günümüzde ise, Star kültürü dedi imiz tanr ça kültürünün yeniden canland lmas gerekmektedir. Bu ayn zamanda demokratik-ekolojik-cinsiyet özgürlükçü bir toplum demektir. Bunun için kad n duygusu, dü üncesi, zihniyeti, ruhu ile yarat lm toplumsall n ifadesi olan, ahlaki ve politik toplumun özünü içeren ve bu anlamda ya am ilkelerini belirleyen 104 Me'lerin geri al nmas gerekiyor. 5 bin y ll k erkek egemenlikli uygarl k tarihi ve onun sistemi, kad n hakikati olan 104 Menin içeri ini kendi bencil, ç karc , iktidarc , yalanc , bask , sömürücü, i galci, gaspç zihniyetine göre tersyüz ederek, hakikati salt güçle özde le tirerek hakikatin yitirilmesine ve karanl kta kalmas na neden olmu tur. Sonuç da günümüze kadar gelen bir tecavüz kültürünün toplumun, insanl n tüm hücresine kadar yay larak ya am bulmas olmu tur. te buna kar dimdik ayakta durmak, erkek egemenlikli sistemin zihniyetine kar güçlü, aktif, örgütlü mücadele yürütmek, kad n ve toplumsall k aleyhindeki her eyi ortadan kald rmak son derece tarihi bir önem ta maktad r. pk tar' n 104 me'lerinin h rs z Enki tarandan çal nmas na, gasp edilmesine kar n dayanamay p, ona ait olan dünyan n ya am bulmamas na ve y lmas na i aret ederek isyan etti i gibi… ehrim y ld , evim batt çocuklar m esir al nd tanr lar n da kentinden sürgün edildim senin elinden bile kurtulamad m sen ne gökte ne de yerde yer bulamayas n Enki ya ayaca n bir yerin olmas n hiçbir yerde" Say 45 2010 TOPLUMSALLIK NEDEN AHLAK VE POL OLMAK ZORUNDADIR KOMÜNAR KT R ve ÖYLE “Toplumsal do a özde ahlâkî ve politiktir. Ahlâk toplumun kural düzenini belirlerken, politika yönetimini belirler. Ahlâk toplumun düzen ve kal sa larken, politika yarat geli imini sa lar. Ahlâks z ve politikas z toplum dü ünülemez. Ahlâkî ve politik düzeydeki a nma her türlü kölelik ve e itsizli in geli imi ile iç içe ya an r.” tir. Yeni bir insan tan mlamas ayn zamanda yeni bir toplum tan mlamas anlam na gelir. Özgür Kürt ki ili i olarak tan mlanan insan tipi bunun somut ifadesidir. nsan ve insan n varl k ko ullar n tümünün ifadesi olan toplumu tan mlamay , insan için bir bak ma en zor zihinsel faaliyet olarak görmek gerekir. Önder APO "Önemli Önder APO'nun kendisini uluslararas bir olan zihniyet ve vicdan devrimini ba armakkomplo ile esir alan egemen kapitalist sister" diyerek bu zorlu a dikkat çekti. Yine "En min sahiplerine ve onlar n ahs nda bir bütün büyük sava nefs sava r" tespitiyle özünde olarak uygarl a kar geli tirdi i Savunmalar ayn gerçekli e sürekli vurgu yapt . Bu konuyeni bir paradigmad r. Bu paradigma özünde da bilgelerin ve peygamberlerin ya am ve mütüm insanl a toplumsall z cadele gerçekliklerini s k s k konusunda yeni bir ahlaki hat rlatt . Çünkü bu temelde ve politik yap sunmaktad r. yürütülen mücadeleyle ki iYeni bir insan Önder APO, "Son çözümlelikte de im ve dönü üm tan mlamas ayn me düzeyim, insanl a topyaratmak, toplumsal yalumu yeni ama esasl argüamda yeniden olu makla zamanda yeni bir toplum manlar yla kavratmada müayn anlam ta r. Bu da intevaz bir çabad r" dedi. tan mlamas anlam na gelir. san n zorlu u ra lar sonuKu kusuz bu çözümlemeÖzgür Kürt ki ili i olarak cunda kendisini kendisinlerin belli bir bölümü Öndeki maneviyatla yeniden der APO'nun ya am felsefe- tan mlanan insan tipi bunun tan mlamas durumudur. sine ba olarak komplo Bir özne olarak insan n somut ifadesidir öncesinde özgürlük mücakendisini varl k yapan ' eydelemizin de ik süreçleler' neyse onlarla kendisini rinde yap lm ve pratikle mi yeniden ifadeye kavu turmas , tir. Günümüz Kürdistan' nda ya anan sosyal, kendisini anbean olu turmas demektir. E er siyasal ve kültürel geli me bunun bir sonucu- bu yeniden yap lanma bir ki ilikte gerçekle idur. Tüm eksikliklerine, yine ard arkas gel- yor, ondan bir gruba ve oradan da bir halka meyen d sald lar ve bask lara ra men, bu mal olacak bir diyalektik temelinde ilerliyorpratikle me düzeyi mevcut durumda Kürdis- sa, bu durumda daha büyük bir sava göze tan'da en etkili sosyal ve siyasal realite duru- al nm say r. mundad r. Önder APO son savunmalar yla bu Apocu gerçeklikte ki ilik mücadelesinin, yeni ya am ve bu ya am n anlam büyüte- ba ka bir deyi le ki ilik in as n nefs sava cek olan maddi ve manevi kültürü çok daha tarz nda geli ti ini ve 'büyük cihat' olarak taderinlikli bir biçimde çözümleyerek yeni bir mland hat rlarsak, ayr ayr binlerce ve düzey ortaya ç karm r. Bu çal malar n tü- hatta milyonlarca 'büyük cihat' mücadelesinin mü özünde yeni bir insan tan mlamas demek ne kadar çetin süreçlerden geçti i daha iyi an- 77 KOMÜNAR la r. Dinlerde bu mücadeleyi ba aran peygamberler, evliyalar ve dervi lerin mücadelesinin sonuçlar n mucize olarak tan mland , bunun ayn zamanda tanr sal bir i olarak kabul gördü ünü veya böyle de erlendirildiini biliyoruz. Bu temeldeki yeniden olu um faaliyetleri toplumsal dilde kutsal i ler olarak da bilinmektedir. Yani kutsall k ayn zamanda büyük zihinsel faaliyetlerin tüm toplumsal yalara hitap edecek, insanlar n dertlerine çare olacak ve kendilerine yol gösterecek sonuçlar da ifade eder diyebiliriz. Önder APO, "Toplumsal gerçeklikler in a edilmi gerçekliklerdir" belirlemesinde bulundu. Toplumsal gerçekli in in as , insan bireyinin toplumsal yap lar n gücünü de kullanarak, kendi eliyle kendi in as gerçekle tirmesidir. Kendini yeniden kurmak için yap lacak ilk ey, insan n üzerinde yürürken kendini in a etti i veya olu turdu u yolu do ru tespit etmektir. Yol ve yöntem do ru seçilmezse, ne kadar çok yürünürse yürünsün, amaçlanan hedeflere ula mak bir yana, amac n yan na bile yakla lamaz. Hatta amaçtan daha da uzakla ma ya an r. Çünkü tarihsel toplum tecrübesi ki isel ve toplumsal de imin herhangi bir yöntemle gerçekle emeyece ini bize göstermi tir. Bir insan n ya da toplumun yeniden yalmas i i y llar alacak kesintisiz bir u ra ve yürüyü ü gerektirir. Hedeflenene ula mak bu temelde gerçekle ir. Yöntem de imin hangi do rultuda ve nas l yap lmas gerekti i sorununu çözer. Ancak " nsan kendini nas l yapmal ?" sorusuna cevap san ld kadar basit de ildir. Tarihsel toplumsal mücadelelerin binlerce y ll k pratiklerinin ortaya ç kard sonuçlar yorumlazda, bu i in oldukça zahmetli oldu unu rahatl kla görebiliriz. imdiye kadar yap lm birey ve toplum tan mlamalar n insanl nereye götürdü ü, " nsan için konulan yeni hedeflere do ru yürüme budur" denilip bu do rultuda al nan yollar n ne tür sonuçlara yol açortadad r. Uygarl k tarihi olarak insanlara belletilen be bin y ll k tarih tam bir 'mezbahalar tarihi' olmu tur. Mezbahaya çevrilen yeryüzü, kelle kesen insan ve kellesi kesilen in- 78 san! Akl ba nda hiç kimsenin insana lay k göremeyece i bu durumun sorumlusu ve böylesi bir tabloyu ortaya ç karan güç de maalesef yine insan n kendisidir. Bu ç lg nl k merkezi uygarl k sisteminin maharetidir! Bu durum insan n yanl tan mlamas n ve buna ba olarak üzerinde yürünen ya am yolunun yanl n bir sonucudur. Birinci ve ikinci do ada tan k oldu umuz ürkütücü tahribatlar insan n toplumsal bir varl k olarak yanl tan mlanman yol açt sonuçlard r. Özünde kendisinden kurtulmak istedi imiz ey bu yanl toplum ve insand r. Toplumsall k denilen varl k hali nedir? Bunun içindeki insan nas l bir varl kt r, nas l ya ar veya ya amal r? Toplum için do ru olan nedir, do ru birey ve ya am nas l olur? nsan nas l güç olur? Toplumsal sorunlar nelerdir ve nas l çözülür? nsanl k bu ve benzer birçok soruya binlerce y ld r de ik zaman ve mekân ko ullar nda yan t olmaya çal maktar. Bu ve benzer sorulara yan tlar olu turulur ve yine verilen yan tlara göre ya am n pratik ad mlar at rken, i e ba lan lan nokta ve yol daha sonra ortaya ç kanlar belirlemi tir. " nsan d tan bir yarat güç taraf ndan yoktan yarat lan bir varl kt r" denilerek toplumsal sorunlara yan t olmaya çal rken, yürünen yolda ta nan anlay insanl n ezici bir kesimine kölelik, bir avuç kadar olan kesimine ise iktidar ve egemenlik getirmi tir. " nsan yarat lktan sonra kendisini iktidar ve devletler kurarak güç yapan ve bu temelde sorunlar çözerek geli en bir varl kt r" diyen yakla mlar adaletsizli e, sava lara, talana ve daha birçok toplumsal soruna yol açm r. Bunlar ve daha birçok tan m ve çözümleme biçimiyle kendilerince insan ve toplumu analiz edip ya am için en do rusunu bulmay hedeflemi lerdir. Tüm bu aray lar n yol açt sonuçlar, günümüzde eskiden dinlerin k yamet habercisi olarak tan mlad klar ko ullar geride b rakan koullar ve koca bir kaosla noktalanm r. "Do ru olan nedir?"sorusuna cevap temelinde geli en her insan aray kendi içinde bir hakikati arama, onu bulma aray olarak gerçekle mi tir. Her aray "Hakikat benim" Say 45 2010 iddias nda da bulunmu tur. Ancak belirtilmeye çal ld gibi bugüne kadar yap lanlar n yol açt sonuçlar devasa boyutlarda toplumsal sorunlar olarak her birimizi bir ekilde etkileyen olaylar ve olgulara dönü mü tür. "Bir rp da sayarsak artan nüfus, kaynaklar n tükeni i, çevre y , s rs z büyüyen toplumsal çatlaklar, çözülen ahlaki ba lar, ya am n mekân ve zamandan kopu u, büyük stresli ve büyüsünü, iirselli ini yitirmi ya am, dünyaçöle çevirecek nükleer silah y naklar , sonu gelmeyen ve tüm toplumsal bünyeyi saran yeni sava türleri gerçek bir mah eri ça rmaktad r. Bu a amaya geli in kendisi bile Hakikat Rejimlerimizin iflas etti ini göstermektedir. Umutsuz bir tablo sergilemek durumunda de ilim. Ama kar zda, içimizde yiten ya ama kar sessiz kalacak, ç k atmayacak halde de de iliz. Umutsuz olmayal m, gözya lar na bo ulmayal m. Fakat bunun için çare gerekir… Hakikat aray z bo bir çaba m yd , yoksa karanl k güçler ça ndan m geçiyorduk? Büyük yanl klar nerede ve ne zaman yap ld ; saplant lara nerede ve ne zaman girildi?" Demokratik Uygarl k Manifestosu'ndan sundu umuz bu al nt da Önder APO çarp bir gerçe e parmak basmaktad r. imdiye kadar ya ananlar n insanl a a rl kta zarar verdi ini ve bu durumda yeni bir aray n, daha do rusu yeni bir hakikatin ve hakikat yolunun art oldu unu göstermekte, yürünen ve yürünecek olan yola girmeleri için herkese ça da KOMÜNAR bulunmakta, bunun toplumsal varl k olmam zdan kaynakl bir zorunluluk oldu unu ifade etmektedir. Bu sese mucizevî ses demek, bu sesi böyle kar lamak toplumsal ya am n karakteri gere idir. Bir bütün olarak insanl k sorunlar göz önüne getirdi imizde, küçük bir olgu olarak görülse de, PKK'de pratikle en asnda bu mucizevî sesin yans mas r. Yeni bir aray , en sade ifade ile yeni bir ya am ve insan aray r. Bunun için insan n içinde yap ld toplumu yeniden tan mlamak artt r. Toplum veya toplumsal ya am varl k ko ulumuz oldu u halde, imdiye kadar ya ananlar insan bu konuda alabildi ine bilinçsiz lm r. Hatta denilebilir ki, insan bireyinin kar nda en 'cahil' oldu u konu kendi varl k ko ulu olan toplumsal ya am r. imdiye kadar yeni ya am aray içinde olanlar n hemen hepsi toplumsal ya am bir bütün olarak ele almak yerine, ya am n herhangi bir yerinden tutarak anlatmaya ve kavratmaya çal larr. Bu da parçal bilinç, parçal ya am ve parçal ki ilikler ortaya ç karm r. Do ru ve gerçek insan için ilk sorumuz "Toplum denilen ey nedir?" sorusunu sormak, buna cevap olu turmak, daha sonra da toplumun kendi içinde hangi yol ve yöntemlerle de ime u rad sorusunu cevaplamak olmal r. Topluluk halinde bir arada ya amak hayvanlar âleminde tan k oldu umuz temel bir özellik, hatta varl k ko uludur. Ayn durum ku kusuz bitkiler âlemi için de geçerlidir. Çevremize bir göz att zda bu gerçe e ta- 79 KOMÜNAR kl k etmemiz fazla zor olmayacakt r. Daha aç k bir ifadeyle belirtmek gerekirse, "A açlar ormans z, bal klar sürüsüz olmaz." Topluluk tarz ndaki ya am belki de var olma arzusunun kaç lmaz bir sonucudur. Yaln zca makro evrende de il, atom-alt evrendeki en küçük bir varl n da beslenme, varl güvenceye alma ve soyunu sürdürme biçiminde tan mlayabilece imiz en temel ihtiyaçlar söz konusudur. Ad geçen ihtiyaçlar tüm canl lar aç ndan ortakt r. Dolay yla bu ihtiyaçlar gidermeden hiçbir olu um varl sürdüremez. En küçü ünden en büyü üne her olgu bu ihti- Do adaki her olgunun bir öznelli i, ba ka bir deyi le içinde hareket etti i bir yasas , bir anlam düzeyi vard r. stisnai bir durum olan sapma hali söz konusu olmad kça, do ada hiçbir olu um anlams z olamaz yaçlar kar layabilece i uygun zeminler arar; deyim yerindeyse bu zeminleri in a eder. Bal k örne inde sürü olan bu birarada ya ama zemini, atom-alt dünyadaki en küçük varl klar için belki de hücre biçimindeki olu umdur. Hücreler birle ip dokular , dokular da organlaolu turabilir. Bunlar n her biri kendi içinde birer ya am zeminidir. Basitten karma a do ru giden bu zeminler birçok olu um için birer varl k ko uludur. Canl k özelli i ya da kaba cans z madde anlay n reddi, do adaki her olgunun sezgisel, anlamsal ve özgürlüksel özelliklerinin kabulünü de beraberinde getirir. Yani do adaki her olgunun bir öznelli i, ba ka bir deyi le içinde hareket etti i bir yasas , bir anlam düzeyi vard r. stisnai bir durum olan sapma hali 80 söz konusu olmad kça, do ada hiçbir olu um anlams z olamaz; yani evrensel bütünlük içinde yer alan her olu um kesinlikle bir anlama sahiptir. Bu anlam yüklenimi özünde evrenin de en temel e ilimi olan özgürlük e ilimine tekabül eder. Anlamsall k, sezgisellik ve özgürlük her do al olgunun temel özelli i olsa da, hiçbir varl kta insandaki kadar geli memi tir. nsan toplumu bilinebildi i kadar yla evrendeki en yo unla bilgi (bilinç), anlam ve özgürlük zeminidir. nsan n tüm evrensel gerçekliklerin toplam olmas da asl nda bu gerçe i ifade eder. Sezgisellik ve kayna ald duygusal zekâ bütün canl lar n ortak özelli i durumundad r. Duygusal zekâdan yoksun canl türü yoktur. Ya am ilgilendiren iç ve d geli melere an nda kar k vermek duygusal zekâ ile ba lant r. Zekâl varl k ayn zamanda ö renen varl kt r. Ö renmek ya amla ilgili tüm tehditler ve geli melere h zla kar k vermek demektir. Bitkiler ve hayvanlar aç ndan ö renmenin en çarp hali ise do al çevresiyle uyum içinde hareket etme biçiminde kendini gösterir. Nitekim bitkiler ve hayvanlar âleminde yer alan her varl k için kendi do al çevresine yabanc la ma yok olman n yolunun aç lmas yla özde tir. Yani çevresine yabanc la an hiçbir olu um varolu unu sürekli k lamaz. Bitkiler ve hayvanlar âleminin her üyesi kendisini do al ko ullara uyarlamak için çaba harcar. K mevsiminin en çetin so una direnmek zorunda olan bir hayvan fizyolojik olarak kendisini buna haz rlar. Kaktüs bitkisi çölün kurakl na direnmek için gövdesinde su biriktirir. Esas itibariyle tüm bitkiler ve ezici ço unlu uyla hayvanlar n yazg do an n kendilerine sundu u ko ullarla çizilmi tir. Kendisinden önceki iki temel canl türüyle duygusal zekâ aç ndan kurdu u ortakl k, insan bu iki türle özde k lmaz. nsan bunlardan daha fazla bir eydir. nsan olmak ya da insanla mak, do an n kendisine çizmek istedi i yazg ya direnmek ve bir kar yazg olarak ortaya ç kmak demektir. nsan, do an n yazg na kar bir kar yazg r. Öyle ki, böylesi bir kar yazg haline gelmedikçe, insan n hayvan- Say 45 2010 ktan kopup yeryüzünde ayr bir tür olarak varl kesinle tirmesi olanaks zd r. Elbette kar -yazg olmak do aya yabanc la may gerektirmez. nsanda do ayla uyum sa lama doan n tan nmas esas na dayan r. Nitekim ekoçevre olarak do an n insan için yeri varolu sal bir nitelik ta r. Özellikle insan söz konusu oldu unda, do an n son derece cömert davranbelirtmek gerekir. Kald ki, bitkiler ve hayvanlar âleminin varl insansal varolu un önko uludur. Kendisinin alt ndaki bitkiler ve hayvanlar âlemi her bak mdan insan n ya akolayla roldedir. nsan n do aya büyük ba ve do ay bir ana olarak alg lamas da buradan kaynaklan r. nsan için özgürlük bir yan yla do ayla kurdu u ili kinin içindedir. Duygusal zekâ insan ya am için de öncelikle gerekli zekâ türü olsa bile, onu öteki iki canl türünden ay ran özelli i insan n dü ünen ve tasar mda bulunan bir varl k olmas r. nsan n h zla toplumsalla mas ve ayn anlama gelmek üzere insanla mas sa layan zekâ analitik zekâd r. Analitik zekâ duygusal zekâyla uyum içinde çal nda insan ya am oldukça anlaml k labilir. Bu zekâ türü insan an'da ya ayan bir varl k olmaktan ç kar r; insan n tüm ça lara ve zamanlara aç lmas , geriye dönüp geçmi i sorgulamas ve gelece i kurgulamas sa lar. Daha do rusu, kendi yasall kendisinin belirlemesine yol açar. Önder APO'nun da belirtti i gibi, nsan bireyi ve toplumu olgular nda yasall k hem çok esnek, hem de h zl dönü üm sergileyebilme özelliklerine sahiptir. Fizik, kimya ve biyoloji olgular nda gözlemlenen kayasall k ancak fizik, kimya ve biyolojinin s rlar nda geçerlidir. Gerisini insan n beyin yap ve toplum olgusu belirler. Bu nedenlerle insan ve toplumu kaderci anlay lara ba lamamak, özgürle me ans ve olanaklar aç ndan büyük önem ta maktad r." nsan yarat r ve öncelikli yarat da kendisidir. O t pk bitkiler ve hayvanlar gibi sadece do an n kendisine sundu u eylerle yetinmez; do ada bulduklar de tirip dönü türür. Onlar yeniden i leyerek kendi yarat m- KOMÜNAR lar biçiminde do aya ekler. Tabii insan n yaratt eylerin materyalleri do ada haz r olarak vard r. Örne in do ada ta bulunur, ama ev yoktur; mermer bulunur, ama heykel yoktur; ses bulunur, ama müzik eseri yoktur; bu day bulunur, ama un yoktur. Bunlar insan n beyin ve kol eme inin ortak ürünleri olarak do a içinde yerini al r. Do adaki olgular belli i lemlerden geçirip yeniden biçimlendirmek insana mahsustur. nsan bu yolla evler yapar, köyler kurar, kentler in a eder. nsan yarat eyler sadece maddi ürünler de ildir; mitoloji, din, ahlak, sanat gibi manevi kültür de erleri de bu yarat mlar kapsam nda de erlendirilmelidir. Yarat mlar ile kültürel varl k ad na hak kazanan yegâne canl türü insand r. nsan do an n en zay f varl klar ndan biridir. Do duktan birkaç saat sonra bir geyik yavrusu sürüyle birlikte hareket edebilir. Kozas ndan ç kan bir kelebek çok k sa bir süre içinde uçabilir. Gerçekten de hayvanlar n annelerinin bak na ihtiyaçlar k sa sürelidir. Oysa yeni do an bir insan bebe inin birkaç saat yaln z kalmas ölmesine neden olabilir. nsan yavrusu en az ndan iki y l adeta annesinin bedeninin bir parças durumundad r. Anneden kopmas bebe in ya am sona erdirebilir. nsan n kendi ayaklar üzerinde durabilmesi için hiç olmazsa on ya n üzerine ç kmas gerekir. Tek ba na do an n nerdeyse en zay f varl olu turan ve adeta bir hiç olan insan, bu zay fl gidermenin yolunu toplumsalla mada bulur. Toplumsall k olmadan insan tür olarak var olamaz. Bu anlamda toplumsall k insan türünün varolu ko uludur. En güçlü bir birey bile bir toplumu olmadan ayakta duramaz. Toplumsal ya ama, do ada bir yasa tarnda i leyen biraradal n insan türünde cevab bulmu gerçe i olarak bakmak en do ru yakla md r. Ancak insan türünde birarada olmak di er canl lar gibi a rl kta fiziki biraradal k de ildir. nsan türünde hem maddi yani fiziki, hem de manevi olarak birlikte yaama esast r. nsan türündeki biraradal k birbirini besleyen iki organik kaynak gibi gerçekleir. Toplumsal ya am bir bar nak gibi insan n 81 KOMÜNAR ya amsal koruna r, besleyen ve sorunlaçözen anas r, kimlik ifadesi olan kültürel birikimlerinin gerçekle ti i do as r. Toplumsal ya am insan için haf za demektir. Zaten insan belle i denilen ey toplumsal ya an geçmi prati idir. Bu anlamda toplum insanl k tarihidir ya da bizzat tarihin kendisidir. Toplumsal ya am her türlü insani faaliyetin içinde gerçekle ti i mekând r. De tikçe detiren bir yap lanmad r. Daha da s ralayabilece imiz toplum özelliklerinin hem birer özellik haline gelmesi, hem de kendi kurallar ile süreklilik kazanmas da geli igüzel de il, toplumsall k yasalar na göre olmaktad r. Toplumsal yasa, toplum derken ifade edilen eyin nas l olu tu unu ortaya koyar. Yasa ayn zamanda insan denilen varl n ya amas na yol açan i leri anlat r. Burada sözü edilen, hangi lerin insan i leri oldu u de ildir; bundan önce hangi i ler insan insan yapm sa onlar yasa olacakt r. Toplumsal ya am için yasa derken, elbette bugünkü gibi birkaç tane bencil ve bireyci insan n söyleyip yazd klar anla lmamal r. Toplumsal ya am var eden aktivitelerin kendilerine has bir i leyi mant klar vard r. Bir kere toplumsall k tam bir payla m ve dayan ma organizasyonudur. Toplumsall var eden i ler payla ve dayan may esas alan lerdir. Bu i lerin sonuçlar payla zorunlu lar. Toplumsal i ler insan n kendisini bir yere ait hissetmesi için gerekli olan eylemlerdir. nsan i yapt kça adeta kendisini kan tlam olmaktad r. Bu kan tlama insan n kendisine kar gerçekle tirdi i bir kan tlama hali deildir; kar ndaki insana yönelik olarak yerine getirmek zorunda oldu u bir görevdir. toplumsal bir sorumluluktur. Bu anlamda sorumlu olmak ve sorumlu davranmakla paylan i levselli i ve devaml sa lanm olur. Yani payla m ayn zamanda sorumluluun bir sonucudur. Payla m toplumsall k anlam nda insanlan birbirlerini etkilenme biçimi de olmaktar. Ya am içinde her insan, ister bilinçli ister bilinçsiz olsun, ister fark nda olsun ister olman, mutlak suretle bir ba kas ndan veya her- 82 hangi bir toplumsal olay ve olgudan etkilenmektedir. nsan n toplum içinde olumlu veya olumsuz etkilenmesinin kendisi de bir al verin yani bir payla n sonucudur. Toplumsal payla m ya am n zay f olan yan gidermek ve tamamlamak, güçlü olan ya am yan ise adalet ilkesine göre her kesime da tmakt r. Bir ba ka deyi le güçlü olandan al nan gücü genelin ç kar için payla makt r. Kar ks z olan bu ilkesel duru toplumsall kta komünal ya am tarz ifade eder. Bunun içindir ki, toplumsal ya am ayn zamanda komünal ya amr. nsan n insanla ma düzeyi komünal ya a- Yasa ayn zamanda insan denilen varl n ya amas na yol açan i leri anlat r. Burada sözü edilen, hangi lerin insan i leri oldu u de ildir; bundan önce hangi i ler insan insan yapm sa onlar yasa olacakt r n gerçekle me düzeyine paralel olarak geli mi tir. Bu gerçeklik insan bir tür olarak var oldukça hep var olacak de mez bir ilke durumundad r. Yani toplumsall k insanl n ta kendisi demektir. Toplumsal ya am n komünal olmas bir zorunluluk oldu u için, insan n insanca ya am için toplumsall ve komünal ya am hakikat aray zda bir ilke olarak kabul etmek durumunday z. Toplumsall n ne oldu u sorusuna verilecek cevap, toplumun komünal bir organizasyon oldu udur. Toplumsal ya am ya da komünalite bütünlük içinde olmay ifade eder. T pk bir bedeni yapan canl yap lar n kendi aralar ndaki ba lant lar n atom-alt parçac klardan ba lay p sistemlere kadar olan tarz gibi. Dolay yla parçalanamayacak bir ey varsa o da toplumsal ya amd r; ayn ekilde toplumsal ya am var eden dü ünce, ekonomi, bilim ve sanat Say 45 2010 KOMÜNAR gibi ya am alanlar r. Toplumsal ya am n bü- Toplumsal i ve emek, ya am yapan komütünlü ünden kopart lan herhangi bir organ nalli i ifade eder. nsan insan yapan ey emek hastal kl olur. Hastal kl olmak insan 'kasap' ise ve insan eme i maddi ve manevi alanlarda konumuna dü ürmek, o hastal kl yeri de mik- olu uyorsa, toplum ayn zamanda bu emeklerop saçan mekân yapmak demektir. Örne in rin bir sonucudur demek yerinde olur. Yani bugünün bilim ve sanat alanlar ve bu alanlar- komünallik insan eme inin ortaya ç kard da çal an ki iliklerin ezici bir kesiminin duru- insanca ya am n kaç lmaz bir sonucudur. Bu mu böyledir. Bu durum toplumsal ya var anlamda insan komünal olmak zorundad r. Bu eden i lerin karakterinde komünalli in oldu- ilkeyi u biçimde de vurgulayabiliriz: nsan n unu gösterir. Yani i ayn zamanda insanlar n insan olarak tan mlayaca z hali komünal birlik içinde ortakla mas sa layan eylem olan toplumsal i ler içinde olu maktad r. olmaktad r. Toplumsal ya am n bütünlü ü için Do ru insan komünallik içinde yap lanan inher toplum üyesinin, bireylerden gruplara, ka- sand r. Ba ka bir deyi le komünal insan gervimler ve milletlere kadar herkesin yapmas çek insand r. gereken i leri vard r. Bir kez toplumsalToplumsal ya am bu la ma olu tuktan lerin sonuçlar ve orsonra art k önemli nsan insan yapan ey emek ise ve ganizasyonu ile olu olan bunun devaml insan eme i mu tur ve devam etsa lamak olamaddi ve manevi mektedir. Dolay yla cakt r. nsan ait olalanlarda olu uyorsa, toplum ayn bugün bir kavram ola- zamanda bu emeklerin bir sonucudur du u toplumunda rak 'toplumsal i ler' olu tu u gibi, her demek yerinde olur. denilirken neyin kas- Yani komünallik insan eme inin ortaya olu um ayn zamantedildi ini çok net olakard insanca ya am n kaç lmaz da toplumu yeniden rak vurgulamak gereyap p ona devaml k bir sonucudur. kir. Özellikle bugün kazand rmak anlam Bu anlamda insan komünal her i 'toplumsal i ler' na gelmektedir. nolmak zorundad r kapsam na girmedi i sanl k yapt i veya için, bu kavram s kça pratik sonucunda topkullanmak daha önemli olmaktad r. lumunu yapar. Bu nedenle i yapmak insanl k Dinamik bir olgu olan toplumsall k ayn için olmazsa olmaz kabilinden bir faaliyettir. zamanda insan n do ada birebir olmayan nes- O zaman ya am n hakikatini ararken, sadece neler yapmas na yol açan kesintisiz bir ey- ya am n komünalli ini de il, bu ya am n nalemlilik halidir. Toplumsal ya am devaml kl devam etti ini tespit etmek de ikinci önemla yürüyen bir eylem sahas r. nsan insan li husus olmaktad r. Burada da en önemli soru yapan, yapt kça kendisi de yap lanan canl bir u olmaktad r: "Toplumsall devam ettiren varl kt r toplum. Bu canl varl k sürekli de i- olgu nedir? Ne neden ve nas l de ip dönü im ve dönü üm içinde olan bir özellik göste- mektedir, bunu yapan irade nedir?" türünden rir. Toplumsal dilde de im ve dönü üm 'fi- sorular sormak ve yan tlamak insanl z kir, zikir ve eylem' üçlüsünü birlikte ya amak için bir zorunluluk olmaktad r. ve ya atmakt r. Önder APO, Demokratik Uygarl k MaToplumsal dilde de im ve dönü üm sü- nifestosu adl savunmas n de ik kitaplarekli çal mak demektir. nsan için çal mak, nda ilgili bölümlerde konuyu de erleneme i ile her zaman i levsel olmakt r. nsan dirirken, toplumsall n asl nda ahlaki ve polikendini eme inde gerçekle tirir. Emek insan n tik bir olgu oldu una, dolay yla de iyor kendi insani özünü do rulamas r sözü bu denilen eyin de bu olgular n gücü sayesinde anlamda önemli bir do ruya i aret etmektedir. gerçekle ti ine vurgu yapmaktad r. Bu savun- 83 KOMÜNAR malar nda Önder APO'nun özellikle üzerinde ve devam ettirdi ine olan inançtan kayna durdu u konu toplumsall zdaki ahlakilik almaktad r. Toplum içinde dinsel kitaplar n ve politik gerçeklikler olmaktad r. Bu konuda kutsal bilinmesi ve bilimsel olarak tan mlanan Önder APO toplumsal ahlâkîli i çok çarp tüm kitaplardan daha etkili olmas n temel vurgularla tan mlamaktad r: "Ahlak ekonomi- nedeni budur. nin, daha do rusu ya am n temel ihtiyaçlar Dikkat edilirse, hemen hemen tüm dinsel n elde edilmesinin en iyi yolu olarak tan m- kitaplarda birbirine yak n izahlarla verilen lanabilir. Töre ve usul olarak ahlak, ekonomi- ba ca olay yarat öyküsüdür. Önder APO, nin veya temel ihtiyaçlar n elde edili tar- 'insanl k bu kitaplarda geçmi tüm öyküsünü r… Ahlak, ba ta ekonomik çabalar olmak gördü ü için bu kitaplar etkilidir' anlam na geüzere, tüm toplumsal eylemliliklerin iyi tarz n- len bir de erlendirmede bulundu. Ahlak n topda gerçekle tirilmesini ifade eder. Dolay yla lumsal ya am içinde en önemli kö eye oturtultoplumsal olan her ey ahlakidir. Ahlaki olan mas n nedeni de onun inançla olan ba ndan her ey de toplumsald r. Örne in ekonomi ah- dolay r. nanç olmadan bir arada kal namaz, laksal oldu u gibi, din de ahlaksald r. Do ru- çal lamaz, emek verilemez. Sorumlulu u ve dan demokrasi olarak siyaset ahlak n kendi- payla ahlaks z dü ünmek mümkün desidir… ildir. Ahlak toplumsall n ruhu gibidir. E er O halde i in ilk kural yani ahlak , ilk ba - toplumsal i ler toplumu görünür k lan bir ollardan itibaren toplum için hayati bir konu- guysa -ki öyledir-, ahlak da görünen bu bededur. En iyi i nas l yap yorne canl k kazand ran enerji sa, o nas ll k en iyi ahlak Ahlak toplumsall n ruhu olmaktad r. Ba ka bir deyi kural olarak zihinlere yer- gibidir. E er toplumsal i ler le toplumu maddi bir varl k le ir. Bu, süreç içinde daha toplumu görünür k lan bir olarak ele al rsak, ahlak da yetkinle erek, sa lam bir olguysa -ki öyledir-, ahlak da onun canl ve hareketgelenek olarak toplumsal lili ini sa layan temel bilegörünen bu bedene haf zaya mal olur. Ahlak ar- canl k kazand ran enerji endir. Yani ahlak toplumk olu mu demektir. Töre, sall k denilen biraradal n olmaktad r gelenek denilen olay budur. mayas olmaktad r. Do an n Burada çözümlenmesi gereken bir yasas olan birarada olmaen önemli husus, ahlak n zihni bir eylem oln insanl ktaki biçimi olan toplumu di er tüm du u kadar toplumsal i le ilgili olmas r." biraradal klardan ay ran ey ahlakt r. Böylece Toplumsal ya amda sürekli de en olgu toplumu yapan temel olgunun ahlak oldu u yapma tarz r. Toplumsal ya am bir kez gerçe i ortaya ç kmaktad r. Önderli imizin olu tuktan ve ya am kendi mecras bulduk- toplumsal in ada ahlakili i önemsemesinin en tan sonra, insanl n sürekli de tirdi i veya önemli nedeni de budur. Toplum esasta ahlaki de tirmek istedi i nokta i yapma tarz ol- bir varl kt r. mu tur. Toplumu yapan, olu turan ve bir arada Her i in bir kural vard r. Kural bilmek ve tutan hem maddi hem de manevi olarak ya- kurala göre olmak ahlakiliktir. Kural i in balan toplumsal i leridir. Toplum kendisini var ar için gerekli oldu u kadar, ya am kuran eden i hangisi ise özünde ona ba lanmakta- özelliktir de. Ahlak toplum için ba ar olmar. O i e kutsall k payesi vererek inanmaktan içindedir. Ba ar sonuçlar di er insanr. nanç eklinde insan n kendisini varl k ha- larla payla mak, onlar da ba ar ya katmakt r. line getiren toplumsal i lerine inanmas ilk al- Toplumsal gerçeklikte bir ey payla ld kça lama biçimidir. Ahlak ya am ç kars z k lan, büyümektedir. Ya am kurallar bütünlü ünden yani onu komünal yapan eyleme inanmakt r. olu ur. Bu kurallar ayn zaman da ya am yananç dü üncesinin halen devam eden gücü, am yapan i lerin bütünlü ünün ifadesidir. inan lan eyin hayat yapt na, korudu una Dolay yla toplumsal ya am bir bütün ahlak- 84 Say 45 2010 la yüklü bir alan olmaktad r. Bu anlamda çamak en büyük ahlakilik olurken, i siz kalmak ahlakilikten dü mektir. En iyi sistem her üyesini bir ekilde emek sürecine katan ve i levsel k lan sistem olurken, insanlar i sizli e terk eden sistem en ahlaks z sistem olmaktad r. Kapitalist sistem bu toplumsal do rudan dolay en ahlaks z sistem olmaktad r. Toplumsal ya am n kurulu diyalektiinde ya am yenilemek, i yapma biçimini de tirmektir. Bu konuda unutulmamas gereken nokta, i derken oturup kalkmaktan tutal m bir siyasi karar pratikle tirmeye, bir sanat eserini yapmaya, bilimsel bir icatta bulunmaya kadar her tür insan faaliyeti ifade edilmek istenmektedir. Bu de imi yapmak için insanlar n bazen on y llarca emekleri ve tecrübeleri sonucunda inand ölçüler ve kurallar de tirmesi gerekir. Bu da yeni bir inanç sistemi yaratmak anlam na gelmektedir. Bir inanç b rak p yerine yeni bir inanç sistemi olu turmak yeni bir ya am ortaya ç karmakr. Ya am n bu kural na göre esasta de en i yapmada yeni kurallara ula makt r. Yeni olu turulan kurallara inanç geli mi ise, bu da yeni ahlakiliktir. Bu temeldeki de imin toplumun komünal özüne ters dü meden yap p yap lmad söylenen söz ile yap lan i aras ndaki ili kiye bakarak anlamak mümkündür. in kural de tirmek için söylenen sözün, kural de ikli i ile ortaya ç kard sonuç ve bu sonucun sonras nda söylenmesi gereken yeni sözün yap lan i ve ilk söylenen söz ile nas l bir ili ki içinde oldu u da önemlidir. Bu ili kiler düzleminde bir terslik varsa, olu an yeni ahlak veya toplumsal ya am komünal de ildir. Bu ili kilerde bir uyum varsa, bu da toplumun kendi diyalekti inde de im ve dönü üm yaad gösterir. Ku kusuz toplumsal ya am çok zengin ve renkli olsa da kendi içinde ortaya ç kan de iim ve dönü ümü bin bir yoldan ilerletme olana na sahip olsa da bu yollardan birini seçmek gerekir. Çok de ik yönlere ve birçok yola gitme olas içinde tek bir yolu seçmek gerekir. Çünkü nihayetinde yürüyü an tek bir yol, hatta tek bir kulvarda gerçekle ir. Ahla- KOMÜNAR kilik toplumsal i in kendi kural içinde vard r ve bir noktaya kadar seçim olana insana rakmaz. Çünkü ahlaki kural var olma kural oldu undan, o olmad nda ya i ya da ya am olmaz. Kurals zl k ölümle sonuçlanacak durumlara da yol açabilir. Ancak birçok i içinden insan en do rusunu bir zorunluluktan önce kendi bilinci ile karar vererek seçer. Toplumsal ihtiyaçlar n giderilmesi için en yararl olan bulup ç karmak da en zor toplumsal i lerdendir. lerin içinden i seçmek özgürlüktür. Çünkü birçok yol ve yöntem içinden birini seçmek bilinçli olmay gerektirir. En yüksek ahlaki davran n ço unlukla en bilinçli insanlardan gelmesi de bunun ifadesidir. Bilinç ya am içinde olu an zihinsel aktiviteler toplam n ya amla direkt ba içinde olan duygu ve dü ünce halidir. Ahlaki olarak düünce, yap lacak i lerin teorisidir; iyi ve do ru teori toplumsall yürütecek i lerin bilgisidir, bunlar n bilincinde olmakt r. Kural bilmek de ahlakiliktir. Çünkü ahlak ya am var eden kurallard r; kural olmadan toplumsal ya am olmaz. ayet bir do ru toplumsal ya am n komünal ilkesine göre olu mu ve kurallar haline gelmi se, bu hal özgürlük demektir. Önder APO bunun için ahlak 'kat la özgürlük hali' olarak tan mlad . Toplumsal de im ve dönü ümde ahlakili in ilk s nand nokta i seçme noktas r. seçmek "Hangi i daha do ru olur?" sorusuna yan t olacak prati e yönelmektir. Bu seçimin toplumsal kar politikad r. Bu seçim olgusundan dolay Önder APO politikan n anla'özgürlük sanat ' olarak belirlemenin daha iyi bir tan mlama olabilece ini söyledi. Bu temel ilkeden dolay Önder APO politika olgusunun ahlakla ba da çarp biçimde ortaya koydu. "Ahlak n i levi hayati i leri en iyi yapmaksa, politikan n i levi ise en iyi i leri bulmakt r. Dikkat edilirse, politika hem ahlaki boyut ta yor, hem de daha fazlas . yi i leri bulmak kolay de ildir. leri çok iyi tan may , yani bilgi ve bilimi, bir de bulmay yani ara rmay gerektirir. yi kavram da buna dâhil olunca, ahlak bilmeyi de gerektirir. Görüldü- 85 KOMÜNAR ü gibi politika çok zor bir sanatt r. çine girilen önemli bir yan lg , politikan n devlet, imparatorluk, hanedan, ulus, irket, s f vb. gibi büyük hacimli kavramlarla iç içe dü ünülmesidir. Politikay bunlar ve benzer olgular ve kavramlarla iç içe dü ünmek anlam dü ürebilir. Gerçek politika tarifinde gizlidir: Toplumun hayati ç karlar özgürlük, e itlik ve demokrasiden ba ka hiçbir kavramlar grubu izah edemez. O halde politika esas olarak, ahlaki ve politik toplumun her ko ul alt nda bu niteli ini veya varolu unu sürdürebilmesi için yap lan özgürlük, e itlik ve demokratikle me eylemlili i demektir. " Tüm bu de erlendirmelerden hareketle toplumun komünal ve canl bir organizasyonu ifade etti ini, ayn zamanda kendisini do ada gerçekle tirmek için de sürekli hareketlilik halinde olan bir yap lanma oldu unu söyleyebiliriz. Toplumsal hareketlilik ya am var eden toplumsal i lerdir. Toplumsal i ler insan di er canl lardan ay ran faaliyetlerdir. Dolay yla i insan n kendisini içinde gerçekle tirdi i bir eylem alan r. Bu noktada yap lan i in nas Önder APO'nun deyi iyle ya am n ahlaki kural ifade eder. Bu gerçeklik ne yaparsa yapn sonuçta insan n ahlaki bir örgü ördü ünü gösterir. nsanl k bu anlamda ne kadar ahlaki ise o kadar vard r. Toplumsal ya am n uzun süren prati i sonucunda ortaya ç kan çok zengin i yapma yöntemleri insana hangi i ve yöntemle do ru sonuçlara ula aca görme olana vermektedir. Ya am n ba lang ndan bu yana olan bir realitedir bu. Bu özellik insan n politik bir varl k olmas na yol açm r. Toplumsal zenginlik artt kça, insan n politik olma olanaklar da artm r. Dolay yla ahlak ve politika maddile mi toplumsall kt r. Toplumsal do am n ahlaki ve politik bir gerçeklik olmas ndan dolay "Ya am n de iim ve dönü ümü için i e nereden ba lanmas gerekir?" sorusu da yan bulmu olmaktar. Toplumsal do ay en iyi tan mlama olanaveren ey toplumun ahlaki ve politik yap oldu undan, de im ve dönü ümde, yol ve yöntemde esas al nmas gereken temel özellik olmaktad r. Bir toplumsal olgunun ne kadar 86 komünal oldu unu onun ahlaki ve politik gerçekli i belirler. Bu gerçeklik ayn zamanda toplumsal de imde ahlaki ve politik boyutun sürekli de im halinde oldu unu gösterir. Sürekli de im halinde olmas na ra men varl önemi de meyen bir olgudur ahlakilik ve politiklik. Ahlaki ve politik karakter toplumun temel özelli i oldu u için insan ve toplumu belirlemek durumundad r. Komünal ve demokratik toplumda varl klar sürekli iyi ve do ru temelde de en bu her iki yap sal özellik gerçek bir ya am n ölçüleridir. Toplumsal ahlakili in gücünü bilmeden, ahlakili e hak edilen de er verilmeden ve politiklik olarak tan mlanan özelli e göre bir aray içinde olunmadan, hiçbir eyin iyi ve do ru yolda oldu undan bahsedemeyiz. Ahlakili in ve de im süreçlerinde onu belirleyecek olan politikli in t kanmas ya da uygarl k sapmalar n hiçbir toplumsal kural tan mayan dayatmalar n yol açt çürüme durumlar nda bile, toplumsall k aç ndan vazgeçilmezlikleri nedeniyle bu iki olgu kendini kutsall n sesi olarak duyurup hâkim k lmak istemi tir. Ba ta mitolojiler olmak üzere, kutsal din kitaplar nda, yine destan ve masallarda kullan lan dile bak ld nda, burada kullan lan dil ve ele al nan olaylar n neredeyse tümü insanlara ahlaki ve politik olmalar için bir ey-ler hat rlatmaktad r. Kötülü ün ve yanl i yapman n toplumda nelere yol açt insan akzorlayacak olaylar temelinde i leyerek, tam bir ahlaki ve politik e itim vermektedir. Ahlakili in ve politikli in okulu toplumsal ya am n kendisidir. Toplumsal ya am insanlar n ahlakl ve politik olmalar için çok kapsaml bir tarihsel toplumsal materyal harlam r. Ödül ve ceza sistemi, sapt lm olsa da cennet ve cehennem kavramlar n arkas ndaki güç, ta kesilme öyküleri, toplumsal gelenekler ve görenekler gibi olgular n tümü toplumsal ya amda özellikle ahlakili in vazgeçilmezli inin kan r. Bu yöntemle toplum kendi varl güvenceye alm r. Say 45 KOMÜNAR 2010 YASET TOPLUMUN VAZGEÇ LMEZ R Siyaset en çok kullan lan kavramlardan biri. De ik gerekçelerle kullan lmad yer yok gibi. Kullan bu kadar yayg n olmas na kar n gerçe i çok fazla biliniyor de il. nsanlar n uzak durdu u, güvenmedikleri, yalanla, hileyle, kurnazl kla, sahtekârl kla e tuttuklar ve sayg nl ktan uzak bir kavram durumunda. Demokrasi de benzer bir durumu ya ayan kavramlardan. Hep özlenen, vaat edilen, ula- yla, ifade ettiklerine yabanc la lmas yla yani silahs zland lmas yla, kendini savunamaz hale getirilmesiyle mümkündür. Kavramlar netle tirmek ve evrensel kabul gören bir içeri e kavu turmaktan ziyade, mu lâkla rmak, içeri ini bo altmak, suland rmak, 'öyle de olur böyle de olur' derekesine indirmek bilinçli bir yakla m oldu u gibi ayn zamanda devlet-iktidar kaynakl r. lmaya çal lan ama bir türlü de içeri i doldurulamayan, herkesin kendi amaç ve maksatlar gerçekle tirirken arkas na sakland , kendine göre kulland bir kavram. kisinin biraraya getirilmesi ise i leri daha da içinden lmaz hale getiriyor. Demokratik siyaset… Üzerlerinde mutabakat sa lanamayan bu iki kavram n biraraya gelmesiyle tart malar içinden ç lmaz bir hal al yor. Bu nedensiz de il elbet, toplumun denetlenebilmesi, yönetilebilmesi ancak bu kavramlar n çarp lma- nsanl n genel, de mez do rular , temel gerçekleri vard r. En küllenen gerçekler de bunlard r. Oysaki bu do rular üzerinden toplum oluruz. Bu do rular üzerinden insan kal z. Bu do rular temelinde geçmi imizi anlamland r, gelece imizi belirleriz. Tüm farkl klar za kar n birlikte ya ama, payla ma ve bunu geli tirme iradesini bu ortak do rular temelinde yakalar z. Bu temel do rulardan biri siyaset kavram r ve üzerinde en çok spekülasyon yap lan kavramlar n ba nda 87 KOMÜNAR gelmektedir. Tarihsel kaynaklara bakt zda neredeyse egemenli in ba lang na kadar uzanan bir sapt rmayla kar kar yad r. Dikkat edilirse toplumun ba nda bir sapma olarak geli en egemenlikle birlikte sapt rmaya u rat lan bir kavram oldu undan bahsediyoruz. Egemenlikten daha eski oldu u sonucuna varmak istiyoruz. E er insan toplumsal bir varl k ise, insanl toplumsalla arak kazanm siyaset (ya da politika) insanl k kadar eskidir. nsanla mam n siyasetle ba lad ve 'gerçek anlamda' siyaset yapabildi imiz kadar geli ti ini söyleyebiliriz. lk insan topluluklar ndan günümüzün karma k toplumlar na kadar siyaset insan n vazgeçemeyece i, ihmal edemeyece i, ihmal etti inde zay f dü ece i, iradesini, kimli ini ve kendini kaybedece i bir gerçekli i olu turmaktad r. nsanl z için bu denli eski ve önemlidir. mokratik içerikte, devletçe ve devlet d yürütülen türleriyle insan ve toplumu ilgilendiren her sahada adeta anl k yürütülmektedir. Siyasetin belli kesimlere ve kurumlara has bir olgu olarak ele al nmas , daha çok da devletçe yürütülen bir faaliyet olarak görülmesi ise siyasetin gücüyle, toplum ya am na yön vermedeki etkinli iyle ilgili ve de insansal geli imimizin ba lang ndan beri de il, bir sürecinden sonra, egemenli in-sömürünün-tahakkümün ortaya ç kmas ndan sonra geli en bir durumdur. Egemenlikli, devletçi, iktidarc sürecin ba lang na kadar siyaset; toplumu olu turan tüm birimlerin ve bireylerin do rudan kald bir faaliyettir. Toplumun beslenme, korunma, varl devam ettirme gibi ihtiyaçlave kar kar ya kald sorunlar çözmek üzere bir araya gelerek tart mas ve ka- nsanla mam n siyasetle ba lad ve 'gerçek anlamda' siyaset yapabildi imiz kadar geli ti ini söyleyebiliriz. lk insan topluluklar ndan günümüzün karma k toplumlar na kadar siyaset insan n vazgeçemeyece i, ihmal edemeyece i, ihmal etti inde zay f dü ece i, iradesini, kimli ini ve kendini kaybedece i bir gerçekli i olu turmaktad r O halde nas l oluyor da siyaset bu kadar antipatik, yabanc , güvenilmez bir olgu olarak görülüyor, siyaset bir tarafta, toplum bir tarafta ili kisiz gibi durabiliyor? Bunlar önemle anla lmay gerektiriyor. Siyaseti Tan mak Siyaset (ya da politika) iki ki ilik bir birimden, milyonlar kapsayan birimlere kadar toplumu olu turan irili ufakl birimlerin ihtiyaçlar kar lamak ve sorunlar çözebilmek için tart ma, karar alma ve bunu uygun araç-yöntemlere kavu turmak üzere planlamalara gitmesidir. Siyasetin tan böyle yapabiliriz. Bu tan m kapsam nda siyaset, en küçük toplumsal birimden, ulusal ve küresel çaptaki birliklere kadar, her yerde ve herkesçe yürütülen bir faaliyettir. K sa-uzun süreli, yerel-evrensel kapsaml , ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel çe itlilikte; demokratik-anti de- 88 rarlara ula mas gerçek siyasetin kendisidir. Son derece demokratiktir, her birim ve bireyin do rudan kat na ve kendini özgürce ifadelendirmesine aç kt r. Ya , hasta ve çocuklar nda herhangi bir ki iye ya da kesime ayr cal k söz konusu de ildir. Özellikle bireyin klan d nda kendini tan mlayamad süreçlerde siyaset bu en saf haliyle yürürlüktedir. "Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için" ilkesine göre i lemektedir. Ortak akla dayanmas ve toplumsal yarar esast r. Klan olu turan üyelerin hep birlikte ihtiyaçlar ve sorunlar konusunda fikir olu turmalar ve bunlar tararak karar haline getirmeleridir. Zaten siyaset, ne kadar çarp rsa çarp ls n bundan ba ka bir ey de ildir ve bu anlam yla toplumun en vazgeçilemez, en insani gerçe idir. Egemenli e, sömürüye, köleli e konu olmayan toplumun yürüttü ü bu faaliyete siyaset (ya da politika) diyoruz. Siyasetin bu biçimiy- Say 45 2010 KOMÜNAR le yürütüldü ü insan toplulu u en demokratik, mektedir. Kendisi hakk nda kararlara giden en güçlü, en geli kin ve iradeli topluluk de- topluluk üyeleri, al nan kararlar n uygulanmamektir. nda gev ek, bireyci, f rsatç , hesapç , ç karc Toplumsall z bu siyaset tarz ile geli - vb. yakla mlar en büyük kötülük olarak nitemi tir. nsanl z bu siyaset gerçe i iledir ki lemektedir. Do ru siyaset iyi ahlak getirmekbir canl türü olarak do ada kar la sorun- tedir. Zerdü t'ün söyledi i gibi "iyi dü ün, lar n üstesinden gelebilmi , toplumsall do ru söyle, güzel yap!" ilkesi i lemektedir. geli tirerek evrendeki canl cans z varl klardan nitelik olarak ileri bir a amaya ula r. Kad n Siyaseti En Demokratik Bu anlam yla siyaseti bir devlet faaliyeti ola- Siyasettir rak tan mlamak ve devletin do uyla ba latnsanl n bu siyaset gerçe iyle ortamak en büyük sapt rmad r. Bu siyaset gerçe- ya ç km , imdiyle k yasland nda en soruninin toplumdan çal nmas , siyaset yapma suz, en adil, e it ve özgürlükçü ya am dönemi hakk n bir tak m ki i ve gruplara mal edil- böyle bir siyasetin ürünü olarak vücut bulmu mesi, insanlar n buna ikna edilmesi, siyaset tur. Sorunlar herkes için geçerlidir, çözümler na itilmesi adeta tüm kötülüklerin sökün de herkesin kat yla bulunmakta ve topluetmesine yol açm r. lu un tümü aç ndan en Toplumsal sorunlar olaelveri li sonuçlara ulaSiyaseti bir devlet faaliyeti olarak rak adland rabilece ilmaktad r. Do adan tan mlamak ve devletin do uyla miz tüm sorunlar esakaynakl sorunlar d ba latmak en büyük nda siyaset gerçe inin nda ciddi bir toplumsapt rmad r. Bu siyaset gerçe inin tekelle tirilmesiyle, bir sal sorundan bahseditoplumdan çal nmas , siyaset yapma lemez. Topluluk yaratak m ki i ve gruplara hakk n bir tak m ki i ve gruplara mal na iyi dü ünen, do ru mal edilmesiyle ba laedilmesi, insanlar n buna ikna edilmesi, söyleyen ve güzel yar. siyaset d na itilmesi adeta tüm nsanl n klan, kapan sayg nl kla ödülkötülüklerin bile halinde ya ad lendirilmekte, do al sökün etmesine yol açm r dönemin komünal döbir otoriteye kavu tunem olarak adland lmas rulmaktad r. Do ayla yaözünde onun tüm karar ve uygulama süreçlerinl , duygusal zekâs n geli kinli i ve ana ni birlikte gerçekle tirmesinden ileri gelmek- olmaktan kaynaklanan sorumluluk duygusuytedir. Temel ihtiyaç maddeleri ba ta olmak la kad n bu sürecin do al önderidir. Ana-kaüzere her eyin payla lmas , bugünkü insanl n' n gözetiminde i lerli ini sürdüren bu sin üzerinde yükseldi i toplumsalla ma- yaset tarz yla geli me gösteren insansal yürün temelini olu turur. "Hepimiz birimiz, biri- yü ümüz, neolitikle büyük bir devrim gerçekmiz hepimiz için" ilkesi bu dönemin temel le tirmi ve günümüze kadar varl sürdüözelli idir. Buna yol açan sadece tüketim ren temel ya am ilkelerinin, ölçülerinin ve yamaddelerinin de il, karar ve uygulama süreç- rat mlar n temelini olu turmu tur. lerinin komün ya da klan olu turan tüm üyeToplumun hayati sorunlar çözme sanat lerin kat yla, payla yla gerçekle mesi- olarak siyaseti bu dönemde yönlendiren kadir. Toplulu un kar kar ya kald sorunland r. Kad n öncülük etti i geli melerle neon ve ihtiyaçlar n ortakla a tespiti ve kararla - litik devrime yol açarken bu, kad na tanr çal k lmas , uygulama süreçlerine tüm topluluk fat kazand rm , topluluklar n manevi dünüyelerinin canla ba la, ellerinden gelenin en yas nda tanr ça kültünün ortaya ç kmas na yol iyisini yapma temelinde kat lmalar sa la- açm r. Çünkü siyaset bu süreçte en demokmaktad r. Ortak al nan kararlar n uygulanma ratik içeri iyle yürütülen bir gerçekliktir. Topsafhas nda en ileri ahlaki yakla m ekillen- luluk içindir, toplulu un kendisi taraf ndan 89 KOMÜNAR yap lmaktad r ve ortaya ç kard kararlar topnaklarda faaliyet yürüten rahiplerden ba lalulu un gönüllü birli i içinde ahlaki bir tutum yarak, avc , yönetici, ya -tecrübeli erkekler temelinde pratikle tirilmektedir. Henüz ayr - aras nda toplumsal üretime el koyma ve ayr cal kl bir kesimin tekeline al nmam r, top- cal k olu turma biçiminde geli en e ilim kenlum için toplumun kendisi taraf ndan yürütü- di zihniyet kal plar haz rlamaktad r. Marklen en insanc l, en do al, insan olman n gere i sizm'in be bin y l sonra göremedi ini görmü bir faaliyet durumundad r. Siyasetin d nda gibidirler. nsan toplumsal oldu u kadar zihni kalmak diye bir ey söz konusu de ildir. Her- bir varl kt r. Ne kadar maddi ise o kadar da kes topluluk yarar na dü ünmek, karar süreç- manevidir. "Yar yar ya metafizik" ya amaktalerine kat lmak ve aç a ç kan sonuçlar temer. Zihnine yön verildi inde her eyine yön linde can gönülden prati e girmek durumun- verilebilmektedir. dad r. Siyaset yalans z, hilesiz, kolektif, e itSiyaset henüz toplum yarar na ba r ve likçi ve özgür bir dü ünce sistemati ine da- demokratik özüne uygun i lemektedir. Ancak yanmakta yine ahlaki ilkeler temelinde pratik- ilerleyen süreçlerde zihniyet kal plar nda yale mektedir. 'Ahlaki politik toplum' olarak adanan farkl la ma, tanr ve tanr -kral fikrinin land rd z bu süreç insanl toplumda yay lmas na tan k n "cennet" olarak adlanolacakt r. Toplumsal biBir toplumun kendisi için rd sürecin kendisidir. rikime el koymak, h rs zlaOnu cennet olarak bellekmak isteyen yönetici-rahipsiyaset yapamaz hale lere i leyen bu siyaset ger- getirilmesi demek kendisi için askeri ef ittifak ekillençe inin sa lad e it, adil, mektedir. Onca mitolojik dü ünemez, tart ma dayan mac , özgür, üretsöylem, yarat efsanesi, yürütemez, karar alamaz ve tanr -krallar ve panteonlar ken ya amd r. Siyasetin bu en de- uygulayamaz hale getirilmesi rf insan n kendi olu umumokratik uygulan topnu anlamland rma çabas demektir ki lumsal zekân n, ortak akl n olarak de erlendirilemez. bu da köleli i ifade eder en yarat biçimde aç a ekillenen yeni toplumsalkmas demektir. Sömürü, la man n zihniyette ekillenegemenlik, kölelik, yalan, hile, iddet, açl k, dirilen izdü ümüdür. zulüm, sava lar, sürgünler, bask lar ve yasakTanr icatç lar kad n eksenli demokratik lar insanl n bu siyaset gerçe inden kopar l- siyaset tarz n a lmas , belli kesimlere aymas yla, hâkim siyasetin geli mesiyle at ba cal k ve ç kar sa layan yeni bir siyaset anlageli mi tir. Zira bir toplumun kendisi için sin geçirilmesini her eye kadir, güçlü, yaset yapamaz hale getirilmesi demek kendisi korkutucu, sözü dinlenmesi ve itaat edilmesi için dü ünemez, tart ma yürütemez, karar gereken bu tanr -krallar üzerinden sa layacakalamaz ve uygulayamaz hale getirilmesi de- lard r. Kad n öncülü ü ve do al demokratik mektir ki bu da köleli i ifade eder. otoritesi ayr cal k ve ç kar amac yla, yani iktidar amac yla h rs zlanacakt r. Toplumun ihtiSiyasetin Çal yaçlar , sorunlar giderek 'her eyi bilen, göKöy gibi küçük yerle kelerden kent tipi ren, duyan' bu tanr lar taraf ndan karara ba layerle kelere geçen topluluklar karma k ve nacak, kullara dü en onlar n söylediklerini kalabal k üretim tekniklerine ihtiyaç duymak- yapmak olacakt r. Bu kesimler ç karlar tantad rlar. Yönetilme ve güvenlik sorunlar boy lar n a ndan ifade ederek toplumun devermektedir. Bu temelde ya tecrübeli ki iler mokratik siyaset yapma sürecine kar hâkim ve uzmanla anlar do al olarak öne ç kmakta siyasetlerine i lerlik kazand racaklard r. Tanve topluluk siyasetinde etkin bir konuma ula ça inanc na kar , tanr -kral yarat mlar tamaktad r. Tanr ça inanc n mekânlar olan ta- mamen bu gerçe e dayal r. Toplumu ad m 90 Say 45 2010 ad m siyaset d na iten, karar süreçlerinin d nda b rakan bu kesimler öncelikle zihinsel hegemonyay olu turacaklard r. Tap naklarda rahiplerce yarat lan mitolojik kurgular kabul gördükçe siyaset de renk de tirecektir. Toplum içinde geli tirilmek istenen art k ürüne el koymaya dayal yeni sistem öncelikle zihinsel olarak kurgulanm r. Mitolojik hikâyeler biçiminde ilahi güçlerin istemi ve emri olarak topluma sunulan zihniyet kal plar n kabulü oran nda vücut bulmaktad r. Geli tirilmek istenen yeni sisteme gökyüzünden me ruiyet sa lanmaktad r. Tanr ad na iletilenler kesin do rulard r, emirdir. Tercih yapmak, kabul etmemek söz konusu bile de ildir. Topluma kendisi için siyaset yapmay b rakmas , tanr lar n (bunu yükselen egemenlikçi kesim olarak okuyabiliriz) öngördü ü siyaseti uygulamas dayat lmaktad r. Bunun daha güvenli, daha bereketli, daha iyi olaca söylenmektedir. Hâkim Siyaset Kad na Kar tl k Biçiminde Do Yapm r Bunu yönetici, rahip ve askeri ef üçlüsünün siyaseti tüm toplum için de il, kendi ayr cal klar için kullanmalar n ilk biçimi olarak de erlendirebiliriz. Hâkim siyaset bu biçimiyle topluma kendi ç kar na olmayan dü ünce ve eylemleri kabul ettirme temelinde geli mi tir. Bunu yaparken do al toplumun kar la sorunlar kullanma yetenekleri müthi tir. Do al toplum olarak adland rd z klan toplumunun verimli ve elveri li co rafyalarda toplanmas n getirdi i sorunlar ve ihtiyaçlar üzerinden kazand klar ayr cal klar me rula rman n ve kurumla rman n temel yolu olarak hâkim siyaseti geli tirmi lerdir. Yaratt klar erkek karakterli, korkutucu, güçlü, otoriter tanr figürlerinin ilk yapt klar uzun ve kanl sava lardan sonra annelerini yenmek ve denetime almakt r. Bu anlam yla hâkim siyaset öncelikle ana-tanr ça kültürüne ve onun itlikçi, adil, payla mc , ayr cal klara ve haks zl a yer vermeyen siyasetine kar yürütülmü tür. Toplumsal birikime el koymak isteyen kesimler kar lar nda ana tanr ça inan bulmaktad r. Toplumda ayr cal k, otorite ve KOMÜNAR iktidar geli tirmek isteyen güçler toplumun itlik, özgürlük, dayan ma temelindeki birliini ve geli imini esas alan ana-tanr ça inan na kar büyük bir mücadele yürütmektedir. Mitolojilerle do al toplumun e itlikçi, paylamc , kat mc siyasetini olu turan kad n eksenli dü ünü , ana-tanr ça kültürü a lmakta ve kölelik geli tirilmektedir. Yürütülen hâkim siyasettir. Mitolojik hikâyelerin sonuç almayerde yalan, hile ve zor devreye girmektedir. Analitik akl n yarat ile toplum ad m ad m öz niteliklerinden kopar lmakta, kendisi hakk nda dü ünme ve karar alma gücünü yitirmektedir. Tanr lar ad na emredileni yapmak en do ru siyaset olarak kabul ettirilmekte, dayan mac , e itlikçi, bütünlüklü toplum gerçe i parçalanmaktad r. Geli mekte olan s fla mad r, egemenlik ve kölelik temelinde toplumun yeniden ekillendirilmesidir. Yeni do an erkek tanr lar n anneleri ve e leriyle giri tikleri mücadeleleri anlatan mitolojik hikâyeler özünde toplumda geli en bu yar lman n, farkl la man n ve çeli kinin ald çat mal hali anlatmaktad r. Toplumsalla maaç a ç karan, neolitik devrim gibi insanl k tarihinde en büyük geli me a amas yaratan kad n öncülü ündeki demokratik siyaset ile erkek egemenlikli hâkim siyasetin kavgas tanr ve tanr çalar aras ndaki sava la ifadelendirilmektedir. Mitolojiyi böyle okudu umuzda o dönemin toplumsal çeli kilerini ve çat malar görürüz. Mitolojiler bize hâkim siyasetin ilk hedefinin kad n oldu unu anlat r. Toplumun kendi gelece i için dü ünmesi, karar süreçleri olu turmas ve bunu uygulamaya geçirmesi yerini toplum ad na dü ünen, karar veren ve uygulatan kutsal ki ilere ve kurumlara b rakt kça siyasetin nitelik de tirmesine, gerçek i levinin tersine dönmesine, toplumun en vazgeçilmez ve temel etkinli inin toplumu denetime alma ve bir az nl k için kullanma arac na dönü mesine tan k oluruz. Siyaset art k toplumun s rt nda bir kene gibi ya ayan toplum kar tlar n, egemenlerin, tekellerin en temel silah r. Erkek egemen karakterde kad na dü manl derinle tiren, doayla bütünlük yerine do aya hâkimiyeti sal k 91 KOMÜNAR veren, topluma tanr sal akl esas alarak kendi akl bir kenara b rakmay ö ütleyen eril, dinsel karakterli, yalan ve iddet üzerine kurulu yap yla adeta toplumu ö üten bir makine gibi i lemeye ba layacakt r. Toplumun öz siyaseti devletçi uygarl n ndaki, uza ndaki, klan, kabile ve a iretlerde varl k bulacak; zay flayacak, çe itli badireler atlatacak, de ip dönü ecek ama yok olmayacak ve bir biçimde varl devam ettirecektir. Bunun böyle olmas kaç lmazd r zira toplumun varl egemenlere, sömürücülere, talanc lara bunlar n geli tirdi i sömürü ve tahribatlara kar n sürdürmesinin, devaml sa lamas n temel ko ulu kendi öz siyasetini bir biçimde yürütebilmesine ba r. Zira toplumun varl egemenlere, sömürücülere, talanc lara bunlar n geli tirdi i sömürü ve tahribatlara kar n sürdürmesinin, devaml sa lamas n temel ko ulu kendi öz siyasetini bir biçimde yürütebilmesine ba r Toplumun ayakta kalabilmesi ancak böyle mümkündür. Toplum egemenlerin bask , zoru ve yalan ile birçok konuda siyaset olu turma ve uygulamaktan uzakla lm olsa da bünyesinin kald ramayaca , toplumsal varl n tehdit alt nda kald süreçlerde ve konularda devreye girmekten geri durmam r. Hâkim siyasetin i lemedi i ya am alanlar nda ve co rafyalarda kendini sürdürmü ve ya am alanlar geli tirmi tir. Hâkim siyaset geli ir, kendini örgütler çe itli araçlara, ayg tlara, mekanizmalara kavu tururken toplumun siyaset gerçe i de kendini devam ettirmi , birçok büyük ö reti, birçok bilgelik örne i ve zengin bir örgütsel-eylemsel miras yaratm r. Devletçi uygarl k toplumsal s fla ma ve parçalanman n derinle ti i, toplumsal sorunlar ve çeli kilerin artt , insan n do ayla ve birbiriyle dayan mac ba lar n kopar ld 92 süreci ifade eder. Günümüze kadar süren toplumsal parçalanma, hâkim siyasetin ürünüdür. Tabii toplumsal parçalanmayla birlikte siyaset de farkl içerikler ve nitelikler kazanm r. Ark tek bir siyaset yoktur, toplumun parçalanan tüm kesimlerinin kendine özgü siyasetleri ortaya ç km r. Zihniyeti, yöntemleri ve araçlar güçlü, ikna edici biçimde olu turan hâkim siyasal ak mlar a rl kla iktidar -devleti ele geçirmeye odaklan rken; devletçi uygarl n d nda kalan kesimler ise iktidardan ve devletten uzak, demokratik siyasetleri temelinde toplumsall klar sürdürmeyi esas allard r. Toplumun kendi siyasetini yürütmesi demek s fla maya, devletle meye, iktidar olgusuna dolay yla sömürüye ve kölele meye direnmesi demektir. Tarih bu anlamda uygarl k güçleriyle özgür kabile ve a iret topluluklar n çat malar yla doludur. Demokratik uygarl olu turan kabile ve a iret topluluklar hâkim siyasete kar her f rsatta direnmi ler, birçok devletçi uygarl k gücünü yerle bir etmi ler ancak hâkim siyasetin ortaya ç kard devletçi uygarl k gerçe ini ortadan kald ramam lard r. Yine devletçi uygarl k güçlerinin s fla rd , kölele tirdi i emekçi, ezilen kesimler de öz siyasetleriyle ya amak için birçok direni ve isyan örgütlemi lerdir. Bu çabalar n tümü toplumun kendi siyasetini yürütme ve ya am bu temelde sürdürme çabalar r ve kutsald r. ktidar Bisiklet Gibidir, Durdu unda Devrilir Her iktidar gerçe i çe itli s rlamalarla ve çeli kilerle var olur. Kendisi bir çeli ki ve kriz nedeni olan iktidar gerçe i yol açt toplumsal çeli kilerin yan s ra co rafi, iklimsel rlamalarla da kar kar yad r. Yine kendisi gibi farkl iktidar güçlerinin bask alt ndad r. Dolay yla bir ömrü vard r. Tarihteki tüm iktidarc -devletçi uygarl k güçleri bu yasan n hükmü alt nda kalm lard r. Çeli kilere ve s rlamalara dayanmak için sömürüyü ve gasp derinle tirmek, bunun için de hâkim siyasetlerini geli tirmek durumundad rlar. Yeni zihniyet kal plar ve bunlara dayal siyaset araç ve Say 45 2010 yöntemleri yarat lmadan iktidar sürdürmek olanakl de ildir. Hâkim siyasetin çe itlilik ve derinlik kazanmas yine giderek tek siyaset gerçe i olarak alg lanmas bu durumuyla ilgilidir. Hâkim siyasetin köleci, tahakkümcü, anti-demokratik yönetim anlay sa lad me ruiyet ve kulland zor ayg tlar yla kent devletinden merkezi devlete, küresel imparatorluklara kadar uzanan bask ve iktidar ayg tlar , esas nda toplumun kendi ad na siyaset yapma gücünü k rd oranda ya am bulabilir. Kendi ad na dü ünemez, karar alamaz, plan yapamaz yani siyaset yürütemez toplum ise ölü bir toplumdur. Böyle bir insan y na toplum denilemez ve toplum gerçe i bunu kald ramaz. Dayanma ve tahammül gücü bir yere kadard r. Hâkim siyasetin yeni me ruiyet araçlar na ihtiyaç duymas toplumsal gerçe in bu yap ndan ileri gelir. Egemen güçler siyaset yöntemlerini derinle tirmeyi, incelterek sürdürmeyi yine toplumlar n maddi ve manevi yarat mlar üzerinden geli tirmi lerdir. H rs zlayarak, içeri ini bo altarak tek tanr dinleri iktidar n hizmetine sokmay ba arm lard r. Bu anlam yla feodal ça a damgas vuran hâkim siyasetin dini me ruiyete kavu turularak sürdürüldü üne tan k oluruz. MS.500-1500 aras döneme damgas vuran hâkim siyaset H ristiyanl k, slamiyet gibi büyük dinlerin sa lad zihniyete ve me ruiyete dayanm r. Rönesans ve reform hareketleri e li inde ya anan ayd nlanma süreci, kavim, kabile ve a iret direni leri öz olarak toplumun dini dogmatizm alt nda ya ad iradesizle tirilme gerçe ine kar direni idir. Toplumlar n kendi siyasetleri temelinde basz, sömürüsüz, e it ve özgür ya ama istemidir. Kapitalist Uygarl n Siyaseti En Kirli ve Ölümcül Siyasettir Günümüzde hâkim siyaset ideolojik, felsefi ve kurumsal olarak derin bir bunal yaamaktad r. Tüm toplumlarda siyasete güven azalm r. Hâkim siyasetin zihniyet kal plar dökülmekte, kurum ve ili kileriyle ç kmaz ya amaktad r. Toplumlar bu siyaset tarz ile sorunlar n çözülece ini dü ünmemektedir- KOMÜNAR ler. Bu kan ve inan lar objektif olarak bir gerçe e de denk gelmektedir. Çünkü siyaset dar bo azdad r, çözümsüzdür. Bu nedenle tüm dünyada siyaset tart malar yap lmakta ve bu kavram n yeni tan mlar na ula lmaya çal lmaktad r. Hâkim siyasete me ruiyet sa layan, perdeleyen bile enlerin çözümsüzlü ü a lamamaktad r. Çünkü egemenlerin kar ve iktidar amaçl hâkim siyasetinin s fsall k, ataerkillik, devlet, din ve bilim gibi me ruiyet kaynaklar n toplumsal sorunlar n ve krizin esas nedenleri oldu u gün gün aç a ç kmaktad r. Hâkim siyasetin üzerinde yükseldi i bu yap lar n bunal ve çözümsüzlü ü katlanarak büyüdükçe toplumsal krizi derinle tirmektedir. Ya anan kaostur. Kapitalist sistemin çe itli isimler alt nda yürütmü oldu u siyasetin kar ve iktidar için toplumsal de erleri s rs zca h rs zlama oldu u, do ay mahvetti i, ahlak , politikas rarak toplumlar güçten dü ürdü ü iyice ortaya ç km durumdad r. Toplumsal varl tehdit eden, en kemirgen, yozla kesim olarak bürokrasi tüm toplumlar n en soysuz kesimlerini kapsamaktad r. Hâkim siyasetin kurum ve araçlar na alternatif olarak, tart malar, giri imler, aray lar en yayg n halini ya amaktad r. Kapitalist uygarl k büyük yalanlar e li inde yürüttü ü hâkim siyasetle doa ve toplumda derin yaralar açt kça bu aralar da geli mekte ve toplumlar n kendi siyasetlerini geli tirme, siyaseti demokratikle tirme çabalar yo unla maktad r. Tarih boyunca iktidar ve egemenli in, sömürü ve talan n yo unla lmas sanat olan hâkim siyasetin gerçekli i iyice de ifre olmu tur. Me ruiyetini gökyüzünden alan, kendini dini referanslara dayand ran hâkim siyaset gerçe i kapitalist uygarl k ça nda a lm , gelinen a amada insanl a büyük ac lara mal olan ulus-devletçi hâkim siyaset de toplumlar nezdinde iflas etmi tir. nsanl k için kald lamaz boyuta ulaan, açl k, i sizlik, do a tahribat , cinsiyetçilik, e itsizlik kendini bilime ve 'halk n egemenli ine' dayand rd iddia eden günümüz hâkim siyasetinin gerçe ini de ortaya dökmektedir. Art k siyaset nedir, kayna 93 KOMÜNAR nerden almal , nas l yürütülmeli sorular daha güçlü sorulmakta ve küresel düzeyde yan tlar aranmaktad r. Bin y llard r toplumlar kölele tiren, sömüren, iktidar ad na tarifsiz ac ve mlara sürükleyen egemenlerin maskeledii, kutsal k flara sararak yürüttü ü siyasetin yerini demokratik siyasetin araçlar ve yöntemleri almakta, artan bir biçimde toplum yaam na yön veren yeni yap lanmalar ortaya kmaktad r. Öz yönetim, yerinden yönetim, üçüncü alan, do rudan demokrasi, sivil toplum, a-devlet tart malar ve uygulamalar yayg nla makta, komünler, meclisler, kongreler, özgür belediyecilik gibi kurumla malar temelinde demokratik siyaset gelene i büyük bir canlanmay ya amaktad r. Çerçevesini k saca ortaya koymaya çal z kaos sürecine kar dünyan n birçok yerinde içine girilen bu aray lar ve çabalar daha da derinle tirme, tarihsel perspektif kadar, felsefi ve bilimsel temellerini sa lamla rma, örgütsel ve eylemsel zenginli e kavu turma daha da önemlisi hayat n her alan nda somutla rma en büyük toplumsal görev olarak belirmektedir. Uygarl k tarihini bir anlamda toplumun siyaset d na itilme, söz ve karar gücünün k lmas tarihi olarak da de erlendirmi tik. Uygarl k a amalar n tümü toplumun öz ç karlatemelinde dü ünme, tart ma ve karar alma gücünü k rd oranda hâkimiyet tesis edebilmi tir. Yani toplumun politik niteli ini zay flatabildi i, onun ad na karar alma yetkisini çeitli me ruiyet ve zor araçlar vas tas yla gasp edebildi i oranda varl k bulabilmi tir. Her uygarl k a amas n ömrü bununla do ru orant olagelmi tir. Köleci, feodal, kapitalist, emperyalist vb. biçimlerde isimlendirilen bu a amalar n her biri bir öncekinden daha fazla, daha derinlikli devletle tirme, s fla rma ve sömürme özelli indedir. Kapitalist a aman n feodalizmden, feodalizmin kölecilikten daha ileri, daha geli kin oldu u demagojiden ibarettir. nsani ve toplumsal özelliklerin her a amada bir öncekinden daha fazla k ma u rald , bask , sömürü, çarp tman n daha derinle tirildi ini ve yayg nla ld , devle- 94 tin daha büyüdü ünü, iktidar n toplumun tüm dokular na nüfuz edercesine yayd ld görürüz. Bu insanl k için daha fazla ilerleme deildir. Konumuz olmas itibariyle siyaset olgusu üzerinden bunu biraz daha geli tirebiliriz. Köleci dönem hâkim siyasetin dolay yla onun en geli kin iktidar ayg olarak devletin kendi özgür yasalar temelinde i leyen toplumsal dokuyu yaralama, bozma ve de tirme gücü günümüze oranla son derece s rl r. Hâkim siyasetin topluma s zd lmas ve yayg nla lmas günümüzle k yaslanamaz bile. Halklar n kabileler, a iretler, kavimler biçimindeki ya am ortamlar nda geçerli olan demokratik siyasettir. Köleci devletlerin ula ma ve denetime alma olanaklar zay ft r. Denetim alt ndaki bölgelerde uygulanan hâkim siyaset, hegemonya ve iktidar adeta anl k geli tiren, ruhlara, duygulara, güdülere dek s zd ran günümüz hâkim siyasetiyle kar la ld nda son derece etkisiz ve zay ft r. Toplumsal dokulara derinli ine i lemekten uzakt r. Halk n öz siyasetiyle birlikte var olabilmektedir. Ço u yerlerde hükmünü yürüten halk n öz siyasetidir. Köleci devlet ve iktidar sahipleri hem fiziki ve hem dü ünsel olarak toplumun d ndar ve hâkimiyetleri s rl r. Feodal dönem kölecili e göre devlet ve iktidar n topluma daha fazla nüfuz etti i, etkileme ve yönlendirme gücünün daha artt , iktidar ayg t ve araçlar n daha geli ti i buna paralel toplumun biraz daha daralt ld , özgürlük alanlar n ve yeteneklerinin daha bir rland ld bir süreci ifade eder. Köleci dönemde s rl olan yönetim erki ve bürokrasisi geli me gösterir, aristokrasi olarak tan mlanan kesimin geli mesi ya an r, devlet kurumlar çe itlenip yayg nla r. Me ruiyet araçlar olarak tek tanr dinler toplumu bir a gibi saran kurumla malara kavu ur. Toplumlar n öz siyasetine yön veren komünal dü ünü ve inan biçimleri yer alt na çekilmek, daha çok da mezhepler eklinde varl sürdürmek durumunda kal r. Kudretli tek tanr inanc çoklu toplum gerçe ini s rland r. Tek tiple tirme dinlerin sa lad me ruiyet temelinde daha da geli ir. Kilise, havra, cami ve tap - Say 45 2010 naklarda toplum zihniyeti karart r ve egemenlerin hâkim siyaseti yayg nca üretilir. Doal toplumun demokratik siyaset alanlar bir bir dü ürülür. Yine de tar m ve köy toplumu ehir ve devlet toplumuna göre hem nicelik hem nitelik olarak daha geli kindir diyebiliriz. Komünal özellikler, ahlaki ilkeler ve öz siyasete dayal toplum ya am belirgindir. mparatorluklar ve devletler içerisinde birçok kabile, iret, kavim kendi dilleri, kültürleri, inançlar temelinde ço unlukla da özerk bir durumda devletlerle bir nevi ittifak halinde varl sürdürmektedir. Vergisini ödemekte, gerektiinde devletin asker talebini kar lamakta ancak toplumsall na kendi yön vermektedir. Yine ayn dini inan alt nda bile olsa yayg n bir mezheple me ve tarikatla ma biçiminde toplumsal farkl n ve çe itlili in ya at lmas söz konusudur. Feodal uygarl k ça nda hâkim siyaset daha bir yayg n, daha s örgütlenmi , daha güçlü me ruiyet araçlar na ve kurumlar na kavu turulmu tur, ancak hala mekân , görünü ü, dili, kültürü ile toplumun ndad r ve tahribat s rl r. Kapitalist uygarl k ça nda bu durum toplumun aleyhine en büyük de imi geçirmi tir. Tüm demagojik ve propagandatif söylemlere ra men, kapitalist uygarl k ça nda siyasetin kayna n toplum oldu u, me ruiyetini toplumdan ald ve iktidar sahibi seçkinlerin yürüttü ü bir faaliyet olmaktan ç kt do ru deildir. Bu büyük bir yan ltmacad r ve hâkim siyasetin ürünüdür. Toplumun siyasal etkinliinin ya da politik özelli inin iktidar ve tekelle me ad na k lmaya ba land , sömürü, gasp ve talan amaçl oldu unu belirtmi tik. Tekelle me ve tekeller tekeli olan devletle me uygarl n do undan beri süregelen bir olgudur. Kapitalist uygarl k a amas nda buna bir de bireycile me eklenmi devlet ve iktidar olgusu azmanla lm r. Bu toplumun en dar s rlara hapsedilmesi, ahlaki ve politik özelliklerini en kullanamaz hale getirilmesi demektir. Sömürünün azamile ebilmesi için toplumun dü ünme, tart ma, karar gücünün maksimum düzeyde k lmas gerekir. Kapitalist uygarl k sürecinde Hegel'in "tanr - KOMÜNAR n yeryüzüne inmi ve yürüyü e geçmi hali" diye tan mlad ulus-devletin kapsam na almad hiçbir insan toplulu u kalmam r. Dünyan n en ücra kö elerine kadar devletçilik, iktidar, kar ve sermaye olgular ta nm r. Okullar, üniversiteler, medya, tink-tank kurulu lar , internet gibi ideolojik hegemonya araçlar patlama yapm r. Toplumun ahlak ilkesinin yerine in a edilen hukuk ya am n adeta her alan an an na egemen sistemin ç kar ve amaçlar temelinde düzenleyerek toplumun ahlak ilkesini bir kenara itmi tir. En ufak bir olayda bile neyin suç, kimin suçlu oldu una devlet karar vermekte, do umdan ölüme kadarki her ya am evresi devletin bilgisi, kurallar ve onay temelinde yürütülebilmektedir. Me ru savunma hakk ba ta olmak üzere toplumun kendini savunma ve geli tirme araçlar tümden elinden al nm r. Milliyetçilik temelinde geli tirilen azami iktidar ve sömürü ayolarak ulus-devlet gerçe i adeta toplumun inkâr ve imhas temelinde i lemektedir. Tarihin tan k oldu u en s , en derinlikli, en yayn iktidar ayg olarak ulus-devlet; en güçsüz, politik ve ahlaki ilkelerinden soyundurulmu , savunmas z b rak larak her türlü sömürüye ve talana aç k hale getirilmi toplum demektir. Devletçilik, milliyetçilik ve cinsiyetçilikle azd lan bireycilik hiçbir toplumsal sorumluluk gözetmeden kar ve iktidar pe inde ko maktad r. Do aya yapt gibi toplumu da mahveden, bindi i dal kesen, kendini var eden ko ullar ortadan kald ran kapitalist uygarl k gerçe i bir kanser gibi do am ve toplumsall kemirmektedir. Devletsiz Toplum Olmaz m ? Siyaset kavram n çok uza nda bir toplum düzeyi aç a ç kar lm r. nsanl z kapitalist uygarl k a amas nda h zla toplum olma niteliklerini kaybetmekle kar kar ya kalm r. Ayn do am z gibi hatta ondan daha tehlikeli bir biçimde toplumsall z varl kyokluk sorunuyla kar kar yad r. Devlet büyürken, bürokrasi devle irken, tekelle me küresel irketle melere ula r, k tlanamaz-s rlanamaz hale gelirken toplum alabildi ine 95 KOMÜNAR zay flat lm r. Ahlaki örgü da lm , para, sermaye, iktidar için her ey mubah anlay toplumlara neredeyse hâkim k nm r. Siyasetçilik en ucuzundan egemen s flar ad na idarecilik yaparken, bürokrasi bu toplum ve do a kar canavarla devlet ayg yürütürken, sözde bilim adamlar ve mekânlaeski din adamlar ve mekânlar ndan daha utanmazca devletsiz ya am n olamayaca yalan geli tirirken yine medya bireycilik, paragözlük, tüketicilik, gibi olgular yayarken adeta toplumsall za kar bir sava düzenindedirler. Siyasetin bir devlet i i oldu u, devletten ayr bir siyaset ve toplum gerçe- inin olamayaca neredeyse tart lmaz kabullerden biri haline gelmi tir. Bin y llard r iktidar güçlerinin çöplü ünden beslenen, egemenlerin ayakucunda iktidar olanaklar ndan yararlanmak için her türlü ahlaks zl sergilemekten çekinmeyen orta n, tüccar, tefeci, simsar, bezirgân tayfan sistemi olarak geli en kapitalist sistem, iktidar toplumun gözeneklerine kadar ta r. Ulus-devlet ile birlikte egemenlik toplumun içine ta nm , toplum adeta devletle tirilmi tir. Bu kölelikten beter bir durumdur. Devletsiz toplumun var olamayaca yalan na herkes inand lm , herkes kendini devletin sahibi sayacak kadar yan lg içine çekilmi , neredeyse toplumun yerini devlet alr. "Toplumsuz da ya anabilir, ancak devletsiz ya anamaz" diyebilecek kadar toplumsall ndan uzak dü ürülmü insan gerçe ine kapitalist uygarl kla birlikte ula lm r. nsan n toplumsal bir varl k oldu u, toplumsuz insan olunamayaca unutulan bir gerçek halini alm r. Ahlaki ve politik toplumun insan en büyük hakikati oldu unu hat rlayan bile yoktur. Bin y llard r amaçlanan ama ba alamayan ahlaki ve politik özelliklerini kaybetmi , sürüle mi , hayvanla toplum gerçe ine bu uygarl k a amas nda ula lm r. Alman fa izminde temsilini bulan devletle tirilmi toplum bunun en çarp örne idir. Do am z en büyük tahribatla bu uygarl k sürecinde kar kar ya gelmi tir. Kad n dü ürülebilece i en dip noktaya bu uygarl kta dü- 96 ürülmü tür. Tek tiple me etnik, dini, kültürel farkl klar n silinmesi adeta toplumun eritilerek tek renkli, tek sesli kur un askerler misali egemenlerin hizmetine sunulmas kapitalist uygarl k sürecinde ya anm , bedeli on milyonlarca insan n öldü ü iki dünya sava , hala ndan bir ey kaybetmeyen ve dünya sava lar ndaki kay plar katlayan bölgesel sava lar bu uygarl k sürecinde süreklilik kazanr. Hâkim siyaset kar ve sermaye birikiminde en ileri noktaya ula , tekelle me küresel ölçekte bir olgu halini alm r. Tüm milliyetçi, ba ms zl kç demagojilerine kar n kü- Siyasetçilik en ucuzundan egemen s flar ad na idarecilik yaparken, bürokrasi bu toplum ve do a kar canavarla devlet ayg yürütürken, sözde bilim adamlar ve mekânlar eski din adamlar ve mekânlar ndan daha utanmazca devletsiz ya am n olamayaca yalan geli tirirken yine medya bireycilik, paragözlük, tüketicilik, gibi olgular yayarken adeta toplumsall za kar bir sava düzenindedirler resel tekellerin uydusu ve u haline gelen ulus-devletlerle insanl k sömürüye sonuna kadar aç lm , medya ve bili imin gücünü ellerinde bulunduran küresel güçler ve i birlikçileri toplumsal yabanc la may en derin yaayan bireyci insan gerçe ini "özgür insan"; bunlardan olu an sürü gerçe ini de toplum olarak yutturmay ba arm lard r. Do am zdan daha fazla toplumsall z tahrip edilmektedir. nsanl k için en a r, en ta namaz, en ölümcül sonuçlara yol açabilecek nükleer silahlanma, do an n tahribi, ahlaki ve moral yitim, adaletsizlik, i sizlik, fuhu , insan ticareti gibi olgular kar nda bile sorumluluk duymayan birey ve "toplum" gerçe i bu sözde en geli kin uygarl k a amas n ve onun Say 45 2010 KOMÜNAR devletçi, milliyetçi, bilimci, dinci hâkim siya- setini konu turabilmesi mümkün de ildir. Kar setinin ürünüdür. Toplumun maksimum dü- ve iktidar üzerine in a edilmi hiçbir sistemde zeyde ku at ld , iç örgütlülü ünün, dini-et- demokratik siyasete, halk n do rudan kat nik-kültürel farkl klara dayal zenginli inin na yer yoktur. ktidar ve sermaye sahipleeritildi i, neredeyse anl k denetlendi i ve mü- rinin ihtiyaç duydu u toplumsal r za ve me dahale alt na al nd bu uygarl k sürecinde ruiyetin bu tarz bir kat mla sa land her gecanl -geli me halinde, üretken, kendisi için çen gün daha fazla insan taraf ndan anla ldü ünen-karar alan-uygulamaya geçen tek bir maktad r. Demokratik olmayan seçimlerle, detoplum biriminden bile bahsetmek zordur. Bi- mokratik olmayan partiler üzerinden gerçekreysel özgürlük kand rmacas alt nda kimse le tirilen bu aldatmacada kitlelerin önüne sükimseye söz söyleme, müdahale etme duru- rülen aday listesini onaylamas istenmekte, munda de ilken, devlet her eye ve herkese toplumun bunlar üzerinde hiçbir yapt m imkar ma, müdahale etme, kural koyma ve uy- kân bulunmamaktad r. Ne geri çekme hakk gulatma gücüne ula tanr sal bir güce ka- vard r, ne denetleme hakk vard r ne de karar vu mu tur. Hâkim güçlerin iktidar ve tekel ay- süreçleri halk n kat na aç kt r. En ileri deolarak devlet devle irken toplum cücele - mokrasilerin uyguland iddia edilen Bat Avtikçe cücele mi tir. Gürupa ülkelerinde siyanümüzde varl k-yokset en yo un biçimde Demokratik siyaset luk sorunu ya ayan bu olarak anse edilen parti ve seçim kar ve sermaye tekelleanlam yla sadece do arinin denetimi ve yönsistemleri, meclisler, z de il toplumsall lendirmesi alt ndad r. senatolar ve parlamentolar önlerine Devlet sistemleri halzd r. Ya anan en konulan görevleri yapmakla hafif deyimiyle tam bir n demokratik siyasesorumlu bir memurlar 'toplumk m'd r. tine ve bu siyasetleri toplulu undan öte bir anlam Ba ta medya-bilim uygulamaya tamamen ifade etmez ve e itim kurumlar , kapal r. din ve siyaset kurumlaHer devletin bir de olmak üzere uygarl n dayand tüm ku- derini vard r ve i leyen bunlar n derin siyaserumlar bu 'toplumk m' n uygulay lar tidir. Güç ve iktidar sahiplerinin bürokrasileri olarak rol oynamaktad r. Toplum dü ünemez, milyonlarla ifade edilen bir kesimi olu turtart amaz, kendisi hakk nda karar alamaz, maktad r. Devletin neredeyse tüm kademeleri hiçbir süreçte hiçbir eyi de tirme iradesini iktidar ve hiyerar i temelinde i leyen ve kapgösteremeyen zavall bir varl k konumuna dü- saml ideolojik me ruiyet araçlar yla bütünleürülmü tür. Ahlaki ve politik özelliklerini yi- nen bir sistemi olu turmaktad r. Bunun hertirmi toplum dedi imiz i te tam da böylesi hangi bir siyasal parti taraf ndan b rakal m toplumlard r. halklar lehine de tirilmesini, etkilenmesi bile çok kolay de ildir. ktidara gelen her hüküDerin Siyaset met de mez devlet ç karlar olarak belirleSeçme-seçilme ve oy hakk yine sözde nen sermaye ve iktidar sahiplerinin politikaifade ve örgütlenme özgürlü ü olgular toplu- lar na uymak durumundad r. Her ko ulda hükmun siyasete kat n en ileri biçimi olarak münü yürüten hâkim siyasettir. Kimi zaman sunmak çok tan k ve bildik bir söylem. Bu sol, kimi zaman sa , kimi zaman sosyal debiçimde toplumun kendi siyasetini olu turdu- mokrat partilerin hükümete gelmeleri ton deu, yine siyasete yön verdi i çokça iddia edilikli inden öte bir anlam ifade edememektemekle birlikte gerçe i ifade etmiyor. Temsili dir. Bu anlamda demokratik siyaset olarak demokrasi de denilen, belli aral klarla seçilen lanse edilen parti ve seçim sistemleri, meclisparlamenterler yoluyla toplumun kendi siya- ler, senatolar ve parlamentolar önlerine konu- 97 KOMÜNAR lan görevleri yapmakla sorumlu bir memurlar toplulu undan öte bir anlam ifade etmez. Sadece sistemin kendi siyasetini saklamakta kulland bir yalan perdesi olabilir. Demokratik Siyaset Öncelikle Toplumsall n Savunulmas r Toplum k m olarak niteledi imiz tüm yönelimler bu hâkim siyasetin kurumlar ve sistemi taraf ndan yürütülüyor. Toplumumuzu ve do am y ma u ratan tüm uygulamalar bu yan lsaman n sa lad me ruiyet ve r zaya dayand larak yürütülüyor. Hiçbir ça da olmad kadar derinle en toplumsal ve ekolojik krizler en ileri demokratik siyaset olarak ta- Tarihi ilerlemeci, düz-çizgisel bir mercekten okuyan, fla may ilerleme sayan, devleti bir özgürlük arac olarak gören bu yan yla Frans z jakobenizminin derin izlerini ta yan, a iradeci, toplumu bir yap-boz tahtas gibi biçimlendirebilece ini dü ünen in ac zihniyetten kurtulmu bir siyaset zorunludur mlanan demokrasiyle, toplumun gelece i ve karlar ile hiçbir ilgisi bulunmayan bu hâkim siyaset türü alt nda ya and ya an yor. te demokratik siyasetin tan ve i levi de bu noktada belirginle iyor. Demokratik siyaseti i te tam da burada bir kez daha tan mlamak gerekiyor. Yürütülen toplum ve do a k na kar toplumun öz niteliklerini yeniden kazanran, toplumun demokratik siyaset yürütebilece i bunun bilinç, örgütlülük ve tart ma düzeyini kazanabilece i zihniyet örgüsünü, alanlar aç a ç karan siyaset çal mas na demokratik siyaset diyebiliriz. Demokratik siyaset büyük tahribata u rat lan ve yok olu a do ru sürüklenen topluma kendine sahip 98 kma, kendini koruma, konu turma ve özgürlük temelinde geli tirme gücü kazand rman n u ra , çabas ve sanat oluyor. Kendi hayati ihtiyaçlar , sorunlar ve i leri üzerinde dü ünebilen, tart p karara gidebilen ve bu do rultuda eyleme geçebilen toplum, ya anan toplum k n da do a k n da tek çaresi ve çözümü olacakt r. Sürdürülen kültürel ve siyasal soyk m, tek tiple me, farkl klar n silinmesi, yabanc la ma, kar ve iktidar tap , ahlaki ilkeden kopu un önüne ancak böyle geçilebilir. Özledi imiz e it ve özgür toplumsal ekillenme ancak böyle bir siyaset temelinde kendini yeniden üretme gücüne kavu an toplumun ürünü olarak geli ebilir. Bunun d nda ba ka bir yol yoktur. Binllard r toplumsalla mam yaratan, geli tiren ve güvence alt na alan politik ve ahlaki özelliklerin güncellenmi yeni yorumu olarak demokratik siyaset çal mas yürütülmeden, toplumlar bu temelde felçli durumlar amadan, e it ve özgür toplum ütopya olarak kalmaya devam edecektir. Kendini toplum kurtar üzerinden tan mlayan, bunu da bir devrimle devlet ayg ele geçirerek gerçekle tirebilece ini dü ünen devrim ve devrimcilik anlay reel sosyalizm prati inde ve ulusal kurtulu mücadeleleri sonras ortaya ç kan ülkelerde iflas etmi bir gerçekliktir. Tarihi ilerlemeci, düz-çizgisel bir mercekten okuyan, s fla may ilerleme sayan, devleti bir özgürlük arac olarak gören bu yan yla Frans z jakobenizminin derin izlerini ta yan, iradeci, toplumu bir yap-boz tahtas gibi biçimlendirebilece ini dü ünen in ac zihniyetten kurtulmu bir siyaset zorunludur. Arkas nda derin bir zihniyet çal mas olmaks n demokratik siyaset çal mas yürütülemez. Dolay yla demokratik siyasetin bir yan zihniyet çal malar n olu turmas , demokratik siyasetin topluma öz bilinç kazand rmay amaçlayan kurum ve kadrolarla geli tirilmesi de önemli bir özgürlük çal mas olmaktad r. Demokratik siyaset akademileri ve sosyal bilim merkezleri olarak da adland rd z bu kurumlarda toplumun siyaset yetene inin ve gücünün aç a ç kar lmas , bunun kadrolar - Say 45 2010 n yarat lmas son derece önemlidir. Demokratik siyaset hâkim siyasetin zihniyet yap lanmalar na dayal olarak yürütülemez. Günümüzün okullar , ara rma kurulu lar , üniversiteleri, medyas halk n demokratik siyasetinin üretildi i, onun zihniyet çal mas n yürütüldü ü yerler olarak de erlendirilemez. Bunlar hâkim siyasete s s ya ba , ona me ruiyet üreten kurumlar olarak demokratik siyasete kapal r. Yine demokratik siyaseti halk n tart ma süreçlerine dayand rmadan, denetimine ve do rudan kat na açmadan yürütmek mümkün de ildir. Bu anlamda bu süreçlerin ya anabilece i örgütlülükler olarak siyasi partiler, komünler, meclisler, konseyler, sivil toplum kurulu lar , dernekler, sendikalar, oda-baro türü meslek örgütlenmeleri, halk n kültürel ve sosyal kurumlar , dini mekânlar dü ünülebilir. Sermaye ve iktidar tekelleri d ndaki tüm toplumsal kesimleri kapsayan yayg n, kendi aralar nda koordineli bir örgütlülük demokratik siyaset çal mas n en can al konusunu olu turmaktad r. Kendini devletle meye kapatm , halk n do rudan kat na, tart ma ve kararla mas na dayand ran bu tür örgütlenmeler ne kadar yayg nla rsa toplum politik niteli ini o denli kazanabilir. Demokratik siyasetin böyle tabandan, toplumun do rudan kat na ve kararla mas na dayal olarak geli tirilmesi ba ta devlet olmak üzere birçok iktidar ve sermaye gücünü harekete geçirecektir. Hâkim sistemin iktidara ve kâra endeksli geli tirdi i birey ve toplum gerçe i bile ba ba na bir tehdit ve tehlike olarak orta yerde durmaktad r. Dolay yla demokratik siyasetin bir de öz savunma perspektifi ve donan n bulunmas kendinin savunma gücünün olu turulmas gerektirir. Demokratik siyaseti bir de bu yan yla düünmek ve anlamak, bunun gerektirdi i bilinç, örgütlülük ve donan yaratmak artt r. Tüm hücrelerine kadar devlet ve arkas ndaki iktidar ayg tlar n zoruna aç k bir siyaset çal mas n sonuç alabilece i dü ünülemez. Bu yan yla demokratik siyaset çal mas ciddi bir direni kültürü ve bilinci yan nda bunun ifade- KOMÜNAR lendirilece i öz savunma kurum ve araçlar yla da donanmak durumundad r. Demokratik siyaset denildi inde zorunlu olarak gündeme gelen ba ka bir husus halk n eylemlili idir. Tart an, karar alan ve bunu uygulamaya geçirmeye yönelen her demokratik siyaset, yap lanmas halk n eylemlili i sorunuyla kar kar ya kalacakt r. Bu demokratik siyasetin olmazsa olmaz r. Halk n eylemliliinin olmad yerde demokrasi geli emez, sadece tart an ve karar alan fakat bunu demokratik eylemlili iyle ya ama geçirme gücünü gösteremeyen bir toplum gerçek niteliklerine kavu amaz. Kendini bir irade olarak kabul ettiremez ve hâkim s flar kar nda me ruiyetini sa layamaz. Bu aç dan halk n demokratik eylem gücünün geli tirilmesi demokratik siyaset çal mas n di er önemli bir aya olu turur. Toplumsall n ve do am n kar kar ya kald büyük sald rganl k kar nda temel ç ve ba ar ya ta yacak direni hatt ortaya ç karabilecek en kutsal çal ma demokratik siyaset çal mas r. Çerçevesini bu biçimde çizebilece imiz demokratik siyaset çal mas elbette ki daha derinlikli ve aynt incelemelere ve örneklemelere ihtiyaç göstermektedir. Ortado u halklar n bar , demokrasi ve özgürlük ihtiyac na yan t verebilecek tek seçenek olarak demokratik siyaset olgusu daha çok tart lacak ve üzerinde bir mürit gibi, srarla, inatla, ba kla durularak geli tirilebilecektir. Tarihimizde çokça örne i bulunan bilgelik, ozanl k, evliyal k ve peygamberlik gerçe i bize 'demokratik siyasetin ki ili i' nas l olmas gerekti ine ili kin çok de erli örnekler sunmaktad r. Yine halklan direni gelene i ihtiyac z olan birçok eyi içermesiyle yeniden okunmay ve anla lmay gerektirmektedir. Bu temelde ele al nd nda ve yürütüldü ünde demokratik siyaset halklar n zihinsel, örgütsel, eylemsel iradesini zirvele tirmekle kalmayacak, itildi i kaoslu ve krizli durumunu a ma gücüne de ula abilecektir. 99 KOMÜNAR BURJUVAZ TARAFINDAN GASP ED LEN B R HALK DEVR NG : Z DEVR Halk, mücadele, devrim, esnek zeka, manipülasyon, siyasal bo luk ve burjuva... Tarih halklar n yapt ve halk ad na gerçekle en pek çok devrimin dönem egemenlerinin hanesine yaz ld na tan kt r. Bu yüzden ya anan toplumsal devrimlerin do ru tan mlanmaya ihtiyac var. Aksi takdirde yanl yorumlanm olacak olan tarih, ya anan güncelin tarihle ba koparaca gibi do ru yoldan da sapt racakt r. Devrimler devletçi uygarl k sisteminin yap sal kriziyle ba lant geli me gösteren toplumsal bunal mlara ve ya anan kanserle meye çare bulma amaçl r. Bu nedenden ötürü insana insan olma özelli i ve ayr cal tan yan yaam alan n büyük tahripler sonucu yok edilmesiyle (yok edilmeyle kar kar ya olduunu söylemek, yok edilen ya am n di lisi haline gelmek olur) toplumsal refleksin di er bir ismi olan devrimlerin patlak vermesi kaç l- Tarihten günümüze köleci, bask , egemen sistemler kendilerini var edebilmek için daima halka dayanm lard r. Sistemlerini geli tirebilme imkân da halk n her türlü sömürüsü, zay flat lmas ve insan olmaktan ç kar lmas ndan bulmu lard r. Devletin d nda kalanlar olarak tan mlad z halk sürüle tirmeyi hedefleyen toplumsal mühendislik çabalar , tüm egemenlerin en temel karakteristik özelli idir. O nedenle "do ru anlama neden gerekli?" sorusu oldukça can al r. maz olmu tur. Dolay yla halk n özgür ya ama istemini do uran mücadeleler ço u zaman devrimle sonuçlanm r. Fakat tarihe s fsal bak n etkisiyle devrimler tüm halka de il de bir s fa mal edilmi tir. Çünkü s fsal yaklam devrimi yapacak güç olarak iktidarla çeli kisi olan toplumun tüm kesimlerini de il, bunlardan sadece bir s görür. Yani tüm toplumu devrimci görmez, sadece bir s devrimci görür. Bu nedenle de gerçekle en devrimler halk devrimi biçiminde de il de s - 100 Say 45 2010 KOMÜNAR f devrimi eklinde ele al r. Bunun en belir- Yoksa burjuvazi ve halk ortak program etragin örnekleri özellikle Rönesans, Reformasnda bulu arak hiçbir zaman bir devrimin her yan ve Ayd nlanma'n n etkisiyle Avrupa'da, amas nda birlikte yer almam r. Çünkü yaAmerika'da gerçekle en devrimlerin ele al nlar , karakterleri farkl r. Birisi egemenli i mas nda görülmektedir. ngiliz, Frans z ve ortadan kald rmaya çal an toplumun geni Amerika Devrimlerine genel olarak 'burjuva kesimi iken, di eri ise toplumun tümü üzedevrimleri' denilir. Böylesi bir tan mlama, rinde kendini tekellerin tekeli haline getirmek 'devrim' kavram n özü nedeniyle do ru bir isteyen doyumsuz bir s ft r. Dolay yla burtan mlama olamaz. juvazinin devrimlerde yer almas n as l neÖzü itibariyle devrimler toplumun ahlaki deni özellikle ulus-devlet örgütlenmesiyle ve politik karakterine yapt katk temelinde kendini iktidar haline getirme hedefidir. Bu anlam kazan r. Gerçekle enin, devrim veya yolda da en büyük gerçekle tirici güç tabiî ki kar devrim olup olmad , toplumun öz ka- halk olmaktad r. Halktan güç alan, halk n yaprakteri olan ahlak ve politikaya yapt katk devrimler üzerine konmay görev bilen ve temelinde anla r. Burjuvazi gibi ba tan beri sonuna kadar ihanet içinde olan bir gerçeklikiktidar olmay tek amaç olarak bellemi ve tir, burjuvazi gerçekli i. Burjuvazinin devrimtoplumsall dolay yla ahlak lerdeki rolü özü itibariyle budur. da tt oranda var olabilen Burjuvazinin yapt , esbir s n devrim yapmas , nek zekâs yla monar ik yaBeyaz Türkçü 'devrim'in özüyle çeli iktir. lara kar halk n harekete fa izmin yerine geçmek Bu nedenle burjuvaziden geçirilmesi ya da direni ruisteyen Ye il Türkçü fa izm devrimci de il, tarihin tan k hunun kabart larak yanl ne kadar devrimciyse, oldu u en büyük kar -devmecraya kanalize edilmesi rimci ç kar. Ve bu, Mark- aristokrasinin yerine geçmek ve siyasal bo lu un (halk n sizm'in belirtti i gibi sonra- isteyen burjuvazi de o denli devrimsel gücünü sisteme dan gerçekle en bir kar dönü türememesi nedeniydevrimcidir devrimcile me durumu dele) kendi ç karlar temelinde ildir. Burjuvazi ba ndan beri doldurulmas r. Hollanda, nkar -devrimcidir. Burjuvazinin tarihsel olarak giltere, ABD, Fransa vb. devrimlerde burjuvadevrim kar ndaki duru u, günümüz AKP- zi ahs nda tekerrür edenin bu oldu u görülsinin durumuna benzetilebilir. AKP örne i mü tür. burjuvazinin hem karakterini anlamada hem Di er tüm devrimler gibi ngiliz Devrimi de tarihsel prati ini ortaya ç karmada hayli de burjuvalar taraf ndan planlanan, sokaklarda reticidir. Beyaz Türkçü fa izmin yerine geç- burjuvalar n çarp ve tümden burjuvalar n mek isteyen Ye il Türkçü fa izm ne kadar beklentilerine uygun gerçekle en bir devrim devrimciyse, aristokrasinin yerine geçmek is- de ildir. Diyebiliriz ki, 'burjuva devrimleri' diteyen burjuvazi de o denli devrimcidir. ye adland lan tüm devrimlerin ortak özellikÖzellikle feodal düzene kar duyulan tep- leri vard r: Kapitalist üretim tarz n önündeki kilerin bir yerinden tutmu tur burjuvazi. Zira engelleri kald rmalar . Bu biraz da objektif feodal düzen aristokrasiye dayal bir iktidar olarak ortaya ç kan bir sonuçtur. kinci ortak formudur. Her s f gibi burjuvazi de güç ola- özellikleri ise, s rl say da radikal burjuva ve bilmek için devlete ve iktidara sahip olmak küçük burjuvan n ötesinde, toplumun yoksul, gerekti inin çok iyi bilincindedir. Bu nedenle çal an, ezilen katmanlar n büyük kitleler hade yer yer halk n mevcut feodal düzene duy- linde seferber olmalar r. ngiliz Devrimi aç du u do al ve iktidar d hedefleyen tepndan da bu durumun geçerlili ini korudukileri ile burjuvazinin mevcut iktidar n yerine unu söyleyebiliriz. Literatüre 'Burjuva Devgeçmek için giri ti i çabalar örtü mü olabilir. rimleri' ad yla giren devrimlerin tarihsel sonu- 101 KOMÜNAR cu bir yönüyle kapitalist üretim tarz n geli mesi, politik sonucu da burjuvazinin ve burjuvaziyle ba lant olarak elit, yönetici bir s n örgütlenmesi olsa da devrimin itici gücü her zaman oldu u gibi elbette halk olmu tur. Ve hiç ku kusuz halk devrimlerinin gerçekle tiricilerinin ne arzular kapitalistçe idi ne de yapt klar devrimlerin kendi mezar kaz lar olan burjuvalara mal edilece inden haberdarlar. Tersine, halk kendi ç kar do rultusunda mücadele etti ine sonuna kadar inan yordu ve kendisi için yap yordu yapt klar . imdi ngiliz Devrimi'ni haz rlayan ko ullara biraz daha yak ndan bakal m. ngiltere'de Kral n Yetkisini rlama Çabas : Magna Carta ngiltere tarihinde önemli bir dönüm noktas na denk gelen ve dönemin a r toplumsal ve siyasal ko ullar nedeniyle halk n bilincinde yer edinen Magna Carta zamanla bask ya kar bir simge ve mücadele bayra durumuna gelmi , ku aklar boyunca özgürlüklerin bir güvencesi olarak yorumlanm ve Bat anayasalar n temeli olarak kabul edilmi tir. 11. yüzy lda ngiltere'yi egemenli ine alan Norman Krall , ele geçirdikleri topraklar do rudan do ruya kendi adamlar olan soylulara da r ve böylece merkeze ba kalp direnecek ba ms z senyörlerin türemesini önlemi olur. Bununla beraber Ortaça daki bütün hükümdarlar gibi, ngiltere'deki Norman krallar da kendi egemenliklerini tayan soylular çe itli konularda görü lerini almak için toplant ya ça r. te bu toprak sahibi soylular Norman istilas ndan çok sonra kral n otoritesini s rlamak ve kendi durumlar sa lamla rmak için Kral John'a 1215 nda Manga Carta (Büyük Berat) denen bir belge imzalat rlar. Kral bu belgeyle kendi r zalar olmad kça vergi almayaca na dair senyörlere söz verir. Baron denilen soylular 13. yüzy l boyunca kendilerine daha s k dan lmas için u ra rlar. Dan lan kimselerin salar giderek ço al r, baronlar n yan s ra övalyeler, din adamlar , kent ve kasabalardaki raf n temsilcileri de toplant lara ça r. n- 102 giltere'de parlamentonun ba lang i te bu konu ma toplant lar r. 1215'te imzalanan Magna Carta sonralar 1216, 1217 ve 1225'de baz de ikliklere u rayarak dönemine göre güncellenecektir. 1215 y nda imzalanan Magna Carta ile ba layan ve daha da geli en bu süreçle Avrupa'da mutlakiyetçi kraliyet rejiminden parlamenter sisteme geçi ilk olarak ngiltere'de ba layacakt r. Tabi bu parlamento günümüzdeki anlamda bir parlamento de ildir, buna parlamentonun prototipi demek daha do ru olacakt r. Parlamento hala kral n gölgesindedir. Kral isteklerini parlamento yoluyla me rula rmakta olup, parlamentonun bir yasama gücü olarak geli mesine ve demokratik i leyine engel olmaktad r. Ancak parlamento ve kral aras ndaki mücadele ini li ç bir ekilde hep sürecektir. ngiltere Kral I. Charles' n parlamentoya dan madan spanya ve Fransa'ya sava ilan etmesi ve bu sava lar n maliyetini kar layabilmek için vergileri artt rmas üzerine, ngiliz Parlamentosu 1628 y nda 'Haklar Bildirisi' ad verilen belgeyi yay nlar. Bu bildiride, kran yetkileri s rlanarak hukuksal süreçten geçmeden kral n kimseyi suçlayamayaca , cezaland ramayaca ve orduyu halka kar kullanamayaca yasalarca güvenceye al r. Kral da buna tepki göstererek parlamentoyu da r. Ancak, vergi izni alabilmek için 1640 nda parlamentoyu tekrar toplanmaya ça rmak zorunda kal r. ç syan n Öncüsü Oliver Cromwell ngiliz tarihinin en önemli adlar ndan biri olan Oliver Cromwell, iç sava ta Kral I. Charles'a kar ayaklanan parlamento yanl lar n önderlerindendir. Kral n idam edilmesinden sonra ülkenin en yetkili yöneticisi olur. Cromwell 1640'ta Cambridge'den parlamento üyeli ine seçilir. Dine ba olan Cromwell koyu bir Püriten'dir. Tanr n isteklerini yeryüzünde yerine getirmek için kendisini seçti ine, bu nedenle var gücüyle bunlar gerçekle tirmek için çal mas gerekti ine inanmaktad r. Öteki Püritenler gibi kilise ve parla- Say 45 2010 mentoda mevcut durumun yaratm oldu u rahats zl k nedeniyle reform yap lmas görü ünü desteklemektedir. 1642'de ngiliz iç sava ç nca bir asker olarak yeti memi olmas na kar n, Cromwell ngiltere'nin do usundaki kontluklarda parlamentoyu savunmak için sava acak süvari birlikleri kurar. 1644'te, kral n ye eni Prens Rupert'in bozguna u rat ld Marston Moor Sava 'na korgeneral olarak kat r ve yetenekli bir askeri önder oldu unu gösterir. Sonraki y l kral n kuvvetleri Naseby'de yenil-di inde, tüm parlamento ordular n komutan yard mCromwell'dir. Parlamentonun kurulmas kararla rd "Yeni Model Ordu"yu örgütlemeyi üstlenen Cromwell, askerlerin erdemli, dürüst, dindar olmalar ve u runa sava klar davaya inanmalar gerekti ini savunur. Sava n son çarp mas nda skoçlar Preston'da bozguna u ratan orduya komuta eden Cromwell, bundan birkaç ay sonra I. Charles' yarlayan Yüksek Adalet Divan 'n n 135 üyesi aras nda yer al r ve kendini savunmay reddeden kral n ölüm karar imzalar. Parlamentonun kral kar nda güç haline gelmesi için çabalayan Cromwell ayn zamanda parlamentoya da pek güvenmez. 1653'te parlamentoyu da r. Kendisine dan manl k yapacak bir meclis atar, ama bu meclisle de anla mazl a dü mesiyle ölümüne kadar be l süreyle ülkeyi tek ba na yönetir. Kral n Keyfi Uygulamalar ve 1640 Devrimi ngiltere'de halk devrimi patlak verdi inde kral I. Charles "Uzun Parlamento" (1640-53) ad verilen parlamentoyu toplant ya ça r. Parlamento kral taraf ndan al nan karar üzerine derhal toplan r. Kral n olu turdu u ve gere inde da tabildi i bu parlamento daha sonra ngiliz devriminin kurucu organ na dönü ür. lk olarak 1640'ta toplanan bu parlamento kral n ki isel yönetimine kar ç karak kendi varl garanti edecek yetkiler talep eder. Bunun üzerine kral ile parlamento kar karya gelir. Tüccar s n parlamentoyu, KOMÜNAR soylular n (aristokratlar s ) ise kral desteklemesi ülkeyi ikiye böler: parlamento ve krallar. Londra, Bristol ve Norwich gibi kentler parlamentonun ordusu taraf ndan kontrol edilirken, kuzeydeki baz ngiliz kentleri ile Wales kralc lar n kontrolü alt ndad r. ngiliz Devrimi'nin üssü as l ngiltere (England), kralc lar n üssü ise Wales topraklaolur. skoçya ve rlanda o tarihte henüz birlie dâhil de ildir. 1642'ye gelindi inde parlamento ve kralc güçler aras nda çat malar ba lar. Tüccar yani burjuva s parlamentoyu, soylular yani aristokratlar da ç karlar gere i kral destekledi i için sava n çeperi geni ler ve ngiliz toplumunda iç sava a neden olur. Birçok yerde ya anan çarp malar sonucu binlerce insan ya am yitirir. Bu iç sava 1648'e dek sürer. ç sava n ilk evresini (1642-46) Cromwellciler (parlamento yanl ayn zamanda halk n destek verdi i kesim) kazan r. Kral Cromwellcilerin iç sava kazanmas üzerine skoçya'ya kaçar. Kral, parlamento içinde güç kazanan ve püriten skoçlardan disiplinli bir ordu derleyen Cromwell kar nda yenilgiye rad ktan sonra, gücünü sa lamla rmak için bu sefer skoç presbiterleriyle anla maya çal r. Ancak esas hedefi parlamentonun olu turdu u Protestan ulusal birli ini ele geçirmek ve ona boyun e dirmektir. skoçlar, bu kar k ortamda ne yapacaklar bilemedikleri I. Charles' 1649'da parlamentoya teslim ederler. Parlamento, kraldan ordu ve deniz gücü üzerindeki haklar kendisine devretmesini, presbiter yasas onaylamas , kralc lar devlet ayg ndan uzakla rmas talep eder. Kral n zaman kazanmak için cevap vermeyi geciktirdi i bu sürede Cromwell Londra üzerine yürüyerek ehri i gal eder. Ordunun korumas alt nda hapsedilen kral, ehirden kaçar ve presbiteryen özgürlüklerini kabul etmesi kar nda kendisini tahta yeniden geçirmeleri talebiyle skoçlarla yeniden temas kurar. 1648'de Cromwell kral n skoçlardan olu an ordusunu Preston'da yener. Kral Cromwell'in ba çekti i parlamento yanl lar n eline geçer. Parlamento güçleri taraf ndan 30 Ocak 103 KOMÜNAR 1649'da kral I. Charles' n kafas kesilir. ngiliz devrimi süresince giderek güçlenen parlamento ile kral aras nda ba layan iktidar mücadelesi I. Charles' n idam edilmesiyle son bulur. Charles' n ölüm karar n onaylanmas üzerine ngiltere'de cumhuriyet ilan edilir. 1653'e gelindi inde, "Uzun Parlamento" yönetim sorunlar ba ta olmak üzere, ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunlara cevap olamamas nedeniyle Cromwell taraf ndan da r. ngiltere'de be l sürecek parlamentosuz süreç Cromwell taraf ndan idare edilir. Daha sonra tekrardan parlamento kurulur. 1689'da özel mülkiyeti güvenceye alan yasalar n yan s ra, söz özgürlü ü vb. gibi ki isel özgürlükler ve haklar ilan edilir. Mutlakiyetin yerini anayasal monar i al r ve kuvvetler ayilkesi benimsenir. 1689 y nda ngiliz Parlamentosunun Haklar Kanunu'nu yay nlamas yla, egemenlik parlamentonun denetimine geçer. Bu bildiriye göre; 1. Parlamento seçimleri serbestçe yap labilecektir. 2. Parlamento üyeleri tam bir ifade özgürlü üne sahip olacakt r. 3. Parlamentonun kabul etti i kanunlar kral dahil herkesi ba layacakt r. 4. Parlamentonun izni al nmadan asker ve vergi toplanamayacakt r. Bu kanun ile parlamenter demokrasi ve hukukun üstünlü ü gibi ilkeler Avrupa'da ve tüm dünyada ilk önce ngiltere'de uygulanmaya konulmu olur. Bundan sonra gittikçe di er ülkelere de yay lacakt r. 104 Bu haklar üç ku ak insan haklar nda birinci ku ak insan haklar olarak bilinen 'ki i hak ve özgürlükleri'dir. Bu durum, kapitalist sistemin özünü olu turan bireycilik ideolojisiyle de örtü erek kökle mi tir. Nitekim kapitalist sistem 2. Dünya Sava 'n n bitimine kadar da 'ekonomik, sosyal ve kültürel haklar' denilen ikinci ku ak insan haklar na sisteminde yer vermeyecektir. Bu haklar ve sonras nda geli en ve 'dayan ma haklar ' olarak bilinen üçüncü ku ak insan haklar kabul etmesi de yine bireycili in gölgesinde ve çok pragmatik bir ekilde gerçekle mi tir. Marks, 1852de, 17. yüzy l ngiliz Devrimi'nin önderi Crommwell ve ngiliz halk n "kendi burjuva devrimleri" için gerekli dili, ülküleri, tutkulave hayalleri Tevrat'tan ald klar söyler. 1707'de ngiltere ve skoçya parlamentolar birle ir ve bu tarihten sonra 'Büyük Britanya' resmi ad benimsenir. 1801'de rlanda da bu birli e kat r. Birli i olu turan üç eski krall k ( skoçya, Wales ve Kuzey rlanda) de en derecede bir otonomiye sahip olurlar. Nas l Yorumlamal ? Parlamento ve kralc lar n çarp mas sonucu ba layan iç sava n halk ad na yap yor olmas , monar istler ve parlamentocular do ru de erlendirmeyi gerektiriyor. Kral yönetiminin halk n menfaatlerini esas alarak sava yürütmedi i aç kt r. Zaten kral yönetiminde böyle bir eyin olmas tarihte hiçbir zaman söz konusu olmam r. Kral n yapt kral ailesini, toplumun sömürüsü üzerinden zenginle - Say 45 2010 tirmektir. Böyle olunca elit bir kesim refah içinde ya arken, toplumun ezici ço unlu u açl ktan k lm oluyordu. Halk n deyimiyle krallar gibi ya yorlard . Krallar tanr n yeryüzündeki biçimleridir. Nas l ki tanr n buyruklar na itaatkâr olmak ve onun kullu una soyunmak inanç gere iyse, krallara da boyun mek, kral n söyledi ini yerine getirilmesi gereken tart lmaz ayet olarak anlamak, krala atfedilen tanr sal misyonun gere i olarak toplumlara kavrat lm r. Tarih boyunca uygarl k ad na kurulan tüm krall klar, imparatorluklar, cumhuriyetler, kent ve ulus-devletler tek ve toplu olarak, uzla ve rekabetçi halleriyle, Devletli toplumlar parçal toplumlard r. Biçimlerine bak lmaks n tüm devletler, alt toplum (halk) üstündeki üst toplumdur. Devlet toplumu parçalar, bu parçalama i ini hiç ara vermeksizin alt toplum üzerinde sürdürür. Parçalanm , bütün inanç de erleriyle özüne yabanc la toplum, güçsüz ve sömürülmeyi bekleyen bir toplumdur hegemonik ve e it duru lar yla özünde sermayenin iktidarla , devletle mi biçimleri olmu lard r. Kral I. Charles de elindeki sermayesine sermaye katmak ve bu sermaye üzerinden iktidar güçlendirmek istiyordu. ktidar n kat la lmas yla I. Charles ngilt-eresinin tanr -kral devleti daha da güçlenecekti. Böylece devlet, bask arac olan iktidar yla devlet d kalm toplumun ahlaki-politik örgüsünü bast rarak ortadan kald racakt . Ahlaks z ve politikas z kalm sürü toplumla da hanedan-kral düzeninin çark na di liler yaralarak, sistemin ak devam ettirilecekti. Kral I. Charles tüm bunlar ngiliz halk üzerinden yap yordu. KOMÜNAR Kral ve monar ik düzeni destekleyen aristokratlar da bu çerçevede ele almak gerekir. Bu s f her zaman devletin iktidar orta olmu tur. Devletle girilen i birli ine dayal ili ki bütünlü üyle, halk n demokratik-komünal de erlerini gasp eden soylular, varl k koullar olan halk daima sömürme mant yla devlet mekanizmas derinle tirmi lerdir. Devletin oldu u yerde toplum komünal ve bütünlük arz eden özüne ters dü erek parçalanm demektir. Devletli toplumlar parçal toplumlard r. Biçimlerine bak lmaks n tüm devletler, alt toplum (halk) üstündeki üst toplumdur. Devlet toplumu parçalar, bu parçalama i ini hiç ara vermeksizin alt toplum üzerinde sürdürür. Parçalanm , bütün inanç deerleriyle özüne yabanc la toplum, güçsüz ve sömürülmeyi bekleyen bir toplumdur. Devlet hiçbir zaman kar nda güçlü ve iradeli bir halk görmek istemez. Çünkü güçlenen, kendi sorunlar çözen, örgütlü ve iradeli bir toplum devlete ihtiyaç duymaz. Bu da devletin sonu olur. Zaten toplumun do as insanl k tarihinde de görüldü ü gibi devlete ihtiyaç duymayan bir özelliktedir. Bu yönüyle toplum, devlet olmadan da var olabilir, ancak devlet, toplum olmadan ya ayamaz. Devlet biçim de tirse de özü itibarîyle ayn r. Monar i, oligar i, teokrasi, aristokrasi vb ismi ne olursa olsun, devletçi zihniyet toplumsall n parçalanmas ve özgürlüklerin yitimidir. ngiltere'deki krall k sistemini de bu mant kla de erlendirmek gerekir. ngiltere'deki kral yönetiminin bu parçal k üzerinden tüm yetkileri elinde bulundurmas soylular n i ine yar yordu. Çünkü kral iktidarda soylulara yer veriyordu. ngiltere'deki aristokrat s f daima kral yönetimiyle birlikte hareket etmi tir. Aristokratlar n ngiliz iç sava nda kral desteklemeleri ekonomik, toplumsal ve siyasal gücün monar ik düzenle kendi ellerinde olmas nedeniyledir. Dolay yla aristokratlar n kral n tanr -devletini desteklemeleri ç karlar gere i anla rd r. Soylular ellerindeki zenginliklerin parçalanmas , pastan n daha fazla bölünmesini istemiyordu. Toprakta çal an köylülerin 105 KOMÜNAR eme i çal yor, köylüye de hiçbir ey verilmiyordu. Köylünün eme i üzerinden zenginle mek isteyen, sadece kral ve onu destekleyen soylular olmak istiyordu. Parlamentonun krala kar ç yla ba layan iç sava ileriki süreçlerde parlamentoyu amaçlar ndan uzakla rm r. Parlamento, eskisi gibi kral n sava önceleri vergi toplamak için biraraya getirdi i ve ba ms z hareket edemeyen bir meclis olmak istemiyordu. Mutlak yetçi monar ik rejim yerine demokratik parlamenter sistemin art k kaç lmaz olduunu savunuyordu. Hatta ilk önceleri kral n despot yönetimine kar demokrasi mücadelesi verilmi tir. Her türlü bask k reddedilmi tir. Fakat iç sava n parlamentocular tarandan kazan lmas ve kral n kafas n kesilmesiyle birlikte belirlenen demokratik mücadele ilkelerinde de im ya anm r. ktidar rs parlamentoyu hatta geçmi te en keskin lar yapan milletvekillerini bile alabildiine yozla rm r. ktidar batakl , u runa mücadele edilen demokrasiyi unutturmu tur. Parlamentocular ya anan bo lukla adeta bo lu a dü mü lerdir. Daha sonralar halk n sorunlar tart amayacak, küçük bir sorunun çözümü için tek bir yasa bile ç karamayacakr. Hantalla an ve ç karlar do rultusunda hareket eden parlamento geçmi ini unutmu , deyim yerindeyse kral dönemindeki parlamenter sistemi arat r duruma gelmi tir. "Uzun parlamento" di er ismiyle "Kal nt Parlamento" birbirleriyle klik çat malar ile vakit geçirip hiçbir siyasi karar alamayan, hatta yeni parlamento üyelerinin seçimi konusunda bile bocalayacakt r. Nitekim 20 Nisan 1653'te Oliver Cromwell 40 tüfekli asker getirerek bir söylev verdikten sonra parlamentoyu feshetmi tir. Bu söylevin sözleri unlard r: "Acele Edin ve Defolup Gidin...! Oturumunuzu sonland rmaya geldim. Meclisi yapt z her icraat ile kirletmenize ve erefsizle tirmenize art k kal bir son vermeye geldim. Siz ki fitneci, fesatç , meclis üyeleri, siz ki iyi bir hükümet olmak d ndaki her ey!! Kiral k sefil yarat klar, zavall lar, ülkenizi en küçük ahsi ç kar ad na sat a ç karanlar, birkaç 106 kuru için Tanr 'ya ihanet edenler, içinizde bir parça da olsun erdem kalmad m ? Bir parça vicdan da m yok? At m kadar bile dindar deilsiniz! Alt n sizin yeni Tanr z olmu ! Sat a ç karmad z bir de er de kalmad … Ulusunuz ad na iyi bir ey dü ünemez misiniz? Sizi ç karc sürüsü, bulundu unuz bu kutsal meclisi, o varl zla kirletiyorsunuz! Tanr n kutsad bu meclisi, ahlak yoksunu davran lar zla h rs zlar n ini haline çevirdiniz! Halk n size verdi i yetkiyi kötüye kulland z. Siz ki, halk n umutsuz dertlerine çare olmal yd z. Kendiniz halka en büyük dert kayna oldunuz! Ama ülkeniz beni as rlardan beri temizlenmemi bu ah temizlemeye çard ! Ve bu gücü de bana Tanr verdi. Bu eytan oca yönetmeye geldim. Vay halinize! imdi derhal defolun!!! Acele edin rü vetin köleleri! Acele edin, gidin!Süslü saltanat e yalar al n ve defolup gidin!..." ktidar olman n yolunun devletten geçti ini bilen burjuvazi de parlamentoyu desteklemi tir. Toprak sistemine dayanan ngiltere'deki krall k rejiminin tüm gelirlerinin soylular aras nda payla yor olmas , burjuvaziyi parlamentocularla saf tutmaya götürmü tür. Bu da yeni düzende yarat lacak devletli ulus bilinciyle, burjuvazinin konumunu aristokratlarla de tirmesi anlam na gelecektir. "Burjuvazinin üst tekelci kesimleriyle birlikte orta burjuvazinin önemli bir k sm , bürokrasinin iktidarla mas ve devlet s flar haline geli i, eskinin birkaç hanedanl k ve krall k gücü yerine binlerce, on binlerce yeni hanedanl k gücünün ikame edilmesi demektir. Bir kral yerine binlerce kral n geçi i anlam na gelir. Cinsiyetçi toplumda geli en erkek egemen ki ilikle bu yeni krall k güçlerinin birle imi, toplumsal do an n tümüyle yeni iktidar güçleri taraf ndan fethedilmesi ve sömürgele tirilmesi demektir… Burjuvazinin aristokrasiye, i çi s n her ikisine kar mücadelesi, Avrupa'da iktidar ve devlet in as derinle tirmeye zorlar. Burjuvazinin (orta s f) tarihte belki de ilk defa bir orta s f olarak devletle mesi, iktidar ve devletin konumuna büyük de iklik Say 45 2010 getirmi tir. Toplumun içinden do an bir kütlenin devletle mesi, dolay yla artan iktidar olay kendisini toplum içinde örgütlemek zorunda b rakm r. Burjuvazi kendini d tan iktidar ve devlete hükümran k lmayacak kadar büyük bir s fla mad r. Kendini devletle tirdikçe, içte toplumsal çat ma içerisinde bulunaca aç kr. S f çat mas denilen olgu bu gerçe i aç klar. Burjuva ideolojisi olarak liberalizm, bu soruna çözüm bulmak için bin dereden su getirir. Fakat geçen sürede ya anan, devlet ve iktidar n daha da büyümesi ve bürokratik kanserle medir. Toplumda devlet ve iktidar ne kadar büyürse, bu o kadar iç sava var demektir. Avrupa toplumunda geli en en temel sorun ba tan itibaren bu nitelikte olmu tur. Büyük anayasa, demokrasi, cumhuriyet, sosyalizm, anar izm mücadelesi iktidar ve devletin oluum tarz yla yak ndan ba lant r. Günümüze do ru bulunan en gözde çare, kesin anayasal kurallara ba lanm temel insan haklar , hukukun üstünlü ü ve demokrasidir. Kal bir çözümden ziyade, devlet ve toplumu iktidar üzerinde uzla maya zorlayarak, eskinin büyük kavgal dönemini a maya çal maktad r. ktidar ve devlet sorunu çözümlenmemi tir. Sadece sürdürülebilir bir konuma ta nm r." ngiliz Devrimi'nde burjuvaziyle birlikte iktidar n el de tirmesi gerçekle mi tir. Kralaristokrasi yönetiminin yerini gittikçe burjuva alm r. Dolay yla devlet ve iktidar sistemiyle toplumlara dayat lan kölelik, Önderli imizin de belirtti i gibi "derinle mi ve genelle mi " bir hal al r. Burjuvaziyle kartopu gibi büyüyen iktidar hastal , biriktirilerek toplumun tüm gözeneklerine de in nüfuz edecek bir konumla zirvesini ya ar. Emek çal nacak ve kölelik derinle tirilecektir. Bu yönüyle iktidar, toplumsal eme in gasp ya da yo unla toplumsal emek biçimiyle tan mlanabilir. Daha avc k ve toplay k döneminden beri, 'güçlü ve kurnaz adam' n ba ta kad n olmak üzere göz dikti i klan topluluklar n çaba deerlerinden kapitalist zor örgütü olarak ulusdevletin biçimlenmesine dayal geli mi toplumsal art klar n ele geçirilmesine kadar hiç- KOMÜNAR bir birikimin iktidardan soyutlanarak ele al nmas mümkün de ildir. Be bin y ll k merkezî uygarl k sürecinin kendisi de yo unla ve kurumla toplumsal birikimdir. ç sava la halkla birlikte hareket eden burjuvazinin halk ad na sava mad bu k sa iktidar tan yla anla r olmaktad r. Burjuva s halk kanrm r. ktidarc karakteriyle, her türlü bask ve egemenlikçi-tekçi yöntemlere kar verdi i mücadeleyi halk ad na yapt söylemesi büyük bir yaland r. Karaktersiz, yalanc , düzenbaz, pragmatist ve özünde toplum kar olan burjuva s ngiliz Devrimi de dâhil hiçbir zaman halk dü ünmemi tir. En temel amac kar pay daha da artt rmak ve bunun için de iktidar ele geçirmektir. En ustal kl olduklar husus da geli en toplumsal tepkileri, verilen mücadeleyi kendi hanelerine yazd rabilmeleridir. Dolay yla ngiliz Devrimi ve di er devrimlere 'Burjuva Devrimi' s fat yak rmak ezilenler ad na egemenleri me rula ran en temel husus olmaktad r. Bu tarihi çarp tman yan s ra halk yok saymakt r. Dolay yla ngiliz Halk Devrimi'ne burjuva gözlü üyle bakmak, tarihi egemenlerin teorisiyle de erlendirmektir. Tarihin gerçek sahibi olan halk tarihin çöp sepetine atmakt r. Parlamento, burjuva ve halk n ayn yerde saf tuttu u, iç sava sonucu kral n kafas n kesildi i bir devrimsel süreç demokratik bir düzenle son bulmam r. Kraldan sonra her ne kadar olumlu geli meler ya ansa da, sonuç itibariyle kral sistemiyle benze me, hatta kraldan daha despot bir duruma gelme ya anm r. Nas l ki kral ordusuyla birlikte parlamentoyu bas p, psikolojik ve fiziki bask uygulayarak isteklerini parlamentoya kabul ettirmi se, Oliver Cromwell de krals z parlamentoda bir kral gibi hareket ederek ordusuyla parlamentoyu basm ve görü lerini parlamentoya kabul ettirmi tir. Daha sonra anti-demokratik bir biçimde kendine ba bir meclis olu turmu (kral da kendine ba bir meclis kurmu tu) ard ndan bu meclisi/parlamentoyu da tve be y l boyunca da ngiltere'yi tek ba na yönetmi tir. Cromwell hem krala kar ç karak iç isyana, parlamentoculara önderlik et- 107 KOMÜNAR mi , hem de kral sistemine kar vermi olduu mücadele sonras nda kraldan farks z kral uygulamalar devralm r. Ad na da 'Anayasal Monar ik Cumhuriyet' denmi tir. Dolayla hiçbir ey de memi tir. Kral n yerini Cromwell, soylular n yerini burjuvazi alm r. Olan yine her zaman oldu u gibi halka olmu tur. Halk sava , halk mücadele etmi , halk devrimi gerçekle tirmi , halk ehit vermi , halk… sefas sürenler de geli mekte olanburjuvazi s olmu tur. Buradan hareketle mücadele edilen olguyla benze me oldukça can al bir konu olarak kar za ç kar. Benze meyi ya amamak için 'nas l bir yöntem' sorusu da önemlidir. Ta-rihten günümüze birçok hareket, sistem d alternatif güç sava klar güce benzeme ve onun yede ine dü me gibi paradigmasal sorunlar ya am lard r. Amaca hangi yoldan ula laca önem kazanmaktad r. Yöntem Önderli imizin belirtti i gibi amaca giden kestirme yoldur. Hakikat aray ndaki yol biçiminde tamlanabilir. Dolay yla 'hangi yöntem ve araçlar kullan lmal ' sorusu cevaplanmay gerektirir. Amac z hakikatin pe inden ko maksa ve kulland z yöntem-araç devlete ya da mücadele etti imiz sistemin kendisine aitse, varaca z yer onun de irmenine su ta maktan öteye gitmeyecektir. Oliver Cromwell'in iç sava tan sonra içerisine dü mü oldu u durum kayna biraz da yöntemden almaktad r. ktidar n kulland yöntemlerle iktidara kar mücadelede ba ar olunamaz. ktidar kar tlar kendisine benzetir, onlardan beslenir. Ate i ate le söndürmek denilen husus tam da budur. Cromwell kral n despot yönetiminden oldukça rahats zd . Parlamentonun kendi rolünü oynamas gerekti ine inan yordu. Sorunlar n çözümü için demokratik meclis tart malar önemli buluyordu. Fakat devrimden sonra Cromwell kendisiyle çeli ir ad mlar atm r. Kral birebir taklit etti ini söylemek yerinde olacakt r. Nedeni ise hem devlet zihniyetini amam olmas , devlet mant yla hareket etmesi hem de devletin araçlar ve yöntemi- 108 ni kullanmas r. Devlet ve iktidar öyle bir zihni örgüdür ki, onu bilmeyi ve a may gerektirir. Aksi taktirde canl iktidar ve kurumla devlet her eyi kendi içerisinde eritecektir. Marksizm de reel sosyalist ö retisiyle kapitalist sistemin bilme s a amad için kapitalizme en soldan as rl k ömür kazand rm r. Her ne kadar demokrasiyi geli tirme ad na sosyalist bir hareket olarak ç yapsa da, devlet ayg na sar lmas ve devlet iktidar (proleter diktatörlük) komünizme geçi için gerekli bir a ama olarak görmesi, kendisini devlet sosyalizmine (devlet sosyalizmi olmad için, devlet kapitalizmi demek daha do ru olacakt r) götürmü tür. Amaç demokrasi olmas na ra men kullan lan araçlar n devletçi olmas nedeniyle amaç kirlenmi ve sisteme benze me gerçekle mi tir. Oliver Cromwell'den Sonra Oliver Cromwell'i o lu Richard Cromwell 'Devlet Koruyucu Lord' ünvan alarak takip etmi tir. Fakat k sa bir müddet sonra onun devlet idaresinde ba ar olamad aç a ç kr. Bunun üzerine Commonwealth rejiminin skoçya'ya gönderdi i vali olan General Monck monar iyi tekrar geri getirme karar ile skoçya'dan ordusuyla gelip ubat 1660'da parlamentoyu feshedip Richrad Cromwell'i görevinden feragat ettirmi tir. Stuart Hanedan 'ndan (babas idam edilmi Kral I. Charles olan) II. Charles Londra'ya 23 Nisan 1661'de gelip taç giymi tir. Bu yeni Krall k rejimi ngiliz tarihi aç ndan 'Restorasyon Devri' olarak an r. Kral II. Charles yeniden tahta ç nca yapilk i babas n intikam almak olmu tur. Babas n idam n öcünü Oliver Cromwell'in tahnit edilmi cesedini 1661'de mezardan ç kart p zincirlere ba layarak ve türlü i kencelerin ard ndan suçlular n idam edildikleri Tyburn'da ast rarak ve sonra da ba kestirerek alm r. Cesedi de dara ac n alt na gömülmü tür. Kafas ise Westminster Hall'un tepesinde bir kaz a geçirilmi ve II. Charles' n hükümdarl süresince burada kalr…