Kasım - Aralık 2015 - PDF Formatında İndir

Transkript

Kasım - Aralık 2015 - PDF Formatında İndir
Sağlık Araç Gereçleri ve Üretim
Çubuk Yolu Güldarpı Köyü 06760 Çubuk / Ankara - Tel: +90 312 827 14 12 (pbx) Fax: +90 312 827 14 14
www.medplast.com.tr / [email protected]
Medplast-S Çare Sağlık Güvenlik Müh. Müş. San. Tic. Ltd’nin bir kuruluşudur.
ÇARE
Sağlık Güvenlik ve Çevre Yönetim Sistemleri
İrem Nurgül Durmuş Karataş
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
[email protected]
30.06.2012 Tarih ve 28339 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe
giren 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, mevzuatta yapılan değişikliklerle, getirilen yükümlülükler
ve uygulama esasları bakımından
güncellenmiştir.
TBMM’de görüşülen ve kamuoyunda
torba yasa olarak bilinin 6495 Sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Resmi Gazete’de
yayınlandı. Bu kanunun 56. maddesi
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanununda bir değişikliği düzenliyor.
İlgili 56 Madde şöyle:
işyeri hekimi bulundurma başlangıç
tarihi 1/7/2016 tarihine alınmıştır.
• 50’den az çalışanı olan tehlikeli
veya çok tehlikeli işyerlerinde iş
güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi bulundurma başlangıç tarihi 1/1/2014
tarihine alınmıştır.
• 50’den fazla çalışanı olan işyerlerinde 1 Ocak 2013 tarihinde devreye
giren yasada herhangi bir değişiklik
olmamıştır.
• 1 Ocak 2013’te devreye giren
bütün şirketlerin Risk Analizi ve Acil
Durum Eylem Planı yaptırma ve tüm
çalışanlarına eğitim verme yükümlülüğünde herhangi bir değişiklik
olmamıştır.
Tüm bunlar da gösteriyor ki; 2013
ve 2014 yıllarında gelen yükümlülüklerimize yenileri de 2016 yılında
eklenecektir. Konunun daha kolay
anlaşılabilir olması için aşağıda hazırladığımız tabloyu inceleyebilirsiniz:
MADDE 56 – 6331 sayılı Kanunun 38
inci maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
a) 6 ve 7 nci maddeleri
1. 4857 sayılı İş Kanununun mülga 81
inci maddesi kapsamında çalışanlar
hariç kamu kurumları ile 50’den az
çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer
alan işyerleri için 1/7/2016 tarihinde,
2. 50’den az çalışanı olan tehlikeli ve
çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri
için 1/1/2014 tarihinde,
3. Diğer işyerleri için yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra,
Buna göre:
• 50’den az çalışanı olan az tehlikeli
işyerlerinde iş güvenliği uzmanı ve
2
Sektörde bir duayen olan ve uzun yıllardır en güvenilir hizmeti veren Ekoteknik İSG’den, Ekoglobal İSG’den ya da hizmete başladığı ilk günden bu
yana büyük başarıyla sektörde dikkatleri üzerine çeken Çare İSG’den detaylı
bilgileri alabilirsiniz.
2016 yılında İSG’de yeni
doğumlar
İçindekiler
06 Ekoteknik İSG 16
PERİYODİK TEST VE
KONTROLLER - İŞ SAĞLIĞI
MUAYENELERİ TIBBİ
TARAMA TEST VE TETKİKLERİ
08 10 12
ÇİN’deki Patlama
2015 Tientsin Patlaması
Kazaların Çevresel ve Teknik
Araştırma Bilim Uzmanı /
A Sınıfı İG Uzmanı Yâdigar Yolcu:
İş Kazaları ve Sosyo
Ekonomik Sonuçları
17
18
19
20
Yayın Kurulu
Doç Dr. F. Nur Eriş, İSG Uzmanı Kemal
Çetinkaya, Uz.Dr. Mehmet Ergin,
Çevre Uzmanı Hüseyin Gelmez,
İş Güvenliği Uzmanı Ziya Koç,
Dr. Tahir Soydal (İş Sağlığı Bilim Doktoru)
Danışma Kurulu
Prof. Dr. Recep Akdur, Yıldırım Akpınar(Çal.
Bak.Eski Teftiş Kurulu Baş.), Prof. Dr. Sefer
Aycan, Uz. Dr. Cebrail Şimşek, Ziya Demir,
Dr. Hınç Yılmaz, Doç. Dr. Tayfun Güngör,
Doç. Dr. Tevfik Pınar, Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu,
Uz. Dr. Engin Tutkun, Prof. Dr. Aytül Çakmak,
Doç. Dr. Mehmet Uğurlu, Doç. Dr. Halil
Murat Ünver, Doç. Dr Yusuf Üste
4
Ahşap ve Ön Yapımlı Çelik ile
Alüminyum Alaşımlı
Bileşenlerden Oluşan Dış Cephe İş İskelelerine Dair Tebliğ
Artık Ahşap Dış Cephe
İş İskelelerinin
Bir Standardı Olacak
Bakan Güllüce, KKTC’li
Bakanlarla Görüştü
Türkiye’de İlk Defa Denizlerde
Radyoaktivite İzleniyor
BM İklim Müzakereleri
Devam Ediyor
22
Bağdaki Üzüme Giderken,
15 Tarım İşçisi Katliam Yaşadı,
Değişiklik Yok, Aynen Devam!
24
A Sınıfı İG Uzmanı Zühal
Erişen: Tarımda İş
Güvenliği / Güvensizliği
28
Prof. Dr. Bülent Gülçubuk:
Tarımda İSG, Tarımda Çalışanlar
İçin Bir Şey İfade Eder Mi
36
Erzurum’daki Atlama
Kuleleri Tekrar ÇÖKTÜ
Görsel Yönetmen
İrem Nurgül Durmuş Karataş
Basım Tarihi: 15.10.2015
Abonelik: Tel: 0 312 344 01 96 (pbx)
Tarım Dosyası Fotoğraflar:
Fotoğraf Sanatçısı Ahmet Ersoy
Ekoteknik İSG Dergisi’nin amacı, iş sağlığı
güvenliği ve çevre konularında özellikle uygulayıcı
konumdakilerin deneyimlerini ve izlenimlerini
belgelemek, birikimlerin paylaşılmasını sağlamak
ve yeni ufuklar açarak başvurulabilecek bir
kaynak yaratmaktır. Üç ayda bir yayınlanır. Yayının
telif hakkı Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve
Çevre Ölçüm Teknolojileri Ltd. Şti’ne aittir. Dergi
içeriğinin tamamen ya da kısmen elektronik,
mekanik veya başka biçimde çoğaltılması
Ekoteknik’in iznine tabidir. Yayınlanan yazı ve
reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir.
Yayın İdare Merkezi
İvedik Cad. No:110 Yenimahalle - Ankara
Tel: 0312 344 01 96 - Fax: 0312 343 66 46
Yayın Türü
Yaygın - Süreli / ISSN: 2146 - 9407
Baskı ve CTP Kalıp
Özyurt Matbaacılık
38
40
41
42
3M İş Güvenliği ve Çevre
Koruma Ürünleri Teknik
Uzman Dr. Dalım Dündar:
Kaynak İşlemlerinde Tehlikeler
ve Kişisel Korunma Önlemleri
Draeger Safety Isaf Shf 2015
4. İSG Fuarı’nda
Draeger Safety’den Ankara
ve İzmir’de Seminer Serisi
ÇSGB Emekli İş Başmüfettişi
E. İş Teftiş İstanbul Grp. Bşk. Yrd.
A Snf İSG Uzmanı Özlem Özkılıç:
Patlayıcı Ortam Bölge (Zone)
Hesaplama İçin Yepyeni Bir
Standart : EN 60079-10-1:
2015 Versiyonu
EKOTEKNİK İSG
DERGİ EKİBİMİZ - KÜNYE
İmtiyaz Sahibi
Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği
ve Çevre Hizmetleri Adına
Halis Yolcu
46
49
50
54
A Sınıfı İG ve Eğitim Uzmanı
Alpaslan GÜRBAY: Savaştan
Üç Kat Daha Tehlikeli
Olan Şey Nedir?
Labina Hosting-Satış Geliştirme
Uzmanı Ferdi Dal: Web Sitenizin
ve Verilerinizin Emin Ellerde
Olmasına Dikkat Edin
Labina Bilişim - Kurucusu
Cemal Kaan Büyükdenizci
Firma Prestiji
LABİNA BİLİŞİM’den
A Sınıfı IG Uzmanı Mansur
Ziya Koç: Herkes H.K. Kadar
Şanslı Olmayabilir...
56
58
YARGITAY KARARLARI:
GEÇİCİ İŞ GÖREMEZLIK
DÖNEMİNDE İŞ GÜCÜ KAYIP
ORANININ % 100 OLARAK
ALINIP GEÇİCİ İŞ GÖREMEZLİK
ÖDENEĞİNİN MAHSUP
EDİLMESİNİN GEREKMESİ
Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı
Uz. Dr. Mehmet Ergin:
İSG Açısından Biyolojik
Tehlike Olarak Belirtilen;
LEGİONELLA PNEUMOPHİLA
(LEJYONER) BAKTERİSİNİN
ÖZELLİKLERİ NEDİR?
62 Uz. Dr. Yasemin Duran:
Mesleki Cilt Hastalıkları
Editör
Yadigâr Yolcu
Kazaların Çevresel ve Teknik
Araştırması Bilim Uzmanı
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
İrem Nurgül Durmuş Karataş
Ekoteknik İSG
İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Dergisi
5
Firmanız için yapılması istenen İŞ SAĞLIĞI MUAYENELERİ TIBBİ TARAMA TEST VE
TETKİKLERİ firmanızı maddi - manevi bir çok riskten korur. İlk işe alımlarda yakalanan bir hastalık ile ya da mevcut çalışan personelde erken yakalanan bir belirti ile
hem çalışan kişinin hayatı kurtulurken,
hem de firmanız ilerde ödeyeceği çok ciddi tazminatlardan korunur.
Kaldırma Aracı Periyodik
Test ve Kontrolleri:
- Vinç Periyodik Test ve Kontrolü,
- Forklift Periyodik Test ve Kontrolü,
- Caraskal Periyodik Test ve Kontrolü,
- Yük Asansörü Periyodik Test ve Kontrolü,
- Lift Periyodik Test ve Kontrolü,
- Transpalet, Kriko vb Periyodik Test ve
Kontrolleri,
- Halat & Sapan Periyodik Test ve Kontrolleri.
EKOTEKNİK İSG Mühendislik Ekibi, yasal olarak
yaptırma mecburiyeti bulunan periyodik test ve
kontroller ile de hizmet sunmaktadır.
Lütfen bu test ve tetkikleri sadece yasal prosedür olarak yaptırmayın, güvenilir kuruluş
EKOTEKNİK ile gerçek testler ve gerçek sonuçlarla insan hayatını ve şirketinizi koruyun.
Bu test ve kontrollerin güvenilir kuruluşlarda, sağlıklı sonuçlarla yapılması sizi ve firmanızı korur.
Lütfen hizmet aldığınız kuruluşa dikkat ediniz.
Basınçlı Kap Periyodik
Test ve Kontrolleri:
- Kalorifer ve Buhar Kazanları Periyodik
Test ve Kontrolü,
- Hidrofor Periyodik Test ve Kontrolü,
- Genleşme Tankı Periyodik Test ve
Kontrolü,
- Boyler Periyodik Test ve Kontrolü,
- Otoklav Periyodik Test ve Kontrolü,
- Kompresör Periyodik Test ve Kontrolü,
- Emniyet Valfi Periyodik Test ve Kontrolü.
Elektrik Tesisatı Periyodik Test ve
Kontrolleri:
- Elektrik ve Aydınlatma Tesisatı
Topraklama Kontrolü,
- Paratoner Topraklama Kontrolü,
- Elektrik ve Aydınlatma Tesisatı
Kontrolü.
Diğer:
- Katodik Koruma
- Havalandırma Tesisatı Kontrolü
- Çelik Halat Yük Hesabı ve Seçimi
Danışmanlık Hizmetleri
6
EKOTEKNİK İSG Tıbbi Tanı Laboratuvarında ve Mobil Sağlık Araçlarında iş sağlığı güvenliği kapsamında ihtiyaç duyulan test ve tetkikler yapılmakta, çalışanlar doktor muayenesinden geçirilmektedir.
Bu Kapsamda Yapılan Testler,
Tetkikler ve Raporlar:
- Ağır ve Tehlikeli İşlerde Çalışabilir
Sağlık Raporu
- Akciğer Grafisi
- Solunum Fonksiyon Testi
- Odyometri
- Portör Taraması
- HBs Ag (Sarılık Taraması)
- Anti HBs
- Tam Kan (18 Parametre)
- Tam İdrar Tahlili
- İdrarda Kurşun
- İdrarda Fenol
- İdrarda Hippürük Asit
- Kanda Kurşun
- Kan Grubu
- Karaciğer Fonksiyon Testleri
- HCV
- HIV Testi
- EKG
- Koruyucu Aşılar
- Göz Muayenesi (Bilgisayarlı) vb.
- Maruz Kalınan Riske Özel Diğer
Tetkik ve İşlemler
Çin’deki Patlama
Çin - Tiencin kentinin liman bölgesinde tehlikeli maddelerin tutulduğu lojistik deposunda 12
Ağustos’ta meydana gelen patlamada 114 kişi hayatını kaybetti.
Bunca can kaybının yanı sıra, maddi olarak da yüzlerce evler, işyerleri, araçlar zarar gördü. Bu
vahim olay “İş Sağlığı Güvenliği” konusunun değerini tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor.
8
2015 Tientsin Patlaması
12 Ağustos 2015’te Çin’in Tientsin
kentinin sanayi bölgesinde 30 saniye
aralıklarla en az iki patlamanın bir
iş kazası nedeniyle gerçekleştiği bir
patlamadır.
İlk raporlara göre, sismik ölçekler
kilometrelerce uzaktan bile hissedi-
len patlamayı 2,3 ve 2,9 büyüklüğünde bir deprem olarak kaydederken
patlamada yüzlerce yaralının bulunduğu düşünülmektedir. Patlama
sonucu duman bulutu yüzlerce metre
yüksekliğine ulaşmıştır.
Çin Deprem Enstitüsü ilk patlamanın
şiddetinin 3 ton, ikinci patlamanın
da 21 ton TNT patlamasına eşdeğer
olduğunu açıklamıştır. Patlamanın
gerçekleştiği yerin yakınında çatlaklar oluşmuş ve bazı binalara elektrik
kesintisi uygulanmıştır.
Depoda tehlikeli madde içeriğine ve
miktarına bağlı görüş mesafesi azalması nedeniyle yangını söndürme
işlemi askıya alınmıştır.
9
2015 Tientsin Patlaması
Kayıplar
Tientsin yönetimine göre en az 700
kişi, ambulansları ve acil servisleri
tamamen dolu olan yerel hastanelere
kaldırılmıştır. Yaralanmaların çoğu
yanıklar ve patlama sonucu oluşan
şok yaralanmalarından oluşmaktadır.
Yüzlerce itfaiye ekibi, ortaya çıkan
yangınla uğraşırken 21 itfaiyeci öldü;
85 itfaiyeci ile de iletişim kesilmiştir.
Fakat 14 Ağustos sabahı 19 yaşındaki
itfaiyeci Zhou bulunup kurtarılmıştır.
Hasar
Bölgede bulunan otomobil ve binalar
şok dalgası yüzünden ağır hasar aldı.
Fotoğraflar ve videolar, depo çevresinde geniş çaplı hasar olduğunu göstermiştir. Yedi lojistik şirketlerin binaları,
yakındaki otoparktaki 800’den fazla
yeni otomobil ile birlikte patlamada
yıkılmıştır. Patlamanın 2 km çevresindeki binaların camları paramparça
olmuş, çatı fayansları düşmüştür.
Yakında bulunan Donghailu İstasyonu,
patlamaların sonucu ağır hasar almış
ve süresi belirsiz olarak kullanıma
kapatılmıştır. Tientsin Metrosunun 9.
hattı, 13 Ağustos’tan beri kapalıdır.
Tientsin Ulusal Süper Bilgisayar
Merkezi patlamalar sırasında zarar
aldığından Tianhe-1A süper bilgisayarı kapatılmıştır. Bilgisayar herhangi
bir zarar almamış ve hâlâ çalışmaya
devam etmektedir.
Çevre Kirliliği
700 tonluk sodyum siyanür, toluen diizosiyanat gibi oldukça zehirli kimyasal
maddeler bu sanayi bölgesinde muhafaza ediliyordu. Bu zehirli kimyasal
maddelerin yayılması ihtimali üzerine,
bölgede yaşayanlar tahliye edildi ve
3500 fazla kişi patlama gecesini barınaklarda geçirdi.
Çin ordusu, bölgedeki havanın zehirli
madde içerip içermediğini öğrenmek
için 200’den fazla kimyasal madde
uzmanı gönderdi.
Çin’in kuzeyinde bulunan Tiencin kentinde meydana gelen patlamada evleri zarar gören bir grup, gösteri düzenledi. Mayfair Otel’in önünde toplanan 100 kadar gösterici, zarar gören evleri için hükümetten tazminat talep etti.
Evleri oturulamaz hale gelen göstericiler, “Hükümet, biz mağdurların zararını karşılamalı” ve “Çocuklar soruyor:
Biz nasıl sağlıklı büyüyeceğiz?” yazılı pankartlar taşıdı.
Göstericilerden bazıları, yaptıkları açıklamada, 114 kişinin hayatını kaybettiği patlamanın meydana geldiği kimyasal madde deposunun evlerinin yakınında bulunmasının yasal olmadığını belirtti.
Diğer taraftan, Çin hükümetinin, iş yerlerindeki güvenlik koşullarının araştırılması ve rapor edilmesi için yetkilileri görevlendirdiği bildirildi.
MAKALE
Yadigar Yolcu
Kazaların Çevresel ve Teknik Araştırması Bilim Uzmanı
A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı
A- Güvenli bir işletmede üretim artıp
maliyet düşecektir.
B-Kazalarda meydana gelen zarar, iş
sağlığı güvenliği için yapılan ödemelerin
yaklaşık 5 katı olacaktır.
İş Kazaları ve
Sosyo Ekonomik Sonuçları
Genel olarak “kaza” kavramı, kasıt söz konusu olmaksızın taksirle meydana gelen,
beklenmedik ve sonucu istenmeyen bir olayı belirtmektedir. Kaza, dıştan ve ani bir
etkiyle meydana gelen ve kişilere zarar veren istenmeyen bir olaydır. Kazanın oluşumunu inceleyen araştırmacıların, ilginç bir açıklama örneği olarak “dik duran domino
taşları” modelini kullandıkları görülmektedir.
Bu modele göre, kaza zinciri faktörleri şöyle sıralanmaktadır:
• Doğa koşulları (doğal yapı)
• Kişisel eksiklikler
• Güvensiz durum ve davranışlar
• Kaza
• Zarar (ölüm veya yaralanma)
Ulusal mevzuatımızda iş kazası, 5510
Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13.
Maddesi’nde tanımlanmıştır.
Ancak bu tanım sadece hukuki bir
tanım olup iş sağlığı ve güvenliği tanımında belirtilen önleme ve korunma
amaçlı teknik bir tanım değildir. Bu
nedenle uluslararası kuruluşun tanımı konunun teknik boyutu açısından
önem arz etmektedir.
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’na göre ise, işyerinde veya
işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut
bütünlüğünü ruhen ya da bedenen
özre uğratan olaydır.
WHO’ya Göre İş Kazası Tanımı:
Önceden planlanmamış çoğu kişisel
yaralanmalara, makinelerin ve araç
gereçlerin zarara uğramasına ve
üretimin bir süre durmasına yol açan
bir olaydır.
ILO’ya Göre İş Kazası Tanımı:
Önceden planlanmamış, bilinmeyen ve
kontrol altına alınamamış olan etrafa
zarar verebilecek nitelikteki olaydır.
1981 Tarihli ve 155 Sayılı İşçi Sağlığı
ve İş Güvenliği Sözleşmesi’ne Ekli
Protokolün Metni:
“İş Kazası” deyimi; iş süresince veya
işten dolayı ortaya çıkan ve ölümle
veya ölümlü olmayan yaralanmayla
sonuçlanan bir olayı ifade eder.
“Meslek Hastalığı” deyimi; iş faaliyetinden ortaya çıkan risk faktörlerine maruz kalmanın sonucu olarak
herhangi bir hastalığa yakalanmayı
ifade eder.
ÖNLEMEK HER ZAMAN ÖDEMEKTEN
DAHA UCUZDUR!
Dünyada her yıl 1,2 milyon insan iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu hayatını kaybetmektedir. 160 milyon çalışan iş kazaları ve meslek hastalıkları dolayısıyla yaralanmakta ve hastalanmaktadır. Oysa iş kazalarının yüzde 98’i, meslek hastalıkların ise tamamı
alınan tedbirlerle önlenebilir.
12
Dünyada her yıl 1,2 milyon insan iş
kazaları ve meslek hastalıkları sonucu
hayatını kaybetmektedir. 160 milyon
çalışan iş kazaları ve meslek hastalıkları dolayısıyla yaralanmakta ve hastalanmaktadır. Oysa iş kazalarının yüzde 98’i,
meslek hastalıkların ise tamamı alınan
tedbirlerle önlenebilir.
İş kazaları ve meslek hastalıklarının
ekonomik maliyeti dünya milli gelirinin
yüzde 5’ine ulaşmaktadır (ILO, 2009:2).
Gelişmiş ülkelerde iş kazaları ve meslek hastalıklarının toplam maliyeti, bu
ülkelerin gayri safi milli hâsılalarının
yüzde 1’ i ile yüzde 3’ ü arasında değişmektedir. Ülkemizde ise bu oran
gayri safi milli hâsılalarının yüzde
4-5 arasında değişmektedir.
EUROSTAT verilerine göre Avrupa
Birliğinde her yıl iş kazalarından
dolayı 5 bin 720 ölüm olayı meydana
gelmekte ve ILO tahminlerine göre
de yine Avrupa Birliği’nde her yıl
159 bin 500 işçi meslek hastalığından dolayı ölmektedir. Her iki tablo
dikkate alındığında, her üç buçuk
dakikada bir işçi işle ilgili sebeplerden dolayı hayatını kaybetmektedir.
KAZALARIN MALİYETLERİ
Kazaların direkt (görünür) ve indirekt (görünmez) maliyetleri bulunmaktadır.
İş kazası ve meslek hastalığı sonucu
Kazaların direkt (görünür) ve indirekt (görünmez)
maliyetleri bulunmaktadır. İş kazası ve meslek
hastalığı sonucu meydana gelen toplam
maliyeti, buzdağı (ayberg) örneğinde
inceleyecek olursak, asıl önemli
maliyetin buzdağının üzerindeki görünen kısımda değil,
suyun altında kalan görünmeyen kısımda olduğunu
görürüz.
meydana gelen toplam maliyeti, buzdağı (aysberg) örneğinde inceleyecek
olursak, asıl önemli maliyetin buzdağının üzerindeki görünen kısımda
değil, suyun altında kalan görünmeyen kısımda olduğunu görürüz.
Buzdağının suyun üzerinde kalan
kısmı yani görünen kısmı (buzdağının
1/3’ü) direkt (görünür) maliyeti, suyun
altında kalan yani görünmeyen kısmı
(buzdağının 2/3’ü) ise indirekt (görünmez) maliyetleri ifade etmektedir.
Direkt (Görünür) Maliyetler:
• İlk müdahale, cankurtaran ve tedavi
masrafları,
• Geçici veya sürekli iş göremezlik ve
ölüm ödemeleri,
• İşçiye veya yakınlarına ödenen maddi ve manevi tazminatlar,
• SGK’ya ödenen tazminatlardır.
VE ASIL ÖNEMLİSİ GERİ DÖNÜŞÜ İMKANSIZ OLAN İNSAN KAYIPLARI,
UZUV KAYIPLARI, MESLEK HASTALIKLARI VE BUNLARIN ÇALIŞANLAR,
AİLELERİ VE TOPLUMDA OLUŞTURDUĞU HASARLARDIR.
İndirekt (Görünmez) Maliyetler:
• İşletmenin, makinelerin ya da fabrikanın bir bölümünün ya da tamamının
kaybedilmesi (İş günü kaybı),
• İşçinin üretimde çalışmaması nedeniyle iş gücü kaybı,
• Mahkeme masrafları,
• İşe yeni bir işçinin alınması gerekiyorsa, veriminin düşük olmasının
getirdiği maliyet,
• Kazanın getirdiği fazla mesainin
maliyeti,
• Kazanın olduğu bölümde işin durması nedeniyle zaman ve maliyet kaybı,
• Proses, makine veya tezgâhın kısmen ya da tamamen zarar görmesi
nedeniyle onarım ya da yeni makine
alımının getirdiği maliyet,
• Ürünün ya da hammaddelerin zarara uğraması,
• Çalışanların moral bozukluğu nedeniyle dolaylı ya da dolaysız olarak işi
yavaşlatmaları,
• Yeni işçi alımı gerekiyorsa, işçiye verilen eğitim ve işçinin işi öğrenmesi esnasında geçen sürenin getirdiği maliyet,
• Bürokratik işlemlerle ilgili harcanan
zaman ve maddi kayıp,
• Siparişin zamanında teslim edilememesi nedeniyle uğranılacak kayıplar,
Ve asıl önemlisi geri dönüşü imkansız
olan insan kayıpları, uzuv kayıpları,
meslek hastalıkları ve bunların çalı-
14
şanlar, aileleri ve toplumda oluşturduğu hasarlardır.
Sosyolojik Etkiler
Ülkemizde, babasını iş kazasında
kaybetmiş çocukların yılsonunda
aldıkları karnelerini, onlar için yazdıkları mektupları, yaptıkları resimleri
babalarının mezarına götürdüklerini
basın ve yayın organlarından sıkça
görüyoruz. Babası yerine kara toprağa
sarılan o minicik çocuklar, eşler, anneler, babalar, kardeşler bu durumda
yaşamlarını hangi koşullarda devam
ettiriyorlar.
Türk aile yapısında evin direği güven
kaynağı olan babanın yokluğunu doldurmak imkânsız, en azından bu güven
ve sevgi yoksunluğu bile çocukların
hayata 1-0 yenik başlaması demek.
301 canı kaybettiğimiz SOMA ve 18
canı kaybettiğimiz ERMENEK maden
faciasından sonra yetim kalan çocuklar, dul kalan eşler, evladını yitirmiş
anne babalar ve hatta Soma ve Ermenek halkı hayatlarını nasıl idame ettiriyorlar. İşte asıl etkisi yıllar sürecek
toplumsal travmalar ve önemli olan
bu yaraların sarılmasıdır.
Bu yaraları, devlet ve toplum olarak
saramasak o minicik çocukların birer
suçlu olarak karşımıza çıkmalarına
hiç şaşırmamak gerek. Toplum ve aile
yaşamında zaten zor bir role sahip
kadınlar eşlerini kaybettiklerinde bir
statü kaybına uğramakta aynı zamanda kaybedilen ekonomik gücün altında
kalarak iyice ezilmektedirler. Ekonomik güçteki kayıplar sadece çocukları ve kadınları değil o mahalledeki
bakkalı ve manavı ve tüm kasabayı
etkilemektedir.
Daha geniş anlamda baktığımızda iş kazalarında dünyada ön sıralarda yer alan
ülkemizde iş kazaları sonucu oluşan
travmalar tüm toplumu etkilemektedir.
Sosyal Güvenlik Kurumu 2014 yılı
verilerine göre ülkemizde kayıt dışı
çalışanların oranı yüzde 35’dir. Bu kadar kayıt dışı çalışanı olan ülkemizde
iş kazaları sonucu maddi ve manevi
tazminlerin ne kadar yetersiz olacağı
daha da acı bir gerçektir.
Daha sağlıklı ve geleceğe umutla
bakan bir toplumda yaşamak istiyorsak; öncelikle kayıt dışı istihdamın
önlenmesi, iş sağlığı ve güvenliği
eğitimlerinin yeterli ve etkili bir şekilde verilmesi, çalışanların sosyal ve
ekonomik olarak iyi koşullarda çalışmasının sağlanması, sosyal güvenlik
ağının tüm toplumu saracak şekilde
genişletilmesi gerekmektedir.
Artık Ahşap
Dış Cephe
İş İskelelerinin
Bir Standardı
Olacak
AHŞAP VE ÖN YAPIMLI ÇELİK İLE ALÜMİNYUM
ALAŞIMLI BİLEŞENLERDEN OLUŞAN
DIŞ CEPHE İŞ İSKELELERİNE DAİR TEBLİĞ...
Amaç ve Kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı;
yapılan işin niteliği veya iş yeri alanının çevresel özelliklerinden dolayı
imalatların dış cephede yapılmasının
zaruri ve çalışanların yüksekten düşme riskinin olduğu bina inşaatlarının
dış cephelerinde gerçekleştirilen;
duvar, sıva, ısı-ses-su yalıtımı, kaplama, boya, montaj işleri, restorasyon,
yıkım-söküm ve benzeri yapım işleri
ile onarım ve güçlendirme işleri için
kullanılan ahşap ile ön yapımlı çelik
ve alüminyum alaşımlı bileşenlerden oluşan dış cephe iş iskelelerinin
detay çizimlerinin yapılması ile ruhsat
eki statik projeler dâhilinde idareye
sunulmasına ilişkin usul ve esasları
düzenlemektir.
(2) Bu Tebliğ 3/5/1985 tarihli ve 3194
sayılı İmar Kanununa göre yapı ruhsatına tabi bina inşaatlarındaki dış
cephe iş iskelelerini kapsar.
Dayanak
MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ; İmar Kanununun 22 nci maddesi, 29/6/2011
tarihli ve 644 sayılı Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesi, 2/11/1985
tarihli ve 18916 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Planlı Alanlar Tip İmar
Yönetmeliğinin 57 nci maddesi ile
2/11/1985 tarihli ve 18916 sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanan Plansız Alanlar
İmar Yönetmeliğinin 36 ncı maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.
Genel Esaslar
MADDE 3 – (1) Ruhsata tabi yapılar-
16
da ve işlerde; bina inşaatlarının dış
cephelerinde kullanılacak ahşap ve ön
yapımlı çelik ve alüminyum alaşımlı
bileşenlerden oluşan dış cephe iş
iskelelerinin; performans ve tasarım gerekleri hesapları ile yatay ve
dikey yaşam hatları için gerekli olan
yapısal düzenlemelere ve bağlantı
noktalarına dair detay çizimler, ilgili
proje müellifince yapılır. Dış cephe iş
iskelesine ait hesap ve detay çizimler
yapı sahibi veya kanuni vekillerince
yapı ruhsatiyesi almak için sunulan
müracaat dilekçesi ekindeki ruhsat
eki statik proje dâhilinde ilgili idareye
teslim edilir.
(2) Projelendirilen dış cephe iş iskelelerinde; 20/6/2012 tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve
5/10/2013 tarihli ve 28786 sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanan Yapı İşlerinde
İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği ile
ilgili diğer yönetmelik ve standartlarda belirtilen asgari koşullar sağlanır.
İş iskelelerinin tasarım ve uygulama
kurallarına ilişkin bilgilendirme ve
gösterim amaçlı genel açıklamalar,
ek-1 ve ek-2’de verilmiştir.
(3) Yüklenici tarafından TSE belgesine
sahip konfigürasyonların kullanılacağının talep ve beyan edilmesi halinde,
üretici firma tarafından yapılan hesap
ve detay çizimler, proje müellifinin
uygun görüşü alınmak koşulu ile
ruhsat eki statik proje dâhilinde kabul
edilebilir. Ancak bu durum yüklenicinin ve proje müellifinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
(4) Bina dış cephelerinde yapılacak iş
iskelelerinin hesap, proje, uygulama,
söküm ve denetim dâhil tüm aşamaları İmar Kanunu ve 29/6/2001 tarihli
ve 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında
Kanuna tabidir.
(5) Dış cephe iş iskeleleri İş Sağlığı
ve Güvenliği Kanunu, İmar Kanunu
ve Yapı Denetimi Hakkında Kanun
uyarınca sorumlu teknik elemanların
yönetim, gözetim ve denetimi altında,
projesine ve malzeme gereklerine uygun olarak kurdurulur ve söktürülür.
(6) Dış cephe iş iskele yüksekliğinin
13.50 m’yi aştığı hallerde inşa edilecek iskelenin tamamı çelik ve/veya
alüminyum alaşım bileşenlerden
oluşur.
(7) Yapının bulunduğu parselin yola
bakan cepheleriyle sınırlı olmak üzere; bina dış cephe iş iskelesinin yapı
yaklaşma mesafesi içerisinde kurulan
kısmının dış yüzeyinin tamamen çuval
kumaşı, file, branda, levha veya aynı
işlevi görebilecek benzeri iskele örtüsü ile kaplanması zorunludur.
Geçiş Hükümleri
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin
yürürlüğe girdiği tarihten önce; yapı
ruhsatı verilen yapılar ve 4/1/2002
tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale
Kanununa tabi olarak ilanı veya yazılı
olarak duyurusu yapılmış olan ihaleler için bu Tebliğ hükümleri uygulanmaz.
Yürürlük
MADDE 4 – (1) Bu Tebliğ 1/7/2015
tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 5 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini
Çevre ve Şehircilik Bakanı yürütür.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Ahşap Dış Cephe İş İskelelerinin Tasarım Usul ve Esaslarını Belirliyor
Ç
evre ve Şehircilik Bakanlığı,
iş kazalarını önleyebilmek
amacıyla kamu ve özel tüm
paydaşlarıyla işbirliği yaparak
gerekli çalışma ve iyileştirme
faaliyetlerine hız kesmeden devam
ediyor.
Bakanlık, dış cephe iş iskelelerinin
güvenlik şartlarına uyulmamasından
dolayı yaşanan iş kazalarını önleyebilmek için “Ahşap Dış Cephe İş İskelelerinin Tasarım Usul ve Esasları”nı
belirledi ve aynı zamanda da rehber
niteliğinde bir kitap hazırladı.
Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris
Güllüce’nin talimatıyla yayımlanan ve
01.07.2015 tarihinde yürürlüğe giren
“Ahşap, Çelik ve Alüminyum Alaşım
Ön Yapımlı Bileşenlerden Oluşan Dış
Cephe İş İskelelerine Dair Tebliğ”
kapsamında başlatılan “Ahşap Dış
Cephe İş İskelelerinin Tasarım Usul ve
Esasları”nı belirleyecek olan çalışma,
Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü
tarafından neticelendirildi.
Konuyu değerlendiren Mesleki Hizmetler Genel Müdürü Selami Merdin,
“Geçici olarak inşa edilip kullanılan,
hem çalışanların hem de çevre güvenliği açısından önem taşıyan ahşap dış
cephe iş iskelelerinin, güvenli ve ama-
cına uygun bir şekilde inşa edilmesi,
kullanılması ve sökülmesine kadar
olan süreç içerisinde, ihtiyaç duyulan
tasarım kriterleri, hesap metotları ve
standartlar belirlenmiştir.” dedi.
Ahşap Dış Cephe İş İskelelerinin
Tasarım Usul ve Esasları”nın yayımlanması ile başta ruhsat vermeye
yetkili İdareler olmak üzere proje
müelliflerinden yapı denetçilerine
kadar tüm yapı sektörünün hizmetine sunulmasıyla önemli bir mevzuat
açığı giderilecek. Bunun yanı sıra bu
çalışmanın ülkemiz ahşap endüstrisine yol gösterici bir nitelikte olacağı ve
üretime, istihdama, kalkınmaya katkı
sağlayacağı da değerlendiriliyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ayrıca
iş sağlığı ve güvenliği konusunda
paydaşları olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Türk Standartları
Enstitüsü (TSE) ile birlikte yürüttüğü
çalışmalar neticesinde; ahşap dış
cephe iş iskelelerine ilişkin belirlenen
usul ve esaslar standart olarak ta
düzenlenmiş olup, yakın zamanda TSE
tarafından yayımlanacak.
01 Temmuz 2015 tarihinde yürürlüğe giren “Ahşap, Çelik ve Alüminyum Alaşım
Ön Yapımlı Bileşenlerden Oluşan Dış
Cephe İş İskelelerine Dair Tebliğ” ile:
Bina inşaatlarında kullanılacak dış
cephe iş iskelelerinin statik hesap
ve detay çizimlerinin proje müellifince yapılması ve yapı ruhsatı alma
aşamasında diğer statik projelerle
birlikte idaresine sunulması öngörülmüş olup; böylelikle dış cephe iş iskelelerinin uygulama ve söküm dâhil
tüm aşamalarının yüklenici, şantiye
şefi, ruhsat vermeye yetkili idare ve
yapı denetim kuruluşunca izlenebilmesi ve denetlenebilmesine olanak
sağlanmıştır.
Aynı tebliğ ile ülkemiz genelinde
yaygın uygulama alanı olan ahşap
malzemeden teşkil edilen dış cephe
iş iskelelerinin kullanımına 13.50
metrenin altındaki yükseklikler için
müsaade edilmiştir.
Ülkemizde endüstriyel ormancılığın yeterince gelişmemiş olmasının
ve doğal yapı elemanlarından olan
ahşabın hayatımızda yeteri kadar yer
almamasının temel nedeni; bu yapı
elemanlarının tasarım ve uygulama
kılavuzları ile yönetmeliklerinin düzenlenmemiş olmasıdır.
Bakanlık tarafından hazırlanmış olan
Ahşap Dış Cephe İş İskelelerinin Tasarım Usul ve Esasları Rehber kitapçığı ile büyük bir mevzuat açığı daha
kapatılmıştır.
17
Türkiye’de İlk Defa Denizlerde
Radyoaktivite İzleniyor
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TÜBİTAK-MAM işbirliği ile yürütülen “Denizlerde Bütünleşik
Kirlilik İzleme Projesi “ kapsamında, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ile de işbirliği halinde, Türkiye’de ilk defa denizlerimizde radyoaktivite ölçümleri gerçekleştiriliyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce konuya ilişkin yaptığı açıklamada:
“Bakanlığımız ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu arasında yapılan Protokolle
Karadeniz ve Akdeniz’de radyoaktivite
izleme çalışmalarımız başladı ve toplam 22 noktada radyoaktivite ölçümle-
Bakan Güllüce
KKTC’li Bakanlarla Görüştü
Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
(KKTC) Ulaştırma Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, KKTC Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanı Kutlu Evren ve beraberindeki heyetle görüştü.
B
akan Güllüce, Çevre ve Şehircilik Bakanlığında, KKTC
hükümetinin kabine değişikliğiyle atanan bakanları yeni
görevleri dolayısıyla tebrik etti.
KKTC ile Türkiye’nin güçlü kültürel ve
tarihi bağlarının bulunduğunu ifade
eden Bakan Güllüce, “KKTC’nin güvenlik ve istikrarını kendi güvenlik ve
istikrarımız olarak görürüz. İlişkilerimize hem stratejik hem de istişari bir
zaviyeden bakarız” dedi.
18
Bakanlığın KKTC ile ortaklaşa yaptığı
çalışmalara ilişkin bilgi veren Bakan
Güllüce, “Bu çalışmalarla entegre
atık, evsel ve sanayi atık sularının
yönetimi, deniz ve kıyı kirliliğiyle mücadele, hava kalitesi yönetimi, iklim
değişikliği gibi konularda işbirliği yapma imkanımız olacaktır. Ayrıca iskan
ve kentsel dönüşüm, yapı denetimi,
yapı malzemeleri, enerji verimliliği,
müteahhitlik ve müşavirlik, tapu ve
kadastro planlama ve coğrafi bilgi
sistemleri gibi konularda da işbirliği
rimiz devam etmektedir” dedi.
Bakan Güllüce açıklamalarına şöyle
devam etti:
“Radyoaktivite ölçümleri antropojenik
etkilerin tanımlanabilmesi amacıyla
yılda 1 kez su kolonunda ve sediman-
da temel radyonüklidler incelenmesi
suretiyle yapılıyor. Bu projemizle,
Ulusal enerji yatırımları ve radyoaktif madde ile kirlenmiş / kirletilmiş
alanların değerlendirilmesi ve ileriye
dönük olarak da çalışmaları başlatmış
bulunuyoruz ve bu analiz çalışmalarımız devam edecektir” dedi.
Radyoaktivite (Radyoaktiflik / Işınetkinlik) atom çekirdeğinin, tanecikler
veya elektromanyetik ışımalar yayarak kendiliğinden parçalanmasıdır, bir
enerji türüdür. Çekirdek tepkimesi sırasında ortaya çıkar. İnsan vücudunun
da, birçok nesnenin de içinden geçebilir. Yalnızca toprağın, kayaların ve
özellikle kurşunun içinden rahatça geçemez. Radyasyon yayan nesneler,
radyoaktif olarak adlandırılır.
Çevremizde her zaman için bir miktar radyasyon bulunur, fakat radyasyonun fazlası insan sağlığını tehdit ettiği gibi, daha ileri safhalarda ölüme yol
açabilir. Bazı nesneler bir saniyeden çok daha az süreyle radyoaktif kalabilirler, bazıları ise binlerce yıl radyoaktif özelliğini koruyabilir.
yapmaya hazırız” diye konuştu.
Bakan İdris Güllüce, 80 kilometrelik
borularla KKTC’ye sulama ve içme
suyu aktarılmasını sağlayacak “Barış
Suyu” projesinin de devam ettiğini
vurguladı.
Projeyle 75 milyon metreküp suyun
Ada’ya aktarılacağı bilgisini veren Bakan Güllüce, 50 yılık perspektifle içme
ve kullanma suyu ihtiyacının karşılanacağını söyledi.
19
Birleşmiş Milletler
İklim Müzakereleri Devam Ediyor
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi çerçevesinde 2020 sonrası yeni iklim
rejimine ilişkin müzakereler Almanya’nın Bonn kentinde 31 Ağustos 2015 tarihinde başladı.
Ç
evre ve Şehircilik Bakanlığı
Müsteşar Yardımcısı ve İklim
Değişikliği Başmüzakerecisi
Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar
başkanlığında, Çevre Yönetimi
Genel Müdürü Muhammet Ecel ve
ilgili kurumlardan oluşan resmi heyet
ile katılım sağlanan müzakerelerde
temel olarak 2015 yılında Paris’te
imzalanması planlanan yeni anlaşma
metni üzerinde görüşmeler devam
ediyor.
Bu çerçevede, konferansta yeni anlaşma ile Paris’te kabul edilecek kararlar
hakkında görüşmeler yoğun bir biçimde müzakere ediliyor.
Taslak metinlerde yer alan hususlar,
Türkiye heyeti tarafından titizlikle
20
analiz ediliyor. Özellikle sera gazı
emisyonlarının azaltılması ve finansman konularına ilişkin bölümlere,
ülkemizin ulusal çıkar ve öncelikleri
de göz önünde bulundurularak müdahale ediliyor.
Toplantılar süresince Avrupa Birliği
ve İran Heyetleri ile ikili görüşmeler
gerçekleştirildi.
Başmüzakerecimiz Prof. Dr. Mehmet
Emin BİRPINAR başkanlığında Dışişleri Bakanlığı ve AB Bakanlığı temsilcilerinin de yer aldığı bir heyet, AB
Heyeti ile ikili görüşme gerçekleştirdi.
AB Heyetine, ülkemizin BMİDÇS ve
diğer gayri resmi toplantıları yakından
takip ettiği, yeni rejimin etkin, kalıcı ve
esnek olması görüşüne sahip olduğumuz, azaltım ve finansmanın önemli
olduğu kadar uyum konusunun da
önemli olduğu, bu çerçevede Paris’te
dengeli bir çıktı olması gerektiği, Eklere dayanan bir sistemi desteklemediğimiz Başmüzakerecimiz tarafından
ifade edildi.
İran Heyeti ile yapılan görüşmede,
teknoloji alanında işbirliği yapılabilecek alanları belirlemek amacıyla
karşılıklı ziyaretler yapılması kararlaştırıldı.
4 Eylül Cuma günü tamamlanacak
olan bu oturumun ardından bu yılın
Ekim ayında bir müzakere oturumu
daha gerçekleştirilecek ve müzakerelere devam edilecek.
21
Bağdaki Üzüme
Giderken,
15 Tarım İşçisi
Katliam Yaşadı,
Değişiklik Yok,
Aynen Devam!
Kazada can veren 15 yaşındaki Burak Kaya
gibi aynı yaştaki Mehmet Balcı, bayramlık
kıyafet alabilmek için araziye girdi.
MANİSA’nın Gölmarmara İlçesi’nde, üzüm bağına yaprak toplamaya giderken 15
tarım işçisinin katliam gibi kazada hayatını kaybetmesinin üzerinden sadece 24
saat bile geçmeden hayat, kaldığı yerden aynı şekilde, aynı tehlikeyle devam etti.
Tarım işçileri yine, traktörlerin römörklarında, motosikletlerin sepetlerinde, kamyonet kasalarında çalışmaya gitti.
K
azada can veren 15 yaşındaki
Burak Kaya gibi aynı yaştaki
Mehmet Balcı, bayramlık
kıyafet alabilmek için araziye
girdi. İşçiler ve çiftçiler açık kasa
araçlardan vazgeçmelerinin mümkün
olmadığını, minibüs almaya, ulaşımda
kullanmaya güçlerinin yetmeyeceğini
söyledi.
Gölmarmara İlçesine bağlı Hacıveliler
Köyü yakınlarında süt tankeri ile bağa
asma yaprağı toplamaya giden tarım
işçilerini taşıyan kamyonetin, dün
çarpışması sonrasında, 13’ü kadın 15
kişi yaşamını yitirdi, 2 kişi yaralandı.
Salihli’den Gölmarmara’ya yaprak
toplamak için giderken hayatlarını
kaybeden Seydi Aydın (52), eşi Ayşe
Aydın (47), Nesrin Aydın (27), Kezban
Uysal (67), Fadime Orhan (48), Zeynep
Uysal (32), Ümmühan Uysal (30), Durdane Kaya (40), Burak Kaya (15), Ümmühan Demirkol (38), Zeynep Zengin
(35), Azize Kars (52), Ayşe Yaşar (40),
22
Zekiye Çetin (54) ve Yıldız Öztürk’ün
(41) memleketi Çökelek Köyü’ne ölüm
sessizliği çöktü.
HAYAT KALDIĞI YERDEN
Tüm Türkiye’yi yasa boğan kazanın
üzerinden henüz 24 saat bile geçmeden, hayatın kaldığı yerden devam
ettiği bir kez daha ortaya çıktı. Tarım
işçileri yine bağlara yaprak toplamaya gitti, bunun için de yine açık kasa
kamyonetleri, traktör römorklarını ya
da sepetli motosikletleri kullandı.
Kazanın olduğu yere sadece bir kaç
kilometre uzaklıkta olmasına rağmen,
tarım işçileri acı olaydan bilgileri
olduğunu ama geçinmek için de yapacak bir başka iş olmadığını söyledi.
Bağda, yaprak toplayan işçilerden
Necmiye Balcı, evlerinin geçimini sağlamak için ailece çalışmak zorunda
kaldıklarını söyleyip, “Kazayı duydum
çok acı yaşadım. Üzüldüm ama bizim
de yapacak çok fazla tercihimiz yok.
Biz mecburuz bu işi yapmaya. Ben de
eşim ve oğlumla gelip burada çalışıyorum. Günlük 20 - 30 kilo yaprak topluyorum. Bunu da kilosunu 1.5 TL’den
satıyorum. Zor oluyor ama geçinmek
için çaremiz yok” dedi.
Kazada can veren 15 yaşındaki Burak
Kaya’yla aynı yaşta olan onun gibi
bağlarda yaprak toplayan Mehmet
Balcı da, bayramda yeni kıyafet giyebilmek için, tarlada ailesiyle çalışmaya geldiğini söyledi. Mehmet Balcı,
“Ben 8 yaşından beri bağlarda yaprak
toplarım. Buradan kazandığım parayla da kıyafet alırım, ya da çeşitli ihtiyaçlarım için kullanırım. Aileme böyle
katkı sağlıyorum. Ben de, arkadaşlarım gibi tatil yapıp eğlenmek isterim
ama çalışmak zorundayım” dedi.
Bağdaki çalışmanın bitmesinin ardından Niyazi Balcı, ailesini ve arkadaşını
motosikletinin sepetine bindirip evle-
rine gitmek üzere yola çıktı. Tehlikeli
yolculuk sırasında konuşan Niyazi
Balcı, “Bu şekilde çalışmak zorundayız. Böyle kasalı araçlarda kullanmamız lazım. Çünkü hem biz kendimizin
ulaşımını sağlıyoruz, hem de topladığımız ürünleri taşıyoruz. Başka türlü
yapamayız. Bu araçları kullanmak
bizim için zorunluluk. Kaderimiz. Minibüse binmek isteriz ama onu alacak
kadar da paramız yok zaten” dedi.
DEDE TORUN TRAKTÖR KASASINDA
Çökelek köyü yakınlarında traktörün
kasasında tarlaya çalışmaya giden
işçiler de benzer konuşmaları yaptı.
Hasan Civelek de traktör kasasında 15
yaşındaki torunu Elif Nur Civelek’le,
tehlikeli olmasına rağmen yolculuk yaptı. Böyle bir ulaşıma mecbur
olduklarını söyleyen Hasan Civelek, “Tehlikeli olabilir ama dikkatli
olmazsan tehlikeli. Yoksa dünyada
insan kalmaz. Köy yerde çiftçi nasıl
gidecek? Çiftçinin başka çaresi yok.
Motoru kullanıyoruz. Bu zaten çiftçi
için çıkmış. İşin doğrusu amelenin,
açık arabayla götürülmemesi gerekiyor ama yıllardır böyle olmuş. Devlet
yok ki. ’Çiftçi ölmüş’ diyorlar. Zaten
evvelden de ölmüştü çiftçi” dedi.
15 yaşındaki torunu Elif Nur Civelek
Bu araçları kullanmak zorunlu mu? Kader mi
gerçekten? Minibüse binmek çok mu lüks?
Köy yerde çiftçi nasıl gidecek? Çiftçinin başka
çaresi yok mu yoksa? “Çiftçi ölmüş” diyorlar.
Ölmüş mü çiftçi? Hep ölecek mi böyle?
ise, “Dünkü kazada da bir çocuk ölmüş. O da çalışmak zorundaymış. Ben
de çalışmak zorundayım. İsteklerimi
yapabilmek içini bunu yapmam lazım”
dedi.
BİTMEYEN YOL ÇALIŞMALARI
YENİDEN BAŞLADI
Bu arada kaza sonrasında en çok
eleştirilen konulardan birisi ise, 1998
yılından beri kazanın olduğu, ağır
tonajlı araçların vızır vızır çalıştığı
Akhisar-Salihli yolunun bitirilememesi oldu.
Kazadan sonra, yolda çalışmalarını
yeniden başladığı gözlendi. Yolda,
ilk olarak orta çizgi çalışmalarının
gece yapıldığı gözlendi. Ayrıca, yol
genişletme çalışmalarının da başladığı açıklandı. Karayollarında çalışan
ekiplerin sorumlusu ise, soruları
yanıtsız bıraktı.
ACILI AİLELERE PSİKOLOJİK DESTEK
Manisa Aile ve sosyal Politikalar İl
Müdürlüğü ekipleri de, köyde çalışma yaptı. Yakınlarını kaybedenlerin
evlerini tek tek dolaşan görevliler, bu
kişilerin hem acılarına ortak oldu,
hem de onlara psikolojik destek verdi.
İl müdürlüğü görevlilerinin önümüz-
deki günlerde de belli aralıkla köye
gelip bu tür çalışmalarını sürdürecekleri açıklandı.
Öteyandan 15 canı toprağa veren Çökelek Köyü’na tam bir ölüm sessizliği
çöktü. Dışarıdan gelenler dönerken,
acılarıyla başbaşa kalan köylüler
birbirlerine başsağlığı ziyareti yaparak
acılarını paylaştı.
Bir yandan zorunlu işlerine devam
eden köylülerin kazayla ilgili konuşmak istemedikleri görüldü. Kızılay’ın
bir ekibi de köyde kalmaya devam etti.
Öteyandan ölenlerin tamamına yakınının “mevsimlik tarım işçisi” değil,
çiftçi olduğu da belirtildi. Kendi bağ ve
arazilerindeki işleri bitiren köylülerin
geçinemedikleri, ek gelir sağlamak
için komşu köylere yaprak toplamaya
gittikleri öğrenildi.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel
köye geldi. Başsağlığı ziyaretleri için
evleri dolaşan Özgür Özel, “Geçen
sene Yalvaç’ta tarım işçileri diri diri
yandığı zaman ’bu milat olsun’ dendi
ama görüldü ki milat olmamış. Biz
bugün teklifte bulunduk. Parlamentodaki 4 parti, siyaset üstü bu konuda
bir araya gelmeli ve genel görüşme
yapmalıdır” dedi.
23
MAKALE
Zühal Erişen
Kimya Mühendisi
A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı
Halkının yüzde 66’sının tarım çalışanı olan ülkemizde yüzde 87 kayıt dışı çalışmaktadır. Ülkemizde çoğu çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet üretimi yapan aile
çiftlikleri olduğu ve mevzuata göre bunlar 6331 Sayılı Yasa’dan muaf oldukları için kayıt dışı istihdam ve bu sektörde İş Sağlığı ve Güvenliğinin uygulamasını adeta imkânsız hale getirmektedir.
Tarımda İş
Güvenliği / Güvensizliği
Ülkemizde en çok iş gücünün istihdam edildiği alan tarım sektörüdür. Türkiye’de 4.1 milyon aile
(yaklaşık 23 milyon kişi) tarımdan geçinmektedir. Oysa Hollanda’nın nüfusu 16 milyon, çalışan
sayısı 7,2 milyon, tarımda çalışanların oranı yüzde 3 (yaklaşık 200 bin kişidir.)’tür.
Türk halkının yüzde 66,36’sı tarımla uğraşmaktadır. Yapılan araştırmalarda 1 Türk tarım çalışanı
yılda 20 bin dolarlık hasıla üretmektedir. (Bir Alman’ın üretimi 52 bin dolardır).
Tarım Dosyası Fotoğraflar: Fotoğraf Sanatçısı Ahmet Ersoy
H
alkının yüzde 66’sının tarım
çalışanı olan ülkemizde yüzde
87 kayıt dışı çalışmaktadır.
Ülkemizde çoğu çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına
mal ve hizmet üretimi yapan aile çiftlikleri olduğu ve mevzuata göre bunlar
6331 Sayılı Yasa’dan muaf oldukları
için kayıt dışı istihdam ve bu sektörde
İş Sağlığı ve Güvenliğinin uygulamasını
adeta imkânsız hale getirmektedir.
21. yüzyılda olduğumuz şu günlerde toprak ve su kaynakları ile ilgili
sorunlar tüm insanlığı ilgilendiren
boyutlara ulaşmıştır. Bu sonuç, dünyadaki nüfus patlaması ile yakın ilgili
kaynaklara bakış açısındaki değişikliğe de bağlanabilir. Dünya nüfusu
bütün çabalara karşın hızla artmaya
devam etmektedir. 1930’larda 2 milyar
olan dünya nüfusu, 1960’da 3 milyar,
1975’de 4 milyar, 1987’de 5 milyara
ulaşmış olup 2015 yılında dünya nüfu-
24
su yaklaşık 7 milyar olmuş ve insanlık
son 85 yılda nüfusunu yaklaşık 4 kat
artırmıştır. Bu hızlı artış, özellikle gelişmekte olan ülkelerde gıda ve diğer
tarımsal maddelere olan gereksinimin
artmasına yol açmaktadır. Bu nüfusun
beslenmesi gerektiği ve bunun da
ancak tarımsal üretimin artırılması ile
mümkün olacağı açıktır.
Gıda ve Tarım Örgütü’nün tahminlerine göre artacak olan nüfusun
beslenmesi yüzde 26 oranında tarıma
açılmamış olan yeni arazilerin tarıma
açılmasından, yüzde 14 oranında bazı
tarımsal işletmelerin intensif tarım
yapar hale getirilmesinden ve yüzde
60 oranında da birim alandan daha
fazla ürün alacak şekilde tarımsal
önlemlere dikkat etmekle mümkün
olacağı belirtilmektedir.
Tarım her ülke ekonomisi içinde özel
bir yere sahiptir. Ülkelerin gelişmişlik
derecelerine göre tarımın ekonomi
içindeki önemi farklı bile olsa, her ülke
tarımını korumak, geliştirmek için büyük özen gösterir. Gelişmiş bir ülkede
endüstri ve ticaret gelirleri tarım gelirlerine oranla yüksek, tarım nüfusu da
az gelişmiş bir ülkeye oranla azdır.
Bu durumda ekonomik çıkarlar tarımsal üretime verilecek yön ve ağırlığı
etkiler; ama bu tarımın göreceli önemini gene de azaltmaz. Çünkü tarım
yalnızca ekonominin bir sektörü olma
özelliğini taşımaz. Aynı zamanda diğer
sektörlerin işgücü ihtiyacının karşılanmasına, kalkınmanın finansmanına
ve ülke ihracatına da önemli katkılar
yapar. Tarımın ülke ekonomisindeki
önemini belirten bir diğer özellik de
tarımın ulusal gelire katkısının büyüklüğüdür. Bundan başka artık ülkelerin
tarımsal sorunları yalnız o ülke sınırları
içinde çözümlemeye çalışılan, o ülkeyi
ilgilendiren konular olmaktan çıkmıştır.
Ülkelerin besin maddeleri ve tarımsal
hammaddelerini olanaklar ölçüsünde
kendi sınırları içinde yetiştirebilmeleri, bu ürünlerin satıcısı olan ülkelere
bağımlı olmaktan kurtulabilmeleri için,
ulusal çerçevede belirli bir tarım politikası çizmeleri ve tarımsal etkinliklere
yön vermeleri gerekmektedir.
Bu politika, tarım ürünlerinin üretimini planlamak ve düzenlemek, tarım
kesimindeki üretim faktörlerinden en
akılcı bir şekilde yararlanmak, kırsal
kesimde yaşayan ve tarım alanından
geçimini sağlayanların her türlü gereksinimini karşılayabilmek için çözüm
yolları aramak, ülke ekonomisinin
kalkınmasında tarımın katkısını artırıcı
önlemler getirmek gibi kamu çıkarla-
rını ilgilendiren ekonomik, sosyal veya
teknik içerikli tüm tarımsal sorunları
kapsamak durumundadır.
Tarım, yapısı gereği insana en fazla gereksinim gösteren ve insan ile
doğayı yakınlaştıran etkinlik alanıdır.
Dolayısıyla tarım sektöründeki emek
unsurunun yeri, fonksiyonu, sorunları
ve çözüm yolları kalkınma ve toplumsal refah açısından ele alınmalı
ve konunun gerektirdiği önem verilmelidir. Türkiye’de tarım, ulusal gelir
ve ulusal ekonomiye katkısına bağlı
olarak önemli bir role sahiptir. Tarımsal
yapımızın bir sonucu olarak hem özel
sektör hem de kamu sektöründe çalı-
şan geçici işçiler, sürekli işçilerden çok
daha fazla sayıdadır. Tarımsal üretimin
mevsimlik oluşu, tarım işçilerinin üretim sürecinde yoğun işgücüne gereksinim duyulan dönemlerde mevsimlik
istihdamını gerektirmektedir. Tarım
işçilerinin büyük bir çoğunluğunu
oluşturan, ülkemiz koşullarında tarım
işletmelerinin işgücü gereksinimlerini
karşılamada vazgeçilmez bir öge olan
mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının çözülebilmesi ancak bu sorunların
gerçek yaşamda var oldukları biçimde somut olarak ortaya konması ile
olasıdır.
25
Tarımsal faaliyetlerin gerçekleştirilebilmesi için birçok araç ve gereç, en
eski çağlardan beri kullanılagelmiştir. Artan nüfus ile birlikte mevzuata
göre özellikle son 250 yıldır, tarımsal
ürünlere olan talep de aşırı miktarda artmıştır. Malthus gibi bazı bilim
adamları ve düşünürler ise nüfus
artışı ve yiyecek artışı oranlarının
dengelenmemesi durumunda ortaya
çıkabilecek ciddi tehlikeleri ortaya
koymaya çalışmışlardır. Açlık çağlar
boyunca ve hala günümüzde bile insanoğlunun karşı karşıya bulunduğu en
ciddi tehlikelerden biridir.
Tarlaları sürmek, tohumları ekmek,
gübrelemek, sulamak ve ekinleri hasat
etmek ya da toplamak için saban ve
hayvan gücü ile birlikte mekanik birçok
alet kullanılmıştır. Ancak sanayi devrimi ile birlikte, buhar gücünün yaygın
olarak kullanılmaya başlaması, tarım
sektörünü de yakından etkilemiştir.
Sanayi Devrimi ile birlikte, hayvanların
yürüttükleri işler çok daha hızlı, seri ve
hatasız bir şekilde makinalar tarafından yapılmaya başlanmıştır. Daha
sonra akaryakıtla çalışan diğer motorlu
makinaların keşfiyle birlikte, hem verim daha da artmış hem de insan gücüne olan bağımlılık giderek azalmıştır.
Günümüzde gelişen teknoloji ile birlikte, ekimden hasada kadar yapılan
26
bütün işlerde makinalar kullanılmaktadır. Bu zamandan büyük bir kazanç
sağlarken, verimlilik konusunda da
çok ciddi katma değerler sağlamaktadır. Bu nedenle, gelişmiş tarım
tekniklerinin uygulandığı çağdaş
ülkelerde, nüfusun sadece çok küçük
bir oranı çiftçilik yapmaktadır. Makinaların kullanılması, büyük arazilerin
kolayca ekilmesini-biçilmesini sağladığı için tarımsal reformun gerçekleştirilmesini de kolaylaştırmıştır.
Tarım makinalarının kullanımı verimliliği arttırmaktadır ancak bunun
yanında birçok tehlikeyi de beraberinde getirmektedir. Bu makinaları
kullananların, iş sağlığı ve güvenliği
bakımından tehlikeleri iyi tanımaları
gerekmektedir.
ABD’de, makinalara ve yüksek
teknolojiye dayalı tarım faaliyetleri
sürdürülmektedir. Tarım sektörü
ABD’de 100.000 kişi başına en çok
ölüm görülen sektörlerden biridir.
Bütün sektörlerin ortalaması (19801989) 100(1980-1989) 100 bin kişi için
7,0 iken tarım için bu 22,9 olmuştur.
Makinaların doğurduğu tehlikeler,
gerçekten çok ciddidir.
Ülkemizde kayıt dışı istihdam dolayısıyla tarımda yaşanan iş kazaları ve ve
kayıpları hakkında elimizde çok sağlıklı bilgiler bulunmamaktadır. ABD’de
çiftliklerde yaşayan 19 yaş altındaki
2,000,000 çocuktan, her yıl 100,000
kadarı üretim ve çiftlikte yapılan işlerle bağlantılı bir sebepten ötürü kazaya
uğramaktadır. Tarım, genç işçilerin
çok görüldüğü bir sektördür. Makinalaşmanın bu kadar yoğun olması,
beraberinde birçok risk getirmektedir.
ILO’nun 1921 tarihli Tarımda Asgari
Yaş Sözleşmesinin tamamlayıcısı olarak görülebilecek 1973 tarihli 138 sayılı
sözleşmesinde, 15 yaşı tamamlamak
ve zorunlu eğitimi bitirmiş olmak bir
sınır olarak görülmüş, ayrıca tehlikeli
işlerde de 18 yaş altı yasak olarak
kabul edilmiştir. Tarım makinaları, son
derece tehlikelidir. Bu nedenle mevzuatta tarım makinaları için de 18 yaş
sınır olarak kabul edilmelidir.
Tarımda iş sağlığı ve güvenliğinin,
iyi tanımlanmış bir strateji ile ifade
edilmesi gerekir ve hem ticari (büyük
çiftlikler) hem de küçük ölçekli çiftçiliği
kapsayan tarımsal gelişim politikasına
entegre edilmesi zorunludur. Tarımdaki işçiler için aşamalı mesleki önleme
hizmetlerinin gelişimi, etkili ulusal
politikaların uygulanmasını, önlemeyi
vurgulayan spesifik programları ve
stratejik eylem planlarını gerektirir.
Mesleki sağlık ile ilgili uygulamaların,
temel sağlık hizmetleri yapısı içine
entegre edilmesi gerekir. Sürdürülebilir tarımsal gelişmeyi sağlamak için
işgücü verimliliğinin işçilerin temel
ihtiyaçlarının karşılanması, işçilere
ve ailelerine uygun çalışma ve yaşam
koşullarının sağlanması, onların sağlık
ve refahlarının korunması ve bunlara
uygun bir çevrenin sağlanması yoluyla
arttırılması gerekir. Üretim kalite
standartları çağdaş küresel eğilimlerle
çalışma koşullarındaki düzenlemelerin
birlikte gitmesini gerekli kılmaktadır.
Tarımdaki çalışma koşulları, güvenlik
ve sağlık önlemleri yoluyla geçerli ve
maliyet-etkin bir yolla anlamlı bir biçimde geliştirilebilir. Mesleki güvenlik
ve sağlık hizmetlerine yapılacak yatırım, çalışma koşullarını, üst düzey işçi
verimliliği ve daha sağlıklı işçi ilişkileri
oluşmasını sağlamıştır.
Uygun iş mevzuatı ve sosyal koruma tedbirlerinin benimsenmesi,
bu yönde atılacak en önemli adımlardır. Türkiye’de tarım sektörü, bu
sektördeki belli başlı tehlikeler, bu
tehlikelerden kimyasalların ayrıntılı
olarak incelenmesi gerekmektedir.
Türkiye’de ve dünyada gerçekleşen
tarım kazaları ve bu kazaların nedenleri, bu sektör ile ilgili mevzuatımızın
ancak kayıt dışı istihdamın önlenmesi
ile uygulanarak Ülkemizdeki tarımda
yaşanan iş kazalarıyla ilgili gerçek
bilgilere ulaşmamızı sağlayacaktır.
ILO 184 nolu sözleşme, tarımda
çocuk çalışanların karşılaştık-
TARIMDA İŞ ARACILIĞI YÖNETMELİĞİ
Resmi Gazete Tarihi: 27.05.2010 Resmi Gazete Sayısı: 27593
Bu Yönetmelik; tarım aracılığı için izin verilmesi ve bunların çalışma ve denetimi ile tarım aracısı, mevsimlik gezici tarım işçileri ile
bunları çalıştıran tarım işverenleri arasındaki ilişkinin düzenlenmesi hakkında usul ve esasları belirlemek üzere 4904 Sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu’nun “Kurumun Görevleri” başlıklı 3.üncü
Maddesi’nin Birinci Fıkrası’nın (d) Bendi’ne dayanılarak çıkarılmış,
27 Mayıs 2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün
yürürlüğe girmiştir. Daha önce aynı konuda 14 Mart 2004 tarihli
Resmî Gazete’de yayımlanmış olan “Tarımda İş ve İşçi Bulma Aracılığına İzin Verilmesi ve Aracıların Denetimi Hakkında Yönetmelik”
ise yürürlükten kaldırılmış ve yerini bu yeni Yönetmelik almıştır.
Yönetmelik, tarımda iş ve işçi bulma aracılığı yapmak üzere Türkiye İş Kurumu’ndan izin alan gerçek veya tüzel kişiler ile mevsimlik
gezici tarım işçileri ve bunları çalıştıran işverenleri kapsamaktadır.
Akıllarda bir soru: Bir yönetmelik kalktı, yenisi geldi. Peki
artık, elinin nasırı, alnının teri, yüreğinin umuduyla Toprak
Ana’yı eken ve besin doğurtan çiftçilerimiz ölmeyecek mi?
ları tehlikelerin belirlenmesi amacıyla böyle bir doküman oluşturulmuş, oluşturulan dokumanda tarım
sektöründeki kazaların büyük bir
çoğunluğunu oluşturan traktörlerin
güvenli olarak kullanılması ile ilgili
bilinç araştırması yapması gerektiği
vurgulanmıştır. Ayrıca “Ulusal yasalar
ve düzenlemeler, biyolojik maddele-
rin kullanımı esnasında ortaya çıkan
enfeksiyon, alerji veya zehirlenme
gibi risklerin önlenmesini veya asgari
düzeyde tutulmasını sağlayacak ve
hayvanlar, hayvan yetiştirilen alanlar
ve ahırları kapsayan faaliyetlerin ulusal veya diğer kabul edilmiş sağlık ve
güvenlik standartlarına uygunluğunu
temin edecektir.” denilmektedir.
27
MAKALE
Prof. Dr. Bülent Gülçubuk
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Ekonomisi Bölümü
?
Tarımda İş Sağlığı ve Güvenliği Tarımda Çalışanlar İçin
Bir Şey İfade Eder Mi
Tarım sektörü Türkiye’nin halen en önemli sektörlerindendir. Nüfusun yüzde 20’sinden fazlası tarım ile uğraşmakta ve geçimlerini sağlamaktadır. Tarımda çalışanlar tarımsal üretimin niteliklerinden dolayı çeşitli risklerle karşı karşıya kalmakta hatta diğer sektörlere göre bu riskler daha yoğun yaşanmaktadır.
B
Tarım Dosyası Fotoğraflar: Fotoğraf Sanatçısı Ahmet Ersoy
u durum, tarımın doğal koşullara bağlı olması, mevsimselliğin önemi, ücretsiz aile
işgücünün yoğunluğu, eğitim
düzeyinin düşük olması, gelir istikrarsızlığı gibi tarıma özgü birçok nedene
bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu
nedenle, sosyal güvenlik kavramı
herkes için yaşamsal öneme sahip
olmakla birlikte tarım sektörü ve bu
28
sektörde faaliyet gösteren kişiler ve
aileler için daha da önemli bir hal
almaktadır. Bununla birlikte, tüm
dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tarım sektöründe çalışan kesim sosyal
güvenlik sistemine entegre edilmeye
çalışılan en son gruptur (SGK 2013).
Türkiye ise gerek 1961, gerekse
1982 Anayasası ile “Herkes sosyal
güvenlik hakkına sahiptir. Devlet,
bu güvenliği sağlayacak gerekli
önlemleri alır ve teşkilatı kurar”
hükmüne yer vererek; sosyal güvenliği anayasal güvence altına almıştır.
Sigortalıların sosyal güvenlik hakları
2006 yılındaki yasal düzenlemelere
kadar 5 ayrı yasa ile düzenlenmiştir.
Buna göre, hizmet akdiyle çalışanlar
506, kendi nam ve hesabına çalışanlar
1479, devlet memuru olarak çalışanlar 5434, tarımda hizmet akdiyle
çalışanlar 2925, tarımda kendi nam
ve hesabına çalışanlar ise 2926 sayılı
kanunlara tabi olarak sosyal güvenlik
kapsamına alınmaktaydı. Bu amaçla,
sosyal güvenlik alanında reform olarak değerlendirilen ve 20 Mayıs 2006
tarih ve 5502 sayılı Kanunla kurulan
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK); Türk
sosyal sigorta rejiminin temel kurumları olan SSK (1945), Bağ-Kur (1971)
ve Emekli Sandığı’nın (1950) yanı sıra
bankalar ve sigorta şirketlerinin vakıf
statüsündeki sandıklarını bünyesinde
birleştiren “tek çatı kurum” olmuştur.
Bu Kanunla kurumsal anlamda
birleşme sağlandıktan sonra, sosyal
güvenlik kurumlarını sigortacılık
anlamında da birleştirmek amacıyla 31.05.2006 tarihinde 5510 Sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu kabul edilmiştir. Anılan Kanunun bazı maddeleri
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edildiği için yürürlük tarihi 2008 yılına
ertelenmiş ve ilgili yasal düzenleme,
1.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir (Işın vd. 2010, Alper vd. 2012).
Tarımda bazı iş alanlarında riskler
oldukça fazla olup, en riskli işler grubunda nitelenmektedir. Bu nedenle
işçi sağlığına, iş güvenliğine yönelik
tüm adımlar önemli olduğu kadar
yaşamsal olarak kabul edilmektedir.
Ülkemizde 2012 yılında yayınlanan
6331 Sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu” çalışan sayısı bir ve daha fazla
olmak üzere tüm sektörleri kapsamaktadır. Böylelikle tarım, orman ve
su ürünleri gibi iç içe geçmiş sektörlere de hitap edilmeye başlanmıştır.
Ancak bu kanunun tarımsal kesime
uygulanmasında önemli zorluklar söz
konusudur. Bunun başlıca nedeni ise
tarımda kayıt dışılık, kadın ve çocuk
işgücü kullanımının fazlalığı ise bu
kesimlerin sahipsizliğidir.
Tarımsal İşgücü
ve Kullanım Nitelikleri
Tarım sektöründe çalışanlar için en
önemli sorun kayıt dışı çalışmaları
ve bu nedenle de sosyal güvenlik
uygulamalarının dışında kalmalarıdır.
Bu durumda “tarımda iş sağlığı ve
güvenliği” tarımda çalışanların çok
büyük bir bölümü için fazla bir anlam
taşımıyor. Bu konudaki verilere bakıldığında sonuçlar da kendiliğinden
ortaya çıkmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu 2015 Mayıs
Ayı İşgücü İstatistikleri’ne göre istihdam oranı yüzde 46,9, işgücüne katılma oranı ise yüzde 51,7’dir. İstihdam
edilenlerin sayısı 2015 yılı Mayıs döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine
göre 534 bin kişi artarak 27 milyon 72
bin kişi, istihdam oranı ise 0,2 puanlık
artış ile yüzde 46,9 oldu. Bu dönemde,
tarım sektöründe çalışan sayısı 46 bin
kişi azalırken, tarım dışı sektörlerde
çalışan sayısı ise 580 bin kişi arttı. İstihdam edilenlerin yüzde 21,3’ü tarım,
yüzde 20’si sanayi, yüzde 7,2’si inşaat,
yüzde 51,5’i ise hizmetler sektöründe
yer aldı.
Önceki yılın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında hizmet sektörünün istihdam
edilenler içindeki payı 1 puan artarken, tarım sektörünün payı 0,6 puan,
sanayi ve inşaat sektörünün payı 0,2
puan azaldı. Aynı dönemler için yapılan kıyaslamalara göre; erkeklerde
işgücüne katılma oranı değişim göstermeyerek yüzde 71,8, kadınlarda ise
1,1 puanlık artışla yüzde 32,1 olarak
gerçekleşti.
29
Çizelge.1 aslında birçok olguyu da net biçimde ortaya koymaktadır. Çizelge dikkatli incelendiğinde 2015 yılı verilerine
göre, tarım sektöründe çalışanların yüzde 80,9’u kayıt dışı çalışmaktadır. Bu oran erkeklerde yüzde 69,7 iken, kadınlarda
yüzde 95’i bulmaktadır. Oysa tarım için yüzde 80,9 olan oran tarım dışı sektörlerde yüzde 21’e düşmektedir.
Bu durum şunu ortaya koymaktadır; tarımda çalışanlar sosyal güvenlik şemsiyesinin dışında, kayıt dışı ve iş sağlığı ve
güvencesinden de yoksundur. İşte bunlardan dolayı da 2012 yılında yayınlanan 6331 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu”
tarımdakiler için bir şey ifade etmiyor.
Tarımın Dezavantajlıları:
KADINLAR VE ÇOCUKLAR
Kırsal alanda tarımda çalışanlar
arasında kadın ve çocuk işgücü
dezavantajlı çalışma grupları olarak
kabul edilir. Bunlar hem kayıt dışı
hem de evrensel çalışma ilkelerine
uygun biçimde çalıştırılmadığı ve/veya
çalıştırılması yasak olduğu için dikkati
çekmektedir.
Kırsal kesimde kadının işgücüne katılım oranı, tarımda ücretsiz aile işçisi
olarak çalışması nedeniyle yüksek
olsa da Türkiye’de tarım istihdamındaki azalma, kadın istihdamının da
giderek düşmesine yol açmaktadır.
30
Tarımda çalışan kadınlar, tarım dışına
çıktıklarında veya göç ettiklerinde
işgücüne katılamamakta ya da zorluk
çekmektedirler. İşgücüne katılan
kadınlar ise daha çok statüsü düşük,
kalifiye olmayan işlerde güvenceden
yoksun bir biçimde çalışmaktadır. Bu
ise kadının çalışma ve toplum hayatının dışında kalmasına neden olabilmektedir.
Tarımsal gelirlerin azalması, erkeklerin tarımı giderek terk etmesine
ve böylece tarımın kadınlaşmasına
yol açmıştır. Kadınlar kırsal alanda
ailelerine sundukları bakım hizmetlerinin yanı sıra hem ev içinde üretim
faaliyetlerini sürdürmekte hem de ev
dışında tarımsal üretime katılmaktadır. Küçük ve orta büyüklükteki işletmelerde emek yoğun işleri çoğunlukla
kadınlar üstlenmektedir ve iş yükleri
genellikle erkeklerden fazladır. Ancak
erkeklerin yaptıkları işler toplumsal
olarak daha prestijli ve karşılığında
daha fazla gelir getiren işlerdir.
Kadınların yaptıkları işler daha çok ev
eksenli emeğe dayanan mevsimlik,
yarı zamanlı, ücretsiz işler olmaktadır. Bunlara bağlı olarak kadınların
yaptıkları işlerden elde edilen ürünler
- yiyecek, giyecek - çoğunlukla hemen
tüketildikleri için ekonomik olarak bir
değer ifade etmemektedir. (Gulçubuk
ve Yasan, 2009)
İstihdamındaki azalışa rağmen tarım,
kadınların hala en çok istihdam edildiği sektör olma özelliği sürdürmektedir. Kadınların kırsalda işgücüne
katılım oranı kente göre daha yüksektir. TÜİK 2015 verilerine göre; toplam
istihdamın yaklaşık yüzde 21,0’i tarımda yer alırken bu oran kadınlarda
yüzde 32, erkeklerde ise yüzde 15’dir.
Yani, tarımda kadınların istihdam
edilme oranı erkeklerin istihdam
edilme oranının yaklaşık 2,2 katıdır.
Bu durum şunu ortaya çıkarmaktadır;
kırsal alanda tarım dışında yaratılan
istihdam alanları genelde erkeklere
göre olmaktadır, tarım kırsaldaki
kadınların kaderi olmaya devam
etmektedir. Burada şunu da hemen
belirtmek gerekir ki, tarımda çalışan
kadınların yüzde 80’ine yakını ücretsiz
aile işgücü olarak çalışmaktadır.
Kırsal alanda çalışan kadınların büyük
çoğunluğu yukarıda belirtildiği gibi,
ücretsiz aile işçisi konumunda yer
almaktadır. Kadın işgücü istihdamının
arttırılması her şeyden önce ekonomik gelişme ile ilgili olup yeni yatırımların yapılmasını ve yeni iş sahalarının
açılmasını gerektirmektedir. Kırsalda
“işveren” olarak çalışan kadınların
oranının düşüklüğü de burada dikkate
değerdir. Bu durumda toplumda
kadınların “girişimci” olarak hemen
hemen hiç yer almadıklarının bir
kanıtıdır.
Burada önemle üzerinde durulması
gereken önemli bir olgu da, gerek
çalışma hayatında gerekse toplumsalkültürel hayatta işgücüne yoğun katılımı olan kırsaldaki kadının ihmalidir.
Sosyo-politik ve ekonomik önlemlerin,
politikaların üretilmesinde çoğunlukla
kentteki kadın dikkate alınır, kırdaki
kadına bakış ise “yoksun” bakış açısı
olarak ortaya çıkmaktadır.
Kırsal alanda kadınlar sosyal güvenlikten yoksun ve en zor koşullarda çalışanlardır. Yoksulluk riskiyle
ve dolayısıyla sosyal dışlanmayla
en fazla karşı karşıya kalan kesim
özellikle tarım sektörü ile geçici ve
güvencesi olmayan işlerde çalışan,
eğitimden yoksun bırakılan kadınlardır. Toplam nüfusun yarısını oluşturan
kadınlar eğitim, ekonomi, ticaret ve
genel olarak sosyal alanlarda çeşitli
engellerle karşılaşmaktadırlar ve bu
durum yoksulluğun da kadınlaşmasına neden olmaktadır. (Gulcubuk and
Yasan, 2009)
Çocuk işçiliği sadece Türkiye’nin değil
hemen hemen tüm gelişmemiş ve
gelişmekte olan ülkelerin önemli bir
sorunudur. Milyonlarca çocuk; fiziksel,
zihinsel, eğitsel, sosyal, duygusal ve
kültürel gelişimlerine zarar veren ve
ulusal yasalarla veya yasa dışı yollarla
uluslararası normlara uygun olmayan koşullarda çalışmaktadır. Çocuk
işçiliği sorunu ülkelerin; nüfus, eğitim
düzeyi, ekonomik gelişme, istihdam
ve genel kalkınma düzeyleriyle yakından ilgilidir. Dünya kamuoyu çocuk
emeği istismarına karşı duyarlılığını
geliştirirken, çocuk işçiliğini hedef
alan hareket de, hızı ve yoğunluğu açısından benzeri görülmemiş küresel
bir dava haline gelmiştir. Bu, siyasal
sınırları, dilleri, kültürleri ve manevi
gelenekleri aşan bir hareket boyutunu almıştır. Sivil toplumun bütün
kesimleri bir araya gelerek çalışma
yaşamında çocuk sömürüsüne son
verilmesi gerektiğini ilan etmişlerdir.
Türkiye açısından da çocuk işçiliğine
karşı önlem almak, çözüm üretmek,
duyarlılık göstermek evrensel bir sorumluluk haline gelmiştir. Türkiye’de
yaklaşık bir milyon çocuk işçiliğinin
yüzde50’ye yakını tarımda gerçekleşmektedir.
Tarım işçiliği çocukları en çok etkileyen sektörlerdendir. Tarımda
çocuklara yönelik başlıca tehlikeler;
güneşin altında veya soğuk rüzgârlı
havalarda saatlerce çalışmak, yetersiz
ve güvenli olmayan alet ve makineler,
31
çalışılan tarladan gelen toz,
aşırı sıcaklık değerlerine ve
tehlikeli kimyasallara maruz kalma, kişisel koruyucu
donanım olmaksızın çalışma,
ağır yükler, tehlikeli hayvanlar,
zehirli böcekler, yılanlar ve
benzeridir. İşte bu durumlar
çocuklar için de defacto bir
durumdan dolayı mutlaka iş
sağlığı ve güvenliğine yönelik
önlemlerin alınmasını gerektirmektedir. Burada özlenen
ise çocuk işçiliğinin tamamen
kaldırılmasıdır.
karşıya oldukları iş kazaları ile
ilgili raporlar oluşturur ve bunları ilgili birimlere ulaştırırlar.
Bunun yanı sıra mevsimlik tarım
işçilerinin örgütlenmelerine katkıda bulunarak seslerinin daha
fazla duyurulması sağlanabilir
ve STK’lar da bu konuda önemli
roller üstlenebilir. Aslında Türkiye İş Kurumu il müdürlükleri bu
konuda önemli roller üstlenebilir fakat bu konudaki görevlerini
ne kadar yerine getirdikleri
öncelikle tartışılmalıdır.
Riskli Bir Grup Olarak
Mevsimlik Tarım İşçileri
Mevsimlik gezici ve geçici
tarım işçiliği, emek yoğun
tarım üretim sürecinde karşımıza çıkan bir istihdam türüdür.
Tarihi 60-70 yıl öncesine giden bu
istihdam türü tamamıyla enformel bir
çalışma alanıdır. Kendilerine özgü bir
çalışma yasası olmayan mevsimlik
tarım işçileri çalışmaya dayalı birçok
evrensel haktan mahrumdurlar daha
doğru bu konuda varsa bilgilerden de
yoksundurlar.
Ne yazık ki Türkiye’de henüz mevsimlik tarım işçilerinin sayısına ilişkin
resmi anlamda sağlıklı bir veri de
bulunmamaktadır. Bu konuda yapılmış bazı araştırma bulgularına göre
mevsimlik gezici ve geçici tarım işçisi
sayısı 750 bin -1 milyon arasında
değişmektedir. Enformel çalıştıkları
ve de sayıları tam olarak bilinmemesi
nedeniyle bu işçi grubu aynı zamanda
sessizlerin sessizi kategorisinde olup
adeta sorunları karşısında “sessiz
çığlık” atmaktadır. Ana sorun bu
işçilerimizin sesini duymak, duyarlı
olmak, sorunlarına çözüm bulabilmektedir.
Gezici ve geçici mevsimlik tarım
işçilerinin sayısı hakkında resmi bir
veriden söz etmek zordur. Var olan
bazı verilerin de doğruluğunu kabul etmek zor. Resmi verilere göre
300.000 civarında mevsimlik tarım
işçisi var. Fakat tarımda gereksinim
duyulan işgücü miktarı ile yapılan bazı
akademik çalışmalara-araştırmalara
göre ülkemizde 750 bin -1 milyon 250
32
bin arasında mevsimlik gezici tarım
işçisinin varlığından söz edilebilir. Gezici ve geçici tarım işçilerine ait resmi
veriler bulunmadığı için bunların
kayıtlılığı ve sosyal güvenlik durumları
hakkında bilgi vermek zordur.
Kayıt dışılık, örgütsüzlük, kamunun
ilgisizliği, iş kaybı endişesi, yasaların uygulanmayışı ve de sahipsizlik
hak aramayı tarım işçileri açısından
imkânsız hale getiriyor. Özellikle mevsimlik gezici tarım işçiliği iş kazalarının / iş cinayetlerinin en çok olduğu
iş kollarındandır. Bu konuda net bir
veri bulunmamakla birlikte öncelikle
trafik kazaları en çok gündeme gelen
iş kazalarındandır. Fakat rahatlıkla
tahmin edilebilecek bir şey var ki,
çalışma ve barınma-yaşam koşullarının ağırlığından dolayı her yıl onlarca
mevsimlik tarım işçisini kaybetmekteyiz. Bunlara yol açan unsurlar ise
trafik kazaları, zehirlenme, yılan-akrep sokması, güneş çarpması, iklimsel faktörler, ağır çalışma koşulları
vb.leridir. Mevsimlik tarım işçiliğinde
barınma-yaşam koşullarının ağırlığından dolayı çok sayıda iş kazası olmaktadır. Bunların görünürlüğü hakkında
“Mevsimlik Tarım İşçilerinin Çalışma
ve Barınma Koşullarını İzleme” birimlerinin oluşturulması önemlidir.
Bunlar kamuda yer alarak her ilde alt
birimler oluşturulabilir ve mevsimlik
tarım işçilerinin yaşadıkları, karşı
Mevsimlik gezici tarım işçileri
açısından en önemli sorunlardan birisi barınmadır. İşçiler
gittikleri yerde kendileri uygun
yerler arayıp çadırlarını kurup
barınmaya çalışıyorlar. Genelde de buralarda elektrik, su,
kanalizasyon vb. altyapı hizmetleri yoktur. Yasa bu konuda tarım
aracısına ve işverene önemli görevler
yüklemesine rağmen tarım aracılarının neredeyse tamamının kayıt dışı
olması ve işverenin de duyarlı olmaması nedeniyle işçiler kendi kaderleri
ile baş başa kalmaktadır. Oysa geçici
konutlar yapılabilir, kırsalda boş olan
konutlar değerlendirilebilir, altyapı
hizmeti götürülebilir. Fakat on yıllardır
konuşulduğu halde, çok da değişen
bir şey yok.
Hangi biçimde olursa olsun tarım
işçiliğinde güneş altında çalışmaktan,
temel hizmetlere erişememeden ve
barınma yerlerinin uygunsuzluğundan
dolayı birçok rahatsızlık, meslek hastalığı ortaya çıkabilmektedir. Bunlar
bel hastalıkları, eklem hastalıkları,
astım, fiziksel gelişim yetersizliği, güneş çarpması, akrep-yılan zehirlemesi vd. biçimlerde ortaya çıkmaktadır.
Burada rahatlıkla şu saptamada bulunulabilir; tarım işçileri için işçi sağlığı
ve güvenliği tedbirleri alınmamaktır.
Tarım işçiliğinde çalışma saatleri
uzundur. Bunu denetleyen de yoktur.
Çalışma saatleri işe ve ücret durumuna göre değişmekle birlikte, sabah
6-7’den akşam 18-19’a kadar uzayabilmektedir. Yani günde 12-14 saati
bulan çalışma saatleri söz konusu
olabilmektedir. Hafta sonu dinlenmesi veya ara verme durumu iş olduğu
sürece pek geçerli değil.
2013 yılında mevsimlik tarım işçilerinden 198 kişi iş cinayetlerinde hayatını
kaybetti. Bunların 101’i trafik kazalarında hayatını kaybetti.
Bu cinayetleri durdurmak gerekiyor.
Peki, bunun için ne yapılmalı?
* Kamu birimlerinin daha duyarlı
olması gerekir.
* Yasaların varlığı değil uygulanmasına özen gösterilmelidir.
* Kamyon ve traktör ile ulaşım kesinlikle yasaklanmalıdır.
* Araçlara kapasitesinden fazla birey
bindirilmemelidir.
* Tarım aracılığı kayıt altına alınmalı
ve sürekli yenilenmelidir.
* İşverenlerin sorumluluklarını yerine
getirmeleri ısrarla takip edilmelidir.
* İllerde Türkiye İş Kurumu Müdürlüklerinin hassasiyetleri artmalıdır.
* Kayıt altına alınarak sosyal güvenceye kavuşturma sağlanmalıdır.
* İşçiler açısından etkin örgütlenmeye
gidilmelidir.
* Çalışma yerlerinde acil vakalar için
mobil sağlık hizmetleri sunulmalıdır.
* Çocuk işçi çalıştırmanın önüne
geçilmelidir.
* Dezavantajlı konumdaki bireylerin çalıştırılmamasına özen gösterilmelidir.
* İş sağlığı ve iş güvenliği konusunda
eğitimler verilmeli ve bu konularda
tarım aracıları ve işverenlerin sorum-
luluklarını yerine getirmeleri takip
edilmelidir.
* Tarımsal ilaç atıkları konusunda
hassas davranılmalıdır.
* Akrep, yılan sokmalarına karşı ilk
yardım eğitimleri verilmelidir.
* Uluslararası sözleşmelere uyulmalıdır.
* Herkesin duyarlı ve ilgili olmasının bir
insanlık görevi olduğu unutulmamalıdır.
Sonuç Yerine: Tarımda Çalışanlar
İçin İş Sağlığı Ve Güvenliği Ne İfade
Etmeli, Nasıl Olmalı?
Tarım sektöründe çalışan kesim Türk
sosyal güvenlik sistemine entegre
edilmeye çalışılan en son gruptur.
Ülkemizde tarım sektöründe çalışanlara yönelik özel kanuni düzenlemeler
1984 yılında yapılmıştır. Söz konusu
kanuni düzenlemeler tarımda çalışanların maddi yönden özel durumlarını
göz önünde bulundurmuş, sosyal
güvenliğe dâhil olabilmenin şartlarını diğer çalışanlara göre daha hafif
tutmuştur.
Bu durum 2008 yılına kadar devam
etmiştir. 2008 yılından sonra ise ülkemizin tarımsal gelişme bakımından
önemli mesafe kat ettiği ve tarımda çalışanların gelir seviyelerinde
artışlar yaşandığı hesaba katılarak
başta prim ödeme gün sayısı olmak
üzere tarım çalışanlarına da norm ve
standart birliği gereği aynı hükümler
uygulanmaya başlanmıştır. Ancak
burada da tam değil, kademeli bir
geçiş sistemi öngörülmüştür. Belirtilen kademeli geçişin sonlanacağı
yıl ise 2023 olarak öngörülmüştür.
Diğer bir deyişle 2023 yılına gelindiğinde diğer çalışanların tabi oldukları
sosyal güvenlik hak ve yükümlülükler
tarımda çalışanlar için de farklılık
göstermeden geçerli olacaktır. Bunun
en bariz örneği prim ödeme gün
sayısında görülmektedir. 2008 yılına
kadar 15 gün üzerinden prim ödeyen
tarım çalışanları 2009 yılında 16 gün
üzerinden ve sonraki yıllarda birer
gün artırılmak suretiyle primlerini
ödemek durumundalar.
2012 yılı içerisinde ise 19 gün üzerinden prim ödenmektedir. Her yıl
için bir gün artırma işlemi sonucunda 2023 yılına gelindiğinde 30 gün
üzerinden prim ödenmiş olacak ve
sonraki yıllarda da bu şekilde devam
edecektir (SGK 2013).
Ülkemizin en yoksul sınıflarından bir
tanesi olan çiftçilerin primli rejim
çerçevesinde sağlanan sosyal güvenliğinde iki temel sorun bulunmaktadır.
Bunlardan bir tanesi çiftçilerin BağKur’a kayıtlı olmadan çalışmaları,
diğeri ise sigorta prim ödeme kabiliyetlerinin düşüklüğüdür. Çiftçilerde
33
özünün erimesi
ve bireyin kendi
kaderi ile baş
başa bırakılması
gibi bir durum
ortaya çıkabilmektedir.
2012 yılında
yayınlanan 6331
Sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu” çalışan
sayısı bir ve daha
fazla olmak üzere tüm sektörleri
kapsamaktadır.
Böylelikle tarım,
orman ve su
ürünleri gibi
iç içe geçmiş
sektörlere de
hitap edilmeye
başlanmıştır. Ancak bu kanunun
tarımsal kesime
uygulanmasında
önemli zorluklar
söz konusudur.
kayıt dışı çalışma yaygındır. Tarım
sektöründe sosyal güvencesiz çalışma
yaygındır. Tarımda kayıt dışı çalışmanın pek çok nedeni bulunmaktadır.
Bunların başında çiftçilerin elde ettiği
düşük gelirin prim ödemeye yetmemesi gösterilebilir.
Gerçekten de çiftçilerin yüzde 55’inin
yıllık asgari ücretin altında tarım
geliri elde ettiği göz önüne alındığında
kişilerin öncelikleri prim ödemekten
önce günlük geçimlerini sağlamak
olmaktadır. Tarımda kayıt dışı çalışmanın nedenlerinden bir tanesi
gelir yetersizliği ve yoksulluk olarak
görülebilir. Bununla birlikte yeterli
tarım gelir elde ettiği halde prim ödemekten kaçınan önemli bir kesiminde
olduğu gözlerden kaçırılmamalıdır.
Bazı çiftçilerin ve ailelerinin sağlık
güvencelerini vergilerle finanse edilen
yeşil kart yoluyla sağlamaları BağKur’a kayıtlı olma gereğini kısmen
ortadan kaldırmaktadır. Gelir seviyesi
yeterli olduğu halde Bağ-Kur’a kayıtlı
34
olmamanın ana nedenlerinden birisi de
çiftçilerin eğitim seviyelerinin düşüklüğüdür. Sosyal güvenlik bilincinin düşüklüğü, sigortalı olma ile ilgili işlemlerin karışıklığı gelir yeterli olsa bile kayıt
dışı çalışmaya yol açabilmektedir.
Sosyal güvenlik sisteminde nüfusun
tamamını kapsayan, adil, güvenli, dengeli ve mali açıdan sürdürülebilir bir
yapıya kavuşturulması amaçlanmalıdır.
Sosyal sigorta sisteminin aktif-pasif
oranının düşüklüğü, nüfusun giderek
yaşlanması ve kayıt dışı istihdamın
yaygınlığı sistemin mali sürdürülebilirliğini olumsuz yönde etkilemektedir.
Ayrıca kayıt dışılık nedeniyle çalışanlar
emeklilik dönemi güvencesinden mahrum kalmaktadır. Sosyal güvenlik sisteminin yaşadığı sorunların çözümüne
yönelik yeniden yapılanma, Türkiye’de
toplumsal yapı ve çalışma yaşamının
temel sorun alanları ile birlikte, bütünsel olarak değerlendirildiğinde ancak
işlevsel olacaktır.
Kırsal alanın sosyo-ekonomik yapısı
kentsel alandan farklıdır. Kırsalda ana
geçim kaynağı tarımsal faaliyetlerdir.
Tarımsal faaliyetler ise küçük ve çok
parçalı arazilerde yapılmakta dolayısıyla sermaye birikimi yeterli olmayan
ekonomik anlamda karlı olmayan
geçimlik işletmelerde gelir düşük
olmaktadır. Diğer yandan eğitim düzeyi de kırsalda düşüktür. Bu durum
düzenli olmayan düşük gelir ile bu
kesimin sosyal güvenlik kapsamına
girmesinde sorunlar yaşamasına
neden olmaktadır. Özellikle, prime
esas günlük kazanç olarak belirlenen
sınırın altında kalan kesim, 5510 Sayılı
Kanun’un öngördüğü sosyal güvenlik
uygulamalarından tam anlamıyla yararlanamamaktadır. Yapılan düzenlemeler kapsamında, kamu sosyal
güvenlik sistemi cazibesini yitirmekte
ve refah rejiminde piyasanın rolü
genişlemektedir.
Artan işsizlik ve yoksulluk karşısında
sosyal korumaya olan gereksinim
artarken; sosyal güvenlik sisteminin
piyasalaşma eğilimi ile sosyal olan
Yürürlükteki
kanun sigortalı
çalışanların uğradığı tüm iş kazalarının Sosyal Güvenlik Kurumu’na
raporlanması ve kolluk kuvvetlerine
bildirilmesi sorumluluğunu işverene
vermiştir. Oysa daha önce de belirtildiği gibi özellikle kendi hesabına
çalışanların çok az bir kısmı sigorta
kapsamındadır. Herhangi bir kaydı
olmayan çalışanların uğradığı kazala-
KAYNAKÇA
* Alper,Y., Değer, Ç., Sayan, S., “2050’ye Doğru Nüfus Bilim ve Yönetim: Sosyal Güvenlik
(Emeklilik) Sistemine Bakış”. Yayın No:
TÜSİAD-T/2012-11/535, 2012,İstanbul.
* Anonim, 2013. Tehlikeli ve Çok Tehlikeli
Sınıfta Yer Alan İşlerde Çalıştırılacakların
Mesleki Eğitimlerine Dair Yönetmelik, Resmi
Gazete, 13.07.2013, Sayı: 28706, Ankara.
* Çelik, H. Ve Ark., “Tarımda İşgücü Kullanımı
Ve Sosyal Güvenlik”. Türkiye Ziraat Mühendisliği
VIII. Teknik Kongresi, 12-16.Ocak.2015. Ankara
* Işın, F., Keskin, G., Kılıç, M., Türkekul, B.,
Ateş, H.Ç., “Türkiye’de Tarımsal İşgücüPiyasası ve Sosyal Güvenlik Politikaları”. Ziraat
Mühendisleri Odası VII. Teknik Kongre, s.
1-22, Ocak 2010, Ankara.
* Gökbayrak,Ş., “Türkiye’de Sosyal Güvenli-
rın nasıl tanımlanacağı belli değildir.
Bunun yanı sıra bazı çiftçilerin korku
ya da çeşitli nedenlerle geçirdiği kaza
hakkında yasal kuruluşlara bildirimde
bulunmadığı, sorunu kendi başına
ya da aile içinde çözmeye çalıştığı da
bilinen bir gerçektir (Öz, 2005). Söz
konusu durum, bu sektörle ilgili sağlıklı bir veri tabanı oluşturulmasının
önündeki en büyük engellerden biri
olarak karşımıza çıkmaktadır.
6331 Sayılı Kanun, iş yerlerini, çok
tehlikeli, tehlikeli ve az tehlikeli olmak
üzere üç ana tehlike sınıfına ayırmaktadır. Tarımsal üretim bir bütün olarak
tehlikeli işler sınıfında yer almaktadır.
Gerek bitkisel üretim gerekse hayvansal üretim kapsamında gerçekleştirilen
neredeyse tüm faaliyetlerin tehlikeli
olarak tanımlanmasına rağmen risklerin giderilmesi ve gereken önlemlerin
alınması için kanunun getirdiği yükümlülüklerin hiçbirinin uygulanması
mümkün değildir. Zira “çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet üretimi yapanlar”
kanun kapsamı dışında bırakılmıştır. İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, tehlikeli
ve çok tehlikeli işlerde çalışan kişilerin mesleki eğitim almasını zorunlu
kılmaktadır (Anonim, 2013).
olduğu söylenebilir. Bu nedenle sektörün kendine özgü koşulları dikkate
alınarak ayrı bir yasa çerçevesinde
değerlendirilmesi gerekmektedir. Öte
yandan sadece yasal düzenlemelerle
tarımda yaşanan kazaların önüne
geçilebileceğini ve sağlıklı çalışma
koşullarının oluşturulabileceğini düşünmek yanıltıcı olacaktır.
Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve siyasi
alanlarda ilerlemesi toplumda çalışan
herkesi sağlıklı, güvenli işe sahip
olması ile ve tarımda, sanayi ve hizmetlerde hak ettiği yere ulaşmasıyla
doğru orantılıdır. Tarımda çalışan nüfusun fazlalığı, bu alanda ele alınması
gereken bir diğer önemli husus olarak
belirmektedir. Çünkü bu nüfusun çok
büyük bir çoğunluğu sosyal güvenlikten yoksun ve kayıt dışı çalışan nüfus
olup, en zor koşullarda çalışmaktadır.
Tarım bir bütün halinde tehlikeli bir iş
olarak kabul edilmesine rağmen söz
konusu eğitim kapsamına da alınmamaktadır. Burada şu söylenebilir;
mevcut yasal düzenlemeler ile tarım
sektöründe yaşanan kazaların ve can
kayıplarının önüne geçilmesi, daha
güvenli bir çalışma ortamı sağlanması ve denetlenmesinin olanaksız
Üretim süreçlerine özellikle emek-yoğun çalışma açısından yoğun katılan
tarım çalışanları kayıt dışılıktan ve
sosyal güvenlik uygulamalarından
yoksun olmalarından dolayı çalışma
hayatında birçok risk ile karşı karşıyadır. Bunu önlemeye yönelik önlemlerin
alınması önemlidir ama önce çalışanların kayıtlılığı gerekiyor. Burada
her şeyden önce çalışanların çalışma
koşulları iyileştirilmeli ve sosyal güvenlik sistemine dâhil olabilecekleri
önlemler alınmalıdır. Ancak bunlar
olursa iş sağlığı ve güvenliği tarımda
çalışanlar için de bir şeyler ifade eder.
Yoksa sadece belirli kesimi kapsayan
ve dışlayıcı bir düzenleme olarak kalır
ve tarımda çalışanlar hep dezavantajlı
konumda kalır.
ğin Dönüşümü”. Çalışma ve Toplum Dergisi,
2010/2, sayfa 141-162.
* Gülçubuk, B. ve Arkadaşları , (2003) Tarım
Kesiminde En Kötü Biçimde Çalışan Çocuk
İşçiliği Temel Araştırması (Adana İli-Karataş
İlçesinde Pamuk Hasadında Çalışan Çocuklar
Örneği), ILO-Ankara (Basılmamış).
* Gülçubuk, B. (2003) “Globalization and The
Agricultural Labor Market in Turkey”. The 6 th
Conference of The European Sociological Association, 23-26 September 2003, Murcia-Spain.
* Gülçubuk, B. And Yasan, Z., “İşsizlik Yoksulluk Göç Kıskacında Kırsal Alanda Kadın
Emeği”.Uluslararası Multidisipliner Kadın
Kongresi, 13-16.Ekim.2009, İzmir-TURKEY.
* Gülçubuk, B. (2012) “Tarımda Çocuk Emeği
Sömürüsü ve Toplumsal Duyarlılık”.Çalışma
ve Toplum Dergisi. Sayı:2012/2 (33), s:75-94.
* Öz, E., “Ege Bölgesi’nde Meydana Gelen
Traktör Kazalarının Tarımsal İş Güvenliği Açısından Değerlendirilmesi”., Ege Üniversitesi,
Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 42(2, s 191-202.
* Yıldırak, N. ve Diğerleri (2003) Türkiye’de
Gezici ve Geçici Kadın Tarım İşçilerinin Çalışma ve Yaşam Koşulları ve Sorunları. Tarım-İş
Sendikası Yayınları, Ankara.
* Yurtlu, N.B., “Tarımda İş Güvenliği Ve Sağlığı”. Türkiye Ziraat Mühendisliği VIII. Teknik
Kongresi, 12-16.Ocak.2015. Ankara
* www.csgb.gov.tr
* www.ilo.org
* www.sgk.gov.tr
* www.tarim.gov.tr
* www.tuik.gov.tr
* www.turkis.org.tr
* www.zmo.org.tr
35
!
Erzurum’daki Atlama Kuleleri Tekrar
ÇÖKTÜ
Erzurum’da kayakla atlama kulelerinde göçük meydana gelirken, iş
makinelerinin göçük altında kaldığı öğrenildi.
E
rzurum’da kayakla atlama
kulelerinde göçük meydana
geldi. Göçükte, iş makinelerinin kaldığı belirtildi. Olay
yerine çok sayıda itfaiye ve AFAD ekibi
sevk edildi.
GEÇEN YIL DA GÖÇÜK
MEYDANA GELDİ
Erzurum’un 2011 yılında ev sahipliği
yaptığı 25’inci Dünya Üniversiteler Kış
Oyunları için yaptırılan kayakla atlama
kulelerinde göçük meydana geldi.
Göçükte, iş makinelerinin kaldığı
belirtildi. Olay yerine çok sayıda itfaiye
ve AFAD ekibi sevk edildi.
Atlama kulelerinde geçen yıl Temmuz
ayında bir göçük olmuş ve pistler
kullanılamaz hale gelmişti.
TOPLAMDA 600 MİLYON LİRAYA
MAL OLMUŞTU
27 Ocak-6 Şubat 2011 tarihleri arasında Erzurum’un ev sahipliğinde düzen-
Tesisin açılışını 7 Ocak
2011’de Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan yapmıştı.
Türkiye’nin ilk ve tek
kayakla atlama
kulelerinde iki kez
çökme meydana geldi.
Üçüncüsünün olmamasını
temenni ederiz.
36
Erzurum’daki Kayakla Atlama Kuleleri pistinde meydana gelen “birinci”
göçük nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmada, bilirkişi heyetinin yaptığı
incelemeye göre:
İlk belirlemelere göre,
- Çöken pistlerin zemin etüdü yapılmadan inşa edildiği,
- Pistleri ayakta tutan beton zeminin
içindeki çelik kazıkların 25 ila 50 metre derinlikte olması gerekirken yığma
toprak üzerine sadece 1 metre çelik
kazıklar kullanıldığı,
- Pist eğiminin de yanlış olduğunu;
aktif olmamasına karşın fay hattının
göz ardı edildiği ortaya çıkmıştı.
94 milyon liraya mal olan Türkiye’nin
ilk ve tek Kayakla Atlama Kuleleri’nde
15 Temmuz 2015 günü saat 15.00’te
meydana gelen göçük nedeniyle
Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma
başlatmıştı.
rinde meydana gelen göçükte, 2 işçi
hafif şekilde yaralandı.
‘Edimin ifasına fesat karıştırmak,
genel güvenliğin taksirle tehlikeye
sokulması ve kuleleri teslim alan
kamu görevlileri hakkında görevi kötüye kullanmak’ suçlarından
başlatılan soruşturma kapmasında,
göçüğün büyük ihmal sonucu meydana geldiğine dikkat çekilmişti.
Göçük altında kalan işçi olmadığı
belirtilirken, yaralı işçilerin hastaneye
kaldırıldığı bildirildi.
Ayrıca Cumhuriyet Savcılığı, Kayakla
Atlama Kuleleri atlama kulelerini yapan firma Sarıdağlar A.Ş.’nin projeye
uyup uymadığını, kullanılan malzemenin standartlara uygun olup olmadığını da araştırmıştı.
İnsan hayatı, en kutsalımız. Geri gelmesi hiçbir şekilde mümkün olmayan ve gidişiyle yürekleri parçalayan
kutsal değerimiz: “İnsan Hayatı”
Erzurum bize, ne yazık ki tedbirli
olma konusunda çok fazla yol alamadığımızı, aynı hataları tekrar ettiğimizi
bir kez daha gösterdi.
Atlama kulelerinde geçen yıl Temmuz
ayında bir göçük olmuş ve pistler
kullanılamaz hale gelmişti.
Ülkemizde ilk ve tek olan, bu bağlamda da milli gururumuz olan bu
ve benzeri mahallerde GÜVENLİK
TEDBİRLERİNİN tam alınmasını ve
en azından bundan sonra başka bir
yıkım ve benzeri felaket görmemeyi
diliyoruz.
Erzurum’daki kayakla atlama kulele-
3.ncü tekrarını yaşamamak temennisiyle.
NEDEN TEKRAR ETTİ?
lenen Universiade Erzurum-2011 için
yapılan tesisler, yaklaşık 600 milyon
liraya mal olmuştu.
Tesislerde, Kiremitliktepe Kayakla Atlama Tesisi’nin yanı sıra 2 bin seyirci
kapasiteli buz pateni salonu, 500 seyirci kapasiteli buz pisti ve antrenman
salonu, 3 bin seyirci kapasiteli buz
hokeyi salonu, 500 seyirci kapasiteli
buz hokeyi salonu, 1000 seyirci kapasiteli curling salonu ile Konaklı Kayak
Merkezi, Palandöken Kayak Merkezi,
Kandilli Kayak Merkezi, Cemal Gürsel
Stadyumu ve Oyunlar Köyü’nden meydana geliyordu.
Tesisin açılışı 7 Ocak 2011’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yapmıştı.
2014’te de 25’inci Dünya Üniversiteler Kış Oyunları için Erzurum’un
Palandöken İlçesi Kiremitliktepe’de
yaptırılan Türkiye’nin ilk ve tek kayakla atlama kulelerinde çökme meydana
gelmişti.
Erzurum’daki Kayakla Atlama Kuleleri
pistinde meydana gelen birinci göçük
nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başlatılan soruşturmada,
bilirkişi heyeti inceleme yapmıştı.
37
MAKALE
Dr. Dalım Dündar
3M İş Güvenliği Ürünleri Bölümü
3M İş Güvenliği ve Çevre Koruma Ürünleri
Teknik Uzman
Solunum Tehlikeleri:
Kaynak İşlemlerinde Tehlikeler
ve Kişisel Korunma Önlemleri
Kaynak, metal malzemenin ısıtılarak erime aralığında
birleştirme işlemi olarak tanımlanır. Endüstride sıklıkla
uygulanan kaynak metodları TIG, MIG / MAG, elektrot,
plazma olarak sınıflandırılabilir.
Kaynak işlemi yapan kişi çalışma ortamında pek çok
tehlike ve risklerle karşı karşıyadır. Burada solunum ve
göz tehlikeleri ve korunmak için ihtiyaç duyulabilecek
yöntemlerden bahsedeceğiz.
Göz İle İlgili Tehlikeler;
Kaynak prosesi sırasında yüksek
sıcaklıkla metalin ergimesi sırasında
zararlı ışınlar oluşur. Ultraviyole (UV)
ve Infrared (IR) ışıklar gözlerde kalıcı
hasara yol açabilmektedir. Görünür
ışığın en zararlı formu ark kaynağı sırasında oluşan şiddetli mavi ışık olup
gözlerde retinada hasar oluşturur.
UV Işığın sağlık etkisi orta vadede
4-8 saat içinde gelişir ve gözlerde
yanma meydana gelir. Bu rahatsızlık
geçicidir. Ancak belirli sürelerde UV
ışıklarına maruziyet devam ederse,
korneada kalıcı hasar olan katarakta
neden olur.
IR ışık hem ark hem de gaz kaynaklarında açığa çıkar. Orta vadede göz
çevresinde yanma olur, 10-15 yıl sonra
korneada kalıcı hasar olan katarakta
neden olabilir.
Kaynak ışınları dışında sıcak metal
parçaları, taşlama sırasında oluşabilecek çapaklar gibi mekanik tehlikeler
de gözlerde fiziksel hasarla birlikte iritasyona ve enfeksiyona neden olabilir.
Tüm bu tehlikeler, kullanıcının yüzüne
sıcak parça sıçraması, çapak sıçraması ve ışık zararına karşı koruyucu
olan bir kaynak başlığı ile kontrol
altına alınabilir. Mekanik ve sıcak
parça sıçramasına dayanıklı olan otomotik kararan kaynak başlıkları aynı
zamanda da ark oluştuğunda hemen
aydınlıktan koyuluğa geçerek göz ve
cilt üzerindeki zararlı etkilere karşı
korunmaya yardımcıdır. Bazı otomatik
kararan kaynak başlıkları, taşlama
yapmak üzere saydam vizörün de kullanımına olanak tanır. Aynı zamanda
baş koruma ihtiyacı duyulursa EN 397
standardına uygun baret özellikli kaynak başlıklarının seçimi gerekebilir.
Kaynak işlemindeki yüksek sıcaklıkla
birlikte, UV ışığın ortamdaki davranışı
ile işlenen metal ve üzerindeki kirleticiler ve kaplamaların zararlı etkileri
sayesinde solunum korumaya ihtiyaç
duyulur. Çalışma ortamındaki bu
tehlikeler metal dumanı ve gaz/buhar
olarak değerlendirilebilir.
Metaller kaynama sıcaklığına dek
ısıtıdığında oluşan metal buharı
havada okside olur, soğur ve yoğunlaşarak çok ince metal oksit partikülleri
içeren metal dumanını oluşturur.
Örneğin, sıradan bir çelik mazlemeye
kaynak işlemi uygulandığında sideroz hastalığına yol açan demiroksit
partikülleri oluşur. MIG ile yapılan
krom VI ve nikel içeren paslanmaz
çelik kaynağı ise zehirli ve kanserojen olan krom ve nikel partiküllerini
içerir. Bir başka örnek olarak yüzey
işlemi görmüş metal olan galvanize
çeliğe uygulanan kaynak işlemlerinde
çinko oksit partikülleri yayılır. Metal
dumanları metal dumanı ateşi denilen
hastalığa neden olur. Metal dumanı
ateşi semptomları soğukalgınlığına
benzeyen endustriyel rahatsızlıktır.
Metal dumanı aynı zamanda boğaz,
burun, ve akciğerlerde iritasyona
neden olur.
Ark kaynağı işlemlerinde ise zararlı
gazlar oluşur. Kaynak işlemi sırasındaki yüksek sıcaklık UV ışık ile birlikte
havadaki oksijen molekülünün bir
oksijenle ile bir araya gelmesine ve
ozon gazı oluşumuna neden olur. Bu
gazın mıktarı kaynak metodu ve metale bağlı olarak değişir. Örneğin TIG
kaynağında fazla miktarda ozon gazı
oluşumu sözkonusudur. Plazma kesme ve plazma kaynaklarında oluşan
ısı havadaki azotun zararlı azotokside
dönüştürür. Metal üzerinde yağ ve
yağdan arındırma kimyasalları gibi
malzemelerin bulunması durumunda
yüksek ısı ile birlikte fosgen gibi çok
zararlı gazların oluşumu sözkonusudur. Fosgen gazı 1. Dünya Savasında
zehirlemek üzere kullanılan bir gazdı.
Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere kaynak metodları ve uygulanan yüzeye bağlı olarak çok çeşitli
kirleticilerin oluşumu sözkonusudur.
Bunların dışında kaynak işleminde
kullanılan gazların etkilerinin de
ortamda değerlendirilmesi gereklidir.
Örneğin, asal gazlar olan argon ve
helyum kaynak sırasında koruyucu
gaz olarak kullanılır. Ne argon ne de
helyum tehlikeli olarak sınıflandırılmaz. Ancak bu gazlar oksijenle yer
değiştirdiğinden ortamın havalandırılması önemlidir.
Tüm bu değerlendirmeler sonucunda çok açıktır ki kaynak işlemleri
sırasında uygun solunum koruyucu
seçiminde iyi bir risk değerlendirmeye ihtiyaç duyulur. Sadece partikül
oluşumu olup, iyi bir havalandırma
ile de ozon gibi gazların izin verilen
seviyelerin altına çekildiği durumlarda
partikül filtreli solunum koruyucu ile
birlikte kaynakçı başlığı kullanılabilir.
Ortamda gaz/buhar oluşumu varsa bu
durumda uygun gaz/buhar ve partikül
filtrenin bir arada olduğu motorlu
solunum koruyucu ile birlikte kaynak
başlığı tercih edilir. Boyalı yüzeylerin
kaynak işlemleri sırasında boyanın içeriğinden kaynaklı olarak çok
tehlikeli izosiyanat bazlı kirleticilere
maruz kalınabilir. Bu gibi durumunda
ise filtreli solunum koruyucu yerine
hava beslemeli solunum koruyucu ile
birlikte kaynak başlığı tercih edilir.
Motorlu ve hava beslemeli solunum koruyucu sistemler yüksek koruma faktörleri ile birlikte kullanıcıya konforlu bir çalışma ortamı da yarattığından iş hızını
ve verimliliğini arttırır. Tercih sırasında her ürünün kullanım ve seçim sınırlamaları olduğu unutulmamalıdır. Hayatımız ve sağlığımız için ani tehlike oluşturacak IDLH konsantrasyonlarında, hangi tür tehlikelerin bilinmediği ve yetersiz
oksijenin bulunduğu çalışma ortamlarında bahsettiğimiz solunum koruyucu
sistemler kullanılması uygun değildir.
39
Draeger Safety
Isaf Shf 2015 4. İş Güvenliği ve İş Sağlığı Fuarı’nda
Draeger Safety Korunma Teknolojileri Ltd.Şti., bu yıl 10-13 Eylül tarihleri arasında İstanbul Fuar
Merkezi’nde 4.sü düzenlenen ISAF SHF 2015 İş Güvenliği ve İş Sağlığı Fuarı’nda Hall 10 B-320
No’lu standında ziyaretçilerini ağırladı.
D
raeger Safety, Kişisel
Koruyucu Ekipmanlardan
Kimyasal Koruyucu Elbiselerin; Portatif Gaz Algılama
Cihazlarından Endüstriyel Tip Sabit
Sistem Gaz Algılama Cihazlarının
sergilendiği stand alanında, Hellberg, Enha, Peli Aydınlatma ve
Lukas Kurtarma Ekipmanları gibi
ithalatını yapmış olduğu markaların
da ürünlerine yer verdi.
Her sektörden katılımcının ziyaret et-
tiği Draeger Safety standında, Draeger
Almanya’dan gelen Kuzey ve Güney
Avrupa İtfaiyeler Bölgesel Pazarlama Müdürü Mr. Henri Schwegman,
Lukas Hydraulic Pazarlama Müdürü
Joerg Rueder ve
Hellberg Kulak
Koruyucular İsveç
Satış ve Pazarlama
Müdürü Mr. Colin
Mackenzie ziyaretçilerle birebir
ilgilendi.
Draeger’in bu yıl yaka ipi sponsorluğunu üstlendiği fuara 8350 kişi katılırken,
katılımcıların standa ilgisi büyüktü.
Tutkumuz,
size özel çözümler sunmak.
Draeger Safety Korunma Teknolojileri Ltd. Şti.
İlkbahar Mh. Konrad Adenauer Cd. No: 54/A‐B Yıldız, Çankaya ‐ Ankara
Tel : (0312) 491 06 66 • Faks : (0312) 490 13 14 • www.draeger.com.tr
Dräger. Yaşam için Teknoloji.
Bu reklam net: 20 x 27,5 cm ve silme (taşma paylı): 21 x 28,5 cm dir.
40
Draeger
Safety’den
Ankara ve
İzmir’de
Seminer
Serisi
Draeger Safety, 6 Ağustos 2015 tarihinde T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ilgili birim yetkililerine
‘Draeger Solunum Koruyucu Donanımlar ve Bunların Taşıması Gereken
Özellikler’ konulu Semineri Ankara
İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü
Müdürlüğü’nde verdi. Draeger Safety
Türkiye Satış ve İş Geliştirme Danışmanı Sn. Nuray Özdemir ve Draeger
Safety Anadolu Bölge Satış Mühendisi Sn. Erinç Çiçek’in anlatımıyla
gerçekleşen Semineri izleyen 80’in
üzerindeki izleyicinin aktif katılımı,
farklı sektörlerde gözlemlenen sorunların paylaşımı şeklinde ilerledi.
2 Ekim 2015 tarihinde İzmir
MMO Tepekule Kongre ve Sergi
Merkezi’nde yapılan ‘Maden Endüstrisinde Güvenlik Yaklaşımları
ve Güncel Teknolojiler’ konulu ikinci
Seminer ise Draeger Safety Teknik Müdürü Sn. M. Alper Karabörk
anlatımıyla ve Sn. Nuray Özdemir’in
katkılarıyla Ege Bölgesi’nde görevlendirilen İş Müfettişlerine yönelikti. Ağırlıklı olarak madenlerde
karşılaşılan sorunların tartışıldığı ve
dünyada bu konuda uygulanan yeni
teknolojilerin paylaşıldığı bu toplantı,
interaktif bir formda gerçekleşti.
41
MAKALE
Özlem Özkılıç
Önder Akademi End. Güv. Dan. Eğt. ve İleri Tek. Ür. Tic. A.Ş.
Kimya Yük. Müh. / A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı / E. İş Başmüfettişi
E. İş Teftiş İstanbul Grup Bşk. Yrd.
[email protected]
Patlayıcı Ortam Bölge (Zone)
Hesaplama İçin
Yepyeni Bir Standart : EN
60079-10-1: 2015 Versiyonu
Patlayıcı Ortam Bölge (Zone) Hesaplama İçin
Yepyeni Bir Standart : EN 60079-10-1: 2015 Versiyonu
yanıcı maddelerin ilgilenilen bölgede mevcut olmasının mümkün olup
olmadığına karar verilmesi gerekir.
Genel olarak, bu gazlar ve buharlar
(ve bunların oluşmasına sebep olan
yanıcı sıvı ve katı maddeler) tamamen
kapatılmış olan veya olmayan proses
teçhizatının içinde bulunur. Bir proses
tesisinin içinde yanıcı bir atmosferin
nerede mevcut olabileceğinin veya bir
proses tesisinin dışında yanıcı maddelerin boşalmasının nerede yanıcı
atmosfer meydana getirebileceğinin
belirlenmesi önemlidir.
Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında Yönetmelik’in 10. maddesine göre işverenler Patlamadan korunma dokümanı hazırlanmak zorundadır, ayrıca işyerinde, iş ekipmanında veya iş organizasyonunda önemli değişiklik, genişleme veya tadilat yapıldığı
hallerde yeniden gözden geçirilerek güncellenmesi gerekmektedir. Yönetmelikte “Patlamadan
Korunma Dökümanı” olarak tanımlanmış olan dökümanda yönetmeliğe göre;
P
atlama riskinin belirlendiği ve
değerlendirildiği hususu,
• Yönetmelikte belirlenen yükümlülüklerin yerine getirilmesi için alınacak önlemler,
• İşyerinde Ek-1’e göre sınıflandırılmış yerler,
• Ek-2 ve Ek-3’te verilen asgari gereklerin uygulanacağı yerler,
• Çalışma yerleri ve uyarı cihazları
da dahil olmak üzere iş ekipmanının tasarımı, işletilmesi, kontrolü ve
bakımının güvenlik kurallarına uygun
olarak sağlandığı,
• İşyerinde kullanılan tüm ekipmanın
25/4/2013 tarihli ve 28628 sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanan İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve Güvenlik
Şartları Yönetmeliğine uygunluğu,
yazılı olarak yer alır demektedir.
Patlayıcı Ortam Oluşabilecek Yerlerin
Sınıflandırılması
Patlayıcı ortam oluşabilecek yerlerin
sınıflandırılması ise ilgili uluslararası
standartlar kullanılarak yapılmaktadır.
Ülkemizde TSE EN 60079-10-1 (2009)
standardı patlayıcı gaz ve buhar
42
kaynakllı patlayıcı ortamların (BÖLGE)
(ZONE) tayini, TSE EN 60079-10-2
(2009) standardı ise tozlu patlayıcı
ortamların (BÖLGE) (ZONE) tayini
yapmak üzere kullanılmaktadır. Söz
konusu standartlar patlayıcı ortam
hesaplaması için birer rehber niteliğindedir. Yine standartlara göre bölge
sınıflandırmasının yanıcı malzemeler,
prosesler ve teçhizat özellikleri hakkında bilgi sahibi olmadan yapılamayacağı, bu standartların alan sınıflandırması için bir öneri sunduğu ve
alan sınıflandırmasının mutlak suretle
kimya mühendisleri tarafından tasarım aşamasında yapılmasını tavsiye
etmektedirler.
EN 60079-10-1 Standardının ana
mantığı ise patlayıcı alandaki kimyasalların yanıcılık düzeyleri, boşalma
kaynakları, yayılma hızları ve bu
alandaki havalandırma koşullarına
göre patlayıcı alan sınıflandırmasını
yapmaktır. Standartta havalandırma
tipleri doğal ve suni havalandırma
olmak üzere iki sınıfa ayrılmış ve
havalandırma derecesinin ve tehlikeli
bölgeye etkisinin kıymetlendirilmesi
gerektiği belirtilerek formülasyonlar
verilmiştir.
EN 60079-10-2’de ise patlayıcı ortam
oluşturma ihtimali bulunan tozlu
alanların sınıflandırılması için KStdeğeri, patlayıcı toz sınıfı (St), sürek-
lilik (saat/yıl), olasılık (yıl-1) kullanılmaktadır. Standartta tozlu ortamda
film kalınlığı, tozun ortamda bulunma
olasılığı, ortamın temizlenme ihtimali
vb. hususlar değerlendirilerek alan
sınıflandırması yapılmaktadır. NFPA
499’da ise çok daha ayrıntılı alan
sınıflandırması anlatılmakta ancak
patlayıcı alanlar Division olarak belirlenmektedir. Bu standardı kullanan
bir mühendisin aynı zamanda EN
60079-10-2 standardını da göz önüne
alınması ve gerekirse çevrim yapması
önerilmektedir.
Tehlikeli alanların sınıflandırılmasının
amacı, farklı derecelerde/olasılıklarda risk taşıyan farklı bölgeleri, her
bir bölgede kullanılacak olan uygun
elektriksel ekipmanın seçimi ve kurulumunu sağlamak için birbirinden
ayırmaktır. EN 60079-10-1 standardı
patlayıcı gaz ortamları oluşabilecek
alanların sınıflandırılması ve BÖLGE
(ZONE) tayini yapmak üzere hazırlanmış bir rehber niteliğindedir. Yine
standartta bölge sınıflandırmasının
yanıcı malzemeler, prosesler ve teçhizat özellikleri hakkında bilgi sahibi
olmadan yapılamayacağı, bu standardın alan sınıflandırması için bir öneri
sunduğu ve alan sınıflandırmasının
mutlak suretle tasarım mühendisi,
emniyet, makine ve diğer mühendislik
personeline de danışılarak yapılmasını tavsiye etmektedir.
Tehlikeli alanın boyutlarının belirlenmesi boşalma akış hızına, havalandırma türüne ve ele alınan yanıcı maddenin cinsine bağlı olarak değişen bir
fonksiyon yardımıyla belirlenebilir.
HSE’nin yapmış olduğu bir araştırmaya göre EN 60079-10-1: 2009
standartının özellikle sıvı boşalması
durumunda ortaya çıkacak patlayıcı ortam sınıflandırmasının CFD
modellemesi ile bulunan değerlerden yaklaşık olarak 100 ila 3000 katı
kadar yüksek hesaplama yaptığı
şekilde eleştiride bulunulmuştur.
Standartı ve formülasyonları hazırlayan Uluslararası Elektrik Komisyonu
“Aşırı muhafazakar” olmakla itham
edilmiştir.
Yepyeni Bir Standart:
IEC 60079-10-1: 2015 Versiyonu
Tüm eleştirilerin ışığında Uluslararası Elektrik Komisyonu tarafından
yepyeni iki standart yayınlanmıştır.
EN 60079-10-2:2015 standartı TSE tarafından yayınlanmıştır, ancak henüz
IEC 60079-10-1:2015 standartı TSE
tarafından yayınlanmamıştır.
Yeni IEC 60079-10-1: 2015 standartında özellikle temel kimya bilimi
kuralları ile diğer mühendislik bilim
dalları çerçevesinde yapılan eleştirilerin dikkate alındığını görüyoruz.
Yeni standartta hesaplama formülleri
ve mantığında değişikliğe gidildiği
görülmektedir.
Standartta verilen temel kuralları inceleyecek olursak; yanıcı bir maddenin boşalma hızı tehlikeli bir bölgenin
boyutunu etkileyen en önemli faktördür. Boşalma hızı ne kadar yüksekse,
tehlikeli bölge boyutu o kadar geniştir.
Belirli bir boşalma hacmi için Alt
Patlama Eşiği (LEL) ne kadar düşükse, bir tehlikeli bölgenin boyutu da o
kadar geniş olacaktır. Tehlikeli bölge
tiplerini belirlemenin temel unsurları
boşalma kaynaklarının tesbiti ve boşalma derecelerinin belirlenmesidir.
Patlayıcı gaz ortamı sadece yanıcı gaz
veya buharın hava ile birlikte mevcut
olması hâlinde oluşabileceği için, bu
Yanıcı sıvılardan boşalma genellikle
zeminde bir göllenme oluşturur, yüzey
tarafından emilmediği sürece sıvının
yüzeyinde bir buhar bulutu oluşur.
Buhar bulutunun büyüklüğü maddenin
özelliklerine ve ortam sıcaklığındaki
buhar basıncına bağlıdır. Buhar basıncı
bir sıvının buharlaşma hızının göstergesidir. Normal sıcaklıklarda yüksek
buharlaşma basıncına sahip bir madde
genellikle uçucu olarak nitelendirilir.
Genel kural olarak, ortam sıcaklıklarında sıvının buhar basıncı artarken
kaynama noktası azalır. Sıcaklık yükseldikçe buhar basıncı da artar.
Boşalma Hızı Hesaplaması
Yanıcı maddenin boşaldığı açıklık (delik, yarık) genişliğine kıyasla uzun ise
viskozite boşalma hızını önemli ölçüde
azaltabilir. Bu faktörler yeni Draft
standartta deşarj katsayısı (Cd) ile
hesaplamaya dahil edilmiştir. Deşarj
katsayısı Cd belirli özelliklere sahip
delik aralıkları çerçevesinde yapılan
belirli boşalma deneyleri sonucunda
elde edilen deneysel bir değerdir.
Gaz veya Buharın Boşalma Hızı
Basınçlı gaz yoğunluğunun sıvılaştırılmış gaz yoğunluğundan düşük olması
halinde, bir kaptan gaz boşalma hızı
ideal gazın adyabatik genişlemesi
43
baz alınarak hesaplanabilir. Kap
içindeki basıncın kritik basınçtan
büyük olması halinde boşalan gazın
hareket hızı sonik, aksi durumda ise
subsonik’tir. İki durum için de ayrı
ayrı hesaplama verilmiştir, ancak bu
hesaplamalarda 2009 versiyonundan
farklı olarak gazın sıkıştırılma oranı
ile deşarj katsayısı da hesaba dahil
edilmiştir.
hacim içerisinde bir zaman dilimi sonra bulunan yanıcı maddenin ortalama yoğunluğudur.
Bu zaman dilimi boşalma ve
havalandırmanın sebep olduğu
hava akışı arasında kararlı bir
durumun ortaya çıktığı zaman
dilimidir.
Sıvı Boşalma Hızı
2009 versiyonunda delik kesitleri yer almaz iken 2015 versiyonunda delik kesitleri verilmiş
ve bu şekilde hesaplamalar
daha netleşmiştir. Standarttaki en önemli detay; akışkanın
dışarı akacağı deliğin büyüme
ihtimaline karşı sızdırmazlığın
garantisi istenmektedir. Aksi
durumda delik çapı büyümekte
ve Bölge (Zone) sınıfı ve yarı
çapı da büyümektedir. Örneğin;
bir flanş’ın contasının patlama
ihtimali olmadığına dair belgelendirme olmaması durumunda
fışkırma şeklinde kaçak olacağı
kabul edilmekte ve büyük delik
çapı kullanılması istenmektedir. Belgelendirmeye sahip
çok az conta firması mevcuttur.
Conta’nın patlamayacağı garantisi alınamaması durumunda ise
farklı önlemler gerekecektir.
Delik Kesitleri
Sıvı boşalmaları çok farklı biçimlerde
meydana gelebilir. Boşalmanın niteliği ve buhar veya gazın nasıl oluştuğu
ayrıca çok sayıda değişkene bağlıdır. Kaynama noktası yüksek olan
sıvılarda boşalma genellikle önemli
miktarda sıvı fazında olacaktır. Jet
boşalma sonucu olarak, sıvı küçük
damlacıklara bölünebilir. Boşalan
buhar, jet oluşumuna ve buharlaşma
noktasından, damlacıklardan veya
sonrasındaki göllenme oluşumundan
kaynaklanan buharlaşmaya bağlı
olacaktır.
Çok sayıdaki koşullar ve değişkenler nedeniyle IEC 60079-10-1:2015
standartta sıvı boşalmasının buhar
koşullarını değerlendirmek için bir
metodoloji verilmemiştir. Kullanıcılar modelin her türlü kısıtlamasını
gözlemleyerek ve/veya her sonuç
için uygun korumacı bir yaklaşım
izleyerek uygun bir model seçmelidir. IEC 60079-10-1:2015 standartta
sıvı boşalmasını iki formülasyonla
vermiştir, bunlar;
2015 versiyonu, sıvı buharlaşması için
sıvının buharlaşma kesri üzerinden
hesalama önermiştir, bu hesaplamayı yapabilmek için öncelikle sıvı
buharlaşma kesrinin hesaplanması
gerekmektedir. 2009 versiyonunda
buharlaşma kesri hesaba dahil edilmemiştir. Bu hesaplamada 2009 versiyonundan farklı olarak sıvının deşarj
katsayısı da hesaba dahil edilmiştir.
Özellikle “buharlaşan havuzların sıvı
oluşumu (göllenme)” için de EPA’nın
formülünü önermiştir.
Buharlaşan Havuzların Boşalma Hızı
Buharlaşan havuzlar sıvı sızıntısının bir sonucu olabilir ancak yanıcı
sıvının açık bir kapta depolandığı veya
44
kullanıldığı alanda teknolojik sistemin
bir parçası da olabilir. Sıvının döküldüğü yüzeydeki termodinamik durum
gibi dökülmelerle ilgili olabilecek özel
faktörler hesaba katılmadıklarından,
IEC 60079-10-1:2015 standartında
değerlendirme ince yüzey dökülmeleri
için geçerli değildir.
sürekli boşalma değerlendirilmemiştir.
(Ani boru hattı ya da tankta yarılma vb.)
EPA’nın teknik rehberindeki varsayımlar da aynen 2015 versiyonu standart
içinde kullanılmıştır:
• Hiçbir faz değişimi yoktur ve gaz
veya buhar bulutu ortam sıcaklığındadır (faz ve sıcaklık değişiklikleri
dağılmada ve buharlaşma hızlarında
değişikliklere neden olmaktadır)
Bu denklemin kaynağı Aralık 1987
tarihli ABD Çevre Koruma Ajansı, Federal Acil Durum Yönetim Ajansı, ABD
Ulaştırma Bakanlığı, Aşırı Tehlikeli
Maddeler içi Acil Durum Planlaması
Tehlike Analizi Teknik Kılavuzudur.
Ancak yukarda verilen varsayımların iyi değerlendirilmesi son derece
önemlidir.
• Boşalan yanıcı madde havadan
hafiftir. Yoğun sıvılaştırılmış gazlar bu
analizde havadan hafif gazlarla aynı
şekilde ele alınmaktadır.
• Analizde yıkıcı dökülme kaybı için
• Sıvılar kaplarından düz bir yüzeye
dökülmüş, 1 cm derinliğinde ve 1 m2
alanda göllenme oluşturmuş ve ortam
kaynama koşullarında buharlaşmasına izin verilmiştir.
Havalandırma
Bina içindeki havanın akış hızını hesaplamak maksadıyla; rüzgar yönüne,
açıklıkların büyüklüğüne, pozisyonuna
ve binanın şekline bağlı olarak hesaplama formülleri verilmiştir. Havanın
menfeze giriş açısı ve menfezdeki
engeller (filter, mazgal vb.) nedeniyle
havalandırmanın etkinliğinin hesaplanması için formülasyonlar verilmiştir. Baca (Kaldırma) Etkisi (Stack
Effect) formülasyonları eklenmiştir.
Yepyeni Bir Kavram
“Arka Plan Yoğunluğu”
Yeni bir kavram “Arka plan yoğunluğu” değerlendirmesi getirilmiştir.
Hesaplanan Vz teorik hacminin kapalı
alan V0 hacmi ile karşılaştırılması ile
havalandırma derecesi tayin edilmesi
mantığı standarttan kaldırılmıştır.
Arka plan yoğunluğu, dikkate alınan
Sonuç Olarak;
İşyerlerinde potansiyel patlayıcı alanlar “Zone” lara ayrılmalı ve yönetmelikte belirtildiği şekilde işaretlenmelidir. EN 60079-10 sayılı Avrupa Normu,
patlayıcı gaz kullanılan alanlarda
Bölgelerin belirlemesinde kullanılabilecek metodolojiyi vermektedir. Bölgelendirme süreci olasılığa, potansiyel
patlayıcı atmosferin ortamda kalış
süresine bağlıdır ve havalandırma bu
alanlardaki riskin azaltılmasında ve
hem elektriksel hem de elektriksel
olmayan tutuşturma kaynaklarının
bertaraf edilmesinde kullanılabilecek
temel parametredir. Yapılan hesaplamalar sonucunda çıkan sonuçlara
göre patlayıcı alan sınıflamasına yüksek, orta veya düşük seviye için ZONE
(BÖLGE) önerilerinde bulunulmaktadır.
Patlayıcı ortamların belirlenmesi ile
ilgili kullanılan diğer standartlarda
ise IEC EN 60079-10-1 standartında
verildiği şekilde patlayıcı ortam hesaplama yöntemleri bulunmamaktadır. Hesaplama yerine deneyimlerden
oluşan yaklaşık Zone sınıflandırması
örnekleri verilmiştir. Ancak IEC EN
60079-10-1 standartının yeni 2015
versiyonunda tüm bu standartlara
atıf yapıldığı ve bu standartlardaki
tüm yaklaşımlardan faydanıldığı ve
ortak bir standart olarak da önerildiği
gözlemlenmiştir.
Muhtemel patlayıcı ortam ihtiva eden
işletmelerde bu alanlarla ilgili değerlendirmelerin yapılmaması, bu
alanlarda kullanım için uygun olmayan
elektriksel ekipmanların kullanılması
ve kontrol önlemlerinin uygulanmıyor
olması sanayimiz ve bu sanayi tesislerinde çalışan çalışanlarımız için
büyük tehdit oluşturmaktadır. ATEX
direktifleri her ne kadar yönetmelik
olarak yayınlanmış olsa da işyerlerinin
bir çoğunda yanıcı, parlayıcı sıvı, gaz
ve toz kimyasal kullanılan alanlardaki
prosesler ve ekipmalar bu direktifler
yürürlüğe girmeden çok önce yapılmıştır ve kullanılan elektriksel ekipmanlar
yeni yönetmeliklere göre uygun değildir. Bu tesislerde kullanılan elektriksel
ekipmanların uygun ekipmanlarla
değiştirilmesi maaliyet gerektirmektedir. Ancak tehlikenin büyüklüğü düşünüldüğünde söz konusu ekipmanların
uygun ekipmanlarla değiştirilmesi çok
küçük bir maaliyet olarak kalacaktır.
İşyerlerinde patlayıcı ortam sınıflamasını yapacak olan teknik kadroların,
patlayıcı ortam BÖLGE’lerinin belirlemesini doğru yapamaması durumunda ise bu alanlarda kullanılacak Ex
ekipman seçiminin de doğru yapılamayacağı açıktır. Kanaatimce, özellikle
muhtemel patlayıcı ortamlarda risk
değerlendirmesi, patlayıcı ortam sınıflandırması ve uygun ekipmanların seçimini yapıcak olan teknik kadroların
standartlar konusunda eğitimi ve bilgi
düzeyleri de kritik önem taşımaktadır.
Kaynakça
1. Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında Yönetmelik
2. IEC 60079-10-1:2015 Explosive atmospheres- Classification of areas. Explosive gas atmospheres
3. IEC 60079-10-2:2015 Explosive atmospheres - Part 10-2: Classification of areas - Combustible dust atmospheres
45
MAKALE
Alpaslan GÜRBAY
A Sınıfı İş Güvenliği ve Eğitim Uzmanı
Eko Şirketler Grubu / İstanbul Bölge Koordinatörü
Savaştan üç kat daha
Savaştan üç kat daha tehlikeli olan şey
nedir?
tehlikeli olan
şey nedir?
Uygulamalar öyle bir hal almaya başlayacak ki, sonunda trafik kazalarını önlemenin en iyi yolu trafiğe çıkmamak olacak. İş kazalarını önlemenin yolu ise çalışmamak - çalıştırmamak olacaktır; korkarım.
Savaştan üç kat daha tehlikeli olan şey nedir? John Lloyd ve John Mitchinson’ın “Cahillikler”
kitabına konu olan bu sorusunun cevabı ‘iş’tir. Kitapta, içki, uyuşturucu ve savaşlar nedeniyle yılda
650.000 insan ölürken, iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle her yıl 2 milyon insanın öldüğü
ve bu haliyle çalışmanın savaşa kıyasla üç kat daha ölümcül sonuçlar doğurduğu anlatılmaktadır.
İlk duyulduğunda inanması güç gibi gözükse de, iş kazası verilerine bakıldığında ne yazık ki
doğru bir tanı olduğu ortaya çıkmaktadır. Özellikle son yıllarda iş kazalarının önüne geçebilmek
adına birçok ülkede farklı kanun ve yönetmelikler uygulamaya sokulup, çeşitli tedbirler alınmaya çalışılsa da gerçekleşen iş kazalarının sayısı hala ciddiyetini korumaktadır. 2008 yılından
itibaren Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği konusunda öne çıkan hukuki değişikliler ortaya konulduğunda; daha sonra iş kazası verileri ile bir karşılaştırma yapılırsa, kaza ve ölüm sayısının
hukuki iyileştirmelere rağmen azalmadığı görülecektir.
Son 10 yılda ihmaller doğrultusunda hayatını kaybeden çalışanların
sayıları şu şekildedir:
2005 yılında 1096 işçi
2006 yılında 1601 işçi
2007 yılında 1044 işçi
2008 yılında 866 işçi
2009 yılında 1171 işçi
46
2010 yılında 1454 işçi
2011 yılında 1710 işçi
2012 yılında 878 işçi
2013 yılında 1235 işçi
2014 yılında 1886 işçi
de yaralandı.
2014 yılında meydana gelen 376 bin
769 trafik kazasında 3 bin 524 kişinin
hayatını kaybetti ve 285 bin 59 kişinin
2013 yılsonu itibariyle geçici iş
göremezlik süresi (gün) 2 milyon
357 bin 505
2013 Yılı İş kazası sayısı 191 bin 389
İş kazası sayısında hayatını kaybeden çalışan sayısı 1.235
YASA - EĞİTİM - UYGULAMA - DENETİM
DENETİMDE YENİ BİR ANLAYIŞ…
20 Haziran 2012’den, Temmuz 2016’ya
geçen zaman diliminde iş sağlığı ve
güvenliği yasal sürecini kanun bazında tamamlamış olacaktır. Böylece
kamu kurumları ve özel sektörde ki
tüm tehlike sınıflarında ki iş yerleri de
kanun kapsamına alınacaktır.
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’nun doğru anlaşılması ve
uygulama sürecinin hayata geçirilmesi eğitim yoluyla gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Öyle ki bu süreçte
yüzbinlerce çalışana temel iş sağlığı
ve güvenliği eğitimleri verilmiş ve
verilmeye devam etmektedir.
Ama iş kazalarının sayısında veya
ölümlü iş kazalarında en ufak bir
azalma olmamış aksine yıldan yıla
artmıştır.
Yazımın başında iş kazalarıyla ilgili
verileri paylaşırken arada paylaştığım
trafik kazaları istatistikleri bu araya
tabi ki kazara karışmadı. Ülkemizin
trafik kazaları problemi de aynı iş
kazalarında olduğu gibi yasal birçok
düzenlemeye tabi tutulmuş, hatta en
son yapılan düzenlemeyle ehliyet almak iki yıl gibi uzun süreye yayılmıştır.
Uygulamalar öyle bir hal almaya başlayacak ki, sonunda trafik kazalarını
önlemenin en iyi yolu trafiğe çıkmamak olacak. İş kazalarını önlemenin
yolu ise çalışmamak - çalıştırmamak
olacaktır; korkarım.
Yasaları çıkarttık, yönetmelikler
düzenledik, mesleki eğitim kursları
açtık, çalışanlara, işverenlere, uzmanlara, hekimlere eğitimler verdik.
Yetmedi; daha uzun gözetim süreleri
planladık, parasal cezaları artırdık.
Kısacası dere tepe düz gittik birde dönüp arkamıza baktık ki bir arpa boyu
yol gittik. Bu masalın sonunda gökten
üç elma düştü; üçü de çalışanlarımızın başına düştü. O zaman; zaman
yeni şeyler söylemek ve yapmak
zamanıdır.
Yasa – Eğitim – Uygulama - Denetim
İlk üç adımı attık; Denetim’de yapılmakta yeni olan ne olabilir?
Yasaları çıkarttık, yönetmelikler düzenledik, mesleki
eğitim kursları açtık, çalışanlara, işverenlere, uzmanlara, hekimlere eğitimler
verdik.
Yetmedi; daha uzun gözetim
süreleri planladık, parasal
cezaları artırdık.
Kısacası dere tepe düz gittik
birde dönüp arkamıza baktık
ki bir arpa boyu yol gittik.
Bu masalın sonunda gökten
üç elma düştü; üçü de çalışanlarımızın başına düştü!...
O zaman; zaman yeni şeyler
söylemek ve yapmak
zamanıdır.
47
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
HİZMETLERİ YÖNETMELİĞİ
İKİNCİ BÖLÜM
Hak ve Yükümlülükler
İşverenin İş Sağlığı Ve Güvenliği
Hizmetleri İle İlgili Yükümlülükleri
MADDE 5
(6) İş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini yürütmek üzere işyerinden personel görevlendirmek veya OSGB’lerden
hizmet almak suretiyle bu konudaki
yetkilerini devreden işverenin bu hizmetlere ilişkin yükümlülükleri devam
eder.
İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLARININ
GÖREV, YETKİ, SORUMLULUK VE
EĞİTİMLERİ HAKKINDA YÖNETMELİK
İş Güvenliği Uzmanlarının Görevleri
MADDE 9 – (1) İş güvenliği uzmanları,
aşağıda belirtilen görevleri yerine
getirmekle yükümlüdür:
a) Rehberlik;
1) İşyerinde yapılan çalışmalar ve
yapılacak değişikliklerle ilgili olarak
tasarım, makine ve diğer teçhizatın
durumu, bakımı, seçimi ve kullanılan
maddeler de dâhil olmak üzere işin
planlanması, organizasyonu ve uygulanması, kişisel koruyucu donanımların seçimi, temini, kullanımı, bakımı,
muhafazası ve test edilmesi konularının, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına
ve genel iş güvenliği kurallarına uygun olarak sürdürülmesini sağlamak
için işverene önerilerde bulunmak.
İş Güvenliği Uzmanlarının
Yükümlülükleri
MADDE 11 (2) İş güvenliği uzmanları,
iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin
yürütülmesindeki ihmallerinden dolayı, hizmet sundukları işverene karşı
sorumludur.
İŞYERİ HEKİMİ VE DİĞER SAĞLIK
PERSONELİNİN GÖREV, YETKİ,
SORUMLULUK VE EĞİTİMLERİ HAKKINDA YÖNETMELİK
İşyeri Hekimlerinin Görevleri
MADDE 9 a) Rehberlik;
1) İş sağlığı ve güvenliği hizmetleri
kapsamında çalışanların sağlık gözetimi ve çalışma ortamının gözetimi ile
ilgili işverene rehberlik yapmak.
2) İşyerinde yapılan çalışmalar ve
yapılacak değişikliklerle ilgili olarak
işyerinin tasarımı, kullanılan maddeler de dâhil olmak üzere işin planlanması, organizasyonu ve uygulanması,
kişisel koruyucu donanımların seçimi
konularının iş sağlığı ve güvenliği
mevzuatına ve genel iş sağlığı kurallarına uygun olarak sürdürülmesini
sağlamak için işverene önerilerde
bulunmak.
İşyeri Hekiminin Yükümlülükleri
MADDE 11 (2) İşyeri hekimleri, iş
sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yürütülmesindeki ihmallerinden dolayı,
hizmet sundukları işverene karşı
sorumludur.
Yönetmelikleri kısaca hatırladıktan
sonra işveren, iş güvenliği uzmanı ve
işyeri hekimlerinin görev ve yükümlülüklerini incelediğimizde:
İşveren: 24 saat kayıtta gözetim
kamerası, iş güvenliği uzmanı ve
işyeri hekimi: süper ultura bilgilerle donatılmış insanlar olmalıdırlar.
(Görevleri kısmı 2. Fıkra tekrar tekrar
okunmalıdır.)
İş kazasının sonucunda işveren
yükümlülükleri maddesi sonucunda
hiçbir şekilde kurtulamaz.
İşveren de iş güvenliği ve işyeri hekimine döner ve görevleriniz madde 9.
2 gereğini yerine getirmediniz der ve
madde 11. 2’yi gösterirse ne yapacağız?
ÇARE: HERKES ÜSTÜNE KANUNLA
DÜŞEN GÖREVİ HARFİYEN YERİNE GETİRECEK. / BİLMİYOR YA DA YAPAMIYORSA BİR BİLENE DANIŞACAK.
İşte tam da burada yeni denetim anlayışı devreye girecek.
Aracınıza gösterdiğiniz özeni işyerinize
ve çalışanınıza göstermelisiniz.
Aracınız muayenesi öncesi zaman ve
para kaybetmemek için özel muayene
kuruluşlarına gidip tedbirinizi önceden
aldığınız gibi; işveren veya iş güvenliği
uzmanı ya da işyeri hekimi olmasaydı sonumuz böyle demeden önce bir
denetim firmasına başvurup
* Yasal zorunluluklar
* Teorik Bilgiler
* Pratikteki Uygulamalar
konusunda eksikliklerin tespitini ve
önlemlerin alınmasını sağlamalısınız.
Aracınıza gösterdiğiniz özeni işyerinize ve çalışanınıza göstermelisiniz. Aracınız muayenesi öncesi zaman
ve para kaybetmemek için özel muayene kuruluşlarına gidip tedbirinizi önceden aldığınız gibi; iş sağlığı
güvenliği konusunda da tedbirinizi önceden almalısınız.
Web Sitenizin ve Verilerinizin
Emin Ellerde Olmasına
Dikkat Edin
Ferdi Dal, yaklaşık 10 yıldır bilişim sektöründe faaliyet gösteriyor. İstanbul’da
sektörün öncü veri merkezlerinde farklı pozisyonlarda görev yapan Dal,
kariyerine son bir yıldır Ankara Labina Hosting’te Satış Geliştirme Uzmanı
olarak devam ediyor. ‘’Web sitenizin ve verilerinizin emin ellerde olmasına
dikkat edin’’ uyarısını yapan Ferdi Dal ile faaliyet gösterdiği sektör ve bu
alanda faaliyet gösteren firmalar hakkında keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Türkiye’de hosting sektörünü nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de hosting sektörü hızla gelişiyor. Hızlı büyümenin getirdiği avantajların yanı sıra tabi bazı dezavantajların
da oluştuğunu belirtmem gerekiyor.
Herkesin pastadan pay alma isteği,
reklam bütçelerinin ciddi boyutlara
ulaşması, düşük maliyetlerle yurt
dışından hizmet alınabiliyor olması,
dünya çapında büyük firmaların Türkiye pazarına girişi ve rekabeti artırmak
veya piyasayı tamamen kontrol altına
alabilmek için fiyatların düşürülmesi
ülkemizde hızla gelişen hosting sektörünün dezavantajlarından başlıcaları…
Sektörümüzde sunmakta olduğumuz
hizmetlerde bizim görevimiz esasında
satış sonrasında başlıyor. Biz Labina
Hosting olarak, satış sonrasında kullanıcının var olan tüm sorunları giderilene kadar bizzat ilgileniyoruz. Zaten
problemler giderildikten sonra da kullanıcılar bize ulaşma ihtiyacı duymadan hizmeti sorunsuz olarak almaya
devam ediyorlar. Belirli periyotlarda
biz kullanıcılarımızla iletişime geçerek
hizmetlerimiz ve firmamız hakkında
görüşlerine başvuruyoruz. Kısacası
biz satış sonrasında müşterisi ile her
daim iletişim halinde olan ve bunu son
derece önemseyen bir firmayız.
‘’EN UYGUN ÇÖZÜMÜ EN UYGUN
FİYAT İLE SUNUYORUZ’’
10 yıldır içinde bulunduğunuz sektörün en büyük ve çözülmesi gereken
problemi sizce nedir?
Sektörün en büyük problemlerinin başında bireysel hizmet sunan, ödemeleri
uzun periyotlar halinde tahsil edip daha
sonrasında bu hizmeti aksatan veya
belli bir süre sonra ortadan kaybolan
firmalar geliyor. Böylelikle parasını
ödediğiniz bir hizmet için muhattap
bulamayacağınız can sıkıcı durumlar
oluşuyor. Bireysel olarak sunucu sahibi
olan kişi veya kişiler hosting hizmeti
sunmaya başlıyor ancak gerekli altyapıları olmadığı için pek çok aksaklık
yaşanıyor. Bunu küçük bir örnekle
anlatacak olursak; hosting hizmeti aldığınız kişinin askere gittiğini düşünün.
Hizmet veren kişi ulaşılabilir olmadığı
için hizmet kesintiye uğrayabiliyor. Yaşanabilecek bu tarz ciddi problemlerin
çözümü ne yazık ki hiç de kolay değil.
Labina Hosting’in satış politikasından bahseder misiniz?
Biz ilk etapta hizmetlerimiz hakkında
kullanıcılarımızı detaylı bir şekilde
bilgilendiriyoruz. Daha sonra müşterilerimize en uygun çözümü, en
uygun fiyat ile sunabilmek için gerekli
bilgileri kendilerinden detaylı bir şekilde istiyoruz. Paylaşılan bu bilgiler
doğrultusunda teknik ekibimizle birlikte hareket ederek, her kullanıcı için
kapsamlı bir çalışma yapıyoruz. Son
aşamada kullanıcılarımıza, ihtiyaçlarına uygun olan çözüm alternatiflerini
artı ve eksilerini anlatarak sunuyoruz.
Faaliyet gösterdiğiniz sektörde satış
sonrası verilen hizmetler de son derece önemli. Bu konuda ne söylersiniz?
‘’LABİNA, KALİTESİNİ VE GÜVENİLİRLİĞİNİ İSPATLAMIŞ BİR FİRMA’’
Az önce de belirttiğiniz gibi hosting
sektörü hızla gelişiyor ve pek çok alternatif firma bu alanda çalışmalarını
sürdürüyor. Peki, bir kişi veya kurum
sizce neden Labina’yı tercih etmeli?
İçinde bulunduğumuz teknoloji çağında internet tarafıyla ilgili olarak yapılan yatırımların faydaları tartışılmaz.
Bu nedenle internet sitenizin ve verilerinizin emin ellerde olduğundan siz
de emin olmalısınız. Labina Hosting,
uzun yıllardır sektörde hizmet veren,
kalitesini ve güvenilirliğini ispatlamış
kurumsal bir firmadır ve alanında
öncü pek çok kurumsal firmaya hizmet ve destek sunmaktadır.
Peki, hosting veya sunucu hizmeti almayı planlayan kişi ya da kurumlara
hangi tavsiyelerde bulunursunuz?
Hosting, bayi veya sunucu hizmeti
almayı planlayan kullanıcılara ilk
tavsiyem birinci kriterlerinin fiyat
olmaması. Alacakları hizmetin tüm
detaylarını öğrenmeli ve ihtiyaçlarına
cevap verip vermediği konusunda
değerlendirme yaparak, alanında uzman kişilere başvurmalarını öneririm.
Sektöre yeni girmiş, özellikle bireysel
olarak hizmet veren firmalarla çalıştıklarında olası veri kayıpları ve farklı
sıkıntılar yaşayacaklarını göz önünde
bulundurmalı ve bu öngörü ile önlem
almaları, işinin ehli firmalarla huzurlu
bir şekilde çalışmaları son derece
önemli olacaktır.
49
Firma Prestiji
LABİNA BİLİŞİM’den
Çocukluğundan itibaren ilgisini çeken bilişim sektörüne 2000 yılında adım attı Cemal
Kaan Büyükdenizci. 2005 yılında da hosting sektöründe faaliyet gösteren Labina Bilişim
firmasını kurdu. Başta alan adı kayıt, paylaşımlı sunucularda web sitesi yayınlama, bulut
ve kiralık sunucu yayınlama, arama motoru optimizasyonu (SEO), sunucu yönetimi ve
bakım hizmetleri veren Labina, sektöre yön veren önemli markalar arasında yer alıyor.
Labina Hosting’in kalıcı olmasının
sebebi nedir?
Firmamızın uzun vadede tercih edilmesinin sebeplerini; Güvenlik, süreklilik,
esneklik, uygun fiyat, anında teknik destek gibi başlıklar altında toplayabiliriz.
Sektörde bilinen sayılı hosting firmalarından olmanızı neye borçlusunuz?
Öncelikle verdiğimiz hizmeti en iyi şekilde ve sorunsuz sunabilmek için alt
yapımıza çok ciddi yatırımlar yaptık.
Yıllar içinde edindiğimiz tecrübeyi,
kendi içimizde yaptığımız mühendislik ile harmanlayarak, yaşanabilecek
kesintileri en aza indirecek bir alt
yapı kurduk. İkinci olarak müşteri
memnuniyetini her zaman ön plana
aldık. Müşteri memnuniyetini bir klişe
olarak görmüyoruz, içimizde özümseyerek, her gün daha iyisini yapmaya
çalışarak sağlamaya özen gösteriyoruz. Türkiye’de hosting firmaları
için yapılan en yoğun şikâyet, hizmet
alanın muhatap bulamaması ile ilgili,
biz bu konuda en hassas davranan
firmaların başında geliyoruz.
Hedef kitlemiz olan KOBİ’leri anlıyo-
50
ruz, ihtiyaçlarını doğru analiz edip,
onlar için en uygun hizmeti sunmaya
çalışıyoruz. Son olarak kendimizi geliştirmeye ve personelimizin eğitimine
çok büyük önem veriyoruz.
Hedef kitlemiz KOBİ’ler dediniz? KOBİ’lere ne gibi hizmetler sağlıyorsunuz?
Artık sadece e-mail alıp gönderse bile
tüm KOBİ’ler internet teknolojilerini
kullanıyor. KOBİ’lerimizin ilk ihtiyacı alan adı kayıt ( .com, com.tr gibi )
hizmetlerinde onlara danışmanlık yaparak, en uygun uzantıyı ve alan adını
seçmelerinde yardımcı oluyoruz. Sonrasında onların istek ve ihtiyaçlarına
göre paylaşımlı hosting, bulut sunucu
gibi hizmetlerin seçiminden kurulumuna kadar her aşamada danışmanlık
veriyoruz. KOBİ’lerimiz hizmet aldıkları
sürece uzman teknik personelimizden
7 gün 24 saat destek alabiliyorlar.
KOBİ’lerimizi internet teknolojilerini kullanırken ne gibi tehlikeler
bekliyor?
KOBİ’lerimizin, internet hizmetlerini kullanırken ilk dikkat etmeleri
gereken nokta, konusunda uzman ve
kurumsal firmalar ile çalışmaları. Devamlı kesinti içinde olan bir internet
sitesi, yerine ulaşmayan e-mailler
KOBİ’lerimizin hem maddi zarara
uğramasına hem de itibar kaybına
sebep oluyor. Çalıştıkları kurumun,
KOBİ’lerimizin değişen ihtiyaçları
doğrultusunda yenilikler yapmaya hazır bir firma olmasına dikkat etmeleri
gerekiyor. Bu konuyu kısa bir örnekle
açıklamak gerekirse; 2014 yılının
son çeyreğinde Bitlocker adı verilen,
firmaların verilerini şifreleyip, şifreyi
çözmek için fidye talep eden saldırılar çoğaldı, bu tehditlerin yüzde 99’u
e-mail mesajı yoluyla yayılmaktadır.
Geleneksel antivirüs ve antispam
çözümleri bu tehditleri algılamakta
yetersiz kalmaktaydı. Labina Bilişim
olarak gerekli araştırmaları yapıp,
yaşanabilecek sorunların önüne
geçebilmek adına Spam Uzmanı adı
ile yeni bir servisi müşterilerimizin
hizmetine sunduk.
Firma olarak gündemi ve yenilikleri
takip ettiğinizi söyleyebiliriz o zaman?
Tabi ki söyleyebiliriz. Zaten Labina
Hosting vizyon olarak hem mevcut
hem de potansiyel problemlere karşı
Labina Bilişim şirketinin kurucusu Cemal Kaan Büyükdenizci 15 yılı aşkın bir süredir bilişim sektöründe yer almaktadır.
çözüm üretmeyi düşünen bir firma
oldu her zaman. Müşterilerimizin ve
servis alan firmalarımızın, yaşayabileceği muhtemel sorunlar hakkında
onları uyarmak, gerektiğinde müdahale etmek ve tedbirleri önceden
almak zorundayız.
KOBİ’lerimizin mevcut alt yapılarını
bulut bilişime doğru kaydırmaları
aylık sabit bilişim giderlerinde ciddi
tasarruflar sağlayacaktır.
Günümüzde çok popüler olan “Bulut
Bilişim” KOBİ’lerimize ne gibi avantajlar sağlıyor?
Labina Hosting olarak, Kalite Politikamız bizim için vazgeçilmezdir. Müşterilerimizin ihtiyaç ve beklentilerini,
beklediklerinden daha kaliteli hizmet
ile karşılamak temel hedefimizdir. Bu
Bulut bilişim KOBİ’lerimizin maliyetlerini düşürürken hizmet verimliliğini
arttırmaktadır. Daha 1-2 sene öncesine kadar, e-mail servislerinde yoğun
kullanımı olan ve yüksek depolama
alanına ihtiyaç duyan KOBİ’lerimiz
kendi firmalarının bünyesinde kendi
sunucularını satın alıp, Exchange gibi
yazılımlar kullanmak zorundaydılar.
Bulut bilişimdeki gelişmeler neticesinde KOBİ’lerimiz sunucu donanımı
ve lisans maliyetlerine katlanmadan,
firmamızın Kurumsal Mail Hosting
hizmeti gibi, senelik çok cüzi maliyetlerle bu hizmetlere kesintisiz bir
şekilde sahip olabiliyorlar. Doğru
danışmanlık hizmetleri alınarak
Peki önümüzde ki sene için planladığınız projeleriniz var mı?
yönde çalışmalarımız devam edecek. Gelişmek için asla bitmeyen bir
arayışla, çalışmayla, müşterilerimizin
beklentilerine cevap vermeye devam
edeceğiz. Çünkü biz önce Müşterimiz
için varız.
Önümüzdeki yıl bizim ve müşterilerimiz için çok iyi bir yıl olacak. Kampanyalarımız, sunacağımız yeni hizmet
ve fırsatlar için bizi herkesin web
sitemizden ve sosyal medya hesaplarımızdan takip etmelerini öneriyorum.
51
Size özel mekanlar tasarlar...
PROKSİMAL
YAPI SİSTEMLERİ İNŞAAT
TAAHHÜT TİC. LTD. ŞTİ.
*
*
*
*
*
PROKSİMAL YAPI SİSTEMLERİNDEN ALABİLECEĞİNİZ HİZMETLER:
* PVC KAPI PENCERE SİSTEMLERİ * ALÜMİNYUM CEPHE SİSTEMLERİ * KAPAKLI ALÜMİNYUM CEPHE SİSTEMLERİ * YARI KAPAKLI ALÜMİNYUM
CEPHE SİSTEMLERİ * STRÜKTÜREL SİLİKONLU ALÜMİNYUM STİCK CEPHE SİSTEMİ * KASETLİ STRÜKTÜREL SİLİKONLU * ALÜMİNYUM STİCK CEPHE
SİSTEMİ * CAM BALKON SİSTEMLERİ (CAMLAMA SİSTEMLERİ) * KATLANIR CAM BALKON SİSTEMLERİ * SÜRME CAM BALKON SİSTEMLERİ
* ISICAMLI CAM BALKON SİSTEMLERİ * VİTRİN CAMLAMA SİSTEMLERİ * KIŞ BAHÇESİ SİSTEMLERİ * TENTE SİSTEMLERİ * MEMBRAN YAPILAR
* PERGOLA SİSTEMLERİ * ALÜMİNYUM KAPI SİSTEMLERİ * SÜRME ALÜMİNYUM KAPI SİSTEMLERİ * KATLANIR ALÜMİNYUM KAPI SİSTEMLERİ
Alüminyum Doğrama Sistemleri
Cam Balkon Kapama Sistemleri
Dış Cephe Kaplama Sistemleri
Pergole Sistemleri
Kış Bahçesi
Fabrika: Saray Mahallesi 16. Sok No:8 Kazan / Ankara Tel: +90 312 815 26 22 (pbx) Fax: +90 312 815 26 23
Şube: Alınteri Bulvarı No:170 Ostim / Ankara Tel: +90 312 385 32 15 (pbx) Fax: +90 312 385 32 17
www.proksimal.com / [email protected]
www.proksimalyapi.com / [email protected]
KAZA
ANALİZİ
Mansur Ziya Koç
İş Güvenliği Koordinatörü
Makina Mühendisi / A Sınıfı IG Uzmanı
Yardımcı Sağlık Personeli İstihdam Yükümlülüğü
20 Temmuz 2013 günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmelik ile işyerlerinde yardımcı sağlık personelinden hizmet alma
yükümlülüğü başladı.
Herkes H.K. Kadar
Şanslı Olmayabilir...
İş yerinde sağlık personeli olmasaydı, şu an H.K yaşamıyordu.
İSTATİSTİKİ BİLGİLER
Kazanın Olduğu Sektör:
İnşaat
Kaza Tarihi: 18.07.2015
Kaza Günü: Perşembe
Kaza Saati: 14.20
Kazalının Yaşı: 19
Kazalının Cinsiyeti: Erkek
İşe Giriş Tarihi: 14.02.2015
Kazalının İş Tanımı: Demir
doğrama makinasında
elektriğe kapılma
Kaza Sonucu: Ağır yaralanma sonucu hafıza kaybı
Yönetmelik gereği tüm işyerleri diğer sağlık personeli hizmet
almak zorunda.
- Az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde çalışan başına ayda en az 6 dakika,
- Tehlikeli sınıfta çalışan başına ayda en az 9 dakika,
- Çok tehlikeli sınıfta çalışan başına ayda en az 12 dakika yardımcı
sağlık personelinden hizmet alınması yönetmelik gereği zorunlu
hale getirilmiştir.
Yardımcı sağlık personeli olarak ifade edilen ve görevi işyeri hekimi
ile birlikte çalışarak işyerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin
planlamasını ve yürütülmesini sağlamak olan kişilerin kimler
olabileceği yönetmelikte belirtilmiş. Buna göre;
Bakanlıkça düzenlenen eğitime katılan ve sınavda başarılı olan ve diğer sağlık personeli olarak belgelendirilen hemşireler, sağlık memurları, acil tıp teknisyenleri, çevre sağlığı teknisyenleri ve Bakanlık
tarafından verilen işyeri hemşiresi belgesine sahip kişiler yardımcı sağlık personeli olarak görev yapabiliyorlar.
01.01.2015 tarihinden sonra görevlendirilecek diğer sağlık personelinde, bakanlıkça verilmiş sertifika şartı aranmakta
ve diğer sağlık personeli görevlendirmeyen iş verene idari para cezası uygulanmaktadır.
Diğer sağlık personeli görevlendirmeyen işveren 2015 yılı itibariyle 3.083 TL idari para cezası ile karşı karşıyadır.
Aykırılığın tespit edildiği tarihten itibaren kesilmeye başlayan idari para cezası devam eden her ay yenileniyor.
Ancak paradan da önemlisi insan hayatı. Bu kaza analizimizde yardımcı sağlık personelinin ne kadar önemli olduğu
gözler önüne serilmektedir.
KAZANIN NEDENLERİ
KAZA ÖYKÜSÜ
Şantiyede demir doğrama makinasında çalışmakta olan H.K, saat 14.20 civarında makinada ki kaçak nedeniyle elektriğe kapılarak kalbi durur.
İş yerinde çalışmakta olan sağlık memurunun müdahalesi ile kalp tekrar çalıştırılarak H.K, yaşama döndürülür.
İşyerindeki ambulans ile H.K hastaneye gönderilirken kalp tekrar durur. Sağlık görevlisinin müdahalesi ile tekrar
çalıştırılarak hastaneye yetiştirilir. Yoğun bakımda on beş gün kalan H.K, yaşama döner ancak uzun süre konuşmakta
ve yemek yemekte sorun yaşamıştır.
H.K, bu sorunları atlamış olmasına rağmen şu an hafıza sorunu yaşamaktadır.
54
1- Ana ve tali panolarda yaşam için kaçak akım rölesi
olmaması,
2- Demir doğrama makinasında koruma topraklaması
olmaması,
3- Çalışanda iş ayakkabısının tabanının yeterince
yalıtkan olmaması,
4- Ölçüm sonuçlarının dikkate alınmaması.
UZMANIN ÖNERİLERİ
1- Tali ve ana panolarda 30 mA kaçak akım rölesi takılmalı,
2- Demir doğrama makinasında koruma topraklaması olmalı,
3- Makine ve ekipmanların periyodik kontrolleri yapılarak kayıt altına
alınmalı,
4- Makinalarda çalışan personelin iş ayakkabısı yalıtkan tip olmalı,
5- İş yerinde İlk yardım eğitimi almış tecrübeli çalışan bulunmalı.
55
YARGITAY
KARARLARI
T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
Önlemek ödemekten daha ucuzdur.
İş Sağlığı Güvenliği kuralları sizi ve işletmenizi korur. Size rağmen sizi koruma çabalarına
duyarsız kalmayın ve lütfen iş sağlığı güvenliği önlemlerini sadece teftişlerde göstermek için
belge hazırlamak olarak algılamayın. Unutmayın, iş sağlığı güvenliği kurallarına uymak;
işçinin hayatını, sizin ise işletmenizi ve maddi bütçenizi korur.
Esas No. 2013/10568
Karar No. 2014/17684
Tarihi: 30.09.2013
İlgili Kanun / Madde 506 S.SSK/16
• İŞ KAZASI
diğer temyiz itirazlarının reddine,
• GEÇİCİ İŞ GÖREMEZLIK DÖNEMİNDE İŞ GÜCÜ KAYIP ORANININ YÜZDE 100 OLARAK ALINIP
2- Dava, iş kazası sonucu sürekli iş
göremezliğe uğrayan sigortalının
maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece,
maddi tazminat isteminin kabulüne,
manevi tazminat isteminin kısmen
kabulüne karar verilmiştir.
GEÇİCİ İŞ GÖREMEZLİK ÖDENEĞİNİN MAHSUP EDİLMESİNİN GEREKMESİ
ÖZET:
- 506 Sayılı Yasa’nın 16. Maddesi’nde
iş kazası veya meslek hastalığı dolayısıyla geçici iş göremezliğe uğrayan
sigortalıya her gün için geçici iş göremezlik ödeneği verileceği,
- 89. Maddesi’nde ise yatarak tedavi
halinde günlük kazancın yansı, ayakta
tedavi ettirildiğine günlük kazancın 2/3
oranında ödenek ödeneceği bildirilmiştir.
Geçici iş göremezlik devresinde sigortalının çalışamadığı dönemde yoksun
kaldığı gelirde iş kazası sonucu oluşan
maddi zarar kapsamındadır. Raporlu
olunan dönemde çalışamayan sigorta-
56
lının bu dönemde yoksun kaldığı ücreti
kadar bir zararının oluşacağı ve bu
zararında maddi zarar içerisinde kabul
edilmesi gerektiği açıktır. Sigortalının
zararlandırıcı olay nedeni ile tedavisinin devam ettiği ve çalışamadığı sürelerde yüzde 100 iş gücü kaybına uğradığı kabul edilerek bilirkişi aracılığıyla
maddi zarar tespit edilip SGK.’ca
ödenmesi gereken geçici iş göremezlik ödeneği düşüldükten sonra elde
edilecek sonuca göre bu dönemdeki
maddi zarar belirlenmelidir.
natın ödetilmesine karar verilmesini
istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir. Hükmün, taraf
vekilleri tarafından temyiz edilmesi
üzerine temyiz isteğinin süresinde
olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi
H. Yıldız Kaya tarafından düzenlenen
raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve
aşağıdaki karar tespit edildi.
DAVA:
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalının tüm, davacının
aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazmi-
KARAR:
Dava nitelikçe Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın
giderilmesi istemine ilişkindir.
506 Sayılı Yasa’nın 16. Maddesi’nde iş
kazası veya meslek hastalığı dolayısıyla geçici iş göremezliğe uğrayan sigortalıya her gün için geçici
iş göremezlik ödeneği verileceği,
89. Maddesi’nde ise yatarak tedavi
halinde günlük kazancın yansı, ayakta
tedavi ettirildiğine günlük kazancın 2/3 oranında ödenek ödeneceği
bildirilmiştir. Geçici iş göremezlik
devresinde sigortalının çalışamadığı
dönemde yoksun kaldığı gelirde iş kazası sonucu oluşan maddi zarar kapsamındadır. Raporlu olunan dönemde
çalışamayan sigortalının bu dönemde
yoksun kaldığı ücreti kadar bir zararının oluşacağı ve bu zararında maddi
zarar içerisinde kabul edilmesi gerektiği açıktır. Sigortalının zararlandırıcı
olay nedeni ile tedavisinin devam
ettiği ve çalışamadığı sürelerde yüzde
100 iş gücü kaybına uğradığı kabul
edilerek bilirkişi aracılığıyla maddi
zarar tespit edilip SGK.’ca ödenmesi
gereken geçici iş göremezlik ödeneği
düşüldükten sonra elde edilecek sonuca göre bu dönemdeki maddi zarar
belirlenmelidir.
Somut olayda, hükme esas alman
hesaba ilişkin bilirkişi raporunda
davacının geçici iş göremezlik dönemi
olan 10.01.2003 - 11.02.2004 tarihleri
aralığındaki zararı hesaplanırken yüzde 100 iş gücü kaybına uğradığı kabul
edilerek değil yüzde 12,1 olan sürekli
işgücü kaybı oranına göre hesaplama
yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu açıklamalardan yola çıkılarak, davacının
yaralanmasına bağlı olarak, raporlu
kaldığı dönemde (geçici iş göremezlik
dönemi) 100 oranında maluliyetinin
bulunduğu kabul edilerek maddi zararının hesaplanıp sonucuna göre karar
verilmesi gerekirken yazılı şekilde
karar verilmesi usul ve yasaya aykırı
olup bozma nedenidir. 0 halde, davacı
tarafın bu yönleri amaçlayan temyiz
itirazları kabul edilmeli ve hüküm
bozulmalıdır.
SONUÇ:
Hükmün yukarıda açıklanan nedenle
BOZULMASINA, temyiz harcının istek
halinde davacıya iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edenlerden
davalıya yükletilmesine, 30.09.2013
gününde oybirliğiyle karar verildi.
57
MAKALE
Uz. Dr. Mehmet ERGİN
Ekoteknik İSG
Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı
İş Sağlığı ve Güvenliği Açısından
Biyolojik Tehlike
Olarak Belirtilen;
LEGİONELLA PNEUMOPHİLA (LEJYONER) BAKTERİSİNİN ÖZELLİKLERİ NEDİR?
Günümüzde bu bakteri enfeksiyonu (lejyoner hastalığı) ile ilgili yönetmeliği
Sağlık Bakanlığı hazırlayarak yürürlüğe koymuş ve “legionella” ile ilgili
sağlık kontrollerinin yapılmasının önemini belirtmiştir. Ayrıca lejyoner
hastalığının toplum sağlığı açısından önemi; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı’nın hazırladığı “Meslek Hastalıkları Rehber Kitabı”nda meslek
hastalıkları arasında yer verilmesiyle de vurgulanmıştır.
Doğada yaygın olarak bulunan bu
bakteri (Legionella spp) 40’dan fazla
türe ve 20’den fazla serotipe sahiptir.
En az 20 serotip; insanlarda enfeksiyon yapabilir. En çok ve en ağır enfeksiyon oluşturan serotipler “serotip
1” ve “serotip 6”dır. Görüldüğü üzere
Lejyoner hastalığı (enfeksiyonu) hayati
tehlikesi olan bir akciğer iltihabı (pnömoni) özelliği göstermektedir.
Legionella cinsi içinde yer alan bakteriler, gram negatif çomaklar şeklinde olup genellikle değişken bir şekil alabilen özellik gösterebilirler. Fakültatif ortamda üreyebildikleri gibi oksijenli
ortamda daha iyi üreme özelliği gösterebilen mikroorganizmalardır.
L
ejyoner hastalığı olarak halk
arasında bilinen bu enfeksiyon, ilk olarak 1976 yılında
Philadelphia’da Amerikan
Lejyoner Kongresi sırasında, otelde
konaklayan katılımcılar arasında
akciğer enfeksiyonu (pnömoni) salgını
meydana gelmiştir. Bu salgında 221
kişi etkilenmiş ve 34 kişi bu enfeksiyondan hayatını kaybetmiştir. Bu
salgın Amerikan Hastalık Kontrol
Merkezi (CDC) tarafından araştırılarak günün koşullarında aylarca süren
58
tıbbi çalışmalar sonucunda; ölen
hastaların akciğerlerinden otopsi ile
alınan numunelerden bakteri izole
edilerek, sağlık merkezi bilim adamları tarafından bakteri LEGİONELLA
PNEUMOPHİLA olarak adlandırılarak
tanımlanmıştır. Etken tanımlandıktan
sonra da yapılan çalışmalarda söz
konusu salgın hastalığın ilk olmadığı;
daha önce de otellerde ve hastane
kaynaklı enfeksiyonlarında salgınlar
şeklinde görüldüğü tespit edilmiştir.
Bu nedenle günümüzde bu bakteri
enfeksiyonu (lejyoner hastalığı) ile
ilgili yönetmeliği Sağlık Bakanlığı
hazırlayarak yürürlüğe koymuş ve
“legionella” ile ilgili sağlık kontrollerinin yapılmasının önemini belirtmiştir.
Ayrıca lejyoner hastalığının toplum
sağlığı açısından önemi; Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın
hazırladığı “Meslek Hastalıkları Rehber Kitabı”nda meslek hastalıkları
arasında yer verilmesiyle de
vurgulanmıştır.
Lejyonella hastalığına neden olan
bakteri doğal çevrede yaygın olarak
bulunur. Göller, dereler, nehirler gibi
yüzey suları, termal su banyoları
ve çamurların florasında bulunur.
Böylece bu ortamlardan bir şekilde
şehir şebeke sularına karışabilir
olmasından dolayı; yapay su sistemlerinde, otel ve diğer yerleşim yerlerindeki binaların su tanklarında, klima
sistem soğutma kulelerinde, binaların
su sistemindeki durgun alanlarında,
musluklar ve duş başlıklarında biriken
kireç katmanlarında yerleşebilme
özelliğine sahiptir. Bakteri, insan makrofaj hücreleri içinde kendini saklayabilir. Doğada var olan parazitlerden
amiplerin içinde çoğalarak kendini
dış ortamın olumsuz koşullarından
korur ve yayılımını böylece hızlandırır.
Bakteri damlacık yoluyla bulaşır.
Lejyonella hastalığı, hafif seyreden
solunum yolu enfeksiyonu belirtilerinden hayati tehlikesi olan pnömoni
(zatürree) ye kadar giden ve ağır du-
rumlara varan belirtiler gösterebilir.
Pnömoni, klasik olarak ateş, halsizlik,
baş ağrısı, karın ağrısı, kuru öksürük,
nefes darlığı gibi belirtilerle özellik
gösterebilir. Ayrıca akciğer dışı bulgular olarak da bulantı, kusma, ishal,
kalpte atım hazında anormallikler ve
bilinç bozukluğu gibi belirtiler görülebilmektedir.
Hastalık, etkene maruz kalan insanlarda ortalama 2-10 gün sonra klinik
özellikleriyle ortaya çıkmaktadır. Bu
belirtilerin görülebilmesinde kişinin
bazı risk faktörlerini taşıyor olması
gerekmektedir. Bunlar; kişinin immün sistemi baskılayıcı tedavi alıyor
olması, kronik akciğer hastalığının
olması, diyabetli olması, sigara-alkol
bağımlılığının olması, yaşının 50 ve
üzeri olması, kemoterapi tedavisi
alıyor olması vs. gibi riskli gruplar
olarak gösterilmektedir.
ABD’de her yıl 8 bin -18 bin arasında
lejyonella vakası görüldüğü belirtilmektedir. Türkiye’de de lejyonella
enfeksiyonunun varlığı bilinmekte
olup, sağlıklı epidemiyolojik veriler
olmadığı için yıllık enfeksiyon sayısı
bilinmemektedir. Eksik bilgilere
rağmen tüm pnömoniler arasında
lejyonella pnömonisi oranı ortalama yüzde 5-10 civarında olduğu
düşünülmektedir. Bakteri bulaşan
kişilerin ortalama yüzde 1- yüzde 5
inde hastalık oluşabilir. Genellikle
yaz ve sonbahar aylarında salgınlar
görülebilir, kış aylarında da sporadik
vakalar olabilir.
Teşhis ve tedavide birinci koşul
hastalığın akla getirilmesi olup;
uygun tahlillerin yapılması; yani
balgam-idrar ve serum gibi hastadan
alınan numunelerin ilgili laboratuara
gönderilmesi ile çıkan sonuçlardan
sonra tanım konulmasıdır.
Klasik muayene ve akciğer grafisi
spesifik tanıda yetersizdir. Kesin tanı,
bakterinin tanımlanması (bakteriyolojik tanım) ile olmaktadır. Bakteri
izolasyonu bakteriyolojik-moleküler
olarak PCR ve serolojik olarak
yapılabilmektedir.
Bakterinin bulunduğu ve enfeksiyon
(lejyonella) oluşumunda rol oynayan
riskli ortamlar:
- Tüm doğal su kaynakları
- Sıcak ve soğuk su sistemleri
- Termal kaplıcalar, yüzme havuzları
- Fıskiyeler
- Durgun sular
- Sosyal tesislerdeki nem vericiler ve
klimalar
- Duşlar, jakuziler ve başlıkları
- Kullanma suyu ve su depoları
- Kirli su kalıntıları
- Besin ve gıda maddelerinin
bulundurulduğu yerler vs. olarak
tanımlanmaktadır.
59
programlarının uygulanması; bir
yandan da önlemlerin yeterli olup
olmadığını araştırmak üzere su ve
kültür numunelerinin düzenli olarak
gönderilmesi önleyici faaliyetler için
gereklidir. Bunların yapılmaması
halinde lejyonella bakterisi sağlık
sorunu yaşayan bir müşteri, ilgili otel ve işletmeleri için prestij
kaybına yol açtığı gibi ciddi kaynak
harcanması gereken bina rehabilitasyonu zorunluluğunu beraberinde
getirecektir.
Özetle; İş Sağlığı ve Güvenliği kanununa göre yürürlükteki mevzuatta
belirtilen hükümlere göre çalışma
ortamında bulunan fiziksel, kimyasal, biyolojik tehlike kaynakları ve
etkileşimi sonucu ortaya çıkabilecek
tehlikeler kayda alınacaktır.
Lejyonella bakterisi, biyolojik bir
tehlikedir ve bu bakteriyi barındıran
sistemler tehlike kaynağı olarak kabul edilir. Risk değerlendirme analizlerinde de biyolojik tehlike olarak
kaydedilip değerlendirilmelidir.
Lejyonella böylece bir halk sağlığı
sorunu olarak önem arz etmekte ve
bu itibarla kaynakların ve sistemlerin periyodik kontrollerinin yapılması,
epidemiyolojik araştırmaların
kaydedilmesi ve tüm ilgili iş yerlerinde çalışan personelin bu konuda
eğitilerek bilinçlendirilmesi; böylece
eğitimli personelin bulundurulması
hastalığın önlenmesinde önemli bir
yer tutacaktır.
LÜKS OTELLERDE, KEYİFLİ TATİLLER MUHTEŞEM;
ANCAK BİYOLOJİK TEHLİKE’NİN FARKINDA MISINIZ?
Bakterinin bulunduğu ve enfeksiyon
(lejyonella) oluşumunda rol oynayan
riskli ortamlar:
- Tüm doğal su kaynakları
- Sıcak ve soğuk su sistemleri
Bakterinin ortamdan akciğerlere
ulaşabilmesi için temel iki prensip
sayılabilir:
1- Bakteri üst solunum yoluna
yerleşir, buradan akciğere aspirasyon yoluyla; yani ağızdaki bulaşlı
materyalin alt solunum yoluna istemsiz öksürme refleksi ile kaçması
sunucunda,
2- Suyun küçük su damlacıkları ile
aerosol hale gelmesi ile havada asılı
kalan su zerreciklerinin nefes yoluyla akciğere ulaşması ile olmaktadır.
Lejyonella ile
Temel Mücadele Prensibi
Bakterinin yaşama olanaklarını
ortadan kaldırmak bunu da düzenli
ve periyodik olarak uygulamaya
koyabilmektir. Bu durumda fizikselkimyasal önlemler ve iyi bir sistem
teknik bakımı ile yapılabilir.
Fiziksel önlemler; suyun akıtılması,
sıcak suyun ısısının artırılması (yüksek ısıda bakteri yaşayamaz), temizlik, ısıtma boşaltma işlemlerinde
60
boruların temizlenmesi vs.
Kimyasal önlemler; metal iyonizasyonu (bakır-gümüş), ozonlama (O3),
yüksek klorlamanın (Hiperklorinasyon) yapılması vs.
Bakteri, klorlanan suda ve depo
sularında uzun süre canlı kalabilir. İyi bir teknik bakım takviminin
uygulanması gibi temel başlıklarda
KORUNMAYI açıklayabiliriz. Legionella (lejyonella) bakterisinin su
tesislerinde kolonizasyonunu tam
olarak önlemek mümkün olmamakla
birlikte, enfeksiyonun gelişmesi,
su sistemlerinin yönetimi, kontrol
programının bir parçası olarak öne
alınması ve uygulanması ile de
azaltılabilir.
Alınacak tüm tedbirlerin, yapılacak
- Termal kaplıcalar, yüzme havuzları
- Fıskiyeler
- Durgun sular
- Sosyal tesislerdeki nem vericiler ve
klimalar
- Duşlar, jakuziler ve başlıkları
- Kullanma suyu ve su depoları
- Kirli su kalıntıları
- Besin ve gıda maddelerinin bulundurulduğu yerler vs. olarak tanımlanmaktadır.
test ve uygulamaların amacı
salgınların önlenmesidir. Bakteri
kaynağı olabilecek tesislerin
kontrol programlarının yapılması
ve araştırmak için gerekli su numunelerinin (usulüne uygun olarak
alınan) uzman bir laboratuara
gönderilmesi gereklidir. Bu nedenle
2001 yılında Sağlık Bakanlığı, “Temel
Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Genelgesi” ile seyahat ilişkili lejyoner hastalığını kontrol programına
almıştır.
Amaç; otellerde, bütün binalarda,
sosyal tesislerde çıkabilecek yeni
lejyoner hastalığında vaka –kaynak
ilişkisinin ortaya konulabilmesi için
gereken çalışmaların yapılması ve
buralarda salgınların oluşmasını
önleyebilmektir. Bu tür tesislerin
2 yıl süre ile bir yandan kontrol
61
MAKALE
Uz. Dr. Yasemin Duran
İşyeri Hekimi
Ekoteknik İSG ve Çevre Hizmetleri
Mesleki
Cilt Hastalıkları
Deri, endüstride en fazla zarar gören organdır. Meslekle ilgili hastalıkların yüzde 35’i
deri hastalıklarından meydana gelir. Ancak bu hastalıkların “Meslek Hastalığı” olarak
bildirimi yeterince yapılmaz.
B
irçok mesleki deri hastalığı,
sanayide kullanılan 90 binden
fazla kimyasala temas nedeniyle oluşur.
Bugün itibariyle yaklaşık 2 bin kimyasalın temas dermatitine yol açtığı
saptanmıştır.
bağlantı olması
• Öykü ve fizik muayene bulgularının,
yama ve /veya deri
• “prick” testi sonuçları ile desteklenmesi
Bu durum allerjik kontakt dermatitle
kontrast oluşturur çünkü allerjik kontakt dermatitte spesifik bir kimyasal
ajanın varlığı söz konusudur.
• Çevresel faktörler (ısı, nem, basınç)
• Aynı meslek kolundaki diğer işçi ya da
çalışanlar da benzer
dermatozların varlığı
62
öyküsü ve klinik görünümleri olan bir
hastalıktır.
Bot Dermatiti
• Ayak sırtında allerjik dermatit, çalışma botundan kaynak alır. Mercaptobenzothiazole en yaygın allerjendir.
Kauçuk ve yapıştırıcılarda, antifrizde,
deterjanlarda,fungusid ve pire kovucularda bulunur.
• İrritan maddenin özellikleri (pH,
çözünürlük, fiziksel durumu, konsantrasyonu)
Bir Dermatoz,
Mesleksel mi?
• Lezyonların yapı, yerleşim ve dağılımı ile olası etkenle temas arasında
Akut gecikmiş reaksiyonda ise deride
8-24 saat sonra lezyon oluşumu meydana gelir. (Dithranol ve tretionin).
Birçok faktör irritan reaksiyonları
tetikleyebilir.
İşçilerin var olan
önceki hastalıkları
da kimyasal temasla
artabilir.
• Etkenle temas ile
dermatitin ortaya
çıkışının arasındaki
zamanın uygunluğu
Akut etkilenimde derideki lezyonun
sınırları genellikle belirgin asimetriktir. Tek bir temasla güçlü yanığa benzer bir etki oluşabilir. İrritan madde
deriye zarar verir sıklıkla koroziv bir
etkiyle hızlı şekilde kişinin derisinde
etkisini gösterir. Güçlü alkaliler asitler, metaller ve tuzları, bir çok organik
madde bu şekilde etki gösterebilir.
En sık kontakt dermatit ile karşılaşılır ve bu; Temas (Kontakt) Dermatit
Kompleks patofizyoloji, çeşitli doğal
• Kolaylaştırıcı kişisel faktörler (yaş,
cinsiyet, etnisite, var olan ya da önceki
deri hastalığı, etkilenen bölge)
gibi faktörler hastalığın oluşumunda
önemlidir.
İrritan reaksiyonda ise ki özellikle
kuaförlerde ve metal işçilerinde gözlenir, subklinik bir tablodur. Genellikle
bileklerde başlar, ellerin arka yüzüne
ve önkola yayılır. Genellikle kendi kendine geriler ya da kümülatif lezyonlara dönüşür.
Mesleki kontakt dermatitlerin arasında;
İrritan kontaktdermatit mesleki cilt
hastalıklarının en yaygın formunu
oluşturur, ABD’de mesleki dermatitlerin yüzde 80’ini oluşturmaktadır.
Kümülatif reaksiyonlarda; çoklu ya da
uzamış eritem, kuruluk, yama tarzı
döküntüler, hiperkeratozis, kaşıntı,
ağrılı fissürler oluşur.
I. Bot dermatiti
II. Fİberglass dermatiti
III. Çimento yanıkları da sık karşılaştığımız dermatitler arasındadır.
Fiberglass Dermatiti;
• Fiberglass yapağı ve tekstil olmak
üzere iki türde 1930’lardan beri üretilmektedir. Fiberglas ile temas irritasyon oluşturur, kaşınma, batma hissine
yol açar, deri kabarır.Makülopapüler
bir döküntüye neden olur.
Selobant testi ile fiberglass partikülleri mikroskopta gösterilebilir.
63
Çimento Yanığı
DERMATİTLERDE TANI;
• Nemli çimentoya temasla şiddetli
çimento yanıkları oluşabilir.
Allerjik ve irritan dermatit ayırımında
yama testi kullanılarak Pozitif yama
testi ile konur.
MESLEKİ DERMATOZ TEDAVİSİ;
Çimentonun kalsiyum oksit ve hidroksit barındırması sonucu yüksek alkali
özelliği nedeniyle yakıcı özelliği vardır.
Yanıklar ıslak çimentoüzerinde diz
çökmek ya da ayakla çimentoyu sürümek sırasında gerçekleşir.
Eldivenlerin ve botlarınbulaşma
olduktan sonrageç çıkarılması yanık
oluşmasında ana nedendir.Temizlikte
gecikme, yanığı derinleştirir.
• Deri hijyeni
• Koruyucu maske, gözlük kullanılması, koruyucu iş eldivenlerinin içine
pamuklu iç eldivenler giyilmesi,
• Kuruyan ellerin nemlendirilmesi ve
koruyucu kremler kullanılması,
• İşyeri hijyeni, ayrıntılı kayıt, yerine
koyma, havalandırma, kapalı sistemlerle çalışılması önemlidir.
• Bilgilendirme ve eğitim
Dermatitlerden korunmak için, KKD
kullanmaya özen göstermeli, el ve
ayaklarınızın hijyenini iyi korumalı
ve ıslak nemli kalmamalarına dikkat
etmelisiniz. Dermatitlerin tedavileri
vardır. fakat bir dermatit ne kadar
kronikleşirse tedavisi de bir o kadar
zorlaşacaktır. bu yüzden dermatolojik hastalıklarda, teshis ve tedavinin
zamanı, irritan maddeyle temasın
öncelikli olarak farkedilip kesilmesi,
hastalığın durumu ve gidişatını da
etkileyecektir.
TÜRKAK Akreditasyonu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
yetki belgemizle
İSG Mevzuatı kapsamında;
toz, gürültü, termal konfor, aydınlatma,
titreşim, iç ortam gaz
Çevre Mevzuatı kapsamında;
emisyon, imisyon ve gürültü
ölçümleri konusunda hizmetinizdeyiz.
Ekoteknik İSG
Çevre Laboratuvarı
www.ekoteknikisg.com
www.ekoteknikcevre.com