Yumurta üretim prosesleri

Transkript

Yumurta üretim prosesleri
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI
SEKTÖRÜ DERGİSİ
ŞUBAT 2016
146
Yumurta
üretim prosesleri
Yumurtacılık sektöründe başarı genetik özelliklerin yanı sıra, başarılı bir yumurta
toplama sisteminin varlığı, kanun ve yönetmeliklere uygun bir paketleme işlemi ve
yumurtaların hijyenik bir şekilde satış noktalarına dağıtımı ile mümkündür.
RDM, yenilikçi ve kalıcı çözümlerle sektöre ilk adımını attı SAYFA 28
Buzağılarda sınırsız yem erişimi, sınırsız süt verimi SAYFA 44
Güneşli A.Ş, Hatay&Adana damızlık ziyaretleri SAYFA 84
EDİTÖR
İNFOVET
ŞUBAT SAYI 146
YAYIN TÜRÜ
Süreli Yerel
SAHİBİ
Mat Medya Tanıtım
Hizmetleri Tic. Ltd. Şti.
Mehmet Aktop
TÜRKİYE KANATLI DAMIZLIK SEKTÖRÜNÜN
VARLIĞINI SÜRDÜREBİLMESİ İÇİN DESTEK ŞART!
Yüzyıllardır en önemli protein kaynağı olan yumurtanın endüstriyelleşmesi ile
birlikte gıda güvenliğinin sağlanması da ayrı bir tartışma konusu haline geldi. Bu
zincirin en önemli bir payına sahip olan lojistik firmaları, gıda lojistiği konusunda
entegre bir hizmet vermek durumunda kaldı. Bunun için alt yapı ve taşımacılık ile
ilgili koşulları hijyen standartlarına uygun olacak şekilde iyileştirdiler. Ülkemizde
de bu konuda Avrupa Birliği standartlarını yakalamak amacıyla Bakanlığın birçok
çalışması ve mevzuat değişiklikleri oldu. Çünkü genetik özelliklerin yanı sıra,
başarılı bir yumurta toplama sisteminin varlığında kanun ve yönetmeliklere
uygun bir paketleme işlemi gerçekleştirerek ve üretilen bu yumurtayı hijyenik
şartlarda satış noktalarına dağıtarak yumurtacılık sektöründe başarıyı
yakalamanın mümkün olacağını hepimiz biliyoruz. Bu ayki kapak konumuzda
yumurtanın aşama aşama üretimine yer verdik.
Türkiye’de sağlıklı güvenilir üretimin en önemli destekçisi olan Güneşli
A.Ş. sponsorluğunda, geçtiğimiz ay Haziran ayında başlangıcını yaptığımız
“Sektör Ziyaretleri” ile her ay farklı bir ili ve farklı bir bölgeyi ziyaret ettik;
Türkiye yumurta sektörünün nabzını tuttuk. Projenin ilk ayağı olan Ankara’yı
ziyaretimizle birlikte, sektör birlikteliği için önemli bir proje gerçekleştiriyor
olduğumuzun farkına vardık ve aldığımız teşvik edici geri bildirimlerin ışığında,
“Türkiye Kanatlı Damızlık Sektörü” ana başlığı ile ziyaretlerimize devam etme
kararı aldık. Projenin İlk durağı; Hatay ve Adana.
Yolumuz Hatay’dan geçmişken, Hatay Veteriner Hekimler Odası Başkanı
Yahya Hamurcu’yu ve meslek için büyük emekler vermiş Hatay’da faaliyet
gösteren serbest klinisyen veteriner hekimlerimizi ziyaret etmemek olmazdı.
Tüm bunların yanı sıra her ay olduğu gibi bu ay da dergimizde, sektördeki
önemli organizasyonlara, gelecek etkinliklere ve güncel haberlere yer verdik;
değerli hocalarımızın makalelerini ve sektöerl analizlerini sizlerle paylaştık.
Umarız Şubat sayımız da keyifle okuyacağınız bir sayı olmuştur.
Sevgiyle kalın!
Veteriner Hekim Gizem Kutun
GENEL KOORDİNATÖR
Barış Kolgu
[email protected]
ADRES: İ. Karaoğlanoğlu Caddesi
Yayıncılar Sokak No: 10/4
34418 Seyrantepe / İstanbul
Tel: 0212 324 50 56 - 0212 324 50 59
Faks: 0212 324 50 06
www.infovetdergi.com
[email protected]
Yazı işleri sorumlusu
Veteriner Hekim Gizem Kutun
[email protected]
KATKIDA BULUNANLAR
Prof. Dr. Erol Şengör
Veteriner Hekim Enikö Kiraly Avcı
ART DİREKTÖR
Ebru Dereli
[email protected]
GRAFİK TASARIM
Emel Vural
[email protected]
SOSYAL MEDYA SORUMLUSU
Banu Sayınç
[email protected]
DANIŞMA KURULU
Prof. Dr. Şakir Doğan Tuncer
Prof. Dr. U. Tansel Şireli
Prof. Dr. Ahmet Ergün
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
Prof. Dr. Erol Şengör
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Prof. Dr. Necmettin Ceylan
Prof. Dr. Doğa Temizsoylu
Doç. Dr. Süleyman Bacınoğlu
Yrd. Doç. Dr. Seval Çetin
Dr. Sait Koca
Süleyman Öztürk
RENK AYRIMI ve BASKI
Gezegen Basım Sanayi ve Ticaret
Limited Şirketi 100 Yıl Mahallesi Massit
Matbaacılar Sitesi 2. Cadde Gezegen
Binası No: 202 / A
Bağcılar - İstanbul Sertifika No: 12002
Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların
sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar izinsiz
kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner hekimlere
ve ecza depolarına yönelik bilimsel içerikli,
mesleki, ücretsiz sektörel bir yayındır.
İNFOVET 4-5
İÇİNDEKİLER
50
44
98
92
28
RDM LANSMANI İLE
sektöre ilk adımını
başarıyla attı
34
GÜNEŞLİ A.Ş.
SPONSORLUĞUNDAki
YENİ DAMIZLIK
PROJESİ’NİN İLK AYAĞI;
Hatay&Adana
40
BİR Günlük
civcivlerde
dehidrasyonun
önlenmesi
50
Sodyum diformatın
yumurtacı tavuklarA
yararlı etkileri
56
NEONATAL Buzağı
ishallerinde etkene
yönelik korumaNIN
ÖNEMİ VE HASTALIĞIN
KLİNİK FORMLARI
58
ND aşılaması ve
kontrolünü zor
olmaktan çıkaran
yeni teknoloji
44
60
yeni doğan
BUZAĞILARDA
Sınırsız yem erişimi,
ileride sınırsız
süt verimi demek
Prof. Dr. Erol
Şengör’den Kanatlı
Sektörü - ÜRETİM
VE DIŞ TİCARET
öngörüleri
İNFOVET 6-7
68
92
ADIM ADIM Yumurta
üretimİ VE KALİTE
KONTROL prosesleri
kanatlı hayvanlarda
Newcastle
hastalığı ve
tehlikeli suşları
80
98
Antibiyotiksiz
gıda: Üreticiler ve
perakendeciler için
yeni bir örnek
veteriner hekimlik
Mesleği adına
dayanışma ve
duyarlılığın şehri;
Hatay
84
Broylerlerde
nekrotik enterit:
güncel
bir inceleme-2
90
broyler
kanatlılarda
topallıkla
bağlantılı
YENİ bakteriler
110
Hastavuk’tan çocuklara anlamlı
ve eğlenceli bir
karne hediyesi
112
Üretimi engelleyen
tüketiciye
yansımayan
et ithalatı
114
Heyecanla beklenen
Sektörün en büyük
öğrenci sempozyumu
başlıyor
116
hatay vho Başkanı
Yahya Hamurcu mera
alanlarına yönelik
değişiklik hakkında
görüşlerini aktardı
118
Dengeli bir
rumen ortamı ve
performansı için
diyet stratejileri
126
2015 yılından
2016’ya hayvancılığın
durumu
NOTLAR
Hayvanların genetik kaynakları
IMAGE projesi ile geliştirilecek
Avrupa Komisyonu’nun yürüttüğü, “IMAGE Projesi-Hayvan
Genetik Kaynaklarının Yenilikçi Yönetimi” projesinin hibe
ve finansmanını Horizon-2020 programı üstlendi. IMAGE’ın
amacı, hayvan gen bankası yönetimini iyileştirmek ve genetik
havuzun kullanımını artırmak. Aynı zamanda havuz bilgiye
erişilebilirlik ve bu toplama bilgilerin kalitesi arttırmak. Gen
bankası koleksiyonları ve canlı popülasyonlarındaki genetik
çeşitlilik, SNP markerleri ve gen dizilim bilgileri kullanılarak
analiz edilecek. IMAGE, genetik yönlerinin yanı sıra, genlerin
farklı çiftlik hayvan türleri için dondurularak saklanması ve
üreme teknolojilerini de geliştirecek.
Bilim adamları Zika virüsün pandemik
potansiyeli olduğunu belirtiyor
“Patlayıcı” pandemik potensiyeli olan Zika virüs, ilk olarak
geçen yıl Mayıs ayında Brezilya’da görüldü ve Amerika’da
21 eyalete yayıldı. Yeni doğan bebeklerde risk oluşturan
virüs, artan vaka sayıları ile endişe verici boyuta ulaştı.
Amerika ve Şili hariç Amerika kıtasının tamamında mevcut
olan Aedes sivrisinekleri tarafından iletilen hastalık
etkenleri ile ilgili PAHO (Pan Amerika Sağlık Örgütü)
bir açıklama yaptı: “Virus yayılımına devam edecek ve
muhtemelen Aedes sivrisineklerinin bulunduğu ülkeleri ve
bölgeleri himayesi altına alacak. Bağışıklığın söz konusu
olmayan ülkelerde görülmeye başlaması da hastalığın
global bir problem haline gelmesine neden olacak.”
Çin’e süt ihracatı için
protokol imzalandı
Gıda Tarım ve Hayvancılık eski bakanı Kutbettin
Arzu ile Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi arasında
G20 Zirvesi öncesinde hazırlanan yedi adet
işbirliği projesine imza atıldı. Süt ve süt ürünleri
ihracatında son iki yıldır hedef pazar haline gelen
Çin ile imzalanan protokolle, Çin’e süt ihracatının
önü açılacak. Bu süreçte, ihracatçı ülkenin yetkili
otoritesi tarafından ürün spesifik başvurusu
yapılan ilgili kuruluş AQSIQ, ilgili ülkeye anket
formu iletiyor. Cevapların alındıktan sonra dosya
üzerinden inceleme, ardından yerinde incelemeler
yapılıyor. AQSIQ tarafından ilgili ülkenin Çin’e
ihracat gerçekleştirebilecek bir ülke olmasına
kanaat getirilmesi gerekiyor.
NOTLAR
Türkiye kanatlı sektörü
Suriye’nin talebi ile canlandı
Türkiye’nin canlı hayvan ihracatı son 5 yılda 5.5 katına
çıkarak 34.5 milyon dolara yükseldi. İhracatın artmasında
başta damızlık olmayan civciv, tahayvan ihraç edilirken,
bu tutar 2014’te 15.3 milyon dolara, geçen yıl itibarıyla da
27.3 milyon dolara çıktı. Son 5 yılda ise Suriye’ye toplam
47 milyon dolarlık canlı hayvan ihracatı yapıldı. Geçen yıl
itibariyle KKTC, Gürcistan ve Azerbaycan 1 milyon doların
üzerinde ihracat yapılan diğer ülkeler olarak kayıtlara geçti.
Öte yandan il bazında bakıldığında geçen yıl yapılan 34.5
milyon dolarlık ihracatın 14.1 milyon dolarlık kısmını Adana
gerçekleştirdi. Adana’yı İzmir, Bursa ve Gaziantep izledi.
Tüberküloz eradikasyonu
en az 50 yıl sürebilir
Veteriner Hekim Den Leonard, dünya ülkeleri şu an
eradikasyon çalışmasına başlarsa tüberkülozdan ari
olmasının 2038 yılını bulacağını belitiyor. “Micobacterium
bovis etkeni bir ineğin bağışıklık hücrelerinde çok uzun
süre yerleşik kalır. Bu durum aşılama çalışmalarının
başarısını sınırlar” ifadelerini kullandı. İngiliz hükümeti,
2013 yılında 25 yıllık bir strateji programı başlatmıştı ve
sığır hareketlerine sınırlama getirip, uygulamaları daha
sık olmak üzere hayata geçirmişti. Bu şekilde enfeksiyon
ve yaban hayat kaynaklarını izleme şansı yükselmişti. Bu
sıkı önlemlerin tüm dünya için önemli bir model olması
ve bugün harekete geçilirse, tüberkülozdan ariliğin en az
50 yıl süreceğini belirtmekte fayda var.
Türkiye’de yumurta üretimi, 2014 yılında
17 milyar 300 bin, 2015 yılında ise 17 milyar
880 bin adet olarak gerçekleşti.
Türkiye’nin yumurta üretimi her geçen yıl artmasına rağmen, 2014 ve 2015 yıllarında
kişi başı tüketimin yıllık ortalama yumurta miktarının 205 adetle sınırlı kaldı.
İNFOVET 10-11
NOTLAR
Veteriner hekim gözüyle Veteriner
Hekim Mehmet Akif Ersoy kitabı
Veteriner hekim gözüyle Veteriner Hekim Mehmet Akif Ersoy kitabı, geçtiğimiz
günlerde Türk Veteriner Hekimler Birliği’nin sitesinde duyuruldu. 2011 yılında
Prof. Dr. Ferruh Dinçer Hocamız tarafından hazırlanan ve TVHB tarafından
basımı gerçekleştirilen “Veteriner Hekim Gözüyle Veteriner Hekim Mehmet Akif
Ersoy Kitabı” digital forma dönüştürülerek hekimlerin huzuruna sunulmuştur.
Böylesi önemli bir eseri veteriner hekim camiasına sunan Hakan Boyar’a
mesleki katkılarından dolayı teşekkürü bir borç biliriz.
Matlı’ya üç ödül birden geldi
Karacabey Ticaret ve Sanayi Odası ile Karacabey Ticaret Borsası
tarafından ortaklaşa düzenlenen “Karacabey Ekonomisine Can
Verenler” ödül töreninde Matlı A.Ş. üç ödül birden kazandı.
Karacabey Kurumlar Vergisi Rekortmenleri kategorisinde ikinci sırada
yer alan Matlı A.Ş, “İhracat Şampiyonları” kategorisinde de altıncı
sırada yer alarak Karacabey Ticaret Sanayi Odası’ndan iki ödül almaya
hak kazandı. Matlı A.Ş ayrıca tescil işlem hacminde ikinci basamakta
yer alarak Karacabey Ticaret Borsası’ndan da ödül aldı. Matlı A.Ş’nin
ödüllerini, Yönetim Kurulu Başkanı Özer Matlı ve Genel Müdürü Önder
Matlı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’ten aldı.
Yumurta üreticileri Afrika’ya açılacak
Konya Yumurta Üreticileri Birliği tarafından Ekonomi Bakanlığı’nın
desteğiyle gerçekleştirilmekte olan URGE projesi kapsamında
Konya YUMBİR üyesi firmalar, Temel Dış Ticaret Eğitimi aldı.
Eğitimde, sektörün hedef pazarlarına ilişkin olarak yapılan
değerlendirmeler sonucunda Afrika’nın önemli bir pazar olduğu
ve bu bölgeyle dış ticaretin artırılmasına yönelik stratejilerin
geliştirilmesi gerektiği üzerinde duruldu ve sektörün ihracatının
%90’a yakın oranda Irak’a dayalı olmasının sektör açısından önemli
bir risk oluşturduğu belirtilerek, alternatif pazarların geliştirilmesi
gerektiği belirtildi. Bu açıdan yapılan değerlendirmelerde, Körfez
ülkeleri ile Afrika kıtasına odaklanması gerektiği vurgulandı.
İNFOVET 12-13
NOTLAR
Gelecekte robotik yumurta
toplayıcıları mı olacak?
Tavuklar çoğunlukla kendi folluklarında otururlar; ancak bazıları
istisnai olarak serbest alanda bulunurlar. Serbest alanda
dolaşan tavuklar, bu bölgelere yumurtlarlar. Yumurta toplama
işlemi, her iki durumda da önemli ve zaman alıcıdır. Bu nedenle,
Hollanda’daki Wageningen araştırmacıları bir çalışmaya imza
atarak, serbest bir şekilde kümes içinde hareket edebilen bir
robot geliştirdiler. PoultryBot olarak adlandırılan robotun amacı,
folluk dışındaki yumurtaları toplamak ve bu şekilde kanatlı
çiftliklerinde binlerce Euro’ya mal olan kaybı önlemek. Bunun yanı
sıra robot, kümes şartlarını ölçen cihazlarda da donatılarak ölçüm
yapabilecek; hasta hayvanları seçebilme kabiliyetine sahip olacak.
2015’te kanatlı eti, ihracat
bazında % 17 azaldı. Parasal bazda
ise düşüş % 32’yi buldu.
Türkiye’nin kanatlı et ihracatı giderek büyüyor. BESD-BİR verilerine göre 2000’li yılların
başında 10 bin tonlar seviyesinde olan ihracat, 2014’te 431 bin tona çıktı.
DDGS yağı yan ürünlerindeki
karotenoidler, yumurtaya
aktarılıyor
ABD Tahıl Konseyi (US Grains Council-IGC) ve North
Carolina State Üniversitesi ile ortak yürütülen bir
projede, mısır distile yağında bulunan karotenoid
pigmetleri, et ve yumurtanın değerini artırmak üzere
bu ürünlere transfer edildi. ABD’de etanol üreten
bitkilerin % 50’den fazlasının üretim proseslerinin
sonunda, DDGS adı verilen petrol yan ürünleri meydana
gelmektedir. Günümüzde, bu yan ürün biyodizel üretimi
için kullanılmakta; ancak araştırmacılar DDGS’lerden,
et ve yumurta için daha kıymetli olan rezidüel yan
ürün olan karotenoid elde edileceğini ortaya koydu.
Karotenoidler, yumurtada ve broylerin cildinde doğal
olarak bulunan ve ona renk veren pigmentlerdir ve
kanatlı rasyonlarında sıkça kullanılır.
İNFOVET 14-15
NOTLAR
Agroexpo Eurasia ile
sektör bir araya geldi
Türkiye’nin en köklü ihtisas fuarlarından biri
olan Agroexpo Eurasia Uluslararası Tarım ve
Hayvancılık Fuarı, 11 Şubat Perşembe günü
yeni fuar alanı, Fuar İzmir-Gaziemir’de açıldı.
Her yıl katılımcı sayısını katlayarak artıran
İzmir Tarım Fuarı 2016’da 54 ülke ve 1400’den
fazla marka tanıtımı ile rekora koştu. Bir yıl
boyunca yoğun bir çalışma takvimi izlediklerini
belirten Orion Fuarcılık Uluslararası İlişkiler
Koordinatörü Irmak Tan, 54 ülkede yürüttükleri
tanıtım çalışmaları ile İzmir’e yabancı alım
heyetlerinin gelmesini sağladıklarını söyledi.
Tan, firmaların 4 gün boyunca özel olarak
hazırlanan bölümlerde ikili görüşmeler
gerçekleştirme fırsatını yakaladıklarını belirtti.
Alltech 10.000. mikotoksin
örneğini analiz ediyor
2015 yılında Alltech Mikotoksin Yönetimi kapsamında
gerçekleştirilen analizlerde 10.000. örneğe ulaşıldı. Alltech Analitik
Servisler Laboratuvarı’nın Eylül 2012’deki açılışından beri, yurtiçi ve
yurtdışından gelen örneklerin mikotoksin kontaminasyonu analizleri
akredite laboratuvarlarda yürütüldü. Analizler sayesinde geçtiğimiz
üç yıl boyunca gönderilen örneklerden dünya genelinde ve bölgesel
eğilimlere yönelik mikotoksin kontaminasyonuna ilişkin geniş bir
portföy elde edilmiştir. Laboratuvar, her numunede ortalama altı
mikotoksin ile testlenen örneklerin % 97’sinin bir veya daha fazla
mikotoksini içerdiğini saptamıştır. Type B Trichothecenes ve
Fumonisin’ler örneklerin % 70’inden fazlasında tespit edilmiştir.
Gıda fiyatları anlık takip edilecek
Bakanlık gıda fiyatlarında meydana gelen dalgalanmaları yakın takibe almak
için harekete geçti. Gıda fiyatlarındaki artışı izlemek ve önlemler almak
amacıyla kurulan komite, gıda fiyatlarındaki artış ve bunun enflasyona
olan etkisini görüştü ve Bakanlık, artan gıda fiyatları ile mücadelede ayrıca
“Pazarlama Bilgi Bankası” sistemini hayata geçirdi. Bu sistemle üretim ve
tüketimde meydana gelen fiyat istikrarsızlığının önüne geçilmesi planlanıyor.
Sistem üzerinden Türkiye’de gıda ürünlerindeki fiyat değişiklikleri ve
dünyadaki üretim hacmindeki gelişmeler anlık olarak takip edilecek.
İNFOVET 16-17
NOTLAR
Akıllı telefonlar, kuduz
eradikasyonUNda rol alacak
Bir akıllı telefon uygulamasının, Hindistan’da
kuduz vakaları ortadan kaldırmaya yardımcı
olacağına dair yeni bir çalışma yapıldı.
Hindistan’da kurulan bir teknoloji ağı ile
serbest dolaşan köpeklerin aşılanma
durumu izlenecek. BMC İnfectious Disease
Dergisi’nde yayımlanan çalışmada, Ranchi
kentindeki köpek nüfusunun % 70’inin
bu uygulama sayesinde aşılanabileceğini;
bu şekilde riskin en aza indirilebileceğine
değiniliyor. Uygulamanın yaygınlaşarak,
dünya çapında kuduzun ortadan
kaldırılabileceğini umut ediliyor. Hindistan’da
kurulan bu teknoloji ağının çiftlik hayvanları
için de geliştirilebilir olması insan ve hayvan
sağlığı için önemli bir gelişme.
Salgınlar nedeniyle sosyal paylaşım
sitelerinde hayvanlar satılığa çıkarıldı
Türkiye’de bazı bölgelerle birlikte Afyonkarahisar’da şap hastalığı
sebebiyle kapatılan hayvan pazarlarının süresi şubat ayının
sonuna kadar uzatıldı. Üreticiler, hiçbir hayvan giriş ve çıkışına izin
verilmeyince, sosyal paylaşım sitelerinde hayvanlarını satılığa çıkardı.
Afyonkarahisar’da 20 gün önce görülen ‘nodüler ekzantemi’ (şap
hastalığı) nedeniyle, kent merkezinde büyük ve küçükbaş her türlü
hayvan hareketleri yasaklanarak, tüm hayvan pazarları kapatılmıştı.
Virüsün bu sene şekil değiştirdiğinden üretiminde sıkıntı yaşandığı,
partiler halinde ekiplerin aşılama çalışmalarını sürdürdüğü belirtilmişti.
Veteriner sağlık sertifikalarında
Avrupa Birliği uyumu
AB mevzuatına uyum amacıyla canlı hayvan ve
hayvansal ürünlerin ithalatında kullanılacak veteriner
sağlık sertifikalarının modellerinin belirlenmesine
ilişkin esaslar düzenlendi. Yönetmeliğe göre, canlı
hayvan ve hayvansal ürünlerin ithalatı ile Türkiye
üzerinden sperma, embriyo ve ovum hariç hayvansal
ürünlerin transit geçişi için gerekli olan sertifikalarda
yönetmelik ekindeki standart modeller temel alınacak.
Sevkiyat hakkında bilgilerin yer aldığı sertifikaların
standart modellerinin bölümü, Bakanlıkça kullanılan
sertifikaların ilgili bölümlerinin yerine geçecek.
Yönetmelik, 1 yıl sonra yürürlüğe girecek.
NOTLAR
FAO açıklamasında, süt fiyatlarındaki
düşüşün ana nedeni olarak süt tozu
fiyatlarındaki gerilemeyi gösterdi. FAO Gıda Fiyat Endeksi’ne göre, 2014 yılı ortalamasında 224,1 puan değerini alan süt ürünleri
2015 yılında, 63,8 puan (%28,5) gerileyerek ortalama 160,3 puan seviyesinde oluştu.
Kıl keçilerinin soyları DNA’ları
ile kayıt altında tutulacak
Ormanlara zarar verdiği gerekçesiyle bir
zamanlar ortadan kaldırılmaya çalışılan kıl
keçilerine, bu defa babalık tahlili uygulanacak.
Denizli’nin altı ilçesindeki 55 işletmede bulunan
toplam 6 bin 300 baş keçi ve tekeden alınan
kanlar, Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ)
Ziraat Fakültesi laboratuvarlarında incelenerek,
DNA’larından babaları tespit edilecek.
Kıl keçilerine uygulanacak babalık tahlili,
cumhuriyet tarihinin en büyük projesi olarak
değerlendiriliyor. Tarım Bakanlığı desteğiyle
yürütülen bu ıslah projesinde hayvanların
ebeveynlerini, özellikle babalarını bilmek,
soylarını takip etmek çok önemli.
Etteki fiyat artışı gerçeği
TZD Genel Başkanı
İbrahim Yetkin,
Türkiye’de gıda
enflasyonunun
yüksek olduğuna
dikkati çekti.
İNFOVET 20-21
Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Genel Başkanı İbrahim
Yetkin, et fiyatlarını düşürmek için ithalata izin verilmesinin
olumlu sonuç vermeyeceğini savunarak, “İthalatın serbest
bırakılması hayvancılığımızın sonunu getirir” ifadesini
kullandı. Et fiyatlarının yükselmesine yem fiyatı ve diğer girdi
maliyetlerindeki artışın neden olduğunu belirten Yetkin,
“Hayvancılığa verilen destek, maalesef dünya pazarlarına hakim
olan ülkelerde verilen desteğin yanında çok düşük kalmaktadır.
Yüksek maliyetle yapılan üretim fiyatları yukarı çekmekte, dış
pazarlarda yüksek sübvansiyonlu et ve hayvan üreticileriyle
rekabeti imkansız hale getirmektedir” değerlendirmesinde
bulundu. Yetkin, et fiyatlarını düşürmek için ithalata izin
verilmesinin sektörü daha fazla sıkıntıya sokacağına ifade etti.
NOTLAR
Sığır sayısı 13 milyon 994 bin
baş, koyun sayısı 31 milyon 508
bin baş, keçi sayısı ise 10 milyon
416 bin baş olarak gerçekleşti.
2015 yılına ait hayvansal istatistikleri açıklayan TÜİK verilerine göre, büyükbaş hayvan
sayısı bir önceki yıla göre % 1,5 azalırken küçükbaş hayvan sayısı ise % 1,1 arttı.
Hayvansal gıdalardaki farmakolojik
maddelerde düzenleme
Bakanlığın, “Türk Gıda Kodeksi Hayvansal Gıdalardaki
Farmakolojik Aktif Maddelerin Sınıflandırılması ve
Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmeliği” Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmelikte yer alan
izinli maddeler listesindeki “alüminyum salisilat, bazik,
baryum selenat, doksisiklin, eprinomektin, gamitromisin,
ivermektin, klorsulon, klosantel, lasalosid, metilprednizolon,
rafoksanid, triklabendazol ve tulatromisin” isimli aktif
maddelerin maksimum kalıntı limitleri değişen oranlarda
yeniden belirlendi. Limitleri değiştirilen farmakolojik aktif
maddelerle ilgili faaliyet gösteren gıda işletmecileri, 1 Mart
2016’ya kadar söz konusu değişikliklere uyum sağlayacak.
Mirko Sarovic
Bosna Hersek
Dış Ticaret
ve Ekonomik
İlişkiler Bakanı
İNFOVET 24-25
Bosna Hersek’ten
Türkiye’ye et ihracatı
Bosna Hersek Dış Ticaret ve Ekonomik İlişkiler Bakanı
Mirko Sarovic yaptığı açıklamada, Bosna Hersek’in bu yıl da
imkanları doğrultusunda Türkiye’ye et ihraç etmek istediğini
belirtti. Sarovic, “Bu yıl da Türkiye’ye 10 bin ton et ihracatı
için kontenjan açılmasını bekliyoruz. Rakam, 2015 yılında
da bu civardaydı. ” ifadesini kullandı. Et ihracatı ile ilgili Türk
tarafının ihale yapmasını bekledikleri için Ocak ayında ihracat
gerçekleşmediğini aktaran Sarovic, bu ihalenin önümüzdeki
dönemde yapılacağını belirtti. Sarovic, ihraç edilen etlerin
Bosna Hersek menşeli olmaması nedeniyle Türkiye’nin
anlaşmayı iptal ettiği yönündeki iddialara ilişkin, “Türk
tarafından aldığımız bilgilere göre, Bosna Hersek et ihraç
etmeyi sürdürecek” dedi.
Ege Orman Vakfı ve
Yem-Vit işbirliği
Yem-Vit geçtiğimiz günlerde, “Kazandığımızı doğaya
yatıyoruz” dedi; yeşil, temiz, sağlıklı ve mutlu bir dünya
için “Yem-Vit Korusu” projesini hayata geçirdi.
Kanatlı, büyükbaş, küçükbaş ve balık
gruplarında 1987 yılından itibaren; tüm yem
katkı maddeleri ve premiksler konularında
üretici ve distribütör şeklinde faaliyet gösteren Yem-Vit firması; çevreye olan duyarlılığı
çerçevesinde Ege Orman Vakfı ile işbirliği
yaparak İzmir Torbalı Taşkesik Mevkiinde
“Yem-Vit Korusu” oluşturmuştur.
Doğa dostlarına örnek olmalı
Temel kalite politikası; iş ortaklarının isteklerini kaliteli, ekonomik, güvenilir ve zamanında
karşılamak olan Yem-Vit, benimsemiş olduğu
vizyonu ve misyonu gereği iş ortaklarının verim,
performans ve karlılıklarını arttırmalarında
sektördeki yenilikleri takip edebilmeleri için çalışmalar yürütmektedir. Tüm bunların yanında
çevre duyarlılığını, ana prensipleri arasına almış
olan Yem-Vit, Ege Orman Vakfı işbirliği ile ilk
Yem-Vit koruluğunu oluşturmuştur. “Gelecek
nesiller orman ile büyüsün” sloganı ile yola
çıkan Yem-Vit, Türkiye’nin doğal güzelliklerinde, sağlıklı, mutlu yeni nesiller yetişmesi ve
İNFOVET 26-27
yeşil bir dünya ve temiz bir hayat için bu projeyi
hayata geçirmekten memnuniyet ve gurur duymaktadır. “Kazandığımızı doğaya yatırıyoruz”
diyen Yem-Vit Genel Müdürü Onat Onater, bu
hareketin sadece bir kereye mahsus olmayacağını, gönüllerinden geçenin belirli periyodlarda
aynı girişimlerde bulunmak olduğunu söyledi.
İlk etapta koru ile başlayan bu birlikteliğin
uzun yıllar sonunda ormanlara ulaşmasının
heyecanını şimdiden duyduğunu belirten Onat
Onater, İzmir Torbalı Taşkesik Mevkiinde Ege
Orman Vakfı işbirliği ile yapılan projenin haklı
gururunu taşımaktadır. “Bizden önce yapılan
bu tip projelerin bize örnek olduğu gibi, YemVit projesinin de başka doğa dostlarına örnek
olmasını gönülden dilerim. Projemizin hayata
geçirilmesinde bize her türlü destek ve yardımı
esirgemeyen Ege Orman Vakfı yetkililerine de
teşekkürlerimizi bir borç
biliriz” diyen Onat Onater,
Yem-Vit, benimsemiş
olduğu vizyonu gereği
Yem-Vit olarak yeni
yenilikleri takip ediyor
projelerde aktif rol almak
ve çalışmalarını
istediklerini de belirtti.
yürütüyor.
Kazandığımızı doğaya
yatırıyoruz
“Gelecek nesiller orman ile
büyüsün” sloganı ile yola
çıkan Yem-Vit, Türkiye’nin
doğal güzelliklerinde,
sağlıklı, mutlu yeni nesiller
yetişmesi ve yeşil bir dünya
ve temiz bir hayat için
Yem-Vit projesini hayata
geçirmiş olmaktan sonsuz
memnuniyet ve gurur
duymaktadır.
RDM, ekibine katılan
teknik çalışanları ile
birlikte her geçen gün ürün
portföyünü çeşitlendiriyor.
KONU KANATLI
Yenilikçi ve kalıcı
çözümlerle sektöre
ilk adım atıldı
Kurumsal şirket
kimlikleri ve nitelikli
yönetim kadrosu
ile sektöre önemli
çözümler sunacak
olan RDM, geçtiğimiz
günlerde Eurofeed ile
ortaklaşa bir tanışma
toplantısı düzenledi.
İNFOVET 28-29
Türkiye’deki üreticilerin hammadde
tedariğinde kurumsal altyapısı olan
şirketlerle çalışmaya olan ihtiyacı
doğrultusunda, 2011 yılında hayvansal
protein ithalatı ile sektöre ilk adımını
atan RDM, önümüzdeki günlerde yem
katkı maddeleri grubunda İtalyan üretici
Eurofeed’in Türkiye bayiliğini yapmaya
başlayacak. Bu vesileyle yüksek çalışma
performansına sahip ve işletmelerin
performans ve karlılığını artıracak
ürünlerini tanıtmak ve sektörle tanışmak
için bir toplantı düzenledi. 21-22 Ocak
tarihlerinde İzmir Mövenpick Otel’de 150
kişilik bir grubun katılımı ile gerçekleştirilen
toplantının ilk günü büyükbaş sektörüne
hitap ederken, ikinci gün kanatlı sektörü
üreticileri ve teknik birimlerine yönelikti.
İLK GÜN RUMİNANTLARA AYRILDI
Toplantının açılış konuşmasını yapan
RDM Genel Müdürü Tolga Emrah Gezgin,
RDM’nin çözüm odaklı projeleri ve güçlü
ürünleri ile sektörde farklılık yaratacağının
altını çizdi. Eurofeed ile yapmış oldukları
işbirliğinin Türk hayvancılık sektörüne
katkılarının öneminden bahseden Tolga
Emrah Gezgin, “yetiştiricinin çözüm
ortağı olmak ve sektöre değer katmak
için çalışacaklarının” altını çizdi. Açılış
Eurofeed Danışmanı
Dr. Bruno Tempesta,
interaktif sunumları ile
katılımcıların ilgisini
üzerinde tutmayı başardı.
Dr. Bruno Tempesta
hakkında
konuşmasının ardından, Eurofeed Danışmanı
Dr. Bruno Tempesta, tanışma toplantısının ilk
gün sunumunda sütçü inekler ve beslenmeleri
hakkında ayrıntılı bilgiler verdi.
Kaliteli yemlerle beslemenin önemi
Dr. Bruno Tempesta ilk sunumuda sütçü
inekleri ve beslemenin önemi hakkında
bilgiler paylaştı. Sunumunda, iyi kaliteli bir
merada otlayan bir ineğin kapasitesini
60 ısırık/dk x 8saat = 14,4 DMI olarak belirtti;
yani iyi bir meranın ineklerde süt üretimine
katkısının 15-20 litre olduğunu; bu nedenle
de yem katkı maddelerine ve bunu üreten
uzmanlara ihtiyaç olduğunu ifade etti.
Sunum sırasında beslenmeye bağlı
önemli metabolik hastalıkların önemi de
vurgulayan Dr. Tempestsa; hipokalsemisi
olan bir hayvanın, sağlıklı bir hayvana göre
mastitise yakalanma riskinin 8 kat, abomasum
dislokasyon riskinin ise 9 kat daha fazla
olduğunu söyledi. Bu anlamda Eurofeed’in,
hayvanların güvenli ve kaliteli yemlerle
beslenmesinin, işletmelerin ekonomisine
büyük katkı sağladığının farkında olunması
gerektiğini; özellikle yüksek süt verimli
ineklerde beslenmeye bağlı olan metabolik
hastalıkları önlemenin, kaliteli yem katkı
maddeleri kullanmadan imkansız olacağını
sözlerine ekledi.
Dr. Tempesta sunumunun ikİnci
kısmında ise, sütçü ineklerde
dönemsel beslemeden ve dönemsel
beslemenin öneminden bahsettİ
Sütçü inekler için Eurofeed ürünleri
Dr. Bruno Tempesta, ruminantlarla ilgili
yaptığı ikinci sunumda ise sütçü ineklerde
İtalya doğumlu Dr.
Tempesta, 1977’de Padua
Üniversitesi Hayvan
Yetiştiriciliği dalından
diplomasını aldıktan sonra
çeşitli tesislerde kanatlı
hayvan beslenme alanında
teknik müdür olarak görev
aldı. Topladığı tecrübeleri
ardından 1999 yılında B&MT
Privet Consulting olarak
İtalya’daki lider besi üreten
firmalara özel danışmanlık
yapmaya başladı.
Pet ve kanatlı sektöründe
hizmet veren, yem katkı
maddesi üreten firmaları ile
işbirliği yaparak antibiyotik
gereksinimi azaltan ve
üretim kalitesini yükselten
beslenme tekniklerinin
geliştirilmesi ile ilgili
çalışmaları sürdürmektedir.
Oğlu ile beraber yürüttüğü
beslenme danışmanlık
şirketi, 8 firmanın farklı
şartları ve talepleri altında
2.5 milyondan fazla
broyler tavuğun günlük
beslenmesi ile ilgili çözümler
sunmaktadır.
kullanılan Eurofeed ürünlerine değindi.
Dr. Tempesta, “Eurofeed felsefesine göre,
her hayvan kendi fizyolojik dönemine,
performansına ve günlük ihtiyaçlarına göre
değerlendirilmelidir. Buna göre beslenme,
her bireyin özel ihtiyaçlarını karşılamak
üzere tasarlanmalıdır. Ruminantlar için bu
proses çiftliklerde kaliteli ham maddesi ile
ayarlanmalıdır. Bu ham maddelerin ve yem
katkı maddelerin havanların özel ihtiyaçlarını
karşılanmalarının yanı sıra bölgeye özel
içerikleri kullanmaya da özen gösterilmeli.
Eurofeed S.p.a.’nın bütün ürünleri bu önemli
noktalar göz önüne alarak üretilmektedir.
Ürünler aynı zamanda süt üretim tesislerinde
en sık görülen hastalıkların profilaksisini,
rumen sağlığını ve mikroflora dengesini, fertilite problemlerin ve negatif enerji
dengesinin azaltmasını da sağlamaktadır”
diyerek içerisinde gliserol ihtiva eden Amino
Glyco® ürünün çeşitli pozitif fonksiyonlardan
bahsetti: “Bazal metabolizmanın, kan
dolaşımının, beyin ve sinir aktivitelerin ve
süt üretiminin en iyi seviyede tutulması ile
termoregülasyon, lokomosyon ve büyümeye
de katkısı olduğu bilinmektedir”. By-pass
metiyonin ve by-pass kolin içeren Amino
Glyco®, toz formunda olan, yüksek enerji ve
antiketojenik maddeler içeren bir konsantre
yem maddesidir.
Sütçü ineklerde kullanılan diğer
Eurofeed ürünlerine de değinen Dr. Bruno
Tempesta, korunmuş aminoasitler ve
oligoelementlerin şelat formunu içeren
Oligo Complex®’in laktasyonun ilk 60
gününde ineklerin %4-%12’de bulunan
İNFOVET 30-31
ketozisin ve metabolik sendromun tedavisi
ve profilaksisini sağladığını belirtti. Bu
ürünlerin yanı sıra Eurofeed tarafından
piyasaya sunulan Chelpro Rumy® organik
iz element premiksleriyle ise gerekli iz
element, enerji, metiyon ve klorin dengesinin
sağlanabileceğine değindi.
Aynı zamanda tüm hayvan türlerinde
kullanılabilen, maya özü içeren, bu sayede
besin metabolitleri açısından zengin,
aminoasit, nükleotit, vitamin ve enzim içeriği
yüksek alternatif protein kaynağı HPRO %65
hakkında da detay bilgiler sundu.
İKİNCİ GÜNÜN ANA KONUSU
KANATLI HAYVANLARDI
Toplantının ikinci gün konuşmasını
yapan RDM Firma Direktörü Sevim Erler,
kanatlı sektörünün global anlamda en büyük
girdi maliyetlerinin yem olduğunu ve artan
maliyetlerin üreticileri zorladığını, bu sebeple
hammadde ve yem katkı maddelerinin
kalitesinin öneminin bir kez daha artığını
belirtti. Ardından teknik kanatlı sunumları ile
kürsüdeki yerini alan Dr. Bruno Tempesta;
Eurofeed’in yenilikçi ve esnek çözümler sunan
kanatlı ürünleri hakkında bilgi verdi.
İnnovatif bir antidiyaretik; Diarstop®
İlk olarak, pektinlerin (E440) ve kavrulmuş
tahılların tamamen doğal ve sinerjik
kombinasyonu olan Diarostop® hakkında bilgi
veren Dr. Tempesta, ishal ile birlikte seyreden
ya da seyretmeyen barsak yangılarının
en uygun koruyucu ve tedavi edici ürünü
olduğunu söyledi. Özellikle hayvanlarda
Eurofeed’den MassImo TorrIsI ve
RDM Genel Müdürü Tolga Emrah
Zengin, tecrübe ve birikimlerini
katılımcılara aktardı.
Eurofeed
TechnologIes S.p.a
hakkında
Merkezi Brandico, İtalya’da
bulunan şirket; 1994’ten
beri pet ve çiftlik hayvanları
için ürettiği ve uluslararası
çapta pazarladığı
yüksek kaliteli yem katkı
maddeleri ve premiksleri
ile günümüzde bir dünya
markası haline gelmeyi
başardı. Dünyanın birçok
ülkesinde iyi tanınan ve
yaygın kullanılan Eurofeed
Technologies S.p.a, sadece
2015 yılında 5 milyon kg
kuru ve 3 milyon kg sıvı yem
katkı maddesinin üretimini
gerçekleştirdi.
RDM Firma Direktörü
Sevim Erler ve
Dr. Bruno Tempesta
sunumları dinlerken
Sağlıklı bir
gastrointesinal
sistem için; SHORTACID
nakliyattan sonra oluşan ve metabolik
dengelerini bozulması sonucu meydana
gelen aspesifik intestinal yangıların medikal
tedavisi yanında kullanılabilen bir yem içeriği
olduğunu söyleyen Dr. Tempesta, sözlerine
şöyle devam etti: ”Enterik hastalıklar, kanatlı
yetiştirici tesislerinin en sık görülen ve ciddi
ekonomik kayıplara neden olan vakalarıdır.
Böyle durumların önlenmesi için Diarstop®
gibi yem formulasyonların kullanımı elzemdir.
Ürünün içerdiği pektinlerin rolü, ajanların
jelleştirilmesi ya da katılaştırılmasıdır.
Kavrulmuş tahıl kombinasyonu ise arpa unu,
yulaf ezmesi, pirinç unu, ayçiçeği küspesi ve
mısır unundan oluşmaktadır.
Hayvanların vücudu, diyette yer alan
bu polisakkaritlerden çeşitli yönlerde
yararlanmaktadır. Bunlar arasında
nutrisyonel faydalar, sistemik beslenme
fizyolojisinin modifikasyonu, gastrointestinal
sistemin regülasyonu ve gastrointestinal
sistemin ozmoregülasyonunun
modifikasyonu bulunmaktadır. Kavrulmuş
tahıllar aynı zamanda intestinal geçiş
süresini yavaşlattıkları için sitokinlerin
absorbsiyonunda ve yangının azaltmasında da
önemli bir role sahiptir”.
İNFOVET 32-33
Etkinliği kanıtlanmış bir ürün; Euroshield®
Dr. Bruno Tempesta, ikinci sunumunda, doğal
aromatik esansların kombinasyonlarından
oluşan, eimerianın her türüne karşı tam koruma
sağlayan bir ürün olan Euroshield® hakkında
bilgi verdi. İntestinal sistemin immunitesini
güçlendirerek coccidiaların bağırsak
penetrasyonunu önleyen Euroshield®’in;
esansiyel yağların koliformlara, klostridialara,
salmonellaya, coccidiaya ve listeriaya karşı pozitif
etkilerinin bilimsel olarak kanıtlandığını söyledi.
“Bildiğimiz üzere bağırsak hareketleri hayvanların
intestinal flora dengesini, sindirilmiş yemlerin
ozmotik özelliğini ve sindirebilirlik oranı gibi
önemli fizyolojik faaliyetlerini etkilemektedir.
Kanatlı hayvanların diğer hayvanlara göre nispeten
daha kısa intestinal sistemine sahip olmaları
nedeniyle sindirim sisteminin sağlığı için esansiyel
yağ asitlerin önemi büyüktür. Euroshied®
coccidiosise karşı ookist hücre duvarlarının
permabilitesini artırıp, barsak içerisindeki
musin üretimi azaltarak
etkinlik göstermektedir.
RDM’nin sektörle
Aynı zamanda, intestinal
tanışmak ve ürünlerini
tanıtmak üzere
lezyonların Iyileşme süresine
gerçekleştirdiği
katkı sağlayarak yangının
lansmana katılım
şiddetini azaltmaktadır”.
oldukça yoğundu.
Dr. Bruno Tempesta son
sunumunda, Eurofeed ürünü
Shortacid ile sağlıklı bir
gastrointestinal sistemin
nasıl elde edilebileceğine
değindi. Bütirik asidin mono
ve digliserid esterlerini
içeren Shortacid’in,
hayvanların mide pH’ı
gibi düşük pH’larda stabil
kalabilen ve yüksek
sıcaklıklarda bozulmayan
(bu nedenle peletleme
işleminde dayanıklı olan)
bir yapıya sahip olduğunu
söylen Dr. Tempesta, bütrik
asidin gliserid formda
kullanılma nedenlerine
ve Shortacid®’in özetle
görevine değindi: “Bu form,
bağırsak mukozasının
gelişmesini uyarır, intestinal
düzeyde patojenik olan
mikroorganizmaları inhibe
eder ve çoğalmalarını
engeller. Shortacid®,
yemdeki toplam mikrobiyal
yükü ve hayvanların
gastroinstestinal
sistemlerine giren
patojen sayısını azaltır;
pH’ı düzenler, barsak
peristaltiğini iyileştirir;
genetik düzeyde,
patojenlerin dokulara
yayılma kapasitesini azaltır;
barsaklarda patojenlerin
çoğalmasını engeller; yangıyı
ve sitokin salımını düşürerek
barsağın gelişmesini ve
tamir edilmesini destekler”.
SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ AŞI
Sektörle omuz omuza
Hatay&Adana
Kaliteli ırklardan yüksek randımanlı ve sağlıklı
damızlıklar yetiştirmek için çabalayan Hatay ve Adana’daki
ziyaretlerimizde bölgeye has hastalıklardan ve sektörel
anlamda karşılaştıkları zorluklardan konuştuk.
Sabancı Merkez Camii - ADANA
Türkiye’de sağlıklı güvenilir üretimin
en önemli destekçisi olan ve her zaman
görev bilinciyle faaliyetlerini sürdüren
Güneşli A.Ş. sponsorluğunda, geçtiğimiz
ay Haziran ayında başlangıcını yaptığımız
“Sektör Ziyaretleri” ile her ay farklı bir ili
ve farklı bir bölgeyi ziyaret ettik; Türkiye
yumurta sektörünün nabzını tuttuk.
Projenin ilk ayağı olan Ankara’yı ziyaretimizle
birlikte, sektör birlikteliği için önemli bir proje
gerçekleştiriyor olduğumuzun farkına vardık
ve aldığımız teşvik edici geri bildirimlerin
ışığında,“Türkiye Kanatlı Damızlık Sektörü”
ana başlığı ile ziyaretlerimize devam etme kararı
aldık. Projenin İlk durağı; Hatay ve Adana.
İNFOVET 34-35
SEYHAN NEHRİ - ADANA
Damızlık işletmelerinin varlığını
sürdürmeleri için destek vermek önemli
Bilgi birikimi, üretim teknolojileri, hedef
pazarlara yakınlığı, işletme kapasiteleri ve
ihracat potansiyeli göz önüne alındığında
Türkiye kanatlı sektörünün avantajları
oldukça büyük. Sektör, hammadde üreten
çiftçi, esnaf, yem, ilaç, nakliye ve pazarlama
gibi dallarda yaklaşık 600 bin kişiye
sağladığı yoğun istihdam ile aynı zamanda
Türkiye ekonomisinin lokomotifleri
arasında gösteriliyor.
2014 yılı verilerine göre, toplam 11.328
adet kanatlı işletmesinin 341’i kanatlı
damızlık işletmesi. Sektör, ana damızlık
ARKEOLOJİ MÜZESİ - Hatay
ihtiyacının tamamını ve damızlık civciv
ihtiyacının ise bir kısmını ithalat ile
karşılıyor. Bakanlık, damızlık ithalatını
ve sektörü yönlendirme faaliyetlerini
sürdürüyor olsa da tam anlamı ile sonuç
alınamıyor. Bu nedenle, mevcut damızlık
işletmelerinin varlığını sürdürmeleri
büyük önem teşkil ediyor.
Hatay ve Adana’da gerçekleştirdiğimiz
röportajlarda, hammadde maliyetlerinin
düşürülmesi, dışa bağımlılığın azalması,
düşük faizli krediler ve diğer kalkınma
programları kapsamında yapılacak
desteklerin artırılması gerektiği ortak
söylemler arasında.
www.gunesliasi.com.tr
Hastalıklarla mücadelede
ortak çözüm yolu aranmalı
Biyogüvenlik bir kültür işidir ve ince ayrıntısı bol bir iştir.
Sorumlu müdürden teknik elemanlara kadar, A’dan Z’ye
işletmenin tüm personellerini ilgilendiren bir konudur.
Veteriner Hekim
İbrahim Usça,
“firmalardan alacağım
teknik desteği
önemsiyorum”
İbrahim Bey, öncelikle sizi tanıyalım
1988 yılında veteriner fakültesi mezuniyetimden sonra askerlik görevimi tamamladım ve
Adana’da Garip Tavukçuluk’da meslek hayatıma başladım. Buradan emekli oldum ve halen
çalışmaya devam ediyorum. Garip Tavukçuluk bünyesinde 185 bin adet broyler damızlık
hayvandan sorumluyum. Danışmanlık hizmeti
verdiğim kümeslerle birlikte bu rakam 420 bin
rakamını buluyor.
Sürülerinizin performansları bakımından
kendinizi nerede görüyorsunuz?
2013 yılının sonlarına kadar Ross 308 ırkı damızlıklardan tavuk başına 155 adet broyler civcivi
çok rahat alabiliyorduk.2014 yılında damızlık performanslarımız kötüleşti ve 2015 yılından itibaren
tekrar iyileşme trendine girdik. Bu sene performansımızın daha iyi olacağını söyleyebilirim.
Bölgeye has en sık karşılaştığınız vakalar nelerdir
ve nasıl mücadele ediyorsunuz?
Bölgemize has spesifik tavuk hastalığı oldu-
Damızlık yetiştirme
sürecinde
üç ana başlık
1. Sevkiyat: Sürülerin sevk
ve idaresini üst düzeyde
yapmaya çalışmak. Bundaki amacımız damızlıkların
ihtiyaçlarını karşılamak ve
bunların yaşam alanlarında
mutlu olmasını sağlamak.
Yetiştirdiğimiz ırkların tüm
ihtiyaçlarını karşıladığımızda
gayet güzel verim veriyorlar.
2. Aşılama:Ülkenizde ve
bölgemizde olan tavuk hastalıklarının çeşitlerine göre,
koruma sağlamak amacı ile
aşı programı hazırlıyoruz. Zamanla bölgemizdeki hastalıkların prevalansına göre aşı
uygulamalarımızda değişiklikler yapıyoruz. Yaptığımız
aşılamaların koruyuculuk düzeylerini takip etmek amacı
ile periodik olarak serolojik
kontroler yapıyoruz.
ğunu düşünmüyorum. Ülkemizde hangi tavuk
hastalıkları var ise belli zaman aralığında bizim
bölgemizde de görünmektedir. Artık dünya çok
küçüldü; global ticaretin gelişmesi beraberinde
hastalıkların da tüm dünyada hızla yayılmasına
neden olmaktadır. Son aylarda bölgemizde
önemli viral hastalıklardan İnfeksiyöz bronşit
ve Newcaste hastalığının ekonomik kayıbında
artış görünmektedir.
Son iki yılda teşviklerinde etkisi ile Çukurova
bölgesinde etlik tavuk yetiştirme kümeslerinde
önemli kapasite artışı oldu. Buna bağlı olarak
biyogüvenlik tedbirlerinin yetersizliği ve bölge
entegrasyonlarında çalışan teknik elemanların
aralarındaki iletişimsizlik, gereksiz bilgi saklama,
hastalığın kontrolünü zorlaştırmıştır.
Hastalıklarla mücadelede bölge entegrasyon
teknik elemanları birlikte hareket edip ortak çözüm yolu aramalıdırlar. Unutmayalım hepimiz
aynı geminin yolcularıyız.
Yaptığımız aşılamalar alınan biyogüvenlik tedbirleri ile desteklenmelidir. Amaç yetiştirdiğimiz
tavukları hiç hasta etmemektir.
3. Biyogüvenlik: Yetiştirdiğimiz damızlık sürülerden
maksimum verimi almamız
tavukların sağlığına bağlıdır.
Hastalık problemi yaşamış
sürüden standart verimi
almak hayaldir.
Bana göre tavukçulukta en
zoru biyogüvenlik tedbirleri
ve uygulamasıdır. Çünkü
bunu sağlamak sadece damızlık müdürünün
yapabileceği iş değildir.
Biyogüvenliğin sağlanması
kanatlı sektöründe çalışan
en üstteki genel müdürden
en alttaki tavuk bakıcısını
kapsayacak şekilde tüm
şirket çalışanlarını içine alan
topyekün biyogüvenlik eğitim seferberliği ile mümkün
olacaktır. Sektör çalışanlarında biyogüvenlik kültürünü
oluşturmak kaçınılmazdır.
SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ AŞI
Biyogüvenlik bir işletmenin
dış kapısı gibidir
Biyogüvenliği bir dış kapı gibi düşünmek lazım. Kapı açık kaldığında işletme maliyetleriniz
ve giderleriniz artar, verim performansınız düşer. Biyogüvenlik konusu hata kaldırmaz.
Akyem Sinokrot Üretim
Tesisleri Sorumlu Müdürü
Zooteknist Mahir Bulut
“daha modern bir işletme
haline gelmek kapasite
artışından önemli”
Hatay’da yaklaşık 1600 dönüm üzerine kurulu ve 80 kümes kapasiteli bir işletme
olan Akyem’in Sinokrot Üretim Tesisleri
Sorumlu Müdürü Zooteknist Mahir Bulut
ile röportajımız esnasında, işletmenin
önem sırasının başında biyogüvenlik çalışmalarının geldiğini öğrendik.
Öncelikle işletmenizden bahseder misiniz?
Genelinde 8 ünite bulunan işletmemiz, 80
kümes kapasiteli ve her bir birimde 10 kümes
bulunmakta. Toplam kanatlı kapasitesi 400
bin adet; fakat biz bu kapasiteyle çalışmıyoruz. Genelde piyasanın, ülkenin şartlarına
ve pazarlama durumuna göre kapasitemizin
%30-50’si kadar hayvanla çalışıyoruz.
Civcivlerin kümese ilk girişinden
yumurtlamasına kadar olan süreçte
nelere önem veriyorsunuz?
Bizim için biyogüvenlik ilk sırada gelmektedir. Civcivler, kümese girdikleri andan
itibaren ilk 10 gün bakımına tabi tutulur.
Buradaki kritik noktalara çok dikkat ediyoruz. 6. hafta sürülerin arasındaki farklılıkları
kaldırmak için, yanı sürü üniformitesi için
boyalama işlemi gerçekleştiriyoruz. Kümeslerde metrekareye 7 ya da 8 piliç koyuyoruz.
Aşı programını uygulamada titiz davranıyoruz. Aşılama işlemleri itina ile yapılıp,
kullanacağımız aşıyı dikkatle seçiyoruz.
Tedarikçilerden ne gibi teknik destekler
alıyorsunuz? Beklentileriniz nelerdir?
Türkiye’de bizim alanımızda çalışan büyün firmalar damızlık yetiştiricilerine yönelik
seminerler yapmakta; bu etkinlikler gerçekten büyük bir özenle organize ediliyor fakat
bizim için yeterli değil. Damızlıkçı olarak,
gerek besi konusunda gerek aşı konusunda
benim sorunumu çözecek, sorduğumu cevaplayacak kişiler bu seminerleri düzenleme-
İNFOVET 36-37
www.gunesliasi.com.tr
li. Pazarlama politikası mantığıyla gelen bir bölge
temsilcisi beni müşteri olarak tatmin etmiyor.
Biraz bölgeyi konuşacak olursak; risk teşkil
eden hastalıklar var mı?
Hatay bölgesi diğer bölgelere göre hastalık
bakımından temiz bir bölgedir. Küçük çaplı
problemlemler dışında ciddi bir hastalık yaşamadık. Bu bölgede bizim gibi 200 bin tavuğu
olan işletme zor bulunuyor. Biz kendi önlemlerimizi alıyoruz; kan tahlillerimizi düzenli bir
şekilde yapıyoruz ve kendi aşı programımızı
uyguluyoruz. Türkiye’de ne gibi hastalıklar
var, bizim bölgemizi, bizi etkiliyor mu diye
bakıyoruz. Sonra diğer işletmeleri inceliyor ve
yol haritamızı çıkarıyoruz.
Akyem Tavukçuluk
400 bin kapasite ile
üretimine hızlı bir
şekilde devam ediyor.
Aşı programları biyogüvenlik çalışmalarınızın
neresinde?
Tedbir almak her zaman önemli. Çünkü
diğer biyogüvenlik çalışmaları olmazsa, aşı da
tek başına yeterli olmaz. Aynı şekilde de aşı
olmazsa biyogüvenliğin de bir anlamı kalmaz. Bu uygulamalar birbirlerini tamamlar.
Biyogüvenlik bir işletmenin dış kapısı gibidir;
kapı açık kaldığında işletme maliyetleriniz ve
giderleriniz artar, verim performansınız düşer.
Biyogüvenlik konusu hata kaldırmaz.
Peki, sizce Türkiye’de biyogüvenlik
uygulamaları ne düzeyde?
İşletmelerde biyogüvenliğe çok fazla önem
veriliyor. Çıkan hastalıklar biyogüvenlik
uygulamalarını daha üst seviyelere çıkarıyor.
Türkiye’de medyada; sürekli hastalık ortaya
çıkıyor, tehlike gittikçe artıyor gibi bir tablo
var. Yetiştirici bunları duyduğu zaman, acaba
yanlış bir şey mi yapıyorum diye kendi kendine
soruyor. Türkiye’deki işletmelerde büyük bir
hayvan popülasyonu var; ancak aşılama programlarında bazı hatalara düşülüyor. Yetiştiriciler arasında bir iletişimsizlik söz konusu.
Kapasite arttırma gibi bir planınız var mı?
Kapasite artırmayı düşünmüyoruz. Daha önce
de bahsettiğimiz gibi kapasitemizin tamamını
zaten kullanmıyoruz. Biz de %100 kapasiteyle
çalışmak isterdik ama tavukçuluğun bir yılı
öteki yılını, hatta bir ayı öteki ayını tutmuyor;
ne zaman ne olacağını kimse ön göremiyor.
Tam kapasiteyle çalışmaya kalktığımız an, bir
sonraki ay bu yumurtaları satıp satamayacağımızı bilemiyoruz. Bizim için şimdilik kümeslerin
yenilenmesi, daha modern bir işletme haline
gelmek ön planda.
sektörde plansız bir büyüme mi var?
Katılıyorum, sektörde bir plansızlık var. 10 bin kapasite ile işe başlayıp, bir anda
bu rakamı 100 bine çıkaramazsınız. Böylesi bir durum, belki bir kaç ay sıkıntı
yaratmaz; ancak ödemelerin gecikmesi ile sıkıntılar kendini göstermeye başlar.
Kendi sisteminize uygun pazar oluşturup, yavaş ve kontrollü büyümek gerekir.
İşletmelerin kadroları, işini iyi yapan kalifiye elemanlardan oluşturulmalı. Ara
personel sorunu yok ancak sektör kendi personeline sahip çıkmalı. Personelini
yıldırmaya yönelik değil, mevcut şartlara uygun bir şekilde kazanmaya yönelik
çalışılmalı. Ancak bu şekilde başarıya ulaşılır.
SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ AŞI
İyi partnerlerle
güzel işler
çıkaracağımıza
inanıyoruz
Hatay’ın ikliminde, mesleki disiplin beraberinde
hastalıkla karşılaşmanız mümkün değil.
İyi bir gözlemci, idareci, bakımcı, hekim ve
ziraatçiyseniz başarıya ulaşmak kolay.
Balaban Tavukçuluk’un kapasitesi nedir ve
ne zaman kuruldu?
Tedarikçilerden ne gibi teknik destekler
alıyorsunuz? Beklentileriniz nelerdir?
Balabanlar Tavukçuluk’un takriben kuruluşunun üzerinden 25 yıl geçti. Temeline
inecek olursak, ticari olarak önceleri broyler eti
pazarlama üzerine kurulmuş bir firmaydı. Daha
sonra Yönetim Kurulu Başkanımız Esat Demir
alım satımla işin büyümeyeceğini görmüş
ve eş zamanlı tanışmamız üzerine Balaban
Tavukçuluk’u bugünlere taşıdık. Şu anda 18 bin
damızlığımız mevcut.
Yeterli desteği alamıyoruz; çünkü, Hatay’ı
bir çıkmaz sokak gibi düşünebilirsiniz. Ülkenin
en büyük ihracatçı şehri olmasına rağmen en
az destek ve yatırım alan şehir. Örneğin, herkes
civcivi 1 liraya alıyorsa, biz 1 lira 10 kuruşa
alıyoruz. Maalesef biz bu kadar ağır yüklerin
altındayız ama bir o kadar da başarılıyız.
Civcivlerin işletmeye ilk girişinden
yumurtlamasına kadar olan sürecin dikkat
eden bir süreç olduğunu biliyoruz. Siz bu
dönemde nelere önem veriyorsunuz?
Bizim için en önemli nokta civcivlerin doğdukları andan itibaren aşılanmasının programlı
bir şekilde yapılması. Biyogüvenlik açısından
giriş-çıkışlar minimum düzeyde tutmaya çok
önem veriyoruz. Bunların dışında dönemsel
beslenme ve rasyon içeriklerinin düzenlenmesine dikkat ediyoruz. Tüm bunların bir araya
gelmesi ile sağlıklı bir hayvan elde edebileceğimizin bilincindeyiz.
Elde ettiğiniz civciv sayıları ve performansları
bakımından kendinizi nerede görüyorsunuz?
Kendi istatistiklerimiz ile ana damızlık firmasının verdiği değerler birbirine çok yakın. Hatta
işletmemizde daha iyi değerlerle karşılaştığımızı söyleyebilirim. Normalde bir etlik tavuk için
yem tüketim maliyeti 165 gr iken, biz 151 gramı
geçmeden, 180 yumurtadan 153 civciv aldık.
İNFOVET 38-39
Bölgede ne gibi hastalıklarla karşılaşıyorsunuz
ve mücadeleyi nasıl yürütüyorsunuz?
Hatay, bir canlının ihtiyaç duyacağı her türlü
şeyi barındıran bir iklime sahip. Fabrikaların
olmayışı ve havasının temiz oluşundan dolayı
Balabanlar hiçbir hastalık olayıyla karşılaşmadık. Zaten böylesi bir iklimde, mesleki disiplin
beraberinde hastalıkla karşılaşmanız mümkün
değil. İyi bir gözlemci, idareci, bakımcı, hekim
ve ziraatçiyseniz bu başarıyı elde etmek kolay.
Aşılama sizce korumada % 100 başarı sağlar mı?
Kesinlikle % 100 korur. Aşılama biyogüvenlik
meselesinin özü. Bunu yapmıyorsanız, işletme
kurup tavuk yetiştirme zahmetine girmenize
dahi gerek yok. Aşılama vücudun kalbi, sinir
sistemi, her şeyi… Biyogüvenliğin ana tanımı.
Kısa ve uzun vadede planlarınız nelerdir?
Şu anda tavukçuluk sektörü çok iyi gitmiyor;
ancak bizim yine de ileriye dönük entegrasyon
yolunda çalışmalarımız var. Şu anda damızlıkhanemiz ve kuluçkahanemiz var ama kesimhanemiz yok. Yem fabrikamız var, ancak aktif değil. 
1. Esat Balabanlar Tavukçuluk
Genel Müdürü Esat Demir, işletme
sahibi olarak dayanışma halinde
üretimin her aşamasında yer alıyor.
2. Ziraat Yüksek Mühendisi Yusuf
Karaalioğlu, Hatay’ın en büyük
ihracatçı şehri olduğunu belirtiyor.
3. Veteriner Hekim İbrahim Kilisli,
aşılamanın biyogüvenliğin
özü olduğunu vurguluyor.
Biyogüvenlik, kendini
tanımlayan bir kavram
Biz canlı bir varlıkla uğraşıyoruz;
işimiz de bu canlının sağlıklı
kalmasını sağlamak. Bu
konuda başarıyı yakalamak
istiyorsanız, bilimsel
disiplininiz ne emrediyorsa
onu yapmak durumundasınız.
İlk günden kesim gününe
kadar veteriner hekimin
görevi, aşılama programını
düzenlemek-takip etmek,
dönemsel beslemeyi
ayarlamak ve koruyucu
hekimlik faaliyetlerini en
ön plana çıkarmak.
REFARM BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ
Dehidrasyon ve enfeksiyon
belirtileri bir aradaysa,
enfeksiyonun birincil
problem olduğu varsayılır.
Günlük civcivlerde
dehidrasyonun
önlenmesi
Civcivlerde görülen en yaygın problemlerden birisi
dehidrasyondur. Dehidrasyon değişik aşamalarda
oluşabilir; kuluçkahanede, civciv nakliyesinde ve kümeste.
İNFOVET 40-41
Tavukların yaşamları süresince
performanslarının optimum seviyede
olması için iyi kalitedeki civciv ön şarttır.
Çoğu zaman civciv kalitesinin kötü olması,
yüksek ilk hafta ölüm oranlarının ortaya
çıkmasına kadar göze çarpmaz. Düşük kalitedeki civcivlerde en sık görülen problem
bakteriyel enfeksiyonlardır. Enfeksiyon ilk
hafta kümeste nadiren şekillenir. Kaynak,
genellikle çiftlik veya kuluçkahanedir. Vertikal bulaşan bir etken yoksa yumurtlamadan
sonra yumurta yüzeyleri bakterilerle karşı
karşıya gelirler. Yumurta toplama, yumurta
nakliyesi, çıkım makinesine transfer, varsa
in-ovo enjeksiyon ve civciv nakliyesi gibi
işlemler ve folluk altlığı, çiftlikte depolama,
kuluçkahane koşulları, civciv kutuları ve
civciv bekletme odası gibi unsurlar bulaşma
kaynağı olabilirler.
% 1’e kadar olan ilk hafta ölümleri normal
kabul edilebilir. Aşırı ilk hafta ölümleri görüldüğünde ölen civcivlerin hepsi toplanıp
incelenmelidir. Ölümler 3 ana kategoriye
ayrılabilir: dehidre civcivler, enfekte civcivler ve kokuşmuş (bir sınıfa sokma güçlüğü
gösteren) civcivler.
Eğer civcivler dehidrasyon ve enfeksiyon
belirtilerinin her ikisini de gösteriyorsa
enfeksiyonun birincil problem olduğu varsayılır. Yanlış teşhise yol açabileceği için bir
kaç civcive yapılan otopsiye güvenilmemeli
ve otopsi işlemi kesin bir kanıya varılana kadar sürdürülmelidir. Örneğin 100 civarında
ölü varsa ve otopsi yapılan ilk 20 civcivde
aynı problem görülüyorsa kalan 80 civcivi
incelemek için fazla bir neden kalmaz. İlk
haftada ölüm oranları normal seyretmişse
sayı az olduğundan bütün ölenler incelenmelidir. Ölümler için teşhis konulmuşsa
düzeltmek için gerekli önlemler alınmalıdır.
Civcivlerde görülen en yaygın problemlerden
birisi de dehidrasyondur. Dehidrasyon değişik
aşamalarda oluşabilir;
> Kuluçkahanede
> Civciv nakliyesinde
> Kümeste
KULUÇKAHANEDE
İnkübatörde sıcaklık dağılımı ferdi olarak
yumurtaların gereksinimini karşılamazsa
embriyolar değişik oranlarda gelişir ve civciv çıkımları geniş bir zaman aralığına yayılarak gerçekleşir. İlk çıkan civcivler dehidre
olur, yaşama güçleri etkilenir, yaşamlarının
sonraki dönemlerinde performanslarında
düşüklük meydana gelir.
İnkübasyon sıcaklığının embryonik gelişme
ve büyümeyi belirleyen en önemli dışsal faktör
olduğu kanıtlanmıştır. İnkübasyon sıcaklığındaki her 0.5ºC ’lik düşüklük inkübasyon
süresini 4 saat arttırır. 16. günden sonra gelişim
makinesi sıcaklığı 39ºC ’ yi (102.2ºF) aşarsa
inkübasyon süresi yine artar. Yukarıdakiler
dikkate alındığında civcivlerin çıkım makinesinden optimal alınma zamanını standartize
etmek güçtür. Eğer civcivler erken alınırlarsa
tamamen kurumadıkları için çok fazla civciv
ikinci sınıf olarak sınıflandırılacaktır. Çıkım
makinelerinde uzun süre kalırlarsa dehidrasyon ve ilk hafta mortalite riski artacaktır.
İlk çıkan civcivler ile son çıkanlar arasındaki
süreyi kısaltıp üniform bir çıkım elde etmek
için gelişim makinesi sıcaklıkları sıkı ve doğru
olarak kontrol edilmeli ve makine içi sıcaklık
dağılımının homojen olması sağlanmalıdır.
Böylece her embriyo aynı sıcaklıkta inkübe
edilir. Homojen sıcaklık, en iyi single-stage
inkübatörlerde sağlanır. Çıkımların kısa bir
zaman aralığında tamamlanması kritiktir.
Yumurtalar gelişim makinelerinden çıkım
makinelerine transfer edilirken gecikme
olmamalıdır. Transferdeki gecikme, embriyo
gelişimini de geciktirebilir. Çıkan civcivler
kuluçkahanede uzun süre tutulmadan işlemleri
bitirilerek sevkedilmelidir. Civciv odalarının
sıcaklığı 24ºC ve nemi de % 65 civarında olmalıdır. Hava ihtiyacı 1000 civciv için 85 m3/saat
olarak hesaplanmalıdır.
CİVCİV NAKLİYESİNDE
Kuluçkadan yeni çıkmış civcivlerde yumurta sarısının ağırlığı vücüt ağırlığının yaklaşık
% 18’i dir. 2 g lipid ve 2.5 ml civarında su içerir.
Thermoregülasyonu etkileyen ekstrem koşullar yoksa yumurta sarısındaki enerji ve su
civcive 3 gün yeterlidir. Ancak yeni çalışmalarda günümüzün metabolik hızları yüksek
civcivlerinin yumurta sarısındaki kaynakları
24 saatte tüketebildikleri görülmüştür. Bu
durum nakliye ve kümeslemede gecikme ile
birleşirse sürü sağlığında ve performansında bozulma meydana gelebilir. Nakliyede
ve nakliye sonrasında görülen mortalite ve
morbiditenin başlıca nedenleri dehidrasyon
ve beslenmedeki aksaklıklardır.
Dehidrasyon çoğu kere yüksek sıcaklıktan
dolayı şekillenir. Dehidrasyonun düşük nem
nedeniyle oluştuğu gibi yanlış bir kanı bulunmaktadır. Düşük nem trachea epitellerini
etkiler ve ağır aşı reaksiyonlarına neden olur.
Civcivler kuluçkahanede bekletilirken veya
nakliye sırasında yüksek sıcaklık nedeniyle
oluşan dehidrasyonu önlemek için nemin arttırılması önerilir. Ancak nem artırımı, etkilerine
bakıldığında en iyi çözüm olmayabilir. Nemin
arttırılması evaporasyonla sıcaklığı dengeleme mekanizmasını bozar ve sıcaklık stresini
ağırlaştırır. Eğer civciv kutularındaki sıcaklık
32-35 ºC aralığının üzerine yükselirse civcivler
vücut sıcaklığını soluyarak (gagalarını açarak)
dengelemek için yumurta sarısından enerjiyi
daha hızlı kullanırlar. Proteinler bu amaçla tüketilir, sindirim sisteminin ve immun sistemin
gelişmesi aksar.
Civciv nakliyesindeki optimal koşulların;
> 24-25 ºC araç içi sıcaklığı,
> 32-35 ºC civciv kutusu sıcaklığı
> % 65 nem,
> Civciv başına 21-25 cm2 alan ve
> 48 saati geçmeyen (civciv çıkımından itibaren) nakliye süresi olduğu belirlenmiştir.
KÜMESTE
Biyolojik performansta kalıcı bir bozulma
istenmiyorsa civcivler kümese konulduğunda
süratle önce suya sonra da yeme ulaşabilmelidirler. Kümeste civcivlerin kolayca su içebilecekleri yeterli sayıda suluk bulunmalıdır. Nipel
suluklarda yükseklik ve basınç ayarlarının
uygun bir şekilde yapılması önemlidir.
İlk yem alımının 24 saatten fazla gecikmesi
broyler canlı ağırlıklarında düşüklüğe neden
olur ve civcivlerde şekillenen üniformite bozukluğu kümes sevk ve idaresini de güçleştirir.
Civcivlerin optimum vücut sıcaklığı
40.5°C’dir. Fizyolojik olarak vücut sıcaklığını
sürdürme mekanizması yaklaşık 3. günde gelişir. Civcivler 40.5°C vücut sıcaklığında rahat
ve hareketlidir, su ve yeme kolayca ulaşırlar.
Burundan soluk alır ve bu yolla 24 saatte 1-2
gram su kaybederler. Bu, dehidrasyona yol
açmayan normal fizyolojik bir durumdur.
40º C’nin altındaki vücut sıcaklığında civcivler üşür, 41ºC’nin üzerindeki sıcaklıkta da
gagalarını açarak solumaya başlarlar. Ekstrem
durumlarda su kaybı 24 saatte 5-10 grama kadar
çıkabilir. Vücut sıcaklığı düşük ise civcivler
kendilerini konforlu hissetmez ve uyuşukluk
hali görülür. Civcivler üşüdüklerinde ısı kaybını
önlemek için bir araya toplanırlar, ses çıkarırlar
ve ilk önce ayakları soğur. Sıcak hissederlerse
kanatlarını açarlar, kanatlı hayvanlarda terleme
olmadığından gagalarını açarak solumaya
Grovital® iki şekilde
uygulanabilir
> Kuluçkahanede civciv
kasalarının içine uygulanarak
taşıma sırasında civcivlere su
ve besin maddeleri sağlanır.
> Civcivler kümese
geldiklerinde kutulardan
boşaltılmadan önce civciv
kağıdı üzerine yemle birlikte
veya kağıt yoksa direk
yem üzerine uygulanır. Bu
uygulama ile civcivlerin yeme
alışmaları da kolaylaşır.
Kuluçkahaneden ilk çıkan
civcivler ile son çıkanlar
arasındaki süreyi kısaltıp
üniform bir çıkım elde
etmek için gelişim makinesi
sıcaklıkları sıkı olarak
kontrol edilmelidir.
REFARM BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ
Grovital® civcivler
için gerekli besin
maddelerini, suyu ve
probiyotikleri içeren,
bir civciv katkısıdır.
uygulaması kolay,
toz formunda bir
katkı; Grovital®
Civcivler besin
maddelerine ve suya
erken ulaşırlarsa
bağışıklık sistemleri
daha hızlı gelişir ve
canlı ağırlıklarda % 5-7
oranında artış sağlanır.
başlarlar ve suyu buharlaştırarak ısıyı dengelemeye çalışırlar, sonuçta su kaybı hızlanır.
Bu bilgilerin ışığında dehidrasyonu önlemede en etkili yolun civciv vücut sıcaklığını
optimal seviyede tutmak olduğu açıktır.
Dehidrasyon sonucu ölen civcivlerde bacaklar kurumuş görünümde olup kasların rengi koyulaşır, iç organlar üzerinde ve üreterlerde ürik
asit birikintileri oluşur. Dehidrasyondan ölüm,
civcivler kümese konulduktan birkaç gün sonra
görülür. Bu durum dehidrasyonun kuluçkada
mı yoksa kümeste mi oluştuğunu tespit etmeyi
güçleştirir. Dehidrasyon suya ulaşamama veya
civcivlerin suyu içmek istememesi nedeniyle
de şekillenebilir.
Dehidrasyonu önlemek için
neler yapılabilir?
> En önemli husus vücut sıcaklığını kontrol
etmek ve gaga açarak solumayı önlemektir.
Eğer yumurta sarısı ile birlikte bir miktar be-
İNFOVET 42-43
sin sağlanırsa yem ve yumurta sarısının sindirimi ile metabolik su sağlanır. Bu metabolik
su, vücut sıcaklığı optimal olduğunda günlük
normal 1-2 gramlık su kaybını karşılar.
> Kuluçkahanedeki işlemler kısa zamanda
bitirilip civcivler sevkedilmelidir.
> Uzak mesafelere genç damızlık sürülerin
civcivi yerine daha yaşlı sürülerin civcivleri
gönderilmelidir. Yaşlı sürülerin yumurta sarıları daha büyük olduğu için daha fazla besin
maddesi ve su içerir.
> Civciv nakliyesi gün içi sıcaklığının düşük
olduğu zamanlarda yapılmalıdır.
> Civcivler kümese indirilince su kayıplarını restore etmek için en kısa zamanda suya
ulaşmaları çok önemlidir. Bununla birlikte
taşıma sırasında ciddi olarak yüksek sıcaklığa
maruz kalmışlarsa canlılıkları ve suyu bulma
becerileri sınırlanacaktır.
> Civciv kutularına jel formunda su ve
besin maddeleri içeren preparatlar konulabilir. Grovital®, su ile karıştırılınca 2-3
dakika içinde jel formunu alan ve vitaminler,
besin maddeleri, probiyotik ve su içeren toz
formunda bir civciv katkısıdır. Jel formunu
aldıktan sonra parlak yeşil görünümü ve tadı
civcivleri cezbedicidir. Yeni çıkan civcivler
besin maddelerine ve suya erken ulaşırlarsa
sindirim sistemleri ve bağışıklık sistemleri
daha hızlı gelişir. Civcivlerin ölüm oranları
düşer ve canlı ağırlıklarda % 5-7 oranında
artış sağlanır. 
Grovital®’in içeriğinde
protein, amino asit,
karbonhidrat, yağ, su ve
probiyotikler bulunur.
Rekabetçi dışlama prensibi
ile bağırsaklara patojen
bakterilerin yerleşmesinden
önce probiyotik bakterilerin
yerleşmesi sağlanır.
Probiyotik bakteriler
bağırsaklardaki bağlanma
noktaları ve besin maddeleri
için patojenlerle rekabet
ederler, patojenlerin
tutunmalarını engeller,
antimikrobiyal maddeler
üretirler ve immun sistemi
stimule ederler. Grovital®
besin, su ve probiyotikleri
içeren, basitçe hazırlanıp
uygulanan, saklanması kolay
bir civciv katkısıdır.
orta poliçesi
Biyogüvenlik, sig dbirli
ni
gibidir, ya te
zıda
bir yatırımdır. Ya
nmalıdır.
la
gu
uy
ı,
al
am
kalm
A.Ş.
Saygılarımızla, REFARM.tr
www.refarm.com m.tr
rm.co
biyoguvenlik@refa
işimiz
Biyogüvenlik bizim
KONU KANATLI
Kısıtlı beslemeden
kaçının
Sınırsız yem erişimi,
sınırsız süt verimi demek
Buzağı besleme maliyetini azaltmak için gelecekteki üretime
zarar verilmektedir. Genç yaşta daha fazla sütün işletme içinde
kalması, gelecekte işletmeden daha fazla süt çıkmasına yol açar.
Birleşik Krallık’ta yapılan yeni bir
uygulama araştırmasının sonuçlarına göre,
süt buzağısı yönetimi ve beslenmesindeki bazı
küçük ayarlamalar, büyüme hızı ve gelecekteki
üretimin yanı sıra yetiştiriciler açısından hayvan refahında çok büyük bir farklılık yaratabiliyor. Araştırmacı Gemma Curtis, yetiştiricilerin
hayvanlarından daha iyi sonuçlar almak istemeleri durumda, mevcut sistemlerini yeni bir
stratejinin gerekliliklerini karşılayacak şekilde
dönüştürmeleri gerektiğini söylüyor.
Kronik açlık durumları
Şu anda Birleşik Krallık’taki buzağılar, sütle
beslenmenin minimal düzeyde olduğu ve
sütten kesilerek katı yemlere geçişin erken
İNFOVET 44-45
dönemde gerçekleştiği “en düşük maliyet”
prensipleriyle yetiştiriliyor. Bu uygulama bazı
uzmanlar tarafından buzağının “kronik bir açlık
durumunda” bakım görmesi olarak tanımlandı.
Buzağı sağlığı ve refahı üzerindeki yansımalarının yanı sıra, insanlarda yapılan araştırmaların
sonuçları da, yeni doğan döneminde yetersiz
beslenmenin, yetişkin dönemde metabolik
hastalık için önemli bir risk faktörü olduğunu
düşündürüyor. Sağlıklı, verimli hayvanlar
olarak büyümeleri için buzağıların yaşama iyi
bir başlangıç yapmaları
gerektiğine inanan Curtis,
Yeni doğan buzağılar
ümit veren yeni bir süt
“Bunun yerine, sütten
ineği kuşağına göre
kesme dönemi öncesinde
masraf olarak
buzağılara istediği kadar
kabul edilir.
Araştırmanın sonuçları,
doğumdan itibaren süt
ikame yemine sınırsız erişim
sağlamanın, ineklerin daha
çabuk tohumlanmasını
sağlayabildiğini gösteriyor
ve bu da, söz konusu
buzağıların konvansiyonel
yöntemle yetiştirilen
buzağılara kıyasla daha
erken dönemde üretken
olmasını ve daha fazla süt
vermesini ifade ediyor.
Daha yüksek düzeyde süt
ikame yemiyle beslenen
süt buzağılarının kısıtlı
beslenme uygulanan
buzağılarla karşılaştırıldığı
daha önceki araştırmalardan
elde edilen veriler, yalnızca
laktasyon döneminde süt
veriminin 450 ila 1400 kg
arttığını göstermişti.
Yetiştiricilerin anlaması
gereken en önemli
konu, fazla süt ikame
yemi nedeniyle yüksek
maliyetlerle karşı karşıya
kalmalarının dönüşünün
daha büyük olduğudur.
.
BIn
400
süt ikame yemleri
sayesinde artan
süt miktarı
süt ikame yemine (MR) erişimine izin verirsek
neler olacağını görmek istedim”, diyor ve
Bilgi Transferi Ortaklığı (KTP) çerçevesinde
Biyoteknoloji ve Biyolojik Bilimler Araştırma
Konseyi’nin (BBSRC) yanı sıra Liverpool
Üniversitesi Yaşlanma ve Kronik Hastalıklar
Enstitüsü ve büyük bir uluslararası süpermarketin (Tesco) Süt İneği Mükemmellik Merkezi
tarafından desteklenen üç yıllık araştırma
projesinin, Curtis’in düşüncesini kanıtladığı
görülüyor. Önemli olmaları nedeniyle, bu bulguların sahada daha da fazla yayılması mümkün olsa da, söz konusu süpermarket kendi
grubundaki temel yetiştiricilere ulaştırılmasını
sağlayacağını taahhüt etmişti.
Süt ikame yemleri ile beslenme
Bilgiler veren Curtis, 100 Holstein buzağıyı
50 buzağıdan oluşan iki gruba ayırdığını ve bir
gruba kısıtlı MR ve yem verirken, diğer grubun
yaşamın ilk 12 haftası boyunca istediği miktarda süt ikame yemine erişmesine izin verdiğini
belirtiyor. “İki grubu yakın gözetim altında
tuttuk ve istediği miktarda yeme erişimine
izin verilen buzağıların günde 14 litreye varan
miktarda MR tükettiğini kaydettik – ve büyüme
açısından da büyük bir fark vardı.”
“Büyüme, vücut ağırlığı, boy ve vücut uzunluğu ve çevresinin yanı sıra her zaman vücut
İNFOVET 46-47
kondüsyonunu, vücut bileşimini ve besin
metabolizması özelliklerini kaydediyordum –
ve istediği miktarda beslenen buzağıların, ilk
üç hafta içinde doğum ağırlıklarının %20 ila
%30’u arasında değişen oranda kilo aldığını,
buna karşılık sınırlı yem verilen buzağıların
hiç kilo almadığını saptadım. Gerçekten de, ilk
iki haftada buzağılar bir kronik açlık durumu
gösterdi. Bu durumun, rumenlerinin söz konusu aşamada sert yemden gelen ve gereksinim
duydukları enerji ve besin maddelerini ayırmak
için yeterli ölçüde gelişmemesinden kaynaklandığını düşünüyorum.” Curtis, istediği
miktarda süt ikame yemi ile beslenen buzağılarda vücut ağırlığı açısından söz konusu olan
avantajın, gruptaki tüm hayvanlar için sütten
kesme dönemi boyunca ve daha sonra da
devam ettiğini söylüyor.
Süt veriminde artışlar
Daha yüksek düzeyde süt ikame yemiyle
beslenen süt buzağılarının kısıtlı beslenme
uygulanan buzağılarla karşılaştırıldığı daha
önceki araştırmalardan elde edilen veriler, yalnızca laktasyon döneminde
süt veriminin 450 ila 1400
Buzağıların süt
ikame yemleri ile
kg arttığını gösteriyor.
beslenmeleri daha iyi
Bu proje sırasında 12
büyüme oranlarına
düveden
oluşan bir alt
işaret ediyor.
Araştırmalarda istediği
zaman istediği miktarda
beslenen buzağılardaki
boy ve vücut kondüsyon
skorlarının, proje sırasında
kısıtlı yemle beslenen
buzağılara kıyasla daha iyi
ve 12 hafta sonra boylarının
daha uzun ve vücut
kondüsyon skorlarının daha
yüksek olduğu belirlenmiş.
Curtis, istediği miktarda
beslenen buzağıların
puberte dönemine kısıtlı
yem verilen buzağılara
kıyasla daha erken
ulaşmasının ve erişkin
inekler olarak daha fazla
süt vermesinin beklenmesi
dolayısıyla, bu durumun
ineğin yaşamı boyunca
devam edeceğini düşünüyor.
Daha yüksek verim,
daha iyi ekonomi
İstediği miktarda
beslenen buzağıların
puberte dönemine kısıtlı
yem verilen buzağılara
kıyasla daha erken
ulaşması beklenir.
grupta yapılan ayrı bir glukoz metabolizması
araştırmasında, yetiştiricilerin şu anda süt ineği
endüstrisindeki en önemli ekonomik kayıp
nedeni olan metabolik hastalık açısından risk
altında olan hayvanları belirlemesine yardımcı olmak üzere, gelecekte saha koşullarında
kullanılma potansiyeli olan basit bir intravenöz
kombine insülin glukoz testi tanımlandığını da
sözlerine ekliyor. Curtis, elde edilen sonuçların,
süt buzağılarının erken dönem yönetiminde
yalnızca birkaç değişiklik yapılmasıyla, ineklerin üretim potansiyelini arttırarak, hem Birleşik
Krallık’ta hem de dünyanın süt üretilen diğer
bölgelerinde süt ineği yetiştiriciliği üzerinde
büyük bir etki gösterebileceğini düşünüyor.
En iyi uygulamaların paylaşımı
Süpermarketin süt ineği grubu süt kategorisinde ziraat direktörü olan Graham Wilkinson
da bu görüşleri kabul ediyor ve ekliyor: “Bu or-
İNFOVET 48-49
taklığın sonuçları, bize en iyi uygulamayı TSDG
üyelerimizle paylaşma ve tedarik zinciri aracılığıyla gelişmeleri yönlendirme olanağı sağlıyor.”
Wilkinson ayrıca şu açıklamayı da yapıyor: “Bu
araştırma, daha önce az sayıda araştırma yapılan bir alanı anlamamıza yardımcı oldu. Tedarik
temelinde değişiklikler sağlamada bir anahtar
oluşturacak şekilde potansiyel değişiklikleri
finansal performansa bağlamamızı sağladı.”
BBRS’nin başkanı Jackie Hunter ise bu görüşlere şunları ekliyor: “Endüstri ve akademinin,
hayvan refahını ve besin üretimini arttıran yeni
yöntemler bulmak üzere bir araya geldiğini
görmek çok güzel. Bu birliktelik, KTP’nin endüstri ve tüketiciler için gerçek bir etki ve yarar
sağladığını açıkça gösteriyor.” Ve Curtis, henüz
devam etmesi nedeniyle projeden daha fazla
bilgi elde edilebileceğini belirtiyor. Yaşamları
sırasındaki sağlık ve performanslarının incelenebilmesi, izlenebilmesi ve kaydedilebilmesi
için, araştırmadaki tüm hayvanların aynı grup
içinde tutulduğunu açıklıyor. Bu istatistiklerin
daha sonra analiz edileceğini ve yeni doğan
dönem beslenmesinin erişkin hayvanlar üzerindeki etkisini daha iyi anlamak için kullanılacağını söylüyor. Dolayısıyla
erken dönem beslenmesinin
Araştırma, süt üretilen
diğer bölgelerde
buzağılar üzerindeki etkisine
de yetiştiricilik
ilişkin haberler için bu alanı
adına olumlu etki
izlemeye devam etmeliyiz. 
gösterecek.
Curtis, “Yetiştiricilerin
anlaması gereken en önemli
konu, gereken fazladan süt
ikame yemi nedeniyle daha
yüksek maliyetlerle karşı
karşıya kalabilmelerine
karşın, araştırmamda
elde edilen sonuçların,
bu istediği miktarda
besleme stratejisinin
ineklerinin sağlığını
ve refahını arttırdığını
göstermiş olması. Bu
şekilde yetiştirilen erişkin
ineklerden beklediğimiz
daha yüksek üretim
düzeyleri sayesinde,
bu durum ekonomik bir
kazanca da yol açmalı.
Ayrıca bu şekilde yetiştirilen
hayvanların daha uzun
süre yaşayacağını da
düşünüyoruz.”
KANATLI BESLENME
Yumurtacı tavuk
rasyonlarında organik
asit tuzları kullanımının
yumurta üretiminde yararlı
etkiler sağladığı açıktır.
Sodyum
diformatın
yumurtacı
tavuklardaki
yararlı
etkileri
Sofralık yumurtaların mikrobiyel
güvenliliği, tüketicilerin üzerinde durduğu
sorunlardan biri olmaya devam etmektedir.
Buna ek olarak, yemde ve yumurtacı tavuk
barınaklarındaki bakteriyel patojenler
kanatlı sağlığı ve verimliliği açısından ciddi
sonuçlara yol açabilmektedir. Bu durum
özellikle daha yüksek ortam sıcaklıkları ve
neminin, patojenlerin çoğalabileceği koşullar oluşturduğu Asya için geçerlidir.
Yumurtacı tavuk yemlerinde sodyum
diformat uygulaması
Salmonella, yumurta üretiminde en yaygın gözlenen bakteriyel patojendir; ancak
E. coli ve Campylobacter gibi fırsatçı Gram
negatif patojenler de aynı yoğunlukta
İNFOVET 00-00
Sodyum diformat, bakteriyel
kontaminasyonu azaltmanın,
kabuk kalınlığını arttırmanın ve
yumurtacı tavukların verimliliğini
desteklemenin güvenli,
sürdürülebilir bir yöntemidir.
Yazı: ChrIstIan LÜCKSTÄDTADDCON GmbH, Bonn, Almanya
Sarah MELLOR Serbest yazar, WeInheIm, Almanya
KANATLI BESLENME
görülmektedir. Jones (2011), yemdeki
bakteriyel patojenlerin kontrolü için kimyasal katkıların kullanımını önermiştir ve
bu yaklaşım temel olarak organik asitlerin
kullanımını içermektedir.
Organik asitler bileşik yemin stabilizasyonunu sağlayabilmekte ve hayvanın performansını arttırabilmektedir. Bu katkı grubu
ile ilk araştırmalar domuz üretim zincirinde
yapılmış olmakla birlikte (Cole ve ark.,
1968), yemlere formik asit katkısı uygulandığında broyler performansında ortaya çıkan
artış da dahil olmak üzere, kanatlı yetiştiriciliğinde organik asitlerin kullanımını destekleyen güçlü kanıtlar giderek artmaktadır
(Vogt ve ark., 1981).
Kirchgessner ve ark. (1992), organik asitlerin (bu durumda fumarik asit) yumurtacı
tavuk işletmelerindeki verimlilik parametreleri üzerinde gösterdiği etkileri ilk olarak
bildiren araştırmacılar arasında yer almıştır.
Söz konusu tarihten itibaren, bu bilgi
kademeli olarak endüstriye yayılmış ve bu
değerli katkıların kullanımı yumurtacı tavuk
sektöründe de benimsenmiştir.
Organik asitler yardımıyla hijyenik koşullarda ve kanatlı performansında elde edilen
artış pek çok kaynakta bildirilmiştir (Desai
ve ark., 2007). Ancak önemli bir ayrıntı,
organik asitlerin kanatlıların ön barsağında
(kursak-taşlık arası) metabolize olması ve
bunun da büyüme performansı üzerindeki
etkilerini azaltmasıdır.
Kısa bir süre önce, Lückstädt ve Theobald (2009) tarafından bildirildiği üzere,
Salmonella ve Campylobacter söz konusu
olduğunda sodyum diformatın (NDF,
ADDCON) hayvanların tüm gastrointestinal sistemin deki patoOrganik asitler
jenik bakterilere karşı
bakteriyel yükü
oldukça etkili olduğu
azaltır. Bu anlamda
bir biyogüvenlik
kanıtlanmıştır.
Tablo 1. Filipinler’de, %0.2 sodyum diformatın (NDF) 65-69 haftalık
yumurtacı tavuklarda yumurta kalitesi üzerinde gösterdiği etkiler
Parametre
Kontrol
%0.2 NDF
∆ [%]
N
2.162
2,132
-
Çatlak yumurtalar [%]
1.11
0,90
-18.9
Ortalama yumurta kütlesi [g]
65.3
65,7
+0.6
Ortalama kabuk kütlesi [g]
8.9
10,0
+12.5
uygulamasıdır.
*
NDF’lerin biyogüvenliğe ve sindirililebilirliğe etkisi
Yumurtacı tavuk rasyonlarında organik asit tuzları kullanımının yumurta üretiminde
çeşitli yararlı etkiler sağladığı açıktır. İlk olarak bu organik asitlerin yem yoluyla
biyogüvenlik yönetiminde kullanımı kanatlıların bakteriyel patojenlerle mücadele
etmesine yardımcı olmaktadır. İkinci olarak besinlerin sindirilebilirliğinde, özellikle
de kalsiyum gibi minerallerin sindirilebilirliğinde sağladıkları artışlar daha yüksek
bir yumurta kalitesine yol açmaktadır.
İNFOVET 52-53
KANATLI BESLENME
Daha az patojen, daha yüksek verimlilik
Ticari koşullar altında, İspanya’da yapılan
büyük ölçekli bir besleme çalışmasında,
%0,3 NDF verilen 47-50 haftalık kanatlılarda
intestinal E. coli kontaminasyonunun %99
oranında azaldığı saptanmıştır. Bunun yanı
sıra Kühlmann ve ark. (2012) tarafından yapılan daha yakın tarihli bir araştırmada E. coli
kontaminasyonunun benzer oranda azaldığı,
ancak barsaktaki yararlı bakterilerin bu uygulamadan etkilenmediği belirlenmiştir.
Yumurtalardaki patojenik yük, yumurtacı
tavuk sektörünün tek sorunu değildir. Yetersiz kabuk kalitesi, yumurta üreticileri için çok
büyük bir ek maliyettir. Üretilen yumurtaların
%10’undan fazlasının satılabilir nitelikte
olmadığı ya da toplamaya uygun olmamaları
durumunda planlanan kullanımdan önce
kırıldığı tahmin edilmektedir. Gupta (2008),
“kabuk kalitesini arttırmak ve yumurtaların
kırılmasını azaltmak için her türlü çabanın
gösterilmesi gerektiğini” belirtmiştir.
Filipinler›de yapılan ticari bir araştırmada, 65-69 haftalık yaşlarda %0,2 NDF ile
beslemenin söz konusu dönemdeki yumurta
kalitesini arttırdığı saptanmıştır (Tablo 1).
Bu çalışmada, başka pek çok kaynakta da
bildirildiği gibi, yumurta kabuğu kalitesindeki
artışın, kanatlının kullanabileceği kalsiyum
miktarını arttıran bir asitleştiricinin yeme
eklenmesinden kaynaklandığı belirlenmiştir.
Sonuç olarak, NDF içeren yemle beslenen
kanatlılar için çatlak
Organik asitler besinlerin
yumurta insidansı %19
sindirilebilirlik
oranında azalmıştır.
oranını artırır;
Bu bulgular, yumurta
bu şekilde yumurta
kalitesi yükselir.
kabuğu kalitesi pa-
Tablo 2. Yumurtacı tavuk performansının %50 pik düzeyindeki
yumurta kalitesi parametreleri (Kühlmann ve arkadaşlarından [2012] uyarlanmıştır)*
YUMURTA KALİTESİ
Kontrol
%0.3 NDF
∆ [%]
Ortalama yumurta kütlesi [g]
50.3
51.2
+2%
Ortalama kabuk kütlesi [g]
4.6 b
5.2 a
+12%
Ortalama kabuk kalınlığı [mm]
0.32 b
0.34 a
+6%
*Satırlarda üst simgeleri farklı olan ortalamalar, tedaviler arasında anlamlı ölçüde farklılık göstermektedir (P<0.05)
Tablo 3. Beyaz Leghorn yumurtacı tavuklarda çeşitli NDF dozajlarının
tavuğun günlük yumurta üretimi üzerindeki etkisi
(değişiklik yapılarak Mani ve arkadaşlarından [2014] alınmıştır)*
PARAMETRE
Kontrol
%0.1 NDF
%0.2 NDF
N
45
2,132
45
Tavuğun günlük yumurta üretimi [%]
85,5 a
0,90
88.9 a
Farklılık [%]
-
65,7
+4.0
Kabul edilen yumurta sayısı [n]
330
337
343
* Bir satırda üst simgeleri aynı olmayan ortalamalar anlamlı ölçüde farklılık göstermektedir (P<0.05)
rametreleri üzerinde benzer etkiler (bu
durumda yumurta kabuğu kalınlığı ve kabuk
kütlesinin anlamlı ölçüde artması) saptayan Kühlmann ve ark. (2012) tarafından da
doğrulanmıştır (Tablo 2).
Yemde asitleştiricilerin kullanımı yalnızca
yumurtacı tavuk işletmelerindeki patojen
yükününün azaltılmasına ve yumurta kabuğu kalitesinin arttırılmasına yönelik başarılı
bir strateji olmakla kalmayıp, yumurtacı
tavukların verimliliğini de arttırmaktadır.
Namakkal, Tamil Nadu, Hindistan’daki Veteriner Fakültesi ve Araştırma Enstitüsü’nde
*
yapılan 12 haftalık bir araştırmada, 5 farklı
düzeydeki (%0.05, 0.10, 0.15, 0.20 ve 0.25
NDF) katkısı, kullanılan 50 haftalık yaştaki
270 ticari Beyaz Leghorn yumurtacı tavukta
negatif bir kontrol rasyonuyla karşılaştırmalı
olarak test edilmiştir. Ticari olarak uygun
olan %0.1 ve %0.2 NDF dozlarında tavukların günlük yumurta üretimi kontrol rasyonu
uygulanan gruba kıyasla anlamlı ölçüde artmıştır. Bu artış, tavuk başına yılda sırasıyla 7
ya da 13 ek yumurta üretimine dönüşecektir
(Tablo 3). Bu dozlarda yem dönüşümü
etkinliği de anlamlı ölçüde düzelmiştir. 
NDF’lerin yumurta kalitesi ve sayısına etkisi
Sağlıklı, iyi koşullandırılmış kanatlıların daha verimli olması nedeniyle, yeme besin
yoluyla alınabilen organik asitlerin eklenmesiyle besinlerin kullanımında sağlanan artış
üretilen yumurta sayısını da arttırmaktadır. Organik asitlerin, bu asitlerin tuzlarının,
özellikle de diyetsel sodyum diformatın (NDF) kullanımı, Asya koşulları altında
hem yumurta kalitesi hem de güvenlilik açısından yumurtacı tavuk performansının
arttırılması için etkisi ve sürdürülebilirliği reddedilemeyen bir yöntemdir.
İNFOVET 54-55
büyükbaş BUZAĞI İSHALLERİ
Buzağı ishallerinde
etkene yönelik koruma
Neonatal buzağı ishalleri; süt işletmelerindeki ölümlerin ve
ekonomik kayıpların temel sebeplerinden biri olmaya devam ediyor.
Amerika’da yapılan bir araştırmada,
yıllık buzağı mortalite ortalamasının
%8,7 olduğu (NAHMS, 2002), bunun da
%67,2’sinin buzağı ishallerinden meydana
geldiği gösterilmiştir. Daha önceki yıllarda
yapılan araştırmalarda, buzağı ishallerine
bağlı mortalite oranları, 1996 yılında
%60,5, 1991 yılında ise %52,5 olarak tespit
edilmiştir. Bu da süt
işletmelerindeki
Buzağılar için
maksimum risk
problemin artarak
dönemi olarak ifade
devam ettiğine işaret
edilen ilk 3 hafta önem
etmektedir. Buzağı
teşkil etmektedir.
İNFOVET 56-57
ishalleri virüsler, bakteriler ve protozoonlar
dahil çeşitli enfeksiyöz etkenler tarafından
meydana gelebilir. En yaygın enfeksiyöz
etkenlerin, E. coli, Rotavirus, Coronavirus,
Cryptosporidium ve Salmonella spp.
olduğu ifade edilmektedir. Bu enfeksiyöz
etkenler, buzağılar için maksimum risk
dönemi olarak ifade edilen ilk 3 haftalık
dönemde ishallere sebep olur.
E.coli ishalinin genel özellikleri
> Doğumdan sonraki ilk 3 hafta içinde ishal
> Pis kokulu, sulu beyaz renkte bazen
kanlı ishal (entero hemorajik form)
> Depresyon
> Dehidrasyon ön planda
> Emme refleksi genellikle azalmış veya yok
Hastalığın septisemik, enterotoksemik ve
enterik olmak üzere 3 klinik formu vardır
Septisemik form; daha çok 2-5 günlük
buzağılarda meydana gelir. Depresyon,
iştahsızlık, ilk anlarda yüksek ateş, daha
sonra ateşin normalin altında seyretmesi,
frekansı yüksek nabız, yüzlek düzensiz
solunum klinik belirtiler arasındadır.
Mortalite %100’e yakındır. Çoğu buzağı 1-3
gün içinde ölür.
Enterotoksemik form; 3-4 haftalık
buzağılarda sporadik olarak gözlenir.
Hastalık genel durumu ve besi durumu en
iyi olan buzağılarda daha sık meydana gelir.
Enterik form; Fakültatif enteropatojenik
E.coli’nin barsaklarda aşırı üremesi ve
toksin üretmeksizin barsak epitelini tahrip
etmesiyle meydana gelir. Dışkı pis kokulu,
çok sulu, sarı beyaz renktedir. Kuyruk ve
perianal bölge ishalle bulaşık durumdadır.
Sıvı kaybı nedeniyle, buzağı ilk 24 saat içinde
vücut ağırlığının %10-16’sını kaybedebilir.
Kuru dönemde annelerin
aşılanması, kolostrumda
oluşan spesifik antikor
miktarını arttırmaktadır.
Rota virüs ishalinin genel özellikleri
> 5-15 günlük buzağılarda ishal
> Kısmi depresyon
> Kısmi anoreksi
> Açık sarı renkli, bazen taze kan bulunan
kokusuz ishal
Cryptosporidium spp.
Protoza
Corona virüs ishalinin genel özellikleri
Giardia spp.
> 4-30 günlük buzağılarda ishal
> Şiddetli dehidrasyon
> Depresyon
> Büyük hacimli, koyu sarı bazen yeşil
renkli ishal
> Bazı buzağılarda üst solunum yolu
enfeksiyonu bulgular
Coronavirus
virüsler
Rotavirus
Kriptosporidiosis ishalinin genel özellikleri
> 5-25 günlük buzağılarda ishal (sıklıkla
2.hafta)
> Genelde rota ve corona virüsle birlikte
> Sarı renkli, mukuslu, bazen kanlı ishal
> Değişen derecelerde dehidrasyon
Neonatal ishallerin karmaşık doğası
gereği, ekonomik olarak, önlemek ana
hedef olmalıdır. Klinik hastalığın görülme
sıklığı ve vaka/ölüm oranı ; maruz kalınan
bulaşıcı patojen varlığı ve buzağıdaki
direnç seviyesi arasındaki dengeye
bağlıdır. Sürü büyüklüğü farklılıkları;
tesislerin kullanılabilirliği, arazi ve
işçilik; ve genel yönetim hedefleri, tüm
durumlar için geçerli olan spesifik yönetim
prosedürlerini tavsiye etme olanağını
imkansız kılmaktadır. Ancak 4 ana ilke tüm
sürüler için geçerlidir:
Yeni doğan buzağıların hastalığa
maruz kalma derecesi; hastalıklı
olan hayvanların ayrı bir yere alınarak ve
pratik-iyi bir hijyen protokolü hazırlanıpuygulanarak azaltılabilir.
1
Eimeria spp.
C.perfingens Tip A, B ve C
EPEC
bakteriler
ETEC
2
İmmun sistem (non-spesifik direnç),
anne ve buzağının uygun beslenmesi
ile maksimum seviyede geliştirilmelidir.
Bunun için, iyi kaliteli kolostrum doğumu
takiben 6 saat içinde, vücut ağırlığının %5’i
olacak şekilde verilmelidir.
Yeni doğan buzağıların immun
sistemi, annelerin aşılanması
ile arttırılmalıdır. Kuru dönemde
annelerin aşılanması, E.coli, Rotavirus ve
Coronavirus’a karşı, kolostrumda oluşan
spesifik antikor miktarını arttırmaktadır.
3
Salmonella spp.
4
Cryptosporidiosis ishaline
maruz kalan sürüler için;
hem koruma hem de tedavi amacıyla
kriptosporidiostatik ajanların doğumdan
24 saat sonra, 7 gün süreyle kullanılması
sürünün enfeksiyon baskısını azaltmaya
yardımcı olur. 
Referanslar
> Diarrhea in Neonatal Ruminants-Merck Veterinary Manuel
> Olgu tartışmalı buzağıların iç hastalıkları genişletilmiş
ikinci baskı - Prof.Dr.Sezgin Şentürk
> Delaval Milkproduction.com-Library/Scientific-articles/
Calf-Management/Scouring-calves-Oral-rehydration/
KANATLI NEW CASTLE
ND aşılaması ve kontrolünü zor
olmaktan çıkaran yeni teknoloji
Newcastle hastalığı için rekombinant aşı kullanılması aşılama
programlarını kompleks olmaktan çıkarıp, hastalığın kontrolünü
geliştirmekte ve karlı bir yatırım olarak işletmeye geri dönmektedir.
yazı: FrancIsco RIos MSD Hayvan Sağlığı / Meksika
Latin Amerika’da Newcastle
hastalığı (ND) için enfeksiyon baskısının
sıfır veya düşük (lentojenik) olduğu alanlar
Brezilya, Şili ve Arjantin’dir. Spektrumun
diğer tarafında ise, velojenik ND’nin
%90 oranında mortaliteye yol açabildiği
Meksika ve Venezüella gibi yüksek riskli
alanlar vardır ve artık Peru’nun da bu
listeye girebileceğini öğreniyoruz.
Newcastle hastalığı (ND), aşılamaya
karşın halen tek başına Meksika’da
broilerlerde toplam yıllık mortalitenin
yaklaşık %2 ila %3’üne neden olmaktadır.
“Yılda yaklaşık 1,5 milyar adet broiler
üretimini düşünürsek, yüz milyonlarca
dolarlık bir kayıptan bahsediyoruz.
Yumurtacılarda, ND’den dolayı ortalama
kayıp yaklaşık %15’tir, ancak %25 düzeyine
kadar çıkabilir. Asıl ilginç olan damızlık
tavukların ND’den dolayı ölmemesidir; bu
tavuklar ölmüyor ama yumurtlayamıyor da...
Meksika’daki broilerler ND’ye karşı canlı
aşılarla en az bir kez ve hayvanları strese
sokan aşılama yöntemleri ile aşılanmakta,
bu aşılamalar sonucunda ciddi lokal
reaksiyonlar oluşabilmekte ve iş gücü
maliyetleri artabilmektedir. Ayrıca, çoğu
firma en az iki canlı ND aşısı kullanmakta;
bu aşılar şiddetli solunum yetmezliğine
yol açabilmekte, ilaç masraflarını ve iş
gücü maliyetlerini artırabilmekte ve ayrıca
Enfeksiyöz Bronşitis (IB) aşılarıyla etkileşim
gösterebilmektedir.
Brezilya, Arjantin, Kolombiya, Meksika
ve Peru gibi en büyük kanatlı üreticisi
olan ülkelerde endemik olan enfeksiyöz
laringotrakeit’in (ILT)
kontrolü de ND ile
Broilerlerin kısa
yaşam süresi dikkate
eşit düzeyde zorludur.
alındığında, bu durum aşı
Klasik ILT aşılaması,
programı planlamasını
potansiyel olarak
zorlaştırmaktadır.
solunum reaksiyonlarına ve özellikle bazı
aşılardan dolayı ILT virüsünün çiftlikten
çiftliğe yayılmasına neden olabilir. ILT
ve ND için klasik aşılar, bazen duruma
bağlı olarak birkaç hafta arayla, ayrı ayrı
uygulanmalıdır. Broilerlerin kısa yaşam
süresi dikkate alındığında, bu durum aşı
programı planlamasını zorlaştırmaktadır.
Rekombinant aşıların avantajları
Klasik ND aşılarının rekombinant
vektör aşılarla değiştirilmesi çevredeki
viral yükü azaltır, aşının üniformitesini
iyileştirir, canlı ND ile diğer respiratorik
sistem aşıları arasındaki etkileşim
sorununu ortadan kaldırır ve herhangi
bir aşı reaksiyonuna neden olmaz. Bir
doz rekombinant aşıya geçilmesinin tüm
bu olumlu öğeleri beraberinde getirdiği
düşünüldüğünde, hem broilerler hem
de yumurtacılarda yatırım getirisinin iyi
olduğunu görülmektedir.
ND kontrolünü başarılı bir şekilde
sağlayan üreticiler, IB gibi diğer hastalık
sorunlarına, kanatlı üretimi ve kazancın
artırılmasına ilişkin farklı yöntemlere
odaklanabileceklerdir.
Rekombinant aşıların kullanımında
önemli bir husus, iki hindi herpes virüsü
(HVT) aşısının birlikte kullanılamaması
gerektiğidir. Bu uyarı, rekombinant HVT
aşıları için de geçerlidir.
Rekombinant ILT ve ND aşılarının
kullanımıyla solunum reaksiyonları meydana
gelmemekte, diğer klasik respiratorik
aşılarla etkileşim yaşanmamaktadır. Ayrıca
ILT’ten dolayı mortalitenin azaldığı, üretim
hatalarının düştüğü ve ihracat imkanlarının
arttığı gözlemlenmiştir. Rekombinant aşılar,
MSD olarak şu anda ND ve ILT kontrolü için
sahip olduğumuz en iyi araçlardan ikisidir. 
KANATLI ARAŞTIRMA
Kanatlı sektörü
Üretim ve dış ticaret
Prof. Dr. Erol Şengör, geride
bıraktığımız yılı, yaşanan
hastalıkları ve kanatlı üretim
rakamları ile istatistiklerini
paylaşıyor; politik dinamikler
çerçevesinde gelecek
ön görülerini aktarıyor.
Yazı: Prof. Dr. Erol Şengör - ŞUBAT 2016
İNFOVET 60-61
Ülkemiz ve kanatlı sektörümüz 2015
yılını geride bırakarak 2016 yılına girdi. Her
zaman olduğu gibi 2015 yılı da sektör için çok
zorlu geçti. Zorlukların büyük bir kısmının
üretim fazlalığından kaynaklandığını düşünmekteyim. Yılın sonlarına doğru ihracatta sıkıntılar arttı. İhracatın düşmesi sonucunda iç
tüketime arz edilen malın miktarının artması
sektörün yaşadığı sıkıntıları büyüttü.
Sektörde yaşanan hastalık olaylarında
azalma olmadı aksine
artış olduğu görülüyor.
En güvenilir yerli
istatistikler ışığında
Tüm hastalıklara ilavehazırlanmış olan bu
ten bir de Türkiye’de
araştırmayı sizlerle
son yıllara kadar görülpaylaşıyoruz.
meyen bir ILT (Infectious Laryngo Tracheitis) olayı patladı. Bu hastalıkla mücadele
konusunda henüz başarılı bir strateji de
geliştirilebilmiş değil. Bu hastalıktan korunmak amacıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı ile temasa geçen üretici birlikleri
aşı ithalatı talebinde bulundular.
Tavuk hastalıklarına karşı ülkemizde
aşı üretimi yapılması konusunda maalesef geçmiş yıllarda geri adımlar atılmış
ve uzman bir enstitümüz (Manisa Tavuk
Hastalıkları Araştırma Enstitüsü) kapatılmıştı. Hâlbuki bu enstitünün kapatılması
yerine, gelişmiş teknolojilerle donatılarak
dünyaya örnek aşı üretimi yapılan bir
KANATLI ARAŞTIRMA
kurum haline getirilmesi gerekirdi.
Hastalıklar konusunda biyogüvenlik uygulamalarının yeterince yapıldığından söz
etmek de pek mümkün değildir. Yani, küçük menfaatler uğruna hastalıkları maalesef
muhtemelen kendi kendimize yaydığımız
konusunda da şapkamızı önümüze koyarak
başka yerlerde suçlu aramamamız gerektiğini kabul etmeliyiz.
Tablo 1. Kanatlı Eti Üretimi (ton) ve Üretim Artışı (%)
Tavuk eti
Hindi eti
Toplam
% Artış
2012
1.723.917
41.930
1.765.847
2013
1.758.361
39.628
1.797.989
1,82
2014
1.894.668
48.663
1.943.331
8,08
2015
1.909.276
52.723
1.961.999
0,96
TÜİK Verileri
Kanatlı Eti Üretimi
TÜİK istatistiklerine göre 2014 yılı tavuk
eti üretimi 1.894.668 ton ve hindi eti üretimi
de 48.663 ton olmak üzere toplam kanatlı eti
üretimi 1.943.331 ton olarak bildirilmiştir. Bu
rakam 2015 yılında tavuk eti için 1.909.276
ton ve hindi eti için 52.723 ton olmak üzere
toplam kanatlı eti üretimi 1.961.999 ton
olarak gerçekleşmiştir.
Pişmeye hazır standardında broiler eti
üretimi konusunda ABD Tarım Bakanlığı
FSIS departmanı’nın (http://www.fas.usda.
gov/psdonline/circulars/livestock_poultry.
pdf) Ekim 2015 tarihli değerlendirmelerine
göre 2014 yılı için 1.956.000 ton ve 2015 yılı
için de 1.980.000 ton üretimle Türkiye dünyadaki en büyük üretici ülkeler arasında 9’
uncu sırada gösterilmektedir. Aynı kaynağa
göre Türkiye’nin 2016 yılı üretimi 1.990.000
ton olarak tahmin edilmektedir.
Yine bir başka (http://www.indexmundi.
com/agriculture/?commodity=broilermeat&) yabancı kaynak olan
indexmundi’ye göre Türkiye’nin 2016 yılı
kanatlı eti üretimi 1.990.000 ton olarak
bildirilmektedir.
BESD-BİR tarafından yayınlanmış olan
2014 yılı sektör raporunda 2014 yılı piliç
eti üretiminin 1.887.000 ton, hindi eti
üretiminin 46.900 ton, çıkma tavuk, köy
tavuğu ve diğer kanatlı etleri üretiminin
de 95.600 ton olacağı ve tüm kanatlı eti
üretiminin 2014 yılında toplam 2.029.500
ton olarak gerçekleşeceği belirtilmiştir.
BESD-BİR tarafından yapılan 2015 yılı
üretim tahmininde piliç eti 2.000.000
ton, hindi eti üretimi 49.800 ton, diğer
kanatlı etleri toplamı 102.300 ton ve toplam kanatlı eti üretiminin de 2.152.100 ton
olarak gerçekleşeceği belirtilmiştir. TÜİK
istatistiklerine göre bu üretim rakamlarının 2014 yılında %4.43, 2015 yılında %9.69
daha düşük gerçekleşmiş olduğu anlaşılmaktadır. Kanatlı Eti Üretim rakamları
Tablo-1’de görülmektedir.
İNFOVET 62-63
Tablo 2. Yumurta Üretimi ve Üretim Artış Yüzdesi
Yumurta Üretimi (milyon adet)
% Artış Oranı
TÜİK
YUM-BİR
2010
11.840
12.737
2011
12.955
13.980
9,76
2012
14.911
15.677
12,14
2013
16.497
16.707
6,57
2014
17.145
17.605
5,37
2015
16.726
19.129
8,66
Tablo 3. Tüm Kanatlı Eti İhracatı - 2005 - 2015 (Ayak dahil)
Miktar (Ton)
Gelir (Dolar)
2005
46.409
2006
Artış (%)
Miktar
Gelir
34.182.750
38.124
27.597.877
-17,85
-19,26
2007
51.758
44.410.983
35,76
60,92
2008
79.852
87.269.441
54,28
96,50
2009
115.096
152.573.290
44,14
74,83
2010
140.373
206.838.520
21,96
35,57
2011
247.861
409.516.604
76,57
97,99
2012
326.249
566.847.899
31,63
38,42
2013
395.694
655.780.735
21,29
15,69
2014
430.544
699.558.404
8,81
6,68
2015
359.223
471.791.728
-16,57
-32,56
Ege İhracatçı Birlikleri verileri
Yumurta Üretimi
Yum-Bir verilerine göre yumurta sektörü
2012 yılında bir önceki yıla göre %12,14 gibi bir
büyüme göstermiştir. Büyüme hızı 2013 yılında yarı yarıya düşmüş (%6,57) ve bu düşüş
2014 yılında da (%5,37) devam etmiştir. Yumurta üretimi 2015 yılında bir sıçrama yaparak
2014’e göre %8,66 yükselmiştir. Türkiye’nin
yumurta üretimi Tablo-2’de görülmektedir.
Kanatlı Eti İhracatı
Kanatlı eti ihracatı konusunda ABD
Tarım Bakanlığı FSIS Departmanı’nın Ekim
2014 tarihli değerlendirmelerine göre 2014
yılı için Türkiye dünyadaki en büyük ihracatçılar arasındaki yerini (6’ncı) 379.000
ton ihracat ile korumuştur. Aynı kaynağa
göre Türkiye’nin kanatlı eti ihracat miktarı
2015 yılı için 340.000 ton ve 2016 yılı
KANATLI ARAŞTIRMA
Tablo 4. En Büyük ilk 10 İhracat Pazarlarımızda (ayak hariç)
2014-2015 Yılı Karşılaştırması
Miktar
(2014)
Miktar
(2015)
Birim Fiyat
$ 2014
Birim Fiyat
$ 2015
Artış %
226.734
174.138
-23,20
1.950
1.631
-16,36
Rusya
22.045
20.537
-6,84
1.140
390
-65,79
Suriye
20.709
20.405
-1,47
1.110
949
-14,51
Tacikistan
17.640
20.833
18,10
560
441
-21,17
Libya
16.214
11.674
-28,00
1.870
1.676
-10,36
Kongo (Tüm).
15.599
20.975
34,46
1.180
1.172
-0,68
Angola
8.198
7.987
-2,57
1.220
1.099
-9,95
B.A.E.
5.316
11.246
111,55
2.143
1.415
-33,99
Gürcistan
5.772
11.343
96,52
1.070
1.017
-4,99
AzerbaycanNahcivan
3.228
5.454
68,96
2.140
1.425
-33,41
341.455
304.592
-10,80
1.438
1.121
-22,03
Ülke
Irak
Prof. Dr. Erol Şengör, bugüne kadar
yaptığı çalışmalarla kanatlı sektörüne
büyük destekler vermiştir.
için de 360.000 ton olarak belirtilmiştir. İndex mundi verilerinde de 2016
yılı ihracatı 360.000 ton olarak tahmin
edilmektedir. Ülkemizin dışından yapılan
bu tespitler yansız tespitler olması dolayısıyla oldukça önemli verilerdir. Amerikan
Tarım Bakanlığı’na göre pişmeye hazır
kanatlı eti konusunda dünyadaki en büyük
ihracatçı ülkeler 2015 yılında sırasıyla
Brezilya (3.740.000), ABD (2.990.000),
AB27 (1.150.000), Tayland (580.000), Çin
(395.000), Türkiye (340.000), Arjantin
(200.000) ve Ukrayna (180.000) olmuştur.
En güvenilir yerli istatistiklerimizden
Ege İhracatçı Birliklerinin verilerine göre
2015 yılı ihracatımız 2014 yılına göre miktar
olarak %16,57 ve ihracat geliri olarak %32,56
oranında düşerek ayak dahil 359.223 ton
olarak gerçekleşmiştir (Tablo-3). Bu çok
önemli düşüşte içinde bulunduğumuz
coğrafyadaki politik olumsuzlukların büyük
rolü olduğunu düşünüyoruz. Bu olumsuzlukta sektörün payı sıfırdır. İyi ihracat
yapabilmek için en önemli adım ülkelerin
hükümetleri arasındaki ikili anlaşmalarla
atılabilmektedir. Eğer hükümetler ikili
anlaşmalarla işbirliğini sağlayamazlarsa
üretici şirketler yasal ihracat yapamazlar.
Kanatlı eti ihracatında Türkiye’nin en büyük pazarı her zaman olduğu gibi kesin olarak Irak’tır. Yalnız Irak’ta 2015 yılında bölge
ayrımı gündeme gelmiştir. İhracat büyük
ölçüde yalnızca kuzey Irak’a yapılabilmiştir.
Bağdat’a ihracat tamamen kesilmiştir. 2015
yılında Irak’a toplam 174.138 ton kanatlı eti
ihraç edilmiş, birim ihraç fiyatı 1.631$/ton
olmuştur. Tavuk-ayağı ihracatı hariç tutulduğunda miktar ve birim ihracat bedeli
İNFOVET 64-65
10 Ülke Genel
Artış %
Ege İhracatçı Birlikleri verileri
Tablo 5. 2015 yılı fert başı tüketim miktarı
Toplam Üretim (kg)
1.961.999.000
Toplam İhracat (kg)
359.222.684
Ayak ihracatı (kg)
41.733.359
Yenilebilir ihracat (kg)
317.489.325
Yurt içi tüketilen (kg)
1.644.509.675
2015 yılı nüfus
77.695.904
Fert Başı Tüketim (kg)
21,17
Tablo 6. Yıllar İtibariyle Ayak İhracatı (ton ve $)
Miktar
Artış %
Gelir ($)
Artış %
Birim değer ($)
Artış %
2005
15.767
8.774.885
557
2006
20.298
29
11.135.506
27
549
-1
2007
26.175
29
21.382.279
92
817
49
2008
30.660
17
26.752.470
25
873
7
2009
32.511
6
30.330.417
13
933
7
2010
35.232
8
38.377.126
27
1.089
17
2011
36.633
4
39.262.615
2
1.072
-2
2012
31.159
-15
21.964.137
-44
705
-34
2013
42.039
35
35.159.627
60
836
19
2014
45.464
8
55.251.233
57
1.215
45
2015
41.733
-8
34.053.393
-38
816
-33
Ege İhracatçı Birlikleri verileri
KANATLI ARAŞTIRMA
bazında en çok ihracat yapılan ilk 10 ülke
2014 ve 2015 yılı ihracatları karşılaştırması
Tablo-4’de görülmektedir.
Tablodan da anlaşılacağı üzere ton başı
birim ihracat fiyatı ilk 10 ülke için 2015 yılında
2014’e göre %22 oranında düşmüştür. Bu
fiyat düşüklüğünün büyük bir sebebi Rusya
Federasyonuna yapılan çok düşük değerli
mekanik kıyma ihracatından dolayıdır. Rusya
2015 yılında 20.000 ton mekanik kıymayı 390
$/ton fiyatla ithal etmiştir. Önümüzdeki yıllarda
Rusya’ya, Irak’ın güneyine ve Suriye’ye ihracatın
tamamen kesileceğini tahmin etmek kehanet
olmayacaktır. İhracatın 2014 yılına göre, önemli
miktarlarda olmasa bile, arttığı ülkeler Birleşik
Arap Emirlikleri, Gürcistan, Azerbaycan-Nahcivan, Kongo (tüm) ve Tacikistan olmuştur.
Kıymetli parçaların ihracat miktarı maalesef çok yetersiz kalmaktadır. Türkiye’nin
jeopolitik avantajları, jeopolitik dezavantajlara
dönüşmüş gibidir. Bu avantajların tekrar
kazanılması yıllar alabilecek gibi görünmektedir. Türk tavukçusu, ilk hedef tüm Irak pazarı
olduğu gerçeğini önde tutmak şartıyla yeni
hedefler olarak yönünü GCC diye bilinen
6 Körfez Ülkesine, Uzak-Doğu’ya özellikle
Japonya’ya ve Afrika’ya yoğunlaştırmalıdır.
Tabii ki Süveyş kanalından geçmenin TIR
başına 1.500 $ kadar olan ekstra nakliye
farkının maliyetlere olumsuz olarak yansıyacağı gerçeğinin devlet tarafından göz önünde
bulundurulması gerekecektir.
Fert başı tüketimimizin 2015 yılında kaç kg
olduğunu hesaplamak mümkündür. Bunun için
toplam ihracattan ayak ihracat miktarı çıkarılır ve
kalan miktar toplam üretimden düşülerek 2015
yılı nüfusumuza bölünürse fert başı tüketimin
21,17 kg’a ulaştığı bulunabilir Tablo-5.
Ayak ihracatında 2014 yılına göre dikkat çeken husus, miktarın %8 ve birim satış fiyatının
%33 oranında azalmış olduğudur. Tavukayağı
ihracatında pazarımız eskiden olduğu gibi
yine Uzak-Doğu’dur (Tablo-6).
Yumurta İhracatı
2015 yılında 2014’e oranla miktar olarak
sofralık yumurta ihracatı %26 oranında
azalmış, birim ihraç fiyatında çok az bir
düşme meydana gelmiştir (Tablo-7).
Sofralık yumurta ihracatını miktar olarak
büyüklüğü bakımından sıraladığımız zaman
en büyük pazarımızın yine Irak olduğu
görülmektedir (Tablo-8).
Irak’a yapılan ihracat 2015 yılında %32
oranında düşmüştür. Bu durum Irak konu-
İNFOVET 66-67
Tablo 7. Sofralık Yumurta İhracatı-2006-2015 (adet)
Yıl
Miktar
Gelir ($)
Artış Oranı %
Birim Satış Fiyatı ($)
2006
156.843.017
11.106.643
0,07
2007
648.473.450
49.609.298
313
0,08
2008
1.241.585.661
99.134.257
91
0,08
2009
1.002.571.283
73.889.172
-19
0,07
2010
2.136.491.533
142.656.473
113
0,07
2011
3.548.022.954
259.551.848
66
0,07
2012
4.203.685.482
338.550.610
18
0,08
2013
4.308.288.520
356.120.451
2
0,08
2014
4.480.183.025
348.051.558
4
0,08
2015
3.313.443.552
220.792.987
-26
0,07
Ege İhracatçı Birlikleri verileri
Tablo 8. En Büyük ilk 10 Yumurta İhracat Pazarlarımızda
2014-2015 Yılı Karşılaştırması
Ülke
Irak
Birim
Fiyat $
2014
Artış
%
Miktar (2015)
Miktar (2014)
Birim
Fiyat $
2015
Artış
%
3.881.883.009
2.623.471.912
-32
0,077
0,066
-14
Suriye
322.474.400
369.288.848
15
0,076
0,063
-17
İsrail
209.544.896
149.362.336
-29
0,089
0,084
-6
18.337.200
66.363.664
260
0,074
0,074
-1
Suudi
Arabistan
1.538.208
57.961.152
3.668
0,085
0,072
-15
Katar
4.190.352
16.988.256
305
0,085
0,084
-1
0
16.338.160
-
0
0,072
-
Kuveyt
706.192
3.590.944
408
0.231
0,098
-58
KKTC
432.416
3.288.240
660
0,123
0,078
-37
0
2.720.832
-
0
0,069
-
341.455
304.592
-10,80
1.438
1.121
-22,03
B.A.E.
İran
Bahreyn
10 Ülke
Genel
Ege İhracatçı Birlikleri verileri
sunda çok tedbirli olmayı gerektirmektedir.
Suriye’de %15 oranında bir artış görülmekle
birlikte ülkedeki siyasi gelişmeler ışığında
orası da çok tedbirli olmayı gerektirmektedir. İsrail’deki %29’luk gerileme çok önemli
bir gerileme gibi düşünülmemeli, iki ülke
arasındaki buzların yavaş yavaş çözülüyor
olması 2016 için ümit verici olabilir. İran
piyasasındaki durum da yine politik gelişmelere paralel bir seyir arz edebilir. Bütün bu
manzaranın dışında en ümit verici gelişme-
ler körfez ülkelerinde ve KKTC’de ortaya
çıkmaktadır. Buralarla yapılan iş görüşmeleri
daha fazla yoğunlaştırılmalıdır. Birim ihraç
fiyatları birbirinden çok büyük farklılıklar
göstermemektedir. Yalnız 2015 yılında
Kuveyt ve KKTC’ye yapılan ihracatlar birim
fiyatlar açısından bir karışıklığın olabileceğini işaret etmektedir. Bu ülkelere muhtemelen kuluçkalık yumurta ihraç edilmiş fakat
kayıtlara sehven sofralık yumurta ihracatı
diye geçirilmiş olabilir.
KANATLI YUMURTA ÜRETİM PROSESLERİ
Yumurta
üretim
prosesleri
Yüzyıllardır en önemli protein kaynağı olan
yumurtanın endüstriyelleşmesi ile birlikte, sağlıklı
yumurta üretimi hayvanın genetik özelliklerinin yanı
sıra uygun ambalajlama, lojistik ve biyogüvenlik
standartları ile mümkün hale gelmiştir.
Döllenmemiş
yumurtanın, protein açısından özellikle
zengin, 60 g yumurta başına 6 g tam protein
içeren önemli ve ucuz bir besin kaynağı olduğu kabul edilmektedir. Ancak yağ içeriği
de 12 g düzeyindedir ve hem doymuş hem
de doymamış formdaki bu yağ, neredeyse
tamamen yumurta sarısında yer almaktadır.
Bu nedenle sarının yumurta albümininden
(yumurta akı) ayrılması ve yalnızca yumurta akının kullanılması durumunda, yumurta
sıfır yağ ve bol miktarda protein içerir.
Yumurtanın içeriğinde anlamlı miktarlarda
demir, vitamin A ve D, riboflavin ve tiamin
İNFOVET 68-69
de bulunmaktadır. Bununla birlikte besin
değeri, yumurta tavuğunun beslenmesine
bağlı olarak bir miktar değişiklik gösterir.
Kaz, güvercin, ördek ve hindiler de
yenebilir yumurta sağlamakla birlikte, besin
olarak tüketilen yumurtaların çoğu yumurta
veren evcilleştirilmiş tavuk ırklarından
elde edilmektedir. Dişiler (olgun tavuklar
ve genç piliçler) et ve yumurta üretimi için
yetiştirilmektedir ve
ticari gereksinimleri
Yumurta 15. yüzyılın
sonunda, Colomb’un
karşılayan ırklar geliştiikinci yolculuğu
rilmiştir. Türkiye’deki
sırasında Yeni
89 milyon yumurta
Dünya’ya getirildi.
tavuğunun her biri yılda 200 yumurta üretmektedir. Yetiştiriciler, yumurta verimini
maksimum düzeye çıkarmak ve tavukların
rölatif olarak uzun ve sağlıklı bir yaşamı
olmasını sağlamak için tavukların barınak
ve yemlerine özen göstermektedir. Yumurta
üreticilerinin farklı yaşlarda tavuk sürüleri
vardır ve bu uygulama, yetiştiricilerin yıl boyunca gelir elde etmek üzere pazara sürekli
olarak yumurta sunmalarını sağlamaktadır.
Yumurta, pek çok yemek tarifinin önemli
bir bileşenidir. Yumurta akındaki proteinin
ısıtıldıkça topaklaşması nedeniyle, pek
çok tarifte yumurta yapısal bir bileşen
YUMURTALARIN İŞLENMESİ
Bazı yumurta üreticilerinin çiftliklerinde kendilerine ait yumurta
işleme tesisleri vardır. Diğer üreticiler ise, yumurtaları satın alan ve
bunları işleyen yerel ölçekli yumurta işleme şirketleriyle sözleşme
yapmaktadır. Genel olarak çiftlikten çıkan bir yumurta yalnızca
birkaç gün içinde halkın tüketimine hazır hale gelmektedir.
Yumurtaların elde edilmesi
Tavuklar çoğunlukla üç ila beş tavuktan oluşan gruplar halinde
kafeslerde tutulur. Kafesler, yumurtlama sonrası, yumurtanın
yuvarlanarak kolayca toplanacağı şekilde düzenlenir. Yumurtalar
genellikle otomatik bir makine aracılığıyla günde iki kez toplanır,
ancak bazen elle toplama yöntemi de kullanılmaktadır. Yüksek
sıcaklıkların tazeliği olumsuz etkileyen fiziksel ve kimyasal
değişiklikleri arttırması nedeniyle, tavukların yumurtlamasından
sonra kısa bir süre içinde yumurtalar toplanır. Dolayısıyla pek
çok yumurta üreticisi, işleme tesisine gönderilmek üzere
ambalajlanmadan önce, toplanan yumurtaları kısa bir süre
içinde soğutucuya yerleştirir.
Yumurtalar USDA
onaylı bir temizleyici
madde kullanılarak
temizlendikleri
sınıflandırma
ünitesine gönderilir.
üretimin önemli bir
bölümü amaca yönelik
olarak kırılan ve toz,
donmuş yumurta olarak
kullanılan yumurtaları
da içermektedir.
yumurta üretiminin önemli bir bölümü amaca
yönelik olarak kırılan ve toz yumurta, donmuş
yumurta olarak kullanılan ya da gıda ürünlerine eklenmek üzere gıda üreticileri tarafından
satın alınan yumurtaları da içermektedir (bazı
taze yumurta üretim tesislerinde kaza sonucu
kırılan yumurtalar pastanelere ya da diğer besin
üretim tesislerine satılmaktadır).
olarak kullanılır. Sertçe çırpılan yumurta akları
ısıtıldıkça genleşir ve pandispanya, sufle ve
merenglerde kabartıcı olarak kullanılır. Yumurta, bütün olarak kullanıldığı kek hamurlarında kabartıcı olarak işlev görmesinin yanı
sıra hamura nem ve akışkan olmayan bir doku
sağlar. Çorbalar ve soslarda ise kıvam verici
ajan olarak yumurta kullanılır. Dondurmalar,
sıklıkla ürünün bozulmasına yol açabilen buz
kristallerinin oluşumunu önlemek için yumurta içerir. Ancak yumurta, benzersiz lezzeti ve
besleyici değeri nedeniyle, her gün milyonlarca
kişi tarafından tek başına tüketilir – haşlanmış
yumurta, çılbır, sahanda pişirilmiş, yağda pişirilmiş ya da fırınlanmış olarak…
Taze yumurta üretimi, yumurta endüstrisinin en önemli faaliyetidir; bununla birlikte
TARİHÇE
Yumurtalar katlı gruplar
oluşturan paletlerde
ambalajlanır - (2,5 düzine
yumurta içeren katlar
halinde) ve her gruptaki kat
sayısı 6’ya kadar çıkar (altı
katlı gruplar bir levha ile
birbirinden ayrılır). Tek bir
palette yaklaşık 30 kutu ya da
900 düzine yumurta bulunur.
Bu yumurtalar bir kamyonla
işleme tesisine gönderilir.
Yumurta yüzyıllardır bir protein kaynağı oldu. İ.Ö. ikinci binyılın bir döneminde,
Hindistan’da yaşayan ve modern tavuğun (Gallus gallus) atası olan yabanıl kızıl orman kuşu
Avrupa, Çin ve Ortadoğu›ya yayıldı. Tavuklar,
on beşinci yüzyılın sonunda, Colomb›un ikinci
yolculuğu sırasında Yeni Dünya›ya getirildi. Bu
«ithal» tavuklar yıl boyunca yumurta verdi ve
et verimlerinden çok, yumurta üretimleri dolayısıyla daha değerli oldukları kabul edildi. Kısa
bir süre içinde ailenin yumurta ve et tüketimini
yine aile içinde karşılamak için aile çiftliklerinde tavuk yetiştirildi – az sayıda ailenin her
büyüklükte yumurta tavuğu sürüleri vardı.
Ancak 1800 yılı itibariyle, et ve yumurta üretimi
için yetiştirilen tavuk sayısı artmaya
Paletler üretim odasına
alınır ve bir seferde bir tek
kat konveyöre yerleştirilir.
Yumurtalar küçük vakum
ağızlarıyla yakalanarak bir
başka bantlı konveyöre bırakılır.
Bundan sonra USDA onaylı
bir temizleyici kullanılarak
sınıflandırma ünitesine
gönderilir. Temizleyicilerde
fırçalandıkça dönerler ve su
püskürtücüler yumurtaları
dikkatle ilerletir. Daha sonra
bir fan kurumalarını sağlar.
Tablo 1. Yumurta tavukları için genel beslenme kılavuzları
Besin maddesi
Başlatma 0-6 haftalık
Büyütme 6-8 haftalık
Geliştirme 8-15 haftalık
Yumurtlama öncesi
15-18 haftalık
Yumurtlama
Protein, %
20.0
18.0
16.0
14.5
15.0
Met. Enerji, Kcal./lb.
1325-1375
1350-1400
1375-1425
1350-1400
1300-1450
İNFOVET 70-71
Yumurtalar genel
olarak otomatik bir
makine aracılığıyla
günde iki kez toplanır.
Yumurtaların
sınıflandırılması
Yumurtalar “A” sınıfı (ev
kullanımına yönelik ya da
perakende marketlere satılan),
“B” sınıfı (çoğunlukla unlu mamul
işletmeleri tarafından kullanılan)
ya da “C” sınıfı (diğer yumurta
ürünlerine dönüştürmek üzere
kabuğu kıran yumurta kırıcılara
gönderilen) olarak sınıflandırılır;
en yüksek dereceli yumurtaların
yoğun, koyu kıvamlı bir
albumeni, oval bir sarısı ve
temiz, düz, kırılmamış bir
kabuğu vardır. Bir sonraki aşama
yumurtaların tartılması ve uygun
büyüklük grubuna ayrılmasıdır.
Ağırlık çok büyük yumurtalar
için en az 64 g, büyük
yumurtalar için en az 56 g, orta
büyüklükteki yumurtalar için en
az 49 g ve küçük yumurtalar için
en az 42 g olmalıdır.
başladı. II. Dünya Savaşı›na kadar, yumurta
üretimi 400›den az sayıda yumurta tavuğu
içeren oldukça küçük sürülerle gerçekleştirildi. Savaştan sonra otomasyon ve yetiştirme,
besleme ve etkili tavuk barınaklarının geliştirilmesi alanında kaydedilen ilerlemeler, modern
yüksek hacimli tavuk çiftliklerinin yolunu
açtı. Günümüzde ise tek bir yumurta üreticisi
100.000›den fazla yumurta tavuğundan oluşan
bir sürüye sahip olabiliyor ve bazı üreticilerin
bir milyondan fazla tavuk içeren sürüleri var.
HAMMADDELER
Yumurta üretimindeki hammadde yumurtanın kendisidir. Yumurta üretim tesislerinde
kabuğu temizlemek için sabun kullanılır. Bazı
işleme tesislerinde kabuklar hafif bir yağ tabakası ile kaplanır. Bununla birlikte, yumurtalayan tavukların kendileri, hammaddenin önemli
İNFOVET 72-73
bir bölümü olarak kabul edilebilir. Türkiye’de
yumurtaların çoğu belirli ırklardan elde edilmektedir. Özellikle verimli olan bir yumurta
tavuğu ırkı Single Comb White Leghorn›dur.
Bu ırk olgunluğa erken ulaşmakta ve 19 haftalık
olduğunda yumurtlamaya başlayarak yaklaşık bir yıl boyunca yumurta vermeye devam
edebilmektedir. Buna ek olarak Leghorn
tavuklar oldukça düşük miktarda tükettikleri
yemi verimli kullanmakta, çeşitli iklim tiplerine
uyum sağlayabilmekte ve rölatif olarak büyük
miktarda beyaz yumurta (en fazla talep edilen
yumurta tipi) verebilmektedir.
Tavuk yemleri genellikle tümü toz halinde
kullanılan sorgum danesi,
mısır ve bulunabilme duruBir tavuğun bir düzine
yumurta vermek
muna bağlı olarak pamuk
için ortalama olarak
tohumu küspesi ya da soya
1,8 kilogram yeme
yağı içerir. Tavukların tam
gereksinimi vardır.
ıkı
yuz
bir tavuğun bir yılda
ürettiği ortalama
yumurta sayısı
olarak doğru miktarlarda protein, yağ, karbonhidrat, vitamin ve mineral alması için, yetiştiriciler öğütülmüş yemleri dikkatle karıştırır.
Alınan yumurtanın besin kalitesi tavuğa verilen
yeme bağlı olduğundan, bu karışıma özen gösterilmesi zorunludur. Tavuğa verilen tüm katkılar federal hükümet tarafından onaylanmış
olmalıdır (hayvanlar ve insanlar için toksisitenin yapılan araştırmalarla belirlenmesinden
sonra). Tavuklara hormon verilmez, ancak
zaman zaman antibiyotik kullanımı gerekli
olabilir. Bir tavuğun bir düzine yumurta vermek için ortalama olarak yaklaşık 1,8 kg yeme
gereksinimi vardır; bir Leghorn tavuk, günde
yaklaşık 0,1134 kg piliç yemi tüketir (Tablo 1)
KALİTE KONTROLÜ
Kalite kontrolü, her yumurta işleme basamağında yapılır. Her şeyden önce, tavuk yetiştiricisi tavuklarının en iyi derece yumurta elde
etmek için spesifik olarak formüle edilmiş bir
yemle beslendiğini garanti eder. Örneğin kabuk
kırılma direncini piliç yeminin içeriğinde vitamin D, kalsiyum ve diğer minerallerin yeterli
miktarlarda bulunması belirler. Çok az miktarda vitamin A kan lekelerine yol açabilir (tüketici için zararlı değildir, ancak yumurtayı tüketici
tarafından hoş karşılanmayan ve kullanılmaz
hale getirir). Yumurta tavuklarının yeterli miktarda temiz içme suyuna da gereksinimi vardır.
Yetiştiricinin sıcaklığı kontrol edebilmesi için
tavuk barınağının iyi bir yalıtımı olmalıdır.
Aydınlatmanın yönetilebilmesi için
yumurtlaMA
YIKAMA
Yumurtalar, 2,5 düzine
yumurta içeren katlar
halinde ambalajlanır
ve her gruptaki kat
sayısı 6’ya kadar çıkar.
AMBALAJLAMA
SINIFLANDIRMA
Ticari yumurta işleme prosesi, taze, kaliteli bir ürün sunmak amacıyla pazara hızla ulaştırmaya dayanan çabuk gerçekleştirilen
bir iştir. Tavuklar, yumurtlama sonrası yumurtanın bir toplama kabına yuvarlanacağı şekilde düzenlenmiş kafeslerde tutulur.
Yumurtalar daha sonra katlı gruplar oluşturan paletlerde ambalajlanır. Paletlerdeki katlar ayrı ayrı bantlı konveyöre yerleştirilir.
Yumurtalar ayrı ayrı küçük vakum ağızlarıyla yakalanarak bir başka bantlı konveyöre bırakılır. Bundan sonra yumurtalar USDA
onaylı bir temizleyici kullanılarak temizlendikleri sınıflandırma ünitesine gönderilir. Yumurtalar temizleyicilerde fırçalandıkça
döner ve su püskürtücüler yumurtaları dikkatle ilerletir. Daha sonra bir fan yumurtaların kurumasını sağlar. Sınıflandırıldıktan
sonra, yumurtalar kartonlara yerleştirilir, ambalajlanır ve satış noktalarına gönderilir.
İNFOVET 74-75
KONU KANATLI
A sınıfı yumurtalar
ev kullanımına yönelik
ya da perakende
marketlerde satılan
yumurtalardır.
çiftliklerdeki barınaklar penceresizdir – yumurta
üretimi, ortamın günde 14-17 saat süreyle aydınlatılması yoluyla arttırılır. Barınak tavuklar için
rahat olmalı ve iyi havalandırılmalıdır. Temizliğinin daha kolay olması ve yumurtaların daha
kolay toplanabilmesi nedeniyle kanatlılar genellikle kafeslerde tutulur; ancak bazı çiftliklerde
tavukların serbestçe dolaşmasına izin verilir.
Etkili lamba denetimi kalite kontrolü için de
gereklidir. Lamba kontrolü, neredeyse yumurtaların kalitesi konusunda bilinmesi gereken
her şeyi gösterir – yaş, çatlaklar, berraklık (kan
lekesi olmaması). Bunun yanı sıra, yumurta
işleme tesislerinin çoğunda yalnızca kabuğun
şekli ve rengine bakılarak yumurtanın kalitesi
konusunda çok şey söylenebilir.
Salmonella yumurta endüstrisi için bir
tehlikedir. Bununla birlikte, yumurtlama
sırasında yumurtaların %90’ının Salmonella
içermediği tahmin edilmektedir. Yumur-
İNFOVET 76-77
taların resmi olarak onaylanmış bir sabun
kullanılarak uygun şekilde yıkanması, tavuğun
overlerinden gelen ve kabuk üzerinde biriken
bozulmaya yol açan organizmalar ve Salmonella bakterilerinin çoğunu ortadan kaldırır.
Yumurta üreten yetiştiriciler, ambalajlama
işlemi öncesi, toplanmalarından hemen sonra
yumurtaları soğutma konusunda da dikkatli
davranır. Yumurta işleme tesislerinde de,
tüketiciye temiz ve taze ürün sağlamak için
yumurtalar ambalajlama aşamasına kadar hızla
işlemden geçirilir. Bunun yanı sıra yumurtaların sınıflandırılması ve büyüklüğüyle ilgili
resmi standartlara da titizlikle uyulmaktadır.
Sürüler doğru beslenme ve uygun tesis standartları açısından periyodik
olarak izlenmektedir. UyA sınıfı yumurtanın
muhafaza edildiği
gulamalı eğitim kurumları,
alanlar +5 °C’den daha
gerekli görüldüğü şekilde
düşük derecelerde
yetiştiricilere yumurta
soğutulmuş olmamalı
Kamyonlara yerleştirme ve taşıma
Yumurtalar, toplanma
işleminden sonra depolarda
viyollerde muhafaza edilir.
Yumurta üretildiği yerde ve
tüketiciye ulaştırılana kadarki
tüm aşamalarda temiz ve kuru
yerlerde ve yabancı kokulardan
ari biçimde depolanır;
darbelerden, doğrudan güneş
ışığından ve büyük sıcaklık
dalgalanmalarından korunur.
Yumurtlama tarihinden sonraki
18. güne kadar yumurtanın
soğutulması zorunlu değildir.
Ancak 18. günden itibaren
(+8)-(+5) °C arasında
muhafaza edilmelidir. A sınıfı
yumurtanın muhafaza edildiği
alanlar +5 °C’den daha düşük
derecelerde soğutulmuş
olmamalıdır. 24 saatten fazla
olmamak üzere sevkiyat
sırasında veya 72 saatten fazla
olmamak üzere perakendecide
+5 °C’nin altındaki bir
sıcaklıkta tutulabilir.
ı4
Üretimin artması için
gerekli aydınlatma
süresi / saat
KANATLI YUMURTA ÜRETİM PROSESLERİ
tavuklarının yetiştirilmesi konusunda eğitim
materyalleri ve yeni bilgileri vermektedir.
YAN ÜRÜNLER/ATIKLAR
Çatlakları olan yumurtalar işleme hattından
çıkarılır. Kırık yumurtalar bir kapta toplanır ve
yem-mama sektöründe kullanılmak üzere satılır.
Çatlakları olan, ancak sızıntının söz konusu
olmadığı yumurtalar, pastörize edilerek sıvı yumurta ürünlerine dönüştürülmek üzere ayrılır. Bu
yumurtalar, bunları toz haline getirilmiş yumurtaya dönüştüren bir başka işleme tesisine ya da
ürünlerinde kullanmaları için yerel unlu mamul
üreticilerine satılabilir. Pek çok yumurta işleme
tesisinde, polistiren kutuların ekolojik sorunlar
oluşturduğu bilinmekte ve bu tesislerin işletmecileri, ürün ambalajlarının geri dönüştürülmesi
konusunda teşvik edilmektedir.
AŞILAMANIN ÖNEMİ
Tavukçulukta hastalıklardan korunmanın en
önemli yolu aşılamadır. Sağlıklı yumurtaların
sağlıklı hayvanlardan elde edildiği düşünülürse,
aşılamanın yumurta üretim prosesindeki en
önemli adımlardan biri olduğu açıktır. Aşıla-
ma programı planlanırken sorumlu veteriner
hekimler tarafından bir program hazırlanmalı
ve bu programa titizlikle uyulmalıdır (Tablo
2). Aşılarla hastalıkların kontrolünde başarı, bazı
temel faktörlere bağlıdır. Hastalıklardan korunma
amacıyla uygulanan aşılar, mutlaka sağlıklı
sürülere ve uygun yaşlarda tatbik edilmelidir.
Aşılar sıcaklık ve güneş ışınlarından korunmalı, buzdolabında saklanmalıdır.Her hayvanın
normal dozda aşı olmasına özen gösterilmelidir.
Pek çok aşı zayıflatılmış hastalık etkenlerinden
oluştuğu için aşılama işlemi bittikten sonra bütün
aşı şişeleri imha edilmelidir. Aşılamalar içme suyuna katılarak uygulanıyorsa içme suyunun klor
ve dezenfektan maddeler içermemesi gereklidir.
Genel bir yumurtacı aşı programının, aslında
sahadaki hastalık baskılarına ve çiftliklerden
sorumlu veteriner hekimlerin deneyimlerine göre
değiştiği unutulmamalıdır. Örneğin, ülkemizde
sıkça karşılaştığımız New Castle Hastalığı ve
İnfeksiyöz Bronşitis hastalığı
baskı altında olan işletmelerGünü geçmiş aşılar
kullanılmamalı, her
de uygulanan aşı programhayvanın normal
ları farklılık göstermektedir
dozda aşı olmasına
(Tablo 3-4). 
özen gösterilmelidir.
Tablo 2. Genel bir yumurtacı
aşı programı
Tablo 3. Newcastle hastalığı baskısı altında
olan bir işletme için aşı programı örneği
Aşının uygulandığı gün
Uygulanan aşı tipi
Aşının uygulandığı gün
Uygulanan aşı tipi
0. gün
Marek
0. gün
Marek
4-5. gün
ND + IB canlı
4-5. gün
ND + IB canlı
Aşının uygulandığı gün
Uygulanan aşı tipi
8-10. gün
ND + IBD inaktif
8-10. gün
ND + IBD inaktif
0. gün
Marek
16. gün
IBD canlı
16. gün
IBD canlı
1. gün
ND + IB canlı
18-20. gün
ND +IB canlı
18-20. gün
ND + IB canlı
7. gün
ND + IBD inaktif
22-24. gün
IBD canlı
22-24. gün
IBD canlı
15. gün
IB canlı
45. gün
ND canlı
30. gün
ND canlı
18. 24. 32.
gün
IBD canlı
56. gün
Coryza + SD +
ND inaktif
45. gün
ND canlı
50. gün
SD
56. gün
Coryza + SD + ND inaktif
70. gün
AE + POX
56. gün
ND + IB canlı
70. gün
AE + POX
75. gün
ND + IB canlı
70. gün
IB canlı
75. gün
ND + IB canlı
85. gün
ND + IB canlı
112. gün
ND + IB + EDS
+ Coryza
90. gün
ND inaktif
112. gün
SD + AE + POX
ve ND + IB + EDS
inaktif
112. günden
sonra
Her 7 haftada bir
ND + IB canlı
112. gün
SD
112. gün
ND + IB + EDS + Coryza
112. günden sonra
Her 7 haftada
bir ND + IB canlı
112. gün
SD
112. günden sonra
Her 7 haftada bir ND + IB canlı
Tablo 4. İnfeksiyöz
Bronşitis hastalığı baskısı
altında olan bir işletme
için aşı programı örneği
New Castle (ND), İnfeksiyöz Bronşitis (IB) , Gumboro (IBD), Enfeksiyöz Koriza (Coryza), Salmonella gallinarum (SD),
Avian Encephalomyelitis (AE) + Çiçek Hastalığı (POX), Egg Drop Sendrom (EDS)
İNFOVET 78-79
ANİTİBİYOTİKSİZ GIDA: ÜRETİCİLER VE PERAKENDECİLER İÇİN YENİ BİR ÖRNEK
Antibiyotiksiz gıda: Üreticiler ve
perakendeciler için yeni bir örnek
Alltech Bilimsel Araştırmalar Bölümü Başkanı Carl Dawson, artık
antibiyotiklere duyulan ihtiyacı azaltacak, hayvanları sağlıklı tutmaya
yarayan uygulamalar geliştirilmesi gerektiğini ve Alltech’te bu amaçla
stratejik besleme yönetim programları uyguladıklarını söylüyor.
Yazar: Alltech Global Yayını Çeviri: Vet. Hek. Gülşah Baykal Yayın: Alltech Feature StorIes (http://stories.alltech.com/antibiotic-free-food.html)
İnsanlar artık gıda güvenliğini daha
fazla önemsiyor. Amerika Birleşik Devletleri,
hayvansal gıda üretimi amacıyla yetiştirilen
çiftlik hayvanlarında antibiyotik kullanımını
kısıtlayan yeni yönetmelikleri 1 Ocak 2017
tarihinden itibaren yürürlüğe koymaya
hazırlanıyor. Antibiyotiksiz dönem endüstri
liderleri tarafından sektörde yeni bir çağa
girileceği yönünde değerlendiriliyor. Journal
of Applied Poultry Research dergisinin baş
editörü ve Teksas A&M Üniversitesi’nde
akademisyen olan Prof. Dr. John Carey bu
durumla ilgili olarak artık alıştığımız şekilde
işlerimizi yapamayacağımızı söylüyor.
“Bir gecede çözüme ulaşmak kesinlikle
mümkün değil”
Kentucky Üniversitesi’nde beslenme
mikrobiyolojisi alanında ders veren ve
Alltech Bilimsel Araştırmalar Departmanı’nın
yöneticisi olan Dr. Carl Dawson da bu sorunun
son 70 yıllık dönem içinde yaratıldığını ve
bir gecede çözüme ulaşmasının mümkün
olamayacağını söylüyor. “İşleri tersine
çevirmeli ve çevremizdeki antibiyotiğe karşı
şekillenen direnci ortadan kaldırmalıyız.”
Geçmişte hastalıkların şekillenmesini
önlemek, tedavi etmek veya sindirim sistemi
sağlığını iyileştirerek yemden yararlanmayı
arttırmak amacıyla çiftlik hayvanlarının
yemlerine düşük düzeylerde antibiyotik
katılıyordu. Gelişmeler artık bu düzenin yavaş
yavaş terk edilmesi gerektiğini gösteriyor.
1969 yılında İngiltere hükümetinin
görevlendirdiği bağımsız bir komisyonun
gerçekleştirdiği araştırma sonunda yazılan
Swann Raporu’nda bu uygulama ile ilgili
ilk şüpheler dile getirilmiştir. Rapora göre
insanlarda antibiyotiklere karşı artan direnç
İNFOVET 80-81
ile çiftlik hayvanlarına yemle birlikte yedirilen
antibiyotikler arasında potansiyel bir ilişki
bulunmaktadır. (Swann MM, Baxter KL,
Field HI, et al. / Veteriner Sağlık ve Hayvan
Yetiştirme Alanında Antibiyotiklerin Kullanımı
Hakkında Komisyon Raporu. HMSO; Londra:
1969). Bulgulara göre; rutin olarak daha zayıf
mikroorganizmaların öldürülmesi daha güçlü
olanların serpilip, çoğalmasını sağlamakta ve
insanlar arasında potansiyel bir “süper mikrop”
salgını çıkması ihtimalini doğurmaktadır.
Tüketicilerin antibiyotiksiz gıda talepleri
gün geçtikçe artıyor
İnsanlardaki antibiyotik direncine neden
olan ve yemlerde antibiyotik kullanımıyla
ilişkili bulunmayan başka nedenler olsa
bile geçtiğimiz yıllarda yapılan araştırmalar
tüketicilerin antibiyotiksiz gıda ile ilgili daha
fazla talepte bulunmasında rol oynamıştır. Bu
trend azalacak gibi gözükmemektedir. Bilimsel
yenilikler yoluyla hayvan sağlığı ve beslemesine
değer katan Alltech İnovasyon Departmanı
yöneticisi Aidan Connolly, üreticilerin bu
değişimin bir parçası olmak ya da diğerleri
değişirken arkada kalmak gibi zorlu bir
durumla karşı karşıya kaldığını söylüyor.
Bu değişim tam olarak nedir?
“Antibiyotiksiz” terimi hakkındaki genel
görüş, çiftlik hayvanlarında rutin antibiyotik
kullanımı uygulanmamasıdır. Pratikte ise
bunun anlamı antibiyotiklerin (özellikle insan
sağlığı için önemli olanların) hayvanların
yemlerine katılmaması ya da hastalıklardan
korunma amacıyla sürüye antibiyotiklerin
verilmemesidir. Bazı restoranlar ve
perakendeciler ise daha ileri giderek, satın
aldıkları kırmızı veya beyaz etin üretiminde,
Sorun kendiliğinden
çözülmeyecektir
Dünya üzerindeki nüfus
arttığı için et ve süt
ürünlerine olan talebin de
sonraki 35 yılda artması
beklenmektedir. Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım
Organizasyonu’na göre tek
başına et tüketimi 2011
düzeylerinin %73 üzerine
çıkacaktır. Bu antibiyotiksiz
gıda üretmesi istenen
üreticilerin üzerinde büyük
bir baskı oluşturacaktır.
ABD’de 1 Ocak 2017
tarihinden itibaren
tedavide antibiyotik
kullanımı için lisanslı
veteriner hekimlerin
reçete yazması bir
zorunluluk haline gelecek.
hastalık tedavisi için bile olsa, hiçbir şekilde
antibiyotik kullanılmamış olmasını”
talep etmektedirler. Bu şekilde düşünen
firma sayısı elbette azdır ve hayvan sağlığı
uzmanları hastalanan hayvanların refahı
için tedavi edilmesinin şart olduğunu
düşünmektedir.
Sonuç olarak; ABD’de 1 Ocak 2017
tarihinden itibaren hasta hayvanların
tedavisinde antibiyotik kullanımı için
lisanslı veteriner hekimlerin reçete
yazması bir zorunluluk haline gelecektir.
Ayrıca insanlar için önem taşıyan
antibiyotiklerin büyütme faktörü veya sürü
çapında hastalıktan korunma amacıyla
kullanılmasına izin verilmeyecektir. Dünya
üzerinde bu çeşit kısıtlamalar uygulanırken
sağlık ve performansın arttırılması
için doğal alternatiflere karşı duyulan
ihtiyaç da artmaktadır. Dr. Karl Dawson
önümüzdeki iki yılda gerçekleşecek olan
değişimin herkesi etkileyeceğini ve tüm
önemli gıda firmalarının bu konuyla ilgili
politikalar geliştirdiğini belirtiyor.
Sorun kendiliğinden çözülmeyecektir
Gerçekte, 2015 yılında kırmızı ve beyaz
et üreticileri ve satın alanlar arasında
büyük değişim dalgaları yaşanmıştır.
Broyler üretiminin büyük kısmı rutin
antibiyotik kullanımını terk ederken
restoran menülerinde de antibiyotiksiz
gıda seçenekleri artmaya başlamıştır.
Bu değişimin en yeni örneği Aralık
2015’te Papa John’un pizzalarında ve
diğer ürünlerinde kullandığı tavuk
etlerinin üretiminde hiç antibiyotik
kullanılmadığını duyurmasıdır. Bu
şirket 2016 yılı yaz mevsiminde bu geçişi
tamamlamayı hedeflemektedir. Tüm
antibiyotiklerden veya insan sağlığında
kullanılan antibiyotiklerden uzak durmak
üzere çalışmalarını devam ettiren diğer
firmalar arasında Chipotle, Panera Bread,
Subway, Chick-fil-A, McDonald’s, Dunkin’
Donuts ve Wendy’s bulunmaktadır.
Ancak “antibiyotiksiz”
teriminin anlamı
Antibiyotiksiz”
teriminin anlamı
konusunda herkes
konusunda herkes
uzlaşmaya varmış
uzlaşmaya varmış
değildir. Katı bir
değildir.
ANİTİBİYOTİKSİZ GIDA: ÜRETİCİLER VE PERAKENDECİLER İÇİN YENİ BİR ÖRNEK
bakış açısına göre, ABD’de markette ya da
restoranlarda satılan gıdaların zaten yasal
olarak antibiyotik kalıntıları içermemesi
gerekmektedir. Bu konunun altında yatan
endişe ise gıdanın nasıl üretildiğiyle ilgilidir
– diğer bir deyişle tabaklarımıza konan
etlerin kaynağı olan hayvanlara rutin olarak
antibiyotik uygulanması meselesidir.
Büyük miktarlarda üretilebildiği ve şu anki
talebi karşılayabildiği için tavuk eti üretimi
baş sıradadır. Kanatlı eti üretimi ilk sıralarda
yer aldığından dolayı antibiyotiksiz kanatlı eti
üretiminin broyler ve hindi üretiminde büyük
değişiklik yaratması ve bunu sığır eti üretiminin
takip etmesi beklenmektedir.
Gelecek için çözümler
Alltech İnovasyon Departmanı yöneticisi
ve başkan yardımcısı Aidan Connolly: “Bizim
amacımız, bu geçişi üreticiler için mümkün
olduğu kadar güvenli ve karlı bir hale
getirmektir. Bu arada tüketiciye de kendisi
ve ailesi için istediği kaliteli ürünü temin
etmektir” diyor.
Karl Dawson’a göre hayvansal üretimden
antibiyotiklerin çıkarılması antimikrobiyallere
karşı direnç problemini tek başına çözmek
için yeterli değildir. Dawson konuyla ilgili
olarak şunları söylemiştir: “Bu organizmalar
çevremizde bulunuyor. Olan oldu. Bu yüzden
İNFOVET 82-83
artık alarm durumuna geçmemiz gerekiyor.
İşe, çiftlik hijyenini geliştirmek ve
biyogüvenliği daha yüksek barınaklar
sağlamakla başlanabilir ancak en temiz
işletmelerin bile hastalık geçirebileceği
ihtimali akılda tutulmalıdır. Alltech Bilimsel
Araştırmalar Bölümü Başkanı Carl Dawson,
artık antibiyotiklere duyulan ihtiyacı azaltacak,
hayvanları sağlıklı tutmaya yarayan uygulamalar
geliştirilmesi gerektiğini ve Alltech’te bu
amaçla stratejik besleme yönetim programları
uyguladıklarını söylüyor. Stratejik besleme
yönetim programları oldukça önemli bir
unsurdur. Antibiyotiklere alternatif maddeler
arasında: doğrudan verilen mikrobiyaller,
prebiyotikler ve bitki ekstraktları yer almaktadır.
Alltech 35 yılı aşan bir süreden beri
antibiyotiksiz teknolojiler geliştirdiği için
bu konuda liderlik yapmaktadır. Şirket,
antibiyotiksiz üretim alanında geliştirilen
ve 733 bilimsel yayınla desteklenen yeni
ürünler ortaya çıkarmıştır. Alltech deneyimi,
bilgi ve besleme teknolojileri ile geliştirilen bu
stratejik besleme programı hayvanların sağlığını
maksimum düzeyde desteklemeye, genetik
potansiyellerini ortaya
çıkarmaya ve üreticilerin
Alltech 35 yıldır
antibiyotiksiz
karlı ve sürdürülebilir bir
teknolojiler geliştirdiği
gelecek elde etmesine
için bu konuda liderlik
yardımcı olmaktadır. 
yapmaktadır.
Alltech
antibiyotiksiz
program
Antibiyotiksiz program
hayvanın sindirim ve
savunma sistemini
desteklemeyle başlar
ve bir alıştırma dönemi
içerir. Üretici bir sonraki
aşamaya geçtiğinde ise bu
program bağırsak sağlığı
yönetimi konusunda
destek sağlar. Bu durumda
bağırsak mikroflorasına
faydalı mikroorganizmalar
ekilir, faydalı organizmalar
beslenir ve uygun
bağırsak ortamı korunur.
Bağışıklık sisteminin
desteklenmesi için de
zararlı mikroorganizmalar
ortamdan uzaklaştırılır.
Sonraki adım tam
antibiyotiksiz programın
uygulanmasıdır. Bu
programda manejman,
beslenme ve teknik anlamda
hayvan sağılığı için eksiksiz
destek sunulmaktadır.
KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ AŞI
Bu inceleme yazısı iki
bölümden oluşmaktadır.
Çalışmanın ilk bölümüne
Ocak sayımızdan
ulaşabilirsiniz.
Broylerlerde nekrotik
enterit: Hastalığın
patogenezi üzerine
güncel bir inceleme-2
Enterik hastalıklar, yol açtıkları üretim kayıpları, mortalite artışı, kanatlı refahının
azalması ve beşeri tüketime yönelik kanatlı ürünlerinde kontaminasyon riskinin
artması sebebiyle, kanatlı sektöründe önemli bir endişe kaynağıdır.
Yazı: L. Timbermont*, F. Haesebrouck, R. Ducatelle ve F. Van Immerseel Veteriner Fakültesi, Bakteriyoloji ve Kanatlı Hastalıkları Bölümü,
Veteriner Halk Sağlığı ve Zoonoz Araştırma Grubu, Veteriner Fakültesi, Ghent Üniversitesi, Salisburylaan 133, B-9820, Merelbeke, Belçika
İNFOVET 84-85
www.gunesliasi.com.tr
inhibe eden bakteriler tarafından üretilen
proteinli toksik bileşiklere bakteriyosin adı
verilmektedir (Jack ve ark., 1995). Bu sonuçlar birlikte ele alındığında, bunun virülansla
ilişkili bir özellik olduğunu düşündürmektedir. C. perfringens tarafından in vivo
bakteriyosin üretimi hakkında herhangi bir
bilgi olmamakla birlikte, bağırsakta virülan
bir suş tarafından bakteriyosin üretimi, bu
suşun mevcut C. perfringens suşlarının
yerini almasını sağlar. Bağırsakta diğer C.
perfringens suşlarının üremesinin inhibe
edilmesi de besin maddesi rekabetinde
önemli olabilir.
Bakteriyosinler: Bakteriyonsinler, nekrotik enteritin patogenezinde önemli bir rol
oynayabilir. Darbeli alan jel elektrofeziyle
veya çoğaltılmış parça uzunluğu polimorfizmiyle yapılan genetik karakterizasyon,
sağlıklı sürülerde, hatta her bir kanatlıda ve
aynı bağırsak bölümü içerisinde farklı A tipi
C. perfringens genotipleri bulunabileceğini
ortaya çıkarmıştır. Buna karşın, nekrotik
enteritli bir sürüden elde edilen izolatlar
genellikle, izole edildikleri organdan ve
kanatlıdan bağımsız olarak, bir sürü içerisinde klonaldir (Engström ve ark., 2003;
Nauerby ve ark., 2003; Gholamiandehkordi
ve ark., 2006). Bu sonuçlar, çok lokuslu dizi
tiplendirme analiziyle de doğrulanmıştır
(Chalmers ve ark., 2008). Doğal yollarla
iyileşme veya tedavi sonrasında, kanatlılar
yeniden birden çok genetik tip taşımaya
başlamaktadır (Nauerby ve ark., 2003). Bu
tek suş baskınlığının birçok çalışmada belirtilmiş olması, bunun, nekrotik enterit patogenezinde temel adımlardan biri olduğunu
göstermektedir. Üstelik, tek bir virülan C.
perfringens izolatının bu baskınlığı, farklı
nekrotik enterit suşlarından oluşan kombine bir inokulumun veya virülan ve virülan
olmayan C. perfringens suşlarının bir kombinasyonunun uygulanmasıyla gerçekleştirilen deneysel bir enfeksiyon modelinde
de tekrarlanabilmektedir (Barbara ve ark.,
2008). Son olarak, diğer C. perfringens suşlarının üremesini inhibe eden faktörlerin
sekresyonunun, salgın suşlarında normal
in vitro mikrobiyota suşlarındakinden daha
yaygın olduğu görülmektedir (Barbara ve
ark., 2008; Timbermont
Eimeria parazitleri,
ve ark., 2009b). Genel
koksidiyal enfeksiyon
olarak yakın akraba
ile bağırsakta mukus
olan suşların üremesini
üretimini artırır.
Kollajenolitik enzimler: Olkowski ve
ark.(2006, 2008), ilk patolojik değişikliklerin kollajenolitik enzimlerin etkisi sebebiyle
görüldüğünü ileri sürmüştür. Villuslarda
hasarın ilk olarak enterositlerin lateral
kısmı ve bazal membran seviyesinde ortaya
çıkarak, lamina propria boyunca yayıldığı;
epiteldeki hasarın ise bu süreçte daha sonra
meydana geldiği gösterilmiştir. Morfolojik
değişikliklerin niteliği, nekrotik enterite yol
açan patolojik sürecin başlamasının, hücre
dışı matriksi ve hücre birleşme yerlerini
etkileyen proteolitik faktörler içerdiğini
göstermektedir. Hatta, nekrotik enterit
geçirmekte olan broylerlerde, hücre dışı
matriks düzensizdir veya hiç olmayabilir.
Sahada görülen nekrotik enterit vakalarından izole edilen C. perfringens suşlarının
bazı potent kollajenolitik enzimler salgıladığı ve C. perfringens eprüvasyonu yapılan
broylerlerde, kontrol grubuna kıyasla,
bağırsak dokusunda bazı potent kollajenolitik enzimler olduğu gösterilmiştir. Bu
nedenle, patolojinin, (örneğin koksidiyozla
indüklenen) mukoza hasarı mevcut olduğunda etkisi artan bakteriyel kollajenazların
veya konak-patojen etkileşimiyle aktif hale
gelen konak matriks metalloproteinazlarının sonucu olabileceği ileri sürülmüştür
(Olkowski ve ark., 2008).
Toksin üretimi: Uzun süre, kanatlılarda
ana virülans faktörünün alfa toksin olduğu
öne sürülmüştür; oysa gerek C. perfringens salgını suşları gerekse normal broyler
mikrobiyotasından elde edilen izolatlar A
tipidir; dolayısıyla alfa toksin açığa çıkarırlar
(Nauerby ve ark., 2003; Gholamiandehkordi ve ark., 2006). Üstelik, nekrotik
enteritle ilişkilendirilen suşlar ile normal
KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ AŞI
broylerlerin mikrobiyotasından elde edilen
izolatlar arasında in vitro alfa toksin üretimi
karşılaştırıldığında alfa toksin seviyelerinde
bariz bir fark tespit edilmemiştir (Gholamiandehkordi ve ark., 2006). Yine başka
bir çalışmada ise, bağırsaktaki alfa toksin seviyesinin hastalığın lezyon skorlarıyla ilintili
olmadığı tespit edilmiştir (Wilkie ve ark.,
2006). Son olarak, virülan bir tavuk izolatından oluşturulan, alfa toksin içermeyen
bir mutant, broylerlerde yabani tür bir suşla
karşılaştırıldığında eşit derecede nekrotik
lezyonlara yol açabilmiştir (Keyburn ve ark.,
2006). Nekrotik enteritte alfa toksinin rolüne şiddetle karşı olan bir başka gözlemse,
enfekte dokulardaki büyük çaplı heterofil,
lenfosit ve plazma hücresi infiltrasyonudur
(Al-Sheikhly ve Truscott, 1977a,b; Shane ve
ark, 1985; Gazdzinski ve Julian, 1992). Alfa
toksinler aracılığıyla ortaya çıktığı ispatlanmış bir hastalık olan gazlı gangrende, C.
perfringens hücrelerde enfekte dokularda
inflamatuar infiltrat olmaması ve belirgin
loköstaz yaygın olarak gözlemlenmektedir
(Flores-Diaz ve Alape-Giron, 2003). C.
perfringens’in alfa toksin negatif mutantları
farelerde gazlı gangrene yol açamamakta;
ancak şiddetli inflamatuar yanıtları artırmaktadır (Awad ve ark., 1995). Dolayısıyla,
nekrotik enterit lezyonlarına büyük çaplı
immun hücre akışının, alfa toksinin doğal
bağışıklık sistemi üzerindeki bilinen etkileriyle tutarsız olduğu görülmektedir.
Kısa bir süre önce, broylerlerde nekrotik
enteritle ilişkili olan yeni bir toksin tanımlanmıştır (Keyburn ve ark., 2008). C. perfringens nekrotik enterit B benzeri olan bu
toksin (NetB), beta-fıçı (b-barrel) gözenek
oluşturucu toksin ailesinin bir üyesidir. Bu
toksin, bir Ligorin erkek tavuğun hepotam
hücre dizisinde hücre yuvarlaklaşmasına ve
lizise yol açmaktadır ve NetB’nin, plazma
membranında tahmini çapı 1,6 ila 1,8 nm
olan gözenekler oluşturduğu ortaya konmuştur (Keyburn ve ark., 2008). Lepp ve
ark.(2010) NetB geninin yaklaşık 85 kb’lik
bir plazmid üzerinde bulunduğunu tespit
etmişlerdir. NetB geninin ekpresyonunu,
VirSR iki bileşenli sinyal iletim sistemi
regüle eder. C. perfringens popülasyonu
yoğunluğunun yüksek olması sonucu VirSR
sistemi aktif hale geldiğinde, NetB toksin
üretimi yukarı yönde regüle edilir. NetB sadece C. perfringens konsantrasyonu yüksek
olduğunda üretileceğinden bu verimli bir
İNFOVET 86-87
Nekrotik enteritin
indüklenmesi
için sadece C.
perfrIngens’lerin
üremesine uygun ortam
değil, aynı zamanda
konağa özgü virülans
faktörlerine sahip
suşların da bulunması
gerekmektedir.
çevresel adaptasyondur ve sonrasında besin
maddesi sınırlamasının olma olasılığı artar.
NetB’nin konak hücrelerde neden olduğu
hasar, C. perfringens için yeterli besin maddesi sağlayabilir (Cheung ve ark., 2010).
C. perfringens’in NetB içermeyen mutantı, deney amacıyla enfekte edilmiş broylerlerin bağırsağında nekrotik lezyonlara yol
açamamıştır; ancak yabani tür NetB geni ile
takviye edilen bir mutantın yabani tür suş
kadar virülan olduğu görülmüştür (Keyburn
ve ark., 2008). NetB’nin hastalıktaki rolü,
çoğu nekrotik enterit salgını suşunun NetB
geni taşıdığının, nekrotik enteritten elde
edilmemiş olan C. perfringens izolatlarında
ise bu genin bulunmadığının tespit edilmesiyle doğrulanmıştır (Keyburn ve ark., 2008,
2010). Bir inekten elde edilen tek bir izolat
haricinde, bu gen sadece kanatlılardan elde
edilen C. perfringens suşlarında bulunmaktadır (Martin ve Smyth, 2009). Ayrıca,
çeşitli gruplar, farklı ülkelerden elde edilen
C. perfringens izolatlarında NetB görülüp
görülmediğine ilişkin tarama çalışmaları
www.gunesliasi.com.tr
edilen NetB negatif izolatlar ise, bu suşların
ürettiği ve halen tespit edilmeyi bekleyen
başka virülans faktörlerinin olabileceğini
gösteriyor olabilir. Bununla birlikte, NetB
negatif suşlar deneysel kanatlı modellerinde nekrotik enteriti indüklememektedir.
NetB’nin virülans için şart olup olmadığını
tespit etmek için, hem sağlıklı kanatlılardan
elde edilen NetB pozitif suşlarında hem
de nekrotik enterit hastası kanatlılardan
elde edilen NetB negatif suşların hastalık
oluşturma kapasitesinin test edilmesi önem
taşımaktadır. C. perfringens’in çok sayıda
NetB pozitif ve NetB negatif suşu kullanılarak gerçekleştirilen yakın zamanlı çalışmalar nekrotik enterite yol açma ile NetB
üretme kapasitesi arasında mükemmel bir
eşleşme olduğunu göstermektedir (Keyburn ve ark., 2010; Smyth ve Martin, 2010).
yapmışlardır. Kanada’da yapılan bir çalışmada nekrotik enterit hastası broylerlerden
elde edilen C. perfringens izolatlarının
%95’i (39/41) NetB pozitif iken; sağlıklı broylerlerden elde edilen izolatların ise sadece
%35’inin (7/20) NetB pozitif olduğu görülmüştür (Chalmers ve ark., 2008). ABD’de
gerçekleştirilen bir izolat taramasında ise,
nekrotik enterit izolatlarında taşıma oranının %58 (7/12) olduğu, normal mikrobiyota
suşlarının ise sadece %8,75’inin (7/80) NetB
geni taşıdığı bildirilmiştir (Martin ve Smyth,
2009). NetB geninin nekrotik enterit
kaynaklı suşlarla güçlü bir şekilde ilişkili
olmasına rağmen, her çalışmada hasta
kanatlılardan elde edilen küçük bir kısım
netB negatif izolat ve sağlıklı kanatlılardan
elde edilen küçük bir kısım NetB pozitif
izolat tespit edilmiştir. Ancak, nekrotik
enterit çok faktörlü bir hastalık olduğundan, hastalık görülmeksizin NetB pozitif
suşların varlığı, hastalığa yatkınlığı artıran
faktörlerin bulunmaması sebebiyle olabilir.
Nekrotik enterit hastası kanatlılardan elde
Adezyon: Kısa süre önce, C. perfringens’in
hücre dışı matriks moleküllerine bağlanabildiği ortaya konmuştur (Martin ve Smyth,
2010; Wade ve ark., 2010). Konağın bağırsak
epiteline ve bağırsaktaki hücre dışı matriks
moleküllerine (ECMM’ler) yapışabilme,
çok sayıda bakteriyel enteropatojen tarafından kullanılan bir stratejidir. ECMM’ler
sağlıklı bağırsak epitelinde normalde açıkta
olmamalarına rağmen, nekrotik enterit
gelişmesine yatkınlığı artıran önemli bir
faktör olan Eimeria türlerinin veya C.
perfringens’in salgıladığı toksinlerin ve kollajenolitik enzimlerin yol açtığı doku hasarı
sonucu açık hale gelebilmektedir.
Hastalık oluşturan suşların, tip III ve tip IV
kolajene ve fibrinojene, hastalık oluşturmayan suşlardan daha iyi bağlandığı görülmektedir. Ayrıca, ciddi hastalık oluştan NetB
pozitif suşların, tip III, tip IV ve tip V kolajen,
fibrinojen, laminin ve vitronektine, hafif hastalık oluşturan NetB pozitif suşlardan daha
yüksek seviyelerde bağlandığı görülmektedir.
Bu durum, nekrotik enterit gelişiminde kritik
bir faktör olan NetB varlığı ile ECMM’lere
yapışabilme kabiliyetinin sinerjik işlediğini
düşündürmektedir (Martin ve Smyth, 2010).
Bu hipotez, Wade ve ark. (2010) tarafından gerçekleştirilen çalışmayla da desteklenmektedir: Hastalığa neden olan izolatlarla güçlü bir şekilde
ilişkilendirilen bir gen,
Kanatlılarda
nekrotik enteritin
virülan bir suş zemininindüklenmesinde NetB
de mutasyona uğratoksini de
tılmış ve bu mutantın
çok önemlidir.
immobilize ECMM’lere in vitro bağlanabilme özelliğinin değiştiği görülmüştür. Fakat
daha da önemlisi, izojenik mutant suşun
bağırsak ortamında kolonileşme kabiliyetinin daha az olduğu ve hastalığı indükleme
modelinde ciddi derecede azalmış bir virülans sergilediği tespit edilmiştir. Dolayısıyla,
ECMM’lere yapışabilme özelliği, virülansta
önemli bir rol sahibidir ve gastrointestinal
kanalda kolonizasyon için önemli bir faktördür (Wade ve ark., 2010).
Genel tartışma
Alfa toksinin broylerlerde nekrotik enteritte zaruri bir virülans faktörü olmadığının
ortaya konmasının ardından (Keyburn ve
ark., 2006; Timbermont ve ark., 2009a),
yeni C. perfringens virülans faktörleri ortaya
atılmış ve C. perfringens’in indüklediği
nekrotik enteritin patogenezi hakkında yeni
bilgiler edinilmiştir. Mevcut bilgiler, Şekil
2’de özetlenmektedir.
Kısacası, Eimeria parazitleri, yaşam döngülerinin intraselüler evreleri sonucunda,
epitelyal hücreleri öldürerek plazma protein sızıntısını indükler. Üstelik, Collier ve
ark. (2008)’na göre koksidiyal enfeksiyon
KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ AŞI
Şekil 2. Kısacası, EImerIa parazitleri, epitelyal hücreleri öldürerek plazma protein sızıntısını indükler
(A basamağı) ve bağırsakta mukus üretimini artırır (B basamağı)
Mukus
sekresyonu
Mukus
Lümen
Enterositler
Emici
hücreler
Sıkı
Absorpsiyon birleşme
yeri
B.Mukus
oluşumu
A.Plazma
protein sızıntısı
C.Bakteriyosinler
F.ECMM’lere adezyon
Çekirdek
Goblet
hücresi
D.Konak
kollajenolitik
enzimleri
D.Bakteriyel
Bazal
kollajenolitik enzimler membran
E.NetB
Her iki etki de mevcut besin maddelerinde artış sağlayarak, C. perfringens’in çoğalması için uygun bir ortam oluşturur. Bakteriyosin
üreterek ve böylece diğer C. perfringens suşlarını inhibe ederek, virülan suş Eimeria enfeksiyonu sayesinde artan besin maddesi
varlığından maksimum fayda sağlayabilir (C adımı). Nekrotik enteritteki patolojik değişiklikler enterositlerin bazal ve lateral
kısımlarından başlayarak, kademeli bir şekilde bütün lamina propriaya yayılır. Hem konak kollajenazları hem de çoğalan patojenlerin
salgıladığı kollajenolitik enzimler rol oynayabilir (D adımı). NetB, enterositlerde gözenekler oluşturmak suretiyle hücre ölümüne yol
açarak nekrotik lezyonları indükleyebilir (E adımı). C. perfringens, bu lezyonlar sonucu lümene sızan ECMM’lere bağlanır (F adımı).
bağırsakta mukus üretimini artırır. Her iki
etki de mevcut besin maddelerinde artış
sağlayarak, C. perfringens’in çoğalması
için uygun bir ortam oluşturur. Esasında,
C. perfringens 13 amino asit üretmek için
gerekli mekanizmaya sahip değildir (Shimizu ve ark., 2002); ancak mukusu substrat
olarak kullanabilir (Collier ve ark., 2008).
Bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, Eimeria enfeksiyonu, bağırsakta C.
perfringens’in büyük ölçüde çoğalmasıyla
sonuçlanabileceğinden, hastalığa yatkınlığı
artıran önemli bir faktör olduğu görülmektedir. C. perfringens, toksinlerin yanı sıra
bakteriyosinler de üretir. Virülan C. perfringens suşlarının oranının önemli ölçüde
artması, normal mikrobiyota C. perfringens
suşlarına kıyasla bakteriyonsinler üretir
(Barbara ve ark., 2008; Timbermont ve
ark., 2009b). Diğer C. perfringens suşlarını inhibe ederek, virülan suşlar Eimeria
enfeksiyonu sayesinde artan besin maddesi
varlığından maksimum fayda sağlayabilir.
Böylece virülan suş büyük ölçüde çoğalarak,
nekrotik lezyonların indüklenmesinde rol
oynayan virülans faktörlerini salgılamaktadır. Olkowski ve ark. (2006, 2008) nekrotik
enteritin ilk aşamalarında görülen morfolojik değişikliklerin niteliğinin, kollajenolitik
enzimlerin etkisiyle tutarlı olduğunu ileri
sürmüşlerdir. Hatta bu patolojik değişiklikler enterositlerin bazal ve lateral kısımlarından başlayarak, kademeli bir şekilde bütün
lamina propriayı istila eder. Hem konak
kollajenazları hem de çoğalan patojenlerin
salgıladığı kollajenolitik enzimler rol oynayabilir. C. perfringens suşlarının kollajenolitik enzimler salgılayabildikleri ve C. perfrin-
İNFOVET 88-89
gens eprüvasyonu uygulanan broylerlerin
bağırsak dokusunda, kontrol grubuna kıyasla
daha yüksek seviyede olan çeşitli kollajenolitik enzimler bulunduğu görülmüştür
(Olkowski ve ark., 2008). Ayrıca, kanatlılarda
nekrotik enteritin indüklenmesinde NetB
toksini de çok önemlidir (Keyburn ve ark.,
2008). Bu toksin, tek bir istisnası olmakla
birlikte, sadece kanatlılardan elde edilen
C.perfringens izolatlarında bulunur (Martin
ve Smyth, 2009). NetB üretimi ile nekrotik enterit indükleme modelinde hastalık
oluşturma kabiliyeti arasında yüzde 100’lük
bir korelasyon olduğu tespit edilmiştir
(Keyburn ve ark., 2010;
Smyth ve Martin, 2010).
Eimeria parazitleri,
epitelyal hücreleri
NetB, in vitro olarak,
öldürerek plazma
kanatlı epitel hücre
protein sızıntısını
dizisinde gözenekler
indükler.
oluşturmaktadır. In vivo etkisi henüz ortaya
konmamıştır ancak enterositlerde gözenekler oluşturmak suretiyle hücre ölümüne
yol açarak nekrotik lezyonları indükleyebilir
(Keyburn ve ark., 2008, 2010). Hastalığın
ilerleyişinin ilk veya sonraki evrelerinde bu
durumun söz konusu olup olmadığı net olarak bilinmemektedir. Eimeria parazitlerinin,
C. perfringens toksinlerinin ve kollajenolitik
enzimlerin yol açtığı hasar nedeniyle, virülan
C. perfringens suşları açıktaki ECMM’lere
bağlanarak, bağırsakta koloni oluşturmakta ve
böylece daha ciddi lezyonlara yol açmaktadır
(Martin ve Smyth, 2010; Wade ve ark., 2010).
Broylerlerde nekrotik enteritin indüklenmesi
için sadece C. perfringens’lerin üremesine
uygun bir ortam değil, aynı zamanda konağa
özgü virülans faktörlerine sahip suşların da
bulunması gerekmektedir. 
KANATLI
Broylerlerde
topallıkla bağlantılı
bakteriler
tespit edildi
AYAK SAĞLIĞININ ÖNEMİ
Arkanas Üniversitesi
araştırmacıları, laminitis
olgularını önlemek için
bir araya geldi ve broyler
tavuklarda daha önce
karşılaşılmamış bakteri
türleri belirlediler.
Arkansas Üniversitesi, Biyolojik Bilimler Profesörü ve hücre-moleküler biyoloji
disinplinlerarası lisanüstü programı direktörü
Douglas Rhoads ve araştırma ekibi, genetik
araçları ve zemini tellerle döşeli alanlarda
büyütülen tavukları kullanarak, broyler tavuklarda topallığa neden olan “Staphylococcus agnetis” isimli bir bakterinin varlığını tespit etti.
Topallığın broylerr tavuklardaki maliyeti
Profesör Douglas Rhoads konu ile ilgili şu
açıklamalarda bulundu: “Staphylococcus
agnetis, daha önce yapılan sığırlarda yapılan
araştırmalarda, mastitisli hayvanların memelerinde izole edilmişti; ancak broyler tavukların
bacaklarında görülmemişti. Topallık, kanatlı
hayvanlara dayanılmaz acılar yaşatır ve bu tür
hayvanlar insan tüketimi için uygun değildir. Arkansas kanatlı endüstrisinde, yaşanan
topallıklar nedeni ile kaybedilen hayvanların
çiftliklere yıllık yaklaşık olarak 20 milyon
dolara mal olduğu biliniyor.” Rhoads sözlerine
şunları ekledi; “Etlik piliçlerdeki topallık, hem
hayvan refahı hem de mali anlamda önemli bir
problemdir. Staphylococcus agnetis patojeni-
İNFOVET 90-91
nin varlığı, tavuklarda ilk olarak bizim tarafımızdan rapor edilmiştir.”
Tel zemin, enfeksiyon faktörlerinden biri
Arkansas Üniversitesi, kanatlı bilimi profesörü Bob Wideman, tel zemin üzerinde büyüyen
genç piliçlerin, ileride topallık ile karşılaşma
oranlarının çok daha yüksek ve hatta kaçınılmaz olduğunu belirtti. Profesör Wideman bu
çalışma esnasında, aynı zamanda bu tür genç
piliçlerde Staphylococcus agnetis’in de bir
faktör olduğunu gördüklerini açıkladı.
Bu çalışma, Adnan A. K. Al-Rubaye’nin doktora tez çalışması ile hayata geçirildi. Rubaye şu
anda, Arkansas Üniversitesi’nde hizmet veren
Sohita Ojha departmanının hücre ve moleküler
biyoloji yüksek lisans programı eğitmeni olarak
projenin başında bulunmakta. Aynı zamanda
Lisans öğrencisi Joseph Koon da Rubaye’ye
destek. Gen benzerlik çalışması Arkansas
Üniversitesi High Performance Computing Center
Broyler tavuklarda
topallığa neden olan
ve Oklahama Üniversitesi
“S. agnetis” isimli
Computing Center işbirlibir bakterinin varlığı
ğinde gerçekleştirildi. 
tespit edildi.
Broyler ırkları ataları ile
kıyaslandığında oldukça
değişmişlerdir. Yabani
tavuklar karınlarını
doyurmak için günlük
zamanlarının %60’ını
hareket ederek geçirirken
günümüzün modern broyleri
günlük zamanlarının %80’ini
yatarak geçirmektedir. Bu
hareketsizlik kümes içinde
yem ve suya ulaşmalarını
zorlaştırdığı için oldukça
endişe vericidir. Dolayısıyla
sürdürülebilir performans
için broylerin yürüme
kabiliyetinin sürekli
gözlenmesi büyük önem
taşımaktadır. Çünkü
özellikle geç yaşlarda
ayak problemlerinden
kaynaklanan ekonomik
kayıplar tüm sektörün en
önemli sorunlarından birini
oluşturmaktadır.
20
milyoN $
topallık nedeniyle
yıllık yaşanan zarar
Tehlikeli suşları
ve Newcastle
Newcastle hastalığının şiddeti, virüs suşlarının
karakteri ve konakçının immun sistemine göre
değişebilmektedir. Kuvvetli suşlardan olan genotip VII
son zamanlarda ciddi salgınlara neden olmaktadır.
Newcastle hastalığı (ND),
Avulavirus genusundan Paramyxoviridae
ailesinin bir üyesidir. Paramyxovirüslerin
APMV-1’den APMV-10’a kadar 10 serotipi
bulunmaktadır ve Newcastle virüs (NDV)
APMV-10 olarak belirlenmiştir. NDV, enfekte
kanatlılarda gösterdiği klinik semptomlara
göre 5 patotipe ayrılır; viserotropik velojenik,
nörotropik velojenik, mezogenik, lentogenik
veya respiratuvar, subklinik enterik
Patotip gruplarının nadiren kesin ayrımı
yapılabilmektedir. Çevre sıcaklığında, özellikle
dışkıda uzun süre canlı kalabilmektedir.
Epidemiyoloji: Konakçısı birçok yabani
ve evcil kanatlı türüdür. Tavuklar hastalığa
çok duyarlıyken hindilerde klinik bulgular
İNFOVET 92-93
gözlenmez. Mortalite ve morbidite oranları
türler arasında ve virüs suşları arasında
farklılık gösterir. İnsanlar hastalık ile enfekte
olabilir. Gözlenen klinik bulgular; unilateral
veya bilateral kızarıklık, aşırı lakrimasyon,
göz kapağında ödem, konjunktivitis ve subkonjunktival hemoraji şeklinde gözlenir.
Bulaşma: Enfekte kanatlıların salgıları
(dışkı, oral sıvılar vs.) ile direkt temas, sindirim
ile tüketim ve inhalasyon yolu ile bulaşma
şekillenebilmektedir. Yem, su, aletler, çevre,
kıyafetler, çizmeler,
yumurta kutuları gibi
Aşılanmamış
tavuklarda
cansız objelerde etken
mortalite ve
bulunabilmekte ve enfekte
morbidite oranları
dışkıların yumurtaya
%100 oranındadır.
Klinik belirtiler çok
değişkendir ve diğer
birçok faktörden
etkilenir. Bu sebeple klinik
semptomlar,patognomik
tanısal bir değer taşımaz.
KONU KANATLI
bulaşması ile yayılımı gerçekleşebilmektedir.
Yumurtacı civcivler bazı NDV suşlarını
yumurtadan alabilir, yüksek virülensli
izolatların bulaşması yaygın değildir. Uçan
haşerelerin bulaşmadaki rolü tam olarak
bilinmemektedir.
Klinik teşhis: Hastalığın inkübasyon
periyodu, suşun virülensine ve popülasyonun
duyarlılığına göre ortalama 5-6 gün olmakla
beraber, 2-15 gündür. Velojenik suşlarla enfekte
olan tavuklarda genellikle 2-6 arasındadır. Bazı
kanatlı türlerinde inkübasyon periyounun
25 günden fazla olduğuna rastlanmıştır.
Kanatlılarda gözlenen klinik bulgular virüs
suşlarına, konakçıya, konakçıların yaşına,
diğer mikroorganizmalar ile ko-enfeksiyona,
çevresel strese ve immuniteye bağlı olarak
değişmektedir. Klinik bulgular tek başına ND
teşhisi için yeterli olmaz.
Lentojenik suşlar: Genellikle hafif
respiratorik hastalıkla seyreden subklinik
hastalık gözlenir. Öksürük, hızlı soluma,
hapşırma, hırıltılar gözlenir.
Mesojenik suşlar: Bazı türlerde akut
respiratuvar hastalık ve nörolojik bulgular ile
gözlenir. Mortalite oranı genellikle düşüktür
(<%10). Dolaşımda başka mikroorganizmalar
ile ko-enfeksiyon oluşturduysa çeşitli klinik
bulgulara rastlanabilir.
Velojenik suşlar: Kanatlılarda mortalite
ile seyreden çeşitli hastalıklara sebep olur.
Bulgular genellikle solunum ve sinir sistemi ile
ilişkilidir. Letarji, iştahsızlık, tüylerde karışıklık
ve konjunktivada ödem şeklindedir. Hastalığın
gelişiminde yeşilimsi beyaz ishal, dispne,
kafada enflamasyon ve boyunda siyanotik renk
değişimi gözlenebilir.
Lezyonlar: Patognomik olarak büyük
bulgular yoktur. Birkaç kanatlının muayenesi
ile konan geçici teşhis, virüs izolasyonu ve
identifikasyonu ile kesin teşhise dönüştürülür.
Yalnızca velojenik suşlar belirgin lezyonlar
gösterir ve bu lezyonlar; periorbital alan veya
tüm kafada şişlik, boynun intersitisyal veya
peritrakeal alanında ödem, kaudal farinks
ve trakeal mukozada konjesyon ve bazen
hemoraji, proventrikulus mukozasında
peteşiler ve küçük ekimoz alanları, payer
plaklarını ve sekal tonsilleri de kapsayan
solunum/sindirim lenfoid dokularında ödem,
hemoraji, nekroz ve ülserler (payer plaklarında
ülserasyon/nekroz
Bulaşmada enfekte
Newcastle hastalığında
kanatlıların salgıları
patognomik değildir ancak
ile direkt temas ve
şüphelendirici etkendir),
inhalasyon etkilidir.
İNFOVET 94-95
İnaktif aşılar maternal antikorlardan
etkilenmedikleri için civcivlerde çok
erken dönemde uygulanabilirler.
Halk sağlığı
dalakta şekillenen kızarıklık, büyüme ve
gevreklik şeklinde gözlenebilmektedir.
Postmortem bulgular: Airsacculitis,
trachealitis, proventrikulusta, barsakta ve sekal
tonsillerde nekrotil plaklar, proventrikulusta
hemoraji ve öncelikle viserotropik formda
gözlenen intestinal lezyonlar hastalığın
postmortem lezyonları olarak karşılaşımıza
sıklıkla çıkmaktadır.
Teşhis: Teşhis amaçlı numuneler
toplanmadan ve gönderilmeden önce,
gerekli otoriteler ile iletişime geçilmelidir.
Numuneler güvenli şartlar altında
toplanmalı ve hastalığın bulaşmasını önleyici
önlemler eşliğinde uygun laboratuvarlara
gönderilmelidir. Newcastle hastalığı zoonoz
olduğundan, örneklerin güvenlik önlemleri
ile toplanması gerekmektedir. Şüpheli teşhis,
klinik bulgular, postmortem bulgular ve
serolojide artan titreler ile konulabilmektedir.
APMV-1’in velojenik suşları,
eğer virüse yüksek olanda
maruz kalınırsa, insanlarda
konjunktivitise neden
olabilir. Sıklıkla bu duruma
ile laboratuvar çalışanları ve
aşı ekibi maruz kalır. Kanatlı
işletmeleri çalışanları daha nadir
enfekte olur, kanatlı ürünlerinin
tüketilmesi ve taşınması risk
faktörü olarak belirtilmez.
Konjunktivitis çoğu kez tedavi
edilmeden iyileşebilir.
YÜZDE
10
Maksimum ND
mortalite oranı
Enfeksiyöz bronşitis, laringotrakeaitis,
enfeksiyöz koriza, avian influenza, EDS76, hemorajik hastalık, ensefalomyelitis,
ensefalomalasi, intoksikasyonlar, orta
kulak enfeksiyonu / iskelet osteitisi ve
pnömovirus enfeksiyonundan ayırıcı
teşhisinin yapılması gerekmektedir.
Koruma ve kontrol
Newcastle hastalığının tedavisi yoktur.
Korumada dezenfeksiyon ve temizliğe dikkat
edilmesi esastır. Yabani kuşların girişini
engelleyen kümes ve yem/su depoları sistemi
düzenlenmeli, karkasların uygun olarak yok
edilmesi sağlanmalı, kümeslerde haşere ve
fare kontrolü uygulanmalı, insan ve araç
giriş çıkışının kontrolü sağlanmalı, tüm
kümeslerde tek yaş prensibi uygulanmalı
(all in-all out) ve her bir yeni grup çıkışından
sonra dezenfeksiyon işlemleri yapılmalıdır.
Salgınlar ortaya çıktığı esnada; karantina ve
idare kontrolleri yapılmalı, yeni grup civcivler
gelmeden 21 gün önce enfekte tüm kanatlıların
imhası yapılmalıdır. Medikal profilakside aşılar
Aşılama bireylerde özgün
ve kaliteli bir immun
düzeyin oluşumu ile
klinik hastalığın en aza
indirgenmesi açısından
majör bir gerekliliktir.
yer almaktadır. Aşılama programında dikkat
edilecek en önemli nokta, uygulanan aşının
tipi, aşı uygulanan kanatlıların bağışıklık ve
hastalık durumları, civcivlerdeki maternal
immunite seviyesi ve yerel çevresel koşullarda
muhtemel enfeksiyon ve koruma arasındaki
ilişkinin seviyesidir.
Virülent Genotip VII
Newcastle hastalığı virüsü (NDV) veteriner
hekimliğinde en önemli enfeksiyöz ajanlarının
başında gelir. Newcastle hastalığının (ND)
ajanı olan virüs, ticari kanatlı işletmelerini
etkiler ve ciddi ekonomik kayıplara neden
olur. Virülensin çeşitliliğine ve konakçının
duyarlılığına bağlı olarak, evcil hayvanlarda
gözlenen Newcastle hastalığının semptomları
değişebilmektedir. Bu semptomlar solunum,
enterik ve sinirsel olabilmekte ve yüksek
mortaliteler ile kendini gösterebilmektedir.
İNFOVET 96-97
13
NDV alt
köken sayısı
Araştırılan epidemiyolojik kanıtlardan
birçoğu, Genotip VII Newcastle hastalığı
virüsünün Uzak Doğu’da en baskın genotip
olduğunu ortaya koymaktadır.
Newcastle virüsü izolatlarının antijenik
ve genetik çeşitleri tanımlanmıştır. Herbiri
Avian paramyxovirus grup 1 serotipinin
(APMV-1) farklı üyeleri olsa da, NDV’nin
farklı genotipleri tüm dünyaya yayılmıştır.
1926’dan beri ve nükleotid sekansına
dayanarak, 9 sınıf INDV ve II NDV’nin 10
kesin sınırlandırmalı suşları (I’den IX ve
XI’ye) identifiye edilmiştir. Moleküler
karakterizasyonu, epidemiyoloji çalışmaları
kontrol stratejilerinin geliştirilmesi ve
adaptasyonu için büyük önem taşımaktadır.
Virülent virüslerin V, VI ve VII genotipleri,
dünya çapında dolaşan predominant
genotiplerdir ve bunlardan genotip VII; Asya,
Afrika ve Orta Doğu’da, son zamanlarda, çok
önemli salgınlara neden olmuştur.
Ticari amaçlı yetiştirilen kanatlıların
aşılanması, Newcastle hastalığı virüsünün
oluşturduğu enfeksiyonlardan kaynaklı
kayıpların azaltılmasında en etkili yoldur. Ek
olarak, immünsupresif ajanlar, biyogüvenlik
ihmalleri, yetersiz yönetim uygulamaları ve
zor çevresel koşulları gibi
risk faktörlerinin kontrolü;
Genotip VII; Asya,
Afrika ve Orta Doğu’da,
ekonomik etkileri ve diğer
son zamanlarda, çok
kanatlı hastalıklarının
önemli salgınlara
azaltılmasını sağlar. 
neden olmuştur.
Etkin bir ND aşılamasının
yapıldığını anlamak için
için serolojik takip şarttır.
Seroloji, aşılamalardan sonra
beklenen düzeyin üzerinde
bir antikor miktarının
yaratılmasıdır; buna
protektif antikor titresi denir.
Serolojik takip genellikle
Hemaglutinasyon Inhibisyon
(HI) ve ELISA ile yapılır.
Mesleki dayanışma ve duyarlılığın şehri
Hatay
Hatay’da sohbet ettiğimiz
klinisyenler, sınırdaki
kontrolsüz hayvan
geçişlerinin hem yetiştiriciyi
zor duruma soktuğunu, hem
de hastalık kontrolünü
güçleştirdiğini belirtiyorlar.
RÖPORTAJ: VETERİNER HEKİM GİZEM KUTUN
Aile tipi işletmelerin yoğun
olarak bulunduğu Hatay’da, yem fiyatlarının
dengesizliği ve yetiştiricilerin ürettikleri sütün hak ettiği değeri görememesi nedeniyle
halkın istihdamına büyük ölçüde katkı sağlayan bu tip işletmeler yok olmaya yüz tutuyor. Aynı zamanda Suriye’ye komşu olması,
bu ülkenin politik durumunun belirsizliği ve
Türkiye’ye yansımaları da Hatay’ın yatırım
almasına engel teşkil ediyor. Tesislere ciddi
teşvikler olmasına rağmen, özellikle son 4-5
yıldır kayda değer bir gelişmenin olmaması,
serbest olarak mesleklerini icra eden veteriner hekimlerin muayenelerini kapatmak
zorunda kalmalarına ve başka illerde iş
arayışlarına girmelerine neden oluyor.
Hatay VHO Başkanı
Yahya Hamurcu,
yetiştirici birliklerin
daha şeffaf ve denetime
açık olmasının şart
olduğunu vurguluyor.
Mesleki anlamdaki
mücadelelerimiz
devam edecek
Hatay Veteriner Hekimler Odası
Başkanı Yahya Hamurcu, 3 dönemdir
oda başkanı ve daha önceki yönetimlerde
de çeşitli kademelerde görev almış ve oda
için büyük emekler vermiş bir isim. Yoğun
bir mesai ile meslektaşlarına en kısa sürede
en kaliteli hizmeti vermeyi amaçlayan yetkililer, Hatay’ı birliğin simgesi haline getirme
hususunda ciddi çabalar göstermekte.
Daha önceleri Adana Bölge Odası’na bağlı
olan Hatay, 1992 yılında yasal sayıyı teşkil ettikten sonra, konseye başvurarak Adana’dan
ayrıldı. Şu an itibari ile 250 meslektaş üyesi
bulunan odanın bünyesinde, konferansları,
eğitimleri ve toplantıları gerçekleştirdikleri
salonlar mevcut ve yetkililer odaya gün
geçtikçe daha kurumsal bir yapı kazandırma
arzusunda çalışmalarına devam ediyor.
Yahya Bey, öncelikle bu yılki yönetim
kurulu üyelerinizi tanıtır mısınız?
Biz yönetimi, 5 asil, 5 yedek olmak üzere
10 kişi olarak düşünüyoruz. 15 günde bir
yaptığımız resmi toplantılarda hepimiz bir
araya geliyoruz ve herkesin görüşlerinden
faydalanma gayreti gösteriyoruz. Biri resmi,
biri gayri resmi olmak üzere toplantılarımızı
her hafta salı günleri yapıyoruz. Yönetimde
olan arkadaşlarımız; Oda Sekreterimiz Veteriner Hekim Şerif Güneş ve Oda Saymanımız
Veteriner Hekim Kemal Bozkurt dışında
diğer arkadaşlarımız serbest olarak çalışmaktalar. Samandağ ilçesinde görev alan Yönetim
Kurulu üyemiz Veteriner Hekim Cem Çapar,
Kırıkhan ilçesinde görev alan arkadaşımız ise
Veteriner Hekim Mehmet Çetin. Yönetim
kurulumuzda Veteriner Hekim Sait Alkan gibi
kamuda çalışan meslektaşlarımız da mevcut.
Yönetimin Hatay ilinin tümünü temsil etmesi açısından diğer meslektaşlarımızı da, diğer
ilçelerden seçmeye gayret ettik.
Bize biraz Hatay’dan bahseder misiniz?
Hatay’da serbest çalışan 100 civarı veteriner hekim mevcut. Diğer hekimlerimiz kamuda ve belediyelerde çalışmakta. Bununla
birlikte gıda ve ilaç sektöründe çalışan meslektaşlarımız da var; ancak gıda, tavukçuluk
ve kesimhane gibi kamu ve klinisyenlik dışı
istihdam alanları Hatay için kısıtlı alanlar.
Hatay’da işletmelerin yapısı nedir?
Hatay’da daha çok aile tipi işletmeler
mevcut. Ancak bu tip işletmeler ciddi
anlamda azaldı. Profesyonel işletmeler elde
edilseydi, belki bu küçük aile işletmeleri
yok olmaya yüz tutmazdı. Hayvancılığın
Hatay’ın mevcut işsizliğinin önünü alan
bir alan olduğunu bilerek hareket edilmeli.
Ama ne yazık ki, son 4-5 yıldır komşumuz Suriye’nin politik durumu ve bunun
Türkiye’ye yansıması ve güvenlik sorunu
insanların Hatay’a yatırım yapmasına engel
teşkil etti ve bu durum sektöre olumsuz
yansıdı. Birçok meslektaşımız muayenehanesini kapatmak zorunda kaldı; başka illerde
başka iş arayışlarına girdiler.
Türkiye şap hastalığını konuşuyor ve ortak
söylem sınırların kontrolsüzlüğü. Sizin bu
konudaki görüşleriniz nelerdir?
Hatay, şap hastalığından muzdarip bir
şehir. Kontrolsüz hayvan geçişleri yeni
başlamadı; yıllardır var olan bir gerçek. Bu
anlamda güvenlik tedbirleri olmasına rağmen, fiyat dengelerine bağlı olarak zaman
zaman Türkiye pazarının cazip hale gelmesi
nedeniyle ciddi kaçak geçişler oldu. Bununla beraber, bir yandan yerli üretici haksız
rekabete girmek zorunda kaldı, bir yandan
gelen hastalıklarla baş etmek zorunda kaldı.
Bu etkenlerin tamamı zor durumda olan
sektörü daha da darboğaza soktu.
Veteriner hekimlerin salgın dönemlerinde
verdikleri mücadeleyi nasıl buluyorsunuz?
Bu salgılar, veteriner hekimlerin bireysel
mücadelesi ile bitmez. Türkiye’nin genel
politikasını değiştirmesi gerekiyor. Öncelikli
olarak sınırların hayvan geçişlerine kapatılması ve salgın hastalıklarla mücadelede
KONU KANATLI
Salgınların önüne
geçmek için öncelikle
Türkiye’nin genel
politikalarını gözden
geçirmesi gerekiyor.
Kısa ve uzun vadede
planlarımız
belli bir strateji sahibi olunması gerekiyor.
Hatay’da sahada 100 tane serbest veteriner hekim var; bu hekimlerin Bakanlık’ın projelerine
entegre edilmesi şart. Kamunun vermiş olduğu
mücadele bu işi tek başına çözmeye yetmez.
leri ile ilgili son çıkan yönetmeliklerdeki kamu
yararına olmayan aşırı bürokrasi ciddi anlamda
maddi külfeti beraberinde getirdi ve tüm bunların ağır yük olduğunu düşünen hekimlerin
kliniklerini kapatmasına neden oldu.
Hatay’ın bir hayvan pazarı var mı?
Hatay Veteriner Hekimler Odası olarak en çok
hangi konularda mücadele veriyorsunuz?
2002 yılından beri odanın yönetiminde
çeşitli kademelerde bulundum. Bu döneme
kadarki başkanların hepsinin planlarının
arasında olmasına rağmen ruhsatlı bir hayvan
pazarı projesi hayata geçirilemedi. Şu an Hatay
Merkez’de ruhsatlı bir hayvan pazarı yok; bu
da hayvan hareketlerinin kontrolü ve hastalıkların erken karantinası gibi uygulamalar açısından çok ciddi bir eksiklik. Böyle bir pazarın
olmayışını, yerel yöneticilerin duyarsızlığından öte bir şey olmadığını düşünüyorum. Şu
zamana kadar Hatay’da popülist politikalarla
belediyecilik yapılmaya çalışıldı. Her türlü
projeye milyon dolarlar harcanabiliyorsa;
insanımıza yakışır, hayvan refahına uygun bir
hayvan pazarının yapılamamasının geçerli bir
nedeni olduğunu düşünmüyorum.
Veteriner hekimler odaya genellikle hangi
sorunlarla başvuruyorlar?
İş sahasının daralması sebebi ile elbette
bir işsizlik problemi var. Hatay’ın sorunları
Türkiye’nin genelinden bağımsız düşünülemez. Türkiye’deki fakülte sayısının fazlalığı,
eğitimin nitelik seviyesinin düşük olması gibi
nedenler önümüze sorun olarak çıkıyor. Bununla beraber, özellikle Veteriner Tıbbi Ürün-
İNFOVET 100-101
Verdiğimiz mücadelelerin başında mevzuatlar var. Suni Tohumlama Yönetmeliğine ve Ev
ve Süs Hayvanları Yönetmeliği’ne karşı açılmış
davalarımız mevcut ve bu davalar Danıştay’da
devam ediyor. Bununla birlikte, odamızın Antakya Belediyesi aleyhine açmış olduğu, tıbbi
atık uygulamalarına yönelik bir dava vardı ve
yakın zamanda bu davayı kazandık.
Yerel belediyeler ile ayrı bir mücadele
içerisindeyiz. Hem belediye hizmetleri,
hem de hayvan-çevre sağlığının korunması
çalışmaları için veteriner işleri müdürlükleri
kurulması gerektiğini ve bu müdürlüklerin
bünyesinde bir veteriner hekim bulundurulmasını; bununla beraber her ilçeye hayvan
rehabilitasyon merkezleri kurulmasını
savunduk ve savunmaya devam ediyoruz. İl
Kuduz Komisyonu ile görüşmelerimiz sonuç
verdi ve geriye belediyelerimizin bu kararlara
riayet edip, birimleri oluşturması kaldı. Mesleki mücadelemizin bir diğeri de, Damızlık
Sığır Yetiştiricileri Birliği’nin uygulamalarına
dönük. Meslektaşlarımızın düşük ücretlerle
çalıştırılmasına ve yıllardır ırkların ıslahı için
emek veren arkadaşlarımızın haksız rekabetini önlemeye yönelik çalışmalarımız var.
Hatay’daki fakülte ile ilişkilerimiz
oldukça iyi. Yetiştiricilerimize
ve halkımızın sağlığına yönelik
konferanslar ve eğitimler
düzenliyoruz. Gayretimiz bu
çalışmaların devamını getirmek
yönünde. İl Müdürlüğümüz
ile yeni çıkan yönetmelikler
hakkında meslektaşlarımızın
zarar görmemeleri yönünde
eğitim çalışmaları ve çıkan
mevzuatlara karşı bizim mağdur
olduğumuz kısımlara dönük
önerilerimizi sunduğumuz
toplantıları gerçekleştirmeye
devam edeceğiz.
DESTEĞE İHTİYACIMIZ VAR
Meslek odalarımıza yeterli
bütçe ayrılmıyor. Bu nedenle
yürütmek istediğimiz
faaliyetleri bir yere kadar
başarabiliyoruz. Özellikle
kanunda belirtilen yıllık
aidat ödentilerinin ve
Haysiyet Divanı cezalarının
güncellenmesini talep
ediyoruz. Yetiştirici
birliklerinin yapmış olduğu
uygulamalar son 15 yıllık
süreçte Türkiye hayvancılığına
yeterli katkı sağlamıyor. Bu
birliklerin daha şeffaf ve
denetime açık olmaları şart.
Bugüne kadar üretici birlikleri
ne yazık ki, üreticinin sesi
olmayı başaramadı. Türkiye
bir yere varmak istiyorsa
küçük aile işletmelerinin
devamı açısından, devletin
verdiği desteklerin kişilerin
şahsi hesaplarına yatırılması
gerektiği kanısındayım.
GEZİ HATAY
Devlet, gıda işletmeleri
ile ilgili yaptırımları
gözden geçirmeli
Gıda sektöründe görev alan bir veteriner hekim, maaşını
denetlediği işletmeden değil devletten almalı. İşletmelerin
baskısı ancak bu şekilde ortadan kaldırılabilir.
Veteriner Hekim
Şerif Güneş, veteriner
hekimlerin gıda işletmeleri
ile bağının koparılması
gerektiğini söylüyor.
veteriner hekimlerin
maaşları devlet
tarafından
karşılanmalı
Devletin bir prosedürü
var; gıda alanında faaliyet
gösteren bir işletmeyi
tüm üretim aşamalarında
bir veteriner hekimin
denetlemesi gerekiyor diyor.
Ancak burada bir terslik var;
hekimin ücretini işletme
ödüyor. Eğer, maaşları
işletme ödüyorsa, bu bir
baskı unsurudur. Bu durumun
ortadan kaldırılıp devletin
ödenek ayırması gerekiyor.
Bu gerçekleştirilebilirse,
işletmelerin daha düzgün
çalışacağı kanaatindeyim.
Diyarbakır, Dicle Üniversitesi
Veteriner Fakültesi mezunu olan Veteriner
Hekim Şerif Güneş, mezun olduğu 2002
yılından beri serbest klinisyen hekim
olarak çalışmasının yanı sıra, eş zamanlı
olarak 2010 yılından beri bir sucuk
işletmesinin sorumlu veteriner hekimliği
görevini yürütüyor.
Hayvansal gıda üreten işletmelerde
sorumlu bir veteriner hekimin
bulunmasının önemi nedir?
Gıda işletmelerinin elbette insan sağlığı
açısından olmazsa olmaz önem arz eden
durumları var. Çitlikten sofraya denilen bir
tabir olduğunu biliyoruz; gıda işletmeleri de
İNFOVET 102-103
bunun bir aşamasıdır. Bu noktada işletme
sahiplerinin vicdanına kalan birçok şey
var. İşletme sahipleri, ya toplum sağlığı
için gerekli kalitede malzemeyi kullanır
ya da hile ile süsleyip vatandaşa sunar.
Bunun önüne de ancak işletmede çalışan
ve denetleme yetkisi olan uzman bir
veteriner hekim geçebilir. Bu yetkili de
devletin atamış olduğu veteriner hekim,
gıda mühendisi ya da ziraat mühendisidir.
Bu tür işletmelerde gıda niteliği taşımayan
ve gıda içerisinde kullanılması sakıncalı
olan kalitesiz etlerin, özellikle salam,
sosis, sucuk gibi şarküteri ürünlerinde
kullanıldığını görüyoruz. Hatta % 100 sığır
ya da dana eti diyerek başka hayvanların
etlerinin kullanıldığını biliyoruz ve bu
işletmelerin bu tür usulsüzlüklerden dolayı
sık sık ceza aldıklarına şahit oluyoruz.
Veteriner hekimlerin, işletmeler tarafından
zorlandığını ve baskı altında tutulduğunu
düşünüyor musunuz?
Günümüzde özellikle para kazanmanın
ve yaşamanın ne denli güç olduğu hepimiz
biliyoruz. Böyle bir dönemde insanlar
işlerini kaybetmemek adına bazen maalesef
olumsuz durumlara da göz yummak
zorunda kalabiliyor. Bu nedenle, veteriner
hekimin işletme ile ekonomik bağının
koparılması ve gerçekçi bir denetim
mekanizması düzenlenmesi gerekiyor.
KONU KANATLI
Veteriner Hekim
Mithat NAlça,
27 yıldır bölgede
serbest klinisyen
hekim olarak
mesleğini icra ediyor.
HATAY’DA HAYVANCILIK
Antakya’da genelde aile
işletmeciliği ön planda.
Elbette bu tür işletmelerin
de kendi çaplarında
problemleri oluyor. Son
yapılan değişikliklerle küçük
işletmelerin işi biraz zorlaştı;
gün geçtikçe profesyonel
işletmelerin yoğunluğu
artıyor ve küçük aile
işletmeleri bu durumdan
olumsuz etkileniyor. Bu
durumun ülke hayvancılığına
ve ekonomisine dolaylı
olarak kayıplar yaşatacağını
unutmamak gerekiyor.
Biz üreticilerin
ailelerinden
biri gibiyiz
Yetiştiricilerin sıkıntılarına
ortak oluyoruz, ekonomik
yetersizliklerini anlamaya
çalışıyoruz. Bu nedenle,
bizim de ödemelerde
problemler yaşadığımız
oluyor. Ancak, bu konuda
üreticiyi suçlayamıyorum;
yem fiyatlarının yüksekliği,
ürettikleri süte cüzi
fiyatlar verilmesi, hatta
bir senelik süt ücretlerini
alamamaları gibi handikaplar
yaşadıklarını biliyoruz. Bu
sorunları yaşamamak için
hayvancılık politikalarının
kesinlikle gözden geçirilmesi
gerektiğine inanıyorum.
İNFOVET 104-105
Yetiştiricilerin
ailelerinden biri gibiyiz
Hatay’da veteriner hekimler yetiştiricilerin ailelerinden
biri gibi ve Bu nedenle yaşadıkları ekonomik yetersizlikleri
ellerinden geldiğince anlamaya çalıştıklarını belirtiyorlar.
Veteriner Hekim Mithat Nalça,
1989 yılında Fırat Üniversitesi Veteriner
Fakültesi’nden mezun olduğundan beri, memleketi olan Antakya’da serbest veteriner hekim
olarak görev almakta.
olmak zorunda kalıyor. 27 yıldır bu bölgede
veteriner hekimlik mesleğini icra ediyorum,
yetiştiricilerin birçoğunun çocukları mesleğe
başladığımda yeni doğmuştu. Yani bu insanları
uzun yıllardır tanıyoruz ve veresiye konusunda
haksız olmadıklarını net bir şekilde görüyoruz.
En sık hangi hastalıklarla karşılaşıyorsunuz?
Türkiye genelinde olduğu gibi, burada da en
sık görülen hastalık şap hastalığı. İl Tarım Müdürlüğü’ndeki arkadaşlarımız ellerinden geldiğince aşılama ve benzer biyogüvenlik önlemlerini alıyorlar; ancak sınırda olan şehrimizde
hayvan giriş çıkışları kontrol altında olmadığı
için devamlı şap hastalığı ile karşılaşıyoruz.
Meslektaşlar arası dayanışma ne düzeyde?
Yetiştirici, sağlık ve beslenme gibi konularda
yeterince bilinçli mi?
Yeni mezun olacak meslektaşlarınıza, deneyimli
bir hekim olarak neler söyleyebilirsiniz?
Yetiştiricilerin tamamen bilinçli olduğunu
söylemek güç. Bilinç düzeyini de ekonomiye
bağlıyorum. Yetiştiricinin ekonomik anlamda
refahı yüksek olduğunda, aşısından dezenfektanına kadar hiçbir şeyini eksik etmek
istemiyor. Mesleki anlamda en büyük ortak
probleminiz veresiye ama dediğim gibi, öyle
İyi bir veteriner hekim olmak için öncelikle
deontoloji bilgisini tam anlamıyla anlamış olmaları gerekiyor. Ancak bu şekilde mesleklerini
onurlandırıp, yüksek seviyelere taşıyabilirler.
Bunun dışında meslektaşları ile yeni bilgiler ve
gelişmeler konusunda sürekli iletişim halinde
olmalarını tavsiye ederim.
Oda Başkanımız Yahya Hamurcu’nun da destekleri ile etik konulara uymaya ve kaynaşmaya
çalışıyoruz. Ancak her meslekte olduğu gibi
bizde de, veteriner fakültelerinin ve mezun olan
hekim sayısının artması ile birlikte sorunlar ve
aksaklıklar yaşanabiliyor.
GEZİ HATAY
Küçük işletmeler
koruma altına alınmalı
Küçük işletme yetiştiricilerine eğitimler verilmeli ve
profesyonel hayvancılığa entegrasyonu sağlanmalı. Çünkü bu
tarz işletmeler Hatay hayvancılığını ayakta tutan işletmeler.
Fırat Üniversitesi mezunu Veteriner
Hekim Faruk Otuzbir, 1990 yılındaki mezuniyetinden sonra, fakülte yıllarından beri hayali olan
serbest klinisyen hekimliğini icra etmiş. Tüm
yaşanan sorunlara rağmen bir daha olsa bir daha
hekimlik mesleğini seçeceğini söylüyor.
İşletmelerin yapısından bahsedebilir misiniz?
Bölgemizde daha çok küçük aile işletmeleri
var. Küçük aile işletmelerini mutlaka koruma
altına almak gerekiyor. Küçük işletme yetiştiricilerine eğitimler verilmeli ve profesyonel
hayvancılığa entegrasyonu sağlanmalı. Çünkü
bu tarz işletmeler Hatay hayvancılığını ayakta
tutan işletmeler; bir köyün tüm küçük çaplı
işletmelerini bir araya getirirseniz entegre bir
tesisin kapasitesi kadar ettiğini hesaba katmak
gerekiyor. Hatay Veteriner Hekimler Odası
olarak, sürü yönetimi, hayvan besleme, ayak
hastalıkları gibi konularda eğitim programları
düzenledik ve çok iyi geri dönüşler aldık. Bu
eğitimlerin devamının gelmesi gerekiyor. Aile
işletmelerinin yok olması istihdam sorununu
da beraberinde getirecektir.
En çok karşılaştığınız hastalıklar nelerdir?
Hatay, geçiş bölgesi içerisinde yer alıyor. 22
yıldır bu mesleği icra ediyorum ve ilk günden
bugüne hala şapla mücadele ediyoruz. Elbette,
son yıllarda Hatay Tarım İl Müdürlüğü’nün
aşılama programlarına verdiği özeni ve ciddiyeti de es geçmemek lazım. Bu çabalar sonuç
veriyor ve şap hastalığı korktuğumuz düzeyde
yayılım göstermiyor.
Meslektaşlar arasında dayanışma için neler
söyleyebilirsiniz, mesleki anlamda yaşadığınız
problemler var mı?
Bölgemiz meslek etiği konusunda iyi
düzeydedir. Birbirimizle istişarelerde sık sık
bulunuruz. Genç veteriner hekim arkadaşlarımıza desteklerimizi hiçbir zaman esirgemeyiz.
spot ilaç sorunu
Hatay’da da mevcut
Ben veteriner hekimler
odasında yıllarca, veteriner
ilaçlarını eczanelerin
satmaması gerektiğini
söyledim ve uzun süre bunun
mücadelesini verdim. Bunları,
eşim eczacı olmasına rağmen
savundum. Ama şimdiki
tabloya baktığım zaman, az
karla ilaç satmak ya da sıfır
kar ile ilaç satmak gibi bir
rekabet söz konusu. Elbette
her şey toz pembe değil. GMP
ile ilgili mevzuat değişiklikleri
ile birlikte bu sıkıntılarımızın
son bulacağını düşünüyorum.
Bunun dışında sorunlar mutlaka var.
Türkiye’nin genelinde, birliklerle ilgili
yaşanan sorunları biz de yaşıyoruz.
Örneğin, birliklerin sadece suni tohumlama üzerine çalışma yaptıklarını
düşünüyorum; ancak zaten tohumlama uygulamalarında hali hazırda
oturmuş bir sisteme sahibiz.
Veteriner hekimlik mesleğinin vardığı
noktayı nasıl yorumlarsınız?
Devletin son yıllarda yaptığı hekim
atamaları ile saha bir nebze olsun rahatladı. Mesleğe başladığımızda, muayene,
tohumlama, aşılama ücretleri daha
rantabl idi. Ama şu anda rekabetten
dolayı bir düşüş var. Yine de “bu mesleği yapmayı tavsiye eder misiniz?” diye
sorarsanız; “kesinlikle” derim.
Veteriner hekimler mesleki gelişmeleri
için yeterli desteği alıyor mu?
Veteriner Hekim
Faruk Otuzbir, aile
işletmelerinin yok
olmasının istihdam
sorununu beraberinde
getireceğini söylüyor.
Firmaların eğitim programları ve
toplantıları ile aslında bildiğimiz ama
bazı ayrıntılarını kaçırdığımız konularda kendimizi geliştirme fırsatı buluyoruz. Aynı zamanda il meslek odalarının
düzenlediği meslek içi eğitimlerin de
yapılmasının önemi var.
Veteriner Hekim
Bedi Eskiocak, yeni
mezun olacak meslektaş
adaylarına meslekleri
konusunda hassas
olmalarını tavsiye ediyor.
VERESİYE VE ECZANE
CİDDİ BİR SORUN
Meslek etiğine ve
ülke sorunlarına
duyarlı olmak şart
Hatay’da serbest klinisyenlik yapan veteriner hekimler,
sınırdaki kontrolsüz hayvan geçişleri nedeni ile şap hastalığı
ile karşılaşmadıkları bir ay olmadığını söylüyor.
Veteriner Hekim Bedi Eskiocak, 1990
yılı Ankara Üniversitesi mezunu bir serbest
klinisyen hekim. Meslekte 26. yılını tamamlayan deneyimli hekim, bu yıllar içerisinde
yetiştiricileri bilinçlendirme konusunda ciddi
mücadeleler verdiklerini belirtiyor.
şap aşısı yapıyor ama kontrolsüz geçişlerle
farklı suşlar da devamlı karşımıza çıkıyor.
Sınırdan günde kaç hayvan girdiğini resmi
olarak ispatlamak mümkün değil ama sahada
bulunduğumuz için günde ortalama 100-150
hayvan girdiğini söyleyebilirim.
Verim özelliklerine göre ağırlıklı olarak hangi
tür hayvanlar yetiştiriliyor?
Hataylı üreticiler, hayvan yetiştiriciliği
konusunda yeterince bilinçli mi?
Hatay’da kombine hayvancılık söz konusu;
sütçülük de var besicilik de. Bunun yanı sıra
Reyhanlı bölgesinde küçükbaş hayvancılık
yapılıyor. Yayladağı taraflarında ise keçi yetiştiriciliği söz konusu. Ancak Antakya merkez,
Samandağ ve İskenderun bölgelerinde ağırlıklı
olarak büyükbaş et ve süt işletmeleri mevcut.
Meslekte 26. yılım ve ilk dönemler ciddi
zorluklar yaşadık; “suni tohumlamadan doğan
dana kurban olur mu” sorusuyla bile karşılaştık. Bunları aşmak zordu ama büyük çabalarla
halkın bilinçlenmesine yardımcı olduk. Artık
veteriner hekimlere daha çok güveniyorlar,
önerilerimizi dikkate alıyorlar. Bu anlamda yetiştirici ile diyaloğumuz oldukça iyi diyebilirim.
Bölgeye spesifik hastalıklar var mı?
Maalesef, son 10 yıldır şap görmediğimiz ay
olmadı. Bunun nedeni de sınırlardaki kontrolsüzlük. Özellikle Suriye sınırından kontrolsüz
geçişler bölgemizde şap vakalarının artışına
neden oluyor. Tarım Bakanlığı düzenli olarak
İNFOVET 108-109
Bölgede mesleki dayanışma nasıl?
Bölgemizdeki mesleki dayanışmadan ve duyarlılıktan memnunum. Sahadaki bütün serbest
veteriner hekim arkadaşların meslek etiğine uyan,
hassas insanlar olduğunu düşünüyorum. 
Vatandaşın veresiye
yapmasına neden olan
ekonomik yetersizlik
veresiyeden daha büyük
bir sorun. Diğer bir
sorun mevzuatlar ile
devletin ruhsatlı klinisyen
hekimlere yaptığı baskılar.
Usulsüzlükleri il meslek
odalarının tespit etmesini
beklemek hata. Oda
yetkililerini meslektaşları ile
karşı karşıya getirmek doğru
değil. İşi titizlikle yürütmesi
gereken merci bakanlıktır.
Bunun dışında bölgemizde
eczanelerle de ilgili sıkıntılar
yaşıyoruz. Bizler kliniğe giren
her ilacın çıkışını reçete
ile yapmak zorundayken,
eczanelerde böyle bir
yükümlülük yok. Bu noktada,
Bakanlığa çok iş düşüyor.
DUYARLI VE HASSAS
OLMAK BAŞARININ
İLK ADIMIDIR
Mezun olacak arkadaşlar,
iyi bir hekim olmak için,
öncelikle iyi insan olmak
zorundalar. Çalışacakları
bölgenin meslek odasına
derhal üye olmalılar;
meslek etiğine karşı
duyarlı ve hassas olmaları
gerekli. Yaşadığı toplumun
sorunlarına kayıtsız bir
bireyin hiçbir alanda başarılı
olacağına inanmıyorum.
KANATLI ETKİNLİK
HasTavuk A.Ş.’nin tesislerinin
bulunduğu bölgelerde, kırsal
kesimlerde yaşayan okul çocuklarına
yönelik yıllardır gerçekleştirdiği
kültürel ve sosyal etkinlikler bu yıl
da devam etti. Gerçekleştirilen bu
etkinlikler çerçevesinde sömestr
programında, üç farklı lokasyonda
farklı farklı organizasyonlar hayata
geçirildi. Bu yıl, 1 Şubat 2016’da
Bursa’da, 3 Şubat 2016’da EskişehirSivrihisar’da, 5 Şubat 2016’da
Balıkesir-Susurluk’ta gerçekleştirilen
sömestr programlarına yaklaşık 1500
çocuk katıldı. Bursa bölgesindeki
çocuklar, As Merkez Avşar
sinemalarında “İyi Bir Dinazor”
filmine, Sivrihisar’daki çocuklar ve
Susurluk’taki çocuklar ise Biber’de
ajansın hazırladığı organizasyonlara
katıldılar. Ajans tarafından
hazırlanan bu keyifli organizasyonun
ilk bölümünde sahne alan Hacivat
(Hüseyin Bağlar) ve Karagöz (Veysel
Kamış) perde oyununun ardından
gerçekleştirilen canlı performans
gösterisi tek kelimeyle muhteşemdi.
Gösteri boyunca katılımcı çocuklara
sosyal ve kültürel içerikli mesajlar
verilmesi eksik edilmedi.
Etkinlik sonunda çocuklar Hep bir
ağızdan Barış Manço şarkıları söyledi
ve Hastavuk
Salondaki tüm
yetkilileri
katılımcı çocuklar
çocuklara eşlik
sahneye çıkarılarak
ettiler. 
yarışmacı oldu.
İNFOVET 110-111
Hastavuk’tan çocuklara
karne hediyesi
Yatırımlarıyla her daim insana ve yaşama hizmet eden Hastavuk,
çocuklar konusundaki hassasiyeti doğrultusunda hazırladığı
sömestr etkinliği ile onların güzel bir gün geçirmelerine ön ayak oldu.
Renkli ve eğlenceli
anlar yaşandı
Hastavuk A.Ş. tarafından
gerçekleştirilen etkinliğin
ikinci bölümünde fiziki
görüntüsü ve ses tonuyla
rahmetli Barış Manço’ya
benzeyen Alper Dinçer
tarafından efsanevi program
“Adam Olacak Çocuk”
yarışması yapıldı. Salondaki
tüm çocuklar sahneye
çıkarılarak yarışmacı
oldu. Çocukların sorulara
verdikleri cevaplar renkli
ve eğlenceli bir atmosfer
oluşturdu. Etkinlik sonunda
çocukların neşeli ve
mutlu bir gün geçirdikleri
gözlerinden okunuyordu.
GÜNCEL
Üretimi engelleyen
tüketiciye yansımayan
et ithalatı
Et arzını ithalatla arttırmayı ve yine fiyatları ithalatla
düşürmeyi amaçlayan bir politika ile üretimin ve tüketimin
arttırılması ve fiyatların düşürülmesi mümkün değildir.
Yazı: Talat Gözet Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı
Ülkemiz nüfusunun büyük çoğunluğu
gençler ve çocuklardan oluşturmaktadır. Bu
nedenle, kırmızı et, toplumumuzun sağlıklı gelişimi açısından stratejik öneme sahiptir. Ancak;
ülkemizde kırmızı et tüketimi 14-16 kg gibi çok
düşük seviyelerdedir. Gelişmiş ülkelerde bu
rakamlar 4-5 katı seviyelerindedir. Ülkemizin
bu durumda olmasının iki sebebi var. Birincisi; maliyetlerin yüksekliği, diğeri de üretimin
yetersizliğidir. Türk Veteriner Hekimleri Birliği
olarak, sürdürülebilir bir hayvancılık politikası
oluşturulması konusunda yıllardır uyarılarımızı
yapıyoruz. Ancak; Et arzını ithalatla arttırmayı
ve yine fiyatları ithalatla düşürmeyi amaçlayan
bir politika ile üretimin ve tüketimin arttırılması
ve fiyatların düşürülmesi mümkün değildir.
Ve bunun sonucu, kırmızı et piyasasında, yerli
üretimin payı her geçen gün azalmaktadır.
Desteklerin büyük çoğunluğu hayvansal
üretime tahsis edilmeli
Hayvan ve hayvansal ürünlerle ilgili her türlü
ithalat, yerli üreticiyi olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle de et ithalatı, üreticimiz
açısından çok büyük oranda haksız rekabet
ortamı yaratmaktadır. İthal edilen etin mikta-
İNFOVET 112-113
rından ziyade, yetkililerinin et ithalatının yapılacağı ile ilgili beyanlarının psikolojik etkisi
ile piyasa istikrarı üretici aleyhine bozulmaktadır. Bunun sonucu üretici büyük kayıplar
yaşamakta ve üretimden uzaklaşarak başka
sektörlere yönelmekte ve yılların yatırımları
heba olmaktadır. Yıllardan
TVHB Konsey Başkanı
beri yapılan et ithalatı ile tüTalat Gözet, küçükbaş
ketici lehine de bir yansıma
hayvancılığın özel
olarak ele alınması
olmadığı gibi sonuçta diğer
gerektiğini belirtti.
ülkelerin yetiştiricisi ve yine
spekülatörler kazanmıştır.
Her sektörde olduğu gibi hayvancılık sektöründe de maliyet faktörü, bilgi ve teknoloji
faktörü büyük önem taşımaktadır. Hayvansal
üretim, bitkisel üretime göre daha yüksek maliyet ve daha fazla emek gerektiren bir alandır.
Bu nedenle, gelişmiş dünya ülkeleri, bir devlet
politikası olarak, hem kullanılabilir tarım
alanlarının, hem de tarıma ayrılan desteklerin büyük çoğunluğunu hayvansal üretime
tahsis etmektedirler. Oysa ülkemizde son
yıllara kadar hayvancılık desteklerinin tarım
destekleri içindeki payı % 5-6 seviyelerindeydi,
son yıllarda bu oran % 20’lere yükseltilmesine
rağmen bununda direk üreticiye yansımadığını
uygulamalarda görmekteyiz. Bu oran % 45-50
seviyelerine yükseltilmelidir. Yine gelişmiş
ülkelerde kullanılabilir tarım alanlarının en az
% 50’si hayvansal üretime ayrılırken, ülkemizde bakımsız meralarımızla birlikte bu oran %
20-25 seviyesindedir. Bu haliyle Türkiye’deki
hayvansal üretimin arttırılması ve sürdürülebilir olması, dünya pazarları ile rekabet etmesi
mümkün değildir. Özellikle verimsiz olan meralarımızı en iyi şekilde değerlendirecek olan
küçükbaş hayvancılık özel olarak ele alınmalı
ve yeniden canlandırılmalıdır. 
Ülkemizde, elverişli şartların
da olmasına rağmen
hayvancılık sektörü istikrarlı
ve sürdürülebilir bir yapıya
kavuşturulamamıştır.
Dünyada gelişmiş 10
ekonomi içine girmeyi
hedefleyen ülkemizin,
kendine yeterli hayvansal
protein üretmeden, bu
ekonomik gelişmeyi
gerçekleştirmesi mümkün
değildir. Bunun için,
hayvancılığımızı dünya
pazarlarında rekabet edebilir
güce kavuşturmamız gerekir.
Türkiye hayvancılığının
sorunlarının ithalatla ve günü
birlik popülist kararlarla
çözülmesi mümkün değildir.
Öncelikli olarak sözü edilen
sorunları içine alan uzun
vadeli ve akılcı devlet
politikaları oluşturulmalı
ve bu politikalar kararlılıkla
uygulanmaya konmalıdır.
Tek çözüm budur.
Sektörün en
büyük öğrenci
sempozyumu
başlıyor
Heyecanla beklenen VetAnka
sempozyumuna Türkiye’nin dört bir
yanındaki veteriner fakültelerinden
öğrencilerin katılımını bekleyen
VetAnka, herkesi faydalanması için
bu sempozyuma davet ediyor.
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğrenci Topluluğu VetAnka tarafından;
Türk Veteriner Hekimleri Birliği öncülüğünde
ve Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi
desteğiyle 9-12 Mart 2016 tarihleri arasında
Ankara’da; Satı Baran Konferans Salonu’nda
sektörün en büyük öğrenci organizasyonu
VetAnka Kariyer Günleri ve Sektörle Buluşma
Sempozyumu’nun üçüncüsü düzenlenecek.
Önceki sempozyumlarda adından söz ettiren
VetAnka, bu dönem de çok iddialı geliyor.
VetAnka, sektörün birçok değerli ve saygın
isimlerinin katılımıyla yeniden öğrencileri
sektörle buluşturacak.
Birçok farklı konuya değinilecek
“Sığırcılık sektöründe geleceğin veteriner
hekimleri”, “Türkiye’de çiftlik hekimi olmak”,
“niçin pet klinisyeni olmalıyım?”, “su ürünleri
veteriner hekiminin meslek serüveni” gibi başlıklarla öğrencilere alan konuları anlatılacak.
Bunun yanında, “sahanın veteriner hekimlerden beklentileri üzerine; ne istiyor bu yetiştiriciler veteriner hekimlerden?”, “yumurta üreticilerinin veteriner hekimlerden beklentileri”
ve dışarıdan bir göz ile farkındalık oluşturacak
İNFOVET 114-115
olan, “biri bize farklı bakıyor” başlıkları da anlatılacak. Öğrencilerin gelecek telaşı ve planlarını
şekillendirmek için “veteriner hekimliğinde
yurtdışı olanakları”, “büyükbaş hayvancılık
işletmelerinde kadın veteriner hekimlerinin
rolü ve geleceği”, “klinik açmak gerekenler
ve zorluklar”, “mezuniyet sonrası TÜBİTAK
bursları”, “yeni açılan veteriner fakültelerinde akademik kariyer olanakları”, “mezuniyet
sonrası hayvancılık alanındaki devlet desteklemeleri”, “veteriner hekimler ve Türkiye mama
sektörü kariyer planlaması”, “ilaç sektöründe
‘’y’’ kuşağı ve pazarlama”, “veteriner ilaç sektöründe kariyer basamakları”, “mezuniyet öncesi
ve sonrası kariyer planlama süreci“ ve “yol haritası” konuları öğrencileri beklemekte.
Ayrıca veteriner hekim adaylarını ilgilendiren diğer konulardan “veteriner hekimlerin
mezuniyet sonrası oda ile ilişkileri”, “veteriner
hekimliğinde farkındalık”, “sahada etik olmayan uygulamaların meslek odalarına yansıması” ve “her insan için
önemli bir gereksinim olan
VetAnka Kariyer Günleri
ve Sektörle Buluşma
insan ilişkilerinde etkileSempozyumu’nun
me gücü” konu başlıkları
üçüncüsü
anlatılacak. 
düzenlenecek.
Sempozyumlarda adından
söz ettiren VetAnka, bu
dönem de çok iddialı VE
sektörün değerli ve saygın
isimlerinin katılımıyla
yeniden öğrencileri
sektörle buluşturacak.
SÖYLEŞİ
Türkiye hayvancılığı darboğazda
Genel seçimler öncesinde, birinci sınıf mera alanlarına yönelik yapılan yönetmelik
değişikliği, her geçen gün artan kırmızı et fiyatlarının daha da yükselmesine neden olacaktır.
Yazı: Veteriner Hekim Yahya Hamurcu Hatay Veteriner Hekimler Odası Başkanı
BU YÖNETMELİĞİN
YÜRÜRLÜĞE KONULMASI
KABUL EDİLİR DEĞİL
Kırsal alanda yapılan
hayvancılığın olmazsa
olmazı olan meralar yıllardan
bu yana ıslah ve kontrol
edilmemiş, birçok yerde
köyün ağasına, muhtarına
ya da köyün uyanıkları
tarafından işgal edilmiş
vaziyette bile zorda olan
hayvan üreticisinin imdadına
yetişmiştir. Hayvancılığın
gelişmesi adına birçok
proje üstünde çalışan ve
destekleyen Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı’nın
böyle bir yönetmeliğe imza
atması, yürürlüğe koyması
kabul edilemez.
Genel seçimlerin hemen arifesinde Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye’deki
hayvancılığı yok etmeye yönelik önemli bir
yönetmelik değişikliğine gidildi. 30 Ekim
2015 tarih ve 29517 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Mera Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik’e göre bundan
sonra “birinci sınıf mera alanlarına 20 yıllık
ot gelirini yatıran kişiler istediği binayı
yapabilecek”. Akıllara durgunluk veren bu
yönetim anlayışıyla hayvancılık bir kez daha
baltalanmaya çalışılmaktadır.
Tarih tekerrürden ibarettir
Yönetmelik değişikliği ile zaten zor günler yaşamakta olan büyükbaş ve küçükbaş
İNFOVET 116-117
hayvan yetiştiriciliğine tıpkı 1950’li yıllardaki gibi çok büyük darbe vuracaktır. 1950’li
yıllara gelinceye kadar 44 milyon hektar
olan mera alanları alınan kararlarla siyasi
taraftarları mutlu etmek üzere çıkarılan yasa
ve yönetmeliklerle, adeta talan edilmiş ve
bu gün mera alanları toplamı 14 milyon hektara düşmüştür. Kalan mera alanları da son
çıkan yönetmelikle yeniden talan edilecek.
Yetiştirici zaten zor durumdayken bu
darbeyle iyice yok olmaya mahkum kalacak.
1950’li yıllarda da
Amerikan kredisi ile
1950’li yıllarda 44
milyor hektar olan
Türkiye’ye gelen trakmera alanları, bugün
törler sayesinde bitkisel
14 milyon hektara
üretim artırılmış, ancak
düşmüştür.
yanlış politikalar nedeniyle meralar da bitkisel üretime tahsis edilmiş ve hayvancılığın
canına ot tıkılmaya çalışılmıştır. Aynı şekilde meralar tahrip edilince kırmızı et fiyatları
yükselmiş ve dönemin hükümeti çareyi
yine ithal ette bulunmuştu. Böylece kırmızı
et ithalatı Cumhuriyet tarihinde ilk defa 30
Nisan 1958 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
2010 yılına gelindiğinde ise Cumhuriyet
tarihinde kurbanlık hayvanlar bile ithal edilmeye başlanmıştır. Sonuç olarak gıda fiyatlarının artışına en büyük sebep olan hayvan
besleme maliyetindeki artış mera alanları
olmadan çözümlenemez. Bu sebeple yapılan
bu yönetmelik değişikliği daha fazla tahribata
yol açmadan iptal edilmelidir. 
Ruminant diyetindeki öncelikli hedefler,
iyi korunmuş ve stabil bir rumen ortamı
sağlamak ile birlikte, yeterli ve uygun besin
maddelerinin rasyona katılması olmalıdır.
Aynı zamanda, doğru besleme stratejilerinin
geliştirilmesi de, canlı hayvan endüstrisinde,
arz- talep oranının ve maliyet faturalarının
yükselmesi konusunda ve et-süt üretim
hedeflerine ulaşmada elzem bir konu halini
almıştır. Bu stratejiler dışında, bilindiği üzere,
beslenme etkinliğinin geliştirilmesi de, besin
maliyetini arttıran konulardan biridir. Bu
nedenle, rumen verimliliğini arttırmak için
düzenlenen herhangi bir besleme programı,
bu ayrıntılar göz önünde bulundurularak;
uygun ve sabit bir rumen ortamı sağlanıp, aynı
zamanda rumen mikroorganizmalarının da
işlevini sürdürebileceği bir ortamı yaratmak
şeklinde olmalıdır.
Bu konularda sağlanabilecek bir istikrar,
rumendeki işleyişin anahtarı olan lif sindiren
mikroorganizmaların çoğalmalarını ve işlevli
hale gelmelerini de beraberinde getirecektir. Bu
lif bakteriler, nötre yakın olan bir pH aralığında
aktiftirler; bu nedenle rumen pH’ını bu
aralıkta tutmak önemlidir. Anaerobik ortamın
ihtiyaç duyduğu, sadece
bu mikroorganizmaların
Stabil bir rumen
ortamı endüstride,
çoğalmasının engellenmesi
et ve süt üretim
değildir. Aynı zamanda
hedeflerine ulaşmada
gerekli olan, fakat
elzem bir hal almıştır.
diyet
stratejileri
Rumen sıklıkla ineğin “güç merkezi”
olarak nitelendirilir ve inek,
enerji ihtiyacının dörtte üçünü
buradan sağlar. Dengeli bir rumen
ortamı, ruminantın performansı ve
sağlığı için kritik bir konudur.
BÜYÜKBAŞ BESLENME
I00
gram
SÜTÜN litreSİNde olması
gereken ham protein
ortamda bulunmasını daha az arzu ettiğimiz
mikroorganizmaların da gelişimlerinin ve
aktivitelerinin azaltılmasına ihtiyaç duyar.
Bir başka konu olan uçucu yağ asitleri de,
ruminantların başlıca enerji kaynağıdır ve
üretimleri, hayvanın yemden randımanlı bir
şekilde yararlanmasıyla yakından ilişkilidir.
Uçucu yağ asitleri, rumen duvarı boyunca
besinin, kana geçişi görevini üstlenir. Bir diğer
görevi ise, sabit ve sindirim için en uygun rumen
pH’ını sağlayarak, kendi emilimlerini de artıracak
koşulları sağlamış olup, asidoz riskini azaltmaktır.
açtığı, bunun da kalın bağırsakta bakteriyel
bozulmaya neden olduğu gözlenmiştir. Buna
ek olarak, düşük rumen pH’ının, rumen
epitel yüzeyinde bozulmalar şekillendirip,
bahsettiğimiz bakteriyel bozulma sonucu
açığa çıkan zararlı bileşiklerin pasif
transferine de neden olduğu bilinmektedir.
Bu transferin, sadece hayvan üzerine
olumsuz etkileri yoktur; besinlerin ve açığa
çıkan enerjinin, immun yanıtın oluşmasına
harcanmasına da sebebiyet vermektedir.
ETKİLİ DİYET STRATEJİLERİ
Rumen faaliyetlerinin immunite
üzerine etkileri
Rumenin, besinden yararlanma
ve enerji üretimi görevleri yanında,
hayvanın bağışıklık sistemi üzerine de
düzenleyici etkileri olduğu bilinmektedir.
Örneğin; doğru dengelenmiş beslenme
programlarının, parazit yükünü azalttığı,
plazma immünoglobulinlerini (antikorlar)
arttırdığı gözlenmiştir. Tersine, kötü
dengelenmiş rasyonların, yararlı bakterilerin
mikrobiyal popülasyonunu değiştirip, gram
negatif bakterilerin de içinde bulunduğu,
zararlı mikroorganizmalara yaşam alanı
sunan bir rumen ortamı oluşmasına yol
İNFOVET 120-121
Rumen sağlığını ve fonksiyonunu artırma
çalışmaları adına, belirli besin içerikleri
kullanılarak, birbirinden farklı olan bazı diyet
stratejileri incelenmiştir. Örneğin; sınırlı,
fakat yüksek enerjiyle beslenmesi gereken
düvelerde, diyet stratejieri geliştirmek etkili
bir yol olarak görülüyor. Yaklaşık 340 kg
ağırlığında, 14,5 aylık bir Holstein düvesi, kendi
vücut ağırlığının yüzde 1,25, 1,5, 1,75 ve 2,0’i
oranında yüksek enerjili yem ile beslenmiştir.
Bu hayvanlar, maksimum kendi vücut
ağrılıklarının 1,25’i oranında
Yüksek enerjili yem
yüksek enerjili yem
maddelerinin bilinçsiz
maddesi içeren rasyondan
kullanımı ekonomik
yararlanabilmişlerdir.
kayıplara yol açabilir.
Hayvanlara, kuru
dönemden laktasyon
dönemine geçiş aşaması
boyunca, bol nişastalı
(tahıllı) rasyonlara
adapte olmaları için
zaman verilmelidir.
BÜYÜKBAŞ BESLENME
Rumen fonksiyonlarını arttırmak için, günümüzde
de kullanımı yaygın olarak kabul görmüş,
pH düşüşünü engelleyen maya ve probiyotik
gibi“doğal katkı” maddeleri tercih edilmektedir.
Bu örnekte, düvenin, kendi vücut ağırlığının
1,25’i oranından daha yüksek bir oranda
yüksek enerjili yem maddesi içeren rasyonla
beslenmesinin maliyeti gereksiz yere artıracağı
görülmektedir. Enerjiden zengin diyetler,
kuru dönemden laktasyon dönemine geçiş
aşamasındaki süt ineklerine, azalmış kuru
madde alımını telafi etmek için dengeli bir
şekilde verilebilir. Genellikle bu diyetler,
yüksek nişasta ihtiva ederler ve hızla düşen
rumen pH’ı ve kalın bağırsakta başlayan
bakteriyel bozulmalar nedeniyle, rumen
stabilitesi açısından risklidirler. Bunun
yanında, hayvanlara, bu dönem boyunca, bol
nişastalı (tahıllı) rasyonlara adapte olmaları
için zaman verilmelidir. Tüm bunlara ek
olarak, kolay parçalanabilir (mayalanabilir)
nişastaların ve liflerin rasyonda kullanımı da
sindirilebilirliği arttıracaktır.
İNFOVET 122-123
Lif sindirimini kolaylaştıran katkı maddeleri
Tampon, maya, bitki özleri, enzimler ve
doymamış yağ asitleri gibi yem katkı maddelerinin
ve spesifik yem içeriklerinin kullanılması,
diyet stratejileri açısından önemlidir. Örneğin;
tamponlar, rumen fonksiyonlarının arttırmak ve
olası pH düşüklüklerine müdahale etmek için
uzun yıllardır rasyonlarda kullanılmaktadırlar.
Tamponların en yaygın örneği bikarbonatlardır.
Ancak biz, günümüzde kullanımı kabul görmüş,
pH düşüşünü engelleyen, daha ‘doğal’ katkı
maddelerine değineceğiz.
Maya ve probiyotikler: Lactobacillus türleri
gibi probiyotikler lif sindirimini artırmak ve
rumen ortamını stabilize
etmek için, sığır diyetlerine
Bitki özlerinin avantajları
yanında, asidoz
daha sıklıkla dahil edilen
riskini arttırabileceği
katkı maddeleridir. Maya
de göz önünde
hücreleri, mideye yeni
bulundurulmalıdır.
Mikrobiyal proteinler,
maliyeti en fazla olan protein
kaynakları olarak kabul
edilirler. Ana neden, süt
ve et aminoasit profiline
en fazla benzeyen kaynak
olmasıdır. Buna göre, rumen
mikroorganizmalarının
sürekli devam eden nitrojen
arzı ve bu nitrojenden elde
edeceği enerji, daha yüksek
rumen verimliği sayesinde,
daha fazla miktarda
mikrobiyal protein üretimi ile
sonuçlanacaktır.
Pratikte, laktasyondaki
bir ineğin rasyonu için
konuşuyor olursak, üretilen
sütün herbir litresinde
100 gr ham protein olması
hedeflenmelidir. Tüm
bunların yanında, rasyonda
aşırıya kaçılmış proteinin,
doğurganlık üzerinde ve
hayvan sağlığı üzerine
etkilerinin yanı sıra, üretici
firmanın da nihai kar-zarar
hanesinde değişikliklere yol
açacağı unutulmamalıdır.
BÜYÜKBAŞ BESLENME
RUMEN, VERİMLİLİK
ANAHTARINI ELİNDE
TUTUYOR
Protein, rasyonunun maliyetini yükselten en önemli
unsurdur. yemdeki Azotun verimli kullanımına
yönelik stratejiler geliştirmek, işletmeler açısından
diyet maliyetini azaltmaya yardımcı olacaktır.
inmiş besin parçalarına bağlanma eğilimi
gösterir. Bu eğilimin, rumendeki oksijenin
de aynı besin parçalarına bağlanmasından
kaynaklandığı tahmin edilmektedir.
Saccharomyces cerevisiae’nın geliştirilmiş
birçok suşu, ruminant diyetlerinde kullanılan
ana mayadır. Aynı zamanda, canlı mayalar,
peptitler gibi, laktatın ortamdan uzaklaşmasını
sağlayan, laktat kullanan bakteriler gibi, rumen
metabolizmasında kullanılabilen fonksiyonel
bileşikler de üretebilirler.
Eksojen fibrolitik enzimler: Lif sindirimini
arttırmak konusunda ümit verici sonuçlar
vermektedir, fakat kesin sonuçlarını söyleyebilmek
için daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Bitki özleri: Son zamanlarda en çok ilgi
çeken konu olmaya başlamıştır. Tanninler ve
saponinler, incelenen iki ana grup başlığıdır.
Bu iki ana grup, rumendeki protein yıkılımını
azaltacak ve ince bağırsakta doğrudan
sindirim ve emilimi sağlayacak maddeleri
İNFOVET 124-125
içermektedirler. Ancak her ikisinin de, rumen
fonksiyonları üzerindeki diğer bazı yönlere
negatif etkileri var olduğu düşünülmektedir.
Tüm bunlar da, bitki özlerinin asidoz riskini
arttırabileceği anlamına gelmektedir.
Uçucu yağ asitleri: Yapılan birçok çalışmada
umut vadetmektedir. Ancak bitki özlerinde
olduğu gibi, bazı bakteriler üzerindeki negatif
etkileri araştırmacıları hala düşündürtmektedir.
Uçucu yağ asitleri, genel etkileri açısından
bakılırsa, rumendeki protein ve nişasta
parçalanmasını azaltmakta, fakat yüksek
ihtimalle rumen sıvı içeriğinin kimyasal doğasını
da bozmaktadır. Yüksek oranda doymamış yağ
asitlerinin de, rumendeki lif fermantasyonu
üzerine olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir.
Buna rağmen enterik
metan üretimini azaltma
Gereğinden yüksek
enerjili yem maddesi
konusundaki pozitif
içeren rasyonlarla
etkilerinden dolayı da
besleme, maliyeti
oldukça ilgi görmektedir. 
gereksiz artıracaktır.
Diyet, rumen fonksiyonu
üzerinde en güçlü olumlu
etkiyi oluşturan unsurdur,
fakat bunun kadar hatırı
sayılır derecede önemli
olan bir diğer önemli nokta,
rumendeki mikrobiyal
komünlerin, özellikle de
rumen duvarı ile ilişkili
olan mikroorganizmaların
ortak bir profilde olmasını
sağlayacak olan hayvan
varyasyonudur. Çünkü farklı
hayvan ırklarının, enerji
ve besin parçalanmasına
öncülük eden immun
yanıtı verme şekilleri ve
kapasiteleri birbirinden
farklıdır. Çiftliklerde, bu
hayvan varyasyonunu en az
indirecek çok az insan vardır.
Her durumda, etkin işleyen
bir rumen, sağlıklı ve üretken
bir hayvan anlamına gelir.
Rumenin, besinden
yararlanma ve enerji
üretimi görevleri yanında,
hayvanın bağışıklık sistemi
üzerinde de düzenleyici
etkileri olduğu
bilinmektedir.
GÜNCEL
Devlet desteği ve yol
göstericiliği önemli
2015’ten 2016’ya
hayvancılığın durumu
2015’ten devreden iki bulaşıcı hastalık bize hayvan hareketlerinin önemini
bir kez daha hatırlattı. Büyüklerde hayvan kayıpları fazla olmamakla
birlikte, özellikle şap hastalığından dolayı buzağı kayıplarımız oldu.
Yazı: Tahir S. Yavuz EgeVet Genel MüdürÜ
Hayvancılık sektörümüz 2015’ten 2016’ya
bazı problemlerle girdi. Başlıca problemleri
sayarsak; Şap Hastalığı, basının Afrika Hastalığı
adını verdiği LSD (Sığır Çiçek Hastalığı, Sığırların Nodüler Ekzantemi) ülke çapında yayıldı.
Diğer iki konu ise çiğ süt fazlalığı, kırmızı et
kıtlığı. Ülkemizin daha önce tanışmadığı ANEP 84 tipi NEPAL ŞAPI zaten kaybettiğimiz
buzağıların kaybını arttırdı. Bu arada büyük sığırlardan kayıplar olduğu gibi, ekonomik kayıplara da neden oldu. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanımız Sayın Çelik; Karacabey’deki bir ödül
töreninde yaptığı konuşmada çiğ süt arzında
fazlalık olduğunu söyledi. Çiğ süt fiyatları,
bilindiği gibi, artmadı. Arz-talep dengesi arz yönünde bozulmuştur. Çiğ süt fiyatları Ulusal Süt
Konseyinde (USK) belirleniyor. USK içinde piyasanın tüm oyuncuları temsil ediliyor. Aslına
bakarsak; çiğ süt fiyatlarını “piyasa” belirliyor.
Ne yazık ki; çiğ süt fiyatları dalgalı bir seyir izlemektedir. Süt üreten çiftlikler kötü günlerde
ayakta kalabilmenin, varlıklarını sürdürebilmenin derdine düşmüşlerdir. Ancak; yem ve süt
fiyatları üreticinin doğrudan doğruya elinde
olmayan iki önemli konudur. Bu kötü manzara
zaman zaman karşımıza çıkmaktadır.
İNFOVET 126-127
Bu yıl ne olacağını hep birlikte göreceğiz
Süt fiyatlarının tatmin edici seviyede olması,
tabii, en çok istenen durumdur. Ama; böyle
olmadığını, yem /süt paritesinin bazı dönemler
bozulduğunu biliyoruz. Ayakta kalabilmek,
özellikle böylesi kriz dönemlerinde varlık sürdürebilmek için süt/yem dışındaki konulara da
önem vermek şarttır. Süt sığırcılığında kaybetmeyen kazanır. Diğer konu ise; kırmızı et kıtlığıdır. Geçen yıl canlı hayvan ve bir miktar et ithal
edildi. Bu yıl ne olacağını hep birlikte göreceğiz.
Geçen yıl ithal edilen besilik danalar sayesinde bir
Süt, döl ve buzağı
kayıplarının önlemede
süre durumu yönetebiliriz.
başarıya ulaşmak
Kalıcı çözüm için bir şeyler
için ayrıntılara dikkat
yapmak gerekecektir. 
edilmesi gerekir.
Kesinlikle et tedarik
zincirinde besiye uygun
dana yetiştiren “cow and
calf=inek, buzağı” metodu
desteklenmelidir. Zincirin
eksik halkası budur. Fakat
devletin yol göstericiliği
ile destekleri olmadan bu
yönde atılım olmaz. Süt
hayvancılığının “süt” geliri
vardır. Ayrıca; devlet sütün
her kilogramı için destek
vermektedir. İnek-buzağı
işletmesi yapmayı düşünen
biri için her ikisi de eksiktir.
Bu yöntemde sütü buzağı
içer. Et olur. Süt satmadığı
için bu işletmeye devletin
“süt primi” yardımı da yoktur.
Bu durum girişimcilere
cesaret vermemektedir.
Girişimcileri yüreklendirecek
bir destek sistemi olsa
karkas ağırlık ortalamamız
yükselecek, et tedarik
zincirimiz tamamlanacak,
yediği yemi ete çeviren
danalarımız olacaktır.
her şey başlamakla
olur. Aynı işler, aynı
şekilde yapılırsa, hep aynı
sonuçlar alınır. Doğru
kararlar alınıp, adımlar
atılırsa ileride işlerin
düzelmesi için umut vardır.

Benzer belgeler

notlar - Infovet Dergi

notlar - Infovet Dergi Prof. Dr. Şakir Doğan Tuncer Prof. Dr. U. Tansel Şireli Prof. Dr. Ahmet Ergün Prof. Dr. Sezgin Şentürk Prof. Dr. Erol Şengör Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Pr...

Detaylı

notlAr - Infovet Dergi

notlAr - Infovet Dergi gösteren serbest klinisyen veteriner hekimlerimizi ziyaret etmemek olmazdı. Tüm bunların yanı sıra her ay olduğu gibi bu ay da dergimizde, sektördeki önemli organizasyonlara, gelecek etkinliklere v...

Detaylı

Sürdürülebilirlik, kanatlı SektÖrü için ne ifade eder?

Sürdürülebilirlik, kanatlı SektÖrü için ne ifade eder? Prof. DR. AHMET ERGÜN Prof. Dr. Sezgin Şentürk PROF. DR. EROL ŞENGÖR Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Prof. Dr. Necmettin Ceylan Prof. Dr. Doğa Temizsoylu Doç. ...

Detaylı