8. aybastı-kabataş kurultayı

Transkript

8. aybastı-kabataş kurultayı
1
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Aybastı- Kabataş Kurultayı Yayınları No: 9
8. AYBASTI-KABATAŞ
KURULTAYI
Dün, Bugün ve Yarın Sürecinde
Yörenin Ekolojik ve Endüstriyel
Kalkınma Potansiyeli ve Stratejileri
Editör
Doç. Dr. Salim ŞENGEL
2
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Editör Doç. Dr. Salim ŞENGEL ♦ Kapak Tasarım Anadolu Üniversitesi Grafik Tasarım Ofisi Öğr. Gör Ebru BARANSELİ Aytaç ATEŞ ♦ Eskişehir, 2007 ♦ İsteme Adresi Bozüyük MYO Bozüyük/BİLECİK [email protected] ♦ Bu kitap, “Selin Evleri” sahibi İşadamı Sayın Şenel KAÇMAZ’ın katkılarıyla basılmıştır. http://www.selinevleri.com/ [email protected], Tel: 0 212 852 32 52
♦ ISBN: 978‐9944‐0272‐0‐5 ♦ BASKI HAZIRLIK
Eskişehir, 2007
DETAY ANATOLIA AKADEMİK YAYINCILIK LTD. ŞTİ.
Adakale Sokak No: 14/1 Kızılay/ANKARA
Tel : (0.312) 434 09 49 • Faks: (0.312) 434 31 42
Web: www.detayyayin.com.tr • e-posta: [email protected]
3
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
KURULTAY BİLİM KURULU (Alfabetik Sıraya Göre) Prof. Dr. Yaşar AKÇA (Gaziosmanpaşa Üniversitesi) Prof. Dr. Saim Zeki BOSTAN (Ordu Üniversitesi) Prof. Dr. Bilal DİNDAR (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Prof. Dr. Ö.Hakan MUĞLALI (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Prof. Dr. Nadir SUĞUR (Anadolu Üniversitesi) Prof. Dr. Yılmaz ÜRPER (Anadolu Üniversitesi) Prof. Dr. Cemil YAPAR (Ordu Üniversitesi) Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ (Hacettepe Üniversitesi) Doç. Dr. Hüseyin ÇELİK (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Doç. Dr. Nazmi KOZAK (Anadolu Üniversitesi) Doç. Dr Salim ŞENGEL (Anadolu Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÖZDEMİR (Atatürk Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Recep SIRALI (Ordu Üniversitesi) 4
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
KURULTAY DÜZENLEME KURULU Onursal Başkanlar Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ (Hacettepe Üniversitesi) Av.İrfan AKYÜREK (İstanbul) Başkan Doç. Dr. Salim ŞENGEL (Anadolu Üniversitesi) Başkan Yardımcısı Av.Sedat ÖZYURT (İstanbul) Fehmi KÜPÇÜK (Aybastı Belediye Başkanı) R.Ali ACISU (Kabataş Belediye Başkanı) Kemal ÖZER (Alankent Belediye Başkanı) Aydın SEÇGİN (Alacalar Belediye Başkanı) Mehmet ER (Çakırlı Belediye Başkanı) Selehattin SUCU (Pelitözü Belediye Başkanı) Celal DANIŞ (Aybastılılar Derneği Başkanı) Av. Sedat ÖZYURT (Kabataşlılar Derneği Başkanı) Osman YAKIŞAN (Kurultay Fransa Temsilcisi) Öğr. Gör Murat YURDAKUL (Anadolu Üniversitesi) Arş.Gör. Güçlü AKYÜREK (Galatasaray Üniversitesi) Arş.Gör. Mehmet YAKIŞAN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Bilg.Müh. Ufuk ŞENGEL (İstanbul) Sekreterya Mustafa DOĞAN (Aybastı) Veysel ÖZYURT (Kabataş) 5
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
İÇİNDEKİLER SUNUŞ ................................................................................................................ vii I. ARICILIK, HAYVANCILIK VE MAVİ YEMİŞ ....................................... 1 • Turan Karadeniz, Standart Ceviz Yetiştiriciliğinin Önemi 6
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Olarak Dağcılık ve Trekking: Aybastı‐Kabataş İlçeleri ve Perşembe Yaylası Potansiyeli Üzerinde Durumsal Bir Yaklaşım ........................ 157 • Hamdi YILMAZ, Arıcılığın İnsanlığa ve Doğaya Faydaları .............. 169 ve Cevizin Ekonomisi .............................................................................. 3 • Yunus ŞILBIR, Silaj Yapım Teknikleri ve Hayvan Beslemesindeki Önemi............................................................................ 13 • Hüseyin Çelik, Aybastı‐Kabataş İçin Yeni ve Kârlı Bir Meyve, Maviyemiş.................................................................................................. 27 • Recep Sıralı, Türkiye Arıcılığının Ordu İli ve Çevresindeki Yansımaları................................................................................................ 49 II. FINDIK, PATATES VE SÜT ...................................................................... 67 • Zeki Bostan, Fındıkta Budama ve Bahçe Yenileme ......................... 69 • Ö. Hakan Muğlalı, Gökhan İnat, Aybastı’dan Dünyaya Süt .............. 85 • Özbay Dede, Aybastı’da Patates Üretimi ve Yumru Siğili (Synchytrium Endobioticum) Hastalığı...................................................... 89 • Zekai Tarakçı, Temiz ve Üstün Kaliteli Süt ve Süt Ürünleri Nasıl Üretilir? ............................................................................................ 99 III. ORMAN GÜLÜ VE AİLE.......................................................................... 109 • H.Ferhan Odabaşı, Ahmet Naci Çoklar, Işıl Kabakçı, Yeni Dünya: V. TURİZM......................................................................................................... 173 • Nazmi Kozak, Alternatif Turizm ve Perşembe Yaylası....................... 175 • Dündar Denizer, Türk Mutfağının Turizm Açısından Önemi: Perşembe Yaylası Örneği......................................................................... 181 • Mustafa Özdemir, Aybastı‐Kabataş Yöresinin Doğa Turizmi Potansiyeli ................................................................................................. 205 VI. SERBEST KÜRSÜ....................................................................................... 217 VII. KURULTAY SONUÇ BİLDİRGESİ....................................................... 233 VIII. KURULTAY RESİM SERGİSİ .............................................................. 237 EKLER.................................................................................................................. 243 KURULTAY PROGRAMI ............................................................................... 244 BİLİM KURULU TOPLANTI RAPORU ....................................................... 247 İnternet ‐ Ailelerin Yeni Dünyadaki Sorumlulukları Nelerdir?......... 111 • Sevim Alan, Türkiye Orman Gülleri (Rhododendron L.) ve Botanik Özellikleri............................................................................... 125 IV. MARKALAMA, DAĞCILIK VE PAZARLAMA .................................. 131 • Metin Argan, Destinasyon İmajı ve Markalama: Aybastı‐Kabataş Bölgesi Üzerine Kuramsal Bir Tartışma ................................................ 133 • İlker Yılmaz, Ali Onur Cerrah, Hayriye Çakır, Sportif Yaklaşım ÇALIŞMA GRUBU TOPLANTI RAPORLARI ........................................... 252 KURULTAYDAN GÖRÜNTÜLER................................................................ 274 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
7
SUNUŞ Yerel olarak sosyo‐ekonomik kalkınma açısından sosyal bir girişim olarak kurulan Aybastı‐Kabataş Kurultayı bu yıl 8. defa toplandı. Kurultay her yıl çalışmalarını belirli bir program çerçevesinde yürütüyor. Kurultay toplantıları 2‐3 Temmuz 2007 tarihlerinde Perşembe Yaylasında yapılmış ve kurultay sonuç bildirisi yayınlanmıştır. Aynı zamanda 9. Kurultay çalışmaları ile ilgili çeşitli kararlar da alınmıştır. Esasında 8. Kurultay çalışmaları Ağustos 2006‐ Temmuz 2007 dönemini kapsamaktadır. Bu dönem içinde kurultay çalışma grupları toplanmış ve çeşitli konularda çalışmalar yapmıştır. Bu bağlamda kurultay çalışma grubu ilk toplantısını Eylül 2006 tarihinde Aybastı’da yapmıştır. Bu toplantının ana konusu Aybastı‐Kabataş’a meslek yüksekokulu açılmasıdır. Yerel yöneticilerin, bürokratların ve halkın katıldığı toplantıda yüksek okul açılması yönünde çalışmalar devam edilmesi ve gerekli hazırlıkların yapılması yönünde görüşler ortaya konulmuştur. Kurultay çalışma grubu 2. toplantısını 17 Aralık 2006 tarihinde İstanbul’da Anadolu Üniversitesi Konukevi Toplantı Salonunda yapmıştır. Bu toplantıda alınan kararlar kitabın ekinde yer almaktadır. Kurultay çalışma grubu 3. Toplantısı Ankara’da Türk Tarih Kurumu Toplantı Salonunda yapılmıştır. Toplantı ile ilgili alınan kararlar ekte verilmiştir. Yapılan bütün toplantılara çalışma grubunun konusuna göre ilgili kişiler davet edilmiştir. Yapılan davetlere katılımcıların yoğun bir ilgi gösterdikleri ve yüreklerinin Aybastı‐Kabataş’a bir şeyler yapabilme heyecanı ile dolu olduğunu görebilmek, bunu hissetmek gerçekten üzerinde durulması gereken bir durum olarak değerlendirilmelidir. Uzun yıllardır Aybastı‐
Kabataş’tan uzak bir yerde yaşamalarına rağmen hale aidiyet duygularını kaybetmeden yöre için bir şeyler yapma adına çalışmalara coşkulu katılımlar takdire değer bir davranıştır. Bu coşku ve heyecan insanlarımızda olduktan sonra yöre için çok daha güzel çalışmalar yapılacağına inancımız yüksektir. Kurultay çalışmaları kapsamında yapılan çalışmalardan bir diğeri ise kurultay çalışmalarının duyurulabileceği bir web sitesinin hayata geçirilmesidir. Eylül 2006 tarihinde yayına başlayan web sitesine http://www.aybastikabataskurultayi.org adresinde ulaşılabilir. Diğer yandan Aybastı‐Kabataşlı üniversite öğrenciler ile iletişim kurabilmek için 8
bir mail grubu oluşturulmuştur. [email protected]. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Mail grubu adresi Diğer yandan yörenin bir envanter çalışmasının yapılmadığı görülmektedir. Yapılacak çalışmalar açısından böyle bir envanterin olmaması büyük bir eksikliktir. Envanterin bilinmedi yerde doğru kararlarda alınamaz, iyi bir yönetimde sergilenemez. Bu bağlamda yörenin bir envanterinin yapılması yönünde çalışmalar başlatılmıştır. Bununla ilgili olarak ilk önce yörenin insan kaynakları envanterinin yapılması yönünde çalışma başlatılmıştır. 95 üniversite rektörlüğüne mektup yazılmış ve üniversitelerdeki Aybastı‐Kabataş nüfusuna kayıtlı öğretim elemanlarını iletişim bilgileri talep edilmiştir. Sevinerek belirtmeliyiz ki, mektup yazılan üniversite rektörlüklerinden cevaplar alınmış ve toplamda yörenin toplam 25 akademisyen kadrosunun olduğu belirlenmiştir. Bunların dağılımı ise 3 Profesör, 5 Doçent, 8 Yardımcı Doçent ve 9 Araştırma görevlisidir. Bu sayanın çok az olduğu şüphesizdir. Mutlaka bu yönde bir çalışma yapılması gereği ortadadır. Ayrıca Aybastı ve Kabataş kökenli 500 öğrenciye mektup yazılmıştır. Okudukları okulların öğrenci işleri aracılığıyla kendilerine ulaşılmış ve mektupta kendileri kurultay çalışmalarına davet edilmiş, mail grubuna üye olmaları istenmiştir. Ancak Aybastı ve Kabataşlı üniversite öğrencisinin yaklaşık 1000 civarında olduğu bilinmektedir. Ancak adresine ulaşılabilen öğrenci sayısı 500 olduğundan diğerlerine ne yazık ki mektup yazılamamıştır. Kurultay çalışmaları esasen bilimsel esaslara göre yürütülmektedir. Kurultay yedi defa toplanmış ve her defasında çalışmaların bilimsel esaslara göre yürütülmesi ve siyaset üstü bir duruş sergilemesine özen gösterilmiştir. Bu yıl çalışmalara bir yenilik getirilmiş ve kurultay bilim kurulu oluşturulmuştur. Altı farklı üniversiteden ve değişik alanlardan 13 bilim adamından oluşan bilim kurulu ilk toplantısını da Samsın 19 Mayıs Üniversitesi Kampusün de Tepe otelde 10 Mart 2007’de yapmıştır. Bilim kurulu toplantı sonucu ekte verilmiştir. Bilim kurulu toplantısında, Aybastı‐
Kabataş yöresine bilimsel bir gezinin yapılmasının, bilimsel çalışmaların daha sağlıklı yürütülmesi açısından yararlı olacağı görüşüne varılmıştır. Bu bağlamda 12‐ 13 Mayıs tarihlerinde 25 bilim elemanından oluşan bir bilimsel inceleme gezisi düzenlenmiştir. Gezi sonucu katılımcılardan bir rapor istenmiş ve bu raporlar “ bilimsel inceleme gezisi raporları” kitap olarak basılmıştır. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
9
Kurultay çalışmaları her yıl Aybastı veya Kabataş’ta farklı mekanlarda toplanmakta idi. Kurultay çalışmalarını hem farklı bir mekanda yapmak hem de Perşembe yaylasının tanıtımını yapmak adına bir kurultay çadırı yapılması fikri ortaya çıkmış ve bu doğrultuda çalışmalar yapılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucu sponsorların katkısı ile kurultay çadırı yaklaşık 50.000 YTL’ye alınmış ve Perşembe yaylasına kurulmuştur. Kurultay çadırı bir kongre merkezi şeklinde tasarlanmıştır. Toplam kullanım alanı 1000 m² olan çadırda, 700 m²’lik bir toplantı salonu, 200 m²’lik bir sergi salonu, 50 m²’lik bir yönetim odası ve 50 m²’lik bir teknik oda bulunmaktadır. Kurultay bu yıl çadırda toplanmış ve sergi salonunda da Anadolu Üniversitesi Bozüyük Meslek Yüksekokulu ve Güzel Fakültesi öğretim elemanları ile Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Bölümü öğretim elemanlarının eserlerinden oluşan Resim‐ Heykel‐ Cam ve Seramik karma sergisi açılmıştır. Yaylalarda açılan ilk karma sergi olması açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca çadır da yaylalarda kurulan ilk çadır kongre merkezi olma özelliğini taşımaktadır. Yaylalarda bu yıl bir çok ilk bir arada yaşanmıştır. Yaylada ve çadır da ilk defa olarak bilimsel esaslara göre bir kurultay çalışmaları yürütülmüştür. Sergiyi ise yaklaşık 2500 kişi gezmiştir. Bu yöre halkının ilk defa karşılaştıkları farklı şeylere karşı ilgisini göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca halkın özellikle soyut eserlerle daha çok ilgilendiği vurgulanmalıdır. Yine yöremizin yaşadığı bir diğer yenilik ise Anadolu Üniversitesi televizyonu TVA’nın yörede bir belgesel çekimi yapmasıdır. TVA jip şenliği ile yörede belgesel çekimleri yapmış ve bu yıl stüdyo çalışmaları tamamlanarak yayına girecek hale gelecektir. Bu belgeselin yörenin tanıtımı ve dolayısıyla sosyo‐ekonomik kalkınmaya katkısı çok büyük olacaktır. Eskişehir Anadolu Üniversitesi bu tür sosyal girişimlere yörenin uzaklığına bakılmaksızın topluma hizmet uygulamaları çerçevesinde büyük katkı vermektedir. Kurultay çalışmaları sırasında Anadolu Üniversitesi, Ordu Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi’nden öğretim elemanları Perşembe yaylasında bildirilerini sunmuşlardır. Kurultay katılımcılarına, katkı verenlere ve sponsorlara birer kurultay tabağı verilmiştir. Kurultay çalışmaları sırasında, bir yıl boyunca Anadolu Üniversitesi büyük bir destek sağlamış olup verilen bu destekten dolayı teşekkür etmeyi 10
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
bir borç bilirim. Ayrıca yörenin bir üniversitesi olarak da Ordu Üniversitesi, 19 Mayıs Üniversitesi, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi çalışmalarımıza büyük katkı vermektedir. Verilen bu destek ve katkı için teşekkür ederim. Doç. Dr Salim ŞENGEL Eskişehir, 2007 BOŞ SAYFA 11
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
ARICILIK, HAYVANCILIK VE MAVİ YEMİŞ 12
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
BOŞ SAYFA 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
13
STANDART CEVİZ YETİŞTİRİCİLİĞİNİN ÖNEMİ VE CEVİZİN EKONOMİSİ Prof. Dr. Turan Karadeniz∗ ÖZET Ülkemiz cevizin anavatanı ve doğal yayılma alanları arasınadır. Bu topraklarda çok eskiden beri yapılan ceviz yetiştiricilği son 25 yıla kadar genellikle tohumla üretim şeklinde gerçekleşmiştir. Yapılan seleksiyon çalışmaları sonucunda üstün tiplerin bulunmasıyla ülkemizde ceviz standart üretim şekline dönüşmüş ve yetiştiricilerin cevize talebi günden güne artmaya başlamıştır. Karlı bir üretim kolu olan ceviz yetiştiriciliği hakkında üreticilerin bahçe tesisinden önce temel bilgilere sahip olmaları, ileride karşılaşılacak sorunların yaşanmamasına neden olacaktır. Anahtar Kelimeler: Ceviz, Yetiştiricilik, Aybastı, Kabataş ABSTRACT Importance of Standard Walnut Growing and Its Economy Our country it the mainland of walnut and also among its natural expanding areas. Walnut planting which has been carried out for many years in these lands had been activated through planting seeds until the last 25 years. At the end of selection experiments, by finding out of the superior species, walnut production has beer put into a Standard and the demand for walnut from growers has increased. About walnut growing, a beneficial production, acquiring basic knowledge will provide to solve the problems the producers will meet in the future. Key words: Walnut, Growing, Aybastı, Kabataş 1. GİRİŞ Türkiye 5.5 milyon ceviz ağacı ile dünyanın en güçlü ceviz varlığına sahip ülkesi durumundayken, ceviz üretimi bakımından 125 000 ton ile Çin, ABD, İran’dan sonra dünyada 4. sırada yer almaktadır (Anonim, 2006).. Türkiye’de 773 000 ton sert kabuklu meyve (fındık, ceviz, antepfıstığı, badem, kestane) üretilmekte ve toplam 13 milyon tonluk meyve üretiminin yaklaşık % 6’nı sert kabuklu meyveler karşılamaktadır. Ceviz ise sert kabuklu meyve türleri içinde %15.5’lik bir orana sahip olup, geleneksel ürünlerimizden olan fındıktan sonra ikinci sırada yer almaktadır. ∗
Ordu Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü 14
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Karadeniz bölgesi ülkemiz ceviz üretiminin % 14.5’ni karşılamaktadır (Anonim, 2005). Türkiye’de kişi başına ceviz tüketimi yılda yaklaşık 2‐2.5 kg arasındadır. Anadolu insanının ceviz, kerestesinden meyvesine, kökünden yaprağına, gölgesinden yeşiline kadar her yönünden istifade ettiği, ekonomik ve kültürel hayatında önemli yeri olan bir meyve türüdür. Zira, cevizi Anadolu insanı manilerde dile getirirken, yer, semt ve bağlıklara da isim olarak vermekte, genç kızlarımızın çeyiz sandığında, birçok mobilyanın ana malzemesi olarak ya da kaplamalarında nakış nakış işlemektedir. Ceviz, ozanlarımızın bağlamasında ap ayrı bir eda ile ses vermektedir. İnsanımızın vazgeçemediği bu meyve türü, iyi bir çerez olarak tüketilmekte, tatlılara lezzet katmakta, içerdiği yağ, protein, vitaminler ve mineraller ile de sağlık üzerine olumlu etkiler yapmaktadır. Ceviz ekstrem yerlerin dışında ülkemizin hemen her yerinde yetişebilmekte ve adeta Anadolu bir ceviz bahçesi durumu sergilemektedir. Ancak, mevcut popülasyonun tamamına yakınını tohumdan yetişmiş, özellikleri belli olmayan çöğür ağaçları oluşturmaktadır. Aşısız, yani çöğür ağaçlarıyla yapılan böyle bir yetiştiricilikte, her ağacın meyvesi diğerinden farklı olması sonucu, standart bir üretimden söz edilememekte, üretilen meyvelerin de pazar değeri istenilen düzeyde olmamaktadır. Böyle bir yetiştiricilik sonucu, ülkemizde ağaç başına verim 34‐37 kg arasında kalmaktadır. Oysaki bu değer, aşılı ceviz fidanlarıyla kurulacak olan bir bahçede en az % 100 oranında bir artış sağlayacaktır. Diğer yandan, aşısız ceviz ağaçları 7‐10 yaşlarında meyveye yatarken, bu ağaçların 6 kg kabuklu meyvesinden en fazla 1.5‐2 kg iç meyve alınabilmekte; aşılı fidanlar ise ikinci yıl meyveye yatarken, bunların 6 kg kabuklu meyvelerinden en az 3 kg iç ceviz elde edilebilmektedir. Aşısız ceviz ağaçlarıyla yapılan meyvecilik şekli modern yetiştiricilikten uzak, kısa vadeli, günlük olarak düşünülebilen bir üretim biçimidir. Dolayısıyla, halihazırda bu şekilde ürettiğimiz cevizin ancak %1‐2’ni ihraç edebilmekteyiz. Bunun tek sebebi, yetiştirdiğimiz cevizlerin standart çeşitler olmamasıdır. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
15
16
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Diğer ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de çeşit seçimine yönelik olarak yürütülen en başarılı çalışma seleksiyon ıslahıdır (Paunovic, 1990; Pieklo ve Czynezyk, 1990; Revin, 1990; Tomas, 1990). Bunun sebebi ise, istenilen vasıfta, standart çeşit olabilecek tipler bu yöntemle daha kolay bulunabilmektedir. Dünyada önemli ölçüde yetiştirilen Franguette, Parisienne, Corne, Marbot, Sibişel ve Payne gibi ceviz çeşitleri seleksiyon çalışmaları sonucunda elde edilmişlerdir (Şen, 1986). Soğuk havanın ağır olması sonucunda, çukur yerlerde soğuk hava birikir kalır. Zararlanma ise, bu hava kütlesi içinde kalan bitkinin uyanma durumuna göre belli oranlarda ortaya çıkar. Böyle bir hava kütlesi içinde kalan ve yeni uyanmaya başlayan bir ceviz ağacı 0 ºC civarındaki bir düşük sıcaklıktan kolaylıkla zarar görür. Yeşermiş filizler siyahlanır ve üzerinde taşıdığı meyvelerle beraber zararlanıp elden çıkarlar. Ceviz B ve D vitaminlerince çok zengin olup, A, C ve E vitaminlerini de belli oranlarda içermektedir. Cevizin bileşiminde % 59‐
74 yağ, % 14‐24 protein, % 1.5‐2.0 mineral maddeler, % 5.0‐10.5 selüloz ve benzeri maddeler bulunmaktadır. 100 g iç ceviz 700 kalori sağlamaktadır ve bir yetişkinin günlük enerji ihtiyacı 400 g iç cevizle karşılanabilmektedir. 100 g cevizin sağladığı enerji 100 g fındıktan sağlanırken, bu enerji ancak 300 g ekmek, 200 g peynir ve 80 g tereyağı ile karşılanabilmektedir (Şen, 1986). Kapalı havza durumunda olan yörelerde ağacın taç kısmı soğuk havadan zarar görürken, bu gibi arazilerde genellikle taban suyu da yüksektir. Yüksek taban suyu, köklerin havasızlıktan çürümesine neden olmaktadır. Kış aylarında bu suyun en az 3 metre derinde olması ve böyle arazilerde taban suyundan kaynaklanan fazla suyun drenajla mutlaka uzaklaştırılması gerekmektedir. 2. CEVİZ YETİŞTİRİCİLİĞİ 2.1. Yer Seçimi Uygun şartlarda ceviz ağacı 600 yıl yaşayabilmektedir. Kışları çok soğuk, yazları çok sıcak olmayan, rüzgâra açık, serin bölgeleri sever. Kış soğuklarının –25 ºC’nin altına düştüğü ve uzunca bir süre bu sıcaklık derecesinde kalması durumunda, sadece ince dalları değil, 15‐20 yıllık ana dalları dahi kuruyabilmektedir. Çok durgun yaz günlerinde sıcaklığın 38 ºC’yi aşması durumunda ise güney ve batı yönlere bakan yaprakları güneş yanıklığı ile kavrulmaktadır. Ceviz yetiştirilecek bölgelerde, ilkbahar geç donlarının tehlikeli olması söz konusu ise, bahçeler imkânlar ölçüsünde kuzey yönlere kurulmalıdır. Böylece, ceviz ağaçlarının bir süre daha geç uyanması sağlanacak ve ilkbahar geç donlarından ağaçlar belli ölçüde korunabilecektir. Ceviz bahçelerinin kurulacağı araziler hava akımına açık olmalı, soğuk havanın birikip kalmasına imkân vermemelidir. Dört bir yanı tepelerle çevrili, kapalı havza durumunda olan araziler meyve yetiştiriciliğine, özellikle ceviz yetiştiriciliğine uygun olmayan yerlerdir. Yer seçiminin cevizin üşüme ihtiyacı ile de ilgisi vardır. Aşırı soğuklar, geç donlar ceviz ağaçları için zararlı olsa da, +7 ºC’nin altına düştüğü belirli bir soğuk devresinin de bitkinin gelişme ve verimliliği üzerine olumlu etkisi bulunmaktadır. Cevizlerde bu süre genel olarak 700‐1800 saattir. Zira, soğuklama süresi 114 saat olan İskenderun’da, 330 saat olan Bodrum’da ve 611 saat olan Kuşadası’nda ceviz bahçesi kurmamız doğru olamayacaktır. Buna karşılık, soğuklama ihtiyacı 1100 saat olan Yalova 1 ceviz çeşidi, geç soğukların zarar verdiği yüksek rakımlı yerlerde, özellikle Doğu Karadeniz Bölgesinin geçit bölgelerinde bahçe tesisinde kullanılacak olursa, bu ceviz çeşidi üşüme ihtiyacını erkenden sağlayacak (Muhtemelen Şubat ortaları), fakat tomurcuklarını patlatması için havaların ısınmasını bekleyecektir. Mart ayında havaların ısınması sonucunda uyanıp süren filizler, Nisan’ın ikinci yarısında vuku bulan geç donlardan etkilenerek, üzerinde taşıdığı meyvelerle beraber zararlanıp elden çıkacaklardır. Bu gibi yerlerde üşüme ihtiyaçları daha fazla olan ve daha geç uyanan çeşitlerin seçilmesi doğru bir uygulama olacaktır. Örneğin, Yavuz ve Şebin çeşitleri Yalova 1 çeşidinden yaklaşık bir hafta daha sonra uyanmaktadır (Çelebioğlu ve ark. 1993). 2.2. Toprak Seçimi Ceviz, dağ yamaçlarının dere vadilerine taşınması ile meydana gelen alüviyal toprakları çok sever. Bu topraklar su tutmaz ve su akış 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
17
halindedir. Kirece ve kireçli topraklara cevizin dayanıklığı fazladır. Toprak reaksiyonu olarak alkali toprakları sevse de, Karadeniz bölgesinin asit karakterli topraklarında da mükemmel bir gelişme göstermektedir. Ceviz hem meyve hem de kerestesi için ağaçlandırma materyali olarak; kök ve gövde yapısıyla da erozyonla mücadelede kullanılabilecek son derece ideal bir ağaçtır. 2.3. Bahçe Tesisi Ceviz bahçesi tesisinde en az iki çeşit kullanılmalıdır. Tek çeşitle kurulan bahçelerde verim düşük olmaktadır. Bu durum, cevizin çiçek yapısıyla ilgili bir özelliğidir. Cevizde dişi çiçekler o yılın yeni sürgünleri üzerinde açar. Erkek çiçekler ise bir yıl önceki dallar üzerinde teşekkül eder. Dolayısıyla, erkek ve dişi çiçekler ayrı ayrı yerler üzerinde bulunmaktadır. Yine, cevizde erkek ve dişi çiçekler aynı zamanda olgunlaşmazlar, genellikle erkek çiçekler daha önce olgunlaşır ve polenlerini dökerler. Dişi çiçekler daha sonra olgunlaşır. Dişi çiçeklerin olgunlaştığı bu devrede toz verebilen ikinci bir ceviz çeşidinin olması gerekir ki döllenme gerçekleşebilsin. Örneğin, Yalova yöresinde, Şen 2 çeşidinde dişi çiçekler 24 Nisan’da toz kabul eder durumda iken, kendi erkek çiçekleri 2 Mayıs’ta olgunlaşacağından, henüz toz vermemektedir. Oysa ki, Yalova 3 ceviz çeşidi 23 Nisanda toz saçmaya başlamakta ve Şen 2 çeşidini rahatlıkla tozlayabilmektedir. Buna karşılık, Yalova 3 çeşidinin dişi çiçekleri ancak 1 Mayısta toz kabul edebildiğinden, 2 Mayıs’ta toz veren Şen 2 çeşidi tarafından tozlanacaktır (Çelebioğlu ve ark. 1993). İki çeşitle tesis edilecek bahçelerde, asıl çeşitle tozlayıcı çeşit arasındaki mesafe azami 70‐100 m olmalıdır. Cevizler rüzgâr aracılığı ile tozlandığından bu mesafeye uyulmalıdır. 10 x 10 m mesafelerinde tesis edilmiş bahçelerde, 7 sıra asıl çeşit, 1 sıra da tozlayıcı çeşit dikilirse bu kurala uyulmuş olunur. Modern meyveciliğin kuralı ve gereği olarak, ceviz bahçesi de kapama bahçeler şeklinde tesis edilmelidir. Kapama bahçelerde kültürel uygulamalar daha düzenli, entegre mücadeleler daha sağlıklı olarak uygulama imkanı bulmaktadır. Örneğin, elma bahçelerinde daha yoğun ve sık rastlanan elma iç kurdu zararlısı, elma ağaçları ile yan yana 18
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
yetiştirilen ceviz ağaçlarında da zarara yol açacaktır. Aynı bahçede yetiştirilen her iki türde bu zararlı ile mücadele farklı zamanlara rastlayacağından, etkin bir mücadele elde edilemeyecektir. Ceviz bahçeleri mutlaka kapama bahçeler şeklinde tanzim edilmeli, bahçe büyüklüğü en az 1‐2 dekar olmalıdır. Cevizlikler, başka yerde aşılanmış fidanların getirilip dikilmesiyle tesis edilebildiği gibi, söküm olmadan, tohumlardan çıkan çöğürlerin aşılanmasıyla da tesis edilebilir. Bu amaçla, fidan dikimi için açılan çukurlara birkaç adet ceviz meyvesi dikilir. Çöğürler burada geliştirilip, aşılanır ve büyütülerek ağaç elde edilir. Bu fidanlar sökülmeyeceğinden, daha sağlıklı gelişecekler ve daha erkenden mahsule yatacaklardır. Aşılı fidanların, kışı sert geçmeyen yörelerde sonbaharda dikilmesi, ilkbaharda dikilmesine göre yaklaşık 1 yıl öncelik kazanır. 2.4. Hasat Yurdumuzda ceviz meyveleri genel olarak Eylül başlarında olgunlaşmaya başlamaktadır. Meyvenin olgunlaşması, kalinin yani yeşil kabuğun burundan itibaren çatlamaya başlaması ile belirlenir. Ağaç üzerindeki meyvelerin % 30’u bu duruma gelince hasada başlanır. Hasatta kesinlikle sırık kullanılmamalıdır. Alçak dallardaki meyveler ile ağaç içindeki meyveler elle toplanabilir. Yüksek dallar ise silkelemek suretiyle hasat gerçekleştirilebilir. Ayrıca, yurtdışında olduğu gibi, ağacı sarsarak meyvelerin yere dökülmesini sağlayan makinelerden yararlanılabilir. Bugün piyasaya hakim olan çöğür ağaçlarından toplanan ceviz meyveleridir. Özellikleri belli olmayan bu cevizler dahi bugün rahatlıkla alıcı bulmakta, elde kalmamaktadır. Yakın bir gelecekte, aşılı, özellikleri belli, albenisi yüksek olan ceviz çeşitleriyle yapılacak bir üretimde, üreticiler daha yüksek gelir elde ederken, tüketiciler de daha kaliteli ceviz tüketme imkânına kavuşacaklardır. 2.5. Cevizden Bir Ders Bir ceviz meyvesini yakından inceleyecek olursak; en dışında yeşil bir kabuk, sonra tahta bir yapı, daha sonra ince bir zar ve en içte de tartışmasız şekilde insan beynini hatırlatan beyaz bir yapı 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
19
bulunmaktadır. Ceviz, dışındaki yeşil kabuğu ile kafa derisine, sert kabuğu ile kafatasına, içindeki zarı ile beyin zarına, meyvesi ile de beyne benzeyen harika bir meyvedir. Beynimizin küçültülmüş bir modeli olan cevizin meyveler arasında gümüş iyonu ihtiva eden tek meyve olması ilgi çekicidir. Elektriki iletkenliğin gerçekleşmesi bakımından beyin gümüş iyonuna ihtiyaç duymaktadır ki, bu durum cevizin ne kadar değerli bir meyve olduğunu gözler önüne sermektedir. 3. ÇEŞİT SEÇİMİ Kaliteli ve iyi bir meyve elde etmek için seleksiyon yoluyla ıslah edilen ceviz çeşitleriyle bahçe kurulmalıdır. Çeşitlerin üstün özellikleri meyvesi dikilerek değil, bunlardan aşı gözü alınıp anaçlara aşılanmasıyla aktarılabilir. Cevizin çoğaltılmasında en geçerli metot aşı ile üretim şeklidir. Bazı standart çeşitlerimizi ülkemizin sahil (0‐350 m), orta (350‐700 m) ve yüksek (700‐ …. m) kuşağına aşağıdaki şekilde önerebiliriz. Sahil Kuşak Dişi çeşit: Yalova 3 Erkek çeşit: Yalova 1(Denize açık yer olmayacak) ‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐ Dişi çeşit: Kaplan 86 Erkek çeşit: Şebin veya Yalova 1 ‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐ Dişi çeşit: Yalova 4 Erkek çeşit: Yalova 1 veya Kaplan 86 Orta Kuşak Dişi çeşit: Şebin Erkek çeşit: Bilecik ‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐ Dişi çeşit: Yalova 1 Erkek çeşit: Şebin Yüksek Kuşak Dişi çeşit: Şebin 20
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Erkek çeşit: Bilecik ‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐ Dişi çeşit: Şen Erkek çeşit: Şebin ‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐ Dişi çeşit: Tokat 1 Erkek çeşit: Şebin 3.1. Standart Çeşitlerin Özellikleri • Ağacın tacı düzgün gelişmektedir, • Soğuğa ve kurağa karşı dayanıklıdır, • Üstün verimli ve kaliteli meyveler vermektedir, • Erkenden meyveye yatmaktadır, • Meyveleri ince kabukludur, • İçi kabuktan kolay ayrılmaktadır, • Meyve ağırlığı en az 10 g’dır, • Randımanı %50 civarında veya üzerindedir, • Her yıl düzenli meyve vermektedir, • Hastalık ve zararlılara karşı dayanıklıdır. 4. EKONOMİSİ Önerilen aşılı cevizlerle bahçe tesis edildiğinde; 5 yaşında bir ceviz ağacı 3‐5 kg; 10 yaşında 10‐15 kg; 15 yaşında 40‐50 kg; 20 yaşında 100‐150 kg arasında meyve verebilmektedir. Verim çağında (20 yaşında) her bir ceviz ağacı meyve açısından en az 4 adet, kesim çağına geldiğinde ise kütük açısından 15 adet Cumhuriyet altını demektir. Bir dönüm alana 10 adet ceviz fidanı dikildiğinde, meyve geliri olarak, her yıl 40 adet Cumhuriyet altını elde edilebilmektedir. 1 Cumhuriyet altını 250 YTL 40 Cumhuriyet altını X 250 YTL = 10 000 Y TL 1 dönüm ceviz bahçesinden elde edilecek gelir =10 000 YTL 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
21
5. SONUÇ VE ÖNERİLER Anadolu’muzun belli bölgeleri ceviz açısından zengin birer gen kaynağı durumundadır. Kaynaklarımızın bir balta darbesiyle yok olup gitmesi önlenmelidir. Kütük tüccarları girmeden önce, seleksiyon çalışmalarıyla her bölgemiz tek tek taranarak, kaliteli tiplerin seçilmesi, bunların aşılanarak koruma altına alınması, üstün vasıflı tiplere standart çeşit özelliği kazandırılması, ülkemiz meyveciliği bakımından çok önemlidir. Ülkesel ceviz projesinin hayata geçirilmesi ve benzer çalışmaların Anadolu’nun dört bir yanında yürütülmesi ile ülkemiz şüphesiz ki, dünya ceviz üretimi ve ticaretinde hak ettiği yeri alacaktır. Ceviz bahçeleri, cevizin isteğine uygun toprak ve iklim şartlarına sahip olan yerlerden seçilmelidir. Erkek ve dişi çiçekleri aynı zamanda olgunlaşan veya birbirini tozlayan en az iki çeşitle bahçe kurulmalıdır. Ülkesel ceviz projesinin hayata geçirilmesi ve benzer çalışmaların Anadolu’nun dört bir yanında yürütülmesi ile, ülkemiz şüphesiz ki, dünya ceviz üretimi ve ticaretinde hak ettiği yeri alacaktır. Ceviz bahçeleri, cevizin isteğine uygun toprak ve iklim şartlarına sahip olan yerlerden seçilmelidir. Erkek ve dişi çiçekleri aynı zamanda olgunlaşan veya birbirini tozlayan en az iki çeşitle bahçe kurulmalıdır. Kurak bölgelerde, ceviz tohumu dikmek suretiyle elde edilecek çöğürlere yerinde aşı yapılabilir. Cevizin hasat zamanı çok iyi tespit edilmelidir. Olgunlaşan ceviz ağaç üzerinde bekletilmemelidir. Ceviz ağacı ve ağacın çevresi hasat için hazırlanmalıdır. Hasat günün sıcak saatlerinde değil, akşamüzeri veya sabahın erken saatlerinde yapılmalıdır. Hasat hiçbir şekilde sırıkla yapılmamalıdır. Cevizler toplanır toplanmaz yeşil kabuğundan bekletilmeden çıkartılmalı, cevizler gölgede ve havadar bir yerde kurutulmalıdır. Güneşte asla kurutulmamalıdır. Ceviz Ağacı Ne Zaman Kesilmeli? Ceviz ağacı yaşlılık ve hastalık nedeniyle meyve verme özelliğini tamamen kaybettiği, kuruduğu, ağacın doruk dalı kırıldığı, tabi afetler nedeniyle zarar gördüğü zaman kesilmelidir. Ceviz ağaçlarının kesim zamanı 15 Kasım – 15 Mart tarihleri arasında, ağaçların dinlenmede olduğu zamandır. Kesilen bir ceviz ağacının yerine mutlaka aşılı bir ceviz fidanı dikelmelidir ki, en azından mevcut ceviz varlığımız 22
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
korunabilsin. Cevizin kesimi için belge veren Tarım kuruluşları bu durumu zorunlu hale getirebilir. KAYNAKLAR Anonim, 2005.Tarımsal Yapı ve Üretim. DİE Yayınları, Ankara. Anonim, 2006. FAO. www.fao.org. Çelebioğlu, G., Y.Ferhatoğlu ve S.Ufuk, 1993. Yerli ve Yabancı Ceviz Çeşitleri seçim Pojesi. Bilimsel Araştırma ve İnceleme Yay. No: 15, Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü, Yalova. Paunovic, S.A., 1990. The Walnut Cultivars Selected From Indigenous Population Of Juglans regia L. In Sr Serbia, Sfr Yugoslavia. Acta Hort. 284: 135‐142 Pieklo, A. and A. Czynezyk, 1990. Evaluation of Selected Types of Walnuts in Poland. Acta Hort. 284, 143‐144 Revin, A.A., 1990. Selection of Walnut Varieties ın Crimea. Acta Hort. 284, 157‐165 Şen, S.M., 1986. Ceviz Yetiştiriciliği. Eser Matbaası, Samsun, 230 s. Tomas, D.F., 1990. Selection Of Spanish Walnuts (Juglans regia L.). Acta Hort. 284: 111‐ 12 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
23
SİLAJ YAPIM TEKNİKLERİ VE HAYVAN BESLEMESİNDEKİ ÖNEMİ Prof. Dr. Yunus ŞILBIR* 1. GİRİŞ Hayvanlarda bitkisel kökenli olmayan yemlerin kullanımı ile ortaya çıktığı düşünülen hastalıklar nedeniyle son yıllarda bitkisel kökenli yemlerin kullanımı artış göstermiştir. Bu durum özellikle iklimi kurutma için uygun olmayan rutubetli bölgelerde silajın önemini bir kat daha artırmaktadır. Değişik bitkilerden yapılan silajlar süt sığırlarının beslenmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. İyi kaliteli silajlar kullanıldığında, süt ineklerinden, sadece silaj verilerek bir laktasyon döneminde 5500–6000 litreye kadar süt üretmek mümkün olabilmektedir. Ancak, silajla beslemede hayvanın kuru madde tüketimi aynı otun yaş veya kurusuna göre daha az olmakta ve bu durum da özellikle yüksek verimli hayvanlarda bazı olumsuzluklara neden olabilmektedir. Silaj kısa tanımıyla, yeşil yemlerinin turşu olarak depolanmasıdır. Hayvanların yediği her türlü ot ve yem bitkilerinin hava ile ilişkisini keserek, besin değerlerini önemli ölçüde koruyarak, yeşil yemlerin bulunmadığı mevsimlerde kullanılmak üzere depolanmasına silolama, siloda saklanan yemlere de silaj denir. 24
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Kurutma yöntemlerine göre daha az besin maddesi kaybı olur. Depolama için ayrılan yer azdır ve büyük yatırımlar gerektirmez. l ton kuru otun depolanması için 14 m3, aynı miktar yaş silaj otunun silolanmasında ise 1.5 m3ʹlük hacim yeterli olmaktadır. Silajlık bitkiler tarlayı erken boşaltırlar, diğer ürünlerin ekimi için uygun bir zaman kalır. Silo yemleri, açılmadıkça yıllarca bozulmadan kalabilir. Kuruduğu zaman sertleşerek hayvanın severek yiyemeyeceği birçok bitki silolandığı zaman hayvanlar tarafında iştahla yenir. Yeşil olarak yedirildiğinde, zararlı etkilere sahip olan bazı yemler, silaj haline getirildiğinde zararlı etkilerini yitirirler. Silaj yapılırken havasız ortam esas olduğundan, zararlı küfler çoğalamaz. Süt asidi bakterileri ise havasız ortamda kolayca çoğalırlar ve hayvanlar için yararlı ve temiz bir yem sağlanmış olur. Yabani ot tohumları, silo içerisinde ölür ve gübreyle tekrar tarlaya taşınıp zararlı olma özelliğini yitirirler. Silaj ile beslenen hayvanlar daha sağlıklı ve tüyleri parlak olur. Depolama sırasında kuru otta olduğu gibi yangın tehlikesi ve riski yoktur. Silajın laktasit etkisi olduğunda hayvanlarda kabızlık önlenmiş olur. Vitaminlerce zengin bir yem olup, sindirilme derecesi yüksektir. 3. SİLAJ YAPIMI 2. SİLAJIN YARARLARI Silaj yapılacak materyal besin değeri fazla olduğu genç dönemde kullanılır. Materyal kısa süre içerisinde soldurulduğundan olumsuz hava şartlarından daha az etkilenir. Kurutma sorunu yoktur. İşi planlamak daha kolaydır. Yeşil yemlerin bulunmadığı dönemlerde, sindirimi kolay ve besin değeri yüksek sulu yem elde edilir. Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü *
Silaj, soldurulmuş veya soldurulmamış çayır otları ile bütün tahıl karışımları, mısır, pancar yaprakları vs. ile yapılabilir. İşi planlamak ve hasat edilen malzemeyi aynı gün silaj haline döndürmek mümkün olmayabilir. Bu durumda işletmedeki bütün işleri geri bırakarak 2–3 gün içerisinde silajı tamamlamak gerekir. Buna rağmen işlem devam ediyorsa silonun doldurulan kısmı iyice kapatılarak bekletilmeli, üstü hiçbir zaman açık bırakılmamalıdır. Yemin siloya dolumu esnasında materyalin durumuna göre belli aralıklarla katkı maddeleri kullanılabilir. Sıkıştırma işlemi alt tabakalardan başlatılmalı ve bitime kadar devam etmelidir. 25
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Yemler silo tipine göre 20–60 cm’lik tabakalar halinde doldurularak sıkıştırma yapılmalıdır. Doldurma işlemi biter bitmez üzeri plastik örtü ile sıkıca kapatılır ve örtü üzerine toprak vs gibi basınç sağlayan maddeler konularak hava alması önlenir. Silaj hava alırsa kızışma olur, bozulur ve küflenir. Üretimden beslemeye kadar silajın içerisine hava girmemelidir. 3. 1. Ot Silajı Çayırlar iyi bir botanik kompozisyona sahiptir (Çayır otu, yumak, ak üçgül ve kırmızı üçgül gibi). Optimal kuru madde % 30–40 olmalıdır. Otlar yaklaşık 30 cm boyunda iken 7–8 cm yükseklikten biçilmelidir. Ot parselleri biçilip namlu halinde veya sıkı balyalar haline getirilerek tarla üzerinde bırakılabilir. Balyalar en az % 27–28 kuru maddeye kadar soldurulur (yaklaşık 24 saat) 3. 2. Mısır Silajı Mısır, birim alandan çok fazla yeşil aksam elde edilmesi, beslenme değerinin yüksek ve tarımının kolay olması nedeni ile dünyada silaj yapımında en fazla tercih edilen bir bitkidir. Silajlık mısır uzun boylu ve bol yeşil aksamlı olmalıdır. Silaj için mısır %30–35 kuru madde olduğu zaman hasat edilir. Hasat edilen mısır iyi parçalanmalı parça uzunluğu 0,4–0,8 cm olmalıdır. 4. SİLAJLARIN BAZI ÖZELLİKLERİ Özellikle buğdaygil silajlarının protein içeriği baklagil silajlarından daha düşük, nişasta içerikleri ise daha yüksektir. Bu farklılıklar hayvan besleme açısından önemlidir. Buğdaygil silajlarının metabolik silajlarından daha yüksektir. enerji değerleri baklagil Mısır, arpa ve buğday gibi bitkilerden elde edilen silajlarda dane büyük bir kısmı oluşturmasına rağmen, çayır ve baklagil silajında yaprak ve sap oranı fazladır. 26
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Dane kısmının sindirim derecesi yaprak ve sap kısımdan daha yüksektir. Yaprakta bulunan karbonhidratların sindirim derecesi danede bulunan karbonhidratlardan daha düşüktür. Yem bitkisinin çeşidi, hasat zamanı ve silaj yapımı sırasında uygulanan metot ve silaj katkı maddeleri silaj kompozisyonu ve kalitesini etkiyen önemli faktörlerdir. Mısır, arpa ve buğday silajları, çayır ve baklagil silajlarından birçok açıdan farklılık arz etmektedir. Bu farklılıklar silajın sindirim derecesini etkileyebilir. Tablo 1. Bazı Silajların Besin Madde Kompozisyonu ( g / kg Kuru Madde) ve Metabolik Enerji (ME) İçerikleri Mısır Silajı Arpa Silajı Çayır otu Silajı Yonca Silajı Kuru madde 356 362 270 340 HP 79 80 151 194 Nişasta Ph 239 3.8 223 4.2 7 3.8 4 4 Silajla yapılan beslemede hayvanların kuru madde tüketimi, aynı yemin yeşil veya kuru otuna göre her zaman daha azdır. Silajı yapılan herhangi bir yem ile beslemede kuru madde tüketimi ortalama % 30 (%1–60) azalmaktadır. Silajlık materyali soldurma genellikle yem tüketimini ve hayvanın performansını olumlu yönde etkilemektedir. Bu durum hayvana ilave yoğunlaştırılmış yemler verilmediği zamanlar daha etkili olmaktadır. Sınırlı olarak otlatılıp ilave olarak silaj verilen sığırlarda, soldurma kuru madde tüketimini ve süt verimini artırmaktadır. Su içeriği fazla olan materyalin silajının yapımı daha zordur. Silaj tüketimi, siloya konulan materyalin parça büyüklüğü ve toprak ile bulaşma derecesine göre değişmektedir. Doğranarak yapılmış silaj doğranmamış silaja göre % 50 daha fazla tüketilmektedir. Süt sığırları sadece silajla beslendikleri zaman 11–13 kg kuru madde tüketebilmektedir. Böylece laktasyon döneminde 4900 litre süt verimine ulaşabilmektedir. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
27
Sığırların mısır silajı ile beslenmesinde düşük protein içeriği en büyük dezavantaj olarak karşımıza çıkmaktadır. Mısır silajı baklagillere göre daha az mineral madde özellikle Ca ve Mg ihtiva eder. Süt sığırların beslenmesinde mısır silajı tek başına kullanıldığında özellikle bu besinlerin ilave yemlerle verilmesi gerekir. %30 kuru madde içeren mısır silajına yapım aşamasında 4,5 kg/ton üre ve eşit miktarda susuz amonyak karıştırılması silajın ham protein değerinin % 7.8 den % 12–13 e çıkmasını sağlar. Süt sığırları rasyonundaki protein oranı % 14’ün altına düştüğünde mısır silajı ile beslemeye devam edilmesi süt verimini düşürmektedir. Rasyondaki protein seviyesinin artması hayvanların kuru madde alımını artırmakta ve buna bağlı olarak süt verimi artmaktadır. Yüksek verimli hayvanların protein ihtiyacını tek başına mısır silajı ile karşılamak mümkün değildir. Mısır silajına dayalı yapılan beslemede mutlaka bir protein yeminin rasyona katılması şarttır. Mısır silajı ile beslemede rasyona katılan protein kaynağının türü süt verimini etkilemektedir Protein açığını kuru yonca ile kapatmak süt verimi açısından daha iyi sonuç vermektedir. Mısır silajının enerji içeriği yüksek olmasına rağmen yüksek verimli hayvanların enerji ihtiyacını tek başına karşılaması, rumen kapasitesindeki sınırlamalardan dolayı mümkün değildir. Kurudaki ineklerin beslenmesinde silajlara (0.5 kg/gün ) protein ilavesi gelecek laktasyondaki süt üretimini % 11 oranında artırmaktadır. Silaja balık unu ilavesi, et sığırlarında canlı ağırlık kazancı sağlamaktadır. İyi silajlara ilave protein kaynağının etkisi az olmakla birlikte, 200 kg’dan daha düşük canlı ağırlıktaki et sığırlarına 100 g balık unu verilmesi 106 g/gün canlı ağırlık kazancı sağlamaktadır. Genel olarak soya fasulyesi küspesi ile sağlanan artış balık unu ile sağlanan artışın % 80’i kadar olmaktadır. Silaj çukurunun ölçüsü hayvan sayısına göre değişmektedir. Yüksek verimli bir süt ineği yaklaşık olarak 20 günde 1 m3 silaja ihtiyaç duymaktadır. 28
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Silaj yapımında birden fazla silo yapmak her zaman daha iyidir. Özellikle silo kenarlarında ot ile toprağın karıştırılmaması gerekir. İdeal olan silonun bir günde doldurulmasıdır. Doldurma zamanı geciktikçe iyi silaj olma özelliği azalmaktadır. Silaj çukuru yatay ve dikey olarak doldurulabilmelidir. İyi sıkıştırma son derece önemlidir. Konulan malzeme araya hava giremeyecek şekilde sıkıştırılmalıdır. En iyisi bu işi çift tekerlekli ağır bir traktör ile yapmaktır. Silonun ölçüsü bir hafta içerisinde iki metre uzunluğunda bir dilimi yedirilebilecek seviyede olmalıdır. Silaj çukuru doldurulduktan sonra duvarları ve üzeri plastik bir örtü ile sıkıca örtülür ve üzerine ağırlık yapacak kadar toprak atılır. 5. SİLAJ KALİTESİ Silo yeminin rengi yapıldığı bitkiye göre değişmekle birlikte açık yeşilden daha koyu tonlara kadar değişebilir. Silajın hoşa gidecek bir kokusu olmalı, istenmeyen tereyağı asidi ve küf gibi kötü kokular olmamalıdır. Bitkilerin yaprak ve sap kısımları bozulmadan kalmalı, yapışkan bir görünümde olmamalıdır. 6. SİLO YERİ VE ÇEVRESEL FAKTÖRLER Silo, ahıra yakın olmalı, yeminin kolayca boşaltılması ve kokusunun hâkim rüzgârlarla ahıra ve yerleşim yerlerine gelmeyecek şekilde yerleştirilmelidir. Yüksekliği bir traktörün rahatça çiğneme ve sıkıştırma yapabileceği şekilde 1–2 m olmalıdır. Uygun zemin özelliğine sahip alana 5–10 cm kalınlığında sap‐
saman serilmelidir. Silonun doldurulmasından sonra üzeri kolay yırtılmayan tek parça plastik örtü ile tamamen kaplanmalı, örtünün kenarları biraz daha uzatılarak üzeri 10–15 cm kalınlıkta toprak tabakasıyla kaplanır. Toprak tabakası silo üzerine örtülen toprak siloya basınç yaparak silo içindeki havanın dışarı çıkmasına yardımcı olur. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
29
Ayrıca silaj ve plastik örtüyü dış etkenlerden korur. Silonun doldurulma işlemi tamamlandıktan sonra yağışlı günlerde silo tabanını sulardan korumak için silo etrafında 25–30 cm derinliğinde drenaj kanalı kazılmalıdır. Çukur veya hendeklerde yapılan silajın akıntısının toplanacağı rezervuarlar düzenlenmelidir. 100 m3 silaj için 20 m3 rezervuar olmalıdır. Çukurun tabanı geçirimsiz olmalı, beton veya asfalt ile kaplanmalıdır. Silaj çukurları su kaynakları üzerine inşa edilemez. Silaj çukurunun zemini öne ve kenarlara doğru meyilli olmalıdır. Çukurun önünde rezervuara bağlanan bir kanal olmalıdır. Silaj akıntı çukuru çürümeye dayanıklı bir materyal ile yapılmalıdır (Eksiz tek parça şeklinde). Silaj akıntıları gübre olarak ve tarla sulamasında kullanılabilir. Bu amaçla kullanım için en az 1:1 oranında sulandırılmalıdır ve dekara 5 m3 den fazla kullanılmamalıdır. Toprak altı silolarında taban suyu seviyesi üst toprak seviyesinden en az 2 m derinde olmalı ve silo derinliği de buna göre ayarlanmalıdır. Ülkemizde toprak üstü plastik örtülü silolar ve yüzeysel beton, prefabrik beton veya taş örgülü silolar bulunmaktadır. Silo tiplerinin belirlenmesinde çiftçi imkânları, teknik bilgi, hayvan sayısı ve ekonomik düzey önemli olmaktadır. 30
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Bir işletmede büyük silo yerine küçük boyutta bir kaç tane silo yapmak daha uygundur. 6. 2. Toprak Üstü Plastik Örtülü Silolar Basit ve düşük maliyetle yapılabilecek silo tipleridir. Yapımı için ahıra yakın, su tutmayan, düz ve sert bir zemin seçilir, Bu amaçla 4–5 m genişlikte ve depolanacak ürün miktarına uygun uzunlukta bir alan silo için yeterlidir. Yüksekliği bir traktörün rahatça çiğneme ve sıkıştırma yapabileceği şekilde 1–2 m olmalıdır. 6. 3. Kule Tipi Yüksek Silolar Prefabrik beton veya galvaniz metalden yapılabilir. Yükleme, boşaltma elektrik motoru veya traktör kuyruk milinden güç alan bir sistemle gerçekleşir. 300–2000 ton kapasitede olabilir. Ülkemizde sayıları çok az olup, tesis maliyeti oldukça yüksektir. Fakat çok büyük hacimli süt sığırcılığı yapan işletmeler için önerilebilir. 7. SİLONUN DOLDURULMASI Silaj yapılacak ürün önce temiz ve üstün nitelikte olması gerekir. Depolanacak ürünün temizliği fermantasyonu olumlu yönde etkiler. Materyalin parça büyüklüğü de silolamada önemlidir. 6. 1. Yüzeysel Beton, Prefabrik Beton veya Taş Örgülü Silolar Yatırım maliyeti yüksek olmasına karşın silaj kalitesini artırması ve işçilik kolaylığı sağlayan zemin üstü beton silolar entansif süt sığırcılığı işletmeleri için idealdir. Silo zemini öne yanlara doğru % 1–2 meyilli olmalı, silo suları silo önünde yapılacak bir kanalla direk olarak sızıntı rezervuarına bağlanmalıdır. Silonun önünde su birikip çamur olmasına izin verilmemelidir. Silo tabanı ve duvarlar asitlere dayanıklı ve pürüzsüz yapıya sahip olmalıdır. Traktörün rahat çiğneme yapabilmesi için genişlik en az 3–5 m, uzunluk ise 10–20 m olabilir. Şekil 1. Silaj çukurunun yatay ve düşey olarak doldurulması 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
31
Silolamada materyalin sıkıştırılmasıyla bir yandan ortamdaki hava uzaklaştırılacağı gibi diğer yandan da süt asidi bakterilerinin etkinlikte bulunacağı 30 ºC lik bir ortam ısısının oluşmasının sağlanmalıdır. Sıkıştırılmada yemlerin topaklar oluşturmamasına dikkat edilmeli. Topaklaşan materyal kolay sıkışmayıp aralarında küf mantarları oluşumuna yol açabilmektedir. Silaj materyalinin sıkıştırılma durumu siloda oluşacak sıcaklık derecesini etkiler. Sıcaklık derecesi de fermantasyona besin madde kaybına ve silo yeminin yem değerine etkili olur. 32
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
ancak bazı önemli durumlarda (zehirli madde içeren bitkilerin silolanmasında) büyük yarar sağlar. Bu silolamada elde edilen yemin rengi koyu kahverengi olup, kokusu oldukça hoştur ve hayvanlar tarafından sevilerek tüketilir. Soğuk Silolama: Soğuk silolamada silo içi sıcaklık 28–30 °C’nin üzerine çıkmamalıdır. Bunun sağlanması için sıkıştırmanın çok kısa sürede gerçekleştirilmesi gerekir. Doldurma işleminin bir gün içerisinde tamamlanmalıdır. Bunun için işletmede o gün her işin geriye bırakılarak bütün işgücünün silonun doldurulmasında kullanılması gerekir. Buna rağmen işlem devam ediyor ise silonun doldurulan kısmı iyice kapatılarak bekletmeli, üstü hiçbir zaman açık bırakılmamalı ve işlem 2–
3 gün içerisinde bitirilmelidir. Yemin siloya dolumu esnasında yem materyalinin durumuna göre belli aralıklarla katkı maddeleri kullanılabilir. 8. HAYVANLARIN BESLENMESİNDE SİLAJ KULLANIMI Şekil 2. Plastik örtü ile silaj çukurunun üstü ve duvarlarının örtülmesi Siloda oluşacak sıcaklığa göre silolama; Sıcak Silolama: Bu tip silolamada mayalanma 35–50 °C arasında oluşur. Bunun oluşumu için yem siloya yığın halinde alınır. Sıcaklık yem arasına rahatça girebilen hava nedeniyle istenilen dereceye ulaştığında silo sıkıştırılır ve kapatılır. Bundan sonra sıcaklık yavaş yavaş düşer fakat başlangıçtaki yüksek sıcaklık önemli ölçüde enerji kaybına neden olur. Özellikle proteinde sindirilebilirlik azalır. Çok Sıcak Silolama: Bu yöntemde sıcaklık 50 ºC yi belirgin bir şekilde aşar. Tüm besin maddelerinin sindirilebilirliğinde önemli kayıplara neden olduğundan çok sıcak silolama arzu edilmeyen bir yöntemdir; Silo yemleri yeşil, sulu ve hoş kokulu, hayvanların severek yedikleri bir yemdir, işletmede yeterli miktarda üretilebildiği takdirde bütün bir yıl boyunca başlıca kaba yem kaynağı olarak beslemede kullanılabilir. Silo yeminin kullanımı ilk olarak süt inekleri için düşünülmelidir. Bunun yanında besiye alınan sığır, buzağı ve danalar içinde silo yemi iyi bir yem kaynağıdır. Süt ineklerinin beslenmesinde yaygın olarak kullanılan silaj, bu hayvanların günlük kuru madde ihtiyaçlarının yaklaşık yarısını silo yeminden karşılanması mümkündür. Hayvan ırkına göre değişmekle birlikte süt ineklerine günlük 20–30 kg arasında silo yemi verilebilir. Silo yemleri kuru maddece düşük, suca zengin yemler olduğundan süt ve besi hayvanlarının rasyonlarında kuru madde ihtiyacının karşılanabilmesi için günlük 5 kg kadar kuru ot ile verim düzeyine göre ilave kesif yem verilmesi zorunludur. Süt ineklerinin silo yemi ile beslenmesinde dikkatli olunmalıdır. Sütün kokuya hassas olması nedeni ile silo yeminin sağımdan sonra ahıra getirilmesi gereklidir. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
33
Ayrıca hayvanların önüne bırakılan yemler tamamen tüketilmemişse artan bu yemler gelecek yemleme zamanına kadar ahırda tutulmamalı veya altlık olarak kullanılmalıdır. Yemlemeden sonra ahır temizlenmeli ve havalandırılmalıdır. Yemlemede kullanılan elbise veya iş önlükleri de ahır dışındaki bölmelere asılmalıdır Silo yemlerini buzağı ve genç sığırların beslenmesinde de kullanmak mümkündür. Bu hayvanlar için fazla sulu silo yemleri ile pancar yaprağı silajı pek önerilmemektedir. Bununla birlikte buzağıların silo yemleri ile beslenmesine 4. aydan itibaren başlanmalıdır. Daha sonraki aylarda günde tüketebilecekleri silo yemi 5 kgʹa kadar çıkarılmalı, sadece silo yemine dayalı tek yönlü beslemeden kaçınmalıdır Koyunlar alıştırmak koşulu ile silo yemini severek tüketirler. Bu hayvanlar için silo yeminin erken biçilmiş yeşil ottan hazırlanmış olması önerilir. Böyle bir yemi koyunlar kuru otla karıştırmak suretiyle günde 1–1.5 kg, yalnız olarak da 6 kgʹa kadar tüketebilirler. Yavrulu koyunlara verilecek günlük miktarı, diğer yoğun yemlere de yer vermek amacıyla, 3–4 kgʹın üzerine çıkmamalıdır. Silo yemleri besin madde içeriklerine göre oldukça ucuza mal olan yemler olduğundan rasyonda artan oranda silo yemlerine yer verilmesi, üretim maliyetlerini azaltmaktadır. Mısır silajı kuzu beslemesi için yüksek enerji ve mayalanmış düşük proteinli uygun bir yemdir. Bununla birlikte bazı durumlarda dişi koyun ve erkek kuzularda uygun olmayan durumlarla karşılaşılabilir. Bu nedenle, mısır silajı ile kuzu beslemesinde aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir: • Üst tabakada bulunan silaj ile beslemekten sakınılmalıdır. • Küflenmiş ve bozulmuş silaj verilmemelidir. • Silaja kademeli olarak başlamalı bir anda bütün kuzulara bir silodan yem verilmelidir. 34
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
• Koyunların yattığı yer fazla kalabalık ve ıslak olmamalıdır. • Aşılar vaktinde yapılmalı ve hasta hayvanlar ile sıhhatli olanlar aynı yerde tutulmamalıdır. Mısır silajı düşük protein ve düşük kalsiyum içerir genellikle bütün hayvanlar için vitamin D ve E ilavelerine ihtiyaç duyar. Mısır silajı ekonomik bir yem olup iyi yapıldığı ve düzenli kullanıldığı durumlarda birçok fayda sağlamaktadır. Üniform, iyi imal edilmiş yüksek tane içerikli mısır silajı tercih edilir. Günlük iki veya 3 kez mısır silajı ile besleme besin alımını artırır. Kuzular teze besin isteği silaj ile sağlanır. Silajla beslenen kuzular tane ile beslenenlerden daha çok gübre üretirler, daha çok canlı ağırlık kazancı sağlar. 9. SİLAJ KATKI MADDELERİ Karbonhidrat içeriği bakımından zengin olan yemler daha kolay silolanmaktadır. Yemler silolanma yeteneklerine göre üç gruba ayrılabilir: Kolay silolanabilen yemler: Mısır, sorgum tür ve melezleri, Ayçiçeği, şekerpancarı yaprakları, hayvan pancarı, fiğ‐tahıl karışımları vb. Orta derecede silolanabilen yemler: Çavdar, arpa ve yulaf hasılları, bakla, baklagil karışımları, üçgül, çayır otları vb. Güç silolanabilen yemler: Üçgüller (Çiçeklenmeden önce hasat edilirse), yonca, fiğ, bezelye, kolza vb. Fermantasyon olaylarının oluşumunu garanti altına almak ve silo yeminin besin maddelerince zenginleşmesini sağlamak amacıyla çeşitli katkı maddeleri kullanılır. Katkı maddeleri; süt asidi oluşumunu hızlandıran maddeler şeklinde gruplandırılabilir. Ülkemizde genelde kullanılan katkı maddeleri melas, pancar posası, pancar talaşı, tahıl kırmaları ya da unlarıdır. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
35
36
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Güç silolanabilen yemlere % 2–3 melas, % 18 pancar posası, % 8–10 pancar talaşı, % 5–10 arpa veya yulaf kırması dahil edilebilir. Fermantasyona etkisi zayıf olmakla birlikte bakterisit etkiye sahip tuz % 1–3 kg oranında ilave edilebilir. Karabulut, A., (1995). Yemler Bilgisi ve Yem Teknolojisi. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi. Yay. No:67. Bursa, 258 s. Erken devrede biçilen bitkiler (özellikle baklagiller) için silolamayı kolaylaştırmak amacıyla mısır ve sorgum ilave ederek silolama yapmak da mümkündür. Bu iş için bitkilerin iyi doğranıp karıştırılması gerekir. Kung, L and Huber, J.T., (1983). Performance of High Producing Cows in Early Lactation Fed Protein of Varying Amounts, Sources and Degradability. Journal of Dairy Science, 66:227‐234 Mısır silajının protein eksikliğini gidermek ve enerji‐protein dengesini sağlamak için, mısırın silolanması esnasında veya silo yeminin hayvana yedirilmesi aşamasında azotça zengin kaynaklarla takviye edilmesi yoluna gidilmektedir. Pond, W.G., Church, D. C and Pond, K.R., (1995). Basic Animal Nutrition and Feeding. John Wiley and Sons, New York. p.615 Mısır silajına 5 kg/ton üre ilave edilebilir. Süt asidi bakterilerinin faaliyetini kolaylaştırmak ve Ph’yı ayarlamak amacı ile 100 kg yeşil yem 450 g sülfürik asit, organik asitlerden 200 cm3 formik asit 6 kat su ile sulandırılarak katılabilir. KAYNAKLAR Alderman, G., (1977). The Feeding of Lucerne and Maize Silage to Cattle . Maize Development Association Annual Conference, 1977. Bal, M.A, Coors, J.E. and Shaver, R. D., (1995). Impact of Maturity of Corn for Use as Silage in the Diets of Dairy Cows on Intake, Digestion and Milk Production. Journal of Dairy Science, 80:2497‐
2503 Bell. Brian., (1997). Agriculture and Rural Representative/OMAF Carruthers, V. R., (1985). In the Challenge: Efficient Dairy Production. Ed. T. I Phillips. Australian Society of Animal Production. p.120 Chamberlain A. T and J. M., (1996). Feeding Dairy Cow. p.216. Chalcombe Publication. Lincoln. UK. Donald L. B, Dickinson, F. N, Tucker H. A, Appeleman R. D., (1985) Dairy Cattle: Principles, practices, problems, profıts. Lea & Febiger, Philadelphia, p. 473 Holmes, C., (1996). Responses by Grazing Cattle and Sheep to Supplementary Feeding of Conserved Forages. Silages and Hay Production and Use. Animal Industries Workshop, Lincoln University, May‐June 1996. New Zealand. Thomas, C., (1996) Animal Response from Forages Conserved as Silages. Silages and Hay Production and Use, Animal Industries Workshop. Lincoln University, May‐June 1996, New Zealand. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
37
AYBASTI‐KABATAŞ İÇİN YENİ VE KÂRLI BİR MEYVE, MAVİYEMİŞ Doç. Dr. Hüseyin ÇELİK* ÖZET Eski kitaplarda Yaban mersini olarak bilinen ancak Fundagiller familyasında yer alan yani Vaccinum cinsine giren bir çok tür bu isimle anılmasından dolayı ülkemizin Karadeniz Bölgesindeki asitli topraklarında kolayca yetişebilen bu yeni kültür meyvesi maviyemiş olarak Türkçeleştirilmiştir. Maviyemiş (Vaccinium corymbosum L.) üzümsü meyve olup Türkiye’de yetiştiriciliğine ilk kez 2000 yılında Rize’de başlanmıştır. Maviyemiş, bölgemizin doğal asitli topraklarında yabani olarak da yetişen ve gen merkezleri arasında kuzeydoğu Anadolu bölgemizin de olduğu üzümsü meyve türüdür. İkibinli yılların başlarına kadar ekonomik değeri olmayan bu üzümsü meyvenin kültür çeşitleri tarafımızdan Amerika’dan getirilerek Rize’de denemeye alınmış ve mükemmel sonuçlar elde edilmiştir. Karadeniz Bölgesi’ndeki illerde (Artvin, Rize, Trabzon, Ordu, Giresun, Samsun, Adapazarı, İstanbul, Bursa) 700 dekara ulaşan maviyemiş bahçe miktarı hızla artmaktadır. Bölgenin asıl ürünleri olan çay ve fındığın yanında yerini almış, taze olarak, reçel, yaş pasta ve dondurulmuş ürünler sanayisinde kullanılmakta olan maviyemiş çok kısa süre sonra meyve suyu, kuru meyve, süt v süt ürünlerine de işlenmeye başlanacaktır. Geçirgen, en az %3 organik madde içeren asitli (pH = 4.2‐5.5) topraklarda yetişebilen maviyemiş yüzlek köklü olduğu için sürekli neme gereksinim duymaktadır. Karadeniz Bölgesinde 40‐42° Kuzey enlemleri arasında kalan ve genelde yüksek rakımlı alanlarda kolayca yetişebilen yararlı ve birim alandaki getirisi son derece yüksek olan maviyemiş, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde çay ve kivinin yanında ürün çeşitliliğine en önemli katkıyı sağlayacak olan üzümsü meyvedir. Ordu denilince ilk akla gelen fındığın yanında Aybastı‐Kabataş bölgesinde maviyemiş de kolayca üretilebilir. Bu çalışmada maviyemiş tanıtılmış, yetiştiriciliği hakkında kısa bilgiler verilmiş ve ekonomik yönden değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler : Maviyemiş, Vaccinium corymbosum, yetiştiricilik, Alternatif, Asbastı‐Kabataş, ABSTRACT Blueberry known as “yaban mersini” in old books translate into Turkish as “maviyemiş” after all. It is belogs to Ericaceae “heath” family and its native forms and types can grow naturally along side the uplands of Black Sea Region, Turkey. Cultivated blueberry is in berry fruit group in Turkey and their commercial northern highbush cultivars introduced to Rize, Black Sea Region in the beginning of 20th century. Blueberry *
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Samsun, [email protected]
38
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
cultivation can just thrive in low acidic soils and some local part of Black Sea Region has natural acidic soils. Southeastern part of Anatolia is the gene center of blueberry, bilberry and some vacciniums species like lingonberry. This group of vacciniums did not have economical importance till the year of 2000. And Mr. Huseyin CELIK introduced the American northern highbush blueberry cultivars into Turkey and established several adaptation research plots on several part of Black Sea Region where natural acidic and bog soils been in. After that, there are over than 70 ha blueberry orchards in Blac Sea Region (Artvin, Rize, Trabzon, Ordu, Giresun, Samsun, Adapazari Istanbul and Bursa provinces. The approach of growers to blueberry cultivation is getting higher and higher day by day. Blueberry took its part besides the hazelnut and tea plantation which are the main horticultural crops in south eastern part of Turkey. Cultivated blueberries begin to consume as fresh, jam, jelly, marmalade, pastry and in frozen berry industry in Turkey. It will be also use as fruit juice, yoghurt and ice‐cream and in dried fruits industry near future. Blueberry is deciduous, shallow rooted and acid lowing plant (pH = 4.2‐5.5). It needs more water and humid soils with high organic materials (at least 3%). Blueberry can grow without acidifying the soils especially been in east Black Sea, uplands in middle and west Black Sea Region. The latitudes where blueberry can grow are between 40‐42°north. A grower has to choose proper lands in between these latitudes where Black Sea climatic conditions arise. They also look for the native vacciniums, mixed orchards where a rhododendron, pines, laurels, daphnia and redwoods grows. Blueberry known as “the berry fruit of the century”, “blue‐gold”,” healthy and advantageous”, ” berry crops in today’s world”, is the best alternative berry fruits for Black Sea Region where acidic and organic material richest soils been in. This berry fruit kept its important role besides tea, hazelnut and kiwifruit in the region. Blueberry can easily be grown in Aybasti‐Kabataş, Ordu. In this paper, blueberry and its management are summarized. Key Words: Blueberry, Vaccinium corymbosum, growing, alternative, Asbastı‐
Kabataş, 1. GİRİŞ Maviyemiş (yabanmersini‐ likapa) asitli ve organik maddece zengin topraklara sahip ılıman iklim kuşağında yetişebilen bir üzümsü meyvedir. Türkiye’de 40‐42° Kuzey enlemleri arasında kalan ve büyük kısmını Karadeniz Bölgesi’nin kapladığı alandaki nispeten yüksek rakımlı, asitli ve organik maddece zengin topraklarda yeni kapama bahçeler kurulmaktadır. Maviyemiş olarak Türkçe’mize kazandırılmaya çalışılan, literatürde yabanmersini olarak geçen ancak yabani populasyonların olduğu yerlerde çok farklı isimlerle anılan maviyemiş, sağlık açısından çok yararlı olduğu kadar birim alandan oldukça yüksek gelir getirebilmektedir. Maviyemişin Türkiye’deki serüveni 2000 yılında 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
39
Rize ilinde tarafımızdan başlatılmıştır. 1900’lü yılların başında Amerika kıtasında kültüre alınan maviyemiş 250 bin ton civarında üretilmektedir. Üretimi yapılan çeşitler Vaccinium corymbosum, Vaccinium ashei ve Vaccinium angustifolium türlerine girmektedir. Türkiye’nin kuzey kesiminde yer alan Karadeniz Bölgesi için V. corymbosum (kuzeyli yüksek boylu maviyemiş) türüne giren çeşitlerin daha uygundur. Nitekim iki binli yılların başında Rize iline introduksiyonu yapılan Ivanhoe, Berkeley, Jersey, Rekord ve Northland çeşitleri ile başlatılan denemeler çok iyi sonuçlar vermiştir. Günümüzde 15 çeşit ile yeni çalışmalar sürdürülürken adaptasyon çalışmalarında iyi sonuç veren çeşitlerin yer aldığı kapama maviyemiş bahçeleri de hızla kurulmaya başlanmıştır (Çelik, 2005). Halen Artvin, Rize, Trabzon, Ordu, Giresun, Samsun, İstanbul, Sakarya ve Bursa illeri başta olmak üzere Kocaeli ve Sinop illerindeki düşük pH’lı ve organik maddece zengin lokal alanlarda bir yandan yeni çeşitlerin adaptasyonu diğer yandan adaptasyonu iyi olan çeşitler ile yeni bahçelerin kurulumu devam etmektedir. Dünya’da sadece 250 000 ton civarında üretilebilen maviyemiş çoğunlukla Amerika ve Kanada’da yaygındır (Tablo 1). Türkiye’de 2000 yılında başlayan maviyemiş serüveninde 2003 yılında Rize’deki ilk bahçeden piyasaya sunulan maviyemiş meyvesi büyük ilgi görmüş ve yaklaşık olarak 4 dekar olan bahçeden son 4 yıl (2003‐2006) içinde hasat edilen meyveler farklı şekillerde değerlendirilmiş ve yüksek gelir elde edilmiştir (Tablo 2). Dünyada 40 milyon insan maviyemiş bulup tüketebilmektedir (Strik, 2005). Çok lüks, çok yararlı ve çok kârlı bir ürün olan maviyemiş Karadeniz Bölgesindeki illerde (Artvin, Rize, Trabzon, Ordu, Giresun, Samsun, Sinop, Tokat‐Erbaa, Kastamonu‐Küre Dağları, Ardahan, Karabük, Bartın, Zonguldak, İstanbul‐Barajlar Bölgesi, Sakarya, Kocaeli, Kırklareli‐Karadeniz kıyısı, Bursa‐İznik‐Elbeyli ile Uludağ ve Çanakkale‐
Bayramiç) çoğunlukla yüksek rakımlı ve lokal alanlarda yani Karadeniz iklim‐toprak özelliği gösteren yerlerdeki (Örneğin, Bursa‐İznik‐Elbeyli‐
800 m; Samsun‐Bafra‐Kolay 650 m) asitli topraklarında kolayca yetişebilmektedir. Türkiye için yeni ve harika bir meyve türü olan maviyemişin yabani formları Karadeniz Bölgesinin yüksek kesimlerindeki ormanlık alanlarda orman gülü, çam, kızılağaç, kayın 40
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
(gürgen) veya defne ile birlikte yaygın olarak yetişmektedir. Ayrıca, Karadeniz Bölgesi’ndeki yayla kuşağında özellikle kuzeye meyilli alanlarda sarı ormangülü ile birlikte bodur maviyemiş bol miktarda bulunmaktadır. Örneğin, Rize‐Anzer ve Handüzü yayları, Artvin’in yüksek kesimleri, Ardahan’ın yüksek kesimlerinde 30 cm boylanan ve toprakaltı organları ile yayılan maviyemişlere rastlamak mümkündür. Dünya’da son istatistiklere göre 250.000 ton üretilebilen maviyemiş toprak pH değerinin 4,5‐5,5 arasında olduğu organik maddece zengin alanlarda yetişebilmektedir. Türkiye’de ise 700 dekara yaklaşan maviyemiş bahçesinde henüz meyve verenlerden 15 ton civarında ürün alınmaktadır. Gelecek 5 yıl içinde maviyemiş üretimimiz 300 tonu aşacaktır (Tablo 3). Maviyemiş için uygun alanlar yabani maviyemiş türlerinin bulunduğu alanlardır. Bu açıdan bölgemizde ürün çeşitliliği ve alternatif ürün olarak yararlı ve değerli olan maviyemiş yetiştirilerek birim alandan çok daha yüksek gelirler elde edilebilir (Davis, 1978; Ağaoğlu, 1986; Anonymous, 2003; Çelik, 2004a, b, c ve d; Çelik, 2005a; Çelik, 2006 a, b, c ve d; Çelik, 2007) Tablo 1. Ülkelere göre maviyemiş ekiliş alanları (ha) ve üretim (ton) (2005 yılı) Ülkeler
Kanada
Fransa
İtalya
Lituanya
Meksika
Fas
Hollanda
Yeni Zelanda
Polonya
Romanya
İspanya
İsveç
Ukrayna
Amerika
Özbekistan
TOPLAM
Alan (ha)
26960
200
600
200
10
1000
400
3600
600
200
1000
17000
100
51870
Üretim (ton)
81900
940
1350
2000
570
50
4000
2000
15000
4000
700
100
5000
123000
500
241110
41
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Tablo 2. 2000 yılında Rize ili İkizdere ilçesinde tesis edilen 5 da’lık maviyemiş bahçesinden 5 yıl içinde elde edilen maviyemiş miktarı, satış yerleri, satış fiyatları ve toplam gelir miktarı Satış Yeri ÜÇEL Gıda San. (Reçele işlenmek üzere toptan satış) Yıl 2003 2004 2005 2006 2007 Manav‐ Market 2003 (Taze tüketilmek üzere perakende 2004 satış) 2005 2006 2007 Yaş Pasta 2003 (Yaş pasta, dondurma ve cup 2004 yapımında kullanılmak üzere 2005 perakende satış) 2006 2007 Dondurulmuş Gıda San. 2003 (Derin dondurularak muhafaza altına 2004 alına maviyemişler soğuk zincirinde 2005 market, pastane v.s yerlere satılmak 2006 üzere alınmıştır) 2007 TOPLAM Ürün Miktarı (kg) 600 800 540
0 ‐ 550
0 500 300 100 200
0 100
0 300 100 100 100 250 ‐ 250 ‐ 300
0 ‐ 20 250 Satış Fiyatı (YTL/kg) 3,50 4,50 4,25 ‐ 5.25 4,00 5,00 6,00 7,00 7,00 4,00 5,00 6,00 7,00 7,00 ‐ 4,50 ‐ 5,00 ‐ Elde Edilen Gelir (YTL) 2 100,00 3 600,00 22 950,00 ‐ 28 875,00 2 000,00 1 500,00 600,00 14 000,00 7 000,00 1 200,00 500,00 600,00 700,00 1 750,00 ‐ 1 1125,00 ‐ 15 000,00 ‐ 103 500,00 42
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Tablo 3. Türkiye’de tesis tamamlanmış ve tesis aşamasında olan kapama maviyemiş bahçe miktarı İller Rize Trabzon Giresun Ordu Samsun Bursa İstanbul Artvin Adapazarı Tokat TOPLAM GENEL TOPLAM Alan (da) Tesisi Tamamlanmış Tesis Aşamasında 60 200 50 50 20 30 15 100 5 10 7 30 35 10 5 10 10 100 ‐ 10 207 550 757 Üretim (ton) 20.0 2.0 2.0 0.5 ‐ ‐ 1.0 ‐ ‐ ‐ 25.5 Maviyemiş taze olarak tüketilebildiği gibi meyve suyuna da işlenmektedir. Özellikle konsantre meyve suyu ve diğer meyve suları ile karışım yapılarak tüketildiğinde mükemmel sonuçlar vermektedir. Meyvelerini süte karıştırarak tüketirseniz çok harika bir tat alabilirsiniz. Meyveleri güneşte kurutulduktan sonra pudinglerde, meyveli keklerde, meyveli ekmeklerde ve dövülerek çöreklerde kullanılmaktadır. Kuru meyveler değirmenden geçirilerek toz (pudra) haline getirildikten sonra diyabetler (şeker hastaları) için şeker veya yemeklerde baharat olarak kullanılabilmektedir. Taze meyveleri meyve salatalarında renk, tat ve mistik özellik oluşturmak için kullanılmaktadır. Reçel, marmelât ve konserveye işlenebilen Yaban mersinlerinden Sibirya’da şarap yapıldığı bildirilmektedir. Yapraklarından ve kurutulmuş meyvelerinden çay yapılarak ishal giderici ve kadınlara özel günlerin etkisini azaltmak amacıyla kullanılabilir. Kokulu kara üzümlerde olduğu gibi maviyemişlerde de anti‐kanser bileşikleri vardır. Bu yönü ile kansere karşı koruma sağlayan enzimleri harekete geçirirken hızlı tümör gelişimlerini de azaltmaktadır. Antioksidant içeriği en yüksek olan meyve türüdür. Kılcal damarların tıkanmasına neden olan düşük yoğunluktaki yağlı bileşiklerin vücuttan atılması üzerine de etkisi olduğu araştırmalarla saptanmıştır. Meyvelerinden elde edilen su son 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
43
derece yoğun olduğundan yarı yarıya su ile seyreltilip şeker ve sitrik asit ilave edildikten sonra asıl tadına ulaşabilir. Bu su genelde diğer meyve suları ile karıştırılarak kullanılır. Yapraklarında bulunan birçok madde kadın hastalıklarında kullanılan ilaçların terkibine girmektedir. Kök sapları ve çiçekleri haşlandıktan sonra elde edilen su, hamile bayanlarda bebek sancılarının azaltılması amacıyla kullanılmaktadır. Taze olarak tüketildiğinde kanı temizler. İnsanda iş verimliliğini artırır. Mükemmel bir tadı vardır ve son derece besleyicidir. Kalori değeri ve sodyum içeriği son derece düşüktür. Bağırsak metabolizmasını düzenleyen lifli ve fazla miktarda pektin içerdiği için kan kolesterolünü düşürür. İdrar sistemindeki enfeksiyonların giderilmesinde, kan şekerinin düzenlenmesinde, kalp krizi riskinin azaltılmasında, gece görüşü artırmasıyla, HIV virüsünün tekrarlanmasının azaltılmasında ve ishalin giderilmesinde etkin rolü vardır. Özellikle uçak pilotlarına yedirilen maviyemiş reçelinin pilotlarda gece görüş kabiliyetini artırdığı saptanmıştır. Maviyemiş bileşikleri damarların elastikliğini ve gözlerin geçirgenliğini artırır. Vücutta biyoaktif olarak kullanılan polifenollerden antokyaninler, flavanoller ve tanenlerce zengindir. Flavanoller bitkide böcekleri çiçeğe çeken renkleri ve anti‐mikrobiyal bileşikleri oluştururlar. Tanenler ise hayvan ve böceklerin bitkiden beslenmesini engellerken bitkiyi de fungal ve bakteriyel saldırılara karşı korur. Son yıllarda yapılan araştırmalara göre maviyemişin hafıza kayıplarını engellediği ve yaşlanmaya engellediği yani antiageing özellik gösterdiği saptanmıştır. Maviyemiş suyu hastalıkların vücuttan atılmasına yardımcı olur. Meyvelerinde ölçülebilir düzeyde ellagic asit içerir ki bu asit kansere karşı savaşma yeteneği olan bir asittir. Tüm bunların yanında maviyemiş, diyetlerin çok değerli ve sağlıklı bir parçasıdır. Bir bardak taze maviyemiş yaklaşık olarak 145 gram gelir ve Tablo 4 ve 5’teki maddeleri içerir. Maviyemiş meyvesinden en yüksek derecede yararlanmak için meyveyi kısa sürede ve taze olarak tüketmek gerekmektedir (Şekil 2 ve 3). Bitki olarak esnek ve oldukça kuvvetli bir odun yapısına sahip olduğu için sap (kulp) yapımında kullanılabilmektedir (Ağaoğlu, 1986; Galletta ve Himelrick, 1990; Marvin ve Hancock, 1992; Austin, 1994; Gough, 1994; Gough ve Korcak, 44
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
1995; Gough ve Poling, 1996, Trehane, 2004; Çelik, 2005; Childers ve Lyrene, 2006). Tablo 4. Bir bardak taze maviyemiş meyvesindeki bileşikler Karbonhidrat Protein Yağ C‐Vitamini A‐Vitamini Kalori 21 1 0.5 19 145 85 g. g. g. mg. IU* *IU: Uluslararası birim Tablo 5. 100 gram yenilebilir maviyemişin içeriği
Madde Su ............................... Protein ........................ Yağ ............................ Karbonhidrat .............. Lif .............................. Kalori ......................... % 83 0.7 0.5 15 1.5 62 Şekil 1. Maviyemiş meyve salkımları (koruk meyveler ve salkımdaki koruk, ben düşmekte olan ve olgunlaşmış taneler) (Foto: H.Çelik, Orijinal) 2. MAVİYEMİŞ YETİŞTİRİCİLİĞİ 2.1. İklim ve Toprak İsteği 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
45
Maviyemiş ılıman iklim kuşağına adapte olmuş bir meyve türü olup botanik olarak gerçek üzümler gurubunda yer almaktadır. Ekonomik olarak kültürü yapılan yüksek çalı formlu (Vaccinium corymbosum), alçak çalı formlu (Vaccinium angustifolium) ve tavşangözü (Vaccinium ashei) olmak üzere üç farklı maviyemiş türü vardır. Özellikle yüksek çalı formlu maviyemiş türüne giren çeşitler 1906 yılından itibaren Amerika Birleşik Devletlerinde başlatılan seleksiyon ve melezleme çalışmalarının ürünüdür. Bu çalışmalarla seçilen maviyemiş tipleri daha sonra kendi aralarında melezlenerek yeni çeşitler elde edilmiştir (Galletta ve Himelrick, 1990; Marvin ve Hancock, 1992; Austin, 1994; Gough, 1994; Gough ve Korcak, 1995; Gough ve Poling, 1996, Trehane, 2004). Yüksek çalı formlu maviyemiş dik büyüme gösterir, kışın yaprağını döker, 2‐4.5 m boylanabilir ancak kültüre alındığında 1‐3 m arasında boylanmasına müsaade edilir. Yaprakları eliptik veya ovaldir. 800‐1100 saat soğuklama isterler (7°C’nin altında). Kuzey bölgelerdeki yüksek çalı formlu maviyemiş için 400 saat soğuklama yeterlidir. Yeni ıslah edilmiş olan bazı çeşitlerin soğuklama ihtiyacı 200‐300 saate kadar düşürülmüştür. İklime alışmaya bağlı olarak kar örtüsü olan yerlerde sürgünleri ‐30°C’lere kadar dayanabilmektedir. Çiçek tomurcukları dinlenme dönemindeyken ‐30 ile ‐35°C’ye kadar dayanabilir. Meyveleri 1.5 – 2 gram ağırlığında olup meyve rengi mavi‐siyah, meyve kabukları yumuşak, çekirdek sayıları ise daha azdır. Çiçeklenmeden sonra 45‐75 gün içerisinde meyveleri olgunlaşır. Kendi kendini tozlayıp dölleyebilirse de tozlayıcıların olması meyve bağlamayı artırır. Yarı gölge veya tam güneş alan kuzey yöneylerde iyi yetişir. Kış aylarında aşırı kar yağışı koruyucu örtü görevi görür (Ağaoğlu, 1986; Gough ve Poling, 1996, Trehane, 2004; Çelik, 2005; Childers ve Lyrene, 2006). İklim ve toprak isteği bakımından Karadeniz Bölgesi’ndeki illerden Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, Karabük, Bartın, Zonguldak, Tokat (Erbaa’nın yüksek kesimleri), Bolu, Düzce, Sakarya, Kocaeli, Kırklareli (Karadeniz’e bakan yamaç arazilerde), Çanakkale (Bayramiç), İstanbul (Barajlar bölgesi‐kısmen) ve Bursa (Uludağ ve İznik’in yüksek kesimleri, 800 m ) illerinin genelde rakımı yüksek dağ ve yaylalarında yabani formları bulunmakta ve yöre halkı tarafından taze 46
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
olarak, reçel veya pekmez yapılarak tüketilmektedir (Çelik, 2004a, b, c ve d; Çelik, 2005; İslam ve Çelik, 2006; Çelik, 2007). Maviyemiş asitli toprakları (pH=4.0‐5.5) tercih eder ve genel bir ifade ile yabanisinin olduğu yerlerde, ormangülü, defne, çam, kızılağaç, kayın veya beyaz sedirin karışık olarak yetiştiği nispeten meyilli alanlarda kültür çeşitleri rahatlıkla yetişebilmektedir. Verime yatma süresi 2‐3 yıl olup ekonomik ömürleri 30 yılı aşabilmektedir. 7°C’nin altında 400 (güney bölgeler için) ila 1100 (kuzey bölgeler için) saatlik bir soğuklama süresi ister Maviyemiş (Yaban mersini) organik maddece zengin ve asitli toprakları sever. Yetiştiricilik için doğal yaşam alanları veya buralara yakın yerler tercih edilmelidir. Ayrıca, meyveleri yumuşak olduğu için kısa sürede pazara sunulmalı, şoklanarak dondurulmalı veya sanayide işlenmelidir. Maviyemiş yetiştiriciliğine karar vermeden önce toprak tahlil edilmeli, bölgedeki iş gücü imkanları araştırılmalı ve pazarlama kanalları hakkında bilgi edinilmelidir. Rize’de Likapa, Trabzon’da Ligarba, Lifos, Trabzon üzümü, Rize Pazar ilçesinde Kaskanaka, Ardeşen ilçesinde ise Çera (Çela, Ançera), Artvin’de Morsivit veya Mahabak, Giresun’da ise Çalı Çileği olarak isimlendirilir. Maviyemiş yetiştiriciliğine karar vermeden önce toprak tahlil edilmelidir. Maviyemiş, saçak kök miktarı çok fazla olan yüzlek kök yapısına sahip bir bitkidir. Toprak tipine bağlı olarak kökleri 1 metre derine inebilmektedir. Asıl görev yapan kökler toprak tabakasının üstten 25‐30 cm’lik kısmında yer alır (Çelik, 2005). Maviyemiş fidanlarının dikiminden en az 6 ay önce bahçe toprağı tahlil ettirilmeli ve pH’nın ayarlanması için gerekiyorsa 6 ay önceden kükürt uygulaması yapılmalıdır. Toprak pH’sı 5.5’in üzerinde ise kükürt uygulaması yapılarak toprak asitliği değiştirilebilir. Kükürt uygulaması ile kireçli toprakları maviyemiş yetiştiriciliğine uygun hale getirmek mümkün değildir. Dikim yapılacak toprağın pH değeri 3.7’den aşağıda ise bu durumda kireçleme tavsiye edilebilir. Yüksek boylu çalı formundaki maviyemişler için en uygun pH değeri 4.0‐5.2 arasındadır ve optimum pH değeri 4.5’tir. Maviyemiş bahçesindeki toprağın pH değerinin yüksek olduğu durumlarda demir ve çinko eksikliği ortaya 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
47
çıkar ve bu olay, yeni gelişen organları etkileyerek bitkinin gücünün kaybolmasına sebep olur (Galletta ve Himelrick, 1990; Gough, 1994; Çelik, 2005; Childers ve Lyrene, 2006). 2.2. Çeşit Seçimi ve Bahçe Tesisi Kuzey orijinli yüksek çalı maviyemiş çeşitleri 1.5‐7.0 m boylanabilirler. Soğuklama ihtiyaçları 800 saat olup düşük sıcaklıklara çok iyi adapte olabilmektedirler. Olgunlaşma haziran sonlarından itibaren başlamaktadır. Bu maviyemiş çeşitlerinden Berkeley, Jersey, Northland, Rekord ve Ivanhoe, Rize ili İkizdere ilçesinde adaptasyona alınmış ve olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Bu gruba giren maviyemiş çeşitleri kendine verimli olarak kabul edilmektedir. Ancak karşılıklı tozlanma ve döllenme için birkaç çeşidin birlikte dikilmesi ile daha iri meyveler elde edilebilmektedir. Dağlık bölgelerde toprak şartlarının uygun olduğu alanlarda kuşlara ve ayılara karşı önlem alındığı taktirde dikilebilirler. Islah altına alınmış yüzlerce maviyemiş çeşidi vardır. Karadeniz Bölgesinde daha önce denenen çeşitlerine ilave olarak son yıl içinde Toro, Brigitta, Duke, Spartan, Elliott, Darrow, Nelson, Chandler, Bluegold ve Bluecrop gibi yeni çeşitler de eklenmiştir. Kuzey orijinli olan yüksek boylu çalı yapan maviyemiş çeşitleri bölgemiz için uygundur. Bu çeşitler kullanılarak rakımı yüksek (400 m ve üzeri) asitli toprağa sahip alanlarda rantabl bir şekilde maviyemiş yetiştiriciliği yapılabilir ve daha dar alanlardan çok daha yüksek gelir elde edilebilir. Fidan dikimi erken ilkbahar veya sonbahar aylarında yapılır. Toprak tahliline göre gerekli ön işlemler en az 1 yıl önceden tamamlanır ve dikime geçilir. Güneş ışığından yararlanma, arazinin meyil durumu ve rüzgar yönü dikkate alınarak arazi planlaması yapıldıktan sonra arazideki çok yıllık yabancı otlar, çalı, taş, ağaççık v.s temizlenerek dikim öncesi 50 cm derinlikten işlenerek yumuşatılmalı ve kısa yabancı otlardan arındırılmalıdır. Böylece toprak havalandırılarak, kalın kesekler dağıtılır ve dikime hazır hale gelir. Dikimde genelde 2 yaşlı tüplü fidanlar kullanılmaktadır. Bahçe tesisinde erkenci, orta mevsim ve geççi kuzey orijinli yüksek çalı formundaki maviyemiş çeşitleri kullanılarak, ürün uzun bir periyoda yayılabilir. Bir dekara 267 adet maviyemiş fidanı kullanılmaktadır (sıra üzeri 1,5 m x sıra arası 2,5 m). Toprak hazırlığı tamamlandıktan sonra 2 48
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
yaşlı tüplü (saksılı) maviyemiş fidanları sıra üzeri 1,5 m, sıra arası 2,5 m olacak şekilde 30 cm derinliğinde 20 cm genişliğinde açılan dikim çukurlarına dikilir. Dikim sırasında yanmış ahır gübresi kullanılmalı, ticari gübre kullanılmamalıdır. Dikim öncesi tüplü fidanlar nemlendirilerek fidanların tüpleri çıkarıldıktan sonra dip kısımlarındaki köklerin bir kısmı kesilerek atılabilir. Maviyemiş fidanlarını dikmek üzere açılan dikim çukuruna ıslak turba toprağı (turba yosunu), ahır gübresi veya 1:1 oranında karıştırılmış turba yosunu (ahır gübresi) ve toprak karışımı doğrudan ilave edilmelidir. Tüplü fidanların üretiminde 1,5‐3‐4 litrelik tüpler kullanılmaktadır. Tüplü fidanlar 45‐90 cm boyundadırlar ve fidanlar dikim öncesi veya ilkbahar büyümesi başlamadan önce ¼ oranında budanmalıdır. Bu budama ile çiçek tomurcuklarının büyük bir kısmı kesilip atılacağından maviyemiş fidanları daha güçlü gelişecek ve yeni sürgünlerin oluşması teşvik edilmiş olacaktır. Tüplü fidanlar tüp yüksekliğinden biraz daha derinde olacak şekilde dikilmeli ve boş kalan yerler ahır gübresi+toprak karışımı doldurulmalıdır. Dikim sonrası boğaz doldurma yapılmalı ve sulama yapılmalıdır. Dikimi takip eden haftalar içinde yağmur durumuna göre haftada en az iki kez sulama yapılmalı, boğaz doldurma, çanak açma, yabancı ot kontrolü, hızar tozu ile fidan diplerine malçlama yapılmalıdır. Tüm bu işlemler yerine getirilirken bahçenin etrafı da kafes tel ile çevrilerek koruma altına alınmalıdır (Ağaoğlu, 1986; Galletta ve Himelrick, 1990; Marvin ve Hancock, 1992; Austin, 1994; Gough, 1994; Gough ve Korcak, 1995; Gough ve Poling, 1996, Trehane, 2004; Çelik, 2005; Childers ve Lyrene, 2006). 2.3. Gübreleme ve Sulama Maviyemiş yetiştiriciliğinden beklenen sonucu almak için sıkça fakat azar azar gübreleme yapılmalıdır. Maviyemiş bitkisi aşırı gübrelemeden zarar görür, hatta ölebilir. Bu konuda en ideali, başlangıçta azar azar gübre vermek ve yetiştiricilikte tecrübe sahibi oldukça kullanılan gübre tipi ile toprak yapısına bağlı olarak gübre miktarını artırmaktır. Maviyemi, kolay çözünen ve sıvı gübrelere karşı son derece hassastır. Gübreler, bitkinin kök bölgesinde belli bir noktaya yoğunlaşacak şekilde verilmemelidir. Azotu nitrat şeklinde içeren gübreler maviyemişe asla verilmemelidir. Üre, kükürtle kaplanmış üre 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
49
ve amonyum sülfat uygun olan gübrelerdir. Maviyemiş fidanları dikilirken açılan dikim çukuruna ticari gübre konulmaz. Dikim sonrası yapılan sulama veya yağan yağmurlarla toprak iyice sıkıştıktan sonra bitki başına %2 oranında magnezyum içeren 12‐4‐8 gübresinden 30 g. verilir. Üre, organik kaynaklı veya amonyak formunda azot kullanılmalıdır. İlk yıllarda sulamanın fazla yapılması ve drenaj da iyi ise yavaş çözünen azotlu gübreler tercih edilmelidir. Gübre, bitkinin kök kısmından itibaren 60 cm uzağında açılan çiziye verilmelidir. Bu işlem Nisan, Haziran, Eylül ve Ağustos aylarında tekrarlanır. Malçlama amacıyla kullanılan materyaller hem fazla miktarda kullanılmış hem de kalın olarak serilmiş ise bitki başına 30 g. yerine 45 g. gübre verilmelidir. İkinci yıl, bitkinin dip kısmından itibaren 1 m uzakta açılan dairesel çiziye 12‐4‐8 gübresinden bitki başına 60 g. olacak şekilde gübreleme yapılır. Üçüncü ve daha sonraki yıllarda, bitkinin dip kısmından 120 cm uzakta açılan dairesel çiziye veya bitkilerden 90‐120 cm uzakta açılan banda uygulanmak suretiyle, bitki başına 90 g. olacak şekilde gübre verilir Marvin ve Hancock, 1992; Austin, 1994; Lyrene, 2002; Çelik, 2005; Childers ve Lyrene, 2006). Verim çağına ulaşmış olan bir maviyemiş bitkisi yıllık olarak 2540 mm suya ihtiyaç duyar. Bu suyun büyük kısmı yağmurlarla karşılanmalıdır. Verime yatmış bir maviyemiş bitkisi mart ayı boyunca yaklaşık olarak 15.3 mm suya ihtiyaç gösterir. Bu suyun sulamalarla veya yağmur suyu ile temin edilmesi gerekir. Maviyemişte iyi bir büyüme ile sürekli verim için büyüme periyodunca toprak neminin uygun seviyede tutulması gerekir ve sulama yapılmalıdır. Su, bahçeye yeni dikilmiş olan maviyemiş fidanlarının canlılığı için son derece kritiktir. Maviyemiş kökleri yüzlek ve çoğunlukla saçak köklerden oluşur. Bitkide kuvvetli bir gelişmenin olabilmesi için dikimi takip eden ilk 2 yıl boyunca haftada 25.4‐82.6 mm suya ihtiyaç vardır. Karadeniz Bölgesinde ilk bahçe tesis aşaması olan 1‐2 yıl hariç sulama yapılmaksızın maviyemiş yetiştiriciliği yapılabilmektedir (Ağaoğlu, 1986; Gough, 1994; Çelik, 2005). Maviyemişlerde budama dikim ile başlar ve her yıl ilkbahar öncesi gözler uyanmadan tekrarlanır. Maviyemişler diğer meyve türlerine göre çok daha az budamaya ihtiyaç duyduklarından budama çok önemlidir. 50
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Maviyemişler, yeni sürgün oluşumu ve bol meyve için budanırlar (Şekil 6). Budama zamanı çiçeklenme periyodu üzerine etkilidir. Sonbaharda budanan maviyemişler ilkbahar öncesi budananlara göre daha geç çiçek açarlar. Bu durum ilkbahar geç donlarının zarar riskini azaltır. Ancak, sonbaharda budananlar aşırı kış soğuklarından zarar görebilir. Budama yapılmayan bitkiler erkenden uyanır ve geç soğuklardan zarar görür. Gözler kabarmaya başlayınca veya çiçeklenme meydana geldiğinde asla budama yapılmaz (Çelik, 2004d; Çelik, 2005). 2.4. Hasat‐Tasnif ve Ambalajlama Maviyemiş meyveleri salkım şeklinde oluşur ve bir salkımda genelde 5‐100 dane (berry) meydana gelir. Maviyemiş meyveleri çeşide, budamada bırakılan odun tipine ve iklime bağlı olarak 4‐12 hafta içinde olgunlaşırlar. Olgunlaşma sırasında meyveler yumuşar, renklenme artar, tatlanma meydana gelir ve taneler irileşir. Klimakterik olan maviyemiş meyveleri pembe iken toplansalar da olgunlaşmaya devam ederler. Ancak tam olgunlaşmadan toplanan meyvelerin kaliteleri sürgünler üzerinde olgunlaşanlara göre daha düşüktür. Şekil 2. Maviyemiş hasadı ve sanayide işlenmek üzere fabrikalara nakledilmesi (Foto: H.ÇELİK, Orijinal). 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
51
Şekil 3. Tüketici kaplarında ve taze olarak tüketilmek üzere pazara sunulan maviyemiş meyveleri (Foto: H.Çelik, Orijinal) 52
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
mertebe en az taneyi avucunda biriktirmelidir. Böylece meyveler ezilmez, bozulmaz ve tanelere çekici, sağlıklı görüntü veren pus tabakası silinmez. Taze olarak tüketilecek maviyemiş meyveleri bir örnek, mavi renkli, dolgun, sert, hasarsız ve temiz olmalıdır. Maviyemiş meyveleri genel olarak 0.5 litrelik plastik, karton, ağaç kaplama veya kağıt hamurundan yapılmış olan kaplara doldurulur. Kabın üzerine gerilecek olan şeffaf film, su kaybını azaltırken meyveleri tozdan korur ve güzel görünmelerini sağlar. Bu kaplar daha sonra bir sırasında 12 paket alan odundan yapılmış kafesli sandıklara doldurulur (Şekil 7 ve 8). Düz veya teraslanmış alanlarda maviyemiş hasat makineleri kullanılabilir. Hasat makinesinin ekonomik olması için bahçenin en az 50 da olması gerekir. Ancak, makineli hasatta meyveler zarar görebileceği, olgunlaşmamış meyveler de toplanabileceği ve meyvelerin raf ömrü azalacağı için işgücünün ucuz olduğu yerlerde el ile hasat tavsiye edilmektedir. Maviyemişler yağmurlu havalarda hasat edilmez ve hasat sonrası mutlaka ön soğutma yapılarak meyvelerin bahçe sıcaklığının düşürülmesi gerekir. Böylece meyvelerin raf ömrü artırılmış olur (Galletta ve Himelrick, 1990; Marvin ve Hancock, 1992; Austin, 1994; Gough, 1994; Gough ve Korcak, 1995; Gough ve Poling, 1996, Trehane, 2004; Çelik, 2005; Childers ve Lyrene, 2006). 3. GELİR‐GİDER ANALİZİ Şekil 4. Yüksek çalı formundaki maviyemişlerde hasat yapan makineler Maviyemiş meyveler farklı zamanlarda olgunlaştıkları için olgunlaşma periyodu boyunca haftada en az bir kez hasat yapılmalıdır. El ile hasatta olgun meyveler başparmak ile işaret parmağı yardımıyla salkımdan ayrılarak avuç içine doğru yuvarlatılmalıdır. Böylece olgunlaşmamış taneler salkımda kalır, hasat edilen taneler yara‐bere almadan toplanmış olur. Hasat sırasında her iki elin de serbest hareket edebilmesi amacıyla sırta veya bele takılabilen kapların kullanılmasında yarar vardır. Meyveler taze tüketime sunulacaksa doğrudan satılacakları kutular içine toplanmalıdırlar. Hasadı yapan kişi mümkün Maviyemiş bahçesinde sabit yatırım giderleri olarak fidan bedeli, kafes tel bedeli ve direk bedeli söz konusudur. Fidan Bedeli; kültür çeşitleri kullanılarak tesis edilecek olan modern sistem maviyemiş bahçesi 1.5 x 2.5 m sıra üzeri ve sıra arası mesafelerle kurulacaktır. 1 dekarlık alan için 267 adet 2 yaşlı tüplü maviyemiş fidanı kullanılacaktır. 1 Fidanın piyasa ortalama fiyatı (KDV ve nakliye hariç) = 13,00 YTL. olup; 1 dekarlık alan için fidan bedeli; 13,00 YTL x 267 = 3.471,00 YTL . Kafes Tel Bedeli : Çevresi 220 m (100m*10m=1000 m2) olan bahçe etrafının çevrilmesinde 20 m uzunluğunda 130 cm genişliğinde ve 5 cm’lik delik çapı olan galveniz kafes telden 11 top gereklidir. (Gergi teli dahildir) Dolayısıyla, 12 x 15,00 = 180,00 YTL olarak hesaplanmıştır. Direk Bedeli : Bahçenin etrafını çevirmek üzere 3m aralıklarla kullanılacak olan direklerden 75 adet gerekmekte 53
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
olup tansei 6,00 YTL’den hesaplanmıştır. Dolayısıyla, 75 x 6,00 YTL= 450,00 YTL kafes tel bedeli olarak hesaplanmıştır. İşletme Giderlerin gelince, fidan yeri işaretleme, çukur açma, dikim, can suyu verilmesi ve bahçenin tesisi esnasındaki tüm işçilikler bu kalem altında incelenmektedir (Tablo 6, 7, 8 ve 9) (Himelrick, 1999 ve 2001; Çelik, 2006b). Tablo 6. Maviyemiş yatırım maliyetleri (proje veya kredi ile alınabilir) Maliyet Unsurları Miktarı 2 yaşlı tüplü maviyemiş fidanı Kafes tel (1,5 m genişlik, 20 m uzunluk ve 5 cm delik çapında) Direk (Beton veya L profil) Hızar tozu (çam veya ladin talaşı) Torf (300 lt/torba) TOPLAM 267 adet 12 top 75 adet 50 çuval 5 adet 4.751,00 Fiyatı (YTL) 13,00 15,00 6,00 5,00 80,00 TUTARI
(YTL) 3.471,00 180,00 Toprak İşleme TUTARI (YTL) Tesis) 30,00 Çukur açma, Dikim ve Can Suyu verilmesi Sulama Bedeli 1 da. 1 da. 50,00 10,00 50,00 10,00 Akaryakıt Giderleri 1 da. 80,00 80,00 Gübreleme ve İşçiliği 1 da. 30,00 30,00 Diğer (%3) 1 da. 5,00 5,00 205,00 205,00 MALİYET UNSURLARI TOPLAM Fidan Bedeli Kafes tel 1. Yıl ‐
‐ ‐ Gübreleme ve İşçiliği 30,00
30,00
30,00 30,00 Sulama Bedeli 10,00
10,00
10,00 10,00 ‐
‐
‐ ‐ Zirai İlaç Bedeli Budama İşçiliği ‐
10,00
10,00 10,00 Diğer (%3) 5,00
5,00
5,00 5,00 TOPLAM 4.876,00
65,00
65,00 65,00 Tablo 9. Maviyemiş üretim miktarı ile elde edilecek gelirin yıllara göre değişimi Üretim ve Gelir YILLAR 1 150 750,00 2 500 2.500,00 3 1.000 5.000,00 4‐30* 1.500 7.500,00 4. SONUÇ (1 2. Yıl 3. Yıl 4. ‐ 30.Yıl 3.471,00
‐
‐
‐
180,00
‐
‐
‐
Direk 450,00
‐
‐
‐
Hızar tozu (malç) 250,00
‐
‐
‐
Torf 400,00
‐
‐
‐
30,00
10,00
10,00
10,00
Toprak İşleme 50,00
*Tam Verim çağı : Maviyemiş bahçesinin ekonomik ömrü 30 yıl olup, tam dönemde ortalama verim son 25 yıl için toplam değerlendirilmiştir. Tablo 8. Bir (1 da) dekarlık maviyemiş bahçesi maliyet hesabı : (YTL) Maliyet Unsurları Çukur açma, Dikim ve Can Suyu verilmesi (Not: Maviyemiş satış fiyatı 5,00 YTL/ kg. olarak hesaplanmıştır.) Tablo 7. Maviyemiş yatırım maliyetleri (çiftçi tarafından karşılanabilir) BİRİM FİYATI (YTL) 30,00 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Toplam Üretim (kg/da) Toplam Gelir (YTL) 450,00 250,00 400,00 MİKTAR
I 1 da. 54
Sonuç olarak, verimden düşen fındık bahçelerine dikildiğinde en az 5 yıl hiç gübre kullanmaya gerek duymayabilen, ormana yakın alanlarda veya Aybastı‐Kabataş bölgesinde halen boş olan ve kullanılmayan boş arazilerde sulama ve ilaçlama yapılmadan bölgede yetişebilecek bu meyve için hiç vakit kaybedilmeden hektarlarca bahçe tesis edilmelidir. Çünkü Türkiye piyasası tamamen boş olup Asya, Avrupa hatta Amerika kıtasından meyve talep edilmektedir. Türkiye’de bugüne kadar üretilebilen yaklaşık 13.5 ton maviyemiş taze olarak, reçel yapılarak, yaş pastada kullanılarak veya dondurularak piyasaya sunulmuştur. Taze olarak 15 günlük bir süre içinde market raflarında tutulabilen maviyemişi sürekli satmak isteyen büyük marketler bulunmaktadır. Ayrıca, maviyemişi ilaç sanayisine, meyve suyu sanayisine ve pasta sanayisinde kullanmak isteyen sanayiciler tonlarca meyve istemektedir. Bu yüzden maviyemiş ekim alanlarını ve üretim miktarını artırmak için Artvin‐Kırklareli arasındaki Karadeniz Bölgesi ile Marmara Bölgesin’deki Bursa iline sürekli seyahat etmekte, çiftçileri bilgilendirmekte, seminer ve konferanslar vermekteyim. Maviyemişi 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
55
reçele işleyen ÜÇEL HELVA firması “bu yıl en az 10 ton ürün almam lazım, bugün itibariyle yılda 50 ton maviyemiş işleyebilirim” diyor ve sözleşmeli üretici arıyor. Amerika’da kilosunun 16$’dan satıldığı, Türkiye’de ise bahçeden 5.00 YTL/kg fiyatla satışa sunulan maviyemiş, dondurulmuş olarak İstanbul’da 35.00 YTL’den satışa sunulduğu düşünülürse arazisi olanların bu ürüne yönelmemesi için hiçbir sebep yoktur. Dikimde iki yaşlı tüplü fidanlar kullanılmakta, dikim yılı ürüne yatmakta ancak dikimi takiben 2‐3 yıl sonra maksimum verime ulaşmakta ve dekara verim dünyada 750‐1000 kg arasında iken Rize’de 2 ton’u geçmiştir. Dekara 333 fidan kullanıldığı ve fidan başına 3‐8 kg ürün alınabildiği düşünülürse Rize ikizdere’de elde edilen 2 ton/da’lık verim daha da yükselebilecektir. Bahçe tesis masrafı dekara 4‐5 bin YTL arasında olup ilk tam verim yılında yapılan masrafları karşılayıp üreticilerimizin kâra geçmesini sağlayan bir meyvedir. 30 yıl ekonomik olarak ürün verebilmektedir. Şu anda Karadeniz ikliminin olduğu asitli ve organik maddece zengin topraklarda maviyemiş için yapılması gereken tek şey; fidanları dikmek, yabancı ot almak ve ürünü hasat edip satmak ve yüksek gelir elde etmektir. Kaldı ki bölgede boş olan ve genelde yüksek rakımlı yerlerde bulunan araziler maviyemiş tarımına yönlendirilirse ekolojik (organik) ürün ortaya çıkar ve satış fiyatı çok daha fazla yükselir. Soğuklara dayanıklı olan maviyemiş bir çok bahçe bitkisinin yetişemediği alanlarda, düşük pH’lı ve yüksek neme sahip bol yağmurlu alanlarda kolayca yetişebilmektedir. Doğu Karadeniz Bölgesinde yürütülen çalışmalara TÜBİTAK, DPT, NUHOĞLU VAKFI, ÜÇEL HELVA, İl Tarım Müdürlükleri, Çay ve Fındık Araştırma Enstitüleri ile özel sektör destek vermekte ve 2006 yılında başlayan kapama maviyemiş bahçe tesisi ile toplam bahçe miktarı 200 dekarın üzerine çıkmış bulunmaktadır. 2007 yılı içinde bu miktarın 750 dekarın üzerine çıkacağı tahmin edilmektedir (Tablo 3). Ancak, İl Özel İdareleri, Tarım Bakanlığı, Ziraat Odaları ve sözleşmeli üretim yaptırmak isteyen özel sektörün desteği artmalıdır. Çünkü ilk yatırım maliyetinin nispeten yüksek olması çiftçilerin maviyemişe yönelmesini geciktirmektedir. Bunun için fidan maliyetlerini düşürmek üzere Rize’de tesis edilen damızlık maviyemiş bahçeleri kullanılarak laboratuar şartlarında maviyemiş fidan üretimine geçilmiştir. Ancak 56
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
üretimi yapılan fidanların maviyemiş tarımına katılması 2009 yılında olacaktır. Çünkü dikimde 2 yaşında ve tüplü fidanlar kullanılmaktadır. Bu yüzden gelecek 3 yıl içinde yurt dışından fidan akışı devam edecek gibi gözükmektedir. Karadeniz Bölgesinin geleceği çay ve fındığın yanında kivi meyvesine, böğürtlen, Frenk üzümü ve Bektaşi üzümü gibi üzümsü meyveler ile kokulu kara üzüm, Trabzon hurması ve karayemiş tarımına bağlıdır. Nitekim bu ürünlere yönelik yoğun çalışmalar yapmaktayız, hatta turnayemişi (cranberry) gibi yeni üzümsü meyveleri de bu gruba ilave etmek için yoğun çaba sarf etmekteyiz (Çelik ve Özgen, 2007). Burada hedefimiz öncelikle bölgemizin doğal florasındaki yabani bitki türleri ile akraba olan ve tarımı yapılan kültür çeşitlerini bölge ve ülke çiftçimize kazandırmak, floramızdaki yabani türlerden seleksiyon yolu ile iyi tipleri belirlemek ve bunlar arasında melezleme çalışmalarına girerek kendi çeşitlerimizi geliştirmektir. Bu amaçla ülkesel projeler hazırlanarak DPT ile TÜBİTAK’a sunularak destek alınacak ve bu çalışmalarımızı çok üyeli sivil toplum kuruluşları, ziraat odaları ile özel sektörün desteklemesini beklemekteyiz. Çünkü üzerinde çalıştığımız ürünler çok yönlü kullanılabilmekte ve tarımsal sanayiye ham madde temin edebilmektedir. Günümüz itibariyle maviyemişin bilimsel alt yapısı kurulmuş, maviyemiş yetiştiriciliği kitabı yayınlanmış, ulusal sempozyumlarda maviyemiş tanıtılmış, bölgesel ve genel medya organlarında gerekli tanıtımlar yapılmış, maviyemiş reçel sanayisine kazandırılmış (ÜÇEL HELVA), taze tüketime sunulmuş, yaş pastada kullanılmaya başlanmış, dondurularak büyük marketlere gönderilmeye başlanmış, maviyemiş çeşitlerine ait damızlık parseller tesis edilmiş, maviyemiş fidanı üretilmeye başlanmış ve çiftçilerimiz maviyemiş üretiminden gelir elde etmeye başlamıştır. Yüzyılın meyvesi, mavi altın, hem kârlı hem de sağlık açısından çok yararlı olan maviyemiş, Karadeniz Bölgesindeki asitli toprakları kurtaracak, bu topraklarda kolayca yetişebilecek ve ülke ekonomisine katkı sağlayacak mükemmel bir meyvedir. Hektarlarca maviyemiş bahçesine ve binlerce ton maviyemiş meyvesine ihtiyaç vardır. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
57
KAYNAKLAR AĞAOĞLU, Sabit (1986); Üzümsü Meyveler. Ankara Üniv. Ziraat Fak. Yay.: 984, Ders Kitabı: 290. Ankara. 58
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
durumu ve geleceği”. I. Rize Sempozyumu, 16‐18 Kasım, 2006. Rize: ANONYMOUS, (2003); FAO Statistical Database. http://apps.fao.org/cgi‐
bin/nph‐db.pl?subset= agriculture ÇELİK, Hüseyin (2006c); “Türkiye’nin yeni üzümsü meyvesi, yaban mersini (likapa)”. TÜRKTARIM, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Dergisi, 170: 28‐31. AUSTIN, Max (1994). Rabbiteye Blueberries. Development, Production and Marketing. AGSCIENCE INC. Auburndale, Florida, 160s. ÇELİK, Hüseyin (2006d); “Mavi Altın Likapa”. AGROMAG, Tarım Ekonomisi ve İhracatı Dergisi, Mayıs‐Haziran‐2006, (1‐7): 38‐39 CHILDERS, Norman F., LYRENE Paul M. (2006); Blueberries For Growers, Gardeneres, Promotors. Dr. Norman F Childers Hort. Publ. 266s. ÇELİK, Hüseyin (2007), “Rize için mükemmel bir meyve, maviyemiş (likapa)”. Çaykur Rizespor Dergisi. 2(17): 92‐97. ÇELİK, Hüseyin (2004a). “Yaban Mersini‐Likapa”. ÜÇEL Eğitim Yay.: 1, 4s., Rize. ÇELİK, Hüseyin ve ÖZGEN, Mustafa (2007); “ Karadeniz Bölgesindeki Asitli ve Sulak Alanlar İçin Yeni Bir Meyve Türü, Turnayemişi”. HASAD Aylık Tarım Dergisi. (Basımda). ÇELİK, Hüseyin, CANGİ, Rüstem ve İSLAM, Ali (2004); “Rize ve Trabzon Çevresinde Yetişebilecek Alternatif Ürünler”. GIDA, 2004‐6: 26‐30. İSLAM, A., ÇELİK, Hüseyin (2006); “Trabzon ili Of ilçesi ve çevresinde yetişen yaban mersinlerinin morfolojik ve pomolojik özellikleri”. II. Ulusal Üzümsü Meyveler Sempozyumu, 14‐16 Eylül, Tokat. ÇELİK, Hüseyin (2004b); “Trabzon İli Hayrat İlçesinde Alternatif Ürünler Projesi”. NUHOĞLU Vakfı Yay.: Nisan‐2004: 74‐78. GALLETTA, Gene J., HIMELRICK David G. (1990); Small Fruit Crop Management. Prentice‐Hall Inc. 602s. ÇELİK, Hüseyin (2004c); “Karadeniz İçin Yeni Bir Meyve: Likapa (Yaban Mersini)”. Ekoloji Magazin, 1: 50‐54. GOUGH, Robert, POLING, Barclay, (1996); Small Fruits in The Home garden. Food Product Pres. 272p. ÇELİK, Hüseyin (2004d). “Türkiye İçin Yeni Bir Meyve, Likapa (Yaban Mersini)”. HASAD Aylık Gıda, Tarım ve Hayvancılık Dergisi, 20(235): 42‐51. GOUGH, Robert (1994); The Highbush Blueberry and Its Management. Food Product Pres. 272s. ÇELİK, Hüseyin (2005a); “Likapa, Çay ve Fındığa Rakip”. Egeli Karadenizliler Vakfı Yay.: 2(3): 63‐65. ÇELİK, Hüseyin (2005b); Yaban Mersini (Likapa) Yetiştiriciliği. HASAD Yay. 128s. ÇELİK, Hüseyin (2006a); “Karadeniz Bölgesi için yeni bir meyve türü, yaban mersini (likapa)”. II. Ulusal Üzümsü Meyveler Sempozyumu, 14‐16 Eylül, Tokat. ÇELİK, Hüseyin (2006b); “Rize’nin yeni meyvesi olan yüksek boylu Likapa (yaban mersini) yetiştiriciliği, Dünya ve Türkiye’deki GOUGH, Robert, KORCAK Ronald (1995); Blueberries, A Century of Research. Food Product Pres. 245s. DAVIS, P.H. (1978); Flora of Turkey and East Aegean Islands. Edinburgh Univ. Pres. 6:89‐108. HIMELRICK, David. G. (1999); “Blueberries and Brambles”. The past 100 years. American Fruit Grower. 119(11): 40‐41. HIMELRICK, David. G. (2001); “Wild Berries in Finland”. Small Fruits Review. 1(3): 83‐94. LYRENE, Paul (2002); Development of highbush blueberry cultivars adapted to Florida. J. Of the American Pomological Soc., 56(2): 79‐85. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
59
60
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
MARVIN P. Prits, HANCOCK James (1992). Highbush Blueberry Production Guide. NRAES Coop. Ext. 200s. TÜRKİYE ARICILIĞININ ORDU İLİ VE ÇEVRESİNDEKİ YANSIMALARI STRIK, Bernadine., 2005. Blueberry: An expanding world berry crop. Chronica Horticulturae, ISHS, 45(1): 7‐12. TREHANE, Jennifer (2004). Blueberries, Cranberries and Other Vacciniums. Royal Hort. Sooc. Plant Coll. Guide, 256s. Yrd. Doç. Dr. Recep SIRALI* ÖZET Bu makalede Ordu ili arıcılığının genel yapısı, potansiyeli ve bazı önemli özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Ordu ilinde 2003 yılı itibari ile 343.468 adet arılı kovan bulunmaktadır. Yörede kovan başına bal verimi ortalama 28.08 kg olarak belirlenmiştir. Diğer yandan kovan sayısı ve üretim, bal pazarlaması ve tüketim, bal standardı ve dış satımı, gezginci arıcılık, arıcıların eğitimi, arı ırkı ve damızlık, koloni yönetimi, besleme, kışlatma ve ilkbahar bakımı, arı hastalık ve zararlıları, başlıca sorunlar ile arıcılıkta verimlilik üzerine etkili olan bazı unsurlara değinilmiş ve bunlara ilişkin çözüm önerileri sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Türkiye, Arıcılık, Ordu İli, Arılığın Yapısı, Arıcılık Sorunları ABSTRACT Reflectıons Of Turkısh Beekeepıng In Ordu Provınce In this review is aimed to investigate the general structure, potential and their some important characteristics of beekeeping in Ordu province. In 2003 there were 343.468 full hives in this province. The average honey yield per colony in the province was determined as 28.08 kg. Additional, amount of bee hives and production, honey marketing and consumption, honey standard and exports, migratory beekeeping, education of beekeepers, bee race and breeding, colony management, bee feeding, wintering and spring management, diseases and pests, main problems and some effected factors on yield were presented and their solutions suggested. Key Words: Turkey, Beekeeping, Ordu Province, Beekeeping Structure, Beekeeping Problems 1. GİRİŞ İnsanoğlunun evcilleştirme eğilimi ile başladığı sanılan arıcılık, gerek insan yaşamı ve gerekse ekonomik önemi nedeniyle tarih boyunca * Ordu Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü. 52200 ORDU, [email protected], [email protected] 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
61
ilgi çeken bir tarımsal uğraşı dalı olarak önemini korumuştur (Doğaroğlu, 1992). Günümüzde gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde arıcılık, değişik amaçlarla da olsa, oldukça önem verilen bir hayvancılık dalıdır. Bu tarımsal uğraşı, ülke coğrafyamızın en eski ve en yaygın yapılan üretim etkinliklerinden birisidir (Fıratlı ve diğ., 2000). Arıcılık, toprağa ve işgücüne bağlı kalınmaksızın, bitki ve çiçeğin bulunduğu her yerde yapılabilen ve kısa sürede gelir getirebilen bir tarımsal faaliyet olup, insanoğlunun beslenme ve sağlık amacıyla kullanmaktan vazgeçmediği bal, balmumu, polen, arı sütü, propolis ve arı zehiri gibi ürünlerin üretimine olanak sağlamaktadır (Bozkurt ve Günbey, 2007). Günümüzde ana arı, oğul, paket arı gibi canlı materyal üretim faaliyetleri de arıcılığın önemli gelir kaynaklarındandır (Fıratlı ve diğ., 2005). Ekonomik yönden güçlü bir sektör olan arıcılık, ürünlerinin ekonomik değeri ile karşılaştırılamayacak değerdeki polinasyon hizmeti ile tarıma en büyük katkıyı vererek bitkisel üretim alanında verim artışı sağlayan bir sektör durumundadır (Doğaroğlu, 1992). Tarımsal uğraşının önemli bir kolu olan arıcılık sadece beslenme açısından değil, aynı zamanda bazı sanayi kollarının hammadde ihtiyacını karşılaması, kırsal kesimden kente göçü önlemesi, istihdam sağlaması ve ülke ekonomisinde gelişmeyi canlandırıcı bir etkiye sahip olması bakımından stratejik bir öneme sahiptir (Ulutaş,2003). Türkiye, zengin florası ve ekolojik koşulları bakımından arıcılığa oldukça elverişli bir ülkedir. Arıcılık, yakın bir zaman içerisinde özellikle Karadeniz Bölgesinde fındık tarımından sonra önemli tarımsal sektör durumuna gelmiştir (Aksoyak ve diğ., 2001). Ordu ilinin özellikle yüksek kesimlerinde yer alan ilçelerinden önemli miktarda insan arıcılıktan geçimini sağlamaktadır. Arıcılık, Ordu yöresinde özellikle 1980’li yıllarda önem kazanmış ve gittikçe yaygınlaşarak binlerce kişi için ek kazanç kapısı olmuştur (Yılmaz, 2005). Bu temel düşüncelerden hareketle, arıcılığımızın gerek koloni varlığı ve gerekse toplam bal üretim düzeyi bakımından ülkemizin 62
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
arıcılık açısından önemli ili Ordu ve çevresindeki mevcut durumu ve bazı sorunları ana hatlarıyla irdelenmiştir. 2. ARICILIĞIN ORDU İLİ VE ÇEVRESİNDEKİ GENEL DURUMU 2.1. Koloni Varlığı ve Üretim 2003 yılı istatistiklerine göre ülkemiz 4.4 milyon adet bal arısı kolonisine ve 69.540 ton bal üretimine sahiptir (Anonymous, 2003).. Ülkemiz, son derece uygun ekolojik bölgelere ve önemli sayıda arılı kovan varlığına sahip olmasına karşın kovan başına bal üretimi açısından dünya sıralamasında oldukça gerilerdedir (Doğaroğlu ve Genç, 1995). Doğu Karadeniz Bölgesi, kovan sayısı ve bal üretiminin en fazla olduğu bölgelerimiz arasında yer almaktadır (Tablo 1). Kovan sayısı, üretim ve verimdeki bu fazlalılığın bölgedeki üreticilerin arı yetiştiriciliğini iyi bilmesinden ve gezginci arıcılıktan kaynaklandığını belirtmek mümkündür (Güler, 1997). Türkiye bal üretiminin yaklaşık % 20’lik kısmı Doğu Karadeniz bölgesi arıcılarından sağlanmaktadır. Bölge çapında gerek kovan sayısı ve gerekse bal üretimi bakımından Ordu ili ilk sırada yer almaktadır (Şekeroğlu ve diğ., 2006). Tablo 1. Kovan Sayısı ve Bal Üretim Değerleri (Anonymous, 2003) Ülke, Bölge, İl İlçe Modern Kovan Sayısı (Adet) Toplam Bal Üretimi (kg) Kovan Başına Ortalama Bal Verimi (kg) Türkiye Doğu Karadeniz Ordu Kabataş Aybastı 4.400.000 688.264 343.468 24.203 2.350 69.540.000 14.464.000 9.647.000 726.000 82.250 15.80 21.02 28.08 30.00 35.00 2003 yılı istatistiklerine göre Ordu ilinde 343.468 arılı kovan saptanmış ve 9.647 ton bal üretimi gerçekleştirilmiştir. Ordu ili Türkiye bal arısı kolonisinin % 8’ine sahip olup, Türkiye bal üretiminin % 13.87’sini gerçekleştirmektedir. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
63
Türkiye’de ortalama olarak kovan başına bal verimi yaklaşık 16 kg iken, Doğu Karadeniz Bölgesinde kovan başına bal verimi ortalama 21 kg, Ordu ilinde kovan başına bal verimi ise 28 kg’ı bulmaktadır. Bu değerler Türkiye ortalamasının oldukça üzerindedir. Her geçen gün büyüyen arıcılık sektörü, bölge ekonomisine fındıktan sonra en önemli katkıyı sağlayan tarımsal uğraşı dalıdır. Ordu ilinde arıcılığın tarımsal gayri safi hâsılanın içindeki payı % 9’dur (Anonymous, 2001). Ordu‘da 2000 yılı köy envanter etütlerine göre 554 köyün 526’sında arıcılık yapılmaktadır. Bu köylerdeki yaklaşık 10.000 çiftçi ailesi modern arıcılıkla uğraşırken, bunlarında yaklaşık 2800’ü gezginci arıcılık yapmaktadır. Aybastı ilçesi 2.350, Kabataş ilçesi ise 24.203 bal arısı kolonisiyle arıcılıkla uğraşan Ordu ilçeleri içerisinde ön sıralarda yer almaktadır (Anonymous, 2001). 2.2. Bal Pazarlaması ve Tüketim Ülkemizde üretilen balların tamamına yakını iç pazarda tüketilmektedir. Dışsatım miktarının çok düşük oluşu ballarımızın yoğun düzeyde nişasta, sakaroz, glikoz, naftalin ve antibiyotik içeriğinden kaynaklanmaktadır (Güler ve Durmuş, 1999; Şahin ve Sorkun, 2000). Bu durum ballarımızın pazarlama şansını azaltmakta ve ülkemizde üretilen ballara şüphe ile bakılmasına neden olmaktadır (Güler ve Durmuş, 1999). Tüm bu faktörler kaliteli bal üretiminde ve bal dış satımında aşılması gereken en önemli sorunlardır. Ancak, bu sorunların eğitim yoluyla aşılması mümkündür. Petekli bal satışı milli bir kayıptır. Arıcılarımız süzme balda hile olduğunu ileri sürerek tüketicilerimizi petekli bal tüketmeye yönlendirmektedirler. Üreticilerin bunu satışı ve petekli bal satın alımı önlenmelidir. Çeşitli yağlardan oluşan balmumu insan vücudunda erimemekte ve hiçbir işe yaramadan dışarı atılmaktadır. Bu nedenle balmumunun değerli bir sanayi ürünü olduğu unutulmamalıdır. Balmumu ayrıca arı hastalıklarının sporlarını ve ilaç kalıntılarını içermektedir (Sayal, 1997). Balın kristalize ve fermente olmasını önlemek amacıyla ısıtılması, bu balların besin değerlerini kaybetmelerine ve bozuk bal olarak kabul 64
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
edilmelerine neden olmaktadır. Ayrıca şekerlenmeyi önlemek için balın içine glikoz katılmasının önüne geçilmesi gerekir. Diğer yandan sağlıksız koşullarda üretilen, sağımı yapılan, depolanan ve arıcının kaliteli olarak düşündüğü ballar, arıcı farkına varmadan kalitesini kaybetmektedir (Şahin ve Sorkun, 2000). Diğer yandan bala yabancı madde, fruktoz, glikoz vb. maddeler katan ya da çeşitli yöntemlerle bala benzer madde üreten ve bunu bal diye satan kötü niyetli kişilerle etkin mücadele edilmelidir. Arıcılık ürünlerinin kalite kontrolünü yapabilecek kuruluşların yetersizliği nedeniyle piyasada bulunan kalitesiz veya hileli ürünler tüketici kesimde arı ürünlerine karşı ciddi bir güvensizlik oluşturmakta ve arıcılık sektörü çeşitli spekülasyonlarla birlikte en ağır itham ve eleştirilere maruz kalmaktadır (Doğaroğlu ve Genç, 1995). Balın şekerlenme özelliği göstermesi tüketiciler tarafından yanlış bir şekilde balın hileli olarak değerlendirilmesine neden olmaktadır. Ülke insanına şekerlenmiş bal tüketme alışkanlığının kazandırılması çözüm gerektiren bir diğer konudur (Doğaroğlu, 1992). Üretilen balların şekerlenmesi nedeniyle yaşanan pazarlama sorunu iyi bir örgütlenme ile şekerlenmiş balın içeriğinin değişmediği sadece fiziki görünümün değiştiği konusu da tüketici eğitimiyle çözülmelidir (Sıralı, 2004). Türkiye, üretim maliyetlerinin fazla oluşu nedeniyle balı dünyada en pahalı üreten ve tüketen ülkelerin başında gelmektedir. Balın farklı ve çok yüksek fiyattan satılmasının önüne geçmek için ülke bazında fiyat politikamızın oluşturulmasına ihtiyaç vardır. Bal fiyatının düşük oluşu arıcıların şikâyet konusu olmasına karşın dünya bal piyasasındaki süzme bal fiyatının 1,5 dolar düzeyinde olduğu ve Çin’in 1 dolardan dünya pazarlarında bal sattığı unutulmamalıdır. Ülke çapında üretilen balların standartları olmadığından dış piyasada rekabet gücü düşüktür (Öztürk, 1994). Belirtilen bu nedenlerden dolayı dış pazara dönük üretim yerine, iç tüketime yönelik üretim yapılmaktadır (Ulutaş, 2003). Uluslararası standartlara uygun, kaliteli ve temiz ambalajlarda bal ihraç etmeye başladığımızda pazarlama açısından hiç bir sorun kalmayacaktır 2.3. Bal Standardı 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
65
Türkiye bal standartları ile Amerika ve Avrupa bal standartları arasında önemli sayılabilecek farklılıklar bulunmaktadır. Pasta endüstrisinde kullanılması gereken düşük kaliteli ballar ile naftalin kalıntılı ya da sadece arı beslenmesinde kullanılması tavsiye edilen yüksek oranda alkoloid içeren ballar kontrole tabii tutulmaksızın piyasada tüketime sunulmaktır. 66
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Eğer bal üretiminde uluslar arası standartlara uyulur, bitkisel kaynakların seçimi konusunda bal satın alan ülkelerin tercihi dikkatli bir şekilde göz önünde bulundurulursa ve maliyetler düşürülürse ihracatta Türkiye adına önemli bir patlamanın olması mümkün görülmektedir (Öztürk, 1994). Diğer yandan ülke çapında satışa sunulan ballarımız bitki ismi yerine üretildiği coğrafyanın ismi ile satışa sunularak bal konusunda zaten pek bilgisi olmayan tüketiciler yanıltılmaya çalışılmaktadır. Tüm bu olumsuzluklar dışsatımımızı da olumsuz etkileyen en önemli faktörlerdendir. Bal dış satımımızın önünü açmanın yolu bal standartlarımızı tekrar gözden geçirip bal satıcısı ülkelerle rekabet edebilecek düzenlemeleri yeniden ve bir an önce hayata geçirmektir. 2.4. Bal Dışsatımı Bugün dünyada yaklaşık olarak 59 milyon 400 bin koloni bulunmakta ve 1 milyon 283 bin ton civarında bal üretilmektedir. Dünya bal ticareti de yıllık 500 bin tondur (Fıratlı ve diğ., 2005). Dünya arılı kovan sayısı ve bal üretiminde önemli bir yere sahip olan Türkiye’nin çeşitli olumsuz faktörlerden dolayı dünya bal dış satımında son yıllarda ismi geçmemektedir. Ballarımızın yoğun düzeyde çay şekeri (sakaroz) içermelerinden dolayı dışsatım şansı azalmakta ve üretilen ballara şüphe ile bakılmaktadır. Üreticilerimizin arılarını besleme programlarını tekrar gözden geçirmeleri gerekmektedir. Bu nedenle beslemede aşırıya kaçmamalı, şeker şurubunun bala dönüştürülmesi amaçlanmamalıdır. Üretimde farklı bitkilerden karışık bal elde edilmesi, ülke ballarında standardizasyonun olmaması ve iç pazardaki fiyatların çok yüksek oluşu ihracatı imkânsız hale getirmektedir. Türkiye ihracatını arttırmak istiyorsa, maliyeti aşağı çekmeli ve balı hammaddesine göre sınıflandırmalıdır. Bu önemli birkaç sorun dışsatımı ve arıcılığımızın gelişmesini engellemektedir (Öztürk, 1994). Türkiye, bal dışsatımı konusunda yol haritası çizmeli, uzun vadeli stratejiler geliştirmeli ve Tarım Bakanlığı bu konuya mutlaka ağırlık vermelidir. 2.5. Gezginci Arıcılık Ordu ilinde 1940’lı yıllara kadar sadece ailelerin kendi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla ilkel kovanlarla gerçekleştirdiği arıcılık, 1960 yılından sonra modern kovanlarla, seyyar olarak yapılmaya başlanmıştır (Anonymous, 2001). Günümüzde bölgeye ait çok sayıda arı yetiştiricisi, kolonilerini kışlatmak, geliştirmek ve üretim amacıyla yoğun gezginci arıcılık faaliyeti içerisinde bulunmaktadır (Sıralı, 2002). Ordu ili ve çevresindeki arıcılar, mayıs ayında, fındık bahçelerinin ilaçlanmaya başlanmasından hemen önce köylerinden ayrılarak kovanlarıyla birlikte Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerine gitmektedirler (Yılmaz, 2005). 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
67
Ordu ilinin farklı yörelerine ait arıcılar, ülkemizin değişik yörelerinde farklı tarihlerde çiçeklenen yaylara, ayçiçeği ve pamuk alanları ile çam bölgesine göç etmekte ve o bölgeler yaz döneminde çok yüksek bir arıcılık etkinliği ile karşılaşmaktadır (Doğaroğlu, 1992). Bunların bir kısmı sonbaharda köylerine dönerken, bir kısmı da gittikleri yerden Mersin, Antalya ve Muğla’ya geçerek ılıman yörelerde kışlamaktadırlar (Yılmaz, 2005). Böylece kolonilerini güvence altına alan iyi bir gezgince arıcılık faaliyetinde bulunmaktadırlar (Doğaroğlu, 1992). Terör nedeni ile Doğu Anadolu illerine gidiş son yıllarda azalmakla birlikte ülkemizde ilk defa Ordulu arıcılar tarafından başlatılan bu kovan hareketi artarak devam etmektedir (Yılmaz, 2005). Ülke florasını değerli arıcılık ürünlerine dönüştüren gezginci arıcılar, karşılaştıkları en önemli sorunu oluşturan konaklama meselesi ile ilgili olarak yetkili organların dışlayıcı değil korumacı politika izlemelerini arzu etmektedirler (Sıralı, 2004). Diğer yandan orman alanlarında bulunan püren ve diğer ballı bitkilerden yararlanılması amacıyla bu bölgelerin arıcılarca rahat girilebilir bölgelere çevrilmesi ülke ekonomisi açısından büyük katkılar sağlayacaktır (Doğaroğlu, 1992). 2.6. Arıcıların Eğitimi Arıcılığı bir geçim kaynağı olarak seçen herkesin her şeyden önce yeterli arıcılık bilgisine ve bunları uygulayabilme becerisine sahip olması gerekir. Bal arıları içgüdüleri ile hareket eden, belirli iklim ve çevre koşullarında belirli reaksiyonlar gösteren, kendilerine has biyolojileri ve biyolojik istekleri olan canlılardır. Arıcı onun bu isteklerini bilmek ve gereklerini yerine getirmek zorundadır (Genç, 1993). Arıcılıkta, cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar genellikle modern donanımın üreticiye kazandırılması çalışmalarına önem verilmiş, modern bilimin arıcıya uyumu ile gerekli teknik donanım yeterince sağlanamamıştır (Doğaroğlu ve Genç, 1995). Türkiye’de koloni başına verimin düşük olmasında etkili etmenlerden biri, arıcılık eğitiminin yetersiz ve arıcılarımızın modern arı yönetimi tekniklerinden büyük ölçüde yoksun olmalarıdır (Genç, 1996). Arıcılıkla uğraşan üreticilerimizin en önemli eksikliği arıcılığı genellikle kendi yöntemleri ile uygulamaları ve bilgi gereksinimlerini 68
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
kendi aralarında bilgi alış verişi şeklinde çözmeye çalışmalarıdır. Arıcılarımızın eğitimi ve mesleki bilgi konusundaki yetersizliği arıcılığımıza, arı yönetimi yanlışlıkları olarak yansımakta bu da ülke çapında verimliliği olumsuz olarak etkilemektedir (Sıralı, 2004). Arıcılar, yeterli arıcılık bilgisine sahip olmak için, konuyla ilgili arıcılık kitapları okumalı, kurslara katılmalı ve arıcılığı iyi bilen deneyimli ve başarılı arıcılarla sürekli işbirliği içerisinde olmalıdır (Genç, 1993). Diğer yandan arıcı ile doğrudan iletişim kuracak teknik elemanların konu uzmanı, teorik ve pratik yönden yetişmiş olması üreticilerin özgüvenini sağlayacak ve verimlilikte artışa neden olacaktır (Sıralı, 2004). 2.7. Arı Irkı ve Damızlık Ülkemiz Kafkas, Suriye, İran, İtalyan ve Karniyol arı ırklarının çevrelediği ve bu arı ırklarının doğal yayılma alanları olan bir coğrafik bölgede yer almaktadır. Ayrıca bu coğrafya, birçok ırkın birbirine karışmış ekotiplerini de içine alan bir yarımadadır (Genç, 1993). Ancak, ülke çapında yaygın gezginci arıcılık nedeniyle bal arısı ırkları ve ekotipleri fizyolojik ve morfolojik özellikleri bakımından ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Irklar birbirine karışmış ve ekotipler bazı özelliklerini kaybetmiştir (Doğaroğlu, 1992). Bal arısı ırkları arasındaki melezlenme tüm bölgelerimize yayılmıştır. Her bölgeye ait saf ırk ve ekotiplerin korunmaması durumunda ülkemiz arıcılığının büyük bir zarar göreceği kesindir (Çakmak, 2001). Ancak gezginci arıcılığın ekonomiye katkısı nedeniyle sınırlama yerine kontrol uygulaması getirilmelidir. Sorunun çözümü için mevcut arı ırkların ve ekotiplerinin gezginci arıcılardan kontrollü bir şekilde izole edilmiş alanlarda üretim yapmaları sağlanmalıdır. Bu da biyolojik zenginliğimiz olan bal arısı ırk ve ekotiplerinin korunması demektir. Günümüzde ülke arıcılığının en önemli çıkmazlardan birisi damızlık konusudur. Türkiye’de üretilerek arıcılara pazarlanan ana arıların verim kapasiteleri ve genetik performansları belirsizdir. Bu da kovan başına verim artışını engellemektedir (Sıralı, 2004). 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
69
Ana arıların 2 yıldan fazla kovanda tutulması ciddi verimsizlik sorunlarına yol açmaktadır. Ya kovan kendi ana arasını yenilemekte ya da bilinçli üretici ana arıyı sürekli olarak değiştirerek genç ana arı kullanmaktadır (Sıralı, 2004). Genç ve kaliteli ana arı satın alma olanağına sahip olamayan arıcılar yaşlı ve verimsiz ana arıları uzun süre kolonide tutmak zorunda kalmaktadırlar. Yaşlı ve verimsiz ana arıların bulunduğu kolonilerde gelişme hızı ve bal verimi düşmekte, ana arı kayıpları neniyle koloni kayıpları artmaktadır (Kaftanoğlu ve diğ, 1993). Gerek ülke ve gerekse Ordu yöresi arıcılığının gelişmesi ve sağlıklı bir yapıya kavuşturulması, vasıflı ve genetik performansı yüksek ana arı üretiminin ve kullanımının yaygınlaştırılması ile mümkün olacaktır (Gülpınar, 2000). Ülkemizde var olan 4 milyon arı kolonisinin 2 milyonunun ana arılarının her yıl değiştirilmesi gerekir. Ancak ülkemizde bu miktarın sadece % 10’u kadar yani 200.000 adet civarında ana arı üretimi yapılmaktadır (Sıralı, 2004). Bu miktarın arttırılması için yetkili ana arı üretimine önem vermek gerekir bunun için de üreticilerimizin Arıcılık Araştırma Enstitüsünde kursa tabi tutularak yetki belgeleri almaları ve üretici kişi ve kuruluşlara yüksek genetik özelliğe sahip genetik materyal temini (Kaftanoğlu ve diğ, 1993) ya da yöresel koşullara uygun ırk ve ekotiplerin belirlenerek bunlardan yetiştirilen kaliteli ana arıların üreticilere aktarılması gerekir (Doğaroğlu ve Genç, 1995). 70
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
2.8. Koloni Yönetimi İstenen miktarda bal verimin sağlanabilmesi için üreticilerin yapması gereken uygulama koloni popülâsyon düzeylerini bitkilerin çiçeklenme başlangıcında en üst düzeye yükseltmektir. Bunun için bal mevsimi başlangıcından önce zayıf kolonilerin kapalı yavrulu çerçevelerle desteklenmesi yüksek sayıda tarlacı arı kadrosu oluşturmasına yardım edecek ve verimliliğin geometrik artışı sağlanmış olacaktır (Doğaroğlu, 1992) Kolonilerin kışlama yeteneklerini attırmak, yağmacılığı önlemek ve nektar akımından gereği gibi yararlanmak içim güçlü kolonilerle çalışılmalıdır. Arı kolonilerine dönemi geçirecekleri bölgeye göre düzenleme yapılmalıdır. Floral kaynakların kıt olduğu dönemlerde yapılacak besleme ile kolonilerin düzgün petek işlemesi sağlanmalı ve sürekli gelişme gösteren kolonilere kat ilavesi yapılmalıdır. Ayrıca koloninin oğul vermesi, koloni popülâsyonunu azalttığından bal verimini olumsuz etkilemektedir. Bunun için kovan içinde yeterli alan sağlanarak kovanda oğula engel olunmalıdır. Koloni çoğaltması doğal oğul yerine yapay oğul ile gerçekleştirilmelidir. Diğer yandan bal verimi açısından birkaç güçlü koloniye sahip olmanın çok sayıda zayıf koloni edinmekten daha iyi sonuç vereceği unutulmamalıdır (Sıralı, 2004). Petek örülmesi veya kabartılması için arıların en az 10 kg bal tüketmesi gerekir. Bu tür bal kayıplarının önüne geçmek için temel petek kullanılması, balın süzme olarak pazarlanıp kabartılmış peteklerin tekrar kullanılması, bal verimini arttırmada etkili olacaktır (Sıralı, 2004). 2.9. Besleme Üretimin ekolojik faktörler tarafından kısıtlanması ve floral kaynakların azlığı kolonileri açlık tehlikesi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu dengesizlikler kolonilerin sağlık durumunu da ciddi biçimde etkilemektedir. Bu nedenle besin madde stoklarının yetersiz olduğunda veya esas bitki kaynaklarının çiçeklenmesi öncesi gerçekleştirilecek teşvik şuruplaması kolonilerin güçlenmesini sağlayacaktır. Hasat döneminin bitiminde kolonilerin kışlık bal gereksiniminin karşılanmasının yanı sıra kek ve şurup ile yapılacak 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
71
besleme sonucu kolonilerin daha güvenli olarak kışlatılmaları sağlanmış olacaktır (Doğaroğlu, 1992). Ülke çapında arıcıların bir kısmı yemlemenin gereğine inanmayıp kolonilerine hiç yem vermezken bazı arıcılar beslemede aşırılığa kaçarak şeker şurubunun arılar tarafından bala dönüştürülmesini amaçlamakta, bazıları da besleme yeri olmayan nişasta içerikli kek yedirmektedir (Genç, 1996). Besleme uygulamalarının büyük bir bölümünde erken ilkbahardan başlanarak koloni başına 3–5 kg şurup verilmesi yeterli görülürken diğer bölümünde ise yine erken ilkbaharda başlanarak ana nektar akımı dönemi sonuna dek koloni başına bazı yıllarda 1 bazı yıllarda ise 2 çuval toz şeker düşecek şekilde 100–150 kg şurup verilerek kalitesiz bal üretilmektedir. İkinci grubun son yıllarda toplam üretim içersindeki oranının % 80’nin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Bu iki besleme biçiminin de doğru olduğu söylenemez (Güler, 1997; Güler ve Durmuş, 1999). Arı beslenmesinde akide şekeri, maya ile karıştırılmış arı keki, suni şeker içeren şuruplar ve nişasta içeren arı keki kullanılmaktadır. Bu maddeler balın doğallığını bozmaktadır. Bu nedenle arı beslenmesinde bal, polen ve toz şeker kullanılmalıdır. Aşırı şeker şurubuyla beslenmiş kovanlardan üretilen ballarda sakaroz oranı % 10‐13’e kadar yükselmekte, dolayısıyla fruktoz ve glikoz oranı düşmektedir. Eğer çiçek ballarında bu oran % 5’ten fazla, çam ballarında da % 10’dan fazla olursa, bu ballar standart dışı kabul edilmektedir. Bu balların satışa sunulması kanunen suç olup ihraç edilmesi de mümkün değildir. Erken ilkbahar döneminde yapılan besleme uçuş etkinliğini aşırı derecede teşvik ettiğinden uçuşa giden arıların üşümesine neden olduğu gibi kovan içi kümeleşmeyi de olumsuz yönde etkileyerek hem kuluçkanın hem de genç işçi arıların üşümesine neden olmaktadır. Bu nedenle ilkbahar beslemesi hava koşullarının iyileşmesinden sonra uygulanmalıdır. Besin madde stoklarının az olduğu dönemlerde bile kovan içerisinde en az 3–4 ballı çerçevenin bulunması, kışın tüketildiğinde 72
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
önemli bağırsak hastalıklarına ve ishale neden olan çam ve diğer salgı ballarının kışlık yiyecek olarak bırakılmaması ve nemli koşularda fermente olan, kuru koşullarda ise kısa sürede kristalize olan ve zayıf koloniler tarafından yeterince ısıtılamadığından tüketilemeyen ayçiçeği ve pamuk balları ile beslemeden kaçınılması, beslemede üzerinde durulması gereken diğer koşulları oluşturmaktadır (Doğaroğlu ve Genç, 1995). 2.10. Kışlatma ve İlkbahar Bakımı Başarılı bir kışlatmanın ön koşulları besin madde stoklarının yeterli ve uygun bir şekilde oluşturulması, hastalık ve zararlılarla etkin savaşım yöntemlerinin uygulanması ve elverişli kışlatma koşullarının sağlanmasıdır (Doğaroğlu ve Genç, 1995). Kışı geçirecek kolonilerin kış salkımı oluşturacak yapıda olması gerekir. Arıcıların bal hasadından sonra kovanda yeterli bal olsa bile kolonilerine teşvik şuruplaması yaparak kışa girmeden önce genç kuşak oluşturmaları ve kışa daha güçlü popülâsyon ile girmeleri sağlanmalıdır. Bu işlemler Varroa mücadelesinden önce yapılmalıdır (Tutar, 2000). Ayrıca zayıf kolonilerin birleştirilmesi sağlanmalıdır. Kışı sönmeden atlatabilen kolonilerde büyük miktarda popülâsyon azalması meydana geldiğinden, yaşayabilen koloniler bahara güçsüz olarak çıkmakta ve bunların bir kısmı ilkbaharın kritik günlerinde sönerken; düğerlerinde de verim düşük olmaktadır. (Genç, 1996). Kolonilerin gereğinden çok sarılmalarından da kayıplar oluşmaktadır. Hiçbir izolasyon önlemi alınmayan kovanlarda yüksek ölüm oranı görülmediği halde, özellikle naylon maddelerle sıkıca sarılan kolonilerde CO2 ve yoğunlaşan nem oranının çok yükselmesi hastalıklara ve koloni kayıplarına neden olmaktadır. Bunun yerine uçuş delikleri daraltılmalı ve arılar popülâsyon düzeylerine göre bölme tahtasıyla bir tarafa sıkıştırılarak kuluçka alanında gerekli sıcaklık ve örtü tahtası üzerinde çok iyi bir izolasyon sağlanmalıdır (Doğaroğlu, 1992). Alınan tüm önlemlere karşın kışı ölmeden geçiren kolonileri bekleyen en büyük tehlike ani değişim gösteren sonbahar ve ilkbahar ayları arasındaki dönemdir. Özellikle sahil kesimleri bu dönemde son 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
73
derece ani ve şiddetli hava değişimleri göstermektedir. Bu aylarda görülen ani hava değişimleri popülâsyonu düşük düzeyde bulunan kolonileri söndürebilmektedir (Doğaroğlu, 1992). Hava sıcaklığının 15 oC’nin üzerine çıktığı günlerde arılar kış salkımını bozarak uçuşa çıkmakta ve civarda ballı bitki bulunmadığından paraliz olmakta, bir kısmı kovana dahi geri dönememektedir. Bu dönemde ısınan hava nedeniyle kış salkımını bozan koloniler popülâsyon yoğunluğu bakımından en düşük düzeyde olduklarından havanın yeniden soğuması ile birlikte ikinci bir kışlama özelliği gösteremediklerinden çoğu kez yok olup gitmektedirler. Bu sorunun çözümü kovanların ve uçuş deliklerinin kuzeye çevrilmesi, bitkilerin henüz çiçeklenmediği ve ılık hava koşullarının gözlendiği dönemlerde kolonilerin acilen bakım ve beslenmesiyle ilgilidir (Doğaroğlu, 1992). 2.11. Arı Hastalık ve Zararlıları Ülkemiz genelinde varroa ve petek güvesi zararlısı ile kireç, nosema ve yavru çürüklüğü hastalıkları varlığını sürdürmektedir (Doğaroğlu, 1992). Gerek paraziter ve gerekse mikrobik hastalık etmenlerinin koloniler, arılıklar ve coğrafik bölgeler arasında yayılarak epidemi meydana getirmesinde arıcıların çok önemli rolü vardır (Genç, 1996). Ayrıca piyasadaki bazı temel petekler de bal arısı hastalıklarının yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Diğer yandan çok sayıda arıcı kovanlarındaki hastalığı tanımamakta ve bu nedenle tedavide geç kalmaktadır. Hastalık ve zararlıları tanıyan arıcıların bir kısmı da önerilen mücadele yerine ruhsatsız ilaçları kullanmaktadır (Tutkun, 1999). Arıcılardan kaynaklanan bu tür olumsuzluklar da mücadelede başarısızlığa neden olmaktadır. Arı sağlığına ilişkin gerekli önlemlerin alınması konusunda üreticilerimiz birtakım sorunlar yaşamaktadır. Hastalık ve zararlılara karşı bilinçsizce kullanılan çeşitli ilaçlar ve antibiyotikler arı sağlığını önemli derecede etkilemekte ve arıların değişen koşullara dayanma gücünü azaltmakta, diğer yandan mücadelede kullanılan öneri dışı veya ruhsatsız ilaçlar balda kalıntıya neden olarak dışsatımı olumsuz açıdan 74
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
etkilemektedir (Sıralı, 2004). Uygun antibiyotik, uygun dozaj ve uygun zaman teknik bir konudur. Bu konuda uzmanların tavsiyesine uyulmalı ve yetiştiriciler bu konuda kesinlikle bilgilendirilmelidir (Sıralı ve Sıralı, 2007). Bal verimine etkisi göz ardı edilemeyecek kadar yüksek olan varroa zararlısı ile nosema ve yavru çürüklüğü hastalıkları gerek tedavi ve gerekse koruma amacı ile kullanılabilecek doğru ilaçlarla ortadan kaldırılabilmektedir (Doğaroğlu, 1992). Ayrıca her arıcı kendi balmumundan petek bastırmalıdır. Böylece başkalarının hastalıklarını kendi arılarına nakletmemiş olacaktır. Özellikle rutubetli bölgelerde varlığını sürdüren kireç hastalığına karşı uygulanan çeşitli yöntemler yararlı olmakla birlikte, üreticiler tarafından alınacak; kolonilerin havalandırılması ve güçlü tutulması, hastalıklı ana arıların ayıklanması ve hastalık görülmeyen kolonilerden ana arı kazandırma gibi yöntemler mücadelede son derecede etkili olmaktadır (Gilliam,1980). Konuya ilişkin karşılaşılan en önemli sorunların birisi de kabartılmış fazla peteklere bal hasadı sonunda uygulanan işlemlerdir. Tekrar kullanılmak üzere depolamaya alınan peteklerde petek güvesinin tahribatına karşı uygulanan naftalin uygulaması balda kalıntıya neden olmakta ve ballarımızın dışsatım şansını azaltmaktadır (Yılmaz, 2002). Bu sorunun çözümü için defneyaprağı, defne yağı ve defne ekstraktının yanı sıra yararlı bacillus bakterileri ile biyolojik mücadeleye önem verilmeli ya da ılıman iklimlerde bu petekler soğuk havalarda depolanarak uygun bir şekilde saklanması gerekmektedir (Şekeroğlu ve Sıralı, 2006). Bal arısı hastalık ve zararlılarına karşı önlem olarak, arıcılarımız temiz ve hijyenik koşullarda çalışmalı, arıcılıkla ilgili her türlü alet ve ekipmanın temizliğine dikkat etmeli, sağlıklı temel petek kullanmalı, rasgele ve ruhsatsız ilaç kullanmmalı, kovanların bulunduğu çevreyi temiz tutmalı ve arıların su içtiği alanların temiz olmasına dikkat etmelidirler ( Şahin ve Sorkun, 2000). 3. SONUÇ 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
75
Türkiye, arıcılık açısından dünyanın önemli ülkeleri arasında yer almaktadır. Mevcut potansiyel, bu alandaki gelişmeler ve üretimdeki artışlara rağmen bu sektörden yeterli düzeyde yararlandığımız söylenemez. 76
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
AKSOYAK, Şeref, İSLAM, Ali, DEDE Özbay, GÖKÇE Mustafa (2001) Ordu İlinin Yarımsal Yapısı ve Fındığın Ekonomisi, Dünden Bugüne Ordu İli ( Editör: Öcal Serdar Yıldırım), Konya, Sayfa 221–243. ANONYMOUS (2001) Ordu Tarım İl Müdürlüğü 2000 Yılı Çalışmaları, Ordu Tarım İl Müdürlüğü Yayını, Ordu, Sayfa 27–29. Toplam bal üretimimizin % 80’ine yakını gezginci arıcılar tarafından üretilmektedir. Ülke genelinde bu arıcıların gelir düzeyini artırmak amacıyla yürütülecek faaliyetin daha da başarılı olması için ülkemizin yetkili organlarının, gezginci arıcılara yönelik ulusal politikalar üretmesi gerekmektedir. Arıcılık sektörünün buraya kadar belirtilen ve üzerinde kısaca durulan sorunları ve olumsuzlukları iyi analiz edilmeli, kaynağı belirlenen sorunların çözümü konusunda arıcılar ile yetkili kurum ve kuruluşlar sorumluluklarını yerine getirmelidirler (Akça, 2003). Bu durum iyileştirmeye yönelik birtakım çalışmalara yansıtılırsa Türkiye ve bölge arıcılığı daha etkin ve verimli bir yapıya kavuşturulabilecektir. Ülke ekonomisi ve insanımızın beslenmesi açısından geleneksel öneme sahip arı ürünleri tüketiminin ve arıcılık uğraşısının arzu edilen seviyeye ulaşabilmesi için tüketicilerimizin arı ürünleri konusunda doğru bilgi ile donatılması, arıcılık faaliyetinin zengin bitki kaynaklarının olduğu alanlarda yapılması, üreticilerimizin modern arıcılık yöntemleri ile hastalık ve zararlılar konusunda bilgilendirilmesi, uygun bal arısı ırkı ve üstün vasıflı damızlık materyal kullanımının teşvik edilmesi gibi konular disiplinli bir şekilde ele alınmalı, arıcılık faaliyeti kendi ayakları üzerinde duran ve gelişen dinamik bir yapıya kavuşturulmalıdır. KAYNAKLAR AKÇA, Yaşar (2003) Ülkemiz Ekonomisine Yeni Bir Açılım Ceviz Yetiştiriciliği, Aybastı‐Kabataş Kurultayı 3, Ankara, Sayfa 24–32. ANONYMOUS (2003) Tarımsal Yapı (Üretim, Fiyat, Değer), T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Ankara. BOZKURT, Sinan, GÜNBEY, Veysel Serkan (2007) Bal Arılarında (Apis mellifera L.) Haberleşme, III Ulusal Zootekni Öğrenci Kongresi (17–18 Mayıs 2007) Bildirileri, Kahramanmaraş. ÇAKMAK, İbrahim (2001), Arılığa Başlarken, Uludağ Arıcılık Dergisi, Bursa, 2 (1): 11–12. DOĞAROĞLU, Muhsin (1992) Trakya Arıcılığı Sorunları ve Çözüm Yolları, Trakya Bölgesi 1. Hayvancılık Sempozyumu, Hasad Yayıncılık, İstanbul, sayfa 165–176. DOĞAROĞLU Muhsin, GENÇ, Ferhat (1995) Üretim Kolonilerinin Verimliliği İle İlgili Bakım ve Yönetim Sorunları, Türkiye II. Teknik Arıcılık Kongresi Bildirileri (8–9 Şubat 1994), Ankara, Sayfa 101–107. FIRATLI Çetin, GENÇ Ferhat, KARACAOĞLU Mete, GENÇER, H.Vasfi, (2000) Türkiye Arıcılığının Karşılaştırmalı Analizi Sorunlar‐
Öneriler, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, Türkiye Ziraat Mühendisliği V. Teknik Kongresi, 17–21 Ocak 2000, Ankara, Sayfa 811–826. FIRATLI Çetin, GENÇER H.Vasfi, KARACAOĞLU Mete, KOÇ Aytül (2005) Türkiye Arıcılığına İlişkin Değerlendirmeler ve Öneriler, Türkiye Ziraat Mühendisliği VI. Teknik Kongresi, 3–7 Ocak 2005, Ankara, sayfa 743–752. GENÇ, Ferhat (1993) Arıcılığın Temel Esasları (Ders Notu), Atatürk Üniv. Yayın no: 149, Erzurum, 286 sayfa. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
77
78
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
GÜLER, Ferhat (1996) Türkiye Arıcılığının Sorunları, Koloni Yönetim Yanlışlıkları ve Verimlilik Üzerine Etkileri, Teknik Arıcılık, Ankara, Sayı 53 sayfa 18–25. ŞAHIN Aygün, SORKUN Kadriye (2000) Marmaris Yöresinde Üretilen Çam Ballarının Mikroskobik Analizi Üzerine Bir Araştırma, Teknik Arıcılık, Ankara, Sayı 69 sayfa 14–16. GİLLİAM, Martha (1980) Fungi, Honey Bee Pests, Predators and Diseases, Ad. By R. A. Morse, Comstock Publishing Assoc, Cornell Univ. Pres, Ithaca and London. ss 78‐101. ŞEKEROĞLU Nazım, SIRALI Recep (2006) Depolanan İşlenmiş Peteklerin Büyük Mum Güvesi (Galleria Mellonella L.)’ne Karşı Korunmasında Defne Bitkisinin Kullanılması, Projeler Yarışıyor 204–2005, Ordu İl Tarım Müdürlüğü, Ordu, Sayfa 67–71. GÜLER, Ahmet (1997) Doğu Karadeniz’de Arıcılığı Destekleme Politikaları ve Uygulamaları, Doğu Karadeniz Bölgesi Tarımsal ve Sosyo Ekonomik Problemlerin Çözümü, Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği Vakfı, Trabzon, Sayfa 131–135. GÜLER Ahmet, Durmuş, İsmail (1999) Bal Arısı (Apis mellifera L.)’nda Şekerin Beslemedeki Yeri ve Önemi, Türkiye’de Arıcılık Sorunları ve 1. Ulusal Arıcılık Sempozyumu (28–30 Eylül 1999), Kemaliye/Erzincan, Sayfa 162–170. GÜLPINAR, Volkan (2000), Türkiye’de Arıcılık Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Teknik Arıcılık, Ankara, Sayı 69 sayfa 17–20. KAFTANOĞLU Osman, KUMOVA Ulviye, BEK Yüksel (1993) Gap Bölgesinde Çeşitli Bal Arısı (Apis mellifera) Irklarının Performanslarının Saptanması ve bölgedeki Mevcut Arı Irklarının Islahı Olanakları, Ç.Ü. Ziraat Fak. Genel yayın no:63, Adana, 50 sayfa. ÖZTÜRK, Şamil (1994) Balı En Pahalı Üreten ve Tüketen Ülke, Türkiye. 28.04.1994 Tarihli Türkiye Gazetesi, İstanbul, Sayfa 6. SAYAL, Kemal (1997) Bilinçli Tüketici Bilinçli Üreticiyi Yaratır, International Animal Production Processing and Marketing Worldwide, Year 12 Volume 138 ss 23. SIRALI, Recep (2002) General Beekeeping Structure Of Turkey, Uludag Beekeeping Journal, Bursa, 2 (4): 30‐39. SIRALI, Recep (2004) Arıcılığı Geliştirme Stratejileri, Ordu’da Tarımın Geliştirilmesi Paneli, 28.01.2004, Ünye‐Ordu. SIRALI Bahtiyar, SIRALI Recep (2007) Arıcılık İlaç Tehdidi Altında, Ekoloji Magazin, İzmir, Sayı 14, sayfa 32–37. ŞEKEROĞLU Nazım, İSLAM Ali, SIRALI Recep, ÖZKUTLU Faruk (2006) Doğu Karadeniz Bölgesi Tarımına Genel Bir Bakış, Hasad Bitkisel Üretim, İstanbul, Yıl 22, Sayı 255 sayfa 80–95. TUTAR, Alim (2000) Kışlatma Kayıpları, Teknik Arıcılık, Ankara, Sayı 69 sayfa 24. TUTKUN, Ertaç (1999) Türkiye’de Arı Sağlığı ve TKV’de Bu Konuda Son 20 Yılda Yapılan Araştırmalar, Türkiye’de Arıcılık Sorunları ve 1. Ulusal Arıcılık Sempozyumu (28–30 Eylül 1999), Kemaliye/Erzincan, sayfa 87–97. ULUTAŞ, Zafer (2003) Süt Üretiminde Süt Sığırcılığının Yeri, Aybastı‐
Kabataş Kurultayı 3, Ankara, Sayfa 37–45. YILMAZ, Bahri (2002) Mum Güvesi Mücadelesinde Naftalin Kullanımı Yasaklandı, Teknik Arıcılık, Ankara, Sayı 72 sayfa 6–7. YILMAZ, Cevdet (2005) Ordu İlinin Nüfus Özellikleri. Orta Karadeniz Kültürü (Editörler: Bahaeddin Yediyıldız, Hakan Kaynar, Serhat Küçük), Ankara, Sayfa 253–278. 79
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
80
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
FINDIK, PATATES VE SÜT BOŞ SAYFA
81
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
FINDIKTA BUDAMA VE BAHÇE YENİLEME Prof. Dr. S. Zeki BOSTAN* ÖZET Türkiye’de 1. standart fındık bölgesindeki (özellikle Ordu, Giresun ve Trabzon illeri) fındık bahçelerinin büyük bir kısmı teknik esaslara göre tesis edilmemiş ve ekonomik ömürlerini tamamlamış durumdadırlar. Ayrıca teknik uygulama noksanlıkları da bulunmaktadır. Fındık bahçelerinde işletme büyüklüğü de optimum sınırların altında bulunmaktadır. Türkiye fındık yetiştiriciliğinde kültürel ve teknik uygulamalardan olan budamanın yetersiz ve tekniğine uygun olarak yapılamayışı verim düşüklüğünün en önemli nedenlerindendir. Bu nedenle, böyle bahçelerde öncelikle sık olan ocakların çıkarılması, fazla olan dalların ocaklardan uzaklaştırılması ve her dal üzerinde budama yapılması gerekmektedir. Toprak yorgunluğu nedeniyle ekonomik ömürlerini tamamlamış olan bahçelerin de belirli bir plan dahilinde sökülerek 1‐2 yıl dinlendirildikten sonra tekrar tekniğine uygun olarak dikilip yenilenmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Fındık, Budama, Bahçe Yenileme ABSTRACT Hazelnut Prunıng And Renew Of Orchard In Turkey Most of the hazelnut orchards at first standard hazelnut area (especially Ordu, Giresun and Trabzon provinces) in Turkey had not established according to technical principles, and economical lives had completed because of the toxicity of old orchard soil. In addition, technical practices are inadequate. The hazelnut orchards are under the optimum area. Pruning practice is inadequate and not technical, so yield is low. Therefore, at these orchards, ocaks (multiple stem system) must be thinned, branches must be cut down, and pruning must be made on the each branch. Because of the toxicity of old orchard soil, the orchards that economical lives were completed must be leaved fallow for 1‐2 years and then renewed to technical principles. Key Words: Hazelnut, Pruning, Orchard Renew 1. GİRİŞ *
Ordu Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü 52200 ORDU,[email protected]
82
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Ülkemiz fındığın hem ana vatanı, hem de kültür tarihinin başladığı yer olup; yaklaşık 2500 yıldan beri yetiştiriciliğini yapmaktadır. Dünyada fındık yetiştiriciliği açısından en uygun tarım alanları Karadeniz bölgesinde yer almakta ve dünyanın en kaliteli fındık çeşitleri bu bölgede yetiştirilmektedir. Aynı zamanda dünyada fındık ticaretinin ilk olarak Anadolu da başladığı bilinmektedir. Ülkemizin öz ve çok yönlü değerlendirilme imkânlarına sahip meyve türlerinden biri olan fındık uygun yetişme şartlarını bulduğu Karadeniz Bölgesinin ve de özellikle Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesinin iklimini karakterize etmektedir. Bölgenin ekolojisine ve arazi yapısına uyum göstermiş nadir bir meyve türü olan fındık erozyonu önleme bakımından da bir sigorta durumundadır. Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinde sahilden 60 km içeri ve 750 m yüksekliğe kadar ekonomik olarak yetiştiriciliği yapılan ve aile işletmeciliği şeklinde yürütülen fındık üretimin yapıldığı arazilerin ortalama büyüklüğü 14 da’dır. Arazi yapısının engebeli olması nedeniyle de özellikle Orta ve Doğu Karadeniz bölgesindeki üreticilerimizin alternatif üretim imkânı oldukça sınırlı kalmaktadır. Bu nedenle fındık, ürün çeşitliliğinin sınırlı olduğu bir coğrafyada 7 milyonun üstünde insanımızın doğrudan ve dolaylı geçim kaynağını oluşturmaktadır. Tablo 1: Türkiyeʹde Fındık Üretim Alanlarındaki Değişim (Ha) Yıllar Akçakoca Samsun
Ordu Giresun Trabzon Diğer Türkiye 1980 95.000 40.000 141.500
100.000 48.500 ‐ 425.000 2000 161.000 60.000 171.000
100.000 49.515 ‐ 541.515 2001 162.000 63.000 171.000
100.000 49.515 ‐ 545.515 2002 164.600 63.000 180.000
100.000 49.846 ‐ 557.446 2003 167.200 65.000 188.000
101.000 49.846 ‐ 571.046 83
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
2004 172.559 70.000 210.000 102.000 51.172 15.505
621.236 TZOB, Temmuz,2005 84
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Türkiye 571.046 480.000 84 İtalya 69.292 86.828 125 Amerika 11.331 34.380 303 İspanya 12.000 14.343 118 Azerbaycan 19.472 19.895 102 Kaynak: FAO, DİE 2003 1. standart fındık bölgesindeki fındık bahçelerinin büyük bir kısmı teknik esaslara göre tesis edilmemiş ve büyük oranda ekonomik ömürlerini tamamlamış olup ayrıca bu bahçelerde teknik ve kültürel uygulama noksanlıkları da bulunmaktadır. Miras hukuku nedeniyle fındık bahçeleri bölünmüş ve optimum işletme büyüklüğünün altına düşmüştür. Uygulamada gübreleme, budama, ilaçlama, hasat ve hasat sonrası gibi kültürel tedbirlerin tekniğine uygun bilinçli bir şekilde yapılabilmesi için çiftçi eğitim ve yayım çalışmalarına ağırlık verilmeli, gerçek fındık üreticileri belirlenerek her konuda desteklenmelidir. Fındık üreten ülkeler arasında üretim alanı ve üretim miktarı açısından ilk sırada yer almamıza karşın birim sahadan alınan ürün bakımından diğer üretici ülkelerin gerisinde bulunmaktayız. Tablo 2: Türkiye’de Fındık Üretim ve Verim Durumu Yıllar Üretim (Ton) Diğer ürünlerle değerlendirilme imkanı olan yılda 2‐3 kez ürün alınabilen verimli düz ovalarda bile fındık tarım alanları oluşturulmuştur. Verim (Kg/da) 2000 480.000 88 2001 705.000 129 2002 600.000 107 2003 480.000 84 2004 350.000 56 2005 457.365 73 Düz ve taban arazilerdeki fındık dikimini önlemek için 1983 yılında 2844 sayılı ʺFındık Üretiminin Planlanması ve Dikim Alanlarının Belirlenmesiʺ yasası çıkarılmış ancak uygulamada gerekli kararlılık gösterilmediği için başarılı olunamamıştır. Çeşitler kaliteli olmasa bile batıya doğru verimli taban arazilerde verim daha yüksek maliyet daha düşüktür. TZOB, Temmuz,2005 Tablo 3: Fındık Yetiştiren Ülkelerde Üretim Alanı, Üretim Miktarı ve Verim Durumu Ülkeler Üretim Alanı (Ha) Üretim (Ton) Özellikle fındığın destekleme kapsamına alındığı 1964 yılından sonra Türkiyeʹde fındık tarım alanları plansız programsız ve popülist yaklaşımlar sonucu kontrolsüz bir şekilde genişlemiş ve gerçek ekolojisinin dışına çıkmıştır. Verim (Kg/da) Hâlbuki Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinde başka üretim yapma olanağı bulunmayan arazilerde verim daha düşük, bölgesel nedenlerle maliyet yüksektir. Üstelik bu arazilerde alternatif ürün üretim olanağı da yoktur. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
85
Bu nedenlerle 2844 sayılı ʺFındık Üretim Planlanması ve Dikim Alanlarının Belirlenmesiʺ hakkında kanun kararlılıkla ve tavizsiz bir şekilde uygulamaya konulmalı, Fındık üretimine izin verilen alanlarda fındık yetiştiriciliği yapan üreticiler desteklenmeli, Sonradan oluşturulan bölgede alternatif ürün özendirilmeli ve fındık üretimi mutlaka gerçek ekolojisine çekilmelidir. Fındık üretim ve ihracatında dünya lideri olan ülkemizde bir fındık ürün borsasının olmaması, fındık ticaretinin bazı dış merkezlerden yönlendirilmesi ülkemiz adına çok büyük bir eksikliktir. Alivre satış olarak bilinen, hasat dönemi öncesinde ihracat bağlantılarıyla oluşturulan fiyat üzerinden yapılan satış yöntemi kesinlikle uygulanmamalıdır. Ülkemizde fındık iç fındık olarak yani ham madde şeklinde yurt dışına ihraç edilmektedir. Bunu yerine mamul hale getirilerek ihraç edilmesi teşvik edilmeli. İşlenmiş ürünlerde Türk fındığı öne çıkarılarak markalaşma yoluna gidilmelidir. Fiyatın belirlenmesinde şeklin ve randımanın dikkate alınmasından ziyade, çeşidin ön plana çıkarılması, özellikle ʹTombulʹ çeşidine ayrı ve en yüksek fiyat uygulanması dikkate alınmalıdır. Karadeniz insanının yaşam gücü, Türkiyeʹnin ihracat şampiyonu fındığın hak ettiği yerde olması için gerekenler bir an önce yapılmalıdır. Oluşacak kayıplar üreticiler, bölge ve ülke ekonomisi hesabına olumsuz yansıyacaktır. Fındıkta verimi birçok faktör etkilemekte olup, kültürel ve teknik uygulamalardan olan budamanın yetersiz ve tekniğine uygun olarak yapılamayışı ve bahçelerin ekonomik ömürlerini büyük oranda tamamlamış olmaları günümüz fındık yetiştiriciliğinde en önemli sorunlar olarak karşımıza çıkmış durumdadır. 86
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
• Ağacı uzun süre verim çağında tutmak, • Kuvvetten düşmeye başlamış dalları ya da ocakları yeniden kuvvetlendirerek bir süre daha yüksek kaliteli meyve vermesini sağlamak amacıyla uygulanır. 2.2. Diğer Amaçlar Bu genel amaçların yanında, • Ağacı kısa sürede verime başlatmak, • Kök ile taç arasındaki fizyolojik dengeyi kurmak ve korumak, • Hasat ve mücadele işlerini kolaylaştırmak, • Güneşin ocağın her tarafına ulaşmasını sağlamak, • Tozlanma oranını artırmak ve • Yıldan yıla görülebilecek verim dalgalanmasını azaltmak ya da önlemek de fındıkta budamanın amaçları arasında gösterilebilir. 2.3. Fındık Bahçelerimizdeki Mevcut Durum • Mevcut fındıklıklarımızdaki ocaklar arası mesafelerin, 4,0‐6.0 m olması gerekirken, çok daha sık oluşturulmuş olmasından ve yine • Ocaklardaki dal sayılarının 5‐8 arasında olması gerekirken, çok daha fazla sayıda dal bırakılmış olmasından dolayı, verim ve kalitede arzu edilen seviyeye ulaşılamamaktadır. • Bu durumda, bitkiler çok fazla olarak vegetatif gelişme (sürgün ve yeşil aksam gelişimi) göstermekte, generatif gelişmeden (karanfil ve çotanak oluşumu) ise geri kalmaktadır. 2.4. Neler Yapmalıyız? ¾ İşte böyle bahçelerde; • Gerek sık olan ocakların çıkarılması, • Gerek fazla olan dalların ocaklardan uzaklaştırılması • Ve gerekse her dal üzerinde budama yapılması ile bu sakıncalar ortadan kaldırılmış olunacaktır. 2. BUDAMANIN AMACI VE ÖNEMİ 2.5. Budama ile neler sağlanacaktır? 2.1. Genel Amaçlar Fındıkta düzenli budama yapıldığı durumda; Diğer meyve türlerinde olduğu gibi, fındıkta da, budama; • Düzgün ve kuvvetli bir taç oluşturmak, • Meyveler daha kaliteli (Güzel renkli, lezzetli, gösterişli, yüksek randımanlı) olacaktır, 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
87
• Hem dal, hem ocak ve hem de dekar (dönüm) başına ürün miktarı yani verim artırılmış olacaktır. • Ki bu da doğrudan üretici gelirlerine yansıyarak birim maliyetleri azalacaktır. 2.6. Günümüze Kadar Budama Nasıl Algılanmıştır? • Günümüze kadar fındık tarımında budamaya pek önem verilmemiş, • Ya tam olarak tekniğine uygun biçimde yapılmamış • Ya da eksik olarak yapılmıştır. • Mevcut fındık bahçelerinde budama denilince bu durum üreticiler arasında genellikle dip sürgünü temizliği ve ocaktan yaşlı dalların çıkarılması şeklinde algılanmış ve uygulanmıştır. • Hâlbuki budama dikimle başlayıp ağacın verimden düştüğü yaşlılık devresine kadar devam eden önemli bir kültürel uygulamadır. 3. BUDAMA TEKNİĞİ VE İLKELERİ Fındıkta budamadan beklenen yararı sağlamak için, budamanın tekniğine uygun bir şekilde yapılması gerekmektedir. Tekniğine uygun bir budama yapabilmek için de bazı ilkelere uyulması gerekmektedir. Bunlardan bazıları şöyledir: 1. Budama bitkide fizyolojik dengeyi sağlayacak şekilde ayarlanmalıdır. Yani, bitkinin kök gelişimine uygun şiddette bir budama yapılmalıdır. Bitkinin kendini toparlayamayacağı bir budama şiddeti uygulanmamalıdır. 88
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
7. Kalın dalların kesiminde kaliteli budama testeresi kullanılmalı, kesim toprak seviyesine yakın yükseklikten yapılmalı, kesim yüzeyleri düzgün bırakılmalı ve yaralar aşı macunu ile macunlanmalıdır (Şekil 3). 8. Her ana dal üzerinde yapılacak kesimlerde, kesimlerin tırnak bırakılmayacak ve yarıklar oluşturulmayacak şekilde yapılması gerekmektedir (Şekil 4 ve 5). 9. Kalın dalların çıkartılmalarına ilk önce dalın alt tarafından biraz kesmekle başlanılmalı, sonra dal yastığı korunacak şekilde, üst kısımdan kesime devam edilerek çıkartılmalıdır (Şekil 6). 10. Bir yıllık dallar toprağa bakan göz üzerinden kesilmeli, yara yüzeyi, gözün alt ucunun uzantısında olmamalıdır (Şekil 7). 11. Ocak içlerine doğru gelişme gösteren obur sürgünler alınmalı, yanlara fazla taşan sürgünlerin tepeleri vurulmalıdır (Şekil 8). 12. Ocakta bırakılacak olan ana dalların arası birbirine eşit olacak şekilde ayarlanmalıdır. Ocakların boş kalan kısımlarında kök sürgünleri geliştirilerek veya uygun dal bulunması durumunda bu boşluğa yönlendirecek şekilde eğme ve bağlama yapılarak bu kısımlar doldurulmalıdır (Şekil 9). 13. Yaşlanan dalların çıkarılması ile boşalan alanlarda bırakılacak ve yeni dalı oluşturacak olan dip sürgünleri eski kesilmiş dalların kök gövdeleri üzerinden değil, daha uzaktaki kök sürgünlerinden seçilmelidir. Fındık bahçesinde diğer orman ya da meyve türlerine ait ağaçların yetiştirilmesine izin verilmemeli, bu tür ağaçlar sonbaharda kesilmelidir. 2. Ocağı ya da dalı ilk şekillendirme yıllarında, budama özellikle meyve dallarından ziyade odun dallarına uygulanmalıdır. 3. Budamaya geçmeden önce dalın bütün olarak gelişimi incelenmeli ve budama bu incelemeye göre yapılmalıdır. 4. Ocaktaki dallar ve her ana dal üzerindeki yan dallar arasında gelişme bakımından bir denge oluşturulmalıdır. 5. Kuvvetli büyüyen dalların yerle arasındaki açıları daraltılmalı, zayıf büyüyenlerinki ise genişletilmelidir (Şekil l ve 2). 6. Gerek dallar arasında ve gerekse ana dal üzerindeki yan dallar arasında meyve yükü bakımından denge sağlanmalıdır. Şekil l Şekil 2 Şekil 3 89
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
90
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
• Şiddetli kış soğuklarının başladığı, Aralık ortalarından itibaren mümkünse budama yapılmamalıdır. Aksi takdirde hem yara yüzeylerinin iyileşmesi hem de kesim işlemi zorlaşacaktır. 4. 2. İlkbahar‐Yaz Budaması • Mart ayından itibaren başlayan yaklaşık 3 aylık bir dönemde gerçekleştirilen bu budama yeşil budama olarak da adlandırılmaktadır. Şekil 4 Şekil 5 Şekil 6 • Özellikle şekillendirme yıllarında yapılması gereken bir budamadır. • Bunun yanında, Sonbahar‐Kış budamasının noksanlıklarını tamamlayan bir budamadır. • Bu dönemde, dip ve kök sürgünleri ile kurumuş, kırılmış, ocakta ve ana dal üzerinde şekli bozulmuş sürgünler temizlenir. 5. FINDIKTA ŞEKİL, VERİM (ÜRÜN) VE GENÇLEŞTİRME BUDAMASI • Fındık bitkisine bahçeye ilk dikim zamanından, verimin tamamen düştüğü yaşlılık dönemine kadar; Şekil 7 Şekil 8 Şekil 9 4. BUDAMA ZAMANI Fındıkta budama esas olarak iki zamanda yapılabilmektedir. 4. 1. Sonbahar‐Kış Budaması • Fındıkta hasat döneminden belli bir zaman sonra, yaklaşık olarak Ekim ayının sonlarına doğru budama işlemleri başlamaktadır. • Çünkü bu dönemde bitki dinlenmeye girmiş ve aktif büyüme gelişme dönemi sona ermiştir. • Ayrıca, hasat dönemi ve sonrasındaki yoğun iş trafiği de azalmış durumdadır. • Yani her yönüyle budama için uygun zaman başlamış anlamına gelmektedir. • Bu dönemde, ocak içerisinde kurumaya yüz tutmuş, kurumuş, sıklaşmış, gelişmeden geri kalmış kalın ve ince dallar ile dip ve kök sürgünleri temizlenir. • Genel olarak, bu işlem en fazla 2 aylık bir dönemde bitirilmelidir. o Şekil vermek, o Daha fazla ürün elde etmek ve o Verim dönemini biraz daha uzatmak amacıyla budama yapılmaktadır. • Şimdi bunları sırasıyla görelim. 5.1. Şekil Budaması • Ülkemizdeki fındık bahçelerinin hemen hemen tamamına yakın bir kısmı ocak sisteminde tesis edilmiştir. • Buna karşılık, son yıllarda birim alandan daha fazla verimin alınabildiği çit dikim şekilleri de önem kazanmaktadır. • Meyve ağaçlarında şekil budamasına genel olarak dikimden itibaren 5 yıl içerisinde devam edilir. 5.1.1. Ocak Dikim Sisteminde Sekil Budaması • Fındık fidanlarının araziye dikiminden sonra, fidanlar topraktan 40‐45 cm yükseklikten kesilir (Şekil 10). • İlk yıl herhangi bir budama işlemi yapılmadan, sadece sulama, 91
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
92
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
gübreleme ile hastalık, zararlı ve yabancı otlarla mücadele yapılarak fidanların ertesi yıla hazırlıklı olarak girmesi sağlanır. • Ertesi yıl Mart ayında, tomurcuklar uyanmadan önce fidanın topraktan 5 cm yükseklikten tepesi vurulur (Şekil 10). Fidanlara gerekli bakım ve mücadele işlemleri uygulanır. • Mayıs ayı sonlarına doğru kesim yerinden çıkan sürgünlerden iyi gelişen ve dışa bakan bir tanesi seçilir, diğerleri kesilir (Şekil 11). • Fidanların bakımı düzenli yapılarak kışa hazırlıklı girmeleri sağlanır. Üçüncü yılda fidanlarda bir önceki yıl seçilen sürgün 100 cm yükseklikten ve yine toprağa bakan göz üzerinden kesilir (Şekil 11). • Bu kesim işleminden sonra gelişen sürgünlerden bir tanesi doruk dalını, diğer iki tanesi de yan dalları oluşturmak üzere sağlı‐sollu olarak seçilir (Şekil 12). • Diğerleri eğilir ya da kesilir. Eğme‐bükme yapılmış dallar ertesi yıl kesilir. • Dördüncü yılın Mart ayında doruk dalı ile iki yan dal, gelişme durumlarına göre, 60‐80 cmʹden ve dışa bakan göz üzerinden kesilirler, bundan daha az gelişme gösterenlere ise dokunulmaz (Şekil 12). • Düzenli bakım sonucunda, seçilen dallar üzerinde o yıl içerisinde oluşan sürgünlerden karşılıklı olarak gelişen ikişer sürgünün dışındakiler çıkarılır (Şekil 14). • Son yıl da aynı işlem tekrar edilerek 5. yılın sonunda şekil budaması tamamlanmış olur (Şekil 14). Şekil 13 Şekil 14 5.1.2. Çit Dikim Sisteminde Sekil Budaması • Son yıllarda üzerinde önemle durulan bu sistemde, ocak sisteminde ilk yıl yapılan işlemler uygulanır. • İkinci yıldaki fidanın topraktan 5 cm yükseklikten kesilmesinden sonra, oluşan sürgünlerden biri arazi meyilinin yukarısına diğeri de aşağısına olmak üzere iki iyi gelişmiş sürgün seçilir (Şekil 15). • Diğerleri kesilir. Bu seçilen sürgünler arasındaki açı ile sürgünler ile yer arasındaki açının 60° olmasına özen gösterilir (Şekil 15). • Dallarda sürgünlerin kesilmesi ve seçilmesi ile diğer uygulamalar ocak sisteminde olduğu gibidir. • Sonraki yıl, seçilmiş olan sürgünler 60‐80 cmʹden dışa bakan göz üzerinden kesilir (Şekil 16). • O yıl içerisinde oluşan sürgünlerden, doruk dalı ile karşılıklı olan 2 yan dal sonbaharda bırakılır, diğerleri çıkarılır. • Dördüncü yılda, Mart ayında devam dalı durumdaki dal 60‐80 cmʹden, yan dalların devamını sağlayacak doruk dalları ise 40‐50 cmʹden ve dışa bakan göz üzerinden kesilir (Şekil 17). • O yılın sonbaharında, seçilmiş olan her doruk dalında birer tanesi devam dalı ve ikişer tanesi de karşılıklı olmak üzere üçer tane dal seçilir, diğerleri kesilir. Bu işleme beşinci yılda da devam edilerek şekil budamasına son verilmiş olunur. Şekil 10 Şekil 11 Şekil 12 93
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
94
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
kalitesiz ve düzensiz ürün alınmasına neden olmaktadır. • Fındıkta, diğer meyve türlerinden farklı olarak, bir dal yaşı bir de dikim yaşından bahsetmek mümkündür. • Bu durumda, sadece uçaklardaki dalların ve dallar üzerindeki dalcıkların yenilenmesiyle gençlik budamasını tamamlamış sayılmıyoruz. • Çünkü ocaktaki ana bitkimizin de kökleri yaşlanmış olmaktadır. Şekil 15 Şekil 16 Şekil 17 5. 2. Verim (Ürün) Budaması • Fındıkta vegetatif ve generatif faaliyetler arasındaki fizyolojik dengeyi uzun yıllar korumak için ürün budaması yapılır. • Fındıkta ilk beş yıldaki şekil budamasından sonra, verim çağı ve 10. yıldan itibaren de tam verim çağı başlamaktadır. • Bu tam verim çağı çeşide, bakıma ve ekolojiye göre değişmekle birlikte 30 yaşlarına kadar devam etmektedir. • 10 cm boyundaki küçük, kurumuş, kırılmış, cılız sürgünler çıkarılır; ocak içlerine, dal içlerine ve ocak dışına doğru çok uzamış sürgünler kısaltılır; ocak içlerini açmaya yönelik olarak yaşlanmış, hastalıklı ve üst üste gelişme gösteren dallar dip kısımlarından çıkartılır. • Kök ve dip sürgünü verme eğilimi yüksek olan bir meyve türü olması dolayısıyla fındıkta dip ve kök sürgünü temizliği işlemi de önemli kültürel işlemlerden olup, aynı zamanda ürün budaması olarak da önem arz etmektedir. • Bölgemizdeki fındık bahçelerinin tesis yılının 100‐150 hatta 200 yıl öncesine kadar dayandığım bilmekteyiz. • Bu bahçeler hem tekniğine uygun bir şekilde tesis edilmemiş ve hem de bu bahçelerde uzun yıllar boyunca kültürel ve teknik uygulamalar yeterli düzeyde yapılmamıştır. • Bundan dolayı, bölgemizdeki fındık bahçelerinin büyük bir kısmında toprak yorgunluğu meydana gelmiş bulunmaktadır. • Verim üzerine önemli etkisi olan dikim yaşı fındık bahçesinde 30. yıldan itibaren etkisini göstermekte olup, 60. yaşında bir fındık bahçesi ekonomik ömrünü genellikle tamamlamış durumda olmaktadır. • Bu nedenle, böyle bahçelerin belirli bir plan dahilinde sökülerek 1‐2 yıl dinlendirildikten sonra tekrar tekniğine uygun olarak dikilip yenilenmesi gerekmektedir. 6. FINDIKTA ÖRNEK BAHÇE YENİLEME PLANI • 12 dönüm bir fındık bahçesinde • % 25 yenileme esasına göre • Bu amaçla her yıl yılda en az iki kez olmak üzere Mayıs sonu ile Haziran başı arasında ve Sonbaharda bu sürgünler ayıklanmalıdır. • 5 yıl şekil budamasından sonra 6. yılda ürün alınması • Yaşlı dallar kesilmeden 5‐6 yıl önceden bunun yerini alacak sürgün hazırlanarak, fındıklıkta verim düşürülmeden devam ettirilebilir. • Dinlendirme ve verimsiz yıllarda üreticiyi destekleme ve 5. 3. Gençleştirme Budaması ve Bahçe Yenilemesi • Meyve ağaçlarında gençleştirme budaması verimden düşmüş ağaçlardan birkaç yıl daha ürün alabilmek amacıyla yapılmaktadır. • Ağaçlarda verimden düşme dönemlerinde ağırlıklı olarak generatif gelişme görülür, bu da ağacın fizyolojik dengesini bozarak • Bahçede sökümden sonra 2 yıl dinlendirme • Yeni tesisteki fidan ihtiyacının karşılanması esasına göre aşağıdaki örnek plan çıkarılabilir: Tablo 4: Fındıkta Örnek Bir Bahçe Yenileme Planı 1 . Parsel (3da) 2. Parsel (3da) 3. Parsel (3da) 4. Parsel (3da) 2008‐2014 2014‐2020 2020‐2026 2026‐2032 95
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
2007 Ekim Söküm 2007‐2009 Dinlendirme 2009 Ekim Yeni Tesis 2013 Ekim Söküm 2013‐2015 Dinlendirme 20 15 Ekim Yeni Tesis 20 19 Ekim Söküm 2019‐2021 Dinlendirme 2021 Ekim Yeni Tesis 2025 Ekim Söküm 2025‐2027 Dinlendirme 2027 Ekim Yeni Tesis 18. yaş 12. yaş 6. yaş ‐ Bu duruma göre; • Toplam 20 yıl sonra bahçenin tamamı yenilenmiş olacaktır • 26. yılda da bahçenin tamamından aynı anda ürün alınır hale gelinecektir Verimin 100 kg/da olduğu bir bahçede; - 25 yıl x 100 kg x 12 da = 30.000 kg ürün alınacaktır. - Devlet bunun 8400 kgʹmı yani % 28ʹini desteklemiş olacaktır. 96
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
KAYNAKLAR BIRD, Richard (2002); Pruning Expert Answers to All Your Questions, Octopus Publishing Group Limited, London. BOSTAN, S. Zeki (1997); Türkiye Fındık Yetiştiriciliğinde Sorunlarımız ve Çözüm Yolları, OMÜZF Dergisi 12(2): 127‐133, 1997. BOSTAN, S.Zeki (1998); Fındıkta Önemli Bir Sorun: Çeşit Belirsizliği. Orduʹda Tarım Dergisi, Yıl 3, Sayı 10, Mayıs‐Haziran. BOSTAN, S. Zeki (2000); Varıatıon In Important Nuts, Kernel, Leaf And Technologıcal Traıts In Hazelnut Trees Of Dıfferent Ages, Fifth International Congress on Hazelnut. August 27‐31, Oregon State Univ., Corvallis, OR. USA. BOSTAN, S. Zeki (2005); Fındıkta pomolojik ve teknolojik özellikler üzerine ocaktaki dal sayısının etkisi, Ziraat Mühendisliği, 344: 4‐7. LAGERSTED, Harry B (1975); Filberts. Advances in Fruit Breeding (Editor: J. Janick and J. N. Moore), Purdue Univ. Press. West Lafayette Indiana, USA. pp. 456‐489. Devlet Desteği Sökum sonrası Dikim sonrası Toplam 1 . Parsel 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 7 yıl 2. Parsel
2014 2015 2016 2017 2018 2019 2020 7 yıl 3. Parsel
2020
2021
2022
2023
2024
2025
2026
7 yıl
4. Parsel
2026
2027
2028
2029
2030
2031
2032
7 yıl
7. SONUÇ Tekniğine uygun tesis edilmiş, gübrelemesi, budaması ve mücadelesi gereği şekilde yapılmış ekonomik verim yaşında bulunan fındık bahçelerinde, olumsuz iklim koşulları hariç, her yıl düzenli, verimli ve kaliteli bir ürün almak mümkündür. MEHLENBACHER, Shawn A. (1990a); Hazelnuts. Genetics Resources of Temperate fruit and nut Crops, Açta Horticulturae, 290:789‐836. MEHLENBACHER, Shawn A. (1990b); Hazelnuts (Corylus), Acta Horticulturae, Number 290, 791‐836, MEHLENBACHER, Shawn A.; SMITH, David C. and BRENNER, L.K. (1993); Variance Components and Heritability of nut and Kernel Defects in Hazelnut, Plant Breeding 110,144‐152. OKAY, A.Nail.; KAYA, Ali; KÜÇÜK, Vedat, Y. (1986); Fındık Tarımı, Tarım‐Orman ve Köyişleri Bakanlığı Yayın No: 142, Ankara, 85s. ÖZBEK, Sabahattin (1975); Genel Meyvecilik, Ç.Ü.Z.F. Yayınları No: 131, 386 s. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
97
98
ÖZBEK, Sabahattin (1978); Özel Meyvecilik (Kışın Yaprağını Döken Türler). Ç.Ü.Z.F. Yayınları No: 128, 486 s. AYBASTI’DAN DÜNYAYA SÜT SQUIRE, David (2001); Pruning Basics, Octopus Publishing Group Limited, London. Prof. Dr. Ö. Hakan MUĞLALI* Araş. Gör. Uzm. Vet. Hek. Gökhan İNAT* THOMPSON, Maxine M.; LAGERSTED, Harry B and MEHLENBACHER, Shawn A (1996); Hazelnuts. Fruit Breeding (Editör: Jules Janick ve James N. Moore). Volume III. Çhapter 3. pp. 125‐184. YILMAZ, Muhsin (1990); Meyve Ağaçlarında Budama, Çukurova Üniversitesi Basımevi, Adana. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki sosyo‐ekonomik dengeler giderek daha da bozulmaktadır. Gelişmiş ülkeler 21.yüzyıla bilgi toplumu olarak girmeye hazırlanırken diğer yandan tarımsal ve hayvansal üretimlerini akılcı ekonomik politikalarla destekleyip, ulusal üretimde istikrarı sağlamakta, aynı zamanda önemli bir ihracatçı ülke konumunda bulunup bu özelliklerini sürdürülebilir kılmak istemektedirler. Gıda ürünleri, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere karşı politik ve ekonomik bir silah olarak kullanılmakta ve bu önemi giderek artmaktadır. Artık gıda üretimi stratejik konuma ulaşmıştır. Maalesef geçmişte gıda ihracatçısı olan Türkiye yanlış politik uygulamalar sonucunda günümüzde net bir ithalatçı konumuna düşmüştür. Üreticilerin ithal ikamesiyle terbiye edilmek istenmesi politikaları Türk hayvancılığına büyük darbe indirmiş bunun sonucunda sığır ve koyun varlığımız hızla azalmış ayrıca bu politikalar sonucunda işsizlik ve iç göç artmış, insanımıza ne olduğu belirsiz etler ve süt ürünleri yedirilmiştir ve yedirilmeye devam edilmektedir. Türkiye; hem ulusal beslenmesini ve hem de 1.5 milyarı açlık sınırının altında olan çevresindeki dört milyar insanın beslenmesini üstlenebilecek güçtedir. Kırsal ekonomik kalkınmayı başarmak için alınacak önlemlerle hayvancılık sektörünün mevcut potansiyelinin harekete geçirilmesi gereklidir. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kırsal ekonomik kalkınmanın lokomotifi hayvancılık sektörüdür. Hayvancılık katma değeri en yüksek olan sektördür. Zengin Ondokuz Mayıs Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı, SAMSUN [email protected] * Ondokuz Mayıs Üniversitesi Veteriner Fakültesi,Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı, SAMSUN,[email protected] *
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
99
hiç bir ülkede hayvancılık geliştirilmeden kırsal ekonomik kalkınmayı başarmak mümkün olmamıştır. Hayvancılık Türkiye’nin hem ulusal beslenme, hem de ulusal kalkınmasında; ihracatın arttırılması, sanayiye hammadde sağlanması, bölgeler ve sektörler arası dengeli kalkınma ile kalkınmanın istikrar içinde başarılması, gizli işsizliğin önlenmesi, sanayi ve hizmetler sektörlerinde yeni istihdam imkânlarının yaratılması ve kalkınma finansmanının öz kaynaklara dayandırılması bakımından önemli bir potansiyele sahiptir. İşsizliği ve iç göçü önlemesi gibi olgular göz önüne alındığında hayvancılık ulusal güvenlikle ilgili bir karaktere sahiptir. Değerli konuklar, Ordu yaylaları sütçülük diyarı olabilecek potansiyele sahiptir. Ancak bu konuda büyük bir atıl kapasitesinin olduğu ve sahip olduğu potansiyel gücün farkında olmadığı ortadadır. Türkiye’de süt işletmelerinin %90’ı aile tipi işletmelerdir. Aybastı ve Kabataş ilçelerimiz 858 ilçe arasında gelişmişlik seviyeleri bakımından sırasıyla 610’uncu ve 651’inci sıradadırlar. Neredeyse Türkiye’nin en geri bölgeleri arasında bulunmaktadırlar. Alpin iklim kuşağı olarak nitelendirdiğimiz bir iklim yapısına ve tipik Karadeniz bölgesi coğrafi özelliklerine sahip olan ilçelerimizde kışlar ılık, yazlar serin olmakta yağmur ve su kaynaklarının beslediği doğal mera alanları büyük alanları oluşturmaktadır. Her mevsim yağışlı olduğundan yeşil kaba yem sıkıntısı olmayacaktır. Bu nedenle ahır gibi pahalı barınaklara ihtiyaç olmayacaktır. Bölgemizde tarıma dayalı ekonomik bir yapı sözkonusudur. Bu bağlamda; arazinin %21’i çayır‐mera ile kaplıdır, hayvancılığın bölgenin toplam tarım geliri içindeki payı %26’dır, hayvancılık ekstansif olarak yapılmaktadır, nüfusum tamamına yakını hayvancılıkla ilgilenmektedir, arıcılık Araştırma Enstitüsü mevcuttur, Ordu Türkiye arıcılığının %10’unu, bal üretiminin %15ʹini gerçekleştiriyor, 2004 yılı verilerine göre 10.200 ton bal, 340 ton balmumu üretilmiş olup bu günkü fiyatlarla hesaplandığında yaklaşık 60 trilyon TL’lik bir üretim ortaya çıkmaktadır. AB’li köylü de hayvancılıkla geçiniyor, bizimki de… Onun hayvanları da dağda otluyor. Bizimkiler de.. Onun ürünleri bizim 100
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
marketlerimizde satılıyor hem de açıklayıcı broşürlerle. Daha çok kazanmak için beraberinde diğer ürünlerinin reklamıyla.. Örneğin bu broşürlerde şöyle yazıyor: bizim falanca peynirimizle falanca yörelerimizin şarabı, birası, meyva suları (alkolle arası hoş olmayanlar için) iyi gider. Yani tamamen bir pazarlama olayı söz konusudur. İlçelerimizde toplamda 15.340 sığır, 118 manda ve 18.000 koyun‐ keçi bulunduğu 2006 yılı verilerinde belirtilmiştir. Çiğ süt; süt işletme tesislerine 50 km uzaklığa kadar olan yerlerden sağlandığında ekonomiktir. Bölgemiz buna uygundur. Türkiye süt üretimine ait bazı veriler (2006 yılı, ton) Üretim: 10.645.778 İçme sütü olarak kullanım: 1.509.449 Süt ürünleri olarak kullanım: 9.136.328 İthalat: 148.916 İhracat: 101.475 Süt üretimimizin 2023 yılında 20 milyon tona ulaşması gerekmektedir. Görüldüğü gibi büyük bir açık sözkonusudur. Bu açığın kapatılmasında bölgemize büyük sorumluluk düşmektedir. Hayvancılıkta birim başına verimi etkileyen genel sorunları şu ana başlıklar altında toplayabiliriz; •
•
•
•
•
•
Islah Bakım ve besleme Hayvan hastalıkları ile mücadele Örgütlenme ve pazarlama Eğitim Destekleme politikaları • Kredilendirme Aybastı‐Kabataş yöresinde süt sığırcılığının geliştirilmesi ve marka oluşturulması amaçlanmalıdır. Bölgede var olan ve yüksek verime sahip olan Jersey ırkı süt ineklerinin uygun yetiştirme teknikleri ile verimi artırılmalıdır. Olaya bir başka açıdan bakılacak olursa; Fransa, İtalya, Hollanda, İsviçre gibi peynir çeşidi ve üretimi çok fazla olan ülkelerde, tüm dünyaya reklamı yapılan orijinal peynirlerin belirli bitki florasına 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
101
sahip yerlerde (yayla, ova vs.), geleneksel yapısına zarar verilmeden üretilmekte ve bu uygulamalarda ısrar edilmektedir. Yerinde üretim projeleri geliştirilmelidir. Türkiye’de süt hayvancılığı sektöründe son 30 yılda çok önemli gelişmeler olmasına rağmen, sektörün yapısal özelliklerinden kaynaklanan bir çok problem mevcuttur. Bu sektörde karşılaşılan en yaygın problemler sütün işlenmesi ve pazarlanması ile ilgili problemlerdir. Türkiye’de üretilen çiğ sütün yarıya yakın bir kısmı işlenmeden çiğ süt olarak tüketiciye sunulurken, geriye kalan sütün önemli bir kısmı düşük kalite ve standartlardaki mandıralarda işlenmekte, çok az bir kısmı ise modern teknolojiye sahip birimlerde işlenmektedir. Dolayısıyla diğer süt ürünlerinde olduğu gibi peynirde modern işletmelerin yanı sıra küçük mandıralarda ve hatta evlerde üretilmekte olup ülkemizde çok değişik kalite ve çeşitlerde peynirler bulunmaktadır. Bu üretim şekli bir taraftan tüketici sağlığı açısından bazı riskler oluştururken, diğer taraftan değişik zevk ve tercihlere hitap edebilecek geleneksel ürün çeşitlerinin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Türkiye’de yüksek teknolojiye sahip süt işleme tesislerinde yabancı kökenli birçok peynir çeşidi üretilmektedir. Sahip olunan geleneksel peynir çeşitlerinin özellikleri bozulmadan sanayiye kaydırılması iç pazarda tüketicilerin hizmetine sunulabileceği gibi, dış piyasalarda yeni ihracat imkânları oluşturmak açısından son derece önemlidir. Ayrıca son günlerde peynir konusunda dikkat çekilen bir husus ise keçi peyniri üretim ve tüketimi ile ilgili çalışmaların hızlanmasıdır. Bu konuda yapılan araştırmaların artırılması ve yatırımların hızlanması gün geçtikçe zayıflayan küçükbaş hayvancılığın geliştirilmesi açısından da olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Aybastı‐Kabataş yöresinin özellikle keçi sütü üretimi bakımından değerlendirilmesi gerekir. Ancak bütün bunların da ötesinde olmak üzere bir an önce harekete geçmek gerekmektedir. Aksi takdirde bu kurultaylar bölge insanının kendi kendine yaptığı toplantılar olmanın ötesine geçemez ve bir süre sonra da heyacanını kaybeder. Hızla vakit yitirdiğimizi göz önüne alıp harekete geçmeliyiz. 102
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
AYBASTI’DA PATATES ÜRETİMİ ve YUMRU SİĞİLİ (Synchytrium endobioticum) HASTALIĞI Yrd. Doç. Dr. Özbay DEDE* ÖZET Ordu ili patates üretimi bakımından önemli bir ildir. Ancak 2000’li yıllar itibarıyla Aybastı ilçesinde görülen yumru siğili hastalığı (Synchytrium endobioticum) hem bu ilçede hemde il genelinde patates üretiminin azalmasına neden olmuştur. Bu çalışma özellikle üreticinin bilinçlendirilmesi amacıyla derlenmiş olup, eserde Ordu ilinin patates üretimi ve sorunları değerlendirilerek, yumru siğili hastalığının zararı, yayılması ve mücadelesi hakkında bilgi verilmiştir. Anahtar kelimeler: Patates, patates yumru siğili, synchytrium endobioticum ABSTRACT Potato Production And Potato Wart (Synchytrıum Endobıotıcum) Disease In Aybasti Ordu province is of considerable importance in potato production. Occurred first in Aybastı district in the early 2000’s, however, potato wart disease (Synchytrium endobioticum) has caused significant reduction in potato production both in Aybastı and in the most part of Ordu province. This study, outlining the present status and problems of potato production in Ordu province, was compiled particularly to make potato producers conscious of this destructive disease and to provide basic information related to the damage, dissemination and control of the disease as well. Key words: Potato, potato wart, synchytrium endobioticum. 1. GİRİŞ Patates bitkisi gerek insan beslenmesi ve gerekse tarımsal gelir bakımından önemli olan bir kültür bitkisidir. Ordu ili patates üretimi bakımından Nevşehir, Niğde, İzmir, Bolu ve Erzurum’dan sonra 6. sırada yer almaktadır (Dede 2006). Endüstri bitkisi olarak patatesin önemi insan beslenmesi ve zirai açıdan olmak üzere iki başlık altında toplanabilir. *
Ordu Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 52200-ORDU,[email protected]
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
103
1.1. İnsan Beslenmesi Açısından Önemi Her şeyden önce çeşitli yemekler yapılmak üzere mutfağımızın günlük ihtiyacını karşılayan önemli bir besin kaynağıdır. Karbonhidrat bakımından besleme değeri çok yüksektir. 100 gram patates 80 kalori vermekte olup, bu miktardaki kaloriyi alabilmek için 240 gr ekmek, 114 gr pirinç ve 302 gr. biftek veya böbrek yenmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, % 2 Oranında protein ve B1, B2, B6 ve C vitaminlerini içermesi patatesin değerini artırmaktadır. Hazmı çok kolay olması dolayısıyla da yaşlılar, hastalar, çocuklar ve sütanneleri için iyi bir besin kaynağı olmasının yanı sıra diyet materyali olarak ta kullanılmaktadır (İlisulu, 1986). 1.2. Zirai Açıdan Önemi Patates bitkisi diğer kültür bitkilerine oranla birim alandan daha yüksek miktarlarda kuru madde üretimini sağlayabilmektedir. Bu nedenle artan dünya nüfusunun gıda ihtiyacının karşılanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Diğer taraftan birim alan verimliliği birçok bitkiye nazaran daha yüksek olduğundan; üretici tatminkâr bir gelir elde edebilmektedir. Ayrıca patates; piyasa fiyatı çok yüksek olmadığından özellikle dar gelirli insanlar için ucuz gıda olma özelliğini de taşımaktadır. Patates önemli bir münavebe bitkisi olup, çapa bitkisi olması dolayısıyla münavebede kendisinden sonra gelen kültür bitkilerinin veriminin artmasını sağlamaktadır. Bilindiği üzere patates, endüstri ham maddesidir (Tutkal, ispirto, glikoz, çocuk maması ve pudra yapımı ile kozmetik ve tekstil sanayinde kullanılır) ve fabrikasyon artıkları gübre olarak tarlalara verilebilmektedir. Ayrıca, insan gıdası olarak kullanılmayan küçük yumrular et ve süt hayvanlarının beslenmesinde kullanılabilir (İlisulu, 1986; Er ve Uranbey, 1998). 2. ORDU İLİNDE PATATES ÜRETİM DURUMU Ordu ilinde 1995‐2004 yılları arasındaki 10 yıllık periyotta patates dikim, üretim ve verim durumu Tablo 1’de, 2003 yılı ilçelere ilişkin veriler ise Tablo 2’de verilmiştir. 104
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Tablo 1. Yıllar İtibarıyla Ordu İli Patates Ekiliş, Üretim ve Verim Durumu* Yıl 1995 1996 1997 1998 Dikim Alanı (ha) 9.540 8.836 9.959 8.420 Üretim (ton) 105.150 113.395 126.420 93.384 Verim (kg/da) 1.102,2 1.260,7 1.268,4 1.109,1 1999 8.621 109.003 1.264,4 2000 9.204 114.059 1.239,2 2001 9.507 115.546 1.215,4 2002 10.265 121.458 1.183,2 2003 2004 Ort.(1995‐2004) 8.908 6.868 9.012,8 130.444 99.318 112.818 1.464,3 1.446,1 1.255,3 2002/2004 yılları Değişimi (%) % ‐ 33,1 % ‐ 18,4 % 22,2 *: DİE, Tarımsal Yapı ve Üretim 1995‐2004 Tablo 1 incelenecek olursa, 1995 yılında 9.540 ha olan dikim alanı 2002 yılına kadar dalgalanmalar olsa da artış göstermiş, 2002 yılından sonra ise hızlı bir şekilde azalış göstermiştir. Aynı yıllarda üretim durumu da dikim alanlarındaki değişimle paralellik göstermektedir. Ancak; 2002 yılından sonra dikim alanı ve üretimde ortaya çıkan azalmanın esas nedeni Aybastı ilçesinde ortaya çıkan Yumru siğili Hastalığı nedeniyle karantina uygulanması ve buna bağlı olarak hastalık görülen alanlarda patates dikiminin yasaklanmasıdır. Verim bakımından incelendiğinde ise; 2003 yılına kadar ortalama 1200 kg/da civarında verim elde edilirken, 2003 yılında ortalama verim 1.464 kg/da’a kadar yükselmiştir. Birim alandan elde edilen verimin artış göstermesinin esas nedeni, birim alandan en düşük verimin alındığı Aybastı ilçesinde (Tablo 2) dikim alanının azalmasıdır. Diğer taraftan aynı dönemde yumru siğili hastalığının görülmediği Gürgentepe, Kabadüz, Gölköy ve Ulubey ilçelerinde Ordu İl Tarım Müdürlüğü ve Ordu Ziraat Fakültesi tarafından yürütülen patates çeşit çalışmalarında yüksek verimli olan bir patates çeşidinin (Cosmos) tespit edilmesi (Yılmaz 2003, Dede 2004) ve Tarım teşkilatı tarafından üreticiye bu çeşidin tohumluk dağıtımının yapılmış olması da il genelinde patates 105
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
üretiminde birim alan veriminin artış göstermesinde önemli bir katkı sağlamıştır. Tablo 2. Ordu İlinin Bazı ilçelerinde Patates Ekiliş, Üretim ve Verim Durumu (2003)* İlçe Adı Gölköy Gürgentepe Kumru Aybastı Kabataş Perşembe Kabadüz Ulubey Çamaş Çatalpınar Fatsa Gülyalı *: ordutarim.gov.tr. Ekiliş (ha) 1.500 1.200 1.173 900 500 150 130 128 50 26 20 20 Üretim (ton) 15.000 18.000 11.730 6.800 5.500 2.100 3.185 3.200 1000 520 400 200 Verim (kg/da) 1000 1500 1000 755 1100 1400 2450 2500 2000 2000 2000 1000 3. ÜRETİMDEKİ SORUNLAR 3.1. Üretimde Sertifikalı Tohumluk Kullanım Durumu: 1998‐2005 yılları arasında Ordu ili genelinde tarım teşkilatı tarafından temin edilen ve dağıtımı yapılan sertifikalı patates tohumluk miktarları tablo 3’te verilmiştir. Tablo incelenecek olursa en fazla tohumluğun 2000‐2001 yıllarında dağıtıldığı görülmektedir. Daha sonraki yıllarda ise ülkemizin bazı bölgelerinde ortaya çıkan yumru siğili hastalığı nedeniyle sertifikalı tohumluk temin edilemediğinden üreticiye tohumluk dağıtımı da yapılamamıştır. Diğer taraftan Ordu ilinin toplam patates dikim alanının 9.000 ha (Tablo 1) civarında olduğu ve bir dönüm alan için ortalama 200‐250 kg tohumluk gerektiği göz önüne alınacak olursa; üreticiye sağlanan bu miktarlardaki sertifikalı tohumluğun çok yetersiz olduğu da açıkça ortadadır. Tablo 3. Ordu ilinde tarım teşkilatı tarafından dağıtılan sertifikalı tohumluk miktarı (ton).* 1998 1999 2000 YILLAR 2001 2002 2003 2004 2005 106
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Dağıtılan Miktar 40 42 92 95 67 *: Ordu İl Tarım Müdürlüğü 2000‐2006 Çalışma Raporları ‐‐ 36,4 70 3.2. Münavebe Bilindiği üzere herhangi bir kültür bitkisi aynı toprakta arka arkaya yetiştirilirse; o bitkiye zararlı olan böcek ve hastalık etmenleri sürekli çoğalırlar. Diğer taraftan, toprak aynı bitki tarafından tek yönlü olarak sömürüldüğü için de verimliliği azalır. Söz konusu bitki patates olduğunda aynı tarlaya 3‐4 yılda bir gelmelidir. Ancak, ne yazık ki bölgemizde patates üretiminde münavebe konusuna hiç dikkat edilmediği tarafımızdan gözlemlenmiştir. Genel olarak ilimizdeki patates üreticileri küçük miktarlardaki işlenebilir arazisinde aynı yeri her yıl patates dikiminde kullanmaktadır. İl genelinde patates veriminin ülke ortalamasının çok altında olması da tespitlerimizi doğrular niteliktedir. Gerek Aybastı ilçesinin gerekse ilimizde patates üretimi yapılan diğer ilçelerin tarımsal üretim durumu ve ekolojisi dikkate alındığında patates; mısır, tahıllar, yemeklik tane baklagiller ve baklagil yem bitkileri ile münavebeye girebilir. 3.3. Yetiştirme Dönemindeki Noksanlıklar Patateste bir vejetasyon dönemi içerisinde birincisi yabancı ot mücadelesi ikincisi ise boğaz doldurma olmak üzere en az iki kez çapalama yapılması gerekir. İhtiyaç duyulması halinde hem yabancı otlarla mücadele hem de açıkta kalan yumruların toprakla örtülmesi için daha fazla sayıda çapalama yapılabilir. Ayrıca, sulama imkânı olan yerlerde, patates bitkisinin su stresi yaşadığı dönemlerde sulama yapılmalı, hastalık ve zararlılarla mücadele edilmelidir. Tarafımızca yapılan gözlemlerde çapalama işleminin bölgemizde normal şekilde yapıldığı, fakat zirai mücadelenin yetersiz ya da hiç yapılmadığı gözlemlenmiştir. Bunun sonucu olarak da hem düşük verim alınmakta ve hem de ürün kalitesi istenilen seviyelerde olmamaktadır. Bölgede bilhassa Temmuz‐Ağustos döneminde zaman zaman ihtiyaç duyulmasına rağmen topoğrafik yapı uygun olmadığı için sulama yapılamamaktadır. Diğer taraftan, verimin düşük olmasında etkili olan faktörlerden biriside eksik ya da bilinçsiz gübrelemedir. Bölgede hem 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
107
Aybastı ilçesinde hem de diğer ilçelerde patates üreticileri ile yaptığımız görüşmelerde çoğunlukla sadece çiftlik gübresi kullanımının yeterli olacağını ve bunu kullandıklarını ifade etmişlerdir. Bilindiği üzere patates birim alan verimliliği fazla olan bir kültür bitkisi olup, yalnızca çiftlik gübresi kullanımının besin maddeleri bakımından yeterli olmamakta ve çiftlik gübresine belirli miktarlarda besin maddesi takviyesi yapılması gerekmektedir (İlisulu, 1986; Esendal, 1990; Er ve Uranbey, 1998, Yıldırım ve ark.,2002). Gerek çiftlik gübresi ve gerekse suni gübrelemede uygulanacak form ve dozların tespit edilebilmesi için toprak analizi yapılması zaruridir. Ancak, ilimizde şu ana kadar ki gözlemlerimizde toprak analizi yaptıran herhangi bir patates üreticisine de rastlanılmamıştır. 3.4. Hastalık ve Zararlılar Ordu ilinde yumru siğili hastalığından sonra patatese en fazla zarar yapan etmenler; patates böceği (Leptinotarsa decimlineata) ve patates mildiyösü (Phytoptora infestans)’dür. Bunların haricinde zaman zaman çeşitli virüs hastalıkları, patates rhizoctania hastalığı, tozlu uyuz hastalığı ve patates uyuzu gibi hastalıklar da önemli boyutlarda zarar meydana getirmektedir. İl genelinde üretim alanlarının küçük ve parçalı olması, zirai mücadele ilaçlarının fiyatlarının yüksek olması ve üretici bilincinin yetersiz olması nedenleriyle hastalık ve zararlılarla ya çok az yada hiç mücadele yapılmamaktadır. Oysaki hastalık ve zararlılarla yeterli mücadele yapıldığı ve önlem alındığı takdirde birim alan verimliliği ve üretim miktarı da önemli miktarlarda artabilecektir. 108
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
bitkinin yeşil aksamında genellikle herhangi bir belirti göstermez. Bazen canlılıkta bir azalma görülebilir. Etmene bağlı olarak gelişen urlar daha ziyade kök boğazı, stolonlar ve yumru üzerinde oluşur. Bu kısımlarda başlangıçta çok küçük ve beyaz renkte olan siğiller zamanla büyüyerek karnabaharı andıran urlar meydana getirmektedir (Şekil 1). Bu urlar zamanla kahverengileşerek çürür ve toprağa karışırlar. Siğil kütlesi genellikle parçalanır ve karardıktan sonra kısa sürede bozulur. Bu şekilde hastalık sporları toprağa bulaşır. Bitkinin köklerinde siğil oluşumu söz konusu değildir (Anonim 2007b, c, d). Bu mantar, herhangi bir konukçuya gerek duymadan topraktaki canlılığını uzun süre devam ettirebilir. Sıra bitkileri tarımında 12–15 yıl sonra ölebilir. Fakat, çim bitkileri alanında canlılıklarını 25‐30 yıl muhafaza edebilir (Esendal, 1990). Kontrol için en etkin önlem, dayanıklı varyetelerin geliştirilmesidir. Mantarın birkaç ırkı mevcut olup, bu ırkların hepsine dayanıklılık gösteren ticari bir patates varyetesi maalesef mevcut değildir (Esendal, 1990; Er ve Uranbey, 1998). 4. AYBASTI İLÇESİNDE PATATES ÜRETİMİNDEKİ EN BÜYÜK TEHLİKE YUMRU SİĞİLİ HASTALIĞI (SYNCHYTRİUM ENDOBİOTİCUM) 4.1. Hastalığın Tanımı ve Belirtileri Bu hastalığın etmeni Synchytrium endobioticum isimli fungus’tur. Patates yumru siğili yada patates kanseri olarak bilinen bu hastalık etmeninin birkaç ırkı mevcut olup patatesin en tehlikeli ve bulaşıcı hastalığıdır. Hastalık etmeni yalnızca patates bitkisinde gelişmekte ve başka bir konukçusu bulunmamaktadır. Mantar, patates bitkisinin kökleri hariç her tarafında gelişebilir. Ancak, genel olarak hastalık Şekil 1. Yumru siğili hastalığının farklı şekillerdeki görünümleri. İç ve dış karantinaya tabi olan bu hastalığın ilaçlı mücadelesi (fungusitlerle) mümkün, ancak oldukça pahalı bir yoldur. Mücadele için en etkin yol kültürel önlemler’dir. Hastalık, bulaşık topraklarla ve hastalıklı yumruların tohumluk olarak kullanılmasıyla yayıldığından gerekli önlemler alınmalıdır (Anonim 2007b, c, d). 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
109
4.2. Hastalığın yayılması Etmenle bulaşık alanlardan elde edilen patates yumrularıyla, bulaşık alanlarda yetiştirilen ve toprak taşıyabilen diğer kültür bitkileriyle, bulaşık alanlarda kullanılan çapa, kazma ve makine gibi alet ekipmanla, bulaşık alanlarda kullanılan ayakkabıların tabanı ile ve bulaşık toprak yüzeyinden esen rüzgarla taşınan toprak parçacıklarıyla olmak üzere kısaca toprak taşıyabilecek her şeyle çok rahat bir şekilde yayılabilmektedir (Anonim 2007b, c, d). 4.3. Yumru Siğili ile Mücadele ve Önlemler • Hastalığa neden olan mantarın toprakta en az 25–30 yıl canlılığını koruması göz önüne alınarak hastalık görülen tarlalarda patates tarımı kesinlikle yapılmamalı, bulaşık alan ve yakın sahalar mutlaka karantina altına alınmalıdır. • Hastalık etmeniyle bulaşık alanlardan elde edilen yumru ve bitki artıkları hayvanlara yem olarak verilmemelidir. Zira, hayvan dışkısıyla temiz tarlalara bulaşma riski unutulmamalıdır. • Hastalık etmeni fungus, patates tarımında kullanılan alet‐
ekipman ve ayakkabıyla dahi bulaşık tarladan temiz tarlaya taşınarak bulaşabildiğinden gerekli önlemler alınmalıdır. • Hastalıkla bulaşık olmadığı tespit edilen alanlarda kesinlikle sertifikalı ya da temiz olduğundan emin olunan tohumluk kullanmak suretiyle dikim yapılmalıdır. • Hastalıklı yumrular ya da bulaşık olan bölgeden temin edilen yumrular kesinlikle tohumluk olarak kullanılmamalıdır. • Bulaşık tarlalarda hasattan sonra kalan patates artıkları toplanıp, derin bir çukura gömülerek, üzerine sönmemiş kireç dökülüp imhası sağlanmalı ve bu alanlarda patates üretimine derhal son verilmelidir. Bulaşık alanlarda bölgeye uygun patates dışındaki herhangi bir ürün yetiştirilebilir. • Patates tarımı yapılması düşünülen alanlarda toprağın hastalıkla bulaşık olup olmadığının tespiti için mutlaka toprak tahlili yaptırılmalıdır. 110
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
• Piyasada kontrolsüz tohumluk satan şahıslardan tohumluk patates kesinlikle alınmamalıdır. • Anlatılan belirtilere benzer belirtiler görüldüğünde teşhis için mutlaka İl veya İlçe Tarım Müdürlüklerine başvurulmalıdır. Bu güne kadar yapılan sürvey çalışmalarına göre Niğde İli Ağcaşar Köyü, Nevşehir İli merkez, Kaymaklı beldesi ve Derinkuyu İlçesi ile Ordu İli Aybastı İlçesinde söz konusu hastalık etmeni tespit edilmiştir. Bu yerlerden kesinlikle tohumluk patates alınmaması gerekmektedir. • Hastalık etmeniyle bulaşık olan bölgelerdeki üretici ya da pazarlamacıların da ellerindeki ürünü gelişigüzel pazarlamaları yasak olup, mevcut patates üretim bölgesinin dışına çıkarılırken yetkili mercilerden ruhsat almaları kanuni zorunluluktur (Anonim 2007b, c, d, e) 4. SONUÇ VE ÖNERİLER Ülkemizde önemli bir patates üreticisi olan Ordu ilinde patates üretiminde birim alan verimliliğini artırabilmek ve üretimi sürekli kılabilmek için bazı önlemlerin alınması büyük önem arz etmektedir. Öncelikle, bölgede üretimi yapılan düşük verimli ve yozlaşmış çeşit yada klonların yerine; bölgeye adapte olabilen ve yüksek verimli çeşitlerin sertifikalı tohumlukları kullanılmalıdır. Diğer taraftan, mevcut genotiplerin kaybolmaması ve bu genotiplerin özelliklerinin iyileştirilmesi için ıslah çalışmalarına önem verilmelidir. İl genelinde patates üretimi daha ziyade küçük alanlarda yapıldığından üreticiler patates dikim, çapa ve hasat makinesi gibi aletleri almayı sayın almayı ekonomik bulmamaktadır. İlimizde bazı yaylalarda var olan mekanizasyona uygun alanlarda bu alet ekipmanın üretime kazandırılması ve daha ekonomik bir üretimin yapılabilmesi için üreticilerin birlik oluşturmaları, bu birlik aracılığıyla temin edilecek olan ekipmanları ortaklaşa kullanmaları ve üretimden pazarlamaya kadar olan sorunların çözümlenmesi sağlanabilir. Diğer taraftan, ilimizde özellikle yumru siğili etmeni ile bulaşık sahalarda yetiştirilen patateslerin il içerisinde veya il dışına tohumluk 111
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
olarak dağıtılmaması için karantina tedbirleri uygulanmalı, hastalığa hassas çeşitler üretimden kaldırılarak bunların yerine dayanıklı çeşitler üretilmelidir. Üretim aşamasında mutlak suretle münavebeye önem verilmeli ve ekonomik bir üretim için mutlak suretle toprak analiz sonuçlarına göre gübreleme yapılmalıdır. 112
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
12. İlisulu, K., 1986. Nişasta, Şeker Bitkileri ve Islahı. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları: 960, Ders Kitabı:279, Ankara, 278 s. 13. Yıldırım, M.B., Z. Yıldırım, Y. Şimşek, Ö. Çaylak, C. Çalışkan, S. Erkan, M. Gümüş ve M.M. Kurt, 2002. Patates Tarımı. Kartarım Ticaret A.Ş., Ankara, 141 s 14. Yılmaz, K., 2003. Ordu‐Kabadüz Koşullarında Bazı Patates (Solanum tuberosum L.) Genotipleri Üzerinde Araştırmalar. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen Bilimleri Enst. Tarla Bitkileri Anabilim Dalı Y.Lisans Tezi (Yayınlanmamış). KAYNAKLAR 1. Anonim, 2000‐2006. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Ordu İl Müd. 2000‐2005 Yılı Çalışma Raporları. 2. Anonim, 2004. Tarımsal Yapı ve Üretim. DİE Yayınları. 3. Anonim, 2007a. www.ordutarim.gov.tr 4. Anonim, 2007b. zmo.org.tr 5. Anonim, 2007c. ardahantarim.gov.tr 6. Anonim, 2007d. sayfa.3.htm Adanatarim.gov.tr/bitki_koruma/2004/01/ 7. Anonim, 2007e. Kkgm.gov.tr/teblig/2002‐61 8. Dede, Ö., 2004. Ordu Ekolojik Koşullarında Değişik Olumlu Bazı Patates Çeşitlerinin (Solanum tuberosum L.) Verim Durumunun Belirlenmesi. Atatürk Üniv. Ziraat Fakültesi Dergisi, 35(3‐4):159‐
164. 9. Dede, Ö., 2006. Ordu İlinde Patates Yetiştiriciliği ve Sorunları. IV. Ulusal Patates Kongresi. Bildiriler Kitabı: 311‐315. Niğde. 10. Er, C., S. Uranbey, 1998. Nişasta ve Şeker Bitkileri. Ankara Üniv. Ziraat Fak. Yayın No:1504, Ders Kitabı:458, Ankara, 334 s. 11. Esendal, E., 1990. Nişasta şeker Bitkileri ve Islahı Cilt: 1 Patates. Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fak. Tarla Bitkileri Bölümü, Samsun, 221 s. 113
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
TEMİZ VE ÜSTÜN KALİTELİ SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ NASIL ÜRETİLİR? Yard. Doç. Dr Zekai TARAKÇI* ÖZET Bu bildiride, süt üretiminde ve onun peynir yoğurt gibi ürünlere işlenmesinde uyulması gereken hijyenik kurallara açıklanmıştır. Anahtar kelimeler: Hijyen, süt, yoğurt, peynir ABSTRACT In this presentation is outlined hygienic regulations of obligatory adaptation in milk production and in process of it’s as cheese and yoghurt to products. Key worlds: Hygiene, milk, yoghurt, cheese 1. GİRİŞ Süt, canlının büyümesi ve gelişmesi için başta gelen besinlerden biridir. İnsanın tüm yaşamında önemli yeri olan süt, yeterli ve dengeli beslenme için gerekli olan hayvansal kaynaklı protein, yağ, laktoz ile vitamin ve mineral maddeleri tam ve yeterli oranda içerir. Süt, beslenme değerinin yüksekliği yanında, vücut fonksiyonlarını düzenleyen, gelişmesini sağlayan, kemik ve diş oluşumunda önemli rolü olan temel gıda maddesidir. Süt bünyesinde 85 civarında ayrı besin öğesi, litresinde yaklaşık olarak 49 g süt sekeri, 37 g yağ, 35 g protein, 9 g mineral madde ve iz miktarlarda vitaminler, enzimler, organik asitler ve koruyucu maddeler bulunmaktadır. Sütün günlük olarak tüketiminde önerilen ortalama miktarı, bebekler için 700 g, çocuklar için 400 g, gençler için 350 g, yetişkinler için 250 g, hamile ve emzikliler için 500 g, yaşlılar için ise 350 g’dır (TARAKÇI, 2006). Hayvansal protein kaynaklarından birisi olan süt ve süt ürünleri, Türkiye’de gerek üretim gerekse tüketim bakımından istenilen düzeyde Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, [email protected] *
114
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
değildir. Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına süt ve ürünleri tüketimi, ortalama olarak süt cinsinden 330 kg/yıl’dır. Bu değer ülkemizde 145 kg/yıl şeklindedir. Sütün insan beslenmesindeki önemi, şehirleşme, gelir ve nüfus artışını da dikkate aldığımızda daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Dengeli ve yeterli beslenme, başta tüketici alışkanlıkları ve gelir düzeyi olmak üzere bir çok faktör tarafından etkilenmektedir. İnsanların gıda tüketim alışkanlıklarının ortaya konması ve gelir düzeylerinin tüketim miktarlarına etkisinin saptanması, sağlıklı bir toplum oluşturmak için gereklidir. Bu konuda ülkemizde yapılan çalışmalarda, süt üretim ve tüketiminin yeterli olmadığını göstermektedir. 2. HİJYENİK HUSUSLAR SÜT ÜRETİMİNDE DİKKAT EDİLECEK Üretici, imalatçı ve tüketici olarak toplumun her kesimini ilgilendiren süt, uygun şartlarda elde edilir ve muhafazası da uygun şartlarda yapılırsa kalitesini kaybetmeden işletmeye ulaşır ve orada arzu edilen süt ürünlerine işlenir. Aksi takdirde daha üreticinin elindeyken pıhtılaşır ve mamule işlenemez hale gelir. Bu durum sütün üretiminde, muhafazasında, işlenecek yere taşınmasında ve işlenmesine kadar geçen sürede gerekli itinayı göstermeyi gerektirir. Temiz ve üstün kaliteli süt eldesi için şu hususlar göz önünde tutulması gereklidir (TARAKÇI, 2006). 1. Sağlıklı ve temiz inek, 2. Ahır ve çevresinin temizliği ve dikkatli yelmem, 3. Sinek ve benzeri haşerelerle mücadele, 4. Temiz, mikropsuz ve kullanışlı kap kacak, 5. İyi sağıcı ve sağım metodu veya temiz sağım makineleri, 2.1. Sağlıklı ve Temiz İnek Üstün kaliteli süt elde edilmesinin ilk şartı, süt hayvanının sağlıklı olmasıdır. Günümüzde süt hayvanı olarak inek anlaşılmaktadır. Bu yüzden sağlıklı inek tabiri yerine sağlıklı süt hayvanı tabirini 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
115
kullanabiliriz. İneklerde başlıca üç hastalık grubuna rastlanır. Bunlar (METİN, 2001; TARAKÇI, 2006), 116
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
temizlenmesi gerekir, aksi takdirde bulaşma kaçınılmaz olur. Memeden gelebilecek pislik ve mikroplara mani olmak için meme her gün sağımdan önce iyice temizlenmeli ve mikrop öldürücü kimyasal madde içeren çözeltiye batırılmış bezle silinmeli. Meme silmede her hayvan için ayrı bir bez kullanılması hastalığın başka hayvanlara geçmesini önleyeceğinden faydalıdır. Silme bezleri her kullanımdan sonra mutlaka temizlenip kaynatılmalıdır. Meme iltihabı hastalığı (Mastitis) ancak bu şekilde önlenebilir. 2. 2. Ahır Çevresinin Temizliği ve Dikkatli Yemleme 1. Meme iltihabı hastalığı (mastitis); etkeni Staphylococcus aureus ve Streptococcus agalactiae 2. Yavru atma hastalığı (burusella); etkeni Brucella abartus, 3. Verem (tüberkulos); etkeni Mycobacterium tuberclosis. Bu hastalıklardan verem ve yavru atma hastalığı insanlar içinde oldukça tehlikelidir. Hayvanın süt veriminin düşmesi üzerine üçüde etkilidir. Özellikle bol süt veren kültür ırkı ineklerde fazlaca görülen mastitis hayvanın verimini düşürür. Mastitisli hayvanın sütü tuzlumsu tada sahip, rengi ise kırmızımsı olur. Kokusuda değişik olduğunda hoşa gitmez. Mastitisi önüne geçmek için (TARAKÇI, 2006), a. Sağımın tam ve hızlı yapılması, b. Hasta olduğundan şüphe edilen ineklerin ayrı sağılması, c. Hijyenik şartlara azami dikkat gösterilmesi, d. Hastalanan hayvanın tedavisinin yaptırılması. Her çeşit hastalığın erken teşhisi ve vakit geçirilmeden tedavisi için hayvanların belli aralıklarla Veteriner kontrolünden geçirilmesi gereklidir. Üstün kalitede hijyenik süt üretmek için ineğin temiz olması gerekir. Mikroorganizmaların süte bulaşma yolları arasında, süt hayvanı başta gelmekte ve daha sonra sağıcıdan ve çevreden bulaşma olabilmektedir. Eğer hayvan sağlıklı olursa bu hayvandan elde edilen süt çok az mikrop içerir. Hayvan temizde olursa mikropların süte bulaşma yollarından biri kapanmış olur. Hayvanından mikrop bulaşmaması için inek her gün kaşağılanıp üzerindeki pisliklerin Sağımın yapıldığı yer veya ahır sütün elde edilmesinde bir fabrikaya benzediğinden, kaliteli süt üretiminde önemli bir yer tutmaktadır. Ahırın elverişli olması; büyüklüğü, sıcaklık, ışık ve nemlilik durumunun süt hayvanını rahatsız etmeyecek düzeyde olması, havasının temiz olması gerekir. Çeşitli haşarat, kuş ve farelerden korunması, ahırda gübrenin bekletilmemesi gibi hususlara dikkat edilmesi gerekir. Pencere camları daima temiz tutulmalı, kapalı ahırlarda sineklerin faal olduğu mevsimlerde kapı ve pencerelere sinek teli takılmalıdır. Çünkü bilindiği gibi sinek ve diğer haşarat, hastalık yapan mikropları taşır ve böylece sütün kalitesinin bozulmasına yol açarlar. Ahırın tabanı düzgün olmalı, girintili çıkıntılı olmamalı. Ahırdaki gübre ahır dışına, uzak bir yere taşınmalı, inek ahırında kesinlikle at, tavuk ve diğer kümes hayvanları bulundurulmamalıdır. Hastalık yapıcı mikropların yayılmasını önlem için ahır tabanı belirli aralıklarla kireçlenmelidir. Süt içindeki laktozdan dolayı hafif tatlımsıdır. Sütün kokusu ise elde edildiği hayvanın kokusuna göre değişir. Sağımdan önce hayvana verilen yemler sütün kokusuna ve tadına etki ederler ve onu değiştirirler. Bu sebepten yeşil ve kötü kokulu çayır otları sağımdan sonra hayvana verilmelidir. 2. 3. Sinek ve Benzeri Haşerelerle Mücadele Sinek ve diğer haşereler hem sütün kalitesini bozan mikropları hem de insan sağlığı için zararlı patojenleri taşırlar ve sütün temas ettiği yere konmaları durumunda süte mikrop bulaştırırlar. Bu sebepten sinek ve 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
117
diğer haşerelerle mücadele edilmek ve onların süte bulaşmasına mani olmalıdır. Sinek ve diğer haşereler ile mücadele için (TARAKÇI, 2006); a. Sinek ve diğer haşerelerin yuvaları ve barınakları ortadan kaldırılmalı. Süthane, ahır ve çevresinde gübre ve pislik bulundurulmamalı. b. Ahır tabanı belirli aralıklarla kireçlenerek temizlenmeli. c. Ahırın ve süthanenin penceresine tel takılmalı. d. Süthane, ahır ve çevresine belli aralıklarla ilaçlama yapılarak sineklerle mücadele yapılmalı. 2. 4. Temiz, Mikropsuz ve Kullanışlı Sağım Kovası, Süt Taşıma Güğümü Sütçülükte kullanılan sağım kovası ve süt taşıma güğümü gibi kaplar çelikten yapılmış olmalı ve kolay temizliğe elverişli olmalı. Kapların yüzey kısımları düz olmalıdır. Yuvarlak kaplar köşelilerden daha kolay temizlendiği için kaplar köşeli ve girinti‐çıkıntısı olan cinsten olmamalıdır. Köşelere veya girinti‐çıkıntı yerlere giren süt bulaşığı kolayca temizlenemez. Buralarda kalan süt mikropların çoğalmasına ve sütün kısa zamanda bozulmasına neden olurlar. Demir, çinko ve bakır kaplar süte iyon verirler. Süte geçen bu iyonlar katalitik etki yaparak sütün bozulmasını çabuklaştırırlar. Buna mani olmak için kullanılan kaplar kesinlikle paslanmaz çelikte olmalıdır. Bakır kaplar kullanılmadan önce mutlaka kalaylanmalıdır. Sağım kaplarının ağzı dar olursa havadaki mikropların süte bulaşma ihtimali azalır. Ancak süt kaplarının ağzı tezlenmeyi güçleştirmeyecek kadar genişte olmalıdır. 2. 5. İyi Sağıcı, Sağım Metodu ve Temiz Sağım Makineleri Sağımı yapan kişi hijyenik süt elde etmeye uygun bir temiz elbise giymelidir. Sağıcının eleri temiz, yarasız ve hastalıksız olmalıdır. Sağımdan önce eller iyice temizlenip kurulanmalıdır. Sağım makineyle yapılırsa sağım makineleri talimatlara uygun olarak kullanılmalıdır. İster elle isterse makineyle sağımda olsun sağıma başlamadan önce meme iyice temizlenip kurulanmalıdır. Eğer sağım makineyle yapılıyorsa makinenin bütün parçaları her sağımdan sonra sökülüp temizlenerek süt bulaşığı giderilmelidir. Temizleme işlemi şöyle yapılır. Önce çeşme suyu ile kabaca çalkalanır, 118
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
arkasında temizleyici deterjan bulunan sıcak suyla fırçalayıp yıkadıktan sonra çeşme suyu ile durulanıp klorür suyla veya buhardan geçirilerek kurutulup bir sonraki kullanıma hazır hale getirilir. 2.6. Sağım Sırasında Dikkat Edilecek Hijyenik Kurallar Meme başının ucundaki kaslar çok sıkı kapanmadığından mikroplar meme başından içeri girerler. Bunun için ilk sağılan süt fazla mikropludur. Bu yüzden ilk sağılan süt sağım kabının yanında bulunan başka bir kaba koyulmalı, esas süte karıştırılmamalı ve ayrı olarak işlenmelidir. Tedavi görmüş inekler en sonunda sağılmalı ve bu hayvanların sütleri de yine esas sütle karıştırılmamalıdır. Sağımda meme ucunda süt kalmamasına dikkat edilmelidir. Sağım sonunda süt ya hemen işlenmeli, ya da işleninceye kadar kısa süreli olarak buzdolabı sıcaklığına soğutularak muhafaza edilmelidir. Çiğ süt soğutma tertibatı bulunan araçla süt işletmesine taşınmalı; burada hemen işlenmeyecekse, yine işleninceye kadar, en fazla 1‐2 saat süreyle soğuk depoda tutulmalı ve arkasından ısıl işleme tabi tutulmalıdır. Süt içilebildiği gibi çeşitli mamullere işlenerek de tüketilebildiği için beslenmedeki önemi daha da artmaktadır. 3. HİJYENİK VE KALİTELİ YOĞURT ÜRETİMİ Yoğurt sağlık açısından önemli bir yere sahiptir. Tereyağı ve peynir yapımında süt şekeri ve bazı mineral maddeler kaybolduğu halde yoğurt; sütün tüm bileşenlerinin tamamına yakınını koruyabilmektedir. Yoğurtta bulunan asit ve bakteriler; sağlığa zararlı mikropların yaşamasını engellemektedir. Bazı zehirlenme olaylarında yoğurt panzehir olarak kullanılmaktadır. Ayrıca hazımsızlıkları giderici, dinlendirici ve uyku verici özelliğe sahiptir. Yoğurt süte nazaran daha besleyicidir. Bu özellik, mayalama sırasında sütün bazı bileşenleri ön değişime uğrayarak sindirimini kolaylaştırılıp, yarayışlılığının artmasına bağlanmaktadır. Yoğurdun bazı hastalıklara karşı koruyucu ve tedavi edici özelliği vardır. Bağırsak zehirlenmeleri, kronik ishal, dizanteri, hazımsızlıktan kaynaklanan ağız kokusu, kabızlık, mide taşması gibi hastalıklar ile hamilelikteki sıkıntı ve düzensizlikleri gidermede yoğurt güvenle ve başarıyla kullanılabilmektedir. Yoğurt bağırsak florasında asidik ortam oluşturması sonucu, kokuşturucu ve zararlı bakterilerin 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
119
gelişmesine engel olması nedeniyle, bu tür bakterilerin yaşamasına fırsat vermez. Böylece toksik madde oluşumu engellenmiş olur. Belirtilen özelliklere sahip olması nedeniyle yoğurt insan ömrünü uzattığına dair ciddi bilgiler tespit edilmiştir (TARAKÇI, 2006; ANON., 2006). Yoğurt pişirilmiş sütün yoğurt mayasıyla fermente olması sonucu oluşan sağlıklı, besleyici ve sevilerek tüketilen bir süt ürünüdür. Yoğurt yapımında da inek, koyun ve manda sütleri veya bu sütlerin karışımı kullanılır. 3.1. Hijyenik ve Kaliteli Bir Yoğurt Şöyle Yapılmaktadır Diğer süt ürünlerinde olduğu gibi yoğurtta da hammaddenin özellikleri önemli ölçüde hijyenik yapıyı ve kaliteyi etkilemektedir. Yoğurda işlenecek çiğ sütün (ANON., 2006); • Hastalıksız bir hayvandan sağılmış olması, • Taze ve antibiyotik içermemesi, • Mikrop oranının düşük olması, • Yabancı tat ve koku bulunmaması, • Yoğurt bakterilerinin faaliyetini engelleyici (deterjan vb) madde içermemesi gerekir. Süt işletmeciliğinde temizlikte dezenfektan ve deterjanlar geniş ölçüde kullanılmaktadır. Yıkamada yeterli durulama yapılmazsa süte geçen bu dezenfektan ve deterjanlar sütün yoğurtlaşmasında istenmeyen bazı sorunlar meydana getirmektedir. Ayrıca ekşiyen sütlerin asitliğini gidermek için süt üreticileri tarafından özellikle yaz aylarında sütlere karbonat katmaktadırlar. İçine karbonat katılan sütten iyi bir yoğurt yapmak zordur. Böyle sütlerde, yoğurdun mayalanma süresi uzar, oluşan yoğurt gevşek olur ve yoğurtta arzu edilmeyen tat ve koku oluşur. İyi kalitede çiğ süt evlerde 3‐4 kat bezden geçirilerek, işletmelerinde ise seperatörle süzülür. Yağ oranının ayarlanması; son yıllarda yağlı ürün tüketiminden kaçınan kişilerin ihtiyacını karşılamak için; yağı düşük yada yağsız yoğurt elde edilmeye başlanmıştır. Böyle bir yoğurt elde etmek için sütten krema çekerek sütün yağ miktarı istenilen orana ayarlanmalı. Kurumaddenin artırılması; yoğurda işlenecek sütün kurumaddesinin arttırılması gerek ürünün kıvamı, gerekse aroması 120
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
açısından önemlidir. Sütün kurumadde içeriğinin arttırılması; sütün ısıtmayla bir kısım suyunun buharlaştırmasıyla veya süttozu katımı ile sütün su oranının düşürülmesiyle yapılır. Isıl işlem ve soğutma; yoğurt üretiminde kullanılan süt 90‐95°C’de 10‐15 dakika ısıda bekletme ile yapılır. Bu ısıtmanın asıl amacı zararlı ve hastalık yapıcı mikropları yok etmektir. Isıtılan süt mayalama sıcaklığına yani; 43‐45°C ye kadar soğutulmalı. Maya ilavesi ile pıhtılaştırma ve depolama; iyi bir mayada yoğurt bakterilerinin (Streptecoccus thermophilus ve Lactobacillus bulgaricus) oranları % 50/50 veya 55/45 oranlarında olmalıdır. Eğer mayadaki yoğurt bakterilerinin oranı dengesiz olursa istenilen kalitede bir yoğurt elde etmek mümkün olmamaktadır (KONAR, 2005; TARAKÇI, 2006). Süte % 1‐3 oranında iyi kalitede yoğurt (saf kültür) katılarak iyice karıştırılır. Mayalama ve ambalajlama işlemi tamamlandıktan sonra sütler 41‐43°C’de 3‐3,5 saat yoğunlaşmaya bırakılır. Pıhtılaşması tamamlanan yoğurt 10°C’nin altına soğutulur. Bunun için yoğurdu kısa bir süre oda ısısında beklettikten sonra soğutma yapılması idealdir. Soğutmanın ani olarak buzdolabında yapılması yoğurtta yapı bozukluğuna, yetersiz yapılması ise tatta ekşiliğe neden olur. Soğutma işlemi tamamlanan yoğurtlar buzdolabında 1 gün bekletildikten sonra tüketime sunulurlar. Bu şekilde işlenen bir yoğurt 10 gün süreyle buzdolabında kalitesinden bir şey kaybetmeden saklanmaktadır. 4. HİJYENİK VE KALİTELİ PEYNİR ÜRETİMİ Peynir, sütün peynir mayası ile pıhtılaştırılıp, pıhtının kesilmesiyle, süzülmesi, preslenmesi ve belirli koşullarda olgunlaştırılmasıyla elde edilen bir süt ürünüdür. Bileşiminde süte oranla çok daha fazla yağ, protein ve kalsiyum bulundurması nedeniyle peynir insan beslenmesinde ve soframızda vazgeçilmez bir yere sahiptir. Peynire işlenecek süt, bileşimi bakımından mikropların kolay gelişebildiği bir içeriğe sahip olduğu için; sağımından tüketime kadar geçen sürede temizliğe son derece uymayı gerektirir (ANON., 2006). 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
121
Beslenmemizde çok önemli bir yeri olan peynir, ev şartlarında çiğ sütten yapılarak tüketilmektedir. Çiğ sütün mikrop içeriğinin yüksek olması nedeniyle temiz ve sağlıklı bir peynir elde edilememektedir. Bu durumu gidermek için yani hijyenik bir peynir üretimi için; süt mutlaka ısıtıldıktan sonra peynire işlenmelidir (65°C 30 dakika ısıtılır; süt ısıtılırken buhar çıkmaya başladığında ocak söndürülüp bu ısıda yarım saat kadar bekletilir yada termometre yani ısı ölçer ile sıcaklık takip edilmeli). Ülkemizde Beyaz peynir üretimi ve tüketimi yaygın olduğu için öncelikle beyaz peynir üretimini inceleyelim. Peynire işlenecek süt taze olmalı ve içinde yabancı madde bulunmamalıdır. Çünkü; • Sütte bulunan antibiyotik ve koruyucu maddeler sütün pıhtılaşmasını önlerler. • Sütün meme iltihabı da denilen mastitisli sütlerden veya bakteri içeriği yüksek sütlerden peynir işlendiğinde ileriki aşamalarında kusurlar ortaya çıkmaktadır. 122
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
olmakta ve peyniraltı suyunun ayrılması zorlaşmaktadır (ANON., 2006). Isıtmadan sonra süt mayalama sıcaklığı 30‐32°C ye kadar soğutulur ve mayanın kuvvetine göre 90 dakikada pıhtılaşma olacak şekilde peynir mayası ilave edilerek pıhtılaştırılır (KONAR, 2005). Peynirin olgunlaşması istenilen düzeyde olması için süte mayalamadan 30 dakika kadar önce kültür katılır. Kültür; peynirde istenilen koku, tat ve aromayı oluşturmak, sütte dengeli bir asit gelişimini sağlamak, pıhtının peyniraltı suyundan ayrılmasını kolaylaştırmak ve olgunlaşmayı düzene sokmak amacıyla katılır. Peynir yapımında saf kültür kullanımı konuyu bilen eleman ve laboratuar gerektirdiğinden bu işlem ev şartlarında zor olacağından bunun için; bir gün önceki taze yoğurt bu amaçla % 0.5‐1 oranında kullanılabilir. Pıhtı kesilmeden önce şu kontroller yapılır; • Pıhtı bıçakla kesildiğinde düzgün bir şekilde ayrılmalı, Elde edilen taze ve kusursuz süt, yoğurtta olduğu gibi peynirde de yağ içeriği istenilen orana ayarlanır. • Bıçakta süt bulaşığı kalmamalı, Sütün ısıtılması; Türkiyeʹde peynir sütünde ısıtma mevzuatlarda belirtildiği gibi 65°C de 30 dakika veya 75°C de 15‐20 saniyedir. Sağlıklı bir peynir için bu normlara mutlaka uyulmalıdır. Oysa çiğ sütten yapılan peynirlerde hastalık yapıcı mikroorganizmalar uzun süre canlı kalabilmektedir. Bu nedenle üretimden hemen sonra tüketime sunulacak peynirler için sütün belirtilen ısı ve sürelerde tutulması tüketici sağlığı açısından son derece önemlidir. Peynir çiğ sütten yapılacak olursa söz konusu mikroorganizmalar peynirde uzun süre kalabilmektedir. Bu yüzden çiğ sütten yapılan peynirlerin 90 gün salamurada olgunlaştırıldıktan sonra tüketilmesi gerekir. Taze tüketilecek peynirlerin ısıtılmış (pastörize edilmiş) sütten yapılması toplum sağlığı açısından çok önemlidir. Sütün istenilen ısıtma yapılmasıyla “burusella” ve “verem” gibi hastalık etmeni mikroorganizmalar yok edilmektedir. Sütün ısıtılmasıyla ayrıca arzu edilmeyen tat ve gaz oluşturan mikroorganizmalarda imha edilerek peynir kalitesine olumlu etki sağlanır. Ancak belirtilen ısılardan yükseğe çıkılınca sütün maya ile pıhtılaşma yeteneği azalmaktadır. Böyle elde edilen pıhtı daha az sıkı • Pıhtı bulunduğu kaba yapışmadan kolayca ayrılmalı, • Pıhtının kesildiği yerden sarımsı yeşilimsi su çıkmalı, Pıhtı kesim olgunluğuna gelince; bıçakla kibrit büyüklüğünde parçalanır. Parçalama işleminde pıhtının fazla hırpalanmamasına dikkat edilmelidir. Kesilen pıhtı peynir suyunun üste çıkıp, pıhtının çökmesi için 10‐15 dakika bekletilir. Sarı suyu ayrılan pıhtı, süzme bezi bulunan kaba bir kaseyle aktarılır ve bezin karşılıklı uçları bir araya getirilerek süzülmesi sağlanır. Pıhtı temiz bir yerde baskıya alınır. 2‐3 saat baskıda bekletildikten sonra, peynir kalıp büyüklüğünde kesilir. Dilimlenen peynirler iri tuzla tuzlanarak bir gece bekletilir. Sertleşen Beyaz peynirler kavanoz, plastik ve teneke kutulara dizilir. Üzerini örtecek şekilde salamura koyulur. Peynir Salamurasının Hazırlanması; %15‐16 tuz içerikli salamura için; 1 litre temiz suya 4 yemek kaşığı iri tuz katılarak eritilir, kaynatılıp soğutulmasıyla elde edilir. Salamuraya konulan peynir 5‐6°C’lik soğuk hava depolarında veya buzdolabında saklanır. Bu şartlarda 3 ay 123
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
olgunlaştırılan peynir istenilen tat ve aroma kazanmıştır ve tüketime sunulur. 124
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
ORMAN GÜLÜ VE AİLE KAYNAKLAR KONAR, A. 2005. Süt teknolojisi. 4. baskı. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi yayın no: 140. Adana. METİN, M. 2001. Süt teknolojisi. Geliştirilmiş dördüncü baskı. Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi yayınları no: 33. Bornova‐İzmir. TARAKÇI, Z. 2006. Süt teknolojisi. Ders notları. Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Ordu. ANONYMOUS, 2006. http://www.erzurum‐tarim.gov.tr/teknik/ teknik.htm;Yoğurt ve peynir yapımı BOŞ SAYFA
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
125
YENİ DÜNYA: İNTERNET ‐ AİLELERİN YENİ DÜNYADAKİ SORUMLULUKLARI NELERDİR? Prof. Dr. H.Ferhan ODABAŞI*, Arş. Gör. Ahmet Naci ÇOKLAR*, Yard. Doç. Dr. Işıl KABAKÇI* ÖZET Çağımızın en önemli iletişim araçlarından ve bilgi kaynaklarından biri olan internet, sağladığı bu avantajlar sayesinde kullanılması kaçınılmaz bir araç olarak kendisini kabul ettirmeye başlamıştır. Özellikle başta bilgisayar ve cep telefonları olmak üzere teknolojideki tüm gelişmeler interneti hayatımıza girmeye zorlamaktadır. İnternet sağladığı pek çok üstünlük kadar, sınırlılığı da beraberinde getirmektedir. Özellikle günlük yaşamdaki her ortamda çocukları tüm tehlikelerden korumaya çalışan ailelerin, internet ortamında da ortaya çıkabilecek tehlikelerden korumaları öncelikli görevidir. Günümüzde teknolojiyi kullanma konusunda çocukların anne ve babalarından daha donanımlı olduğu bir gerçek olmakla beraber interneti yasaklamanın da bir önlem değil, çocuğu böyle önemli bir araçtan yoksun bırakacak bir yanlış olacağı unutulmamalıdır. Ancak anne‐babalar olarak çocukların internet ortamında güvenliğini sağlayacak bir takım önlemler alınabilir. Bu çalışmada ailelerin çocukları için internet ortamında güvenliğini sağlayacak bir takım önlemler açıklanmıştır. 126
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
that will deprive children of such an important tool. On the other hand, parents can take some precautions to ensure children’s security on the internet. In this study, some precautions that can be taken by parents to ensure children’s security in the internet are proposed. Keywords: Internet, Parents, Children, Security. 1. İNTERNET VE İNTERNETİN KULLANIM ALANLARI İnternet genel olarak telefon hatları, uydular gibi özel teknolojiler ile bilgisayarların birbirine bağlanması sonucu ortaya çıkan genel bir iletişim ağıdır. Günümüzdeki kullanım şekli ile tarihsel gelişimi 1980’li yılların sonuna dayanırken, ülkemizde ise ilk olarak 1990 yılında internet hizmetleri başlamış ve o zamandan itibaren de hızlı bir şekilde yaygınlaşmaktadır. Özellikle son yıllarda maliyetlerin düşürülmesi ve ADSL bağlantıların yaygınlaşması gibi nedenler internetin yaygınlaşmasında önemli etkenler olarak ortaya çıkmaktadır. Şekil 1: ADSL Bağlantının Genel Yapısı (TTnet, 2006) Anahtar Kelimeler: İnternet, Aile, Çocuk, Güvenlik. ABSTRACT The New World: Internet‐ What Are The Responsıbılıtıes Of Parents In The New World? Internet has begun to make itself accepted as an inevitable tool being one of the most important communication tools and information resources in this era. All technological developments, primarily computers and mobile phones, compel the internet to enter in our lives. Although internet provides many advantages, it brings many limitations as well. Especially, protecting children from possible dangers on the internet is the primary role of parents who try to protect their children from all dangers in daily lives. It is a fact that children are more equipped in terms about using internet than their parents are. However, forbidding internet is not a precaution but a mistake * Anadolu Üniversitesi, Eğitim Fakültesi., Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü, Eskişehir, TÜRKİYE [email protected] * Anadolu Üniversitesi, Eğitim Fakültesi., Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü, Eskişehir, [email protected] * Anadolu Üniversitesi, Eğitim Fakültesi., Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü, Eskişehir,[email protected] 1.1. İnternetin Tanımı İnternet, İngilizce Interconnected Networksʹun (kendi aralarında bağlantılı ağlar) kısaltmasıdır (Vikipedi, 2006). İnternet, dünya çapında birçok bilgisayarı özel donanımlar aracılığı ile birbirine bağlayan çok büyük bir bilgi ağıdır. Daha ayrıntılı olarak interneti dünyanın dört bir yanındaki bilgisayar ağlarının birbirine bağlı olduğu, genişliği dünya çapında, sürekli büyüyen bir iletişim ağı ve üretilecek bilginin dolaşım sistemi şeklinde de tanımlamak mümkündür (Gökçöl, 2001). Bu açıdan 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
127
bakıldığında internet, milyonlarca insanın kendi amaçları doğrultusunda ve bilgisayarlar aracılığı hem iletişim kurabildiği hem de bilgi alış‐verişinde bulunabildiği bir sistemdir (Odabaşı ve diğerleri, 2007). 1.2. İnternetin Kullanım Alanları 128
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Şekil 2: İnternetle Yapılabilecek Bazı İşlemler İnternet aracılığı ile sohbet etmek, oyun oynamak, müzik dinlemek, alışveriş yapmak, dünyanın herhangi bir yerindeki kütüphanelerde araştırma yapmak, günlük veya haftalık dergi ve gazeteleri okumak, bankacılık işlemleri, otel, tiyatro ve uçak için rezervasyon gibi birçok işlemi yapmak mümkündür. Ancak genel anlamda internetin sağladığı olanakları aşağıdaki şekilde gruplandırmak mümkündür (Eastman Internet, 2003). • E‐posta (e‐mail) Hizmetleri: E‐posta günümüzde bireyler arası iletişimde büyük bir öneme sahiptir. Kullanıcıların gerek ailesi, arkadaşları gibi yakın çevresi ile, gerekse dünyanın diğer ucundaki tanımadığı insanlarla iletişim kurmasını sağlamaktadır. e‐posta’nın en önemli olanağı ücretsiz olmasıdır. Bir başka ifade ile telefon ya da faks da olduğu gibi her bir kullanımı için ekstra bir ücret gerektirmemesidir. • Bilgi Hizmetleri: İnternet üzerinde bir insanın aradığı kanunlar, yasalardan ticari fuarlar ve konferanslara, eğitimden, ticari işletmelere, yeni fikirlerden teknik desteklere kadar neredeyse tüm konularla ilgili büyük miktarda bilgi bulunmaktadır. • Genel Hizmetler: İnternet üzerinden online bankacılık, iş arama ve başvuru işlemleri ve otel rezervasyonu gibi pek çok hizmete ulaşmak mümkündür. Bu işlemler genellikle fazladan bir ücret talep edilmeksizin gerçekleştirilebilmektedir. • Alış‐Satış İşlemleri: Internet dünya çapında ürünleri satın alabilmek veya satabilmek için çok etkili bir ortam sunmaktadır. İstenilen herhangi bir ürünü istediğiniz herhangi bir ülkeden sipariş verebilmektesiniz. Aynı zamanda borsa takibi ve borsa ile ilgili işlemleri de internet üzerinden yapabilmeniz mümkündür. • Topluluklar: İnternet üzerinde sanal anlamda birbiri ile aynı özelliklere sahip bireylerin bir platformda bir araya gelmeleri mümkün olmuştur. Örneğin, Türk Sanat müziği seven bireyler veya 2003 Aybastılılar gibi bir takım ortak özelliğe sahip olan bireylerin sanal ortamda bir haberleşme grubu oluşturmaları da mümkün olmaktadır. Sonuç olarak, İnternet’in toplumsal hayata getirdiği bu kolaylıklar, başta eğitim olmak üzere, sağlık, savunma, endüstri ve kamu sektörü gibi farklı alanlara çok boyutluluk kazandırmıştır. İnternet’in bu hızlı gelişimi önümüzdeki yıllarda daha da çok alanı etkileyerek, toplumlar için vazgeçilmez bir yaşam şekli olacaktır. 1.3. Türkiye’de İnternet Kullanım Durumu İnternet’e tüm dünya üzerinde üniversiteler, araştırma enstitüleri, kamu kuruluşları, ticari kuruluşlar gibi pek çok kuruluş bağlıdır ve bu 129
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
kullanıcılarının içine her geçen yıl daha fazla sayıda kuruluş ve öğrencinin katılmasıyla, internet dünya çapında bir iletişim ve bilgiye erişim ağı halini almıştır. Bu nedenle hem tüm dünyada, hem de ülkemizde interneti kullananların sayısı artmaktadır. 2005 yılı verileri ile Türkiye’de toplam nüfusun yaklaşık %14’üne karşılık gelen 10 milyon birey interneti kullanmaktadır. İnternet kullanıcılarının bağlantı sıklığı incelendiğinde ise (Şekil 3) kullanıcıların yarısı her gün internete bağlanmaktadır. Kullanıcıların %33’ü ise haftada bir gün internete bağlanmaktadır (TÜİK, 2005). Şekil 3: İnternet kullanıcıların İnterneti kullanım sıklığı 130
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
65 ‐ 74 yaş arası 1.538.969 1.347.666 2.201 0,14 24.260 1,80 Şekil 4’deki internet bağlantı yeri ile ilgili veriler incelendiğinde kullanıcıların çoğunun (%36) işyerlerinde, %29’unun internet kafelerde ve %22’sinin ise evlerinde internete bağlandığı görülmektedir (TÜİK, 2005). Şekil 4: İnternet Kullanımı İçin Tercih Edilen Bağlantı Yerleri 22%
29%
Evde (%22)
iki-üç ayda bir
3%
Ayda en az
bir defa
%13
İşyerinde (%35)
Haftada en az
bir defa
%33
Hergün /neredeyse
hergün
%51
Eğitim alınan yerde
(%7)
6%
7%
35%
Arkadaş, akraba vb.
başkalarının evinde
(%6)
Internet kafede (%29)
Kullanıcıların yaşlarına göre dağılımı incelendiğinde ise interneti kullanan bireylerin büyük bir kısmı 16‐24 yaş arasındaki gruptadır. Sonrasında ise 25‐34 yaş grubundaki kullanıcılar gelmektedir (Tablo 1).
Tablo 1: İnternet Kullanıcılarının Yaşlara Göre Dağılımı (TÜİK, 2005) Yaş grubu Toplam birey sayısı Kadın Erkek İnternet kullanan birey sayısı Kadın % Erkek % 16 – 24 yaş arası 5.615.420 5.254.609 1.057.079 18,82 1.965.750 37,41 25 – 34 yaş arası 6.365.819 6.564.992 676.835 10,63 1.477.391 22,50 35 ‐ 44 yaş arası 4.856.389 4.912.100 243.235 5,01 704.745 14,35 45 ‐ 54 yaş arası 3.580.169 3.687.825 84.606 2,36 372.042 10,09 55 ‐ 64 yaş arası 2.270.517 2.184.186 21.285 0,94 83.067 3,80 Yukarıdaki veriler incelendiğinde Türkiye’de kullanıcıların büyük bir kısmının her gün interneti kullandıkları, kullanıcıların çoğunluğunun 16‐24 yaş arasında olduğu ve internet kullanımının çoğunlukla işyeri veya kafelerde gerçekleştirildiği görülmektedir. 2. ÇOCUKLARIN İNTERNETİ KULLANIM DURUMLARI Bireylerin bilgisayar kullanımı konusundaki bilgi ve becerileri bilgisayar okuryazarlığı olarak adlandırılırken, internette işlem yapabilme becerisi ise internet okuryazarlığı olarak adlandırılmaktadır. Bilgisayar ve internet okuryazarlığının yabancı dil, müzik eğitimi gibi belirli yaş dönemlerinde kazanılması daha kolay olmaktadır. Microsoft (2004) tarafından yapılan bir araştırma internet kullanıcıları arasında en hızlı büyüyen grubun okulöncesi çağdaki çocuklar olduğunu ortaya 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
131
132
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
koyarak, bu sonucu desteklemektedir. İnternetin ülkemizde 1990 yılında ilk kez girdiği ve 1990’lı yıllarda yaygınlaştığı düşünülürse geçmişi yakın tarihe dayanan bilgisayar ve internet okuryazarlığı konusunda çocukların anne‐babalarından daha iyi durumda olduğu söylenebilir. Bu nedenle ülkemizde internet kullanımı konusunda en büyük dilimi, en alt yaş grubu oluşturmaktadır (Tablo 1). kontrol edemezler. İnternet üzerindeki içeriğin denetlenmesi teknik olarak da olası değildir. İnternetin merkezi kontrolü olmayan bir yayın olması, büyümenin nasıl olacağı yolunda bir ipucu da vermemektedir. Dolayısı ile her ülke internet bağlantısını gerçekleştirirken kendi ülkesinin dilini, değerlerini ve kimliğini de kollamak durumundadır (Moble ve Wilson, 1998). Ülkemizde öğrencilerin internet kullanımlarına yönelik yapılan bir araştırma ile öğrencilerin interneti kullanım amaçlarının ödev yapmak (%84), akademik bilgi takibi (%79), program download etmek (%77), haberleri takip etmek (%74), iletişim hizmetleri (% 67), Sörf yapmak (%58), sohbet (chat) etmek (%47), oyun oynamak (%35), online ders takibi (%27), online bankacılık işlemleri (%15), film izleme (%14) ve alışveriş yapmak (%12) şeklinde sıralandığı görülmektedir (Tanyeri ve diğerleri, 2005) İnternette ortaya çıkabilecek tehlikeler hem yaş özellikleri gereği tehlikelere daha açık olmaları, hem de interneti en çok kullanma oranına sahip olmaları nedeniyle çocuklar üzerinde etkili olmaktadır. İnternetin çocuklar için risklerini aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür (AACAP, 2001): Yapılan bir diğer araştırma ise en önemli internet erişim ortamının internet kafeler olduğu ve bu mekânların en yoğun yararlanıcılarının da genellikle internet kafeye arkadaşlarıyla birlikte gelme eğiliminde olan öğrenciler olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, gene bu araştırmaya göre internet kafelerin öncelikli kullanım amaçlarının oyun, daha sonra eğlence ve son olarak da eğitim‐bilgi amaçlı olarak sıralandığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu bulgulara ek olarak, internet kafelerin ışıklandırma, havalandırma ve gürültü gibi fiziksel özelliklerinin internet kafelerin en yoğun kullanıcıları olan öğrenciler için uygun olmadığı da ulaşılan sonuçlardan birisidir (Taşpınar ve Gümüş, 2005). Diğer önemli orana sahip bağlantı yerlerinin ise ev ve okullar olduğu yine aynı araştırma ile ortaya konmaktadır. 3. İNTERNETTE ÇOCUKLARI BEKLEYEN TEHLİKELER İnternetin denetlenemeyen yapısından dolayı hem çocuklar hem de aileler farklı tehlikelerle karşı karşıya kalabilmektedirler. İnternet üzerinde sansür olmadığı için, dünyanın herhangi bir yerinden şirketler, hükümetler, bireyler ve kurumlar internet üzerinden her tür materyali yayınlayabilirler. İnternetin küresel dağılımı o denli hızlı gelişmiştir ki, interneti izlemek ya da kontrol etmek olası boyutları aşmıştır. İnternet servis sağlayıcılar, bireyleri bu sitelere bağlarken, bu sitelerdeki içeriği • İnternet üzerinde uygun olmayan alanlara girmeye teşvik edilmeleri • Şiddet ve pornografik içerikteki çevrimiçi bilgi ile karşılaşmaları • Güçlü reklamcılık unsurları ile yanıltılmaları • Ödül verileceği belirtilerek, bilinmeyen bir web sayfasına kişisel ve ailesel bilgilerini girmeye ikna edilmeleri • Fiziksel ve sosyal gelişime yönelik etkinliklere yeterince zaman ayırmamaları Türkiye Bilişim Şurası (2002) raporuna göre 7‐15 yaş grubundaki çocukların %90’ının interneti eğlence ve yararlı olamayan siteleri incelemek için kullandığı belirtilmektedir. Bu raporda da çocuklar için internetin tehlikeleri şu şekilde sıralanmıştır (İnternet Kurulu, 2002): • Pornografik ya da olumsuz ve tehlikeli inanç içerikli web siteleri gibi zararlı sitelerin kolayca ulaşılabilir olması. • Çocuklar için yararlı olabilecek içerikteki sitelere kolay ulaşılabilecek kaynakların bulunmaması. • İnternetin aile içi çatışmalara neden olması. • Ekonomik yönden (telefon ve alışveriş faturaları gibi) zararlı olması. • Günlük işleri aksatacak yönde zaman kaybına neden olması. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
133
• İnternette kişinin kendisini olduğu gibi yansıtmaması nedeniyle kimlik kargaşasına sebep olması • İnternetin yararlı amaçlarla kullanılmaması 134
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Çocukların yukarıda başlıklar halinde verilen tehlikelere karşı yasal sorumluluğu da ailelerinde bulunmaktadır. Bu nedenle ailelerin çocuklarına internet kullanımında bir takım sorumluluklar düşmektedir. • İnternetin bağımlılık yaratması. İnternetin çocuklar için belirtilen bu tehlikelerini belli başlıklar altında toplayarak, aşağıdaki şekilde sınıflamak mümkündür (Magid, 2003): Uygun Olmayan İçerik: Çocuklar, internet üzerinde yapısında cinsel ya da şiddet öğeleri barındıran ya da yasal olmayan tehlikeli etkinliklere cesaretlendiren içerikle karşı karşıya kalabilirler. Çocuklar, uygun olmayan içerikteki bu web sayfalarıyla kendi istekleri dışında sohbet odaları, e‐posta ya da kısa mesaj servisi aracılığıyla karşılaşabilirler. Fiziksel Saldırı: Çocuklar, özellikle sohbet odaları aracılığıyla iletişim kurdukları kişiler tarafından kendisinin ya da aile üyelerinin güvenliğini tehlikeye atabilecek kimlik ve adres bilgilerini vermeye ikna edilebilirler. Bunun için çocuk saldırganları, çocuğun güvenini kazanmak ve daha sonra yüzyüze bir buluşma ayarlamak için sohbet odaları, e‐posta ya da kısa mesaj servislerini kullanabilirler. Virüsler ve Hacker’lar: Çocuklar, interneti yetişkinlere göre daha bilinçsiz ve tedbirsiz kullanabilecekleri için bilgisayara zarar verebilecek bir virüs içeren dosyayı bilgisayara indirebilir ya da bilgisayara uzaktan bir hacker’ın giriş yapma riskini artırabilirler. Bu durum, aile gizliliğini ve güvenliğini tehlikeye atabilir. Yasaya Uygunluk ve Mali Boyut: Çocukların internet üzerinden web sayfaları aracılığıyla kredi kartı numaralarını vermeleri, aileleri finansal açıdan sıkıntıya sokacak büyük bir borçla karşılaşmalarına sebep olabilir. Ayrıca, çocuklar internet üzerinde bilmenden ya da bilerek başkalarının haklarına saygı göstermeme gibi ahlaki ya da yasal olmayan davranışlarda bulunarak kendilerini ve ailelerini sıkıntıya sokabilirler. 4. ANNE‐BABALAR SORUMLU‐LUKLARI OLARAK AİLELERİN İNTERNET Her teknolojinin kullanımında olduğu gibi internetin kullanımında da ailelerin görüşleri ve tutumu öncelikli önem taşımaktadır. İnternetin kullanımı ile ilgili ilköğretim düzeyindeki çocukların ailelerinin görüşlerini belirlemek için yapılan bir araştırmada, ailelerin güvenlik konusundan habersiz olmakla birlikte, interneti ekonomik bir ortam olarak gördüklerine ve internetin akademik başarıyı artırdığına ve çağdaş yaşamın bir gerekliliği olduğuna inandıkları sonuçlarına ulaşılmıştır. Araştırmanın bir diğer önemli sonucu ise, ailelerin internetin aile ilişkilerini olumsuz etkilediğine inanmadıklarıdır (Odabaşı, 2005). Bu araştırma sonuçlarına göre, ailelerin internetin 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
135
tehlikeleri konusunda yeterince bilgili ve bilinçli olmadıkları söylenebilir. Aileler, çocuklarına yabancılarla konuşmamayı, eğer evde yalnızlarsa kapıyı yabancılara açmamayı, bilinmeyen kişilere telefonda bilgi vermemeyi öğretirler. Hatta çoğu aile, çocuklarının gittikleri yeri, oyun oynadıkları çocukları ve televizyonda izledikleri programları, okudukları dergi ve kitapları da denetlerler. Ancak, çoğu aile, çocuklar için dış dünya kadar endişe verici olan sanal dünyada gezinirken çocuklarını denetlemeleri ve rehberlik sağlamaları gerektiğinin farkında değildirler (AACAP, 2001). Anne‐baba olarak çocuğunuzun yaş grubuna ilişkin çeşitli önlemler almanız gerekebilir. Aşağıda genel olarak çocuklarınızın internet üzerindeki güvenliklerini sağlamak için alabileceğiniz önlemler sıralanmıştır (Steward, 2000; Microsoft, 2004; AACAP, 2004): • Bilgisayarı evinizin tüm aile bireylerine açık bir alanına yerleştirin. Bilgisayarı çocuğun odasına koymak, kapıyı kapattığı an kendi kendine kalıp, istediği an istediği ortama ulaşma özgürlüğünü sağlayacaktır. Üstelik bu yaklaşımda çocuk, sosyalleşme sürecinden de kopacaktır. • Çocuğunuzun örnek alacağı ilk kişi sizsiniz. Bu nedenle, öncelikle kendi internet kullanımınızın diğer etkiliklerinizle dengeli olup olmadığını ve çevrimiçi alışkanlıklarınızı denetleyin. • Çocuğunuzda internet bağımlılığının belirtilerini araştırın. Çocuğunuzun internet kullanımının okuldaki performansını, sağlığını, ailesiyle ve arkadaşlarıyla ilişkilerini etkileyip etkilemediğini kendinize sorun.. Çocuğunuz internet bağımlılığı belirtileri gösteriyorsa, profesyonel bir danışmana başvurun. • Çocuğunuzun internet kullanımını yasaklamayın. Unutmayın ki, internet sosyal hayatın önemli bir parçasıdır. Ancak, çocuğunuzun bilgisayar karşısında geçirdiği süreye bir sınır getirin. • Çocuğunuzun internet kullanımına belirli kurallar getirin ve bu kurallara uymasını sağlayın. Bu kurallar; her gün belirli bir süre çevrimiçi olma; ödevleri bitirinceye kadar internette 136
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
gezinememe veya anlık iletileri kullanamama; sohbet odalarına veya çevrimiçi yetişkin içerikli sitelere girememe gibi kurallardan oluşmalıdır. • Çocuğunuza sohbet odalarında konuşmanın, yabancılarla konuşmayla aynı olduğunu, bu kişilerle asla yüzyüze buluşmayı kabul etmemeleri gerektiğini öğretin. • Çocuğunuza hiçbir zaman bir başka kişiye ya da web sitesine herhangi bir kişisel kimlik bilgisi vermemeyi öğretin. • Çocuğunuza internet üzerinde ulaştıkları bilgilerin ya da gördükleri her şeyin doğru olmadığını, bilginin doğruluğunu sorgulaması gerektiğini ve nasıl sorgulayacağını öğretin. • Çocuklarınızın internetteki gezintilerini denetleyin. İnternet kullanımını izleyen ve kısıtlayan yazılımları araştırın. Filtreleme ve izleme araçları kullanışlı olmalarına karşın, bu araçların deneyimli bir bilgisayar kullanıcısı tarafından devre dışı bırakılabileceğini unutmayın. Gerekirse çocuğunuzun internette girdiği adreslere girip, uygun siteler olup olmadığını kontrol edin. • Çocuğunuzun çevrimiçi etkinlikleri hakkında endişeleriniz varsa, bunu çocuğunuzla konuşun. Öğretmenler ve diğer internet kullanıcılarından tavsiye ve danışmanlık alın. Çocuklarınızla açık iletişim kurmak, bilgisayar kaynaklarını ve interneti kullanmak, size bu sistemlerin bütün olanaklarını hakkında bilgi ve beceri sahibi olmanızı ve karşılaşacağınız herhangi olası bir probleme hazırlıklı olmanızı sağlayacaktır. • Çocuklarınızla bilgisayarda beraber zaman geçirin. Bilmediğiniz konularda onlardan yardım isteyin, ki bu davranış onları çok mutlu edecektir, bildiğiniz şeyleri de çocuğunuzla paylaşın. • Çocuğunuzla bir anlaşma yapın ve bu kurallar çerçevesinde davranmazsa, internet kullanımını yasaklayacağınızı açıkça belirtin. Nitekim, Amerika’da okullarda çocuklara imzalattırılan “İnternet Güvenliği Sözleşmesi” ve Microsoft (2004) tarafından önerilen “Çevrimiçi Davranış Kuralları Anlaşması” bulunmaktadır. Bu anlaşmaları çocuğunuza imzalatarak 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
137
sorumluluk almasını sağlayabilirsiniz (Odabaşı ve diğerleri, 2007). 5. SONUÇ Başarılı birer yetişkin olmaları ve geleceğin bilgi ortamına hazır hale gelmeleri için bilgisayar ve internet okur‐yazarlığı, çocuklarımız için gerekli birer donanım haline gelmektedir. Günümüzde çocukların gereksinim duydukları iletişim ve bilgiye ulaşma şekilleri internet ortamına taşınmaktadır. Bilgi, resim, oyun gibi ortamlar, çocuklar için zengin öğrenme kaynakları oluşturmaktadır. İnternette bulunan sitelerde çok sayıda eğitsel amaçlı, bilgilendirici, eğlendirici içerikler bulundurmaktadır, ancak çocuklarımız için örseleyici, zararlı olabilecek kaynakları içeren sitelerin sayısı da maalesef giderek artmaktadır. İnternet giderek yaygınlaşan ve içeriği artan bir ortam olduğundan, bu artış bilgi artışı ile doğru orantılı olarak devam edecektir. Şu an, olasılıkla gelecekte de internet, merkezi kontrol aracılığıyla denetlenmeyecektir. Olası tehlikelerini dikkate alarak interneti çocukların kullanımına yasaklamak etkisiz ve yanlış bir davranış olacaktır. Bunun yerine internetin doğru kullanımı konusunda çocukların yönlendirilmeleri ve bilinçlendirilmeleri gerekir. Bu nedenle özellikle ailelerin internet kullanımı ve internette kendilerini ve çocuklarını bekleyen tehlikeler konusunda bilinçli olmaları, sorumluluklarının farkında olmaları ve çocuklarını buna göre yönlendirmeleri büyük önem taşımaktadır. 138
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
KAYNAKLAR AACAP (2001); “Children Online”, Facts for Families. 59, Erişim Tarihi: 22.08.2006; http://aacap.org/page.ww? name=Children+ Online&section=Facts+for+Families. Eastman Internet (2003); “Advantages of internet”. Eastman Internet Reports. Erişim Tarihi: 12.10.2006; http://www.eastman.com.au/ e‐commerce/ advantages.html. Gökçöl, Orhan (2001); Bilgi Teknolojileri Ve İnternet, Erişim Tarihi: 12.09.2006; http://www.eng.bahcesehir.edu.tr/css/. 2001. İnternet Kurulu (2002); “Gençlerin İnternet Kullanımı”. Çalıştay Raporu. Erişim Tarihi: 20.09.2006; http://kurul.ubak.gov.tr/calistay/. Odabaşı, H. F. (2005); “Parent’s Views on the Internet Use”, The Turkish Online Journal of Educational Technology – TOJET. 4:1. Odabaşı, H.F. I. Kabakçı ve A. N. Çoklar (2007); İnternet, Çocuk ve Aile. Nobel Kitabevi, Ankara. Magid, L.J. (2003); Child Safety on the Information Highway. Erişim Tarihi: 22.04.2006; http://www.safekids.com/. Microsoft. Ebeveynler için çevrimiçi güvenlik kılavuzu: Yaşlar ve dönemler, Erişim Tarihi: 18.09.2006; http://www.microsoft.com/ turkiye/athome/security/children/ parentsguide.mspx, 2004. Moble, M. ve M. Wilson. (1998); “Cultural Aspecs of Internet Usage: A Preliminary Inguiry”. Education Technology Research and Development. 46:3, ss: 109‐113. Steward, M. (2001); Five Secrets for Parents to Help Encourage Responsible Use of the Internet, Erişim Tarihi: 12.09.2006; http://ResponsibleKids.net/article1.htm. Tanyeri, Tayfun, Cem, Çuhadar, Mübin Kıyıcı, ve Ahmet, N. Çoklar (2005); “University Internet Cafés: One More Cup Of Information For The Road”. First Monday Online Journal. Erişim Tarihi: 12.10.2006; http://www.firstmonday.org/ issues/issue11_5/ tanyeri/index.html. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
139
Taşpınar, M. ve Ç. Gümüş (2003); “İnternet Kafelerin (Dijital Kütüphaneler) Eğitim Amaçlı Kullanımının Teşviki”, Akademik Bilişim 2003’de sunulan bildiri. Adana: Çukurova Üniversitesi. TTNet (2006); ADSL Nedir? Erişim Tarihi: http://www.telekomadsl. com/?pageID=54. 09.09.2006; TÜİK (2005); “Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanımı Araştırması Sonuçları”, http:// Erişim Tarihi: 12.10.2006; http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=1. Vikipedi Özgür Ansiklopedisi (2006); Internet, Erişim Tarihi: 08.08.2006; http://tr.wikipedia.org/wiki/Internet_%28 %C3% B6zel_isim%2t9. 140
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
TÜRKİYE ORMAN GÜLLERİ (RHODODENDRON L.) VE BOTANİK ÖZELLİKLERİ Öğ. Gör. Dr Sevim ALAN* ÖZET Rhododendron L. (Ericaceae) cinsinin Kuzey yarımkürede yayılış gösteren 850’den fazla türü bulunmaktadır. Ülkemizde ise Karadeniz Bölgesinde özellikle Doğu Karadeniz’de ve Batı Anadolu’da yayılış gösteren Rhododendron türleri 1’i endemik olmak üzere 5 tür, 9 taxa ve 4 melez taxa ile temsil edilmektedir. Rhododendron türlerinin (özellikle R. luteum ve R. ponticum) yaprak ve çiçekleri zehirli bileşikler (andromedotoxin vs) taşımaktadır. Arıların bu bitkilerin çiçeklerinden faydalanarak yaptıkları bal ‘’deli bal, acı bal, tutar bal,’’adı ile tanınır. Bu balın tansiyon düşürücü etkisi vardır. Fazla miktarda yendiği takdirde öldürücüdür. Ormangülleri süs bitkisi olarak da yetiştirilmektedir. Bu çalışmada Türkiye’de yetişen Orman gülleri’nin yayılış alanları, kullanılışları ve morfolojik özellikleri araştırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Rhododendron L. Orman gülü, Ericaceae, Botanik, Morfoloji ABSTRACT It has been found that more than 850 species of Rhododendron distributed in the North Hemisphere. Rhododendron is especially spread out in the East Black Sea and West Anatolia and is represented by 5 species one of themis endemic and 9 taxa and 4 hybrid taxa. Leaves and flowers of Rhododendron (especially R. luteum and R. ponticum) contain toxic compounds (andromedotoxin). Honey has been occured by bees used from the flowers of Rhododendron has been recognized as ‘’deli bal, acı bal, tutar bal’’. It has been antihypertansion. It has been eaten excessively,it is toxic. Also, Rhododendron has been growing as decorative plant. In this study, localities of Rhododendron, their uses and morphological characters has been investigated. Key Words: Rhododendron L., Orman gülü, Ericaceae, Botany, Morphology, 1. GİRİŞ Ericaceae (Fundagiller) familyasına ait Rhododendron L. (Orman gülü) cinsi dünya üzerinde Kuzey yarımkürede doğal olarak yayılış gösteren 850 kadar tür ile temsil edilmektedir. Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya’nın ılıman bölgelerinde doğal yayılış gösteren orman güllerinin * Anadolu Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, Eskişehir, [email protected] 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
141
Afrika ile Güney Amerika kıtasında doğal olarak yetişen hiçbir türü yoktur. Karadeniz Bölgesinde özellikle Doğu Karadeniz’de yoğunlaşan ve batıya doğru Karadeniz iklim tipinin etkisi altında bulunan sahalarda yayılış alanı bulan orman gülleri Türkiye’de 5 tür 9 takson ve 4 melez taksonla temsil edilmektedir. 1978’de yayınlanan Türkiye Florası’nda P. F. Stevens 5 orman gülü türü ve 1 melez orman gülü taksonu hakkkında bilgi vermiştir. Bu türler; R. luteum, R. ungernii, R. smirnowii, R. caucasicum, R. ponticum ve R.x sochadzeae’dir. Ancak daha sonra yapılan araştırmalarla yeni taksonlarında Türkiye’de yayılış gösterdiği ortaya çıkmıştır. Bilimsel adı (Rhododendron) gül ağacı anlamına gelmektedir. (Yunanca rhodon: gül; dendron: ağaç). Bu cinse bağlı türlerin gövdeleri çalı, nadiren de büyük ağaçlardır, en ufak tür 10‐20 cm, R. arboreum ise en büyük tür olup boyunun 50 metreyi bile aştığı tespit edilebilmiştir. Yapraklar spiral konumlu, yaprak boyu 1‐2 cm ile 50 cm arasında değişmektedir, sadece R. sinogrande türünde yaprakların uzunluğu 100 cm kadardır (Avcı, 2004:13; Stevens 1978:91). 2. SONUÇ 2.1. Türlerin Morfolojik Özellikleri Rhododendron ponticum L. (Mor çiçekli orman gülü, Alp gülü, Komar, Karaağu, Kara Kumar, Kumar): İki alt türü vardır. Subsp. ponticum var. ponticum, subsp. baeticum var. brachycarpum. Türkiye’de en yaygın olan türlerdendir. Batıda Istranca dağlarından, Doğuda Hopaya kadar geniş bir yayılış alanına sahiptir. 8‐10 m boyunda, çiçekler pembe, mavimsi‐ 142
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Şekil 1: Rhododendron ponticum Rhododendron luteum Sweet (Zifin, Sifin, Sarı orman gülü, Yel çiçeği, Eğri çiçeği, Sarı ağu): Kuzey ve Batı Anadolu dağlarında yetişen bir çalı türüdür. İlkbaharda sarı çiçekler açan, yaprak döken bitkilerdir. 3‐4 m boyunda, yaprakları şerit şeklinde, her iki yüzü ipek gibi tüylüdür. Zehirlidir. Çiçeklenme dönemi Mayıs‐Eylül’dür. 400‐2000(‐2200) m yüksekliklerde yetişmektedir (Avcı, 2004:13; Acartürk, 1997:88; Baytop, 1991:224; Baytop, 1984:161; Tuzlacı, 2006:283; Zeybek, 1994:221). Türkiye Orman Gülleri (Rhododendron L.) ve Botanik Özellikleri mor renkli, yaz kış yaprağını dökmeyen çalı veya küçük ağaç formunda bitkiler. Yapraklar açık yeşil, eliptik, derimsi ve sert, 10‐20 cm, kenarları dişlidir. Korolla çan biçiminde Sonbaharda oluşan meyvaları kırmızıdır. Tadının mayhoş olması nedeniyle yemeklerde garnitür olarak kullanılır. Yol kenarlarında, orman altlarında ve açık alanlarda, 150‐1800(‐2100) m. yüksekliklerde yetişir (Avcı 2004:13; Tuzlacı, 2006:283) . Şekil 2: Rhododendron luteum 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
143
8. Aybastı‐Kabataş Kurultayı / 2‐3 Temmuz 2007 / Türkiye Rhododenron ungernii Trautv. (Ak ormangülü, Beyaz Orman gülü, Beyaz Kumar / Komar): Kafkas dağları ile Doğu Karadeniz bölgesinde yayılış gösteren, daima yeşil, 6‐7 m boyunda, mat pembemsi beyaz çiçekli bitkilerdir. Çiçek sapı üzerinde 12‐24 çiçekten oluşan çiçek demetleri yer alır. Çiçeklenme dönemi Haziran‐Ağustos’tur. (850‐) 1000‐
2000(‐2200) m yüksekliklerde yetişmektedir (Avcı, 2004:13). 144
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Rhododendron x sochadzeae Charadze& Davlianidze: Türkiye’de doğal olarak yayılış gösteren R. ponticum ve R. caucasica’nın melezi olan ormangülü’dür. Doğu Karadeniz bölgesinde Artvin çevresinde, genellikle 1700 m’nin üzerindeki seviyelerde görülür. Mat, pembe, beyaz veya leylak renkli çiçekleriyle dikkat çeker. Diğer melez ormangülleri ise Artvin çevresinde tanımlanmış olan, R. x rosifaciens, R. x davisianum ve R. x filidactylis’dir (Avcı, 2004:13). Türkiye Orman Gülleri (Rhododendron L.) ve Botanik Özellikleri 2.2. Kullanılış Alanları Şekil 3: Rhododendron ungernii Rhododendron smirnovii Trautv (Kırmızı çiçekli orman gülü, Kızıl Kumar): Doğu Karadeniz bölgesinde yayılış gösteren, daima yeşil, 4 m boyunda, koyu yeşil yapraklı, yoğun gri beyaz tüylü,, parlak pembe 7‐15 çiçekli bitkilerdir. Çiçeklenme dönemi Haziran Temmuz ‘dur. 850—2300 m yüksekliklerde, volkanik alanlarda veya ana kayası kireçtaşı olan topraklarda, ladin ve göknar ormanlarında yetişmektedir. Kültürü yapılan bir türdür (Avcı, 2004:13). Rhododendron caucasicum Pallas (Beyaz orman gülü, Kafkas ormangülü, Beyaz Komar, Dağ Kumarı): Kuzeydoğu Anadolu ve Kafkas ormanlarında yetişen, beyaz veya krem çiçekli, 1‐1,5 m boyunda, yaprak dökmeyen bitkilerdir. Çiçekleri halk arasında yenilmektedir. Çiçeklenme dönemi Mayıs‐Temmuz aylarıdır. 1830‐3000 m yüksekliklerde, kayın‐
göknar, kayın‐ladin orman altlarında yetişmektedir (Avcı, 2004:13). Rhododendron türlerinin (özellikle R. luteum ve R. ponticum) yaprak ve çiçekleri zehirli bileşikler (andromedotoxin ve diğerleri) taşımaktadır. Genç yaprak sürgünlerini veya çiçeklerini yiyen koyun ve keçilerde tehlikeli zehirlenmeler görülür. Arıların bu bitkilerin çiçeklerinden faydalanarak yaptıkları bal andromedotoxin’den dolayı zehirlidir ve ‘’deli bal, acı bal, tutar bal,’’adı ile tanınır. Bu balın tansiyon düşürücü etkisi vardır. Bunu yiyen insanlarda sarhoşluğa benzer şuur bozuklukları ortaya çıkar. Fazla miktarda yendiği takdirde öldürücüdür. R. ponticum’un taze veya kurutulmuş yaprakları (Komar yaprağı) tanen, uçucu yağ, erikolin, arbutin ve andromedol türevleri taşımaktadır. Ağrı kesici etkisinden dolayı dahilen, infusyon halinde idrar söktürücü ve romatizma ağrılarını dindirici olarak kullanılırsa da taşıdığı andromedol türevleri nedeniyle tehlikelidir. Ayrıca Ormangülleri bazı yörelerde tıbbi bitki olarak ta kullanılmaktadır. Giresun çevresinde (Dereli, Çalca Eğriambar) R. ponticum ve R. luteum türlerinin yapraklarından hazırlanan dekoksiyon, haricen ayaklardaki mantar hastalığının tedavisinde kullanılır. Ormangüllerinde hibritler yapay yollarla yoğun olarak geliştirilmekte, doğada ise farklı türlerin dağılım alanlarının kesiştiği bölgelerde ortaya çıkmaktadır. 20 binin üzerinde kültür ırkı ayırt edilebilmektedir. Bunların çoğu çiçekleri, bir kısmı ise süs bitkisi olarak dekoratif yaprakları veya gövdeleri için geliştirilmektedir. Gösterişli çiçekleri nedeniyle bahçelerde ve saksıda yetiştirilir. Ormangülleri günümüzde de, özellikle süs bitkileri meraklılarının ilgisini çekmeye devam etmektedir. Yüzlerce kültüvarı elde edilmiş olmasına rağmen, yenilerini geliştirme çabaları sürmekte ve orman gülü 145
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
meraklıları ve sivil toplum örgütleri çeşitli organizasyonlarla bir araya gelmektedir. Türkiye’de en yaygın türlerden olan R. ponticum ve R. luteum’un yayılış alanlarında olduğu gibi birçok ormangülü sahası diğer orman ağaçlarının gençleşmesine zararlı olması nedeniyle, çeşitli şekillerde ormangülü mücadele alanına dönüştürülmektedir (Baytop, 1991:224; Baytop, 1984:161; Zeybek, 1994:221; Tuzlacı, 2006:283). 146
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
KAYNAKLAR ACARTÜRK, Reyhan (1997); Şifalı Bitkiler Flora ve Sağlığımız, Orman Genel Müdürlüğü Mensupları Yardımlaşma Vakfı, Yay. No:1, Ankara, 88. AVCI, Meral (2004); Ormangülleri (Rhododendron L.) ve Türkiye’deki Doğal Yayılışları, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fak. Coğrafya Bölümü, Coğrafya Dergisi, Sayı 12, İstanbul, 13‐29. BAYTOP, Asuman (1991); Farmasötik Botanik Ders Kitabı. İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi Yay. No:58, İstanbul,224. BAYTOP, Turan (1984); Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi, İst. Üniv. Yayın No: 3255 Ecz. Fak. Yayın No:40, İstanbul,161, 275. STEVENS, P F (1978); ‘’Rhododendron L.’’, Flora of Turkey and East Aegean Islands (Ed. P.H Davis), 6. 91‐94. TEKİN, Erdoğan (2005); Türkiye’nin En Güzel Yaban Çiçekleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 73,198, 336. TUZLACI, Ertan (2006); Şifa Niyetine, Türkiye’nin Bitkisel Halk İlaçları, Alfa Yayınları 1702, İstanbul, 283‐284. ZEYBEK, Necmettin & ZEYBEK Ulvi (1994); Farmasötik Botanik. Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yay. No: 2, İzmir, 221‐222. MARKALAMA, DAĞCILIK VE PAZARLAMA 147
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
BOŞ SAYFA
148
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
DESTİNASYON İMAJI VE MARKALAMA: AYBASTI‐
KABATAŞ BÖLGESİ ÜZERİNE KURAMSAL BİR TARTIŞMA Yard. Doç. Dr. Metin ARGAN* ÖZET Destinasyon imajı ve markalama genel olarak başarılı turizm geliştirmede ve destinasyon pazarlamasının önemli bir özelliği olarak kabul edilir. Destinasyon marka imajı seyahat eden kişinin seçim kararını etkileyen önemli bir faktördür. Bu çalışma destinasyon imajı ve markalamanın yapısı ile ilgili kuramsal bir çerçeve sağlamaktadır. Çalışmanın temel amaçlarından biri Aybastı‐Kabataş destinasyonunun imajı ve markalaması üzerinde tartışma sağlamaktır. Yapılın bu çalışmanın sonuçları Aybastı‐
Kabataş destinasyon alanının ürün çeşitliliği, eğlence, özgürlük ve açık fikirliliğin yanı sıra bölgeye ulaşılırlığın ve kültürel imkanların güçlendirilmesi gereğini ortaya koymaktadır. Aybastı‐Kabataş bölgesi üzerinde yapılan bu tartışmanın sonuçları aynı zamanda destinasyon imajı oluşturma sürecinin uzun vadeli olarak ele alınması gereğini de göstermektedir. Bu nedenlerden dolayı, destinasyonla ilgili pek çok tarafın imaj ve markalama konusunda sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: İmaj, Markalama, Destinasyon, Destinasyon imajı, Destinasyon markalama ABSTRACT Destination image and branding are generally accepted as an important aspect in successful tourism development and destination marketing. Destination brand image is a major influencing factor in traveler destination choice. This study provides a theoretical framework concerning the construct of the destination image and branding. The main purpose of the study is to discuss on the image and branding of Aybasti‐Kabatas destination. The results of the study particularly suggest that Aybasti‐Kabatas destination area should strengthen its means of access, cultural facilities as well as new intangible experiences, such as variety and fun or freedom and open‐mindedness. The results of the discussion on Aybasti‐Kabatas also show that destination image formation process should take a long runway. For these reasons, many parts about the destination should take the responsibilities of image and branding. Key Words: Image, Branding, Destination, Destination image, Destination branding Anadolu Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu – Eskişehir,[email protected] *
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
149
1. GİRİŞ Günümüzde tüketici olarak addedilen pek çok kullanıcı tipini elde etmek daha önceki dönemlere kıyasla çok daha zorlaşmıştır. Bunun önemli nedenleri arasında rekabet, bilgiye erişimdeki seçenek ve kolaylık gibi unsurlar sıralanabilir. Son yıllarda pazarlama literatürü ve uygulaması kapsamında üzerinde en fazla vurgu yapılan konular marka ve imaj konusudur. Geleneksel ürünlerde olduğu gibi, günümüzde kişiler ve yerler de ürün olarak kabul edilmekte ve bu tür ürünlerin konumlandırılmasında bir dizi çalışma yapılmaktadır. En önemli çalışmalar olarak markalama ve imaj konusu, öncü bir görev üstlenmektedir. Her türlü ziyaret edilecek yeri ortaya koyan destinasyon kavramı pazarlamanın son çeyrek yüzyıldır üzerinde çalıştığı alan olarak kendi varlığını ortaya koymaktadır. Destinasyonun pazarlanması için bir dizi öncü çalışmanın yapılması kaçınılmaz olarak görülmektedir. Bu bakımdan destinasyonun doğru bir biçimde markalanması ve daha da önemlisi bu marka toplamının tüketicinin zihnine konumlandırılması sonucu oluşturulacak imajın önemi büyüktür. Zira günümüzde imaj ürün özünün ötesine geçmiş gibi görünmektedir. Bu çalışma, destinasyon markalama ve imajına yönelik kuramsal bir çerçeve çizmenin yanı sıra, Ordu ilinin Aybastı‐Kabataş ilçeleri bölgesinde bulunan alanların markalaşması ve imajının oluşturulması veya değiştirilmesi temelinde kuramsal tartışmaya dayanmaktadır. 2. DESTİNASYON MARKALAMA Marklar günlük yaşantının adeta vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiştir. Tüketiciler ürün ve hizmetleri kendi deneyimleri ile veya reklam ve arkadaş grupları gibi çeşitli çevresel faktörlerin etkisiyle değerlendirmeyi öğrenir. Bu süreç içerisinde tüketici ürünün markasına bir anlam vererek, ürünü bir markayla hatırlamak ve satın alma karar sürecini yine bu markayla kolaylaştırmaktadır. Doğru ve olumlu imaj çağrıştıran marka ismi ürün yönetiminde ve pazarlama iletişiminde çok önemlidir. Marka isminin en önemli avantajı tüketicinin mal veya hizmeti belirlemesine yardımcı olmasıdır (Odabaşı ve Oyman, 2001). İnsanlar bir ürün satın aldığı zaman, ihtiyaçlarını tatmin eden ürün demetinin özel yararlarını da satın almış olur. Markalar sadece 150
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
fonksiyonel, somut ihtiyaçları değil, soyut ihtiyaçları da tatmin eder. Bir marka, kendisini oluşturan unsurların toplamından fazlasını ifade eder. Daha çok soyut çağrışımsal anlamlar markaların en önemli değerleridir. Bu anlamda markalar duygusal yararlar da sağlar. Markalama, tüketim deneyimine yön verir. Marka, Amerikan Pazarlama Birliği’nin tanımına göre, “bir ürün ya da bir grup satıcının ürünlerini ya da hizmetlerini belirlemeye, tanımlamaya ve rakip ürünlerden ya da hizmetlerden farklılaştırmaya, ayırt etmeye yarayan isim, terim, işaret, sembol, dizayn, şekil ya da bunların bileşimidir”. Marka yoluyla tüketici ile iletişim kurmak isteyen işletmeler, tüketicilerin tüm duyu organlarına hitap ederek tutarlı mesajları vermeye çalışmalıdır. Bu yüzden marka isimlerinde bulunması gereken genel özellikler kısaca şöyle özetlenebilir (Odabaşı ve Oyman, 2001): • Kısa olmalı • Kulağa hoş gelmeli, anlaşılır olmalı • Bellekte kolayca yer etmeli • Telaffuz kolaylığı olmalı • Aykırı fikir çağrışımları getirmemeli • Rakiplerinden farklı olabilmeli Destinasyon, kelime anlamı olarak varılacak yeri ifade eder. Destinasyon markalama nispeten yeni bir gelişme olmasına karşın, destinasyon imajı üzerinde yapılan akademik çalışmaların 1970’lere kadar dayandığı görülür (Cai, 2002). Destinasyon markalama özellikle 1990’lı yılların sonları itibariyle gelişme gösteren bir kavram ve uygulama olmuştur. Yer ve bölgelerin markalaştırılması son çeyrek yüzyıldan beri stratejik bir aktivite haline gelmiş ve günümüzde de önemi artan bir konu olma durumunu halen korumaktadır (Hankinson, 2005). Destinasyon markalama yeni bir kavram olmasına karşın, diğer mal ve hizmetlerde olduğu gibi markalanabileceğine ilişkin akademisyen ve uygulayıcılar arasında görüş birliği bulunmaktadır. Son dönemlerde yapılan marka tanımlamalarında mal ve hizmetin yanı sıra yer ve kişiler de dahil edilmiştir. Yer markalama tüm 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
151
destinasyonlara ilişkin markalamaları kapsayıp, son çeyrek yüzyıldan beri önemi giderek artış kaydeden stratejik bir pazarlama aktivitesidir. Uygulaması geleneksel yatırım ve turizm alanlarının ötesine geçerek gelişim göstermektedir. Yer markalama, marka stratejisi ve diğer pazarlama teknik ve disiplinlerinin şehir, bölge ve ülkelerin sosyal, ekonomik, kültürel ve politik gelişme uygulaması olarak tanımlanmaktadır (Kerr, 2006). Yer markalama hem ev sahipliği olayları ile bağlantılı (Sydney’in Olimpiyat oyunları) kısa dönemli kampanyalarda, hem de uzun dönemli yeniden konumlandırma stratejilerini (örneğin; Liverpool’un 2008 için “Avrupa kültür şehri”) kapsamaktadır. Yer markalama sadece şehirlere, bölgelere ve ülkelere uygulanmaz aynı zamanda alışveriş destinasyonları ve boş zaman parkları gibi mekanlara da uygulanır. Nitekim bu markalama geniş çaplı aktivite ve lokasyonları kapsayıp, hem kamu hem de özel sektörden paydaşların desteğini gerekli kılar (Hankinson, 2005). Yunanistan, Avusturya, Malezya, İspanya gibi ülkeler; Oregon, Montana gibi bölgeler ve Londra, New York gibi şehirler destinasyon markası kavramını benimsemişlerdir. Bu benimseme ve uygulamalara karşın, destinasyon markalama yeni bir çalışma alanıdır. Destinasyon markalama önemli bir pazarlama aracı olarak düşünülmektedir (Morgan, Pritchard ve Pride, 2004). Destinasyon markalama, “olumlu imaj oluşturma aracılığıyla bir destinasyonu belirlemek ve ayırt etmek için uygun eleman karmasının seçilmesi olarak” (Cai, 2002) tanımlanmakta ve bir destinasyonun yeniden konumlandırması, imajının imajının inşa edilmesi veya imajının yeniden oluşturması ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Destinasyon markalama pozitif imaj oluşturma amacıyla bir destinasyonun belirlenmesi ve farklılaşması için uyumlu bir marka karmasını kapsar. Destinasyon markalama ile ilgili elemanlar tüketim ürünlerine benzer şekilde isim, işaret, simge, logo, kelime, slogan, renk, ambalaj, mimari, tipoloji, fotografik stilin yanı sıra miras, dil, efsane ve mitleri da kapsar (Tasci ve Kozak, 2006). Destinasyon markalama şemsiye markalamayla benzerlik gösterir. Şemsiyenin üzerinde pek çok özellik bulunmakta ve bu özelliklerin tamamı bir markanın algılanmasını temsil etmektedir (Park ve Petrick, 2006). 152
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Destinasyon markalaması diğer mal ve hizmetlerin markalanmasından daha zor ve karmaşıktır. Bunun belli başlı nedenleri olarak; mal ve hizmetlerden farklı olarak destinasyonların çok boyutlu bir yapıyı temsil etmesi, markaya ve temaya kimin karar vereceğine ilişkin karmaşıklığın bulunması, aktif paydaşların heterojen olarak ifade edilebilecek bir yapıyı ortaya koymaları gibi nedenler gösterilebilir (Pike, 2005). Destinasyon markası, “destinasyonu belirleyen ve farklılaştıran isim, sembol, logo, kelime ve diğer grafiksel unsurların bileşeni” şeklinde tanımlanır. Destinasyon markası hatırlanabilir seyahat deneyimi anlamı taşır. Sirgy ve Su (2000) tarafından yapılan çalışmada ürün markalama literatüründe ortaya konulduğu gibi iki boyut ortaya konmuştur. Bunlar: Fonksiyonel boyut ve duygusal boyuttur. Fonksiyonel boyut daha çok somut unsurları kapsarken, duygusal boyut ise daha çok somut olmayan/soyut unsurları kapsamaktadır. Markalar sosyal, duygusal ve kimlik değerlerini kullanıcılarını sunar ve ürünün arzulanırlığı üzerinde yükseltici işlev görür. Tüketiciler destinasyon da dahil olmak üzere bir ürün tercihinde bulundukları zaman sadece imajı değil, duygusal ilişkileri de satın alırlar. Boş zamanı tamamlayıcı seyahat içerisinde deneyimsel pazarlamanın önemi büyüktür. Hediyeler, fotoğraflar ve görüntüler diğer insanlar ile etkileşimde ve ağızdan ağıza iletişimde büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla yaşam biçimine dayalı konumlandırma farklılaşma aracı olarak ortaya çıkacaktır. Dünya Turizm Örgütü, destinasyonların gelecekte moda unsurlar olarak ortaya çıkacağı yönündeki öngörüsünü ortaya koymuştur. Destinasyon markaları iki boyutsal özelliği ile karakterize edilir. Bunlar: Temsili (kişinin kendisini ifade etmesiyle bağlantılı özellikler) ve fonksiyonel (güneş, eğlence, kültür gibi faydacı özellikler) boyutlardır (Caldwell ve Freire, 2004). Temsili boyut daha çok destinasyonun yaptığı çağrışımların kişide yarattığı etki ile ilgili iken, fonksiyonel boyut ise destinasyonun sağladığı her tür yarar kapsamında değerlendirilebilir. Buhalis (2000) başarılı bir destinasyon markalaması için dört prensibin varlığından söz etmektedir. Bunlar: 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
153
154
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
1. Marka geliştirme sürecinde destinasyon paydaşları ile rekabet etme yerine işbirliği sağlama ortaya koyarken, diğer bazı çalışmalar ise destinasyonlar arasındaki genel katkı sağlayıcı özellikleri ortaya koymaktadır. 2. Fiziksel ve kültürel kapasiteyi kapsayan destinasyon değerleri ile markanın uyumluluğu ve bunlara destek sağlaması Turizm bağlantılı destinasyon imajını belirleyen unsurları ortaya koyan 15 araştırma Etchner ve Ritchie (1993) tarafından sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmaya göre destinasyon imajına katkı sağlayan unsurlar beş ana kategori altında sınıflandırılmaktadır. Bunlar: Ekonomik, fiziksel çevre, aktivite ve tesisler, marka tutumları ve insanlardır. Her bir kategorinin altında da alt unsurlar bulunmaktadır. Birinci kategori olan ekonomik özellikler ilgili bölge veya alanın ticari olgusu ve pahalı‐ucuz olgusu ile ilgilidir. Fiziksel çevre başlığı altında çekicilik, sakinlik, iklim, hava, tatil atmosferi, satıcılık, doğal yapı ve rahatlık/konfor gibi unsurlar yer almaktadır. Aktivite ve tesisler kategorisi yiyecek, çocuklar için uygunluk, farklı tatil türleri için uygunluk, turistik tesis ve altyapıları, giriş yapılabilirlik ve ilgi/macera elemanlarını kapsamaktadır. Marka tutumları tam olarak çekiciliği kapsamaktadır. Son kategori olan insanlar ise, yörede yaşayan insanları, kültürü, trend olup olmamayı, dil engellerini ve kültürel mesafeyi kapsamaktadır. 3. Açıkça tanımlanmış hedef pazar yönelimli olma 4. Gelişim vizyonu içerisinde destinasyonun desteklenmesi 3. DESTİNASYON İMAJI Destinasyon imajı, turizm endüstrisinde stratejik ve önemli bir rekabet aracı haline gelmiştir. Destinasyon imajının belirlenmesi, ilgili alanın tanımlanması, ürün, dağıtım, promosyonun belirlenmesinde de kritik bir role sahiptir (Pikkemaat, 2004). Zira, imaj belirleme çalışması yapılmaksızın alınan kararların sağlıklı olması hatalı kararların verilmesine neden olur. Destinasyon imajı, çok kısaca ilgili markanın nasıl algılandığı ile ilgilidir (Cai, 2002). Daha detaylı bir tanıma göre destinasyon imajı Crompton (1979) tarafından “bir kişinin destinasyon hakkında sahip olduğu inanç, fikir ve izlenimlerin toplamı” olarak tanımlanmıştır. Destinasyon imajı bireylerin sübjektif algılamaları ile ilgilidir (Jaffe ve Nebenzahl, 2006). Bir yer, şehir, bölge ve ülkenin imajını ortaya koyan destinasyon imajı; destinasyon pazarlamasının önemli bir parçasını teşkil eder. Bir destinasyon marka imajı boş zaman seyahat davranışı üzerinde önemli bir rol oynar. Bu yapısı ile imaj ve marka çağdaş destinasyon pazarlamacılarının en güçlü silahlarından birisidir (Hanlan ve Kelly, 2005). Günümüzde küresel, bölgesel ve yerel düzeyde yaşanan büyük problemlerden biri etkili destinasyon konumlandırma stratejisi ihtiyacıdır. Tatil kararında imaj, etkisi olan bir faktördür. İmaj, değerlendirme ve seçim süreci temelinde şekillendirici bir etkiye sahiptir. Nitekim, motivasyon ve destinasyon seçimi arasında bağlantı oluşturur (O’Leary ve Deegan, 2003). Destinasyon bağlantılı marka imajı üzerinde yapılan çalışmaların büyük bir bölümü katkı sağlayan unsurlar üzerine odaklanmıştır. Çeşitli çalışmalar özel turizm destinasyonlarının marka imajı belirleyicilerini İlgili bölgenin tercih edilmesini sağlayan önemli bir dizi faktörler olarak iklim, manzara, konaklama, yeme‐içme hizmetleri, kültürel çekicilik, taşıma formlarının ön plana çıktığı görülmektedir (Coshall, 2000). Destinasyon imajı ziyaretçilerin gerçek deneyim öncesi ilgili bölge hakkında beklentileri ile ilgilidir. Bu bağlamda beklenen ile algılanan arasındaki farkın düşük olması veya algılanan lehinde olması; marka olarak ilgili alanın iyi algılandığına işaret eder. Tıpkı algılanan hizmet kalitesinde olduğu gibi, algılanan destinasyon imajı da beklentiler kapsamında değerlendirilerek karşılaştırmaya tabi tutulabilmektedir (Parasuraman vd., 1998). Destinasyon imaj yapısı ile ilgili dört ana özellik önemli katkılar sağlamaktadır. Buna göre imajın doğası; (1) karmaşıktır (çok anlamlı), (2) çokludur (eleman ve süreçlerde), (3) dinamiktir (zaman ve yere göre) ve (4) görelidir (subjektif ve genellikle mukayeseli). Destinasyon imajı ile ilgili pek çok farklı tanım yapılmasına karşın en anlaşılır düzeydeki tanım “destinasyon ile ilgili inanç, fikir ve izlenimlerin toplamı” olarak 155
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
ifade edilendir (Gallarza ve diğ., 2002). Bu sade tanım imajın karmaşıklığının bir işareti olarak değerlendirilebilir. Zira, bir bölgenin imajını belirleyen birçok değişkenin oluşu kontrol edilebilirlik bakımından büyük problemleri beraberinde taşır. Bu bakımdan imajın oluşturulması için pek çok taraf ile bilinçli işbirliğinin oluşturulması kaçınılmaz olacaktır. Şekil 1: Destinasyonu Belirleyici Özellikler Somut Nitelikler (Ölçülebilir)
Mevki
Manzara/görünüm
Çevre
Gece yaşamı/ eğlence
Alışveriş imkanları
Spor /rekreasyon imkanları
Kültürel yerler
Yerel trafik/taşıma alt yapısı
Kent
Konaklama/restoran olanakları
Uygun fiyat
İklim
Hijyen/temizlik
Erişilebilirlik
Güvenlik
Lüks/gösteriş
Bölgelerle ilişki
Gelenek/ kültür
Yerel mutfak/yemek kalitesi
Konaklama kalitesi
Açık fikirlilik/ çağdaşlık
Farklılık / eğlence
Özgürlük
Deneyim / macera
Dürüstlük / gerçeklik
Hizmet kalitesi
156
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Echtner ve Rictchie’nin (1993) destinasyon imajı ile ilgili olarak ortaya koyduğu tablo, konunun anlaşılması bakımından daha yararlı bir çerçeve çizmektedir (Şekil 1). Bu değerlendirmeye göre imaj; somut (fonkiyonel) ve soyut (psikolojik) iki kutup arasında yer alan değişkenler kapsamında ele alınmaktadır. İmajı oluşturan somut katkılar imajın doğrudan gözlenebilen veya ölçülebilen yönünü ortaya koyarken, soyut katkılar ise az somut olup ölçülmesi nispeten zor olan değişkenlerden oluşmaktadır (Echtner and Ricthie 1993). 4. İMAJ OLUŞTURMA Bazı araştırmacılar bir destinasyonun toplam başarısını uygun mesaj geliştirmeye endekslemektedir. Diğer bazı araştırmacılar da destinasyon imajının arz etkili yönleri, isim oluşturma, konumlandırma ve tutundurma gibi pazarlama değişkenleri üzerindeki önemine vurgu yapmaktadır (Baloglu ve McCleary, 1999). Bunların dışında destinasyon imajının tüketici davranışı bakımından özellikle karar verme bakımından önemine vurgu yapılmaktadır. Pazarlama uygulamasında destinasyonun nihai hedefi karar verme ve tercihleri etkileyerek turistleri cezbetmektir. Bu yapısı ile destinasyon imajı tüketici davranışı bakımından destinasyon seçimi, karar verme ve tatmin gibi değişkenler üzerinde belirleyici rol üstlenmektedir. Hem holistik (bütünsel) hem de spesifik destinasyon özelliklerinin karar verme öncesi, karar verme anı ve sonrasında etkili olduğuna ilişkin bulgular mevcuttur (Tasci ve Gartner, 2007). Şekil 2: Destinasyon İmajı ve İlişkilerle İlgili Bir Model İMAJ SERMAYESİ
Statik veya Yarı-Dinamik (Yarı Kontrol Edilebilir)
Tarih, sosyal, fiziksel, politik, yasal, ekonomik, kültürel
İMAJ OLUŞTURMA FAKTÖLERİ
Soyut Nitelikler (Az Ölçülebilir)
ARZ YÖNLÜ
Destinasyon Yönelimli
(Dinamik/Kontrol Edilebilir)
Kaynak: Pikkemaat, 2004, s. 91. Örn, pazarlama stratejisi,
konumlandırma, promosyon
gibi
BAĞIMSIZ
(Yarı DinamikYarı Kontrol Edilebilir)
Örn, eğitim materyalleri,
haberler, filmler, ağızdan
ağıza iletişim, kullanıcı
grupları gibi
DESTİNASYON İMAJI
TALEP-YÖNLÜ
Algılanan Özellikler
(Dinamik-Kontrol Edilemez)
Örn, sosyodemografik,
psikografik, kültür, deneyim,
önceki ziyaret, tutumlar ve
ihtiyaç/güdüleme gibi
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
157
158
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
1999). Örneğin, Amerika’da Utah’ın imajını değiştirip olumlu bir hale gelmesi yaklaşık 12 yıl sürmüştür. Kaynak: Tasci ve Gartner, 2007, s. 422. Karar verme süreci ve tüketici davranışı üzerindeki etkisine ilişkin bu bulgular imajın nasıl şekillendirildiğinin ortaya konmasını gerekli kılmaktadır. İmaj oluşturma, seçilmiş belli bir kişi veya imaj formasyon ajanları tarafından gönderilen ipuçları temelinde bir destinasyonun mental sunumunun oluşturulması olarak tanımlanır (Alhemoud ve Armstrong, 1996). Destinasyon imajı oluşturmada bilgi akışı ile ilgili iki taraf bulunmaktadır. Destinasyon oluşturma, kişisel ve pazarlama girdilerinin kombinasyonu olarak da düşünülür. Destinasyon imajı oluşturma ile ilgili temel bilgi geleneksel pazarlama ve hizmetlerden farklı olarak daha geniş spektrumlu kaynaklardan gelmektedir. Destinasyon imaj literatürü imaj oluşturma araçlarını üç kaynak olarak ortaya koymaktadır. Bunlar: (1) Arz yönlü ve destinasyon, (2) bağımsız veya otonom ve (3) talep yönlü veya imaj algılayıcılarıdır (Taşçı ve Gartner, 2007). Arz yönlü imaj oluşturma faktörleri dinamik ve kontrol edilebilir bir özellik taşır iken, bağımsız veya otonom imaj faktörleri yarı dinamik ve yarı kontrol edilebilir ve son olarak da talep yönlü imaj oluşturma faktörü ise dinamik olup kontrol edilemez bir özellik taşır. Destinasyon pazarlamacıları imaj oluşturmak, şekillendirmek veya değiştirmek için reklam veya diğer duyurum formlarından yararlanır. Bununla birlikte, imaj planlama her zaman algılanan imaj ile aynı değildir. Orijinal imaj bağlantılı mesaj kanal geçiş aşamasında değişim veya bozulmaya uğrayabilmektedir. İmaj oluşturma kişisel deneyim aracılığı ile ortaya çıkar ve sadece bilgi kaynakları ile ve hatta ticari bilgi yoksunluğu ile de oluşabilir (Baloglu ve McCleary, Destinasyon imaj tipleri olarak otonom, uyarılmış ve organik tipler ortaya konmuştur. Bu tip sınıflandırmasını yapanlara göre organik imaj ağızdan ağıza iletişimi ve gerçek ziyaretleri kapsayan ticari olmayan bilgi kaynaklarının bir fonksiyonudur ve destinasyon pazarlamacıları tarafından kontrol edilemez olarak varsayılır. Destinasyon pazarlaması kapsamında yapılan her tür promosyon vb. çalışma tüketicileri harekete geçirdiğinden uyarılmış imaj olarak ifade edilir. Otonom imaj daha ziyade destinasyonun öz veya bağımsız imajı olarak değerlendirilebilir. Bu üç imaj tipinin kompleks bir ilişkiyi ortaya koyduğu görülmektedir. 5. DESTİNASYON PAZARLAMA Tüketim ürünlerinin aksine yer olarak ürünler çok daha karmaşık olup, destinasyon pazarlamacısı için önemli zorlukları ortaya koyar. Bu zorlukları üç ana grup altında özetlemek mümkündür. Bunlardan birincisi, yerler hem holistik (bütünsel) kimlikler veya nükleer (çekirdek) ürünler olarak hem de katkı sağlayıcı elemanların toplamı veya bağımsız hizmet ve tesisler olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim, bir şehir eski bir endüstriyel şehir olarak bir üne sahip olabilir. Bu şehir spor tesisleri, müzeleri, alışveriş yerleri gibi yerler, kendi bağımsız ürünlerine sahip iken, bu şehrin imajı üzerinde etkiye sahip olabilmektedir. Destinasyon pazarlamacısının görevi, destinasyon ürünü temelinde şekillendirme görevi yapan bireysel elemanların portföyünü oluşturmaktadır. Destinasyon markalama ile ilgili ikinci zorluk, ürün olarak yerin her bir ziyaretçinin deneyimlerinden katkı sağlayıcı elemanların bir araya getirilmesidir. Sonuç olarak destinasyon pazarlamacısı ürün deneyimi üzerinde tam bir kontrole sahip olmayabilir. Üçüncü zorluk yerlerin multi‐fonksiyonel özelliklere sahip olmasıdır. Aynı yer tarihi binalar, alışveriş yerleri, spor tesisleri ve eğlence alanlarını sunabilir. Bunlar özel ilgiye sahip farklı tüketici gruplarınca bireysel olarak veya ikamet edenler tarafından tüketilir (Hankinson, 2005). Pazarlamacıların destinasyonlara bir sabun veya gazoz gibi bakmamaları ve farklı bir ürün olarak algılamaları gerekir. Zira destinasyonlar çok bileşenli veya denklemli yapıları ifade ederler. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
159
Kısmen bu karmaşıklığın sonucu olarak ve kısmen de kamu sektör bütçelerinin kısıtlığı ve markalama programlarının sınırlılığı nedeniyle logo geliştirme, sembol tasarlama ve neticede farkındalığı artırma sınırlı olmaktadır. (Hankinson, 2001) Bununla birlikte, büyük bütçelere sahip şehirler olumlu marka imajı geliştirmede başarılı olur. Tarihi kent olgusu, yerel insanların özellikleri, ünlü insanlar, başkent statüsü ve uluslararası kent statüsü gibi olgular olumlu marka imajının geliştirilmesinde katkı sağlar (Hankinson, 2005). Destinasyon pazarlamasında geleneksel pazarlama karma elemanları olan ürün, fiyat, dağıtım ve tutundurmaya (4P) iki eleman daha eklenmektedir. Bunlar politik unsurlar ve kıtlık durumudur. Politik unsurlar destinasyon pazarlamasında karar vericilerin kamu, yerel yönetim, özel sektör ve sivil toplum örgütleri gibi politikaların etkisi altında kalmasını ifade ederken, kıtlık durumu ise destinasyonun benzersiz ve eşsiz olduğuna vurgu yapmaktadır. Bir destinasyon sadece bir ürün olmadığı için diğer ürünlerden ayrılır. Destinasyon; konaklama, yeme‐içme, kültür, tarih, sanat, eğlence ve doğal çevre gibi farklı elemanların bütünleşik bir unsuru olarak ortaya çıkar. Destinasyon pazarlamacıları diğer sektörler üzerinde sınırlı bir kontrol gücüne sahiptir. Zira destinasyonu oluşturan tamamlayıcı özellikler farklı kişi, kurum veya paydaşların elinde bulunmaktadır. Destinasyon pazarlamacısının zorluğu destinasyon markasını sürekli olarak canlı tutabilmek ve yaşatmaktır. Bu anlamda karar vericiler kamu otoritelerinden kişiler ise büyük baskı altında bulunurlar (Morgan ve diğ., 2003). Destinasyon imajının belirlenmesinin temel adımlarından biri farkındalık düzeyinin belirlenmesidir. Farkındalık düzeyi, diğer rakip destinasyonlara oranla ilgili alanın tanınırlık düzeyi hakkında önemli bilgiler sunar. Bu yapısı itibariyle destinasyon imajı pazarlama bakımından arz ve talep üzerinde etkiye sahiptir. Bu nedenle pazarlamacıların tam veya yarı kontrolü altındaki değişkenleri iyi bir biçimde kullanmaları, kontrol edilemez değişkenlerin değişimini de iyi takip etmeleri gerekmektedir. Destinasyon imajı oluşturmada ifade edildiği gibi promosyonların da büyük bir katkısı bulunmaktadır. Tutundurma; reklam, halkla 160
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
ilişkiler, kişisel satış, satış tutundurma ve sponsorluk gibi elemanları kapsar. Destinasyon bakımından her bir promosyon elemanının katkısının olduğu muhakkaktır. Duyurum ve hakla ilişkiler farkındalık sağlamada maliyet etkin bir şekilde etkiye sahiptir. Bu anlamda haber değeri taşıyan öykü ve olayların medyaya sunulması gerekmektedir. Reklam farklı pek çok şekilde yapılabilmektedir. Yazılı ve görsel basının yanı sıra internet önemli bir mecra olarak günümüze damgasını vurmaya devam etmektedir. Seyahat acentalarına yönelik tanıtıcı reklamlar hedef kitleye ulaşmada katkı sağlayabilmektir (Dore ve Crouch, 2003). Ağızadan ağıza iletişim özellikle ilk ziyaretlerde büyük belirleyiciliğe sahiptir. Bu tür öneri ve tavsiyeler tatil tüketicisinin tercih kararı üzerinde etki yaratmaktadır (O’Leary ve Deegan, 2003). Daha önce yapılan pek çok araştırma çoğu turistin arkadaşları veya akrabaları tarafından bilgilendirilip yönlendirildiğini ortaya koymaktadır. Olumlu ağızdan ağıza iletişim üzerindeki marka etkisi önemlidir (Tasci ve Kozak, 2006). Çoğu destinasyon için bir slogan markanın konumlandırılması bakımından bir gereklilik olarak düşünülür. Sloganlar farklılaşma aracı olarak da işlev görür. Etkili olmada konumlandırma teorisi meşgul olan tüketici zihnine ulaşmada kısa ve öz bir veya birkaç marka bağlantısının daha etkin olabileceğini varsayar (Pike, 2005). Hudson ve Ritchie (2006) film turizmi olgusunun destinasyon imajı ve ziyaret oranları üzerinde etkili olduğunu ifade etmektedir. Crocodile Dundee Avustralya’ya büyük oranda ziyaretçi çekmeyi başarmıştır. Aynı şekilde tarihi filmlerin de uluslar arası düzeyde büyük bir etkiye sahip olduğu tartışılmaktadır (Hudson ve Ritchie, 2006). Ülkemizde de yerel bazlı destinasyonların markalaşması üzerinde yörede çekilen dizilerin etkisi büyüktür. Örneğin, Asmalı Konak adlı dizi Kapadokya bölgesinin marka değerine yeni bir boyut katarak, farkındalık yaratmış ve sonuçta ziyaret oranlarında olumlu yansımaları olmuştur. Aynı şekilde Mardin bölgesinde çekilen Sıla adlı dizinin bölge ziyareti üzerinde yarattığı sinerjinin etkisinden rahatlıkla söz edilebilir. 6. KURAMSAL TARTIŞMA: AYBASTI‐KABATAŞ BÖLGESİ 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
161
Echtner ve Rictchie’nin (1993) destinasyon imajı ile ilgili olarak ortaya koyduğu değerlendirmeye göre imaj; somut (fonkiyonel) ve soyut (psikolojik) iki kutup arasında yer alan değişkenler kapsamında ele alınmış, buna göre Aybastı‐Kabataş bakımından durum analizi değerlendirildiğinde destinasyon imajını belirleyen etmenlerin bir kısmının avantaj diğer bir kısmının ise dezavantajlar sağladığı ifade edilebilir. Somut unsurlardan soyut unsurlara göre sırası ile bir değerlendirme yapmak gerekirse aşağıdaki başlıkların ve ayrıntıların ortaya çıktığı görülür. ‐Mevki: Aybastı ve Kabataş mevki bakımından olumlu ve olumsuz olarak değerlendirilebilecek özelliklere sahiptir. Karadeniz bölgesinde oluşu, yeşili bol bir kuşakta bulunması olumlu olarak değerlendirilebilir. Ancak “Karadeniz Turu” olarak organize edilen gezi tur güzergahının üzerinde olmaması büyük bir dezavantaj olarak gösterilebilir. Mevki bakımından uzaklık, önemli bir handikap taşımaktadır. Pek çok bölgeden uzak oluşu, yolların virajlı ve ulaşıma elverişsiz oluşu büyük problem olarak ortaya çıkmaktadır. ‐Manzara ve Görünüm: Manzara veya görünüm olarak bölgenin büyük bir avantajı bulunmaktadır. Gerek Karadeniz bölgesinin bütünsel olarak görünümü, gerekse Ordu bölgesi manzara yönünde kayda değer bir özellik taşır. Aybastı ve Kabataş bakımından civar manzara yerleri, mesire bölgeleri ve özellikle Perşembe Yaylası büyük bir ayırt edici marka değerine sahip olarak değerlendirilebilir. ‐Çevre: Bu özellik hem içsel hem de dışsal olarak ele alınabilir. Sosyal olgu bakımından çevrenin çağdaş yapısı olumlu bir katkı niteliği taşırken, ürün çeşitlendirmesi bakımından geziye yeni yerlerin dahil edilememe gerçeği, olumsuz bir özellik olarak değerlendirilebilir. ‐Gece Yaşamı ve Eğlence: Gece yaşamı ve eğlence olgusu modern eğlence formları bakımından değerlendirildiğinde oldukça olumsuz bir yapıda kendini göstermektedir. Gece kulüpleri, disko, pub türü eğlence mekanlarının yok denecek kadar seyrek oluşu kümülatif algılamaya olumsuz bir etki yaratmaktadır. Eğlence olgusu, tamamlayıcı bir ürün olarak varlık göstermekte olup çekirdek niteliğindeki ana hizmetleri tamamlamaktadır. 162
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
‐Alışveriş İmkanları: Gerek modern formdaki ve gerekse geleneksel ürünlerin alınıp satıldığı yerlerin bulunmayışı ziyaretçilere ürün sunma özelliği bakımından olumsuzluk taşır. Geleneksel el sanatlarının yok olmaya yüz tuttuğu bölgede çeyiz sandıkları ve diğer ahşap hediyelik eşyalara yönelik ürünlerin geliştirilip sunulması potansiyel bakımdan olumlu olarak değerlendirilebilir. ‐Spor ve Rekreasyon: Bölgenin sahip olduğu doğal güzellikler potansiyel spor ve rekreasyon imkanları bakımından olumlu bir nitelik taşımaktadır. Bölgenin sarp yapısı tropy türü motor sporlarının yapılmasına büyük olanak sağlamaktadır. Nitekim jeeplerle yapılan sporlar bunun önemli bir göstergesidir. Tek bir spor dalından öte bölgenin potansiyelinin sportif bakımından da belirlenmesi büyük önem taşıyacaktır. Özellikle golf turizmi bakımından doğal bir yapıya sahip bölge büyük imkanlar sunmaktadır. Girişimcilerin bu potansiyeli değerlendirmeleri gelecekte önemli bir avantaj elde edilmesini sağlayacaktır. Benzer şekilde, futbol turizmi bakımından da bölge potansiyelinin belirlenmesi ve bunu göre yapısal adımların atılması yarar sağlayacaktır. Özel idman programı çerçevesinde yüksek rakımlı yerlerde idman yapmak isteyen takımlara büyük bir olanak sağlayan bölgenin diğer destekleyici hizmetler verilmek koşulu ile gelişmeye aday olduğu ifade edilebilir. ‐Kültürel Yerler: Kültürel ve tarihi bakımdan bölgenin önemli olarak addedilmeyecek bir özellik taşıması olumsuz olarak değerlendirilebilir. Zira turların bu bölgeye yönelmesi sonucu ziyaret edilebilecek tarihi mirasın bulunmayışı problem oluşturabilecektir. ‐Yerel Trafik ve Taşıma Altyapısı: Maddi kültürün önemli belirleyici öğelerinden biri olarak taşıma ve yol durumu bir bölgenin kalkınmışlık düzeyi hakkında önemli ipuçları vermektedir. Bölgenin olmazsa olmaz bir biçimde en büyük olumsuzluğu Fatsa‐Aybastı hattındaki ulaşımın son derece olumsuz olmasıdır. Böyle bir ulaşım durumu nedeniyle bölgenin sahip olduğu diğer tüm olumlu özelliklerin neredeyse tamamı ortadan kaybolmaktadır. Ancak olumsuzluğu olumluya dönüştürme adına, alternatif olarak aktarmalı ulaşımlardan yararlanılabilir. Fatsa’dan alınacak ziyaretçi veya turistler jeepler ile ilgili bölgeye ulaştırılabilir. Bu sayede ziyaretçilere farklı deneyim yaşatmak mümkün olacaktır. Ancak 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
163
büyük turların bölgeye gitmesinin yegane koşulu yolun en kısa zamanda yapılmasından geçmektedir. ‐Kent: Kent yaşamı yayla turizmine uygun olabilecek şekilde dingin bir yapıyı işaret etmektedir. İlçede gerekli olabilecek tüm mal ve hizmetlerin karşılanıyor olması olumlu bir özellik taşımaktadır. Ancak temizlik olgusunun gözden geçirilmesi gerekmektedir. ‐Konaklama ve Restoran Olanakları: Konaklama bakımından Aybastı ve Kabataş bölgesinde büyük bir eksiklik olduğu göze çarpmaktadır. Bu da bölgenin gelecek potansiyeli bakımından önemli riskler taşımaktadır. Konaklamada görülen problemlerin yapılacak bir dizi düzenleme ile yeni inşa edilecek modern ama otantik oteller ile veya yaylada çözülmesi olumlu bir deneyim sunacaktır. Yemek bakımından balık ve ete dayalı leziz yemekler bir avantaj iken, bu tesislerde sunulan hizmetin hijyen bakımından eksikliğinin giderilmesi bir zorunluluktur. Yemek hizmeti sunulan yerlerin hiç birinde servislerde bıçak unsuruna yer verilmemiş olması dikkat çekicidir. Bunun yanı sıra restoranlarda tamamlayıcı önemli bir yer olan lavabo ve tuvaletlerin hijyenik olmaması son derece büyük bir eksiklik olup, imaj üzerinde negatif bir etki yaratmaktadır. ‐Uygun Fiyat: Fiyat bakımından sunulan mal ve hizmetlerin yapılan gözlemler ve görüşmeler bakımından makul oluşu önemli bir avantajı beraberinde getirecektir. Bu fiyat düzeyenin tutarlı bir biçimde korunması sürdürülebilirlik bakımından önem taşımaktadır. ‐İklim: Bölgenin ikliminin yağışlı olması farklı düzeylerde değerlendirilebilir. Yayla turizmi bakımından yağış alması tropy türü sporlar bakımından yolun kayganlığı gibi özelliklerden dolayı olumlu olarak değerlendirilebilir. Riskli sporların konumlandırılmasında iklim bu yönü ile katkı sağlayıcı bir özellik taşımaktadır. Sis, yağmur, güneş üçlemesi ziyaretçilerin deneyim yaşaması bakımından da olumlu olabilecektir. Bu deneyimin yağmurluklar ile tamamlanması ve marka baskılı yağmurluk hizmetinin sunulması geziye ayrı bir değer ve heyecan katacaktır. ‐Hijyen / Temizlik: Hijyen bakımından ziyaret edilen tesislerde olumsuzlukların olduğunu söylemek mümkün. Tuvaletlerde suların akmaması ve buna yönelik önleyici çalışmaların alınmamış olması algılanan imajı büyük oranda olumsuza çevirecektir. Daha iyi hizmet 164
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
adına çalışanların ve müşterilerin sağlığı için lüks olarak dizayn edilmiş alanlara ve tamamlayıcı ürünlere (tuvalet kağıdı, kağıt havlu gibi) ihtiyaç duyulmaktadır. ‐Erişilebilirlik: Mal ve hizmetlerin sağlanma düzeyi bakımından olumlu, ancak bölgeye ulaşabilirlik bakımından son derecek olumsuzluklar bulunmaktadır. Taşıma ve ulaşım bakımından bölgeye erişimde büyük problemler yaşanmaktadır. Diğer tamamlayıcı pek çok mal ve hizmette de düzelme olması ulaşıma bağlıdır. Bu bakımdan ulaşım probleminin giderilmesi bir ön koşul olarak ortaya çıkmaktadır. ‐Güvenlik: Bölgenin güvenlik bakımından son derece olumlu bir özellik taşıması algılanan marka imajı bakımından olumlu özelliğe sahiptir. ‐Lüks ve Gösteriş: Sadelik ve geleneksellik bir noktaya kadar değer yaratmada avantajlı olarak değerlendirilse bile, konaklama, yeme‐içme ve barınma gibi temel ihtiyaçların iyi bir biçimde karşılanması beklentilerin tatmin edilmesi bakımından zorunluluktur. Bunun yanı sıra bölgede lüks olarak tabir edilebilecek mekanların bulunmuyor oluşu yayla bakımından olumlu olsa da, ilçe bakımından az gelişmişlik göstergesi olarak değerlendirilebilir. ‐Bölgelerle İlişki: Bölgelerle iletişim bakımından olumlu bir yön bulunmaktadır. Ancak fiziksel ilişkiyi ortaya koyan ulaşım bakımından büyük bir olumsuzluk söz konusudur. ‐Gelenek ve Kültür: Misafirperverlik, ağırlama, insanlara yaklaşım gibi pek çok bakımdan son derece bakir ve temiz bir yapıyı ortaya koyan bölge insanı bu anlamda oldukça olumlu algılamaya sahip olabilecektir. Kültürel özellikler bakımından da gelen misafiri ve turisti ev sahibi mantığı ile ağırlama arzusunun sürdürülmesi, algılanan imaj üzerinde büyük bir katkı sağlayacaktır. ‐Yerel Mutfak ve Yemek Kalitesi: Yerel mutfak ve yemek kalitesi bakımından büyük bir potansiyel olmasına karşın, gelen misafirlere diğer bölgelerde bulunabilecek yemeklerin sunulması bir dezavantajı oluşturabilir. Bu bakımdan yerel mutfaktan tattırma bağlamında numunelerin sunulması algılanan değer bakımından büyük önem taşıyacaktır. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
165
‐Konaklama Kalitesi: Bölge ve civarında yeterli konaklama alanlarının bulunmayışı ileride problem yaşanabileceğinin bir kanıtı olarak görülmelidir. Bu bakımdan yerel ve ulusal girişimcilerin bu durumu olumsuzluk olarak görmeyip, yatırım yapmada olumlu bir fırsat olarak görmesi, avantajın yakalanması bakımından önem taşıyacaktır. İş adamları, bölge belediyeleri ve kamu kurum yetkilileri bölgeye girişimi getirebilmek için teşvik edici uygulamaları faaliyeti koymaları gerekir. Bu düzenlemeler ile yatırım bakımından avantaj elde ettiğini düşünen girişimciler bölgeye yatırım yapacaktır. Bölgenin bakir oluşu imar bakımından bölgenin doğal yapısını çirkinleştirmeyecek düzenlemelerin oluşturulması bakımından da avantajlar sunacaktır. Ahşap oteller, beş yıldızlı yayla çadır otelleri ve bölge ile örtüşen mimari yapıların teşvik edilmesi, bölge algılaması üzerinde de olumlu çağrışımlar yaratabilecektir. Bölge halkının ileride duruma tepki göstermemesinin olmazsa olmaz koşullarında biri bölgeni doğasını bozmayacak mimariden geçecektir. ‐Açık Fikirlilik ve Çağdaşlık: Bölge insanının açık fikirli, sade, dürüst özellikler taşıması gelecek potansiyel ziyaretçiler bakımından olumlu izlenimlerin oluşmasına neden olabilecektir. Bölgede kız çocuklarının okuma oranının yükseliş trendine girmeye başlaması gelecek için umut vericidir. Turistik bir destinasyon olarak faaliyet göstermede gelecek turistlerin özgür olma vurgusuna dair toplumsal bilinçlendirmenin yapılması gerekmektedir. ‐Farklılık ve Eğlence: Farklı bir bölge oluşu ve eğlence ile tamamlanması bölgenin konumlandırması bakımından büyük önem taşır. ‐Özgürlük: Bölgenin rakımı, doğal güzelliği bakımından insanda özgürlük hissi uyundurması söz konusu iken, kent içinde insanların özgür bir biçimde hareket etme olanağını elde etmesi de imaj bakımından katkı sağlayıcı unsur olarak değerlendirilebilir. ‐Deneyim ve Macera: Son yıllarda üzerinde sıkça vurgu yapılan konulardan biri olan deneyimsel pazarlama özellikle yayla turizmi için eşsiz fırsatlar taşıyabilecek bir nitelik taşımaktadır. Bu bağlamda, deneyim elde etme ve macera yaşama bakımından eşsiz fırsatlar 166
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
yaşatma potansiyeli taşıyan yayla ve bölge alanları marka konumlandırmada büyük avantajlar sağlamaktadır. ‐Dürüstlük ve Gerçeklik: Bölge insanının dürüstlüğü ve saflığı; dostane ve sıcak ilişkilerin kurulmasında büyük bir önem taşımaktadır. Bu bakımdan, güven tesis etmede olumlu bir katkısı olabilecek bu özelliğin avantaja dönüştürülmesi, imajı oluşturan katkı maddeleri bakımından anlamlı olacaktır. ‐Hizmet Kalitesi: Farklı düzeylerde alınan hizmetler ile ilgili olarak ziyaretçilerin algıladıkları hizmet kalitesinin değerlendirilmesi imaj ve tatmin üzerinde anlamlı katkı taşır. Bu bakımdan ulaşım, konaklama, yeme içme gibi temel hizmet unsurlarının algılanan kalitesinin yüksek olması gerekir. Mütevazı bir anlayış ile tüm beklentilerin karşılanması, algılanan hizmet kalitesi üzerinde olumlu bir etki yaratır. Bölgede algılanan hizmet kalitesinin insan boyutu, güvenlik, güvence olumlu iken tesislerin fiziksel bakımdan uygunsuzluğu büyük bir problem olarak ortaya çıkmaktadır. Yapılan gözlemler ve görüşmeler çerçevesinde Aybastı‐ Kabataş bölgesinin ve dolayısı ile bölge ile birlikte anılan ve marka olma potansiyeli bakımından motor bir güce sahip olan “Perşembe Yaylası” nın SWOT (Üstün Yönler, Zayıf Yönler, Fırsatlar, Tehditler) analizi olumlu bir çerçeve oluşturacaktır. Yapılan görüşmeler ve gözlemler kısıtlı olmak koşulu ile ön bir SWOT analizi ortaya koymak gerekirse; bölgenin doğal yapısı, deneyime ve maceraya olanak tanıması üstün yönlerini işaret ederken, ulaşım, marka bilinirliği, kültürel alan yoksunluğu gibi unsurlar ise zayıf yönlerine işaret etmektedir. Fırsatlar ele alındığında yayla turizmine uygunluk, küresel ısınma nedeniyle bölgeye olan akımın gelecekte artış gösterme olasılığı, spor turizmi bakımından potansiyel taşıması, yerel yönetim ve devlet kurumlarının bölgeyi geliştirmedeki şevk ve gayreti fırsat yapıları için temel teşkil etmektedir. Son olarak tehditsel özellikler ele alındığında bölgenin tanınırlığının düşük düzeyde olma olasılığı, rakip bölge güzergahının uygunluğu, ikame destinasyonların kültürel ürün gibi ürün çeşitlendirme bakımından uygunluğu önemli bir tehdit unsuru olarak değerlendirilebilir. 167
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Yapılan SWOT analizi doğrultusunda üstün yönlerin sürdürülmesi, zayıf yönlerin elimine edilmesi uygun olacaktır. Benzer şekilde, fırsatların ortaya çıkardığı yapıları uygun kullanarak tehdit unsurlarının üstesinden gelmeye çalışmak bölgenin cazibe merkezi haline getirilmesinde büyük önem taşıyacaktır. 168
• Marka bilinirliği • Kültürel yerler • Ürün çeşitlendirme • Konaklama imkan ve kalitesi • Restoran kalitesi 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
• İkame ürünler • Trabzon bölgesinin tanınırlık ve imaj üstünlüğü • İkame ürünlerin ürün çeşitlendirme çekiciliği • Tur güzergah dışılığı • Ulaşım için coğrafik olumsuzluk ‐İmaj Sermayesi: Çevrenin doğal ve bakir özellikleri ön plana çıkarma, kültürel ısınma temelinde yayla turizmine vurgu yapan stratejilere odaklanma yararlı sonuçlar verebilecektir. Var olan imaj sermayesine ilişkin algılamayı etkileme bağlamında yeni tema bulma veya var olana temaları farklılaştırma büyük önem taşıyacaktır. Örneğin, bölgenin ilk beş yıldızlı oteli benzeri konumlandırma ve imaj şekillendirme çalışmaları farklılık yaratmada katkı sağlayabilecektir. ‐Bağımsız Faktörler: Bu faktörler yarı kontrol edilebilir bir özellik taşımakta olup, bu kapsamda özellikle ağızdan ağıza iletişimden yararlanmak gerekir. Bölgeye mümkün olduğunca Türkiye’nin farklı bölgelerinden insanların çekilmesi ile ağızdan ağıza iletişimi başlatma veya yaygınlaştırma sağlanabilir. Dizilerin yörede çekilmesinin teşvik edilmesi amacıyla dizi yapımcılarına maliyet düşürücü öneriler ile yönelme, dizi izleyicilerinin bölge hakkında olumlu izlenim edinmeleri üzerinde katkı sağlayacaktır. Benzer şekilde medyaya sürekli olarak haber değeri taşıyan materyallerin ulaştırılması duyurumda büyük önem taşıyacaktır. ‐Arz Yönlü Faktörler: Modern pazarlama yaklaşımları çerçevesinde kontrollü yapılabilecekler listesine kapsayan bu faktörler en büyük katkı sağlayanlardan olacaktır. Zira çok gruplu katılımcılar sayesinde alınacak kararlar ile halkla ilişkiler ve duyurum, reklam, konumlandırma ve promosyonlar kapsamında pek çok yararlı çalışmanın yapılması olasıdır. ‐Talep Yönlü Faktörler: Bu faktörler dinamik olup pazarlama yöneticilerinin kontrolü dışında bulunur. İhtiyaç belirleme sonucunda bir takım güdüleri ön plana çıkarma, deneyim yaşatma, tutum belirleme veya tutumları pekiştirme ya da gerekiyorsa değiştirme bu kapsamda değerlendirilebilir. İmaj oluşturma faktörleri kapsamında bir değerlendirme yapıldığında, faktörlere ilişkin aşağıdaki tartışma ve değerlendirmeler yapılabilir. Tablo 1: Aybastı‐Kabataş Destinasyonuna İlişkin SWOT Analizi İçsel Üstün Yönler • Bakir alan • Özgün doğa • Deneyim • Macera • Güvenlik • Manzara • İnsan ilişkileri Dışsal Fırsatlar • Potansiyel • Yerel ve devlet teşviki • Yayla turizmi potansiyeli • Spor turizmi • Kültürel şenlikler • Tur olanakları Zayıf Yönler • Ulaşım Tehditler • Rakip bölgeler 7. SONUÇ VE ÖNERİLER Marka geliştirmek ve imajı tüketicinin zihnine yerleştirmek eklektik yapıda çalışma ve düşünmeyi gerekli kılar. Bu nedenle, bölgedeki karar vericilerin ve kanaat önderlerinin bu bilinçte hareket edip, tüm tarafların desteğini alarak işi başlamaları gerekir. İmaj oluşturma ve marka olma konusu kısa vadeli bir süreç dışındaki bir yapıyı ifade ettiği için uzun dönemli yol haritalarından yararlanmak gerekir. Günümüzde dikilen fidanların ilerideki yıllarda gelişeceği gerçeğinden hareketle, sabırlı ve kararlı çalışma başarının en önemli kriterlerini oluşturacaktır. Markalaşmada farklılaşma önemli bir olgu olduğu için bölge ve yayla için daha önceden hiç yapılmayanın ve düşünülmeyenin ele alınması daha kalıcı sonuçlar verecektir. Bu bakımdan, hedef kitleye ulaşmada medyanın etkin bir biçimde kullanılması ve ağızdan ağıza iletişimin harekete geçirilmesi için farklı olgu, olay ve uygulamaların 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
169
bulunulması kaçınılmazdır. Bu farkın yaratılması da yeterli olmayacak ve sürdürülebilir bir imaj oluşturulmasına dikkat edilmesi gerekecektir. Bu yapılanma çalışmalarının akabinde yapısal olarak ifade edilebilecek yönlendirmelerin yapılması (örneğin, tur güzergahlarının yeniden belirlenmesi için tur operatörleri üzerinde baskı oluşturma veya kulis çalışmaları yapma gibi) daha kalıcı sonuçlar verebilecektir. Aybastı ve Kabataş bölgesinde yapılan durum tespit gezisi kapsamında en önemli olumsuzluk olarak ulaşımı sağlayan yolun durumuna vurgu yapmak önemli olacaktır. Gerek yetkililerin gerekse bölge halkının üzerinde en fazla durduğu ve gelişmişlik düzeyini önemli oranda belirleyen etmen olan yol, maddi bir kültür öğesi olarak değerlendirilir. Bu yapısı ile gelişmişliğin önemli bir belirleyicisi konumundaki yolun hiç gecikmeden düzeltilmesi algılanan imaj üzerinde büyük bir etki yaratacaktır. Aybastı ve Kabataş bölgesinin envanter tablosu içerisinde geliştirilebilecek potansiyeli olan alanlar; arıcılık, hayvancılık ve organik tarımdır. Fındığın mevcut yapısı ile bölgeye kazandıracakları son derece sınırlıdır. Bu bakımdan fındığın katma değerinin artırılması ve marka konumlandırmasının buna göre yapılması gerekecektir. Katma değeri yüksek tarım ürünlerinin ekimine önem vermek bölge insanına yeni olanaklar sağlayacaktır. Ziyaretçi ve turistlere yönelik olarak el sanatları kursunun açılması ve buna uygun ürünlerin üretilmesi bölge insanı için yeni gelir kaynağı olabilecektir. Bölgenin geçmişinde önemli bir yeri ve değeri olan çeyiz sandığı gibi ürünlerin yeni ürünler kapsamında ele alınıp üretilmesi gerekecektir. Maliyeti düşük, katma değeri yüksek mücevher kutuları, makyaj sandıkları ve özgün taraklar yörenin ahşap işlemeciliği ile değer kazanacaktır. Bölgenin ve Perşembe Yaylası’nın doğan yapısı farklı spor dalları bakımından potansiyel taşımaktadır. Bu bakımından yapılacak ileri tetkik fizibilite çalışmaları ile toprak, çim, nem, eğim ve yükselti gibi analizlerin hangi spor dallarına uygun olduğu tespit edilmelidir. Bu çalışmalar ile spor turizm pazarlaması potansiyeli belirlenerek bölge yılın farklı zamanlarında kullanıcıların hizmetine sunulabilecektir. 170
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Motor tarımsal bir ürün olarak fındığın katma değerli hale getirilmesi ve bu katma değerli ürünlerin farkındalığının artırılması problemin çözülmesinde büyük katkı sağlayabilecektir. Fındıklı süt şekeri, fındık ezmeli Karadeniz ekmeği, fındık ezmeli pasta vb. ürünleri ortaya konması için ar‐ge laboratuarının kurulması sadece Aybastı‐ Kabataş için değil Karadeniz bölgesi için önemli bir değer kapısı oluşturacaktır. Kabataş nehri kenarındaki yerlerin turistik cazibe merkezi haline getirilmesi için nehrin temizlenip balkonların farklı bir biçimde tasarlanması ile gelen turistlere eşsiz bir deneyim yaşatılabilecektir. KAYNAKLAR ALHEMOUD, A., ve E. ARMSTRONG (1996); “Image of tourism attractions in Kuwait.” Journal of Travel Research, 34 (Spring), ss. 76–80. BALOGLU, S.ve McCLEARY, K. W. (1999); “U.S. international travelers’ images of four mediterranean destinations: a comparison of visitors and nonvisitors”, Journal of Travel Research, 38, ss. 144–152. BUHALIS, D. (2000); “Marketing the competitive destination of the future”, Tourism Management ,21:1, ss. 97‐116. CAI, L.A. (2002); “Cooperative branding for rural destinations”, Annals of Tourism Research, 29:3, ss. 720‐742. CALDWELL, N. ve FREIRE, J.R. (2004); “The differences between branding a country, a region and a city: Applying the brand box model”, Journal of Brand Management, 12:1, ss. 50‐61. COSHALL, J. T. (2000); “Measurement of tourists’ destination images: The repertory grid approach”, Journal of Travel Research, 39, ss. 85‐89. CROMPTON, J. L. (1979); “An assessment of the image of Mexico as a vacation destination and the influence of geographical location upon that image.” Journal of Travel Research, 17:1, ss. 18‐23. DORE, L. ve and CROUCH, G.I. (2003); “Promoting destinations: An exploratory study of publicity programmes used by national 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
171
tourism organisations”, Journal of Vacation Marketing, 9:2, ss. 137–151. ETCHNER, C.M. ve RITCHIE, J.R.B. (1993); “The measurement of destination image: an empirical assessment”, Journal of Travel Research, 31, ss. 3‐13. GALLARZA, M. G., SAURA I. G. vd. (2002); “Destination image – towards a conceptual framework”, Annals of Tourism Research, 29:1, ss. 56‐78. HANKINSON, G. (2005); “Destination brand images: a business tourism perspective”, Journal of Services Marketing, 19:1, ss. 24–32 HANKINSON, G. (2001), “Location branding: a study of the branding practices of 12 English cities”, Journal of Brand Management, 9:2, ss.127‐142. HANLAN, J. ve KELLY, S. (2005); “Image formation, information sources and an iconic Australian tourist destination”, Journal of Vacation Marketing,11:2, ss. 163–177. HUDSON, S.ve RITCHIE, J.R.B. (2006); “Film tourism and destination marketing: The case of Captain Corelli’s Mandolin”, Journal of Vacation Marketing, 12:3, ss. 256–268. JAFFE, E.D. ve NEBENZAHL, I.D. (2006); National Image & Competitive Advantage, Copenhagen Business School Press. Kerr, G. (2006); “From destination brand to location brand”, Brand Management , 13:4/5, ss. 276–283. MORGAN, N.J., PRITCHARD, A. ve PRIDE, R. (2004); Destination Branding: Creating the Unique Destination Proposition. Oxford:Butterworth Heinemann. MORGAN, N.J., PRITCHARD, A. ve PIGGOTT, R. (2003); “Destination branding and the role of the stakeholders: The case of New Zealand”, Journal of Vacation Marketing, 9:3, ss. 285‐299. ODABAŞI, Y. ve OYMAN, M. (2001); Pazarlama İletişimi Yönetimi, Kapital Medya Hizmetleri (MediaCat), İstanbul. O’LEARY, S. ve DEEGAN, J. (2003); “People, pace, place: Qualitative and quantitative images of Ireland as a tourism destination in France”, Journal of Vacation Marketing, 9:3, ss. 213–226. 172
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
PARASURAMAN A., ZEITHAML V. A. (1988); “SERVQUAL. A Multiple‐item Scale for Measuring Consumer Perceptions of Service Quality”, Journal of Retailing, 64, ss. 41‐50. PARK, S.Y. ve PETRICK, J.F. (2006); “Destinations’ perspectives of branding”, Annals of Tourism Research, 33:1, ss. 262–265. PIKE, S. (2005); “Tourism destination branding complexity”, The Journal of Product and Brand Management,14 :4/5, ss. 258‐259. PIKKEMAAT, B. (2004), “The measurement of destination image: the case of Austria”, The Poznan University of Economic Review, 4:1, ss. 87‐99., Erişim Tarihi: 12 Mart 2007; http://www.puereview.ae.poznan.pl/2004v4n1/7‐pikkemaat.pdf SIRGY, M.J. ve SU, C. (2000); “Destination image, selfcongruity, and travel behaviour: towards an integrative model”, Journal of Travel Research, 38, ss. 340‐352. TASCI, A.D.A. ve GARTNER, W. C. (2007); “Destination image and its functional relationships”, Journal of Travel Research, 45:4, ss. 413–425. TASCI, A.D.A.ve KOZAK, M. (2006); “Destination brands vs destination images: Do we know what we mean?”, Journal of Vacation Marketing, 12:4, ss. 299–317. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
173
SPORTİF YAKLAŞIM OLARAK DAĞCILIK VE TREKKİNG: AYBASTI‐KABATAŞ İLÇELERİ VE PERŞEMBE YAYLASI POTANSİYELİ ÜZERİNDE DURUMSAL BİR YAKLAŞIM 174
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
In Conclusion, It is thought that these activities increase socio‐cultural communication and provides some kinds of sportive activities with the leadership of conscious people It is thought that, raising of promotion activities and expending of trekking and climbing activities with the festival that are composed will contribute the tourism potential of area and introduction of area. Key Words: Trekking, climbing, Aybastı‐ Kabataş and Perşembe upland Doç. Dr. İlker YILMAZ*, Arş. Gör. Ali Onur Cerrah*, Araş. Gör. Hayriye Çakır* ÖZET Bu çalışmanın amacı; Ordu’nun Aybastı ve Kabataş İlçeleri ile Perşembe yaylasında gerçekleştirilen dağcılık ve trekking sporu potansiyeli hakkında bilgi vermektir. Bölge hakkında elde edilen bilgiler doğrultusunda, bu yöremizde yapılan trekking ve dağcılık aktivitelerinin arttığı ve son zamanlarda her yaştan ve meslekten insanların çeşitli turistik acentaların önderliğinde bu tür sportif ve turistik aktiviteleri geçerleştirdiği görülmektedir. Sonuç olarak; gerçekleştirilen bu aktivitelerin hem sosyo‐kültürel iletişimi artırdığı hem de bilinçli danışmanlar önderliğinde kişilere bir takım sportif aktiviteler sağladığı düşünülmektedir. Tanıtım faaliyetlerin arttırılması, düzenlenecek şenlikler ve etkinliklerle dağcılık ve trekking faaliyetlerinin genişletilmesi, bölgenin büyüyen turizm potansiyeline ve tanıtımına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Trekking, dağcılık, Aybastı‐Kabataş ilçeleri ve Perşembe yaylası ABSTRACT The aim of this research is to give information about potential of trekking and climbing sport which is done in Aybastı, Kabataş and Perşembe upland in Ordu According to information which have been collected about this area, it is seen that the trekking and climbing activities which is done in this area have increased and the people who are from different ages and occupations performs these kind of sportive and tourism activities thanks to agents. *
Anadolu Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu [email protected]
Anadolu Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu [email protected].
*
Anadolu Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu [email protected]
*
1. GİRİŞ Günümüzde spor büyük bir sosyal olay haline gelmektedir. Yoğun meslek hayatı ve şehir yaşantısının stresi insanları spor yapamaz duruma getirmekte, bu da sağlık açısından büyük sıkıntılar yaratmaktadır. Bu durum insanları çeşitli arayışlara itmekte, bu arayışlar sonucunda hem şehir yaşantısından uzaklaşmak hem de sportif faaliyetleri yerine getirebilmek için trekking ve dağcılık gibi sporlar önem kazanmaktadır. Günümüzde trekking ve hatta dağ tırmanışları, şehir stresinden kurtulmak isteyen kişilerin hafta sonu şehre yakın parkurlarda günübirlik ya da yabancı ülkelerde 2‐3 haftalık turlar şeklinde, profesyonel rehberler eşliğinde gerçekleştirdikleri bir spor durumundadır. El değmemiş doğa hayranı olan John Muir, doğa hakkındaki düşüncelerini şu şekilde ifade etmiştir: ”Dağlara tırman ve dağların güzel gelgitini kazan. Doğanın huzuru, güneşin ağaçlara işlediği gibi senin içine işleyecektir. Rüzgar dağların ferahlığını size yansıtırken sanki sonbaharda yaprak dökümü gibi içinizdeki kaygıyı azaltacaktır.” John Muir’un bu sözleri doğayla baş başa kalmanın insana psikolojik anlamda da büyük huzur sağladığını vurgulamaktadır. Trekking ve dağcılık sporu, grup halinde yapılabildiği gibi yalnız‐
tek başına da yapılabilmektedir. Açık havada gerçekleştirilen trekking ve dağcılık sporlarında sosyal, psikolojik, finansal, coğrafik veya fizyolojik zorluklar gibi bir takım zorluklar ortaya çıkabilmektedir. Günümüzde bu zorlukların üstesinden gelebilmeyi kolaylaştıran seyahat acentaları bulunmakta ve acentalar sayesinde outdoor sporları için elverişli bir çok bölgeyi barındıran ülkemizin çeşitli yerlerinde trekking ve dağcılık 175
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
sporları yapılabilmektedir. Ancak kişi, trekking yada dağcılık sporunu herhangi bir acenta kanalıyla yapmak yerine bireysel veya küçük gruplar halinde yapmak istiyorsa muhakkak bu konuda eğitim almış olmak veya en azından bölgeyi tanıyan rehberler eşliğinde yürüyüşü gerçekleştirmek güvenlik açısından önem kazanmaktadır. 2. TREKKİNG Doğada, bir noktadan diğer bir noktaya varmak için amaçlı yapılan, genelde hafif tempolu sportif yürüyüşlerdir. Trekking kelimesi yerine doğa yürüyüşü kavramı da kullanılabilir. Trekking yılın her mevsimde yapılabilir. Doğa yürüyüşü gerçekleştirilmeden önce, hava ve çevresel koşullara, mesafeye ve zorluk derecesine göre gerekli hazırlıklar yapılmalıdır. Başlangıçta doğasever insanların, doğal güzellikleri yaşamak ve doğayla iç içe bulunmak amaçlı gerçekleştirdikleri kişisel veya arkadaş çevresi etkinlikleri olarak başlayan trekking, günümüzde turizm sektörü içerisinde giderek ekonomik boyut kazanmakta ve gelişmektedir. Trekking özellikle, doğa yakından görülerek, detaylı incelenerek, sürekli güç sarf edilerek, irade gösterilerek yapılan bir yürüyüş çeşididir ve en önemli özelliği de kişinin iradesini ve dayanıklılığını kuvvetlendirmesidir. Yüksek kondisyon veya teknik gerektirmemesi, sakatlanma vb. risklerin çok düşük seviyelerde seyretmesi, maliyetin az olması gibi nedenlerle kitlelerin en yoğun ilgi gösterdiği doğa sporudur. 2.1.Tercih Edilmesi Gereken Mevsimler Genellikle bahar ayları trekkingʹe başlamak isteyenler için uygun mevsimdir. İlk olarak gerçekleştirilecek trekking aktiviteleri, kuru ve daha az zorluk derecesine sahip parkurlarda yapılmalıdır. 2.2.Trekking’de Kullanılan Temel Malzemeler Trekking malzemeler; öncesinde yanınızda bulunması • Sırt çantası, çadır (konaklama düşünülüyorsa), gereken temel 176
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
• Su tutmayan, dayanıklı, nefes alma özelliği olan microfiberden yapılmış giysiler, • Isıtan ama hava alan, teri dışarı atan, yumuşak thermal iç giysiler, • Dörtte bir sertlik derecesi olan, vibram tabanlı, gorateks malzeme kullanılmış spor ayakkabı, • Lycra’lı rahat bir pantalon (kot pantalon yanlış seçimdir), • Çorap: Çoraplar hemen hemen ayakkabılar kadar önemlidir. Aynı zamanda 2 çift çorap giymek sürtünmeyi engeller. • Gorateks denilen kumaşlardan üretilmiş, içine su moleküllerini değil hava moleküllerini alan, terletmeyen yağmurluklar veya ince bir mont, • Yağmurluk, matara, küçük bir ilk yardım çantası ve basit yiyeceklerdir. İklim koşulları da göz önünde bulundurularak bazı durumlarda anorak, güneş gözlüğü, şapka, güneş koruyucu krem, su şişesi, uyku tulumu, mayo, havlu ve el feneri gibi ekipmanlar trekking esnasında bulundurmalıdır. 2.3.Trekking Çeşitleri a) Dayhiking: Günübirlik doğa yürüyüşleridir. Genelde orman patikalarında yapılmaktadır. b) Hiking: Genelde yaylalarda olan, gerektiğinde konaklama da yapılan sırt çantalı orta yürüyüşlerdir. c) Backpacking: Konaklamalı, genelde dağcılık maksatlı sırt çantalı uzun yürüyüşlerdir. d) Ormanda Trekking: Ormanda yapılan trekkingler çoğunlukla vadi tabanına yakın yerlerde ve patikalarda yapılırlar. En çok yapılan trekking yeri ormandır. e) Çölde Trekking: Çölde trekking sık yapılmamaktadır. Özellikle ülkemizde çöl trekkingi olarak yapılacak bir bölge mevcut değildir. f) Dağlık Alanda Trekking: Genelde dağcılığa girmektedir. Kondisyona ve malzemeye dayalı bir spordur 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
177
g) Açık Alanda (geniş yayla ve ovalarda) Trekking: Yaylalar arası geçişler ve yürüyüşlerdir. Çoğunlukla kamplıdır. h) Kanyon veya Dere Yatağında Trekking: Oldukça zorlu, özellikle kanyon geçişlerinde daha fazla teknik bilgi gerektiren, kondisyon ve efor sarf ettiren, malzemeye dayalı bir aktivitedir. ı) Rotalı Yürüyüşler: Belirli bir güzergâhı ve rotası olan, harita, pusula, GPS gibi navigasyon malzemelerinin kullanıldığı, uzun, konaklamalı, keşif maksadı da taşıyan, ormanlık ve dağlık arazide yapılan yürüyüş tipidir. j) Rotasız Keşif / Macera Yürüyüşleri: Özellikle ormanlık ve dağlık alanlarda yapılan, belli bir rotası olmayan, keşfe dayalı, kamp donanımı gerektiren süresi sınırlandırılmamış, yüksek dikkat, efor ve kondisyon isteyen yürüyüşlerdir. k) Kış ( kar ) Yürüyüşleri: Kış yürüyüşleri biraz daha fazla efor ve malzeme gerektirir. Kışın vücut, kar üzerinde yürüyüşte daha çok yorulur, bunun nedeni taşınan malzemelerin ağırlığının artması ve soğuğun vücudu daha çok zorlamasıdır. 2.4. Zorluk Dereceleri Trekking sporuna yeni başlayacak olanların en düşük zorluk derecesinden başlamaları önerilmektedir. Fiziksel ve zihinsel açıdan her ne kadar iyi durumda da olunsa işin alışkanlığı ve hissiyatı açısından bu gereklidir. Hatta ara vermiş olanlar bile ne kadar zor parkurlar geçmiş olurlarsa olsunlar, hatırlamak amaçlı önceden ulaştıkları zorluk derecesi seviyelerinin bir iki derece gerisinden başlamaları faydalıdır.1 den 6 ya kadar sınıflandırılmış zorluk dereceleri vardır. 178
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Tablo 1. Trekking Zorluk Dereceleri Zorluk Derecesi 1. Derece 2. Derece 3. Derece 4. Derece Eğim Yükselti Süre Az 2 saatten az Eğim artmaktadır. Eğim artmaktadır. 100 mt.’yi geçmez 300 mt.’yi geçmez 500 mt.’yi geçmez 700 mt.’yi geçmez 5. Derece Eğim zorlu ve fazla 1000 mt. ‘yi geçmeye başlar 6. Derece Bol eğimli 1500 mt.’yi bulmaktadır. Az 3,5 saatten az Çevresel Özellikler Patikalar geniştir. Patikalar geniştir. 5 saatten az Dar patika, sık orman ve ıslak geçişler bulunur. 6,5 saatten az Patikalar bozuk ve bazı yerlerde kaybolmuştur, ormanlar daha ağaçlıktır ve kayalar bulunmaktadır. 8 saati Sert yapılı, taşlık, kayalık ve bulmaktadır. patikasızdır. Ormanlık alanlar zorlu ve ıslak geçişler bulunur. 8 saat ve İniş ve çıkış fazladır, zorlu üzeri arazi şartları bulunmaktadır. 2.5. Türkiye’de Trekking Türkiye’de doğa yürüyüşleri de batılı turistlere yönelik organizasyonlarla başladı. Türkiye’de gerçekleştirilen başlıca trekking turları üç ana güzergahta toplanıyor; Toroslar’da, Kaçkarlar’da ve Kapadokya’da. Bu üç ana güzergah dışında, Akdeniz, Karadeniz, Ege ve Marmara’da yöresel ve günübirlik trekking turları da düzenlenmektedir. Türkiye’de trekking faaliyetleri, önceden sadece dağcılık spor kulüpleri tarafından veya dernekler aracılığıyla organize edilirken, günümüzde turizm seyahat acenteleri tarafından da organize edilmektedir. Seyahat acentaları, her yaştan insanın katılabileceği turlar düzenlemektedirler. Turlara katılan trekçilerle, ülkenin el değmemiş yörelerini gezerek, küçük dağ köyleri, dağlar, yaylalar, eski medeniyetlerden kalmış harabeler ziyaret edilmektedir. 3. DAĞCILIK Dağcılık, sadece tırmanmaktan, güzel manzaraları seyretmekten ve el değmemiş doğa tecrübesinden oluşmayan, dağlarda yürüyüş ve kamp 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
179
kurmanın yanı sıra tırmanma sporunu da kapsayan, mücadele, risk ve zorluluk içeren bir doğa sporudur. Günümüzde bir çok turizm kuruluşunun kendi yaklaşımlarınca uyguladıkları doğa yürüyüşü (trekking) veya kamplı yürüyüşler (backpacking) dağcılık yaklaşımının sadece ufak bir bölümünü oluşturmaktadır. Dağcılık sporunda trekking ve kamplı yürüyüşlerin yanı sıra, Alpine Stili, doğa yürüyüşü (hiking), expedition (Uzun süreli ve çok amaçlı etkinlikler), ferrata, sportif tırmanış, bouldering, kaya tırmanışı, uzun duvar tırmanışı ve yapay duvar tırmanışı şeklinde yapılan dağcılık tırmanışları da bulunmaktadır. Türkiyeʹde bu dağcılık etkinlikleri, üniversite kulüpleri ve Türkiye Dağcılık Federasyonu (TDF) bünyesinde yürütülmektedir. 3.1. Dağcılıkta Kullanılan Malzemeler Trekking esnasında kullanılan malzemelere ek olarak tırmanma esnasında kullanılan, ip, karabin, perlon, kuşam, kazma, krampon, kask gibi güvenlik ve tırmanmayı kolaylaştırıcı malzemeler de kullanılmaktadır. Ayrıca eski bir dağ değiminde ayakların soğuk olması durumunda, başa şapka takılması gerektiği vurgulanır. Soğuk havalarda baş bölgesinin açık olması durumunda vücut ısısının büyük bir bölümünün kaybedileceği, dağcılar tarafından bilinmesi gerekir. 4. ORDU İLİ, AYBASTI ‐ KABATAŞ VE PERŞEMBE YAYLASI 4.1. Ordu İli Ordu ilinin kuzeyinde Karadeniz, güneyinde Tokat ve Sivas, doğusunda Giresun, batısında Samsun ili bulunmaktadır. Toplam yüzölçümü 5961 km² olup, üzerinde Melet, Civil, Akçaova Deresi gibi büyüklü küçüklü akarsuların oluşturduğu yer yer alüvyon düzlükler bulunmaktadır. İlçe toprakları dar kıyı ovası ve hemen ardından yükselen dağlardan meydana gelir. Dağlar kızılağaç, gürgen, meşe, kayın, ladin, köknar ve sarıçam ormanları ile kaplıdır. 180
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Ordu ili genel olarak ılıman bir iklime sahip olup, kışları ılık, yazları ise nispeten serin geçer. Yılın bütün aylarında mevsime uygun yağışlar mevcuttur. Ordu ilinin ilçeleri; Akkuş, Aybastı, Çamaş, Çatalpınar, Çaybaşı, Fatsa, Gölköy, Gölyalı, Görgentepe, İkizce, Kabadüz, Kabataş, Korgan, Kumru, Mesudiye, Perşembe, Ulubey ve Ünyeʹdir. 4.2. Aybastı İlçesinin Coğrafi Durumu 4.2.1.Konumu: Orta Karadeniz Bölgesi’nde Canik Dağları’nın Kuzey yamacında kurulmuş olan Aybastı ilçesi, Fatsa’nın güneyinde kıyıdan 54 km içerdedir. Doğusunda Gölköy, batısında Korgan, kuzeyinde Fatsa ve güneyinde Reşadiye ilçeleri yer alır. 4.2.2.Yüzölçümü: Yüzölçümü 359 km²’dir. Rakım 730 metredir. Derinliği 27 km, genişliği 14 km.’dir. Engebeli bir arazi yapısına sahip olmasına rağmen Aybastı ilçesi belediye sınırları içerisindedir ve sarp yamaçlar ile kayalıklar bulunmamaktadır. 4.2.3. İklim ve Bitki Örtüsü: İklim ve bitki örtüsü Orta Karadeniz iklimine benzer. Yüksek kısımlarında ise kısmen İç Anadolu Bölgesi’nin iklimi hüküm sürer. Bitki örtüsü olarak Karadeniz bitki örtüsüne sahiptir. Karadeniz Kıyılarındaki nem oranı fazla hissedilmez. Hava rüzgarlı olduğu zamanlarda soğuk daha fazla hissedilmektedir. Kışlar soğuk olur. Sıcaklık bakımından aylık ortalamalar incelendiği zaman en soğuk ay ortalama sıcaklığının 6 ile 7 derece arasında değiştiği görülür. Perşembe Yaylasında kar kalınlığı 1,5 metreye kadar çıkmaktadır. En sıcak ay ortalaması ise 23 derecedir. Fakat sıcaklık yazları 35 dereceye kadar yükselmektedir. En yağışlı mevsim ise ilkbahardır. 4.2.4. Ulaşım Durumu : Aybastıʹnın Sahil yolu Fatsa‘ya uzaklığı 52 Km.ʹdir. Bu yol otomobil ile 1.20 dakikada alınmaktadır. İlçenin tüm köy ve mahallelerine ulaşım mümkündür. Aybastımızın Niksar, Reşadiye, Gölköy, Korgan ve 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
181
Mesudiye ile bağlantıları vardır Aybastı ‐ Gölköy arası 37 km’dir. Aybastı ‐ Niksar arası 70 kmʹdir. Aybastı ‐ Korgan arası ise 45 Kmʹdir. Aybastı ‐Reşadiye arası 57 km’dir. 4.3.Kabataş İlçesinin Coğrafi Durumu 4.3.1.Konumu: Orta Karadeniz Bölgesi’nde, Ordu İline bağlı bir ilçe olan Kabataş, doğusunda Gölköy, batısında Korgan, kuzeyinde Çatalpınar, güneyinde Aybastı ilçeleri yer alır. Canik Dağları’nın kuzey yamacında, kıyıdan 40 km. içeride yer almaktadır. 4.3.2.Yüz Ölçümü: Engebeli bir arazi yapısına sahiptir. İlçe topraklarını Aybastı ve Armutlu akarsuları sulamaktadır. Deniz seviyesinden 530 m. yüksekliktedir. Ordu’ya 93 km. uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 142 km2’dir. 4.3.3.İklim ve Bitki Örtüsü: İlçenin iklimi Karadeniz ve karasal iklimi arasında bir geçiş teşkil eder. Her mevsim yağış alır. Kışlar sahil kesimlerine göre daha sert geçer. Her mevsim yağışlı olması nedeniyle bitki örtüsünü çoğunlukla ormanlar oluşturmaktadır. 4.4. Perşembe Yaylası Orduʹya 124 km. mesafededir. (Ordu ‐ Fatsa 56 km., Fatsa‐Aybastı 50 Km., Aybastı ‐ Perşembe yaylası 18 km.) Ulaşım asfalt yolla sağlanmaktadır. İlçeler arasında minibüs seferleri yapılmaktadır, ayrıca Tokat ili, Reşadiye ilçesi ve Aybastıʹdan da dolmuşlarla yaylaya ulaşım sağlanmaktadır. Konaklama olarak da yayla merkezinde otel mevcuttur. Perşembe Yaylası, ilçe merkezine 17 km. uzaklıktadır. Yeşil çimlerle kaplı olan yaylanın merkezinde şehir türü bir yapılanma vardır. İnsanların yerleşmesiyle birlikte yaylada Perşembe Panayırı olarak tanımlanan ve bir hafta süren şenlikler başlamıştır. Yurdun çeşitli bölgelerinden sanatçılar bu şenliklere katılır, şenlik 182
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
alanına eğlence araçları ve çadır tiyatroları kurulur. Şenlikler daha çok eğlence ve alışveriş ağırlıklı etkinlikleri içerir. Geçmiş dönemlerde panayıra, yurdun çeşitli yörelerinden satıcılar, ip cambazları, sihirbazlar, sirk türü çadırlar, falcılar katılmıştır ve gerçekleştirdikleri etkinliklerle yaşamlarını 1 ay süresince Perşembe yaylasında geçirmişlerdir. Tarihi Perşembe Panayırı 1992 yılından itibaren Perşembe Yaylası Şenliklerine dönüştürülmüş ve bu dönüşümle birlikte şenliklere sportif ve kültürel ağırlıklı bir hava kazandırılmıştır. Başladığı günden bu yana, Perşembe yaylası şenlikleri her yıl Temmuz ayının 3. haftasında yapılmaktadır. Bir hafta süren şenliklerin son günlerinde futbol ve yağlı pehlivan güreşleri başta olmak üzere at yarışları, insan yarışları ve daha bir çok etkinlik bu şenlikler çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Yayla şenliklerine, Türkiye’nin bir çok yerinden önemli misafirler, spor, siyaset ve basında tanınmış bir çok isim ile yayla meraklıları da iştirak etmektedir. 4.5. Ordu İlinin Trekking Parkurları 1. Ordu‐Nizamettin Mahallesi‐Boztepe 2. Çambaşı Yaylası Obaları (Turnalık‐Taşbaşı‐İkidere‐Çelikkıran‐
Çukuralan‐Tekmezar‐Zile‐Gavurbükü‐Sinanlı‐Semen) 3. Mesudiye Yaylaları‐Çüle Yaylası (Ilışar Yaylası‐Baldıran‐
Ormanlar) 4. Keyfalan Yaylası (Baldıran‐Ulugöl‐Karatepe‐Iğdır Ormanları) 5. Perşembe Yaylası (Obaları) 6. Argın Yaylası (Küçükkertil‐Argın) 5. SONUÇ Bütün yaş gruplarının kolaylıkla katılabileceği yürüyüşler için ülkemizin hemen her bölgesinde çok elverişli alanlar bulunmaktadır. Talebin gittikçe artması dolayısıyla bu yürüyüşleri organize eden turizm şirketlerinin sayısı da artmaktadır. Doğa sporlarından trekking ve dağcılığın Türkiye’de yaygınlaşması ve doğa sevgisinin kitlelere yayılması için üniversitelerin doğa sporları klüpleri, çeşitli dağcılık ve doğayı koruma dernekleri, vakıflar ve girişimciler ile ortak çalışan 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
183
turizm şirketleri bu tür organizasyonları üstlenmekte ve sosyo‐kültürel paylaşıma öncülük etmektedirler. Ülkemizde trekking ve dağcılık sporuna elverişli birçok yayla bulunmaktadır. Perşembe yaylası, Aybastı ve Kabataş çevresi bu tür sporların yapılmasına olanak sağlayacak doğal güzellikleri barındıran bölgelerimizin başında gelmektedir. Her geçen gün, yayla etkinlerini düzenleyenlerin ve buna destek verenlerin önderliğinde Perşembe yaylası bir çok yerli ve yabancı turistin akınına uğramakta, genç ve yaşlı bireylerin katılacağı, her yaş grubundan ekiplerle trekking turlarının düzenlenmesine olanak sağlayacak potansiyeli yaratmaktadır. Ordu ilinin Perşembe yaylasında her yıl Temmuz ayında gerçekleştirilen ve bir hafta süren şenlikler süresince doğa yürüyüşleri düzenlenebilir, bu yürüyüşlere farklı bölgelerden gelen bireylerin katılımı sağlanabilir böylece bireylere doğayla iç içe, şehir stresinden uzak, farklı etkinlikleri izleme imkanı verilebilir ve bazı sportif aktivitelere katılma fırsatı sunulabilir. Aybastı ve Kabataş bölgelerimizin doğal güzelliklerini koruma ve tanıtma çerçevesinde ulaşım ve konaklama imkânları arttırılıp doğa sporlarına yönelik aktivitelerin arttırılması bölgenin tanıtımı açısından önem kazanmaktadır. Bu konuda bölge üniversiteleri ve onların spor kulüpleriyle ortak çalışmaların yapılması; ilginin arttırılması, yürüyüs rotalarının belirlenmesi, etkinliklerin sürekliliğinin sağlanması ve bölgenin tanıtımının arttırılması açısından önemlidir. KAYNAKLAR 1. Buzbaş, Özge (2001); Yüksekler, Büke Yayınlar, İstanbul. 2. Curtis, Rick (1998); The Backpacker’s Field Manual, Three Rivers Pres, United States of America. 3. Dougherty Neil. J. (1998); Outdoor Recreation Safety, Human Kinetics, United States of America. 46 4. Günay, Muzaffer (2005); Tarihi Kültürü ve Doğası ile Ordu, Alkan Matbaası, İstanbul. 184
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
5. Graydon, Don, Hanson, Kurt, (2005). Dağcılık: Zirvelerin Özgürlüğü. Fındık, T. (Çev), Homer Kitabevi ve Yayıncılık Ltd. Şti., İstanbul. 6. Seaborg, Eric, Dudley, Ellen (1994); Hiking and Backpacking, Human Kinetics, United States of America,14, 1994 7. National Academy of Sport(1969); A Program for Outdoor Recreation Research. United States of America 8. Erişim Tarihi: 20.05.2007; http://tr.wikipedia.org/wiki/Trekking 9. Erişim Tarihi: 21.05.2007; http://www.trekking.com.tr/pratik_bilgi_planlama.asp 10. Erişim Tarihi: 21.05.2007; http://www.gezinet.net/aktiviteler/trekking/index.asp 11. Erişim Tarihi: http://www.exi26.com/Article.asp?PageID=1052 19.05.2007; 12. Erişim Tarihi: http://www.patikatrek.com/haber.asp?id=92 19.05.2007; 13. Erişim Tarihi: 20.05.2007; http://www.geziturkiye.com/html/aktif/a‐trekgob.html 14. Erişim Tarihi: 20.05.2007; http://www.ordukulturturizm.gov.tr/tr/cografikonum.asp 15. Erişim Tarihi: 20.05.2007; http://www.turkmania.com/archive/index.php?t‐4844.html 16. Erişim Tarihi: 21.05.2007; http://www.kulturizm.com/region_details.php?bID=83 17. Erişim Tarihi: http://www.kenthaber.com/IlceDetay.aspx?ID=711 22.05.2007; 18. Erişim Tarihi: 18.05.2007; http://www.afyonrehberim.com/default.asp?tip=2&mod=turizmi
l&tid=88 19. Erişim Tarihi: 20.05.2007; http://www.kultur.gov.tr/TR/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433C
FF679A66406202CCB049235F373EA5ECF4 185
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
20. Erişim Tarihi: http://www.edip.8k.com/Nevpage1.htm 20.05.2007; 186
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
dünyada çok önem verilen bir tarımsal uğraşı alanıdır. Ayrıca bal arılarının bitkisel üretime olan katkıları da arı ürünlerinden sağlanan gelir ile kıyaslanamayacak düzeydedir. Bu açıdan tarımsal faaliyetlerin yoğun olarak yapıldığı ülkemizde, arı kolonilerinin sayısının bilinçli bir şekilde arttırılması, tarımsal üretimde verim ve kaliteyi olumlu yönde etkileyen önemli bir faktördür. Bal arıları bütün dünyada olduğu gibi ülkemiz tarımında da ayrı bir yere sahiptirler. Sağladığı önemli faydaları nedeniyle arıcılık, işsizliğin önemli bir sorun olduğu ülkemizde geleceğe yönelik yatırım ve istihdam tedbirleri düşünülürken göz ardı edilmemesi gereken bir alandır. Bal, bir lezzet kaynağı, sağlık deposudur. Doğadaki binbir çiçeğin tadını, kokusunu bize taşıyan benzersiz bir besin kaynağıdır. ARICILIĞIN İNSANLIĞA VE DOĞAYA FAYDALARI Hamdi YILMAZ* Arıcılık, az bir sermaye ile toprağa bağlı olmadan yapılabilen, kısa sürede gelir getiren, bal, bal mumu, polen, arı sütü, propolis, arı zehiri, ana arı ve oğul gibi çeşitli ürünler sağlayan ve son yıllarda bütün Binbirçiçek Orbal Arıcılık Balcılık Gıda San. ve Tic. A.S. Yönetim Kurulu Başkanı *
Bal; dünyanın bilinen en eski tatlandırıcısıdır. Albüminler, vitaminler, mineraller, mikro besin maddeleri, enzimler ve organik asitler içerir. Bu besleyici maddeler deriyi güçlendirir ve yumuşatır. Ayrıca bal yüksek şeker içerdiği için higroskopik (nem tutucu) bir ürün olup, vücudun nemlendirilmesinde çok sık kullanılır. Anti‐bakteriyel ve iltihap giderici, deri esnekliğini artırıcı ve kan dolaşımını uyarıcı etkileri vardır. Balın mide ve bağırsaklar üzerine olan iyileştirici etkisi yüzyıllardan beri bilinmektedir. Yara ve yanıkların tedavisinde etkin bir rol oynamaktadır. Fareler üzerinde yapılan bir bilimsel araştırmada, balın yanıkları tedavi edici etkisi diğer maddelere göre daha üstün bulunmuştur. Bal anti‐bakteriyel özelliği ile ağız, boğaz ve bronş enfeksiyonlarına karşı kullanılmaktadır. Hazımsızlığa ve mide rahatsızlıklarına karşı etkilidir. Klinik araştırmalarda ise gözde, katarakt hastalığına, konjiktivit ve çeşitli kornea rahatsızlıklarına karşı, direkt gözün içine uygulanarak kullanıldığı bildirilmektedir. Balın şeker hastaları için uygun olduğu bilinir ancak bal yüksek şeker içeriğine sahiptir. Bununla birlikte şeker hastaları için şekerli bir üründen daha iyidir. Eşit kaloriye sahip diğer gıdalarla bal karşılaştırıldığında balın daha az insülin içerdiği ancak tüketildikten kısa 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
187
bir süre sonra kandaki şeker oranının aynı veya biraz daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Bal ve aynı miktarda sukroz tüketimi karşılaştırıldığında kan şeker oranının bal tüketimiyle daha düşük olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca karaciğer zayıflığında, baldaki cholin maddesinin karaciğerin fonksiyonunu kuvvetlendirdiği ve hücrelerinde toplanan yağın giderilmesi için harekete geçirdiği bilinmektedir. İhtiva ettiği A, B, C ve diğer vitaminler ve minerallerle zindelik verir. Türkiye uygun ekolojisi, zengin bitki örtüsü, farklı iklim kuşaklarına sahip olması ve koloni varlığı bakımından önemli bir arıcılık potansiyeline sahiptir. Yıllık bal üretimi ile arıcılıkta dünya sıralamasında ilk sıralarda yer alan ülkemiz, koloni başına bal üretimi ile verimlilik açısından oldukça gerilerdedir. Koloni sayısı bakımından dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer alan Türkiyeʹ de kovan başına bal veriminin düşük olmasının en önemli nedenleri; sosyal, tarımsal ve ekolojik yapıdaki değişmeler, piyasa koşulları, teknik bilgi ve eğitim yetersizliği, hastalık ve zararlılar, damızlık materyal ve örgütlenme konusunda yaşanan sorunlardır. Ayrıca tarım politikalarında bu konuya gerekli önemin verilmemesi ve etkin bir örgütlenme sisteminin olmaması da ülkemiz arıcılığının gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Son derece elverişli ekosisteme sahip olmasına rağmen ülkemizde arıcılık sektörü henüz olması gereken konumda değildir. Birbirinden oldukça farklı ve geniş üretim bölgeleri içinde güçlü bir üretim potansiyelinin bulunduğu Türkiyeʹ de arıcılık, karmaşık ve dağınık bir yapı göstermektedir. Az sayıdaki büyük üreticiler dışında, küçük aile uğraşısı ve ikinci bir iş alanı olarak görülen arıcılık, ülkemizde henüz kamu ve özel sektörde kurumsallaşma sürecini tamamlayamamıştır. Arıcılıkta örgütlenme sistemi gerekli yasa ve yönetmeliklerle desteklense bile arıcılık örgütleri yeteri kadar yaygınlaşamamış ve arıcılık sektöründe yaşanan bir çok yapısal sorunun çözümünde etkili olamamıştır. Arıcılığın ülkemizde hak ettiği konuma ulaşması ancak yaşanan bu sorunların azaltılmasıyla gerçekleşebilir. Arıcılığın gelişmesi 188
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
ile birlikte ülke ekonomisine sağlanan katkı artacak ve arıcılığın gelecekte de vazgeçilmez bir çalışma alanı olarak kalması sağlanacaktır. Türkiye arı kovanı sayısı ve buna bağlı olarak bal üretiminde özellikle son elli yılda önemli mesafeler almıştır. Ancak bu iki kriterin artmasına karşın arıcılıkta yaşanan sorunlar nedeniyle verimlilikte istenilen noktaya gelinememiştir. Bu nedenle arıcılığın hem hobi hem de bir endüstri kolu olarak uzun yıllar gelişerek devam etmesi için bütün arıcıların yaşanan bu sorunlar ile mücadele etmeleri gerekmektedir. Arıcılıkta ilerlemenin sağlanması için, arıcıların karşılaştığı sorunların çözümüne yönelik araştırmalara ağırlık verilmesi gereklidir. Arıcılıkla ilgili resmi ya da sivil kurumların sayısında son dönemlerde göze çarpan artışlar olmakla birlikte, bu kurumlar Türkiye ölçeğinde hala yetersiz kalmaktadır. Hiç kuşkusuz bu kurumlar Türk arıcılığı için büyük önem taşıyan araştırmalar yapmaktadırlar. Ancak çok büyük emekler harcanarak yapılan araştırma sonuçları arıcılara istenildiği gibi aktarılamamaktadır. Bu konuda yapılması gereken yapılan araştırma sonuçlarından faydalanarak arıcıların pratiklerinin geliştirilmesine yönelik profesyonel önerilerde bulunmaktır. Üniversite ve ilgili araştırma kurumlarının dışında arıcılarında pratik sorunların çözümüne yönelik ek araştırma ve gözlemler yapmaları gereklidir. Bunun yanı sıra ülkemizde arıcılıkta yaşanan sorunlar, arıcıların bu sorunlarla ilgili anlamlı sorular sormaları, düzenlenen toplantı ve konferanslara katılmaları ve doğru olmayan bilgilerin ortadan kalkması için kendi aralarında iletişim kurarak elde ettikleri bilgileri birbirlerine aktarmaları ile daha kolay aşılabilir. Eğer arıcılığın gelişerek devam etmesi isteniyorsa arıcılık ve arı ürünlerinin tanıtılması için daha fazla şeyler yapılmalıdır. Bal tüketiminin artırılması için tüketiciler bilgilendirilmeli ve uygun reklam kampanyaları düzenlenmelidir. Arıcılıktan elde edilen ürünlerden bahsedilirken en çok üzerinde durulan ürün baldır. Fakat son yıllarda özellikle Avrupaʹ da yaygınlaşan apiterapi için kullanılan arı zehiri, zengin bir protein kaynağı olan polen, tıpta önemli bir yere sahip olan propolis ve üstün nitelikli bir arı ürünü olan arı sütünün üretimi ve tüketimi de yaygınlaştırılmalıdır. Arı ürünlerinin tanıtımına ek olarak arıcılığa yeni başlayacaklar için arıcılık kursları önerilmelidir. 189
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
190
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Arıcılık tamamen doğaya bağlı bir tarımsal uğraşıdır ve arıların yaşamı doğrudan çiçekli bitkilerin varlığına bağlıdır. Kendi yaşamsal faaliyetlerini sürdürmek için bitkileri ziyaret eden arıların bir ülkenin tarımına tozlaşma ile yaptıkları katkı bal, polen, arı sütü gibi ürünlerin üretimi ile yaptıkları katkının çok ötesindedir. Bu nedenle bitkisel üretim yapan çiftçilerin arıların tozlaşma ile yaptıkları katkı hakkında bilgilendirilmesi de sürdürülebilir arıcılık açısından önemlidir. Modern tarımın önemli dallarından biri olarak kabul edilen arıcılığı, ülkemizin hemen her yerinde başarıyla yapmak mümkündür. Yaşadığımız coğrafyanın iklimi ve bitki örtüsü özellikleri, arıcılıktan yüksek verim alınmasına olanak sağlayacak niteliktedir. Bu özellikleri ile Türkiye kovan sayısı ve bal üretimi ile dünyada sayılı ülkeler arasında yer almaktadır, fakat verimlilikte istenilen düzeyde değildir. Ülkemiz arıcılığında verimliliği etkileyen önemli sorunlar yaşanmaktadır. Arıcılıkta verimli olabilmenin yöntemlerinden en önemlisi, arıcılıkta yaşanan sorunları iyi bilmek ve bu sorunlara çözüm bulabilmektir. TURİZM Arıcılığın çok önemli bir uğraş olduğu, bu işe gönül verenler tarafından sıklıkla vurgulansa da maalesef ülkemizde bu alanla ilgili gerekli ve yeterli yatırımlar yapılmamaktadır. Doğal gıdalara karşı büyük bir talebin olduğu dünyada, hiçbir teknolojik yatırım yapmaya gerek kalmadan kendiliğinden katkısız ve doğal gıda üreten bir sistem olan arıcılığın ekonomik değeri önümüzdeki yıllarda kendiliğinden artacaktır. Ülkemizde arıcılar, arıcılık sektörünün geliştirilerek sürdürülebilir hale getirilmesi ile arıcılığın sağladığı avantajlardan daha etkin bir şekilde faydalanabileceklerdir. BOŞ SAYFA
191
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
ALTERNATİF TURİZM VE PERŞEMBE YAYLASI Doç. Dr. Nazmi KOZAK* ÖZET Perşembe, Türkiye’nin önde gelen yaylalarından biridir. Perşembe Yaylası, geniş çimlik alanları, göl ve menderesleri ile geniş bir alanı kapsar. Perşembe Yaylası, Aybastı ilçesi sınırları içerisinde yer alır. Yayla; Ordu ve Fatsa’ya 56, Aybastı’ya 18 km. uzaklıktadır. Perşembe Yaylası turizm sektörü açısından elverişli olmasına karşılık uzun yıllardır küçük köy olarak kalmıştır. İçinde bulunduğumuz dönemde yörenin en büyük sorunu çevre kirlenmesidir. Kirlenmeyi ve bozulmayı önleyici önlemler alınması ise, Perşembe Yaylası kısa zamanda konut, ve otel yapıları ile tahrip edilecektir. Anahtar Kelimler: Alternatif turizm, yayla turizmi, Perşembe Yaylası. ABSTRTACT Persembe is one of the important highland in Turkey. Perşembe Highland is a charming region with grass, lakes meander of river for miles in all highlands. Perşembe Highland is one of region in Aybastı town. It is 124 km from Ordu. (Ordu ‐ Fatsa 56 km., Aybastı‐Perşembe Highland 18 km.). Altought the area around Persembe is available for tourism industry, it has been a small summer village for hundred years. In this time, the problem of this region is environmental disruption. If a declaration for preventing the region do not applicate, Perşembe Highland will be destroyed in a short time by houses and hotels. Key words: Alternatife tourism, highland tourism, Perşembe Highland. I. MEVCUT DURUM Aybastı‐Kabataş yöresi bulunduğu coğrafi konum itibariyle pek çok turizm ürününün gelişme gösterebileceği ve talep görebileceği bir alandır. Ancak, şimdiye kadar Türkiye’de turizm yatırımlarının yoğunluklu olarak “deniz‐kum‐güneş” ürününe yönelik olarak gerçekleştirilmesi, çeşitli alternatif turizm ürünlerinin ve bölgelerinin gelişmesine engel teşkil etmiştir. Son yıllarda turist gönderen belli başlı ülkelerdeki tüketici beklentilerinin değişmeye ve çeşitlenmeye başlamasının bir sonucu olarak alternatif turizm diye isimlendirilen Anadolu Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Yüksekokulu Eskişehir, [email protected] *
192
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
etkinlikleri ön plana çıkarmaya başlamıştır. Bunlara ek olarak, küresel alanda kalıcı veya konjoktürel olarak yaşanması beklenen değişikliklerin de Aybastı‐Kabataş ve benzeri yöreleri ön plana çıkaracağı kuşkusuzdur. Dolayısıyla, henüz herhangi bir şekilde turizm etkinliğinin ortaya çıkmadığı Perşembe Yaylası gibi doğal alanların çok yakın bir dönemde turizm yatırımcılarının gözdesi olacağı kaçınılmazdır. Yöredeki doğal olanakların yayla, ekoturizm, çiftlik turizmi, kış turizmi, kayak turizmi, futbol turizmi, bisiklet turizmi, golf turizmi, göl turizmi, yürüyüş (treakking) turizminin de içerisinde olduğu pek çok alternatif turizm etkinliğine elverişli olduğu anlaşılmaktadır. 2. YÖREDEKİ SORUNLAR Bir yörede turizm sektörünün gelişebilmesi için en baştan alınması gereken önlemler vardır. Aybastı‐Kabataş yöresi ve Perşembe Yaylası özelinde aşağıdaki sorunların bir an önce giderilmesi gerekmektedir. 1. Yöredeki yöneticilerin sıklıkla vurguladıkları gibi yöreyi ana ulaşım noktalarına bağlayan yolların bir an önce iyileştirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda Aybastı – Fatsa ve Aybastı ‐ Reşadiye ulaşımlarının daha rahat ve hızlı bir şekilde yapılabilmesi için mevcut yolların iyileştirilmesi ivedi bir zorunluluktur. 2. Yörede belirgin bir şekilde çevresel kirlenmenin başladığı gözlenmektedir. Akarsulardaki kirlenme daha açıktır. Yöredeki geliştirilebilecek turizm türlerinin daha çok doğa ile ilgili olması dolayısıyla yörenin temiz bir doğaya sahip olması bir zorunluluktur. Dolayısıyla, evsel, sanayi ve tarıma dayalı nedenlerle oluşan kirliliğin önüne bir an önce geçilmelidir. 3. Sağlıkla ilgili ünitelerin yetersizliği de önemli bir sorundur. Yöreyi gezme‐görme veya tatil amacıyla ziyaret edenlerin sağlık ünitelerinin yeterliliğine dikkat ettikleri unutulmamalıdır. O nedenle yöredeki sağlık merkezlerinin niteliğinin artırılmasında büyük yarar bulunmaktadır. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
193
3. YÖREDEKİ TURİZM ETKİNLİKLERİNİN ÖNCELİĞİ NE OLMALIDIR? Yukarıda da sözü edildiği üzere Aybastı‐Kabataş yöresinin en önemli turizm destinasyonu olmaya aday yöresi olan Perşembe Yaylası, sahip olduğu turizme elverişlilik dolayısıyla önümüzdeki birkaç yıl içerisinde gelişme gösterecektir. Bu kaçınılmaz bir gelişmedir. Yörenin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Turizm Merkezi” ilan edilmesi ile birlikte gerekli planlama çalışmalarının tamamlanmasından sonra yatırımlar başlayacaktır. Perşembe Yaylası’nda henüz doğal alanları tahrip eden yapılaşmaların büyük ölçüde oluşmamıştır. İlerisi için önemli olacak planlama çalışmalarının yapılmasında büyük önem bulunmaktadır. Ayrıca içinde bulunduğumuz dönemden itibaren yerel bazdaki yapılaşmaların da denetim altına alınması ve bir plan dahilinde ve yöre mimarisine uygun bir şekilde olması sağlanmalıdır. Bu bağlamda Perşembe Yaylası’nda yapılması gereken ivedi uygulamaları şu şekilde sıralamak mümkündür: 1. Perşembe Yaylası’nın planlama çalışmaları bir an önce tamamlanmalıdır. Planlama çalışmalarında yörenin hazırlanacak ÇED Raporlarına uygun olmasına dikkat edilmelidir. 2. Perşembe Yaylası Turizm Merkezi’nde hangi turizm türlerinin geliştirilmesi gerektiğine ilişkin çalışmalara bir an önce başlanılmalıdır. Yörenin kaldırabileceği sayı ve büyüklükte yatırıma izin verilmelidir. Yoksa, her tür yatırıma izin verilmesi durumunda Perşembe Yaylası’nda turizm en fazla 10 yıl sonra krize girecektir. 3. Yörenin altyapısına ilişkin çalışmalara bir an önce başlanılmalıdır. Yol, su ve kanalizasyon çalışmalarının ivedilikle tamamlanmasında büyük yarar bulunmaktadır. 4. Perşembe Yaylası’ndaki binaların mimarisi oldukça kötüdür. Bu haliyle bu evlerin görüntü kirliliğine neden olduğu açıktır. Bu nedenle Perşembe Yaylası’nda geleneksel yöre mimarisine uygun evlerin yapılması zorunlu hale getirilmeli, mevcut yapıların, ya yıkılması veya geleneksel mimariye en azından görüntü itibariyle uygun hale getirilmesi sağlanmalıdır. 194
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
5. Unutulmalıdır ki günümüzde artık bir yörenin turizme açılmasından ziyade orada sürdürülebilir turizm gelişiminin sağlanması önemli hale gelmiştir. O nedenle, yukarıda da değinildiği üzere, yörede uzun süreli turizm etkinliklerinin olabilmesi için şimdiden planlama başta olmak üzere önemli kararların alınması gerekmektedir. 6. Yörenin geleneksel mutfağı ile ilgili çalışmalara bir an önce başlanılmalıdır. Yemek çeşitliliği ve yemeklerin sunulduğu alanların varlığı turizm hareketlerine yön veren önemli unsurlar arasında yer aldığı unutulmamalıdır. 4. YÖREDE TURİZMİN SAĞLIKLI GELİŞİMİ İÇİN NELER YAPILMALI? Önceki bölümlerde de vurgulandığı üzere turizmin bir yörede geliştirilmesinden daha önemli olan konu, turizm sürdürülebilir gelişiminin sağlanmasıdır. Aybastı‐Kabataş bölgesi ve Perşembe Yaylası özelinde turizm sektörünün geliştirilmesinde aşağıdaki hususların dikkate alınmasında yarar bulunmaktadır: • Yörede alternatif turizmin geliştirilmesi en doğru karar olacaktır. Kitle turizminin geliştirilmesinde yöre açısından büyük sakıncalar bulunmaktadır. Bunlar arasında doğal ve çevresel kirlenme, sosyal sorunlar ve yörenin kısa zamanda önemini yitirmesi gelmektedir. O nedenle yörede ekoturizm, çiftlik turizmi, yayla turizmi, futbol turizmi, bisiklet turizmi, göl turizmi gibi turizm çeşitlerinin gelişimi sağlanmalıdır. • Perşembe Yaylası’nın Turizm Merkezi ilan edilmesi dolayısıyla planlama çalışmalarının tamamlanmasının ardından yörede konaklama tesisi yatırımları başlayacaktır. Yöre açısından en önemli kararlar konaklama tesislerinin yapılandırılması aşamasında verileceği açıktır. Bu nedenle, konaklama tesislerinin yöre mimarisine uygun ve küçük ve orta ölçekli olmasında yarar vardır. • Konaklama tesisi ihtiyacının karşılanması amacıyla en önemli uygulama, ev pansiyonculuğunun geliştirilmesidir. Böylelikle turizm aktivitelerine bütün yöre halkının katılımı ve ekonomik 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
195
olarak yararlanması mümkün hale gelecektir. Ayrıca, yöredeki göç hareketlerinin durdurulmasına da önemli bir katkısı olacaktır. Yöre insanları evlerinin birkaç odasını pansiyon olarak düzenleyerek bu konudaki girişimde bulunabilirler. Böylelikle, hem dünyada ve Türkiye’deki tüketici beklentilerine yanıt verecek bir konaklama ihtiyacını karşılanacak ve hem de başta çiftlik turizmi olmak üzere birtakım turizm türlerinin gelişimi hızlanacaktır. • Yöre bunlara ek olarak kış turizmine de uygun bir ortamdır. Kasım‐Mart aylarında Perşembe Yaylası’nda kış turizminin yapılabileceği kar yağış ve kalınlığı ölçümlerinden ortaya çıkmaktadır. Yöreye yapılacak konaklama tesislerinin yaz dönemi dışında kalan dönemlerde kış turizmine hizmet vermeleri mümkün görünmektedir. • Yörede geliştirilebilecek turizm türleri arasında, daha önce de belirtildiği üzere, bazı turizm türleri söz konulu olabilecektir. Bunların açıklamaları kısaca şu şekildedir: Yayla turizmi: Doğayla iç içe yaşamayı sevenler veya macera tutkunlarının genellikle günübirlik kullanım veya kısa süreli konaklama amacıyla yüksek rakımlı yerlerde yaptıkları turizm faaliyetidir. Yayla turizminde amaç, ülkemizin kendine özgü doğal ve kültürel değerleri olan yaylaların ve yayla yaşamının, koruma ve kullanma dengesi dikkate alınarak turizm faaliyetleri içinde değerlendirilmesidir. Dağ turizm; Türkiye, farklı yüksekliklerde, zengin jeo morfolojik ve tektonik yapıya sahip, flora ve faunası olan ormanlara ve siluete sahip, zengin av ve yaban hayatı olan dağlarıyla hem kış turizmi hem de dağ yürüyüşü ve tırmanışları için dağcılık sporunu sevenlere olağanüstü çekici ve ilginç olanaklar sunar. Çiftlik turizmi: Kırsal bölgelerde, çiftlik organizasyonu amacıyla kurulmuş ve çevresine çiftlik ürünü sağlayan bir işletmenin aynı zamanda turizm konaklama olanakları sağlaması, gelen turistlerin de isterlerse bir çalışma programına katılabilecekleri, kırsal yaşantının sahnelenmesine olanak tanıyan bir girişimdir. Yörede bu yönde önemli olanaklar bulunmaktadır. 196
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Ekoturizm: doğayı ve kültürel kaynakları anlayarak korumayı destekleyen, düşük ziyaretçi etkisi olan ve yerel halka sosyo‐ekonomik fayda sağlayan, bozulmamış doğal alanlara çevresel açıdan sorumlu seyahat ve ziyarettir. Ekoturizm, genellikle küçük gruplar halinde, ailelerin işlettiği küçük tesislerde, geleneksel mimarinin ve yerel kaynakların kullanımını hedef almaktadır. Ekoturizm amacına uygun gerçekleştirildiği taktirde, hassas ekosistemlerin korunması ve bu bölgelerin içersinde ve çevresinde yaşayan nüfusun sosyo‐ekonomik gelişmesi için kaynak yaratabilen bir araçtır. Futbol turizmi: Yayla, kültür, golf, rafting derken futbol turizmi de son dönemin en dikkat çeken seçeneklerinden biri haline geldi. Bundan 10 yıl öncesine kadar 70 takımın tercih ettiği Antalyaʹya bugün dünyanın her bölgesinden kulüpler akın etmektedir. Bu yıl devre arasında Antalyaʹya kamp için gelen takım sayısı 1100ʹden fazladır. Bu takımların sadece otellere bıraktıkları döviz miktarı ise 40 milyon doları bulmaktadır. Takımlar genellikle 30‐50 kişilik bir ekiple gelmektedirler. Ortalama kamp süreleri 10 gündür. Oteller kulüplerle genellikle kişi başı anlaşma yapıyor. Rakam ise 10 gün için 1000 dolar seviyelerinde seyrediyor. Bir takımın sadece kaldığı otele bıraktığı döviz miktarının 40 bin dolar olduğu düşünüldüğünde, 1150 takımın bu yıl toplam 60 milyon dolardan fazla para bırakacağı tahmin edilmektedir. Entegre turizm etkinlikleri: Birkaç turizm türünün bir arada yapılmasıdır. Yörede çiftlik, yayla, termal, kültür turizminin bir arada yapılabilmesi mümkündür. 5. SONUÇ Önceki açıklamalarda da belirtildiği üzere Aybastı‐Kabataş ve Perşembe Yaylası özelinde yöre pek çok turizm türü için uygun olanaklara sahiptir. Perşembe Yaylası’nın Turizm Merkezi ilan edilmesiyle başlayan süreç bir süre sonra iyice hızlanacaktır. Bu aşamada yapılması gereken yörenin sürdürülebilir turizm gelişimine uygun bir şekilde planlanması, yatırımların yapılması ve sürdürülmesidir. Ülkemizdeki pek çok yöre gerekli planlama çalışmaları yapılmaksızın veya planlara uyulmaksızın gösterdiği gelişmenin zararlarını bir süre sonra yaşamış ve yaşamaktadır. Yörede planlama ve 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
197
yapılan planlara uyumlu bir gelişmeye duyarlı olunması son derece önemli bir husustur. TÜRK MUTFAĞININ TURİZM AÇISINDAN ÖNEMİ: PERŞEMBE YAYLASI ÖRNEĞİ Doç. Dr. Dündar DENİZER* ÖZET Türkler Orta Asya’da yaşarken bozkır bölgelerini anayurt olarak seçmişler; ilkbahar’da yaylalara göçer ve sonbahar’da ise nehir kıyılarına inerlermiş. Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden Türk Boyları, eski uygarlıkların yaşandığı bu topraklara gelirken, Uzak Doğunun kültürü ile yol boyu geçtikleri her ülkeden aldıkları malzemeleri de beraberinde taşımışlar ve aynı şekilde Anadolu’nun bazı yiyecek ve içecek alışkanlıklarını da benimsemişlerdir. Türklerin geçim kaynakları tarım ve hayvancılığa dayanmakta ve sofralarında süt, yoğurt, peynir, ve tereyağı gibi süt ürünleri ile sütlü‐
yoğurtlu yemekler oldukça çeşitlilik göstermektedir. Türkler zamanla üç kıtaya hakim olmuş; ve bu üç kıtanın yeme‐içme kültürü ile mutfak ürünlerini Topkapı sarayına taşıyarak büyük bir mutfak yaratmıştır. Bu çalışmanın amacı, Aybastı‐Kabataş Perşembe yaylasının turizme açılması sürecinde, yöreye özgü yeme‐içme kültürü ve yiyecek‐içecek ürünlerini dikkate alarak, nasıl bir Türk mutfağının yaratılacağını ortaya koymaktır. Amaç, turizm işletmelerinin yiyecek‐içecek birimlerini işletenlere ve çalışanlara, geçmişteki Türk mutfak kültürünü hatırlatarak, bölgeye özgü yeni lezzetler yaratılmasını teşvik etmektir. Anahtar Kelimeler: Türk Mutfağı, Yeme‐İçme Kültürü, Sofra Düzeni, Kışa Hazırlık, Saray Mutfağı ABSTRACT Turks chose prairie as their homeland while they were living in central Asia. Nomadic Turkish tribes were moving to plateaus in the spring and moving back to river areas in the fall. During their migration to Anatolia they brought the culture of Far East and materials of the countries on their way to the land of ancient civilizations and they adopted some of the eating and drinking habits of the people of Anatolia. As food resources of the Turks depended on agriculture and stockbreeding they had a variety of dairy products like milk, yogurt, butter and cheese in their diet as well as dishes prepared with milk or yogurt. In time Turks conquered three continents and blended *Anadolu Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Yüksekokulu, Türk Mutfağı Araştırma ve Uygulama Birimi, [email protected] 198
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
food and beverage culture from different continents into a grand Turkish cuisine at the Topkapi Palace. The aim of this study is to introduce the main characteristics of the Turkish cuisine to be created in the Aybasti‐Kabatas‐Persembe plateau considering the local products and eating and drinking culture during the initiation of tourism activities in the region and to encourage development of new flavors specific to the region by reminding the heritage of Turkish cuisine to the owners of food and beverage operations. Key words: Turkish Cuisine, Food and Beverage Culture, Table Arrangement, Preparation for Winter, Imperial Cuisine. 1. GİRİŞ Dünya mutfakları içinde önemli bir yere sahip olan Türk Mutfağı, Fransız ve Çin Mutfağı ile dünyada üç mutfaktan biri olarak nitelendirilmektedir. İnsanları seyahat etmeye özendiren etkenler içinde, yeme‐içme kültürü önemli bir rol oynamakta; insanlar bir bölgenin ya da ülkenin yemeklerini tadabilmek için, kilometrelerce yolu göze alabilmektedir. Öte yandan bir bölgenin ya da ülkenin tanıtımında yeme‐içme kültürü de yer almaktadır. Ancak, son yıllarda Türk Mutfağı yabancı mutfaklardan etkilenerek yabancılaşmaya başlamıştır. Medyanın ve internetin giderek gelişmesiyle aşçılarımız yabancı mutfakları daha yakından tanıma olanağı bulmuşlardır. Öte yandan dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen yabancı aşçıların yiyecek‐içecek endüstrisinde çalışmaya başlamasıyla, “Füzyon Mutfak ” olarak tanımlanan yeni bir mutfak tanımı ortaya çıkmıştır. Daha açık bir deyişle, Türk mutfağında yer alan yemekler ile yabancı mutfakların yemekleri aynı tencere ve tavada karışarak yeni bir hal almıştır. Son yıllarda aşırı rekabet nedeniyle turizm sektöründe fiyatılar gerilemeye başlayınca, yiyecek‐içecek müdürleri de maliyetleri azaltmak zorunda kalmışlardır. Bu bağlamda Türk mutfağının kendine özgü lezzetleri açık büfelerde yer almamaya başlamıştır. Bunun en tipik örneği, Türk mutfağında önemli bir yer tutan, “ Zeytinyağlı Yemekler ve Mezeler” artık ayçiçek yağı ile yapılır olmuştur. Bu çalışmanın amacı, Türk Mutfağını tanımlayarak turizm açısından önemini vurgulamak ve konaklama ve yiyecek‐içecek sektöründe çalışan girişimcilere ve sektörde çalışanlara gerçek Türk mutfağının 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
199
uygulanmasını sağlamaktır. Çünkü, bir ülkeyi ya da bir bölgeyi ziyaret eden konuklar, o bölgenin tarihi, kültürü ve onun içinde yer alan gerçek ve geleneksel yeme‐içme kültürünü merak ediyor ve bu amaçla o bölgeyi ziyaret ediyor. Bundan dolayı, yiyecek‐içecek endüstrisinde çalışanlar bölgelerinin özgün ve geleneksel mutfaklarını ön plana çıkarmalıdırlar. Bu çalışmanın, giriş bölümünde Türk Mutfağının gelişimini ve diğer kültürlerle etkileşimi anlatılacaktır. Gelişme bölümde de Türk Mutfağında yemek kültürü, sofra düzeni, yemek servisi ve Türk mutfağının özellikleri ile Türk mutfağında yapılması gerekli olanlara yer verilecektir. Sonuç kısmında ise, Aybastı‐Kabataş bölgesi ve Perşembe yaylasının turizme açılması sırasında Türk Mutfağı adına yapılması gerekli olan unsurlar ortaya koyulacaktır. 2. TÜRK MUTFAĞININ TARİHSEL GELİŞİMİ Türkler Cilalı taş çağında Orta Asya’ya gelip yerleştikten sonra (Ural Dağları ile Altay Dağları arasındaki Bozkırlara ) bu bölgeyi ana yurt olarak seçmişlerdir. At ve koyun sürülerine sahip Türkler, İlkbaharda geniş meraları olan yaylalara göçer; sonbaharda ise nehir kıyılarına inerlerdi. Çadırda oturdukları yatakları, örtüleri ve giyecekleri kendileri yaptıkları için, yer değiştirmekte güçlük çekmezlerdi. Gıdaları, buğday unu ile yoğrulmuş yağlı hamur içi, süt ve süt mamullerinden gıdalar; at ve koyun etinden yemekler, içkileri ise kısrak sütünden hazırlanmış kımız’dan ibaretti. Yaşadıkları bölgede meyve ve sebze çeşitleri sınırlı olmasına rağmen, onlardan yaptıkları bir çok yemek bugün dahi Orta Asya’da ve Anadolu’da yaşamaktadır (Koşay 1981: 47). Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden Türk Boyları, eski uygarlıklar yaşandığı bu topraklara gelirken, Uzak Doğunun kültürü ile yol boyu geçtikleri her ülkeden aldıkları malzemeleri de beraberinde taşımışlardır. Türkler farklı coğrafyalarda çeşitli uygarlıklar kurmuşlar; değişik inançları kabul etmişler ve onların dinlerini ve kültürlerine saygı göstermişlerdir. Yeni yerleştikleri bölgelerde yetişen bitkilerden, sebzelerden ve meyvelerden yeni yemekler yapmasını öğrenmişler; yörede yaşayan diğer kültürlerin yeme‐içme kültüründen etkilenmişler ve o kültürleri de etkilemişlerdir (Ciğerim, 2000: 204). • Açları doyurun, çıplakları giydirin! 200
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
• Yıkılanları yapın, az halkı çok edin! Gibi kutsal öğütlerle yola çıkan göç kafilelerin yeni vatandaki görevleri kendilerine böyle bildirilmiştir (Araz, 2000: 7).. İnsanların asla vazgeçemediği ve en önemli ihtiyaçların başında yer alan yeme ve içme olgusu; ve onun hazırlandığı ve pişirildiği yer mutfaktır. Arapça bir mekan ismi olan “ Matbah” yani yemek pişirilen yer anlamına gelen bu kelime, Türkler tarafından mutfak olarak ifade edilmiş ve çok eski zamanlardan beri kullanılarak günümüze kadar gelmiştir. Fakat, Türkler Anadolu’ ya gelmeden önce mutfak için; “ Aşlık, Aşevi, Aş Damı ve Aş Ocağı” gibi kelimeler kullanmışlardır. Türklerin mutfak kültüründe, tarihinin başlangıcından beri en önemli olgu hayvancılıktır. Türkler Orta Asya’da, Anadolu’da ve yerleşik düzene geçtikten sonra da hayvancılığı bırakmamışlardır. Hayvancılık deyince akla “Yaylacılık” başka bir deyişle “Koyunculuk” gelmektedir. Koyunculuk, en az 200 koyunla başlamaktadır; yaylacılık Anadolu’ya Türkmenler ile birlikte gelmiştir. Anadolu’nun üç tarafı; Karadeniz, Akdeniz ve Ege deniziyle çevrilmişti; bu üç deniz bütün mal varlıklarını Anadolu göçmenlerinin emrine sunmuştu. Ege Denizi ile Karadenizi birbirine bağlıyan Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile onları birbirine bağlayan Marmara denizinin kendine özgü bereketi vardı. Öte yandan Anadolu’da dört mevsim bir arada yaşanıyordu; batıda bahar keyfi sürerken, güneyde yaz, Karadeniz’de ılıman bir bahar ve doğuda da kış devam ediyordu. Tüm bunların yanında, ülkenin her tarafı, her mevsim taze sebze, meyveler ve çok farklı malzemeler ile donatılıyordu. İşte bu nedenle Türk Mutfağının ve onun yarattığı yeme içme kültürünün özelliklerini, kültürel birikiminin verdiği zenginlik; coğrafyanın ve iklimlerin verdiği çeşitlilik; denizlerin ve akarsuların getirdiği bereketle birlikte incelemek gerekmektedir. İşte, tüm bu koşullar, Türk yemek kültürünü dünyanın üç büyük mutfağından biri olma durumuna getirmiştir. İnsan beslenmesinde esas olan hayvan ve bitkilerin anavatanlarına bakıldığında, bir çoğunun Türklerin yaşadığı Orta Asya ve Akdeniz 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
201
çevresine ait olduğu görülmektedir. Ancak XVI. Yüzyıl başlarından itibaren Kolumbus’un Amerikan kıtasını keşfi sonrasında yeni kıtadan eski dünyaya zaman içinde girmeye başlayan yeni yiyecek maddeleri Türk mutfağına önemli katkıda bulunmuştur. Bu yiyecekler arasında en çok kullandığımız domates en ön sırada yer almaktadır. Domatesin Güney Amerika’dan Avrupa mutfağına 15. yüzyılın sonuna doğru girdiği; İtalyanların ancak 18. yüzyılın ortalarında güçlü bir domates geleneği yarattığını biliyoruz. (İtalyanlar ve Fransızlar o tarihlerde domatesi aşk elması olarak tanımlıyorlardı.) Artan, 2006: 42 ). Domates, Türk mutfağında yaygın olarak 1800’lü yıllardan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Patates, sakız kabağı, fasulye, kırmızı‐yeşil biber ve mısır Amerika kökenlidir ve XIX. Yüzyıldan itibaren yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır (Samancı ve Croxford, 2006:13). Eski Türklerde eti yenen hayvanların başında koyun gelmektedir. Bunu sırasıyla keçi ve sığır izlemektedir. Bu hayvanlar aynı zamanda süt üretimi için de yetiştirilmektedir. Eski Türklerde kısrak, süt üretimi için de yetiştirilmiştir. Kesilen hayvanların eti yanında; ciğeri, kellesi, yüreği, böbreği, işkembesi, beyni ve bağırsakları da kullanılmaktaydı. Kesilen hayvanın eti ve sakatatı “Tandır” adı verilen toprak kuyuda veya ateş üzerinde çevrilerek pişirilirdi. 3. İSLAM DİNİNİN TÜRK MUTFAĞI ÜZERİNDE ETKİSİ Türkler, en çok koyun eti yiyorlardı. At etinin yenilişi İslami etkilerle giderek azalmıştır. Kuran’da tek yasaklanmış hayvan domuzdur. Bunun yanında zamanla eşek, at ve katır gibi tek tırnaklı hayvanların eti ve sütü; kertenkele ve sümüklü böcek gibi sürüngenlerin; kurbağa ve tilki gibi hayvanların yenmemesi öğütlenmiştir. Günümüzde bu hayvanların etlerinin Türk Mutfağında yeri bulunmamaktır (Baysal ve Diğerleri, 2000: 3). 4. TÜRK MUTFAĞINDA SOFRA DÜZENİ İki öğün yemek vardır; kuşluk yemeği başta gelir. Yemeğin başladığı zaman ise, yataktan kalkma ve evden çıkma saatlerine göre değişiklik gösterir. Öğlene iki saat kalana kadar kuşluk yemeği sürmektedir. Öğle yemeği olmadığına göre, tok tutacak ve miktarı çok olan bir hamur yemeği, sofrada yer alır. İbni Sina’nın yemek 202
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
konusunda bir sözü vardır: “ Günde bir defa ye, kuvvetli ye, hazım uzun sürer, zira bağırsaklarımız uzundur.” Öğleyin acıkırlarsa şerbet ya da ayran içilir; meyve yenir; fakat yemek yenmemektedir. Akşam yemekleri güneş batmadan önce tamamlanır. Akşamları et yemeği alınacaksa mevcut çeşitlerden biri sofraya konur ( Ünver, 1981:1‐2). Halkın çoğu günlük yaşamda basit, az değişen yemeklerle yaşamlarını sürdürmekte; ancak özel günlerde misafirlerine çok çeşitli ve özenle hazırlanmış yemekler sunmaktadır. Bunun temelinde ise, Türk Misafirperverliğinin yanı sıra “ Ele Güne Mahcup Olmama” anlayışı yatmaktadır. Aile bireyleri yemeklerini hep birlikte ve yer sofrasının ortasındaki tek kaptan yemek yiyordu. Türklerden bazıları sofraya “Tergi” diyordu; sofra kurmaya da “Tergi Kurmak” deniyordu; tepsi, sofra olarak da tanımlıyorlardı. Ekmek kırıntılarının yere dökülmemesi için sofra yaygısı ( sofra Bezi) kullanıyorlardı (Genç, 1981: 58). Sofra bezi üzerine 40 cm yüksekliğinde bir altlık yerleştirilir; onun üzerine de genellikle bakırdan yapılan kalaylanmış sini konulurdu. Yemeğe eller yıkandıktan sonra babanın besmelesi ile başlanır ve sofradan tanrıya şükredilerek kalkılırdı. Ellerin yıkanması için orta yerinde sabun bulunan leğen ve ibrik; elerin kurulanması için de ”Peşkir” denilen el bezi kullanılırdı. Yemek kaşıkla ya da yufka ekmeği ile genellikle sağ elle yenirdi. Kaşık ve yufka ekmeğinin dışında, elin yemeğe batırılması uygun görülmez; uygun görülmeme “Mundar Ettin” sözcüğü ile belirtilirdi; mundar kelimesi kirlenme anlamında kullanılırdı. Çorba, pilav, sebze ve sulu et yemekleri kaşıkla yenir; suyu az olan “Saç kavurması” gibi parçalı yemekler yufka ekmekle yenirdi. (Baysal ve Diğerleri, 2000: 5) Günümüzde yer sofraları bazı ailelerde devam ederken; birçok aile yer sofrası yerine masa kullanmaktadır. Bugün sofralarımızda çatal ve bıçak da yer almakta; sofralara herkes için ayrı tabak konulmaktadır. O dönemde uyulması gereken sofra adabı şunlardır ( Koz, 2003: 6 ): • Büyükler yemeğe başlamadan, yemeğe başlanmamalıdır, • Yemeğe besmele ile başlanmalı ve sağ el ile yenmelidir, 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
203
• Başkasının önündeki lokmalara dokunulmamalı, herkes kendi önünden yemelidir, 204
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Yukarıda sıralanan sofra adabı ile ilgili kuralların bir çoğu günümüzde de geçerli olmakta; ve bir çok evde halen uygulanmaktadır. yemekleri bir potada erimiştir. Öte yandan Türk Mutfağını köy ve kent mutfağı ile halk ve saray mutfağı olarak iki grupta ele almak gerekir (Arlı,1981: 20). Ancak, Türkler o dönemde dünyada en temiz ve en zevkli bir yaşam sürmüşlerdir; o zamanlar kimse fakir sayılmazdı. Çünkü, fakirle zengin arasında çok iyi bir dayanışma vardı; zenginler kendi servetlerinin kendi şahıslarına Allah tarafından verilmiş bir nimet değil, kendi elleriyle dağıtılmak üzere fakirlerin hakkı sayıyorlardı (Ünver, 1948: 3). Genellikle, köy ya da halk mutfakları yörede yetişen bitkiler, sebzeler ve meyvelerle şekillenmektedir. Daha açık bir deyişle, halk çevresinde ne yetişiyorsa, onu mutfağına taşıyor ve çevresinde yetişenlerle yemeğini pişiriyordu. Örneğin, Anadolu bölgesinde buğday, nohut, fasulye, mercimek ve patates gibi tarım ürünleri önemli bir yer tutmaktadır. Bu yöredeki mutfak kültürünün temelini bu ürünlerden yapılan yemekler oluşturmaktadır (Ciğerim, 2000: 203) 5. TÜRK MUTFAĞINDA YEME‐İÇME KÜLTÜRÜ VE KIŞA HAZIRLIK Türkler, Orta Asya’dan Anadolu’ya geldiklerinde, doğal olarak beslenme alışkanlıklarını da beraberinde getirdiler ve aynı şekilde Anadolu’nun bazı yiyecek ve içecek alışkanlıklarını da benimsediler. Türklerin geçim kaynakları tarım ve hayvancılığa dayanmakta ve sofralarında süt, yoğurt, peynir, tereyağı ve ayran gibi süt ürünleri ile sütlü‐yoğurtlu yemekler oldukça çeşitlilik göstermektedir. Osmanlılar zeytin ağaçlarıyla dolu topraklar üzerinde yaşamalarına rağmen, yüzyıllar boyunca kuyruk yağı ve çoğunlukla Bursa’nın Karakeçili, Rumeli ve Kırım’daki Kefe’den gelen tereyağı ile beslendiler. Osmanlılar, 15. ve 16. yüzyılda hayvansal yağlar dışında, özelikle helvalarda ve bazen hamur işlerinde susam yağı kullanmışlardır. Zeytinyağı, Osmanlı sarayında mutfaklarda değil, aydınlatmada ve ilaç yapımında kullanılmıştır (Bilgin, 2004 : 203). Ülkemizin Avrupa, Asya ve Afrika’nın kavşak noktasında oluşu, yemek kültürümüze de yıllarca yansımıştır. Orta Asya’nın et ve mayalanmış süt ürünleri; Mezopotamya’nın tahılları; Akdeniz ve Ege bölgesinin zeytinyağlı ve balık yemekleri ile meyveleri; Güney Asya’nın baharatı; Güneydoğunun kebap ve şerbetli tatlıları ve Bizans’ın balık Kent ve Saray mutfağı ise, köy ya da halk mutfağına göre daha zengindi. Çünkü Osmanlı döneminde Topkapı sarayı kurulduktan sonra, Osmanlı topraklarından tüm ürünler İstanbul’a taşınıyordu. İstanbul’a karayoluyla gelen tahıl ve diğer gıda maddeleri Edirne kapıdaki kara gümrüğüne geliyor; deniz yoluyla gelenler ise, Eminönü’ndeki “Kapan” denilen yerlerde toplanıyordu; daha sonra gümrük vergisi hesaplanıp tahsil edildikten sonra şehre dağıtılıyordu. Bu kapanlar toplanan. yiyecek maddesinin adıyla anılıyordu: “Yağ Kapanı, Un kapanı, Bal Kapanı gibi. Soğan, sarımsak, yumurta, tavuk gibi gıda maddeleri İzmit’ten; koyun ve sığır Trakya’dan; bir çok meyve Bursa’dan; üzüm Ayaş’tan; tuz Eflak’tan (Romanya); bal Malkara’dan, pirinç Filibe’den ve zeytin İznik’ten getiriliyordu (Gürsoy, 2004 :112‐113 ). Türkler, yeme‐içme kültüründe mutfağa büyük önem veriliyordu. Mutfakta yapılan çalışmaların en önemlilerinden biri de, kışa hazırlık çalışmalarıydı. Bunların başında etten yapılan çalışmalar geliyordu. Sonbaharda kesilen hayvanın eti küçük parçalara bölünerek, yağı ile pişirildikten sonra, küplere doldurulup kış için saklanırdı. Bu uygulamaya “Kavurma” denilmektedir; ve köylerde sıkça yapılmaktadır. Etin diğer bir saklama yöntemi de, özellikle kırsal bölgelerde çiğ etin asılarak kurutulmasıdır; bu durum etin her zaman • Sofraya bıçak çıkarılmamalı ve kemikler bıçakla sıyrılmamalıdır, • Çok obur olunmamalı ve pek de sünepe oturulmamalıdır, • Ne kadar tok olunursa olunsun, ikram olunan yemek haz ve arzu ile yenilmelidir ki, yemekleri hazırlayan evin hanımı memnun olsun. • Lokmalar ufak ufak ısırılmalı ve yavaş yavaş çiğnenmelidir, • Eğer yemek sıcak ise, ağızla üflenmemelidir, • Yemekleri ölçü ile yemeli; zira insan her zaman az yeyip az içmelidir. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
205
bulunmamasından ileri gelmektedir. Türk mutfağında etin bir saklama yöntemi daha vardır ki, özellikle kış aylarında oldukça beğenilerek yenilen pastırma ve sucuktur. Sucuk, çeşitli baharat ve sarımsakla yoğrulan kıymanın barsak içersine doldurulmasıyla yapılmaktadır. Pastırma ise, çiğ etin üzerine çemen tohumu, kırmızı biber ve sarımsakla yapılan ve çemen denilen maddenin üzerinin kaplanmasıyla hazırlanmaktadır. Her ikisi de, çiğ etin tuz ve baharatlarla saklanma biçimidir (Arlı, 1981:23). Süt, süt olarak içildiği gibi; yoğurt, kımız, kefir ve peynir yapılarak da kullanılmaktaydı. Kısrak sütünden yapılan “Kımız” eski Türklerin önemli bir içkisiydi; kımız hayvan derisinden yapılan tulumlarda saklanırdı. Sütten yapılan yoğurt taze olarak yenildiği gibi, kurutularak kış için de saklanırdı. “Kurut” adı verilen bu uygulama, halen bazı yörelerimizde devam etmektedir. Yoğurda ılık su katılır ve hayvan derisinden yapılan tulumlarda yayılarak tereyağı elde edilirdi; tereyağı ayrıldıktan sonra, kalan ayrana tuz katılarak kaynatılır; ve süzüldükten sonra; çökelek ve keş gibi adlarla anılan bir tür peynir yapılırdı. Bu uygulama halen sürdürülmekte, kımız ve kefir de Orta Asya halkları tarafından içilmektedir. Buğday ise, Türklerin ikinci temel gıdasıdır. Buğday ekemeyenler, arpa ve darı ekmişlerdir. Arpa ile darı’nın yetişmesi, buğdaya göre daha kolaydır. Buğday başaklarında taneler sertleşmeden alevde ütülür ve dövülerek yenirdi. Olgunlaşmış buğday yıkandıktan sonra dibek adı verilen taşlarda dövülerek yarma yapılırdı. Bazı yörelerde dövme olarak da adlandırılan yarmalar, çeşitli yemeklerde kullanılmaktadır (Ögel, 1981:15‐16). Buğday kazanlarda kaynatılır ve sonra damlara serilerek kurutulur; ve daha sonra su dökülerek dövülür; kepeği buğdaydan ayırt edilirdi; ve bu yiyecek bulgur olarak tanımlanırdı. Bulgur, yemeklerin çeşidine göre üç elekten geçirilir; baş bulgur eleği, orta bulgur eleği ve çok ince olan ve simit olarak da tanımlanan ince bulgur eleğinden oluşmaktaydı. Bulgur, bugün dahi Türklerin ve özellikle kırsal kesimin en önemli besin maddesidir (Koşay ve Ülkücan, 1961:30). Elma, erik kayısı, armut, ayva, üzüm dut ve vişne gibi meyveler taze olarak yenildiği gibi, kurutularak kış için de saklanırdı. “Kak” adı verilen kurutulmuş meyveler, kış aylarında su ile pişirilir ve pekmez 206
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
katılarak tatlandırılırdı. Kuru meyvelerin pekmezle tatlandırılarak pişirilmesiyle yapılan “Hoşaflar” kış günlerinin önemli tatlılarından birini oluşturmaktaydı. Üzüm, erik, kayısı ve dut gibi meyvelerin bir kısmı pestil yapımında kullanılırdı. Üzümden yapılan pekmez, buğday ya da çavdar unuyla pişirilerek helva yapılırdı. Buğdayın değirmenlerde un halini aldıktan sonra; su, tuz ve maya ile yoğrulup ekmek hamuru yapılır ve daha sonra, saç üzerinde yufka ve bazlama ekmeği olarak pişirilmektedir. Ayrıca, tandır ocağında, tandır ekmeği; ve taş fırında da meşe odunuyla pide ve lavaş ekmeği yapılmaktadır. Bu teknik, Anadolu ve Doğu Anadolu’da eski çağlardan beri devam etmektedir. Öte yandan un; tuz ve su ile yoğrulup hamur yapılmakta ve biraz dinlendikten sonra oklava ile açılarak önce yufka yapılmakta ve daha sonra çeşitli iç malzemeler (peynir, kıyma, patates ve ıspanak gibi.) konularak saçta pişirilerek, katmer ve gözleme elde edilmektedir. Türk mutfağında mantının ayrı bir yeri vardı; makarnaya benzer bir hamur yoğrulduktan sonra oklava ile açılmakta; ve küçük kareler şeklinde parçalara kesilerek, içine kıyma ya da mercimek koyularak katlanmakta ve daha sonra suda haşlanan hamurların üzerine önce sarımsaklı yoğurt ve daha sonra da tereyağında kızartılan kırmızı biber dökülerek afiyetle yenmektedir. Anadolu Selçuklu ve Osmanlı mutfaklarında yer alan “Tutmaç” Türklerin en meşhur yemeği idi. Mantı hamurundan arta kalan kenar parçalar kesilerek et ve mercimekle haşlanarak yapılan “Tutmaç Aşı” da çok eskilerden günümüze kadar gelen yemekler arasındadır. Bugün de Anadolu’nun muhtelif yörelerinde tutmaç aşı halen pişirilmektedir. Bazı yazarlarımız bu yemeği, Türklerin milli yemeği olarak belirtmektedirler (Genç, 1981:60). Kaşgarlı’nın bildirdiğine göre, Türklerin en çok sevdiği etlerden biri de, atın karnından elde edilen ve “Kazı” denilen yağlı bir etti. Öte yandan taze ve semiz kuzunun beğenildiği de anlaşılmaktadır. Oğuzların kebap yapmak için tercih ettiği kuzu ve oğlağa “Söğüş” dedikleri bilinmektedir. Türkler o dönemde kesilmek üzere beslenen hayvana “Etlik” demişler ve kasapları da “Etçi” olarak adlandırılmışlardır. Etler, günlük ihtiyaçlar için taze olarak tüketiliyordu. Türkler kurutulmuş ete “Kak” diyorlardı. Öte yandan 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
207
karaciğer ile etin, baharat karıştırılarak barsağa doldurulmasından elde edilen sucuğa “Soktu” adını vermişlerdir. Dönemde tavuk eti, muhtelif kuşların etleri ve balık eti ile geyik ve tavşan v.b. av hayvanlarının etleri daha geri planda kalıyordu. Günlük yemekler konusunda ise, etten en çok yapılan şey, çeşitli isimlerle adlandırılan kebaplar idi. Ayrıca, açılan bir çukurda yakılan ateşle bir kuzu bütün olarak kızartılıyordu. Bunların yanında kuzunun tencere buğusunda pişirilişi de biliniyordu. Kesilen hayvanın her kısmından istifade ediliyordu. Bu bağlamda, kelleyi tükettikleri gibi “Sımsamrak” adlı yemeği de kelle etinden yapıyorlardı. Kelle pişirildikten sonra ufak ufak doğranarak bir güvece konuyor ve sonra baharat ilave ediliyor; daha sonra ekşi yoğurt dökülerek yeniliyordu. Kesilen hayvanın ciğeri ve beyni de tüketiliyordu. Türkler, itibarlı konuklara kesilen hayvanın beynini ikram ediyorlardı ve hayvanın ayaklarından da paça yapıyorlardı. Ayrıca, Türkler et ve baharat ile doldurulan bir çeşit bumbar dolmasını da biliyorlardı. Öte yandan “Yörgemeç” adını verdikleri yemek; işkembe ve bağırsak incecik kıyılıyor; bağırsağın içi dolduruluyor ve kızartılarak ya da pişirilerek yeniliyordu (Koz, 2003: 8‐9). Türkler; besledikleri hayvanların sütünden aynı ölçüde istifade ediyordu. Sütü, hiçbir işleme tabi tutmadan içtikleri gibi; ondan yağ, yoğurt, ayran, peynir ve kaymak elde ettiklerini biliyoruz. Türkler sütten elde ettiklerini sadeyağa “Sağ yağ” adını veriyorlardı. Ayrıca, “Yakrı” adını verdikleri iç yağ ile susamdan elde ettikleri “Küç yağı”nı da oldukça çok kullanıyorlardı. Yağı “Öz” olarak ifade ediyorlar ve içinde yağ bulunan ve lezzetli olan yemeklere “Özlü Aş” diyorlardı. Türklerden bazılarının “Arı Yağı” adını verdikleri bal da, onların önemli besin maddelerinden biriydi. Bal tek başına yenildikten başka, “Buhsı” denilen bir yemeğin yapılışında kullanılıyordu. Kaşgarlı Mahmut’un izah ettiğine göre; buhsı şöyle yapılıyordu; “buğday pişirilerek içersine badem taneleri atılıyor ve üzerine bal ve süt ile yapılmış bulamaç dökülüyordu. Ekşitildikten sonra yeniliyor ve sütü de içiliyordu.” Ayrıca, bal “Kumlak” adlı bir ot ile karıştırılarak şarap yapılıyordu. 208
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Türklerin kullandığı bir diğer besin maddesi de yumurta olup, çeşitli şekillerde yenildikten başka, kıyma ile birlikte ufak parçalar halinde yufka ekmeğinin içine konularak “Dürüm” şeklinde yeniliyordu. Ayrıca, buğdayın kırılması suretiyle “Yarmaş” da elde ediliyordu ki, buna günümüzde “Yarma” denilmektedir. Unun kullanılışına gelince, Türkler bu temel besin maddesinden çok çeşitli ekmekler yapıyorlardı. Yapılan ekmeklerin başında yufka ekmeği geliyordu. Yufka ekmekler, yemeklerin yanı sıra dürüm yapılarak da yeniliyordu. Türkler bugünkü adı ile “Çörek”i de biliyorlardı ve çeşitli çörekler yapıyorlardı. Bu çörek çeşitleri arasında küle gömülerek pişirilen kül çöreği de vardı ki, Kömeç” adı verilen bu kül çöreği günümüzde de “Gömeç” adı ile varlığını hala sürdürmektedir. Türklerin tatlı ihtiyacını nasıl karşıladıkları konusuna gelince; bu konuda en çok bilinen ve tüketilen şey “Pekmez” idi. Pekmez kavrulmuş arpa ve buğday unundan elde edilen “Talkan” ile karıştırılarak yeniliyordu; günümüzde de tüketilen tahin‐pekmez benzeri bir şeydir. Türkler, pirinçten bir çeşit sütlaç da yapıyorlardı. Ayrıca, darı unundan bir çeşit irmik helvası da pişiriyorlardı. O dönemin başlıca tatlıları, ekmek tatlısı veya tatlı ekmek denebilecek şeylerdi. Bunlara “Aspöri, Kuyma ve Kara Etmek “gibi adlar verildiği anlaşılıyor. Bunlardan Aspöri, yukarıda sözünü ettiğimiz külde pişirilen çöreklerden olup, bu çörek piştikten sonra kaynamakta olan yağın içine doğranıyor ve sonra üzerine şeker dökülerek yeniliyordu. Kuyma da bir çeşit yağlı ekmek idi; kadayıf hamuru gibi ince ince kesiliyor, kaynamakta olan yağa atılıyor, piştikten sonra üzerine şeker dökülerek yeniyordu. Kara etmek’in yapılışı ötekilerden ayrı bir özellik göstermektedir. Kara etmek’in reçetesinde un, yağ ve şekerden başka et de bulunmaktadır. Et, lif lif olana kadar kaynatılır; üzerine un, yağ ve şeker ilave edilerek yenir. Kara etmek denilişinin nedeni, etten dolayı esmer bir renk almasından ileri gelmektedir (Genç, 1981: 63‐64). Başta patlıcan, taze fasulye, bamya, bezelye, biber ve domates olmak üzere; kabak, patates, pırasa, karnabahar, lahana, ıspanak, soğan, havuç, salatalık, marul, maydanoz, dereotu, roka ve turp gibi sebzeler ile kuru fasulye, nohut ve mercimek gibi kuru baklagiller; Türklerin beslenmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Bunun yanında ilk baharda 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
209
bahçe ve tarlalarda kendiliğinden yetişen birçok ot da toplanıp, çiğ yada pişmiş olarak yenmektedir. Patlıcan ve biber kurutularak; asma yaprağı salamura yapılarak kışın da kullanılabilmektedir. Türk Mutfağına sonradan giren domates, biber, patates ve mısır günümüzde en sık tüketilen sebzeler arasındadır. Evlerde yoğurt mutlaka yapılmakta ve yine mevsimine göre vücudun su ihtiyacını karşılamak için çorbalar pişirilmektedir. En güzel geleneklerden biri de, köy konuk odaları ve konuk severliliktir. Konuk odası, büyük bir oda ve tuvaletten ibarettir. Odaya halılar serilir ve yer minderlerine oturulur. Evlerden, konuklara ikram için çeşitli yemekler toplanır ve yemekler yer sofrasında sunulur. Türk yemek kültüründe ekmek kutsal olarak kabul edilirdi. Yere düşmüş ekmek parçası öpülüp başa konarak hayvanlara verilmek üzere kaldırıldı. Sofrada artık bırakmak uygun görülmez; tabakta yemek bırakıldığında “Arkandan Ağlar” ya da “ Sevgilin Çirkin Olur” denmesi, Türk geleneğinde yemek israfının nedenli olumsuz kabul edildiğini açıklayan başka bir örnektir. Türk mutfağında ve özellikle zengin Osmanlı sofralarında su içilmezdi. Eğer yemekle bir şey içilecekse hoşaf suyu ya da şerbet içilirdi. Sevilen diğer bir içecek, daha çok kışın içilen bozaydı. Beyaz darıdan yapılan bozayı, saray ve konaklarda helvahane aşçıları dışında, İstanbul’da Arnavutlar pişirir, geceleri güğümlerle sokak sokak dolaşıp satarlardı. Din alkollü içkileri yasakladığından tüketimi oldukça azdı. Fakat Osmanlı toplumunda hiçbir Müslüman’ın içki içmediğini söylemek biraz saflık olur. İstanbul gibi büyük şehirlerde toplumun iki kesiminin; en alttakilerin, denizcilerin, balıkçıların ve hâli‐vakti yerinde olan okumuş kesimin Galata meyhanelerinde eğlenmelerine göz yumuluyordu. Bu kesimin çoğu kez gizli olarak şarap ve rakı içtikleri, sadece içmekle kalmayıp, şarabı öven şiirler yazdıkları da bilinmektedir (Yerasimos M., 2005:14‐15). Günümüz Türk mutfağı, Türkiye’de yaşamış olan değişik uygarlıkların ve kültürlerin etkisiyle gelişmiş ve zenginleşmiştir. Günümüzde belirli yöreye ait olan bir yemek, aynı isim ve değişik isimlerle başka yörelerde de yapılmaktadır. Belirli bir yemeği, belirli uygarlık ve kültüre mal etme olanağı yoktur. Türk mutfağı denildiğinde, 210
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Türkiye’de yaşayan insanların beslenmesini sağlayan yiyecekler ve içecekler ile; bunların hazırlanması, pişirilmesi ve saklanmasında kullanılan yöntem, araç‐gereç ve teknikler anlaşılmalıdır. 6. OSMANLI VE SARAY MUTFAĞI Osmanlı mutfağı, bir imparatorluk mutfağıdır ve buradaki imparatorluk geleneği, Bizans’tan devralınmış ve imparatorluk sınırları içinde siyasi otoriteye saygı göstermek kaydıyla bütün halkları kucaklayan geleneğe oldukça yakın olmuştur. Buradan hareketle Osmanlı mutfağı, çeşitli etnik gruplardan gelen mutfak öğelerine de kapılarını açmakta tereddüt etmemiştir. Örneğin, Rumlar ve Ermeniler Osmanlı mutfağına katkıda bulunurken; Museviler, beş yüz yıllık birlikteliğe rağmen aynı oranda Osmanlı mutfağın içinde yer almamışlardır Şavkay, 200: 6). Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş dönemimde, Osmanlı saraylarındaki mutfak hizmetleri esas olarak “Çaşnigirler” tarafından yürütülmekteydi. Osmanlılar, birçok kurumda olduğu gibi çaşnigirliği de Selçuklulardan devir aldılar. Selçuklularda beslenmeyle ilgili faaliyetlerde bulunan dört kurum görülmektedir: Çaşnigirlik, şarabdârlık, vekil‐i haslık ve hansâlârlık’tır. Osmanlı İmparatorluğunda daha sonraları bu görevi, kilercibaşılar yürütmüş; ve mutfak hizmetlerinden sorumlu olan mutfak emini de kilercibaşına bağlanmıştır. Dört yüz yıla yakın Osmanlı iktidarının merkezi olan Topkapı sarayı, İstanbul’un fethinden hemen sonra yaptırılmıştır. Sarayın inşaatına 1460’larda başlanmış ve surlarla birlikte 1478 yılında tamamlanmıştır (Bilgin, 2004:21‐32). Topkapı sarayı, çeşitli dönemlerde yapılan eklemeler ve onarımlarla günümüze kadar gelmiştir. Saray surlarıyla birlikte 700.000 metre kare alanı kapsamakta ve üç ana bölüm ile haremden oluşmaktadır. “Bab‐ı Hümayun “ denilen kuleli giriş kapısından birinci avluya girilmektedir ve burası sarayın dış bölümüdür. “Babüs‐Selam” denilen orta kapıdan geçerek ikinci avluya geçilmektedir; ikinci avluda bahçe ve hizmet binaları bulunmaktadır. Sarayın üçüncü kapısı olan; “Babüs‐Saade” den geçince de padişaha ait özel bölümler bulunmaktadır; üçüncü avluya çok az kişi geçebilmekte ve 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
211
“Enderun” olarak da bilinen bu bölümde, padişah ailesi ve özel hizmetkarlarıyla yaşamaktadır( Yerasimos M., 2005: 16‐17). Topkapı sarayında ikinci avlunun sağ tarafında bulunan mutfaklar, başlangıçta dört kubbeli bir yerdi. Sarayda yaşayanların sayısı giderek artınca, Kanuni zamanında (1520‐1566 ) altı kubbeli bir bölüm daha eklenerek genişletilmiştir. Sarayın mutfak dairesi 1574 yılında yanmış; ve bu yangında kiler dairesiyle, helvahanede korunan nadir eşyalar ve Çin yapımı fağfuri takımlar hasar görmüştür. Daha sonra Mimar Sinan aynı alana bugünkü mutfakları inşa etmiştir. Mutfak, Mimar Sinan tarafından onarılarak yeniden büyütülmüş ve 10 kubbelik yeni bir bölüm yapılmıştır. “Matbah‐ı Hümayun” ya da “Matbah‐ı Amire” denilen saray mutfağı ikinci avlunun sağ tarafında boydan boya uzanmaktadır. Saray mutfağı 20 bacasıyla sarayın en göz alıcı yapısıdır. On ayrı bölümden oluşan saray mutfağına üç ayrı kapıdan girilmektedir; birinci kapı “Kiler‐i Amire” kapısı, ortadaki “Has Mutfak” kapısı ve Bâb‐ı Hümayûn’a en yakın olan ise “Helvahane” kapısıdır. Mutfağın kapladığı alan 5250 metre karedir ve sarayın toplam kapalı alanlarının yüzde yirmi beşini oluşturmaktadır. (Gürsoy 2004:95‐96) Birinci mutfak kapısından girince önce idari bölümler yer almakta ve burada kilercibaşının, mutfak emininin ve katiplerin odaları ile erzakların korunduğu “Kilâr‐ı Âmire” bulunmaktadır. Kilâr‐ı Âmire kapısından girişte sağda, Vekilharç dairesi bulunmakta ve Vekilharç dairesinin karşısında “Yağhane” yer almaktadır. Yağhanenin yanında aşçılar camii vardır; ve camiden itibaren her biri ikişer bacaya sahip sekiz gözlü mutfak binaları sıralanmaktadır. İki gözlü helvahâne ise mutfakların sonundadır ve hemen yanında helvacılar mescidi bulunmaktadır. Aşçılar camiinin karşısında 18. yüzyılda yapılan bir hamam yer almaktadır. Hamamdan itibaren girişteki sol koridor boyunca aşçı, helvacı ve diğer mutfak personelinin koğuşları uzanmaktadır. Kalayhane de aynı sırada, kiler ve has mutfak kapıları arasındadır (Bilgin, 2004: 29‐30). Fatih Sultan Mehmet zamanında sarayda 726 kişi bulunuyordu; Fatih’ten sonra bu mevcut sürekli artmış; Topkapı sarayı ve özellikle Harem dairesi, ek binalar ve asma katlarla genişletilmiştir. Fatih 212
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Mehmed Sultan ve II. Sultan Beyazıt döneminde yemekler genellikle tek çeşittir; mevsimine göre meyveler de yenmektedir. Yavuz Sultan Selim zamanında sarayda yemek çeşitleri 23’e kadar çıkmıştır. O dönemde yemeklerin hepsi birden servis edilir; padişah bunlardan yalnız birini seçer; ve ondan doyasıya yedikten sonra sofradan kalkardı. 16. yüzyılda mutfak sekiz bölümden oluşuyordu; her bölümüm ayrı ocağı, ayrı fırını ve uzmanlık alanları farklı olan aşçıları, kalfaları, çırakları ve yamakları vardı. Bu yüzyılda saray mutfağında; hamurculardan, simitçilerden, pilavcılardan, kebapçılardan, kuşhanecilerden, sebzecilerden ve tatlıcılardan oluşan 60 kişilik bir usta aşçılar grubu vardı ve 200 yamak çalışırdı; ve başlarında üst rütbeli olan bir aşçıbaşı bulunurdu (Yerasimos M., 2005: 28‐29). Zamanla sarayda çalışanları sayısı giderek artmış, saraya yeni ilaveler yapılmış ve saray mutfağı yeniden yapılandırılmıştır. Mutfağa bağlı hizmet grupları, Osmanlı Devleti’nin diğer askeri birliklerindeki gibi bölüklere ayrılan bir teşkilatlanma biçimine dönüştürülmüştür.. Zamanla sayıları değişen bu hizmet grupları arasında 17. yüzyılda; aşçılar, kilerciler, helvacılar, ekmekçiler, kasaplar, yoğurtçular, tavukçular, sebzeciler, simitçiler, buğday dövücüler, sakalar, buzcular, mumcular, kalaycılar, müteferrikalar ve eytam yer almaktaydı. Emin, kâtip ve aşçıbaşı gibi üst düzey yöneticilerden başka her grubun başında bir “Baş” (Helvacıbaşı, kasapbaşı gibi) ve bir de kethüda (kahya) bulunuyordu (Bilgin, 2004: 30). Topkapı sarayında divan vezirleri ve harem halkı için yapılan yemekler “Has Mutfak”ta, padişaha ait özel yemekler ise “Kuşhane” mutfağında hazırlanırdı; burada çalışan aşçılar farklıydı. 16. yüzyılda has mutfakta 17 usta aşçı, 12 kalfa ve bir aşçıbaşı çalışırdı. Padişahla birlikte sefere giden bu aşçılar; zehirlenme korkusundan dolayı, sadakatlerine güvenilir kimselerden seçilirdi. Padişahın annesine, baş haremine, kız kardeşlerine ve kızlarına hizmet eden mutfağa ise, “Valide Sultan Mutfağı” denilirdi. Sarayda çalışan görevlilere ve saray halkına ayrı ayrı mutfaklardan yemekler çıkardı. 17.Yüzyılda Saray mutfağında günde ortalama 5.000 kişiye yemek hazırlanıldığı bilinmektedir. 19. Yüzyılda Abdülaziz döneminde (1861‐1876) sadece haremdeki kadınlar, harem ağaları ve halayıkların toplamı 2500 kişiyi bulmuştur. Bu kalabalık saray halkını (haremi) doyurmak için günde 500 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
213
tabla yemek çıkardı; her tablada 12 kap yemek bulunduğu hesap edilirse, günde 6000 kap yemeğin servis edildiği ifade edilebilir. Divanın (Osmanlı Bakanlar Kurulu) toplandığı günlerde, bayramlarda ve üç ayda bir ulufe’nin (Yeniçeri maaşı) dağıtıldığı günlerde yemek yiyenlerin sayısı (dönemden döneme farklılık göstermekle birlikte) 10.000‐15.000 kişiye çıkardı. Divan üyelerine ve yeniçerilere “Çorba‐Pilav‐Zerde” den oluşan bir yemek dağıtılırdı. Mutfakların son bölümü 4 kubbeli bir bina olan “Helvahane”’idi; helvalar, reçeller, şerbetler, macunlar ve turşular burada yapılırdı. Osmanlı sarayının hem tatlı imalathanesi ve hem de eczanesiydi. Tatlıcılar mutfak emini’ne bağlı olarak çalışırlar ve bulundukları daireye “Helva Ocağı” denirdi. Kayıtlara göre 18. yüzyılda helvahanede helvacıbaşının denetiminde 6 usta ile 100’den fazla şakirt (çırak) çalışırdı. Kanuni Sultan Süleyman’dan kalma bir gelenek olarak her yıl Ramazan ayının 15’inde dağıtılan baklava burada yapılır ve on kişiye bir tepsi hesabıyla dağıtılırdı. Yeniçeriler “Baklava Alayı” yaparak futaların (örtülerin) içindeki tepsileri yeşil boyalı sırıklara asılı olarak götürürlerdi (Gürsoy, 2004:98‐100). Osmanlı imparatorluğunun gerileme döneminde, birçok kurumun tersine saray mutfağı zirveye ulaşmıştır. Tanzimat’tan sonra masada yemek usulü gelmiş ve öğle yemekleri yenmeye başlanmıştır. II. Mahmud döneminde sultan düğünlerinde ve bazı yabancı prenslerin verdiği ziyafetlerde alafranga büfeler düzenlenmeye başlandı ve diğer hanedan saraylarına ve eşraf konaklarına da yayıldı. Osmanlı imparatorluğunda ilk çatal‐bıçak kullanan hükümdar II. Mahmud’dur (1808‐1839). O zamana kadar çorba ve hoşaf kaşıkla, şerbet bardakla, diğer yemekler ise sağ elin iki parmağı kullanılarak yenilirdi. Sultan Abdülmecit zamanında ilan olunan Tanzimat Fermanı (1839) ve 1856’da yürürlüğü giren Islahat Fermanı ile süren yenileşme harekâtına ‐bırakalım toplumu‐ saray bile hazır değildi. Fakat, Kırım savaşından (1853‐1856) hemen sonra başta devlet ricali olmak üzere üst tabaka “Minder ve Sedir” gibi geleneksel eşyaları yok pahasına satıp, yerine “Koltuk ve Kanepe” almaya başladılar. Düne kadar yerde sinide yemek yiyenler, sofralarını masalarda kuruyor ve iki parmak yerine çatal‐bıçak kullanıyordu. Sultan Abdülmecit’in Dolma bahçe sarayındaki 214
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
mutfağı bu değişimden etkilenmiş ve sonunda Has Mutfağı, “Zat’ı Şahane” Mutfağı; Divan‐ı Hümayun Mutfağı ise, ”Mabeyin Mutfağı” olarak adlandırılmıştır. Sultan Abdülaziz (1861‐1876) tahta çıktıktan ve Avrupa’ya yaptığı geziden döndükten sonra, kendisine orada verilen ziyafetlerde ve saraylarda gördüklerini Osmanlı sarayında uygulamak istemiştir. Bu sırada Fransa İmparatoriçesi; Avusturya İmparatoru ve Prusya Veliaht’ının İstanbul’a ziyaretleri beklenmektedir. Ancak, bu yeni mutfak tarzını yürütecek kadrolar yoktur ve eğitmek zaman alacaktır. Bu yüzden bu davetin aşçı ve yardımcıları Fransa’dan getirtilmiştir. Daha sonra sofracı başı Marko Paşa eğitim için Paris’e gönderilmiştir (Gürsoy, 2004:37). 7. TÜRK MUTFAĞINDA YEMEK TARİFLERİ VE KAYNAKLAR Günümüzde Osmanlıların beslenme ve sofra alışkanlıklarıyla ilgili çok çeşitli kaynaklar bulunmaktadır. Fakat, bu yazılı malzemenin çok küçük bir bölümünü yemek tarifleri oluşturmaktadır. Bunların dışında bir de yan kaynaklar vardır. Bunlar; iktisat tarihi, toplumsal tarih, kültür tarihi ve tıp tarihi alanında yapılan araştırmaları kapsamaktadır. Ayrıca, saray mutfağının gelir ve gider kayıtlarının tutulduğu “Mutfak Muhasebe Defterleri”, sarayın düzenlemiş olduğu şenliklerdeki yiyecek‐içecek harcamalarının ve ikram edilen yemeklerin yer aldığı “Ziyafet Defteri” kayıtları, saray mutfağında pişen yemeklerin isimlerini içeren listeler, dönemin tıp bilginlerinin sağlıklı beslenme önerilerini içeren metinler, çarşı‐pazarda satılan malların fiyat kayıtları, kanunnamelerin çiğ ve pişmiş gıda maddeleriyle ilgili bölümleri ve Osmanlı yeme‐içme konusunda ayrıntılı bilgi veren seyahatnamelerden oluşmaktadır. Osmanlı yemek tariflerinin yer aldığı en eski kaynak, “Muhammed bin Mahmud Şirvani” tarafında kaleme alınan eserdir. Azerbaycan’ın Şirvan bölgesinden gelip Sultan II. Murad’ın (1421‐1451) hizmetine giren Şirvani (1375‐1450), tıpla ilgili birçok yapıtı olan tanınmış bir hekimdir. Farsça ve Arapça’dan çeviriler yapan aydın bir kişiliğe sahiptir. Çevirdiği kitaplar arasında, bugün bile Orta Doğu yemek kültürünün vazgeçilmez bir kaynağı olan, “Muhammed bin Hasan bin 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
215
Muhammed bin el‐Kerim el‐ Katibu’l Bağdadî”nin (Ölümü1239) meşhur “Kitabü’t‐Tabih” adlı yapıtı vardır. Şirvani, Arapça’dan Türkçe’ye çevirdiği kitaba insan sağlığı ile ilgili bilgiler ve Osmanlı sarayında o dönemde revaçda olan 77 Adet yemek tarifi eklemiştir. (Yerasimos S., 2002:20) İlk basılı Osmanlı yemek kitabı ise, 1844 yılında İstanbul’da yayınlanmıştır. Tıp mektebinde hoca olan Mehmet Kamil’in yazdığı ”Melceü’t –Tabbahin” (Aşçıların Sığınağı) adlı kitapta 235 yemek tarifi vardır. Tanzimat’tan beş yıl sonra yayınlanan eserde, geleneksel yemek tariflerin yanı sıra “Batı Mutfak” sanatından da örnekler yer almaktadır. Osmanlı mutfağına 18. yüzyıl sonlarına doğru giren domates, patates, biber ve fasulye gibi sebzeler de ilk kez bu kitapta karşımıza çıkmaktadır.“Mehmet Kamil” in bu yemek kitabı on iki bölümden oluşmaktadır: Çorbalar, kebaplar, yahniler, tavalar, börekler, hamur işleri, hamur işi tatlılar, sütlü tatlılar, bastılar, zeytinyağlı ve sağ yağlı dolmalar, pilavlar, hoşaflar, kahveden önce yenen tatlılar ve içecekler. Ayrıca sayfa kenarlarında salata, tarator ve turşu tarifleri de yer almaktadır. Yabancı dilde yazılan ilk Osmanlıca yemek kitabı ise, 1862 tarihinde “Turabi Efendi” tarafından yayınlanan “Turkısh Cookery Book A Collection of Receips” tir. Batı dünyasında büyük ilgi uyandıran bu kitap, aslında Mehmet Kamil’in neredeyse bir çevirisidir. Osmanlıca yemek kitaplarının sonuncusu “Mahmud Nedim bin Tosun’”un 1898 yılında yayınlana “Aşçıbaşı” adlı kitabıdır. Mahmud Nedim yemeğe meraklı genç bir subay olduğunu, annesinin güzel yemeklerini özlediğini ve subay arkadaşlarına yemek konusunda yardımcı olmak istediği 315 yemek tarifi içeren bir yemek kitabı yazdığını önsözde belirmiştir ( Kamil, 1997: 10). 216
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
açısından ancak yörenin insanlarına hitap edebilmektedir. Oysa, bu bölgenin turizm açısından geliştirilmesi, ekonomik anlamda bölgenin kalkınmasında önemli bir gelir ve istihdam artışı yaratabilir. Ancak, bölgenin alt ve üst yapı yatırımlarının tamamlanması, özellikle yöreye ulaşımın hızlı ve kolay olabilmesi için, Ordu, Aybastı ve Perşembe yolunun acilen tamamlanması gerekmektedir. Ayrıca, yöre halkının turizm konusunda bilinçlendirilmesi ve bunun için eğitim programlarının hazırlanması, yöreye özgü doğal ve kültürel kaynakların, özellikle bölgeye özgü yeme‐içme kültürünün korunması için gerekli önlemler alınmalıdır. Bir bölgenin turizm açısından gelişebilmesi için, o bölgeye özgü çekiciliklerin belirlenmesi ve belirlenen bu değerlerin hedef pazarda tanıtılması gerekmektedir. Günümüzde bir bölgenin cazibe merkezi olmasında, yeme‐içme kültürünün önemi giderek artmaktadır. Batı Avrupa zenginlerinin İtalya’nın Toscana bölgesine, keçi peyniri ile şarap içmeğe gitmeleri buna güzel bir örnektir. İtalyanın Toscana bölgesi Aybastı_Perşembe yaylası ile doğal güzellikler açısından benzer özellikler taşımaktadır. Bölgenin sahip olduğu doğal güzellikler ve zengin yeme‐içme kültürü yörede yaşayan insanlara hatırlatılmalıdır. Yöre halkı bu zengin mutfak kültüründen gurur duymalı, ancak atalarından kalan özgün mutfağın dejenere etmeden; günümüz teknolojilerinden yararlanarak gelen konuklara daha güzel ve sağlıklı olarak sunabilmeleri sağlanmalıdır. Öte yandan bölgenin turizme açılması sürecinde çevreyi kirleten ve kültürel bozulmaya sebep olacak unsurlar ortadan kaldırılmalıdır. 8. SONUÇ VE ÖNERİLER Küresel ısınmanın giderek artması ve tatil anlayışındaki değişime paralel olarak, doğa ile iç‐içe olan, yeşilin bol olduğu, doğal ve ekolojik yiyecek ve içecek ürünlerinin kolayca üretilebileceği bir bölge olan Aybastı‐Perşembe yaylası, turizm açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Orta Karadeniz bölgesi içinde yer alan bu bölge, yayla turizmi Aybastı Perşembe yaylasının turizme kazandırılması ve geliştirilmesi açısından, Türk mutfağı konusunda neler yapılması sorusuna gelince, bu konudaki öneriler şu şekilde belirtilebilir. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
217
• Türk mutfağının konaklama işletmeleri ya da bağımsız yiyecek‐
içecek işletmeleri içinde yer aldığı düşünülürse, Türk mutfağının bu birimler içinde doğru bir şekilde yapılandırılması gerekir. • Türk mutfağında ekmek ana yiyecek maddesidir; diğer mutfaklarla kıyaslandığında pişirme yöntemi açısından oldukça zengin bir özellik taşımaktadır. Bizim mutfağımızda ekmek fırında, tandırda ve saçta pişirilmektedir. Yöre dikkate alındığında mısır ekmeği bu bölgeye özgüdür ve Dünya mutfakları içinde yok denecek kadar azdır. Mısır ekmeği, diğer ekmek çeşitleriyle birlikte sofralarda mutlaka yer almalıdır. • Türk mutfağında çok çeşitler kebaplar yer almakla birlikte, et yemeklerinden yahni ve etli sebze yemek çeşitleri de çoğunluktadır. Bölgede yayla hayvancılığından gelen bu lezzetin yemeklerin değerini arttıracağı kesindir. Ancak bu yemeklerin sunumu çağdaş gastronomi anlayışı çerçevesinde yapılmalıdır. • Bölgede kendiliğinden yetişen bitki ve otlardan yöreye özgü yemekler hazırlanmalı ve bu yemekler menüde yer almalıdır. • Türk mutfağında süt, yoğurt, peynir, kaymak ve tereyağı çok önemlidir; temiz bir doğada ve yaylada yetişen yaylım hayvanının eti kadar, sütü de çok değerlidir. Bu sütten hazırlanan ürünler kahvaltıda ve yemeklerde kullanılmalıdır. • Yörede balcılık oldukça ileri düzeydedir, bal direkt olarak kahvaltılarda yer alabileceği gibi, tatlılarda da kullanılabilmelidir. • Yemeklerde genellikle çok miktarda baharat kullanılır. Ancak baharat çeşidinin sayısı giderek azalmıştır. Türk mutfağında oldukça sık kullanılan kişniş, tarçın, zencefil, tarhun ve safran eskiden olduğu gibi günümüz yemeklerinde de layık olduğu yerini almalıdır. • Yörede yapılan yemekler arasında mıhlama, kaygana ve kavurma yemekleri oldukça ünlüdür; bu yemekler yeni teknikler ve yeni pişirme yöntemleriyle ve daha güzel bir sunumla servis edilebilir. Örneğin, mısır ve tereyağı ile 218
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
hazırlanan bulamaç, ana yemeklerin yanında garnitür olarak servis edilebilir. • Türk mutfağında sulu yemeklerde lezzet, tencere yemeklerinde kullanılan soğan, et, ve sebzelerin bakır tencerede kısık ateşte (Özellikle meşe kömürü ateşiyle) pişirilmesiyle gerçekleştiği unutulmamalıdır ( Kamil, 1997: 7) • Yöreye özgü yemeklerin kaybolmasına izin verilmemelidir; yiyecek‐içecek kültürünün bir uzantısı olan yöre yemekleri yeni nesillere aktarılmalı; yiyecek‐içecek sektöründe kullanılması sağlanmalı ve yöre mutfağı ile ilgili bilimsel çalışmalar yapılarak yazılı ve görsel belgelere aktarılmalıdır ( Ciğerim, 2000: 214). Türk toplumu gerçekten yemeğe düşkün bir toplumdur; yemeğin hazırlanışı ve tüketim aşamaları geçmişte ritüeller, kurallar, sözler ve hareketlerle tanımlanmıştır. Sofrada ne zaman yemek yeneceğini, ne zaman konuşulacağını içselleştirmiş ve bir adap ile donatılmıştır (Artan, 2006: 41). Bu gelenek yeni nesile de aktarılmalıdır. Dünün mutfağı bugün de pek çok evde devam etmektedir. Öte yandan, yaşamın hızı giderek artmış, kadın mutfaktan çıkarak üretime katılmıştır. Küreselleşmeyle birlikte Türk Mutfağı da diğer yabancı mutfakların akımına uğramış ve bunun sonucunda geleneksel Türk yemeklerini servis eden restoranların sayısı giderek azalırken, hamburger ile kolayı, ekmek arası döner ile ayranı servis eden “Fast‐Food” tarzı restoranların sayısı ülkemizde de giderek artış göstermektedir. Geçmişte uzun sürede hazırlanan Türk mutfağına özgü yemekler, çalışan kadının mutfaktan ayrılması ve zaman darlığı nedeniyle unutulmaya başlamıştır. Evlerde kaybolmaya başlayan Türk mutfağına özgü bu yemekler, başarılı girişimciler sayesinde konaklama işletmelerinin restoranlarında ve bağımsız yiyecek‐içecek işletmelerinde yeniden yerini almalıdır. Başka bir ülkeyi ziyaret eden insanların beklentileri arasında, yeni yerleri görmenin ve yeni kültürleri tanımanın yanında, yeni tatlarla tanışma arzusu da yatmaktadır. Ülkemizi ziyaret eden bu insanlara geleneksel gerçek Türk mutfağını tanıtmak, yiyecek‐içecek sektöründe çalışan herkes için bir zorunluluk olmalıdır. Eğer, bizler Türk mutfağını gerçek yönüyle, ülkemize gelen konuklara tattırabilirsek, onlar 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
219
ülkelerine döndüklerinde Türk Mutfağıyla olan olumlu anılarını dostları ile paylaşacak ve onların da ülkemizi ziyaret etmesiyle Türk mutfağı ve Türk turizmi daha iyi yerlere gelecektir. OSMANLICA KELİMELER Çaşnigirler: Selçuklu sarayında sofra hizmetlerinden sorumlu kişiler; Hükümdarın bir sûikasta uğramasını engellemek amacıyla sofraya konulan yemeği ilk önce çaşnigirler tadardı, Enderun: Devlet görevlilerini yetiştiren okul. Eytam: Arapça yetimler, yetimʹin çoğuludur. Hansâlâr: Selçuklular döneminde aşçıbaşılık görevini yürüten kişiler. Ulufe: Osmanlılarda kapıkulu askerlerine, saray ve devlet kuruluşlarındaki bazı görevlilere üç ayda bir verilen ücret. Zabit: Rütbesi teğmenden binbaşıya kadar olan asker ve subay. Fağfur: Çin de yapılmış kase, tabak ve vazo gibi porselen eşya. Kantar:Yaklaşık olarak 56,5 kg ağırlında bir ağırlık. Mut: Elli siniklik tahıl ölçeği. Kıyye (Okka):Yaklaşık 1300 gramlık ağırlık ölçüsü birimi. Şarabdârlık : Emrinde bir grup hizmetliyle birlikte sultanın içeceklerini hazırlayan kişi. Sinik:Tahıl için kullanılır; 8 kiloluk ölçek. Şakirt: Öğrenci, çırak. Vekil‐i haslık: Selçuklular döneminde mutfak ve şarabhânenin de bulunduğu birçok birimin üst seviyeli idarecisi. OSMANLIDA AĞIRLIK ÖLÇÜLERİ 1 Okka (Kıyye) : 400 Dirhem = 1280 gram 1 Batman : 6 Kıyye = 7.544 kg 1 Kantar : 44 Kıyye 1 Çeki : 4 Kantar = 176 Kıyye = 225.798 kg 1 Tonilato 1 Müd : 1000 kg = + çeki + 1 kantar + 37 Okka : 500 Kg 220
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
1 Sink : 6 Kg 1 Miskal : 1.5 Dirhem = 4.8 gram 1 Dirhem : Dünük = 3.2 gram 1 Dünük : Kırat 1 Krat : 4 Bakray 1 Bakray : 4 Fitil Not. Rakamlar yuvarlatılarak verilmiştir. KAYNAKÇA Araz, Nezihe ve Diğerleri.(2000). Hünkar Beğendi. 700 Yıllık Mutfak Kültürü. Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları: 2348 Arlı, Mine.(1981). ”Türk Mutfağına Genel Bir Bakış”. Türk Mutfağı Sempozyumu Bildirileri. Ankara:T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları:41. Artan, Tülay. (2006) “Osmanlı Elitinin Yemek Tüketiminin Bazı Yönleri” İstanbul: Yemek ve Kültür Dergisi, Sayı:6 Baysal, Ayşe ve Diğerleri.(2000). Türk Mutfağından Örnekler. 3. Baskı Ankara:T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları:1570. Bilgin, Arif. (2004). “Osmanlı Saray Mutfağı” İstanbul: Kitabevi Yayınları Ciğerim, Nevin.(2000). Kapadokya Yöresi Mutfağı.“2000’li Yıllara Girerken Kapadokya’nın Turizm Değerlerine Yeniden Bir Bakış “. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Matbaası Genç, Reşat. (1981). “XI. Yüzyılda Türk Mutfağı”. Ankara:T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları:41 Gürsoy, Deniz.(2004).Tarih Süzgecinde Mutfak Kültürümüz. İstanbul: Güzel Kitaplar. Kamil, Mehmet (1997). Melceü‐t Tabbahin (Aşçıların Sığınağı). Hazırlayan: Cüneyt Kut. İstanbul: Duran Ofset Matbaacılık. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
221
222
Koşay, Z.Hamit (1981). “Eski Türklerin Ana Yurdu ve Yemek Adları”. Ankara:T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları: 41. AYBASTI‐KABATAŞ YÖRESİNİN DOĞA TURİZMİ POTANSİYELİ Koşay, Z.Hamit. ve Ülkücan, Akile (1961). Anadolu Yemekleri ve Türk Mutfağı. Ankara: Milli Eğitim Basımevi Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÖZDEMİR* Koz, M. Sabri ( 2003). Yemek Kitabı: Tarih‐ Halkbilimi‐Edebiyat. 2. Baskı. İstanbul: Kitabevi Ögel, Bahattin (1981). “Türk Mutfağının Gelişmesi ve Türk Tarih Gelenekleri” Ankara:T C. Kültür Bakanlığı Yayınları:41. Samancı, Özge ve Croxford, Sharon. (2006). XIX. Yüzyıl İstanbul Mutfağı.İstanbul: PMP Basım Yayın Matbaacılık San. Tic. Aş Şavkay, Tuğrul (2000). Osmanlı Mutfağı, Osmanlı Devletinin 700. Kuruluş Yıl dönümü. 2. Baskı. İstanbul: Detay Baskı Ünver, Süheyl. (1948). Tarihte 50 Türk Yemeği İstanbul: İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü Yayını No.39 Ünver, Süheyl. (1981). Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılarda Yemek Usulleri ve Vakitleri”. Ankara:T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları: 41. Yerasimos, Marianna (2005). 500 Yıllık Osmanlı Mutfağı. İstanbul: Boyut Yayın Grubu Yerasimos, Stefanos. (2002).Sultan Sofraları 15. ve 16. Yüzyılda Osmanlı Saray Mutfağı. İstanbul: YKY Yayınları 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
ÖZET Aybastı‐Kabataş yöresinin sosyo‐ekonomik bakımdan kalkınmasında en önemli faktör çevrenin potansiyel kaynaklarını harekete geçirmektir. Jeomorfolojik yapı itibariyle engebeli yüzeylerin, derin yarılmış vadilerle örülmüş olduğu yörede insanlar günümüze kadar geleneksel yöntemlerle sınırlı ölçüde araziden faydalanmış ve sonuçta da ekonomik yönden kalkınma bir türlü gerçekleşememiştir. Ayrıca yanlış arazi kullanımları sonucu ormanlar büyük oranda niteliğini kaybetmiş, çayır‐mera alanları verimsizleşmiş ve yörenin hemen her kesiminde yoğun olarak yapılan fındık tarımı da artık gerçek değerinden uzaklaşmıştır. Sonuçta da yöreden çalışabilir yaştaki yani aktif nüfustan önemli sayıda yöre dışına göçler olmuş ve günümüzde de göç olayı artarak devam etmektedir. Oysa çevrenin doğal kaynaklarının değerlendirilmesiyle yörede yaşam kalitesini yükseltmek mümkündür. Böylece ülke ekonomisine de katkı sağlanmış olur. Bu çalışma ile Perşembe yaylasının coğrafi özellikleri üzerinde durulmuş, potansiyelleri belirlenmeye çalışılmıştır. Yaylanın doğa turizminin birçok aktivitesinin gerçekleştirilebileceği ve potansiyellerinin değerlendirilmesiyle de turizm merkezi özelliği kazanacağı sonucuna varılmıştır. 1. GİRİŞ Dünya nüfusu 20.yüzyılın başından itibaren çok hızlı bir şekilde artmıştır. Hızlı nüfus artışına ilaveten bilginin hızla üretilmesi ve üretilen bilginin teknolojiye uyarlanması ile de beşeri ortamın doğal çevreye olan baskısı maksimum boyutlara ulaşmıştır. Plansız kentleşme, sanayileşme ve yanlış arazi kullanımı doğal kaynakların tahribine ve birçok alanda da tükenmesine yol açarak çevre sorunlarına neden olmuştur. İnsan faaliyetlerinin asıl amacı, doğaya zarar vermeden insan yaşamını daha iyi şartlara kavuşturmak olmalıdır. Ancak son zamanlarda bu durum hiç de beklenildiği gibi olmamıştır. Sanayileşmiş Atatürk Üniversitesi Fen‐Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Erzurum, [email protected] *
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
223
toplumlarda insanların ekonomik seviyeleri yükselmiş ancak, sosyo‐
kültürel yaşam alanları daralmıştır. İçinde yaşadığımız sosyal, biyolojik, fiziki ve kimyasal bütün aktiviteleri sürdürdüğümüz doğal ortamda, beşeri faaliyetlerin ağır baskısı ile bilinçsiz kullanım sonucu çağımızın en büyük sorunu olan ve gelecekteki tüm canlı yaşamın doğal yaşam alanlarını daraltan çevre sorunları ile karşı karşıya bulunmaktayız. Doğal güzellikleri ve kültürel zenginlikleri ile önemli bir turistik potansiyeli bünyesinde bulunduran Aybastı, Dünyada değişen turist talebine uygun doğa ile dost bir turizm merkezi olmaya adaydır. Artık insanlar turistik amaçlarla ülke içinde veya ülke dışına seyahate çıkarken, gittikleri ortamın doğal güzelliklerini dikkate alarak, planlı şekilde hareket etmektedirler. Değişen turist taleplerinde en dikkat çeken durum klasik turizm dediğimiz plaj turizmi (beş yıldızlı oteller, deniz‐kum‐güneş) ile antik kentleri görme arzusunun artık önemini yitirmiş olmasıdır. Her yaştan turistin artık en büyük talebi, doğal ortamın bozulmamış, doğal güzelliklerin korunduğu, yerel motiflerin, farklı renklerin ve farklı tadların sergilendiği yerlere gitmektir. Seyahat etmek, dinlenmek, eğlenmek, spor yapmak ve kültürlerini genişletmek çağımızdaki insanların artık vazgeçilmez istekleri haline gelmiştir. Bu istekler de turizm olgusunun yaratıcı unsurlarıdır. Dünya turizm trendlerinde gözlenen değişimler; yenilik ve çeşitlilik taleplerinin artması ve buna bağlı olarak doğa, kültür, tarih, sağlık, kongre, eğlence ve heyecan motiflerinin tercih edilmesi şeklindedir. Günümüzde kısa ve belirli alanlarda turizm sezonu içeren kıyı turizminin yerine, yılın tamamını kapsayan ve tüm ülke geneline yayılan turizm hareketi gelişmektedir. Turizmin ekonomik, sosyal, kültürel ve ekolojik etkileri üzerinde daha yüksek bilinç ve duyarlılık egemen olmakta, parası ve zamanı daha fazla, zor tatmin olan meraklı ve seçici turist kitlesi önem kazanmaktadır. Gelişen turist yapısıyla birlikte kalite, saniter altyapı, çevre, konukseverlik beklentileri de artmaktadır (DPT 2001). Ülkemizin her yöresi yukarıda bahsedilen gelişen ve değişen turistik talebe uygun doğal güzelliklere ve kültürel zenginliklere sahiptir. En büyük sorunumuz ise turizm sektöründeki tanıtım ve 224
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
altyapı eksikliği, planlamadaki aksaklıklar ve uygulamadaki başarısızlıklardır. Toplum olarak sıkıntılarımızdan birisi en üst düzeyde tanıtımı yapılmış turizm yörelerinde doğal kaynakların aşırı derecede kullanıma açılması sonucu beton yığınına dönmesine göz yumulmasıdır. Nedense hep doğal turistik potansiyele sahip ve turizme açılmış alanlarda, turizme yönelik yatırımlarla, doğal ortamın korunması çabaları hep çelişmiştir. Diğer taraftan el değmemiş ve önemli potansiyelleri bünyesinde bulunduran sahalarda da turizm olgusu yerleştirilememiştir. Oysa asıl amaç turizmin gerektirdiği yatırımları doğaya en az zarar vererek gerçekleştirmek, bozulmasını önlemek, hatta turizm yatırımları yoluyla doğal ortamın korunup geliştirilmesi, güzelleşmesi ve ülke ekonomisine de katkı sağlamak olmalıdır (Müdüroğlu 2000:25). 2. TURİZM POTANSİYELİ YÖNÜNDEN YAYLALAR Tabii değerlerin bütününü kapsayan doğa turizminde; doğa ile baş başa olma, yabani hayvanları gözleme, manzara seyretme, kırsal kesimlerdeki ortamı yaşama, spor, dinlenme, gezi ve kamp kurma vb. faaliyetler turistik aktivitelerdeki asıl amaçlardır. Doğa turizmi denilince akla dağ, spor, av, yayla, mağara vb. turizm çeşitleri gelmektedir. Dağ ve yayla turizmi temiz havası olan çevrelerde dinlenme, eğlenme ve tatil yapma faaliyetlerine dayanmaktadır (Zengin 2006:106). Yaylalar, devamlı yerleşme merkezlerindeki bir kısım ailelerin ekonomik faaliyet sahasının uzantıları olup, buralar hayvan otlatmak, tarım yapmak ve hayvansal ürünler elde etmenin yanı sıra dinlenmek için çıkılan yazlık sayfiye yerleri özelliği de taşımaktadır (Doğanay 1997:273). Diğer yandan yayla teriminin, Türk kültüründe yaz mevsimi manasına gelen yay kökü ile sürülerin yükseklere çıkarılıp dağınık olarak otlatılması manasını da ifade eden yaymak mastarından türediği ileri sürülmektedir (Alagöz 1941:150). Eskiden Türkler için yaylaya çıkmamak iyi bir şey sayılmıyordu. Yaylaya çıkamayanlar fakir ve bahtsız olarak görülüyordu (Ögel 1991:23). ALAGÖZ (1941), yaylayı; “yazın çıkılıp ikamet olunan yüksek ve serin yer, dağların üstünde yazlık ikametgâh, yazlık mera, yazın sürülerin yayıldıkları meralık dağ üstleri” şeklinde tanımlamaktadır. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
225
Bu şekliyle yayla; her şeyden önce, yazın çıkılıp iskân edilen yüksek ve serin yer, bir köy altı yerleşme şekli, yaz mevsimi boyunca ahır hayvanlarını beslemek ve nadir olarak da ziraat yapmak için faydalanılan bir ekonomik unsur, anlamına gelir (Sözer, 1972:35). Fiziki coğrafya alanında yayla; akarsularla derin bir şekilde yarılmış, parçalanmış fakat üzerinde belirgin düzlüklerin bulunduğu yeryüzü şekli olarak tanımlanmaktadır (İzbırak, 1986:339). Yerleşme coğrafyası açısından yayla; münferit yerleşme ile köy yerleşmesi arasında bir ara şekil, yani geçici yerleşmeyi ifade eder. Bu yerleşmeler göçebelerin, yarı göçebelerin, yaylacı ve yarı yaylacıların geçim alanları olmalarından başka, kasaba ve kent halkının da eğlenme, dinlenme gibi çeşitli yönlerden ilgilendikleri alanlardır (Emiroğlu, 1977:17‐Tanoğlu, 1969:256). Gölköy‐Aybastı‐Korgan hattının güneyinde 1200 m. yükselti kademesinden itibaren çok geniş alanlar yazın nüfuslanan yaylalar şeridine tekabül etmektedir. Çok eski zamanlardan beri geleneksel yaylacılık faaliyetlerinin sürdürüldüğü bu kuşakta günümüzde çok sayıda yayla yerleşmesi bulunmaktadır. Çevredeki yerleşim tarihi en eski ve çevrenin en büyük yayla yerleşmesi Perşembe yaylasıdır. Zengin doğal güzelliklere ve geniş mera alanlarına sahip Perşembe yaylasının, eşsiz manzarası yanında Türk kültüründe de ayrı bir önemi vardır. Aybastı’nın 17 km güneybatısında yer alan, yüzyıllardır Türk kültürünün kuşaktan kuşağa aktarıldığı çeşitli panayırların, şenliklerin düzenlendiği Perşembe yaylası, günümüzde çevredeki çok sayıda yayla yerleşmesinin merkezi durumundadır. 1100’lü yıllarda Perşembe yaylası Türklerin iskân alanına girmiştir. Orta Karadeniz bölümünün güney kesimlerine hâkim olan Danişmentliler, Niksar’ın kuzeyini Karadeniz kıyılarına kadar fethedip bu günkü Ordu topraklarını da sınırlarına katmak istiyorlardı. Bu amaçla Bizanslılara karşı Canik seferleri düzenlemiş ve Perşembe yaylası ve çevresinde 1100’lü yılların başında şiddetli savaşlar olmuştur. Günümüzde Perşembe yaylasında çevrik olarak bilinen mezarlıklar ve kümbetlerin Danişmentliler dönemine ait olduğu bilinmektedir (Demir 1997). 226
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Yüzyıllardır yöre insanlarının içtimai ve iktisadi faaliyetleri içerisinde önemini korumuş olan Perşembe yaylası, günümüzde değişen turizm olgusu içerisinde yine apayrı bir yayla turizm merkezi olma potansiyeline sahiptir. Perşembe yaylası ve çevresindeki yaylaların flora‐fauna özellikleri, spor, av imkanları, klimatizm, doğa yürüyüşü, mesire yerleri gibi potansiyelleri, doğa turizminin en önemli unsurlarıdır. Ancak yörede en önemli potansiyeli yayla turizmi oluşturmaktadır. Aybastı‐ Kabataş ilçelerine bağlı birçok köy yerleşmesinin ekonomik faaliyet sahalarının uzantısını oluşturan Perşembe ve çevresindeki yayla alanları, geleneksel yaylacılığın yoğun olarak sürdürüldüğü kesimlerdir. Kabataş ve Aybastı halkının yanı sıra Reşadiye‐Niksar ve Tokat dolaylarında yaşayanların yaz mevsiminde karşılaşma yeri ve söz konusu yerleşmelerin ticari ilişkisinin merkezini oluşturan Perşembe Yaylası, aynı zamanda da çevredeki yaylaların pazar fonksiyonunu üstlenmiştir. Yaylada Temmuz ayı ortalarında düzenlenen şenlikler ve kurulan panayırlara yöre dışından çok sayıda katılım olmaktadır. Aybastı ilçe merkezine 17 km. uzaklıktaki Perşembe Yaylası, yaz mevsiminde tipik bir kasaba yerleşmesi görünümündedir. Yaylada 200’ün üzerinde konut, bakkal, kahve, lokanta, fırın, 1 otel, 2 belediye hizmet binası ve 1 de cami bulunmaktadır. Aybastı‐Gölköy hattının güney kesiminde geniş bir saha kaplayan dağlık alanlar üzerindeki aşınım yüzeylerine, daha çok ekonomik faaliyet amacı ile çıkılırken, yaylacılık faaliyetiyle uğraşmayanlar da dinlenme ve eğlenme amaçlı olarak sadece yayla şenlikleri esnasında yayla alanlarına gitmektedir. Çevredeki yayla yerleşmelerinin tamamı, ekonomik yönden bağımlı olduğu daimi kır yerleşmelerinden daha yüksekte yer alırlar. Dolayısıyla dikey yaylacılık faaliyetinin sürdürüldüğü yörede, yükselti faktöründen kaynaklanan fiziki ve beşeri çevre farklılıkları, yaylacılık faaliyetini ortaya çıkarmıştır. Daimi yerleşme alanları ile yaylacılık faaliyetlerinin sürdürüldüğü kesimler arasındaki fiziki çevre farklılıkları iklim, bitki örtüsü, toprak ve hidrografya özellikleri ile jeomorfolojik yapı üzerinde kolayca gözlenebilmektedir. Örneğin yayla alanlarında su kaynakları hemen her 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
227
kesimde bol olarak bulunmakta ve daimi yerleşmelerin birçoğunun içme suyu buralardan sağlanmaktadır. Aynı şekilde yoğun bitki örtüsüyle kaplı olan yayla alanlarında, jeomorfolojik yapı kıyı kuşağına oranla daha sade ve geniş düzlükler ihtiva etmektedir. Yüksek kesimlerde yer alan düzlüklerde, yaz mevsiminde sıcaklığın alçak kuşağa göre daha düşük olması yanında sisli ve yağışlı geçmesi, doğal bitki örtüsünün yayla alanlarında daha gür ve vejetatif dönemin yaz mevsimi boyunca da sürmesini sağlamıştır. Ayrıca kıyı kuşağında optimum yetişme ortamı bulan kültür bitkilerinin, yükseklerde ekonomik olma özelliğinin ortadan kalkmasına ilaveten, zaten otlak ve tarım arazisinin az olduğu daimi iskan sahalarında, söz konusu sebeplerle hayvancılık faaliyetlerinin, yayla alanlarında sürdürülmesi zorunluluğu ortaya çıkmış ya da bu faaliyet için plato alanları bir çekim merkezi olmuştur. Yörede 1300 m.ye kadar daimi yerleşim alanları bulunur. Bu yükseltilerden sonra mezra, güzle, oba ve yayla geçici yerleşmeleri başlar. Çevrede 1970’li yıllara kadar her köyün bir yaylası bulunurken, günümüzde birçok köy bu faaliyetten vazgeçmiştir. Yaylacılığın eskiye oranla önemini kaybetmesi, köylerde fındık tarımının yaygınlaşmasının sonucudur. Çünkü yaz mevsiminde yaylalarda beslenen hayvanların, yılın geriye kalan bölümünde köylerdeki tarla alanlarında beslenmesi zorunluluğu ve bu alanların da zamanla fındık bahçelerine dönüştürülmesi, hayvancılığın önemini yitirmesine neden olmuştur. Nisan ayı sonlarında başlayan yaylacılık faaliyetleri, Eylül ayı sonlarına kadar sürmektedir. Bu süre zarfında yayla alanlarında tarımsal faaliyetlerden patates ve mısır tarımı da yapılmakta ise de asıl faaliyeti hayvancılık oluşturmaktadır. Ayrıca kışlık yakacak ihtiyacının yanı sıra geniş mera alanlarından hayvanların kışlık ot ihtiyacı da karşılanmaktadır. 3. PERŞEMBE YAYLASI Soğuk suları, temiz ve serin havası, eşsiz manzarası, türce zengin bitki örtüsü ile oldukça ilgi çekmektedir. Aybastı ilçe merkezi ile yayla alanı arasındaki yoğun ormanlar ve yayla alanındaki geniş platolar yaylanın doğal güzelliklerinden bazılarıdır. Hafif eğimli yüzeylerin 228
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
geniş saha kapladığı Perşembe yaylasında morfolojiye tek tepelerin de damgasını vurduğu görülmektedir. Bunlardan 1513 m. yükseltisindeki Karga Tepe ile tepenin her iki eteğini kat ederek kuzeybatı yönünde menderesler çizdikten sonra, kuzeyde birleşen dereler yaylanın doğal değerleri arasındadır. Çevrede yer alan diğer tepeler Tavşan tepe (1628m), Istapan tepe (1564 m), Çoban tepe (1589 m), Kuzu tepe (1532 m), Kurtini Tepe (1628 m), daha güneyde Karlık tepe (1634 m) ve Pamuk tepe (1693 m)’dir. Söz konusu tepeler Perşembe yaylasının çevresinde ve kısmen uzağında yer alırlar. Ancak yayla yerleşim alanına en yakın olanı Karga Tepe’dir. Perşembe yaylasının da içinde bulunduğu çok geniş bir saha morfolojik yönden plato özelliğindedir. Bolaman ve Karakuş (Yeşilırmağın kolu) çaylarını birbirinden ayıran su bölümü hattının doğu‐batı hatta kuzey ve güney kesimleri beşeri coğrafyada yayla, fiziki coğrafya da ise plato dediğimiz topoğrafik birimi oluşturur. Eosen ve özellikle de Pliyosen (III. jeolojik zaman) dönemine ait kumtaşı, aglomera, tüf, kireçtaşı, kil ve marnlarla ve asıl olarak dış püskürük kayaçlardan bazalt serileri gibi farklı dirençteki kayaçlar yayla sahasının litolojik yapısını oluştururlar. Perşembe yaylası ve çevresinde sürekli akış gösteren akarsular ise Karakuş çayının yan kollarıdır. Tilkicek, Şehir, Kümbet, Çayırboğazı, Taşkaşığı, Yalman, Kabatuzla, Karavacuk, Çağlandibi dereleri ile Arpalık, Karlık Tepe ile Kurtini Tepe dolaylarındaki çok sayıda sıralı kaynaklar sık bir akarsu ağı meydana getirmiştir. Doğal bitki örtüsü bakımından yayla alanı kıyı kesiminden, hatta Aybastı‐Kabataş civarındaki nemcil bitki türlerinden ve Canik dağlık kütlesinin güney aklanından, Kelkit oluğundaki kurakçıl bitki türlerinden çok farklı bitki türlerinin yayılış sahası olmuştur. Alpin çayır katı dediğimiz yazın yeşillenen bitki kuşağı yayla şeridine tekabül etmektedir. Yağış, sıcaklık ve edafik yani toprak örtüsünün etkisi altında gelişmiş karışık yapraklı nemli dağ orman türleri ile alpin çayır katına ait türler yayla alanının floristik dokusunu oluşturur. Kayın ve meşe türleri çevredeki ormanlık sahalarda baskın durumdadır. Ladin ve göknarlarda orman katının önemli elemanlarıdır. Kestane, kızılağaç, gürgen, titrek kavak, dişbudak, ıhlamur ve sarıçamlar da ağaç grubunda 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
229
yer alan diğer elemanlarıdır. Ağaççık grubunda ise fındık, kızılcık, muşmula, üvez, ayı üzümü, karayemiş, taflan, ormangülleri, sırımbağı ve çobanpüskülü yer alır. Aybastı kuzeyinde meşe ve gürgenler orman adacıkları şeklinde tepe ve sırtlara çekilmişken, vadi içleri kızılağaç, dişbudak, karaağaç, keçi söğüdü gibi türlerin yayılış alanı olmuştur. Aybastı‐Gölköy güneyinden itibaren yoğunluk kazanan kayın ormanları 1500 m. yüksekliğe kadar saf birlikler teşkil eder. Pelitözü güneyinden itibaren ormanlar yerlerini yazın nüfuslanan ve yaylacılık faaliyetlerinin sürdürüldüğü yüksek nemcil karakterdeki ot ve çayır topluluklarına bırakmıştır. Aslında yayla alanlarında yer yer görülen orman adacıkları bu kesimlerde ormanın tahribe uğradığını göstermektedir. Perşembe yaylası ve çevresinde kış mevsiminin uzun sürmesi ve yaz mevsiminin serin geçmesi dağ çayırları dediğimiz kuşakta çok çeşitli bitki türlerinin yayılmasına ortam hazırlamıştır. Yayla alanında orman gülleri öbekler halindedir. Orman gülleri arasında dağ lalesi, düğünçiçeği, çuha çiçeği, binbir delik otu, veronika, unutma beni, çobandeğneği, kibrit otu, menekşe, üçgül, gazal boynuzu, ayı üzümü, dağ arpası ve kekikten oluşan zengin bir ot ve çayır formasyonu bulunmaktadır. Jeolojik‐morfolojik yapı, iklim, hidrografik düzen, zaman faktörü ve bitki örtüsü gibi etmenler altında Perşembe yaylası ve çevresinde; zonal topraklar grubunda yer alan kireçsiz‐kahverengi orman toprakları gelişmiştir. Ana materyalini andezit, tüf, bazalt, kil ve tortul birimlerin teşkil ettiği bu topraklar yayla alanının edafik özelliklerini oluşturur. Orman örtüsünün tahrip edildiği kesimlerde ve özellikle eğimli yüzeylerde bu tip topraklar erozyon tehdidi altındadır. Korgan‐Aybastı‐Gölköy hattının güneyinde 1200–1300 m yükseltilerden itibaren daimi yerleşmeler sona ermekte ve bu yükseltilerden sonra yazın nüfuslanan yaylalar kuşağına geçilmektedir. Aybastı’nın güney kesiminde çok sayıda yayla yerleşmesi bulunmaktadır. Bunlardan bazıları Perşembe yaylası, Karay yaylası, Erikdere yaylası, Hacılı yaylası, Çobantepe yaylası, Adatepe yaylası, Turnalık yaylası, Kabatuzla yaylası, Yakacık yaylası, Hamastos yaylası, Afurcuk yaylası, Yeni yayla, Ficiroğlu yaylası, Sıraç, Beşdam, Eceli, 230
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Ağılıkoba, Kızılot, Yelve, Kızkaya, Hacıahmetli, Alacalar, Cimi, Tepealan, Elmacık, Karşoba, Çataloluk, Bilgili, Göltepe, Gerdengeç, Maşala, Bohçalı, Eğricesu, Kutlular, Hatipli, Kızıldere, Yalman, Meşeliyatak, Osmankolu, Taşkeseği, Mehmet Paşa yaylalarıdır. Çevrede çok sayıda güzle ve oba yerleşmeleri de bulunmaktadır. Perşembe yaylası yukarıda açıklanan doğal ortam özellikleri itibariyle Orta Karadeniz bölümünün doğa turizminin birçok çeşidinin yapılabileceği en büyük ve en önemli yayla yerleşmesidir. İç Anadolu ve Marmara bölgesini etki sahasında bulunduracak turizm potansiyeline sahiptir. Aynı şekilde dış turizmin yayla turizmi talebini karşılayabilecek doğal ortam standartlarına da sahiptir. İklimi, bitki örtüsü, hidrografik düzen, bozulmamış doğal çevre, yöresel damak zevki, yerel el sanatları, yöre halkının konukseverliği, genç nüfus yapısı, ilçe merkezine yakınlık, tarihi doku vb. gibi yönleri yaylanın çekiciliğini artırmaktadır. Perşembe yaylasında turistik aktiviteyi çeşitlendirmek mümkündür. Doğa turizmi kapsamında spor, rekreasyonel, mesire alanı, dinlenme merkezi, yamaç paraşütü, çim kayağı, sağlık turizmi ve alpinist aktiviteler gerçekleştirilebilir. Çevrenin ekolojik dengesine zarar vermeyecek şekilde sürdürülürse av turizmi talebine de uygun faunaya sahiptir. Belirlenmiş yasalar çerçevesinde sürdürülmesi gereken bu faaliyette, sözü edilen sahlar av meraklısı turistler için önemli avlak alanıdır. Perşembe yaylası ve çevredeki yaylalar aynı zamanda kırsal turizm aktivitesine de uygundur. Doğal ortamda tamamen organik tarım yapılması ve turistlerin beklentileri doğrultusunda yiyecek, içecek ve tüm ihtiyaçlarının karşılanması anlamına gelen kırsal turizmde aynı zamanda daimi yerleşmeler de turist çekmektedir. Perşembe yaylası turizm merkezi olarak düşünülürken her yaştan, her kültürden ve farklı gelir düzeyine sahip turistleri çekecek şekilde de planlamalar yapılmalıdır. Yöre ekonomisine katkı sağlarken aynı zamanda farklı kültürlerin bir araya geldiği sosyal amaçlı, eğitsel yönü olan ve kültür çatışmalarının azalmasına yönelik, barışa hizmet edecek 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
231
şekilde organizasyonlar düşünülmeli ve yılın tamamını kapsayacak aktivitelere yönelik yatırımlar yapılmalıdır. Perşembe yaylası, soft turizm yani ekoturizm açısından değerlendirilebilecek potansiyele de sahiptir. İnsan müdahalesinin kısmen ya da hiç olmadığı kirlenmemiş alanlara görsel peyzaj değerleriyle flora‐faunayı ve kültür yapısını incelemek için yapılan özel amaçlı seyahatler anlamına gelen ekoturizmin kapsamına Perşembe yaylası dâhil edilmelidir. Böylece çevrenin biyolojik çeşitliliğinin korunması sağlanmış olacaktır. Sorumlu turistler sayesinde, yöre halkının çevreye karşı sorumluluk bilincinin yerleşmesine katkıda bulunulacaktır. 4. SONUÇ Dağ ve yaylaların turizme kazandırılması, bölgenin olduğu kadar ülkemiz turizmi için de son derece önemlidir. Çünkü doğal, kültürel ve sosyal kaynakları devreye sokarak, yörenin sosyo‐kültürel ve sosyo‐
ekonomik yapısına uygun şekilde değerlendirilmesi, bölgenin kalkınması ve gelişmesine katkı yapacağı muhakkaktır. Böylece hem bölgenin kendi öz kaynakları ile gelişmesi hızlanacak, hem de ülkenin gelişmesinde yeni kaynaklar değerlendirilmiş olacaktır. Ancak, bunlar yapılırken ekonomiye katkıları nedeniyle artışı istenen turist sayısının doğal ve beşerî çevrelerde neden olduğu tahribatın önlenmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır. Çünkü yabancı turistlerin ilgi duyduğu deniz, antik kentler gibi pek çok cazibe odaklarının artık çekiciliğinin sınırına dayandığı günümüzde, ülke turizmi gündemine ulaşım ve tanıtımın zorluğuna rağmen, diğer bölgelerimize göre farklı özelliklere sahip Doğu Karadeniz Bölümü’nün ve dolayısıyla da yaylaların değerlendirilmesi son derece önemlidir. Yaylacılık geleneği ve yaşantısını, yayla turizminden ayrı düşünmek büyük bir yanlıştır. Gerçekten de asırlardan beri sürdürülen bu faaliyet, mutlaka yayla turizmi ile uyumlu olmalıdır. Çünkü yayla turizminin ancak yaylacılık geleneğinin sürdürülmesi ile gelişebileceği açıktır. Yaylalardaki otantik yaşam ve yöre kültürü muhafaza edilmelidir. Aksi halde, bölgeye has ve cazibe unsuru olan ve turistik ilgiyi çeken otantik yaşam, yerini modern yaşama bırakarak, yöre kültürünün kaybolmasına neden olacaktır. 232
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Turizme konu olan bu sahaları, turizme bir an önce açalım diye, bölgenin yapısına uygun olmayan ve doğal çevreyi tahrip edecek karayolları açma çabası içerisine girmek, bu çevrelerdeki doğal güzelliklerden bir kısmını kendi elimizle yok etmek olacaktır. Özellikle bazı yayla yollarının iyileştirilmesi ile ulaşımın kolaylaşması neticesinde son yıllarda moda haline gelen ve doğal çevreye hiç de uyumlu olmayan betonarme yayla konutlarının yapılması da, bu alanların geleneksel özelliklerinin bozulmasına sebep olan bir diğer olaydır. Genelde iki ve üç katlı olan bu binaların, yöresel yayla mimarisi dikkate alınmadan inşa edilmiş olması, görsel kirlilik oluşturmaktadır. Dağ, avcılık, kampçılık, akarsu sporları, trekking, jeep safari, atla gezinti, çim kayağı, kış sporları ve yamaç paraşütü gibi çeşitli etkinlikleri ile yaylalar, alışılmışın dışında ürün sunma özelliğine sahiptir. Bu nedenle, eğitilmiş insana ve gereksinme ihtiyaç vardır. Hem konaklama ve diğer turizm tesislerinde, hem de bölgenin özelliklerini iyi bilen ve tanıyan rehberleri yetiştirmek için eğitim merkezlerinin yanı sıra başta Karadeniz Teknik Üniversitesi olmak üzere Rize, Giresun ve Ordu’da kurulan yeni üniversitelerde de, ilgili bölümler eğitim ve öğretime açılarak benzer programlarla destek sağlanmalıdır (Zaman 2007:226‐234). Perşembe yaylası ve çevredeki yayla yerleşmelerinde beşeri ortamın baskısı kuvvetle hissedilmektedir. Yaylada belirlenmiş güzergahların ya da stabilize yolların dışında motorlu taşıtların yoğun olarak çayır mera alanlarına sokulması, jeep safari turları, aşırı otlatma ve en önemlisi de menderesli vadilere yerleşmiş akarsuların atık alanı olarak kullanılması Perşembe yaylasının başlıca sorunlarındandır. Burada en azından tartışma konusu olarak suni gölete değinmek istiyorum. Çevrenin eşsiz manzarasına ayrı bir görsel güzellik katan göletin, ileride doğal ortamı nasıl etkileyeceği tartışılmalı, dünyadaki örneklerine bakılmalı nasıl sonuçlar verdiği irdelenmelidir. Litolojik yapı ve stratigrafik özellikler bakımından herhangi bir riskin (heyelan, kaya düşmesi, sellenme) pek öngörülmediği alanda oluşturulan göletin, çevrede biyolojik yaşam ve kendine has doğal ortam (dağ havası, iklim, bitki, doğal hayvanlar) üzerine nasıl bir etkide bulunacağı belirsizliğini korumaktadır. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
233
234
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
KAYNAKÇA ALAGÖZ, C.A., 1941, “Yayla Tabiri Hakkında Rapor” I. Türk Coğrafya Kongresi, Raporlar‐Müzakereler Kararlar, Ankara. DEMİR, N., 1997, Danişment Gazi ve Şehadeti, Tarih ve Medeniyet, Yıl 3, Sayı 4, İstanbul. DOĞANAY, H., 1997, Türkiye Beşeri Coğrafyası, MEB. Yayınları 2982, Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi, 877, Eğitim Dizisi: 10, İstanbul. DPT.2001. Turizm Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Devlet Planlama Teşkilatı, Nisan 2001. Ankara.(DPT.2589‐ÖİK.601). EMİROĞLU, M.,1977, Bolu’da Yaylalar ve Yaylacılık. Ankara Üniv. D.T.C.F. Yay.No:72, Ankara. s.17. TANOĞLU, A., 1969, Nüfus ve Yerleşme. İstanbul Üniv. Yay.No:1183, İstanbul. İZBIRAK, R., 1986, Coğrafya Terimler Sözlüğü. Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. MÜDERRİSOĞLU; H., 2000, “Doğa‐Turizm İlişkileri”, TMMOB Peyzaj Mimarlar Odası Peyzaj Mimarlığı Kongresi, Ankara. ÖGEL,B.,1991, Türk Kültür Tarihine Giriş 1. Kültür Bakanlığı Yay No:638, Kültür Eserleri Dizisi:46, Cilt 1, Ankara, s.23. SÖZER, A.N., 1972, Kuzeydoğu Anadolu’da Yaylacılık. İş Matbaacılık ve Ticaret, Ankara. ZAMAN, M., 2007, Doğu Karadeniz Kıyı Dağları’nda Yaylalar ve Yaylacılık, Atatürk Üniversitesi yayınları No:960, Fen‐Edebiyat fakültesi yayınları:105, Erzurum. ZENGİN, B., 2006, Turizm Coğrafyası, Değişim Yayınları, İstanbul. SERBEST KÜRSÜ 235
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
236
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Prof. Dr Bahaeddin YEDİYILDIZ Oturum Başkanı BOŞ SAYFA Sağ olsun, Sayın başkan Salim Hoca daha uzun soluklu bir hazırlık yaptı. Neredeyse bir yıldır çalışıyor. Geçen seneden bu yana bilimsel çalışmada kısa değil, yarım değil, iki gün olsun dediler, öylede yapıldı. Ama tabi uzun soluklu çalışmaları takipte uzun soluk gerekiyor. Takip etmek için sabır gerekiyor. Kulağımızı dört açmak gerekiyor. Bu sabrı gösterenler de var aramızda, hala gelip gidenler olsa da bir kısmı kalkıp gitti. Ben sizi kutluyorum. Anlamamız lazım, dinlememiz lazım, birbirimize tahammül etmemiz lazım. Falanca şöyle düşünüyor deyip reddetmememiz lazım. Her türlü düşünceye ihtiyacımız var. Demokrasinin temeli de o. Konuşulacak, dinleyeceğiz, ayıplamayacağız, hor görmeyeceğiz. Kim olursa olsun en küçük çocuktan en yaşlı dedeye kadar ne derlerse dinleyeceğiz. Kendi kafamızda, aklımızda onları süzgeçten geçireceğiz, farklılaştıracağız, eleştiriceğiz, araştıracağız ve kendi doğrumuzu da bulacağız. Özet bu. Şimdi bu seneki kurultayın serbest kürsüsü faslına geldik. Bu aşamada söz almak isteyenlerin öncelikle ben listesini yapacağım. Kim istiyor, o listeye bakacağım, ona göre de konuşma süresi vereceğim. Tabii ki her şey serbest, konuşma serbest ama birde zamanımız var. Şimdi medeniyetin temelinde iki şeye hakimiyet var. Birisi mekana hakimiyet ikincisi zamana hakimiyet. Yani işte çabalıyoruz bu konuşmaların temelinde de bu. Aybastı bir mekan coğrafya, bu coğrafyaya hakim olabildiğimiz ona en iyi şekilde değerlendirebildiğimiz taktirde medenileşiyoruz. Eskiden at medeniyeti devrinde ben yaştakiler veya biraz daha gençleri onu bilir, atla biz hakimdik bu coğrafyaya. Yaya olarak, atla hakimdik, ama bugün motorla hakim değiliz. Teknik ilerledi, geriyiz bugün dünkünden. Geriyiz niye! O zaman atla Gölköy, Perşembe, Ordu, Niksar, Tokat, Fatsa her yere o dönem imkanlarıyla o hareketi sağlayan vasıta attı, gidip geliniyordu. Bir hakimiyet vardı, ama bugün şartlar değişti. Motorla gitmemiz lazım, arabayla gitmemiz lazım. Arabayla gidemiyoruz. Gidemediğimiz yerler var yahut en şeyi işte ilçelerimize 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
237
zor geliyoruz. Yani o yol açılmadan, rahat gelmeden tabiata hakim olduğumuzu söyleyemeyiz. İkincisi de zamana hâkimiyet. Zaman çok hızlı geçiyor işte. Ben 63 yaşındayım bu yörenin çocuğuyum. Dönüyorum arkama bakıyorum nasıl geçmiş haberim yok. Hâlbuki 63 yılda medeniyetler yaratılır. Yaptık mı, yapamadık mı? Düşünün nerdeyiz? Yani çok rahat yaşayabiliyor muyuz? Problemlerimiz var. Demek ki zamana da hakim değiliz. Onun içinde konuşmalarımızda süreye riayet edeceğiz eğer zaman azsa o zaman içinde söyleyebilmek istediklerimizi söyleyeceğiz. Evet bu açıklamadan sonra konuşma yapmak isteyen söz almak isteyen arkadaşlarımızın listesini yapacağım.Evet isim söyleyelim.Ben buraya not edeyim.Ahmet ERGENEKON, Erdoğan AKYÜREK, Fehmi KÜPÇÜK. Başkada yok. Evet üç kişimiz var. Rahatladık zamanı harcamayacağız demektir bu. Ben şimdiden bu üç arkadaşımıza her birine saat 4’e 20 var 10’ar dk., yeter mi? Evet yeter. Sayın ERGENEKON buyurun. Ahmet ERGENEKON Değerli Kaymakamım, Belediye Başkanlarım, Değerli Katılımcılar, Bu kurultayı bu aşamaya getiren emeği olan tüm insanlara sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Hele hele son zamanda bilimsel yönüyle yani bu işi gerçekleştiren Salim Bey’e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Ama onun bu emeğine karşılık ben gerek bizden doğan eksiklikler gerekse insanlarımızın duyarsızlığı yüzünden biraz yavan geçtiğini görüyorum. İnsanların katılımlarının az olduğunu görüyorum. Onlar istediler ki bu yörenin insanları kalkınsın, bu yörenin insanları bir şeyler yapsınlar. Ekonomik yönleri yükselsin, refah seviyeleri yükselsin istediler, ama onlar bunu anlayamadılar. Gerek bizim eksikliğimizden, gerekse onların duyarsızlığından, birazda bu yörenin eğitim seviyesinin düşük olmasından kaynaklanan bir sorundur. Bizim insanlarımız istiyor ki patadak ben zenginleşeyim, ekonomik gücüm gelişsin, baktığınız zaman bu yörede herkes birer arazi parçası, birer ev yapma yeri kapma peşindeler yani. Ancak biz onlara hepsini versek Perşembe yaylasının, insanlar gelmediği müddetçe, ekonomik seviyeleri yükselmediği müddetçe ne yapacaklar burada. Onlarda bir gün burayı terk etmek 238
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
zorunda kalacak. Önemli olan burayı diğer insanlarla paylaşabilmek. İnsanlarla paylaşabildiğimiz müddetçe, yani biz burada zevk alacağız, huzur duyacağız. İnsanlar olmadan bir yörenin tamamını size verseler beş para etmez. Önemli olan insanlarla güzel olması, insanlar olmadan hiç bir şeye de yaramazlar. Ben vatandaşlarıma duyarlı olmasını söylüyorum ve insanları buraya çekmek için burada bilimsel çalışmaları ile beraber her şeyi ortaya dökmeye çalışan insanlarımıza katkı sağlasınlar. Bundan sonra ki kurultaylara inşallah o şekilde, yani duyarlı davranırlar ve o şekilde katılımlarını yaparlar. Burada çareyi beraber aramamız lazım. Buradan kopuk oldukları müddetçe karlı olacaklarını da zannetmiyorum. Ben teşekkür ediyorum Biz teşekkür ediyoruz. Ahmet Bey. Evet Erdoğan AKYÜREK Bey buyurun Erdoğan AKYÜREK Aybastı Şoförler Odası Başkanı Erdoğan AKYÜREK. Bugün ki kısmına biz katılabildik. Kurultayın bir gün önceye alındığından bilgimiz yoktu. Ben kendim Samsun’daydım. Bundan dolayı da bilmeden de olsa, yinede biraz daha duyarlı olamadığım için özür diliyorum. Çünkü normal insanlar için değişik şeyler ifade edebilir ama benim için çok daha farklı şeyler ifade ediyor. Aybastı, Kabataş ve Perşembe Yaylası, bunlar çok özel durumlar. Ben bir hususta bilgi vermek açısından buraya çıktım. Belki Sayın Kaymakamımız hiç bilemeden beni o hususta uyardı diye düşünüyorum. Bir gün Kabataş’ta ilçe trafik komisyonu toplantısında işte Devlet Planlama Teşkilatının bir toplantı yapacağını Avrupa Birliği kapsamında hibe projeleri olduğu hususunda bazı açıklamalar yaptı. Ben duyarlı davrandım. Kaymakam Bey normal ortaya konuştu, oradaki insanlara, böyle bir şeyler yapılabilir, Aybastı Kabataş hususunda diye. Hemen o toplantının akabinde Devlet Planlama Teşkilatı Ordu da bir toplantı yaptı. Kaçırmadım gittim. Neler yapılabilir, ne yapabiliriz, bize ne düşer? Belki insanlar kişisel çıkarları olmadığı zaman bu şeylere duyarlı davranmazlar, ama biz kişisel çıkar düşünme şansımız yoktur. Çünkü topluma mal olmuş insanların kendinden feda edeceği bazı şeyler vardır. Böyle duyarlılıkla gittim ve o toplantıyı baştan sona kadar 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
239
izledim. Bütün dokümanları vs. hepsini aldık. Dar bir çevre kaldı, çok az bir zaman kaldı. Çünkü o projelerin üretilerek teslim edilmesi gerekiyordu. Tam o esnada Gaziosmanpaşa Üniversitesi Turizm Otelcilik Yüksekokulundan bir iki tane doçent arkadaşlar Karadeniz gezisine çıkmışlar. Bu yörenin turizm olayı onları da direk olarak üniversite olarak ilgilendirdiğinden dolayı duyarlıklarına teşekkür ediyorum. Çünkü ha neden dolayı teşekkür ediyorum. Belki o insanlarda maddi olarak kazanacaklar bu proje kabul edildikten sonra ama, biliyorsunuz bu projelerin bazı kendince şirketler oluşu falan rüşvet yiyorlar bilmem neler vs. karşılığında veriyorlar. Bu insanlar bizden para falan talep etmediler. Birliktelik yaparak böyle bir proje üretebilir miyiz? Baktık kişisel çıkarı önemli tutmadığımız için bizim kişisel çıkarımız olsa zaten böyle bir projenin arkasında olmaz, çünkü yaptığımız, üreteceğimiz proje tamamen eğitimle ilgili bir turizm alt yapı projesidir. Bir turizm işletmesi vs. değildir. Onun için kimsenin burada rant, çıkar bu tür şeylerin olması mümkün değildir Ama toplum açısından bu proje üç başlık altında üretildi. Bu proje, turizmin diyelim ki bir işletme geldi Perşembe Yaylasına açtı lüks bir otel, açtı ama şefimiz yok, garsonumuz yok, müdür yapacak insanımız yok, vesairemiz yok. Hele hele garson bir tesisin bana göre en mükemmel alt yapısıdır. Eğer siz onu yetiştiremezseniz, tutup İstanbul’dan, Eskişehir’den, Ankara’dan vs.den kişiler toplayıp da Aybastı’yı hizmet vermek çok zor olur. Niye? Çünkü inisiyatifine bağlıdır o insanın. Yerel anlamda bu insanların yetiştirilmesi ve o alt yapının hazırlanması gerektiği düşüncesiyle ve Turizm Bakanlığı’nın da Perşembe Yaylasını turizm programına aldığından dolayı, bize bu projenin kabul edilebilirliği çok yakın geldi ve doğruluğunu da, o anlamda öyle olduğunu düşünüyorum, gerçek payı var ve Gaziosmanpaşa Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Yüksekokulunu katılımcı olarak arkamıza alarak işte Sayın Kaymakamımızın, Belediye Başkanımızın da manevi destek yazılarını alarak projemize koyduk. İşte Perşembe Yaylasının çevresini ve bazı güzelliklerini gösteren fotoğraflar koyduk, projeyi hazırladık. Projeyi hazırlayan arkadaşları buraya davet ettik. Gözümüzle gördük. Biraz daha özverili, biraz daha güzel yazarsınız diye geldiler, ağırladık. Biz 240
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
kendimiz gittik, esnaf odası başkanı arkadaşımla birlikte, kendisi söz almadı ama ikinci bir proje daha ürettik biz, esnaf odası adına da bir proje ürettik. Karşılıklı ortaklık da yaptık. Çünkü destekler Avrupa Birliğinde daha göz alıcı oluyor o anlamda. O arkadaşımız içinde, esnaf odası içinde, bilgisayarlı ticaret eğitimi. Buda gerekli, bana modern dünyada bunlar hep gerekli şartlardır. Aybastı’da belki bir market açacaksınız, ama bilgisayarın başında çalışacak bilinçli elemanınız yok. Onun için bu eğitiminde yararlı olacağını düşündük ve böyle bir proje ürettik. Bu yörede, yani bu yörede derken Ordu yöresinde, bu ticaret eğitimi veren, turizm olayını, işte Akkuş, Kumru, Korgan bu cenahta bizden başka üreten olmadığı için zaten sanıyorum AB’de bu projelerin kabulünde yöreleri hesap ederek,….o projelere kimler katılmış, kimler ne yapar gibi paylaştırmayı da ön planda tuttuklarını öğrendik. Yani bunlar, bilemiyoruz artık, hocalarımızın falan şansımızın yüksek olması açısından verdiği tüyolar bunlar ve biz kısa sürede özverili bir çalışma yaptık ve bunu hayata geçirmeye çalıştık. Diyoruz ki şimdi dualarımız gerçekten onunla, ekim kasım ayında bunun sonuçları açıklanacak. Onu dört gözle bekliyoruz. Biraz evvel Türk Mutfağı bilimi üzerinde bilgi veren hocamız bir şeyler söylerken o kadar çakıştı ki orda ki projeyi hazırlayan hocalarımızın bize bir şeyi vardı. Acaba Aybastı Belediyesi Perşembe Yaylasında bize 150‐200 m yer verebilir mi? Ahşap olarak restore yapıp ders vereceğimiz, sunumlar vereceğimiz, yani uygulamalı eğitimler yapacağımız bir yer verebilir mi? Ben geldim Sayın Başkanımızla falan görüştüm, yani bunlar yapılabilir denildi. Artı göletin kenarlarında sadece tuğla duvarlarla örülmüş atıl durumda bir yer var, burayı canlandırabiliriz dediler. Ama onlar öncelikle dediler ki, ahşap olması bizim için çok önemli. Bizim için derken, AB’nin projesini kabul görürken ahşap olması çok önemli dedik. Başkanımız o şeyde öz veride bulunacağı kanaatindeydik, olabilir dedi. Hocam öyle deyince, dedik ki tam bizim projenin kabul edilmesinde şart gözüktü o binayı biz AB birliğinin hibe projesi olarak yaparız, hiçbir masrafına katılmadan, hocalarımızda gelir burada çünkü bina sürekli kalacak ve Aybastı’nın, kamunun öz malı olacak. Orda sürekli eğitimler, dönüşümlü olarak verilebilir diye düşünüyoruz. Bu projenin üç başlık üzerinde dedik. Bir, mevcut olarak şu anda bütün lokanta restoran otel gibi işletmelerimizde 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
241
242
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
mevcut çalışanlara verilecek olan eğitim birinci başlıktaki olanı, ikinci olan bu mesleği hiç bilmeyen ama ilerde yapmak isteyen insanların, bu işi öğrenerek sertifika alacakları bölüm, artı birde bu turizm ve otelciliği işletmecilik olarak yapmakta olan ve yapmak isteyenlere, neler yapılması gerektiği, onların eğitimi ile ilgili üç bölüm üzerinde böyle bir proje ürettik. Projenin toplam maliyeti 107.000 Euro. Bunun katılımcı olarak, bizim üzerimize düşen 11.000 Euro’sunu bizim odamız karşılayacak. Bunu söylerken odanızın 11.000 Euro ödeyecek parası var mı? Hayır yok. Hocalarımızda bize bu konuda yardımcı olacak. Katılımcı gibi göstereceğiz mecburen. Çünkü odamızda gücümüz yok Ama bu işin yaşama sevinci ve yaşatma sevinci gücü var diye düşünüyoruz. Bu 11.000 Euro, 110.000 Euro’da eder diye düşünüyorum projemiz kabul edilirse. AB bize 96.000 Euro gönderecek ve zaten orda kimsenin farklı hesaplar yapma şansı yok Çünkü hocaların alacağı doküman, paralar vs. hepsini sunuyorsunuz. AB proje olarak kabul ettiği zaman, zaten ben bu parayı hocama vereceğim diyerek kabul ediyor. diye düşünüyoruz. Ve orda da arkadaşlarla birlikte toplandığımız zaman arkadaşlar, bizim kimse yanlış anlamasın belki bedensel gücümüz çok güçlü değiliz ama gücümüzün yettiği her şeyde amalelik, hamallık ne varsa yaparız. Yatırım yapan insan gelsin ama bu karga tepeye değil başka yerlere. Nereyi isterse dedik. Bizi bir sürü yanlış anlayan arkamızdan sözle, lafla dövenler, sövenler oldu, sağolsunlar sorun değil. Biz toplumsal anlamda bu işe göğüs gerdiysek, ben bu işten utanç değil mutluluk duyuyorum, gurur duyuyorum, onur duyuyorum. Karga tepesi adına, Perşembe Yaylasını kurtarmak adına bunlar bizim için güzel şeylerdir. Yani bizi ilgilendiren tarafı yok. Kimseye de benim az verdin çok verdin diyeceğim bir şey yok ve artı bizim işin burada en önemli kazanç 10.000 değil 5.000 değil 1 kişi bile kazansak Aybastı’ya kazançtır diye düşündük. Bu işle başladık ve bunun arkasında yapacağımız işlemin, kursun akabinde bütün mal varlığı efendim demirbaşların vs. hepsi bize kalacak diye düşündük, yine de kar olarak düşünmüyoruz yine de Aybastı’da kalması güzel bir şeydir. Kimse geriye bir şey istemiyor. Ben bu bilgileri verdikten sonra geçmişe yönelik küçük bir açıklama yaparak sözümü bitireceğim. Hocam uzattıysam özür diliyorum. Burada herkesin bildiği Perşembe yaylasında bir yatırım düşüncesiyle ihale edilen bir şey var, kırk dönüm arazi vs. Olayın pek fazla ince detaylarına girmek istemiyorum, çünkü teknik bilgim yok Var yere ahkam kesmenin de bir anlamı yok Biz o anlamda burada sivil toplum örgünleri, duyarlı muhtarlarla, duyarlı insanlarla beraber bu işe karşı çıktık. Burada yapılmasına derken, yanlış anlamayın arkadaşlar, zaten bu yanlışlığı açıklamak anlamında bu sözü söylüyorum. Biz burada Perşembe Yaylasında doğal gözetleme kulesi olan karga tepesinde yapılmasına karşı çıktık, bakın özellikle üzerinde vurguluyorum. Doğal gözetleme yeri olan karga tepesi. Yatırım yapacak Perşembe yaylasında yer çok Hakikaten de şu köşede, yani şenlik alanımızın güney çıkışında cephede bir ahşap eski evimiz var. Dediler ki bunun koruma altına alınması lazım. Çünkü yaylaya uyan o ev, ahşap ev. Ve geçende akademisyenler anlamında gelen hocalarımızın da gezileri sırasında söyledikleri bişey vardı, ben onlardan dolayı çok üzüntü duydum. Dediler ki gezdik dediler burası yaylamı? Yayla dedim. Olamaz dediler. Niye hocam dedim? Yaylaya uygun bir ev göremedik, onun için dediler. Burası beton gibi şehir olmuş dediler. Burası yayla değil. Ben saygılar sunuyorum. Beni dinlediğiniz için, tahammül ettiğiniz için çok memnunum. İyi günler diliyorum. Alkışlar. Prof Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ Buyurun sayın başkan. Aybastı Belediye Başkanı Fehmi KÜPÇÜK Sayın Başkan, Sayın Kaymakamım, Değerli Bilim İnsanları, Çok Sevgili Aybastılılar, Kurultayın 8.sini bitirdik. İnşallah dokuzuncusunda mutlaka buluşacağız. Önce bu seneki eksikliğin nedenini ben çok kısa açıklamak istiyorum. Bizim kurultay programımız aslında bugün başlayacaktı. Maalesef sadece Salim Hocayla benim aramda kalan anlaşmayla tarih bir gün öne 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
243
alındı. Biz bunu katılımcılara iletemedik gibi geliyor bana. Bugün bu konuda iki eleştiri aldım. Hala yolda olan arkadaşlar var kurultay bugün, yarın devam edecek diye. Yolda gelen arkadaşlarımız var. Onun için kurultaya katılan bilim adamlarından özür diliyorum. Bir eksiklik yapıldıysa sebebi öncelikle biziz. Bizden kaynaklanan bir eksiklik. Gelecek yıl bu eksikliğin olmayacağını söylemek istiyorum. İkinci önemli konu hep söylerler kurultay oldu da ne oldu? Kurultay oldu da ne oldu, bakın kurultay oldu Karadenizde ilk defa Perşembe yaylasında bir çadır oldu, bir kültür merkezi oldu. Aybastı Belediyesi artık kendini mecbur hissediyor, otel yapmak zorunda kaldı. Bu sene otel yapacak. Bakın bunlar kurultayın çok ufakta olsa katkıları. Az önce bir hocam yemeklerden bahsetti, yemek kültüründen bahsetti. Turizmde yemek olayından bahsetti. İnşallah biz bu sunni beslenmeden kurtulacağız doğal beslenmeye döneceğiz herhalde. Galdurükler, cacıklar yeniden meydana çıkacak. Yeniden ot yemeğe başlayacağız diye düşünüyorum. Buda bana göre turizmin, kurultayın bize olan katkıları olacak. Yani bu sunni beslenmeden iyice bıkıyoruz. Geçen akşam ben Zaferi Milli Köyünde akşam yemeğini yiyen bir evin önünden geçerken adam beni durdurdu, eve götürdü. Sofra hazır, benden başka üç kişi daha yemek yiyor. İki kişide biz gittik beş kişi yemek yiyoruz. Yemin ediyorum evden katkı, katılmış bir tek pasta yapmış kadın, küçük ekmekcikler yapmış, evin katkısı bir tek o. Yumurta yok, yoğurt yok, süt yok, hiçbir şey yok evden. Yemek yiyorsun, adama dedim ki niye köyde duruyorsun sen gitsene çarşıya, bunların hepsini para ile alıyorsun, hiç olmazsa buraya kadar taşıma zahmetinde bulunmazsın, dedim. İnşallah turizm gelecek, ucu gözüktü, o zamanda biz gerçekten doğal beslenmeye döneceğiz galiba. O zaman bu yörenin galdürüğü, ıstapanı, cacığı, yumurtası, yoğurdu, kaymağı, pekmezi, pekmezi unuttuk biz, kaç yıldır yeniden inşallah yöre meyvesini yeniden insanların gıda ürünü olarak beslenmesine sunulacak diye düşünüyorum. Bir başka şey daha kurultayda, bu sene gerçekten iki gün biraz ağır geldi. Zor iki gün dinleyebilmek. Benim talebim olsun, gelecek yıl bunu mümkün olduğu kadar, oturumlarını da böyle beş altı oturum olarak değilde ikili üçlüyü 244
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
geçmemek kaydıyla bir günde sınırlamaya, sınırlanmasını talep ediyorum. Gerçekten sıkılıyor arkadaşlar ben bile uyumamak için bir kaç defa sigara içtim burada otururken. Zor tabi bilim adamı olmak, ilim adamı olmak, ilim adamını dinlemek, onun dilini anlayabilmek bize gerçekten zor geliyor. Az önce sergiyi gezerken söyledim, yinede söyleyeyim. Zannediyorum Perşembe yaylası yayla olalı böyle bir zulüm, böyle heykelcikler böyle eserler görmedi. İnşallah bunlar gelecek yıllarda, çok daha çeşitlenerek. Perşembe Yaylasında insanlara sunulacak diye düşünüyorum. Ve konuşmamı hemen toparlıyorum. Bu kurultay fikri ilk defa bize intibak ettiren, ilk defa ileten, o zaman ki Aybastılılar Dernek Başkanı Yaşar YALÇINKAYA başta olmak üzere, bugüne kadar emeği geçen bütün insanlara, Aybastılılar adına canı gönülden teşekkür ediyorum. Ve bu sene görebildiğim temposuyla inşallah hızı kesilmez, Salim Hocama Allah kuvvet versin, yolu açık olsun önümüzdeki kurultaylarda daha çok koşacağına inanıyorum. Çok daha farklı bilgilerle bilim adamlarıyla Aybastılıları buluşturacağına inanıyorum. Ben çok fazla dinleyemedim, dün bir programım vardı öğleden sonra ayrıldım ama burada anlatılan birkaç konudan bir tanesi benim ilgimi çekti. Daha öncede duymuştum. Bu mavi çilek denilen, bizim dağlarımızda görünen orman çileği, süpürge çileği, onun olduğu her yerde olan bu ürünün, inşallah gelecek sene ilk ürününü, önümüzdeki yıllarda satılmak üzere paketlenmiş ürününün, Aybastı’dan Türkiye’ye dünyaya satılabileceği konusunda inancım tam. Belediye olarak ilk örneği yapacağız. Yapanlara destek olacağız. Önümüzdeki günlerde doğanın bize kendiliğinden verdiği o doğal çileği biz insanlığın istifadesine sunacağız. Dün burada çilek anlatılırken sanki Lokman hekimin ilacı gibi geldi bana. Özellikle şeker konusundaki etkisi, bütün hastalıklar konusundaki ektisi, başka kolay kolay ürünlerde bulunmayan fosfor ve benzeri şeylerin içersinde çok miktarda bulunması bizi gerçekten mutlu etti. Bu ürünün Aybastı’da üretileceğine kesinlikle inanıyorum. Biliyorum ilk örneğini de belediye olarak biz önümüzdeki sene ürünüyle beraber huzurunuzda olacağım diye düşünüyorum. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Katılan bütün Aybastılıların ayaklarına sağlık. İnşallah Allah herkese uzun ömür verir. Gelecek yıl yine bu mekanda 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
245
birlikte olacağız diye düşünüyorum. Beni de dinlemek zahmetinde bulunduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum. Konuşma özürlüyüm bazen kelimeleri yuvarlayarak, söylüyorum hepinizden özür diliyorum. Alkışlar Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ Teşekkür ediyoruz sayın başkana ve bu konuşmada kurultayların nasıl etkili olduğunu gösteriyor. Hemen işte üniversite ile bilim adamları ile etkileşim başlıyor. Mavi yemiş hemen sahipleniliyor yahut yerel yemekler, turizme dönüştürülüyor. Üniversite bilim adamları halk iç içe, bu olması lazım. Eksik olan bu. Tabi kültürel şeyler, tabi onlarda gelecek ufuktaki değerlerde dünyaya açılacak. Yerelden evrensele doğruda gideceğiz. Evrenselden gelenler olacak ama, buradan da bütün dünyaya göndereceğimiz şeyler olacak. Bu var. Şimdi ben zaman zaman düşünüyorum. Şimdi moda oldu, burada da söz konusu oldu, tabii beslenme, doğal gıdalarla beslenme, organik tarım ve onunla beslenme. Biz şanslıymışız zamanında yani Aybastı Kabataş mahrumiyet bölgesi gibi gözüküyordu dünyaya kapalıydı ama şanslıymışız. Niye, hep tabii gıdalarla beslendik. Sütle, etle, peynirle işte o ısırgan, galdirik, yavşan, ne bileyim unuttum çoğunu. Domatesi, salatası meyveleri hepsi organikti, gübre yoktu hayvan gübresi dışında. Dolayısıyla da sağlıklı beslendik ve şunu düşünüyorum az önce geldi aklıma. Türkiye’de o devirlerde, bizim çocukluğumuzda, gençliğimizde, yüzde olarak tam bilmiyorum ama çocuk ölümü oranı bayağı fazla, ortalama yaş 40‐45’ti eskiden. Niye? Çocuk ölümü çoktu. Ama bizim yörede ben çok fazla çocuk ölümü hatırlamıyorum, en azından köyümde, genel nasıldı bilmiyorum ama ha niye işte, o tabi beslenmeden. Şey yok, bu bir şanstı aslında, dolayısıyla sayın başkanın da belirttiği gibi aslımıza rucü edip oradaki değerleri ortaya çıkarıp evrensel hale getirirsek o zaman dünyadaki insanlar ki, o gıdacı arkadaşın söylediği de o, kendi kendimize satmak değil yabancıya satmak, dövize de ihtiyacımız var. Gelip yiyecekler burada. 246
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Şimdi iki sene önce Orta Karadeniz Kurultayı yaptık gene sağ olsun, bütün yörelerin belediyeleri, bir sürü kişinin ortaklığıyla, 20‐30 tane sponsoru vardı. Ordu’da yapıldı. Yokuşdibi’nde bir açık büfe yemek yedik hepsi yerel yemek nefisti millet parmağını ısırdı nerdeyse 60‐70 kişi. Burada da yedik yemek şu şeyde burada yereldi müziği de yereldi. Kamışı dinledik, kavalı. Dolayısı ile herkesin hoşuna gitti, hala da anlatılıyor. Kitaba da bastık biliyorsunuz. Kamışın resmini gördünüz herhalde değil mi? Şimdi dolayısıyla, bu yerel değerlerimizi mutlaka evrensele çevirmemiz lazım. Bunlar birer değer ama biz kıymetini bilmiyoruz. Kıymetini bilip onu yeni bir şekilde yorumlarsak müthiş olacak. Evet şimdi söz alan üç kişiydi, ama tekrar bu konuşmalardan sonra söz almak isteyenler varsa verebiliriz. Yani serbest kürsünün şeyi bu, özelliği biraz, Kesmiyoruz, isteyen konuşacak. Ali Beyi görüyorum en son. Başka varsa onları da bilelim ona göre zaman vereceğim. Yok peki Ali Beyle noktalıyoruz bugünü. Kabataş Belediye Başkanı R. Ali ACISU Sayın Kaymakamım, Saygıdeğer Başkanım, Kurultayımızın 2000 yılından bugüne taşıyan Onursal Başkanlarımız, Değerli Hocalarım, Kıymetli Vatandaşlarım, hepinizi saygı ile selamlıyorum. 8. Kurultayımızı burada inşallah hayırlısı ile noktalayacağız. Tabii az önce sayın belediye başkanımız eksikliklerimizden bahsetti. Bizde bunların farkındayız. Yalnız tabi ben bazı arkadaşlarımıza sitemim de olacak. Aybastı –Kabataş Kurultayı bölgemizi ilgilendiriyor. Bu bölgede iki belediye bu işi üstlenmiş gibi, yani bütün külfeti artık her şeyi iki belediyenin üzerinde. Aslında biz altı tane beldeyiz, bir bütünüz. Bizim ayrımız gayrımız olmaması gerekir. Ben böyle düşünüyorum. İstanbul’dan kurultay başkan yardımcımız Sayın Sedat ÖZYURT, hocam zaten Samsun toplantısı İstanbul, Ankara yani bütün emeğini bütün gücünü bu kurultay için harcadı. Bazı eksikliklerimiz var. Zaten buraya gelen misafirlerimizde bize eksiklerimizi söylediler, burada bilim 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
247
248
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
adamlarımız var iki gündür burada anlatıyor işte incelemelerini de bize aktardılar. buraya gelmelerini biraz daha kolaylaştırabilir miydi? Bir teklifti bu, düşünülür, konuşulur sonra karar verilir. Geçen yıl ki kurultayı hatırlıyorum işte orada bazı arkadaşlarımız kurultayın yapılmaması, protokol bitsin konusunda birleştiler. Biz dedik ki hayır bunu yapacağız bunu devam ettireceğiz. İşte insanlarımız buraya katılsalar burada konuşulanlar, burada bilim adamlarımızın inceledikleri konular, işte az önce Fehmi Beyin dediği gibi, o dağ çileği artık turizmle ilgili, eğitimle ilgili buradaki konuşmacılarımız bunlardan çok şey öğrendik. Demek ki kurultayın devam etmesi yönündeki alınan kararı ben doğru buluyorum. Burada insanlarımıza bunu, tabiî ki katılanların hepsi benden., hepsi birşey aldılar. maalesef bu güzel toplantıdan, bu bilim adamlarımızın konuşmasından, incelemelerinden faydalanamayan insanlar adına ben üzülüyorum. Şimdi bölgemizde yetişen, bize bölgemizde bu değerli büyüklerimizi, yetiştiren ve bunları okutan onların velilerine, ölenlerine Allahtan rahmet diliyorum. Onlara o kadar saygı duymamız gerekiyor ki bölge olarak. Ben bu kurultayımızın ta 2000 yılından bugüne gelmesinde emeği olan değerli büyüklerime, hocalarıma, bu fikri ortaya koyan insanlara, bu katkıyı sağlayan burada bilim adamlarımızı dinleyen tüm insanlara teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar hürmetler sunuyorum. Alkışlar Geçen yıl AB hibe programı alındı, çıktı program. Bahaeddin hocam, iki belediyeyi, yani Aybastı ve Kabataş Belediyelerini, bizleri Ankara’ya çağırdı. Bize sağ olsun, Allah razı olsun kendine teşekkür ediyorum. Bölgemizle ilgili bir iki tane büyük proje yaptık. Bunları projelerimizi sunduk İnşallah onay görür, o projelerimiz ilgi görür, biz de o yatırımları inşallah yaparız. Tabi bölgemizce çok önemli bu. Ben sözü fazla uzatmayacağım. Katılan insanlara, bu kadar emek sarf eden değerli Salim Hocama, bu kadar hocaları, bilim adamlarını buraya getiren insan yani taktir etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor. İnşallah önümüzdeki yıl daha büyük katılımlar olur, insanlarımızı biz biraz daha uyarırız. Biz hep uyarı yaptık ama, tarihte bir yanlışlık oldu, pankartlar geldikten sonra biz onların tarihini değiştirmek zorunda kaldık. İnşallah böyle gelecek sene bir yanlışlık olmaz. Az önce Fehmi Beyin dediği gibi bir gün olsun tam olsun. Yani insanlarımız hakikaten birde şey var, insanlarımız geliyor ama insanları buraya iki gün taşımak zor. Şimdi önümüzde festival oluyor, yani vatandaş kendini festivale hazırlıyor, yani işte şarkı dinleyecek türkü dinleyecek, güreş seyredecek Birde şunu diyorum, acaba festivale daha yakın bir tarihe alsak uygun olur mu? Daha festivale 5‐6 gün var. Biraz daha yakın olsa, insanların Prof. Dr Bahaeddin YEDİYILDIZ Teşekkür ediyoruz Ali Bey’e. Evet söz mü istiyorsunuz? Saffet PAMUK Anadolu Üniversitesi Merhabalar Sayın Yaylalılar, Aybastılılar Şimdi ben buraya güzel yerlerin belgeselini çekmek için geldim. Etrafı gezdim hakikaten çok güzel bir yer, cennet gibi bir yer. Çok beğendim. Fakat biraz önce gölün kenarına indim, çekim yapmak için, etraf çok güzel, çiçekler var. Dedim ki yakın alalım, fakat bir baktım ki çiçeklerin etrafı leş dolu, lokantaların atıkları oraya akıyor. Yani iyi bir görüntü almak için çok uğraştım. Şimdi sayın yaylalılar. Burayı turizme açacaksınız ama, eğer on seneye kadar dikkat etmezsek bu göl leşe dönecek yani çok kirlenecek ve buraya gelenler buradan kaçmak zorunda kalacaklar. Sizin için acil olan bence bu gölü temizlemek. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
249
Bunun için atıkların göle gitmesini önlemek diye düşünüyorum. Dost acı söyler bunu söylemek zorundayım. Alkışlar Prof. Dr Bahaeddin YEDİYILDIZ Evet arkadaşlar. Zannediyorum başka yok söz isteyen. Burada serbest kürsü faslı da bitmiş oldu yalnız gündemimizde bir madde daha var……..(alkış) oy birliği ile kabul edilmiştir.Gündemimizin o maddesi de bitmiştir.Kendisini tebrik ediyorum, sonuna kadar kutluyoruz.Başarılarınızın devamını diliyoruz.Ve son söz olarak ta bu yıl ki 8. Kurultaya öncekilere de, tabi katkıda bulunan katılan herhangi bir şekilde herkese şükranlarımızı sunuyoruz ve doğru yoldayız, iyi gidiyoruz, inşallah devam edecek bu çalışmalar. Aybastı’ya, Kabataş’a katkı sağlayacak. Hepinize saygılar sunuyorum, iyi günler diliyorum. Laf bitti. Alkışlar Bir Dinleyici “ Hocam, bu kurultayla ilgili kitap bastırmıştık. Bu devam ettirilemez mi?” 250
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Prof. Dr Bahaeddin YEDİYILDIZ Devam edecek, haber aldığıma göre sayın başkandan, amma şunu söyleyeyim bakın haa, şey yaptınız, bu sadece işi başkana yükleme diye bir şey yok. Kitabın basılmasını istiyorsanız, onu destekleyeceksiniz. İmkanımız var, hadi başkan şunu basalım, al şunu diyeceksiniz. O demeden olmuyor, değirmenin suyunu sağlamamız lazım. Ve de herkesin katılım içinde olması şart. Onun dışında kitabı düşünüyorsunuz siz. Başka ne yapabiliriz. Hep birlikte düşünmemiz, başkanla istişare etmemiz, ona fikir vermemiz, yıl boyu arı gibi çalışmamız lazım. Düşünmek ve çalışmak, başka yolumuz yok. Bu şekilde olursa kitapta basılır, başka işte yapılır, her şey yapılır. Aksi takdirde yapılamaz. Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. Alkışlar 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
251
252
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
BOŞ SAYFA
KURULTAY SONUÇ BİLDİRGESİ 253
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
AYBASTI‐KABATAŞ KURULTAYI 8.AYBASTI‐KABATAŞ KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ Perşembe Yaylası 3 Temmuz 2007 Çağdaş uygarlık düzeyinde ve daha yaşanabilir bir Aybastı‐Kabataş yaratmayı amaçlayan yöre halkı kurultay çalışmalarına birlik ve dayanışma ruhu ile adalet eşitlik, kardeşlik ve demokrasi inançlarıyla, siyaset üstü bir anlayışla ve kıvanç verici olgunluk içinde Perşembe Yaylasına kurulan bin m² kapalı alanı olan kurultay çadırında bir araya geldiler. Bundan sonra kurultay çalışmaları ve kültürel etkinlikler kurultay çadırında yapılacaktır. Kurultay programı ve ilkeleri doğrultusunda çalışmalar sürdürülmüş, bilimsel anlayışla günümüzdeki Aybastı‐Kabataşın mevcut durumu, sorunları ve çözüm önerileri tam bir özgürlük ortamında ve bilinçli ortaya konulmuş, değerlendirilmiş ve tartışılmıştır. Kurultay çalışmalarına, Anadolu Üniversitesi, Ordu Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Atatürk Üniversitesinden 40 bilim adamı katılmıştır. İki gün süresince tarım, hayvancılık, arıcılık, eğitim ve turizm konularında 20 bildiri sunulmuş ve tartışılmıştır. Ayrıca Anadolu Üniversitesi televizyonu Aybastı‐Kabataş ve jip şenliği ile ilgili bir belgesel çekimi yapmaktadır. Diğer yandan Anadolu Üniversitesi ve Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğretim elemanlarının eserlerinden oluşan seramik, cam, heykel ve resim karma sergisi kurultay çadırın sergi salonunda açılmıştır. 254
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Yapılan değerlendirmeler sonucunda; • Kurultay çalışmalarının yararlı sonuçlarını bilen ve gören halkımız alınan kararların hayata geçirilmesini ve yörenin sosyo‐ekonomik kalkınması için çalışmalara devam edilmesi yönünde iradelerini belirtmişlerdir. • En gerçek yol göstericinin bilim olduğu anlayışıyla hareket eden KURULTAY, eğitime, eğitim kurumlarına, eğitim gören geleceğimizin güvencesi öğrencilerimize her konuda destek olunması kararlılığında olduğu vurgulanmış, yüksek öğretim kurumlarının yöremizde açılmasının vazgeçilmez ihtiyaç olduğunu ilgililere duyurma ve hayata geçirme konusunda çalışmalara başlanması gerektiği belirtilmiştir. • Yerel kalkınma açısından yapılacak çalışmalarda öncülük etmeyi görev olarak algılayan kurultay; 1. Tarım alanında yörede yetiştirilebilecek ürün çeşitliliği yaratılması, örneğin mavi yemiş(dağ çileği), 2. Patates konusunda çevredeki ziraat fakültelerinin desteği alınarak çalışmalara başlanması, 3. Tarım alanında bir envanter çalışması yapılması, 4. Turizm konusunda üniversitelerin turizm ile ilgili yüksekokullarının desteği ile çalışmaların bilinçli bir şekilde yürütülmesi, 5. Çevre sorunları konusunda duyarlı davranarak gerekli çalışmalara öncülük edilmesi, 6. Ekolojik yapının bozulmadan kalkınmanın sağlanması için gerekli çalışmaların yürütülmesi, 7. Kurultay çadırında kültürel etkinliklere ve eğitimlere devam edilmesi, Yönünde görüşler ortaya konmuş ve bu konuda çalışmalara bilimsel esaslara göre devam edilmesi yönünde karar almıştır. 9. Kurultay 17 Temmuz 2008 tarihinde yapılacaktır. Nice kurultaylarda birlikte olmak dileğiyle Doç Dr. Salim ŞENGEL 255
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
256
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Kurultay Başkanı KURULTAY RESİM SERGİSİ Perşembe Yaylası Kurultay çadırında ilk defa Anadolu Üniversitesi ve On Dokuz Mayıs Üniversitesi Öğretim elemanlarından oluşan Resim‐ Heykel‐Cam‐ Seramik Karma Sergisi açılmıştır. Sergi bir hafta boyunca açık kalmış, yaklaşık 2000‐2500 kişi tarafından izlenmiştir. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
257
258
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
259
260
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
261
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
BOŞ SAYFA
262
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
E K L E R 263
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
KURULTAY PROGRAMI 8. AYBASTI‐KABATAS KURULTAYI DÜN, BUGÜN VE YARIN SÜRECİNDE YÖRENİN EKOLOJİK VE ENDÜSTRİYEL KALKINMA POTANSİYELİ VE STRATEJİLERİ PROGRAM 264
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
II. OTURUM (Saat 14.15 –16.15) FINDIK, PATATES VE SÜT Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cemil YAPAR Konuşmacılar: ‐ Prof. Dr. S. Zeki BOSTAN (Ordu Üniversitesi), Fındıkta Budama ve Gençleştirme ‐ Prof. Dr. Ö. Hakan MUĞLALI (19 Mayıs Üniversitesi) Arş. Gör Gökhan İNAT (19 Mayıs Üniversitesi), Aybastı’dan Dünyaya Süt… ‐ Yrd. Doç. Dr. Özbay DEDE (Ordu Üniversitesi), Ordu İlinde Patates Tarımı ve Sorunları ‐ Yrd. Doç. Dr. Zekai TARAKÇI (Ordu Üniversitesi), Temiz ve Üstün Kaliteli Süt ve Süt Ürünleri Nasıl Üretilir? Perşembe Yaylası, 02 ‐ 03 Temmuz 2007 02 Temmuz 2007 Pazartesi Saat:10.30 Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı Açılış Konuşması I. OTURUM (Saat 10.45‐13.15) ARICILIK, HAYVANCILIK VE MAVİ YEMİS Oturum Başkanı: Prof. Dr. Saim Zeki BOSTAN Konuşmacılar: ‐ Prof. Dr. Turan KARADENİZ ‐ Doç. Dr Hüseyin ÇELİK (Ordu Üniversitesi), (19 Mayıs Üniversitesi), Tabii Ortamlar ve Korunması (Çevre Aybastı ve Kabataş İçin Kârlı Bir Meyve: Kirliliği ve İnsan Sağlığına Etkileri) Mavi Yemiş ‐ Prof. Dr. Yunus SILBIR ‐ Yrd. Doç. Dr. Recep SIRALI (Ordu Üniversitesi), (Ordu Üniversitesi), Slajın Hayvan Beslenmesinde Kullanımı Türkiye Arıcılığının Ordu İli Çevresindeki Yansımaları Saat 13.15 – 14.15 Öğle Yemeği III. OTURUM (Saat 16.30 ‐18.00) DEPREMSELLİK, ORMAN GÜLÜ VE AİLE Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ferhan ODABAŞI Konuşmacılar: ‐ Müh.Zeki ERZENOĞLU, ‐ Prof. Dr. Ferhan ODABAŞI Aybastı ve Kabataş İlçelerinin (Anadolu Üniversitesi), İnternet ve Aile Depremselliği ‐ Öğr. Gör. Dr. Sevim ALAN (Anadolu Üniversitesi), Rhodondrou (Orman Gülü) Türlerinin Botanik Yönden Değerlendirilmesi 03 Temmuz 2007 Salı IV. OTURUM (Saat 10.00 ‐ 11.30) MARKALAMA, DAĞCILIK VE PAZARLAMA Oturum Başkanı: Prof. Dr. Yavuz ODABAŞI Konuşmacılar: ‐ Yar. Doç Dr Metin ARGAN ‐ Hamdi YILMAZ (Binbirçiçek Orbal Arıcılık Balcılık Gıda (Anadolu Üniversitesi), Destinasyon İmaji ve Markalama, San. ve Tic. A.S. Yönetim Kurulu Aybastı‐Kabataş Yöresi Üzerine Kuramsal Başkanı), Aybastı‐Kabataş Arıcılığında Kalite ve Bir Tartışma Pazarlama 265
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
266
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
‐ Doç. Dr. İlker YILMAZ (Anadolu Üniversitesi), Sportif Yaklaşım Olarak Dağcılık ve Trekking: Aybastı‐Kabataş İlçeleri ve Perşembe Yaylası Potansiyeli Üzerinde Durumsal Bir Yaklaşım Saat 11.30 ‐/11.45 Çay Arası V. OTURUM (Saat 11.45 – 13.15) TURİZM Oturum Başkanı: Doç. Dr. Nazmi KOZAK Konuşmacılar: ‐ Doç. Dr. Nazmi KOZAK (Anadolu Üniversitesi) Alternatif Turizm ve Perşembe Yaylası AYBASTI‐ KABATAŞ KURULTAYI BİLİM KURULU TOPLANTI RAPORU ‐ Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÖZDEMİR (Atatürk Üniversitesi) Aybastı‐Kabataş Yöresinin Doğa Turizmi Potansiyeli ‐ Doç. Dr. Dündar DENİZER (Anadolu Üniversitesi) Türk Mutfağının Turizm Açısından Önemi: Perşembe Yaylası Örneği Saat: 13.15/14.15 Öğle Yemeği VI. OTURUM (Saat 14.15 ‐ ) SERBEST KÜRSÜ Oturum Başkanı: Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ Not: Bildiriler için süre 20 dakikadır. Kurultaya katılanlardan isteyen herkes zamanın elverdiği ölçüde konuşacaktır. Kurultay Başkanı Seçimi BİLİM KURULU TOPLANTI RAPORU Tarih: 10 Mart 2007 Yer: Samsun Tepe Otel Toplantı Salonu Saat 13.30‐17.00 Kurultay Bilim Kurulu, Kurultay Onursal Başkanı Prof. Dr Bahaeddin Yediyıldız Başkanlığında toplanmıştır. Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız Kurultayın başlangıcından bu güne kadar ki gelişimi, oluşumu ve yapılandırması hakkında bilgi vermiştir. Kurultay Başkanı Doç Dr. Salim Şengel Kurultayın yapılan çalışmaları ve planlanan çalışmalar hakkında bilgi vermiştir. Aybastı –Kabataş Kurultayı Bilim Kurulu yaptığı toplantı sonucunda aşağıdaki konular tartışılmış ve karar altına alınmıştır. 1. Sosyo‐ekonomik ve kültürel yerel değerlerin bilinmesi ve belirlenmesi 2. Aybastı‐Kabataş Kurultayı, Mesudiye Kurultayı ve Fatsa Kurultayı arasında ortak toplantıları yapılması ve bir üst kuruluşun oluşturulması 3. Kültürel derneklerin kurulması 4. Köylerin bilinçlendirilmesi 5. Kurultayın politik etkilerden uzak ve siyaset üstü kalmasının devamının sağlanması 6. Aybastı‐ Kabataş’ta gübre paketleme tesisinin kurulması 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
267
7. Avrupa birliği projeleri ile ilgili uzman kişiler tarafından eğitim verilmesinin sağlanması 8. Arıcıların eğitimi 9. Aybastı‐Kabataş’ta kaba yem sorunu olmayabileceği ve bunun hayvancılık için uygun bir ortam oluşturması 10. Süt üretimine ağırlık verilerek Aybastı‐Kabataş’ın bir süt merkezi haline getirilebilmesi olanağı 11. Süt üreticilerinin eğitimi 12. Fındığa ek ürünlerin araştırılması 13. Yol sorunun sosyo‐ekonomik kalkınma açısından önemi 14. Bal üretiminin önemsenmesi 15. Tarım ve Hayvancılık konularında sorunlar ve çözüm önerileri konusunda kamuoyu oluşturulması 16. Aybastı‐Kabataş’ın envanter çalışmasının yapılması 17. HES (Hidrolektrik Elektrik Santralleri) projesinin kurultay çalışmaları kapsamında değerlendirilmesi 268
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
29. Tarım danışmanlığının cazip hale getirilmesi 30. Dünya üretiminde % 75 potansiyele sahip olan ülkemizde fındığın alternatifi olmadığı ve fındığın geliştirilmesi gerektiği 31. Kokulu üzüm yetiştirme olanaklarının araştırılması 32. Tarımsal potansiyelin çeşitlendirilesi 33. Ürün çeşitliliğinin sağlanması 34. Bahçecilik kültürü ve eğitim 35. Endüstriyel aktarılması ürünlerin sanayiye kazandırılması, sanayiye 36. Küresel ısınmaya paralele olarak gelecekte Karadeniz iklimi değişerek bugünkü Akdeniz iklimi şekline dönüşebileceği ve dolayısıyla yöredeki bazı ürünlerin yerine yeni ürünler yetiştirilebileceği. Bu nedenle gelecek 20 yılda yörede nelerin yetiştirilebileceğinin araştırılması 37. Turizmin doğal dokuyu bozmadan geliştirilmesi 38. Organik tarımdan yaralanma 39. Bölgenin sorunları ve çözün önerilerin araştırılması 18. Küresel ısınmaya bağlı olarak su kaynaklarındaki azalma suyun önemini arttırmıştır. Bu nedenle Aybastı‐Kabataş sınırları içindeki içilebilir su kaynaklarının korunması ve değerlendirilmesi 41. Koruma ve değerlendirmeye yönelik çalışmaların yapılması 19. Orman alanlarının korunması 42. Göç sorunun incelenmesi 20. Küresel ısınmaya bağlı olarak gelecekte bölge bir turizm merkezi haline dönüşme potansiyeli 43. Sürdürülebilir ve yenilenebilir bir yapının oluşturulması 21. Tarım, mera ve maden envanterinin çıkarılması ve incelenmesi 22. Yamaç paraşütü konusunda çalışmalar yapılması 23. Çim kayağı yaylanın toprak yapısı nedeniyle uygun olmadığı 24. Bilim Kurulunun genişletilmesi, turizm alanında çalışan bir akademisyenin bilim kuruluna alınması 25. Araştırma kuruluşlarının bilgilendirilmesi 26. Fındığın yenilenmesi çalışmalarının yapılması 27. Uygulanması olanaklı olan konuların öncelikli olarak ele alınması ve sonuç alınması 28. Modern tarım yöntemlerinin uygulanması ve birim maliyetlerin düşürülmesi 40. Bölgenin coğrafik haritasının çıkarılması 44. Mayıs ayında Aybastı ve Kabataş ilçelerinde envanter çalışmaları yapılmasının çok yerinde olacağı, bunun ileride yapılacak çalışmalara kaynaklık edeceği ve yön vereceği belirtilmiş ve desteklenmiştir. Çalışma yapmak üzere Anadolu, Ondokuz Mayıs ve Ordu Üniversitelerinden öğretim elemanlarının katılması ve desteklenmesi. Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız Kurultay Onursal Başkanı TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Doç Dr Salim Şengel Kurultay Başkanı Anadolu Üniversitesi 269
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr Cemil Yapar Ordu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Fen‐Edebiyat Fakültesi Dekanı Bozüyük MYO Müdürü Prof. Dr Bilal Dindar Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr.Saim Zeki Bostan Ordu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ö. Hakan Muğlalı Ondokuz Mayıs Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Dekanı Doç Dr Hüseyin Çelik Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fak. Öğr. Üyesi Yard. Doç Dr. Recep Sıralı Ordu Üniversitesi Ziraat Fak Zooloji Böl. Bşk Yard. Doç. Dr. Mustafa Özdemir Atatürk Üniversitesi Fen‐Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Böl. Öğr. Üyesi TOPLANTIDAN GÖRÜNTÜLER 270
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
271
272
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
I. ÇALIŞMA GRUBU TOPLANTISI RAPORU AYBASTI‐KABATAŞ KURULTAYI Yer: Aybastı Belediyesi Kütüphanesi Tarih: 19 Temmuz 2006 Saat: 14:00 ÇALIŞMA GRUBU TOPLANTI RAPORLARI • Yüksekokul açılması için çalışma yapılması. • Yüksek okul için arsa aranması • Çalışma grubu düzenli olarak toplanması. • Vakıf ilgili gelişmelerin izlenmesi. • Kurultaya katılamayan ama heyecan duyan, katkıda bulunabilecek kişilerinde katılımın sağlanması. • Çalışma grubunun üç ayda bir toplanması • Sekreter yayı Mustafa Doğan ile Veysel Özyurt yapması. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
273
II. ÇALIŞMA GRUBU TOPLANTISI RAPORU AYBASTI‐KABATAŞ KURULTAYI Toplantı Yeri: Anadolu Üniversitesi Aksaray Konukevi İstanbul Toplantı Tarihi: 17 Aralık 2006 Toplantı Saati:10:30‐14:00 Toplantı, Kurultay Başkanı Doç. Dr. Salim Şengel’in açılış konuşması ile başlamıştır. Salim Şengel, Kurultayın önemi ve şu ana kadar yapılan faaliyetleri belirttikten sonra birinci gündem maddesi olan yüksek okul konusuna geçmiştir. Yöremizde kurulacak meslek yüksek okulunda hangi programların yer alabileceğini (Muhasebe, Doğa Rehberliği ve Turizm, Hayvan Sağlığı ve Yetiştiriciliği, El Sanatları) açıldıktan sonra sürekliliğinin sağlanmasının öneminin altı çizilmiştir. Yapılan araştırmalar öğrenci potansiyelinin yeterli olduğunu göstermektedir. Daha sonra Yüksek Öğretim Kurulunun talep ettiği fiziksel imkanların incelenmesine geçilmiştir. Bunlar idari alanlar, eğitim alanları ve sosyal‐kültürel alanlardır. Üniversite bütçeleri ile etkin bir meslek yüksekokulu oluşturmak için yatırımların yapılmasının olanaksızlığı vurgulanmıştır. Dolayısıyla yöre insanının katkısının önemi belirtilmiştir. Üniversitelerin doğurgan yapısı sayesinde başlangıç yapıldıktan sonra devamının geleceği de eklenmiştir. Konuyla ilgili olarak söz alan önceki Kurultay Başkanı Av. İrfan Akyürek, Kurultayın bir nevi centilmenlik anlaşması olduğunu ve gerekli yatırımlara süreklilik kazandırabilmek için tüzel kişiliği haiz bir 274
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
yapı kurmanın gerekliliği ortaya konmuştur. Öğrenci yurdu ile ilgili olarak da Vakıflar Genel Müdürlüğüne başvurulabileceğini söylemiştir. Salim Şengel, 500‐600 gibi bir öğrenci sayısına ulaşıldığı zaman Kredi ve Yurtlar Kurumunun da desteğinin sağlanabileceğini belirtmiştir. Küçükyaka Dernek Başkanı Mehmet Küpçük katılımın eksikliğine dikkat çekmiş ve geçek sorunun bu olduğunu söylemiştir. Kendi derneğinin her türlü desteği sağlayacağı sözünü vermiştir. ORSİAD Başkanı Rüşat Aydoğan, Kurultay sürecinin güzel bir şekilde ilerlediğini ve Aybastı ile Kabataş’ın Ordu’nun lokomotifi olduğunu belirtmiştir. Eğitimin de vazgeçilmez bir şart olduğunu ve yüksek okulun yöreye yakışacağını, basının da üzerine düşen görevi yapacağını sözlerine eklemiştir. Aynı amaçlarla daha önce kurulan vakfın kapanma sürecinde olduğu ve kapatılmazsa yeniden canlandırılmasının önemi hatırlatılmıştır. Söz alan Aybastı Belediye Başkanı Fehmi Küpçük, yörenin eğitim alt yapısı ile ilgili bilgi vermiştir: Zaferi Milli ve Hacı Osmanlı kendi okullarını yapmış, Toygar köyünde okulun inşaatı sürmektedir, Aybastı Yabancı Diller Lisesi Anadolu Lisesi haline getirilmiştir ve yeni binası bitmek üzeredir, İl Milli Eğitim Müdürlüğü de yeni bir lise yapacaktır. Konuşmasının sonunda değişim ve dönüşümün önemine ve bunun için yüksek okulun zorunluluğuna işaret etmiştir. Alankent Belediye Başkanı yer tahsisi için daha önce verdiği sözü tekrarlamıştır. İnşaat bitene kadar da bina temin edebileceğini, şahsi olarak da yardım edebileceğini belirtmiştir. Gazeteci Bedir Silme de birlikte çalışmanın önemine ve Aybastı’da bunun yapılabilir olduğuna dikkat çekmiştir. Kabataş Belediye Başkanı Ali Acısu ise ayrım yapmadan neresi uyguna oranın seçilmesini, hepsini destekleyeceğini söylemiştir. Kabataş Kaymakamı Asalet Karabulut, bütünsel kalkınmanın önemini ortaya koymuş, yüksek okulun diğer gelişim faktörleriyle desteklenmedikçe yararlı olmayacağını belirtmiştir. Temel eğitim kurumlarının geliştirilmesinin önceliğinin altını çizmiştir. Verilen aradan sonra toplantının ikinci günden maddesine geçilmiştir. Anadolu Üniversitesi öğretim görevlisi Mürşit Özcan, Bursa‐
İnegöl’de yürüttüğü bir yöresel kalkınma projesini örnek‐model olarak 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
275
sunmuştur. Proje Mezit Havzasındaki üç köyde yürütülmüştür. Ekolojik kısım ve endüstriyel kısımdan oluşmaktadır. Sponsorların ve devletin desteği sağlanmıştır. Her köyde atölye açılmıştır: ahşap, seramik, köy ürünleri. Amaç diğer köylülerin de bu çalışmaya katılması ve projenin devam etmesinin sağlanmasıdır. Dünya Bankası da destek vermiş, proje başarılı olmuş ve halen de sürmektedir. Akıllı bir masa çalışması ile herkes kazanılmıştır. Güncel geçerliliği olan değerlerin arttırılması hedeflenmiştir. Yöreye giden uzmanlar, oraya uyum sağlamış ve oradaki insanlar gibi yaşamışlar. Projenin başarısı için öncülük etmişlerdir. Proje kapsamında alt yapı çalışmalarında devlet malzeme, köylüler de iş gücü sağlamıştır. Her köyden üç kadın, sağlık konusunda eğitim almıştır. Köylere, her hafta doktorun rahat hizmet verebilmesi için sağlık kabinleri kurulmuştur. Köyde bir pansiyon açılmıştır. İşadamları bir araya getirilerek onların yaratıcı fikirlerinden yararlanılmıştır. Boş arazilere soğanlı bitkiler ekilmiştir. Türkiye’de köylünün ortalama yıllık çalışma süresi 38 gün olduğundan iş gücünü yararlı işlere yöneltmek kolay olmaktadır. Daha sonra serbest kürsüde konu tartışmaya açılmıştır. Veysel Eşit, önce belediye başkanlarının ortaya projeler koyması, kendilerinin de bunlara destek vermesi gerektiğini söylemiştir. Söz alan Ali Acısu, AB’nin desteklediği DOKAP projesinin yöremizdeki fizibilitesiyle ilgili çalışmalar yapıldığını belirtmiştir. Cemali Coşkun, bilginin, ortak çalışmanın ve alternatif yaratmanın önemini vurgulamıştır. Salim Şengel, girişim grubu ve eğitim grubu kurulmasını önermiştir. Ayrıca Kurultayın bundan sonra daha geniş bir içerikle Perşembe Yaylasında birkaç gün sürmesini teklif etmiştir. Elbeyi Derneği Başkanı da her türlü desteğe hazır olduklarını bildirmiştir. Osman Örsün katılımın azlığını eleştirip birlikte olmanın önemine ve Kurultayın kazandırdıklarına dikkat çekmiştir. Tayyar Güley, yüksek okul konusunda bölgeciliğin bırakılmasını, projenin mali tablosunun herkese bildirilmesini önermiştir. 2007 Kurultayının konusu olarak belirlenen “Ekolojik ve endüstriyel kalkınmada Aybastı‐Kabataş olanağının değerlendirilmesi” başlığı herkese bildirilmiştir. 276
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
Üç ay sonraki çalışma toplantısının Ankara’da yapılmasına, bu dönemde yüksek okulla ilgili mali tablo konusunda herkese bilgi verilmesine, iletişim için web sitesinden daha yoğun biçimde yararlanılmasına, katılımın azlığı nedeniyle girişim gruplarının belirlenmesinin Ankara’daki toplantıya bırakılmasına ve haberleşme ağının oluşturulması, belediye başkanlarının kendi yörelerindeki sivil toplum kuruluşlarını 20 gün içinde belirleyerek kurultay başkanlığına bildirmelerine karar verilmiştir. Kurultay Başkanı Doç. Dr. Salim ŞENGEL İletişim Bilgileri: Web Sitesi: http://www.aybastikabataskurultayi.org/ [email protected] Tel:0533 441 77 69‐0542 814 18 53‐ 0 228 314 11 95 –Fax:0228314 11 96 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
277
278
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
279
280
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
281
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
282
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
öğretim üyesi ile bir bilim kurulu oluşturulmuştur. Bilim Kurulu ilk toplantısını 10 Mart 2007 tarihinde Samsun’da yapmıştır. Yine bilindiği üzere Kurultay Çalışma Grubumuzda her 3 ayda bir toplanmakta ve kurultay çalışmalarını değerlendirmektedir. Çalışma grubumuz ilk toplantısını Aybastı’da, ikincisini ise İstanbul’da yapmıştır. III. Çalışma grubu toplantısı, 15 Nisan 2007 tarihinde aşağıda belirtilen yer ve saatte Ankara’da yapılacaktır. Çalışmalarımızın daha verimli hale getirilebilmesi için toplantıya katılmanızı önemle rica eder, saygı ve sevgilerimi sunarım. Doç. Dr. Salim ŞENGEL Kurultay Başkanı 3. ÇALIŞMA GRUBU TOPLANTISI 3. Çalışma Grubu Toplantıya Çağrı Yazısı AYBASTI‐ KABATAŞ KURULTAYI Sayı:2007/5 28/03/2007 Konu: III. Çalışma Grubu Toplantısı GÜNDEM Sayın …………………. 1. II. Toplantıdan Sonra Yapılan Çalışmalar Hakkında Bilgilendirme ve Değerlendirme Aybastı Kabataş Kurultayının 8. Perşembe Yaylasında 17‐18 Temmuz 2007 tarihinde yapılacaktır. Bilindiği gibi kurultayımız yöreyle ilgili olarak bilimsel esaslar üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir. Bu amaçla 6 farklı üniversiteye ve çeşitli bilim dallarına mensup on üç ‐Bilim Kurulu Samsun Toplantısı ‐Meslek Yüksek Okulu İle İlgili Gelişmeler 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
283
‐Web Sitesi Hakkında Bilgi 284
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
III. ÇALIŞMA GRUBU TOPLANTISI RAPORU ‐Akademisyen ve Üniversite Öğrencileri ile İlgili Yapılan Çalışmalar 2. Bazı Proje Önerileri Hakkında Bilgilendirme ve Değerlendirme ‐Mayıs Ayında Yapılacak Bilimsel Gezi Projesi ‐Aybastı‐Kabataş Envanter Çalışması AYBASTI‐KABATAŞ KURULTAYI
‐Eğitim ve Girişim Çalışma Gruplarının Oluşturulması 3. 8. Kurultayın Hazırlık Çalışması 4. Görüşler ve Öneriler Yer: Türk Tarih Kurumu Mavi Salon‐Kızılay Sk. No:1 Sıhhiye /ANKARA Tarih:15 Nisan 2007 Pazar Saat:13.00 Yer: Türk Tarih Kurumu/Ankara Tarih:15 Nisan 2007 Aybastı‐Kabataş Kurultayı III: Çalışma Grubu toplantısı Aybastı, Kabataş, İstanbul ve Ankara’dan gelen Yargıtay üyesi, belediye başkanları, akademisyenler, işadamları, bürokratlar ve sivil toplum örgütleri temsilcilerinin katılımıyla gerçeklemiştir. Toplantıda katılımcılar geleceğe ve kurultay çalışmalarına ışık tutacak önemli fikirler sunmuşlardır. 1. Onursal Başkan Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ; Aybastı ‐ Kabataş Kurultayı’nın tarihi, amacı ve faaliyetleri ile bu zamana kadar katedilen mesafeyi kısaca özetlemiştir. Bugünkü toplantıda ele alınacak konulardan bahsetmiş ve son olarak kurultayın bundan sonraki çalışmaları ile ilgili temennilerini ve toplantının katılımcılarına teşekkürlerini iletmiştir. 2. Kurultay Başkanı Doç. Dr. Salim ŞENGEL; Başlangıç olarak teşekkür konuşması yapmıştır. Yurt içi ve yurt dışında kurultay çalışmalarını yürüten kişilerden, kurultayın bugüne kadar yapmış olduğu çalışmalardan; Yüksek okul projesinden; Akademisyen ve üniversite öğrencileri ile bağlantı kurulması projesinden; Aybastı – Kabataş ilçelerinin daha yaşanabilir yerler haline getirilmesi için yapılaması gerekenlerden; Kurultayın misyon ve vizyonundan; Üniversite rektörlükleriyle 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
285
yapılan görüşmeler sonucu envanter çalışmasından ve sonuçlarından (Toplam akademik personel sayısı ve hangi üniversitelerde bulundukları); Öğrenci Bilgi projesinden (53 üniversitede bulunan 218 üniversite öğrencisi arasında bağlantı kurulması amacı ile oluşturulacak mail grubundan); 13 öğretim üyesinden (8 profesör, 3 doçent ,2 yardımcı doçent) oluşturulmuş olan bilim kurulundan ve bilim kurulu için oluşturulan mail grubundan; Bilim kurulunun 10 Mart 2007 tarihinde Samsun’da yaptığı toplantı ile bu toplantıda görüşülen konulardan, Perşembe Yaylası’nda yapılacak bir sonraki bilim kurulu toplantısından; Düzenleme kurulundan; Meslek Yüksek Okulu için yapılması gereken çalışmalardan, yüksek okula gereken bina ve hizmet kapasitesi ile açılabilecek bölüm ve programlardan; 12‐13 Mayıs 2007 tarihlerinde yapılacak olan bilimsel geziden (geziye katılacak akademisyenlerin konum ve branşları, gezinin amacının ne olduğu, yöreye dışarıdan yapılacak gözlemlerin sonuçlarının neler olabileceği); Kongre çadırından ( Katılımı artırmak amacı ile bir kongre çadırın oluşturulması planı, çadır şenlik zamanında üniversite kulüplerine tahsis edilebilecek ve farklı faaliyetlerin yürütülebileceği uzun süreli bir çadır olacak, çadırda sanatsal faaliyetlerin öğretilebileceği yaz okulu projesi, çadırın maliyeti ve getirileri) bahsetmiştir. Web Sitesi çalışmasından (Dinamik bir web sitesinin oluşturulma aşamasında olduğundan, bu sitesin herkesin ulaşabileceği bir bilgi kaynağı vasfını taşımasından); Fransa Temsilcisi Osman YAKIŞAN’ın yaptığı çalışmalar ve katkılarından; Sanatçı Kadir SEVİM’in Aybastı – Kabataş için yaptığı seramik tasarımdan ve yapılış amacından (seramik toplantının katılımcılarına sunulmuş ve görüşleri alınmıştır); Toplantıya katılamayan kişilerin iletilerinden; Yokuşdibi sakinlerinin toplu konut projesi ile ilgili tutumlarına ilişkin çalışmalardan (Bu çalışmaya katılan kişilerden, bu projenin Aybastı’ya uygulanabilirliğinden, bu projenin Avrupa Birliği projesi haline getirilmesi için oluşturulan rapordan); Sosyal dönüşüm projelerine yapılan gönüllü desteklerden 286
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
bahsetmiştir. Bilim kurulunun Samsun’da yaptığı toplantının katılımcıları, konuları (Sosyo‐ekonomik ve Kültürel değerlerin durumu, Bölge sorunları ve çözümleri, koruma ve değerlendirme çalışmaları, hayvancılık‐ süt üretimi‐ bal üretimi, tarım ve orman‐ ek ürünler‐ organik tarım, fındığın yenilenmesi ve kokulu üzüm üretimi, maden envanteri, su kaynakları‐
hidroelektrik santralleri‐ koruma ve değerlendirilmesi, turizm ve turizmle ilgili alanlar, küresel ısınmanın bölgeye etkileri ve sonuçları) ve sonuçlarından söz etmiş ve katılımcıların görüşlerini sormuştur. 3. Onursal Başkan Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ; Bilim kurulu ile ilgili konuşma yapmıştır, Samsun’daki toplantının değerlendirmesini yapmış ve yapılması gerekenler ile ilgili fikirlerini belirtmiştir. 4. Yargıtay Üyesi Ali EM; Yapılacak çalışmaların uygulanabilirliğini kolaylaştırmak için yapılması gerekenlerle ilgili fikirlerini belirtmiştir (Projelerin gerçekleştirilmesi için Aybastı ve Kabataş ilçelerinde yaşayan insanlarla işbirliği yapılmasının ve projelerin öncelik sıralamasının yapılmasının gerekliliğinden bahsetmiştir). 5. Fransa Temsilcisi Osman YAKIŞAN; Projelerle ilgili fikirlerini sunmuştur. 6. Ordu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cemil YAPAR; Kurultay ekibine teşekkür ederek konuşmasına başlamış ve kurultaya ait kendi görüşlerini bildirmiştir. Kurultayın bilimsel platforma taşınmasının doğruluğuna ait fikirlerinden, Kurultayın kusursuzca yapılabilmesi için gerekli faaliyetlerden, otantik tanıtımlar gibi ilgi çekebilecek faaliyetler ve kendi isteklerinden; TOKİ’nin yayla evleri projesinden; Perşembe Yaylası ile ilgili çekilen sıkıntılardan ve yaylanın korunması için alınabilecek önlemlerden; Bilim gezisi ile ilgili yapılabileceklerden (özellikle geziye bir rehber gerekliliğinden); Kurultay çadırının öneminden (yöre için tanıtıcı özelliği 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
287
olduğundan ve çadırın mümkün olan en kısa sürede hazırlanması gerekliliğinden) bahsetmiştir. 7. Kurultay Başkanı Doç. Dr. Salim ŞENGEL; Perşembe Yaylası ile ilgili bir belgesel için TV A ile yapılan görüşmeden bahsetmiş ve çadır ile ilgili soruları cevaplamıştır. 8. Öğretmen Kemal ŞENGEL; Eğitim ve eğitime verilmesi gereken önemden; Halkın eğitilmesinin gerekliliğinden; Kütüphane ve okuma evi projesinden; Geç çiçek açtırma projesinden; ÖSS Yayınları Evi projesinden (matematik kaynağı açısından bütün donanımı üstlendiğini belirtmiştir, dershaneye gidemeyen öğrencilere eğitim verilmesi konusuna değinmiştir); Tiyatro Evi projesinden (Halkın kendisinin oluşturacağı bir tiyatro ekibi); Aybastı Jokey Klübü projesinden (Bölgesel at yarışları); Aybastı Yöresi Hayvanlarını Koruma ve Aybastı Kangal Yetiştirme projesinden; Proje Evi projesinden (Projeleri geliştirme ve projeleri uygulamaya koyma projesi); Balıkçılık projelerinden bahsetmiştir. 9. Akyem Dershanesi Kurucusu Cafer BELEN; Toplantıda sunulan projelerle ilgili fikirlerinden ve tekliflerinden; ÖZDEBİR sınavlarının Aybastı‐Kabataş ilçelerindeki sonuçlarından; İlköğretim çağındaki çocukların eğitim–öğretiminin mutlaka devam ettirilmesinin gerekliliğinden; Sorunlara Aybastı tabanlı bakılması gerekliliğinden; Maddi sıkıntılardan dolayı eğitimini tamamlayamayan öğrencilere maddi olarak yardım edilmesi gerektiğinden; Yitirmek üzere olduğumuz geleneklerimizin geri kazandırılması ve küçük ayrıntılarla daha da zenginleştirilmesi gerekliliğinden; Yaylaya gelen misafirlerin rahat ettirilmesi için yapılabileceklerden söz etmiştir. 10. AKP Kabataş İlçe Bşk. Yakup YILMAZ; Süt ürünleri ile ilgili yaptıkları amatör yatırıma, bu konuda yaptıkları araştırmalara ve Süt ürünlerinin işlenmesi ile ilgili bilgi donanımına sahip bir akademisyene gerek duyduklarına; Kırsal kalkındırma projesine; Fındık yetiştiriciliğinde doğru uygulamaların 288
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
yapılması için halkın bilinçlendirilmesi gerektiğine; Bilim gezisine katılacak misafirlerin geziden önce yöre hakkında bilgi edinmeleri gerekliliğine; Şenliklere katılan misafirlerin rahat ettirilmesi için yapılması gerekenlere; Kurultay organizasyonunda siyasallaşmanın önlenmesi gerektiğine; Bal üretimi ile uğraşan kişilerin bilinçlendirilmesi gerektiğine değinmiştir. Bu yatırımların ve zamanın boşa gitmemesi için bu yatırımlara bilimsel destek verilmesinin gerektiğini vurgulamıştır. ……………………………….ARA…………………………………… 11. Aybastı Belediye Başkan Vekili Mustafa SİYAHLI; Verilen arada da konuşulduğunu ve Perşembe yaylasının en önemli sorunlarından birinin tuvalet sorunu olduğunu ve bu sorunu Aybastı Belediyesi olarak mutlaka çözeceklerini söylemiştir. 12. Zeki ERZANOĞLU; Çalıştığım kurumda Ordu ilinin coğrafik veri envanterinin yapılmıştır. Dolayısıyla Ordu ilinin her türlü coğrafik özelliklerinin coğrafi bilgi sitemine aktarılmıştır. Bu yapılan çalışmaların içinde yer aldım, bu çalışmanın Aybastı ve Kabataş ilçeleri için daha ayrıntılı olarak yapabileceğini, birikimini kullanmak istiyorum. Jeoloji mühendisiyim. Aybastı’nın 1. derece deprem bölgesinde olmasına rağmen 1939 olan depremde Aybastı’da evlerin yıkılmamıştır. Çünkü evler ahşap yapıdan oluşmaktadır ve birbirine geçmeli bir sitemle yapılmıştır. Dolayısıyla evlerin esneme payı yüksektir. Oysa Aybastı’daki bugün ki evlerin büyük bir kısmı betonarme evlerden oluşmakta ve bu evlerde çoğu plansız, projesiz ve birbirine yapışık olarak yapılmıştır. Bu şekildeki bir inşanın deprem sırasında çok riskli olduğunu vurgulamıştır. Unutulmamalı ki deprem değil binalar öldürür. Buradan yola çıkılarak Aybastı ve Kabataş ilçelerin coğrafik bilgi envanteri çıkarılmalı ve gerek TOKİ’nin yapacağı gerekse vatandaşın yapacağı binalarda deprem ile ilgili husus dikkate alınmalı ve bu konuda halk bilinçlendirilmelidir. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
289
290
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
13. Kurultay Başkanı Doç. Dr. Salim ŞENGEL; Mayıs ayında 25 bilim adamıyla yapacağımız bilim gezimize sizi de davet ediyorum. 17. Aybastı Belediye Başkan Vekili Mustafa SİYAHLI; Yer konusunda sorun aşılır. Ancak binalar için herkes taşın altına elini koymalıdır. Bunlar istenilince olacak şeyledir. 14. Maliye Bakanlığı Gelirler Kontrolörü Burhan DÜZ; Öncelikle böyle bir organisazyon için teşekkür ediyorum. Bence eğitime önem verilmeli. Kurultay bu konuda somut adımlar atmalıdır. Kurultay bu konuda kulis yapabilecek gerekirse baskı yapabilecek konuma getirilmelidir. Aybastı ve Kabataşlı üstün yetenekli çocukların için bir komisyon kurulmalı ve bu çocukların eğitimleri desteklenmelidir. Aybastı’ya açılacak Anadolu Lisesinin durumu kurultayda mutlaka ele alınmalıdır. 18. Alankent Belediye Başkanı Kemal ÖZER; Yer konusunda şunu söylemek istiyorum. Bizim bu iş için 40 dönüm arazimiz mevcuttur. Eğer bu yer uygun görülürse, binaların ince işleri dışında kaba inşaatını da yapabilirim. 15. Kurultay Başkanı Doç. Dr. Salim ŞENGEL; Eğitim ile ilgili bir komisyon kurulmalı ve bu komisyonun sürekliliği ve Aybastı ve Kabataş’ı bilinçlendirmesi sağlanmalıdır. Ayrıca değişik konularda bilimsel temelleri olan projeler oluşturan ve proje yazan bir girişim grubu kurulmalıdır. Meslek Yüksek Okulunun kurulması daha önceki iki kurultayda da dile getirilmiştir. Açılacak MYO’nun yerel kalkınmaya katkı sağlaması önemlidir. Bizim önerimiz Arıcılık, Hayvan Yetiştiriciliği ve Sağlığı, Muhasebe, El Sanatları, Doğa Rehberliği ve Turizm, Ziraat ile ilgili MYO programları olabilir. Ancak bunun için öncelikle yer gösterilmesi gerekmektedir. Fiziki alt yapısı ve diğer şartları hazırlanmalıdır. Bunların nasıl yapılacağı bu kurultayda mutlaka belirlenmelidir. Bu söylemden eyleme mutlaka dönüşmelidir. 16. Kabataş Belediye Başkanı R. Ali ACISU; Meslek Yüksek Okulu için gerekli olan arsa için sorun bulunmamaktadır. Ancak tesislerin yapılması bizim açımızdan oldukça zordur. Bu yatırımı belediyeler olarak yapmamız bütçelerimiz açısından oldukça zordur. Ancak gerek işadamlarımız gerekse yurtdışında yaşayan hemşerilerimizin de destek olması gereklidir. Ayrıca devlet imkanları araştırmalı, gerekirse bu konuda destek gezileri de düzenlenebilir. 19. Ordu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cemil YAPAR; Yapılması Düşünülen MYO için hazine arazileri bu amaçla kullanılabilir. Bunun araştırılması gerekir. Fakültelerin açılması meclis kararına bağlıyken MYO lar üniversite kararıyla kurulabilmektedir. Binaların yapılmasında ise Milli Eğitim Bakanlığının imkanları yararlanılabilir. Bu durum araştırılmalıdır. Yöremize uygun çevreyle ilgili 30 tane MYO programı tespit ettim. Mesela; müzik aletleri yapım merkezi, çünkü yöremizdeki ağaçlar müzik aletlerinin yapımına uygun. MYO için devlet imkanlarından yararlanılması için bunların projeleri yani alt yapıları hazırlanmalı. Halk dini mabet olan camileri yapmaya yardım ettikleri gibi, ilmi mabetler olan okulların yapılmasına yardım etme konusunda bilinçlendirilmeli. 20. Kabataşlı bir işadamı; Derneğimiz aracılığıyla 37 öğrenciye burs veriyoruz. Eğitim çok önemli. Siz bilim adamları olarak bizi ve halkı yatırımlar noktasında bilinçlendirmelisiniz. Daha önce söylenilen kurultay çadırı için 5000 YTL taahhüt ediyorum. Ayrıca MYO içinde gerekli desteği sağlayacağım sözünü veriyorum. 21. Kurultay Başkan Yardımcısı Av. Sedat ÖZYURT; Kurultay organisazyonunun sürekliliği ve ayrışmaları önlememiz için mekan ve sponsorlarımızı kurumsallaştırmamız gerekir. Kurultay gelenlerin yardımına muhtaç olmaktan kurtarılmalıdır. Çadırın hayata geçirilmesi gerçekleşirse daha sonraki yıllardaki maliyet azalacaktır. Tüm insanımızın envanteri çıkarılmalıdır. 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
291
Ayrıca yöremizle ilgili ürün envanterimiz de çıkarılmalıdır. Mesela ne kadar üretiyor ve satıyoruz. Yaylanın hukuksal durumu aydınlığa kavuşturulmalı ve burada bu konuyla ilgili katkıyı sağlamaya hazırım. Yaylamızda başka kurultayların da olmasına imkan verilmeli bu teşvik edilmelidir. Örneğin; Ali Em beyin söylediği Hukuk kurultayının yaylamızda gerçekleşmesi yöremiz için çok önemli olacağını düşünüyorum. Ancak bu tür etkinlikler için gelecek olan insanların barınma, yiyecek gibi sosyal ihtiyaçları karşılanmalı buna yönelik düzenlemeler yapılamalıdır. Yöredeki belediyeler birbiriyle bütünleştirilmeli ve markalaşmaya önem verilmelidir. Özellikle Aybastı‐ Kabataş Ordu’da ve Türkiye’de ses getirmelidir. 22. Yargıtay Üyesi Ali EM; Yöremizde bugüne kadar yetişmiş insanlarımızın tanıtıcı kısa özgeçmişleri ve resimlerinin bulunduğu bir kitap hazırlanmalı. 23. Onursal Başkan Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ; Yapılması düşünülen web sitesi bir veri bankası şeklinde düzenlenmeli. Bunun içinde Ali beyin söylediği kişi envanteri bu sitede yer alabilir. Ayrıca bu coğrafik bilgi sitemi de bu siteye konulmalı. Bu site dinamik ve güncel bir site özelliğinde olmalıdır. Türk Tarih kurumuzun desteklediği ve bir Profesörümüzce yapılan Ordu ilinin tarihi ile ilgili tüm köylerine kadar bir çalışma yapıldı. Bu çalışmaya da web sitemizde yer vermeliyiz. Kurultayımızda tüm siyasi yelpazeler olmalı ancak Kurultayımız siyaset üstü kalmalıdır. Gerekirse Türkiye hatta Dünya ile bütünleşmeliyiz. 24. Ordu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cemil YAPAR; Aybastımızda 1400 metrede yetişen endemik (yani sadece bu bölgede yaşayan) bir midyemiz var. Bunun sergilenmesi bile yeterli olacaktır. 25. Zeki ERZENOĞLU; Yapılan göletler bu midyeye zarar veriyor ve onun ekolojik dengesini bozuyor. Bu konu araştırılmalı. 292
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
26. Kurultay Başkanı Doç. Dr. Salim ŞENGEL; Bahaeddin beyin söylediği Ordu ilinin tarihi ile ilgili olarak yapılan çalışmayı destekleyici olarak belgeseller çekilebilir. Yapılacak olan kurultayımızda Eğitim ve girişim grupları belirlenmelidir. 27. Fransa Temsilcisi Osman YAKIŞAN; Öncelikle bölge insanının kurultay ve içeriği hakkında bilgilendirilmelidir. Bu yurt içi ve yurt dışı için geçerlidir. Bilim kurulumuzda Aybastılı olmayan bilim adamlarımızın da bulunması sevindirici bir durumdur. Ancak bize düşen bu bilim adamlarımızı iyi bir şekilde ağırlanmasıdır. Marsilyada yaptığımız kahve toplantılarında insanlarımız kurultay konusunda bilgilendirildiğinde bu olayın önemli olduğunu ve bu toplantıların önemli olduğunu ve daha güzel mekanlarda gerçekleştirilmesi kararı ortaya çıkmıştır. Toplantı kararlaştırıldığı gibi çok güzel bir mekanda yapıldı ve kurultayı her konuda destekleme kararı alındı. İş adamları yatırım yapmak istediklerinde bürokrasiyle çok uğraştıklarını söylediler. Yaylanın hukuksal konumu mutlaka netliğe kavuşturulmalıdır. Yöremiz geleceğin turizm merkezi olma yoluna gitmektedir. Biz bu bölgeyi önemser ve çalışırsak yöremiz çok kısa sürede turizm merkezi olacaktır. Bölge insanımıza kurultayımızın amacı, vizyonu, plan ve projeleri konusunda tanıtımının yapılması son derece önemlidir. Çok çeşitli şeyler yapılabilir. Örneğin; sağlıkla ilgili olarak fizik tedavi merkezi kurulabilir. Bu merkez çok az bir maliyetle rahatlıkla kurulabilir. Hem insanımızın buradan faydalanması sağlanır hem de belli ölçüde istihdam sağlanmış olur. Yapılması düşünülen kurultay çadırı bir kültür merkezi haline dönüştürülebilir. Mesela Edebiyat ve kültür yarışmaları düzenlenebilir. Yöremizi en iyi tanıtan hikaye yarışması gibi. Bu tür yarışmalar gelenekselleştirilmelidir. Bu yolla yöremizin yazarı çizeri ortaya çıkarılabilir. Ayrıca bu çadırın yapılmasıyla somut bir şeyler üretilmiş olacağından yöremizdeki insanlarımızın iknası sağlanmış olur. Ayrıca yaylamızda gerçekleştirilen festivalin faaliyetleri genişletilmeli, sadece güreş 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
293
ve at yarışları olmamalı. Çadırda yapılacak faaliyetler gelenekselleştirilmeli. 28. Kurultay Kabataş Sekretaryası Veysel Özyurt; Kabataş Kızılay başkanlığını yapıyorum. Kızılay Genel Merkezimizden konuşulan kurultay çadırı haricinde ek hizmet çadırları alınabilir. Ancak bu konuda birlikte hareket edilerek bu çadırların teminine çalışılmalıdır. Ayrıca yöremizdeki özürlü vatandaşlarımızın envanteri kurultayımıza dahil edilmelidir. 29. Ankara Aybastılılar Derneği Turan Esen; Kurultayımıza bir mekan kazandırılarak kurumsallaştırılması durumunda yapılacak yardımların organizesi kolaylaşacaktır. Bu yüzden kurultayımız için bir mekan temin edilmelidir. 30. Kurultay Başkanı Doç. Dr. Salim ŞENGEL; Hepinize katılımlarınızdan dolayı teşekkür ediyorum. Çok güzel yeni fikirler ortaya çıktı. Açıkçası umutlandım. Bir şeyleri başarabileceğimiz konusunda umutlandım. İletişim konusundaki sorunları çok kısa süre içerisinde aşacağız. Halka ulaşacağız. Ayrıca kurultaylarımız CD ortamına aktarılacak. Kurultayımızda bilimsel çalışmalar yapılacak. Kurultayımızda çok değerli bilim adamlarımız bilimsel bildirilerini sunacaklar. Kurultayımız açık ve şeffaf olacak ve sponsorlarımız hazırlanacak olan dinamik ve güncel web sayfamızda yayınlanacak. Kurultaylarımızın sonunda mutlaka bir sonraki yılın programı yapılacak. Hepinize teşekkür ediyorum. 294
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
KURULTAYDAN GÖRÜNTÜLER 8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
295
296
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı
297
298
8. Aybastı - Kabataş Kurultayı

Benzer belgeler

12. aybastı-kabataş kurultayı

12. aybastı-kabataş kurultayı http://www.aybastikabataskurultayi.org  adresinde  ulaşılabilir.  Diğer  yandan  Aybastı‐Kabataşlı  üniversite  öğrenciler  ile  iletişim  kurabilmek  için 

Detaylı