narkoleptikinsomnia - Bachibouzouck page d`accueil

Transkript

narkoleptikinsomnia - Bachibouzouck page d`accueil
­N A RKOLEP Tİ Kİ N SOM N İ A ­ Google hissesinin borsa fiyatı 300 doları vurdu; Anglo­amerikan liseli kız büyükannesinin tembihini unutup tanımadığı oğlanlarla gece dolaşıp ortadan kayboldu ve biz de böylelikle Aruba diye bir ülke olduğunu öğrendik (aslında kaybolan kız mavi gözlü, sarışın, zengin ve Amerikalı olmasaydı, Aruba’nın Ekvator’da yetişen bir balkabağı türü olduğunu sanıyor olabilirdik hâlâ); Hayvanat bahçesindeki erkek Panda gerdeğe girdi; George Bush, ‘laser guided smart’ bombalarını kuşanıp bir başka ülkeye demokrasi götürmek üzere harekete geçmedi henüz (saatime bakıyorum) ve bana müthiş bir Umberto Eco merakı geldi. Tam bu sırayla olmasa da günün hadiseleri bu merkezde. Umberto Eco olmanın en zor yanı kitaplarını çevirecek çevirmen bulmak. Biraz James Joyce’un Ulysses’inin başka dillere çevirisi gibi sarp bir yokuş olmalı
© bachibouzouck.com Eco’yu çevirmek. Nedeni: Eco sözcükleri paşa gönlünce eşip deşiyor, kenarını köşesini kurcalıyor, birinin kuyruğunu kesip ötekinin perçemine ekliyor ve inanılmaz anlamlar aktarıyor bu yeni icat sözcüklerle. Bunu da laf olsun, uçukluk dolsun diye yapmıyor. Eco’nun milenyum’un yeni oluşumlarını anlatan anlamlarına yeni sözcükler gerekiyor. Umberto Eco’nun son çıkan kitabı The Mysterious Flame of Queen Loana’da 1 , uzun süren bir komadan ­ki derin bir uykudan başka nedir ki­ bir hastane odasında uyandığında yeryüzünde bilinebilecek herşeyi bildiği halde kim olduğunu unutan bir İtalyan’dan sözediyor. Eco sahneyi öyle güzel kuruyor ki söz ustalığını atlamamak için durup durup geriye dönerek okuyorum kitabı. Ben İngilizce çevirisini okurken bu kadar keyif alıyorsam İtalyanca bilenlere yaşıyor demektir. Yaşasınlar. Bizde sözcük üretmek ‘otoritesi’ herşeyde olduğu gibi Devlet­i Âli’nindir. Yani Türk Dil Kurumunun. Üstelik Devletin icazeti ile yaratılan bu Türkçe’nin ismi Öz Türkçe. Dilimizde yüzlerce yıldır var olan sözcüklerin kullanılması ise üvey Türkçe tehlikesini yaratır. Yıllarca üvey Türkçeye gıdım taviz vermemiş yazar, çevirmen, şair hocamız Cevat Çapan sonunda bir gün sınıfa gelip “Ya çocuklar olmuyor. Karıma ‘hayatım’ yerine ‘yaşamım’ diyemiyorum” demişti. Yaşam lafına ben de alışamadığımdan mıdır nedir, çok gülmüştüm. ‘Rüya’ yerine ‘düş’e alışamadığım gibi. Bir kere ‘düş’, düşmek fiilinin emir kipiyle çakışıyor. Hayırdır inşallah dedirten “Rüya gördüm” sözüdür. Tabii ‘düş’ ya da ‘rüya’ nın bir de ‘hayal’, ‘umut’ ya da ‘vizyon’ anlamı da var. İngilizce ‘dream’ sözcüğünde olduğu gibi. Martin Luther King’in ünlü “I have dream” söylevinde (King bu sözü söylediğinde kimse ‘hayırdır inşallah’ dememiştir eminim) ya da ‘American Dream’ de olduğu gibi (yani ev, araba, köpek ve geniş ekranlı televizyon). Sanayileşmemiş üçüncü dünya ülkelerinden gelen göçmenler özellikle arabaya gelince işin endazesini biraz kaçırıyorlar ‘Amerikan Düşü’nün. Geçen sabah, son onbeş yıldır ­yatağımdan kalkamayacak kadar hasta olduğum günler haricinde­ her gün yaptığım gibi Türk pastanesi Cenan’a gittim kahve içmeye. Otoparka bir ‘Hummer’ girdi. Sağa baktı sola baktı, sığabileceği bir yer aradı ve sonunda iki arabalık yere demir attı. Kapı açıldı içinden ufacık bir hatun indi. Sri Lanka, Bangladeş, Hindistan gibi bir ülke insanının fizyonomisine sahip. Cenan’dan kâğıt bardakta kahvesini, ‘muffin’ini aldı ve ‘hummer’ına seyirtti. Arkasından baktım ve “İşte gidiyor American Dream” diye düşündüm. Sonra Cenan’a girdim. Emine hanım beni Nellie ile tanıştırdı. El Salvador göçmeni Nellie dökülen saçlarını gizlemek için başına kırmızı bir 1 Kraliçe Loana’nın Esrarengiz Ateşi
© bachibouzouck.com bandana bağlamış. Sarıldık, öpüştük. Nellie yüzünü omuzuma saklayıp ağladı. Diğer müşteriler dudaklarına kibar bir gülümseme, yan gözle bakıp geçtiler. Amerikalıların en sevdiğim yanı acır gözlerle bakmamaları kanserzedeye. Kanserliye “cancer survivor” yani “kanserin öldüremediği” demeleri de hoştur. Yiğitlikleri sınanmış gaziler gibi (gibisi var mı) muamele ederler bize. Tabii kanserli de duygu sömürüsünün yiğitliğin raconuna uymadığını bilir, bilmelidir. Yalnız birbirlerini gördüler mi sarılıp, sırt sıvazlarlar sessizce. Emine hanım Nellie’ye benim her nedense kıvırcık çıkan gür saçlarımı gösteriyor “Bak Nellie, senin de çıkacak saçların işte böyle” diye teselli ediyor. On yıldır burada çalışırmış Nellie. Onu daha önce farketmediğim için utanıyorum. Emine “Sen sabahları geliyorsun, Nellie öğleden sonraları çalışır ondan” diye teselli ediyor beni (nöbetçi teselli memuru). Nellie’nin ‘Amerikan Düşü’, şu sıra karabasan. ‘Kâbus’ sözcüğünün sıkıntısı daha iyi yakışıyor ‘karabasan’a. ****** Anlatmakta zorlandığım bir insanlık durumu var: Uykusuzluktan geberirken uyuyamadığımız gecelerin hırçın beyin fırtınası. Tıp dilinde narkolepsi olarak bilinen uyku hastalığına tutulmak istiyorum, yine tıp dilinde insomnia olarak bilinen uykusuzluk yakamı bırakmıyor. Pek de iyi ediyor. Günlerin sayısı azaldıkça uykuyla ziyan etmek istemez oluyor insan. Ben de ‘narkoleptikinsomnia’mı yüksek ilginize sunuyorum. Bu elbette beni Umberto Eco yapmayacaktır. (Ah yapsa ne kadar ‘cool’ olurdu ) Fakat oralarda bir yerlerde bir başka narkoleptikinsomniyak, yani uykuhastalığınatutulmuşuykusuzluk tan mustarip birisi daha varsa yalnız olmadığını bilsin istiyorum. Pavlov’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre seksten ve açlıktan önce gelen uyku ve nemesis i insomnia edebiyatın çok işine yaramıştır. Güzelliği ve zevki kaçırmamak için uykusuzluktan medet umanlar, uykuyu alegorik düzlemde ölümle eşleyenler, uykudan korkanlar, uykusuzluktan yılanlar.... Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 1958'de yazdığı "Lodosa, sise ve lüfere dair" başlıklı yazısında bir yaz günü geç vakit kendisini Kabataş'ta karaya çıkaran kayıkçının "Beyim, bu güzellikte uyku düşünülür mü?” sözünden pek etkilendiğini anlatır.
© bachibouzouck.com II. Dünya Savaşı ertesi Türkiye’sinin ise en fazla işlediği konu ekmek parası olan, Türkçe’nin bana göre Gogol’ü Orhan Kemal ‘Uyku’ hikâyesinde hafta tatilinde de çalıştırılan çocuk işçilerin dramını verir. Turgut Uyar’ın şu şiirine bi bakın hele: K an Uy k u Bir biz ik im iz varız g üz el ö b ürleri hep ç irk in Bir de b u te rli k aranlık Sora bir şey d aha var m ut lak am a ad ını bilm iyorum N ered en b aşlasam so nund a o ışık la k arş ılaş ıyo rum Y arı çıp lak ut anm az b ir k ad ın resm ini ay d ınlatıyor A k ş am ö lüy or ya b ir t ürlü inanam ıyorum Ot urm uş lar iri yap ılı ad am lar e srar çek iy orlar Dah a b ir ayd ınlık olsun d iye içt ik leri su Sarı t op rak tan tes tile ri g ü neşt e pişiriyorlar Bir k ork uyo rum yalnız k alm ak t an bir k ork uyorum Gün d üzleri d elice çalışıyoru m ge celeri k ad ınlarla yatıyorum Son ra b ird e n b üyüm üş g örüy oru m ağ açları K ısrak ları b ird en yavru lam ış Hav aları b ird en g ün eşli K ad ınlarla y att ığ ım yet se ya Bir de k ad ınlarla y att ığ ım a inanm am gerek iyor Hoş lanm ıyo rum ****** Cemal Süreya, 1950’lerde, Anadolu’da geçirdiği yıllarında yazdığı en güzel şiirlerden birisi olan ‘Nehirler boyunca kadınlar gördüm’ de uykuyu bile hakını veremeden uyuyan kadınları anlatırken, … … … … .. “ Dicle k ıyılarına tren varınc a Büy ük b ir g ök yü zü g it allahım git Gen el olarak önce k aşları görünür Son ra b üt üns üz uyk u ları k aşla göz arasınd a Y an ak larınd a ç ıb an iz i taşıy an k ad ınlar Gül k uru su” der.
© bachibouzouck.com Türk folklorunda uykusuzluk kimi zaman yar ile paylaşılan bir aşk gecesini anlatırken (Ka ranfil suyu neyler/ Güze l ko kuyu neyler/ İ ki baş bir yastıkta / O gö z uykuyu neyler 2 ), kimi zaman da o güzelim Yemen­Muş türküsünde olduğu gibi uyku yine ölümle özdeşleşir. M ızık a çalın ır d üğ ün mü sand ın A l y eşil b ayrağ ı g elin mi sand ın Y em e n'e g id e ni g elir m i san d ın Dön g e l ağ am d ön g e l d ay anam iram Uyk u g aflet b asm ış uyan am iram A ğ am öld üğ üne in anam iram 3 Dönemindeki tüberküloz salgınından payını alarak, şiirlerinde ölüm temasıyla sürgit cebelleşen Cahit Sıtkı ölmekten, korkusunu ‘uyudun uyanamadın olacak’4 dizesiyle yatıştırmaya çalışır. Ölümle uykuyu akraba sayan bir başka yazar da Virgil ‘Death's brother, Sleep’ diyor Virgilius 5 . Batı edebiyatında ‘uyku’ motifine en fazla kafayı takan sanırım Shakespeare. Makbet’de: “ M e thou g ht I he ard a voice c ry 'Sle ep no more ! M ac b eth d o es m urd er sleep ', t he innoc ent slee p , … … … … … .. Still it cried , 'Slee p n o m o re!' to all t he hou se, 'Glamis hat h m urd e r'd sleep , and the refore Caw d or Shall sleep no m ore ; M acb eth sh all sleep no more.'" 6 “ O sleep , O g e ntle sleep , N at ure 's s oft n urs e, ho w have I frig h ted t hee, That tho u no mo re w ilt w eig h my eyelid s d ow n A nd s teep m y se nses in fo rg et fu ln ess?” 7 2 Muherrem Ertaş­Nida Tüfekçi tarafından derlenmiş bir Kırşehir Türküsü Düriye Keskin ve Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir. 4 Otuz Beş Yaş 5 ‘Ölümün biraderi uyku’ Aneid destanı 6 ‘Bir haykırış işittim sandım. “ Uyku haram olsun sa na” Makbet öldürdü uykuyu, masum uykuyu. Glamis katletti uykuyu,ve böylece Cawdor’ Artık uyuyamayac hiç; Makbet’e haram olacak uyku’ 7 “Ah uyku, latif uyku, Doğa’nın şefkatli hemşiresi, nasıl da korkuttum seni
3 © bachibouzouck.com 1907’de Edebiyat Nobel’ini alan, ‘Jungle Book’ un yazarı Rudyard Kipling, insomniadan çok çekmiş. Bombay’da doğan yazar narkoleptikinsomniasını ailesi tarafından bir süre terkedilmesine ve kaldığı öksüzler yurdunda çektiği ezaya bağlıyor. Kâbus görmekten en çok ıstırap çeken yazar Edgar Allan Poe, kâbuslarını satarak zengin olan yazar ise Stephen King. Geçenlerde Maine Eyaletinde Stephen King ‘Alma Mata’sı üzerine Maine Üniversitesi’nde mezunlara bir konuşma yaparken, “Uyurken gördüğüm kâbustan beter, uyanıkken gördüğüm kâbus. Hep uyusam mı acaba?” diyerek George Bush’a sataşıyordu. Paranormale düşkün Stephen King’in ‘Dreamcatcher’ kitabını okumayanlar bu kitabı konu olan filmi görmüş ya da duymuşlardır. Filmin kahramanı, zeka özürlü ötedünyalı Duddits’in arkadaşları Henry (Thomas Jane), Beaver (Jason Lee), Jonesy (Damian Lewis) ve Pete (Timothy Olyphant) kamp yapmak için gittikleri koyakta, seyirciyi korkutması gereken garip olaylar ile karşılaşırlar. İnsanların iç organlarına yuva kuran gezegenlerarası solucanları kovalayan zavallı Morgan Freeman’in bir ötedünyalı ordusunun başkumandanı rolünde canından bezmiş bir oyun sergilediği bu film çok tutulmadı. Ayrıca ‘dreamcatcher’in gerçek işlevini de es geçen film Stephen King’in ününe yakışmadı. Dreamcatcher faydalı bir araçtır. New Mexico, Albuquerque’den bir ‘dreamcatcher’ aldım. Bunun ne olduğunu anlatmama gerek var mı bilmem? Çünkü Ortaköy pazarında yerli malı “dreamcatcher” satan gençler gördüm. “Dreamcatcher”, Anadolu’da duvarlara asılan üzerlik gibi inanmayanların bile inanır göründüğü bir hurafeye borçludur varlığını. Rüyaların kızılderili kültüründe ayrı bir yeri var. Rüyaların ruhlardan mesaj olduğuna inanıyor Amerika’nın bu has evlatları. Özellikle Luisiana ve New Mexico’da yaşayan Tigua ve Navajo (Navaho) kabileleri çadırlarına ‘dreamcatcher’ (düş tuzağı) asarak, gece havada dolaşan rüyaları süzgeçten geçiriyorlar. İyi rüyalar ortadaki delikten Gözkapaklarıma kondurmuyorsun ağarlığını Duyularımı yatırmıyorsun nisyana” Kral IV. Henri
© bachibouzouck.com geçip giderken, karabasanlar ‘dreamcatcher’in ağlarına takılıyor. Deliksiz uyku dedikleri bundan sonra başlıyor. Çocukken Yedi Uyurlar Mağarası’na Gitmiştik. Vedius Gymnasium’un yanından doğuya doğru dönen asfalt yolun sonundadır Yedi Uyurlar Mağarası. Daha sonraları Anadolu’nun çeşitli yerlerinde başka Yedi Uyurlar Mağaraları olduğunu öğrendim. Sanırım en ünlülerinden birisi Tarsus’da. Efsaneleri benziyor. Roma İmparatoru’na kafa tuttukları için bir mağaraya kapatılan yedi delikanlı mağarada uyuyakalırlar. Uyandıkları zaman karınlarını doyurmak için çarşıya giderler. Satıcılara paralarını uzattıklarında bu paranın uzun yıllardır kullanılmadığı anlaşılır. Uzun yıllardır uyumakta olduklarından tanıdıkları bildikleri herkes göçüp gitmiştir. Zalim imparator değişmiş, yerine adaletli bir hükümdar gelmiştir. Yedi uyurlar motifi Anadolu’nun efsane dokusuna işlidir. Uykudan ya da komadan uyananların içine düştükleri korkutucu ayılış iyi bir hikâye konusu. Wolfgang Becker’in harika filmi Goodbye Lenin geliyor akla. 1989 da komaya girip 1990 da Berlin duvarı yıkıldıktan sonra uyanan Komünist Partisi üyesi annesinin şoka girmemesi için olmadık hilelere başvuran Doğu Alman gencinin yarattığı trajikomik gerçeklik. Goodbye Lenin son yıllarda gördüğüm en güzel filmlerden birisi. Öyle günler vardır ki hayatımızda, o günlerde komada olsanız iyi edersiniz. Yoksa suya düşmüş sabun gibi erir gider yüreğiniz. Düş, rüya, uyku, koma, insomnia derken uykum geldi. Narkoleptikinsomniyak ların eşref saati geceyarısından sonra başlar. Uyumaya çalışın. Homeros’un dediği gibi : ‘There is a time for many words, and there is also a time for sleep’8 Hale Koray 8 ‘Konuşma zamanı va rdır, uyuma zama nı va rdır’, Odise.
© bachibouzouck.com