5.sayı

Transkript

5.sayı
Teknoloji 101 - Sayı 5
www.teknoloji101.com
Bu sayımızda neler var?
Gün Boyu Erişeceğin Her Şey
Bir Tablette : iPad-Sayfa -3
Günümüz hayali gerçek oluyor -Sayfa -9
Kendimiz Yapalım Köşesi-Sayfa 18
-Altıncı His TeknolojisiSayfa -8
Fizy ve Grooveshark-Sayfa -14
Bugatti Veyron 16.4 – Sayfa 27
İnternet Artık Obama’nın Ellerinde...- Sayfa 30
Photoshopla Neler Yapabiliriz?-Sayfa 33
Nedir Bu GRC - Sayfa 37
Eskilerle Sohbet- Sayfa 38
Gün Boyu Erişeceğin Her Şey Bir Tablette : iPad
Apple’ın “inceltilmiş” teknolojisinin yeni ürünü olarak ilk kez 27 Ocak 2010’da dünyaya
tanıtılan iPad, video izlemek; kitap, gazete okumak gibi görsel işlemler için iyi donanıma
sahip bir tablet bilgisayar. Apple’ın yönetim kurulu başkanı Steve Jobs’ın “iPhone ile
MacBook arası bir geçiş formu” olarak nitelendirdiği iPad, gerçekten de bakıldığında tek
menü tuşu ve tamamen dokunmatik ekranıyla esnetilmiş bir iPhone’u andırıyor. Fakat,
boyut farkının yanısıra en büyük fark belki de ürünün amaçları: internet ve eğlence(oyun,
müzik, e-kitap, video-film, haritalar…). Bu amaca ulaşmak için gereğinden geniş, büyük
bir ürün olarak eleştirilse de geliştirdiği teknoloji açısından takdir de ediliyor.
Genel rakamsal özelliklerine bir bakış atmak gerekirse, 24.3 cm yüksekliğinde, 19 cm
genişliğinde ve 1.34 cm kalınlığındaki iPad, ön yüzünde bir home (veya menu) tuşu
bulunduruyor. Ağırlığı, taşıdığı bağlantı özelliklerine göre değişiyor. Sadece Wi-Fi
desteği bulunduranlar 680 gram olmakla birlikte GSM/EDGE desteği bulunduranlarda ise
ağırlık 730 grama yükseliyor. Elbette önemli bir diğer rakamsal bilgi de fiyatı. Ülkemizde
Temmuz civarı piyasaya sunulacağı için henüz bir bilgi olmasa da ABD’deki fiyatları
özelliğine göre 499 ve 829 dolar arasında değişiyor. Sadece Wi-Fi olan IPadler, 499(16
GB), 599(32 GB), 699(64 GB) dolar olmakla birlikte, 3G de bulunduranlar 629(16 GB) ,
729(32 GB) , 829(64 GB) dolar olarak planlanmış.
IPad’in en göze çarpan özelliği, Jobs’un da belirttiği gibi ilk kez bu kadar geniş bir
bölgeyi dokunmatik hale getirmiş olmaları. Bu seviyede MultiTouch özelliği
geliştirebilmek için bu geniş ekrana 1000’den fazla sensor yerleştirilmiş. Ayrıca pek çok
cihazın sorunu olan parmak izi ve leke tutma özelliğini yok edebilmek için olefobik yani
yağ itici bir madde ile kaplanmış. Ekranın bir diğer teknik özelliği de kullanılan IPS
panelin 178 derecelik bakış açısı ve canlı bir netlik sağlamış olması. Ekranın bütün bu
özellikleri, amaçlar göz önünde bulundurulduğunda doğru seçim gibi bir izlenim veriyor.
IPad’in yapım aşamasında, kullanılacak işletim sistemi açısından pek çok tahmin
yürütülmüş; iPhone’la (iPhone OS) veya Mac (Mac OS X) ile aynı sisteme sahip olması
veya tamamen farklı bir sistem geliştirilmesi. Sonunda ise her fikir biraz haklı çıkmış;
çünkü menüleri ve AppStore uygulamaları ile iPhone OS’e, iWork uyumu ile Mac OS X’e,
uygulamalardaki yeni özellikleri ile de yeni bir işletim sistemine benziyor. Tabi bu tablet
için geliştirilen bir özellik de iWork’ün dokunmatik klavye haline dönüştürülmüş olması
denebilir.
İnternet erişimi de iPad’in göze çarpan özelliklerinden. Kullanıcının tercihine göre hem
Wi-Fi hem de 3G ve 2G üzerinden erişim sağlanabildiği gibi, yalnızca Wi-Fi destekli
modelinin de bulunması ürünün hedef kitlesini artırıcı özellik sağlayacak gibi
gözüküyor. Buna parallel olarak pil ömrü de iPad için iyi düşünülmüş bir özellik. Mac
Book’lardaki lityum polimer pil teknolojisinin kullanıldığı iPad, Apple’ın verdiği rakama
göre 10 saat kesintisiz Wi-Fi bağlantısı, müzik ve video oynatımı sağlayabilecek. Fakat
burada aynı bataryaya sahip Mac Book kullanıcılarının bu miktara ulaşabilmekte
zorlandıklarını da hatırlatmakta fayda var.
Cihazdaki önemli ve yeni bir diğer uygulama da iBook. Bu uygulama elektronik
kitaplara erişebilme fikrinden yola çıkılarak geliştirilmiş ve uygulamaya paralel çalışan
bir de iBookStore var. Bu kitap deposunda ünlü yayınevlerinin e-book haline getirdikleri
kitaplar bulunacak ve kullanıcı kitabı buradan satın alabilecek. iBook’ta ise kitap isteğe
göre tek veya çift sayfa okunabilecek ve yazı tipi puntosu yine kullanıcının isteğine göre
ayarlanabilecek. iBook’un görünümü de tasarıma hoş hava katmış denebilir. Tahta
raflara dizilmiş kitaplar şeklinde gözüken bu uygulama her zaman, her yerde kitaplara
erişim açısından faydalı olacağa benziyor.
Son olarak bir kaç ufak detaydan bahsetmek gerekirse, bu cihazda da Apple’I yansıtıp
biçimde kulaklık ve şarj girişi hariç herhangi bir giriş bulunmamakta. Telefon özelliği
bulunmasa da desteklediği Skype gibi uygulamalar sayesinde cihaza eklenen mikrofonun
da iş göreceği tahmin edilebiliyor. Ayrıca dijital bir pusula, yatay-dikey konum
değişikliğini algılayan sensor ve ortam ışığı ayarlayıcısı da iPad’de yerini almış.
Bütün bu bilgileri göz önünde bulundurursak, cihazın boyutlarının büyüklüğünün
yarattığı soruna rağmen; iPad, barındırdığı diğer pek çok keyifli özelliği ile Apple’ın
iletişim ve eğlence amaçlarını büyük ölçüde sağlayacak yepyeni bir ürün gibi gözüküyor.
Dilara OĞUZ
[email protected]
Kaynakça:
http://www.apple.com/ipad/features/
http://www.cnnturk.com/2010/bilim.teknoloji/teknoloji/01/27/applein.yeni.bombasini
n.adi.ipad/561150.0/index.html
http://www.cnnturk.com/2010/bilim.teknoloji/teknoloji/01/28/iste.ilk.ipad.incelemesi/
561220.0/index.html
Altıncı His Teknolojisi
Teknolojinin son örneklerinden biri olan 6. His teknolojisi gündelik hayatımızla
dijital ortam arasındaki sınırları kaldırıyor. MIT’de doktorasını yapan Pranav Mistry
tarafından geliştirilen bu sistem 4 parmağınıza taktığınız sensörler ve boynunuza
taktığınız projektör-kamera-ayna karışımı bir cihazdan oluşuyor. Şuan geliştirilmeye
devam edilen bu teknoloji piyasaya sürüldüğünde kullandığımız birçok teknolojik
cihazın yerine geçebileceği düşünülüyor.
Kullanıcıyla dijital ortamı bir araya getiren bu cihaz bilgisayarlarımızda, cep
telefonlarımızda ve kameralarımızda bulunan birçok özelliği barındırıyor:
Örneğin, fotoğrafını çekmek istediğiniz bir yere ellerinizi dikdörtgen şeklinde
(başparmağınızı ve işaret parmağınızı bir araya) getirip birleştirdiğinizde fotoğrafını
çekiyorsunuz.
Saate mi bakmak istediniz? Kolunuzu açıp parmağınızla bir daire çizmeniz yeterli
olacaktır. Saati kolunuzdan yok etmek istediğinizde ise kolunuzdaki saatin üzerine yatay
bir şekilde çizgi çizmeniz yeterli.
Gazete mi okuyorsunuz? Artık gazete okumak çok daha eğlenceli çünkü 6.his cihazı
okuduğunuz gazetedeki fotoğrafları sizin yerinize online olarak arayıp fotoğrafın
üzerinde video olarak gösteriyor.
Mesela kitapçıdasınız, elinize bir kitap aldınız ama kitap hakkında hiçbir bilgiye sahip
değilsiniz. 6.his teknolojisi sayesinde kitaba dokunduğunuzda elinizdeki sensörler
yardımıyla kitap hakkındaki tüm bilgilere ulaşabilirsiniz.
Taksidesiniz ve havaalanına gidiyorsunuz uçağınızın ne zaman kalkacağını mı merak
ediyorsunuz? Uçak biletinizi çıkartıp 6. his cihazını kullanmanız yeterli olacaktır, biletin
üzerinde uçağınız hakkında tüm bilgiler güncel olarak yazacaktır.
Herhangi bir yüzeyi kullanıp orada fotoğraflarınızı düzenleyebilir, maillerinizi kontrol
edebilir, haritaya bakabilirsiniz.
Yeni bir insanla mı tanıştınız? Onun hakkında bir şey bilmediğinizi düşünmeyin sadece
adını ve soyadını bilmeniz onu tanımanız için yeter. 6. his cihazı tanıştığınız kişinin blog
sayfasındaki bütün bilgileri o kişinin üzerine yansıtıyor. Arkadaşlarınızla otobüste ayakta
giderken, durmak yerine daha eğlenceli şeyler yapabilirsiniz. Örneğin cihazın projektörü
yardımıyla yere sanal bir top yansıtıp oynayabilirsiniz.
Eskiden olsa bir metni bilgisayara geçirmek için saatlerce uğraşırdık ama şimdi bu
teknoloji sayesinde kâğıttaki bir yazıyı elinizle tutarak bilgisayar ekranına aktarıp
yazıcıdan çıkartabiliyoruz, aynı zamanda da o bilgileri değiştirebiliyoruz.
Artık şarjınız bittiğinde telefonla konuşmak için telefon kulübesine gitmenize gerek yok.
Cihaz sayesinde elinizde oluşacak sanal tuşlarla numarayı girip arama yapabilirsiniz.
Bilgisayarın kapladığı o büyük alan yerine bir beyaz kağıda tek bir kıskaçlı bir kablo
takmanızla kağıt üzerindeki sesleri duyabileceksiniz. Böylece kağıt dokunmatik bir
bilgisayara veya PlayStation’a dönüşebilir. Film izleyebilir veya maillerinizi kontrol
edebilirsiniz.
Peki, bu teknoloji nasıl mı gelişti? Bu cihazın mucidi Pranav, ilk önce dijital ortamla
bağlantımızı sağlan cihazların yapısını incelemiş. Mouse’da bulunan hareketi kontrol
edip bilgisayara aktaran özelliği, eline taktığı bir cihaza yerleştirmiş ve böylece elinin
hareketini bilgisayara yönlendirebilmiş. Daha sonraysa ekranın büyük bir yer
kaplamasından dolayı ekran yerine herhangi bir yüzeyi kullanmak üzere yenilikler yaptı
ve bütün bu gelişmeler sonucu 6.his teknolojisi ortaya çıkmış.
Şuan teknoloji deneme aşamasında olmasından dolayı piyasaya sürülmüyor ama raflarda
yerini aldığında fiyatı tahmini $350 olacak. En son olarak bu ürünün başka bir
özelliğiyse piyasaya sunulduğunda açık kaynaklı kod olacak böylece yeni özellikler
kullanıcılar tarafından geliştirilip dağıtılabilecek… Bilgisayarların kapladığı yerlerden
kurtulmak ve üç cihaz yerine aynı işlevi gören tek bir cihaz kullanmak bize kâr kalacak.
Neval Göksel
Kaynaklar
http://www.ted.com/index.php/talks/pattie_maes_demos_the_sixth_sense.html
http://www.blendernation.com/sixth-sense-technology/
Günümüz Hayali Gerçek Oluyor
Savaşlar insanlık tarihi kadar eskidir ve tartışmasız, dünyada insanlar yaşadıkça savaşlar
devam edecektir. Bunun nedeni insanların hep en iyiye sahip olma istekleridir.
Devletlerin kurucusu olan insanlar, bu özelliklerini devletlere de aktarmışlardır. Bu
sebeple, devletlerin kendi güvenliklerini sağlamak için başarılı olmak zorunda oldukları
en önemli konulardan biri askeri alandır. Bu kapsamda en büyük etken teknolojik
gelişmelerdir. Teknolojinin gelişmesi, yeni silahlar, yeni savunma sistemleri demektir.
Her ne kadar teknoloji geliştikçe savaşlar daha da vahşet dolu bir hal alıyor olsalar da,
bu önüne geçilemez bir durumdur. Eskiden kılıç ve kalkan vardı. Zamanla ateşli silahlar
yaygınlaştı. Ancak düşmanı yok etmek için ona doğru bir maddeyi yüksek hızda atmak
artık eskide kaldı. Artık lazerler savaşları daha da vahşet dolu bir hale getirmek için yeni
teknolojik gelişmelerle hayatımıza girmek üzere.
Boeing firmasının geliştirmekte olduğu bu yeni teknoloji, “Airborne Laser(ABL)” ile
hayatımıza girmiş bulunmaktadır. “Ariborne Laser”, adından da kolayca anlaşılabileceği
gibi bir lazer silahıdır. Çok uzun mesafedeki hedeflerin imha edilmesinde kullanılması
planlanan bu silah, içinde oldukça karmaşık kimyasal bir sisteme sahip bir canavardır.
ABL yapılma amacı, her ülkenin korkulu rüyası olan çok uzun menzilli balistik füzeleri
imha etmektir. ABL’in bu tür füzeleri, düşman hava sahasından çıkmadan yok
edebildiğini göz önünde bulundurursak, bu silahın oldukça başarılı olduğunu
söyleyebiliriz. Öncelikle, bu silahın nasıl çalıştığını anlayalım. ABL, etraftaki füzeleri
tespit etmek için çevresinde oldukça geniş bir alanı tarayabilen gelişmiş sensörlere
sahiptir. Bu sensörlerin biri burunda, diğeri kuyrukta ve diğerleri gövdesinde
bulunmaktadır. Bir balistik füze fırlatıldığı zaman, ona itici gücü veren yakıtı yakmasıyla
oluşan yük derecedeki ısı, bu sensörler tarafından algılanır. Sonra, uçağın tepesinde
bulunan düşük güçteki lazer, balistik füzenin hızı, yüksekliği, yönü ve benzeri
özelliklerini tespit eder. Bu bilgiler, küçük lazerden gönderilen ışınlardan yansıyanların
işlenmesiyle elde edilir. Son aşama olarak, elde edilen bilgilerin kullanılmasıyla uçağın
burnundaki büyük lazer, ilk önce, düşük enerji kullanarak füzeye odaklanır ve yüksek
enerjiyi füzenin neresine yönlendireceğini belirler. Genel olarak füzenin yakıt tankı hedef
olarak seçilir. Bu işlem tamamlandıktan sonra, ABL büyük lazerinin enerjisini yükseltir ve
hedef alınan balistik füzeyi kilometrelerce öteden imha eder.
Her ne kadar mükemmel bir silah gibi görünüyor olsa da, ABL’in birçok dezavantajı
vardır. İlk olarak, ABL balistik füzeleri vurmak için oldukça yüksek enerji kullanmaktadır.
Bu derecede yüksek enerjiyi üretmek ise kolay değildir. Özellikle, henüz yeni
sayılabilecek bir teknoloji olan ABL, şu anda, bilgisayar teknolojisinin emekleme
dönemleri gibi oldukça yavaş gelişmektedir. ABL, bir Boeing-747 400F uçağının
uyarlanmasıyla oluşmuştur ancak, bu koca uçağın içinde, yaklaşık olarak 6 tane minibüs
büyüklüğünde bir sistem, bu yüksek enerjili lazeri üretmek için kullanılır. Diğer bir
deyişle, ilk bilgisayarların koca bir oda boyutunda olmalarını göz önünde bulundurursak,
bu tür yeni sayılabilecek teknolojilerin ne derece dezavantajlara sahip olabileceklerini
daha kolay anlayabiliriz. Diğer bir dezavantajı, sahibine çok yüksek bir fatura
çıkarmasıdır. Böyle bir sistemi oluşturmak başlı başına oldukça pahalıdır. Ayrıca, bu
uçağın havada geçirdiği her dakika, yüksek miktarlara mal olmaktadır. Bunların yanında,
bir savaş esnasında, belki de düşmanın ilk hedeflerinden biri olacak olan bu uçağı
korumak için çevresinde bir filo bulundurmak gerekmektedir. Bu sebeplerden ötürü,
ABL, şu anda bazı dezavantajlara sahiptir.
ABL, her ne kadar dezavantajları bulunsa da, her ülkenin korkulu rüyası olan balistik
füzelere karşı neredeyse kesin bir çözüm üretmektedir. Bir balistik füzeyi tespit ettikten
sonra 8 ile 12 saniye arasında imha edebilmektedir. Lazerinin saatte 1 milyar kilometre
hızla hedefine doğru yol aldığını göz önünde bulundurulduğunda, ne kadar uzaktaki
hedefleri vurabileceğini tahmin etmek zor değildir. Ayrıca, Amerika’da bu proje için 1,6
milyar dolar bütçenin ayrılmış olması, bu projenin ne kadar önemli olduğunun beklide
en net kanıtıdır. Her ne kadar yavaş da dünyamız günden güne değişmektedir. Ancak,
ABL beklide bu değişimin en belirginlerinden birisidir. Günümüzün teknolojileri, eskinin
hayalleriydi. Günümüzün hayalleri ise ABL gibi teknolojiler sayesinde yavaş yavaş da olsa
gerçekleşmektedir.
Onur Berkay Gamgam
Kaynaklar
http://www.tumgazeteler.com/?a=4396410
http://www.boeing.com/defense-space/military/abl/index.html
Future Weapons: AirBorne Laser (http://www.youtube.com/watch?v=6w-ql8msl0U)
Fizy vs Grooveshark: Internet Muzik Pazarında Sıkı Yarış!
Müziksiz yaşayamam mı diyorsunuz? O kadar ileri düzey olmasa da müzik dinlemek
sizin için önemli bir kavram mı? Keyfinizin yerinde olduğunda ya da aksine derdiniz
olduğunda, ve bunun gibi birçok ruh halinde müzik her zaman yanı başınızdadır.
Beethoven'ın da dediği üzere: “Müzik ruhsal ve duygusal yaşam arasındaki
arabulucudur.” Konumuz müziğin toplum üzerindeki önemi değil tabiki de. Bu yazıda ,
müzik paylaşımının internet pazarındaki durumundan bahsedeceğim.
Bilgisayarınızda dinlemek istediğiniz parçaları ayarlamak zor mu geliyor? Ya da
istediğiniz arşive bir türlü ulaşamıyor musunuz? En kötüsü de bilgisayarınızda müzik
için yeterince yer yok mu? Ve belki bir ihtimal -yasal olmayan bir şekilde- şarkı indirmek
hoşunuza gitmiyor mu? O zaman sizlere de Müzik Paylaşım sitelerini kesinlikle
öneriyorum. Müzik paylaşım siteleri size sınırsız (iddiaları o yönde) müzik arşivine
ulaşım sunuyor. Bunlardan en bilinir 2 tanesi, Fizy ve Grooveshark.
Bahsi konu olan bu siteler herhangi bir şekilde bilgisayarınıza bir program kurmadan,
paralı üyelik gerektirmeden, ve iddia ettikleri kadar büyük bir müzik arşivini sunuyorlar.
İhtiyacınız olan tek şey: internet erişimi... Ve her sitenin marketteki diğer rakiplerine
kıyasla, üstünlükleri ve eksiklikleri bulunmakta. Bu yazımda da en çok kullanılan 2
müzik paylaşım sitesinin karşılaştırmasını yapacağız.
Öncelikle ekran görüntülerine yani ara yüz denilen kısımlara bakarsak, Fizy
Grooveshark'a göre çok daha basit durmaktadır ve standart olması gereken seçeneklerle
olanaklarını sunmaktadır. Grooveshark ise daha görsel ağırlıklı olmakla birlikte,
günümüzdeki popüler web tasarım düzeni kullanılmıştır. Ancak her ikisinin de aynı işi
yaptığını, hatta Fizy'nin daha hızlı ve kaliteli sunduğunu göz önünde bulundurursak, bu
karşılaştırmayı bir bakımdan Google – Yahoo karşılaştırmasına benzetebiliriz.
Görsellik dışında bir fark yok mu derseniz de, her iki sitenin de artıları ve eksilerinden
bahsedelim.
Fizy, Grooveshark'a kıyasla daha hızlı bir şekilde aradığınız parçaları buluyor ve size
sunuyor. Bunun nedeni, Grooveshark parçaların birçoğunu kendi veritabanında tutarken,
Fizy tıpkı bir arama motoru gibi internet üzerinde aradığınız kriterlere en uygun olanları
size sunuyor. Veritabanında yaşanacak bazı sorunlar Grooveshark'ın servis hızını
aksatırken, aynı durum Fizy'de pek yaşanmamaktadır.
Video izleyebilme! Fizy'yi Grooveshark'tan bir adım öne taşıyan bir özelliği de aradığınız
kriterlere uygun parçaların haricinde videolar da buluyor ve size sunuyor. Bir uyarı ise
hızlı servis sunmak Fizy'de temel prensip olduğu için videoları yüksek kalitede (HQ-HD)
izlemeyi beklemeyin.
Zamanında Musicovery sitesinin başarılı bir algoritmasını da uyguluyor Fizy. Parça seçimi
ile ilgilenmek istemiyorsanız, ruh halinize göre rastgele ve başarı elde etmiş şarkıların
çalmasını mı istiyorsunuz? Fizy bu özelliği de sunuyor.
Grooveshark'ın renk seçimleri, tasarımları ve kullanıcıya sunduğu görsel olanakları
Fizy'den çok çok daha iyi durumda, bu yadsınamaz bir gerçek. Ve kullanım hızına veya
kolaylığı ile pek ilgilenmiyorsanız Grooveshark daha iyi bir tercih olabilir.
Her iki site de üyeliklerini bedava yaptırıyor ve bütün olanaklarından faydalanmanızı
sağlıyor. İstediğiniz gibi şarkı listeleri oluşturabiliyor, parçaları bunlara göre
gruplandırabiliyor ve istediğiniz zaman dinleyebiliyorsunuz. Şarkıları kesinlikle indirme
gibi bir durumu olmadığı için de yasal olmayan o işe bulaşmıyorsunuz.
Son olarak yapacağım karşılaştırma ise sitedeki reklamlar... Fizy'de en fazla 2 adet
reklam ile karşılaşıyorsunuz bunlardan birini isteğe bağlı olarak siteden
kaldırabiliyorsunuz, diğeri de yukarıda alınmış bir ekran görüntüsünde görüleceği üzere,
çok ufak reklamlardır.
Aynı şeyi Grooveshark için söyleyemeyeceğim maalesef. Grooveshark'ın ilk ekran
görüntüsünde görebileceğiniz üzere, büyük bir kısım reklam için ayrılmış ve bu reklamı
kaldırabilmeniz için aylık 3 dolar ödemeniz gerekiyor...
Basitlikten, kullanım kolaylığından yana olanlar için Fizy, görsellikten ve kullanım
şıklığından yana olanlara da Grooveshark'ı kullanmalarını öneriyorum kısacası...
Bilgisayarlarda müzik arşivleme sıkıntısına son diyorum -tabi internet erişiminiz varsaC. Serkan Baydın
[email protected]
http://serkan.hizdelisi.com
Bilkent IEEE Teknik Proje Köşesi - “Kendimiz Yapalım!”
Bu sayımızda, geçtiğimiz yıl Bilkent IEEE Öğrenci Kolu tarafından “EEE101: Elektroniğe
Giriş Eğitimleri” adı altında düzenlenen eğitimlerin kısa bir tekrarını yapacağız. Kendi
adaptörümüzü (220VAC – 12VDC) yapmak için öncelikle elektrik-elektronik konusundaki
bazı temel prensip ve bilgileri hatırlayalım.
Devre Elemanları

1. Transformatör
Transformatör, iki veya daha fazla elektrik devresini elektromanyetik indüksiyonla
birbirine bağlayan bir devre elemanıdır. Enerjiyi bir devreden diğer devreye
elektromanyetik alan aracılığıyla nakleder. Bunu yaparken birbirine yakın olarak
yerleştirilmiş iki sargıyı kullanır.

2. Diyot
Diyot, ideal olarak yalnızca bir yönde akım geçiren bir devre elemanıdır. Gerçek anlamda
ise, bir yöndeki direnci ihmal edilebilecek kadar küçük, diğer yöndeki direnci ise çok
büyük olan bir elemandır. Direncin küçük olduğu yöne "doğru yön" veya "iletim yönü",
büyük olduğu yöne ise "ters yön" veya "tıkama yönü" denir. Diyot sembolü akım geçiş
yönünü gösteren bir ok şeklindedir.
Diyotlar elektriksel devrelerde doğrultucu, anahtar gibi işlevlerde kullanılırlar. Kesme
voltajları genel olarak 0,6 V civarındadır.
Aşağıdaki resimde, diyotların yarım ve tam dalga doğrultucusu olarak kullanımlarını
görebilirsiniz. Giriş sinyalleri “G”, çıkış sinyalleri ise “Ç” kısaltmalarıyla gösterilmiştir.
İkinci konfigürasyona “diyot köprüsü” denir.
Biz adaptör devremizde, transformatör çıkışından elde ettiğimiz 15VAC sinyalini
doğrultup 15V civarında sabit kalan (olabildiğince küçük dalgalanmaları olan) bir DC
elde etmeye çalışacağız.

3. Voltaj Regülatörü
Voltaj regülatörü, bir voltaj seviyesini otomatik olarak sabitlemeye yarayan elektriksel bir
düzenleyicidir. Giriş voltajı ne olursa olsun çıkıştaki voltajı istenen değerde tutmaya
yarar. Örneğin L7815 regülatörü 18-25 V aralığındaki giriş voltajı ile her zaman 15 V
çıkış voltajı sağlar.
Biz de adaptör devremizde, diyot köprüsünün çıkışındaki (hafif dalgalanmaları olan)
sinyali LM7812 kullanarak 12 VDC’de sabitlemeye çalışacağız.
Laboratuvar Ekipmanları
Adaptör devremizi oluştururken aşağıdaki devre elemanlarından faydalanacağız:

Multimetre
Akım, gerilim ,direnç ölçebilen ve kısa devreyi tespit eden elekronik cihazdır.

Osiloskop
Elektriksel ölçü ve gözlem araçıdır. Gerilim, akım değerlerinin değişimlerini ve genliğini
zamana bağlı olarak grafik halinde gösterir. Bu grafiklerden sinyalin darbe ve boşluk
süreleri, genliği, frekansı ve periyodu elde edilebilir.

DC Güç Kaynağı:
Doğrusal akım ve gerilim sağlayan cihazdır.

Sinyal Jeneratörü
Tekrar eden veya etmeyen sinyalleri istenilen frekans ve genlikte üreten elektronik
cihazdır.

PCB
Üzerine konulan devre elemanlarının iletken su yolları ile birbirine bağlanmasını
sağlayan plakadır. Adaptör devremizi böyle bir kartın üzerine monte etmek, hem tekrar
tekrar kullanılmasını kolaylaştıracak, hem de devreyi koruyucu bir plastik kap içine
koymamıza olanak sağlayacaktır.

Breadboard
Genellikle bir elekronik devrenin prototipini oluşturmada kullanılır, lehim yapmaya gerek
kalmadan tekrar tekrar kullanılabilen bir ekipmandır. Breadboardu, adaptör devremizi
oluştururken her basamakta çeşitli testler yapmak ve devreyi lehimlemeden önce son
kez kontrol etmek için kulanacağız.

Havya
Basit tanımı ile ısıtıcıdır. Lehimleme ucu ve saptan oluşan bir aparattır. Şebeke gerilimi
veya bağlı olduğu istasyondan aldığı DC gerilim ve rezistans vasıtası ile içindeki ucu
ısıtır. Bu sıcak ucun lehime teması ile lehim eritilerek işlem yapılır.

Lehim teli
Eritilmek sureti ile iki metal arasında bağlantı sağlayan, özellikle elektronik baskı
devrelerin (PCB) üzerinde her tür devre elemanının birleştirilmesini sağlayan metal
bileşiktir.
Temel Prensip ve Kavramlar

Ohm Kanunu
Bir elektriksel devredeki voltaj, akım ve eşdeğer direnç arasında bağlantı kurar. Buna
göre: V=I.R veP=I2.R=V.R olarak ifade edilebilir.
Adaptör Devresi
Yukarıdaki temel bilgileri kullanarak aşağıda şeması verilen devreyi önce breadboard,
daha sonra da kalıcılaştırmak üzere PCB üzerine kuracağız.
Burada, girişe şebeke voltajı verilmesiyle 12VDC’lik bir çıkış sinyali veren bir devre
gösterilmektedir. Soldan sağa parça parça inceleyelim.

Parça 1 (kırmızı):
220VAC’lik girişi 15VAC’ye çeviren transformatör devresi .
Malzemeler: 220:15 transformatör

Parça 2 (yeşil):
15VAC’yi doğrultup küçük dalgalanmaları (“ripple”) olan bir DC sinyaline çeviren diyot
köprüsü + kapasitör devresi.
Malzemeler: 4 x 1N4001 diyot, 100 uF kapasitör

Parça 3 (mavi):
Dalgalanmaları ortadan kaldırarak 12 VDC’lik bir çıkış veren voltaj regülatörü devresi.
Malzemeler: LM7812 voltaj regülatörü
Bu parçaları birleştirdiğimizde (“giriş” kısmına sıradan bir güç kablosu ve “çıkış” kısmına
da çalıştırmak istediğimiz elektrikli alete uygun bir aparat yerleştirerek) ev veya
okulumuzdaki herhangi bir prizi, 12 VDC ye uygun cihazlarımızı çalıştırmak için
kullanabiliriz!
Çise MIDOĞLU
[email protected]
F1 arabasından bile hızlı bir efsane: Bugatti Veyron 16.4
Le Mans dünyanın en büyük otomobil dayanıklılık testi kabul edilmektedir. Fransa’da
düzenlenen bu dayanıklılık testleri 1923’ten bu yana yapılmaktadır. 24 saat aralıksız
süren Le Mans Yarışları; Porsche, BMW gibi firmaların katılımıyla gerçekleşmektedir.
1939 yılında Le Mans Yarışı’nı kazanan ve Bugatti firmasını bir adım daha ileriye götüren
pilot Pierre Veyron’u onurlandırmak için, Bugatti firmasının ürettiği dünyanın en hızlı
otomobiline Veyron ismini verilmiştir.
2001 yılında Volkswagen genel müdürü Ferdinand Piech’in Cenevre Otomobil Fuarı’nda
verdiği, dünyanın en hızlı ve en pahalı arabasını üretmek sözü, 2005 yılında hayata geçti
ve ilk üretilen güvenli Bugatti Veyron, Tokyo otomobil fuarında tanıtıldı. Bu 4 yıllık süreç
tabiki Bugatti firması için hiç de kolay olmadı. 2003 yılında tamamlanan ilk Veyron, test
sürüşlerinde devrilince üretimine ara verildi, bunun üzerine de dünyanın en hızlı
otomobili sözünü veren Ferdinand Piech emekli oldu. Yerine gelen yeni genel müdür
Bernd Pischetsriedger, Veyron üretimini hızlandırdı ve sonuç olarak 2003’den daha
yavaş ancak daha güvenli ve takla atmayan bir Bugatti Veyron ortaya çıktı. Elbette bu
süreç firma için oldukça maliyetli oldu. Bugatti Veyron, Volkswagen firması için yaklaşık
2,5 milyon Avro’ya mal oldu.
İlk üretildiği zaman yalnızda 300 adet piyasaya sürülmesi kararlaştırılan Veyron’a 4 ay
içinde 45 adet sipariş gelince bu sayı 1000’e çıkartılmış ve bu 1000 aracın üretileceği
süre de 8 sene olarak belirlenmiştir.
Dünyanın en yüksek hızlı otomobili olarak adlandırdığımız Bugatti Veyron, en yüksek
hızına 2005’te test sürüşünde Ehra-Liessen pistinde, saatte 407km. yaparak erişmiştir.
7 ileri tiptironik vitesi bulunan Veyron motoru 16 silindir ve 64 valften oluşmaktadır.
Pistonların hızı ise saniyede 18 metredir. Bunun yanında motor hacmi 8 litredir. Bu
özellikleri ile Veyron, 1001 beygirlik bir güç üretmekte buda onu geçilmez yapmaktadır.
Eminim bu özelliklerle, aklına ilk olarak bu otomobilin ne kadar benzin yaktığı sorusu
gelenler olmuştur. Araç ortalama 100 km’de 33 litre benzin yakıyor. Tam performans
kullanıldığında ise 100 km’de 100 litre benzin tüketiyor. Aracın deposunun 100 litre
olduğu göz önünde bulundurulursa, bu deponun 12 dakikada boşalması anlamına
geliyor.
Aracın boyutlarına gelecek olursak, Veyron, 4462mm uzunluğunda, 1998mm
genişliğinde ve 1159mm yüksekliğinde. Bunun yanında aracın boş ağırlığı 1888kg.
Ayrıca 4 x 4 olan aracın aks uzunluğu 2710mm.
Araçta bulunan bazı teknolojilere gelecek olursak, Veyron hızlandığı zaman
direksiyonun ağırlığını arttırarak şoföre büyük bir kolaylık sağlıyor. Çoğu otomobilde
büyük paralar ödenerek sonradan eklenilen bu özellik Veyron’da sabit bulunuyor ve
böylece aracın şoförü daha yüksek hızlarda, daha zor manevraları kaza yapmadan
uygulayabiliyor. Bir diğer teknoloji ise aracın çok kısa sürede çok büyük hıza ulaşması.
Formula 1 mühendislerini bile şaşırtacak şekilde 100 km/saat hıza 2,5 saniyede
çıkabiliyor. Ayrıca Veyron’un 0 - 300km/sa arasını aldığı süre ile bir F1 otomobilinin
190-300km/sa arasını aldığı süre nerdeyse aynı. Bu örnekte de görülebiliyor ki
Veyron’un hızına F1 arabaları bile yetişemiyor.
Bugatti Veyron’un fiyatına gelecek olursak, 1,2 milyon Avro ile dünyanın en pahalı 2.
Arabası konumunda. 1. Sırada ise 1,61 milyon Avro değerindeki dünyada yalnızca 3 adet
bulunan Koenigsegg Trevita geliyor. Bugatti Veyron’lar dünyanın dört bir yanına dağılmış
20 adet Bentley bayilerinde sahiplerini bekliyorlar.
Murat Nalçakan
CS/II
Kaynaklar:
http://www.bugatti.com/en/veyron-16.4.html
http://bugatti.arabalar.com/veyron/164/1970
http://www.iha.com.tr/haber/galeriwatcher.aspx?aid=979&page=1
http://en.wikipedia.org/wiki/Bugatti_Veyron
İnternet artık Obama'nın ellerinde...
ABD senatosu Başkan Obama’ya interneti acil durumlarda kapatma yetkisi vermeyi
planlıyor. Senato’nun bu kararına göre Barrack Obama internetin ülke güvenliğini tehdit
ettiğini düşündüğü anlarda tüm özel sektör ağlarının kontrolü ABD Başkanına geçecek.
Yasa tasarısının kapsamının tam belli olmaması ve bu özel durumların net olarak belli
olmaması yetkinin analizini zorlaştırıyor. Mesela Obama’nın kızının online bir oyunu
kaybetmesini Obama kişiselleştirip, Obama’nın bütün interneti kapatmasına yol açabilir
mi, zaman gösterecek.
En önemli sorulardan biri de bu sistem bizi nasıl etkileyecek? Görünüşte sadece
ABD’deki kullanıcıları etkileyecek gibi gözükse de, ABD’nin interneti kapatması hepimizi
etkileyecektir. Çünkü Amerika’da yürütülen bütün sitelerin de kapatılması anlamına
gelecektir bu. Obama’nın interneti kapatması çoğu sitenin gereğinden fazla
ağırlaşmasına ve yavaşlamasına neden olacaktır.
Bu sistemin nasıl kurulacağı da bir soru işareti. Amerikan filmlerindeki gibi başkanın
odasında şifre ile girilen bir oda vardır ve bu şifre sadece Amerika başkanı tarafından
bilinmektedir. Hayal edelim ki, kötü adamların füzeleri ateşlemesine sadece 10 saniye
var. 10, 9, 8, 7... Fakat o da ne, bir anda internet bağlantısı gider. Bütün planlar yarıda
kalır. Neden, çünkü başkan son anda odasına girer ve düğmeye basar. Gerçekte pek
böyle olacakmış gibi durmasa da Hollwood’un bunu konu yapan bir film çekmesi
yakındır.
Bu sistem “Kötü” adamları engellese bile bir sürü masum kullanıcı da arada
kaynayacaktır. Açıkçası eğer bir dosya indiriyorsam ve indirmemin bitmesine 5-10
saniye kaldıysa,benim dosya indirmemin bitmesi benim için ülke güvenliğinden açıkçası
daha önemlidir. Obama’nın da internet kullanıcılarının tepkisi ile karşı karşıya kalmamak
için bu sistemi olabildiğince az hatta hiç kullanmayacağını düşünüyorum.
Ayrıca Amerika’nın güvenliğini tehdit edecek güçte bir saldırıyı planlayan kişi, bu
duruma karşı da bir B planı hazırlamış olacaktır. Ayrıca bütün internetin kontrolünü tek
bir noktada toplamak da çok mantıklı bir hareket değil.
Bütün internetin gereksiz yere kapatılabilmesi de çok büyük bir güvenlik soruna yol
açacaktır.
ABD halkı yasa tasarısına şu anda çok büyük tepki duyuyor. Bu yasanın sadece güvenlik
için kullanılmayacağını, internette Obama ve Amerikan hükümeti aleyhindeki haberlerin
kısıtlanmasına giden yolu açacağı düşünülüyor. Ayrıca ABD’nin bu yasa ile bu tip
yasakları ile alay konusu olan Çin ve Kuzey Kore’den bir farkının kalmayacağı, senatonun
kısa sürede aklını başına toplayıp bu yasa tasarısını gözden geçirmesi gerektiği
düşünülüyor.
Böyle bir yasa tasarısının hazırlanmasında, tam olarak kontrol altında olmayan internet,
ulusal güvenlik risklerini arttırıyor. Peki böyle bir yasa cidden işe yarayacak mı, ya da
kullanılacak mı zaman gösterecek? Umarım kullanılması hiçbir zaman lazım olmaz ve
herkes gönül rahatlığı ile interneti kullanabilir.
Cemil Can Coşkun
Photoshopla neler yapabiliriz?
Yıl 1987. Şimdi küçük çocukların bile bildiği Photoshop programı ilk defa MAC
bilgisayarlar için üretildi. Adobe firmasının ilk göz ağrılarından Photoshop; resimleri
montaj etmek, yeni grafik tasarımlar oluşturmak kullanılıyor. Photoshop programı ile tshirt üzerine kendi dizaynınızı tasarlayabilip, web sitenizin grafik alt yapılarını
tasarlayabilirsiniz... Sadece bunlarla sınırlı değil, yapacaklarınız hayal gücünüzle sınırlı...
Bu programı biliyorum demek gerçekten çok zor, çünkü ne zaman başka birisini bu
programı kullanıyorken görünce yeni tarzlar, yeni yöntemler öğreniyorsunuz.
1990 Yılında Photoshop un 1.0 versiyonu yayınlandı. O zaman şimdiki fiyatından çok
daha pahalı olarak son kullanıcıya sunulmaktaydı. Tabii o zaman için en pahalı bilgisayar
ürünlerinlerinden olan tarayıcı ile uyumlu olması da en büyük artısıydı. Günümüzde ise
Photoshop un 11.0 (CS4 ) versiyonunu kullanabilirsiniz.
O zamandan bu zamana değişen bir çok şey var. Fotoğraf üzerinde kullanabileceğiniz
efekler, yeni fırça özellikleri, katmanlı ve geri resmi silebilen silgiler ve daha fazlası...
Eğer farenizin ve bileğinizin gücüne inanıyorsanız kendi resminizi çizmeniz için birçok
fırça mevcut CS 4’ te.. Ayrıca dokunmatik ekran özelliğine sahip bir bilgisayarınız varsa
özel kalemlerle sanki kağıda çiziyor gibi kendi dizaynlarınızı özgürce tasarlayabilirsiniz.
Photoshop'un en büyük artılarından biri bir çok resim formatını destekliyor. Kullanmak
istediğiniz başka bir platform için hangi resim formatı daha uygunsa o formata hızlı ve
başarılı bir şekilde çevirebilirsiniz.
Katmanlı dizayn yapısı (Layers) Photoshop 3 versiyonu ile kullanıcılara sunulmaya
başlandı. Böylece istediğiniz katman için bir dizayn yapıp daha sonra bunlardan
istediğinizi geri planda veya ön planda tutabilirsiniz. Ayrıca düzeltmek istediğiniz şeyleri
kolaylıkla tekrar eski haline getirebilirsiniz veya tekrar üzerinde çalışabilirsiniz.
Şu aralar bir resimi veya fotoğraf üzerinde dijital olarak çalışmak isteyen herkesin tercih
ettiği ve artık neredeyse günlük yaşantımızda fiil olarak bile kullandığımız photoshop’ u
sevmeyenler de var . Amatör fotoğrafçılar çektikleri fotoğrafları photoshop ile çeşitli
efektlerle zenginleştirebiliyorlar. İstemedikleri ışıkları ortadan kaldırabiliyorlar veya yeni
gölgeler oluşurup fotoğrafı kesebiliyorlar. Bazı fotograf eleştirmenleri ise bunu etik
bulmamakla beraber, bazı çevreler ise bunu da ayrı bir beceri olarak değerlendirebiliyor.
Photoshop sadece iyi amaçlar kullanılmayabiliyor. Biriini fotoğrafla tehdit etmek
isteyenlerin vazgeçemediği montaj programlarından biri de Photoshop. Özellikle aynı
mekanda birbirlerine yakın açılarla çekilmiş iki fotoğrafı sanki iki farklı karedeki insanlar
yan yanaymış gibi montajlamanız sadece 5 saniyelik bir işlem photoshopda...
Son zamanlar bir çok ofiste, İstanbul Boğazı’nın bir bütün olarak çekilmiş fotoğraflarını
bulabilirsiniz. Bu işlemi de photoshop ile yapabilirsiniz. Ayrıca en yakın arkadaşlarınıza
güzel kartlar hazırlayabilir veya iş yeriniz için duyurularınızın bulunduğu bir poster
dizayn edebilirsiniz.
Bu kadar konuştuktan sonra photoshop u nereden ve nasıl satın alabileceğinizi
anlatmanın zamanı geldi galiba. Photoshop a sahip olmanız için tek yapmanız gereken
şey şu siteye girip kredi kartınızı hazırlamak :)
(http://www.adobe.com/products/photoshop/family/) Fiyatı ise 699 US$. Tabiki
Photoshop a sahip olmadan önce emin olmak istiyorsanız, 1 aylık deneme sürümü
internet sitelerinde mevcut.
Siz de hayatınıza küçük renkler katmak istiyorsanız Photoshop la tanışmalısınız...
Deniz Akkaya
Nedir Bu GRC?
Tam adı Graduate Researh Conferance olan GRC, Bilkent Üniversitesi Elekrik Elekronik
Mühendisliği Bölümü yüksek lisans öğrencilerinin proje ve araştırmalarını tanıttığı
konferans şeklinde gelişen bir etkinliktir. Bu etkinlik, Bilkent Üniversitesi Elektrik
Elektronik Mühendisliği Bölümü ile Bilkent IEEE Öğrenci Kolu’nun tarafından ortaklaşa
düzenlenir.
3 Mart 2009 Çarşamba günü üçüncüsü düzenlenen GRC’de 6 farklı oturum yapıldı. Bu
oturumlar;

Telekomünikasyon

Robotik

Sinyal ve görüntü işleme

Nanoteknoloji

Kontrol Mühendisliği

Elektronik

Elektromanyetik

Biomedikal Mühendisliği alanlarındaydı.
Her oturumda Elektrik Elekronik Bölümü Lisansüstü öğrencileri araştırmalarını
anlattıkları 15’er dakikalık sunumlar yaptılar. Bu sunumlar gerek Bilkent
Üniversitesi’nden gerekse diğer üniversite ve kurumlardan gelen izleyiciler tarafından
takip edildi. Her sunum belirlenen juri tarafından oylandı. Oylama kriterleri; sunum
düzeni, sunulan konuyu kavrayışı, sunum verme yeteneği, anlaşılırlığı arttırmak için
kullanılan görsel ögelerin etkileyiciliği, zamanı iyi kullanma ve ingilizce yeterliliği. Her
sunum, her kriter 5 puan olmak üzere toplam 30 puan üzerinden değerlendirildi.
Toplamda 46 tane lisansüstü öğrencisinin sunum yaptığı konferansın jüri üyeleri
arasında Aselsan’dan gelen yetkililerin yanı sıra, bölüm başkanı Prof. Ayhan Altıntaş,
Nanoteknoloji de büyük başarılara imza atmış Prof. Ekmel Özbay ve 3DTV projesi
koordinatörü Prof.Levent Onural gibi değerli isimler yer aldı.
Bu sununumların yanında GRC de, iki tane farklı poster oturumu oldu. 45 farklı posterin
bulunduğu poster oturumlarında, EE yüksek lisans öğrencilerinin araştırmalarını resim ve
yazılarla anlattıkları posterler konferans alanının çeşitli yerlerine asıldı. Poster sahibi
öğrenciler, hem birbirinin araştırmalarını inceleme fırsatı yakalarken hem de
araştırmalarla ilgilenen katılımcılara araştırmalarını birebir anlatma şansı yakaladı.
Sunumların ardından, bölüm hocaları Bilkent Üniversitesi Elektrik Elektronik
Mühendisliği’nin yüksek lisans programının içeriğinden, işleyişinden, yüksek lisans
yapılabilecek konulardan ve bu programa katılacak kişilerin sağlaması gereken
kıstaslardan bahsetti.
Lisansüstü Bölüm Tanıtımının ardından, gün boyunca yapılan konferans ve poster
sunumlarının juri tarafından değerlendirmesi ile ödül almaya hak kazananlar açıklandı.
Sunumda birinciliği Mert Pilancı, ikinciliği Selim Ölçüm alırken, üçüncülüğü ise M. Deniz
Aksoy ve Erdem Ulusoy paylaştı. Bu sene ilk defa verilen poster ödülüne ise Aslı
Ünlügedik layık görüldü. Jüri tarafından ödüle layık görünen araştırmaların ve en iyi
posterin konusu şu şekilde:

Mert Pilancı- Uncertain Linear Equation

Selim Ölçüm - High Power Capacitive Micromachined Ultrasonic Transducers

Erdem Ulusoy - Light Field Synthesis with Coarsely Quantized Spatial Light
Modulators

Deniz Aksoy - Fast Force Spectroscopy Using Bimodal Frequency Modulated
Atomic Force Microscopy.
Ödüllerini rektör ve aynı zamanda elektronik bölümü öğretim görevlisi olan Prof.
Abdullah Atalar’dan aldılar.
Lisansüstü öğrencilerinin bilgi ve deneyimlerini katılımcılarla paylaştığı GRC’de,
katılımcılar eğlenceli ve bilgi dolu bir gün geçirdiler.
Ayrıntılı bilgi için:
http://ieee.bilkent.edu.tr/~grc/ adresini ziyaret edebilirsiniz, bir sonraki GRC’de
görüşmek üzere...
N. Elif Kurt
Eskilerle Sohbet
Dünyanın en büyük mesleki ve teknik kuruluşu olan IEEE[1], dünyadaki yayınların
%30’una yakınını bünyesinden çıkarır. VHDL, Verilog, Ethernet gibi teknolojik konularda
standartasyon yapar. Dünya çapında konferanslar düzenler. Bu sayıda IEEE’nin 1855 tane
öğrenci kolundan biri olan Bilkent IEEE’nin emektar üyeleri ile IEEE’yi sağladığı yararları
ve IEEE’nin kişisel gelişimlerindeki rolünü konuştuk..
Teknoloji101: Merhaba arkadaşlar, hepiniz hoş geldiniz kısaca kendinizden bahseder
misiniz?
Deniz Akkaya: Ben Deniz Akkaya, 2008-2009 döneminde Bilkent IEEE Başkan
Yardımcısıydım. 3 sene IEEE’de gönüllü olarak çalıştım.
Serkan Baydın: Ben C. Serkan Baydın. 2006-2007 döneminde aktif üyelik, 2007-2008
Başkan Yardımcılığı, 2008-2009 Başkanlık, bu sene de mentorluk[2] yapıyorum. Ayrıca
bu sene IEEE Türkiye Kolları Öğrenci Temsilcisiyim.
Bekir Topaloğu: Ben Bekir Topaloğlu. 2007 yılında IEEE’de görev almaya başladım. O
dönemlerde “Kurumsal İlişkiler ve Sponsorluk Komitesi” yoktu. Yeni bir koordinatörlükle
göreve başladım.
SB: Kendine pozisyon açtı..
Yavuz Kozak: Ben Yavuz Kozak, 2007-2008 Başkanıyım. 2005 yılında IEEE’ye girdim,
2006 yılında aktif üyeydim, 2006-2007 yılında Teknik Komite başkanlığını yaptım,
ardından başkan oldum, şimdi de danışman olarak devam ediyorum.
Hepinizin eğlenceli, güzel hikayeleri vardır, şöyle girdim böyle girdim diye..
DA: Serkan başlasın..
SB: Yavuz başlasın..
YK: Benim girişim aslında nasıl oldu... Bir sınavdan çıkmıştım.. Ortalıkta dolaşırken pizza
var demişlerdi. BCC’nin zemin katına gittik, pizza felan yedik. Noluyor burda bir bakalım
dedik, IEEE toplantısı var dediler. Çünkü IEEE toplantısı deyince o zaman kimse
gitmiyordu. İnsanları, pizza var diye çağırmışlardı. O arada insanlar IEEE’den bahsetti. O
şekilde girmiş olduk IEEE’ye..
SB: Ben bundan önce başka öğrenci topluluklarında çalışıyordum. O arada, bizim sınıfta
dediler ki, IEEE diye bir şey var. İyi dedim, gittik tanışma toplantısına. Servise
yetişeceğim diye koşuyordum ki önüme biri atladı: Yasemin ... O dönemki başkanımız
Yasemin..
BT: Yasemin de izleyecek ona göre konuş... =)
SB: Yasemin önüme atlayıp, önümü kesti tanışalım diye. Önüme atlamasaydı belki şuan
sizinle olmayabilirdim, büyük konuşmayayım ama.. Benim IEEE tanışmam Yasemin’in
önümü kesip, her işi bana yaptırması ile başladı.
Bekir senin böyle bir hikayen var mı?
BT: Hikaye... Valla benim nasıl oldu; birinci sınıftaydık yine. Doğudan merkez kampüse
yeni gelmiştik. Birçok kulüpten mail geliyor, böyle bir heyecan... Baktık IEEE diye
uluslararası bir organizasyon var. Ondan sonra Yasemin, Serkanlar felan derken, öyle
kaptırdık geldik.
DA: Benim,çok komik.. =) Beni ilk defa Serkan kulübe dahil etti. Bir gün ben bi yerden
çıkmıştım, abi illa gel toplantı var dediler.
SB: Niye çağırdım, çünkü photoshop işi vardı.
DA: Ben içeri girdim, böyle çok ciddi bir yer bekliyorum .. İçeri girdim Serkan’ın ilk lafı “
İşte bu da Deniz Akkaya”, herkes“vuuuuu”diye döndü. Ondan sonra devamı geldi,
Yasemin felan vardı.
SB: Yasemin varmış IEEE onun etrafında oluşmuş böyle :P
Hepiniz gerçekten çok iyi arkadaşlıklar kurmuşsunuz, IEEE nin size ne kazancı oldu?
YK: Ben başlayayım.
DA: Çalışan biri olarak sen başla...
YK: IEEE’ye dışardan baktığınızda insanlar; ilk olarak IEEE’yi elektronik topluluğu olarak
görünüyor. İki, insanların sadece teknik şeylerden konuştuğu, sıkıcı işlerle uğraştığı
düşünülüyor, bu da yanlış.. Yani IEEE, benim inanılmaz çevremi genişletti.. Sadece kendi
dönemimden arkadaşlarım vardı, biraz bizim dönemin şansızlığına IEEE’de genelde
yalnız kaldık biz, ama kendimden alt dönemler, onların alt döneminden inanılmaz fazla
çevre edindim kendime. Bu sadece okul içinde bir çevre değildi, okul dışında Ankara’da
çok fazla çevremiz oldu. Türkiye’ye açıldık, Türkiye’den çok fazla çevremiz oldu.
Yavuz sen çok çevre edindiğinden bahsettin. Serkan sen söyler misin çevre edinmek bize
ne kazandıracak?
SB: Yavuz’un söylediklerine artı olarak söyleyebileceğim... Şöyle bir olay var, IEEEE nin
networking[3]dediğiniz olay gerçekten işe yarıyor. Gerek yurtdışı olsun, gerek Türkiye
çapında arkadaşlarınız olsun, kafanıza bir şey takıldığında direk o kişiye mail
atabiliyorsunuz. En basitinden, Deniz, (Akkaya) İngiltere’de master programı hakkında
bir şey sormak için, İngiltere’deki bir arkadaşımıza bir maili çok rahat bir şekilde
atabiliyor. IEEE olmasaydı öyle birini tanıyabilcek miydi, tanımayacaktı. Mesela ben, bu
aralar yaptığım iş başvurularının yarısından çoğu IEEE’den tanıdığım kişiler sayesinde
oluyor. Yani o kişilerden tavsiye alarak ya da o kişilerle görüşerek iş başvurlarımı
yapyorum. Arkadaş edinmenizin yanı sıra, IEEE kariyer kısmında da çok işe yarıyor.
Kariyer dedik, içimizden tek çalışan sensin Yavuz.. Ne faydasını gördün IEEE’nin ?
YK: Ben şu artısını gördüm; her zaman kurduğu bu ağ, gerek iş yerinde olsun, gerek
okulda olsun her zaman bir artı sağlıyor. Ben işe girdiğimde Bilkent’ten gelen herkesi
tanıyordum, ODTÜ’den de gelen herkesi tanıyordum. ASELSAN’ da çalışıyorum bu arada.
Buradaki insanlarla olan bağlantılarımız şu işe yaradı: Şunu hatırlıyorum bir gün üst
kademelerden birisi, bir yardım isteğinde bulundu benden, yapacağı bir sunum için
bizden(IEEE) yardım istiyordu. Bilkent IEEE’ye danıştım bu konuda nasıl yardım
edebilirsiniz diye, sunumu Bilkent IEEE ile beraber hazırladık . Daha sonra, herhangi bir
şekilde yardıma ihtiyacınız olursa, sponsorluk da dahil bana gelmenizi istiyorum dedi.
IEEE Türkiye’de yurtdışında olduğu kadar tanınan bir oluşum değil, yurt dışına
gittiğinizde ya da yurtdışı ile iş yapan bir şirkette çalıştığınızda IEEE’nin artısını daha
fazla görürsünüz.
BT: Kulübün kattıklarından konuşuyoruz. Serkan ve Yavuz az önce “networking”
kısmından bahsettiler aslında. Bence olayın farklı bir boyutu daha var onu da söylemek
lazım. Bütün öğrenci kulüplerinde kazanabileceğin bir takım şeyler var, burası onları
kazanabileceğimiz çok iyi bir yer. Ne mesela, burası kendi başınıza kurduğunuz veya
arkadaşlarınızla kurduğunuz, bir şirket bir organizasyon gibi bir yer. Bütün sorumluluk
sizin üzerinizde, siz birbirinize karşı sorumlusunuz, kendinize karşı sorumlusunuz. Bu
yüzden burada bir iş nasıl yapılır, bir iş takım halinde nasıl yapılır, kendi aranızda işler
nasıl olmalıdır, bir işten hem nasıl keyif alırsın hem nasıl iyi bir iş ortaya çıkarırsın gibi
bir çok şey öğreniyorsun. IEEE, bunları çok yakından gözlemlediğim ve öğrendiğim bir
yer aslında.. Bu yüzden hem çok iyi bir staj, hem çok iyi bir iş tecrübesi master
programı, bir çoğunun yerine geçen bir şey oluyor IEEE, bu kadar büyülü bir şey yani . Ve
bunu sadece okurken, gönüllülük esasına dayanarak yapıyorsunuz, bu açıdan çok
kıymetli bence. Bir defa, Türkiye’deki bütün IEEE kollarından insanlarla tanışıyorsunuz,
onlarla bir arada oluyorsunuz yurtdışında kongrelere katılıyorsunuz orada insanlarla
tanışıyorsunuz. Bu size ayrı bir güven katıyor, tecrübe katıyor, bunu daha sonra işte iş
başvurusu, master başvurusu yaparken anlattığınızda insanlar bunu takdir ve ilgi ile
karşılıyor, o açıdan bu Bilkentteki 4-5 yılın dolu dolu geçmesini sağlıyor, bizlere tecrübe
katıyor.
Sen de İngiltere’ye gitmiştin değil mi kongreye?
BT: İngiltere’deki kongreye katılmıştık. Çok farklı bir tecrübeydi. IEEE’yi anlamamız
ordaki insanlarla tanışmamız, Türkiye’deki kolları temsil etmemiz, gezmemiz
tozmamız... Aslında söyle bir konuda da faydası var, biz oraya Türk kolları temsilcileri
olarak gittiğimizde, bizleri aramızda çok kaynaştırıyor, diğer kollarla yakın ilişkiler
kurmamızı sağlıyor. Sonra okula döndüğümüzde, kulüp faaliyetlerinde vakit geçirirken
bir çok işi kolaylaştırıyor.. Birbirinizi çok daha iyi anlıyorsunuz, birbirinizi
tamamlıyabiliyorsunuz. Hem okul dersleri, hem kulüpte, bunun çok iyi bir katkısı oluyor,
motivasyon açısından.
YK: Bu arada ben bir şey ekleyeyim, IEEE’nin kattığı kazançlarla ilgili. Bekir söyleyince
aklıma geldi, burda IEEEde inanılmaz bir insiyatif alma yeteneği kazanıyor insanlar. Hani
kendisinin bir şeyler yapamayacağını düşünen insanlar, yaptğı şeylerin değerli
olmadığını düşünen insanları ,sürekli başkasından talimat alıp da bunu gerçekleştirmeye
alışmış olan insanları son derecede geliştiriyor. Kendi kendine bir şeyler yapmayı,
başkaları size sormadan bir şeyler yapmayı ve çalıştığınız işte nasıl daha iyi yapabilirim
diye sormayı öğretiyor. Çalıştığınız iş yerinde inanılmaz büyük bir kazanç oluyor.
Hep bahsettiğimiz Yasemin’in etrafından toplanmış bir çekirdek kadro, ondan önce
Bilkent IEEE 1990 yılında kurulmasına rağmen pek bir şeyler yapamamış ... O döneminde
başlangıç yapmış, çok iyi temeller atmış ve devam etmiş bir IEEE görüyoruz. Elbetteki
zorluklar yaşandı, nasıl üstesinden geldiniz bu zorlukların?
SB: Heralde o zorlukların en büyük cefasını biz çektik ne diyorsun Yavuz? Senin de
dediğin gibi yoktan bir kulübü var ettik. Yani biz öyle bir alanda yarışıyorduk ki diğer
kulüpler dehşet etkinlikler yapıyor, IEEE adını kimse bilmiyor Bilkent’te. Bir de
övünüyorlar, “1990 yılında kurulduk”, diye. Biz de övünülcek bir şeyler yapmaya karar
verdik. O zamanlar Yavuz ile konuşuyorduk. Başka kulüplerin aktivitelerine bakıyorduk .
Yavuz’a dedim “Biz bu kulüplerin seviyesine ne zaman gelebiliriz sence”, Yavuz dedi ki o
kulüplerin seviyesine gelebilmek için 4-5 sene gerekiyor. Yavuz çalıştı ben çalıştım, o
süreyi 2 seneye indirdik.
Şöyle bir şey var bir kulüp olarak, çok büyük etkinlikler yapmakla, hiç etkinlik yapmayan
bir kulübü canlandırmakla kıyaslarsan, ilki hiç bir şey çünkü bir alt yapı oluşturmak
inanılmaz yoruyor bir insanı. Her şeyi sen yapmayabaşlıyorsun, en ufak dosyayı bile sen
yazıyorsun. Ben o yüzden şimdiki yönetimleri çok şanslı buluyorum, onlardan sonraki
yönetimleri de... Çünkü bir altyapı oturmuş olacak, şöyle bir laf vardır “Cefasını biz
çektik sefasını onlar sürecekler”.
Bizim en önemli amacımız şuydu etkinlik yapmak için etkinlik yapmış olmamak, bir
kulüp kurmuş olmak için kulüp kurmamak bizim amacımız, bir arkadaş çevresi ile
başladı bu işler ama, öyle bir topluluk oluşturcaz ki,hem herkesin kişisel gelişimine
yardımcı olmasını istedik, hem adının duyulmasını istedik, hem etkinlerimize bakarsanız,
öyle diğer kulüplerin yaptıkları etkinliklerden farklı olarak, değişik fikirlerin ortaya
atıldığı etkinlikler oluyor.
BT: Bir şeyi sıfırdan kurmak hakketen zor. Biz ilk başta yetkililerle görüşmeye
gittiğimizde hiç bir şirket bizi tanımıyordu. Karşımızdaki Bilkent mezunu, Bilkent’teki 12
yıllık kulüplerle çalışmış, masasında onların bardağı var, kalemi var o insanları ikna
etmek çok zordu. Önümüzde bir başarı hikayesi yok, biz bunu yaptık diyemiyoruz.
Onları bir şekilde ikna ettik, yanımıza aldık. Ondan sonra arkasını getirmek çok çok daha
kolay olcak diye düşünüyorum.
YK:Bir de sıfırdan başlamanın şöyle bir sorunu vardı; yaptığınız her şeyin temelinin
sağlam olması gerekiyordu. Kulübün amacına baktığınızda, neler yapabileceğine
baktığınızda, inanılmaz yüksek potansiyel görüyorsunuz, hiç bir iş yapmıyorsunuz ama
inanılmaz potansiyeli var bu kulübün. İstediğiniz her şeyi yapabilirsiniz , inanılmaz bir
destek alabilirsiniz. Bizden sonra gelenler daha iyisini yapsın diye uğraştık. Yasemin
döneminde de yapmak istediğimiz buydu, yaptığımız her şeyi sağlam bir temele
oturtmak, yaptığımız her şeyi başkalarına anlatmak, nasıl yapılacağını anlamak,
yaptığımız şeylerin sonra eğitimini vermek. O eğitimin, eğitimini vermek. Bildiğimiz her
şeyi başkalarına anlatarak bu noktaya geldik ve bu kadar hızlı ve başarılı büyümenin
başka bir yolu yoktur. Bu aslında çok büyük bir özveridir. Kendi eğlencemizden kıstık,
belki sıkılarak yaptığımız işler oldu..
Şimdi gülüyoruz eğleniyoruz,kulüpte durduğunuz seneler boyunca en komik anınız
neydi bizimle payşır mısın?
BT: Bütün sponsorluk görüşmeleri çok eğlenceli idi. Görüşme öncesi sonrası sonrası, çok
eğlenceli oluyor, mesela bir arkadaşımızın o zaman 2. defa düzenlediğimiz Kariyer
Forum’a 5. defa demesi gibi..
SB: Bir firmaya gittik görüşmeye, yanımda bir aktif üye vardı, şimdi ismini verip rencide
etmeyeyim, görüşmeye gidiyoruz. Tam o sırada binaya girerken telefonu çaldı. O
binasına girdiğimiz yetkililer olduğunu zannetti açar açmaz. “Geldik geldik!” dedi. Ben de
diyorum, görüşceğimiz kişi karşıda, geldik geldik diyor, ondan sonra anladık ki, bundan
sonra görüşeceğimiz şirketten arıyorlarmış.
Baya bir maceramız oldu aslında, şimdi aklıma gelen bir diğer güzel anı da; bizim
Yasemin başkanlığınıı devirdikten sonra –seçimler 1 Mayıs’ta yapıldığı için devirdik
diyoruz- Yavuz’la Mayfest’te gitmiştik. Seçimin ikinci günüydü heralde. Sumo güreşi
yapan insanlar var oyun alanında, Yavuz bana döndü dedi ki; “Serkan gel sumo güreşi
yapalım başkanlığına.” Benim kaybedecek bir şeyim yoktu nasılsa, ben başkan
yardımcısıydım. Sonra döndü, bir bana baktı, ve kaçtı.
Arkadaşlar çok teşekkür ederiz, verdiğiniz bilgiler o kadar değerli o kadar yol gösterici
ki bu röportajı gerek okuyan gerekse izleyen kişiler, IEEE ile ilgili, bir kulüp olmakla ilgili
bir çok şey öğrenecekler...
N. Elif Kurt
[1]
Institute of Electrical and Electronics Engineers
[2]
Herhangi bir iş yerinde farklı görevlerde çalışarak deneyim kazanmış olan, danışan
kişinin hedefine ulaşmasını sağlayacak yolu bulmasına yardımcı kimse.
[3]
Ağ
AFİŞLER