Kenan Sofuoğlu

Transkript

Kenan Sofuoğlu
263
AYLIK HAVACILIK DERGİSİ
2146-6394
EKİM 2013 YIL:22 www.uted.com.tr
ONUR AIR GENEL MÜDÜR
YARDIMCISI
ŞÜKRÜ
CAN ile söyleşi
Başarmak onun kaderi:
Kenan
Sofuoğlu
mavinin ve yeşilin ülkesi
tayland
Haberler
Ümit Sayıl
Uçak Teknisyenleri
Derneği Başkanı
Aircraft Technicians
Association President
[email protected]
1968
UÇAK
Rİ
YENLE
TEKNİS EĞİ
N
R
E
D
2
Değerli okurlar,
saygıdeğer meslektaşlarım,
Dear readers and
colleagues,
Yıllardır sektörümüzde süregelen teknik personel lisanslandırma
sorunlarının çözümü için Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün
(SHGM) bir dizi çalışma yaptığını biliyoruz, temennimiz yapılan
çalışmalar sonucunda 7/24 esasında özverili bir şekilde, güvenle
seyahat edilmesi için çaba gösteren meslektaşlarımızın artık hak
ettiklerini almasıdır.
Mevcut durumun çözülmemiş olması nedeniyle SHY lisansı
alımı yerine Türk vatandaşı olan teknik personel EASA lisansı
alıp çalışmaktadır, yakında SHY lisansı alımı tamamen duracak
ve SHGM denetiminde olmayan kurumların verdiği lisanslarla
çalışma oranı artacaktır.
Zira geçtiğimiz yıllardaki bazı uygulamalar sonucu lisanslarımıza
uygulanan sınırlamalar ciddi sorunlar oluşmasına neden olmuştu.
Dileğimiz ve doğruluğuna inandığımız, halihazırda mevcut olan
haklarımızın “Grandfather Right” olarak değerlendirilmesi
ve gerekli dönüşüm işleminin yapılmasıdır. Ayrıca, bizlerden
yabancı dil yeterliliğinin istenmesi doğru bir uygulama olabilir
ama bunu tekrarlı olarak her iki yılda bir istemek görülmemiş
bir uygulamadır ve sadece teknik personelden istenmektedir;
doğruluğunun tartışılması gerekmektedir.
Önemli gündem maddelerimizden biri de Hava-İş sendika
seçimlerin yaklaşmış olmasıdır. Seçim süreci yaklaştıkça yeni
oluşumlar da ortaya çıkmaktadır. Bir yönden bakıldığında çoklu
aday oluşumlarının ortaya çıkması demokratikleşme açısından
sevindiricidir. Diğer taraftan, bu durum bölünmüşlüğün bir
göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Şahsi düşüncem; hangi
oluşum kazanırsa kazansın bulunduğu çağa uygun bir yapılanma
ve sendikal tutum içinde olması ve biz çalışanlar ile işverenler
arasında iyi bir iletişim sağlaması önem arz etmektedir. Gerçek
anlamda demokratik, güçlü ve birlik içinde bir çalışma ortamının
oluşması ve meslektaşlarımın hak ettiklerini artık alması, en
önemli arzumdur. Şimdiden ilgili sürecin hayırlı olmasını diliyorum.
Geçtiğimiz ayın son günlerinde gerçekleştirilen IFTE 2013
fuarında meslektaş ve meslektaş adaylarımızla buluşmanın
mutluluğunu yaşadık, üzerimize düşen sorumluluk ile gerekli
bilgilendirmelerde bulunduk. Bu fuarda bize destek olan, yalnız
bırakmayan siz değerli üyelerimize de çok teşekkür ediyorum.
Bu ay içinde kutlayacağımız mübarek Kurban ve 29 Ekim
Cumhuriyet Bayramı’nızı şimdiden tebrik eder, sağlıklı
günler dilerim.
We well know that the Directorate General of Civil
Aviation (DGCA) is carrying out a number of studies to find a
solution to the technical staff’s lingering licensing problem.
We wish that our colleagues, who work twenty-four-seven in
devotion for flight safety, will get what they deserve as a result of
this endeavor.
As the current situation is still a deadlock, the Turkish-citizen
technical staff is picking EASA licenses instead of the Turkish
Civil Aviation Regulation (SHY) document, signaling that the SHY
licenses will come to an end as the ratio of the licenses provided
by institutions that are not inspected by the DGCA will increase.
Yet, in previous years we faced serious problems due to some
implementations that restricted our licenses. What we wish for is
the recognition of the current rights as “Grandfather Rights” and
a process of transformation in pace with this.
Besides, we find it fair that the authority is asking for foreignlanguage proficiency. However, asking it in every two years is
an unprecedented implementation, and is demanded from the
technical staff only. The rightfulness of such a stance should be
questioned.
Another hot agenda is the upcoming elections at the aviation
sector trade union Hava-İş.
As the time for the elections nears, new groups emerge. From
one point, this is pleasing in terms of democratization, but from
another point, it also signals dividedness. I personally think that it
is crucial for any party to win the elections to take a stance that
supports a contemporary structure and unionist attitude, and
to build good communications between the employees and the
employers. I strongly wish that a democratic, strong and unified
work environment will be provided and our colleagues will get
what they deserve.
During the IFTE 2013 fair last month, we found a chance to meet
our colleagues and candidates of future workmates, providing
information for all, a part of our responsibilities. I would like to
thank all our members, who did not leave us alone at the fair, and
lent their support.
Lastly, I would like to congratulate the Eid ul-Adha this month and
October 29 the Republic Day. I wish healthful days for you all.
3
Haberler
26
UTED
İstanbul Cad. Üstoğlu Apt.
No: 24, Kat: 5 Daire: 8
Bakırköy/İstanbul
Tel: 0212 542 13 00/543 29 74
Faks: 0212 542 13 71
www.uted.com.tr
www.uteddergi.com
www.uted.org
[email protected]
nel
knik Ge
e
T
r
i
A
ı
Onur
rdımcıs
a
Y
r
ü
d
Mü
Can
Şükrü
enliği
knisy
e
t
k
a
ç
"U
tijli bir
s
e
r
p
k
ço
"
meslek
İmtiyaz Sahibi
Uçak Teknisyenleri Derneği Adına
Ümit Sayıl
Genel Yayın Yönetmeni ve
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Sefa İnan / [email protected]
Katkıda Bulunanlar
Şebnem Bayezit, Hasan Büber,
Mehmet Ertek
06
12
44
Basın-Yayın Sekreterliği
İsmet Şahin / [email protected]
Elif Aydemir /[email protected]
Yazı Kurulu
Kıvanç Bayezit, Arif Sankaya, Ahmet Akpınar,
İsmet Şahin, Elif Aydemir, Dr. Handan Diker
Ülke
kanatlarını
dünyaya
açarken
14
TEKNİK:
Uçak kablolama sistemi ve EWIS – 1
32
TARİH: Türkiye’de
cumhuriyetin ilan süreci
ve cumhuriyet yönetimi
34
SİNEMA:
Altın Portakal
38
RÖPORTAJ: METE ÇAYLAK
40
HAVACILIK:
DIRTY DOZEN
42
TEKNİK:
KONTROL DIŞI
52
ÇEVRE:
Fukuşima geri mi döndü?
Başarmak onun kaderi:
KENAN SOFUOĞLU
Kapak fotoğrafı
Elif Aydemir
48
YAPIM
da
Uçak bakımın a
arç
ömrü sınırlı p
kontrolü
Umar İletişim Hizmetleri Ltd. Şti.
Harman Sok. No: 31/1
34153 Florya - İstanbul
Tel: 0212 573 15 65
[email protected]
www.umariletisim.com
BASKI
Elma Basım Yayın ve İletişim Hizmetleri San. Tic.
Ltd. Şti.
Halkalı Cad. No:164 B-4 Blok
Sefaköy - Küçükçekmece İstanbul
Tel: 0 212 697 30 30
56
Yayın Türü: Aylık, süreli, yaygın
UTED’E ABONE OLABİLİRSİNİZ
Dergimize abone olmak için yıllık abone ücretini banka
hesabımıza yatırdıktan sonra dekontu bize fakslamanız yeterli.
Uted dergisi her ay adresinize gönderilecektir. Lütfen
ayrıntılı bilgi için derneğimizle irtibata geçiniz.
4
64
UTED dergİsİnİn geçmİş
sayılarına web sİtemİzden
ulaşabİlİrsİnİz.
Yağ değil, meyve suyu:
ZEYTİNYAĞI
Ajanda
30
20
Altın topraklarda
sualtı keşfi
Haberler
SPORDAN SONRA
HAYAT MÜMKÜN
58
OYUN DÜNYASI
60
ÇOCUK:
KARDEŞ KAVGALARI
62
SAĞLIK:
SONBAHAR HÜZNÜ MÜ,
DEPRESYON MU?
66
BULMACA
5
Haberler / NEWS
THY Hat Bakım Başkanlığı
çalışanlarından
Bülent Turan 06.09.2013
tarihinde sağlık
sorunları sebebi ile
vefat etmiştir.
Tayland’da yolcu uçağı pistten çıktı: 14 yaralı
hai Airways’a ait bir yolcu uçağı 8 Eylül’de
ön iniş takımlarının açılmaması nedeniyle
pistten çıktı, uçakta bulunan 280’in
üzerindeki yolcudan 14’ü yaralandı.
Çin’in Guangzhou kentinden havalanan
Airbus 330-300 tipi uçak, Tayland’ın başkenti
Bangkok’taki Uluslararası Suvarnabhumi Havaalanı’nda
inişe geçeceği sırada ön iniş tekerleği açılmadı.
Bu, Tayland’ın ulusal havayolunun iki haftadan kısa süre
içinde geçirdiği ikinci kaza oldu.
Merhum'a Allah'tan
rahmet, ailesine ve
yakınlarına başsağlığı
diliyoruz.
ThaIland plane slIdes off
track, 14 Injured
A Thai Airways plane carrying more than 280 people ran
off the track as it was landing on Bangkok International
Suvarnabhumi Airport, injuring 14 passengers.
The Airbus 330-300, which took off from China’s Guangzhou,
had a “glitch” in its wheel base, officials have said.
This was the second accident that Thailand’s national carrier
had in less than two weeks.
UÇAK TEKNİSYENLERİ DERNEĞİ
MAKS 2013’te rekor kırıldı
u yıl 27 Ağustos- 1 Eylül tarihleri arasında düzenlenen
11. Havacılık ve Uzay Fuarı MAKS’ta iki yıl önce
erişilen toplam 10 milyar doların üzerindeki satış
rekoru 16 milyar dolarla bir kez daha kırıldı.
Moskova’da düzenlenen fuara 43 ülkeden bine yakın
firma katıldı.
Rusya’nın Birleşik Uçak Şirketi (United Aircraft Corporation), 12
milyar dolarlık anlaşma imzalarken Rusya Savunma Bakanlığı,
Birleşik Uçak Şirketi ile 3 milyar dolarlık bakım ve yenileme
anlaşması yaptı. Fuar kapsamında düzenlenen uçuş gösterileri,
izleyenlerin büyük beğenisini topladı.
MAKS 2013 sees sales record
The 11th International Aviation and Space Salon MAKS between
Aug. 27 and Sept. 1 witnessed a sales record at $16 billion,
surpassing the record at $12 billion in 2011.
The Moscow event hosted some 1,000 companies form 43
countries.
Russia’s United Aircraft Corporation drove the record with a sum
of $12 billion deals, while signing a $3 billion maintenance and
renewal project contract with the Russian Defense Ministry.
The air show during the fair was appreciated by the participants.
6
PanasonIc AvIonIcs,
Intelsat’la el sıkıştı
anasonic Avionics Corporation ve uydu
hizmetleri sağlayıcısı Intelsat S.A. 10
Eylül’de yaptıkları bir açıklamayla yüksek
performanslı Intelsat Epic platformunda
kapasite kullanımı ile ilgili bir anlaşma
imzaladıklarını ilan etti. Böylelikle
Panasonic, dünyada en hızlı gelişen
havayolu taşımacılığı bölgelerinden birisi
üzerinde Küresel İletişim Hizmetleri için
kapsama ve kapasite kullanımı sağlamak
için Intel 33e uydusunu seçmiş oldu.
Business Wire’a göre bu anlaşmayla
Panasonic, Avrupa’dan Güney Doğu
Asya’ya ve Avrupa’dan Kuzey Asya’ya
seyahat eden uçaklara sektörün en
yüksek bant genişliğini sunan şirket haline
gelecek. Yine bu anlaşmayla Rusya ve
Ortadoğu üzerindeki bölge içi rotalar için
kapsama alanı ve kapasite sağlanacak.
PanasonIc AvIonIcs
strIkes contract
wIth Intelsat
Panasonic Avionics Corporation said on Sept. 10 that it inked a deal
Intelsat, a provider of satellite services, for capacity on the high
performance Intelsat Epic platform. Panasonic has selected the
Intelsat 33e satellite to provide coverage and capacity for its Global
Communications Services over one of the fastest growing air travel
regions in the world.
Due to the deal, Panasonic will be able to deliver the industry’s
highest bandwidth service to airplanes traveling from Europe to
South East Asia and Europe to North Asia, a Business Wire report has
said. With the same agreement Panasonic will be capable of providing
capacity and coverage for intra-region routes including missions over
Russia and the Middle East.
7
Haberler / NEWS
Atlasjet geniş gövdeli
UÇAKLARA dönüyor
tlasjet Lizbon merkezli HiFly şirketinden kiraladığı
Airbus A330-300 tipi uçakla yeniden geniş gövdeli
uçak kullanımına geçiyor. Wet Lease adı verilen
uygulama, uçağın personelinin de kiralanmasını
kapsıyor.
Uçağın Atlasjet’in hac operasyonlarında kullanılacağı belirtiliyor.
Havayolu, 2009 yılında da büyüyen hac operasyonları nedeniyle
geniş gövdeli uçak kiralamış ve üç yıl boyunca kullanmıştı.
Atlasjet revIsts wIde-body
planes FOR HAJJ
Atlasjet, a private Turkish air carrier, has returned to using widebody planes, renting an Airbus A330-300 from the Lisbon-based
HiFly. This is a Wet Lease, which also includes the staff. The airliner
is set to use the plane in hajj operations, media has reported.
Atlasjet had used wide-body planes for three years starting from
2009 due to an increase in its hajj passengers.
AIr France 80. yılını kutluyor!
7 Ekim 1933 yılında özel bir şirket olarak kurulan ve yıllarca
Fransız bayrağı taşıyan Air France, 80. yılını kutluyor. Toplam altı
havacılık ve nakliye şirketinin bir araya gelmesiyle kurulan Air
France, 1950’den 1990’lara kadar süren Soğuk Savaş döneminde
“müttefiklerin” en önemli üç havayolundan biriydi ve Batı
Berlin’deki Tempelhof ve Tegel havalimanlarına uçuyordu.
1990’da yurtiçi uçuşlar yapan Air Inter ve uluslararası rakibi UTA’yı
satın alarak büyüyen şirket, 2003 yılında KLM ile birleşmişti.
AIr France MARKS 80 year
th
Formed on 7 October 1933, Air France, which carried the national
flag for decades, is set to celebrate its 80th anniversary.
The company, a joint venture by six airliner and transportation
companies, was one of the three leading Allied airlines, during
the Cold War era between 1950 and 1990s and it was flying to
West Berlin’s Tempelhof and Tegel airports.
In 1990, Air France acquired the operations of French domestic
carrier Air Inter and international rival UTA – Union des
Transports Aériens, before it merged with KLM in 2003.
8
FInnaIr’E ilk Sharklet’li A321
DreamlIner 787-9 ilk
uçuşunu yaptı
oeing Dreamliner’ın uzun versiyonu 787-9
ilk uçuşunu 17 Eylül günü gerçekleştirerek
şirkete Dreamliner ailesinin geleceğine dair
umut verdi. Washington eyaletinin Everett
kentindeki Paine Field’dan kalkan 290 koltuklu
787-9’un rotası, Boeing’in genel merkezinin
de bulunduğu Seattle’daki Boeing Field’dı. Reuters'a
göre Boeing’in sekiz yıl boyunca ayda 10 uçak üretmesini
gerektiren, liste fiyatlarıyla 217 milyar dolar değerinde, 936
adet beklemede olan Deramliner siparişi var. Bu siparişlerin
yüzde 40’ını 787-9’lar, yarısını da daha da uzun bir versiyon
olan 787-10 jetleri oluşturuyor. Geri kalan yüzde 10’luk
sipariş ise 787-8 jetleri için.
DreamlIner 787-9
makes maIden flIght
A 787-9, the even longer version of Boeing’s current
Dreamliner model, made its debut flight on Sept. 17, rising
hopes for the company on the future of the Dreamliner
family. The 290-seat 787-9 took off Paine Field in Everett,
Washington, the Boeing base for 787 assembling, for the
Boeing Field in Seattle.
The company has unfilled orders for 936 Dreamliners,
worth about $217 billion at list prices, or nearly eight
years worth of production at its target construction
rate of 10 per month, which it aims to hit by year’s end,
according to Reuters. About 41 percent of the orders, or
388 planes, are for the 787-9.
Half of such orders are for 787-10s, the longer version
that the plane-maker started marketing in June, as the
remainders are for the shorter 787-8 jets.
inlandiya’nın ulusal havayolu şirketi Finnair, ilk
müşterisi olduğu, Sharklet donanımlı A321 uçaklarının
ilkini 6 Eylül günü teslim aldı.
Finnair COO’su Ville Iho, uçağı Hamburg’daki Airbus
tesislerinde düzenlenen bir törenle teslim aldı. Iho
törende “Yakıt tasarrufu sağlayan Sharklet kanat
uçlu bu uçağı teslim almaktan büyük gurur duyuyoruz. Bu yeni
uçak filomuza mükemmel bir biçimde uyum sağlayacak, operasyon
maliyetlerimizi optimize etmemize katkı sağlayacak ve çevresel
etkilerimizi azaltacaktır,” diye konuştu.
FInnaIr delIvered fIrst
Sharklets equIpped A321
Finnish national carrier, Finnair, the launch-customer for the
A321 equipped with Sharklets, has taken delivery of its first
of five aircraft on order. The aircraft will eventually replace
Finnair’s existing fleet of 757s, making it an all Airbus operator.
The aircraft was officially handed over to Ville Iho, Finnair Chief
Operating Officer, during a delivery ceremony at the Airbus
facilities in Hamburg, Germany.
“We are extremely proud to receive the world’s first A321
equipped with Sharklet fuel saving wing tip devices. This
new aircraft will fit perfectly into our fleet and will contribute
to optimizing our operating costs, whilst also reducing our
environmental footprint,” said Iho.
Havalimanları
Gelişim ve
Geliştirme
Zirvesi’nin ikincisi
düzenlendi
2. Türkiye Havalimanları Gelişim ve Geliştirme Zirvesi (2nd
Annual Turkey Airport Development & Expansion Summit)
12-13 Eylül’de Bayrampaşa Titanic Business Hotel’de
gerçekleştirildi.
Bu yıl 2’ncisi düzenlenen zirvede, Türkiye genelindeki
havalimanlarının gelişimine odaklanılarak, bölgenin
şu anki durumu ve gelecekteki büyüme stratejileri
hakkında sektörün en önemli üst düzey yöneticileri fikir
alışverişinde bulundu. Zirvede farklı otoritelerden uzmanlar
havalimanlarında operasyon ve kapasite artırımı, güvenlik,
dizayn, finans, yeşil havaalanı gibi farklı konularda paneller,
sunumlar ve çalıştaylarda görüş ve önerini paylaştı.
AIrport
Development &
ExpansIon SummIt
held In Istanbul
The 2nd Annual Turkey Airport Development & Expansion
Summit was held on Sept. 12 and 13 at Titanic Business
Hotel in Istanbul’s Bayrampaşa district.
Senior managers of the sector firms found a chance to
trade ideas on the current situation in the region and
the future growth strategies at the summit that focused
on developing airports. Experts from various sector
authorities discussed improving operations ad capacities
at the airports, security, design, finance and green fields
issues at the panel forums, presentations and workshops
within the scope of the event.
9
Haberler / NEWS
F-35B deniz testlerine
geçiyor
Lockheed Martin’in kısa kalkış-dikey iniş (STOVL) F-35B
uçağı 500 saatlik dikey iniş testlerini 3 Ağustos günü
tamamladı.
BF-1’nin testleri 2010 yılının mart ayında ilk inişin
gerçekleştiği Patuxent Nehri Donanma Hava
İstasyonu’nda tamamlandı. Geliştirme Testi 2 adıyla da
tanımlanan deniz testleri ise USS WASP uçak gemisinde
gerçekleştirilecek.
F-35B completes 500th
vertIcal landIng, ready
for sea trIals
Qatar AIrways’in
ilk A380’i boya için
Hamburg’da
atar Airways’in ilk A380 uçağı, 9 Eylül günü ilk
uçuşunda Toulouse’dan kalkarak yeni kabinin monte
edileceği ve boyanacağı Hamburg’a ulaştı.
Doha merkezli havayolu Airbus’a 10 adet A380
siparişi vermiş durumda ve 2014’teki ilk teslimatla
birlikte A380 operatörlerine katılacak on birinci havayolu olmaya
aday.
2007 yılında hizmete giren A380 jetleri, bugüne dek 108 tane
üretildi ve toplamda on havayolu tarafından gerçekleştirilen
120,000 ticari uçuşta 1 milyon saatin üzerinde bir uçuş süresine
ulaştı.
Qatar AIrways’ A380
makes debut flIght
to Hamburg
Qatar Airways’ first A380 took off from Toulouse on its maiden
flight to Hamburg, where it will be fitted with its cabin before
being painted.
The Doha-based carrier has firm orders for ten A380s and will
become the 11th airline to join the club of A380 operators when
it takes delivery of this aircraft in 2014.
Since first entering service in 2007, 108 A380s have began
operating in ten carriers and have accumulated over one million
flight hours in more than 120,000 commercial flights.
10
The Lockheed Martin F-35B short takeoff/vertical
landing (STOVL) aircraft completed its 500th vertical
landing Aug. 3.
BF-1had also accomplished the variant’s first vertical
landing in March 2010 at Naval Air Station Patuxent
River, where it completed the tests.
Sea Trials, known as Developmental Test 2 (DT-2) are
scheduled to begin for the F-35B variant onboard the
USS WASP.
Embraer bininci uçağını
teslim etti
Embraer firması ürettiği bininci uçağı, genel merkezinin
bulunduğu São José dos Campos’ta 13 Eylül’de
düzenlenen bir törenle ABD’nin Republic Airlines şirketine
teslim etti. E175 tipi uçak Republic Airways Holdings’e
bağlı şirketin 2013 başında verdiği siparişin bir parçasıydı.
Republic’in 47 uçaklık bir opsiyonu daha bulunuyor.
Embraer Başkanı ve CEO’su Frederico Curad, törende
yaptığı konuşmada “On yıldan kısa bir süre içinde 1000
uçak teslim etmiş olmak bizim için bir kilometre taşıdır,”
dedi.
Embraer delIvers 1,000th
plane
Embraer delivered the 1,000th aircraft it has produced
to the U.S.-based Republic Airlines during a ceremony
held at the company’s headquarters in São José dos
Campos on Sept. 13. The E175 was a part of the order
placed by Republic Airlines, a subsidiary of Republic
Airways Holdings, earlier this year.
“This is truly a remarkable milestone given that we
delivered 1,000 airplanes in less than ten years,” said
Frederico Curado, President & CEO of Embraer, at the
ceremony.
vİzyona
gİrecekler
Çılgın Hırsız 2 (4 Ekim)
Orphaned Land
Türkiye’de
2013 yılı bereketi sürüyor konserler anlamında. Roger Waters,
Placebo’dan sonra Ortadoğu’nun barış şarkıları söyleyen
metal grubu Orphaned Land, 9 Ekim Çarşamba günü
Ankara Jolly Joker ve 10 Ekim 2013 Perşembe günü İstanbul
KüçükÇiftlik Park’ta iki konser verecek.
Doğu ve Batı’nın, geçmiş ve geleceğin, ışık ve karanlığın
buluşmasını betimleyen şarkı sözleri ve üç semavi dinin
simgelerini birleştiren görselleriyle tanınan Orphaned Land,
bu özellikleriyle son yılların en farklı grupları arasında
nitelendiriliyor.
Yeni çıkardıkları albümleri “All Is One”ın Avrupa turnesi
kapsamında bir kez daha Türk fanlarıyla buluşacak Orphaned
Land’den önce sahneye The Mars Chronicles, Bilocate ve
Klone grupları çıkacak.
TEB BNP Paribas WTA
Championships İstanbul 2013
Bu yıl 3’üncü ve son kez düzenlenecek olan TEB BNP Paribas WTA Championships
İstanbul 2013, 22-27 Ekim’de Sinan Erdem Spor Salonu’nda gerçekleştirilecek.
Geçen yıl bir daha tekrarlanmayacağı açıklanan turnuva son kez düzenlenecek.
Geçen yıl kadın tenisi denince akla gelen ilk isimler Agnieszka Radwanska, Serena
Williams, Victoria Azarenka ve de Maria Sharapova’nın katıldığı turnuvaya bu yıl
da yıldız yağması bekleniyor.
Minyonlar geri dönüyor... Çılgın Hırsız
2 ile daha fazla Minyon çılgınlığı için
hazır olun. Eski süper kötü Gru’nun
güzel kızlarının ve beklenmedik
biçimde komik Minyonların geri
döndüğü, ayrıca yepyeni ve
olağanüstü komik karakterlerin yer
aldığı muhteşem komedi macera
animasyonu 4 Ekim’de vizyona
giriyor.
Yerçekimi (25 Ekim)
Önceleri normal seyreden görevde
felaketle birlikte uzay gemisi harap
olmuş, Stone ve Kowalsky yalnız
kalmışlardır. Birbirlerinden başka
dayanakları kalmayan ikili uzayın
derinliklerinde kaybolmuşlardır.
Derin sessizlik onlara Dünya ile
bütün ilişkilerinin kesildiğini ve
kurtulma şanslarının kalmadığını
söylerken, eve dönmenin tek yolu
uzayın daha da derinliklerine
inmektir. Alfonso Cuaron’un yönettiği
ve Sandra Bullock, George Clooney,
Eric Michels ile Basher Savage’in
oynadığı Yerçekimi 25 Ekim’de
gösterimde.
Stephan King, Carrie
geldi... (8 Kasım)
En sevilen Beatle,
Yeni’siyle
The Beatles ruhunu yeniden hissetmek isteyenler için
güzel haber. En sevilen Beatles üyesi Paul McCartney,
Yeni albüm müjdesi verdi. 2007’deki Memory Almost
Full’den sonra yayınlanacak olan ilk solo albüm, 14
Ekim’de piyasaya çıkacak. Adı gibi yeni olan ilk single
"New" ise, web üzerinden dinlenebiliyor. Toplam 12
şarkıdan oluşacak albümü, eski günlerin hatırına bile
bekleyebilirsiniz.
1212
Çilek Kız, miniklerle buluşuyor
“Çilek Kız” (Strawberry Shortcake), 6 Ekim ve 26 Ekim’de Caddebostan Kültür
Merkezi’nde (CKM) çocuklarla bir araya gelecek. Kendisi gibi meyve ve tatlı
isimlerine sahip neşeli arkadaşlarıyla yaşadığı Minicik Şehri’ni özel dekoruyla
sahneye taşıyacak. Çilek Kız gösterisinde çocuklar, Minicik Şehri’ndeki bahar
festivalinin coşkusuna katılacak, dans edip, sevilen şarkıları Türkçe seslendirerek,
eğlenceli anlar yaşayacak. Çilek Kız, arkadaşları Böğürtlenli Çörek, Ahududu,
Limonlu Şeker, Portakal Çiçeği ve Bay Uzun Yüz bu benzersiz gösteride çocuklara,
dostluğun, dayanışmanın ve sevginin anlamını bir kez hatırlatacak.
Carrie: Günah Tohumu, Stephan
King’in Carrie adlı romanının
yeni dönem sinema uyarlaması.
Yönetmen koltuğuna bu kez
Kimberly Peirce oturmuş. Carrie
White (Chloë Grace Mortez)
hakkındaki klasik korku hikayesininin
yeniden yorumu olan film, annesinin
(Julianne Moore) psikolojik baskısı
altında yetişen utangaç bir genç
kızın, telekinetik güçler geliştirerek,
yaşadığı küçük kasabada yarattığı
dehşeti bizlere hatırlatacak.
13
RÖPORTAJ / INTERVIEW
Onur Air Teknikten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı
Onur Air Vice President - Technical
Şükrü Can:
Uçak teknisyenliği çok
prestijli bir meslek
Aircraft maintenance a
prestigious profession
Onur AIr’de teknikten sorumlu
genel müdür YARDIMCILIĞI
görevini üstlenen Şükrü Can,
bugüne dek farklı ülkelerdeki
çok sayıda şirkette
biriktirdiği tecrübesiyle uçak
teknisyenliğinin yeni nesillere
çok önemli olanaklar
sunduğunu söylüyor. Tecrübeli
havacı, meslektaşlarına “Her
gün yeni bir şeyler öğrenin,”
diye sesleniyor.
AIrcraft maIntenance PROMISES
A BRIGHT FUTURE TO young
engIneers, says Şükrü Can, a
vIce PRESIDENT at Onur AIr, who
has served In many companIes
across the world In hIS long
carrIer. “Learn somethIng
new every day,” he advISes hIs
colleagues.
Biraz kendinizden söz eder misiniz?
1961 yılında Rize, Çayeli’de doğdum. 1968’de Üsküdar’a
yerleştik. İlk, orta ve lise öğrenimimi burada tamamladım.
İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliği bölümü
mezunuyum. 1986-1987'de Londra'da lisan ve bilgisayar
eğitimi gördüm. 1993'te Marmara Üniversitesi Çağdaş
İşletmecilik Yönetimi İhtisas Programı'nı bitirdim. 1987’de
Türk Hava Yolları’nda (THY) ve ardından Noble Air, Tur Avrupa
Havayolları, Holiday Havayolları, Air Alfa şirketlerinde görev
aldım. İTÜ’de havayolu işletmeciliği dersleri verdim. 20002005 arasında İngiltere merkezli Gamit Limited Havacılık’ta
çalışıyorken dünyanın pek çok yerinde uçak alımı, uçak kargo
dönüşümleri, test uçuşları, uçak büyük bakımları, motor ve
uçak modifikasyonlarında çalıştım. 2005’te THY’de uçak bakım
başkanı oldum. 2007 senesinde Nijerya’da Arik Air’de göreve
başladım. Başladığımda 4 uçağı olan şirket 27 uçaklık bir filoya
ulaştı. 2010’da Türkiye’ye döndüm ve Onur Havayolları’nda
teknik bakım başkanı olarak göreve başladım. Mart ayından bu
yana da teknikten sorumlu genel müdür yardımcılığı görevimi
sürdürüyorum.
Onur Air bu yıl 21. yılını kutluyor. İlk özel havayolu
şirketlerimizden biri olan Onur Air ve genel olarak
havacılığımız nasıl bir gelişim gösterdi?
Türkiye’deki gelişim dünya trendine göre çok daha hızlı
oldu. 1982’de THY'de staj yaparken hayranlıkla Olympic
Havayolları’nı izlerdik. Bugün biz Onur Air olarak onların
hangarını tüm malzemeleriyle satın aldık ve 1987'deki THY filo
büyüklüğüne ulaştık.
14
Can you tell us about your career?
I was born in Çayeli in the Black Sea province of Rize in 1961. My
family moved to Üsküdar, an Istanbul neighborhood, in 1968. I
finished primary, secondary and high school here in Istanbul.
I graduated from Istanbul Technical University’s (ITU) aircraft
engineering department. I studied language and computer
skills in London in 1986 and 1987. I had my masters degree in
Contemporary Management from Marmara University in 1993.
Starting my professional carrier in 1987, I worked at Turkish
Airlines (THY) before various posts at Noble Air, Tur Avrupa
Havayolları, Holiday Havayolları, Air Alfa. Meanwhile, I was
lecturing airway management lessons at ITU.
I worked at the U.K.-based Gamit Limited between 2000
and 2005, where I took part in aircraft purchase, cargo
transformations, test flights, large maintenance, and engine
and plane modification projects in many parts of the world. I
was appointed as the aircraft maintenance president at THY
in 2005. Two years later, I started working at Nigeria’s Arik
Air. Before I returned to Turkey, the airliner had increased the
number of planes in its fleet to 27 from four. I still serve as the
vice president in charge of technical department at Onur Air,
where I started working at in 2010 as technical maintenance
president.
Onur Air is celebrating its 21sth anniversary. How did the
company, one of the oldest private airliners in Turkey, and
the sector develop in this period of more than two decades?
The development in Turkey was faster than the global trend.
In 1982, when I was just an intern at THY, we used to admire
15
RÖPORTAJ / INTERVIEW
Bu süre zarfında dünyada gelişmeler oldu ama Türk sivil
havacılığı son 10 yılda çok daha hızlı bir gelişme gösterdi.
Bu atılım uçak teknisyenliği mesleğini nasıl etkiledi?
Sektörün büyümesi sadece teknisyenlere değil uçakla ilgili
bütün meslek erbabına yeni iş imkanları açtı. Uçak teknisyenliği
bakımından çok güzel bir iş sahası oluştu. Eskişehir, Kayseri,
şimdi de İzmit’te uçak teknisyenliği ya da uçak bakım
mühendisliğine benzer kaliteli bir eğitim görüyor öğrenciler.
Okulu bitirir bitirmez ya da okulun son yılında istihdam
ediliyorlar. Uçak teknisyenliği yoğun bilgi gerektiren bir meslek
dalı olduğu için prestijli bir teknisyenlik olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye şartlarında diğer teknisyenliklere göre daha iyi geliri
olan bir meslek.
"Eskiden Olympic Air'i
hayranlıkla izlerdik."
"We used to admire
Olympic Air."
Onur Air’in uzun ve kısa vadedeki hedeflerinden bahseder
misiniz? Yakın zamanda yatırım planı var mı?
Onur Air son zamanlarda bir el değiştirme süreci yaşıyor, bu
süreç çok netleşmedi ama yeni yatırımcılarla mevcut sistem
devam edecektir. Onur Air’in kendine özgü bir iş modeli var.
Filonun üçte birini Suudi Arabistan Havayolları’na uçak, ekip,
uçağın bakımı ve sigortası da bize ait olmak üzere "wet lease"
olarak kiralıyoruz ve yıl boyunca hac ve umre operasyonu
yapıyoruz. Onur Air bunun yanında yurtiçi ve yurtdışında
tarifeli uçuşlar yapmaya devam ediyor. Charter operasyonları
da yapıyoruz. 22 tane dar gövdeli A320/A321 ve dört tane de
A330 uçağımız var. Türkiye'de kendi hangarı olan tek özel
havayoluyuz. Hem kendi uçaklarımıza hem dışarıdan gelen
uçaklara A ve C bakımı yapabiliyoruz.
Olympic Airlines of Greece. Today, Onur has purchased Olympic’s
hangar with all the equipment inside, reaching THY's fleet size
in 1987. In this given period, many improvements have been
achieved in the world, and the Turkish civil aviation grew even
faster in the last decade.
How did this breakthrough affect aircraft maintenance
sector?
The growth in the sector offered new jobs not only to
mechanics, but all related professionals. Still, the new working
field for aircraft technicians has turned out to be a great
one. Students are receiving high-quality aircraft technician
training, one like engineering education, in Eskisehir, Kayseri,
and now in Izmit, and they are being employed right after the
school or sometimes even in their last year at school. Aircraft
maintenance is a highly prestigious branch as it requires a large
amount of knowledge. Salaries in the sector are also better
when compared with technicians in other sectors.
Can you tell us about short and long term goals of Onur Air?
Any investment plans in the pipeline?
Onur Air is going through a take-over period and the process
is not that clear yet, but the new investors will continue in the
current system. Onur Air has an authentic business model. We
rent one third of our fleet to Saudi Arabian Airlines, covering the
staff, aircraft maintenance and insurance, which is a "wat lease."
We are organizing hajj and umrah flights year long. Besides,
Onur Air is continuing its domestic and international scheduled
flights along with charter operations.
We have two 22 narrow-bodied A320/A321 aircraft and four
A330 planes. We are the sole private airline in Turkey with its
own maintenance hangar. We provide type-A and C maintenance
16
17
RÖPORTAJ / INTERVIEW
Şirketimizin yeni yatırımcıları mevcut yöneticilerin
tecrübelerinden yararlananan, onlardan görüş alan insanlar. Bu
da bizim için büyük bir avantaj.
for both our planes and other companies’ aircraft.
The new investors are such people that make use of the current
managers and consults them. This is a great advantage for us.
İstanbul’da yapılması planlanan üçüncü havalimanı,
Onur Air’i nasıl etkiler?
Yeni havaalanı vizyon sahibi olanlar için iyi
değerlendirilebilecek bir iş. Ama keşke Atatürk Havalimanı
1950’lerdeki master plana sadık kalınarak yapılsaymış. O
planlarda Küçükçekmece denize kadar, Florya’nın tamamı
havalimanı arazisiydi. Bu havalimanının üçüncü havalimanı
kadar büyük olması gerekiyordu. Üçüncü hava limanı çok güzel
bir vizyon model. Yapılma sürecinde biz de gelişen şartlara
göre pozisyon alacağız.
How would the planned third airport affect Onur Air?
The new airport is an opportunity for those with a vision. But
first, we wish that the Atatürk International Airport was built
according to its 1950 master plan. In that plan, the airport plot
extended all across the Florya neighborhood, stretching to
Küçükçekmece. It could have become as large as the planned
third airport. The new one has a beautiful vision and model.
Onur will determine its stance looking at the developments
during the construction process.
Onur Air’in teknik departmanı iş geliştirme ve tedarik
anlamında Türkiye’deki diğer havayolu şirketleriyle işbirliği
ya da ortaklık kuruyor mu?
Teknik olarak elbette hiçbir havayolu şirketinin teknik
departmanı "Kendi kendine yeterli olurum!" demez, demesi
de çok uygun olmaz zaten. Dolayısıyla biz de diğer şirketlerle
işbirliği yapıyoruz. Örneğin THY Teknik ile A320 yedek parça
havuzu anlaşması yaptık. A330’lar için de İspanya’nın Iberia
şirketiyle benzer bir anlaşmamız var. Motor için 10 sene MTU ile
çalıştıktan sonra Abu Dabi'deki ADAT ile anlaşma yaptık.
Teknik personel için nasıl bir kariyer planınız var, bir uçak
teknisyeni neden Onur Air’i seçmeli sizce?
Uçak bakımlarını kendi hangarında yapması Onur Air’e okul
niteliği kazandırıyor. Mesela sizin bir havayolu şirketinizin,
havaalanında da küçük bir ofisi olur ama bütün C bakımlarını
dışarı verirseniz, teknisyen ne atölyede ne hangarda büyük
bakımlarda çalışmaz. Ama Onur Air’de yaz aylarında yoğun
bir hat bakımı oluyor. Kış geldiğinde C bakımları başlıyor ve
arkadaşlarımızın bir kısmını hat bakımında bırakıp çoğunu
büyük bakımlara alıyoruz. Yıl içinde hem hat bakımı hem üst
bakımda görev yapıyorlar. İki iş tamamen ayrı birer konsept
olduğu için teknisyenler bu iki alanda da uzmanlaşıyor.
18
Does Onur Air cooperate with other airlines in Turkey in terms
of business development and supply in maintenance?
Of course no airline can claim self-sufficiency in maintenance,
and this is not appropriate from some angles also. Thus, we also
cooperate with other companies. As an example, we have an
A320 parts pool deal with Turkish Technic. We have a similar
contract with Spain’s Iberia for A330 aircraft. For engines, we
inked a contract with Abu Dhabi's ADAT after ten years with MTU.
How about your career plans for the maintenance
employees? Why should a technician pick Onur Air?
Having its own hangar grants Onur Air a school-like
characteristic. For example, those who work at companies with
a small maintenance office at the airport cannot witness a large
maintenance operation at the office or hangar, as all type-C
maintenance work is outsourced.
However, at Onur, the summer season is the time for dense line
maintenance. In winter, type-C maintenance starts and some
colleagues leave line maintenance for large maintenance. They
are taking part in both line maintenance and top maintenance.
These are two different concepts and Onur offers technicians to
expertise in both.
What do you do to relax in your private life?
When I was at the high school and university I used to enjoy
playing football and volleyball beside learning new languages,
but once I had got married and had kids, my family started
Özel hayatınızda sizi dinlendiren uğraş ya da
hobiniz var mı?
Lise ve üniversite yıllarımda voleybol ve futbol oynamayı ve dil
öğrenmeyi çok severdim. Evlendikten sonra çocuklarımla vakit
geçirmeyi ön plana aldım. Eskiden futbol oynardım, her hafta halı
saha maçları yapardık ama bu yaştan sonra sahanın bir yerinde
kalma ihtimali var! Yazları bütün aile fertleri hep beraber turlar
yapıyoruz mesela en son Balkan turu yaptık.
Teknisyenlerimize iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
THY'de uçak bakım başkanıyken UTED’e üye olan, teknisyen
lisansına sahip nadir insanlardan biri olarak teknisyen
arkadaşlarıma bazı mesajlar vermek istiyorum. Birincisi
işlerini çok severek yapsınlar. İngilizcelerini mutlaka
ilerletsinler, param yoktu, kursa gidemedim gibi
şeyler mazeret değil. Mutlaka her gün yeni bir
şey öğrenmeye çalışsınlar teknolojiyi takip
etsinler. Tecrübeli iş arkadaşlarından yeni şeyler
öğrenmeye gayret etsinler. Türkiye’de ve dünyada
çok geniş iş imkanları olan bir mesleğe sahipler.
consuming most of my time. I used to play football. It
was on an artificial pitch every week, but look, if I try it
again today I might collapse in a heap. In the summer
we like visiting new places as a family, Balkans was
our latest destination.
Do you have any messages for our technicians?
Of course I have a message for technicians as I am one of
the rare UTED members who are at the same time running an
aircraft maintenance department. First, they should do their
work with all their heart. They should improve their English
and excuses such as lack of money or time are not are ruled
out! They should learn something new everyday and they
should follow the technological developments. They should
look forward to learning something new from experienced
colleagues. Their profession offers them wide opportunities
both in Turkey and abroad.
GEZİ / DESTINATION
Capcanlı sualtı yaşamıyla
dalış meraklılarının uğrak
mekanlarından biri olan Phuket
Adası, Tayland’ın gözbebeği... Phuket,
ziyaretçilerine dalışın yanında pek
çok eşsiz deneyim vaat ediyor.
WIth a vIvId underwater lIfe,
Phuket, the cherry of ThaIland’s
cheek, attacts dIvers from all
over the world. StIlL, the Island
has much more to offer Its
vIsItors.
B
angkok’a gerçekleştirdiğimiz on saatlik
uçak yolculuğunun ardından Suvarnabumi
Havalimanı’ndayız... Havalimanı ismi olarak seçilen
Suvarnabhumi “altın topraklar” anlamına geliyor.
Bangkok’un taşı toprağı altın olan güzide şehr-i
İstanbul ile bu açıdan bir benzerliği olduğu söylenebilir.
Yolumuz bu sefer Tayland’ın en büyük adası olan Phuket’e doğru
ilerliyor.
Havalimanındaki malum pas bilet bekleyişinden sonra nihayet
uçuyoruz ve ben bir an önce yeni bir yer keşfetmek için
sabırsızlanıyorum. Buraya gelmemizin en büyük sebeplerinden
biri de dalış yapmaktı. Burada denizaltı çok canlı. Kızıldeniz
kadar iyi olmasa da Tayland faunası da dalgıçlar için görülmesi
gereken yerler arasında.
Adaya ulaştığımızdan beri yaptığımız ziyaretlerle az çok bilgi
edindiğimiz dalış okullarından birini seçmeye geldi sıra. Phuket
Adası’nda görüp göreceğiniz hemen her dalış okulu yabancılar
tarafından yönetiliyor. Yasalara göre yabancılar şirket sahibi
olamıyorlar gerçi ama herhalde dünyanın diğer yerlerinde
Altın topraklarda
sualtı keşfi Discovering
underwater in “golden
Yazı ve fotoğraflar / Article and photos:
Elif Aydemir
20
soil” of Thailand
A
fter a 10-hour flight to Bangkok, we arrived in
Suvarnabumi Airport. Suvarnabhumi, which names
the airport, means “golden soil” in local language.
This links Bangkok to Istanbul, known for streets
paved with gold metaphorically. But our route was
about to take us to Phuket, the largest island of Thailand.
After a long waiting of “pass tickets” at the airport, a well-known
burden, we were back in the air, and I could not wait to discover
another new place. Our main goal to travel here was scuba
diving since the undersea here is very vivid. Although it does not
compare with the Red Sea, seeing the Thai flora is a must for all
enthusiastic divers.
Now we should pick a diving school among many that we visited
to get informed since we have reached the island. Almost all
diving schools on the Pukhet Island are run by foreigners.
21
GEZİ / DESTINATION
olduğu gibi burada da su akıp yolunu bulmuş. Yerliler genellikle
işin kas gücünü oluşturuyorlar, biz de bir İngiliz dalış okulunu
tercih ediyoruz ve eğitmenimiz bir İskoç... Yaklaşık dört yıldır
burada yaşayan bu İskoç, aslına bakarsanız hatırı sayılır bir
petrol şirketinde dolgun bir ücretle çalışırken bir gün yağmurlu
havaya bakıp ömrünü burada tamamlamaması gerektiğine
karar veren bir maceracı. Kendisine “Neden burayı tercih
ettiniz de ülkenizde yaşamıyorsunuz?” diye sorduğumuzda
bize ülkesinde hava koşullarının hep soğuk olduğunu, bundan
dolayı da insanların sürekli olarak asık suratlı olmalarından
şikayet ettiğini ve gökyüzünü her gün gri görmekten sıkıldığını
söylemişti. Bu fikir bana değişik gelse de bu kararı alırken
şartların nasıl olduğunu bilmeden yorum yapmak istemem.
Teknede önce hangi canlıları görebileceğimize
dair bilgiler alıyor ve hazırlanıp suya atlıyoruz.
Öncelikle eşimle değişik bir karar alıp mutlaka
“köpekbalığı noktası”na gitmek istediğimizi
dalış eğitmenine söylüyoruz. Daha sonraki
duraklarımızdan biri bu olacak. Sualtı daha beş
metre civarlarında bile güzel gözüküyor. Burada
en çok gördüğümüz balık türü iskorpit oluyor.
Bolca denizyıldızı görüyoruz ve hepsi hatırı
sayılır büyüklükte... Yine büyüklükleri gayet iyi
olan vatoz, orfoz, kaplumbağa, angel fish,
puffer fish, box fish, lionfish, trompet balığı
ve dev müren balıkları bizim dikkatimizi
çeken balıklardan sadece birkaçıydı...
Bu kadar çok çeşit gördükten sonra
tabii ki çok heyecanlıyım.
22
According to the local law, foreigners are banned to own
companies here, but people have found their way here, as this
is the case across the world. Locals are usually the brawn of the
diving schools.
We picked a British school and got a Scottish tutor. He has
lived there for four years. In deed he is an adventurer, who had
made a sharp decision while working at a well-paid oil business,
and looking at the rainy weather concluded not to end up his
life back there. Responding to our question on why he did not
chose to live in his own country, but preferred here, he said the
whether was always cold in his homeland, accordingly people
were frowning all the time, and he was sick of facing gray skies
every day. It is a different point of view, I would agree, still, I
hesitate to comment further on his probable conditions by then.
We got readly and dive into the water, we were informed on the
boat about which creatures we would probably see.
We had told the instructor before the dive that we would insist
on going to the “shark point,” but this would be one of
our next spots. The water looked perfect even at fivemeter debt. The most frequent kind
Aslında öyle olduğunu düşünüyordum ta ki bir sonraki
durağımızda leopar köpek balığı görene kadar...
Etrafa bakınırken kafamı kaldırdığımda önce bir gölge gibi
yaklaştığını gördüm leopar köpekbalığının. Desenlerinden ve
büyüklüğünden çok etkilendiğim o an şaşkınım. Dalgıçlardan
rahatsız olduğu için o da bizden uzaklaşma taraftarı... Ve çok
kısa sürede onu gözden kaybediyorum. Elbette bu hayvan
buradaki dalışlarıma damgasını vuruyor.
Bir güne neler sığar?
Oldukça güzel geçen dalış günlerinin ardından sıra etrafı
keşfetmeye gelmişti. Turist sayısı oldukça fazla olduğundan
aktivite ve geziler açısından acentelerin size sunabileceği
birçok seçenek var. Şöyle bir düşünün, aynı gün içinde kral
kobra gösterisi izleyip, fil safarisi yapabilir, öğlen yemeği için
bir kaju fıstığı üretim fabrikasında durduktan sonra hayvanat
bahçesinde timsah şovuna katılabilir, balık tutmak için denize
açılabilir, akşamüzeri de sertlik dozu yüksek bir Muay Thai
karşılaşması seyredebilirsiniz. Yeterli paranız ve zamanınız
varsa aquapark’a gitmek, çevre adalara düzenlenen günübirlik
tekne gezilerine katılmak, akşamları belirli yerlerde organize
edilmiş ünlü sirkleri izlemek gibi daha birçok aktivite sizi
bekliyor bu adada. Yani uzun lafın kısası; karar size kalmış...
Thai kültürü klasik bir Doğu örneği. İnsanlar surat asmayı
hem kendileri için hem de diğer insanlar adına terbiyesizlik
olarak kabul ediyor. O yüzden genellikle herkesi gülümserken
there was the scorpion fish. We also saw lots of starfish, all are
remarkably large. We came across numbers of ray, grouper, sea
turtles, angel fish, puffer fish, box fish, lion fish, trumpet fish and
moray among with many others and all were large in size.
I was very excited for sure to see that many kinds and specie.
This looked quite satisfying, until I saw a leopard shark...
As I was looking around, first I noticed the shadow of the shark.
I was very impressed by its pattern and size, I was shocked in
deed. But it tended to depart since it was disturbed by the divers.
And it got out of sight soon. Sure, this beautiful creature marked
the dive.
What a day!
After a great diving session, now it was time to discover the
surrounding. As the number of tourists visiting there is large,
agencies have much to offer you in terms of activities and tours.
Just think about this: On Phuket, in one-day time one may see
a cobra show, join a safari with elephants, stop by a cashew
production facility for lunch before attending a crocodile show
at the zoo, sail for fishing, and watch a had Muay Thai fight
in the afternoon. For those have enough money, many other
activities, such as visiting the aqua-park, joining daily bout tours
to nearby islands, or going to famous circuses at particular spots
in the area, await those who have enough money. It is all up to
you, in short. Thai culture is a typical Eastern one. Frowning
23
GEZİ / DESTINATION
Arşiv fotoğrafı
görüyorsunuz. Burada alışveriş yapmak
avantajlı çünkü her şey ucuz. Esas
önemli olan konu; yemek sorunu... Çünkü
Müslüman bir ülke olmadığı için bizim
yemediğimiz birçok şeyi onlar oldukça
fazla tüketiyorlar. Eğer deniz ürünleriyle
aranız iyiyse yemek için çok çeşit mevcut.
Tayland mutfağına özgü bazı yemekleri
de tercih edebilirsiniz. Özellikle benim
favorim olan “Tom Yang Kung” çorbasını
tavsiye ederim. Sadece yemekler
değil meyve ve sebze çeşitlerinin de
ilginç olduğu bir ülke burası. Mango ve
ananas burada bayağı lezzetli ve bol.
Yine sıcak havalarda içinizi serinletecek
olan taze hindistancevizi suyunu tercih
edebilirsiniz.
Tatlı kültürünün hemen hemen hiç
olmadığı bu memlekette biz de kaldığımız
süre boyunca yanımıza aldığımız
çikolatalar haricinde tatlı namına bir şey
yemedik. Dalış haricinde çok da ilgi çekici
olmayan bu ada, su sporları ve denizle
alakanız yoksa keşif için geçireceğiniz
birkaç gün haricinde size çok da çekici
gelmeyebilir. Benim dalış için yine başka
bir adasına gelmeyi düşündüğüm
Tayland yolculuğum artık sona erdi
ve maalesef sıra yine dönüşe geliyor,
İstanbul’a dönme vakti...
24
is a shame for these people. This is
why you can see people smiling most
of the time. Shopping is a good idea
since everything is cheap there. The
largest obstacle is the food. This is not
a Muslim country and they eat many
things that we do not consume. If you
are keen on sea food, there are many
alternatives. Sure, you can also pick
some authentic Thai food. My favorite
is “Tom Yang Kung,” a local soup. This
is a quite interesting country in terms
of fruit also. Mango and pineapple taste
wonderful and they are plenty. You
should also enjoy a glass of refreshing,
cool coconut juice.
Since Thai cuisine almost excludes all
desserts, we had to confine ourselves
with chocolates we had brought by.
Diving is the most and maybe the
sole dazzling thing about Phuket, so
it might not satisfy those who are not
that much interested in water sports
and sea in a more-than-a-few-days of
discovery.
For me, Thailand is a country, where I
would love to visit another island for
diving, but now the voyage is over, and
unfortunately it is time to return back
to Istanbul.
HAVACILIK
TÜRK HAVACILIK TARİHİ - 5
Ülke kanatlarını
dünyaya açarken
1980’li yıllarda başlayan ekonomik dışa açılma süreci, istikbali göklerde arayan bir ulusun
havacılığına da uluslararası standartları yakalama konusunda önemli olanaklar sundu.
2 Eylül 1980 darbesi, ülkenin sadece politik yaşamına
değil sosyal ve ekonomik çatısına da büyük bir
darbe vurdu. Ülkeye 1980’de giren yabancı yatırım,
18 milyon dolar gibi güdük bir seviyede kaldı. Dış
ticaret 10 milyon doların biraz üzerindeydi ve
bunun da neredeyse 8 milyon dolarlık kısmını
ithalat ürünleri oluşturuyordu. Malum, 1960
ila 1980 arasında kalan dönemde ülkede “ithal
ikameci” adı verilen ekonomi ve buna bağlı bir
sanayi yapısı hakimdi. İçe kapalı, dış ticaretten
korkan bir yapıydı bu ve artık değişmek üzereydi.
Darbenin ardından ülkenin toparlanması hiç de
kolay olmadı. Yaralarını hala taşıyoruz.
Darbenin sadece aylar öncesinde, dönemin başbakanı
Süleyman Demirel tarafından o zamanki müsteşarı Turgut Özal’a
hazırlatılan bir disiplin ise darbe sonrası yılların ekonomisi
için belirleyici bir rol oynadı. Tarihe 24 Ocak Kararları olarak
26
geçen çalışma, ithal ikameci yapıyı “karma” adı verilen yapıya
dönüştürmeyi ve pek çok yönüyle ekonominin liberalizasyonunu
öngören bir niteliğe sahipti. Devlet elini kilit ekonomik alanlardan
çekecek, buraları özel sermayeye devredecek, bu arada yabancı
sermayeye kapılar açılacak, Türk iş dünyası da yurtdışındaki
fırsatlara dört elle sarılacaktı.
İktisatçı Haluk Levent, bu yılları Türkiye’nin “uluslararası
piyasalarda bir aktör haline gelmeyi öğrenme süreci” olarak
tanımlıyor. Ve ülke dünyaya sadece kapılarını değil, kanatlarını da
açmak üzereydi...
Uluslararası uçuş noktaları artıyor
1980’de Türk Havayolları, Kahire seferlerini başlattı. İki yıl sonra,
ulusal havayolumuzun 27 uçağında 3.909 koltuğu ve 5.735
kişiden oluşan bir personeli vardı. Asıl büyüme bundan sonra
başlayacaktı.
1983 yılında üç uçak daha katıldı filoya. O dönemki yönetim
büyümenin ayak seslerini duymuş olmalı ki, artık üç kıtaya
ulaşan kuruma önemli bir yayın kazandırdı. THY Magazin adıyla
yayın hayatına başlayan dergi, 1989’da Skylife adını alacak ve
özellikle 90’lı yılların başında gördüğü büyük revizyonla ülkedeki
en önemli ve prestijli dergilerden biri haline gelecekti.
Ekonomi liberalleşirken 1984’te THY, Kamu İktisadi Teşebbüsü
(KİT) statüsüne alındı. THY Uzakdoğu’ya, Atlantik ötesine bu
yıllarda uçmaya başladı. Atatürk Havalimanı dünyadaki devlerin
henüz uzağında olsa da ülke havacılığının gözbebeği haline
geliyordu. 1983’te Hayati Tabanlıoğlu tarafından çizilen proje,
büyük oranda hayata geçti ve dış hatlar terminali açıldı. Bu
limanın elektronik sistemleri bu yıllarda kuruldu. 1985’te ismi
İstanbul Atatürk Havalimanı olarak değiştirildi.
Bu arada diğer illerde de yeni havalimanları açılmaya başlamıştı.
Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) dev bir kurum haline
dönüştü.
27
HAVACILIK
Özel rekabet
1990’ların başına geldiğimizde THY’nin sermayesinin katlanarak
arttığını görüyoruz.
Bu, aynı zamanda sektöre yeni oyuncuların da dahil olduğu
tarih. Bugün dünya devlerinin zor karşılayacağı miktarlarda
uçak siparişleri veren bir şirkete dönüşen Pegasus, 1990 yılında
kuruldu ve mayıs ayında ilk uçuşunu gerçekleştirdi. İki yıl sonra
onu Onur Air izledi. Bu öncü girişimler daha sonra açılacak özel
havayollarına da ilham verecekti.
Diğer kurumlar
Bu arada, yine bu havacılıkta atılım döneminde Türk Havacılık
ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) kuruldu. 1984’te hizmete başlayan
TUSAŞ, uluslararası adıyla TAI, “Türkiye’de hava platformlarının
tasarımı, geliştirilmesi, üretimi, tamamlanması, yenilenmesi ve
satış sonrası hizmetleri alanlarındaki teknoloji merkezi.”
Türkiye’nin en önemli insansız hava uçağı projelerinden biri olan
ANKA’yı da geliştirmekte olan TUSAŞ, bugün Airbus ile ortak
projeler geliştiren, modern ve saygın bir kurum konumunda.
Havacılıktaki gelişmelerde paralel olarak uçak teknisyenliği de
80’li ve 90’lı yıllarda önemli bir gelişim sergiledi. 1912’de Mahmut
Şevket Paşa’nın Yeşilköy Havaalanı’nda yaptırdığı iki adet
uçak bakım hangarıyla başlayan macera, 2000’lerin arifesinde
THY’nin tüm filosunun bakım ve onarım işlemlerinin uluslararası
standartlarda yapılmasına kadar ulaştı.
1953 yılında USAŞ adıyla kurulan, 1987’de ise Havaş adı altında
yer hizmetlerini ayrı bir departman olarak vermeye başlayan
kurum, 1995’te özelleştirildi ve hizmet ağını yaygınlaştırdı.
İşin özel sektör tarafında ise 1958’de havacılığımızın önemli
28
isimlerinden Ali Cavit Çelebi tarafından kurulan Çelebi, bu yıllarda
önemli bir gelişim sağladı. Bu çabalar, 2000’den sonraki yıllarda
gelecek olan yurtdışı genişlemesi için de gereken bilgi birikiminin
sağlanması açısından önemliydi.
Türkiye havacılığının gelişmesinde büyük katkıları olan,
daha önceki sayılarımızda da geçmişinden kesitler vermeye
çalıştığımız Tük Hava Kurumu (THK) da bu dışa açılmadan payını
aldı. 1980’li yıllar, THK’nın sportif havacılığa damga vurmaya
başladığı dönem oldu. Bir sonraki on yılda kurum, özellikle
uluslararası ilişkilere yöneldi. Uluslararası Havacılık Federasyonu
(FAI) içindeki konumunu giderek etkinleştiren THK sivil havacılığa
olan ilgiliyi canlı tuttu.
Planör, paraşüt, uçuş okulu ve model uçak okullarına 1996’da
balon, yelkenkanat ve yamaç paraşütü gibi modern dalları
bünyesine alan Çok Hafif Hava Araçları Okulu'nu ekledi. THK yine
bu dönemde önemli uluslararası organizasyonları da ülkemize
çekmeyi başardı.
2000 yılına girerken tüm dünya büyük bir heyecan içindeydi;
sanki takvimler milenyumu göstermeden önce bitirilmesi gereken
çok iş vardı. Türkiye havacılığı işte bu dönemde dünyanın “uzay
adımlarına” uyum sağlayarak bugünkü prestijini ona kazandıran
önemli hamleleri yaptı.
Havacılık tarihi serimize burada nokta koyuyoruz; iniş zamanı
geldi. Geriye dönüp baktığımızda birçok önemli başarı, birçok
kilometre taşı, birçok umut ve hayal kırıklığı ama en çok da
geleceğini göklerde arayan bir ulusun uslanmak bilmez, cesur
gökyüzü kahramanlarını görüyoruz.
Umarız bu tarih yolculuğundan keyif almışsınızdır. Kemerlerinizi
çözebilirsiniz.
29
TEKNİK
Uçak kablolama sistemi ve EWIS – 1
Yazı: Elif Aydemir
Daha önceden üzerine pek de düşülmeyen bir konu
olan uçaktaki kablolar ve elektriksel bağlantılar artık
Electrical Wiring Interconnection System, yani EWIS
adıyla anılıyor. Artık konunu bu adı almasının elbette
bir amacı olmalıydı. Bu yazımızda bu konu üzerine
yoğunlaşmaya çalışacağız.
Kapsam olarak EWIS, diğer bir deyişle kablolama
sistemi aslında birçok konuyu kapsamaktadır. Basitçe
hatırlamak gerekirse taşıdığı elektrik miktarına ve
hangi sisteme ait olduğuna bakılmaksızın her bir
kablo ve değdiği, bağlı olduğu her şey bu kapsama
alınmıştır. 1996 yılındaki TWA 800 kazası ile
gündeme gelen kablo sistemi bakımı, son birkaç
yıldır üzerinde yeni yeni bilgi sahibi olduğumuz bir
mesele. Aynı kaza neticesinde ATA100 standardına
bir numara eklendiğine ve bizler için henüz yeni
bir sistem olan ATA 47 – INERT GAS SYSTEM’ın
Aircraft Maintenance Manual (AMM) sayfaları arasına
katıldığına şahit olduk.
NTSB, kaza ile ilgili araştırma raporunu dört yıl sonra
yayınlamıştı. Ağustos 2000’de yayınlanan rapor ile
ilgili olarak havacılık endüstrisinin ıskaladığı büyük bir
açık nokta olduğunun farkına varıldı. Birçok mekanik
parça için uygulanan “overhaul” düşünce yapısının,
kablo sistemi için de benzer şekilde uygulanması
zorunluluğu ortaya çıkmış oldu. Yanlış kanaat, üretim
esnasında uçağa döşenmiş bir elektrik kablosundan
servis hayatı boyunca aynı performansın beklenmesi
ve arıza yapma ihtimalinin düşünülmemesiydi.
Halbuki hat bakım ve ağır bakımda karşılaşılan birçok
hatalı sinyal üretimi (false alarm) ve aksaklık yanlış
kablolama sebebi ile olmaktaydı. 230 kişi hayatını
kaybedene dek görmekten çekindiğimiz bu gerçek
ile yüzleşmek zorunda kaldık. Zaman zaman kablo
sistemine zarar verecek bazı işleri yaptığımızı,
istemeyerek de olsa EWIS’te hasar oluşturduğumuzu
gördük.
EWIS, uçak bakımında kablolama konularına ilişkin
dikkat etmemiz gereken konuları kapsar. Bunlar,
detaya girmeden kısaca saymak gerekirse, hava
aracındaki elektriksel sistemlerin emniyetli bir
şekilde yönetilmesi, onarım ve önleyici bakım
30
prosedürlerinin uygulanması, doğru kablo onarım tekniği ve
pratiklerinin yaygınlaştırılması, mevcut hasar/hataların bulunması
ve giderilmesi için bakım kartlarında uygulanan görsel muayene
kontrol kriterlerinin bilinmesidir.
Bakım çalışmaları sırasında en çok ilgili olduğumuz ve bilmemiz
gereken konu ise uçağa elektrik vermektir. Aslında her gün
çalışmalarımız sırasında AMM sayfalarında bizim için “önemli”
olarak belirtilen kural ve uyarılara uymamız gerekir. Bu güvenlik
önlemleri, bakım kitaplarında “warning” ve “caution” olarak
karşımıza çıkmaktadır. Çünkü uçakta yapılan bakım çalışmaları
sırasında çalışanların kendilerini korumaları, bütün havacılık
otoritelerinin ön planda tuttuğu bir olgudur. Bahsettiğimiz bu iki
uyarı nedir?
haricinde EWIS için önemli olan bir diğer konu ise bunlara ait
yapılan kontrollerdir. Bu kontroller bakım çalışmaları sırasında iki
şekilde uygulanmaktadır. Gelin bunlara kısaca değinelim.
Warning: Uyarıya uyulmaması halinde yaralanma ve ölüm
tehlikesi vardır.
Caution: Uyarıya uyulmaması halinde ekipmana ya da uçağa
hasar tehlikesi vardır.
Detaylı Kontrol (Detailed Inspection- DET/ DI):
Detaylı kontrol, bazı durumlarda oluşan arızalar sebebi ile
bakımda ilgili kartların yayınlanması halinde yapılmaktadır.
Bu kontroller genel göz kontrolü şeklinde olmamakla beraber
mevcut aydınlatmanın haricinde ek olarak daha fazla aydınlatma
gerektirebilir. Hatta gerekirse kontrol için uygun olmayan
bölgelerde yüzey temizliği, boya silme gibi işlemler yapılmalıdır.
Bu bilgiler dahilinde programlı ve programsız kontrolleri aşağıda
inceleyebilirsiniz.
Bundan birkaç yıl öncesine kadar bir elektrik kablo tamirinin nasıl
yapılacağını AMM’nin 20. bölümünde bulabilirken, şu sıralar bu
türden bir arama yapmanız pek mantıklı değil çünkü Airbus ve
Boeing firmaları “AMM Standard Practices” bahsinden çıkardığı
bu bilgileri iki ayrı kitap haline getirmiştir. Bu kitaplar Airbus için
Electrical Standard Practices Manual (ESPM), Boeing için ise
Standard Wiring Practices Manual (SWPM) olarak anılmaktadır.
Aslında EWIS konusu, tanımında belirttiğimiz gibi, uçak bakımında
elektrik ile ilgili her şeyi kapsayan ciddi bir konudur ve aşağıda
sıraladığımız maddelerle doğrudan ilişkilidir:
• Elektrik güç dağıtım noktaları,
• Elektrik ve Elektronik sistemlerine ait olarak yapılan tüm kablolama işlemleri,
• Konnektörler ve bunların bağlantı elemanları,
• Uçaktaki tüm cihazlara ait bağlantı noktaları ve bunlara ait röle ve switchler, sigortalar gibi koruma elemanları,
• Uçak topraklama elemanları ve bunların bağlantıları,
• Kablo koruyucu elemanları,
• Kelepçeler; diğer kablo destekleme ve tutturma elemanları,
• Kablo bağlama malzemeleri (straplar, bağlama ipleri),
• Etiketler ve onlara ilişkin tanıtım malzemeleri.
Uçak bakım uygulamaları sırasında yukarıda değindiğimiz konular
Genel Göz Kontrolü (General Visiual Inspection-GVI):
Arıza çıkması ihtimali olan yerlerin düzenli olarak kontrol
edilmesidir. Kontrol işlemi sırasında gün ışığının yanı sıra hangar
ışığı ve el feneri gibi harici kaynakların kullanılması önemlidir.
Kontrol edilecek bölgenin gözle direkt kontrol edilememesi
durumlarında ayna kullanılır. Kontrol yapacağımız bölgede eğer
ulaşım zorluğu olursa merdiven ve sehpa gibi araçlar kullanılır.
Hatta bazen yapılacak genel göz kontrolü bile ilgili bölgelerde
panel açmamızı gerektirebilir.
Yazımızın gelecek ayki bölümünde bu kontrol metotları üzerine
yoğunlaşacağız.
Esen kalın...
31
TARİH
T
Türkiye’de cumhuriyetin ilan süreci
ve cumhuriyet yönetimi
Yazı: Dr. Handan DİKER
Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi
[email protected]
ürkiye’de cumhuriyet uzun, zor bir sürecin
ve gelişimin sonucudur. 29 Ekim 1923 tarihi
ise gelinen son noktadır. Artık tüm hazırlıklar
bitmiştir. Bu tarihte şeklen cumhuriyet ilan
edilmiştir. Aslında saltanatın 1 Kasım 1922’de
kaldırılması ile cumhuriyete giden süreç başlamıştır.
Bu tarihte Osmanlı padişahlık yaşamı sona ermiştir.
Mustafa Kemal, yapacaklarını aşama aşama uygulamaya
koymuştur. 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin açılışı ile “Milli Egemenlik” ilkesi uygulamaya
konmuştur. Böylece cumhuriyet Türkiye’de devlet şekli
olarak 23 Nisan 1920’de ilan edilmiştir. Mustafa Kemal’e
göre her türlü özgürlük, eşitlik ve adaletin en üst düzeyde
sağlanması ve korunması milli egemenlikle mümkündür.
24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nın imzası
ile yeni devlet kendisini ülke dışında da tanıtmış ve
kabul ettirmiştir. 29 Ekim 1923’te yapılan şey ise devletin
yönetim şeklinin bir cumhuriyet olduğunu ilan etmek
olmuştur.
1 Kasım 1927'de Mustafa Kemal Cumhuriyetimiz için
şöyle diyecektir: “Bağımsızlık, uluslaşmak ve zaferin
temellerinden doğup yükselen Cumhuriyet, 4 yıl içinde
yılmayan bir düzenleme ve geliştirme ile ne denli sağlam
temellere oturtulmuş ve aziz Türk ulusunun nasıl
candan aradığı bir devlet şekli olduğunu ortaya koydu ve
kanıtladı.”
Görüyoruz ki cumhuriyetin Türkiye’deki gelişim
süreci saltanatın kaldırılması ile başlayarak 29 Ekim
1923’te sadece şeklen ilan edilmesi ile sonuçlanmıştır.
Arada geçen süre içine halk, cumhuriyet düşüncesine
alıştırılmaya çalışılmıştır. Mustafa Kemal, birçok
konuşmasında Türkiye Cumhuriyeti’ne temel olan
kavramlar üzerinde durmuş, onlara açıklık getirmiştir.
Yurt, kültür, uygarlık, demokrasi gibi temel kavramları
demokrasi düşüncesi ile birleştirerek ulusal bir toplumun
önemini vurgulamıştır.
Mustafa Kemal hep haklıydı ve haklı olduğunu da
biliyordu. Nitekim Cumhuriyet'in 10. yıldönümündeki
şu sözleri işte bu açıdan değerlendirilmelidir: “Türk
Ulusu! 15 yıldan beri başarı sözü veren birçok sözlerimi
işittin. Mutluyum ki, bu verdiğim sözlerin hiçbirinde
ulusumun hakkımdaki güvenini sarsacak bir isabetsizliğe
uğramadım.”
“Türk ulusunun yaradılış ve ilkelerine en uygun yönetim biçimi cumhuriyet yönetimidir.”
M.K. ATATÜRK (31 EKİM 1924)
32
33
SİNEMA
Oysa her şey bir inat öyküsüyle başlamıştı:
Altın Portakal
D
r. Avni Tolunay enteresan bir adam. Uzun yıllar belediye doktoru
olarak görev yaptığı Antalya’ya 1963’te belediye başkanı
seçilmesiyle birlikte kentte büyük bir dönüşüm başlatmış. Şehri
toprak yollardan kurtarmak gibi hizmetlerinin yanı sıra her yıl
üç Alman çifti evlendirmek ve toplu sünnet törenleri organize
etmek gibi âdetleri var. O yıllarda henüz keşfedilmeyi bekleyen
bir sahil şehri olan Antalya’nın uluslararası bir destinasyon haline gelmesinde
emeği büyük doktorun. Ama bu renkli başkanın en kalıcı mirası, Antalya Altın
Portakal Film Festivali olmuş ki 50 yılı geride bırakan etkinliğin geçmişine hızla
bir göz attığımızda, sanki sinema tarihimizi kırmızı halının üzerinde görür gibi
oluyoruz.
1964’te büyük ödülü alan Gurbet Kuşları filmiyle yıldızı parıldayan Cüneyt Arkın ile
başlıyor yürüyüş. Yılmaz Güney, Belgin Doruk, Ediz Hun, Filiz Akın çıkıyor sahneye
sonra. Kadir İnanır, Hülya Koçyiğit derken, günümüz yıldızlarına, yıldız adaylarına
kadar uzanıyor yol...
Aslında evveliyatı olan bir festival, Altın Portakal. 1950’lerin ortalarında, tarihi
Aspendos Tiyatrosu’nda düzenlenmeye başlanan konserler ve tiyatrolar, festivalin
temelini oluşturmuş. Halkın yoğun ilgisiyle her yıl yaz aylarında yapılan şenlikler
1960’lara gelindiğinde gelenekselleşmiş.
İşte Avni Tolunay, burada devreye giriyor. Önceleri Antalya için bir amblem arayışı
içine giren Tolunay, yörenin simgesi olan portakalı, deniz, tarihsel öğeler ve Venüs
heykeliyle bütünleştirmiş. Portakal sadece kentin amblemine girmekle kalmamış,
festivale de ismini vermiş.
İlk kez 1964 yılında Türk seyircisine merhaba diyen festival, büyük güçlüklerle
Türk sinemasına maddi manevi destek sağlamak ve yeni film yapımcılarını teşvik
etmek gibi iddialı amaçlara sahip; ilk yıl yalnızca altı film yarışmış olsa da. İşte bu ilk
festivalde Acı Hayat’la en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Türkan Şoray, 50 yıl sonra
karşımıza jüri başkanı olarak çıkıyor.
Kimilerine göre “sinemanın en güzel yılları”nda payına düşen halk ilgisi sayesinde
serpilen festival, 1979’da sansür nedeniyle yarışacak film bulunamadığından
YILINDA!
düzenlenmedi, 1980’de ise darbe nedeniyle yapılmadı. Bu kara dönemi atlattıktan
sonra yoluna devam eden Altın Portakal, 2011’de yepyeni bir kavram sunacaktı
izleyiciye: Geç Gelen Portakallar. 1979’un en iyi film ödülünü Ömer Kavur’un çektiği
“Yavuz ile Kenan” ve Yavuz Özkan’ın “Demiryol” filmleri paylaşırken, 1980 en iyi
film ödülü Zeki Ökten’in çektiği, Yılmaz Güney’in ise yazıp yapımcılığını üstlendiği
“Sürü”ye gitti.
İzleyici kamera başına
2005 yılından beri Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali adı altında Türk
Ülkenin kültür başkenti İstanbul’da havalar hafiften serinlerken, sinema bir kez daha
çantasını toplayıp Antalya’ya kaçıyor. Birkaç inatçı sinema tutkununun güney ilini bir
“sinema şehri” yapma inadıyla başlayan macera, 50. kez “en iyileri” seçmeye hazırlanıyor.
34
ve dünya sinemasının da yetkin örneklerini izleyiciyle buluşturan Altın Portakal’ı
sadece festival filmlerinin yarıştığı bir etkinlik olarak nitelemek yanlış olur. Festival
kapsamında sayısız aktivite düzenleniyor çünkü. Festivalin açılış töreni, kortej ve
35
SİNEMA
YILDIZ YAĞMURU
Festival programında dünya çapında ödüllü onlarca film
gösterime girecek. “Ustaların Gözünden” kuşağında İran
sinemasının Oscar ödüllü yönetmeni Asghar Farhadi, bu yıl
Cannes Film Festivali’nde jüri özel ödülü kazanan
“Le Passé – Geçmiş” filminin Antalya’daki galasında
sinemaseverlerle bir araya gelecek. Filmin galasına Asghar
Farhadi ile birlikte başrol oyuncusu Ali Mosaffa da katılacak.
Bu yıl 100’üncü yaşını kutlayan Hint sinemasının en seçkin
örnekleri de gösterimde kendisine geniş bir yer bulacak.
Festival boyunca dünya sinemasının en çarpıcı örnekleri de
cömertçe sinemaseverlerin beğenisine sunulacak.
Fransız Yeni Dalga akımının en önemli yönetmenlerinden
François Ozon’un Altın Palmiye için yarışan filmi “Jeune &
Jolie”, Oscar ödüllü Coen Kardeşler’in bu yıl Cannes Film
Festivali’nde jüri büyük ödülü kazanan “Inside Llewyn Davis”
filmi ve “Taxi Driver”ın senaristi Paul Schrader’in yönettiği,
Amerikan sinemasının genç yıldızı Lindsay Lohan ve James
Deen’in başrollerini paylaştığı “The Canyons” filmleri festivalin
en dikkat çeken yapımları arasında yer alıyor.
sinemaseverler için de buluşma noktası olmaya aday; yıl boyunca atölye
çalışmaları gerçekleştirecek müzede, film gösterimleri de yapılacak.
Festivalde bu yıl
Antalya bu yıl da dünya sinemasının önemli isimlerini konuk edecek.
Yüzüncü yılını kutlayan Hint sinemasının en seçkin örnekleri festival
programında gösterilecek. İran sinemasının başarılı yönetmeni Asghar
KİTAP DOLUSU FİLM
Altın Portakal’ın 50. yılı onuruna yayınlanacak kitaplar sinema
tarihimizi kayıt altına alıyor. Sinema yazarı Tuncer Çetinkaya,
hazırladığı 50. Yıl Kitabı’yla Altın Portakal’ın mitolojiden gelen
binlerce yıllık geçmişinden yola çıkarak, günümüze ulaşan
serüvenini anlatıyor.
50. yıl kapsamında Alican Sekmeç’in yayına hazırladığı
bugüne kadar Altın Portakal alan tüm sanatçıların
biyografik bilgilerinin yer alacağı “Altın Portakallı Sanatçılar
Ansiklopedisi,” Tunca Arslan’ın editörlüğünde “50 Yılın En iyi
Filmleri”, Murat Özer’in editörlüğündeki “2000’li Yıllar Türkiye
Sineması” kitapları da okura sunulacak.
Farhadi, Oscarlı filmi “Geçmiş”in festival gösterimine konuk olacak.
Festivalde kıyasıya yarışacak on uzun metrajlı filmden ödülü kimin
yıl da. 4 Ekim’de düzenlenecek 50. Yıl Resepsiyonu’yla açılacak
kucaklayacağını, Türkan Şoray başkanlığındaki jüri belirleyecek.
Altın Portakal’da, 5 Ekim’de festivalin mimarlarına ve Türk
Şoray’a jüride Reis Çelik ve Ümit Ünal yönetmen kontenjanından eşlik
sinemasının ustalarına saygı duruşu niteliğindeki 50. Yıl Töreni
edecek. “Sonsuzluk ve Bir Gün”, “Ağlayan Çayır” ile “Ulis’in Bakışı” gibi
yapılacak.
unutulmaz Teo Angelopulos filmlerine yaptığı müziklerle tanınan Yunan
Törende, 1964 yılındaki ilk yarışmaya katılan filmlerin ekipleri
müzisyen Eleni Karaindrou da jüride yer alacak bir diğer isim.
alkışlanacak, ilk yılın ödülleri yeniden verilecek, Altın Portakallı
Belgesel ve kısa film kategorilerinde bu yıl rekor düzeyde başvuru
sanatçılardan sinemada yarım asrı dolduranlara 50. Yıl Özel
gerçekleşti. 99 belgesel film arasından seçilen 15 filmin yarışacağı
Ödülü sunulacak.
kategoriye Nebil Özgentürk jüri başkanlığı yapacak. Kısa film
Nebil Özgentürk’ün hazırlamakta olduğu “50. Yıl Belgeseli”
yarışmasına başvuran 206 kısa filmden 20 tanesi finale kalmayı başardı.
kırmızı halı seremonisi her yıl sıkça basında yer alıyor. Bunların
de bu yıl gösterilecek. Bu belgeseli unutulmaz kılacak bir
Jürisinde geçtiğimiz yıl Altın Portakal’da En İyi Yönetmen, En İyi İlk
festivalin vitrin kısmı olduğunu söylemek mümkün. Çok fazla
başka ayrıntıysa müziklerinin Cahit Berkay imzası taşıması.
Film ödüllerini kazanan ve 35. Moskova Film Festivali’nden büyük ödülle
bilinmemekle beraber 1978 yılından beri plastik sanatlar da festival
Unutulmaz film müzikleriyle pek çok kez “en iyi müzik” dalında
dönen “Zerre” filminin yönetmeni Erdem Tepegöz yer alacak.
bünyesinde oysa. Ayrıca her yıl farkı tarihlerde Altın Portakal Şiir
Altın Portakal’ı kucaklayan Berkay’ın bu yıla özel bestesi, 50. Yıl
Festivalin bu yıl merakla beklenen bir diğer gösterimi ise Türk
Yarışması düzenleniyor. Son beş yıldır hayata geçirilen “Halkın
Töreni’nde seslendirilecek.
sinemasının ilk örnekleri sayılan Manaki Kardeşler’in yaptığı çekimler
Portakalı” projesi kapsamında Antalya’nın her yerinden isteyen
olacak. İkinci Meşrutiyet kutlamaları, Türk süvari, piyade ve topçularının
herkes ücretsiz sinema eğitimi alıyor ve kısa filmler çekiyor. Beş
Müze ve kütüphane kuruluyor
geçit töreni, büyük bir Romanya heyetinin Makedonya ziyareti, Piskopos
yılda çekilen film sayısı yaklaşık 800! Ayrıca açıkhava sineması
Doktor Tolunay gibi bir önemli isim daha var festivalin tarihinde:
Emilianos’un Grevena’daki cenaze töreni, Osmanlı Padişahı V. Mehmed
kültürünü yaşatmak amacıyla Antalya’nın pek çok yerinde kurulan
Behlül Dal. Antalya’nın bir sinema kenti olacağına daha 1957
Reşat’ın Selanik ve Manastır ziyaretleri gibi önemli olaylar Manaki
sinemalarda popüler filmler gösteriliyor.
yılında kanaat getiren Dal, o yıl ANTİŞ FİLM Antalya Filmcilik
Kardeşler’in kamerasından seyredilecek. Aynı zamanda fotoğraf
Komandit Şirketi’ni kurmuş. Festivalin de kurucularından. İşte
sanatçısı olan ikilinin fotoğraflarından oluşan bir sergi de 6-7 Eylül’de
Portakalın yarım asrı
tam 50 yıl sonra onun anısına kurulacak sinema müzesinde
izlenebilecek.
2014’te yüzüncü yılını kutlayacak olan Türk sinemasının son
Behlül Dal ve Nevin Dal’ın Altın Portakal’a bağışladığı çeşitli
Ayrıca dünya festivallerinden harika yapımları da bir araya getiren
50 yılına tanıklık eden festival kapsamında, bu tarihi deneyimi
materyaller sergilenecek ve bir sinema kitaplığı açılacak. Altın
festivalin ekim ayının kültür sanat hayatına damgasını vuracağı aşikar.
izleyiciye aktaracak sayısız projeye ve etkinliğe imza atılacak bu
Portakallı filmlerin afişlerinin sergileneceği müze, Antalyalı
Yarım asırdır yaptığı gibi.
36
37
RÖPORTAJ
Mete
Söyleşi: Elif Aydemir
Deneyimli uçak
teknisyeni Mete
Çaylak, Başbakan’ın
2020 Olimpiyatları
toplantısına
uçuşunda görev
aldı. Çaylak’la bu
önemli görevi ve
uçak teknisyenliğini
konuştuk...
Çaylak
“Kurallara uyduğunuz sürece dünyanın pek
çok yerinde emniyetle gezmeniz mümkün”
Sizi tanıyabilir miyiz?
1972 İstanbul doğumluyum. 1993 yılında Türk Hava Yolları’nda
(THY) işe başladım. Çeşitli bölümlerde görev yaptıktan sonra
2009 yılında Hat Bakım Müdürlüğü’nde göreve başladım.
1993’te göreve başlamışsınız. Hangi uçak tiplerine
sahipsiniz?
Boeing 777 ve A340 tiplerim mevcut.
38
Başbakan ile aynı uçaktaydınız ve ilk defa tek uzun uçuş olan
16 saatlik bir uçuş gerçekleştirdiniz. Nasıldı, neler yaşadınız?
Bu görevi sadece uçuş olarak nitelendirmek doğru olmaz. Çünkü
VIP uçuşlarının uzun bir hazırlık süreci oluyor. İlk durağımız
olan St. Petersburg Meydanı bizi biraz zorladı, meydanda oluşan
VIP trafiği sebebiyle yer hizmetleri aksayarak devam ediyordu.
Rekor sürede gerçekleşen uçuşumuz gibi rekor miktarda yakıtı
ikmal ettik. Sonra Başbakanımızın uçağa teşrifleriyle uçuşumuz
başladı. 16 saatin ardından gece 03.30 sularında Buenos Aires’e
indik. Hemen ardından dönüş seferi hazırlıklarına başlandı ve
aynı gün saat 21:00’de geri dönüş için havalandık. Ama tüm
görevimiz boyunca ufak tefek arızalar haricinde önemli bir
aksaklık yaşamadık.
Görev için gittiğiniz ülkelerde yatı olduğu zaman hiç
etrafı gezme şansı bulabiliyor musunuz?
Aslında bu dediğiniz biraz yatı süresine bağlıdır. Ben
seyahat etmeyi sevdiğim için fırsatım olursa bunu
değerlendiririm elbette.
Siz o gün olimpiyat toplantısına katıldınız mı yoksa
havalimanında mı görev aldınız?
Havaalanında görev aldık.
Kaçırılan pilotlarla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Kaçırılan pilot arkadaşlarımızın durumunu medyadan takip
etmeye çalışıyoruz. Ancak bu konuda yeterli bilgi akışının
olmadığını söylemek isterim. Hiç kimsenin maruz kalmaması
gereken böyle bir olayla Türkiye Cumhuriyeti bayrak
taşıyıcısının personeli karşı karşıya kalıyorsa, bu konunun
hem THY hem de devlet olarak irdelenmesi, öncelikle
kaçırılan arkadaşlarımızın özgürlüğüne kavuşturulması,
ardından tekrarının önlenmesi gerekmektedir.
2020 Olimpiyatları için ev sahipliği yapamayacağız. Ne
düşünüyorsunuz; sizce nasıl olabilirdi?
Açıkçası üzüldüm, bu organizasyon ülkemizin tanıtımı için önemli
bir fırsattı ama olmadı maalesef.
Özel hayatınızda sizi dinlendiren ya da işyerinin bu
yoğunluğunu unutturacak bir hobiniz; uğraşınız var mı?
Seyahat etmeyi severim. Bunun dışında genellikle havacılıkla
ilgili forumları takip etmeye çalışıyorum. Çalışma saatlerimizin
düzensizliği, aile ve arkadaş çevremizi olumsuz etkilediğinden
biraz yalnız bir yaşam sürüyoruz.
Çocuklarınızın da havacılık sektörüyle ilgilenmesini istiyor
musunuz? Onları bu konuda yönlendirdiniz mi ya da
yönlendirir misiniz?
Çocuklarım henüz küçük olduğu için meslek seçimi açısından çok
erken olduğunu düşünüyorum. Sanırım o kararları daha sonra
vereceğiz.
Geçtiğimiz aylarda bir uçuş teknisyenimiz yurtdışında
yatı görevinde can güvenliğiyle ilgili sorun yaşamıştı
sanırım. Böyle bir durum sizin başınıza geldi mi?
Belli kurallara uyduğunuz sürece dünyanın pek çok yerinde
emniyetle gezmeniz mümkün. Ancak sorun yaşanan yerler
hiçbir kuralın olmadığı; olanlara da kimsenin uymadığı
yerlerdir. Şahsen benim başıma bir olay gelmedi. Fakat
bu durum bir başka arkadaşımızın başına ciddi bir olay
gelmeyeceği manasına gelmez. Bu tip yerlere görev
planlanırken etkin maliyet hesabı yapılmalı, kazanç
sağlanacağı düşünülen kısımların aslında çok daha büyük
kayıplara zemin hazırladığı unutulmamalı.
39
HAVACILIK
Yazı: Şebnem BAYEZİT
Ticari ve Yer Hizmetleri Eğitmeni
Peki bu 12 başlık nedir? Neleri içerir?
İLETİŞİM EKSİKLİĞİ:
Doğru iletişim alıcı ve verici arasındaki bilgi akışının doğru,
hatasız gerçekleşmesidir. Alıcı ve verici arasında bilginin net ve
doğru anlaşılmaması problemlere sebep olur. Peki bilgi akışında
sorunlar neden yaşanır?
a) Vericinin bilgiyi net aktaramaması
b) Alıcının bilgiyi doğru anlamaması
c) Alıcının veya vericinin varsayımları
İletişim eksikliği nedeniyle geçmişte yaşanmış bazı olumsuz
olayları ve kazaları şu an seyredebiliyor olsak belki şunu söyleriz:
“Madem alıcı bir şekilde bilgiyi anlamadı ya da doğru anladığını
sandı, peki neden bir kez daha teyit etmedi?” ya da “Verici bilgiyi
neden daha anlaşılır aktarmadı?”
İletişim nedeniyle yaşanan sorunlar zaten bilginin alıcı ve verici
tarafından doğru anlaşılıp anlaşılmadığının teyit edilmemesinden
kaynaklanır. Amaç sorunun kimden çıktığını bulmak değil, sorunu
çözmek ve bunun tekrarlanmasını engellemek olmalıdır.
Ast-üst arasındaki ilişki nedeniyle soruyu tekrar soramamaktan
tutun, Dirty Dozen’ın diğer maddeleri olan yorgunluk, bilgi eksikliği, aşırı özgüven gibi pek çok neden eksik bilginin nedenleri
olarak sıralanabilir.
ÖZGÜVEN:
Aynı işi veya işleri defalarca yapan kişi bir süre sonra ister
istemez “İşi biliyorum” veya “Ben bu işte iyiyim” diye düşünür.
Bu, kişisel güvenin bir adım ötesi olan fazla güvendir ve mutlaka
kaza ya da hataya sebep olur.
Aynı işi defalarca yapan kişide bir şekilde meslek körlüğü başlar.
Hangi işle ilgili olursa olsun “Ben bu işi gözüm kapalı yaparım,”
diyen bir kişinin dikkati dağılır.
Her gün evinde yemek pişiren annelerimizin, bir gün yemeğe tuz
atmayı unutması gibi mutlaka hepimizin hayatında en az bir defa
yaşadığı bir durum olmuştur. Yıllarca aynı yemeği pişirdikleri
halde neden tuz atmayı unutmuşlardır?
Peki havacılıkta yapılan hatalar veya dikkatsizlikler yemeğe tuz
atmayı unutmak gibi geri dönüşü kolay bir sonuçla mı biter?
Tabii ki hayır! Havacılıkta yapılan hataların sonuçları belki de
bedeli asla ödenemeyecek, bizleri büyük veballer altına sokacak
sonuçlar doğurur.
Özgüven hataları personelin yeteri kadar motive edilmemesi
nedeniyle bilinçli ya da bilinçsiz olarak “Ben bu işi zaten iyi
yapıyorum ama fark edilmiyorum” diye kendi kendini motive
etmeye çalışarak tutunacak bir dal bulmaya ihtiyaç duymasından
da kaynaklanabilir.
Bu nedenle bütün check listler yapılması gereken zamanlarda atlanmadığında o iş doğru yapılmıştır. Sebebi ne olursa olsun “Ben
bu işi bin defa yaptım bu da bin birinci kez oluyor, kontrole ne
gerek var,” demek geri dönülmez bir kazanın başlangıcı olabilir.
DEVAM EDECEK….
n
e
z
o
d
nsan faktöründen kaynaklı kazaları engellemek için
daha önceki sayılarımızda Shell Model üzerinde
durmuştum. Bir başka insan faktörü konusu da
Dirty Dozen’dır.
Dirty Dozen 12 başlık altında incelenir ve hepsi
birbiriyle bağlantılıdır.
Bir sorunun kesin çözümü ve aynı sorunun bir daha
40
nasıl yaşanmayacağı konularında kesin sonuca varılmak istendiğinde 12 başlık bir bütün olarak incelenmelidir.
1993 yılında biraz daha geliştirilen Dirty Dozen'ın işletmelerde
A’dan Z’ye her personel için önemi üzerinde durulmuştur. Bu durumda havacılıkta pilottan ramp personeline, teknisyenden hava
kontrol çalışanına kadar tüm birimlerdeki personel için önemli
maddeleri içeren bir konudur.
41
TEKNİK
KONTROL DIŞI!
Hava tahminlerİ ve uçuş
trafiği durumuna göre her şey
yolundaydı. Sorunsuz görünen
iç hat yolculuğu için havalanan
Jumbo Jet, havacılık tarihinin en
çok kayıp verilen kazalarından
birini gerçekleştirecekti.
Yazı: Arif SANKAYA, Hasan BÜBER
Ağustos 1985 Pazartesi günü Japon
Hava Yolları’na (JAL) ait JAL 123
sefer sayılı Boeing 747SR-46 uçağı
bir iç hat seferi olan Tokyo-Osaka
uçuşunu icra etmek üzere Haneda
Havalimanı’ndan (eski adıyla Tokyo
Uluslararası Havalimanı) kalkışını
gerçekleştirdi. Dev Jumbo Jet’te
15 mürettebat haricinde 509 yolcu bulunuyordu. Yolcuların
büyük çoğunluğu Obon tatilini geçirmek üzere Tokyo’dan ayrılan
ailelerden oluşuyordu.
JAL 123 Tokyo (Haneda) Havalimanı’nın
16L pistinden akşamüzeri 06:12 LMT’de
yani planlanandan 12 dakika gecikmeli
olarak havalandı ve kaybettiği süreyi
telafi etmek için hızla tırmandı. Boeing
747SR-46’nın komutasında Kaptan
Pilot Masami Takahama, Yardımcı
Pilot Yutaka Sasaki ve Uçuş Mühendisi
Hiroshi Fukuda bulunuyordu. Yapılan
hava tahminleri ve uçuş trafiği
durumu sıradan ve normal bir yolculuk
olacağını gösteriyordu fakat 520
42
kişi, birkaç dakika sonra havacılık tarihinin kanlı sayfalarına tek
seferde en ölümlü uçak kazası olarak geçeceklerinin farkında
değildi.
Uçuşun 12’nci dakikasında düz uçuş irtifası olan 38.000 feet
yakınlarında uçağın kuyruğundan şiddetli bir patlama sesi
duyuldu ve kokpit ekibi Jumbo Jet’in kontrolünü kaybetti. Hızla
düşen kabin basıncı yüzünden oksijen maskeleri döküldü. Kabin
memurları ellerinde oksijen tüpleriyle yolculara yardım etmek için
koşuştururken, yolcu kabinine tam anlamıyla bir kargaşa hakim
oldu. Bu esnada kokpitte de durum farklı değildi. İki pilot ve uçuş
mühendisi çaresiz bir şekilde uçağı kurtarmaya çalışıyordu ancak
tüm hidrolik sistemleri arızalanan uçağı kumanda etmek
neredeyse imkansızdı. Uçağın kontrol dışı kaldığını
Tokyo Bölge Kontrol Merkezi’ne bildiren Kaptan Pilot
Masami Takahama’nın aklına motor itki kuvvetini
değiştirerek uçağı stabil hale getirme fikri geldi ve Uçuş
Mühendisi Hiroshi Fukuda’nın da yardımıyla üç kişi bir
süre uçağı bu şekilde kumanda etmeyi başardı.
Fakat bilmedikleri diğer bir konu ise uçağın vertical
stabilizer’inin (dikey dengeleyici) yani kuyruk ve kuyruk
dümeninin patlama esnasında uçaktan koptuğuydu.
Yapmış oldukları motorla kumanda tekniği, herhangi
bir kumanda yüzeyi olmayan uçağı daha da kötü bir
duruma düşürdü. Phugoid çevrimi adı verilen ve tepe iniş çıkışına
benzetilen bu hareket, uçağın tamamen kontrolsüz kalmasına
sebep oldu ve uçak, Tokyo’nun dağlık bölgesine doğru hızla
alçalarak 6,800 feet irtifada ve akşamüzeri 06:56 LMT’de
radardan kayboldu. Daha sonra incelenen FDR‘a (Flight Data
Recorder) göre uçak, son olarak dağın zirvesine kuyruğunu
vurmuş ve dönerek Mikuni Dağı’nın eteklerine sırt üstü çakılmıştı.
Bu talihsiz kazada 15 mürettebat ve 505 yolcu feci şekilde
can verdi. Tek teselli ise mucize eseri 4 yolcunun kazada hayatta
kalmayı başarmasıydı. Japonya’da kazanın gerçekleştiği bölgede
konuşlu Amerikan Hava Kuvvetleri ile Japon arama kurtarma
birlikleri arasında yaşanan anlamsız tartışma ve iletişimsizlik
nedeniyle kurtarma operasyonu çok geç başlamış ve zayiatın
artmasına sebep olmuştu.
Japon hava araçları kaza araştırma komisyonunun yayınladığı resmi
rapora göre, kaza sebebinin uçuş esnasında havada infilak eden
aft pressure bulkhead (arka basınç duvarı) olduğu tespit edildi.
Şiddetli patlama sonucunda kuyruk gövdeden ayrılmış ve tüm
kontrol yüzeylerini hareket ettirmeye olanak sağlayan hidrolik sıvı
kaybedilmişti. Daha sonra sorunun kaynağına inen araştırmacılar,
uçağın yedi yıl önce iniş esnasında kuyruğunu piste vurduğunu
(tail strike) ve daha sonra aft pressure bulkhead’de hasar meydana
geldiğini ve tamir edildiğini keşfetmişlerdi. Fakat yapılan tamirin
imalatçı firma olan Boeing’in önerdiği şekilde değil daha zayıf bir
şekilde yapıldığı anlaşılmıştı. Boeing’in tahminlerine göre bu yanlış
tamirin 10.000 iniş kalkışa dayanabileceği öngörülmüştü, uçak ise
hatalı tamirle kaza gerçekleşene kadar tam 12.318 başarılı uçuş
gerçekleştirmişti.
Kazanın sonucunda JAL, kurbanların yakınlarına 780 milyon Japon
Yeni tazminat ödedi. İç hat uçuşlarında ciddi oranda yolcu kaybeden
JAL, ulusal ve uluslararası camiada güvenilmez hale gelmişti.
43
“Kolay bir yarış değildi. Rakibim yarışın
ortalarında arayı açmaya başladı. Bir an için
takip edemeyeceğimi düşündüm. Zor bir lastikle
yarışa çıktım. Ama mücadeleden vazgeçmedim.
Yarışın ortalarında, İstiklal Marşı’nın çalacağını,
Türk bayrağının en üste çıkacağını düşündüm.
O motivasyonla mücadeleden vazgeçmedim.
Son birkaç tur kala liderliği yakaladım. Son turda
elimden geldiği kadar atak yaptım. Hamdolsun
ki yarışı kazandım. Bundan daha güzel bir gün
olamaz.”
Kenan Sofuoğlu, bu sözleri 15 Eylül’de İstanbul’da
gerçekleştirilen Supersport Dünya Şampiyonası’nın 11. yarışını
kazandıktan sonra söyledi. O bu açıklamayı yaparken annesi
Nurhayat Sofuoğlu yanındaydı. Bütün yarışı takım garajında Kenan’ın
koltuğunda oturarak izledi ve oğlunu ilk tebrik edenlerden biri oldu.
Sofuoğlu ailesi, geçimini motosikletlerden sağladı yıllarca, baba İrfan
Sofuoğlu, bir motor tamircisiydi. Kenan’ın ağabeyleri Bahattin ve
Sinan babadan kalma tutkularını ona da aşılamıştı. Motosiklet aşkı
Sakaryalı ailenin kanında vardı.
Kenan piste ilk çıkışını şöyle anlatıyor: “Sinan Ağabeyim yarış öncesi
talihsiz bir sakatlık yaşadı, onun yerine ben yarıştım, kazandım.”
Kenan’ın bu galibiyeti kazanacağı zaferlerin ilkiydi. 2001 yılında Balkan
Şampiyonası’nın ilk yarışında üç kardeş aynı pistte yarıştılar. Kenan daha
17 yaşındaydı ve babasının özel izniyle yarışa katılabilmişti. Ailenin gurur
tablosu, motosiklet aşkını anlatmaya yeterdi. Yarışın galibi Sinan, ikincisi
Kenan ve üçüncüsü Bahattin oldu. Yarışmadan sonra
anne Nurhayat Sofuoğlu’na “Ne hissediyorsunuz?”
diye soruldu. “Titriyorum, çok heyecanlıyım, çok
gururluyum” dedi Nurhayat Hanım, “Korkmuyor
musunuz?” soruna ise “Adapazarılıyız biz, enkazdan
çıktık. Yaşayacak günümüz varmış ki yaşıyoruz.
Korkuyorum elbette ama kaderde ne varsa onu
göreceğiz. Bahattin ve Sinan’ın birincilikleri vardı, Kenan
da ilk üçe girdi. Çok mutluyum,” yanıtını verdi. Cevabı,
2002’de bir trafik kazasında en büyük oğlu Bahattin’i,
2008’de antrenman yaparken geçirdiği motosiklet
kazasında hayatını kaybeden Sinan’ı zaferleriyle yaşatacak olan
en küçük oğlu Kenan’a o günden verdiği bir mesajdı.
Aile motosiklet yarışçısı olarak yetişmesi için
çocuklarından birini destekleyecek
durumdaydı, en küçükleri olan
Kenan’ı seçtiler. Kenan’ın
Avrupa’ya gidebilmesi için
babası motorlarını, ağabeyi
Bahattin arabasını sattı. 17 yaşında
yurtdışına çıktığında yabancı dili
yoktu, yollarda İngilizce çalıştı.
2002’de Almanya’daki Yamaha
Cup’ı kazandı, bu onun için bir
dönüm noktasıydı ama galibiyetin
tadını alamadan Bahattin
PORTRE
Ağabey'ini trafik kazasında kaybetti. “Adını kaskıma, numarasını
motoruma yazdım, artık her yarışta benimle” diyor.
2003 sezonunda Supersport-IDM’de ikinci olduktan sonra
2004’te Fim Superstock 1000 Cup’ta yarıştı. 2004 sezonunu
şampiyona üçüncüsü olarak tamamladıktan sonra 2005
Superstock-1000 şampiyonluğunu kendine hedef seçti. İlk iki
yarışı kazanmasına rağmen yaptığı bir kaza sonucu bileğini
kırınca Misano’daki yarışa katılamayıp sezonu ikincilikle kapattı.
Bunu bir başarısızlık olarak görüyordu. “Param bitmek üzereydi
ve büyük takımlardan hiçbirinin dikkatini çekememiştim” diyor.
2006 senesinde Supersport-WM’ye başlarken sponsorluk
sorunları yüzünden Yamaha Almanya takımından ayrılmak
zorunda kaldı. Ancak son anda İsviçre’de yaşayan, ismi gizli
tutulan bir Türk işadamının sponsorluk sağlamasıyla Ten
Kate’nin Honda takımına dahil oldu. “Kadere inanmak gerek”
diyordu, Supersport WM’de 2006 sezonunu üçüncü olarak
tamamladı. 2007 yılında Supersport Dünya Şampiyonluğu’nda
sezonun bitimine üç yarış kala şampiyon oldu.
2010’da ve ardından 2012’de Supersport Dünya Şampiyonası’nda
şampiyon oldu. İlk kez Türkiye pistinde yarıştığı için kariyerindeki en
önemli yarışlardan biri saydığı Supersport Dünya Şampiyonası’nın 11.
yarışında galibiyeti kucakladı. Şimdi başladığı yerde, yani Sakarya’da
genç yetenekli motor sporcularını yetiştiriyor. “Yetenekli gençlere
akıl hocalığı yapıp tecrübelerimi paylaşıyorum,” diyor, “Benden önde
olsunlar, kırdığım rekorları kırsınlar. O zaman başarılarım benim için
daha anlamlı olacak.”
"Hayatımı yoluna koydum," diye düşündüğü anda yeniden
dünya başına yıkıldı. 2008’de 24 yaşındaki ağabeyi Sinan’ı, İzmit
Körfezi’nde yaptığı antrenmanda geçirdiği kaza sonucu kaybetti.
Kariyerinde düşüşlerle geçen bu evrede kazalar, ameliyatlar
peşini bırakmadı Kenan’ın. Bu dönemde bir de babasını kaybetti.
Ailesinden miras kalan tutkusuna hiç sırtını dönmedi Kenan,
46
47
TEKNİK
kayıt altına alınır. Kullanılmış temin edilenler ise parçanın
imalatından itibaren izlenebilirlik bilgileri (back to birth) daha
önceki kullanıcıdan mutlaka talep edilir. Bu bilgiyi taşımayan
limitli ömre sahip bir parça, satın alınamaz, dolayısıyla tesellümü
de yapılamaz.
Oksijen jeneratörleri, sayılarının fazlalığı nedeniyle sarf
konumundadır ve ömür doluş tarihleri yıllık bakım kartlarıyla
kontrol edilir.
Ömür durumundan dolayı değişimi yaklaşan parçalar için
komponent değişim kartı üretilir. Komponent hangi uçakta
uçuyorsa o uçağın en yakın ve uygun bakımında, bir sonraki
bakıma yetişmeyecek olanlar da dahil edilmek üzere
değiştirilmesi sağlanır. Parçaların farklı limite sahip uygulamalar
arası geçişlerinde kalan FH veya FC cinsinden ömür limitinin
hesaplanması;
UÇAK BAKIMINDA
ÖMRÜ SINIRLI PARÇA KONTROLÜ
Yazı: Mehmet ERTEK / Mühendis
imitli ömre sahip parçaların ömür bilgilerinin izlenmesi gerekir.
Bu amaçla limitli ömre sahip parçalar için listeler (LLP-Life
Limited Parts) tutulur ve bakım programına dahil edilir.
Uçak iniş takımı, motor veya komponentlerde kullanılan ve
referans dokümanlarında belirtilen ömür limitini
tamamlamış parçaların sökülerek değiştirilmesi ve
bir daha kullanılamayacak şekilde kal (imha) edilmesi
48
şarttır. Limitli ömre sahip parçaların ömür limitini doldurduktan
sonra uçakta bulundurulması uçuş emniyetini olumsuz etkiler ve
hiçbir şekilde bu duruma izin verilmez.
Bir parçanın ömür limiti için referans dokümanlarında uçuş
sayısı (FC-Flight Cycle), uçuş saati (FH-Flight Hour) veya takvim
gün ve saati gibi çeşitli aralıklar (interval) belirtilmiştir.
Sivil havacılık otoriteleri veya imalatçı yayınlarıyla mevcut
Tri = [ 1- Σ (Caj / Cpj] x Cpi
Tri : Parçanın son “i” uçak modeline takıldığında kalan ömrü
Cpi : Parçanın son “i” uçak modeli için ömür limiti
Cpj : Parçanın önceki “j” uçak modeli için ömür limiti
Caj : Parçanın önceki “j” uçak modelinde kullanılan ömür miktarı
bağıntısıyla yapılır.
limitlerde ömür artırımı ve azaltılması şeklinde bir değişiklik
yapılabilir. Bunların izlenmesi ve takip sisteminde gerekli
güncellemelerin yapılması zorunludur. Türk tescilindeki uçaklar
için ömür limitlerinin uzatılması konusunda tek yetkili makam
SHGM’dir.
Ömür limiti, uçakta takılı olduğu pozisyona bağlı olan veya
özel takip gerektiren parçalar için varsa kısıtlayıcı ömür
değerlerinin takibi yapılmalıdır. Şirket envanterine girdiğinde
ömür limiti olmadığı için takip edilmeyen ancak sonradan ömür
limiti koyulan parçaların geçmişe ait ömür durum bilgileri
olanlar tespit edilir, olmayanlar için mevcut olan kaynaklardan
yararlanılarak ve kısıtlayıcı ömür durumları göz önüne alınarak
ömür limiti tespit edilir.
Yeni satın alınan, kiralanan, değişim yoluyla elde edilen
parçaların ömür durum bilgileri, tesellüm işlemleri sırasında
Takvim süreli olarak verilen ömür sürelerinde ise parçanın
hangi uçakta ne kadar süreyle kullanıldığı tespit edilir ve
imalatçı firmanın belirttiği parçanın ömür süresinden bu süreler
düşülerek parçanın kalan ömrü belirlenir.
Modifikasyon veya tamir sonucu ömür limiti değişen parçaların
ömür bilgileri ilgili kayıtlarda güncellenmelidir. Ayrıca henüz
ömür bilgilerini elde etmek için yapılan test çalışmaları
tamamlanmamış (Demonstrated Fatigue Life) ve öngörüyle bir
ömür biçilmiş parçaların takibi, öngörülen süreye göre yapılır.
Ancak parça kal edilmez ve uygun bir şekilde muhafaza edilerek
karantinaya alınır. Test sonuçlarından çıkacak verilere göre parça
kal edilir veya yeniden kullanıma sunulur.
Esen kalın...
49
5 DAKİKA ARA
Acı günde, tatlı günde
Telgraf
KARISININ ÖLÜMÜNÜ GÜNLER SONRA ÖĞRENEN RESSAM MORSE, BU ÖFKEYLE HABERLEŞMENİN
TABLOSUNU SONSUZA DEK DEĞİŞTİRECEK BİR İCADA İMZA ATACAKTI...
B
elki pek çoğunuzun hayatından çıktı ama telgraf,
nostaljik karakteriyle bugün hala yer yer kullanılıyor.
Hatta, rakibi internet sayesinde artık telgraf çekmek
eskisinden çok daha kolay. Mesela, PTT Genel
Müdürlüğü, internet sitesi üzerinden ve basit bir formla telgraf
çekme olanağı tanıyor. Şöyle ki: PTT’nin sitesine giriyorsunuz
STOP Formu dolduruyorsunuz STOP Mesajınızı yazıyorsunuz
STOP Gönder butonuna tıklıyorsunuz STOP Mesajınız ulaştı
STOP.
Dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde, sırf güvenilirliği dolayısıyla
halen "resmi belge" niteliğini koruyan telgrafın icadı, tatsız bir
hikayeden ilham alıyor: Ressam Samuel Morse, 1825 yılında
Lafayette Markizi Gilbert du Motier’in tablosunu yapmak ve
karşılığında 1000 dolar almak üzere Washington’a gitti. Tablo
üzerinde çalışıyorken atlı bir ulak kendisini bulduğunda, bir
şeylerin kötü gittiğini hemen anladı. Babasının gönderdiği
mektupta tek ve soğuk bir cümle yazıyordu: Karın öldü.
Morse, apar topar memleketine, yani New Haven’a döndü.
Ancak vardığında, cenaze defnedilmişti bile. Eşinin günlerdir
hasta olduğunu ve nihayet yalnız başına öldüğünü bilmeden,
başka bir şehirde bulunmuş olmak Morse’u
derinden etkilemişti. Artık resim yapmayacak,
uzun mesafeler arasında haberleşmeyi
sağlayacak sistemler üzerine çalışacaktı...
(...)
Yedi yıl kadar sonra, bir deniz yolculuğu
sırasında, Charles Thomas Jackson
ile tanıştı. Jackson elektromanyetizma
üzerine iyi bir eğitim almıştı ve onun
elektromıknatıs deneylerine şahit olan
Morse, aklındaki telgraf fikrini artık gerçeğe
dönüştürebilirdi. Sadece 3 yıl sonra “ilk telgraf
bağlantısı” kuruldu. Daha sonra yardımcısı Vail ile
birlikte geliştirdiği, çizgi ve noktalardan oluşan
alfabe ise onun adıyla anılıyor.
50
Mekanik telgraflar
Telgrafın ortaya çıkmasının ardında böylesine kişisel bir hikaye
var. Ancak hiçbir buluş, tek bir kişinin sıra dışı zekası ya da çabası
ile ortaya çıkmıyor. Bilim, insanlığın kümülatif bilgi birikimiyle
ilerliyor ve bugün artık internet ile ikame ettiğimiz telgraf da bu
kolektif çarktan nasibini almış.
Örneğin, daha 1792 yılında Claude Chappe “telgraf” adında
bir sistem kurmuştu aslında. Tepelerin üzerine aralanırda ip
bağlantısı olan kuleler inşa ediyor, bu kulelere 49 farklı konuma
sahip, ayarlanabilen, iki kollu bir makine yerleştiriyordu. Her
konum bir harf veya işarete denk geliyordu. Chappe’nin kuleleri
kulağa “yerel bir girişim” gibi gelebilir ancak bu kulelerin
arasındaki ağın 19. yüzyıl ortaları Fransa’sında 5 bin kilometre
uzunluğa yaklaştığını biliyoruz!
Chappe’den yıllar sonra, Joseph Henry isimli Amerikalı bilimci,
1830 yılında elektrik akımı verdiği teller sayesinde uzaktaki bir
zili “çınlatmayı” başarmıştı. Bu, Morse için harika bir haberdi.
Nihayet, 1844 yılında Western Union ilk telgraf hattını kurdu.
Morse’un gönderdiği ilk mesajda “What hath God wrought - Tanrı
ne yazdı” yazıyordu. Hattın diğer ucunda tabii ki yardımcısı Vail
vardı. Washington D. C. ile Baltimore arasındaki bağlantı, kısa
sürede tüm Amerika’yı saran dev bir ağa dönüştü.
Nokta paralı, STOP ücretsiz!
Telgrafla özdeşleşen “STOP” sözcüğü, işte bu yıllardan
kalma bir gelenek. Telgrafa sözcük başına para ödendiği
o yıllarda, nokta işareti için ayrıca para alınıyordu ancak
“stop” sözcüğü ücretsizdi!
Daily Telegraph, Washington Telegraph gibi birçok
gazetenin adında kullanılan “telgraf” sözcüğü
de yine bu yıllardan hatıra. Tahmin edilebileceği
gibi telgraf, 19. yüzyıl gazeteciliğinin vazgeçilmez
aracıydı. Dahası telgrafın, döneminin
gazetecilik dilinin oluşumuna büyük katkı
sağladığı düşünülüyor.
51
ÇEVRE
Nükleer tehdit – II
Fukuşima
52
geri mi döndü?
Japonya bütün enerjisini
nükleer santral kazası
sonrası rehabilitasyon
çalışmalarına
yöneltmişken denizden
gelen sızıntı haberleri
tüm dünyayı tedirgin etti.
Mart 2011’de yaklaşık 19 bin kişinin ölümüne neden
olan Fukuşima depreminin ve onu takip eden nükleer
kazanın ardından Japon hükümeti bir yandan yaraları
sarmak için büyük bir çaba harcarken, bir yandan da
takdire şayan bir şeffaflık politikası dahilinde dünyayla
gelişmeleri paylaştı. Bu amaçla çok sayıda yabancı
heyeti ve gazeteciyi ağırladılar, her fırsatta.
Kazadan bir buçuk yıl kadar sonra, bütün konsantrasyon
nükleer sızıntı sonrası bölgeyi rehabilite etmek
ve insanlara deprem öncesindeki güven duygusunu geri kazandırmak
üzerineydi. Ve Japonlar ulusal bütçelerinin yüzde 10’unu ayırarak eşine zor
rastlanır bir iş yapıyorlardı.
Her bir pirinç tanesini radyoaktif açıdan denetliyorlardı. Bölgede üretilen
etler kontrol edilmeden önce küçücük parçalara bölünüyordu. Her müstakil
ev, günler süren ve oldukça pahalı bir yöntemle arındırılıyordu. Kalıntılardan
kurtulmak için ağaçların kabuklarını yoldukları yerler vardı.
53
ÇEVRE
Japonya Başbakanı Şinzo Abe,
nükleer santralleri geri açma vaadiyle
seçilmişti. Son sızıntı, planlarını
ertelemesine neden olabilir.
Pirinç, Japonların diyetinde önemli bir yer tutuyor. Nükleer felaketten
sonra özellikle Fukuşima eyaletinde üretilen mahsuller, ciddi biçimde
zan atında kaldı, bazı ülkeler Japonya'dan ithalatı kesti.
Fukuşima'da bir nükleer denetim
merkezine dönüştürülen eski bir tarım
enstitüsünde etler küçük parçalara
bölündükten sonra Germanyum adı
verilen cihazlarda radyoaktivite
testine tabi tutuluyor.
Japonların bir kısmı nükleerden tamamen vazgeçilmesi için sokak
eylemlerine katılırken bir kısmı ülkenin enerji ihtiyacını nükleer
santraller olmadan karşılayamayacağına inanıyor.
Fukuşima'daki bir merkezde bilimciler halka bilgi
verirken görülüyor (sağ üst). Bölgedeki bazı hastanelerde
radyasyona maruz kalanlara anında müdahale etmek için
hazırlanmış özel odalar var. Halkın gerek kaza anında
gerekse uzun vadede yapacakları konusunda bilinçlenmesi
büyük önem taşıyor.
Çok geniş bir arazide toprağın üzerindeki beş santimetrelik bir
edebileceklerini düşünüyorlardı. Tedbir amacıyla boşaltılan köy
hidrojen patlamaları arasında soğutma faaliyetini başlatmıştı.
yükselişi daha erken tespit edip önlem almamakla suçlanıyordu.
tabaka tamamen kaldırılmış ve uzak bir noktada depolanmıştı.
ve kasabalara geri dönüşler başlamıştı. Gönüllüler, santrale
Yoşida bugün “Fukuşima 50” adıyla ulusun tarihine yazılan
20 Ağustos’ta 300 tonluk bir tanktaki yüksek derecede radyoaktif
Kalan küçük kalıntıların çözeltisini düşürmek içinse her yerde
çok yakın bölgelerde, elde çapalar ve kürekler durmaksızın
50 kişilik ekibine adeta bir “ölüm” emri vermişti. Denizden bir
suyun denize karıştığı haberi geldi. 26 Ağustos’ta hükümet sürece
toprak sürülüyordu. Gıda güvenliğini kanıtlamak için ülkeye
çalışıyordu. Onca acı ve soruna rağmen güneş, doğunun güzel
reaktöre aralıksız su pompaladılar. Henüz bu felaketin boyutları
tamamen el koydu.
davet edilen heyetler, kendi ülkelerindeki olağan denetimlerin
ülkesi üzerinde yeniden parıldamaya başlamıştı. Temmuz ayının
tam olarak bilinmiyordu ve hala su pompalama işinin reaktöre
Sonunda Japonya Nükleer Düzenlemeler Dairesi (NRA) Başkanı
bile bu denli güven telkin etmediğini söylüyordu. Kentlerdeki
başında gelen o kötü sızıntı haberine kadar hemen her yerde
zarar verecek olmasını önemseyenler vardı. Not düşmekte
Şuniçi Tanaka “Maalesef denize su bırakmamız kaçınılmaz.
gözlem noktalarında köylüler şüphelendikleri her yer ile ilgili
umut hakimdi...
yarar var, hasar gören reaktörler, bugün bile doğrudan denetim
Fukuşima’daki durum her gün değişiyor,” açıklamasını yaptı.
yapılmasını engelleyecek düzeyde radyoaktif.
Bugün ülke yaklaşık yarım milyar dolarlık bir sızıntı engelleme ve
atık su temizleme projesiyle karşımızda. Planlardan biri, sızıntı
teknik bilgi ediniyor ve ellerindeki ilkel detektörlerin alarm
verdiği yerlerin derin araştırması için ücretsiz destek alıyordu.
Kahramanın ölümü
Yoşida, Tokyo’daki bir hastane odasında yaşam savaşı verirken
Dere yataklarının hala temizlenemediğine dair kaygılar büyüktü
Japonya aslında sızıntıyla birlikte gelen bir ölüm haberine
işçiler de soğutmada kullanıldığı için radyoaktif hale gelen suların
bölgesinin önüne buzdan bir duvar örmek. Bu yöntem daha önce
ama ibre hep iyiyi gösteriyordu. Aralık 2012’de Fukuşima
çok üzüldü bu yaz. Santralin kaza sırasındaki yöneticisi Masao
oluşturduğu tehdidi ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Aynı hafta
daha küçük çaplarda ve nükleer olmayan sızıntılarda kullanılmış.
eyaletinde düzenlenen bakanlık düzeyindeki uluslararası
Yoşida, teşhisi 2011 sonunda konan yemek borusu kanserine
içinde TEPCO yeraltı sularında önemli bir radyoaktivite artışına
Ama her gün denize ekstradan 400 bin ton zehirli su akıtmaya
konferansta, TEPCO tarafından işletilen Dai-ichi santralindeki
9 Temmuz günü yenik düştü. Ölümünden önce hem şirketi
rastladığını ilan etti. Ülkenin nükleer otoritesi derhal sürece dahil
devam etmektense böylesi bir risk göze alınabilir gibi. Başbakan
kazadan çıkarılacak teknik ve sosyal dersler konuşulmuştu. Yine
TEPCO hem de kendisi kanserinin santralle bir ilişkisi olmadığını
oldu ve bunun bir “acil durum” olduğunu duyurdu.
Şinzo Abe ise seçim vaadini yerine getirmeden önce buradaki
aynı dönemde yapılan genel seçimlerde Japonlar kazadan sonra
açıklamıştı. Ağır bir sigara tiryakisiydi. Yoşida, bir ulusal
Zehirli sular, yerin altına kurulan bariyeri aştı. Aslında soğutmanın
ölümcül sorunun çözülmesini bekliyor. Ekmeğini denizden
kapatılan tüm santrallerin açılmasını vaat eden Şinzo Abe’yi
kahramandı. Bizzat kendisi ve ekibi kazadan hemen sonra
ilk günlerinde de TEPCO’nun radyoaktif soğutma suyunu
çıkaran balıkçılar, çatalın ucundaki karidese artık korkarak bakan
göreve getirdi. Felakete rağmen daha iyisini yapabileceklerini ve
yaptıklarıyla daha büyük bir felaketi engellemişti. O ve ekibi
denize boşalmasına izin verilmişti ve şimdi onca önleme rağmen
Tokyolular, balıklarla beslenen kuşlar, tedirgin komşu ülkeler ve
ülkenin dev enerji ihtiyacını bildikleri yoldan karşılamaya devam
şirketten gelen emirlerin aksine, artçı şoklar ve santraldeki
su tekrar denizi kirletmeye başladı. TEPCO bu kez radyoaktif
dünyanın tüm geri kalanıyla birlikte.
54
55
SPOR
bazıları var ki çoktan üçüncü yolu seçti bile. Spordan sonra spor
dışı kariyerler yaratan eski yıldızları yeni işyerlerinde ziyaret
etmeye ne dersiniz?
Mustafa Uğur sanırız halen bir yerlerde Barak havası
söylüyordur mesela. Gaziantepspor’da oynuyorken futboldan
sıkılıp genç yaşında müziğe yatay geçen 1975 doğumlu futbolcu
şimdiden dokuz albüm yaptı bile. Hatırlamadınız mı? “Ölmem
mi” türküsünü duymuşsunuzdur.
Pascal Nouma en beklenmedik anlarda karşımıza çıkmaya devam
ediyor. Yarışma programı, disko derken, Beşiktaş’ın haşere
çocuğu Metro FM’de radyo programı yapıyor ve bir dil ustası olan
Kadir Çöpdemir ile Türkçesini yarıştırıyor.
Lokantacı
Larry Bırd
Aktivist
Magic Johnson
LOKANTACILIK ÇOK POPÜLER
Spordan
sonra
mümkün!
t
a
y
a
h
Geçmişin popüler spor yıldızları
bugün ne yapıyor? Çoğu biraz
göbeklendi, kimi hala sporun içinde
ama kimileri bambaşka yollar çizdi;
aralarında uyuşturucu bağımlısı olan
da var restoran zinciri işleten de!
56
ünde beş altı bin kalori alıp tamamını aynı günde
yakmaya alışık bünyeler sporu bıraktıktan sonra
ne yapar? Elbette çoğu kilo alır ama sorumuz
şu: Yaşamlarını sürdürmek için ne yaparlar?
Malumunuz, pek çoğu spora saha kenarlarından,
antrenör koltuklarından devam eder. Bir kısmı
yaptıkları sporu yorumlayarak geçiniyor. Bunlardan
bazıları engin bilgi ve tecrübeleriyle spora güzellik
katmaya devam etse de bir kısmı “Ben olsaydım bu
golü kaçırmazdım,” “Benim önümde böyle bir pivot
oynayacaktı ki!” gibisinden bir ego tatmini içinde. Ama
Yakın zamana kadar Beşiktaş forması giyen Ekrem Dağ,
şimdiden gelecekte ne yapacağının sinyallerini veriyor. Geleceğin
dondurma zincirine Beyoğlu’ndan start verdi bile. Ama gıda
sektörüne giren ünlüler listesinde Ekrem’in adı epey gerilerde
kalır. NBA efsanesi Larry Bird uzun yıllar Boston Connection
adında bir otel ve restoran işletti. Halen reklam gelirleri
sayesinde spor dünyasının en çok kazanan ünlüleri arasında
yer alan, Charlotte Bobcats takımının da sahibi olan, sübjektif
bir ifadeyle dünya tarihinin gelmiş geçmiş en iyi basketbolcusu
Michael Jordan ise kendi ismiyle restoran zincirleri işletiyor.
Bizde eski milli basketbolcumuz İbrahim Kutluay, 2008’de
Eyüp’te bir restoran açarak bu kategoriye dahil olmuştu.
Bugün artık milletvekili olan Hakan Şükür ve milli takımdan
arkadaşı, teknik direktör Bülent Uygun, 2009’da Ankara’da
bir fast food restoranı açmıştı. İkilinin yatırımları bir İskender
döner zinciri ve çikolatacıyla devam etti. Beşiktaş’ın yollarını
sezon başında ayırdığı kaleci Allan McGregor da İspanya’daki
bir restoran zincirine ortak oldu. Anlaşılan yeme içme sektörü
eski sporcular arasında oldukça yaygın. Eski vücut geliştirmeci
Arnold Schwarzenegger’ı da orijin itibarıyla sporcu saymalıyız
ki o da Slyvester Stallone, Bruce Wills ve Demi Moore ile birlikte
Planet Hollywood restoranını açmıştı.
Politikacı
Evgeni Pluşenko
MARATONCU SAFFET!
Politikacı sporcular arasında, sakatlıklar nedeniyle kariyerini
sona erdirmemek için insanüstü çaba gösteren, üç olimpiyat
madalyalı Rus artistik patenci Evgeni Pluşenko’yu sayabiliriz.
Türkiye de Naim Süleymanoğlu, Saffet Sancaklı gibi “eski
sporcu-politikacılar” gördü. Ancak futbol hayatında da çok renkli
bir karakter olan Sancaklı’nın on parmağında on marifet var.
Sancaklı bir spor menajerlik şirketi yönetmenin yanı sıra atla
maraton koştu ve bu alanda epey başarılı olduğunu söylemeliyiz.
Jordan’ın da tek marifeti restorancılık değil. Aktif spor
yıllarından beri iyi bir golfçü Jordan, birçok kez parke üzerindeki
ezeli rakibi Charles Barkley ile oynadı. Barkley ise golf ile birlikte
ciddi bir kumar düşkünü. Daha önce defalarca bunun kötü bir
alışkanlık olduğunu ama yine de oynamaya devam edeceğini
söyledi. Ünlü İngiliz futbolcu Paul Gascoigne’in sorunları ise çok
daha büyük. Yıllardır alkol ve uyuşturucu tedavisi gören ve başı
beladan kurtulmayan büyük yıldız, spor sonrası bağımlılıkların en
magazinsel örneklerini sergiledi maalesef.
Anlayacağınız, gerçekten spordan sonra bir hayat var. Ancak
bu hayatların nasıl geçeceğini sporcuların kendileri belirliyor ve
görünen köy kılavuz istemez: Keyifli bir emeklilik için genellikle
henüz aktif spor yıllarında bir rota çizmeye başlamak gerekiyor.
Radyocu
Pascal Nouma
57
OYUn dünyası
,
adan
alkm
k
n
p
a
i
d
getir
başın
araya
erce,
l
r
sa
i
n
a
b
ü
ı
G
ay
olm
est’e
e parç
r
c
e
r
v
e
n
E
l
k,
ma ın
yüz
örme
rman
ı
g
t
i
e
m
y
s
dece
re
rve
tık sa
bir zi
r
büyük
a
k
e
k
i
s
k
dan.
tel
da yü
olma
it. Üs
ş
m
e
u
a
k
n
h
sine
hazzı
nA ma
mitli
e
r
i
k
karto
n
it...
sunda
it çeş
ş
u
e
l
ç
t
u
y
üç bo
ar ARTIK
pbozl
a
y
r
kada
760 yılında Londralı haritacı John Spilsbury, yaptığı
haritalardan birini sert bir kartona yapıştırdı. Bir maket
bıçağı yardımıyla bütün ülkeleri sınır çizgilerinden keserek
çıkardı. Amacı Britanya çocuklarının, ülkeler coğrafyası
öğrenmelerini kolaylaştırmaktı. Spilsbury’nin yarattığı
ilk yapboz, 1820’lere gelindiğinde ilköğretimin en yaygın
araçlarından biri haline geldi.
Bugün piyasada kolaylıkla bulunan yapbozlar, 1800’lerin sonunda
kağıdı blok halinde keserek tek hamlede onlarca parçaya bölen
kesme tekniğinin bulunmasıyla ucuzlayarak yaygınlaştı ve bir
eğlence aracı rütbesi kazandı. Bu dönemde ahşap üzerine
yapılan yapbozlar da oldukça yaygındı, karton yapbozlardan
daha dayanıklı ve onların atası oldukları gerekçesiyle dört kat
pahalıya satıldı.
1920’lerden sonrası bildiğimiz anlamda karton yapbozların altın
çağıydı. Tüm duygulara hitap eden geniş manzaralar, dünyanın
en egzotik yerlerinden görüntüler kartonların üzerini kapladı.
Buna dönemin en teknolojik araçları, demir yolları, trenler ve dev
gemiler eklenince yapboz alıcıları sayıca epey arttı. Bu dönemde
Amerika ve İngiltere’de pek çok yapboz şirketi piyasada kıran
kırana mücadele etti.
1930’lara gelindiğinde dünya ekonomisinin tamamen
çöktüğü Büyük Buhran zamanı, insanların kafalarını meşgul
edebilecekleri ucuz bir eğlence aracına ihtiyaçları vardı ve
yapboz bunun için biçilmiş kaftandı. Tek sorun onu daha
karmaşık ve çekici bir hale getirmekti. Bu dönemde parça
sayıları arttı ve küçüldü, çocuklardan ziyade büyükler için bir
oyuncak halini aldı. Hatta bazı firmalar, yapbozla birlikte diş
fırçası gibi eşantiyonlar verdi ya da bir haftada bittiği takdirde
ödüller veren yapbozlar piyasaya sürdü. Yapboz işte tam bu
dönemde sosyal bir grup etkinliğine dönüştü. Tekrar tekrar
bozulup yapılabiliyor olması, ailedeki tüm fertlerin dönüşümlü
olarak bu eğlenceden sebeplenmesini, başkalarıyla takas ve
hediye yoluyla el değiştirilmesini de sağlıyordu.
Yapboz çeşitleri
Karton yapbozlar, parça sayısı ve zorluk derecesine göre
sınıflanıyor. Piyasada kolaylıkla bulunan parça sayıları 200, 500,
1.000, 1.500, 2.000 ve 3.000. Özel yapımlarda ise sayı 24.000’i
bulabiliyor. Büyüklük olarak 1.000 parçalık klasik kesim bir
yapboz yaklaşık 50x70 cm yatay bir zemin kaplıyor. Kesimden
bahsetmişken işin çetrefilleşmesi için, klasik, şekilli ve fantezi
kesimler mevcut.
Yatay zemin üzerine yapılan yapbozların mantığı aynı olsa
58
da üretildiği maddeler çeşitlilik gösteriyor. Ahşap yapbozlar
her zaman vardı, şimdi metal ya da porselen parçalılar da var.
Örneğin yeni çıkan mantar yapbozlar tamamlandığında, mantar
pano olarak kullanılabiliyor. Zemini yapboz olan duvar saatlerine
de her yerde rastlayabilirsiniz. Geceleri parlayan fosforlu
yapbozlar, metal parıltılılar, altın ya da gümüş işlemeliler... Bunun
dışında artık sevdiğiniz fotoğrafları; ailenizin, sevgilinizin ya da
kimin isterseniz, yapboz haline getirebilirsiniz, hediyelik eşya için
de kötü bir fikir değil.
Klasik yapbozlar malzemesi ya da şekli nasıl olursa olsun
yatay bir düzlemde yer alıyordu. Sürekli yapıldığında kabak
tadı vereceği açık olduğu için üretilen üç boyutlu yapbozlarla
artık küpler, piramitler, küreler yapılabiliyor. Örneğin bir dünya
haritasını düz bir zeminde sıradan kare şeklinde yapmaktansa
küre üzerinde üç boyutlu yapabiliyorsunuz. Hatta maket
kategorisinde değerlendirilebilecek yeni nesil yapbozlarda,
minik tuğlalar, kiremitler, hatta azıcık beton bile bulunuyor, kendi
şatolarınızı inşa edebilin diye...
Birkaç İpucu
- Önce kenarları yapmak, resim hakkında
genel bir fikir oluşturmaya yardımcı
olur. Bir kenarı düz olan parçaları ayırıp
önce çerçeveyi oluşturduğunuzda hangi
renklerin hangi şekli ortaya çıkaracağını
tahmin etmek kolaylaşır. Hem de resmin
boyutunu görmüş olursunuz.
- Aynı renkleri ve tonları ayrı çanaklarda
toplamak, resmin belli bölgelerini kolayca
tamamlamanızı sağlar. Daha sonra
ortaya çıkan bu figürleri çerçeve içine
yerleştirebilirsiniz.
- Düz renk olan kısımlar yapılması
en zor bölümdür. Bu yüzden bu
kısımları en sona bırakmak daha
az sayıda parçayla uğraşacağınız
için işinizi kolaylaştırır. Bu kısımları
yaparken benzer şekilleri de birer sıra
yapmak; mesela üç çıkıntılı parçaları
bir kenara, dört çıkıntılıları bir kenara
ayırmak yerleştirmede size zaman
kazandırır.
59
ÇOCUK
Evin olmazsa
olmazı:
duymalısınız. Uzmanlara göre kardeşlerin hiç kavga etmemesi
durumunda hiç iletişim içine girmediklerinden ya da kardeşlerden
en az birinin aşırı derece içe kapanık olduğundan şüphe etmek
gerekiyor. Kardeşler birbirlerine fiziksel ya da ruhsal açıdan zarar
vermediği müddetçe kavgalar normal karşılanıyor.
Kavga neden çıkıyor?
Kavga etmek iletişimin bir yoludur, tercih edilmeyen bir yol olsa da... pedagoglar DA kardeş
kavgalarıNI normal ve gerekli olarak nitelendiriyor, elbette doğal sınırlar çerçevesinde...
Kardeş kavgası sebeplerinin başında kıskançlık geliyor.
Kardeşlerin birbirini kıskanmasının en büyük nedeni ise
paylaşamama duygusu. Anne babanın sevgisi ve ilgisi konusunda
çocukların rekabet içinde olması gayet doğal bir süreç. Özellikle
yaşı birbirine yakın kardeşlerin birbirini kıskanması ve rekabet
içinde olmaları sık rastlanan bir durum. Bunun dışında çocuklar
paylaşmayı, çatışmaları yönetmeyi, uzlaşmayı da kardeş
kavgalarıyla öğreniyor. Her şeyi aile büyüklerinden görerek
öğrenen çocuklar nasıl iletişim kurulacağı konusunda da
aileyi örnek alıyor. Yani iletişim biçimi olarak sıklıkla kavgaya
başvurulan bir ailede çocukların kavga etmesi şaşırılacak bir
gelişme değil. Bu anlamda anne ve babanın çok iyi bir rol model
olması gerekiyor.
Ne yapmalı?
nsanı dünyadaki diğer canlılardan ayıran pek çok faktör
olsa da en önemlisi sosyal bir varlık olması. Çocuğun
dünyaya gözünü açtığı andan itibaren hayatta kalmasını
sağlayan ailesi, aynı zamanda her şeyi öğrendiği bir
okul görevi görür. İlk sosyal ilişkilerini de ailesiyle kuran
çocuğun en yoğun ilişkileri yaşça kendine en yakın aile
ferdi olan kardeşiyle kurması hem doğal bir süreç hem
de gereksinimdir ayrıca çocuğun gelişimi için oldukça
faydalıdır.
Çocuğun kardeşiyle kurduğu iletişim ilerleyen yaşlarda
60
nasıl bir birey olacağının da en önemli göstergelerindendir.
Kardeşiyle oyuncaklarını, odasını, yemeğini ve en önemlisi anne
babasını paylaşırken edineceği tutum, kişiliğinin oluşumunda en
büyük etkenlerden biri olacaktır.
Yürümeyi öğrenirken defalarca düşen, oynarken neredeyse bütün
oyuncaklarını kıran çocukların, kardeşleriyle iletişim kurarken
de kırıp dökmesi kaçınılmazdır. Uzmanlar kardeş kavgalarının
çocukların birbiriyle iletişim kurduklarını, normal sınırlar içindeki
kavgaların gerekli hatta faydalı olduğunu savunuyor. Yani
çocuklarınızın kavga etmesinden değil etmemesinden endişe
Paylaşma, uzlaşma gibi konularda ebeveynin takındığı tavrı
gözlemleyen çocuk, benzer bir tavır sergileyecektir. Anne babanın
birbiriyle kurduğu iletişim çocuklar için örnek teşkil edeceğinden
anne ve babanın, çocukların yanındaki davranışlarında çok özenli
olması gerekiyor. Anne babanın iyi niyetle sergilediği “eşitlik”
tavrı, çoğu zaman yaşları, ihtiyaçları ve karakter yapıları farklı
kardeşlerin ihtiyaçlarının tam olarak giderilmemesine yardımcı
oluyor. İhtiyaçları, istekleri ve yapıları farklı çocuklara her şeyi
aynı ve eşit miktarda sunmak çözüm değil. “Adil” yaklaşımlarla
çocuklara farklı birer birey olduklarını, özel olduklarını
hissettirerek ihtiyaçlarına cevap vermek gerekiyor. Yani eşit
kesilmiş kek dilimleri yerine keki daha çok seven kardeşe daha
fazla kek, böreği daha fazla seven kardeşe börek sunmak daha
yararlı. Kıskançlık gösteren çocuğa daha fazla ilgi ya da sevgi
göstermek, yanlış bir tutum; çocuğun içindeki yıkıcı duyguyu ve
sebep olduğu yanlış davranışı ödüllendirmek yerine yaptığı doğru
şeyleri gözden kaçırmamak ve onun olumlu özelliklerini övmek
yerinde bir davranış olur. Çocukların kavga sıklıklarının gözle
görülür biçimde arttığını, kavgaların daha şiddetlendiğini ve zarar
vermeye yöneldiğini fark ettiğinizde bir uzmandan görüş almak
gerekiyor. Bu durumda kavgalar basit iletişimsizliklerden çok
daha derin sorunlara işaret ediyor olabilir.
Hakem ya da taraf olmayın
Sebebi ve şiddeti ne ölçüde olursa olsun çocuklarınızın bütün
kavgalarını gözlemleyin. Mümkün olduğunca onları izlediğinizi
fark ettirmeyin, çünkü kavgayı dikkat çekmek için kullanmaya
başlayabilirler. Bunun yanı sıra sizi hakem ya da taraf olarak
olaya dahil etmek isteyebilirler. Unutmayın, bu onların meselesi,
kendi aralarında çözmeyi öğrenmeleri gerekiyor. Kavga henüz
başlamadan müdahale ederek, onları birbirleriyle konuşmaları
ve istediklerini birbirlerine söylemeleri konusunda teşvik edin.
Onlara doğru iletişim kurmayı ve istediklerini doğru şekilde ifade
etmeyi öğretmek en önemli adım olacaktır.
Aileler genellikle küçük olan çocuğu mağdur görme eğilimindedir,
büyük kardeşi küçük kardeşe karşı anlayışlı olmaya mecbur
etmek, adil bir yaklaşım değildir. Büyük kardeşin daha çok
öfkelenmesine ve küçük kardeşin durumdan faydalanmasına
sebep olabilir. Haklı ve haksızın açıkça belli olduğu durumlarda
buna göre davranmak gerekiyor, kurunun yanında yaşın yanması
adalet değil. Unutmayın, çocuklarınız sizden ne görürlerse bunu
uygulayacaktır. İletişim kurmak, adil olmak ya da siz ona ne
sunarsanız... Çocuğunuz sizin fırça darbelerinizle ortaya çıkacak
bir tablo.
61
sonbahar
SAĞLIK
ü
z
n
ü
?
u
m
n
o
y
s
e
m
r
p
e
d
ü
“Havalar nasıl
olursa olsun,
sizin havanız iyi
olsun,” diyerek
bitirilirdi
eskiden hava
durumu.
Havamızın iyi
olması bize
bağlıydı elbet
ama hava
durumundan
bağımsız değildi.
62
evsim dönümlerinde sıkça yaşanan
sorunlardır halsizlik, uykusuzluk,
gerginlik, iştahsızlık ya da iştah
açılması. Psikiyatristler bu durumu
“Mevsimsel Duygusal Bozukluk”
(Seasonal Affective Disorder-SAD)
olarak adlandırıyor. Genellikle
sonbaharda ve kış başında görüldüğü
için “sonbahar depresyonu” ya da
“mevsimsel depresyon” olarak da
biliniyor. Hastalığın yaz aylarında görülen, “yaz depresyonu”
olarak bilinen bir türü daha var ancak bu çok daha nadir.
Neredeyse her genç kızın başına geliyor
Mevsimsel depresyonun toplumun yüzde 10’luk kısmında
görüldüğü tahmin ediliyor. Her yaştan insanda görülebilen
rahatsızlığa dair ilk şikayetler genellikle 22-23 yaş civarında
ortaya çıkıyor. İlginçtir, ekvatordan uzaklaştıkça hastalığa
yakalanma oranı artıyor. Depresyonun diğer çeşitleri gibi
kadınlarda görülme oranı daha yüksek. Hatta kadınlarda görülme
oranı erkeklere göre dört kat daha fazla.
Ailesinde veya yakın akrabalarında depresyon hikayesi bulunan
kişilerde ortaya çıkma ihtimali yüksek. Ayrıca kişinin biyolojik
yapısı, beyin kimyası, aile geçmişi ve hayat tecrübesi gibi
etmenler mevsimsel depresyona da daha kolay yakalanmaya
neden oluyor. Bunun yanı sıra klinik olarak depresyon veya
bipolar bozukluğu olan kişilerde depresyon şikayetleri mevsimsel
olarak daha da kötüleşebiliyor.
Kahrolsun bazı hormonlar
Tam olarak nedeni bilinmeyen mevsimsel depresyonun, beyinin
sonbahar ve kış aylarında günışığının azalmasına verdiği tepki
olduğu düşünülüyor. İnsan vücudundaki hormonlar, organların
çalışmasından sinir sisteminin kontrolüne kadar çok önemli
görevlerde bulunuyor. İnsanın sinir sistemini ve dolayısıyla
duygusal durumunu etkileyen en önemli hormonlardan serotonin
ve melatoninin salgılanma oranlarında günışığının etkisiyle artış
ya da azalma görüldüğü tespit edilmiş uzmanlar tarafından.
Melatonin, vücutta biyoritmi, yani uyku ve uyanıklık döngüsünü
oluşturan uyku isteğini ve uyuşukluk hissini artıran hormon.
Sonbahar ve kış aylarındaki günlerde kısalma, günışığında
azalma ve uzun karanlık saatler melatonin düzeylerinde artışa ve
mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin düzeyinde azalmaya
sebep oluyor, bu da depresyonun oluşması için gereken biyolojik
zemini yaratıyor.
Sık görülen belirtileri:
• Depresif ruh hali, aşırı hassasiyet ya da asabiyet
• Konsantrasyon eksikliği / İş performansında düşüş
• Halsizlik / Bitkinlik/ Enerjide düşme
• Cinsel isteksizlik
• Uykuya düşkünlük / İnsomniya
• Sosyal becerilerde gerileme / Artan yalnız kalma isteği
• İştah artışına bağlı kilo alma
Tanı ve tedavi
Saymış olduğumuz belirtilerden şu kadarı sizde bulunuyorsa
mevsimsel duygusal bozukluk yaşıyorsunuz demek çok mümkün
değil. Majör depresyon ya da bipolar duygusal bozukluk gibi
başka rahatsızlıklarda da benzer belirtilere rastlandığı için
uzman bir psikiyatristin tam teşhisi koyması tedavinin en önemli
adımı. Öncelikle mevsimsel duygusal bozukluktan şüphelenmek
için bu belirtilerin birkaçının en az iki yıl üst üste tekrarlamış
olması ve depresyon döneminin sürekli olmaması gerekiyor.
Bu belirtilerin ortaya çıkmasına biyolojik etmenlerin yol açıp
açmadığını anlamak için öncelikle genel bir doktor muayenesi
ve bazı klinik testler uygulanıyor. Rahatsızlığın psikolojik olduğu
belirlendikten sonra bir psikiyatriste yönlendiriliyorsunuz.
Uzman bir psikiyatrist, gerçekten mevsime bağlı bir depresyon
geçirip geçirmediğinizi tespit ettikten sonra uygun bir tedavi
yöntemi öneriyor. Mevsimsel duygusal bozukluğun tedavisinde
yaygın olarak şu tedaviler uygulanıyor:
Fototerapi (ışık terapisi): Mevsimsel depresyonu günışığı
yetersizliği tetiklediğinden ve alınan ışık miktarı arttırılınca
şikayetler azaldığı ya da iyileştiği için kış aylarında ışık terapisi
öneriliyor. Rahatsızlığın hafif seyrettiği dönemlerde açık havada
dolaşmak, fırsat buldukça yürüyüş yapmak yeterli olabilirken,
yetersiz olduğu durumlarda alternatif bir tedavi yöntemi olan
fototerapi öneriliyor. Günışığına göre 5-50 kat daha parlak olan
ışık kaynağı altında günde 30-40 dakika oturularak yapılan bu
tedavide, gözleri yoğun ışıktan korumaya özen gösterilmesi
gerekiyor. Solaryum ve benzeri bronzlaşma araçları bu tedavi
için kullanılmıyor.
İlaç tedavisi: Antidepresanlar yardımıyla, mutluluk ve
enerji sağlayan serotonin düzeyi kontrol altında tutulabiliyor
ancak bu ilaçların kullanımı her koşulda doktor kontrolünde
gerçekleştirilmeli. Doktorunuz antidepresan tedavisine her
sene tipik şikayetleriniz ortaya çıkmadan başlamanızı ve
semptomlarınız geçse de tedavinize bir süre daha devam
etmenizi önerebilir. İlaçlardan tam fayda görebilmek için birkaç
hafta geçmesi ve size en faydalı olabilecek ilacı bulabilmek için
değişik ilaçları denemeniz gerekebilir.
Psikoterapi: Uzman psikolog rehberliğinde hastaların,
depresyona neden olan olumsuz düşünce ve duygularına
odaklanarak bunları tanımalarına, anlamalarına ve çözüm
üretmelerine yardımcı olan tedavi yöntemidir. Gelecekteki
mevsimsel depresyon nöbetlerini engelleyebilmeleri ya da
minimize edebilmeleri sağlanmaya çalışılır.
63
GURME
Yağ değil, meyve suyu:
Dünyada çok az şey hem çok sağlıklı hem de lezzetlidir. Fakat
çuhalardan sızan damla damla zeytinyağı, size saat gibi işleyen bir
kalp, uzun ve sağlıklı bir ömür vaat ediyor. Ve hala “hayat ağacı”nın
muhteşem meyvesinin suyuna burun kıvırıyorsunuz!
ağhanenin üzerindeki ahşap-tuğla evi son bir kez sarsan
büyük granit taş saat 10’da durdu. Her gece böyle olurdu.
Makine uğultusu yerini çalışan işçilerin bağrışmalarına bırakırdı.
Şimdi sıkılan son zeytin posası öbekleri çuhaların içine konuyor,
el çabukluğuyla. Prese girecekler. Sapsarı zeytinyağı çuhalardan
sızacak, soğuk bir duş eşliğinde. Kanallardan akan sıvı, seperatör
denen alete ulaşacak, yağ ve su burada ayrışacak. Usta
heyecanla bekliyor, yağın tadına önce o bakacak...
Altında yağhane olan bir evde büyüdüm ben. Taş dönerken
evde de anneannem eskiden bu taşı katırların döndürdüğünü
anlatırdı. “Eski zaman insanları” ne zahmetler çekmişlerdi.
Elektrikli motor gücüyle çalışan taş ve pres, o zamanlar için
hala “büyük kolaylık” mertebesindeydi. Henüz “kontinu” adı
verilen, verimliliği yüksek, meşakkati az sistemler Ege sahillerini
doldurmamıştı. Türkiye’nin ürettiği yağ ise anca kendisine
yetiyordu. Dağı taşı zeytin bir ülkenin kişi başına tüketimi dünya
ortalamasının bile altında olmasına rağmen...
Bugün dahi biz kişi başına yılda 2 litreden az zeytinyağı
tüketirken, Yunanistanlılar 20 litreyi geçiyor. İtalya ve İspanya
gibi ülkelerde rakam 10 litrenin üzerinde.
Son yıllarda özellikle sağlıklı beslenme konusundaki kaygıların
artmasıyla zeytinyağı tüketiminde önemli bir yükseliş gördük.
Oysa eskiden de taze fasulyenin zeytinyağlısı güzeldi. Ama
ülkenin büyük çoğunluğunda salataya ayçiçeği yağı konurdu.
Pişmiş aşa çiğ yağ katmayı pek çokları yine ilerleyen yıllarda
64
Kuzey Egelilerden öğrenecekti. Şu İtalyan sosları neden sonra
ülkemizde de tanınır oldu da makarnanın üzerine margarin
boca etmeyi bıraktık, zeytinyağına geçtik. Bizim ürettiğimiz
zeytinyağının faydasını ecnebi doktorlardan, uzmanlardan
öğrendik ve bu çok uzun zaman aldı...
Geçtiğimiz günlerde gazetelerde yayınlanan bir haber şöyle
diyordu: Türkiye’nin zeytin ve zeytinyağı ihracatı, yılın ilk sekiz
ayında yüzde 175 arttı. Ziraat Odaları Başkanı Şemsi Bayraktar,
bu artışta İspanya’da geçtiğimiz yıl yaşanan kuraklığın etkili
olduğunu söylüyor. Kimsenin ülkesi kuraklık görsün istemeyiz.
Fakat tam ekim ayı gelirken, ki kutsal zeytin toplama, dolayısıyla
taze sıkım mevsimi kimi yerlerde bu ayda başlar, bu ihracat
rakamları gerçekten harika bir haber. Hoş, Türkiye uzun süredir
zeytinyağındaki rakiplerine bile ürün satıyordu ve bu ürünler
gittikleri ülkelerde, örneğin İspanya ve İtalya’da markalanıp
üçüncü ülkelere gönderiliyordu ama dünya pazarlarında, örneğin
ABD’de, Avustralya’da ve gelişmekte olan Çin’de doğrudan
bağlantılar geliştirmek de çok önemli. Bayraktar, Türkiye’nin
zeytinyağının sadece yüzde 30’unun markalı olarak ihraç
edildiğini söylüyor. Ekim ayıyla beraber biten sezonun toplam
ihracat rakamının 400 milyon doları geçeceği tahmin ediliyor.
Dünyanın ilgisini giderek daha fazla çeken zeytinyağımız, ülke
içinden de benzer bir alaka bekliyor. Kimilerine zeytinyağının
biraz ağır geldiği malum. Ama inanın birkaç küçük denemeden
sonra kendinize uygun yağı bulacağınızdan eminiz.
Zeytinyağının taze sıkılması, tahmin
edilenin aksine, diğer meyvelerden daha
hayati. Çünkü yağın hem piyasa değerinin
hem de sofradaki lezzetinin belirlenmesinde
en önemli faktörlerden biri asit oranı ve
zeytin toplandıktan sonra bekledikçe bu
oran yükseliyor. Elbette zeytinin tipi, iklim
koşulları ve yetiştirilme biçimi de önemli.
ZEYTİNYAĞLI ENGİNAR
Malzemeler:
6 adet temizlenmiş enginar, 3 yemek kaşığı limon suyu, 4 yemek
kaşığı zeytinyağı, 2 tatlı kaşığı tuz, 2 patates, 2 havuç, 3-4
arpacık soğan, 1/2 kilo bezelye, 1 küp şeker, dereotu
Hazırlanışı:
Temizlenmiş enginarları sararmamaları için bir süre limonlu
suda beklettikten sonra durulayın. Bir tencerenin dibine
yerleştirdiğiniz enginarları su, 1 tatlı kaşığı tuz, 1 yemek kaşığı
limon suyu ve küp şeker ekleyip kaynatın.
Patatesleri ve havucu soyup, küp küp doğrayın. Geç pişeceği için
ayrı bir kapta havuçları haşlamaya başlayın, daha sonra bezelye,
arpacık soğan ve küp patatesleri ekleyin. Sebzeler haşlandıktan
sonra süzüp geniş bir kaba yerleştirdiğiniz enginarların üzerine
pay edin. Üzerine zeytinyağı ve limon suyu gezdirdiğiniz
enginarları, dereotuyla süsleyip servis edebilirsiniz.
ZEYTİNYAĞLI FASULYE KAVURMASI
Malzemeler:
1 orta boy soğan, 1 çay bardağı zeytinyağı, 2 yemek kaşığı
salça, 3-4 adet salatalık turşusu, 1/2 kilo taze fasulye, tuz
Hazırlanışı:
İnce ince doğradığınız soğanı kısık ateşte zeytinyağıyla
kavurun. Ezilmiş bir diş sarımsağı ve salçayı katıp biraz daha
kavurduktan sonra fasulye ve boyuna dilimlenmiş turşuları
ekleyin. Tuz ve isterseniz pul biber ektikten sonra 10-15 dakika
daha kavurun. Soğuk servis edin.
65
BULMACA
KAKURO
Aşağıdaki büyük kutudaki boş kareleri 1'den 9'a kadar olan rakamları kullanarak öyle bir doldurun ki her sütun üstündeki, her satır da solundaki
toplamı versin. İlk kutuyu biz size örnek olması için doldurduk.
ÖRNEk:
11
22
17
24
8
7
17
24
21
13
22
13
7
12
3
13
6
22
9
15
15
4
7
11
22
3
9
8
6
7
3
2
1
24
12
21
6
12
4
7
8
9
3
14
7
16
38
6
20
7
32
13
8
5
4
6
2
17
7
9
12
9
19
9
9
8
3
25
2
15
4
18
7
9
3
HİDATO
Büyük kutudaki boşluklanrı öyle bir doldurun ki ardışık sayıların birbirine teması dikey, yatay veya çapraz
olarak kopmasın. Tıpkı ilk örnekte olduğu gibi.
26
ÖRNEK:
25 4 23
5 24
5 24 3 22 19
1
6 11 2
11
7 10
17
14 15
5
8
21
31
1 18
3 18
8
15
9
33
9 14 15 16
14
16
35 11
9
SUDOKU
1
7
9
4
9
9
2
6
4
5
2
Talihliler, 20 Eylül’e kadar doğru cevabı gönderen okurlarımız
arasında yapılacak çekilişle belirlenecektir.
6
6
2
Sudoku bulmacamızı doğru
cevaplandırarak
[email protected]
adresine ya da posta ile
derneğimize gönderen
5 okurumuz, elektronik
çerçeve kazanacak.
5
3
7
20 1
30 6
7 10 12 13 17
1
8
66
27
25 4 23 21 20
22 19
23
8
7
1
Geçen ayın sudoku talihlileri: Hakan Durmuş, Yunus Akyazı,
Sibel Ilgar, Selim Karagüzel, Alper Zorluer
67
Haberler
68

Benzer belgeler

UTED ETkinliklEri DEvam EDiyor

UTED ETkinliklEri DEvam EDiyor İmtiyaz Sahibi Uçak Teknisyenleri Derneği Adına Ümit Sayıl

Detaylı

Güney Kutbu - UTED Dergi

Güney Kutbu - UTED Dergi Katkıda Bulunanlar Şebnem Bayezit, Mehmet Ertek, Ercüment Tarhan, Hasan Büber

Detaylı