46. Ulusal Psikiyatri Kongresi

Transkript

46. Ulusal Psikiyatri Kongresi
SB 1
Duygudurum Bozukluðu Eþtanýsýnýn Sosyal Anksiyete Bozukluðu Üzerine Klinik Etkisi
Ahmet Koyuncu1, Ýlker Özyýldýrým2
Batý Bahat Hastanesi Psikiyatri Birimi1,Medicana International Psikiyatri Birimi2
Amaç: Sosyal anksiyete bozukluðu (SAB) hastalarýnda duygudurum bozukluðu eþtanýsý oldukça sýktýr
(1-3), fakat bu eþtanýlarýn SAB üzerine klinik etkilerini araþtýran çalýþma sayýsý sýnýrlýdýr (1). Bu
çalýþmada bipolar veya major depresif bozukluk eþtanýsýnýn sosyal anksiyete bozukluðu (SAB) üzerine
klinik etkilerinin araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Çalýþmaya DSM-IV'e göre primer tanýsý SAB olan 140 hasta alýnmýþtýr. Tüm hastalara
tanýlamaya yönelik SCID-I ve klinik özellikleri deðerlendirmek amacýyla Ýþlevselliðin Genel
Deðerlendirilmesi Ölçeði (ÝGD), Liebowitz Sosyal Anksiyete Ölçeði (LSAÖ) Beck Depresyon Ölçeði
(BDÖ), Beck Anksiyete Ölçeði (BAÖ), Çocukluk Çaðý Travma Ölçeði (CTQ) uygulanmýþtýr. Bipolar
bozukluk eþtanýsý olan (SAB-BB) 22, major depresif bozukluk eþtanýsý olan (SAB-MDB) 103 ve
yaþamboyu herhangi bir duygudurum bozukluðu eþtanýsý olmayan 15 (SAB-EO) hasta demografik
ve klinik özellikleri açýsýndan karþýlaþtýrýlmýþtýr.
Bulgular: Gruplar arasýnda yaþ, cinsiyet, eðitim gibi demografik ve SAB baþlangýç yaþý gibi klinik
özellikler açýsýndan farklýlýk bulunmamýþtýr. SAB-BB grubunda; geçmiþ psikiyatrik baþvuru, antidepresan
kullanýmý sýklýðý ve süresi, toplam depresif epizod sayýsý ve depresyonlarda atipik görünüm varlýðý
diðer iki gruptan daha fazla idi. LSAÖ ölçeði açýsýndan gruplar arasýnda farklýlýk saptanmadý. SABBB ve SAB-MDD gruplarý arasýnda bir fark olmasa da, her iki grubun SAB-EO grubuna göre; ÝGD
puanlarý daha düþük, BECK-D ve CTQ toplam puanlarý daha yüksek idi.
Sonuç: Bu sonuçlar duygudurum bozukluðu eþtanýsýnýn SAB klinik özellikleri ve þiddetini belirgin
olarak etkilemese de, SAB hastalarýnýn iþlevselliklerini olumsuz yönde etkilediðini göstermektedir.
Bulgular ayrýca SAB hastalarýnda duygudurum eþtanýsýnýn çocukluk çaðý travmatik yaþantýlarý ile
iliþkili olabileceðini akla getirmektedir.
Kaynaklar
1. Perugi G. Bipolar II and unipolar comorbidity in 153 outpatients with social phobia. Comp Psychiatry 2001;42:375-381.
2. Van Ameringen M. Relationship of social phobia with other psychiatric illness. J Affect Disord 1991;21:93-99.
3. Kessler RC. Lifetime comorbidities between social phobia and mood disorders in the US National Comorbidity Survey.
Psychol Med 1999;29:555-567
SB 2
Agorafobili Panik Bozukluðu Hastalarýnýn Biliþsel Davranýþçý Terapi Öncesi ve
Sonrasýnda Panik Bozukluk Semptomlarý ve Yakýn Ýliþkilerde Stresle Baþa Çýkma
Tarzlarý Açýsýndan Karþýlaþtýrýlmasý
Ýdris Üre, Peykan Gökalp, Nilgün Öngider, Figen Karadað
Maltepe Üniversitesi
Amaç: Agorafobili Panik Bozukluðu hastalarýnýn BDT öncesi ve sonrasýnda Panik Agorafobi puanlarý
ve yakýn iliþkilerde stresle baþa çýkma tarzlarýný açýsýndan karþýlaþtýrmasýdýr.
Yöntem: Çalýþmanýn örneklemi, Maltepe Üniversitesi Týp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri AD Polikliniði'nde
Ocak-Nisan 2010 tarihleri arasýnda ayaktan tedavi görmekte olan, DSM-IV taný ölçütlerine göre
Agorafobili Panik Bozukluðu (1) tanýsý konmuþ ve BDT'ye uygun 6 hastadan oluþmaktadýr. Hastalarýn
tümüne SCID-I/Klinik Versiyonu ve Panik Agorafobi ölçeði (PAÖ) ve Yakýn Ýliþkilerde Çok Boyutlu
Baþa Çýkma Ölçeði uygulanmýþtýr. Ardýndan 12 seans BDT uygulanmýþ ve terapi sonrasýnda tüm
ölçekler tekrar tekrarlanmýþtýr.
Bulgular: Veriler non-parametrik Wilcoxon Test ile deðerlendirilmiþtir. Panik ve Agorafobi Ölçeðinde
alýnan puanlar karþýlaþtýrýldýðýnda terapi sonrasýnda toplam puan (z= -2.232 p<0,05); kaçýnma
davranýþý (z= -2.264 p<0,05); ve yeti yitimi(z= -2.271 p<0,05); puanlarýnýn terapi öncesine göre daha
düþük olduðu bulunmuþtur. Terapi öncesi ve terapi sonrasýnda yakýn iliþkilerde stresle baþa çýkma
tarzlarý puanlarý incelendiðinde, olumsuz baþa çýkma puanlarýnýn (z= -2.232 p<0,05); dýþsal destek
arama puanlarýnýn (z= -2.251 p<0,05) ve geri çekilme puanlarýnýn (z= -2.226 p<0,05 terapi sonrasýnda
terapi öncesine göre daha düþük olduðu bulunmuþtur.
Sonuç: Çalýþmamýzda, Agorafobili Panik Bozukluk hastalarýn ego fonksiyonlarý açýsýndan yetersiz
olabileceklerini düþündürmektedir Literatürde bunu destekleyen bulgular vardýr (2,3). BDT sonrasýnda
yapýlan deðerlendirmeler terapi öncesine göre karþýlaþtýrýldýðýnda, saptanan önemli deðiþiklikler göz
önüne alýndýðýnda BDT'nin Panik Bozukluk tedavisinde önemli iþlevi olduðunu düþündürmektedir.
Kaynaklar
1- APA (American Psychiatric Asssosiation) (1994) Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders,
(DSM IV). Washington DC, (Çev.ed: E.Köroðlu), Hekimler Yayýn Birliði, Ankara, 1995
2- Kessler RC, Chiu WT, Jin R,Ruscio AM, Sheare K,Walters EE (2006). The epidemiology of panic attacks,
Panic disorder and agoraphia in the national comorbodity survey replication. Arch Gen Psycihiatry, 63 415-24
3- Uðuz Þ, Altýntaþ EY, Levent BA (2006). Panik Bozukluðu: Etiyoloji, Klinik Gidiþ, Komorbidite ve Tedavisi.
Turkiye Klinikleri J Int Med Sci, 2(12): 21-25
SB 3
Anoreksiya Nevrozalý Hastalarda Miyokardial Fibrozis; Kardiyak MR Çalýþmasý
Serap Oflaz1, Baþak Yücel2, Nalan Öztürk2, Dilek Kangal3, Ramazan Kurt4, Memduh Dursun3,
Nihat Polat5, Hüseyin Oflaz5
Ýstanbul Týp Fakültesi Psikiyatri ABD1, Ýstanbul Üniversitesi Ýstanbul Týp Fakültesi Psik2
Ýstanbul Üniversitesi Ýstanbul Týp Fakültesi Rady3, Marmara Üniversitesi Dahiliye ABD4,
Ýstanbul Üniversitesi Ýstanbul Týp Fakültesi Kardj5
Amaç:Bu çalýþmada amacýmýz anoreksia nervosalý hastalarda kalp kas kütlesinin kardiak MR ile
deðerlendirilmesidir.
Yöntem: Anoreksiya nervoza tanýlý 15-43 yaþlarý arasýnda ve vücut kitle indeksi 12,7 ile 18,5 arasýnda
deðiþen 30 bayan hastanýn, ekokardiografi ve 1,5 Tesla MR cihazý ile kontrastsýz ve kontrastlý olarak
sol ventrikül (LV) kas kütlesi hesaplandý. Geç kontrastlý sekanslar miyokardiyal kontrast tutulumu
açýsýndan deðerlendirildi.
Bulgular:30 anoreksiya olgusunun tümünde MRG'de LV kas kütlesi normal deðerlerin (63-95 g/m2)
altýnda ortalama 41,5±6,9 olarak saptandý. 10 olguda perikardiyal effüzyon mevcuttu. 8 (%26,6)
olguda fibrozis ile uyumlu olabilecek miyokardiyal transmural geç kontrast tutulumu izlendi.
Sonuç:Anoreksiya psikiyatrik hastalýklar arasýnda ölüm oraný en yüksek hastalýk grubudur. Çalýþmamýza
katýlan tüm olgularda ekokardiografi ve MR ile sol ventrikül kas kütlesi azalmýþ olarak saptandý. Ayrýca
kardiak MR ile bazý olgularda miyokardiyal fibrozis ile uyumlu geç kontrast tutulumu ve perikardiyal
effüzyon dikkati çekti. Bu hastalardaki sýk görülen kardiak ölümlerin zemininde elektrolit dengesizliðinin
yanýnda myokardial fibrozizin etkili olabileceði sonucuna varýldý.
Kaynaklar
1-TamburrinoMB,McGinnisRA.Anorexia nervosa.Areview.PanminervaMed.2002 Dec;44(4):301-11.
2- CookeRA,ChambersJB,Anorexia nervosaandthe heart.BrJHospMed.1995Oct4-17;54(7):313-7.
3-GalettaF,Franzoni F.Earlydetectionof cardiac dysfunctionin patientswithanorexianervosa by tissueDopplerimaging.
ÝntJCardiol2005;101:33-37).
SB 4
Dikkat Eksikliði/Hiperaktivite, Ýmpulsivite ve Obezite Ýliþkisi
Önder Kavakcý, Yeltekin Demirel, Nesim Kuðu, Naim Nur, Orhan Doðan
Çukurova Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD
Amaç:Dikkat eksikliði/hiperaktivite bozukluðu (DEHB) (1,2) ve impulsivite (3) ile obezite arasýnda
iliþki ileri sürülmüþtür. Bu çalýþmada Sivas ilinde aile hekimliði eðitimi alan hekimler arasýnda DEHB,
impulsivite ve vücut kitle indeksleri (VKÝ) arasýndaki iliþki araþtýrýldý.
Yöntem:Çalýþmaya 78 kadýn, 177 erkek 255 hekim katýldý. Olgular sosyodemografik veri formu, eriþkin
DEHB kendi bildirim ölçeði (ASRS), Wender Utah Derecelendirme ölçeði (WUDÖ) ve Barrat impulsivite
ölçeðini (BÝÖ)doldurdu.
Bulgular:Çalýþmaya katýlan 255 hekimin %3.5'i ASRS ölçeði ile DEHB kriterlerini karþýladý. VKÝ ile
WUDÖ ve ASRS arasýnda iliþi saptanmadý. VKÝ obezite sýnýrýnýn üzerinde olanlar ile BÝÖ toplam
puaný arasýnda (r=0.439, p=0.041), dikkatsel impulsivite arasýnda (r=0.480, p=0.02), planlanmamýþ
impulsivite arasýnda (r=0.409, p=0.04) pozitif korelasyon bulundu. Obezite ile motor impulsivite
arasýnda anlamlý bir iliþki saptanmadý.
Yaþ ile VKÝ arasýnda pozitif korelasyon (r=0.370, p<0.000), yaþ ile BÝÖ toplam puan arasýnda negatif
korelasyon (r=-0.175, p=0.008), dikkatsel impulsivite arasýnda negatif korelasyon (r=-0.139, p<0.032),
motor impulsivite arasýnda negatif korelasyon(r=-0.146, p=0.022), planlanmamýþ impulsivite arasýnda
negatif korelasyon (r=-0.178, p=0.005), ASRS arasýnda negatif korelasyon (r=-0.236, p=0.000)
saptandý.
Sonuç:Sivas'ta Aile hekimliði eðitimi alan popülasyonda obezite ile impulsivite arasýnda bir iliþki
gözlenirken, obezite ve DEHB arasýnda bir iliþki saptanamamýþtýr. Yaþ ile VKÝ artarken, impulsivite
ve DEHB belirtilerinde azalma gözlenmektedir. Bu sonuçlarýn daha geniþ ve farklý gruplarda araþtýrýlmasý
gereklidir.
Kaynaklar
1- Cortese S, Angriman M, Maffeis C, Isnard P, Konofal E, Lecendreux M, Purper-Ouakil D, Vincenzi B, Bernardina BD,
Mouren MC.Attention-defict/hyperactivity disorder(ADHD) and obesity: systematic review of the literature.
Crit Rev Food Sci Nutr. 2008;48:524-37.
2- Altfas JR. Prevalence of attention deficit/hyperactivity disorder among adults in obesity treatment.
BMC Psychiatry. 2002; 13;2:9.
3-Rosval L, Steiger H, Bruce K, Israël M, Richardson J, Aubut M. Impulsivity in women with eating disorders:
problem of response inhibition, planning, or attention? Int J Eat Disord. 2006;39(7):590-3.
SB 5
Memesi Alýnmýþ Kadýnlarla Kadýnlýk, Beden ve Cinsellik Üzerine Bir Psikodrama Çalýþmasý
Ebru Sorgun1, Arþaluys Kayýr2, Ejder Akgün Yýldýrým3, Eylem Sönmez4
Fransýz Lap Aix Hastanesi Barýþ Kliniði1, Ýstanbul Ünversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD2,
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi3, Fransýz la Paix Hastanesi4
Bu çalýþmada psikodrama yöntemi meme kanseri geçirmiþ, iyilik hali devam eden, cinsellik ve beden
algýsý ile sorunlar yaþayan kadýnlarla yapýlmýþtýr. Grup yaþ ortalamasý 47, eðitim düzeyi lise ve üstü
olan, en az 1.5 en fazla 10 yýllýk meme kanseri öyküsü olan 7 kadýnla yürütülmüþtür. Meme kaybý
sonrasý beden algýsýnda, kendine güvende, cinsellikte çeþitli sorunlar yaþayan kadýnlarýn aslýnda
hastalýk öncesinden de cinsellik ve kadýnlýkla ilgili sorunlarý olduðu görülmüþtür.
Cinsellik kadýn için her zaman yasaklý ve sorunlu bir alan olarak tanýmlanmýþ, kadýnýn bedenine ve
cinselliðine uzaklýðý hastalýkla birlikte iki yabancý iliþkisine dönüþmüþtür. Psikodrama aracýlýðýyla
kadýnlýk, cinsellik, beden ve yakýn iliþkiler üzerine sürdürülen bir yýllýk çalýþmanýn 24 haftasý burada
anlatýlmýþtýr. Çalýþma belirtilen temalar çerçevesinde yarý yapýlandýrýlmýþ olarak yürütülmüþ, zaman
zaman psiko-eðitsel çalýþmalara baþvurulmuþtur. Grup üyeleri çalýþmaya düzenli ve aktif katýlým
saðlamýþlar, psikodrama çalýþmasýna katýlmaktan keyif aldýklarýný dile getirmiþlerdir.
Psikodrama ile harekete geçmek, bedenini kullanmanýn, sahneye kullanarak etkileþime girmenin,
cinsellikle ilgili bilgilendirmelerin ve bu bilgilendirmelerde psikodramayý kullanmanýn iþlevsel olduðu
görüldü.
Çalýþma sonunda kadýnlar farkýndalýk, bireyselleþme, cinselliði konuþma, yakýn iliþkilerde rahat
hissetme, kaybý kabullenme, empati artýþý ve kendine güven konularýnda ilerleme saðladýklarýný dair
geribildirimlerde bulunmuþlardýr.
SB 6
Akne Hastalarýnda Beden Memnuniyeti
Volkan Topcuoglu1, Ýnan Usta2, Zeynep Demirçay2
Marmara Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalý1,Marmara Üniversitesi Dermatoloji2
Amaç:Yüzün görünüþünü deðiþtirebilen akne, beden memnuniyetini etkileyebilmekte ve sosyal içe
çekilme, anksiyete ve depresyon gibi psikososyal problemlere neden olabilmektedir. Akne hastalarýnýn
klinik özellikleri, beden özelliklerinden memnuniyeti ve diðer ruhsal faktörler arasýndaki iliþkileri
kontrollü kesitsel bir çalýþma ile deðerlendirmeyi amaçladýk.
Yöntem:Çalýþmaya 125 akne hastasý, 125 saðlýklý kontrol ve 47 hasta kontrol (22 psoriasis ve 25
vitiligo) alýndý. Aknenin klinik þiddeti Global Akne Derecelendirme Sistemi ile deðerlendirildi. Tüm
gruplar Beden Bölgelerinden ve Özelliklerinden Memnuniyet Ölçeði, Hastane Anksiyete ve Depresyon
Ölçeði, Rosenberg Benlik Saygýsý Ölçeðini doldurdu. Akne grubuna Akne Yaþam Kalitesi Ölçeði
uygulandý.
Sonuçlar:Akne hastalarýnýn yaþ, akne süresi, akne veya skar þiddeti gibi klinik özellikleriyle beden
memnuniyeti arasýnda anlamlý bir iliþki bulunmadý. Ancak, akne ve hasta kontrol grubunda, kadýnlarýn
beden özelliklerinden memnuniyeti skorlarý erkeklerden anlamlý olarak daha düþüktü. Akne þiddetinin,
hastalarýn benlik saygýsý, yaþam kalitesi ve anksiyete düzeylerini olumsuz olarak etkilediði görüldü.
Akne ve kontrol gruplarý arasýnda beden özelliklerinden memnuniyet, yaþam kalitesi ve ruhsal faktörler
açýsýndan anlamlý bir fark bulunmadý. Akne hastalarýnda, beden özelliklerinden memnuniyet ile yaþam
kalitesi ve diðer ruhsal faktörler arasýnda anlamlý korelasyon vardý. Anksiyete ve depresyon riski
yüksek olan akne hastalarýnda beden özelliklerinden memnuniyet, riski düþük olanlara göre anlamlý
olarak daha azdý.
Sonuç:Akne, þiddetinden baðýmsýz olarak, beden memnuniyetini, özellikle anksiyete veya depresyon
gibi düzeyi yüksek olan hastalarda olumsuz etkileyebilemektedir.
Kaynaklar
1-Gökdoðan-Çok, F. Ortaöðretime devam eden ergenlerde beden imajýndan hoþnut olma düzeyi. Ankara Üniversitesi,
Yayýnlanmamýþ Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1988.
2-Demirçay Z, Þenol A, Seçkin D, Demir F. Akne vulgarisli hastalarda akne yaþam kalite ölçeðinin Türkçe güvenirlik çalýþmasý.
Türkderm 2006;40:94-7.
3- Demirçay Z, Seçkin D, Þenol A, Demir F. Patient's perspective:
an important issue not tobe overlooked in assessing acne severity. Eur J Dermatol 2008;18 (2):181-4.
SB 7
Þizofrenide Eksiklik Sendromunun Doðum Mevsimi ve Aile Öyküsü Ýle Ýliþkisi
Almila Erol1, Levent Mete1, Özyýl Sarýkaya2
Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi1,Bursa Devlet Hastanesi2
Amaç:Þizofrenide eksiklik sendromu; kýsýtlý duygulaným, duygusal alanýn daralmasý, konuþma
yoksulluðu, ilgi alanlarýnýn azalmasý, amaçlarýn azalmasý, sosyal güdünün azalmasý gibi negatif
belirtilerin birincil ve ýsrarlý olmasý biçiminde tanýmlanmýþtýr.1 Bu araþtýrmanýn amacý eksiklik sendromu
ile doðum mevsimi ve ailede þizofreni öyküsü arasýndaki iliþkinin araþtýrýlmasýdýr.
Yöntem:Araþtýrmaya Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi Psikiyatri Kliniðine ayaktan tedavi
için baþvuran ve ilk muayenede þizofreni tanýsý alan 110 hasta alýndý. Tüm olgularla DSM-IV için
yapýlandýrýlmýþ klinik görüþme (SCID-I) ile görüþülerek þizofreni tanýsý onaylandý. Ardýndan Negatif
Belirtileri Deðerlendirme Ölçeði, Pozitif Belirtileri Deðerlendirme Ölçeði, Eksiklik Sendromu Çizelgesi
uygulandý. Sosyodemografik bilgiler ve doðum mevsimi öðrenildi. Eksiklik sendromu olan ve olmayan
hastalar, yaz ve kýþ-bahar doðumlu olma ve þizofreni aile öyküsü açýsýndan karþýlaþtýrýldý.
Bulgular:Yaz doðumlu hastalarda kýþ-bahar doðumlu hastalara göre eksiklik sendromu istatistiksel
olarak anlamlý düzeyde daha fazlaydý. Eksiklik sendromu olan hastalarýn birinci ve ikinci derecede
akrabalarýnda þizofreni öyküsü, eksiklik sendromu olmayanlara göre anlamlý düzeyde daha fazlaydý.
Doðum mevsimi açýsýndan bakýldýðýnda ise yaz doðumlu hastalarýn birinci ve ikinci derecede
akrabalarýnda þizofreni öyküsü kýþ-bahar doðumlulara göre anlamlý düzeyde fazlaydý.
Sonuç:Araþtýrmamýzda eksiklik sendromu olan hastalarda yaz doðumlarýnýn ve ailede þizofreni
öyküsünün daha fazla olduðu saptanmýþtýr. Bu bulgular önceki araþtýrmalarla da uyumludur.2,3
Araþtýrmamýzýn sonuçlarý eksiklik sendromunun çevresel etmenlerden çok genetik etmenlerin baskýn
olduðu bir patofizyolojye sahip olduðu görüþüne ek kanýt saðlamaktadýr.
Kaynaklar
1) Carpenter WT Jr, Heinrichs DW, Wagman AM. Deficit and nondeficit forms of schizophrenia:
the concept. Am J Psychiatry 1988; 145(5):578-583.
2) Kirkpatrick B, Castle D, Murray RM, Carpenter WT Jr. Risk factors for the deficit syndrome of schizophrenia.
Schizophr Bull 2000; 26(1):233-42.
3) Tek C, Kirkpatrick B, Kelly C ve ark. Summer birth and deficit schizophrenia in Nithsdale, Scotland.
J Nerv Ment Dis 2001; 189: 613-617.
SB 8
Yaþlýlarda Suç Davranýþýný Etkileyen Etmenler
Nurcan Uslu1, Çezar Atasoy1, Meltem Efe Sevim1, Serap Çakýçý Alparslan2
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi1, Aðrý Devlet Hastanesi2
Amaç:Çalýþmamýzda adli psikiyatri birimine yatýrýlan 60 yaþ ve üstündeki kiþilerde suç iþlemeyi
etkileyen etmenleri tespit etmek amaçlanmýþtýr.
Yöntem: 2004- 2009 yýllarý arasýnda yatýrýlmýþ 107 olgunun týbbi kayýtlarý geriye dönük olarak
incelenerek sosyodemografik verileri, suç, taný ve tedavi özelliklerini içeren veri formu ve Taylor'ýn
Suç Þiddeti Derecelendirme Skalasý kullanýlmýþtýr.
Bulgular:Çalýþmaya alýnan olgularýn%86'sýnýn erkek, %14'ünün kadýn olduðu, öðrenim sürelerinin
ortalama 5,17 yýl olduðu, %47,7'sinin bekar, dul ya da boþanmýþ olduðu, %36,4'ünün yalnýz yaþadýðý
saptandý. Olgularýn suç türlerine bakýldýðýnda %34,6'sýnýn adam öldürme, öldürmeye teþebbüs ve
yaralama suçlarý iþlediði, %28'inin tamamen þiddet dýþý, %44,9'u hafif-orta ve %27,1'i ciddi þiddet
içeren suçlar iþlediði belirlendi. Þiddet suçu iþleyen yaþlýlarýn sýklýkla ateþli silah ve delici-kesici alet
kullandýðý ve yakýn çevrelerini hedef aldýðý saptandý. Örneklem grubunun %22,4'ünde psikiyatrik
hastalýk olmadýðý, %22,4'ünde hezeyanlý bozukluk, %17,7'inde þizofreni ve atipik psikoz, %10,3'ünde
demans, %6,5'inde bipolar bozukluk, %5,6'sýnda alkol ve psikoaktif madde kullaným bozukluklarý
saptandý.
Tartýþma ve Sonuç:Suç iþlemiþ yaþlýlar çoðunlukla eðitim düzeyi düþük, düzenli çalýþma yaþamý
olmayan erkeklerden oluþmaktadýr. Çalýþmamýzda diðer çalýþmalarla uyumlu olarak yaþlýlarýn iþlediði
suçlar arasýnda en sýk adam öldürme suçunun olduðu, yabancý kaynaklý çalýþmalardan farklý olarak
ise cinsel suç oranýnýn düþük olduðu bulunmuþtur (1,2). Diðer ülkelerde yapýlan çalýþmalara kýyasla
alkol ve psikoaktif madde kullaným bozukluklarý ve kiþilik bozukluklarýnýn daha az, Hezeyanlý Bozukluk
tanýsý daha fazla oranda saptanmýþtýr (1,2). Suç ve suçun þiddet derecesiyle en sýk iliþkisi olan psikotik
bulgu kötülük görme hezeyanýdýr. Geçmiþ suç öyküsü yaþlýlýkta þiddet davranýþý ile iliþkili bulunmamýþtýr.
Ýleri yaþta yineleyici suç sýklýkla hezeyanlý bozukluk ve alkol ve psikoaktif madde kullanýmý ile iliþkilidir
(1).
Kaynaklar
1. Lewis CF, Fields C, Rainey E. A study of geriatric forensic evaluees: who are the violent elderly?
J Am Acad Psychiatry Law 2006; 34:324-332.
2. Fazel S, Grann M. Older criminals: a descriptive study of psychiatrically examined offenders in Sweden.
Int J Geriatr Psychiatry 2002,17: 907-913.
SB 9
Adli Psikiyatri Hastalarýna Yönelik Hemþire Tutum Ölçeði Geliþtirme
M.Olcay Çam, Leyla Baysan Arabacý
Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu
Amaç:Araþtýrma, hemþirelerin, adli psikiyatri hastasýna yönelik tutumlarýný belirlemek amacýyla bir
ölçek geliþtirmek ve geliþtirilen ölçeðin geçerlik ve güvenirliðini saptamak amacýyla yapýlmýþtýr.
Yöntem:Metodolojik tipteki araþtýrma, Türkiye'de Saðlýk Bakanlýðý'na baðlý Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý
Hastaneleri'nde çalýþan tüm hemþirelerden(N=910) araþtýrmaya katýlmayý kabul eden 650hemþire
ile yürütülmüþtür.Veri analizinde, ölçeðin %85'i doldurulmayan 30anket ve ölçekteki en az bir maddenin
yanýtsýz býrakýldýðý 84anket geçerlik ve güvenirlik deðerlendirmesi dýþýnda býrakýlarak, verilerin
deðerlendirmesi toplam 536anket üzerinden yapýlmýþtýr.Araþtýrmada Tanýtýcý Bilgi Formu, Ruhsal
Hastalýða Yönelik Ýnançlar Ölçeði(RHÝÖ) ve Adli Psikiyatri Hastalarýna Yönelik Hemþire Tutum
Ölçeði(APHHTÖ) kullanýlmýþtýr.
APHHTÖ niteliksel ve niceliksel olmak üzere iki süreçte geliþtirilmiþtir.Niteliksel süreçte "odak grup
görüþmesi" ve "kompozisyon formlarý" ve literatürde psikiyatri alanýnda geliþtirilmiþ çeþitli tutum
ölçekleri kullanýlmýþtýr(1).Elde edilen verilerin niteliksel analizi sonrasýnda 115maddeden oluþan
APHHTÖ aday formu geliþtirilmiþtir. Niceliksel süreçte, kapsam geçerliliði için Lawshe tekniði
kullanýlmýþ(3) ve yapýlan uzman deðerlendirmesi sonrasýnda 35maddelik ilk form oluþturulmuþtur.
Bu formun tüm evrene uygulanmasýndan sonra yapýlan geçerlik ve güvenirlik deðerlendirmeleri
sonucunda(1,2,3) 10maddesi çýkarýlarak, APHHTÖ'nin 25maddeden oluþmasýna karar verilmiþtir.
Bulgular:APHHTÖ'in geçerlik ve güvenirlik çalýþmasýnda kapsam geçerlik indeksi (KGÝ) .69, RHÝÖ
ile olan uyum geçerliliði .44, iç tutarlýlýðý belirleyen Cronbach Alpha katsayýsý .86 ve küme içi korelasyon
katsayýsý .86, ön-test ile tekrar-test arasýndaki tutarlýlýðý belirleyen kararlýlýk katsayýsý.69 bulunmuþtur.
Ön-test puan ortalamalarý ile tekrar-test puan ortalamalarý arasýndaki fark istatistiksel olarak da anlamlý
bulunmamýþtýr (t=0.247, p>0.05). Yapýlan faktör analizi doðrultusunda APHHTÖ'nin, "sosyal
mesafe(14,15,16,17.maddeler)", "bakým vermedeisteklilik (7,10,11,12,13,19, 20.maddeler)","güven
(8,9,18,21,22,23,24,25.maddeler)" ve "tehlikeli görme (1,2,3,4,5,6.maddeler)" olmak üzere dört
altboyuttan oluþtuðu saptanmýþtýr.
Ölçekteki pozitif maddelerin her biri "Kesinlikle Katýlmýyorum(1)'dan, "Tamamen Katýlýyorum(5)"a
doðru, negatif maddeler ise tam tersi olacak biçimde 5'li likert þeklinde düzenlenmiþtir.Ölçekten elde
edilecek en yüksek puan "125", en düþük puan "25"dir.Yüksek puan adli psikiyatri hastasýna yönelik
olumlu tutumu göstermektedir.
Sonuç:Bu veriler doðrultusunda, APHHTÖ'ningeçerli ve güvenilir bir ölçek olduðu belirlenmiþtir.
SB 10
Zorunlu Yatýþ Yapýlan Psikiyatrik Hastalara Ait Sosyodemografik Veriler ve
Klinik Özellikler
Yücel Yýlmaz, Ýshak Sayðýlý, Ömer Yanartaþ, Burak Baykaran, Sermin Kesebir, Mustafa Bilici, Dilber Yýldýz
Erenkoy Ruh ve Sinir Hastaliklari Egitim ve Araþtýrma Hastanesi
Amaç:Zorunlu yatýþ konusu tüm dünyada özellikle psikiyatristleri yakýndan ilgilendiren bir konudur
(1). Bu konuda çeþitli ülkelerde farklý uygulamalar söz konusudur (2,3). Ülkemizde bu alandaki
uygulamalar medeni kanunun 432. maddesi ile düzenlenmiþtir (4). Bu çerçevede Erenköy Ruh ve
Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesinde gerçekleþen zorunlu yatýþlarýn sosoyodemografik
özelliklerinin ve psikiyatrik özelliklerinin incelenmesi amaçlanmýþtýr. Ayrýca gerçekleþmiþ olan tüm
zorunlu yatýþlarla iliþkili hukuksal süreçleri de tartýþmak bu çalýþmanýn amaçlarýndandýr.
Yöntem:Bu çalýþma için gerekli veriler 01 Temmuz 2009 - 01 Temmuz 2010 tarihleri arasýnda tedavi
amacýyla baþvuran hastalar arasýndan zorunlu yatýþ yapýlmýþ psikiyatrik hastalar arasýndan rastgele
seçilen 100 hastadan elde edilmiþtir. Hastalara ait sosyodemografik veriler araþtýrýcýlar tarafýndan
oluþturulmuþ olan sosyodemografik veri formu ile elde edildi. Hastalara ait klinik özellikler hastane
týbbi kayýtlarýndan, geriye dönük olarak, elde edilmiþtir.
Sonuç:Son 1 yýlda tüm yatýþlara oranla, zorunlu yatýþ oraný % 23.11'dir, Zorunlu yatýþ yapýlan hastalar
arasýnda en yaygýn taný gruplarý % 39 þizofreni, %27 bipolar affektif bozukluk, % 9 þizoaffektif bozukluk
olarak saptandý. Hastalarýn %68 erkek, %32 kadýn cinsiyette idi. Erkeklerin yaþ ortalamasý 37.1,
kadýnlarýn yaþ ortalamasý 38 idi. Zorunlu yatýþý yapýan hastalarýn ortalama yatýþ süreleri 16,2 gündür.
Kaynaklar
1) La Fond JQ. Law and the delivery of involuntary mental health services. Am J Orthopsychiatry. 1994 Apr;64(2):209-22
2) Keown P, Mercer G, Scott J. Retrospective analysis of hospital episode statistics, involuntary admissions under the Mental Health
Act 1983, and number of psychiatric beds in England 1996-2006. BMJ. 2008 Oct 9;337:a1837
3) Priebe S, Katsakou C, Glöckner M, Dembinskas A, Fiorillo A, Karastergiou A, Kiejna A, Kjellin L, Nawka P, Onchev G,
Raboch J, Schuetzwohl M, Solomon Z Torres-González F, Wang D, Kallert T. Patients' views of involuntary
hospital admission after 1 and 3 months: prospective study in 11 European countries. Br J Psychiatry. 2010 Mar;196:179-85.
4) Türk Medeni Kanunu. 2001
SB 11
Yaþlýlarda Beden Bütülüðüne Yönelik Þiddeti Etkileyen Etmenler
Kongrede sunulmamýþtýr.
SB 12
Psikiyatri Dal Merkezine Baþvuran 2447 Vakada Subjektif Duygudurum Labilitesi ve
Döngüsellik Açýsýndan Bir Çalýþma
Ahmet Kocabýyýk1,Fahri Karson1,Basri Doðu1,Yavuz Altýnkaynak2
Özel Dr. Fahri Karson Psikiyatri Merkezi1,Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi 2. Nöroloji Servisi2
Amaç:Anksiyöz, depresif ve anksiyöz-depresif karýþýk semptomatolojili hastalar, psikiyatri polikliniklerine
en çok baþvuran hastalardýr. Bu çalýþmada; DSM IV'e göre deðerlendirilen hastalarýn, duygudurum,
biliþsel ve davranýþsal motor alanlarda labilitesi ya da döngüsellikleri olup olmadýðýný araþtýrmak,
tanýlarýyla döngüsellikleri arasýndaki iliþkiyi incelemek amaçlandý.
Yöntem:Özel Psikiyatri Dal Merkezi'ne baþvuran 2447 hastayla, 3 araþtýrmacý tarafýndan görüþülerek,
DSM IV'e göre deðerlendirmeler yapýldý. Duygudurum labilitesini saptamak için NIMH çalýþmasýnda
tanýmlanan duygudurum labilitesi skalasýnýn iki itemi modifiye edilerek kullanýldý (1). Ortalama döngü
süreleri 9 kategoride sýnýflandýrýlarak kaydedildi. Bipolar II tanýsý için hipomani süre kriteri 2 gün olarak
alýndý.
Bulgular:Olgularýn %70'den fazlasýnýn, bir günlük ya da bir günün altýnda, birkaç saatlik döngüleri
olduðu saptandý. Major depresyon, obsesif kompulsif bozukluk, bipolar tip 1, tip 2 ve panik bozuklukta,
en az 3 döngüsel zaman aralýklarýnda, birkaç saatten birkaç aya kadar uzayabilen döngüsel sürelerin
olduðu saptandý. Dissosiyatif bozukluk ve somatizasyon bozukluðunda, bir haftadan daha kýsa süreli
döngüselliðin olmadýðý bulundu.
Tartýþma ve sonuç:Soft bipolar spektrum bozukluklarýnýn yaygýnlýðý üzerine yapýlan araþtýrmalar
giderek artmaktadýr. Literatürde, yaygýnlýk oranlarý geçmiþ yýllara göre daha yüksek oranlarda
bildirilmektedir (2,3). Bu çalýþmada; depresif, anksiyöz ya da depresif-anksiyöz karýþýk semptomatolojili
hastalarýn sistematik olarak sorgulandýðýnda, belirli döngü sürelerine karþýlýk gelen deðiþkenlikleri
olduðu saptandý.
Sonuçta; duygudurum labilitesini sorgulamanýn, klinik çalýþmalara katkýlarýnýn olabileceði düþünülmüþtür.
Ýlerde, daha kapsamlý metodolojilerin oluþturulduðu prospektif çalýþmalara ihtiyaç vardýr.
Kaynaklar
1.Akiskkal, HS, Maser, JD et al., 1995. Swintching from "unipolar" to bipolar II. An 11-year prospective study of clinical and
temperamental predictors in 559 patients. Arch. Gen. Psychiatry 52, 114-123.
2.Angst, J, Gamma, A et al., 2007. Parsing the clinical phenotype of depression:
The need to integrate brief depressive episodes. Acta Psychiatr. Scand. 115, 221-228.
3.Angst, J, Gamma, A Et al., 2002. Toward a re-definition of subthreshold bipolarity:
epidemiology and proposed creteria for bipolar-II, minor bipolar disorders and hypomania. J. Affect. Disord. 73, 133-146.
SB 13
Ýlk Atak Ýki Uçlu Bozuklukta DM
Ali Görkem Gençer,Sermin Kesebir
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ ve Amaç:Duygudurum bozukluklarý ile bazý bedensel hastalýklar arasýnda çift yönlü bir baðlantý
mevcuttur (1). Glukokortikoid/insülin sinyal mekanizmalarý ve immünoinflamatuar efektör sistemler
iki uçlu bozukluk ile stres duyarlý genel týbbi durumlar arasýndaki patofizyolojiye iþaret eden kesiþim
noktalarýdýr. Yakýn tarihli bir çalýþmada diyabetik olmayan iki uçlu olgularda tedaviye baþlamadan
önceki glikolize hemoglobin (HbA1c) düzeyleri kronik hiperglisemiye iþaret etmektedir (2). Bu çalýþmanýn
amacý ilk atak iki uçlu olgularda diyabet yaygýnlýðýný saptamak, bu olgularla diðerleri arasýnda klinik
özellikler yönünden bir fark olup olmadýðýný ortaya koymaktýr.
Yöntem:Bu amaçla acil servise ya da ayaktan tedavi merkezimize, baþvuran tüm ilk atak iki uçlu
olgular, bilgilendirilmiþ onam karþýlýðýnda, ardýþýk olarak çalýþmaya alýnmýþtýr. 22 ilk atak iki uçlu olgu
arasýnda, açlýk kan þekeri, oral glukoz tolerans testi, HbAýc düzeyleri eþliðinde yapýlan endokrinoloji
konsultasyonu ile diyabetes mellitus (DM) tanýsý konan olgular, diðer iki uçlu olgularla karþýlaþtýrýlmýþtýr.
Bulgular:Ýlk atak iki uçlu olgular arasýnda DM tanýsý % 18.2 oranýnda bulunmuþtur. DM saptanan
olgular diðerlerinden daha yaþlý (39.3±9.6/ 28.5±7.6) bulunurken (p= 0.023), aralarýnda bir cinsiyet
farký saptanmamýþtýr. DM olan iki uçlu olgularda aile öyküsü ve çocukluk çaðý travmasý daha az
sýklýkta (p= 0.001 ve 0.043) iken, psikotik bulgu sýklýðý daha fazladýr (p= 0.003). BMI daha yüksek
olan (p= 0.031) DM+ iki uçlu olgularda, kolesterol ve LDL düzeyleri daha yüksek (p= 0.002 ve 0.014)
bulunmuþtur. TSH düzeyi daha düþük (p= 0.013) saptanýrken, fT4 düzeyleri daha yüksek (p= 0.015)
ve P düzeyleri daha düþük (p= 0.024) bulunmuþtur.
Sonuç:Bu çalýþmanýn sonuçlarýna göre iki uçlu bozukluk eþtanýlý bazý hastalarda DM, iki uçlu bozukluðun
saðaltýmý yanýnda, kendinden kaynaklanýyor olabilir. Buna ek olarak diyabetin iki uçlu bozukluðun
klinik özellikleri ve gidiþi üzerine de önemli etkileri vardýr.
Kaynaklar
McIntyre RS ve ark. Medical comorbidity in bipolar disorder. Curr Opin Psychiatry 2007, 20:406-16.
Castilla-Puentes R. Effects of antipsychotics on HbA1c in bipolar disorder. Bipolar Disord 2007, 9:772-8.
SB 14
Geç Baþlangýçlý Ýki Uçlu Bozukluk: Ýlk Atak Olgular Arasýnda Bir Karþýlaþtýrma
Sermin Kesebir,Sena Þayakçý
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ ve Amaç:Geç baþlangýçlý iki uçlu bozukluk yaygýnlýðý % 0.1-0.4 olarak söylenmektedir (1). Ýleri
yaþta görece nadir ortaya çýkan maniler, yatýþý gerektirir þiddette dönemlerdir. Sýklýkla nörolojik
bozukluklar ile birliktedir. Bu çalýþmanýn amacý geç baþlangýçlý olgularýn, ilk atakta, diðerlerinden
farklýlaþýp farklýlaþmadýðýný araþtýrmaktýr.
Yöntem:Bu çalýþmada acil servis ya da ayaktan tedavi merkezimize son altý ay içerisinde baþvuran
ilk atak iki uçlu olgular, bilgilendirilmiþ onam karþýlýðýnda, ardýþýk ve ileri dönük olarak deðerlendirilmiþtir.
Geç baþlangýç ölçütü olarak 50 yaþ kabul edilmiþtir. Kontrol grubu, benzer þekilde baþvurup
deðerlendirilen, bu yaþýn altýndaki ilk atak iki uçlu olgular olarak belirlenmiþtir.
Bulgular:Geç baþlangýçlý olgularda yaþ ortalamasý (=iki uçlu bozukluk baþlangýç yaþý ortalamasý)
64.5±7.3 olup, cinsiyet farký bulunmamýþtýr. Bu olgularýn gelir düzeyi daha düþük (p= 0.048) olup,
kýrsal kesimde yaþýyor olma oranlarý daha yüksektir (p= 0.019). Ýlk atak mani ve karma dönem sýklýðý
daha yüksek (p= 0.001), psikotik bulgu daha sýktýr (p= 0.014). Genel týbbi duruma baðlý olgularýn
oraný % 46.2 olup (p= 0.025), bunlarýn da % 50'si nörolojik durumlar iken % 50'si DM'tur. 15 geç
baþlangýçlý olgunun tümünün beyin görüntülemesinde derin beyaz cevher hiperintensiteleri ortak
özelliktir. Bu olgularýn AKÞ daha yüksek (p= 0.042), vit B12 düzeyleri daha düþük (p= 0.026), Ca
düzeyleri daha düþük (p= 0.021) bulunmuþtur. Aile öyküleri fark göstermezken, hastalýk öncesi
hipertimik mizaç geç baþlangýçlý olgular arasýnda daha sýktýr (p= 0.025).
Sonuç:Geç baþlangýçlý iki uçlu olgularda genel týbbi duruma baðlý duygudurum bozukluðu ayýrýcý
tanýda önemli bir yer tutmaktadýr.
Kaynaklar
Benazzi F. Classifying mood disorders age of onset instead of polarity.
Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry 2009, 1;33(1):86-93.
SB 15
Bipolar Affektif Bozukluk Hastalarýnda Çocukluk Çaðý Travmalarý, Aleksitimi ve
Dissosiyatif Belirtilerin Sýklýðý ve Diðer Klinik Özelliklerle Ýliþkisi
Onur Yýlmaz,Mehmet Alpay Ateþ,Ümit Baþar Semiz,Ayhan Algül
GATA Haydarpaþa Eðitim Hastanesi
Amaç:Çocukluk çaðý travmalarý deðiþik psikiyatrik bozukluklarla anlamlý birliktelikler göstermektedir.
Bipolar Affektif Bozukluk (BAB) hastalarýnda çocukluk çaðý travmalarýný araþtýran çalýþmalar sýnýrlý
sayýdadýr (1). Bu çalýþmada BAB tanýlý bireylerin çocukluk çaðý travmalarý ile dissosiyatif ve aleksitimik
özelliklerinin saðlýklý gönüllülerle karþýlaþtýrmalý olarak ortaya konmasý , ayrýca çocukluk çaðý travmasý
olan bipolar hastalarýn seyri ile olmayanlarýn seyri arasýndaki farklarýn belirlenmesi amaçlanmýþtýr.
Yöntem:GATA Haydarpaþa Eðitim Hastanesi Psikiyatri Polikliniði'ne baþvuran, DSM-IV taný ölçütlerine
göre BAB tanýsý konulan ve ötimik dönemde olan 70 hasta ile 70 saðlýklý kontrol olgusu çalýþmaya
alýnmýþtýr. Hasta ve kontrol grubuna SCID-I, DES, Çocukluk Çaðý Travmalarý Ölçeði (CTQ) ve 20
soruluk Toronto Aleksitimi Ölçeði (TAÖ) uygulanmýþtýr.
Bulgular:BAB hastalarýnýn CTQ nun alt ölçeklerinden aldýklarý puanlar ,CTQ toplam puanlarý , TAÖ
alt ölçeklerinden aldýklarý puanlar ,TAÖ toplam puanlarý ve DES ortalama puanlarý kontrol grubuna
göre anlamlý þekilde yüksek bulunmuþtur. Ayrýca çalýþmamýzda çocukluk çaðý travmasý olan BAB
hastalarýnýn komorbid psikopatoloji öyküsü sýklýðý, toplam epizod sayýlarý ve intihar giriþimleri de
travmasý olmayanlara göre daha fazla saptanmýþtýr.
Tartýþma:Literatürde BAB hastalarýnda çocukluk çaðý travmalarýnýn genel popülasyona göre daha
fazla görüldüðü bildirilmiþtir (2). Çalýþmamýzda da çocukluk çaðý travmalarýnýn, dissosiyatif fenýomenlerin
ve aleksitimik özelliklerin BAB hastalarýnda genel popülasyona göre daha fazla görüldüðü saptanmýþtýr.
Çalýþma bulgularý ayrýca, literatürdeki 'çocukluk çaðý travmalarýnýn BAB ýn prognozuna olumsuz etki
yaptýðý' þeklindeki sonuçlarý (1,3) desteklemektedir.
Kaynaklar
1. Garno, J. L., Goldberg, JF: Impact of childhood abuse on the clinical course of bipolar disorder.
Br J of Psychiatry, 2005; 186: 121-125.
2. Romero S, Birmaher B, Axelson D,Goldstein T,Goldstein BI, Gill MK : Prevalence and correlates of physical and
sexual abuse in children and adolescents with bipolar disorder, J Affect Disord 2009 ;112: 144-150.
3. Leverich GS, Altshuler LL, Frye MA : Factors associated with suicide attemps in 648 patients in the Stanley
Foundation Bipolar Network, J Clin Psychiatry, 2003;65 :506-515.
SB 16
Çocukluk Çaðý Travmasýnýn Bipolar I Bozukluk Üzerine Etkisi
Deniz Arýk1, Tolga Binbay1, Fisun Akdeniz2, Nesli Keskinöz Bilen3,
Serhan Iþýklý3, Damla Ýþman Haznedaroðlu3, Simavi Vahip3
Sinop Atatürk Devlet Hastanesi1, Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim2,
Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim3
Amaç:Bu araþtýrmada EÜTF Psikiyatri Kliniði Affektif Hastalýklar Birimi'nde ayaktan izlenen Bipolar
I Bozukluk tanýlý hastalarda þiddetli çocukluk çaðý travmasýnýn hastalýk baþlangýç ve gidiþat özellikleri,
psikiyatrik ektanýlarý, hastalýk baþlangýcýndan sonra travmaya maruz kalma üzerine olan etkisinin
incelenmesi amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Bu araþtýrmada 18-55 yaþ arasýnda yer alan remisyondaki bipolar I bozukluk tanýlý hastalar
deðerlendirilmiþtir. Hastalarýn sosyodemografik özellikleri, hastalýk özellikleri ve ektanýlarý klinisyenler
tarafýndan deðerlendirilmiþtir. Hastalarýn çocukluk çaðý travmasý öyküsü ise özbildirim ölçekleri olan
Çocukluk Çaðý Kötüye Kullanýmý Soru Listesi, Çocukluk Çaðý Travmalarý Ölçeði (CTQ-28) ile
deðerlendirilmiþtir.
Bulgular:Araþtýrmaya toplam 78 bipolar I bozukluk hastasý alýnmýþtýr. Þiddetli çocukluk çaðý travmasý
olan bipolar bozukluk hastalarýnýn (n: 29) olmayanlara göre daha fazla özkýyým giriþimlerinin olduðu
(Yaþ ve cinsiyet için uyarlanmýþ Olasýlýk Oraný [OO]: 3,12; %95 Güven Aralýðý [GA]: 1,14-8,49),
hastalýk sonrasýnda daha fazla þiddetli travma yaþadýklarý (OO: 6,27; %95 GA: 1,99-19,74), ilk hastalýk
belirtilerinin baþlamasýndan ilk tedavi görmelerine kadar geçen sürenin daha uzun olduðu (OO: 2,92;
%95 GA: 1,08-7,91) saptanmýþtýr. Þiddetli çocukluk çaðý travmasý ile ektaný kategorileri, kendine
zarar verme davranýþý, psikotik bulgulu hastalýk dönemi oraný, hastalýk baþlangýç yaþý, geçirilen toplam
epizod sayýsý arasýnda ise anlamlý iliþki saptanmamýþtýr.
Sonuç:Araþtýrma soncunda bipolar I bozukluk hastalarýnda þiddetli çocukluk çaðý travmasý ile tedavisiz
kalýnan süre, hastalýk sonrasýnda retravmatizasyon ve yaþamboyu özkýyým giriþimi sayýsý arasýnda
anlamlý iliþki saptanmýþtýr.
SB 17
Sýçanlarda Tipik Ve Atipik Antipsikotiklerin Bazalateral Amigdala Üzerindeki Etkilerinin
Derin Beyin Kaydý EEG Yöntemiyle Karþýlaþtýrýlmasý (Tipik Ve Atipik Antipsikotik
Ayrýmýnda Yeni Bir Yöntem)
Oytun Erbaþ1, Saylav Bora1, Özlem Çubuk2, Nedret E. Turan3
Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Fizyoloji1,
Ýzmir Atatürk Eðitim Psikiyatri Kliniði2,Ankara Atatürk Eðitim Psikiyatri Kliniði3
Amaç:Tipik ve atipik antipsikotik ayrýmýnda klinik olarak atipik antipiskotiklerin daha az ekstrapiramidal
yan etki yaptýðý ve negatif semptomlu psikozlarýn tedavisinde daha etkin olduðu
bilinmektedir.Antipsikotiklerin klasifikasyonunda net bir yöntem bulunmamaktadýr.Bu çalýþmada atipik
antipsikotiklerin tedavi sýrasýnda normal duygulanýmý daha az bozduðu gözleminden(1)yola çýkarak,derin
beyin kaydý EEGsi ile tipik ve atipik antipsikotiklerin bazolateral amigdaladaki(3)spontan in vivo
elektriksel ritme etkilerini karþýlaþtýrdýk.
Gereç Yöntem:Çalýþmada Sprague Dawley(n=9)eriþkin erkek sýçanlar kullanýlmýþtýr.Sýçan anestezisi
ketamin(40 mg/kg)-Ksilazin(4 mg/kg)kullanýlarak IP (Ýntraperitoneal) yol ile yapýlmýþtýr.Anestezi altýnda
drill yardýmý ile kraniuma pencere açýlarak sterotaksik yöntemle bregma referans alýnarak bazolateral
amigdalaya(koordinatlar AP:-2.8 mm,L:+4.8 mm, V -8.5 mm(Paxinos) dýþ kýsýmlarý yalýtýlmýþ bipolar
EEG elektrodu yerleþtirilmiþtir.Elektrodlar akrilik kullanýlarak kraniuma sabitlenmiþtir.Elektrodlarýn
yerleþtirilmesinden 3 gün sonra sýçanlar kendi kafesleri içerisinde uyanýk dururumda saline verilerek
spontan amigdala EEG kayýtlarý alýnmýþtýr.Ardýndan sýçanlara 7 gün ara ile Olanzapine(Zyprexa)
1mg/kg,Haloperidol(Norodol)1 mg/kg,5mg/kg dozunda Klorpromazine(Largactil),1mg/kg dozunda
Ziprosidon(Zeldox) uygulanmýþtýr. Kayýtlar Biopac MP30 sistemiyle alýnýp,FFT(Fast Fourier Transform)
ve PSA(Power Spectral Analyse)yöntemleriyle deðerlendirilmiþtir.1-4Hz Delta,4-8Hz Teta,8-12Hz
Alfa,12-20Hz Beta olarak kabul edilip EEGdeki dalgalarýn yüzde baskýnlýklarý deðerlendirilmiþtir.(2)
Bulgular ve Yorum:Elde edilen verilere göre amigdala spontan aktivitesinde yüzde olarak baskýn
frekans 1-4Hz(Delta) bulunmuþtur.Tipik ve atipik antipsikotik verilen sýçanlarýn EEG kayýtlarý,saline
uygulanan(kontrol grubu)sýçanlarýn EEG kayýtlarý ile karþýlaþtýrýldýðýnda,1-4Hz bandýnda anlamlý(p<0.005)
baskýlanma,4-8Hz ve 8-12 Hz bandýnda anlamlý(p<0.005) artma oluþturduðu görülmüþtür. Atipik
antipsikotik verilen sýçanlarýn EEG kayýtlarý,tipik antipsikotik uygulanan sýçanlarýn kayýtlarý ile
karþýlaþtýrýldýðýnda 1-4Hz bandýnda anlamlý artma(p<0.05),4-8 ve 8-12Hz bandýnda
anlamlý(p<0.05)azalma oluþturup,saline verilen grubun deðerlerine yaklaþtýrmýþtýr.
Sonuç:Bulgular atipik antipsikotiklerin,tipik antipsikotiklere göre bazolateral amigdaladaki spontan
elektriksel aktiviteyi daha az deðiþtirdiðini göstermekte olup,derin beyin kaydý EEGsinin antipsikotiklerin
gruplandýrýlmasýnda yeni bir yöntem olabileceðini göstermektedir.
Kaynaklar
1) Hum Psychopharmacol2003:Dec18(8):641-6.EEG abnormalities associated with antipsychotics:acomparisonof quetiapine,
olanzapine,haloperidoland healthy subjects
2)Neuroimage 2010May15;51(1):173-82.Epub 2010 Feb10.Antipsychotics reverse abnormal EEG complexity in drug-naive
schizophrenia:amultiscale entropy analysis.
3)J Neurosci.2010 Apr7;30(14):4999-5007Oxytocin enhances amygdala-dependent,socially reinforced learning and
emotional empathy in humans
SB 18
Yaþlýlarda Vitamin B12 Replasmanýnýn Nöropsiyatrik Ölçeklerle Yansýmasý
Ergün Bozoðlu,Ahmet Turan Iþýk,Hüseyin Doruk,Mehmet Ýlkin Naharcý
GATA Geriatri BD.
Amaç:Geriatrik olgularý inceleyen çalýþmalarda %30 gibi yüksek oranlarda vitamin B12 eksikliði
prevalansýndan bahsedilmektedir(1).Vitamin B12 eksikliðinde yaþlý hastalarda anemi veya periferik
yayma bulgularý geliþmeden de bazý nöropsikiyatrik bozukluklarýn geliþebileceði belirtilmektedir(2).
Bu eksikliðin erken belirtilerinden ikisi entelektüel fonksiyonlarda azalma ve depresyon olabileceði
belirtilmesine raðmen, bu konu hala tartýþmalýdýr. Bu çalýþmanýn amacý düþük vitamin B12 düzeyli
yaþlýlarda vitamin B12 replasmanýnýn nöropsikiyatrik deðerlendirme ölçeklerine yansýmasýný incelemektir.
Yöntem:Bu çalýþmada düþük vitamin B12 düzeylerine (<400 pg/ml) sahip 136 erkek ve 191 kadýn
olmak üzere toplam 327 yaþlý olgu deðerlendirildi. Olgulara ilk bir ay haftada bir, daha sonra beþ ay
süreyle de ayda bir 1000 mikrogram intramusküler siyanokolbalamin almalarý önerildi. Tüm hastalar
baþlangýçta ve 6 ay sonra ayrýntýlý geriatrik deðerlendirmeden geçirildi(3).
Bulgular:Ýkinci deðerlendirmede tüm olgularýn tam kan parametreleri stabil kalýrken, B12 replasmaný
almamýþ 120 olgunun vitamin B12 düzeylerinde anlamlý düþme ve günlük yaþam aktivitesi, minimental durum deðerlendirmesi ve Yesavage'nin geriatrik depresyon ölçeklerinin skorlarýnýn tamamýnda
istatistiksel olarak anlamlý bozulma bulundu.
Vitamin B12 replasmaný almýþ 207 olgunun vitamin B12 düzeylerinde ve mini-mental durum
deðerlendirmesi ile Yesavage'nin geriatrik depresyon ölçeklerinin skorlarýnda istatistiksel olarak
anlamlý düzelme, günlük yaþam aktivitesi ölçeklerinin skorlarýnda ise korunma gösterdi.
Sonuç:Vitamin B12 düzeyleri 400 pg/ml'dan daha düþük olan yaþlýlara replasman yapýlmasý,
nöropsikiyatrik deðerlendirme ölçeklerine olumlu yansýmasý ile geliþmesi muhtemel nöropsikiyatrik
sorunlarýn önlenmesi, fonksiyonelliðin korunmasý ve morbiditenin azaltýlmasý açýsýndan faydalý gibi
görünmektedir. Bu nedenle geriatrik olgularda vitamin B12 düzeyinin taranmasý ve eksik olanlarda
replasman yapýlmasý önerilir.
Kaynaklar
1. Guralnik JM, et al. Prevalence of anemia in persons 65 years and older in the United States: evidence for a high rate of
unexplained anemia. Blood, 2004;104(8):2263-2268.
2. Weir DG, Scott JM. Brain function in the elderly: role of vitamin B12 and folate, British Medical Bulletin, 1999;55:669-682.
3. Iþýk AT, Bozoglu E. Acetylcholinesterase inhibition and insulin resistance in late onset Alzheimer's disease,
International Psychogeriatrics, 2009;21(6):1127-1133.
SB 19
Demanstaki Nöropsikiyatrik Semptomlarýnýn Tedavisi
Ergün Bozoðlu, Mehmet Ýlkin Naharcý, Hüseyin Doruk, Mehmet Ak,Ahmet Turan Iþýk
GATA Geriatri BD.
Amaç:Demans tanýsý ile takip edilen olgularda ortaya çýkan nöropsikiyatrik semptomlarýn1 sýklýðýnýn
ve tedavisinin gözden geçirilmesi.
Yöntem:Bu çalýþma Geriatri polikliniðinde demans tanýsý ile takip ve tedavi edilen 324 olgunun týbbi
kayýtlarýnýn retrospektif olarak incelendiði devam eden bir araþtýrmanýn ön sonuçlarýdýr.
Bulgular:Olgularýn 131'i (%40.4) erkek (yaþ ortalamasý:75.6±6.3) ve 193'ü (%59.6) kadýndýr (yaþ
ortalamasý:75.7±6.4). Olgular kliniðimizde demans tanýsý aldýklarýnda Klinik Demans Derecelendirme2
(CDR)'ye göre %43.2'si erken evre (CDR=1), %41.4'ü orta evre (CDR=2) ve %15.4'ü ileri evreydi
(CDR=3). Mini-mental durum deðerlendirme3 ortalamasý 18.5±5.7 idi. Ortalama 4.7±2.4 yýllýk (3ay11yýl) takip süresince olgularýn 238'inde (%73.5) enaz bir nöropsikiyatrik semptom görülmüþtür.
Olgularda hastaya, bakýcýsýna ve yakýnlarýna en fazla sýkýntý veren nöropsikiyatrik semptomlardan
ajitasyon %22.5, halüsinasyon %19.4, anormal motor davranýþ %16.7, agresyon %13.9, hezeyan
%9 ve disinhibisyon %4.9 oranlarýnda görülmüþtür. Semptomlarýn ilk görülüþü taný konduktan ortalama
23 ay sonradýr (bir yýl öncesinden 9.yýla kadar). Bu semptomlarýn tedavisinde olgularýn %75'inde
antipsikotikler kullanýlmýþ olup, ortalama dozlarý ketiyapin 53.6mg (12.5-200mg), risperidon 1.45 mg
(0.5-4mg), olanzapin 4.74 mg (2.5-7.5mg) ve haloperidol 1.86 mg (1-3mg) ile ortalama 4 ay (1-12ay)
süreyle tedavi edildiði ve semptomlarýn etkin kontrolüne ortalama 3 haftada (1.gün-12.hafta) ulaþýldýðý
görülmüþtür. Yine bu semptomlarýn kontrolünde olgularýn %16'sýnda trazodon ortalama 75mg (50200mg) ve ortalama 5 ay (1-12ay) süreyle tedavi edildiðinde özellikle anormal motor davranýþ,
ajitasyon ve agresyonun kontrolüne 4 haftada (1-12.hafta) ulaþýldýðý görülmüþtür.
Sonuç:Demanstaki nöropsikiyatrik semptomlarýn en çok orta evre (CDR=2) demans vakalarýnda,
demans tanýsý konduktan sonraki ilk iki yýl içinde ortaya çýktýðý ve bunlarýn kontrolünde antipsikotiklerin
düþük doz baþlayýp yavaþ arttýrarak kýsa süreli kullanýmýnýn yanýnda bazý seçilmiþ vakalarda düþük
doz trazadonun'da bölünmüþ dozlarda kullanýlabileceði görülmektedir.
Kaynaklar
1.Kalapatapu RK, Schimming C. Update on neuropsychiatric symptoms of dementia. Geriatrics 2009;64(5):10-8.
2.Morris JC. Clinical dementia rating. Int Psychogeriatr. 1997;9:173-8.
3.Güngen C ve ark. Standardize mini-mental testin Türk toplumunda hafif demans tanýsýnda geçerlilik ve güvenilirliði.
Türk Psikiyatri Dergisi 2002;13:273-281.
SB 20
Sýnav Kaygýsý ve Ýliþkili Psikiyatrik Bozukluklar
Önder Kavakcý,Aysegül Selcen Güler,Selma Çetinkaya
Çukurova Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Ad
Amaç:Sýnav kaygýsý öðrenciler için önemli bir sorundur ve akademik performansý olumsuz etkiler(1)
Dikkat eksikliði hiperaktivite bozukluðu(DEHB) olan öðrencilerin akademik ve psikolojik güçlükler
açýsýndan daha fazla risk altýnda olduklarý gösterilmiþtir (2). Yüksek düzeyde DEHB belirtisi bildiren
öðrenciler; belirgin olarak daha az akademik baþ etme davranýþý göstermektedir (3). Bu çalýþmada
týp fakültesi öðrencilerinde sýnav kaygýsý ile DEHB, anksiyete, depresyon arasýndaki iliþkinin incelenmesi
amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Basit rast gele örneklemle belirlenmiþ 171 öðrenci sosyodemografik veri formu, Eriþkin DEHB
Kendi Bildirim Ölçeði(ASRS), Wender Utah Derecelendirme Ölçeði (WUDÖ), Liebowitz Sosyal
Anksiyete Ölçeði (LSAÖ), Durumluluk Süreklilik Kaygý Envanteri (DSKE), Beck Depresyon Ölçeði
(BDÖ) ve Sýnav Kaygýsý Envanterini (SKE) doldurdu.
Bulgular:Öðrencilerin %15.8'inde patolojik düzeyde sýnav kaygýsý, %2.3'de patolojik düzeyde anksiyete
tespit edildi. ASRS puanlarý deðerlendirildiðinde; %4.1'de DEHB, BDÖ'ye göre %14.8 öðrencide
depresyon saptandý. SKE puanlarý, LSAÖ kaygý puaný, Süreklilik Kaygý puaný anlamlý olarak kýzlarda
daha yüksekti. SKE toplam puaný ile; SKE kuruntu alt ölçeði, SKE duyuþsallýk alt ölçeði, ASRS puaný,
WUDÖ puaný, LSAÖ kaygý alt ölçeði, LSAÖ kaçýnma alt ölçeði, BDÖ, Süreklilik kaygý puanlarý arasýnda
anlamlý pozitif iliþki bulundu. ASRS ve WUDÖ ile DEHB olarak deðerlendirilen öðrencilerde, DEHB
olmayanlara göre belirgin olarak daha fazla sýnav kaygýsý, süreklilik anksiyete, depresyon ve sosyal
anksiyete puanlarý saptandý.
Sonuç:Týp Fakültesi öðrencilerinde sýnav kaygýsý yaygýndýr. Sýnav kaygýsý yüksekliði sýklýkla; DEHB,
sürekli anksiyete, sosyal anksiyete, depresyon gibi psikopatolojilerle birlikte görülmektedir. DEHB
belirtileri olan öðrenciler sýnav kaygýsý baþta olmak üzere sürekli anksiyete, sosyal anksiyete ve
d e p r e s y o n g i b i p s i k o p a t o l o j i l e r i b e l i r g i n o l a r a k d a h a f a z l a g ö s t e r m e k t e d i r l e r.
Kaynaklar
1-Peleg-Popko, O. Differentiation and test anxiety in adolescents. Journal of Adolescence, 2004; 27, 645-662.
2-Weyandt LL, DuPaul GJ. ADHD in college students: Developmental findings. Dev Disabil Res Rev, 2008; 14:311319.
3-Turnock P, Rosen LA, Kaminski PL. Differences in academic coping strategies of college students who self-report
high and low symptoms of ADHD. J Coll Stu Dev 1998; 39:484-493.
SB 21
Üniversite Öðrencilerinde Ýnternete Baðýmlýlýk Düzeylerinin Ýncelenemsi
Emel Öztürk,Dilek Altay,Esra Engin,Þeyda Dülgerler
Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu
Amaç:Bilgiye ulaþma haberleþme alýþveriþ sohbet oyun aracý olan internet hayatýmýzýn
vazgeçilmezlerindendir. (1) Ancak; fazla internet kullanýmýnýn olumsuz sonuçlarý vardýr. Bilgisayar/internet
kullaným oraný en fazla 16,24 yaþ gurubundadýr. Koruyucu saðlýk hizmetlerinde rolleri olan toplum
ruh saðlýðý hemþirelerinin üniversite öðrencilerinde bu konuyu önemsemeleri gerekmektedir. (2,3)
bu araþtýrma, üniversite öðrencilerinde internet baðýmlýlýk düzeylerini belirlemek amacýyla yapýlmýþtýr.
Yöntem:Tanýmlayýcýdýr örneklemi 1 Nisan - 30 Mayýs 2010 tarihleri arasýnda Ege Üniversitesi Bornova
kampüsündeki okullarda okuyan 472 öðrenci oluþturmuþtur veriler tanýtýcý bilgi formu ve internet
baðýmlýlýk ölçeði ile toplanmýþtýr analizinde sayý yüzdelik ortalama kullanýlmýþtýr.
Bulgular:Öðrencilerin %61,4 ü kýz boþ zaman aktivitelerinde %38,8 inin internete girdiði, %77,8 zinin
bilgisayar sahibi olduðu, %99,2 sinin internet kullandýklarý, %66,7sinin interneti evlerinde kullandýklarý
saptandý. Ýnternet baðýmlýlýk ölçeði genel puan ortalamalarýnýn 73,2±22,57 ve yoksunluk alt ölçeðinin
diðer alt ölçeklerden daha yüksek ortalamasý olduðu saptandý.
Sonuç:Öðrencilerin ölçek puanlarýnýn eþik deðer 68.500 den büyük olmasýyla internet baðýmlýlýk
düzeylerinin yüksek olduðu saptandý.
Kaynaklar
1. Aksayan O 2002 eðitim ve sosyalleþme açýsýndan internet kullanýmý Ýstanbul örneði yayýnlanmaýþ doktora tezi
Sakarya Üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü
2. Cengizhan C 2005 öðrencilerin bilgisayar ve internet kullanýmýnda yeni bir boyut baðýmlýlýk 8. Ulusal Pdr Kongresi
3. Türkiye istatistik kurumu
<!--[if !supportlists]-->r b
SB 22
Ýlköðretim Öðrencilerinde Depresyon ve Ýliþkili Faktörler
Filiz Adana1, Özgü Uluman2, Hülya Arslantaþ3
Adnan Menderes Üniversitesi1,Ýstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemþirelik Yüksekokulu2,
Adnan Menderes Üniversitesi Aydýn Saðlýk Yüksekoku3
Giriþ ve Amaç:Eriþkinlerde olduðu gibi,çocuklarda da depresyon sýk görülen psikiyatrik bir bozukluktur.Son
20 yýldýr yapýlan araþtýrmalar affektif bozukluklarýn,sýklýkla yaþamýn erken dönemlerinde baþladýðýný
göstermektedir.Majör depresif bozukluðun yaygýnlýðý prepubertal çocuklarda %1-2,6-8 yaþ grubunda
%2-4,9- 12 yaþ grubunda %3-5dýr.Depresif bozukluklar diðer psikiyatrik bozukluklara benzer olarak
genetik,ailesel ve çevresel etkenler arasýnda karþýlýklý etkileþim sonucu ortaya çýkmaktadýr.Depresyonun
tanýnmasý,anlaþýlmasý önemlidir ve bu belirlemeler doðrultusunda okul saðlýðý hemþireleri öðrencilerin
uygun baþa çýkma becerileri geliþtirmesinde,ruhsal ve bedensel sorunlarýn erken belirlenmesinde
anahtar rol oynayabilir.Bu çalýþmanýn amacý ilköðretim öðrencilerinde depresyon ve iliþkili faktörleri
belirlemektir(1,2).
Yöntem:Araþtýrmanýn yapýldýðý ilköðretim okulu Kars merkezinde bulunmakta ve 1705 öðrenciyle
eðitimini sürdürmektedir.Okulda 46 derslik ve 22 sýnýf öðretmeni ve 31 branþ olmak üzere 53 öðretmen
görev yapmaktadýr.Araþtýrmanýn evrenini 2007-2008 eðitim öðretim yýlýnda Milli Eðitim Bakanlýðý Kars
Milli Eðitim Müdürlüðüne baðlý ilköðretim okulunun ikinci kademesinde öðrenim gören öðrenciler
oluþturmuþtur.Araþtýrmanýn örneklemini ise ilköðretim okulunda öðrenim gören,ulaþýlabilen ve
araþtýrmaya katýlmayý kabul eden 235 erkek,200 kýz öðrenci oluþturmuþtur.Öðrencilere kendilerini
tanýtýcý anket formu ve çocuklar için depresyon ölçeði (3) uygulanmýþtýr.
Bulgular:Çalýþmaya katýlan öðrencilerin yaþ ortalamasý 9.96± 0.88 olup %54'ü erkektir.Öðrencilerin
%74.7'sinin saðlýk sorunu olmadýðýný,%76.3'ü baþarý durumunu orta düzeyde algýladýðýný,%93.3'ü
boþ zamanlarýnda ders dýþý aktivitelere ilgi duyduðunu,%92.9'u her gün annesi ile zaman geçirdiðini
ifade etmiþlerdir.Öðrencilerin çocuklar için depresyon ölçeði puan ortalamasý 9.40±5.58 olup,%
6.9'unun depresyon ölçeði puanýnýn 19 ve üstü olduðu bulunmuþtur.Çalýþmaya katýlan öðrencilerden
ders dýþý aktivitelere ilgi göstermeyenlerin gösterenlere göre(x=14.38;p=0.00),saðlýk sorunu olanlarýn
olmayanlara göre(x=5.55;p=0.02),baþarý durumu düþük olanlarýn olmayanlara göre(x=31.84;0.00),anne
ile günlük baþ baþa zaman geçirmeyenlerin geçirenlere göre(x=8.06;0.005)depresyon puaný daha
yüksek bulunmuþtur.
Sonuç:Öðrencilerin depresyonunun yüksek olduðu,öðrencilerin ders dýþý aktivitelerle uðraþmasýnýn,saðlýk
sorunu olmamasýnýn,baþarý durumunun iyi olmasýnýn,annesinin kendine zaman ayýrmasýnýn depresyon
puanlarýný azalttýðý görülmektedir.
Kaynaklar
1.Bodur Þ,Üner ÖÞ.Çocuk ve ergenlerde majör depresif bozukluk:Bir gözden geçirme.Anadolu Psikiyatri Dergisi
2008;9:105-110.
2. Tamar M,Özbaran B.Çocuk ve Ergenlerde Depresyon. Klinik Psikiyatri 2004;2:84-92.
3. Öy B.Çocuklar iççin depresyon ölçeði:geçerlilik ve güvenilirlik çalýþmasý.Türk Psikiyatri Dergisi 1991;2:132-137.
SB 23
Alkol Baðýmlýlýðý Sürecini Öznel Deðerlendirme Ölçeði:
Geçerlik ve Güvenirlik Çalýþmasý
Hatice Demirbaþ2, Ýnci Özgür-Ýlhan1, Yýldýrým B.Doðan1
Ankara Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Klini1, Baþkent Üniversitesi2
Amaç:Alkol baðýmlýlarýnda alkole tekrar baþlamada riskli durumlarýn saptanmasý ve bu durumlarla
etkili baþ etme becerilerinin geliþtirilmesi relaps oranlarýný azaltacaktýr (1, 2). Buradan yola çýkarak
relaps (tekrar alkole baþlama) ve remisyonu (içmemeyi) yordayan ruhsal süreçleri deðerlendirmek
üzere pilot çalýþma ile daha önce oluþturulmuþ DID Relaps-Remisyon Ölçeði'nin geliþtirilmesi
amaçlanmýþtýr (3).
Yöntem:Ýki ayrý baðýmlýlýk tedavi merkezinde yatarak ve ayaktan tedavi görmüþ toplam 365 hasta
çalýþmanýn örneklemini oluþturmuþtur. Hastalara DID-Relaps-Remisyon Ölçeði, Kiþisel Bilgi Formu,
Beck Depresyon Envanteri (BDE), Spielberger Durumluk (STAI-I)-Süreklilik Kaygý(STAI-II) Envanterleri
uygulanmýþtýr. Hastalarýn 6 ay boyunca aylýk-iki aylýk izlemi yapýlmýþ, izlemden çýkan hastalara
telefonla ulaþýlarak kontrole çaðrýlmýþtýr. Güvenilirlik analizinde 21 madddeye indirilen DID Ölçeði'nin
iç tutarlýlýk katsayýsý hesaplanmýþ, geçerlilik analizinde ise faktör analizine baþvurulmuþ, ayrýca yaþ,
medeni durum, diðer ölçek puanlarýnýn DID Ölçek puanýyla birlikte baðýmsýz deðiþkenler olarak
alýndýðý lojistik regresyon analizi ile ölçeðin 6 aylýk içmemeyi yordayýp yordamadýðý sýnanmýþtýr.
Bulgular:Elde edilen yeni ölçek "Alkol Baðýmlýlýðý Sürecini Öznel Deðerlendirme Ölçeði (ABS-ÖD)"
olarak adlandýrýlmýþtýr. Ölçeðin iç tutarlýlýk puaný .81 olarak hesaplanmýþtýr. Faktör analizi sonucunda
"Kendini Kurbanlaþtýrma", "Çevresel Destek Algýsý" ve "Toplumsal Baský", olarak adlandýrýlan üç
faktörlü yapýnýn varyansýn %41'ini açýkladýðý görülmüþtür. ABS-ÖD toplam puaný ile BDE, STAI-I-II
ile arasýnda pozitif ve anlamlý bir iliþki bulunmuþtur. Toplumsal Baský alt ölçeðinde 6 aydan daha önce
tekrar alkole baþlamýþ olanlarýn puan ortalamalarý ile içmeyenlerin puan ortalamalarý arasýnda
istatistiksel olarak anlamlý bir fark belirlenmiþtir (p=.048). Ölçek toplam puanýnýn 6 aylýk izleme
sonrasýnda içmeme -alkole tekrar baþlama durumunu yordadýðý saptanmýþtýr.
Sonuç:Alkol Baðýmlýlýðý Sürecini Öznel Deðerlendirme Ölçeði, alkol baðýmlýlarýnda tekrar alkole
baþlama ve içmeme süreçlerini deðerlendirmede kullanýlabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçektir.
Kaynaklar
1. Kalyoncu A, Mýrsal H, Pektaþ Ö, Yazýcý AH, Mýrsal N, Beyazyürek M. Alkol baðýmlýlýðýnda nüks nedenleri: kesitsel
bir çalýþma. Baðýmlýlýk Dergisi 2001; 2:61-63.
2. Türkcan A, Coþkun B, Ýlem E, Çakmak D. Alkol baðýmlýlarýnda 3 aylýk izlem sonuçlarý. Baðýmlýlýk Dergisi 2001;
2(1):30-33
SB 24
Cinsel Kötüye Kullanýmý Olan Çocuk ve Ergenlerin Ebeveynlerinde Psikopatoloji,
Mizaç ve Baðlanma
Aynil Yenel, Sermin Kesebir
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ ve Amaç:Cinsel kötüye kullanýmý (kk) olan çocuk ve ergenlerin ebeveynleri pek çok çalýþmanýn
konusu olsa da, birinci ve ikinci eksen tanýlarýný sistematik bir biçimde inceleyen çok az sayýda
araþtýrma vardýr. Mizaç ve baðlanma biçimlerini inceleyen ilk çalýþma ise sözkonusu çalýþmadýr.
Yöntem:Cinsel kk olan çocuk ve ergenlerin ebeveynleri arasýnda 80 anne ve 66 baba deðerlendirilmiþtir.
Çalýþmaya katýlmayý kabul eden bu kiþilerle taný görüþmeleri SCID-I ve II ile yapýlmýþ, mizaç TEMPSA Mizaç Ölçeði, baðlanma biçimi Eriþkin Baðlanma Biçimi Ölçeði ile deðerlendirilmiþtir.Bu çalýiþmada
tacizci, % 9.2 olguda babanýn kendisidir (s= 13).
Bulgular: Cinsel kk olan çocuk ve ergenlerin anneleri arasýnda dul (p= 0.003) ve okur yazar olmama
(p= 0.029) oranlarý, cinsel kk ve psikiyatrik hastalýk öyküsü (p= 0.012 ve 0.012) daha yüksektir. Bu
ebeveynlerde baðlanma biçimleri kontrol grubundan farklýlýk göstermezken, depresif-anksiyöz ve
siklotimik mizaç annelerde kontrol grubundan daha sýk (p= 0.022 ve 0.004) bulunmuþtur. I. Eksen
tanýsý cinsel kk olan grubun annelerinde % 82, babalarýnda % 45.5 oranýndadýr. II. Eksen tanýsý için
bu oranlar % 97.5 ve % 100 olarak bulunmuþtur. En sýk görülen I. Eksen tanýlarý anksiyete bozukluklarý
ve duygudurum bozukluklarýdýr. En sýk görülen kiþilik bozukluklarý C kümesi kiþilik bozukluklarý olup,
annelerde baðýmlý, babalarda obsesif kompulsif ve pasif agresif, her iki ebeveynede kaçýngan ve
kendini çelmeleyici kiþilik bozukluklarý baskýndýr.
Sonuç:Bu çalýþmanýn sonuçlarý, cinsel kk olan çocuk ve ergenlerin annelerinin, çocuklarýný koruyucu
özelliklerinin eksikliðini önemli göstermektedir. Babalarýnýn ise daha az ulaþýlabiliyor, ulaþýlsa da
görüþmeyi daha az kabul ediyor oluþu, bu çalýþmanýn hem kýsýtlýlýðý, hem de dikkat çekici bir diðer
sonucudur.
Zinzow H, Niehausd A, Fitzgeralde M. Abuse and Parental Characteristics, Attributions of Blame, and
Psychological Adjustment in Adult Survivors of Child Sexual Abuse. Journal of Child Sexual Abuse
2010, 11: 12-21.
SB 25
Psikopatolojisi Olan Çocuklarýn Annelerinde Gebelik, Loðusalýk ve Baðlanma
Sermin Kesebir, Semine Özdoðan Kavzoðlu
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ ve Amaç:Annelerin gebelik ve loðusalýk dönemlerinde yaþadýklarý stres verici yaþam olaylarý
ve psikolojik zorlanmalarýn bebekleri üzerine etkisine iliþkin pek çok yorum yapýlmaktadýr. Öte yandan
baðlanmanýn çift yönlü olarak bu süreçlerden etkileneceði açýktýr. Bu çalýþmanýn amacý psikopatoloji
saptanan çocuklarýn annelerinde gebelik ve loðusalýk dönemlerinde yaþanan zorlanmalarýn araþtýrýlmasý
ve baðlanma biçimlerinin incelenmesidir.
Yöntem:Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi'nde taný almýþ ve tedavi görmekte olan olgularýn anneleri
arasýndan, bilgilendirilmiþ onam formunu onaylayanlar ve herhangi bir psikiyatrik baþvurusu ve tedavisi
olmayan (SCID-NP ile) 100 anne, ardýþýk olarak çalýþmaya alýnmýþtýr. Kontrol grubu bir ilkokulda
benzer yaþ ve cinsiyette olan 40 öðrencinin annesidir. Tüm anneler ile daha öncden hazýrlanmýþ olan
bilgi formu doldurulmuþ, daha sonra Eriþkin Baðlanma Biçimi Ölçeði'ni doldurmalarý istenmiþtir.
Bulgular:Psikiyatrik bozukluðu olan çocuk ve ergenlerin annelerinde gebelik yaþlarý daha erken,
çalýþýyor olma oraný ve gebeliðin planlý gerçekleþmiþ olma oraný daha düþük, gebelikte (sonraki iki
ay içerisinde deðil) stresle karþýlaþma, psikiyatrik yakýnmasý olma ve fiziksel yakýnmasý olma oraný
daha yüksektir (sýrasýyla p= 0.035, 0.012, 0.027, 0.005, 0.025 ve 0.045). Miadýnda ve sezeryanla
doðum oranlarý daha düþük (p= 0.045 ve 0.025), bebekle ilgili doðum komplikasyonu daha sýktýr (p=
0.035). Eþle iliþkinin iyi olma oranlarý benzer iken, loðusalýkta yardýmcýsý olma oranlarý ve bu yardýmcý
ile iliþkilerinin iyi olma oranlarý daha düþüktür (p< 0.001 ve 0.045). Emzirme oranlarý benzer iken
güvensiz baðlanma oranlarý daha yüksektir (kaçýngan baðlanma) (p= 0.035).
Sonuç:Bu çalýþmada psikopatolojisi olan çocuklarýn annelerinde güvensiz baðlanma daha sýk
bulunmuþtur. Gebelik döneminde stresli yaþam olaylarý, psikolojik ve fiziksel zorlanmalar, loðusalýk
döneminde ise sosyal desteðe vurgu vardýr.
Hay DF, Pawlby S, Waters CS, Sharp D. Antepartum and postpartum exposure of maternal depression:
different effects on different adolescent outcomes. J Child Psychol Psychiatry 2008, 49(10):107988.
SB 26
Yatan Hastalara Yönelik Yeni Bir Grup Terapi Tekniðinin Katýlanlar Tarafýndan
Deðerlendirilmesi
Ý.Ferhan Dereboy1,Hülya Arslantaþ2,Yaþan Bilge Þair3,
Gökhan Salkýn3,Pelin Þahin4
Adnan Menderes Üniversitesi1,A. Menderes Üniversitesi Saðlýk Y.O RSH Hemþireliði A.D.2,
A. Menderes Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri A.D.3,
A. Menderes Üniversitesi Psikiyatri Servisi Sorumlu Hemþireliðiþ.4
Amaç: Adnan Menderes Üniversitesi Psikiyatri servisinde yýllar boyunca yatan hastalarla yapýlan
Yalom (1) gruplarýndan kazanýlan deneyimin ýþýðýnda, evrimsel (2), kiþilerarasý/iliþkisel ve varoluþçu
yaklaþýmlarý bütünleþtiren yapýlandýrýlmýþ bir grup terapi tekniði geliþtirilmiþ olup 2005 yýlýndan bu
yana uygulanmaktadýr. Bu araþtýrma Kiþilerarasý Rol Analizi Terapisi (KARAT) olarak adlandýrýlan bu
tekniðin hastalar tarafýndan nasýl deðerlendirildiðini incelemek amacýyla gerçekleþtirilmiþtir.
Yöntem: Araþtýrma verileri ADÜ psikiyatri servisinde yatýp KARAT grup terapi seanslarýna katýlan
41 hasta (24 erkek, 17 kadýn) ve katýlmayan 18 hastadan (6 erkek, 12 kadýn) toplanmýþtýr. KARAT() grubun yaþ ortalamasý 35.4, KARAT(+) grubun yaþ ortalamasý 41.7 olarak hesaplanmýþtýr.
Katýlýmcýlardan, kendilerine sunulan listede yer alan on adet saðaltýcý etkinlik arasýnda en çok yarar
gördükleri üç tanesini önem sýrasýna sokmalarý istenmiþtir. Katýlýmcýlarýn klinik deðerlendirmelerine
iliþkin veriler, izleyen asistan doktorlar tarafýndan veri dosyasýna kaydedilmiþtir.
Bulgular:KARAT görseler de görmeseler de hastalarýmýzýn en deðer verdikleri saðaltýcý etkinlikler
sýrasýyla doktorlarýyla yaptýklarý görüþmeler, ilaç tedavisi ve hemþire ekibinin ilgi ve yardýmýdýr. KARAT
gören hastalar arasýnda grup terapisini ilk üç etkinlik arasýnda deðerlendirenlerin oraný % 27;
deðerlendirmeyenlerin oraný % 73'tür. KARAT'dan çok yararlandýðý algýsýna hangi parametrelerin
eþlik ettiðini incelemek amacýyla bu iki grup arasýnda yapýlan karþýlaþtýrmalarda sadece katýlýnan
seans sayýsýnýn anlamlý etkisi belirlenmiþtir (Z= -2.6, p=0.009). Hastalarýn katýldýðý seans sayýsý
ortancasý KARAT'ý ilk üç tedavi etkinliði arasýnda sayanlarda 12 iken, saymayanlarda 7'dir.
Sonuç:KARAT tekniði, özellikle 10 ve üstünde seansa katýlan hastalar tarafýndan tedavilerinin önemli
bir bileþeni olarak deðerlendirilmektedir ve bu sonuç psikoterapi için doz-yanýt modeliyle uyumludur
(3).
Kaynaklar
1.Yalom I. (1983) Inpatient Group Psychotherapy. New York: Basic Books.
2.Stevence A, Price J (2000) Evolutionary Psychiatry - A New Beginning. 2. Baský. Londra: Routledge.
3.Page AC, Hooke GR(2009) Best practices: increased attendance in inpatient group psychotherapy improves
patient outcomes. Psychiatric Services 60(4):426-8.
SB 27
Psikiyatrik Sorunlarýn Trafikle Ýliþkisi
Mehmet Yumru1,Mustafa Sercan2,Eren Abatan2,Burcu Rahþan Erim3,
Müjgan Özen3
Özel Terapi Týp Merkezi1,Ýzzet Baysal Üniversitesi Psikiyatri AD2,
Nevþehir Devlet Hastanesi3
Amaç:Literatürde psikiyatrik hastalýklar ve sürücülük üzerine az sayýda çalýþma bulunmaktadýr (13). Bu çalýþmada ülkemizde psikiyatrik hastalýklar ve ilaç tedavilerinin sürücülük iþlevlerine etkisinin
incelenmesi amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Konu ilgili 22 maddeden oluþan anket formu, 4 ayrý ilde (Ýstanbul, Bolu, Antalya, Nevþehir)
1 Ocak - 31 Mart 2010 tarihleri arasýnda psikiyatri polikliniðine baþvuran hastalara (n=822) uygulanmýþtýr.
Bulgular:Baþvuran hastalarýn %50.5'inin (n=415) sürücü belgesi vardý. Hastalara konulan tanýlarýn
DSM-IV taný ölçütlerine göre daðýlýmý; %49.9 anksiyete bozukluklarý, %37.1 duygudurum bozukluklarý,
%8.6 psikotik bozukluklar, %4.4 diðer olarak belirlendi. Sürücü belgesi olanlarýn %20.2'si (n=84) araç
kullanmadýðýný belirtti. Araç kullananlar arasýnda sürücü belgesi olmadýðý halde araç kullandýðý ifade
eden 21 hasta vardý (%6). Hastalarýn %13'ü (n=107) yaya olarak kaza geçirdiklerini belirtti. Araç
kullananlarýn %63.1'i erkek idi. Araç kullanan hastalarýn %32.4'ü (n=114) alkollü araç kullandýklarýný
belirtti. Araç kullanan hastalarýn % 22.7'si (n=80) hastalýðýn baþlangýcýndan bu zamana kadar sürücülük
becerilerinde gerileme olduðunu ifade etmiþtir. Bu hastalarýn %80'i ise araç kullanmaya devam
ettiklerini belirtmiþtir. Araç kullanan hastalarýn %20.5'i (n=72) ruhsal hastalýðýnýn tedavisi için kullanýlan
ilaçlarýn sürücülük becerilerinde bozulmaya yol açtýðýný düþünüyor. Psikiyatrik ilaç tedavisine baþladýktan
sonra kazaya yol açtýðýný belirten hasta sayýsý ise 35 (%9.9) idi. Alkol ya da madde etkisinde araç
kullanýmýna baðlý trafik kazasý oraný ise %7.4 (26) idi. Araç kullanan hastalarýn yol açtýðý kazaya baðlý
can kaybý oraný %0.9 (n=3) idi. Araç kullanan hastalardan psikotik bozukluk tanýsý alanlarda alkol
ya da madde etkisi altýnda araç kullaným oraný psikotik bozukluk tanýsý almayanlara göre anlamlý
düzeyde fazla idi (p<0.05). Ayný þekilde psikotik bozukluðu olan hasta grubu olmayan gruba göre
anlamlý olarak psikiyatrik hastalýklarýnýn ve ilaç tedavilerinin sürücülük becerilerini daha fazla etkilediði
ve daha fazla trafik kazasýna yol açtýklarý saptanmýþtýr (p<0.05).
Sonuç:Çalýþmamýz geniþ bir hasta grubunda psikiyatrik durumlarýn sürücülük becerilerini inceleyen
ilk çalýþmadýr. Çalýþmamýzýn sonuçlarý sürücü ehliyeti ve psikiyatrik muayene alanýnda yapýlacak
yasal düzenlemelere ýþýk tutacaktýr.
SB 28
Penn Bilgisayarlý Nörobiliþsel Deðerlendirme Bataryasýnýn Türkçeye Uyarlanmasý:
Saðlýk Bireylerde Duygu Tanýmaya Baðlanma ve Cinsiyetin Etkisi
Kemal Kuþçu1,Özlem Altunel1,Seda Kýzýltoprak1,Görkem Demirdöðen1
Uzay Dural2,Ekin Doðan2,
Marmara Üniversitesi1,Doðuþ Üniversitesi2
Amaç: Duygularýn doðru þekilde fark edilmesi, hafýzada tutulup belli durumlarda sosyal ipucu olarak
kullanýlmasý, birbirlerinden ayýrt edilebilmesi gibi faktörlerin belirli deðiþkenlerle olan iliþkilerinin
incelenmesi insanýn, sosyal ortamdaki etkileþiminin anlaþýlmasýnda büyük rol oynamaktadýr. Duygu
tanýma ve duygu ayrýþtýrma becerileri çeþitli nöropsikolojik ölçümlerle deðerlendirilmektedir. Çalýþmanýn
amacý PENN Bilgisayarlý Nörobiliþsel Deðerlendirme Bataryasý, PennBNDB (Penn Computerized
Neurocognitive Battery, PennCNB)'nýn Türkçe'ye çevrilmesi ve saðlýklý grup için norm oluþturmak ve
nörobiliþsel profillerin cinsiyet ve baðlanma ile iliþkisini incelemektir.
Yöntem: alýþmanýn örneklemini Marmara Üniversitesi'nde 2007-2008 eðitim ve öðretim döneminde
eðitim alan 63 son sýnýf öðrencisi oluþturmaktadýr. PennBNDB Türkçe'ye çevrilmiþ ve orijinal dile geri
çevrilerek tutarlýlýk kontrol edilmiþtir. Üzerinde uzlaþýlan hali web ortamýna geçirilmiþ ve saðlýklý
katýlýmcýlara Ardýndan Yetiþkin Baðlanma Ölçeði uygulanmýþtýr.
Bulgular: PennBNDB Duygu Hatýrlama ve Duygu Tanýma alt testlerinin Cronbach Alfa deðerleri 0.70'in
oldukça üzerindedir. Yüz Hatýrlama, Duygu Ayrýþtýrma ve Duysal-Motor alt testleri Cronbach Alfa
deðerleri 0.60 civarýnda ve kabul edilebilir düzeydedir. Analiz sonuçlarý yüz tanýma alt ölçeðinde
kadýnlarýn erkeklere göre istatistiksel anlamlýlýk düzeyinde daha fazla sayýda yüz tanýdýðýný, daha
fazla sayýda yanlýþ pozitif yüz hatýrladýðýný göstermektedir. Duygu hatýrlama alt testinde kýzgýn ifadeli
yüzlerin doðru hatýrlanma oraný, kýzgýn ifadeli yüzlerin yanlýþ pozitif hatýrlanma oraný ve yanlýþ pozitif
üzgün ifadeli cevap erkeklere göre kadýnlarda istatistiksel anlamlýlýk düzeyinde daha fazladýr. Yanlýþ
pozitif korkulu ifadenin hatýrlanma oraný ise erkeklerde kadýnlara göre istatistiksel anlamlýlýk düzeyinde
daha yüksektir. Güvenli baðlanan katýlýmcýlar ile güvensiz baðlananlar arasýnda istatistiksel düzeyde
anlamlý farklýlýk bulunmamýþtýr.
PB 1
Alkol Baðýmlýlýðý Olan Hastalarda Leptin, Grelin ve Prolaktin Düzeylerinin
Deðerlendirilmesi
Uður Zeren
Trakya Üniversitesi Týp Fakültesi
Alkol baðýmlýlýðý, bireyin beden ve ruh saðlýðýný, aile yaþamýný, iþ ve toplumsal uyumunu bozacak
kadar sýk ve fazla alkol içmesi, alkol içme isteðini durduramamasý ve alkol içmediði dönemlerde
yoksunluk belirtilerinin ortaya çýkmasý ile tanýmlanan bir bozukluktur.
Alkolle tanýþan ve yaþmalarýnýn belli dönemlerinde alkol kullanan bireylerin tümünde alkol baðýmlýlýðýnýn
geliþmemesi, baðýmlýlýk için risk etkenlerini, etyolojisini ve bireyin alkol alma isteðinin,dürtüsünün
temelinin araþtýrýlmasýný gerektirir. Bunun için vücutta çeþitli rolleri olan hormonlar araþtýrma konusu
olmuþtur. Gýda alýmýný etkileyen hormanlarýn alkol alýmý ilede iliþkili olabileceði düþünülebilir.
Çalýþmaya TÜTF Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Anabilim Dalýna baþvuran ve DSM IV ölçütlerine göre
yapýlan klinik deðerlendirme sonucu alkol baðýmlýlýðý tanýsý alan ve yatarak tedavi görmeyi kabul
eden 21 hasta dahil edildi. Hastalara sosyodemografik form ile SCID-I uygulandý. Dahili ve nörolojik
muayeneleri yapýldý, rutin biyokimyasal tetkikleri deðerlendirildi. Kontrol grubu olarak alkol baðýmlýlýðý
olan hastalarla eþleþtirilmiþ 21 kiþilik kontrol grubu oluþturuldu.
Alkol baðýmlýlýðý olan hastalarýn leptin, grelin ve prolaktin deðerlerinin günlere deðiþimi ve saðlýklý
kontrolerin deðerleri ile karþýlaþtýrýldý
Alkol baðýmlýlýðý olan hastalarda leptin, grelin ve prolaktin seviyeleri ile alkol baðýmlýlýðý olmayan
kontrol grubu arasýnda istatistiksel olarak anlamlý bir farklýlýk bulunmamýþtýr.
Alkol baðýmlýlýðý olan hastalarýn leptin ve prolaktin deðerleri günler içinde anlamlý bir deðiþiklik
göstermemiþtir.
Alkol baðýmlýlýðý olan hastalarda grelin düzeylerinde 0.gün ile 28.gün ve 1.gün ile 28.gün arasýnda
istatiksel olarak anlamlý bir azalma görülmüþtür. Grelinin alkoliklerde günler içinde azalmasý bu konuda
daha fazla çalýþmanýn yapýlmasýna gerek olduðunu ve daha uzun süreli ayýklýk dönemlerinin
deðerlendirilmesinin faydalý olabileceðini düþündürmektedir.
PB 2
Yatarak Tedavi Olan Alkol Baðýmlýsý Eriþkin Hastalarda Dikkat Eksikliði Hiperaktivite
Bozukluðu (DEHB) ve I.eksen Psikiyatrik Komorbiditeleri
Devran Tan1,Beril Taþkýn2,Öyküm Bilge Fýndýk3,Figen Karadað4, Yanký Yazgan5,Mansur Beyazyürek6
Maltepe Universitesi Tip Fakultesi Psikiyatri Anabilim Dalý1,
Maltepe Üniversitesi Týp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatri2,
Derince E.A.H Psikiyatri Kliniði3,Maltepe Universitesi Tip Fakultesi Psikiyatri A.D4,
Üniversitesi Týp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D5,
Balýklý Rum Hastanesi Psikiyatri Kliniði6
Amaç:Yetiþkin Dikkat Eksikliði Hiperaktivite Bozukluðu (DEHB) tanýsý alan hastalarda alkol kötüye
kullaným veya baðýmlýlýðý oraný %34 bulunmuþtur (1). Ek tanýlý durumlarda eriþkinlerde DEHB'nin
alkol ve madde kötüye kullaným riskini artýrdýðý belirtilmiþtir (2). Çalýþmamýzýn amacý yatarak tedavi
gören alkol baðýmlýlýðý tanýsý almýþ hastalarda yetiþkin DEHB ve eþlik eden eksen-I psikiyatrik
komorbiditelerini araþtýrmaktýr.
Yöntem:Alkol baðýmlýlýðý tanýsý alan ve iki haftalýk alkol detoksifikasyon tedavisini tamamlayan, 1850 yaþlarý arasýndaki 65 hasta çalýþmaya dahil edilmiþtir. Yaþam boyu ve þu anda DEHB tanýsý alanlar
hasta grubunu, diðer hastalar kontrol grubunu oluþturmuþtur. Hastalara Turgay Eriþkin DEHB Envanteri,
SCID-I, Durumluk-Sürekli Anksiyete Ölçeði, Beck Depresyon Ölçeði, Ruhsal belirti tarama listesi
uygulanmýþtýr. Baðýmlýlýk þiddeti Michigan Alkolizm Tarama Testi ve Baðýmlýlýk Þiddeti Belirleme Ölçeði
iþ/yasal durum alt grubu ölçekleriyle deðerlendirilmiþtir.
Bulgular:Kýrk sekiz hasta (%73.8) þu anda DEHB tanýsý almazken, 21 hasta (% 32.3) yaþam boyu
DEHB, 17 hasta (%26.2) þu anda DEHB tanýsý almýþtýr. DEHB olan gruplarýn alkol baðýmlýlýðý þiddeti
daha yüksek, daha fazla sorun yaþamakta, depresyon skorlarý daha yüksek, hem stresin yoðun
olduðu durumlarda hem de sürekli olarak daha yoðun anksiyete içindedir. Alkol dýþý madde kullaným
bozukluklarý (%21,5) ve major depresyon (%18,46) DEHB grubunda en sýk görülen psikiyatrik I.
Eksen komorbiditeler olmuþtur.
Tartýþma:Sonuçlar DEHB olan gruplarýn alkolle tanýþtýktan sonra alkol baðýmlýlýðý açýsýndan yoðun
risk altýnda olduklarýný düþündürmektedir. DEHB olan gruplarda duygudurum bozukluklarý ve madde
kullanýmý ile iliþkili bozukluklar daha sýk görülmektedir. DEHB ve eþlik eden psikiyatrik komorbiditelerin
alkol baðýmlýsý hastalarda tanýnmasý belli risk faktörlerinin, tedavi ve önleme programlarýnýn belirlenmesi
açýsýndan önemlidir.
Kaynaklar
1. Shekim WO, Asarnow RF, Hess E, Zaucha K, Wheeler N (1990) A clinical and demographic profile of a sample
of adults with attention deficit hyperactivity disorder residual state. Compr Psychiatry, 31: 416-442.
1. Wilens TE (2004) Impact of ADHD and its treatment on substance abuse in adults. J Clin Psychiatry, 65(Suppl
3): 38-45.
PB 3
Üniversite Öðrencilerinde Sigara ve Alkol Kullanýmýnýn Depresyon ve Umutsuzluk
Yönünden Ýncelenmesi
Aysun Babacan Gümüþ1,Seher Þen Güneyli2,Öznur Duran3,Esra Engin4,
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Saðlýk Yüksekokulu1, Çanakkale Il Milli Eðitim Müdürlüðü2,
Memorial Hastanesi3,Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu4
Amaç:Sigara ve alkol kullanýmýnýn beden ve ruh saðlýðý üzerindeki olumsuzlarý bilinmesine karþýn,
ülkemizde bu maddeleri kullanma oranlarý yüksek düzeydedir (1,2). Sigara ve alkol kullanýmý genellikle
gençlik dönemlerinde baþlamakta, belli sýklýk ve yoðunlukta tekrar edilerek alýþkanlýk haline
dönüþmektedir (3,4). Oysaki sigara ve alkole erken yaþlarda baþlamak, beden ve ruh saðlýðý açýsýndan
ciddi bir risk oluþturmaktadýr (2,4). Bu çalýþmanýn amacý üniversite öðrencilerinde sigara ve alkol
kullanýmý ile depresif belirti ve umutsuzluk arasýndaki iliþkileri incelemektir.
Yöntem:Çalýþmanýn örneklemini 2008-2009 öðretim yýlýnda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde
öðrenim gören 374 öðrenci oluþturmuþtur. Örneklem seçiminde tabakalý rastgele örnekleme yöntemi
kullanýlmýþtýr. Veriler Tanýtýcý Bilgi Formu, Beck Depresyon Envanteri (BDE) ve Beck Umutsuzluk
Ölçeði (BUÖ) ile toplanmýþtýr.
Bulgular:Öðrencilerin %39'unun sigara, %57.8'inin alkol kullandýðý belirlenmiþtir. Öðrencilerin %25.9'unun
depresif belirti düzeyi yüksek bulunmuþtýr. Öðrencilerin depresif belirti ve umutsuzluk düzeyi arasýnda
istatistiksel olarak anlamlý düzeyde iliþki saptanmýþtýr (r=0.577, p<0.001). Gelir durumu yetersiz olan,
aile, okul ve kaldýklarý yerdeki kiþilerle iliþkilerinde sorun yaþayan öðrencilerin depresif belirti ve
umutsuzluk düzeyi daha yüksektir (p<0.05). Sigara kullanan öðrencilerin depresif belirti düzeyi, alkol
ve yüksek miktarda sigara kullanan öðrencilerin ise umutsuzluk düzeyi daha yüksek bulunmuþtur
(p<0.05).
Sonuç:Gençlerin sigara ve alkol kullanýmýný önleyici ve ruh saðlýðýný koruyucu uygulamalar arttýrýlmalýdýr.
Kaynaklar
1.Altýntaþ H, Temel F, Benli E, Çýnar G, Gelirer Ö, Gün FA, ve ark. Týp Fakültesi birinci sýnýf öðrencilerinin madde
baðýmlýlýðý ile ilgili bilgi, görüþ ve tutumlarý. Baðýmlýlýk Dergisi 2004;5:107-114
2.Özen Þ, Arý M, Gören S, Palancý Y, Sýr A. Týp Fakültesi birinci ve altýncý sýnýf öðrencilerinde sigara ve alkol kullaným
sýklýðý. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2005;6:92-98.
3.Özerkmen N. Ergenlerde sigara içme davranýþýný etkileyen faktörlerin sosyolojik analizi. Sosyoloji Araþtýrmalarý
Dergisi 2004;1:77-105.
4.Öðel K, Çorapçýoðlu A, Sýr A, Tamar M, Tot Þ, Doðan O ve ark. Dokuz ilde ilk ve ortaöðretim öðrencilerinde tütün,
alkol ve madde kullaným yaygýnlýðý. Türk Psikiyatri Dergisi 2004;15:112-118.
PB 4
Ankara Ametam'de Yatarak Tedavi Gören Damariçi Opiyat Kullanýcýlarýnýn HBsAg,
Anti-HCV, Anti-HIV Seroprevalansý
Hasan Kaya,Nesrin Dilbaz,Mustafa Çetin
Ankara Numune Hastanesi
Amaç:Ankara AMATEM'de 2004-2009 yýllarý arasýnda yatarak tedavi gören opiyat kullanýcýlarýnýn
HBsAg, Anti-HCV, Anti-HIV seroprevalansýný saptamak amaçlandý.
Yöntem:Þubat 2004-Aralýk 2009 tarihleri arasýnda merkezimizde yatarak tedavi gören olgularýn yatýþ
dosyalarý ve bilgisayar kayýtlarý geriye dönük olarak incelendi. Toplam 598 olgunun kaydýna ulaþýldý
Bulgular:Toplam 310 olgunun %96.8'Ý erkek, %3.2'SÝ kadýndýr. Yaþ ortalamasý 30.7(SD:7.7) olarak
tespit edilmiþtir. Damariçi opiyat kullanan hastalarýn 229'ünde(%73.9) ortak enjektör paylaþýmý
mevcuttu.
Tablo.1 Damariçi opiyat kullanýmý olan hastalarda göre HBsAg, anti-HCV ve anti-HIV 1-2 pozitiflik
oranlarý:
n
yüzde
HBsAg 21
6.8
Anti-HCV 192
61.9
Anti-HIV 1-2
4
1.3
Sonuç:Opiyat baðýmlýlýlarý ortak enjektör kullanýmý ve steril olmayan enjektör kullanýmý gibi nedenler
ile kanla bulaþan hastalýklar açýsýndan yüksek risk gruplarýndan birini oluþturmaktadýr. Damariçi
uyusturucu bagýmlýlýgýna baðlý HCV infeksiyonu %80'lere varan oranda bütün dünyada yüksektir.
Ülkemizde de yapýlan çalýþmalarda damariçi uyuþturucu baðýmlýlarýnda %44.9-53.6 oranýnda antiHCV pozitif bulunmustur(1,2,3). Damariçi opiyat kullanýcýlarýnda %61.9 oranýnda Anti-HCV pozifliði
saptanmýþtýr. HbsAg pozitifliði oraný normal populasyondaki oranlara yakýn bulunmuþtur. Parenteral
kullanýcýlarda %1.3 oranýnda Anti-HIV pozitifliði bulunmuþtur. Bu denli yüksek enjektör paylaþýmýnýn
olduðu hasta grubunda HIV dolaþýmýnýn yakýn olacaðý düþünülmektedir.
Kaynaklar
1.Yenen OS Damariçi uyusturucu bagýmlýlarýnda HBsAg, anti-HBc, anti-HCV, anti-HTLV-1, HIV ½ arastýrmasý. Klimik
Dergisi 1993;6:35-6.
2. Ackerman Z Intrafamilial transmission of hepatitis C virus: a systamatic review. J Viral Hepat 2000;7:93-103.
3. H Mýrsal, ÖA Kalyoncu, Ö Pektaþ, D Tan, M Beyazyürek Damar yolundan eroin kullananlarda hepatit B, hepatit
C ve HIV yaygýnlýðý Baðýmlýlýk Dergisi 2003
PB 5
Üniversite Öðrencilerinde Ýnternet Baðýmlýlýðý ve Alkol/Sigara Kullanýmý Arasýndaki Ýliþki
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 6
Alkol ve Madde Baðýmlýlarýnýn Stresle Baþetmeleri Ýle Sosyal Destek Algýsý Arasýndaki Ýliþki
Melike Bilek,Ayça Gürkan,Serap Yýldýrým
Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu
Amaç:Araþtýrma, alkol ve madde baðýmlýlarýnýn stresle baþetmeleri ile sosyal destek algýsý arasýndaki
iliþkiyi incelemek amacýyla yapýlmýþtýr.
Yöntem:Tanýmlayýcý araþtýrma, Eylül 2009-Mayýs 2010 tarihleri arasýnda, EÜTFH Psikiyatri Kliniði
Baðýmlýlýk Servisi'nde, gerekli izinler alýndýktan sonra, yatarak tedavi gören ve araþtýrma ölçütlerine
uyan 60 hasta ile yapýlmýþtýr. Araþtýrma verileri, Tanýtýcý Bilgi Formu, Stresle Baþa Çýkma Tarzlarý
Ölçeði (SBÇTÖ) ve Çok Boyutlu Algýlanan Sosyal Destek Ölçeði (ÇBASDÖ) ile toplanmýþtýr (1,2).
Bulgular: Hastalarýn %43.3'ünün 18-30 yaþ grubunda, %76.7'sinin erkek, %45.0'ýnýn bekar, %70.0'ýnýn
ailesiyle birlikte yaþadýðý, %45.0'ýnýn sosyo-ekonomik durumunu "orta" düzeyde algýladýðý ve %85.0'ýnýn
sosyal güvencesinin olduðu bulunmuþtur.
Hastalarýn SBÇTÖ'nin, iyimser yaklaþým alt ölçek puan ortalamalarý ile ÇBASDÖ'nin özel kiþi desteði
ve aile desteði alt ölçek puan ortalamalarý ile toplam destek puan ortalamasý arasýnda pozitif yönde
zayýf bir iliþki saptanmýþtýr (p<0.01).
SBÇTÖ'nin, kendine güvenli yaklaþým alt ölçek puan ortalamalarý ile ÇBASDÖ'nin özel kiþi desteði
ve aile desteði alt ölçek puan ortalamalarý ile toplam destek puan ortalamasýarasýnda pozitif yönde
zayýf bir iliþki saptanmýþtýr (p<0.01).
SBÇTÖ'nin, sosyal destek arama alt ölçek puan ortalamalarý ile ÇBASDÖ'nin özel kiþi desteði, aile
desteði ve arkadaþ desteði alt ölçek puan ortalamalarý ile toplam destek puan ortalamasýarasýnda
pozitif yönde zayýf bir iliþki saptanmýþtýr (p<0.01).
Sonuç:Araþtýrmada, hastalarýn algýladýklarý sosyal destek düzeyleri arttýkça, stresle baþ etmek için
iyimser yaklaþým, kendine güvenli yaklaþým ve sosyal destek arama yaklaþýmý gibi olumlu yaklaþýmlarýnýn
da arttýðý sonucuna varýlmýþtýr. Baðýmlý bireylerde yaþamla etkili mücadele edebilmek nükslerin
önlenmesi demektir. Stres yaratan yaþam olaylarýnýn kiþide yarattýðý etkiyi azaltmada ve kiþinin bu
olaylarla baþ edebilmesinde sosyal desteðin önemli bir rolü vardýr. Bu nedenle, baðýmlý bireylerin
yakýnlarýnýn tedavinin her aþamasýna dahil edilmesi oldukça önemlidir.
Kaynaklar
1.Þahin NH, Durak A. Stresle baþa çýkma tarzlarý ölçeði: üniversite öðrencileri için uyarlanmasý.Türk Psikoloji Dergisi
1995;10(34):56-73.
2.Eker D, Arkar H. Çok boyutlu algýlanan sosyaldestek ölçeðinin faktör yapýsý,geçerlik vegüvenirliði.Türk Psikoloji
Dergisi 1995;10:45-55.
PB 7
Alkol ve Madde Baðýmlýlarýnda Özkýyým Giriþim Öyküsünün Ýncelenmesi
Hülya Aktaþ, Esra Engin, Serap Yýldýrým
Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu
Amaç:Araþtýrma, alkol ve madde baðýmlýlarýnda özkýyým giriþim öyküsünün incelenmesi amacýyla
yapýlmýþtýr.
Yöntem:Tanýmlayýcý araþtýrma, Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri Kliniði Baðýmlýlýk
Servisi'nde gerekli izinler alýndýktan sonra, 2009-2010 yýllarýna ait arþiv taramasý ile yapýlmýþ ve
yatarak tedavi gören 105 hastanýn verilerine ulaþýlmýþtýr. Araþtýrma verilerini deðerlenmek amacýyla
araþtýrmacýlar tarafýndan geliþtirilen tanýtýcý bilgi formu kullanýlmýþtýr.
Bulgular: Hastalarýn %49.5'inin 38-58 yaþ grubunda, %81.9'unun erkek, %39.0'ýnýn evli, %96.2'sinin
büyükþehir/þehirde yaþadýðý, %46.7'sinin ortaokul/lise mezunu olduðu, %42.9'unun sosyo-ekonomik
durumunu "düþük" düzeyde algýladýðý ve %91.4'ünün sosyal güvencesinin olduðu, %90.5'inin fiziksel
bir hastalýðýnýn olmadýðý, %61.0'ýnýn eþlik eden bir ruhsal hastalýðýnýn olduðu belirlenmiþtir.
Hastalarýn %81.0'ýnýn alkol yada maddeye 15-25 yaþ grubu arasý baþladýðý, %72.4'ünün alkol
kullandýðý, %69.5'inin en uzun ayýklýk süresinin 2-10 ay olduðu, %89.5'inin tedavi için 1-5 kez hastaneye
yattýðý, %61.0'ýnýn ayaktan izlendiði bulunmuþtur.
Hastalarýn %22.8'inin özkýyým giriþiminde bulunduðu, %54.2'sinin bir kez giriþimde bulunduðu,
%29.2'sinin fazla miktarda ilaç alarak giriþimde bulunduðu, %62.5'inin giriþim sonrasý hastaneye
yattýðý, %55.2'sinin ise özkýyým düþüncesinin devam ettiði saptanmýþtýr.
Sonuç: Araþtýrmada alkol ve madde baðýmlýlarýnda yarýsýndan fazlasýnýn özkýyým düþüncesi olmasýna
karþýn giriþimde bulunanlarýn sayýsýnýn bu orandan düþük olduðu görülmüþtür. Özkýyým giriþiminde
bulunmuþ baðýmlý bireylerde eþlik eden diðer psikiyatrik hastalýklarýn yüksek oranda gözlendiði
bildirilmiþtir (1,2,3). Bu nedenle baðýmlý bireylerde özkýyým giriþimi için riskleri belirlemek, eþlik eden
psikiyatrik hastalýklarýn erken taný ve tedavisi, giriþimi önlemek için oldukça önemlidir.
Kaynaklar
1. Evren EC, Üstünsoy S, Can S, Baþoðlu C, Çakmak D. Alkol/madde baðýmlýlarýnda özkýyým giriþimi öyküsünün
klinik belirtilerle iliþkisi. Klinik Psikiyatri 2003;6:86-94.
2. Çelik S, Demirbaþ H, Özgür-Ýlhan Ý, Doðan YB. Alkol baðýmlýlarýnda intihar olasýlýðý ile depresyon, anksiyete ve
kiþilik bozukluðu ek tanýlarý arasýndaki iliþki. Baðýmlýlýk Dergisi 2002; 3(1): 17-20.
3. Ekici G, Savaþ HA, Çýtak S. Tamamlanmýþ intiharlarda alkol madde kullaným öyküsünün rolü.Baðýmlýlýk Dergisi
2001;2(3):113-116.
PB 8
Herpes Simpleks Ensefaliti Sonrasý Sekonder Mani
Volkan Topçuoðlu1, Aylan Gýmzal Gönentür1, Emel Kurt1, Özgür Bilgin Topçuoðlu2
Marmara Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalý1,Erenköy RS EAH, Nöroloji Kliniði2
Sekonder mani olgularý yaþlýlýktaki iki uçlu duygudurum bozukluðu ve bu bozukluðun nöroanatomisine
ýþýk tutmalarý açýsýndan önemlidirler (1).
Olgu:61 yaþýnda, ailesinde ve özgeçmiþinde psikiyatrik öykü olmayan erkek hasta 6 ay önce ateþ,
baþ dönmesi ve konfüzyon ile bir nöroloji kliniðine yatýrýlmýþ. EEG de frontal ve temporal bölgelerdeki
yavaþlama ve kraniyal MRI da temporal lobdaki enfarkt ile herpes simpleks ensefaliti tanýsý konmuþ;
asiklovir ile tedavi edilmiþ. Üç hafta süren yakýnmasýz bir dönemin ardýndan iki ay süren içe kapanma,
aðlama, aþýrý endiþelenme sergilemeye baþlamýþ. Arada iyileþtiði bir dönem olmadan ve herhangi
bir ilaç almadan bu depresif dönem aþýrý hareketlilik, ihtiyacý olmadýðý halde borç para alýp aþýrý
harcama yapma, uykularýnda azalma ile giden bir manik döneme dönmüþ. Ruhsal durum muayenesinde
duygudurumu öforik, çaðrýþýmlarý hýzlý, dikkati kolay çeliniyor ve bellek bozukluðu vardý. Görsel varsaný
tanýmlýyordu. Muhakemesi bozuktu. Kraniyal MRI serebral ve serebellar atrofi, sað temporal lobda
kortikal ve subkortikal iskemik alanlar; SPECT sað temporal kortekste, sað bazal gangliyon ve sað
talamusta hipoperfüzyon ortaya koydu. 1000 mg/gün valproat ve 300 mg/gün ketiyapin baþlandý ve
yaklaþýk 1 ay içinde ötimik duruma geldi. Yedi yýldýr takip edilen hasta valproat kullandý, net bir manik
ya da depresif dönemi olmadý.
Sonuç:Olgumuzun yapýsal ve iþlevsel görüntülemelerinde defekt izlenen tüm beyin bölgelerinin sað
beyinde yer almasý sekonder manide sað hemisfer baskýnlýðýný desteklemektedir (2). Ýki uçlu
duygudurum bozukluðu ile iliþkili beyin bölgeleri prefrontal ve temporal lob yapýlarý, subkortikal yapýlar
ve bunlarla baðlantýlý diðer beyin bölgeleridir (3). Olgumuz da bipolar bozukluðun frontal-subkortikal
beyin devreleri ile iliþkili olduðu görüþünü desteklemiþtir.
Kaynaklar:
1-Brooks JO ve Hoblyn JC. Secondary mania in older adults. Am J Psychiatry 162:11, 2033-2038, 2005
2-Shulman KI. Disinhibition syndromes, secondary mania and bipolar disorder in old age. J Affect Disord 46, 175182, 1997
3- Strakowski et al. The functional neuroanatomy of bipolar disorder. Mol Psychiatry 10, 105-116, 2005
PB 9
Psikiyatrik Belirtilerle Baþlayan Frontal Lob Sendromu Olgusu
Volkan Topçuoðlu1,Serkut Bulut2,Özlem Çakýcý2,Devran Süer3,Selda Özþahin3,Neþe Tuncer Elmacý3
Marmara Üniversitesi1,Marmara Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalý2,
Marmara Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalý3,
32 yaþýnda kadýn hasta, bekar, lise mezunu, bir yýl öncesine dek özel sektörde çalýþýyor. 2009 yýlýnda
davranýþ deðiþiklikleri baþlamýþ; açýk saçýk ve kaba konuþmalarla ve sözel yolla saldýrganlaþarak iþ
arkadaþlarýný rahatsýz ettiðinden sosyal iliþkileri bozulmuþ. Beraberinde aþýrý tatlý yeme (dondurma)
gözlenmiþ. Psikiyatrik öyküsünde major depresyon tanýsý ile ayaktan tedavi gören hasta, mart ve
aðustos 2009 da, ilkinde obsesif nitelikte düþünceler, ikincisinde agresif davranýþlar, anlamsýz sesler
çýkarma, perseveratif konuþma, iþitsel halüsinasyonlar þeklinde yakýnmalarla 2 kez psikiyatri kliniðinde
yatarak tedavi görmüþ. Ýlk yatýþýnda OKB tanýsý ve klomipramin tedavisi ile, ikincisinde þizofreni tanýsý
ve klozapin tedavisi ile taburcu edilmiþ. Ardýndan konuþmasý gittikçe azalmýþ. Uygunsuz yerlerde
tuvaletini yapma ve enkontinans þikayetleri eklenince nöroloji kliniðine yatýrýlmýþ. RDM de bilinç açýk,
koopere deðil, oryante deðil, özbakýmý azalmýþ, amaçsýzca dolaþýyor, spontan konuþma hiç yok,
bazen hipofonik þekilde yanýtlar veriyor ancak bunlar anlaþýlmýyor, duygulanýmý apatik, düþünce içeriði
deðerlendirilemiyordu. NM alt ekstremite reflekslerinde canlýlýk, küçük adýmlý yürüme ve bradikinezi
dýþýnda doðaldý. Kraniyal MRG'de bilateral frontal atrofi, EEG'de jeneralize yavaþlama izlendi.
Stereotaksik beyin biyopsisi sonucunda frontal atrofi görüldü. Klozapin azaltýldý ve rivastigmin patch
1x1 baþlandý.
Bu olgunun kliniðindeki disinhibisyon, apati, konuþmanýn progresif azalmasý, hiperoralite ve enkontinans
frontal iþlev bozukluðunu düþündürmektedir ( ). Beyin biyopsisi sonucunda ortaya konan frontal atrofi
tanýnýn frontotemporal dejenerasyon tablolarýndan biri olma olasýlýðýný güçlendirmektedir ( ).
Frontotemporal demansýn dezorganize tipte þizofreni ile karýþabileceði bildirilmiþtir ( ). Bu vakanýn
erken baþlangýcý da göz önüne alýndýðýnda ayýrýcý taný zorluðu daha da belirgindir. Özellikle farklý
yatýþlarýnda farklý tanýlar alan ve tedaviye yeterli yanýt vermeyen, atipik olgularda, ayýrýcý tanýda
"organik" bozukluklarý akýlda bulundurup, erken dönemde görüntüleme yöntemlerine baþvurulmasý
ve nöropsikolojik deðerlendirmeden yardým alýnmasý yararlý olacaktýr.
PB 10
Demans ve Koreatetozla Seyreden Bir Nörosifiliz Olgusu
Sencer Tabakçý,Ferda Can Güngör,Nesrin Karamustafalýoðlu,Ferhan Yener,Cem Ýlnem
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Amaç:Sifilizin bir formu olan nörosifiliz, SSS ile iliþkili klinik bir sendromdur ve nöropsikiyatrik belirtilerle
kendini gösterir (1). Amacýmýz, nörosifilizin farklý psikiyatrik tablolarda görülebileceðine, atipik ve
tedaviye dirençli olgularda akla getirmek gerektiðine dikkat çekmektir.
Yöntem:Sifiliz enfeksiyonundan 10-20 yýl sonra geliþen paralitik nörosifilizde (demans paralitika)
mizaç dalgalanmalarý, emosyonel kontrol güçlüðü, davranýþ bozukuðu ve hafýzada ilerleyici bozulmalar
görülür (2). Diðer yandan, nörosifiliz korenin ender nedenlerinden olmakla birlikte diðer nedenler
dýþlandýðýnda düþünülmelidir (3).
Bulgular:Bu yazýda 3 yýl önce baþlayan ve giderek artan demansiyel tablo nedeniyle takip ve tedavisi
devam ederken son bir yýlda dört ekstermitede gözlenen koreatetoid hareketlerin eklendiði ve hastane
baþvurusundan iki hafta önce baþlayan uykusuzluk, hareketlilik, çok konuþma, sinirlilik, saldýrganlýk
þikayetleri ile getirilen 54 yaþýndaki bir vaka sunulacaktýr. Ýlk psikiyatrik baþvurusu olan vakanýn ileri
incelemelerinde kan VDRL ve TPHA, takibinde BOS VDRL ve TPHA pozitif saptanmasý üzerine
hastaya 'nörosifiliz' tanýsý konulmuþ ve Penisilin tedavisi uygulanmýþtýr.
Sonuç:Penisilin tedavisiyle klinik tabloda ve mini mental test puanlarýnda iyileþme izlenen hasta,
özellikle tedaviye iyi yanýt alýnamayan ve hýzlý ilerleme olan vakalarda, konfuzyon ve demans
tablolarýnýn ayýrýcý tanýsýnda, nörosifiliz açýsýndan incelemenin gerekliliðini göstermektedir.
Kaynaklar:
1)Bharucha NE (1996) Infections of the Nervous System. Bradley WG, Daroff RB, Fenichel GM, Marsden CD,
editors. Neurology in Clinical Practice - The Neurological Disorders Vol. 2 Chap. 60. 2nd Edition, ButterworthHeinemann Newton MA, 1181-1243.
2)Alpay N: Nörosifiliz: Bir Vaka Bildirimi Düþünen Adam Dergisi; 2007, 20(2):113-118.
3)Verma A, Solbrig MV. Infections of the nervous system. In: Bradley WG, Daroff RB, Fenichel GM, Jankovic J,
editors. Neurology in clinical practice: Principles of diagnosis and management. Vol. 2. 4 th ed. Philadelphia:
Elsevier; 2006. p. 1496-8.
PB 11
Katatoni Tablosuyla Baþvuran Bir Tüberküloz Lenfadenit Olgusu
Pýnar Güzel Özdemir,Yavuz Selvi,Abdullah Atli
Yüzüncü Yýl Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri ABD
Giriþ:Týbbi hastalýklarýn birçoðu psikiyatrik semptomlarla seyredebilir. Bu nedenle psikiyatrik belirtilerle
baþvuran hastalarda organik nedenlerin ayýrýcý tanýsýnýn yapýlmasý önemlidir.
Bu yazýda kliniðimize katatoni tablosuyla baþvuran ve sonrasýnda tüberküloz lenfadenit tanýsý alan
bir olgu sunumu yapýlmýþtýr.
Olgu:E.L. 17 yaþýnda, kadýn, 3 aydýr giderek artan konuþmama, durgunluk, yemek yememe þikâyetleriyle
baþvurmuþtu. Nadiren idrar inkontinansý vardý ve 3 ayda 15 kilo kaybetmiþti.
Katatoni tablosu ile yatýrýlan hastanýn ruhsal ve nörolojik muayenesinde mutizm, balmumu esnekliði,
rijidite, alt extremitelerinde hipertonisite ve DTR canlýlýðý mevcuttu.
Laboratuvar incelemelerinde hemogram, biyokimya deðerleri, EEG ve Beyin MR sonuçlarý normal
sýnýrlardaydý. PA-AC grafisinde her iki hiler bölgede geniþlemesi mevcuttu. Klinik gözlemde 380C
ateþ tespit edilen hastanýn yapýlan PPD testi pozitifti ve Torax BT'de paratrakeal, pre-subkarinal,
preaortik alanlarda, her iki hiler bölgede büyüðünün kýsa aksý 15 mm olan lenf nodlarý izlenmekteydi.
Bu sýrada 5 kez EKT yapýlan hasta kýsmen gýda almaya ve iletiþime girmeye baþladý. Ancak tam iyilik
hali saptanamayan hasta tedavisi düzenlenerek göðüs hastalýklarý kliniði tarafýndan takibe alýndý.
Tartýþma:Katatoni; stupor, katalepsi, mannerizm, ekopraksi, negativizm, mutizm gibi belirtilerle giden
bir sendromdur (1).
Tüm katatonilerin %20-30'unun genel týbbi duruma baðlý olduðu bildirilmiþtir. Bunlar enfeksiyonlar,
intoksikasyonlar, metabolik bozukluklar, tümörler, nörolojik hastalýklar ve ilaçlar baþlýðý altýnda
incelenebilir (2).
Tüberküloz lenfadenit ise, extrapulmoner tüberküloz sýnýfýnda, mikobakteriyel lenfadenitler içinde en
fazla görülen grubu oluþturmaktadýr. Kadýnlarda ve 20-40 yaþlarý arasýnda daha sýktýr. Subfebril ateþ,
kilo kaybý gibi semptomlarla seyreder. Tedavisi çoðunlukla medikaldir (3).
Literatürde týbbi duruma baðlý birçok katatoni bildirilmiþ olsa da tüberküloz ve lenfadenit birlikteliðinde
katatoni vakalarý oldukça nadirdir. Bu durum; katatoni varlýðýnda enfeksiyon hastalýklarýnýn ayýrýcý
tanýsýnýn önemine iþaret eder.
Kaynaklar:
1. Weder ND, Muralee S,Penland H. Catatonia: a review. Ann Clin Psychiatry. 2008; 20:97-107.
2. Daniels J. Catatonia: clinical aspects and neurobiological correlates. Neuropsychiatry Clin Neurosci. 2009;
21:371-80.
3. Karagöz T, Þenol T, Bekçi T. Tüberküloz Lenfadenit. Toraks. 2001; 1:74-79.
PB 12
Bir Diyaliz Hastasýný Anlamak: " Napolyon Para Demiþ Ben Su Diyorum"
Ayþe Kuzu1,Gülten Özaltýn2,
ZKÜ Saðlýk Yükseokulu1,Marmara Üniversitesi (Emekli)2
Kronik böbrek yetmezliði medikal yönünün yaný sýra hastalarýn sosyal, ekonomik ve psikolojik
durumlarýný da etkilemektedir. Diyaliz ünitelerinde çalýþan hemþirelerin hastalarýn verdikleri duygusal
tepkileri anlamalarý ve verilen bakýmý bu yönde düzenliyor olmalarýnýn hastalarýn hastalýða uyumunu
ve bakýmýn kalitesini etkileyeceði düþünülmektedir.
Bu çalýþma Marmara Üniversitesi Saðlýk Bilimleri Enstitüsü Psikiyatri Hemþireliði Doktora eðitimi
sýrasýnda supervizyon alýnarak yürütülmüþtür. Bir hemodiyaliz ünitesinde hizmet alan A.A. çalýþmaya
burada görev yapan hemþirelerin yönlendirmeleri ile alýnmýþ ve haftada bir gün 1'i ev ziyareti olmak
üzere toplam 28 görüþme yapýlmýþtýr. Yapýlan görüþmelerin yayýnlanabilmesi için gerekli izinler
alýnmýþtýr.
Olgu:A.A. 56 yaþýnda erkek hasta. Ýlkokul mezunu, evli, 3 çocuk babasý. Böbrek yetmezliði tanýsý
almasýyla malulen emekliye ayrýlmýþ. 20 yýldýr hipertansiyon, 15 yýldýr diyabet hastasý. Son 5 yýldýr
diyalize giriyor.
A.A.diyalize girmesi gerektiðini öðrendiði ilk günlerde bunu kabul etmemiþ ve evden çýkmamýþ,
hastaneye gitmeyi reddetmiþ. "Her yerim þiþip de bayýlýnca beni kaldýrýp getirdiler, kendi isteðimle
gelmedim ilk diyalize" diyor. Hastalýkla beraber huyunun deðiþtiðini, tahammülünün azaldýðýný,
hemodiyaliz ünitesindeki doktor ve hemþirelerle kavga ettiðini, kendini tutamadýðýný anlatýyor. Ýlk
görüþmede doktorlarýn þeker hastalýðýnýn tedavisi için insülin yerine oral antidiyabetikleri tercih
etmelerinin "böbreklerini bitirdiðini" söylerken; ilerleyen görüþmelerde bu hastalýðýn geçmiþ yaþantýsý
nedeni (alkol alma, ailesini ihmal etme) ile kendisine "ceza" olarak verildiðini ifade etti. Diyalize girmesi
gerektiðini öðrendiði ilk zamanlar ölümü beklemektense kendimi öldüreyim dediðini, ancak dini inancý
nedeniyle bundan vazgeçtiðini, "ölmenin zor olduðunu" anlattý. Hastalýða uyumdaki en büyük sorun
su içmekle ilgili:"Napolyon para para para demiþ ya, ben de su su su diyorum" diyor. Ýlerleyen
görüþmelerde uyku düzenindeki bozulmanýn, diyeti ile ilgili kýsýtlamalarýn, fistülü koruma gereðinin,
yorgunluðun herhangi bir fiziksel uðraþla ilgilenmesini engellediðini; hastalýðýnýn kendisini yaþlý iþe
yaramaz, baþkalarýna muhtaç bir adam haline getirdiðini ifade etti.
Sonuç:Yapýlan görüþmelerin sonunda A.A.'nýn yoðun olarak ölüm korkusu yaþadýðý, benlik saygýsýnýn
bozulduðu, deðiþen yaþam ve beslenme tarzýna uyumda güçlük ve umutsuzluk yaþadýðý belirlenmiþtir.
PB 13
Nöropsikiyatrik Belirtilerle Seyreden Meningovasküler Nörosifilis Vakasý
Erhan Akýncý, Barýþ Topçular, Gülsüm Yýlmaz Cantürk, Abdullah Yýldýrým, Dursun Kýrbaþ
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Amaç: Sifilis enfeksiyonu günümüzde halen taný ve tedavi açýsýndan önemini korumaktadýr. Progresyonu
esnasýnda bir çok sistemik ve nöropsikiyatrik hastalýk ile benzer prezentasyon gösterebilir. Sifilisin
tanýnmasý ve erken dönem tedavisinin uygun þekilde yapýlmasý hastalýðýn progresyonu açýsýndan
önemlidir.
Yöntem:S.K. 35 yaþýnda, ilkokul mezunu erkek hasta; psikiyatri acil servisine getirilerek yatýþý yapýldý.
Psikiyatrik ve nörolojik muayenesi yapýldý. Rutin plazma ve beyin omurilik sývýsý (BOS) laboratuar
tetkikleri, sedimentasyon, VDRL ,TPHA , Hepatit-B, hepatit-C ve HIV açýsýndan kan deðerlendirilmesi,
idrarda toksik madde taramasý, elektroensefalografi ve kraniyal MRI tetkikleri uygulandý.
Bulgular:Psikiyatrik muayenesinde; yaþýnda gösteren, öz bakýmý kýsmen azalmýþ hastanýn affekti
kýsýtlýydý. Hastanýn ara ara eksitasyonlarý olmasý ve Macarca konuþma ýsrarý nedeniyle iletiþime kýsýtlý
girilebildi. Yer ve kiþi yönelimi bozulmuþ, zaman yönelimi tamdý. Hastanýn konuþma miktarý artmýþtý;
çaðrýþýmlarýnýn gevþek, amaca yönelmekte zorlandýðý saptandý. Ýþitsel ve görsel varsanýlar, referans
ve perseküsyon hezeyanlarý mevcuttu.
Nörolojik muayenesinde hastanýn her iki elinde kaba tremoru ve hafif ense setliði mevcuttu.
Hastanýn tetkiklerinde beyin omurilik sývýsýnda (BOS) protein 75mg/dl, glukoz 73mg/gl, hücre 40/mm3
saptandý. Kan testlerinde lökositoz mevcuttu. Sedimentasyon yüksek saptandý. Kanda VDRL pozitif
(1/256) ve TPHA pozitif (1/20.480) saptanan hasta nörosifilis olarak deðerlendirildi.
Kraniyal manyetik görüntülemede (MRI) beynin belirli bölgelerinde birkaç adet 3-4mm. çaplarýnda
hiperintens foküsler gözlemlendi.
Sonuç:Hastanýn klinik takibinde, ilk doz parenteral seftriakson sonrasýnda hastanýn nöropsikiyatrik
bulgu ve belirtilerinde dramatik düzelme gözlemlendi. Hastanýn öyküsü, nöropsikiyatrik kliniði ve
muayenesi, laboratuvar sonuçlarý ve nörogörüntüleme sonuçlarý ile nörosifilis tanýsý konulan hastanýn
parenteral seftriakson 3gr./gün tedavisine 14 gün devam edildi.
Kaynaklar
Walter G. Bradly, Robert B. Daroff , Gerald M. Fenichel, Joseph Jankovic. Neurology In Clinical Practice. Erdem
S.,Tan Ö.(Çeviri Ed.), 5.Baský, Veri Medikal Yayýncýlýk, 2008, 1439-1442.
Hutto B. Syphilis in clinical psychiatry. Psychosomatics 2001;42:453-460.
Tiryaki A, Kandemir G, Aktepe E,Ak Ý. Farklý klinik görünümlerle baþvuran iki nörosifilis olgusu. Klinik Psikiyatri
2005;8: 100-104.
PB 14
Remisyonda Bipolar Bozukluðu Olan Bir Olguda D Vitamini Eksikliði Ýle Geliþen
Sanrýsal Bozukluk: Bir Olgu Sunumu
Taner Yýlmaz1,Figen Karadað2,Devran Tan2,Peykan Gökalp2
Maltepe Üniversitesi Týp Fakültesi1, Maltepe Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri2
Bayan A, 65 yaþýnda, dul, emekli, lise mezunu. 40 yýldýr bipolar bozukluk tanýsýyla tedavi altýnda olan
hasta sadece lityum karbonat 900 mg\ gün kullanmakta ve tam remisyondaydý. 1 ay içinde geliþen
saçlý deride karýncalanmalar giderek artarak parazitik enfenfestasyon hezeyanýna-yani saç diplerinden
ve yüzünden ufak böcekler çýkmasý- dönüþtü. D vitamini deðeri ileri derecede düþük (<4.00) ve
parathormon düzeyi yüksek (161.6) saptanan hasta psikotik bulgularýnýn artmasý üzerine yatýrýldý.
Hasta yatýþýnda; Hamilton Depresyon Ölçeði:4, Young Mani Ölçeði:3, Pozitif Semptomlar Deðerlendirme
Ölçeði:29, Negatif Semptomlar Deðerlendirme Ölçeði:13, Kýsa Psikiyatrik Deðerlendirme Ölçeði:14
ve KAM:33 olarak saptandý. MR ve EEG'si normal bulundu. Duygudurum düzenleyicisi, D vitamini
ve kalsiyum replasman tedavisi ile 2 mg\gün risperidon baþlanan hasta 10 gün içinde remisyona
girmiþtir. 1 ay sonra yan etkilerinden dolayý antipsikotiði kesilen hastanýn 3 aydýr duygudurum bozukluðu
ve psikotik belirtileri remisyondadýr ve D vitamini ve parathormon düzeyleri normaldir.
D vitamini eksikliðinin psikoz veya psikoz-benzeri bulgularýn ortaya çýkmasýnda etkili olduðunu
gösteren çalýþmalarda1,2 D vitamininin kan düzeyinde düþüklüðü ile somatik belirtiler arasýnda iliþki
bulunmuþtur.2 Ülkemizde psikiyatrik bozukluklar ve D vitamini iliþkisi ile ilgili bir çalýþma bulunmamaktadýr.
Bu konuda kontrollü çalýþmalar yapýlmasýna gerek vardýr.
1. Maria Hedelin, Marie Löf, Marita Olsson ve ark. Dietary intake of fish, omega-3, omega-6 polyunsaturated fatty
acids and vitamin D and the prevalence of psychotic-like symptoms in a cohort of 33 000 women from the general
population. BMC Psychiatry2010, 10:38
2. Berg AO, Melle I, Torjesen PA ve ark. A cross-sectional study of vitamin D deficiency among immigrants and
Norwegians with psychosis compared to the general population. J Clin Psychiatry. 2010 Apr 6.
PB 15
Bilateral Anterior Kapsülotomi Sonrasý Frontal Disfonksiyon ve Psikoz Geliþen Bir Olgu
Özlem Devrim Balaban,Murat Ýlhan Atagün,Esra Sena Cevahirli,Özgecan Tuna,Erhan Akýncý,
Latif Ruhþat Alpkan
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Giriþ:Obsesif kompulsif bozukluðu (OKB) olan vakalarýn %30-40 kadarý günümüzdeki mevcut tedavilere
yanýt vermemektedir (1). Tedaviye yanýt vermeyen ve iþlevsellikte þiddetli kayýplara neden olan
vakalarda cerrahi tedavi bir seçenek olarak gündeme gelmektedir (2). Bu yazýda dirençli OKB nedeniyle
iki kez kapsülotomi iþlemi yapýlmýþ olan bir olgu literatür ýþýðýnda tartýþýlmýþtýr.
Olgu: 42 yaþýnda, erkek. 12 yýl önce aþýrý temizlik uðraþý, kontrol takýntýlarý, aklýna küfürlü sözler
gelme gibi þikayetleri baþlamýþ. OKB tanýsýyla gördüðü tedavilerden fayda görmemesi üzerine üçüncü
basamak saðlýk kuruluþuna sevk edilerek, dirençli OKB tanýsýyla 2007 ve 2008 yýllarýnda iki kez
anterior kapsülotomi operasyonu yapýlmýþ. Hasta yerinde duramama, kendi kendine konuþma, içinde
cinlerin olduðunu söyleme, temizliði önemsememe þikayetleriyle kliniðimize yatýrýldý. Psikiyatrik
muayenesinde uygunsuz gülmeleri dikkati çekiyor, engel olamadýðýný söylüyordu. Düþünce içeriðinde
içinde cinni þeytan, cinni yahudi, cinni kafiri ve cinni müslümanýn olduðu, onu yoldan çýkarmaya
çalýþtýklarý, boðazýna kadar gelerek yemeðini yedikleri, bu nedenle zayýfladýðýna dair bizar tarzda
persekütif hezeyanlarý vardý. Algý muayenesinde cinlerin sesini duyduðu ve onlarý gördüðüne dair
varsanýlarý mevcuttu. Obsesyon veya kompulsiyon saptanmadý. Hastaya "Genel Týbbi Duruma
(Geçirilmiþ Kapsülotomi Operasyonuna) Baðlý Psikotik Bozukluk" ve "Frontal Lob Disfonksiyonu"
tanýlarý konuldu.
Tartýþma:Kapsülotomi'ye baðlý yan etkilerden biri kiþilik deðiþiklikleridir ve 116 kapsülotomi vakasýnýn
deðerlendirildiði bir çalýþmada vakalarýn %30'unda frontal lob sendromu geliþtiði bildirilmiþtir (3).
Literatürde kapsülotominin güvenli ve etkili bir yöntem olduðunu destekleyen çalýþmalarýn çokluðuna
raðmen bu olguda olduðu gibi hastanýn iþlevselliðini oldukça olumsuz yönde etkileyen sonuçlar da
oluþabilmektedir.
Kaynaklar:
1.Lopes AC, Greenberg BD, Noren G ve ark. Treatment of resistant obsessive-compulsive disorder with ventral
capsular/ventral striatal gamma capsulotomy: a pilot prospective study. J Neuropsychiatry Clin Neurosci. 2009
Fall;21(4):381-92.
2.Jenike MA. Neurosurgical treatment of obsessive-compulsive disorder. Br J Psychiatry Suppl. 1998;(35):79-90.
3.Herner T: Treatment of Mental Disorders With Frontal Stereotaxic Thermo-Lesions: A Follow-Up Study of 116
Cases. Copenhagen, Munksgaard, 1961
PB 16
Ýki Uçlu Bozukluk Kliniðinde CADASYL SENDROMU: Bir Olgu
Esra Kaymak, Sermin Kesebir
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ ve Amaç:Otozomal dominant bir arteriopati olan Cadasyl Sendromu, subkortikal enfarktlar ve
lökoensefalopati-derin beyaz cevher hiperintensiteleri ile karakterlidir. Ýskemik doðadaki bu lezyonlar
geriatrik duygudurum bozukluklarýyla iliþkilendirilmektedir. Bu sunumun amacý oldukça genç yaþtaki
bir Cadasyl olgusunun iki uçlu kliniðinin paylaþýlmasýdýr.
Olgu:23 yaþýnda, kadýn, ev hanýmý ve iki çocuk annesi olan olgu, ailesiyle birlikte yaþýyor.
Ýki aydýr olan uyuyamama, ara ara aðlama ve gülme nöbetleri, peygamberin kokusunu duyduðunu,
þarký ve ilahi söyleme, onunla evlenmek isteyen insanlarýn eve geldiðini anlatma gibi yakýnmalarla
acil olarak baþvuran olgu, sodyum valproat 1000 mg/gün ve ketiapin 200 mg/gün þeklindeki tedavi
ile on gün sonraki kontrolünde iyilik döneminde görülmüþtür. Yapýlan beyin görüntülemesinde sað
paryetalde subkortikal enfarkt ve derin beyaz cevher hiperintensiteleri mevcuttur.
3 yaþýndan bu yana ara ara baþ aðrýsý ve baþ dönmesi tarif eden olgunun 14 yaþýnda iken ani baþlayan
kesik kesik konuþma ve bir tarafýnýn aniden tutmadýðý bir dönem olmuþ. 19 yaþýndaki ilk gebeliði
tansiyon düzensizlikleri nedeniyle problemli geçen olgunun bebeði beklenen doðum aðýrlýðýnýn altýnda
dünyaya gelmiþ. Doðum sonrasý depresif yakýnmalarý essitalopramla tedavi edilen olgu bir süre sonra
ilacýný býrakmýþ. 22 yaþýnda ikinci gebeliði abortusla sonlanmýþ ve bu durum bebekteki geliþme
geriliðine baðlanmýþ. Bunun üç ay sonrasýnda olgunun depresif yakýnmalarý ortaya çýkmýþ. 10 mg/gün
Essitalopram baþlanan olgunun ilacý 20 mg/gün'e çýkýldýktan onbeþ gün sonra yukarýdaki yakýnmalarla
acile baþvurmuþtur. Olgunun babannesi, babasý ve halasýnda da inme öyküsü mevcuttur.
Tartýþma:Cadasyl sendromunun iki uçlu bozukluk kliniði sergileyebileceðine iliþkin ilk yayýn 1997'dedir
(Kumar ve Mahri). Notch 3 genindeki bir mutasyon sonucu, bu genin ürünü olan interlökin 1 beta
konverting enzim inhibitör protein (cFLIP) ortadan kalkar ki bunun iþlevsel izdüþümü hücre içi sinyal
iletiminde görevli Fas aracýlý hücre ölümü demektir. Ayný protein hücre dýþý sinyal düzenleyici kinazlar
tarafýndan da kullanýlmaktadýr (ERK yolu). Valproatýn ERK protein kinazlarý uyardýðý gibi cFLIP düzeyini
arttýrarak damar hücresinin yaþam süresini uzattýðý gösterilmiþtir.
PB 17
Ýki Uçlu Bozukluk Kliniðinde CADASYL SENDROMU: Bir Olgu
Gülsel Yalçýn, Sermin Kesebir
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ ve Amaç:Ýleri yaþta görece nadir görülen maniler, sýklýkla yatýþý gerektirir þiddettedir ve nörolojik
bozukluklar ile birliktedir. Bu sununun amacý iki uçlu bozukluk kliniði sergileyen orbitofrontal sendromlu
bir olgunun paylaþýlmasýdýr.
Olgu:58 yaþýnda, erkek, inþaat iþlerinde çalýþan, ilkokul mezunu olgu, Ýstanbul'da ailesiyle birlikte
yaþýyor. 2009 Haziranýnda baþlayan sinirlilik, küfürlü ve çok konuþma, uyumama yakýnmalarý ile
polikliniðimize getirildi. Öncesinde maddi sýkýntýlarý olduðu ve kaybettiði muhtarlýk seçimlerine çok
üzüldüðü öðrenildi. Yakýnmalarýnýn baþladýðý dönemde gören doktor tarafýndan Risperidon uzun etkili
iðne ve hatýrlamadýklarý birkaç hap reçete edilmiþ. Bu tedaviden yarar görmediði gibi zaman içerisinde
dengesizlik, elindekini düþürme gibi yakýnmalar ortaya çýkmýþ. Nöroloji polikliniðine yönlendirilen olgu
nörolojik bir bozukluk düþünülmeyerek tarafýmýza geri gönderildi. Olgunun özgeçmiþinde psikiyatrik
hastalýk bulunmazken babada psikotik bulgulu depresyon öyküsü mevcuttu. Psikiyatrik bakýda
irritabilite, uyku ihtiyacýnda azalma, psikomotor aktivite artýþý, konuþma hýz ve miktarýnda artýþ saptandý.
Basýnçlý konuþmanýn dýþýnda konuþmanýn motor bileþeninde bir anormallik dikkat çekici idi. Ataksi
ve tremoru olan olgunun görsel ve iþitsel varsanýlarý vardý.
Manik dönem olarak deðerlendirilen olguya sodyum valproat 1000 mg/gün ve EPS bulgularýna yönelik
diazepam 15 mg/gün olarak baþlandý. Organisite þüphesi ile tarama ve inceleme tetkikleri yapýldý.
2 hafta sonrasýnda duygudurumu yatýþan olgunun psikotik bulgularý silindi. Ýlaç yan etkisi geriledi.
MRG'de sað orbitofrontal bölgede yer kaplayan oluþum ve derin beyaz cevher hiperintensiteleri,
EEG'de orta derecede zemin aktivitesi görülmesi üzerine Beyin Cerrahisi ile konsulte edilen olgu
opere edilmek üzere devredildi.
Tartýþma:Orbitofrontal sendrom adý verilen nöropsikiyatrik bozukluk dezorganize hiperaktivite ile
karakterlidir. Görece korunmuþ biliþsel iþlev dikkat çekicidir. Sýklýkla soldaki lezyonlar klinik görünüme
antisosoyal özellikler olarak yansýrken,saðdaki lezyonlar, bizim olgumuzda olduðu gibi mani ya da
hipomani tablolarý yaratmaktadýr. Bu olguda duygudurum bozukluðunun,pozitif aile öyküsüne
raðmen,genel týbbi duruma baðlý olduðu þüphesini doðuran geç baþlangýç yaþý, atipik klinik özellikler
ve eþlik eden nörolojik bulgulardýr. Antipsikotik tedaviye þiddetli ve hýzlý geliþen EPS yanýtý doðrulanan
varsayýmýn bir baþka destekleyicisidir.
PB 18
KARBON ve MANÝ: Eriþkin Bir Pika Olgusu
Hale Yacý, Sermin Kesebir
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ ve Amaç:Pika yiyecek olmayan maddeleri aþerme ve ardýndan tüketme davranýþýna karþýlýk
gelir. Eriþkinde sýklýkla zeka geriliði ve psikoz durumlarýnda izlenmektedir ve en çok mineraller
tüketilmektedir. Bu sunumda kurþun kalem ucu yiyen bir mani olgusu tartýþýlacaktýr.
Olgu:18 yaþýndaki kýz öðrenci, onbeþ gündür devam eden uykusuzluk, sinirlilik, çok konuþma,
tanýmadýðý insanlarla çok çabuk yakýnlýk kurma, cinsel istekte artma, çok para harcama, dikkatini
toplamakta güçlük, unutkanlýk, karýn aðrýsý, iþtahsýzlýk, bulantý ve kusma yakýnmalarý ile ikna edilerek
polikliniðimize getirildi. Ýlk kez dört yýl önce, sýkýntý hissini gidermek için kalem ucu yemeye baþlamýþ.
Þimdiki sýnav döneminde ise kalem uçlarýný kutu kutu yiyormuþ. YMRS'den 25 puan alan olgunun
tanýsý iki uçlu bozukluk, manik dönem, orta þiddette olarak deðerlendirildi, 1000 mg/gün sodyum
valproat baþlandý. Hafif derecede demir eksikliði anemisi saptandýðý için demir tedavisi verildi. Ýkinci
haftanýn sonunda duygudurum belirtileri yatýþan olguda, birinci ayýn sonunda ve demir ile iliþkili
ölçümler normal sýnýrlarda iken, kalem ucu yeme davranýþý azalmakla birlikte sürüyordu.
Kurþun kalemdeki grafitin yapýsýný oluþturan elementel karbonun, vücuttaki herhangi bir dokuda
gösteriminin biyokimyasal olarak mümkün olmadýðý öðrenildi. Beyin görüntüleme (manyetik rezonansMR) ve elektroensefalografi (EEG) bulgularý olaðan olarak deðerlendirilen olgunun Stroop testinde
her bölümde hata düzeltme yaptýðý, kurulumu deðiþtirme ve yanlýþ tepkiyi ketleme becerisinde güçlük
çektiði, Wisconsin kart eþleme testinde çalýþma belleði açýsýndan güçlük çektiði, perseveratif tepki
eðilimleri bulunmakta olup kavram oluþturma ve kavramsal irdelemeyi de içeren yönetici iþlevlerde
aksama olduðu gözlendi.
Tartýþma:Buolguda pika, impulsif kompulsif yelpaze içerisinde deðerlendirilmiþtir. Pek çok element
için santral sinir sisteminde zehirlenme belirtilerinden sözedilmiþtir. Oldukça toksik bir madde olan
karbonla ilgili bugüne dek yapýlmýþ bir bildirim bulunmamaktadýr. Hastalýk öncesi hipertimik mizaç
yapýsýndaki olguda, stres verici yaþam olayý ile birlikte fazla miktarda alýnan karbon, bir duygudurum
epizodunu tetiklemiþ olabilir. Ya da sadece ilk iki durum buna neden olmuþ olabilir. Ancak bilgi iþleme
süreçlerindeki bozukluklar bir maddenin olasý etkisini hissettirmektedir.
PB 19
Diyaliz Ýle Yaþan Süzgeçinden
Pýnar Çiçekoðlu
Çankýrý Karatekin Üniversitesi
Diyaliz uygulamasý, hastanýn týbbi, psikolojik durum ve uyumunun yaný sýra tüm yaþantýsýný olumsuz
yönde etkiler. Eþe baðýmlýlýk gereksinimin artmasý ve hastalarýn aile içi deðiþen rollerine uyum güçlüðü,
fizyolojik fonksiyonlardaki bozukluklar, yeni çevreye ve strese uyumu gerektirir. Bütün bu nedenlerle
bu grupta psikiyatrik morbidite yüksek orandadýr.
Bu çalýþmamýzda, diyalize giren vakada KLP hemþireliði kapsamýnda, haftada bir gün yüz yüze
görüþme yöntemiyle görüþmeler yapýldý. Bu görüþmelerde vakanýn bireysel farkýndalýðý arttýrýlarak,
mevcut problemleri ile baþ edebilme becerisini arttýrmak amaçlanmýþtýr.
F.K, 34 yaþýnda, evli, iki çocuk annesi (12y ikiz kýz), ilkokul mezunu, ikinci hamileliði sýrasýnda yaþadýðý
problemlerle diyalize girmeye baþlamýþ, hamileliði bebeðinin ölümü ile sonuçlanmýþtýr. Bayan F
doktorlarýn uyarýlarýna raðmen tekrar hamile kalmýþ, bu hamileliði de düþükle
sonuçlanmýþtýr(görüþmelerimizde saðlýðý için tehlikeli olmasýna raðmen ýsrarla hamile kalmak istemesi,
erkek çocuk doðurarak kendisinin kazanacaðý deðer olduðunun farkýna vardý). Bayan F diyaliz hastasý
olduktan sonra eþi ve çocuklarý dahil çevresindeki herkesin ona sakat gözüyle baktýðýný, kimsenin
onu anlamadýðýný, yalnýzca diyaliz sýrasýnda hastanede mutlu olduðunu, kendini burada yalnýz
hissetmediðini ifade ederek, yaþadýðý aitlik duygusuyla hastalýðý kýsmen de olsa kabullenmiþti. Bayan
F eþinin ona karþý olan ilgisizliðinden ve eþinin ailesinin hastalýðýndan dolayý onu aþaðýlamasýndan
üzüntü duyuyordu. Bayan F kendine bile görüþmenin çok sonlarýnda itiraf edebildiði bir gerçekle
yüzleþti, "Doðduklarýnda kýz olduklarý için çok üzülmüþtüm, ama þimdi tek dayanaðým onlar, diyalize
girmeye baþladýðýmda çok küçüklerdi bana bir þey olursa ne yaparlar duygusu onlar için yaþamam
gerektiðini söylüyor."
Bu çalýþma aracýlýðýyla, Bayan F'nin kendini algýlamasý, beden imgesi, benlik saygýsý, çevresi ile olan
iliþkileri, hastalýðý süresince yaþadýðý duygular, yaþadýðý kayýplar, korkularý, özlemleri, beklentileri,
karþýlaþtýðý engeller, çatýþmalarý, ölüm, kendi yaþamýna nasýl baktýðý, umutlarý, kullandýðý baþ etme
stratejileri, yaþamýnda kimlere rol verdiði, geleceðe nasýl baktýðýný ve daha bir çok konuda konuþma
ve farkýndalýk yaratma fýrsatý doðmuþtur.
Sonuç olarak diyaliz hastalarýnýn sadece dahili açýdan deðil, psikiyatrik açýdan da izlenmesi psikiyatrik
morbiditeyi azaltýp, yaþam kalitesini arttýracaktýr.
PB 20
Behçet Hastalýðý Olan Hastada Geliþen Ýki Uçlu Duygudurum Bozukluðu: Olgu Sunumu
Özge Þahmelikoðlu,Harika Özhan,Özge Hýsým,Hande Fenerci Sarý Ahmetoðlu,Özlem Girit Çetinkaya,
Nihat Tümay,Mehmet Emin Ceylan,Ayþe Fulya Maner
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Amaç:Behçet Hastalýðý tanýsýyla tedavi edilen ve 20 yýl sonra iki uçlu duygudurum bozukluðu geliþen
erkek hasta aktarýlacaktýr.
Yöntem: 23 yaþýndan beri Behçet Hastalýðý olan, 7 yýl önce bir kez mulltiple skleroz ataðý geçiren
43 yaþýndaki hasta sinirlilik, konuþma miktarýnda artýþ, kendinin diðer insanlardan daha akýllý olduðunu
söylemesi, uykusuzluk, gereksiz yere kredi çekip harcama, iþtah artýþý, çeþitli iþlere baþlamak amacýyla
baþvurularda bulunma gibi belirtilerle hastanemize getirildi. Hastanýn ilk psikiyatrik baþvurusuydu.
Bu yakýnmalarý yaklaþýk 7 yýldýr özellikle geçirmiþ olduðu üveit ataklarýnýn ardýndan dönem dönem
ortaya çýkýyordu. En son üveit ataðýný 1 ay önce geçiren hastanýn bu yakýnmalarý 1 aylýk dönem
içerisinde belirginleþmiþti.
Bulgular:Hasta ruhsal durum muayenesinde genel görünümü yaþýndan büyük gösteriyordu, öz bakýmý
normaldi, psikomotor aktivitesi artmýþtý, konuþmaya istekliydi, göz kontaðý kuruyordu, konuþma hýz
ve miktarý artmýþtý. Duygudurumu 'çok iyiyim, çok enerji doluyum' þeklinde ifade ediyordu. Düþünce
akýþý hýzlanmýþtý amaca yöneliyordu, düþünce içeriðine uygundu. Ýþitsel ve görsel varsaný tariflemedi.
Grandiyoz hezeyanlarý mevcuttu. Ýçgörü yoktu. MR incelemesinde global atrofi, sol temporal lob
kaudal kesimde 4x5x4,5 cm araknoid kist, saðda kaudat nukleus baþý, talamus ve lentiformis nukleus
düzeyinde ve internal kapsül ön bacaðý düzeyinde birkaç adet laküner enfarktlar ve buna sekonder
sað lateral ventrikülde dilatasyon, korona radiata, sentrum semiovale düzeylerinde birkaç adet
milimetrik çaplý iskemik gliotik foküsler izlendi. Psikotik özellikli manik atak tanýsýyla bir hafta oral
klorpromazin 100 mg/gün, ketiapin 300 mg/gün baþlandý. Yakýnmalarýnda deðiþiklik olmayýnca
zuklopentiksol 25 mg/gün, sodyum valproat 1000 mg/gün eklendi. Psikotik bulgularý tamamen
kayboldu. Bir ay sonraki psikiyatrik kontrol muayenesinde klinik düzelmenin devam ettiði görüldü.
Sonuç:Ýki uçlu duygudurum bozukluklarý organik-immun bozukluk zemininde görülebilmektedir.
Kaynaklar
Alevizos B, Anagnostara C, Cristodoulou GN. Resistant bipolar disorder presipitated by Behçet's syndrome: Case
Report. Bipolar Disord.6:260-263, 2004.
Deniz O, Çayköylü A, Vural G ve ark. A case study of Neuro-psycho- Behçet' Syndrome presenting with psychotic
attack. Clin Neurol and Neurosurg 111:877-879, 2009.
PB 21
Fahr Hastalýðý
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 22
Sað MCA Enfarktý Sonrasý Geliþen Akut Halusinasyon Delüzyon Sendromu Vakasý
Erhan Akýncý,Barýþ Topçular,Özlem Devrim Balaban,Gülsüm Yýlmaz Cantürk,Dursun Kýrbaþ
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Amaç:Ýnme, dünyada üçüncü mortalite nedeni ve birinci morbidite nedenidir. Ýnme sonrasý geliþen
fiziksel ve ruhsal sorunlar, etkilenen beyin bölgeleri ile korelasyon göstermektedir. Bu vakada,
literatürde nadir görülen inme sonrasý geliþen akut halusinasyon delüzyon sendromu bildirimi
yapýlmaktadýr.
Yöntem:H.Ö. 61 yaþýnda erkek hasta; nöroloji acil servisine unutkanlýk ve garip davranýþ þikayetleri
nedeni ile getirilerek akut sað MCA enfarktý ön tanýsýyla yatýþý yapýldý.
Psikiyatrik ve nörolojik muayenesi yapýldý. Tüm rutin tetkikleri, difüzyonlu kraniyal MRI , doppler USG
tetkikleri ve nöropsikometrik inceleme testleri uygulandý.
Bulgular:Psikiyatrik muayenesinde; yaþýnda gösteren, özbakýmý yeterli hastanýn affekti anksiyöz
görünümdeydi. Hastanýn konuþma hýzý ve miktarý normal, çaðrýþýmlarý düzgün ve amaca yöneliyordu.
Baþvuru sýrasýnda "Sabah ensemden birisi eller, iter gibi oldu. Elimi attým, sanki parmaðýný tutar gibi
oldum. Hanýma sordum birisi var mý diye." þeklinde yakýnmalarý vardý. Ailesi, hastanýn evin kapýsýný
açýp merdivenlerde birilerini aradýðýný "Beni itti yataktan yere düþürdü." þeklinde tepkili olduðunu
belirttiler.
Nörolojik muayenesinde hastanýn gözleri spontan açýk ve orta hattaydý. Sað üst ekstremitede früst
hemiparezi dýþýnda motor defisiti yoktu. Plantar yanýtlar bilateral fleksördü. Serebellar testler ve duyu
muayenesi doðaldý.
Hastanýn tetkikleri, sedimentasyonda hafif artýþ ve hiperkolesterolemi haricinde normal sýnýrlardaydý.
Difüzyon kraniyal manyetik incelemede sað temporooksipital loblar bileþkesinde akut enfarkt ile
uyumlu lezyon gözlemlendi.
Sonuç :Ýnme sonrasý sekonder geliþen akut psikotik atak nadir olmakla birlikte halusinasyonlar, sað
temporooksipitoparietal bölge lezyonlarý ile iliþkilidir. Olguda lezyonun sað MCA border-zone sulama
alanýnda olmasý ve parietal loba doðru devamlýlýk göstermesi ile nöropsikiyatrik bulgularýn belirginleþtiði
düþünüldü.
KAYNAKLAR
1) Starkstein SE, Robinson RG, Berthier ML. Post-Stroke Hallucinatory Delusional Syndromes. Neuropsychiatry,
Neuropsychology, & Behavioral Neurology, 1992; 5(2):114-118.
2) Nishant KM, Shirish H. Poststroke Hallucination Delusion Syndrome. Neuropsychiatry Clinical Neurosciences
2008; 20:116.
3) Dilbaz N. Akut Ýnme Sonrasý Geliþen Patofizyolojik ve Nöropsikiyatrik Sonuçlar. Klinik Psikiyatri 2001;4:166174.
PB 23
Bir Eðitim Hastanesi Psikiyatri Konsültasyon Hizmetlerinin Deðerlendirilmesi
Ayþe Köroðlu,Fatma Gül Helvacý Çelik,Murat Aslan,Çiçek Hocaoðlu
Rize Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ:Bu çalýþmada bir eðitim hastanesinde verilen psikiyatrik konsültasyon hizmetlerinin hastalarýn
sosyodemografik özelliklerine, istenen kliniklere, isteme nedenlerine, psikiyatrik tanýlara ve tedavilere
göre daðýlýmý incelenmiþtir.
Yöntem:1 Temmuz 2009- 1 Temmuz 2010 tarihleri arasýnda Rize Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi'nde
yatarak tedavi gören ve psikiyatri konsültasyonu istenen hastalarýn psikiyatrik deðerlendirmeleri
yapýlandýrýlmýþ bir forma kaydedilmiþtir. Tanýsal deðerlendirme, DSM-IV-TR taný ölçütlerine göre
yapýlmýþtýr.
Bulgular:Çalýþma grubunu yatarak tedavi gören ve psikiyatri konsültasyonu istenen 405 hasta
oluþturmuþtur. 137'ü (%33.8) erkek, 268'si (%66.3) kadýn olan hastalarýn yaþ ortalamasý 43±18.6'dir.
En sýk psikiyatri konsültasyonu isteyen bölümler; iç hastalýklarý (%24.2), göðüs hastalýklarý (%15.2)
ve kardivovasküler cerrahi (% 13.6).Konsültasyon istemlerinin büyük kýsmý; ajitasyon (%27.3), depresif
bulgular (%16.7) konsültasyon isteme gerekçesi belirtilmeksizin hastanýn psikiyatrik yönden
deðerlendirilmesi (%16.7), intihar giriþimi (%14) nedeniyledir. Psikiyatrik taný daðýlýmý depresif
bozukluklar (%31.8), anksiyete bozukluklarý (%15), uyum bozukluklarý (%14.3), psikotik bozukluklar
(%4.6), organik mental bozukluklar (%18.3), somatoform bozukluklar (% 3,8), bipolar bozukluk
(%1.4), alkol ve madde kullaným bozukluklarý (%2.8), kiþilik bozukluklarý (%1.7), normal bulgular (%4)
ve diðer (%2.3) þeklinde sýralanmýþtýr. Hastalarýn %65.4'ü antidepresanlarla, %10.8'i antipsikotiklerle,
%6.7'si benzodiazepinlerle tedavi edilmiþ; %17.1'üne ilaçsýz takip önerilmiþtir.
Sonuç:Fiziksel hastalýðý olan hastalarda depresyon baþta olmak üzere çeþitli psikiyatrik bozukluklar
sýk görülmektedir. Çalýþmamýzýn sonucunda psikiyatri dýþý kliniklerde deðerlendirilen hastalarýn taný
ve tedavilerinin düzenlenmesinde psikiyatrik konsültasyonun önemini vurgulayan sonuçlar elde
edilmiþtir
Kaynaklar:
1. Kuloðlu M, Çayköylü A, Akyol ES ve ark.Bir Eðitim Hastanesinde Ýstenen Psikiyatri Konsültasyonlarýnýn
Deðerlendirilmesi. Kriz Dergisi 2008;16(1):19-23.
2 Canan F, Koçer E, Ýçmeli C ve ark. Bir Üniversite Hastanesinde Yatan Hastalar için Ýstenen Psikiyatri
Konsültasyonlarýnýn Deðerlendirilmesi.Düzce Týp Fakültesi Dergisi 2008; 1:22-27.
3. Göktaþ K, Yýlmaz E, Kaya N ve ark. Bir eðitim hastanesinde istenen psikiyatri konsültasyonlarýnýn deðerlendirilmesi
Anadolu Psikiyatri Dergisi 2006;7(1):27-32 .
4. Sertöz ÖÖ, Doðanavþargil GÖ, Noyan MA ve ark. Bir üniversite hastanesi konsültasyon liyezon servisinde
psikiyatrik hastalýklarýn psikiyatri dýþý hekimlerce doðru tanýnma oranlarý. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2008;18(4):288295.
PB 24
Pons -mezensefalon Enfarktýna Baðlý Sekonder Mani Olgusu
Hasan Belli,Armaðan Yücel Samancý,Mahir Akbudak
Baðcýlar Eðitim Araþtýrma Hatanesi
60 YAÞINDA ERKEK HASTA, ÇÝFTÇÝLÝKLE UGRAÞIYOR.ÝLKOKUL MEZUNU,EÞÝ ÝLE BERABER
YAÞIYOR. Ýkincil mani nadir bir görünümdür. Çeþitli faktörler ikincil maninin oluþmasýyla iliþli olabilirler.
Bununla birlikte, fokal lezyonlar ikincil maninin beyinde ortaya çýkmasýnýn en muhtemel sebebidir.
Bu makalede, pons-mesensefalon bileþkesindeki alanda tek bir lezyona baðlý ikincil manisi olan 60
yaþýnda, erkek vakanýn bildirimini yaptýk. Onu hastaneye aile bireyleri getirdi. Uyumuyordu. Belirgin
basýnçlý konuþmasý vardý ve seksüel olarak disinhibeydi. Büyüklenmeci ve gittikçe artan irritasyonu
ve hiperaktivitesi vardý. Öforik affekti mevcuttu. Ailesi, 2 aydan daha erken, bir bayýlmadan sonra,
görece ani bir þekilde manisinin geliþtiðini anlamýþtý. Psikiyatrik hikayesinde daha önce duygu durum
epizodlarý mevcut deðildi. Yüksek kan basýncý ve birkaç kardiyak anormalliði vardý. Fiziksel ve
labratuvar muayeneleri normaldi. Magnetik rezozonans görüntüleme; pons-mesensefalon bileþke
alanýnda tek bir lezyonu gösterdi. Günlük 5 mg aripiprazol verdik. 10 gün sonra aripiprazol günlük
10 mg'a çýkarýldý. Mani semptomlarý 2 hafta içinde yatýþtý ve hastanýn 3 hafta sonunda semptomlarý
bitti. Maniye sebep olan seretonerjik, dopaminerjik ve adrenerjik aktivetenin dahil olduðu altta yatan
mekanizmalar pons-mesensefalon-limbik bölge-substansiya nigra yolaklarýndaki kesintiyle iliþkili
olabilirler.
PB 25
Hemodiyaliz ve Periton Diyalizi Uygulanan Hastalarda Psikiyatrik Bozukluklar ve
Yaþam Kalitesi Düzeylerinin Karþýlaþtýrýlmasý
Burhanetti Kaya1,Hülya Taþkapan2,Fehmi Ateþ2,Serap Erdoðan3
Gazi Üniversitesi1,Ýnönü Üniversitesi2,Gaziosmanpaþa Üniversitesi3
Amaç: Kronik böbrek yetmezliði nedeniyle periton diyalizi ve hemodiyaliz uygulanan hastalarda eþlik
eden psikiyatrik hastalýklarýn ve yaþam kalitesinin karþýlaþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Ýnönü Üniversitesi Týp Fakültesi Hemodiyaliz Ünitesi'nde hemodiyaliz uygulanan 40 hasta
(15 kadýn, 25 erkek) ve periton diyalizi uygulanan 40 hasta (23 kadýn, 17 erkek) çalýþmaya alýnmýþtýr.
Sosyodemografik veriler ve çeþitli kan deðerleri kaydedilmiþ, hastalara Hamilton Anksiyete Ölçeði,
Hamilton Depresyon Ölçeði, Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeði, Kýsa Form 36 (SF-36), PRIMEMD ve Kýsa Akýl Muayenesi Ölçeði (MMSE) uygulanmýþtýr. Ýstatistiksel deðerlendirmede Windows
11.5 için SPSS programý kullanýlmýþtýr.
Bulgular:PRIME-MD ilehemodiyaliz uygulanan hastalarýn 13'ünde (%32.5) somatoform bozukluk,
15'inde (%37.5) major depresyon, 12'sinde (%30) ise anksiyete bozukluðu saptanmýþtýr. Bu oranlar
periton diyalizi uygulanan hastalar için ise sýrasýyla 6 (%15), 5 (%12.5) ve 6 (%15) olarak belirlenmiþtir.
SF-36 alt ölçekleri karþýlaþtýrýldýðýnda hemodiyaliz hastalarýnýn mental saðlýk puaný ortalamalarýnýn
periton diyalizi uygulanan hastalara göre istatistiksel olarak anlamlý düzeyde düþük olduðu görülmüþtür.
Sonuç:Depresyon ve anksiyete bozukluklarý diyaliz hastalarýnda sýk rastlanýlan, mortalite ve morbiditeyi
olumsuz etkileyen psikiyatrik hastalýklardýr (1).Araþtýrma sonucunda hemodiyaliz uygulanan hastalarda
periton diyalizi hastalarýna göre depresyon ve anksiyete bozukluklarýnýn daha yaygýn olduðu saptanmýþtýr
(2). Hemodiyaliz uygulamasý hastalarý hastaneye ve saðlýk personeline baðýmlý hale getirirken, periton
diyalizi kiþinin ev ortamýnda daha az yardýmla yapabildiði bir uygulamadýr. Psikiyatrik bozukluk
oranlarýndaki farklýlýðýn bu durumla iliþkili olduðu düþünülmektedir. Yaþam kalitesindeki bozulma
tedavi uyumunu olumsuz yönde etkileyeceðinden, bu yazýda olasý diðer nedenler ve diyaliz hastalarýnýn
yaþam kalitelerini arttýrmaya yönelik önlemler tartýþýlacaktýr.
Kaynaklar:
1.Taskapan H, Ates F, Kaya B et al. Psychiatric disorders and large interdialytic weight gain in patients on chronic
hemodialysis.Nephrology 2005; 10(1):15-20.
2. Çetinkaya S, Nur N, Ayvaz A ve ark. Bir üniversite hastanesinde hemodiyaliz ve sürekli ayaktan periton diyalizi
hastalarýnda depresyon, anksiyete düzeyleri ve stresle baþa çýkma tutumlarý. Nöropsikiyatri Arþivi 2008; 45:78-84.
PB 26
Kronik Hepatit B Tanýlý Hastalarda Yaþam Kalitesi: Deprasyon ve Anksiyete
Açýsýndan Bir Deðerlendirme
Gülseren Keskin1,Aysun Gümüþ2,Fatma Orgun3,
Ege Üniversitesi Atatürk Saðlýk1,Onsekiz Mart Üniversitesi Saðlýk Yüsek Okulu2,
Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksek Okulu3
Amaç:Kronik hepatit B etyolojisinde psikiyatrik bozukluk komorbiditesi yüksek olan bir hastalýktýr (1,2).
Ayrýca komorbid geliþen pek çok ruhsal hastalýðýn getirdiði sýkýntýlar, hastalýðýn belirlenememesi,
stigmatizasyon gibi nedenler hastalarýn yaþam kalitesini etkilemektedir (3,4). Bu doðrultuda planlanan
bu araþtýrmanýn amacý, kronik hepatit B tanýlý hastalarda depresyon ve anksiyete düzeylerini ve
bunlarýn yaþam kalitesine etkisini belirlemektir.
Yöntem:Ege Üniversitesi Gastronenteroloji kliniðinde Hepatit B tedavisi gören 96 hasta araþtýrmanýn
örneklemini oluþturmuþtur. Çalýþmada Beck Depresyon Ölçeði (BDÖ), Beck Anksiyete Ölçeði (BAÖ),
Dünya Saðlýk Örgütü Yaþam Kalitesi Ölçeði Kýsa Formu (WHOQOL-BREF) (TR) olmak üzere üç
ölçek kullanýlmýþtýr: Veriler, Anova, t test, pearson korelasyon analizi kullanýlarak deðerlendirilmiþtir.
Bulgular:Araþtýrmada yaþ ortalamasý 46.41±16.5 olan, 50 si kadýn, 46'sý erkek olmak üzere 96 hasta
yer almaktadýr. Hastalarýn %91.7'sinin BDÖ'den elde edilen puanlarý kesme puaný olan 17'nin
üstündedir. BDÖ ve WHOQOL-BRIEF (TR)'nin alt alanlarý arasýnda bir iliþki saptanmamýþtýr (p>0.05).
Bununla birlikte BAÖ ile WHOQOL-BRIEF (TR)'nin fiziksel, çevresel ve kültürel alanlarý arasýnda
negatif yönde iliþki bulunmuþtur (p<0.05).
Sonuç:Çalýþmada hastalarýn büyük çoðunluðunda depresif bulgularýn var olduðu ve anksiyete düzeyleri
yükseldikçe fiziksel, çevresel ve kültürel yaþam kalitelerinin düþtüðü belirlenmiþtir. Bu açýdan kronik
hepatitli hastalarýn bütüncül bir yaklaþýmla deðerlendirilmesi son derece önemlidir.
Kaynaklar
1.Kunkel E, Kim JS, Hann HW, Oyesanmý O, Menefee LA, Field HL, Lartey PL, Myers RE. Depression in Korean
immigrants with hepatitis B and related liver diseases. Psychosomatics 2000;41:472-480.
2.Özdemir S, Yaluð Ý, Mert A, Aker T. Chronic hepatitis from a psychiatric point of view. Anatolian Journal of Psychiatry
2008;9:253-260.
3.Gutteling JJ, De Man RA, Van Der Plas, SM, Schalm SW, Busschbach JJV, Darlington SE. Determinants of quality
of life in chronic liver patients. Aliment Pharmacol Ther 2006;23:1629-1635.
4.H¨Auser W, Zimmer C, Schiedermaier P, Grandt D. Biopsychosocial predictors of health-related quality of life in
patients with chronic hepatitis C. Psychosomatic Medicine 2004;66:954-958.
PB 27
Ýnterferon Tedavisi Sonucu Geliþen Depresyon ve Sosyodemografik
Özelliklerle Ýliþkisi
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 28
Ýleri Yaþta Ýlk Atak Mani: Bir Temporal Herpes Ensefaliti Olgusu
Melike Ceyhan Balcý Þengül1,Derya Hýrçýn2,
Denizli Devlet Hastanesi1,Denizli Devlet Hastanesi Enfeksiyon Hastalýklarý
Giriþ: Þizofreni ve bipolar bozukluk etiyolojisinde viral enfeksiyonlar uzun zamandýr sorumlu tutulmaktadýr
(1). Ayrýca literatürde ensefalitlere baðlý olarak görülen psikoz, mani ve deliryum tablolarý da
bulunmaktadýr. Biz 65 yaþýnda manik belirtiler ile acil servise baþvuran, psikiyatri servisinde
hospitalizasyonu sýrasýnda herpes simpleks virüsüne baðlý temporal ensefalit tespit edilen bir olguyu
paylaþmayý amaçladýk.
Olgu sunumu:Ü.M. 65 yaþýnda, dul, okuryazar, yalnýz yaþayan kadýn hasta komþularý tarafýndan acil
servise getirilmiþti. Komþularý hastanýn 2 hafta önce baþlayan ve giderek artan yüksek sesle ve küfürlü
konuþma, uyumama, kendini dini üstünlükleri olan birisi olarak görme, sürekli þarký, türkü ve ilahi
söyleme gibi belirtilerinin olduðunu belirtti. Yapýlan ruhsal deðerlendirmesinde aþýrý renkli giyim tarzý,
hýzlý konuþma, fikir uçuþmalarý, düþünce içeriðinde grandiyöz ve mistik hezeyanlar ve öfori,
irritabilite,artmýþ psikomotor aktivite saptandý. Hasta geç baþlangýçlý mani tanýsý ile psikiyatri kliniðinde
hospitalize edildi. Valproat 1000mg/gün ve lorazepam 2,5mg/gün baþlandý. Hastanýn belirtilerinde
bir düzelme olmamasý nedeniyle lorazepam 5mg/güne çýkýldý ve risperidon 2mg/gün eklendi. Hastanýn
çekilen EEG'si normaldi ancak MR'da sol temporal bölgede ensefalit ile uyumlu hiperdens alanlar
tespit edildi. Hasta intaniye devredilidi. Burada yapýlan antiviral tedaviden fayda gören hasta salah
ile taburcu edildi.
Tartýþma:Viral ensefalitler sonrasý bildirilen psikiyatrik manifestasyonlar literatürde genelde olgu
sunumlarý þeklinde bildirilmiþtir (2). Bizim olgumuzda olduðu gibi, özellikle ileri yaþ ve/veya atipik
prezantsyon ile baþvuran hastalarda viral ensefalitlerin akýlda tutulmasý ve buna yönelik tetkiklerin
hýzla yapýlmasý hayati önem taþýmaktadýr.
Kaynaklar:
1-Dickerson FB, Boronow JJ, Stallings C, et all. Yolken RH. Infection with herpes simplex virus type 1 is
associated with cognitive deficits in bipolar disorder. Biol Psychiatry. 2004;55:588-93.
2-McKenna KF, Warneke LB. Encephalitis associated with herpes zoster: a case report and review. Can J Psychiatry.
1992;37:271
PB 29
Kronik Kalp Yetmezliði Olan Hastalarda Anksiyete, Öfke ve Baþa Çýkma
Tutumlarýnýn Deðerlendirilmesi
Gülseren Keskin1,Aysun Babacan Gümüþ2,Esra Engin3,
Ege Üniversitesi Atatürk Saðlýk1,Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Saðlýk Yüksekokulu2,
Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu Ýzmir3,
Amaç:Kardiyak problemlerle birlikte görülen psikiyatrik sorunlar, kardiyovasküler mortaliteye yol
açmaktadýr (1-3). Anksiyete ve öfke, týbbi hastalýða karþý gösterilen yaygýn emosyonel yanýtlardýr.
Özellikle kalp hastalarýnda pek çok bedensel yakýnma ile karýþtýrýlan anksiyete ve öfkenin hastalýðýn
prognozunu etkileyebileceði düþünüldüðünde, hastalarýn anksiyete ve öfke durumlarýnýn araþtýrýlmasý
ve bu durumla baþa çýkma düzeylerinin belirlenmesi önem kazanmaktadýr. Bu çalýþmada kronik kalp
yetmezliði olan hastalarda anksiyete, öfke ve baþa çýkma tutumlarýnýn incelenmesi amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Çalýþma, Ege Üniversitesi Kardiyoloji klinik ve Polikliniklerinde kronik kalp yetmezliði tedavisi
gören 96 hasta ile yapýlmýþtýr. Hastalara Sosyo-demografik ve Klinik Bilgi Formu, Beck Anksiyete
Ölçeði Sürekli Öfke ve Öfke Tarzý Ölçeði, Baþa Çýkma Stratejisi Ölçeði uygulanmýþtýr. Veriler sayý
yüzde daðýlýmý ve Pearson iliþki testi ile deðerlendirilmiþtir.
Bulgular:Araþtýrmaya katýlan hastalarýn %43.8'i psikiyatrik desteðe ihtiyacý olduðunu, %45.8'i gelecekten
endiþe duyduðunu, %41.7'si ölüm korkusu olduðunu belirtmiþtir. Hastalarýn anksiyete ile öfke dýþa
vurma (p<0.000, r=0.519) ve öfke içte tutma (p<0.001, r=-0.472) puanlarý arasýnda pozitif iliþki
saptanmýþtýr. Hastalarýn problem çözme tutumu ile öfke dýþa vurma (p<0.000, r=-0.519) ve öfkeyi
içte tutma (p<0.001, r=-0.472) puanlarý arasýnda negatif yönde orta düzeyde anlamlý iliþki bulunmuþtur.
Sonuç:Hastalarýn anksiyete düzeyindeki artýþ, öfkeyi dýþa yansýtma ve bastýrma düzeylerini arttýrmaktadýr.
Bununla birlikte öfkeyi dýþa yansýtma ve bastýrma arttýkça hastalardaki problem çözme tutumu
azalmaktadýr.
Kaynaklar
1.Huffman JC, Smith FA, Blais MA, Januzzi JL, Fricchione GL. Anxiety, independent of depressive symptoms, is
associated with in-hospital cardiac complications after acute myocardial infarction. J Psychosom Res 2008;65(6):55763.
2.Orhan AL, Sayar N, Nurkalem Z, Uslu N, Erdem Ý, Erdem EC, Erer HB, Soylu Ö, Emre A, Sayar K, Eren M. Mitral
kapak prolapsý olan hastalarda otonomik disfonksiyon ve anksiyete deðerlendirmesi. Türk Kardiyol Dern Arþ
2009;37(4):226-233.
3.Vlastelica M. Emotional stress as a trigger in sudden cardiac death. Psychiatr Danub 2008;20(3):411-4.
PB 30
Aþý Sonrasý Nöropsikolojik Belirtiler Gösteren Olgu Örneði: Bir Yýllýk Ýzlem
Serkan Zincir1,Cemil Çelýk2,Abdullah Bolu2,Özcan Uzun2,
GATA Psikiyatri AD1,GATF2
Giriþ:Asý, intihar giriþim yöntemleri arasýnda mortalitesi en fazla olan yöntemlerdendir (1). Baþarýsýz
asý giriþimlerinde morbidite aðýr seyretmektedir. Asý yaralanmalarý, solunum, kardiyak, nörolojik,
metabolik ve psikiyatrik sorunlara yol açmaktadýr (3,4).
Bu yazýda asý ile intihar giriþimi sonrasýnda bellek alanýnda ciddi sorunlar geliþen ve bir yýllýk izlemde
düzelmeyen bir olguyu tartýþmayý amaçladýk.
Olgu:21 yaþýnda, evli, erkek hasta. Asý suretiyle intihar giriþiminde bulunmuþtur. Ýntihar giriþimi
öncesinde psikiyatrik yakýnma ve öyküsünün olmadýðý, ailesel sorunlarý nedeniyle kendini asarak
intihar giriþiminde bulunduðu bildirilmiþtir. Yoðun bakým þartlarýnda hastaya destekleyici bakým ve
tedavinin yanýnda hiperbarik oksijen tedavisi verilmiþtir.
On günlük yoðun bakým dönemi sonrasýnda konuþmaya baþladýðý, ihtiyaçlarýný giderdiði, ancak ilgisiz
davrandýðý, anlamsýz gülmelerinin olduðu, geçmiþine ait çoðu bilgiyi hatýrlayamadýðý, yeni hiçbir þey
öðrenemediði, zaman zaman ajite davranýþlarda bulunduðu anlaþýlmaktadýr. Dahiliye, nöroloji ve
beyin cerrahisi konsültasyonlarý sonucunda biliþsel sorunlarý ve davranýþ patolojilerinin deðerlendirilmesi
için psikiyatri kliniðine nakil edilmiþtir. Hasta süreç içerisinde MRG, PET, BBT gibi görüntüleme
yöntemleri ve nöropsikolojik testlerle takip edilmiþtir.
Tartýþma:Bu yazýda, asý ile intihar giriþiminde bulunun bir olguda olasý serebral hipoksi ve ensefalopatinin
ciddi biliþsel bozukluklara ve psikiyatrik belirtilere yol açtýðý gösterilmiþtir. Asý ile intihar giriþiminin en
ölümcül yöntem olmasýnýn yanýnda, tamamlanmamýþ durumlarda aðýr morbiditelere yol açtýðýný
göstermesi bakýmýndan bu olgu bildirimi önemlidir.
KAYNAKLAR
1. Özgüven HD. Ýntihar davranýþý riskinin deðerlendirmesi. Türkiye Klinikleri Psikiyatri Özel Dergisi 2008; 1 (3):
8-14.
2. Elfawal MA. Cultural influence on the incidance and choice of method of suicide Saudi Arabia. American J
Forensic Pathology 1999; 2082:163-168.
3. Kaki A, Crosby Et, Lui AC. Airway and respiratory managment following nonlethal hanging. Can J Anaesth 1997;
44:445-450
PB 31
Ýnfertil Bireylerde Ruhsal Durum Deðerlendirmesi
Serap Yýldýrým,Olcay Çam,Gülçin Bardak,Arzu Gökçe,
Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu
Amaç:Araþtýrma, infertil bireylerin ruhsal durumlarýný deðerlendirmek amacýyla yapýlmýþtýr.
Yöntem:Tanýmlayýcý tipteki bu araþtýrma, Eylül 2008-Mart 2009 tarihleri arasýnda, Ege Üniversitesi
Týp Fakültesi Hastanesi Tüp Bebek Polikliniðinde gerekli izinler alýndýktan sonra, tedavi için baþvuran
584 infertil bireyle yapýlmýþtýr. Araþtýrmanýn örneklemini, araþtýrmanýn yapýldýðý tarihlerde, araþtýrmaya
katýlmayý kabul eden 332 infertil birey oluþturmuþtur. Araþtýrma verileri, Tanýtýcý Bilgi Formu ve Kýsa
Semptom Envanteri (KSE) ile toplanmýþtýr (1).
Bulgular:Ýnfertil bireylerin%50'sinin kadýn, %50'sinin erkek,%55'inin 31-40 yaþ grubunda, %30'unun
üniversite mezunu, %61'inin sosyo-ekonomik durumunu "orta" düzeyde algýladýðý, %98'inin sosyal
güvencesinin olduðu, %31'inin büyükþehirde yaþadýðý bulunmuþtur.KSE alt ölçek puan ortalamalarý
incelendiðinde; en yüksek alt ölçek puan ortalamalarýnýn sýrasýyla depresyon (2.00±0.69), hostilite
(1.96±0.65), paranoid düþünceler (1.91±0.70)ve kiþilerarasý duyarlýlýk (1.90±0.72) olduðu, rahatsýzlýk
ciddiyeti indeksi (RCI) puan ortalamasýnýn ise 1.84±0.52 olduðu saptanmýþtýr. Ýnfertil bireylerinRCI
puanlarýnýn daðýlýmýnda, cinsiyetlerine (p<0.01) ve yaþadýðý yerleþim yerine göre anlamlý bir farklýlýk
görülmesine karþýn (p<0.01), yaþ, eðitim durumu, gelir durumu algýlarý ve sosyal güvence durumlarýna
göre anlamlý bir farklýlýk görülmediði saptanmýþtýr (p>0.05). Cinsiyetlere göre KSE alt ölçekleri
incelendiðinde, erkeklerin anksiyete ve paranoid düþünceler alt ölçek puan ortalamalarý kadýnlardan
anlamlý olarak daha yüksek bulunurken, kadýnlarýn obsesif-kompulsif bozukluk alt ölçek puan ortalamasý
erkeklerden anlamlý olarak daha yüksek bulunmuþtur (p<0.05),
Sonuç:Araþtýrmada, erkeklerin rahatsýzlýk ciddiyeti indeksi ile anksiyete ve paranoid düþüncelerinin
daha yüksek olduðu, kadýnlarda ise obsesif-kompulsif bozukluðun daha yüksek olduðu sonucuna
varýlmýþtýr.Ýnfertilite cinsiyetler üzerinde farklý zamanlarda,farklý psikolojik süreçleri tetikleyip farklý
psikiyatrikbelirtilere yol açabilen bir sorundur. Bu nedenle, infertil bireylerde taný ve tedavi sürecinin
henüz baþýnda yapýlacak biyopsikososyal deðerlendirme sonraki dönemde psikiyatrik belirtileri önleme
ve uyuma yönelik baþa çýkma düzeneklerini devreye sokmada önemlidir (2).
Kaynaklar
1.Savaþýr I, Þahin NH. Biliþsel-Davranýþçý Terapilerde Deðerlendirme:Sýk Kullanýlan Ölçekler.Türk Psikologlar
Derneði Yayýnlarý No: 9, Özyurt Matbaacýlýk, 1997;115-124.
2. Özçelik B, Karamustafalýoðlu O, Özçelik A. Ýnfertilitenin psikolojik ve psikiyatrik yönü. Anadolu Psikiyatri Dergisi
2007;8:140-148.
PB 32
Aile Ýçi ve Kadavradan Nakil Olmuþ Organ Nakli Hastalarýnýn Psikolojik Deðerlendirilmesi
Zeren Okçuoðlu
Ýstanbul Üniversitesi
Bilimsel literatür incelendiðinde organ nakli ve ruhsallýk üzerine yapýlmýþ birçok çalýþmanýn, organ
naklinin hastalarýn psikolojik durumu ve yaþam kaliteleri üzerinde olumlu etkisi olduðunu gösterdiði
görülmüþtür (1). Ancak, bazý nakilli hastalarda yeni duruma uyum saðlama güçlüðü, kaygý bozukluklarý
ve depresyon da gözükebilmektedir (2).
Amaç:Bu çalýþmada, aile içi canlý vericiden böbrek nakli olmuþ hastalarla kadavradan böbrek nakli
olmuþ hastalarýn nakil sonrasý psikolojik durumlarýnýn karþýlaþtýrýlmasý hedeflenmiþtir. Araþtýrýlmasý
hedeflenmiþ baþlýca konular: organ naklinin bu hastalarýn düþlemsel dünyalarýný ve ruhsal iþleyiþlerini
nasýl etkilediði, hastalarýn depresyon ve anksiyete düzeyleri, operasyon sonrasý yaþam kaliteleri ve
kiþilik dinamikleridir.
Yöntem:Çalýþmaya böbrek nakli olmuþ 40 hasta katýlmýþtýr. Katýlýmcýlara Beck Depresyon Envanteri,
Hastane Anksiyete Depresyon Ölçeði, SF-36 Yaþam Kalitesi Ölçeði, Rorschach Testi uygulanmýþ ve
yarý yapýlandýrýlmýþ bir görüþme yürütülmüþtür.
Bulgular:Aile içi canlý vericiden ve kadavradan nakilli olmanýn hastalarýn depresyon ve anksiyete
skorlarý üzerinde anlamlý bir farklýlýk yaratmadýðý görülmüþtür (p>.05). Yalnýzca SF-36 ölçeðinin fiziksel
fonksiyon alt testi açýsýndan iki grup arasýnda anlamlý bir farklýlýk bulunmuþtur (p= ,008 p<.05). Her
iki grup hastanýn söylemlerinde suçluluk ve borçlanmýþlýk hisleri, yeni organýn ruhsal ve bedensel
bütünleþtirilmesi, yaþam ve ölüm sorunsalý gibi temalarýn öne çýktýðý görülmektedir. Rorschach testi
sonuçlarýna göre her iki grupta da hastalar psikosomatik yapýlanmada görülmektedir.
Sonuç:Niceliksel yöntemler ruhsal morbidite açýsýndan anlamlý farklýlýklar ortaya koymasa da, her
iki grup hastanýn ortaya çýkan bilinçdýþý düþlemlerinde farklý iþleyiþler görülmüþtür. Bu çalýþma, her
iki grup alýcý için de, bilinçdýþý iþleyiþin, organ naklinin önemli bir boyutu olduðunu ve bu hastalarýn
nakil sonrasý ruhsal deðerlendirilmesinde görüþme gibi niteliksel yöntemlerden faydalanýlmasýnýn
önemini ortaya koymaktadýr.
Kaynaklar:
1-Saðduyu, A, Þentürk, V, Sezer, S, Emiroðlu, R, ÖZEL, S. Hemodiyalize Giren ve Böbrek Nakli Yapýlan Hastalarda
Ruhsal Sorunlar, Yaþam Kalitesi ve Tedaviye Uyum. Türk Psikiyatri Dergisi 2006; 17/1: 22-31.
2-Muthny, F.A. Postoperative course of patients during hospitalization following renal transplantation. Psychotherapy
and Psychosomatics1984; 42: 133-142.
PB 33
Duygudurum Bozukluðu Ardýndan Geliþen Demans
Volkan Topçuoðlu1,Emel Kurt2
Marmara Üniversitesi1,Marmara Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalý2
Bu yazýda bipolar bozukluk olgusunda geliþen frontotemporal demans (FTD) ele alýnacak , bu birliktelik
literatür bilgisi eþliðinde deðerlendirilecektir.
Olgu:1950 doðumlu ,emekli, evli , bir çocuklu erkek hasta. Ýlk kez 1995'te , iþtahsýzlýk , göðüs aðrýsý,kalp
hastalýðý olduðundan endiþelenme,isteksizlik,durgunluk,hoþlandýðý etkinliklerden uzaklaþma
yakýnmalarýyla psikiyatriye baþvuruyor , major depresyon tanýsýyla antidepresan baþlanýyor.2005'e
kadar her yýl kýþ aylarýnda bu yakýnmalarý oluyor ve her yýl bahar aylarýnda sinirlilik,uyku ihtiyacýnda
azalma ,konuþma miktarýnda artýþ,aþýrý çalýþma, özgüven artýþý þeklinde hipomani olarak deðerlendirilen
dönemleri oluyor.2003'te ; olmayan birileriyle konuþma ,olmayan þeyleri yer gibi yapma þeklinde
halüsinasyonlarýyla ; anlama güçlüðü,para hesabý yaparken zorlanma yakýnmalarý oluyor.2005'ten
sonra taþkýnlýk ve çökkünlük epizodlarý gözlenmiyor.2006 ve 2007'deki kranial MR'larýnda kortikal
atrofi saptanýyor.2008'de mevcut yakýnmalarla nörolojiye baþvuruyor , nöropsikolojik testleri , kranial
PET/BT sonuçlarý deðerlendirilip , FTD tanýsý konuluyor.Tedavisi psikiyatri ve nöroloji kliniklerince
düzenleniyor.
Tartýþma:Demans ile bipolar bozukluðun iliþkisi farklý þekillerde olabilir.FTD;baþlangýç evresinde bellek
bozukluðunun deðil ,kiþilik ve davranýþ deðiþikliklerinin belirgin olduðu demans tipidir (1)Literatürde
az da olsa mani þeklinde kendini gösteren FTD olgularý bildirilmiþtir(2,3)Bunlarýn özelliði genellikle
geç baþlangýçlý olup sað hemisfer disfonksiyonu göstermeleridir (2).Bipolar bozuklukta önemli biliþsel
bozulmalar görülebilir.Bu durum demanslardan ayýrt edilmelidir.Bir çalýþmada her yeni hastalanma
dönemiyle , bipolar bozukluk hastalarýnda demans olasýlýðýnýn %6 artýþ gösterdiði bulunmuþtur ancak
halen yeterli araþtýrma yoktur (4).Bipolar bozukluðun etkin tedavisi , bu geri dönüþümsüz komplikasyonun
sýklýðýný azaltacaktýr .
Kaynaklar:
1.Gündoðar D, Arslan Z, Demirci S Bir olgu dolayýsýyla Fronto-Temporal Demansýn Psikiyatrik Ýzdüþümü Türkiye'de
Psikiyatri 2005;7(2):81-84
2.Lebert F, Lys H, Haëm E, Pasquier F. Dementia following bipolarDisorder Encephale. 2008 Dec 34(6):606-10
3. Woolley JD, Wilson MR, Hung E et al. Frontotemporal dementia and mania. The American Journal of Psychiatry.
2007Dec;164(12):1811-1816.
4. L V Kessing, P K Andersen Does the risk of developing dementia increase with the number of episodes in patients
with depressive disorder and in patients with bipolar disorder? J Neurol Neurosurg Psychiatry 2004
PB 34
Kafa Travmasý Sonrasý Paroksismal Bellek Bozukluðu
Selçuk Aslan1,Serap Erdoðan2,Çisem Utku3,Özgül Karaer3,Neþe Karabacak4
Gazi1, Gaziosmanpaþa Üniversitesi- Tokat2,
GÜTF3,GÜTF Nükleer Týp4
Bu bildiride kafa travmasý sonrasý uzak ve yakýn bellekte bozulma belirtileri yaþayan ve belirtilerin
periyodik olarak artýþ göstermesi nedeniyle dikkat çeken bir vaka tartýþýlacaktýr.
Vaka:52 yaþýnda erkek hasta. Ýki yýl önce trafik kazasý geçiren hasta sonrasýnda bellek bozukluðu
yaþamaya baþlamýþ. Eski bilgileri yer ve caddeleri iyi anýmsayamýyormuþ, kiþisel eþyalarýný belli
yerlere koyarak eþinin de yardýmýyla sorun yaþamadan bulabiliyormuþ. Otomobil kullanýrken gaz,
debriyaj ve vites ayarýný iyi beceriyor fakat yerlerini karýþtýrdýðý oluyormuþ. Ýþ ortaðýnýn desteðiyle
iþlerini sürdürebiliyormuþ. Cinsel istek ve yeme isteði kaybolmuþ, acýktýðýný hissetmiyormuþ. Ayda
bir kez Bunaltý hissi, derin nefes alma, terleme, göðüste sýkýþma þeklinde belirtiler yaþýyor ardýndan
yakýnlarýný tanýyamama þeklinde bellek bozukluðu baþlýyor, birkaç gün sonra belirtiler azalýyormuþ.
Bu dönemde kýsa süreli bellek bozukluðu daha da artýyor, yerleri ve kiþileri karýþtýrýyormuþ.
Hastaya Wisconsin Kart Eþleme, Rey Ýþitsel Sözel Öðrenme, Stroop, Ýþaretleme, Çizgi Yönünü
Belirleme ve Sayý Dizisi Öðrenme testleri uygulanmýþtýr.
Tüm test bulgularý birlikte deðerlendirildiðinde hastanýn kýsa süreli ve uzun süreli bellek iþlevleri,
öðrenme yeteneði, yürütücü iþlevleri bozuk olup, perseveratif tepki eðilimi gösterdiði, dikkatini
toplayabildiði fakat sürdürmekte güçlük çektiði düþünülmektedir.
Beyin PET sonucu 'solda daha belirgin olmak üzere bilateral medial temporal kortekste ve yine solda
daha belirgin olmak üzere bilateral talamusta rölatif hipometabolizma izlenmektedir' þeklinde
deðerlendirilmiþtir.
Tartýþma: Bahsedilen hastada geriye dönük ve ileriye dönük bellek bozukluðunun birlikte görüldüðü
düþünülmektedir. Literatürde de genellikle ortak yapýlarýn etkilenmesi sonucu her iki bellekteki
bozukluðun birlikte seyretiði belirtilmektedir (1). Medial temporal lob; hipokampus, amigdala, peririnal,
entorhinal ve parahipokampal kortekslerden oluþmaktadýr ve bellek iþlevlerinde anahtar role sahiptir
(1,2). Hastada bu bölgelerde belirlenen hipometabolizma, bellek bozukluðunun organik etyolojisini
açýklar niteliktedir. Bellek bozukluðunun ve belirtilde izlenen periyodik kötüleþmenin olasý mekanizmalarý
tartýþýlacaktýr.
Kaynaklar:
1.Aggleton JP. Understanding anterograde amnesia: Disconnections and hidden lesions. Q J Exp Psychol (Colchester)
2008;61(10):1441-71
2.Ciplotti L, Bird CM. Amnesia and the hippocampus. Curr Opin Neurol 2006;19(6):593-8.
PB 35
Ani Baþlayan Psikoz ve Demans Belirtileriyle Seyreden Bir Nörosifiliz Olgusu
Mehmet Mert Koryürek1,Þahinde Özlem Erden Aki1,Baþaran Demir1
Ahmet Kasým Kýlýç2,Esen Saka Topçuoðlu2
Hacettepe Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalý1,Hacettepe Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalý2
Amaç: Nörosifiliz antibiyotiklerin yaygýn kullanýmý ile sýklýðý azalmakla birlikte halen rastlanabilen bir
tablodur ve son yýllarda HIV olgularýnýn artýþý ile birlikte görülme sýklýðý da artmaktadýr. Bu olgu
sunumunda ani baþlayan demans ve psikotik bulgularla baþvuran ve nörosifiliz tanýsý konulan bir
hastadan hareketle, psikiyatriye baþvuran hastalarda ayýrýcý tanýnýn önemine dikkat çekilmesi
amaçlanmýþtýr.
Bulgular: 58 yaþýnda, üniversite mezunu erkek hasta , Nisan 2010 tarihinde polikliniðimize ailesi
tarafýndan "sesler duyma, hayaller görme, anlamsýz konuþma, uygunsuz davranýþlar, sendeleyerek
yürüme, kendini ve baþkalarýný öldürme düþünceleri" yakýnmalarýyla getirildi.
Aileden alýnan öyküden bu yakýnmalarýn 4 ay önce baþladýðý, iþitme ve görme varsanýlarý, büyüklük
ve kötülük görme sanrýlarýnýn olduðu, bu sanrýlar nedeniyle kendisini ve ailedeki diðer bireyleri öldürme
düþüncelerini ilettiði, dezorganize davranýþlar gösterdiði, zaman ve yer yöneliminde bozulmalar olduðu
öðrenildi.
Özgeçmiþinde þüpheli cinsel iliþki öyküsü, genital ve ekstragenital cilt lezyonlarý tarif edilmedi. Genç
yaþtan beri sinirli, içe kapanýk ve þüpheci olduðu, 3 yýl önce çalýþmayý býraktýktan sonra bu yakýnmalarýnýn
arttýðý, unutkanlýk yakýnmasýnýn baþladýðý öðrenildi.
Fizik muayenesinde herhangi bir cilt lezyonu saptanmadý. Nörolojik muayenesinde hafif ataksi,
romberg belirtisi ve sol elde yakalama refleksi saptandý.
Ruhsal durum muayenesinde iþbirliðinin kýsýtlý, yer ve zaman yöneliminin bozuk olduðu, konuþma
sýrasýnda çaðrýþýmlarýnýn daðýldýðý, iþitme ve görme varsanýlarýnýn, büyüklük ve kötülük görme
sanrýlarýnýn olduðu saptandý.
Beyin MR görüntülemesinde bilateral anterior temporal ve frontalde simetrik subkortikal subinsüler
bölgeyi de içine alan yaygýn lezyonlar dikkati çekiyordu. BOS ve serum VDRL-RPR ve TPHA düzeyleri
yüksek olarak saptandý. Nörosifiliz tanýsý ile intravenöz yüksek doz penisilin tedavisi baþlandý.
Tartýþma:Psikiyatri kliniklerine atipik psikotik yakýnmalar ve hýzlý ilerleyen demans belirtileri ile baþvuran
bireylerde, son yýllarda artýþ gösterdiði göz önüne alýnarak, nörosifiliz tanýsý akla getirilmeli ve
araþtýrýlmalýdýr.
Kaynaklar
1. Mitsonis CH ve ark. Incidence and clinical presentation of neurosyphilis: a retrospective study of 81 cases. Int
J Neurosci. 2008 ;118(9):1251-7
PB 36
Oksitosinin Bazolateral Amigdalaki Etkilerinin Elektrofizyolojik Olarak Deðerlendirilmesi
Oytun Erbaþ,Saylav Bora,Serdar Demirgören,Gonul Peker
Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Fizyoloji AD
Amaç:Oksitosinin davranýþ çalýþmalarýnda anksiolitik etkileri olduðu bilinmektedir(3).Ýnsanda yapýlan
fonksiyonel MRI çalýþmalarýnda oksitosinin anksiyete ile oluþturulmuþ amigdalar aktiviteyi baskýladýðý
gösterilmiþtir. Bu çalýþmada bazolateral amigdaladaki spontan EEG üzerine oksitosinin etkileri
deðerlendirilmiþtir.
Gereç Yöntem: Çalýþmada Sprague Dawley(n=7) eriþkin erkek sýçanlar kullanýlmýþtýr.Sýçan anestezisinde
ketamin(40 mg/kg) ve Ksilazin(4 mg/kg) kullanýlmýþtýr.Anestezi altýnda drill yardýmý ile kraniuma
pencere açýlarak sterotaksik yöntemle bregma referans alýnarak bazolateral amigdalaya (koordinatlar
AP: -2.8 mm, L:+4.8 mm, V -8.5 mm(Paxinos)yalýtýlmýþ bipolar EEG elektrodu yerleþtirilmiþtir.
Elektrodlar akrilik kullanýlarak kraniuma sabitlenmiþtir.Ardýndan profilaktik penisilin enjeksyonu
yapýlmýþtýr.Elektrodlarýn yerleþtirilmesinden 3 gün sonra sýçanlar kendi kafesleri içerisinde uyanýk
dururumda spontan amigdala EEG kayýtlarý(10 ar dakika) alýnmýþtýr.Biopac MP30 sistemiyle alýnan
kayýtlar FFT(Fast Fourier Transform) ve PSA(Power Spectral Analyse) yöntemleriyle deðerlendirilmiþtir.14Hz Delta,4-8Hz Teta,8-12Hz Alfa,12-20Hz Beta olarak kabul edilip EEG deki dalgalarýn yüzde
baskýnlýklarý deðerlendirilmiþtir.1.günde Sýçanlara(n=7) oksitosin hacminde % 0.9 NaCl (Ýzotonik) IP
uygulanýp, kendi kafeslerinde 10 ar dakika EEG kayýtlarý alýnmýþtýr.Tekrar ayný yöntemlerle(FFT,PSA)EEG
dalgalarýnýn yüzde baskýnlýklarý deðerlendirilmiþtir 2. günde ayný sýçanlara( n=7)oksitosin 10 ÝU/Kg
dozunda (Synpitan amp 5 ÝU) intraperitoneal(IP) uygulanýp,uygulamadan 5 dakika sonra kendi
kafeslerinde 10 ar dakika EEG kayýtlarý alýnmýþtýr.Tekrar ayný yöntemlerle(FFT,PSA) EEG dalgalarýnýn
yüzde baskýnlýklarý deðerlendirilmiþtir.
Bulgular ve Yorum: Bazolateral amigdaladan yapýlan EEG kayýtlarýnda spontan kayýt yapýlmýþtýr.
Sonrasýnda izotonik ve bir gün ardýndan oksitosin verildikten sonra tekrar EEG kaydý alýnýp
yorumlanmýþtýr. Elde edilen verilere göre amigdala spontan aktivitesinde yüzde olarak baskýn frekans
1-4Hz(Delta) bulunmuþtur. Ýzotonik enjeksiyonunun oluþturduðu anksiyete ve stress amigdalada
frekansýnda 1-4Hz de baskýlanma ve 4-8Hz de artmaya sebep olmuþtur. Oksitosin enjeksiyonu,
amigdaladaki 1-4Hz frekansýnda izotonik enjeksiyonunu göre anlamlý artma(p<0,05),4-8Hz frekansýnda
anlamlý(p<0,05)azalma oluþturmuþtur.Bu bulgular oksitosinin amigdalada enjeksiyon anksiyetesi ile
oluþan aktivite artmasýný azalttýðýný göstermektedir.(1-2)
Sonuç:Oksitosinin davranýþ ve fonksiyonel MRI çalýþmalarýnda gösterilen anksiyolitik etkisini
elektrofizyolojik olarak doðrulamýþtýr
Kaynaklar
1)J Neurosci.2010Apr7;30(14):4999-5007.Oxytocin enhances amygdala-dependent, socially reinforced learning
and emotional empathy in humans
2 ) C N S S p e c t r. 2 0 0 9 N o v ; 1 4 ( 11 ) : 6 0 2 - 6 . O x y t o c i n a n d v a s o p r e s s i n : s o c i a l n e u r o p e p t i d e s .
3)HealthNews.2006Mar;12(3):10-1.Oxytocin could be new social-phobic treatment
PB 37
Sýçanlarda Tipik ve Atipik Antipsikotiklerin Bazalateral Amigdala Üzerindeki
Etkilerinin Derin Beyin Kaydý EEG Yöntemiyle Karþýlaþtýrýlmasý
(Tipik ve Atipik Antipsikotik Ayrýmýnda Yeni Bir Yöntem)
Oytun Erbaþ1,Saylav Bora2,Özlem Çubuk2,Nedret E. Turan3
Ege Universitesi Týp Fakultesi Fizyoloji AD.1,
Ýzmir Atatürk Eðitim Psikiyatri Kliniði2,Ankara Atatürk Eðitim Psikiyatri Kliniði3
Amaç:Tipik ve atipik antipsikotik ayrýmýnda klinik olarak atipik antipiskotiklerin daha az ekstrapiramidal
yan etki yaptýðý ve negatif semptomlu psikozlarýn tedavisinde daha etkin olduðu
bilinmektedir.Antipsikotiklerin klasifikasyonunda net bir yöntem bulunmamaktadýr.Bu çalýþmada atipik
antipsikotiklerin tedavi sýrasýnda normal duygulanýmý daha az bozduðu gözleminden(1)yola çýkarak,derin
beyin kaydý EEGsi ile tipik ve atipik antipsikotiklerin bazolateral amigdaladaki(3)spontan in vivo
elektriksel ritme etkilerini karþýlaþtýrdýk.
Gereç Yöntem:Çalýþmada Sprague Dawley(n=9)eriþkin erkek sýçanlar kullanýlmýþtýr.Sýçan anestezisi
ketamin(40 mg/kg)-Ksilazin(4 mg/kg)kullanýlarak IP (Ýntraperitoneal)yol ile yapýlmýþtýr.Anestezi altýnda
drill yardýmý ile kraniuma pencere açýlarak sterotaksik yöntemle bregma referans alýnarak bazolateral
amigdalaya(koordinatlar AP:-2.8 mm,L:+4.8 mm, V -8.5 mm(Paxinos)dýþ kýsýmlarý yalýtýlmýþ bipolar
EEG elektrodu yerleþtirilmiþtir.Elektrodlar akrilik kullanýlarak kraniuma sabitlenmiþtir.Elektrodlarýn
yerleþtirilmesinden 3 gün sonra sýçanlar kendi kafesleri içerisinde uyanýk dururumda saline verilerek
spontan amigdala EEG kayýtlarý alýnmýþtýr.Ardýndan sýçanlara 7 gün ara ile Olanzapine(Zyprexa)
1mg/kg,Haloperidol(Norodol)1 mg/kg,5mg/kg dozunda Klorpromazine(Largactil),1mg/kg dozunda
Ziprosidon(Zeldox) uygulanmýþtýr. Kayýtlar Biopac MP30 sistemiyle alýnýp,FFT(Fast Fourier Transform)
ve PSA(Power Spectral Analyse)yöntemleriyle deðerlendirilmiþtir.1-4Hz Delta,4-8Hz Teta,8-12Hz
Alfa,12-20Hz Beta olarak kabul edilip EEGdeki dalgalarýn yüzde baskýnlýklarý deðerlendirilmiþtir.(2)
Bulgular ve Yorum:Elde edilen verilere göre amigdala spontan aktivitesinde yüzde olarak baskýn
frekans 1-4Hz(Delta) bulunmuþtur.Tipik ve atipik antipsikotik verilen sýçanlarýn EEG kayýtlarý,saline
uygulanan(kontrol grubu)sýçanlarýn EEG kayýtlarý ile karþýlaþtýrýldýðýnda,1-4Hz bandýnda
anlamlý(p<0.005)baskýlanma,4-8Hz ve 8-12 Hz bandýnda anlamlý(p<0.005)artma oluþturduðu
görülmüþtür. Atipik antipsikotik verilen sýçanlarýn EEG kayýtlarý,tipik antipsikotik uygulanan sýçanlarýn
kayýtlarý ile karþýlaþtýrýldýðýnda 1-4Hz bandýnda anlamlý artma(p<0.05),4-8 ve 8-12Hz bandýnda
anlamlý(p<0.05)azalma oluþturup,saline verilen grubun deðerlerine yaklaþtýrmýþtýr.
Sonuç:Bulgular atipik antipsikotiklerin,tipik antipsikotiklere göre bazolateral amigdaladaki spontan
elektriksel aktiviteyi daha az deðiþtirdiðini göstermekte olup,derin beyin kaydý EEGsinin antipsikotiklerin
gruplandýrýlmasýnda yeni bir yöntem olabileceðini göstermektedir.
Kaynaklar
1) Hum Psychopharmacol2003:Dec18(8):641-6.EEG abnormalities associated with antipsychotics:acomparisonof
quetiapine,olanzapine,haloperidoland healthy subjects
2)Neuroimage 2010May15;51(1):173-82.Epub2010Feb10.Antipsychotics reverse abnormal EEG complexity in
drug-naive schizophrenia:amultiscale entropy analysis.
3)J Neurosci.2010 Apr7;30(14):4999-5007Oxytocin enhances amygdala-dependent,socially reinforced learning
and emotional empathy in humans
PB 38
"Gözlerden Zihin Okuma Testi"nin Türkçe Geçerlilik ve Güvenirliði
Ejder Akgün Yýldýrým1,Muzaffer Kaþar1,Mehmet Güdük1,Elif Ateþ Budak1,Ýlker Küçükparlak1,
Erdem Onur Özalmete2
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi1,Silvan Devlet Hastanesi2
Zihin Kuramý baþkalarýnýn zihinsel durumlarýný ve emosyonlarýný anlayabilme, kendisi veya baþkalarý
hakkýnda zihinsel temsiller oluþturabilme yetisi olarak tanýmlanýr (Brüne ve Brüne-Cohrs 2006).
"Gözlerden Zihin Okuma Testi" (The Reading Mind in the Eyes Test) (Baron-Cohen ve ark. 2001)
zihin kuramý ve emosyon tanýma yetilerini deðerlendirmede en sýk kullanýlan testlerden biridir. Bu
çalýþmada "Gözlerden Zihin Okuma Testi"nin Türkçe geçerlilik ve güvenirliðini incelemeyi amaçladýk.
Özgün test, kiþilerin sadece göz çevresini gösteren 36 ayrý resimden oluþur. Denekten gördüðü
resimdeki kiþinin zihinsel durumunu en iyi tanýmlayan seçeneði iþaretlemesi istenir. Çalýþmamýzda,
özgün makalenin yazarlarýna danýþýlarak 8'er kiþilik 3 ayrý grupta pilot çalýþma yapýldý ve her aþamasýnda
çeviri deðerlendirildi; pilot çalýþma sonunda tutarlý biçimde yanlýþ yanýt verilen 2 madde (25 ve 35)
dýþarýda býrakýldý. 34 soruluk Türkçe versiyon 117 saðlýklý gönüllüye uygulandý, iki hafta sonra
gönüllülerin 70'ine tekrar test uygulandý. Doðru yanýt ortalama deðerleri ilk uygulama için 24,46
(SS=3,44), ikinci uygulama için 24,13 (SS=4,36) olarak saptandý. Ýlk ve ikinci uygulamanýn ortalama
deðerleri arasýnda anlamlý fark saptanmadý (p=0,815). Güvenirlik analizinde Bland-Altman yöntemi
kullanýldý.Güvenirlik katsayýsý yetersiz bulunan 19. ve 21. maddeler dýþarýda býrakýldýðýnda doðru
yanýt ortalamalarý sýrayla 23,64 (SS=3,38) ve 23,40 (SS=4,32) bulundu. Sonuç olarak, Gözlerden
Zihin Okuma Testi'nin Türkçe versiyonu geçerli ve güvenilir bulunmuþtur. Emosyonlarýn ifadesiyle
ilgili dile iliþkin farklar ve kültürel öðeler incelenmelidir. Testin özgül klinik gruplarda kullanýmý
psikopatolojik durumlardaki sosyal biliþsel ve emosyonel süreçlere dair yeni yaklaþýmlar saðlayabilir.
Kaynaklar:
1. Baron-Cohen, S., Wheelwright, S., Hill, J., & Raste, Y. (2001). Reading the Mind in the Eyes" Test revised version:
a study with normal adults, and adults with Asperger's syndrome or high functioning autism. The Journal of Child
Psychology and Psychiatry, 42(2), 241-251.
2. Brüne, M., & Brüne-Cohrs, U. (2006). Theory of mind-evolution, ontogeny, brain mechanisms and psychopathology
¨. Neuroscience Biobehavioral Reviews, 30, 437-455.
PB 39
Mutizm ve Davranýþ Deðiþikliði Ýle Kendini Göstern Bir PKAN Olgusu
Ayþegül Sakarya1,Bedriye Öncü2,Bülent Elibol3
Ankara Üniversitesi1,Ankara Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD2,
Hacettepe Üniversitesi Týp Fakültesi Nöroloji AD3
Giriþ:"Pantothenate kinase-associated neurodegeneration" (PKAN )bazal ganglionlarda demir birikimiyle
giden konuþma bozukluklarý, rijidite ve psikiyatrik bulgularla giden nörodejeneratif bir hastalýktýr (1,2).
Geç baþlangýçlý hastalarda dürtüsellik ,öfke patlamalarý, hiperaktivite, kiþilik deðiþikliði, depresyon,
emosyonel labilite, motor ve sözel tikler þeklinde psikiyatrik belirtilerle kendini gösterebilmektedir (1,
3).
Bu bildiride yakýnmalarý mutizm ve davranýþ deðiþiklikleri ile baþlayýp izlemde tardif retrokollis, yutma
güçlüðü, ince motor hareketlerde bozulma gösteren bir PKAN olgusu ele alýnmýþtýr.
Olgu sunumu:18 yaþýnda erkek, lise 1 terk
Lise 1. sýnýfa dek yakýnmasý olmayan hasta, baþvurudan 4 ay önce baþlayan konuþmama, iþaretlerle
anlaþma, evden çýkmak istememe yakýnmalarý nedeniyle getirildi.
Özbakýmý azalmýþ, sözel iletiþim kurulamayan, uygunsuz bir gülümsemeyle sorulara yanýt vermeyen
hastada selektif mutizm /prepsikoz/ psikotik depresyon ön tanýlarýyla farklý merkezlerde ve farklý
dozlarda olanzapin, fluoksetin, aripiprazol ve venlafaksin kullanýlmýþ, biperidenle düzelmeyen EPS
(ekstrapiramidal sistem yan etkileri) nedeniyle antipsikotik tedavi kesilmiþtir. Buna raðmen EPS
belirtilerinde hiçbir düzelme olmayan hastada postüral instabilite, rijidite, istemsiz boyun hareketleri,
yutma güçlüðü sürmüþtür.
Kranial MRG'de özgül olan kaplan gözü görüntüsü izlenmiþ ve klinik, öykü, MRG ile taný PKAN olarak
deðerlendirilmiþtir.
Botox enjeksiyonu, Tetrabenazin ve Biperiden'le tedavisine devam edilmektedir
Tartýþma:Psikiyatrik belirtilere tedaviyle çok kýsýtlý yanýt alýnan bu hastada ciddi, tedaviye yanýtsýz
distoni nedeniyle bazal ganglionlarý ilgilendiren ek patoloji düþünülmüþtür.
Ýlk baþvurunun psikiyatriye yapýldýðý atipik prezentasyon ve gidiþ gözlenen hastalarda nörodejeneratif
h a s t a l ý k l a r ý a n ý m s a m a g e r e k l i l i ð i a ç ý s ý n d a n b i l d i r i l m e y e d e ð e r b u l u n m u þ t u r.
Kaynaklar:
1. Gregory A, Hayflick SJ.? Pagon RA, Bird TC, Dolan CR, Stephens K, editors. Pantothenate Kinase-Associated
Neurodegeneration. GeneReviews. Seattle (WA): University of Washington, Seattle; 1993-2002 Aug 13.
2. A Gregory, B J Polster, and S J Hayflick 2009 Clinical and genetic delineation of neurodegeneration with brain
i r o n a c c u m u l a t i o n J M e d G e n e t F e b r u a r y ; 4 6 ( 2 ) : 7 3 - 8 0 . d o i : 1 0 . 11 3 6 / j m g . 2 0 0 8 . 0 6 1 9 2 9
3. Thomas M, Hayflick SJ, Jankovic J.Clinical heterogeneity of neurodegeneration with brain iron accumulation
(Hallervorden-Spatz syndrome) and pantothenate kinase-associated neurodegeneration J.Mov Disord. 2004
Jan;19(1):36-42. .
PB 40
Tourette Sendromu (TS) Ve Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) Eþ Tanýlý
Bir Hastada Yürütücü Ýþlevler: Bir Olgu Sunumu
Mustafa Güleç1,Ýsmet Kýrpýnar1,Nazan Aydýn1,Erdem Deveci2
Atatürk Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý1,Erzurum Bölge Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi2
Amaç:TS-OKB eþ tanýlý bir hastada yürütücü iþlevlerin deðerlendirilmesi neticesinde elde edilmesi
muhtemel anormal bulgulardan faydalanýlarak sendromun beynin hangi bölgeleriyle iliþkili olabileceði
hakkýnda fikir edinmek amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Bulgular tartýþýlacaktýr.
Bulgular:
Olgu:42 yaþýnda, evli, 3 çocuk babasý, ilköðretim mezunu, iþsiz olgunun psikiyatrik muayenesindeki
bulgular istemsiz-istemli dikkatte azalma, dikkati yoðunlaþtýrma-sürdürme güçlüðü, bunaltýlý duygulaným,
çökkün duygudurum, ileri derecede çevresel konuþma, þüphe-kirlenme obsesyonlarý, kontrol-temizlik
kompulsiyonlarý, karmaþýk hareketsel (üzerindeki elbiseleri düzeltme) ve basit (boðazýný ýsrarla
temizleme)-karmaþýk (koprolali) sese dayalý tiklerdi. Alýnan öykü ve yapýlan ruhsal deðerlendirme
neticesinde hastada, DSM-IV-TR taný ölçütleri uyarýnca TS-OKB eþ tanýsý düþünüldü.
TS hem hareketsel hem de sese dayalý tiklerin varlýðýyla tanýmlanan nöropsikiyatrik bir bozukluktur.
Doðrudan ve dolaylý kanýtlar TS ve eþlik eden nöropsikiyatrik sorunlarýn ortaya çýkýþýnda kortikostriato-talamo-kortikal yollarýn iþe karýþtýðýný göstermiþtir. Çoðu araþtýrmacý da striatum (kaudat nükleus
ve putamen) üzerine odaklanmýþtýr. Ancak yine de kortikal bir iþlev bozukluðu bulunduðunu destekleyen
kanýtlar artmakta, prefrontal korteks üzerinde durulmaktadýr (1).
Hastanýn yürütücü iþlevlerine prefrontal iþlevlerin deðerlendirilmesinde kullanýlan en ayýrt edici
testlerden Wisconsin Kart Eþleme Testi (WKET) aracýlýðýyla bakýldý (2, 3). Perseveratif yanýtlar
prefrontal-striato-talamo-kortikal döngü, non-perseveratif olanlar ise kaudat nükleus iþleviyle ilgilidir.
WKET sonucunda hastanýn yalnýzca bir kategoriyi toplam 31 denemeyle tamamlayabildiði, öðrenmeyi
öðrenme puanýnýn hesaplanamayacak kadar düþük olduðu, perseveratif yanýtlarý sürekli olarak
tekrarladýðý, testi önemsemesine karþýn oldukça yüksek sayýda non-perseveratif yanýta sahip olduðu
gözlendi.
Sonuç:Elde edilen bulgular TS'nin nörobiyolojisiyle ilgili çalýþmalarýn sonuçlarýyla örtüþmüþ olmakla
birlikte daha kesin yargýlara varabilmek için geniþ olgu serilerine ihtiyaç vardýr.
Kaynaklar
1. Singer HS (2005) Tourette's syndrome: from behaviour to biology. Lancet Neurol, 4: 149-159.
2. Spreen O, Strauss E (1998) A compendium of neuropsychological tests: administration, norms, and commentary.
Second edition. Oxford University Press, New York.
3. Nyhus E, Barceló F (2009) The Wisconsin Card Sorting Test and the cognitive assessment of prefrontal executive
functions: a critical update. Brain Cogn, 71 (Suppl 3): 437-451.
PB 41
Yaygýn Anksiyete Bozukluðunda Monodrama Uygulamasý : Bir Olgu Sunumu
Simge Kýrcan,DevranTan
Maltepe Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý
Giriþ:Yaygýn anksiyete bozuklugu (YAB), süregiden kaygý ve/veya anksiyete ile karakterizedir. Çarpýntý
ya da kalp hýzýnda artma, terleme, titreme ya da seðirmeler, aðýz kuruluðu, nefes almada güçlük,
boðulma hissi, göðüs aðrýsý ya da rahatsýzlýk, bulantý ya da epigastrik rahatsýzlýk gibi otonomik
uyarýlma belirtileri, kas gerginliði, uyku bozuklugu ve çabuk yorulma bulunabilir. YAB'nda yaþanan
kaygýyý patolojik kýlan; kaygýnýn içeriðinden ziyade, aþýrý ve kontrol edilemez olarak algýlanmasýdýr
(1). Moreno, psikodramanýn bireysel zeminde de yapýlabileceðinden bahseder (2), ancak psikodrama
bir grup terapisi yöntemidir, bireysel psikodrama uygulamasý monodrama olarak tanýmlanmaktadýr.
Olgu:Olgumuz, 31 yaþýnda kadýn hasta, evli, öðretmen olarak çalýþýyor. Son 1 yýldýr giderek artan
endiþe hali, midesinde kelebekler uçuþmasý, yorgunluk hissi, uyku düzensizliði, son 2 aydýr aðlama,
baðýrsaklarýnýn bozulmasý korkusu, sosyal ortamlara kusma endiþeleri yüzünden girememe, toplu
taþýma araçlarýnda bunalma, uykusuzluk, hayattan zevk almama problemleri mevcutmuþ. Hamilton
Depresyon Ölçeði puaný 22, Hamilton Anksiyete Ölçeði puaný 42 olan hastaya YAB zeminde panik
bozukluðu ve depresyon tanýlarý ile ilaç tedavisi baþlanmýþ ve bireysel psikodrama için yönlendirilmiþtir.
10 yýl önce anne ve babasýnýn kaybýndan sonra kardeþine bakmaya baþlamýþ. Spontan durumlarda
semptomlarda artýþ belirtiyordu. Kabul görme, eleþtiri almaya ve hata yapmaya tahammülsüzlük,
kontrollü olma gibi kiþilik özelliklerinden bahsediyordu.
Tartýþma:Psikodramanýn temel öðelerinin bir kýsmý, aþamalarý, temel teknikleri, ve yardýmcý teknikleri
monodramada da kullanýlmaktadýr (3). Danýþanýn görüþmelerinde yaþadýðý fiziksel semptomlarla ve
ailesi ile ilgili duygularý konusunda uygulamalar (eþleme, boþ iskemle, somutlaþtýrma, yandan konuþma
gibi) yapýlmýþtýr. Yapýlan 23 görüþme sonucunda danýþanýn fiziksel semptomlarýnda azalma, repertuarýna
yeni davranýþlar eklediði görülmüþtür. Ancak danýþanýn ilaç kullanýmý ve psikoterapi süreci devam
etmektedir.
Kaynaklar
1.Barlow DH, Wincze J (1998) DSM-IV and beyond: what is generalized anxiety disorder. Acta Psychiatr Scand,
98 (Suppl 393): 23-29.
2.Altýnay, D (2007) Psikodrama grup psikoterapisi el kitabý. Ankara: Nobel Yayýn Daðýtým.
3.Leutz, G. & Özbek, A. (2003) Psikodrama: Grup Psikoterapisinde Sahnesel Etkileþim, Ankara: Abdülkadir Özbek
Psikodrama Enstitüsü Yayýnlarý.
PB 42
Bir Depresyon Hastasýnda Ketiyapýnýn Ýndüklediði Obsesif Kompulsif Semtomlar
Ayþe Nur Ýnci Kenar,Ali Korkmaz,Filiz Karadað
PAÜTF
Giriþ: Atipik antipsikotiklerin þizofreni tedavisinde kullanýmlarý sýrasýnda obsesif kompulsif semptomlarý
indükleyebileceði yada kötüleþtirebileceði bilinmektedir (1). Bu bildiride depresyon tedavisine düþük
doz ketiyapin eklenmesinden kýsa bir süre sonra obsesif kompulsif semptomlarýn gözlendiði bir olgu
sunulacaktýr.
Olgu:32 yaþýnda bayan hasta, Depresyon tanýsý ile venlafaksin 75 mg/gün, uykusuzluk yakýnmasý
için ketiyapin 50 mg/gün ilaç tedavisi baþlandý. Bir ay sonraki kontrolde depresif yakýnmalarý azalan
hasta; 2 haftadýr olan kirlilik obsesyonu, sürekli el yýkama, temizlik yapma, aþýrý yemek yapma þeklinde
kompulsiyonlar tarifledi. Hastada ve ailesinde OKB öyküsü mevcut deðildi. Ketiyapinin indükleyebileceði
düþünülerek ilaç kesildi. 2 hafta sonraki kontrolde obsesif kompulsif semptomlarýn tamamen gerilediði
gözlendi. 3 aylýk izlem sürecinde obsesif kompulsif semptomlarda yineleme olmadý. Takip ve tedavisi
sürmektedir.
Sonuç: Atipik antipsikotikler þizofren olmayan hastalarda da obsesif kompulsif semptomlarý indükleyebilir.
Ketiyapin ile ilgili olgu sunumlarýnda obsesif kompulsif semptomlarýn 300 ila 1000 mg/gün doz
aralýðýnda ortaya çýktýðý bildirilmektedir (2). Bizim olgumuzdaki gibi 50 mg gün gibi çok düþük dozla
iliþkili tek bir olgu bildirimi vardýr. Delüzyonel bozukluða OKB, trikotilomani, bipolar bozukluk II'nin
eþlik ettiði, eþ zamanlý ketiyapini metabolize eden CYP3A4 inhibitörü diltiazem kullanan bu olguda
ketiyapin obsesif kompulsif semptomlarý kötüleþtirmiþtir (3). Bizim olgumuz, obsesif kompulsif
semptomlarýn ortaya çýkmasýna neden olan literatürdeki en düþük doz ketiyapin kullanýmýdýr. Klinisyenler,
antipsikotiklerin nadir görülen yan etkileri açýsýndan dikkatli davranmalý, düþük dozlarda dahi bu yan
etkilerin ortaya çýkabileceðini göz ardý etmemelidir.
Kaynaklar:
1)
Lykouras L ve ark (2003) Obsessive-compulsive symptoms induced by atypical antipsychotics. A review of
the reported cases. Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry.; 27(3):333-46.
2)
Stamouli S ve ark (2006) Quetiapine-induced obsessive-compulsive symptoms: a series of five cases. J Clin
Psychopharmacol.; 26(4):396-400.
3)
Khullar A ve ark (2001) Quetiapine and obsessive-compulsive symptoms (OCS): case report and review of
atypical antipsychotic-induced OCS. J Psychiatry Neurosci.; 26(1):55-9.
PB 43
Obsesif Kompulsif Bozuklukta Stereotaktik Bilateral Anterior Kapsülotomi
Uygulamasý: Bir Olgu Sunumu
Seda Þahin,Raþit Tükel,Iþýn Baral Kulaksýzoðlu,Orhan Barlas
Ýstanbul Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý
Önceki tedavilerine yanýt vermeyen obsesif kompulsif bozukluk (OKB) hastalarýnda son aþama
tedaviler olarak cerrahi yöntemler uygulanabilmektedir. Bu olgu sunumunda 'Tedaviye yanýt alýnmamýþ
(treatment-refractory) OKB' olarak deðerlendirilerek Stereotaktik Bilateral Anterior Kapsülotomi (SBAK)
uygulanan bir hastanýn tedavi sürecine iliþkin bilgiler aktarýlmýþtýr.
38 yaþýndaki erkek hasta, 4 yýl önce eþinin ölümünün ardýndan baþlayan kirlenme obsesyonlarý ve
temizlenme kompulsiyonlarý nedeniyle polikliniðimize baþvurmuþtu. Klinik olarak 3 yýldýr OKB tanýsýný
karþýladýðý belirlenen hastanýn, obsesyon ve kompulsiyonlarý günde yaklaþýk 9-10 saatini alýyordu.
Hasta, eþlik eden major depresyonu ve iki kere ciddi intihar giriþimi sebebiyle 3 yýl içinde biri kliniðimizde
olmak üzere 3 kere hastaneye yatýrýlmýþtý.
Farklý dönemlerde seçici serotonin gerialým inhibitörleri ve klomipraminin yeterli doz ve süre
kullanýlmasýna, tedavi rehberleri doðrultusunda güçlendirme tedavilerinin uygulanmasýna karþýn,
hastanýn klinik tablosunda ve iþlevselliðinde bir düzelme görülmemiþtir. Hastanýn, cerrahi uygulama
öncesinde, sertralin 200 mg/gün, klonezepam 2 mg/gün ve lityum 900 mg/gün tedavisi altýndayken
yapýlan deðerlendirmesinde; Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Ölçeði (YBOKÖ) puaný 39, Hamilton
Anksiyete Derecelendirme Ölçeði (HADÖ) puaný 37, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeði
(HDDÖ) puaný 36 olarak saptanmýþtýr.
Üç psikiyatri, bir nöroloji ve bir nöroþirurji uzmanýndan oluþan bir heyetin deðerlendirmesi sonucunda,
tedaviye yanýt alýnmamýþ OKB tanýsý konulan ve beyin cerrahisi endikasyonu için oluþturulan ölçütleri
karþýladýðý belirlenen hastada, SBAK uygulanmasý planlandý. Cerrahi uygulama sýrasýnda stereotaktik
çerçeve, BT ve MR görüntüleri birleþtirilerek takýldý. Her iki yanda kapsüla interna ön bacaðýnda
seçilen dörder hedef noktanýn koordinatlarý belirlendi. Hedef noktalarýn, kapsülün en ventral kýsmýný
ve putamen- globus pallidum sýnýrýnýn hizasýný içermesine dikkat edildi ve elektrod yardýmýyla 8 hedef
noktanýn her birine ayrý ayrý 80 oC ýsýda radyofrekans termokoagulasyon uygulandý.
Hastanýn ameliyat sonrasý dönemdeki takiplerinde YBOKÖ puaný 1. yýlda 0; HADÖ puaný 1. yýlda
2: HDDÖ puaný 1. yýlda 3 olarak belirlendi. 18. aydaki kontrolünde yakýnmasýnýn olmadýðý, iþlevselliði
ve yaþam kalitesinin belirgin arttýðý gözlenen hastada, deðiþtirilmeden sürdürülen cerrahi uygulama
öncesindeki ilaç tedavisinin azaltýlarak kesilmesi planlandý.
PB 44
Kompulsif Ýstifleyici Bir Olgu
Sema Ýþitmez,Sermin Kesebir
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ ve amaç:Maddi deðeri olmadýðý ve/ya da yararlanýlmadýðý halde, pek çok þeyin satýn alýnmasý,
toplanmasý ve saklanýp birktirilmesi ''kompulsif istifleyicilik'' olarak tanýmlanýr. Diogene's Sendromu
ile iliþkilendirilse de ilk belirtiler yirmili yaþlardadýr. OKB'nin heterojen bir bozukluk olduðunu doðrulayan
çalýþmalarda istiflemenin, OKB'nin en güçlü biçimde ayýrt edilebilen bir belirti boyutu olduðu
görülmektedir. Baþka hiçbir OKB belirtisinin eþlik etmediði yalnýzca istifleme davranýþýnýn -ki o da
egosintoniktir- sergilendiði durumlara kompulsif istifleme sendromu adý önerilmiþtir.
Olgu:3 yaþýnda anne babanýn boþanmasýnýn ardýndan her iki ebeveynden yoksun kalan olgu, ilkokul
gibi erken bir dönemde yatýlý okul hayatýna baþlamýþtýr. 5 kadýnla 6 evlilik, hiç görmediði bir kýz çocuðu
bulunmaktadýr. 20'li yaþlarda baþlayan biriktirme davranýþý, 45 yaþýnda anormal denebilecek düzeye
ulaþmýþ, çevresinde rahatsýzlýk uyandýran ve iþlevselliðini bozan bir hal almýþtýr. 54 yaþýnda, emekli
biri iken, eþinin ýsrarýyla ilk doktor baþvurusu ve yatýþý gerçekleþmiþtir. Olgu piþmiþ ve piþmemiþ
yiyecek ve yiyecek kaplarýndan, cep telefonu, þarj aletleri, teyp ve müzikçalar gibi çeþitli elektronik
aletlere kadar pek çok þeyi, ihtiyaç duyacak hale geliriz ve özel zevkim diyerek biriktirmiþti. OKB
tanýsý ve Amisülpirid 400 mg/gün, Fluvoksamin 100 mg/gün þeklindeki tedavisiyle kýsmi remisyonda
taburcu olan olguda, istifleme odasýnýn boþaltýlma kararý üzerine geliþen depresif dönem, ayaktan,
sertralin 150 mg/gün ile saðaltýlmýþtýr.
Tartýþma:Bu kiþilerin tipik karakter özelliði çoðu insanýn iþe yaramaz bulduðu þeyleri gözden
çýkaramamasýdýr. istifleme davranýþý, 'özgül biliþsel ve emosyonel sorunlardan' kaynaklanmaktadýr.
Bunlar bilgi iþlem defisitleri, sahip olunanlarla ya da bunlara baðlanmayla ilgili inançlar ve bunlarýn
sonucunda geliþen emosyonel sýkýntý ve kaçýnma davranýþlarýdýr. Bazý yazarlar, bunlara hastalarýn
d i ð e r i n s a n l a r l a e m o s y o n e l b a ð l a r k u r m a d a k i s o r u n l a r ý n ý d a e k l e m e k t e d i r l e r.
PB 45
Obsesif - Kompulsif Belirti Þiddeti Ýle Farklý Görünüþ Kiplerine Ait Olan Reaksiyon
Orhan Murat Koçak,Hande Kýlýçaslan,Mustafa Daðlý
Kýrýkkale Üniversitesi Týp F. Psikiyatri AD
Amaç:Obsesif kompulsif bozuklukta (OKB) eylemin durdurulmasýyla ilgili problem hastalýðýn temel
özelliklerinden birisidir. Bu sorun eylemin durumuna dair zihinsel temsillerin (mental model)
oluþturulmasýyla iliþkili olabilir. Eylemin motor ve dilsel ifadeleri arasýnda ortaklaþan mekanizmalar
olduðuna dair bilgilerimiz (1), OKB'de eylem kontrolüyle ilgili problemin dilsel yansýmalarýnýn
olabileceðine iþaret etmektedir.
Eylemin durumunu (tamamlanmýþlýk, sürüyorluk vs.) tanýmlayan gramatik yapýya görünüþ kipi denir.
Çalýþmalar, eylemin tamamlanmýþlýðýnýn yada sürüyorluðunun farklý zihinsel temsillere sahip
olabileceðine, bellek performansý ve yanýt zamaný üzerine farklý etkiler oluþturabileceðine iþaret
etmektedir (2, 3). Bu durumda, obsesif kompulsif belirti þiddetiyle görünüþ kiplerine ait yanýt zamanlarýnýn
korelasyonlarýna bakmak, OKB'de eylemin durumuna dair temsillerin oluþturulmasýyla iliþkili olasý
bir sorunu tanýmlamak açýsýndan yol gösterici olabilir.
Yöntem:Otuzbeþ gönüllü birey, görünüþün yanýt zamaný üzerine etkisini ölçmek için geliþtirilmiþ
bilgisayar uygulamalý teste katýlmýþtýr. Test iki parçadan oluþmaktadýr. Birincisinde bireyler ikili görevler
yürütürken, görevlerin farklý noktalarýnda (baþlanmamýþken, sürdürülüyorken ve bitirilmiþken) görevler
kesintiye uðratýlýp, üç farklý görünüþ kipi (-dý, -ecek, -yor) ile kurulmuþ, durumu tanýmlayan cümlelere
doðru ya da yanlýþ þeklinde cevaplar vermeleri istenmiþtir. Ýkincisinde, ayný cümleler görevleri
yapmazken tekrar verilmiþlerdir. Bireyler Maudsley obsesif kompulsif belirti ölçeði doldurmuþlardýr.
Bulgular:Deneklerin tamamlanmýþlýk (-di) kipine verdiði yanýt zamaný daha kýsadýr. Moudsley puanlarý
ve her 3 görünüþ kipine ait yanýt zamanlarý arasýnda anlamlý negatif iliþkiler saptanmýþtýr.
Sonuç:Obsesif kompulsif belirtilerin þiddetiyle farklý görünüþ kipleriyle oluþturulmuþ cümlelere ait
yanýt zamanlarý arasýndaki anlamlý korelasyonlar; bunlarýn özellikle testin bellek parçasýnda gözleniyor
olmasý bir eylemin durumuyla ilgili temsilin oluþturulmasýnda özellikle araya kýsa bile olsa bir zaman
dilimi girmiþ ise güçlük çektiklerine iþaret etmektedir.
Kaynaklar
1Pulvermüller F. (2002). The Neuroscience of Language. Pp 50-73, Cambridge University Press, Cambridge,
United Kingdom.
2Yap FH, Chu PC, Yiu ES, Wong SF, Kwan SW, Matthews S, ve ark. (2009). Mem Cognit, 37, 587-95.
3Madden CJ, Zwaan RA. (2003). Mem Cognit, 31, 663-72.
PB 46
Obsesif Kompulsif Bozuklukta Basit Zihinsel Ýmgenin Biliþsel Kontrolü
Orhan Murat Koçak1,Ayþegül Yýlmaz Özpolat2,Cem Atbaþoðlu2,Metehan Çiçek2
Kýrýkkale Üniversitesi Týp F. Psikiyatri AD1,Ankara Üniversitesi Týp F. Psikiyatri AD2
Amaç:Obsesyonun ýsrarcý doðasý araþtýrmacýlarý obsesif kompulsif bozuklukta temel problemlerden
birinin bozulmuþ inhibitor kontrol olup olmadýðýný sýnamaya yönlendirmiþtir. Daha önceden bildirilen,
OKB'de posterior parietal lob iþlevlerine ait bozulma (1) ve yakýn zamanda yapýlmýþ bir çalýþmaya
(2) ait sað posterior parietal bölgenin basit bir imgenin biliþsel kontrolü sýrasýnda önemine iþaret eden
bulgu çerçevesinde OKB'de basir bir zihinsel imgenin kontrolü sýrasýndaki beyin aktivitesinin
normallerden farklýlýk gösterip göstermediðine odaklanýlmýþtýr.
Yöntem:Bu amaçla çalýþmaya katýlan bireylerin kendilerine sunulmuþ bir imgeyi baskýlarken, imgelerken
ya da manipüle ederken normallerden farklýlýk gösterip göstermediði deðerlendirilmiþtir.
Bulgular:OKB hastalarýnýn saðlýklý kontrollere göre inferior parietal lob (IPL), posterior singülat ve
superior frontal girusta daha düþük aktivite gösterdiðini ortaya konulmuþtur. ROI (region of interest)
analizine göre sürekli anksiyete imgeleme ve baskýlama görevleri sýrasýnda IPL aktivitesi ile negative
korelasyon göstermektedir.
Sonuç:Bu çalýþmanýn sonuçlarý daha önceki çalýþmalarýn sonuçlarý ile birlikte ele alýndýðýnda OKB'de
temel problemin sað frontoparietal aðda azalmýþ aktivite ile iliþkili olabileceði öne sürülebilir.
Kaynaklar;
1.
Page, L. A, Rubia, K., Deeley, Q., Daly, E., Toal, F., Mataix-Cols D., et al. (2009). A functional magnetic
resonance imaging study of inhibitory control in obsessive-compulsive disorder. Psychiatry Research, 174, 202209.
2.
Kocak, O. M., Cicek, M., Yagmurlu, B., & Atbasoglu, C. (2008). How is cognitive control of a simple mental
image achieved? An fMRI study. International Journal of Neuroscience, 118. 1781-1796.
PB 47
Çok Geç Baþlangýçlý Obsesif Kompulsif Bozukluk Olgusu
Hülya Akar Özmen,Medine Yazýcý Güleç,Serhat Çýtak,Hayrettin Kara
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý EAH
Giriþ:OKB'de semptomlar olgularýn 2/3'ünde 25 yaþýndan önce ortaya çýkar .Geç baþlangýçlý OKB'de
baþlangýç 40 yaþýndan sonradýr.(1) 50 yaþýn üzerinde baþlamasý nadirdir ve organik etiyolojiyi
düþündürebilir. Beyin görüntüleme çalýþmalarý OKB patogenezinde frontal loblar ve striatumun önemini
açýða çýkarmýþtýr.(2)
Olgu:73 yaþýnda erkek hasta, kiþilerin ismini sorma , sormazsa aþýrý sýkýntý hissetme, isimleri deftere
kaydetme, gazetedeki isimleri iþaretleme ve gazeteleri biriktirme, yakýnmalarýyla baþvurdu. Beþ yýl
önce obsesif yakýnmalarýnýn baþladýðý , klomipramin, aripiprazol, ketiapin tedavisinden fayda gördüðü,
bir süre sonra yakýnmalarýnýn alevlendiði anlaþýldý. Soygeçmiþinde, kýzkardeþinde kompulsif biriktirme
tarifleniyordu. Nörolojik muayenede geniþ tabanlý ,küçük adýmlarla yavaþ yavaþ yürürken aniden
hýzlanýyordu. Psikiyatrik muayenesinde; bilme ve anýmsama ihtiyacý þeklinde obsesyonlarý, sorma
ve kaydetme biçiminde kompulsiyonlarý vardý. Nörokognitif batarya ile hafif biliþsel yetersizlik saptandý.
Tartýþma:Hastalýðýn baþlangýç yaþý, semptom içeriðinin atipik olmasý, aþýrý terleme, yürüme bozukluðunun
olmasý nedeniyle organik etiyoloji düþünüldü. Nöroloji konsültasyonu,MR, EEG ve nörokognitif batarya
sonucunda açýklayýcý bir patoloji saptanmadý. Literatürde, olgumuza benzer yakýnmalarý 62 yaþýnda
aniden baþlayan, TV'de tanýdýðý aktörün ismini anýmsayamama sonrasýnda oluþan hatýrlama ihtiyacý,
gazetelerde iþaretleme ve kaydetme þeklinde belirtileri olan 72 yaþýnda erkek olgudan sözedilmiþtir
ve semptomlar sað posterior frontal lobdaki infarktla iliþkilendirilmiþtir. (2) Bir diðer olguda da, 40
yaþýndayken dirençli OKB þeklinde baþlayan yakýnmalarýn 17 yýl sonunda ritüelistik davranýþ,
öfori,disinhibisyon ve abartýlý motor davranýþlara dönüþtüðü ve MR'da bilateral frontal atrofi saptandýðý
bildirilmiþtir. (3)
Sonuç:Atipik ve dirençli OKB belirtilerinin özellikle geç baþlangýçlý olgularda, altta yatan bir organik
sürecin ilk iþaretleri olabileceði akýlda tutulmalý, bu olgularda uzun süreli takibin önemi hatýrlanmalýdýr.
Kaynaklar
1.Petrikis P, et al.Late-Onset Obsessive-Compulsive Disorder Without Evidence of Focal Cerebral Lesions: A Case
Report . J Neuropsychiatry Clin Neurosci 16:116-117, 2004.
2.Weiss A.P, et al. Late-Onset Obsessive-Compulsive Disorder A Case Series. J Neuropsychiatry Clin Neurosci
12:265-268, 2000.
3.Shutaro Nakaaki,et al. A Case of Late-Onset Obsessive Compulsive Disorder Developing Frontotemporal Lobar
Degeneration. J Neuropsychiatry Clin Neurosci 19:4, 2007.
PB 48
Bir Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi' Nde OKB Polikliniði Hastalarýnýn
Sosyodemografik Özellikleri
Pýnar Çetinay Aydýn,Murat Uçak,Engin Sert,Þeref Gülseren
Ýzmir Atatürk Eðitim ve Arþ. Hastanesi
Amaç: Bu çalýþmada obsesif kompulsif bozukluk (OKB) Özel Dal Polikliniði' ne kaydedilen OKB tanýsý
konan bir grup hastanýn sosyodemografik özelliklerinin belirlenmesi amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Çalýþma Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi Psikiyatri Polikliniði kapsamýnda hizmet
veren OKB Özel Dal Polikliniði'nde izlenen ve DSM-IV taný ölçütlerine göre OKB tanýsý konmuþ
hastalarýn izlem dosya bilgilerinden yararlanýlarak gerçekleþtirilmiþtir.
Bulgular: Toplam hasta sayýsý 58dir. Kadýn hasta sayýsý 46(%79.3), erkek hasta sayýsý 12(%20.7)'dir.
Polikliniðe kayýtlý hastalarýn %94.8' ini Ýzmir merkezde yaþayan hastalar oluþturuyordu. Hastalýðýn
ortalama baþlangýç yaþý 23.3±9.7olarak saptandý. Hastalarýn %72.9' u kronik, kesintisiz;%27.1' i ise
epizodik seyir gösteriyordu. OKB belirtilerinin baþlamasýndan ilk doktor baþvurusuna kadar geçen
ortalama süre 56.3±63.3 ay olarak belirlendi. Hastalarýn %92.6'sýnda içgörü tamdý.%94.8 oranýnda
hasta halen OKBye yönelik farmakoterapi alýyordu.%24.1 oranýnda hasta ise daha önceden biliþsel
davranýþçý terapi görmüþtü.
Ektaný daðýlýmýnda major depresif bozukluk (%20.7), sosyal fobi (%3.4) oranlarýyla en sýk eþlik eden
tanýlar olarak belirlenmiþtir. Hastalarýn birinci derece akrabalarýnda obsesif kompulsif bozukluk
yaygýnlýðý % 27.6 olarak bulunmuþtur. Y-BOKÖ ortalama puaný 23.2± 8.4 olarak saptanmýþtýr.
Sonuç: Bu çalýþmada hastalýðýn baþlangýç yaþý olarak bulunan 23.3± 9.7 ve psikiyatriste baþvurana
kadar geçen ortalama süre literatürle uyumludur 1,2,3 Çalýþmamýzda elde edilen yaþ ortalamasý,
OKB için bildirilen erken ve orta yetiþkinlik çaðý bilgisi ile uyumludur. Hastalarýn büyük bir kýsmýnda
daha önce biliþsel davranýþçý terapinin uygulanmadýðýnýn gösterilmesi OKB tedavisinde ilk basamaktan
itibaren önerilen tedavinin ülkemizde kýsýtlý uygulanýmýna dikkat çekmektedir.
Kaynaklar
1. Demet MM, Deveci A, Deniz F, Taþkýn O, Þimþek E, Yurtsever F. Obsesif kompulsif bozuklukta sosyodemografik
özellikler ve fenomenoloji. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2005; 6:33-144.
2. Tezcan AE, Millet B, Kuloðlu M. Türkiye ve Fransa'da obsesif kompulsif bozukluk tanýsý alan hastalarýn
sosyodemografik, klinik ve görüngüsel özelliklerin karþýlaþtýrýlmasý. Klinik Psikiyatri Dergisi 1998;1:35-41.
3.Juang YY, Liu CY. Phenomenology of obsessive-compulsive disorder in Taiwan. Psychiatry Clin Neurosci
200155:623-627.
PB 49
Obsesif Kompulsif Bozukluk Olgularýnda Heyecan Arama Davranýþý
Nergis Lapsekili1,Özcan Uzun2,Mehmet Ak2
GATA Psikiyatri AD.1,GATA2
Amaç:Bu çalýþmada, Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB) olgularýnda heyecan arama davranýþý
incelenmiþtir. Ayrýca, heyecan arayýþýyla MOKBÖ (Maudsley Obsesif-Kompulsif Belirti Ölçeði) alt
ölçekleri arasýndaki iliþki deðerlendirilmiþtir.
Yöntem: Çalýþmaya DSM-IV'e göre OKB taný ölçütlerini karþýlayan 27 olgu; kontrol grubu olarak 27
saðlýklý birey alýnmýþtýr. Katýlýmcýlara Zuckerman Heyecan Arama Ölçeði; OKB grubuna MOKBÖ
uygulanmýþtýr.
Bulgular: OKB grubunun saðlýklý kontrol grubuna göre; heyecan arama ölçeðinden toplamda ve alt
ölçekler bazýnda daha yüksek puanlar aldýðý görülmüþtür. OKB grubunda heyecan arama toplam
puanlarý ile MOKBÖ'nden alýnan puanlarýn negatif korelasyon gösterdiði gözlemlenmiþtir. Heyecan
arama toplam puaný ile MOKBÖ alt ölçek puanlarýnýn arasýndaki iliþki deðerlendirildiðinde; en anlamlý
iliþkinin heyecan arama toplam puaný ile kuþku alt ölçeði arasýnda olduðu görülmüþtür.
Sonuç: Heyecan arayýþý az olan bireylerde riskin öngörülen tehlikesi, yüksek olarak deðerlendirilir
(1). Çalýþmamýzda olgularýn kontrollere göre heyecan arayýþýnýn düþük olduðu görülmüþtür. Bu durum
riskin öngörülen derecesinin olgularda kontrollere göre daha fazla olduðu þeklinde deðerlendirilebilir.
Cloninger'in kiþiliðin biyososyal modelinde (2) açýkladýðý, yüksek zarardan kaçma davranýþýnýn,
obsesyon ve kompulsiyonlarýn oluþumu ve devamýna katkýda bulunduðu düþünülmektedir (3). Riskin
fazla algýlanmasý, zarardan kaçma davranýþýnýn da yüksek olmasýný açýklayabilmektedir; bu da
yukarýdaki çalýþmayla uyumlu olarak obsesyon ve kompulsiyonlarýn oluþumuna zemin hazýrlayacaktýr.
OKB'de, hastanýn obsesyonla ilgili yaptýðý, hastalýðýn devamýný saðladýðý düþünülen deðerlendirmelerden
biri de riskin yüksek algýlanmasýdýr (4). Bu anlamda heyecan arayýþý düþük olan hastalarda, riskin
yüksek algýlanmasýyla ilgili düþünce üzerinde yapýlacak müdahalelerin heyecan arayýþýný arttýrabileceði
düþünülebilir.
Kaynaklar
1)
Horvath P, Zuckerman M. Sensation seeking, risk appraisal, and risky behavior. Personality and Individual
Differences. 1993;14:41-52.
2) Cloninger CR. A systematic method for clinical description and classification of personality variants. A proposal.
Archives of General Psychiatry. 1987;44(6):573-588.
3) Richter MA, Summerfeldt LJ, Joffe RT, Swinson RP. The Tridimensional Personality Questionnaire in obsessivecompulsive disorder. Psychiatry Research. 1996;65:185-188.
4)
Clark DA. Cognitive Behavioral Therapy for OCD. New York: Guilford Press; 2007. p. 212-236.
PB 50
Sosyal Anksiyete Bozukluðu Hastalarýnda Aleksitimi Sýklýðý ve Klinik Etkisi
Ahmet Koyuncu1,Banu Aslantaþ Ertekin2,Erhan Ertekin3,Ýlker Özyýldýrým4,
Batý Bahat Hastanesi Psikiyatri Birimi1,Elazýð Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanesi2,
Ýstanbul Týp Fakültesi Psikiyatri ABD3,Medicana International Ýstanbul Psikiyatri Birimi4,
Amaç: Aleksitimi duygularý tanýmlama ve sözel olarak ifade etme güçlüðü olarak tarif edilir (1).
Aleksitiminin çeþitli psikiyatrik bozukluklarla iliþkisine dair çalýþmalar artmaktadýr (2). Anksiyete ile
aleksitimi iliþkisi incelenmiþ olmakla birlikte (3), sosyal anksiyete bozukluðu (SAB) ile olan iliþkisini
özgül biçimde inceleyen çalýþma sayýsý sýnýrlýdýr. Çalýþmamýzýn amacý SAB hastalarýnda aleksitiminin
yaygýnlýðýný belirlemek ve SAB klinik özellikleri ile iliþkilerini araþtýrmaktýr.
Yöntem: Çalýþmaya DSM-IV'e göre primer tanýsý SAB olan 140 hasta alýnmýþtýr. Tüm hastalara
tanýlamaya yönelik SCID-I ve klinik özellikleri deðerlendirmek amacýyla Liebowitz Sosyal Anksiyete
Ölçeði (LSAÖ) Beck Depresyon Ölçeði (BDÖ), Beck Anksiyete Ölçeði (BAÖ) uygulanmýþtýr. Aleksitimiyi
deðerlendirmek için Toronto Aleksitimi Ölçeði (TAÖ-20) kullanýlmýþ ve kesim puaný 61 olarak alýnarak
aleksitimik olan ve olmayan hastalar klinik özellikleri açýsýndan karþýlaþtýrýlmýþtýr.
Bulgular: SAB hastalarýnýn %32,8'si (n=46) önerilen kesme puaný olan 61 ve üzeri puan aldýðýndan
aleksitimik olarak deðerlendirildi. SAB baþlangýç yaþý 18'in altýnda olanlarda aleksitimi daha sýktý.
Aleksitimik grupta LSAÖ, BDÖ ve BAÖ puanlarý daha yüksekti. Ýki grup arasýnda major depresif
bozukluk eþtanýsý sýklýðý açýsýndan fark saptanmadý.
Sonuç: Bu sonuçlar aleksitimi varlýðýnýn SAB seyir ve þiddetini olumsuz etkiliyor olabileceðini ve
etkinin major depresif bozukluk eþtanýsýndan baðýmsýz olabileceðini göstermektedir. Diðer bazý
psikiyatrik bozukluklarda olduðu gibi SAB'de de aleksitiminin klinik açýdan önem taþýyan bir özellik
olduðu ve varlýðýnýn klinik etkilerinin deðerlendirilmesi gerektiði sonucuna ulaþýlmýþtýr.
Kaynaklar:
1. Taylor G. Alexithymia: concept, measurement and implications for treatment. Am J Psychiatry 1984;141: 725732.
2. Marchesi C, Brusamonti E, Maggini C. Are alexithymia, depression, and anxiety distinct constructs in affective
disorders? J Psychosomatic Res 2000;49:43-49.
3. Berthoz S, Consoli S, Perez-Diaz F et al. Alexithymia and anxiety: compounded relationships? A psychometric
study. European Psychiatry 1999;14:372-378.
PB 51
Bir Hastanede Çalýþan Hemþirelerin Anksiyete Düzeyleri Ýle Baþa Çýkma
Tutumlarý Arasýndaki Ýliþki
Abdullah Bolu2, Murat Erdem1,Serkan Zincir1,Cemil Çelik1,Aytekin Özþahin1
Gülhane Askeri Týp Fakültesi1,Gülhane Askeri Týp Akademisi Psikiyatri2
Giriþ: "Baþa çýkma", bireyin kendisi için stres oluþturan olay ya da etkenlere karþý direnmesi ve bu
durumlara karþý dayanma amacýyla gösterdiði biliþsel, duygusal ve davranýþsal tepkilerin tümü olarak
tanýmlanmaktadýr(2,3). Bu çalýþmada bir üniversite hastanesinde çalýþan hemþirelerin anksiyete
düzeylerine göre baþa çýkma tutumlarýný deðerlendirilmesi ve aralarýndaki iliþkinin ortaya konmasýdýr.
Gereç ve Yöntem:GATA'da 80 hemþireye COPE ve BAE uygulanmýþtýr. Örneklemin anksiyete düzeyi
yüksek ve düþük olarak ikiye ayrýlmasý sonrasý, iki grubun COPE alt ölçek puanlarý t testi ile karþýlaþtýrýldý.
Anksiyete düzeyi ile COPE alt ölçek puanlarý arasýndaki baðýntý Pearson korelasyon testi ile
deðerlendirildi.
Bulgular:Gruplarýn baþa çýkma tutumlarý karþýlaþtýrýldýðýnda; anksiyete düzeyi yüksek olan grubun
Sorun odaklý baþa çýkma alt ölçeklerinden Aktif Baþa Çýkma alt skalasý puaný anksiyete düzeyi normal
olan gruptan düþük olduðu, Ýþlevsel olmayan Baþa Çýkma alt ölçeklerinden Soruna odaklanma ve
duygularý açýða vurma alt skalasý puaný ise daha yüksek bulunmuþtur. Ayrýca anksiyete düzeyi yüksek
olan grupta BAÖ puanýyla Sorun Odaklý Baþa Çýkma alt ölçeklerinden Diðer Meþguliyetleri Bastýrma
alt skalasý puanlarý negatif baðýntý (r= 0.48) saptandý.
Sonuçlar:Anksiyete düzeyi yüksek olan hemþirelerin Ýþlevsel olmayan baþa çýkma tutumlarýndan
soruna odaklanma ve duygularý açýða vurma baþa çýkma tutumunu daha çok kullandýklarý, anksiyete
seviyeleri normal olanlara göre Sorun odaklý baþa çýkma tutumlarýndan Aktif baþa çýkmayý daha az
kullandýklarý saptanmýþtýr. Sonuçlar, daha önce yapýlmýþ çalýþma sonuçlarý ile paralellik göstermektedir(1).
Kaynaklar
1) Erdem M ve ark. Yaygýn Anksiyete Bozukluðunda Baþa Çýkma Tutumlarý, Anatol J Clin Investig 2008:2(3):101105
2) Pine DS, McClure EB. Anksiyete Bozukluklarý: Klinik Özellikleri. Comprehensive Text Book of Psychiatry, (Çev:
Þentürk V, Berksun OE, Çev. Ed: Aydýn H, Bozkurt A), Güneþ Kitabevi, 2006, s. 1768- 1780.
3) Merikangas KR. Anksiyete Bozukluklarýnýn Klinik Özellikleri. Comprehensive Text Book of Psychiatry (Çev: Demet
MM, Çev. Ed: Aydýn H, Bozkurt A),, Güneþ Kitabevi, 2006, s.1720-1728.
PB 52
Sosyal Anksiyete Bozukluðu Hastalarýnda Çocukluk Çaðý Travmatik Yaþantýlarýnýn
Sýklýðý ve Klinik Etkisi
Ahmet Koyuncu1,Ýlker Özyýldýrým2,
Batý Bahat Hastanesi Psikiyatri Birimi1,Medicana International Ýstanbul Psikiyatri Birimi2,
Amaç: Çocukluk çaðý ihmal ve kötüye kullanýmýnýn (KK) çeþitli psikiyatrik bozukluklarla iliþkili olduðu
bildirilmiþtir (1). Fakat çocukluk çaðý travmatik yaþantýlarýnýn (ÇT) sosyal anksiyete bozukluðu (SAB)
hastalarýnda klinik seyir üzerine etkilerini araþtýran çalýþma sayýsý oldukça sýnýrlýdýr (2-3). Bu çalýþmada
SAB hastalarýnda ÇT sýklýðý ve klinik etkilerinin araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Çalýþmaya DSM-IV'e göre primer tanýsý SAB olan 140 hasta alýnmýþtýr. Tüm hastalara
tanýlamaya yönelik SCID-I ve klinik özellikleri deðerlendirmek amacýyla Ýþlevselliðin Genel
Deðerlendirilmesi (ÝGD), Liebowitz Sosyal Anksiyete (LSAÖ) Beck Depresyon (BDÖ), Beck Anksiyete
(BAÖ) ve Çocukluk Çaðý Travma (CTQ-28) Ölçekleri uygulanmýþtýr. CTQ-28 ölçeðine göre toplam
puan veya herhangi bir alt ölçek puaný kesme puanýnýn üstünde ise o hastada ihmal ya da kötüye
kullaným (ÇT grubu) olduðu kabul edilmiþtir.
Bulgular:Hastalarýn 31'inde (%22.1) toplamda ya da en az bir alt ölçekte ihmal veya kötüye kullaným
olduðu görüldü. Hastalarýn %21.4'ünde duygusal ihmal, %2.9'unda duygusal KK, %1.4'ünde de fiziksel
ihmal, fiziksel KK ve cinsel KK saptandý. ÇT grubunda; SAB ve ilk depresif epizod baþlangýç yaþý
daha erken, toplam depresif epizod sayýsý daha fazla, özkýyým giriþimi ve antidepresan kullanýmý ile
hipomanik kayma oraný daha yüksek, bipolar bozukluk eþtanýsý daha sýk idi. Ýki grup arasýnda yaþ,
cinsiyet, eðitim gibi demografik özellikler ve ÝGD, LSAÖ, BDÖ, BAÖ puanlarý açýsýndan anlamlý farklýlýk
bulunmamýþtýr.
Sonuç: Bu sonuçlar ÇT'nin (özellikle duygusal ihmalin) SAB hastalarýnda sýk olduðunu ve ÇT varlýðýnýn
bu hastalarda özellikle depresif etkiler aracýlýðý ile klinik yansýmalarýnýn olabileceðini göstermektedir.
Kaynaklar
1. Üçok A, Býkmaz S. The effects of childhood trauma in patients with first-episode schizophrenia. Acta Psychiatr
Scand 2007;116:371-377.
2. Simon NM. Childhood maltreatment linked to greater symptom severity and poorer quality of life and function
in social anxiety disorder. Depression and Anxiety 2009;26:1027-1032.
3. Safren SA. History of childhood abuse in panic disorder, social phobia, and generalized anxiety disorder. J Nerv
Ment Dis 2002;190:453-456.
PB 53
Paylaþýlmýþ Obsesif Kompulsif Bozukluk. Yeni Bir Taný Gurubu mu? Paylaþýlmýþ
Psikozun Varyantý mý? Olgu Sunumu Üzerinden Bir Tartýþma
Hakan BALIBEY
TSK Ankara Mevki Asker Hastanesi
OKB ve þizofreni kliniði " þizoobsesif " veya " psikotik OKB " tanýlarýnýn da konabildiði bazý hastalarda
örtüþebilir ( 1 ). Paylaþýlmýþ psikoz ( folie à deux )'da nadir görülen bir durumdur ( 2 ). Paylaþýlmýþ
obsesif kompulsif bozukluk varlýðý tartýþmalý bir taný gurubudur.Literatürde paylaþýlmýþ OKB tanýsýyla
yapýlan yayýnlar son derece kýsýtlýdýr, tarfýmýzca bu konuda sadece iki yayýna rastlanýlmýþtýr ( 3,4 ).
Tek yumurta ikizi iki erkek kardeþ olan olgularýmýz üzerinden tanýnýn paylaþýlmýþ obsesif kompulsif
bozuklukmu? Paylaþýlmýþ psikozmu? Eþ zamanlý görülen iki ayrý OKB veya iki ayrý þizoobsesyon
vakasýmý ? olduðu, tedavi ve gidiþi tartýþýlacaktýr.
Olgu sunumu: 26 yaþýnda, lise mezunu, bekar, iþsiz, askerliðini yapmýþ tek yumurta ikizi iki erkek
kardeþ. ( AP ve MP ). Her ikiside tekrar tekrar ayný þeyleri anlatma, söylediklerinin doðruluðunun
teyidini isteme, sürekli anlatma ihtiyacý, bizi dinleyin deme, birlikte diþ fýrçalama, kendilerini ayýrma
giriþimlerine direnme, sokakta gezerken insanlarýn kendilerine özellikle çarptýðýný düþünme, alýnganlýk,
sinirlilik, uykusuzluk, bazen takýntýlarýn fazlalýðýndan konuþmakta güçlük þikayetleri ile kliniðimize
baþvurdu. Klinik izlem Yale Brown Obsesyon kompulsiyon skalasý ( Y-BOCS ) ve klinik görüþmeler
ile yapýldý. Yaklaþýk bir yýllýk izlem ve tedavi sonrasýnda her iki vakada da % 60 oranýnda klinik düzelme
izlendi.
Tartýþma ve sonuç: Olgularýmýzýn paylaþýlmýþ psikozdan veya þizoobsesyondan daha çok paylaþýlmýþ
obsesif kompulsif bozukluk özellikleri taþýdýðý düþüncesindeyiz. Paylaþýlmýþ obsesif kompulsif
bozukluðun yeni bir taný gurubu olabileceði, ancak bu taný gurubunun varlýðýnýn kabulü için daha ileri
araþtýrmalara, olgu sunumlarýna ve yayýnlara ihtiyaç olduðu kanýsýndayýz.
Kaynaklar:
1. Thomas R.I. Obsessive- compulsive with psychotic features: a phenomenologic analysis. Am.J. Psychiatry, 1986;
143:1527 - 1533
2. Schätzle M. A remarkable case of folie à deux. Nervenarzt. 2002 Nov;73(11):1100-4.
3. Grover S, Gupta N. Shared obsessive-compulsive disorder. Psychopathology.2006;39 (2):99-101. Epub 2006
Jan 17.
4. Torch EM. Shared obsessive-compulsive disorder in a married couple: a new variant of folie à deux? J Clin
Psychiatry. 1996 Oct;57(10):489.
PB 54
Kadýnlarda Evliliðe Ýliþkin Bazý Özellikler Ýle Depresyon ve Anksiyete Durumlarýnýn
Ýncelenmesi
Muhammet Köksal,Murat Atay,Akif Mete,Ayþe Kuzu,Volkan Uzunoðlu
ZKÜ Ahmet Erdoðan Saðlýk Hizmetleri Meslek
Yükseokulu
Amaç:Bu çalýþma 15-49 yaþ arasýndaki evli kadýnlarýn evliliðe iliþkin bazý özellikleri ile anksiyete ve
depresyon durumlarý arasýndaki iliþkiyi belirleyebilmek amacýyla tanýmlayýcý olarak yapýlmýþtýr.
Yöntem: Çalýþmanýn evrenini 8 No'lu Saðlýk Ocaðý Bölgesi'nde yaþayan 15-49 yaþ grubunda yer alan
3000 evli kadýn; örneklemini ise evren bilindiðinde örneklem hesaplama formülü ile belirlenen ve
araþtýrmaya katýlmayý kabul eden 227 kadýn oluþturmuþtur. Veriler 22.03.2010-12.04.2010 tarihleri
arasýnda araþtýrmacýlar tarafýndan geliþtirilen Kiþisel Bilgi Formu, Beck Anksiyete Ölçeði(BAÖ) ve
Beck Depresyon Ölçeði (BDÖ) kullanarak yüz yüze görüþme tekniði ile toplanmýþtýr. Verilerin analizinde
yüzdelik, Mann-Whitney U testi, Kruskall Wallis testi kullanýlmýþtýr
Bulgular:Çalýþmaya katýlan kadýnlarýn yarýya yakýnýnýn 36-45 yaþýnda (% 45.4), olduðu ve yarýsýndan
çoðunun (%55.5) 19-23 yaþlarý arasýnda evlendikleri görülmektedir. Evlilik þekillerine bakýldýðýnda
% 40.1'inin bir süre arkadaþlýktan sonra, %22.5'inin görücü usulü ile hiç tanýþmadan evlendiði; çiftlerin
büyük bir kýsmýnýn (%93.0) hem resmi hem imam nikahýný tercih ettiði görülmektedir. Çalýþmaya
katýlan kadýnlarýn BAÖ toplam puan ortalamalarý :28.88 ±7.08, BDÖ toplam puan ortalamalarý ise :
29.15± 8.51'dir. 36-49 yaþ grubunda olan, geniþ aile ile yaþayan, 4-6 çocuk sahibi olan kadýnlarýn,
eþini tanýmadan evlenenlerin, evliliði nedeniyle göç edenlerin BAÖ ve BDÖ puan ortalamalarý yüksek
ve gruplar arasýndaki fark istatistiksel açýdan anlamlýdýr (p<0.05). Araþtýrmaya katýlan kadýnlarýn çocuk
sayýsý arttýkça BAÖ ve BDÖ puan ortalamalarýnýn arttýðý ve en yüksek puan ortalamasýna 4-6 çocuk
sahibi olan kadýnlarýn sahip olduðu ve gruplar arasýndaki farkýn istatistiksel açýdan anlamlý olduðu
görülmektedir.
Sonuç:Çalýþmaya katýlan kadýnlarýn BAÖ ve BDÖ toplam puan ortalamalarýnýn orta düzeyde depresyon
ve anksiyeteyi gösterdiði; kadýnlarýn ve eþlerinin yaþý, eðitim durumu, aile tipi, çocuk sayýsý, evlilik
þekli vb. bazý özellikler ile BAÖ ve BDÖ toplam puan ortalamalarý arasýnda istatistiksel olarak anlamlý
bir fark olduðu; nikah þekli ile kadýnýn BAÖ toplam puan ortalamalarý arasýnda istatistiksel olarak
anlamlý bir fark bulunduðu ancak BDÖ puan ortalamalarý arasýnda anlamlý fark olmadýðý (p>0.05)
belirlenmiþtir.
PB 55
Hayata Küsme Bozukluðu Ölçeðinin(HKB Ölçeði) Türk Populasyonunda Geçerlilik ve
Güvenirlik Çalýþmasý
Süheyla Ünal1,Sevgi Güney2,Þükrü Kartalcý3,Ýsmail Reyhani3
Turgut Özal Týp Merkezi1,Ankara Üniversitesi2,Ýnönü Üniversitesi3
Amaç:Hayata Küsme Bozukluðu Ölçeðinin geçerlilik ve Güvenirlik Çalýþmasýný yaparak ülkemizde
klinik ve normal populasyonda kullanýlabilirliðini saðlamak.
Yöntem:Örneklem grubunu 1200 normal ve klinik populasyondan oluþan katýlýmcý grubu oluþturmuþtur.
4 farklý örneklem grubu ile çalýþýlmýþtýr. Bu dört örneklem grubunu, normal populasyondan örneklem
grubuna dahil edilen kiþiler, genel psikiyatrik hastalýklarla psikiyatri kliniðinde yatan hastalar, travmatik
bozukluk tanýsý almýþ yatan hastalar, normal populasyonda travmaya maruz kalmýþ hastalýk tanýsý
olmayan kiþiler oluþturmuþtur.
Sonuç:Ýç tutarlýlýk, ve test-retest güvenirliði oldukça yüksek bulunmuþtur. Faktör analizi, 2 faktörlü
bir yapýya iþaret etmiþtir. Bu iki faktör toplam varyansýn % 51.44 lük bir bölümünü açýklamýþtýr.
Maddelerin faktör yükleri .30 ve üzeridir. Ýlgili ölçeklerle yapýlan analizler, hayata küsme bozukluðu
ölçeðinin oldukça iyi bir convergent geçerliliðine sahip olduðunu göstermiþtir.
Sonuç olarak Hayata Küsme Bozukluðu Ölçeði (HKB Ölçeði) Türkiye'de klinik ve klinik dýþýnda geçerli
ve güvenilir bir ölçek olarak uygulanabilir. Ayrýca negatif yaþam olaylarýna maruz kalmýþ, normal
populasyonda yapýlan ölçek uygulamalarý hayata küsme bozukluðunun yaygýn olduðuna iþaret etmiþtir.
PB 56
Prof. Dr. M.O.Uzman Bakýrköy Ruh Saðlýðý ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve
Araþtýrma Hastanesi Hemþirelik Personelinin "Hasta Güvenliði Kültürünü
Saðlamadaki Bilgi ve Tutumu'nun " Araþtýrýlmasý
Münevver AKIN
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Araþtýrmanýn Amacý:Araþtýrma, Bakýrköy Ruh Saðlýðý ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma
Hastanesi'nde görev yapan hemþirelik personelinin hasta güvenliði kültürünü saðlamada bilgi ve
tutumlarýný belirlemek amacý ile planlanmýþtýr.
Yöntem:Araþtýrmamýz, 2009 Kasým- 2010 Mart tarihleri arasýnda Bakýrköy Ruh Saðlýðý ve Sinir
Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi'nde gerçekleþtirilmiþtir.
Araþtýrmaya, hastanede hemþirelik hizmetleri görevini yürüten 22-46 yaþ ve üstü 386 kiþi katýlmýþtýr.Veri
toplama aracý olarak literatür bilgisi doðrultusunda araþtýrmacý tarafýndan geliþtirilen anket formu ve
hasta güvenliði kültürü formu kullanýlmýþtýr. Veriler bilgisayarda SPSS programý ile yüzdeleme,"Oneway
Anova ,Student t testlerinden yararlanýlarak istatistiksel olarak yapýlmýþtýr.
Bulgular:Araþtýrmaya katýlan hemþirelerin %93.3'nün (360 kiþi) bulunduklarý görevde hastalarla
doðrudan etkileþim ve temas içinde olduklarýný,% 40,4'ü hasta güvenliði kavramý ile ilk kez hizmet
içi eðitim programýnda karþýlaþtýklarýný,% 80,3'ü (310 kiþi) hasta güvenliði ile ilgili eðitim aldýklarýný,
Hemþirelerin % 51.6'nýn( 199 kiþi) hastane yönetiminin hasta güvenliðini artýran bir çalýþma ortamý
saðladýðýna,% 34,5'nin (133 kiþi) bilgi aktarýmýnda sýklýkla problem oluþtuðunu,% 48,7'nin(188 kiþi)
ise hastalar için en iyi bakýmý saðlamak amacýyla birlikte iyi çalýþtýklarýna katýldýklarý saptanmýþtýr.
Hemþirelerin hasta güvenliðine yönelik uygulamalardaki; hemþirelerin çalýþma yýllarý ile hasta güvenliðini
geliþtirme çalýþmalarýna aktif olarak katýlýrýz durumu arasýnda istatistiksel olarak anlamlý fark saptanmýþtýr
( p< 0.03).
Sonuç:
§ Hemþirelerin hasta güvenliði kavramý ile ilk kez hizmet içi eðitim programýnda karþýlaþtýklarý,
§ Hemþirelerin büyük bir çoðunluðunun hasta güvenliði uygulamalarýna aktif olarak katýldýklarý,
§ Hemþirelerin çalýþma yýllarý ile hasta güvenliðini geliþtirme çalýþmalarýna aktif olarak katýlýrýz
durumu arasýnda istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlý fark olduðu belirlenmiþtir.
Kaynaklar:
1.Akalýn,E.:Hasta Güvenliði kültürü:Nasýl Geliþtirebiliriz. Ankem Dergisi , Cilt 18 , Sayfa 12-13,2004
2.Budak M.: Hasta Güvenliði Kültürü Oluþturmak Ýçin Stratejiler.Hasta Güvenliði Dergisi.Sayý 1, Sayfa
24-26,2009.
3.Filiz,E.: Hasta Güvenliði Anketi. S.Ü. Saðlýk Bilimleri Enstitüsün Yüksek Lisans Tezi Subat 2009.
PB 57
Risk Faktörleri Taþýyan Bir MbozuOlguda Zuklopentiksol ve Karbazepin Tedavisi
Ardýndan Geliþen Derin Ven Trombozu
Volkan Topcuoðlu
Marmara Üniversitesi
21 yaþýnda erkek hasta, uzun yýllardýr devam eden irritabilite ve agresif davranýþlar nedeni ile çeþitli
hekimlere tedaviye baþvurmuþ. Hastanýn sinirlendiðinde eþyalara zarar verdiði ve annesine vurduðu,
1 kez de annesini iterek bacaðýnýn kýrýlmasýna neden olduðu öðrenildi. Bu öfke patlamalarýndan
kendisi de yakýnýyor, bunlarý kontrol etmekte zorlandýðýný ifade ediyor ve davranýþlarýndan piþman
oluyor. Baþvurduðu hekimler olanzapin 5 mg/gün, sülpirid 200 mg/gün ve karbamazepin 400-800
mg/gün önermiþler. Hastanýn karbamazepini uzun süredir kullandýðý anlaþýldý. 2008 yýlýnýn sonlarýnda
tekrar þiddetlenen irritabilite, anhedoni, evdeki eþyalarý kýrma üzerine hekimi 800 mg/gün karbamazepine
10 mg/gün zuklopentiksol ilave etmiþ. 2009 un baþlarýnda hasta derin ven trombozu nedeni ile özel
bir hastanede heparinize edilerek tedavi edildi. Yapýlan incelemelerinde faktör V leiden pozitifliði ve
hiper homosisteinemi þeklinde tromboza neden olabilecek risk faktörleri de olduðu belirlendi. Bu risk
faktörlerinin yanýnda uzun süreli antiepileptik kullanýmý ve son dönemde tedaviye eklenen
zuklopentiksolün derin ven trombozunun geliþimine katkýda bulunmuþ olabileceði düþünüldü. Literatürde
antipsikotikler arasýnda bu bakýmdan en riskli ilaçlarýn klozapin, zuklopentiksol ve sülpirid olduðunu
bildiren yayýnlar vardýr. Klinisyenler özellikle klozapin veya düþük potanslý tipik antipsikotikler
kullandýklarýnda, özellikle de genetik risk faktörleri de taþýyan olgularda, bu nadir yan etkiye karþý
dikkatli olmalýdýrlar.
PB 58
Psikiyatri Kliniklerinde Çalýþan Hemþirelerin Öðrenilmiþ Güçlülük Düzeyleri ve
Yaþam Kalitesi
Sibel Coþkun1,Kader Þarlak2,Humayun Dural3,
Muðla Üniversitesi1,Muðla Üniversitesi Fethiye Saðlýk YO2,
Bakýrköy Ruh Saðlýðý ve Sinir H. Eðt. Araþt. Hastanesi3
Amaç: 24 saat hizmet veren hemþirelerin yaþadýðý zorluklara deðinen pek çok çalýþma bulunmaktadýr.
Araþtýrmada, psikiyatri kliniklerinde çalýþan hemþirelerle genel hastane kliniklerinde çalýþanlarýn
öðrenilmiþ güçlülük düzeyleri ve yaþam kalitesi açýsýndan karþýlaþtýrýlmasý amaçlanmýþ, hemþirelerin
öðrenilmiþ güçlülük düzeyi ile yaþam kalitesi arasýndaki iliþkinin araþtýrýlmasý planlanmýþtýr.
Yöntem: 2009 yýlý Mayýs ayýnda gerçekleþtirilen, tanýmlayýcý nitelikteki çalýþmanýn örneklemini bir
psikiyatri hastanesinin psikiyatri kliniklerinde çalýþan 90 hemþire ile bir devlet hastanesinde çalýþan
90 hemþire oluþturmaktadýr. Araþtýrmada verilerin toplanmasý için "Rosenbaum Öðrenilmiþ Güçlülük
Ölçeði", "Çalýþanlar için Yaþam Kalitesi Ölçeði" ve "Kiþisel Bilgi Formu" kullanýlmýþtýr. Verilerin
deðerlendirmesinde iki yönlü varyans analizi kullanýlmýþtýr.
Bulgular: Araþtýrmaya katýlan hemþirelerin % 77.8'si kadýn, % 61.1'i evli, %38.3'ü ön lisans mezunu,
%21.2'si 19 yýl ve daha uzun süredir hemþire olarak çalýþmakta, %16.1'i 16 saatin üzerinde fazla
mesai yapmakta, %72.2'si hem gece hem gündüz mesaisinde çalýþmaktadýr. Hemþirelerin öðrenilmiþ
güçlülük puan ortalamasý X=113, SS=16.8 olarak belirlenmiþtir. Çalýþanlar için yaþam kalitesi ölçeðinin
alt boyutlarýndan tükenmiþlik X=20.51, SS=7.21, mesleki tatmin X=25.47, SS=10.52, eþgüdüm
yorgunluðu X=23.97, SS=1.36 olarak saptanmýþtýr. Genel hastane klinikleri ile psikiyatri kliniklerinde
görev yapan hemþirelerin öðrenilmiþ güçlülük düzeyleri karþýlaþtýrýldýðýnda anlamlý bir farklýlýk
bulunmaktadýr (t=63.09, p<0.05). Psikiyatri kliniklerinde çalýþanlarýn öðrenilmiþ güçlülük düzeyleri
daha yüksek, mesleki tatmin ve tükenmiþlik düzeyleri daha düþüktür. Ayrýca hemþirelerin öðrenilmiþ
güçlülük düzeyleri ile eþgüdüm (r=.-45) ve mesleki tükenmiþlik (r=.41) alt boyutlarý arasýnda negatif
yönde iliþki, mesleki tatmin (r=26) alt boyutu ile pozitif yönde anlamlý bir iliþki saptanmýþtýr (p<.01).
Sonuç: Psikiyatri kliniklerinde çalýþan hemþirelerin genel hastane kliniklerinde çalýþanlara kýyasla
öðrenilmiþ güçlülük düzeyleri ve mesleki tatminleri daha yüksek, tükenmiþlik düzeyleri daha düþük
bulunmuþtur. Psikiyatri alanýndaki çalýþma deneyiminin baþ etme becerileri açýsýndan hemþirelere
katký saðladýðý düþünülmektedir, fakat daha kapsamlý çalýþmalara gereksinim bulunmaktadýr.
Anahtar Sözcükler: Öðrenilmiþ Güçlülük, Yaþam kalitesi, Hemþire.
Kaynaklar
1.Yeþil A, Ergün Ü, Amasyalý C, Er F, Olgun NN, Aker AT. Çalýþanlar Ýçin Yaþam Kalitesi Ölçeði Türkçe Uyarlamasý
Geçerlik ve Güvenilirlik Çalýþmasý, Nöropsikiyatri Arþivi 2010;47(2):111-117.
PB 59
Psikiyatri Polikliniðine Baþvuran Hastalarda Tedavi Uyumu
Bahadýr Tercan,Sibel COÞKUN
Muðla Üniversitesi
Toplumda yaygýn olarak görülen psikiyatrik rahatsýzlýklarýn tedavisi uzun zaman süreçleri gerektirmekte
ve pek çok deðiþken tedavi uyumunu etkilemektedir (1.2). Bu araþtýrma, psikiyatri polikliniðinde
izlenen hastalarýn tedavi uyumunu ve bu uyumu etkileyen faktörleri belirlemek amacýyla tanýmlayýcý
olarak planlanmýþtýr.
Araþtýrmanýn örneklemini; Fethiye Devlet Hastanesi psikiyatri polikliniðine baþvuran ve psikiyatrik ilaç
kullanan hastalardan rastgele seçilen ve çalýþmaya katýlmayý kabul eden 100 hasta oluþturmuþtur.
Araþtýrmada veri toplama aracý olarak araþtýrmacýlarca geliþtirilen "Bilgi Formu" ile ilaç uyumunu
ölçmeye yönelik "Tedaviye Uyum Ölçeði (MARS)" kullanýlmýþtýr. Verilerin analizinde, yüzdelik, ortalama
hesaplamalarý ile Ki-kare ve t testi kullanýlmýþtýr.
Araþtýrmadan elde edilen verilere göre; araþtýrma kapsamýndaki hastalarýn yaþ ortalamasý 38.00±11.20
olup, %71'inin ilacýn yararýný gördüðü, %56'sýnýn doktor kontrollerine düzenli gittiði, %71'inin en az
bir ilaç yan etkisi yaþadýðý, %40'ýnýn antidepresan+anksiyolitik þeklinde kombine tedavi kullandýðý
belirlenmiþtir. Örneklemin MARS ölçek ortalama puaný X:7.21±1.48 olarak saptanmýþ ve
hastalarýn%46'sýnýn tedaviye uyumu 8 puan ve üzeri (iyi) olarak deðerlendirilmiþtir. Hastalarýn medeni
durumuna ve öðrenim durumuna göre tedavi uyumu farklýlýk göstermekte olup (p<0.05) evlilerde ve
ilkokul mezunlarýnda tedavi uyumu daha iyi olarak belirlenmiþtir. Doktor kontrolüne düzenli gitme
durumu ve ilaç yan etkisi yaþama durumu ile tedavi uyumu karþýlaþtýrýldýðýnda anlamlý farklýlýklar
(p<0.001) saptanmýþtýr. Ýlaç yan etkisi yaþayan hastalarýn tedavi uyum puaný daha düþük bulunmuþtur.
Sonuç olarak hastalarýn yaklaþýk yarýsýnýn tedavi uyumlarýnýn iyi olduðu fakat medeni durum, eðitim,
ilaç yan etkisi yaþama durumu gibi deðiþkenlerin tedavi uyumunu etkilediði belirlenmiþtir. Psikiyatrik
tedavi süreci uzun soluklu ve maliyeti yüksek bir süreçtir. Tedavi uyumunu etkileyen deðiþkenlerin
tedavi sürecinde göz önünde bulundurulmasý, hasta ve yakýnlarýna yeterli bilgilendirmelerin yapýlmasý
önemlidir (1.2).
Kaynaklar:
1.
Koç A. Kronik Psikoz Hastalarda Tedavi Uyumunun ve Tedavi Uyumu ile Ýliþkili Etkenlerin Deðerlendirilmesi.
Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD, Uzmanlýk Tezi, Ankara, 2006.
2.
Yýlmaz S. Psikiyatri Hastalarýnda Ýlaç Yan Etkileri ve Ýlaç Uyumu. Ýstanbul Ünv. Saðlýk Bilimleri Enst. Psikiyatri
Hemþireliði AD Yüksek Lisans Tezi, Ýstanbul, 2004.
PB 60
Fiziksel Engelli Bireylerde Sosyal Ýzolasyon
Tülay Kocager,Sibel COÞKUN
Muðla Üniversitesi
Birey ya da toplum kendisinden farklý bir kiþi ile karþýlaþtýðýnda ötekileþtirme yoluna gider, bu da
ayrýmcýlýðýn ve engelli birey için sosyal izolasyonun en temel nedenlerinden biridir (1,2). Bu araþtýrma
fiziksel engeli olan bireylerin sosyal izolasyon düzeylerine iliþkin veri toplamak amacýyla yapýlmýþtýr.
2009 yýlý aralýk ayýnda gerçekleþtirilen araþtýrmanýn evrenini Fethiye'de bulunan üç adet "Engelliler
Eðitim ve Rehabilitasyon Merkezi"ne devam eden 12 yaþ ve üzeri toplam 64 fiziksel engelli birey
oluþturmaktadýr. Evrenin tamamý örnekleme alýnmýþ olup 51 fiziksel engelli bireye ulaþýlabilmiþtir.
Araþtýrmada veri toplama aracý olarak araþtýrmacýlar tarafýndan literatür bilgisi doðrultusunda geliþtirilen
40 sorudan oluþan anket formu kullanýlmýþtýr. Araþtýrmadan elde edilen veriler bilgisayar ortamýnda
yüzdelik hesaplamalar ile deðerlendirilmiþtir.
Araþtýrma kapsamýna alýnan bireylerin, %74.5'inin erkek, %35.3'ünün 17-20 yaþ aralýðýnda, %90.2'sinin
bekar, %80.4'ünün ilkokul mezunu olduðu ve tamamýnýn çalýþmadýðý bulunmuþtur. Bireylerin engellilik
durumlarý %64.7 oranýnda Hemiparazi ve %96'sýnýn doðuþtan olduðu belirlenmiþtir.
Araþtýrmaya katýlan bireylerin; engelliliðin %76.5 oranýnda aile iliþkilerini etkilemediði, %76.5 oranýnda
arkadaþ iliþkilerini olumsuz etkilediði ve %84.3'ünün bazen kendini toplumdan soyutlanmýþ hissettiði
belirlenmiþtir. Bireylerin %41.2'sinin kendisini annesine yakýn hissettiði, %82.4'ünün engeli nedeniyle
günlük hayatýnýn kýsmen kýsýtlandýðý, %66.7'sinin sosyal ortamlarda konuþmada, %78.4'ünün ulaþýmda
zorlandýðý, %66.7'sinin kiþisel temizliðini saðlamada kýsmen sorun yaþadýðý belirlenmiþtir. Araþtýrmaya
katýlan bireylerin boþ zamanlarýný deðerlendirme etkinlikleri incelendiðinde, %47.1'inin televizyon
izlediði, %56.9'unun dernek, klüp, kurs v.b faaliyetlere çok nadir katýldýðý, %43.1'inin arada bir kafe,
restaurant vb. gittiði, %58.8'inin arada bir alýþveriþe çýktýðý belirlenmiþtir. Bireyler için rehabilitasyon
merkezinin faydalý olma durumu sorgulandýðýnda %82.2'sine faydalý olduðu belirlenmiþtir.
Sonuç olarak; fiziksel engelliðin bireylerin sosyal hayatýnda ve arkadaþlýk iliþkilerinde önemli bir
kýsýtlayýcý faktör olduðu söylenebilir.
Kaynaklar:
1.Ergün M. Ayrýmcýlýk ve özürlüler, Baþbakanlýk Özürlüler Ýdaresi Baþkanlýðý Öz-Veri Dergisi 2005;2(1):377-503.
2.Karataþ K. Engellilerin toplumla bütünleþme sorunlarý; bir sosyal politika yaklaþýmý, Haccettepe Üniversitesi,Ufkun
Ötesi Bilim Dergisi 2002;2(2).
PB 61
Hasta Çocuk Annelerinde Kaygý Düzeyi
Mustafa Yiðen,Sibel Coþkun
Muðla Üniversitesi
Hasta ya da engelli çocuða sahip anne babalarýn diðer anne babalara göre kaygý düzeylerinin daha
yüksek olduðuna dair araþtýrmalar bulunmaktadýr(1,2). Bu araþtýrma hasta çocuk annelerinde kaygý
düzeyinin belirlenmesi amacýyla yapýlmýþ tanýmlayýcý nitelikte bir çalýþmadýr.
2009 yýlý Aralýk ayýnda gerçekleþtirilen araþtýrmanýn örneklemini Fethiye Devlet Hastanesi çocuk
polikliniðine baþvuran hasta çocuk annelerinden rastlantýsal seçilen ve çalýþmaya katýlmayý kabul
eden 100 anne oluþturmaktadýr. Araþtýrmada veri toplama aracý olarak sosyodemografik bilgi formu
ile likert tipi 20'þer sorudan oluþan "durumluk kaygý ölçeði" ile "sürekli kaygý ölçeði" kullanýlmýþtýr.
Araþtýrma verileri bilgisayar ortamýnda yüzdelik ve ortalama hesaplamalarý ile deðerlendirilmiþtir.
Araþtýrma kapsamýna alýnan annelerin yaþ ortalamasý 30.9±6,9 olup, %68'i 1-2 çocuða sahip olan
annelerin %51'inin eðitim düzeyinin okur-yazar/ilkokul mezunu olduðu, %73'ünün ev hanýmý/iþsiz ve
%51'inin gelir gider durumunun birbirine eþit olduðu saptanmýþtýr. Annelerin %84'ünün çocuklarýnda
herhangi bir özür/engellilik bulunmadýðý, %95'inin çocuklarýný daha önce hastaneye/saðlýk kurumuna
getirdiði, %59 oranýnda tedavi için baþvurduklarý kuruma güvendikleri bulunmuþtur. Saðlýk kurumuna
getirilen çocuðun kaçýncý çocuk olduðu sorulduðunda %44 oranýnda ikinci çocuk olarak belirlenmiþ
ayrýca %50'sinin çocuklarýnýn rahatsýzlýk sürelerinin 1-2 günlük olduðu belirlenmiþtir. Annelerin
durumluk kaygý puaný X:47.24±11.68, sürekli kaygý puaný X:23.36±4.6 olarak belirlenmiþtir. Yaþ ile
sürekli kaygý düzeyi puan ortalamasý arasýnda istatistiksel olarak anlamlý farklýlýk bulunmaktadýr
(p<0,05).
Sonuç olarak, annelerin sürekli kaygý puanlarý ile durumluk kaygý puanlarý arasýndaki farklýlýk,
çocuklarýnýn hasta olmasý nedeniyle annelerin kaygý düzeylerinin arttýðýný düþündürmektedir. Saðlýk
bakým sisteminde hastalarýn yaný sýra hasta yakýnlarýnýn ruhsal bakým gereksinimleri de göz önünde
bulundurulmalýdýr.
Kaynaklar:
1.Yýldýrým SD. Engelli Çocuðu Olan Annelerin Sürekli Kaygý Düzeyi Ýle Durumluk Kaygý Düzeylerinin Karþýlaþtýrýlmasý.
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2006.
2.Bulamacý G. Yeni Doðan Yoðun Bakým Ünitesinde Yatan Riskli Yeni Doðanlarýn Anne ve Babalarýndaki Anksiyete
Düzeylerinin Belirlenmesi ve Karþýlaþtýrýlmasý. Ýstanbul Üniversitesi Saðlýk Bilimleri Enstitüsü, Çocuk Saðlýðý ve
Hastalýklarý Hemþireliði Anabilim Dalý, Yüksek Lisans Tezi, Ýstanbul, 1999.
PB 62
Genç Heteroseksüel Hekimlerin Eþcinselliðe Ýliþkin Tutumlarýnýn Deðerlendirilmesi
Umut Altunöz,Özge Altýntaþ,Ayþegül Yýlmaz Özpolat
Ankara Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD
Amaç:Eþcinsel bireylere yönelik önyargýlý ve ayrýmcý tutumlara toplumun büyük bir kesiminde
rastlanmaktadýr(1). Hekimlerin eþcinselliðe iliþkin tutumlarýnýn tespiti ve varsa eðitim eksikliklerinin
giderilmesi toplum saðlýðý açýsýndan önemlidir. Çalýþmamýz Ankara Üniversitesi Týp Fakültesi
Hastanelerinin çeþitli klinik bölümlerinde görev yapan ve çalýþmaya katýlmaya gönüllü olan heteroseksüel
araþtýrma görevlilerinin eþcinselliðe iliþkin tutumlarýný incelemeyi amaçlamaktadýr.
Yöntem:Gönüllü araþtýrma görevlilerine sosyodemografik veri formu, Hudson-Ricketts Eþcinsellere
Ýliþkin Tutumlar Ölçeði(EÝTÖ)(1), Herek Lezbiyen ve Geylere Yönelik Tutum Ölçeði(LGYTÖ)(2)
verilmiþtir.
Bulgular:Çalýþmaya psikiyatri(n:18), diðer dahili branþlar(n:49) ve cerrahi branþlardan(n:63); 67 erkek,
63 kadýn toplam 130 hekim katýlmýþtýr. Yaþ ortalamasý kadýn 28.0, erkek 28.6, toplamda 28.3'tür.
Katýlanlarýn tümü yönelimlerini heteroseksüel olarak belirtmiþtir. Yalnýzca 8 hekim(%6.2) farklý cinsel
yönelimlerle ilgili eðitim aldýðýný belirtmiþtir. Ortalama EÝTÖ 3.00, LGYTÖ 3.04 puan olup eþcinselliðe
iliþkin olumsuz tutumu göstermektedir. Kadýn ve erkekler arasýnda tutumlar açýsýndan anlamlý bir fark
saptanmamýþtýr(EÝTÖ p:0.08, LGYTÖ p:0.890). Eðitim aldýklarýný belirtenlerle almayanlar arasýnda
eþcinselliðe iliþkin tutumlar açýsýndan anlamlý bir fark saptanmamýþtýr(EÝTÖ p:0.952, LGYTÖ p:0.859).
Geleneklerine baðlý olduðunu belirten hekimler(n:81) daha olumsuz tutum gösterirken (EÝTÖ p:0.000,
LGYTÖ p:0.000), eþcinsel tanýdýðý olduðunu belirten hekimler daha olumlu tutum göstermektedir(EÝTÖ
p:0.000, LGYTÖ p:0.007). Psikiyatri asistanlarýnýn diðer branþlara göre daha olumlu tutum gösterdikleri
izlenmektedir (EÝTÖ p:0.028, LGYTÖ p:0.003).
Sonuç:Çalýþmaya katýlan hekimler eþcinselliðe iliþkin genel anlamda olumsuz tutum göstermekle
beraber; eþcinsel tanýdýðý olan hekimlerin ve psikiyatri asistanlarýnýn daha olumlu tutum gösterdikleri,
geleneklerine baðlý olduðunu belirten hekimlerin daha olumsuz tutum gösterdikleri saptanmýþtýr. Farklý
cinsel yönelimler ile ilgili eðitim eksikliði belirgin olup geliþtirilmesi amaçlanmalýdýr.
Kaynaklar:
1)Sakallý N, Uðurlu O. Effects of social contack with homosexuals on heterosexual university students' attitudes
toward homosexuality. J Homosexuality 2001; 42:52-63
2)Duyan V, Gelbal S. Lezbiyen ve Geylere Yönelik tutum Ölçeði: Güvenirlik ve geçerlik çalýþmasý HIV/AIDS Dergisi
2004; 7:106-112
PB 63
Bitkisel Zayýflama Ýlaçlarý Ýle Geliþen Psikotik Bozukluk: Olgu Sunumu
Nesrin Buket Tomruk,Mehtap Arslan Delice,Tülay Öztürk,Filiz Alkan,Nihat Alpay
Bakýrköy Ruh Sinir,Bakýrköy Ruh Sinir
AMAÇ: Son yýllarda tüm dünyada olduðu gibi ülkemizde de bitkisel preparatlar giderek daha yaygýn
biçimde kullanýlmaktadýr. Obezite sýklýðýnýn artýþýna paralel, zayýflama amacýyla genellikle de hekim
önerisi ve denetimi dýþýnda kullanýmlarý artmaktadýr. Bu süreçte geliþen çeþitli psikiyatrik tablolar da
dikkat çekmektedir (1, 2) . Sunumda bu konunun vurgulanmasý amaçlanmaktadýr.
YÖNTEM:Bitkisel zayýflama ilacý kullanýrken akut psikotik tablo geliþen bir olgu, literatür ýþýðýnda
tartýþýlmaktadýr.
BULGULAR:Psikiyatrik özgeçmiþi olmayan, herhangi bir psikiyatrik aile yükü bulunmayan 41 yaþýnda
bir kadýn hastada: zayýflama amacýyla "biberiyeli bitkisel karýþým" adýyla gýda takviyesi olarak pazarlanan
tabletlerin kullanýmý ile günler içinde akut psikotik tablo geliþmiþtir. Somatik, perseküsyon ve referans
hezeyanlarý; görme ve iþitme varsanýlarý; ve depersonalizasyon ile karakterize tablo antipsikotiklerle
kýsa sürede gerilemiþtir.
Söz konusu zayýflama karýþýmý: rasmarinus officinalis, calluna vulgaris, panax ginsen vb MSS üzerine
çoðunlukla stimulan yönde etkili çeþitli bitkisel kökenli maddeler içermekteydi.
SONUÇ: Bitkisel preparatlarýn içerikleri MSS üzerine stimulan ya da depresan olabilmekte ve birbirleri
ile etkileþebilmektedirler. Saðlýk Bakanlýðý denetimi dýþýnda ve medyadaki yanýltýcý tanýtýmlarla
kullanýmlarý özendirilmektedir. "Bitkisel" preparatlar toplumdaki yaygýn inanýþýn aksine her zaman
masum deðildir ve giderek artan sayýlarda ciddi ve bazen kalýcý (3) olabilen psikiyatrik tablolar
bildirilmektedir.
1.
Saatcioglu O, Ugur Z, Kamberyan K, Yanik M. A psychotic disorder related to use of herbal preparation: case
report. Int J Psychiatry Med 2007; 37 (3): 279-82.
2.
Peterson E, Stoebner A, Weatherill J, Kutscher E. Case of acute psychosis from herbal supplements. S D
Med 2008; 61 (5): 173-7.
3.
Przekop P, Lee T. Persistent psychosis associated with salvia divinorum use. Am J Psychiatry 2009; 166: 7.
PB 64
Seçici Serotonin Gerialým Ýnhibitörü Kullanýmý Ýle Ýliþkili Parkinsonizm:
Ýki Vaka Sunumu
Serap Erdoðan1,Süleyman Demir2,Feryal Çam Çelikel2
Gaziosmanpaþa Üniversitesi Týp Fakültesi1,Gaziosmanpaþa Üniversitesi Týp Fak. Psikiyatri AD2
Vaka 1: 25 y, kadýn. Depresyon, çekingen kiþilik bozukluðu tanýlarý ile paroksetin baþlanýlmýþ, 2040 mg/gün dozlarýnda 14 ay kullanmýþtýr. Belirgin düzelme izlenen hasta tedaviyi 1,5 ay býrakýp
depresif belirtilerin yinelemesi sonucu baþvurmuþ, yeniden paroksetin önerilmiþtir. Bir ay sonra
konuþmada yavaþlama, kollarýný kýmýldatmadan küçük adýmlarla yürüme gibi yakýnmalarla baþvuran
hasta, ilaca baðlý parkinsonizm, idiopatik parkinson ön tanýlarýyla yataklý nöroloji ve psikiyatri servislerinin
bulunduðu bir merkeze yönlendirilmiþtir. Taburculuk sonrasý kurumumuza tekrar baþvuran hastanýn
parkinsonizm belirtilerinin devam ettiðinin görülmesi üzerine psikiyatrik tedavisi sonlandýrýlmýþ ve
nöroloji bölümüne yönlendirilmiþtir. Hastanýn pramipeksol dihidroklorür monohidrat tedavisi ile
belirtilerinde azalma izlenmiþtir ve takibi devam etmektedir.
Vaka 2: 68 y, kadýn. Dýþ merkezde depresyon tanýsý ile essitalopram 20 mg/gün, alprozolam 0,25
mg/gün baþlanan hasta baþvurduðunda 3 aydýr düzenli ilaç kullanýmý mevcuttu. Son haftalarda artýþ
gösteren, ellerde ve tüm vücutta titreme, hareketlerde yavaþlama yakýnmalarý vardý. Son hafta tabloya
bulantý, kusma eklenmiþti Annesinde Parkinson Hastalýðý bulunan hastada idiyopatik parkinson, ilaca
sekonder parkinsonizm, serotonerjik sendrom ön tanýlarý düþünülerek Nöroloji bölümüne danýþýldý
ve ilaçlarý 1 hafta içinde kesildi. Ýlaçlarýn kesilmesinden sonra tremor ve hareketlerde yavaþlama
yakýnmalarýnýn 2 hafta içinde belirgin düzelme gösterdiði izlendi.
Tartýþma:SSGÝ'lerinin parkinsonizm belirtilerine yol açabildiðine dair atan sayýlarda vaka bildirimleri
bulunmakla birlikte mekanizma tam olarak bilinmemektedir. Son aþamada dopaminerjik sisteminin
düzenlenmesi ile ilgili bazý deðiþikliklerin ortaya çýktýðý düþünülmektedir (1). Literatürde paroksetin
kullanýmý ile Parkinson Hastalýðý belirtileri aðýrlaþan bir vaka mevcuttur (2) ancak ne paroksetin
sonrasý hastalýk belirtilerinin ilk kez ortaya çýktýðý bir vakaya ne de essitalopramla iliþkili böyle bir
bildirime rastlanmamýþtýr. Sunulan bildiride olasý mekanizmalarýn tartýþýlmasý amaçlanmaktadýr.
Kaynaklar:
1.
Gill HS et al. Extrapyramidal symptoms associated with cyclic antidepressant treatment: A review of the
literature and consolidating hypotheses. J Cln Psychopharmacol 1997; 17(5): 377-389.
2. Jimenez-Jimenez FJ et al. Parkinsonism exacerbated by paroxetine. Neurology 1994; 44(12): 2406.
PB 65
Hemodiyaliz Hastalarýnda Hastalýk Algýsý Ýle Anksiyete, Depresyon ve Yaþam
Kalitesi Ýliþkisi
Nazmiye Kocaman Yýldýrým1,Sedat Özkan1,Ayþe Okanlý2,Elanur Yýlmaz Karabulutlu2,Fadime Karahisar3
Ýstanbul Üniversitesi Ýstanbul Týp Fakültes1,Atatürk Üniversitesi Hemþirelik Yüksek Okulu2,
Hacettepe Üniversitesi Eriþkin Hastanesi3
Amaç:Bu çalýþmada, hemodiyaliz hastalarýnýn hastalýk algýsý ile anksiyete, depresyon ve yaþam
kalitesi arasýndaki iliþkiyi incelemek amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Kesitsel ve iliþki arayýcý nitelikte, çok merkezli bir çalýþmadýr. Evrenden örneklem secimine
gidilmemiþ, çalýþmanýn örneklemini Ýstanbul Üniversitesi Ýstanbul Týp Fakültesi, Cerrahpaþa Týp
Fakültesi, Hacettepe Üniversitesi Eriþkin Hastanesi, Atatürk Üniversitesi Yakutiye Hastanesi Hemodiyaliz
Ünitelerinde tedavilerini düzenli olarak sürdüren, 18 yaþ üstü, okuma yazma bilen, Türkçe iletiþim
kurabilen, mental retarde, psikotik bozukluk vb... psikiyatrik hastalýðý olmayan, çalýþmaya gönüllü
olarak katýlmayý kabul eden 129 hasta oluþturmuþtur. Veriler, yarý yapýlandýrýlmýþ görüþme formu,
Hastalýk Algýsý Ölçeði, Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeði, Kýsa Form-36 (SF-36) ölçekleri ve
hasta dosyalarýndan alýnan bilgiler ile toplanmýþtýr. Elde edilen veriler SPSS 12.0 programý kullanýlarak,
frekans daðýlýmý, Spearman's rho korelasyon analizi ile deðerlendirilmiþtir.
Bulgular:Hastalarýn yaþ ortalamasý 50,8±14,7 olup, %55'inin erkektir. Hemodiyaliz süresi 85,2±69,6
ay olarak saptanmýþtýr. Hastalýk Algýsý Ölçeðinin hastalýk belirtisi puan ortalamasý ile anksiyete ve
depresyon puan ortalamasý arasýnda pozitif, yaþam kalitesinin fiziksel ve mental saðlýk toplam puan
ortalamalarý arasýnda negatif yönde anlamlý bir iliþki olduðu belirlenmiþtir (p<0,05). Hastalýðýn daha
ciddi olumsuz sonuçlarýnýn olmasý ile fiziksel saðlýk puan ortalamasýnýn azalmasý ve duygusal etkinin
artmasý ile mental saðlýk puan ortalamasýnýn azalmasý arasýnda ve hastalýk algýsýnýn her iki alt
ölçeðiyle anksiyete ve depresyon puan ortalamasýnýn artmasý arasýnda iliþki saptanmýþtýr (p<0,05).
Ayrýca hastalýk üzerinde kiþisel kontrol azlýðý ile depresyon puaný ortalamasýnýn artmasý ve fiziksel
saðlýk puan ortalamasýnýn azalmasý arasýnda ve hastalýðý anlamada azalma ile anksiyete puaný
ortalamasýnýn artmasý arasýnda da iliþki bulunmuþtur (p<0,05).
Sonuç:Çalýþmamýzda hastalarýn hastalýk algýlarýnýn olumsuz yönde olmasý ile (hastalýk belirtileri, ciddi
sonuçlarý, duygusal etkisi yüksek, kiþisel kontrol az) anksiyete ve depresyon riskinde artma ve yaþam
kalitesinde azalma arasýnda iliþki olduðu görülmüþtür. Gelecekte hastalýk algýsýnýn deðiþmesi yönünde
yapýlacak müdahalelerden sonra hastalarýn ruhsal durumlarýnýn ve yaþam kalitelerinin nasýl etkileneceði
incelenmelidir.
PB 66
Hemodiyaliz Hastalarýnýn Hastalýk Algýsý ve Etkileyen Faktörlerin Belirlenmesi
Nazmiye Kocaman Yýldýrým1,Sedat Özkan1,Ayþe Okanlý2,Elanur Yýlmaz Karabulutlu2,Fadime Karahisar3
Ýstanbul Üniversitesi Týp Fakültes1,Atatürk Üniversitesi Hemþirelik Yüksek Okulu2,
Hacettepe Üniversitesi Eriþkin Hastanesi3
Amaç: Bu çalýþmanýn amacý, hemodiyaliz hastalarýnda hastalýk algýsýný etkileyen faktörleri belirlemektir.
Yöntem: Kesitsel tipte, tanýmlayýcý çok merkezli bir çalýþmadýr. Evrenden örneklem secimine gidilmemiþ,
çalýþmanýn örneklemini Ýstanbul Üniversitesi Ýstanbul Týp Fakültesi, Cerrahpaþa Týp Fakültesi,
Hacettepe Üniversitesi Eriþkin Hastanesi, Atatürk Üniversitesi Yakutiye Hastanesi Hemodiyaliz
Ünitelerinde tedavilerini düzenli olarak sürdüren, 18 yaþ üstü, okuma yazma bilen, Türkçe iletiþim
kurabilen, mental retarde, psikotik bozukluk vb... psikiyatrik hastalýðý olmayan, çalýþmaya gönüllü
olarak katýlmayý kabul eden 129 hasta oluþturmuþtur. Veriler, yarý yapýlandýrýlmýþ görüþme formu,
Hastalýk Algýsý Ölçeði, Çok Boyutlu Algýlanan Sosyal Destek Ölçeði, Stresle Baþa Çýkma Stratejileri
Ölçeði ve dosyalarýndan alýnan bilgiler ile elde edilmiþtir. Hastalýk algýsý Leventhal ve ark. tarafýndan
tanýmlanan kendini denetleme (self-regulatory) kuramýna temellendirilmiþtir. Elde edilen veriler SPSS
12.0 programý kullanýlarak, frekans daðýlýmý, t testi, ANOVA, Spearman's rho korelasyon analizi ile
deðerlendirilmiþtir.
Bulgular: Hastalýk Algýsý Ölçeðinin kiþisel kontrol puan ortalamasýnýn kadýnlarda (p=0,01) ve bakýmýna
yardým edecek kiþinin olmamasýnda (p=0,01), tedavi kontrolü puan ortalamasýnýn okuryazar olanlarda
(p=0,02) düþük olduðu saptanmýþtýr. Bekâr olan hastalarýn hastalýðý kronik bir durum olarak görmedikleri
(p=0,004) ve hastalýðý anlayabilme puanýnýn da düþük olduðu (p=0,03) bulunmuþtur. Yaþ arttýkça
hastalýðýn kronik olarak algýlanmasý artarken (r=,231 p<0,01), hastalýk ya da hemodiyaliz süresinin
hastalýk algýsý ile iliþkili olmadýðý görülmüþtür. Hastalarýn algýladýklarý destek sistemlerinden sadece
arkadaþ desteði ile duygusal temsiller arasýnda (r=-,210 p?0,01) negatif iliþki saptanmýþtýr. Hastalýðýn
döngüsel seyrettiðini algýlama ile baþ etme yöntemlerinden problem çözme arasýnda (r=-,266 p<0,01)
negatif ve kaçýnma arasýnda (r=,206 p?0,01) pozitif iliþki bulunmuþtur. Ayrýca kaçýnma yönteminin
kullanýmý arttýkça, hastalýk süresinin akut olarak algýlanmasý da artmaktadýr (r=,190 p<0,05).
Sonuç: Çalýþmamýzda genç yaþta, kadýn, eðitim düzeyi düþük, bekâr, bakýmýna yardým edecek bir
yakýný olmayan, arkadaþ desteði olmayan ve kaçýnma baþ etme yöntemini kullanan hastalarýn hastalýðý
daha olumsuz algýladýklarý görülmüþtür. Bu özellikteki hemodiyaliz hastalarýnýn hastalýk algýlarýnýn
deðiþimine yönelik müdahale programlarý hazýrlanmalý, uygulanmalý ve sonuçlarý deðerlendirilmelidir.
PB 67
Valproik Asit Ýle Ýndüklenen Hiperamonemi Olmadan Geliþen Ensefalopati :
Bir Olgu Sunumu
Elçin Özçelik,Özlem Erden Aki,Amber Eker,Baþaran Demir
Hacettepe Üniversitesi
Amaç: Valproik asitin nadir görülen ve ölümle sonuçlanabilen etkilerinden biri olan ensefalopati
tablosuna dikkat çekilmesi amaçlanmýþtýr.
Bulgular: 20 yaþýnda, erkek hasta Mart 2010 tarihinde uykusuzluk, aþýrý hareketlilik, çok konuþma,
büyüklük ve kötülük görme sanrýlarý ile polikliniðimize baþvurdu. Ýki Uçlu Duygudurum Bozukluðu,
manik epizod tanýsýyla psikiyatri servisine yatýrýlan hastaya valproik asit 1000 mg/gün ve ketiapin 300
mg/gün baþlandý. Yatýþýnýn ikinci haftasýnda uykuya eðilim, yönelim bozukluðu ve negatif myoklonus
ortaya çýkmasý üzerine eþ zamanlý gönderilen valproik asit düzeyi, amonyak ve karnitin düzeyi,
karaciðer fonksiyon testleri normal sýnýrlarda saptandý. EEG'sinde delta frekansýnda yavaþ dalgalarla
karakterize aðýr derecede bir zemin aktivitesi bozukluðu izlendi. Beyin MR'ýnda herhangi bir patoloji
saptanmadý. Valproik asit kullanýmý dýþýnda konfüzyon haline neden olabilecek herhangi bir etiyolojik
neden saptanmamasý üzerine valproik asit kesildi.
Valproik asit kesildikten 1 gün sonra myoklonuslarýnýn, 2 gün sonra hastanýn yönelim bozukluðunun
ve uykuya eðiliminin tamamen düzeldiði, EEG bulgularýndaki düzelmenin ise bir aya kadar uzadýðý
gözlendi.
Sonuç: Antikonvulsan bir ilaç olan valproik asit iki uçlu duygudurum bozukluðunda duygudurum
düzenleyici olarak kullanýlmaktadýr. Nadiren valproik asit kullanýmýna baðlý olarak, ciddi fakat geri
dönüþlü bir yan etki olan ensefalopati tablosu ortaya çýkabilmektedir. Bu yan etkinin bilinmesi erken
taný ve müdaheleyi olanaklý kýlmaktadýr.(1, 2)
1.
Reif A, Leonhard C, Möbner R, Lesch KP, Fallgatter AJ. Encephalopathy and myoclonus triggered by valproic
acid. Progr Neuro-Psychopharmacol Biol Psychiatry 2004; 28: 1061-1063.
2.
Gerstner T , Buesing D, Longin E, Bendl C, Wenzel D, Scheid B ve ark. Valproic acid induced encephalopathy
- 19 new cases in Germany from 1994 to 2003: A side effect associated to VPA-therapy not only in young children.
Seizure 2006; 15: 443-448
PB 68
Galantamin Kullanýmýna Baðlý Geliþen Kardiyak Aritmi: 2 Olgu Sunumu
mehmet ilkin naharcý1,Ergun Bozoðlu1,Hüseyin Doruk1,Mehmet Ak2,Nuri Karadurmuþ3
GATA Geriatri Bilim Dalý1,GATA Psikiyatri Ana Bilim Dalý2,
GATA Ýç Hastalýklarý Ana Bilim Dalý3
Ventriküler aritmi, birçok nedene baðlý ortaya çýkan ve hayatý tehdit edebilen önemli bir ritm bozukluðudur
(1). Yaþlýlarda sýk görülen ventriküler aritmiler yapýsal kalp hastalýðý zemininde geliþebilecekleri gibi,
bazý ilaçlarýn kullanýmýnda da izlenebilmektedir. Bu yazýda daha önce az sayýda tanýmlanan galantamin
kullanýmýna baðlý geliþen ventriküler aritmiler sunulmaktadýr.
Unutkanlýk yakýnmasý ile polikliniðimize baþvuran yaþlarý 78 ve 84 olan 2 erkek olguya muayene,
laboratuar ve görüntüleme yöntemleri neticeleri sonrasýnda taný kriterlerine dayanýlarak mikst demans
(Alzheimer demans ve Vasküler demans) tanýsý koyuldu. Birinci olgunun özgeçmiþinde koroner arter
hastalýðý, 2. olguda hipertansiyon ve aritmi olduðu anamnezi alýndý. Olgularýn baþlangýçtaki EKG'leri
normal sinüs ritminde idi. Bunun üzerine iki olguya da demans bulgularýna yönelik galantamin 2-4
haftalýk doz titrasyonlarýyla (8 mg, 16 mg ve 24 mg) baþlandý. Ýlk olguda galantamin 24 mg dozuna
çýktýktan ilaç tolerabilitesi iyi iken, 1 hafta sonra çekilen EKG'sinde bigemine ritmde ventriküler erken
vurular olduðu görüldü. Ýkinci olguda galantamin 8 mg dozunda iken çekilen EKG'de yine bigemine
ritmde supraventriküler erken vurular ortaya çýktýðý gözlendi. Her iki olguda bu süreç içinde yeni bir
ilaç kullanýmý olmamýþtý ve aritmiye yol açabilecek laboratuar anormalliði yoktu. Bu yan etkiler
görüldükten sonra iki olguda da galantamin kesildi ve wash-out periyodundan sonra çekilen EKG'lerinin
normal sinüs ritmine döndüðü tespit edildi.
Literatürde galantamin kullanýmýna baðlý geliþen ritm bozuklarý nadir olarak bulunmaktadýr (2,3).
Fakat supra- ve ventriküler erken vurularýn ortaya çýkmasý ilk defa gözlemlenmiþtir. Sonuçta
kardiovasküler hastalýklar ve komplikasyonlarý nedenli yaþlýlarda ritm bozukluðu geliþimi riski
artmaktadýr. Önlem olarak galantamin gibi antikolinesteraz ilaç baþlamadan önce ve sonra doz
titrasyonu yaparken kardiyak ritmi izleme almak gerekmektedir.
1.Frishman WH, et al. Twenty-four hour ambulatory electrocardiography in elderly subjects: Prevalence of various
arrhythmias and prognostic implications. Am Heart J 1996;132:297-302.
2.Nelson MW, Buchanan RW. Galantamine-induced QTc prolongation. J Clin Psychiatry 2006;67:166-167
3.Leentjens AF, Kragten JA. Complete atrioventricular block during galantamine therapy. Ned Tijdschr Geneeskd
2006;150:563-566.
PB 69
20 Maddellik Toronto Aleksitimi Ölçeði Türkçe Uyarlanmasýnýn Kesme Noktalarýna Göre
Psikometrik Özellikleri
Hüseyin Güleç,AYNÝL YENEL
Erenköy RSHEAH
Toronto Aleksitimi Ölçeði (TAÖ)'nin Türkçe uyarlamasý ile ilgili bir çok çalýþmalar (1,2) yürütülmüþtür.
Bir takým özellikleri dikkate alýnarak kullanýlmasý önerilmiþ ve halen yaygýn olarak kullanýlmaktadýr.
Bu çalýþmada ölçeðin daha yaygýn kullanýmý amacýyla kesme noktalarýna göre psikometrik özellikleri
incelenmiþtir.
Yöntem:Bu çalýþma Major Depresif Epizod'lu hastalarda yürütülen bir çalýþmanýn parçasý olarak,
Polikliniðe ayaktan baþvuran 100 ardýþýk hasta ile yapýldý. Katýlýmcýlara TAÖ-20 ve TAÖ-26 uygulandý.
TAÖ-26'nýn kesme noktasý olarak hem 10 skoru hem de 11 skoru kullanýlarak psikometrik özelliklerine
bakýldý.
Bulgular:Tablo 1. Kesme noktasý olarak 10 skoru alýnarak elde edilen TAÖ-20 psikometrik özellikler
Kesme Noktasý
Duyarlýk Özgüllük
Gerçek
50
36
51
33
52
30
53
29
54
28
Aleksitimik
Verimlilik
Sahte
6
84
9
83
12
86
13
91
14
93
Kestirim Gücü (+)
Aleksitimik Deðil
Kestirim Gücü (-)
Gerçek
50
50
52
54
55
89
85
81
81
80
88
88
91
95
97
Sahte
7
7
5
3
2
86
79
71
69
66
87
84
83
84
84
Tablo 2. Kesme noktasý olarak 11 skoru alýnarak elde edilen TAÖ-20 psikometrik özellikler
Kesme Noktasý
Duyarlýk Özgüllük
Gerçek
50
29
51
27
52
26
53
25
54
24
56
21
61
11
Aleksitimik
Verimlilik
Sahte
3
67
5
68
6
74
7
78
8
80
11
88
21
100
Kestirim Gücü (+)
Aleksitimik Deðil
Kestirim Gücü (-)
Gerçek
53
54
58
60
61
64
67
95
92
91
90
88
85
76
79
81
87
90
91
96
100
Sahte
14
13
9
7
6
3
-
91
84
81
78
75
66
34
83
82
85
86
86
86
79
Tartýþma:Çalýþmanýn amacýna göre '50' ve '52' skorlarý alýndýðýnda testin verimliliði üst düzeylere
ulaþmaktadýr. Aleksitimiklerin "kaçmamasý" isteniyorsa 51'in altýnýn alýnmasý; saf aleksitimik grupla
çalýþmak için '10' skoruna göre 56'nýn üstünün, '11' skoruna göre ise 59'un üstünün seçilmesi uygun
olacaktýr.
PB 70
Evlilik Uyumu Ýle Psikiyatrik Rahatsýzlýklar, Baðlanma Stilleri ve Mizaç ve
Karakter Özellikleri Arasýndaki Ýliþki
Serap Erdoðan1,Nurdan Eren2,Aslý Çepik Kuruoðlu3
Gaziosmanpaþa Üniversitesi Týp Fakültesi1,Özel Fransýz Lape Hastanesi2,
Gazi Ünviversitesi Týp Fak. Psikiyatri AD3
Amaç: Evlilik sorunlarý ile demografik veriler, eþlerin baðlanma özellikleri, psikiyatrik durumlarý ve
mizaç ve karakter özellikleri arasýndaki iliþkinin araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Evlilik sorunlarý nedeniyle GÜTF psikiyatri polikliniðine baþvuran 25 çift ve kontrol grubunu
oluþturan, herhangi bir evlilik sorunu belirtmeyen 25 çift çalýþmaya alýnmýþ, deðerlendirmeleri SCIDI, SCID-II, Mizaç ve Karakter Envanteri (MKE), Birtchnell Eþ Deðerlendirme Ölçeði (BEDÖ) ve Yakýn
Ýliþkilerde Yaþantýlar Envanteri (YÝYE) kullanýlarak yapýlmýþtýr. Ýstatistiksel deðerlendirmede Windows
11.5 için SPSS programý kullanýlmýþtýr.
Bulgular:Demografik verilere göre hasta grubunda evde çekirdek aile üyeleri dýþýnda yaþayan aile
büyüklerinin daha fazla oranda bulunmasýnýn evlilik sorunlarý ile iliþkili olduðu görülmüþtür. Kadýnlarýn
baðlanma stillerinde kaçýnma ve kaygý boyutlarýnýn öne çýktýðý, erkeklerde kaçýnma boyutundan
yüksek puanlar alýndýðý bulunmuþtur. BEDÖ'ne göre sorun yaþayan çiftlerde karþýlýklý olarak kadýn
ve erkeðin birbirlerini kontrol grubundaki çiftlere göre daha az güvenilir bulduklarý, kadýnlarýn erkekleri
iliþki içinde kopuk ve kontrolcü olarak, erkeklerin kadýnlarý baðýmlý olarak niteledikleri saptanmýþtýr.
MKE'ne göre hasta grubundaki erkeklerin baðýmlýlýk, kendini kaybetme alt skorlarý ve kendini aþma
toplam skoru, kontrol grubundaki erkeklere göre anlamlý derecede yüksek bulunmuþtur. Kadýnlarýn
ise zarardan kaçýnma toplam skoru kontrol grubundaki kadýnlardan yüksek; empati skoru ise düþük
olarak belirlenmiþtir. Psikiyatrik deðerlendirme sonucunda evlilik sorunlarý yaþayan kadýnlarda %48
oranýnda depresyona rastlanmýþtýr.
Sonuç: Karþýlýklý etkileþebilen, evlilik ve aileyi ilgilendiren konularda fikir birliði yapabilen ve sorunlarýný
olumlu bir þekilde çözebilen çiftlerin evliliði, uyumlu evlilik olarak tanýmlanmaktadýr (1). Literatürde
evlilik sorunlarýna sahip klinik örneklemlerin yaklaþýk %50'sinde depresif belirtilere de rastlandýðý
belirtilmektedir (2). Toplumumuzda kadýn ve erkeðe biçilen sosyal rollerin çocukluktan itibaren iliþki
kurma biçimlerine yansýdýðý ve bireysel biyolojik faktörlere de eklemlenerek evlilik hayatýný önemli
oranda etkilediði düþünülmektedir.
Kaynaklar:
1Erbek E, Beþtepe E, Akar H ve ark. Evlilik Uyumu. Düþünen Adam 2005, 18(1):39-47.
2.Scott RL, Cordova JV. The influence of adult attachment styles on the association between marital adjustment
and depressive symptoms. J Fam Psychol 2002, 16(2): 199-208.
PB 71
Bir Üniversite Hastanesinde Psikiyatri Kliniðinden Ýstenen Konsültasyonlarýn
Deðerlendirilmesi
Sevda Korkmaz2, Murad Atmaca1, Savaþ Yýlmaz2
Fýrat Üniversitesi Hastanesi1, Elazýð Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanesi2
Amaç: Fiziksel hastalýðý olan kiþilerde psikiyatrik semptomlarýn primer hastalýða eþlik etmesi çok sýk
görülmektedir (1,2). Hastalarda görülen bu semptomlarýn hastanede yatýþ süresini uzattýðý, artmýþ
morbidite ve mortalite ile iliþkili olduðu bildirilmiþtir(3). Amacýmýz, yatan hastalara istenen psikiyatri
konsültasyonlarýný deðerlendirmektir.
Yöntem:Enine-kesitli, gözlemsel çalýþmamýza bir aylýk sürede, psikiyatri dýþý kliniklerde yatan, psikiyatri
konsültasyonu istenmiþ ardýþýk toplam 100 hasta alýndý.Hastalarýn sosyodemografik bilgileri,
konsültasyonu isteyen klinik, konsültasyonun istenme nedeni, DSM-IV psikiyatrik tanýlarý ve verilen
tedaviler kaydedildi.
Bulgular:Çalýþmada hastalarýn 49'u kadýn, 51'i erkek olup, kadýnlarýn yaþ ortalamasý 42 erkeklerin
yaþ ortalamasý 52 idi. Konsültasyonlarýn %77'sinin dahili branþlardan istendiði, en fazla konsültasyon
isteyen kliniðin %34 ile dahiliye olduðu, bunu %8 ile dermatoloji kliniðinin izlediði belirlendi. En az
konsültasyon istenen klinik plastik cerrahi, çocuk cerrahisi ve göðüs hastalýklarý idi. Konsültasyonlarýn
%13'ü psikiyatrik deðerlendirme, %47'i anksiyete ve %40'ý depresif belirtileri nedeni ile istenmiþtir.
Psikiyatrik deðerlendirmede ilk dört tanýyý sýrasýyla, uyum bozukluðu (%20), anksiyete bozukluðu
(%18), deliryum (%16) ve depresif bozukluk(%14) almýþtýr. Hastalarýn %3'de aktif psikopatoloji
saptanmamýþ, hastalarýn %24'üne antidepresan, %27'sine antipsikotik, %5'ine benzodiyazepin,
%27'sine antidepresan+benzodiazepin, %4'üne antidepresan+antipsikotik, %2'sine
antidepresan+antipsikotik+duygu durum düzenleyicisi reçete edilmiþtir. %6'sý psikiyatri kliniðine
devralýnýrken, %5'ine ilaçsýz takip önerilmiþtir.
Sonuç: Çalýþmamýzda, hastanede yatarken psikiyatri konsültasyonu istenen hastalarda, yüksek
oranda psikopatoloji saptanmýþtýr. Týbbi hastalýða eþlik eden psikiyatrik bozukluklarýn tanýnmasý ve
saðaltýmý, primer hastalýðýn seyrini ve tedaviye uyumu önemli oranda etkilediðinden, bu hastalarýn
tedavi gördüðü kliniklerle daha fazla iþbirliði yapýlmasý önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Konsültasyon, klinik, taný.
Kaynaklar
1. Fulop G, Strain JJ. Diagnoses and Treatment of Psychiatric Disorders in Medically Ill Patients. Hosp Community
Psychiatry 1991;42(4):389-394.
2. Kuloðlu M, Çayköylü A, Akyol ES, Ýbiloðlu A, Yýlmaz E. Bir Eðitim Hastanesinde Ýstenen Psikiyatri Konsültasyonlarýnýn
Deðerlendirilmesi. Kriz Dergisi 2008;16:19-23.
3. Sertöz ÖÖ, Doðanavþargil GÖ, Noyan MA, Altýntoprak E, Elbi H.Bir üniversite hastanesi konsültasyon liyezon
servisinde psikiyatrik hastalýklarýn psikiyatri dýþý hekimlerce doðru tanýnma oranlarý. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni
2008;18:288-295.
PB 72
Kronotip Özelliklerinin Suisit Giriþimleri ve Ýmpulsivite Üzerine Etkisi
Yavuz Selvi1,Adem Aydýn2,Abdullah Atli3,Fatih Selvi3,Lütfullah Beþiroðlu3
Van1,Van Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi2,YYÜ Týp Fakültesi Psikiyatri ABD3
Amaç:Saðlýklý bireylerde uyku-uyanýklýk ritmi hem iç (circadian pacemaker), hem de dýþ (çalýþma
saatleri, sosyal olaylar) faktörlerden etkilenir ve bireyler bu faktörlere göre psikolojik, davranýþsal,
biyolojik (vücut sýcaklýðý, melatonin sekresyon zamaný) farklýlýklar gösteren sabahlýlýk ve akþamlýlýk
tipleri olarak ayrýlýrlar. Akþamlýlýk tipleri dýþadönük, dikkatsiz, agresif davranýþlar gösteren, sosyal
problemler yaþayan grup özellikleri gösterirken; sabahlýlýk tipleri daha saðlýklý bir yaþam stiline
sahiptirler (1).
Bir kiþilik özelliði olarak impulsivite; iç ve dýþ uyaranlara cevap olarak ani, plansýz davranýþlar olarak
tanýmlanabilir ve suisit davranýþýyla belirgin þekilde birliktelik gösterir. Suisidal kiþilik hipotezi; impulsivite
gibi bazý kiþilik özelliklerinin suisit davranýþý için bir risk olduðunu ifade eder (2). Çalýþmamýzýn amacý,
impulsivite ve suisidal davranýþlar üzerine kronobiyolojik faktörlerin etkisini araþtýrmaktý.
Yöntem:YYÜ Týp Fakültesi ve Van Eðitim-Araþtýrma Hastanesi acil servislerine suisit giriþimi nedeniyle
baþvuran bireylerden SCID-I görüþmesi yapýlarak çalýþma þartlarýný taþýyan 89 birey çalýþmaya dâhil
edildi. Kronotipler sabahlýlýk-akþamlýlýk ölçeði; impulsivite ise Barratt Ýmpulsivite Ölçeði ile deðerlendirildi.
Suisit tipleri violent (asý, kesici-delici alet, yüksekten atlama gibi) ve nonviolent (ilaçla, gaz soluma
ile gibi) olarak iki grupta incelendi.
Bulgular:Kronotipler arasýnda suisit tipleri açýsýndan anlamlý farklýlýklar vardý. Violent suisit giriþiminde
bulunanlar büyük oranda akþamlýlýk tipi bireylerdi. Ayrýca, akþamlýlýk tipi bireyler anlamlý derecede
daha yüksek impulsivite skorlarýna sahiptiler (F(2, 86)= 38.901 p<.05).
Sonuç:Suprakiyazmatik nükleus'a giden major afferent serotonin yolaklarý mevcuttur ve akþamlýlýk
tipleri, bozulmuþ sirkadyen ritme sahiptirler (3). Düþük serotonerjik seviyeleri akþamlýlýk ile iliþkili
olabilir ve bu durum emosyonlarýn düzenlenmesinde bir bozukluða ve impulsif suisit giriþimlerine
sebep olabilmektedir.
Kaynaklar:
1.
1. Tonetti L, Fabbri M, Natale V. (2009). Relationship between circadian typology and big-five personality
domains. Chronobiol. Int. 26:337-347.
2.
2. Nordstrom P, Gustavsson P, Edman G. (1996). Temperamental vulnerability and suicide risk after attempted
suicide. Suicide Life Threat. Behav. 26:380-394.
3.
3. Moore RY, Speh JC. (2004). Serotonin innervation of the primate suprachiasmatic nucleus. Brain Research
(1-2):169-173.
PB 73
Çocuk ve Ergen Popülâsyonunda Risperidon Tedavisinin Karaciðer Fonksiyon
Testleri Üzerine Etkileri: Bir Prospektif Çalýþma
Ayten Erdoðan1,Serhat Kala1,Mehmet Gokþin Karaman2,Evren Tufa3
Nihal Yurteri1,Esra Demirci1,Handan Ankaralý4
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Çocuk Psikiyatri1,
Maltepe Üniversitesi Týp Fakültesi2,Elazýð Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanesi3
Düzce Üniversitesi Týp Fakültesi Biyostatistik4
Giriþ:Risperidonun çocuk ve ergen populasyonunda bilinmeyen yan etkilerinin açýða kavuþmasý uzun
yýllar alabilir (1,2,3). Bu prospektif çalýþmada çocuk ve ergen populasyonunda uzun dönem risperidon
tedavisi sonrasý karaciðer fonksiyon testlerinde (KFT) görülebilecek deðiþiklikleri tespit etmek
amaçlanmýþtýr.
Metod: Tedavi baþlanmadan önce ve tedaviden sonraki 6 ay ve bir yýllýk dönemde hastalarýn kilo ve
KFT deðerleri (alanine aminotransferaz (ALT), aspartat aminotransferaz (AST), gamma gluatamil
transeraz (GGT), alkaline phosphataz (ALP) ve serum biluribin) deðerlendirilmiþtir. Çalýþmaya yaþlarý
3-18 yaþ arasý 100 vaka alýnmýþtýr.
Sonuçlar: Bu çalýþma bulgularýna göre risperidon tedavisi gören hastalar bir yýl sonra deðerlendirildiðinde
hastalarýn %21.0 de karaciðer enzim ve biluribin düzeylerinin, klinik olarak semptom vermeksizin
referans düzeylerinin üzerine çýktýðý gözlendi. Tedavi süresinde hiçbir hastada sarýlýk veya hepatik
yetmezlik görülmedi. En sýk yükselen enzim ALP ve AST olarak tespit edilmiþtir.
Tartýþma:Araþtýrma sonucunda uzun dönem risperidon tedavisi sonucunda karaciðer enzim ve biluribin
düzeylerinde klinik olarak anlamý olmayan yükselmeler olduðu tespit edilmiþtir. Bu bulgular risperidon
tedavisinin nadir olarak karaciðer enzimlerinde ciddi artýþ yapabileceðini, sýklýkla karaciðer fonksiyon
testlerinde klinik olarak önemli olmayan deðiþiklikler yapabileceðine iþaret etmektedir.
Kaynaklar
1.
Aman, M. G., Hollway, J. A., McDougle, C. J., Scahill, L., Tierney, E., McCracken, J. T., et al. (2008).
Cognitive effects of risperidone in children with autism and irritable behavior. Journal of Child and Adolescent
Psychopharmacology, 18(3), 227-236.
2.
Atasoy N, Erdogan A, Yalug I, Ozturk U, Konuk N, Atik L, Ustundag Y. A review of liver function tests during
treatment with atypical antipsychotic drugs: A chart review study. Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry.
2007 Aug 15; 31(6):1255-60.
3.
Biederman, J., Mick, E., Faraone, S. V., Wozniak, J., Spencer, T., & Pandina, G. (2006). Risperidone for
the treatment of affective symptoms in children with disruptive behavior disorder: A post hoc analysis of data from
a 6-week, multicenter, randomized, double-blind, parallel-arm study. Clinical Therapeutics, 28(5), 794-800.
PB 74
Ýnfertilite Tedavisi Gören Kadýnlarýn Psikiyatrik Semptomlarý ve Evlilik Uyumlarý
Gülseren keskin,Ayþegül Bilge,Zehra Baykal Akmeþe,Birsen Karaca Saydam
Ege Üniversitesi Ýzmir Atatürk Saðlýk Yüksekokulu
Giriþ:Ýnfertilite týbbi, psikiyatrik, sosyal sorunlarý beraberinde getiren karmaþýk bir yaþam krizidir. Evli
ciftlerin bebek istemeleri ve normal iliþkide bulunduklarý 1 yýl sonunda gebe kalamamalarý infertilite
olarak tanýmlanýr 1,2,3. Ýnfertilite tedavisinin uzun zaman almasý, tedavi iþlemlerinin çok karmaþýk
olmasý gibi nedenlerle kadýnýn ruhsal durumunun bozulduðu depresyon ve anksiyete belirtilerinin
arttýðý belirlenmiþtir1,3. Zorlu tedavi sürecinin çiftin iliþkisini de olumsuz yönde etkilediði, evlilik
çatýþmasýný arttýrdýðý saptanmýþtýr1,2.
Amaç:Araþtýrma, infertilite tedavisi olan kadýnlarýn psikiyatrik semptomlarý ve evlilik uyumlarýný tedavi
baþýnda ve sonrasý belirlemek amacý ile planlanmýþ giriþimsel çalýþmadýr.
Metod:Aile Planlamasý ve Kýsýrlýk/Ýnfertilite Uygulama ve Araþtýrma Merkezi'ne baþvuran kadýnlara
yüz yüze görüþme yöntemi ile sosyo-demografik özelliklere iliþkin veri formu, Beck Depresyon Ölçeði,
Beck Umutsuzluk Ölçeði ve Çiftler Uyum Ölçeði uygulanmýþtýr. Ýnfertilite tedavisi gören kadýnlara
tedaviden iki yýl sonra ölçekler yeniden uygulanmýþtýr.
Bulgular:Araþtýrma bulgularýna göre; infertilite tanýsý almýþ kadýnlarýn yaþ ortalamasý 33.3+4.9, eþlerinin
yaþ ortalamasý ise 37.9+9.4'dür. Çiftlerin tamamý resmi nikahlý evli olup, kadýnlarýn %38.9'u infertilite
tedavisi alýrken, ruhsal destek aldýklarýný belirtmiþlerdir. Ýnfertilite tedavisi alan kadýnlarýn tedaviye
baþlarken depresyon ve umutsuzluk puan ortalamasý, tedavi sonrasý depresyon (Z=-3.596, p= .000)
ve umutsuzluk puan ortalamasýndan (Z= -2,991, p= ,003) anlamlý olarak daha yüksek bulunmuþtur.
Çiftler uyum puan ortalanmasý tedavi sonrasý daha yüksek bulunmuþtur ancak fark anlamlý deðildir
(Z= -,095 , p= ,924).
Sonuç:Sonuç olarak; infertilite tedavisi kadýnda depresyon ve umutsuzluk yaþatýrken tedavi sonrasý
ise eþ desteði ile psikiyatrik semptomlarda azalma olmuþtur.
1.Özçelik B, Karamustafalýoðlu O, Özçelik A. Ýnfertilitenin psikolojik ve psikiyatrik yönü. Anatolian Journal of
Psychiatry 2007; 8:140-148
2.Monga M, Alexandrescu B, Katz ES, Stein M, Ganiats T, Impact of infertility on quality of life. Marital Adjustment
and Sexual Function. Urology, 2004; 63: 126- 30.
3.Gülseren L, Çetinay P, Tokatlýoðlu B, Sarýkaya OO, Gülseren S, Kurt S. Depression and anxiety levels in infertile
Turkish women. J Reprod Med 2006; 51:421-426.
PB 75
Bir Üniversite Hastanesi Acil Servisine Ýntihar Giriþimi Ýle Baþvuran Olgularýn
Deðerlendirilmesi
Medine Gýynaþ Ayhan
Selçuk Üniversitesi Meram Týp Fak. Psikiyatri AD.
Amaç:Bu çalýþmada bir üniversite hastanesinin acil servisine intihar giriþimi nedeniyle baþvuran
olgularýn sosyodemografik özelliklerine, intihar giriþimi yöntemine, konulan psikiyatrik tanýlara ve
verilen tedavilere göre daðýlýmýnýn araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Çalýþmamýzda 01.07.2007- 30.06.2010 tarihleri arasýnda Selçuk Üniversitesi Meram Týp
Fakültesi Acil Servisi'ne intihar giriþimi nedeniyle baþvuran olgular sosyodemografik özellikleri, intihar
giriþimi yöntemi, konulan psikiyatrik tanýlar ve uygulanan tedavi seçenekleri açýsýndan retrospektif
olarak deðerlendirildi.
Bulgular: 3 yýllýk süre içinde, acil servise baþvuran 120056 kiþiden 1056'sýna psikiyatri konsültasyonu
istendiði; bunlardan 330'unun intihar giriþimi nedeniyle olduðu belirlendi. Olgularýn sosyodemografik
özellikleri incelendiðinde %71.82'sinin kadýn, % 28.18'inin erkek, %53.94'ünün ilköðretim mezunu,
%30.61'inin lise, %14.55'inin üniversite mezunu, %37.88'inin evli, %56.97'sinin bekar, %34.85'inin
evhanýmý, %24.24'ünün öðrenci, %12.72'sinin iþsiz olduðu görüldü. Olgularýn %62.74'ünün dürtüsel
intihar giriþimi, %18.79'unun depresif bozukluk tanýsý aldýðý, %79.09'unun aþýrý doz ilaç kullanýmý,
%7.88'inin tarým ilacý içme þeklinde intihar giriþimi yöntemi kullandýðý saptandý. %11.82'sinin depresif
bozukluk tanýsý ile kliniðimize yatýrýldýðý tespit edildi.
Tartýþma: Literatürle uyumlu olarak; kadýnlarýn daha fazla intihar giriþiminde bulunduðu; intihar giriþimi
yöntemi olarak en sýk aþýrý doz ilaç kullanýmýnýn tercih edildiði, intihar giriþiminin ekonomik baðýmsýzlýðý
olmayan kiþilerde daha sýk görüldüðü, depresyon varlýðýnýn intihar giriþimi riskini artýrdýðý tespit
edilmiþtir. Kadýnlarýn %69.62'sinin, erkeklerin %45.16'sýnýn plansýz ve dürtüsel þekilde intihar giriþiminde
bulunmasýnýn stresli yaþam olaylarýna tepki olarak olduðu düþünülebilir (1,2,3,4).
Kaynaklar:
1- Deveci A, Taþkýn O, Kaya E, Özmen E, Manisa ili kent merkezinde intihar düþüncesi ve giriþimi yaygýnlýðý. Türk
Psikiyatri Dergisi 2005; 16(3): 170-178.
2- Bitlis V, Tüzer T, Bayam G, Dilbaz N, Holat H, Tan D, Genel bir hastanede acil servise intihar giriþimi nedeniyle
baþvuran hastalarýn retrospektif incelenmesi. Kriz Dergisi 1994; 2(2): 323-326.
3- Sayýl I, Oral A, Güney S, Ayhan N, Ayhan Ö, Devrimci H, Ankara'da intihar giriþimleri üzerine bir çalýþma. Kriz
Dergisi 1993; 1(2): 56-61.
4- Alptekin K, Duyan V, Demirel S, Adýyaman'da intihar giriþimleri. Anadolu Psikiyatri
Dergisi 2006; 7:150-156.
PB 76
Fonksiyonel Saðlýk Örüntüleri ( FSÖ) Modeli Ýle Psikiyatri Hastalarýnýn Bakým
Gereksinimlerinin Belirlenmesi
Selma Sabancýoðullarý,Elvan Emine Ata,Meral Kelleci,Selma Doðan
Cumhuriyet Üniversitesi Saðlýk Bilimleri
Amaç: Araþtýrma FSÖ modelini kullanarak psikiyatri hastalarýnýn bakým gereksinimlerini belirlemek
amacýyla yapýlmýþtýr.
Yöntem:Araþtýrmanýn yapýldýðý klinikte hemþireler bakým planý ile çalýþmaktadýrlar. Araþtýrmanýn
örneklemini bir Psikiyatri Kliniðinde Eylül 2008- Haziran 2009 tarihleri arasýnda yatan ve Gordon'un
(1982) FSÖ modeli ile NANDA (The North American Nursing Diagnosis Association) doðrultusunda
bakým planý yapýlan 80 hasta oluþturdu. FSÖ modeli ile hemþireler tarafýndan toplanan hasta verileri,
uluslar arasý platformda yaygýn olarak kullanýlan hemþirelik tanýlama terminolojisi NANDA ile geriye
dönük olarak deðerlendirildi. FSÖ modeli saðlýklý ve hasta bireylerden veri toplamayý standardize
eden ve hemþirelik bakým gereksinimlerini belirlemek amacýyla 1982 yýlýnda geliþtirilen ve 11 alandan
oluþan bir modeldir(2). NANDA uluslar arasý platformda hemþirelik bakým problemlerini deðerlendirmede
kullanýlan bir sýnýflama sistemidir(1). Veriler yüzdelik daðýlýmla deðerlendirildi.
Bulgular:DSM-IV taný kriterlerine göre hastalarýn %48.8'inin þizofreni ve diðer psikotik bozukluk
olduðu, %57.5'inin hastalýðýna karþý kabullenici, %28.8'inin ayný zamanda fiziksel hastalýðýnýn
bulunduðu ve %72.5'inin aktivitelerini baðýmsýz yapabildiði belirlendi. Araþtýrma kapsamýnda FSÖ
modeline göre deðerlendirilen hastalardan, hemþireler saðlýðý algýlama ve yönetme (%98.8) ile aktiviteegzersiz fonksiyonuna (%91.3) iliþkin en fazla, cinsellik ve üreme (%20.0) fonksiyona iliþkin ise en
az oranda veri toplamýþlardýr. Toplanan veriler NANDA tanýlarý ile deðerlendirildiðinde 23 farklý NANDA
tanýsý ve toplamda 402 taný belirlendi. Hemþirelik tanýlarý incelendiðinde; %12.9 bireysel baþ etmede
yetersizlik, %11.2 benlik saygýsýnda azalma, %10.4 rol performansýnda bozulma ve %9.0 uyku
örüntüsünde rahatsýzlýk en fazla yaþanan bakým sorunlarý olarak tespit edildi (3).
Sonuç: Hemþirelerin FSÖ modelini kullandýklarýnda psikiyatri hastalarýnýn yoðun olarak yaþadýklarý
problemleri deðerlendirmede önemli olan verileri gözden kaçýrmadýklarý söylenebilir.
Kaynaklar
1.Birol,L.(2007).Hemþirelik Süreci (8.Baský) Ýzmir:Etki Matbaacýlýk.
2.Gordon,M. Nursing Diagnosis Process and Application.New York,Mc Graw-Hill Book Comp.1982.p.81
3.Ýlçe,A.Totur,B.Özbayýr,T.Beyin tümörlü hastalarýn uluslar arasý NANDA hemþirelik tanýlarýna göre
deðerlendirilmesi:bakým önerileri. J.Neurol.Sci.(Turk).2010;27(2):178-184.
PB 77
Eiþkin Dikkat Eksikliði ve Hiperaktivite Bozukluðu Olanlarda Mizaç Özellikleri
suat ekinci1,Bedriye Öncü2,Saynur Canat2
Þanlýurfa Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi1,Ankara Üniversitesi Týp Fak. Psikiyatri AnabilimDalý2
Amaç: Mizaç özelliklerinin, eksen I psikiyatrik hastalýðý olanlarda tedavi yanýtýný ve iþlevselliði etkilediðini
bildiren çalýþmalar mevcuttur1,2,3. Buna karþýn eriþkin DEHB olanlarda mizaç özellikleri çalýþýlmamýþtýr.
Bu çalýþmaný amacý, eriþkin DEHB olan hastalarda mizaç özelliklerini araþtýrmak ve dolayýsýyla
literatürdeki eksik bir bilgiyi doldurmaya yöneliktir.
Yöntem:Psikiyatri kliniðine ayaktan baþvuran, DSM IV taný ölçütleri ile eriþkin DEHB tanýsý konan 40
hasta ile yaþ ve cinsiyetin denkleþtirildiði 40 saðlýklý kontrol grubu çalýþmaya dahil edildi. Mizaç
özelliklerini belirlemek amacýyla TEMPS-A kullanýldý.
Bulgular: DEHB grubunda 4 hastada depresif, 4 hastada siklotimik, 1 hastada hipertimik, 6 hastada
sinirli ve 5 hastada anksiyöz mizaç saptandý. Kontrol grubunda herhangi bir baskýn mizaç yoktu.
Hpertimik mizaç (p>0,05) dýþýndaki diðer 4 mizaç açýsýndan istatistiksel olarak anlamlý farklýlýk saptandý
(p<0.05).
Sonuç:Mizaç özelliklerini belirlemeye yönelik çalýþmalar psikiyatrik hastalýklarda etiyopatolojiyi
anlamada ve tedavi yaklaþýmlarýný belirlemede yardýmcý olacaktýr. Elde ettiðimiz bulgularýn daha
büyük örneklem gruplarý ile test edilmesi gerektiðini belirtmeliyiz.
1) Henry C, Lacoste J (1999). Temperament in bipolar illness. J Affect Disord, 56: 103-108
2) Perugi G, Musetti L (1990) The importance of temperamental differences. Br J Psychitary 157: 835-841
3) HirschfeldR, Klerman GL (1979) Personality attributes and affective disorders. am J Psychitary 136: 67-70
PB 78
Dikkat Eksikliði ve Hiperaktivite Bozukluðu ( DEHB) Olan Eriþkinler: Eþ Taný
Sýklýðý ve Ýþlevsellik
suat ekinci1,Bedriye Öncü2,Saynur Canat2
Þanlýurfa Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi1,Ankara Üniversitesi Týp Fak. Psikiyatri AnabilimDalý2
Amaç: DEHB olan eriþkinlerde yüksek oranda eþ taný görülmektedir1,2.Bu çalýþmanýn amacý DEHB
olan eriþkinlerde eþ taný sýklýðýný ve iþlevsellik düzeyini belirlemek ve literatürde yeterince çalýþýlmamýþ
olan DEHB alt tiplerini karþýlaþtýrmaktýr.
Yöntem: Psikiyatri polikliniðine ayaktan baþvuran, DSM IV taný ölçütlerine göre DEHB tanýsý 40 eriþkin
hasta ile yaþ ve cinsiyetin denkleþtirildiði 40 saðlýklý kontrol çalýþmaya dahil edildi. Çalýþmaya katýlanlara
SCID I, Wender Utah Deðerlendirme, HAM-D, HAM-A, Young Mani, Sosyal Uyum ve Kendini
Deðerlendirme ve SCL-90 ölçekleri uygulandý.
Bulgular: Eriþikin DEHB'de yüksek oranda psikiyatrik eþ taný tespit edildi.%22.5 major depresyon,
%22.5 bipolar bozukluk, %5 distimik bozukluk, %22.5 yaygýn anksiyete bozukluðu, %7.5 OKB , %7.5
panik bozukluk. Eþ taný oranlarý önceki çalýþmalarda elde edilen oranlarla benzerdir3. Çocukluk çaðý
DEHB semptomlarý þiddetli olanlarýn iþlevsellik düzeylerinin daha düþük olduðu saptandý. DEHB alt
tipleri arasýnda ölçek puanlarý ve iþlevsellik bakýmýndan farklýlýk saptanmadý.
Sonuç: Eriþkin DEHB tedavisinde yüksek oranda eþ taný görülmektedir. Bu nedenle eþ tanýlarýn
belirlenmesi tedavide hedeflerden biri olmalýdýr. Daha büyük örneklem gruplarýyla sonuçlarýmýzýn test
edilmesi gerekmektedir.
PB 79
Mirtazapin'e Baðlý Periferik Ödem: 2 Olgu Sunumu
Ýnci Meltem Atay1,Sýla Çalýþkan2
SDÜ Týp Fakültesi1,SDÜ Týp Fak. Psik.AD2
Amaç: Mirtazapinin az görülen yan etkilerinden birisi ödemdir. Bu yan etki karþýsýnda izlenecek yol
tartýþmalýdýr. Literatürde nadir görülmesi nedeniyle, mirtazapine baðlý ödemi olan iki olguyu sunduk.
Olgu 1:A.S. 59 yaþýnda evli. Bir merkezde psikotik özellikli depresyon tanýsýyla, Risperidon 2 mg/gün
ve Mirtazapin 30 mg/gün ile izlenmiþti. Yakýnmalarýnda gerileme olmamasý sonucunda major depresyon
tanýsýyla, tedavisi Venlafaksin 75 mg/gün ve Mirtazapin 15 mg/gün þeklinde düzenlendi. Tedavinin
ilk haftasýnda yüzde ve bacaklarýnda belirgin ödem geliþti. Dahili ve kardiyolojik patoloji saptanmadý.
Tedavinin sekizinci gününde Mirtazapin kesildi.
Olgu 2:M.K. 61 yaþýnda evli. Major depresyon ve alkol baðýmlýlýðýyla yatýrýldý. Detoksifikasyonun
ardýndan Venlafaksin 75 mg/gün, Ketiyapin 25 mg/gün ve Mirtazapin 15 mg/gün baþlandý. Birinci
haftada özellikle gözlerinin altýnda belirginleþen fasial ödem ile solunum sýkýntýsý geliþti. Göðüs
hastalýklarý tarafýndan KOAH alevlenmesi düþünüldü. Tedavinin onbirinci gününde Mirtazapin kesildi.
Sonuç: Mirtazapin, düþük dozlarda sedasyon ve kilo alýmýna neden olurken 45mg/günden baþlayan
dozlarda ortadan kalkmaktadýr (1). Mirtazapinle iliþkili ödem %1 olarak belirlenmiþtir. 1998'de, iki
olguda 30-45mg/gün ile belirginleþen, 60mg/gün ile ikinci hafta sonunda kaybolan fasial ödem
bildirilmiþtir (2). 2001'deki olguda 45mg/gün mirtazapinle ödem geliþmiþ, kesilmesinin 4. gününde
ödem gerilemiþtir (3). Olgularýmýzýn birincisinde 15mg/gün, diðerinde 30mg/gün mirtazapinle birinci
haftanýn sonunda ödem geliþti. Ýlk vakada önceki dozun 30mg/gün olmasý, ödem bildirilmemesi dikkat
çekiciydi. Mirtazapinin kesilmesinin birinci haftasýnda, ödem her iki vakada da tamamen ortadan
kalktý.
Mirtazapinin tetiklediði ödem tedavisinde yaklaþým henüz netleþmemiþ olup, daha çok vakayla kontrollü
ileri çalýþmalar gerekmektedir.
Kaynaklar:
1.Kent JM. SNaRIs, NASSAs and NaRIs: New agents for the treatment of depression. Lancet 2000 Mar 11; 355
(9207): 911- 918.
2.Lahdelma L, Bruin R. The clinical course and resolution of mirtazapine-induced edema. European Psychiatry
1998; 13 (suppl. 4): 265- 266.
3. Kutscher EC, Lund BC, Hartman BA. Peripheral edema associated with mirtazapine.
The Annals of
Pharmacotherapy 2001; 35: 1494- 1495.
PB 80
Aþýrý Tuz Yeme (salinofaji) Ýle Ýliþkili Pika Olgusu
Ýnci Meltem Atay1,Duru Gündoðar2
SDÜ Týp Fakültesi1,
Yakýn Doðu Üniversitesi Týp Fak. Psik.AD KKTC2
Amaç:Genetik, psikodinamik, obsesif kompulsif bozukluk gibi birçok etiyolojik faktörü içermesi nedeniyle
dikkat çekici olan, aþýrý tuz yeme davranýþý bulunan bir pika olgusu tartýþýlmýþtýr (1, 2, 3).
Olgu:22 yaþýnda bayan üniversite öðrencisi, 2 yýl önce depresif yakýnmalar, anksiyete, babasýyla ilgili
sorunlarý nedeniyle baþvurdu. Aile öyküsünde babada panik bozukluk, kardeþinde yaygýn anksiyete
bozukluðu mevcuttu. Hastamýza depresyon tanýsýyla sitalopram 20mg/gün baþlandý. Yaklaþýk 9. ayda
depresif yakýnmalarý geriledi, babasýyla iliþki sorunlarý da görüþmelerle en aza indirgendi. Tedavisinin
sonlandýrýldýðý aþamada, suçlu hissettiði için bahsedemediði "tuz yeme" sorununu açýkladý. Kendi
tabiriyle "tuzluðu kafasýna dikercesine" tuz yediðini, öncesinde aþýrý tuz yeme isteði, sonrasýndaysa
yoðun suçluluk duygularý yaþadýðýný, ayrýca mantýksýz olduðunu bildiði halde babasýna zarar verebileceði
düþüncelerinin rahatsýz ettiðini, bu nedenle býçaklara dokunamadýðýný belirtti. Tuz yeme ve obsesyonel
düþünceleri gerilememiþti. Anneyle ise baðýmlý bir iliþkisi mevcuttu. Hematolojik profil, sodyum ve
idrar densitisesi normaldi. Tedavisi pika, obsesif-kompulsif bozukluk ve seperasyon anksiyetesi
tanýlarýyla tekrar düzenlendi. Terapotik görüþmeler birlikteliðinde Sitalopram kesilerek Sertralin
150mg/gün'e çýkýldý. 6. ayda hastanýn tuz yeme ve obsesyonel düþünceleri ortadan kalktý.
Sonuç:Olgumuz, pika obsesif- kompulsif bozukluk spektrumunda mý yer almalýdýr, yeme bozukluðu
mudur, genetik ve psikodinamik etkenler mi rol almaktadýr tartýþmasýnda tüm bu faktörleri bir arada
kapsamasý ile ilgi çekicidir. Bu bulgular, belki de tüm bu etkenlerin etiyolojide rol oynayabileceðini
akla getirmekte, daha çok vakayla ileri çalýþmalarý gerektirmektedir.
Kaynaklar:
1.Gundogar D, Demir SB, Eren I. Is pica in the spectrum of obsessive-compulsive disorders? Gen Hosp Psychiatry
2003; 25: 293- 294.
2.Hergüner S, Ozyildirim I, Tanidir C. Is Pica an eating disorder or an obsessive- compulsive spectrum disorder?
Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry 2008 Dec 12;32(8):2010- 1
3.Manjeet S. Bhatia, Ravi Gupta. Pica responding to SSRI: An OCD spectrum disorder?The World Journal of
Biological Psychiatry 2009; 10(4): 936- 938.
PB 81
Birinci Basamak Saðlýk Kurumlarýna Baþvuran Bireylerde Ruhsal Belirtiler
Mehtap AYGÜN,Sibel COÞKUN
Muðla Üniversitesi
Hastalýk hangi alanda yaþanýrsa yaþansýn bireyi biyolojik, duygusal, ruhsal ve sosyal olarak olumsuz
etkileyen çok yönlü bir kavramdýr. Ýnsan biyopsikososyal bir varlýk olduðu için, herhangi bir alanda
yaþanan saðlýk sorunu, diðer alanlarý da olumsuz etkileyebilmektedir. Bedensel hastalýðýn kendisi
ve/veya tedavi yöntemleri psikiyatrik bozukluklara yol açabilmektedir. (1). Birinci basamak saðlýk
hizmetlerine (BBSH) baþvuran hastalarda depresif bozukluklar, anksiyete bozukluklarý, somatoform
bozukluklar ve madde baðýmlýlýðý gibi ruhsal bozukluklar daha sýk rastlanýrken, þizofreni ve diðer
psikotik bozukluklarla daha az karþýlaþýlmaktadýr(1,2).Tanýmlayýcý nitelikteki bu araþtýrmada birinci
basamak saðlýk kurumlarýna baþvuran bireylerde ruhsal belirtilerin incelenmesi amaçlanmýþtýr.
2009 yýlý aralýk ayýnda gerçekleþtirilen araþtýrmanýn örneklemini fiziksel saðlýk problemleri nedeniyle
Fethiye ilçe merkezindeki saðlýk ocaklarýna baþvuran bireylerden rastgele seçilen ve çalýþmaya
katýlmayý kabul eden 100 birey oluþturmaktadýr. Veri toplama aracý olarak araþtýrmacý tarafýndan
geliþtirilen "Sosyodemografik Bilgi Formu" ile ruhsal belirtilerin belirlenebilmesi amacýyla 53 soruluk
"Kýsa Semptom Envanteri" kullanýlmýþtýr. Veriler bilgisayar ortamýnda yüzdelik hesaplamalarý ve ki
kare testi ile deðerlendirilmiþtir.
Örneklemin %53'ü kadýn, %28'i 19-29 yaþ grubunda olup, %74'ü evlidir. Bireylerin %39'u ilkokul
mezunu olup %53'ü gelir gider durumunu eþit olarak ifade etmiþtir. Araþtýrmaya katýlan bireylerde
"paranoid düþünce" X=1.29±0.85, "obsesif kompulsif bozukluk" X=1.13±0.78, "kiþiler arasý duyarlýlýk"
X=1.13±0.79, "anksiyete bozukluðu" X=1.13±0.87, "hostilite" X=1.13±0.85 olup ruhsal belirti puan
ortalamalarý orta düzeye yakýndýr. Ruhsal belirtilerden "rahatsýzlýk ciddiyet indeksi" X=0.19±0.12,
"semptom rahatsýzlýk indeksi" X=0.33±0.12 puan ortalamalarý düþük, "belirti toplam indeksi" X=
28.56±12.60 puan ortalamasý orta düzeye yakýndýr.
Sonuç olarak; örneklemde ruhsal belirti puan ortalamalarý düþük bulunmuþ, kadýnlarda, fiziksek kronik
hastalýðý olanlarda ve daha önce psikolog/psikiyatrist baþvurusu olanlarda ruhsal belirti düzeyi daha
yüksek bulunmuþtur.
Kaynaklar
1.Bilge U. Bazý Kronik Hastalýklarda Ruhsal Bozukluklarýn Sýklýðý ve Sosyodemografik Deðiþkenlerle Ýliþkisi,Eskiþehir
Osmangazi Üniversitesi, Týpta Uzmanlýk Tezi, Aile Hekimliði Anabilim Dalý, Eskiþehir, 2008.
2.Kelleci M, Aþtý N, Küçük L. Bir saðlýk ocaðýna baþvuran kadýnlarýn genel saðlýk anketine göre ruhsal durumlarý,
C.Ü Hemþirelik Yüksekokulu Dergisi 2003;7(2).
PB 82
Toplum Örnekleminde Doðum Dönemi Depresyon Yaygýnlýðý Ve Sýklýðý; Bir
Kohort Çalýþma
Vesile Þentürk1,Oðuz Berksun1,Malanie Abas2,Robert Stewart2
Ankara Ü. T. F. Psikiyatri AD1, Institute of Psychitry2
Giriþ:Doðum dönemi depresyonlarý önemli bir halk sorunu olmakla birlikte çalýþmalarda genellikle
doðum sonrasý döneme odaklanýlmasý ve yöntem olarak kesitsel araþtýrmalar yürütülmesi çalýþmalarýn
sýnýrlýlýklarýný oluþturmaktadýr.
Bu çalýþmanýn amacý doðum öncesi ve sonrasý dönemde depresyon yaygýnlýðýný ve sýklýðýný
araþtýrmaktýr.
Yöntem: Gebeliklerinin üçüncü trimestirinde bulunan 751 kadýn Ankara ilindeki ana çocuk saðlýðý
ünitelerinden, bir üniversite kliniðinden ve bir doðum evinden çalýþmaya dâhil edilmiþtir. Örneklem
grubunun büyüklüðü güç analizi ile belirlenmiþtir. Çalýþmaya dahil edilen kadýnlar doðum öncesi
dönemde (n=730) ve doðum sonrasý 2- 6 aylýk dönemde (n=579) sosyodemografik bilgi formu ve
Edýnburgh Postnatal Depresyon ölçeði (EPDS) ile deðerlendirilmiþtir.
Bulgular: Örneklem grubunun yaþ ortalamasý 25.9 (Sd 5.3, aralýk 18-44) yýl olup ortalama eðitim
düzeyi 8.4 (sd 4.5, aralýk 1-34) yýl idi. Örneklem grubunun %54'ünün baþka çocuklarý yok iken
örneklem grubunun üçte ikisi bu gebeliðin planlý bir gebelik olduðunu bildirdi.
EPDS kesim noktasý 13 ve üstü alýndýðýnda depresyon yaygýnlýðý doðum öncesi dönemde %33,1
bulunurken doðum sonrasý dönemde %26,1 idi. Örneklemin %46,8'inde doðum öncesinde veya
sonrasýnda depresyon mevcuttu. Sadece gebelik döneminde depresyonu olanlar grubun %15,8'ini
oluþturmaktaydý. Doðum sonrasýnda yeni depresyon olgularý örneklemin %8,1'ini oluþtururken, hem
gebelikte hem de doðum sonrasýnda depresyonu olan olgular örneklemin %13,0'ýný oluþturmaktaydý.
Tartýþma: Geliþmemiþ ve geliþmekte olan ülkelerde doðum öncesinde depresyon belirtilerinin doðum
sonrasý döneme oranla daha yüksek olmasý gebenin doðumla ilgili endiþeleri ile ilgili olabileceði
bildirilmektedir. Bu çalýþma ülkemizde bu alanda gerçekleþtirilmiþ en büyük kohort çalýþmasý olup
dünyadaki en büyük kohort çalýþmalarýndan birisi olma özelliðini taþýmaktadýr.
Kaynak
Patel V, Rahman A, Hughes M: Effect of maternal health on infant growth in
low income countries: new evidence from South Asia. BMJ 2004, 328:820-823.
PB 83
Akut Miyokard Ýnfarküstü Sonrasý Ýlk Üç Ay Ýçerisinde Depresyon ve Anksiyete
Yaygýnlýðý
Þakir Özdemir1,Þakir Özdemir1,Sefa SAYGILI2, Zeynep Iþýl Uðurad2,
Mustafa Solmaz2, Mahmut Emre Kýzýl2
Burdur devlet hastanesý1,vakýf gureba e.a.h2
Amaç:Miyokard infarktüsü sonrasý depresyon ve anksiyete bozukluðu oranýný belirlemek, miyokard
infarktüsü sonrasý erken dönemde depresyon ve anksiyeteyi teþhis etmenin, mortalite ve morbiditeyi
azaltmada etkili olabileceðini göstermektir.Koroner arter hastalýðý bulunan kiþilerde depresif semptomlar
geliþtiðinde, miyokard infaktüsü, angina, anjiyoplasti ve koroner baypas sýklýðýnýn da arttýðý
bildirilmiþtir(Carney RM ve ark). Saðlýklý veya koroner arter hastalýðý bulunan popülasyonlarda KAH
ve depresyon arasýndaki iliþkiyi deðerlendiren geçmiþ epidemiyolojik çalýþmalarda majör depresyon
epizotlarý varlýðý ile kardiyak olay insidansý arasýnda güçlü, prospektif bir iliþki olduðu gözlenmiþtir(Pratt
LA ve ark,Barefoot JC ve ark).
Yöntem: Vakýf Gureba E.A.H Koroner Yoðun Bakým Ünitesi ve Ý.Ü Kardiyoloji Enstitüsü'nde AMI
nedeniyle tedavi gören hastalar arasýndan, çalýþmaya dahil edilme ve çalýþmadan dýþlanma kriterlerine
uygun olan ve bu tür bir araþtýrmaya katýlmayý kabul edip bilgilendirilmiþ olur formunu imzalayan 70
hasta seçilmiþtir.Hastanýn týbbi hastalýðýyla ilgili bilgiler ve sosyodemografik veriler yarý yapýlandýrýlmýþ
görüþme formuna kaydedilmiþtir. Bu grupla karþýlaþtýrmak üzere saðlýklý kontrol grubu olarak 70 kiþi
belirlenmiþ ve ayný deðerlendirmeler bu grup üzerinde de yapýlmýþtýr.Tüm hastalarla psikiyatrik
görüþme yapýlmýþ ve hastalar,SCID-I' in depresyon ve anksiyete bozukluklarý taný ölçütleri ile
deðerlendirilmiþtir.Hastalara ayrýca HAM-A,HAM-D,STAI
1-2 testleri uygulanmýþtýr.
Bulgular:
1-Depresyon:
Çalýþmaya katýlan AMÝ geçirmiþ 70 hastadan 17' si depresyon tanýsý alýrken 53 'ü depresyon tanýsý
almamýþtýr.Kontrol grubunda 70 kiþiden 10 'u depresyon tanýsý alýrken 60'ý depresyon tanýsý almamýþtýr
Sonuçlar istatistiksel olarak anlamlý deðildir.
2-Anksiyete Bozukluðu:
Çalýþmaya katýlan AMÝ geçirmiþ 70 hastadan 18' i anksiyete bozukluðu tanýsý alýrken 52'si anksiyete
bozukluðu tanýsý almamýþtýr.Kontrol grubunda 70 kiþiden 5' i anksiyete bozukluðu tanýsý alýrken 65'i
anksiyete bozukluðu tanýsý almamýþtýr. Her iki grup anksiyete bozukluðu açýsýndan karþýlaþtýrýldýðýnda,
sonuçlar istatistiksel olarak oldukça anlamlýdýr.
Sonuç:Hayatý tehdit eden myokard infarktüsü gibi aðýr bir hastalýk sonrasýnda geliþebilecek psikiyatrik
komplikasyonlar konusunda dikkatli olan bir klinisyen bu hastalýk grubunda; morbidite ve mortalite
oranlarýna, prognozuna, fizyolojik ve ruhsal uyumuna önemli bir katký saðlayarak hastanýn yaþam
kalitesini yükseltecek,hem olasý enfarktüsleri geciktirebilecek,hem de tedavi standartýný yükseltebilecektir
PB 84
Üniversite Hazýrlýk Öðrencilerinde Dürtü Kontrol Bozukluðu Yaygýnlýðý
Gonca Karakuþ1,Lut Tamam1,Soner Çakmak1,Meliha Eroðlu1,Zehra Öztürk2,
Kayhan Bahalý3,Melike Nebioðlu4,Nedim Turhan5
Çukurova Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri ABD1,
Adana Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanes2,
Mersin Kadýn Doðum ve Çocuk Hastalýklarý Hastanesi3,Kahramanmaraþ Yeniþehir Devlet Hastanesi4,
Samandað Devlet Hastanesi5
Normal populasyonda psikiyatrik hastalýklarýn yaygýnlýðýnýn araþtýrýldýðý bir çalýþmada(1) son bir yýlda
dürtü kontrol bozukluðu yaygýnlýðý %8.9; benzer bir çalýþmada(2) yaþam boyu yaygýnlýk %24,8 olarak
belirlenmiþtir. Bu çalýþmada 18-29 yaþ grubunda yaygýnlýðýn diðer yaþ gruplarýndan yüksek olduðu
belirlenmiþtir(2). Kolej öðrencilerinde yapýlan bir çalýþmada ise dürtü kontrol bozukluðu sýklýðý %3,5
olarak bulunmuþtur(3).
Bu çalýþmada dürtü kontrol bozukluðunun yaþ özellikleri nedeni ile daha fazla olduðunu düþündüðümüz
lise mezunu üniversiteye hazýrlýk öðrencilerinde dürtü kontrol bozukluklarýnýn yaygýnlýðýný araþtýrmayý
amaçladýk.
Metod:18 yaþ üstü 226 üniversite hazýrlýk öðrencisi çalýþmaya dahil edildi. Sosyodemografik özellikleri,
aile öyküsü ve medikal hastalýk öyküleri alýndý. SCID-I yapýlandýrýlmýþ görüþme ölçeði, Minesota
d ü r t ü s e l l i k d e ð e r l e n d i r m e g ö r ü þ m e s i , B a r r a t t d ü r t ü s e l l i k ö l ç e ð i - 11 u y g u l a n d ý .
Bulgular:18-27 yaþlarý arasýnda olan öðrencilerin ortalama yaþý 19,20 idi. % 53,1'i kýzdý. En az bir
dürtü denetim bozukluðu görülme sýklýðý %23.9 (n=54) idi. En sýk görülen dürtü denetim bozukluðu
tipi baþka türlü adlandýrýlamayan dürtü kontrol bozukluðu(%16.8) ve trikotilomani idi. En sýk görülen
baþka türlü adlandýrýlamayan dürtü kontrol bozukluðu kompulsif satýn alma idi. Dürtü kontrol bozukluðu
olan ve olmayan grup birbiri ile karþýlaþtýrýldýðýnda psikiyatrik eþtaný açýsýndan anlamlý bir fark yoktu.
Dürtü kontrol bozukluðu olan grupta Barratt dürtüsellik ölçeði toplam puaný ve plan yapamama alt
ölçeði puanlarý istatistiksel olarak anlamlý þekilde yüksekti.
Sonuç:Bu çalýþmada bulduðumuz dürtü kontrol bozukluðu sýklýðý genel populasyondaki oranlara göre
oldukça yüksektir. Bunun 18-29 yaþ grubunda dürtü kontrol bozukluðu sýklýðýnýn daha fazla olmasý
ile iliþkili olduðu düþünülebilir.
Kaynaklar:
1.Kessler RC, Chiu WT, Demler O, Walters EE. Prevalence, severity, and comorbidity of 12-month DSM-IV disorders
in the National Comorbidity Survey Replication. Arch Gen Psychiatry 2005;62:617-627.
2.Kessler RC, Berglund P, Demler O, Jin R, Merikangas KR, Walters EE. Lifetime prevalnece and age-of onset
distributions of DSM-IV disorders in the National Comorbidity Survey Replication. Arch Gen Psychiatry 2005;62:593602
3.Bohne A. Impulse control disorders in college students. Psychiatry research 2010;176:91-92
PB 85
Tedaviye Dirençli Katatonik Þizofreni Olgusu
Mustafa Burak Baykaran
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Giriþ:Katatoni özgün motor ve davranýþsal bulgularla tanýmlanmýþ bir sendromdur. Uzamasý durumunda
ciddi morbidite ve mortaliteye sebep olabilmesi nedeniyle hýzla tedavi edilmelidir. Tedavide çeþitli
antipsikotiklerin etkinliði tartýþýlmaktadýr. Lorazepam ve EKT etkinlikleri gösterilmiþtir ancak bazý
hastalar bunlara cevap vermeyebilmektedir.(1) Biz tedaviye dirençli bir katatoni olgusu sunmaktayýz.
Olgu:M.B.:30 yaþýnda, 4 kardeþin 3.sü, ilkokul mezunu, bekar,erkek hasta
Uykusuzluk, saldýrganlýk, ilaç reddi nedeniyle acil servisimize getirilen hasta interne edildi.
7 yýllýk hastalýk öyküsü olan hastanýn hastanemizde bir yatýþý mevcut olup, ayaktan takiplerinde
risperidon consta 50 mg, amisülpirid 1200mg/gün, klozapin 900 mg/gün tedavisi ile izlenmiþ.
Psikiyatrik muayenesinde: özbakýmý azalmýþ, psikomotor aktivite artmýþ, göz temasý kurmuyor,
negativist tutum içinde, duygudurumu irritabl, duygulanýmý öfkeli, amaca yönelimi kýsmi, paranoid
hezeyanlarý mevcut, soyut düþünme yetersiz, muhakeme yetersiz, iç görüsü yoktu.
Fizik ve nörolojik muayenesi doðaldý.
Rutin kan ve idrar tetkiklerinde bir patoloji saptanmadý.
Tedavi:Yatýþýný takiben hastanýn daha önce kullanmakta olduðu klozapin ve psikotik eksitasyonu
nedeniyle i.m. haloperidol ve biperiden tedavisine baþlandý.Rijiditesi ve negativist tutumu devam eden
hastaya gerekli hazýrlýklar yapýlarak, EKT uygulanmasý planlandý. 7 seans EKT uygulamasý sonrasý
tedavisine risperidon ve karbamazepin eklendi, EKT'nin kesilmesine karar verildi.Hastada yaygýn
rijidite geliþmesi ve aralýklý eksitasyonlarý olmasý sebebiyle kapalý serviste takibine devam edildi.
Katatonik durumu devam eden hastaya 2 seans EKT daha uygulandý. Kýsmi klinik düzelme gözlenen
hastanýn tedavisine aralýklý EKT tedavisi ile devam edilmesi kararlaþtýrýldý.
Sonuç:Mevcut olgu serilerinden edinilen bilgiler katatonik bir hastanýn ileride benzer epizodlarýn
tekrarlamasý açýsýndan risk taþýdýðýný göstermektedir(2). Bu tekrarlarýn olgumuzdaki gibi süreklilik
oluþturmasý durumunda uygulanabilecek yeni tedavi yöntemleri araþtýrýlmalýdýr.
Kaynaklar:
1.Hung Y, Yang P, Huang T, Clozapin in schizophrenia patients with recurrent catatonia:Report of two cases.
Psychiatry and Clinical Neurosciences (2006),60,256-258
2.Francis A, Divadeenam K, Bush G, Petrides G, Consistency of symptoms of recurrent catatonia.Comprehensive
Psychiatry (1997),38,56-60
PB 86
Þizofreni ve Yeme Bozukluklarý: Bir Olgusu Sunumu
Ece Yazla,Burak Baykaran,Hamdi Öztürk,Leman Ýnanç
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ: Þizofreni olgularýnda yeme bozukluðu giderek daha fazla ilgi uyandýrmaktadýr; ancak anoreksiya
nervoza birlikteliði nadir gözlenen bir durum olarak deðiþik açýklamalarla sýnýrlý kalmaktadýr. Biz;
þizofreni semptomlarý varlýðýnda baþlayan ve devam eden kendini kusturma davranýþý sergileyen
þizofreni ve týkýnýrcasýna yeme /çýkartma tipi anoreksiya nevroza tanýlarý ile deðerlendirdiðimiz bir
erkek olguyu sunmaktayýz.
Olgu:Ü.Ç,33 yaþýnda, 5 kardeþin 1.si, tek erkek çocuk, bekar, çalýþmýyor
Þikayeti : 2 yýldýr devam eden her yemekten sonra parmakla kendini kusturma, kilo kaybetme
nedeniyle poliklinikten yatýþý yapýldý.
Hastalýk öyküsü: 5 yýllýk hastalýk öyküsü olan hastanýn 2 yýl önce ERSHH'de yatýþý mevcut olup,
sonraki takipleri ayaktan tedavi merkezinde devam etmiþ. Hasta, ayný þikayetlerle farklý dönemlerde
Zuklopentiksol dekanoat, olanzapin, mirtazapin, essitalopram , risperidon, sertralin kullanmýþ fakat
þikayetleri devam etmiþ.
Psikiyatrik muayenesi:Özbakýmý kötü, yaþýndan küçük gösteren erkek hasta, görüþmeciye karþý
saygýlý, duygudurum: ötimik, duygulanýmý kýsýtlý, iþitsel halüsinasyon tarif ediyor , referans algýlarý
mevcut, biliþsel iþlevler yeterli, muhakeme bozuk, iç görü yok.
Yapýlan tetkikler:Rorschah, Alexander, EEG, Rutin tetkikler, BMÝ
Rorschah:test verileri psikotik bozukluðu düþündürmekte; Alexander: 93 puan, EEG ve Rutin tetkiklerde
patoloji saptanmadý.
Hastaya yatýþýný takiben olanzapin 20 mg/gün tedavisi baþlandý.
Sonuç:Birçok þizofreni olgusunda yeme bozukluðunun anoreksia nevrozadan ayýrt edilemeyecek
benzerlikte olduðu bildirilmiþtir(1). Olgumuzda kusma davranýþý hezeyanlarý ile iliþkili bulunmamýþtýr.
Anoreksiya nevroza olgularýnýn sýklýkla epigastrik rahatsýzlýk ve dolgunluk hissi gibi ciddi gastrointestinal
semptomlar sergiledikleri bildirilmiþtir(2). Kullanýlan çeþitli farmakolojik ajanlar ile kusma davranýþýnda
deðiþiklik gözlenmemiþtir. Psikoz ve yeme bozukluklarý birlikteliðini ortaya çýkartan mekanizmalarýn
ve bu duruma özgü yeni tedavi seçenekleri için yeni araþtýrmalar gerekmektedir.
Kaynaklar:
1)Miotto P, Pollini B, Restaneo A, et al.Symptoms of psychosis in anorexia and bulimia nervosa Psychiatry Research
2010; 175:237-243
2)Benini L, Todesco T, Frulloni L, et al. Digestive and liver disease Ýnpress 2010
PB 87
Þizofreni Hastalarý ve Hasta Yakýnlarýndaki Serum Kortizol ve
Dehidroepiandrosteron Sülfat Düzeyleri
Osman Yýldýrým1,Orhan Doðan2,Murat Semiz2,Önder Kavakçý2,Nesim Kuðu2,
Þýrnak Devlet Hastanesi1,Cumhuriyet Üniversitesi Týp Fakültesi2
Giriþ:Birçok psikiyatrik bozukluðun etiyoloji ve patogenezinde hipotalamik-pitüiter-adrenal (HPA)
eksenindeki anormallikler merkezi rol oynamaktadýr (1). Þizofreniyi de içeren bazý nöropsikiyatrik
hastalýklarýnýn fizyopatolojisinde kortizol ve dehidroepiandrosteron sülfat (DHEA-S) düzeyi deðiþikliklerinin
rolünün olduðu düþünülmektedir (2,3).
Yöntem:Çalýþmaya 60 þizofreni hastasý ile 70 saðlýklý 1. dereceden hasta yakýný ve kontrol grubu
olarak 60 saðlýklý kiþi dahil edildi. Sosyodemografik bilgiler, hastalýk süresi ve þiddeti ile ilaç kullanma
bilgileri kaydedildi Hasta, hasta yakýnlarý ve kontrol grubundan, sabah 08.00-09.00 saatleri arasýnda
kan örnekleri alýnarak serum kortizol ve DHEA-S düzeyleri ölçüldü.
Bulgular:Þizofreni grubunun kortizol ve DHEA-S düzeyleri hasta yakýnlarýndan ve kontrol grubundan
istatistiksel olarak anlamlý düzeyde yüksek bulundu. Hasta yakýnlarýnýn kortizol düzeyi de saðlýklý
kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlý düzeyde yüksekti. DHEA-S düzeyleri açýsýndan hasta
yakýný ve kontrol gruplarý arasýnda anlamlý farklýlýk yoktu. Þizofreni grubunun serum kortizol, serum
DHEA-S düzeyleri ve serum kortizol/DHEA-S oranlarý ile hastalýk süresi, hastalýk þiddeti ve ilaç
kullanma durumlarý karþýlaþtýrýldýðýnda aralarýnda istatistiksel açýdan anlamlý bir iliþki bulunmadý.
Sonuç:Hastalarýn serum kortizol düzeyindeki artýþýn kortizolün þizofreninin fizyopatolojisindeki rolü
ile iliþkili olabileceði düþünüldü. Hasta yakýnlarýnda serum kortizol düzeylerinin kontrol grubuna kýyasla
yüksek bulunmasý, þizofreni hastalýðýnýn genetik özelliði nedeniyle hasta olmayan ancak þizofreni
için genetik yatkýnlýðý olan kiþilerde benzer fizyopatolojik mekanizmalarýn rolü olabileceðini düþündürdü.
Serum DHEA-S düzeyindeki artýþýn ise kortizolün olumsuz etkilerini kompanse etmek amacýyla
oluþtuðu kanýsýna varýldý.
Kaynaklar:
1.Kaneko M, Yokoyama F, Hoshino Y, Takahagi K, Murata S, Watanabe M, Kumashiro H.Hypothalamic-pituitaryadrenal axis function in chronic schizophrenia: association with clinical features.Neuropsychobiology1992;25:1-7.
2.Ritsner M, Gibel A, Maayan R, Ratner Y, Ram E, Modai I, Weizman A.State and trait related predictors of serum
cortisol to DHEA(S) molar ratios and hormone concentrations in schizophrenia patients.Eur
Neuropsychopharmacol.2007 Mar;17(4):257-64.
3.Silver H, Knoll G, Isakov V, Goodman C, Finkelstein Y.Blood DHEAS concentrations correlate with cognitive
function in chronic schizophrenia patients:a pilot study.J Psychiatr Res.2005 Nov;39(6):569-75.Epub2005Mar21.
PB 88
Asperger Sendromu Ýle Þizofreni Birlikteliði ve Klozapin Kulanýmý
Ömer Yanartaþ,Ýshak Sayðýlý,Yücel Yýlmaz,Serhat Çýtak,Hayrettin Kara
Erenköy Ruh Ve Sinir Hastalýklarý Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ/Amaç: Geçmiþ yýllarda çocuklardaki tüm psikiyatrik problemleri otizm ve otizm ile iliþkili bozukluklar
olarak deðerlendirme eðilimi vardý(1). Son dönem araþtýrmacýlar mevcut davranýþ ve semptomlarý
otizm spekturumuna ilave olarak veya birlikte gözlenebilen durum olarak deðerlendirmiþlerdir(2).
Ancak bu birlikteliðin oluþum mekanizmasý tam belli deðildir ve bu birliktelikle ilgili bilinmeyen noktalar
bilinenden oldukça fazladýr(3). Bu birliktelik þüphesiz hastalýðýn tedavisini zorlaþtýrmaktadýr. Vakamýzýn
özelliði Asperger Sendromu (AS) ile takip altýndayken sonrasýnda þizofreni hastalýðý geliþmesi ve
ayrýca bu süreçte birçok antipsikotik kullanýmý ile hastanýn tedaviye yanýt vermemesine raðmen
klozapin kullanýmýna dramatik yanýt vermesidir.
Vaka :26 yaþýnda erkek hasta , bekar , üniversite terk . Þikayetleri uykusuzluk , huzursuzluk, agresif
davranýþlar, insanlarýn kendisine zarar vereceðini, kendileri hakkýnda konuþtuðunu, baþka insanlarýn
kendi düþüncelerini etrafa yaydýðýný düþünmek, kulaðýna ses gelmesiydi. Ýlk servise yatýrýldýðýnda
hastanýn PANSS skoru 109 olarak belirlendi. Özgeçmiþ : 12 yaþýndan itibaren AS tanýsýyla takip
edilen hastanýn, psikotik belirtileri son 6 ayda giderek artmýþ ve ilaç reddi, saldýrgan davranýþlarý
nedeniyle yatýrýlmýþ.
Sonuç : Hastaya, daha öncesinde birçok antipsikotik ilaçlarý yeterli doz , süre kullanmasý ve tedaviye
yanýtsýzlýðý nedeniyle 12.5 mg klozapin tedavisi baþlandý, dozu arttýrýlarak 200 mg / gün düzeyine
yükseltildi. 6 hafta yatýþý sonunda PANSS skoru 65 puana geriledi. Hastanýn pozitif belirtilerinde
belirgin düzelme varken negatif belirtilerde hafif düzelme gözlendi.
Kaynaklar :
1) Lainhart, JE (1999) Psychiatric problems in individuals with autism, their parents and siblings. Int Rev Psychiatry
11: 278-298.
2 ) Skokauskas, N, Gallagher, L (2010) Psychosis, Affective Disorders and Anxiety in Autistic
3 ) Raja, M , Azzoni, A (2009) Thought disorder in Asperger syndrome and schizophrenia: Issues in the differential
diagnosis. A series of case reports. The World Journal of Biological Psychiatry 10(4): 944-952
PB 89
Þizofreni ve Yeme Bozuklukluðu Ek Tanýlý Bir Erkek Hasta Olgusu
Özge Þahmelikoðlu,ÖzlemGirit,Özge Hýsým,Ayþegül Ermiþ
Mehmet Emin Ceylan,Ayþe Fulya Maner
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Amaç:Yeme bozukluklarýnýn þizofreni ile ek taný almasý görece ender bir durumdur.Anoreksik hastalarda
psikotik bozukluk görülme sýklýðý % 0 ile % 12 arasýnda deðiþmektedir (1,2).
Yöntem:Bu posterde þizofreni ve baþka türlü adlandýrýlamayan yeme bozukluðu ek tanýsý alan 40
yaþýnda bir erkek hasta sunulacaktýr.
Bulgular:Psikotik belirtilerin geç ergenlik döneminde baþladýðý düþünülen hasta yaklaþýk 8 senedir
yemek yemesinin ardýndan kusmalarý olduðunu, kusmak amacýyla bolca su içtiðini, sonra parmaðýný
kullanarak kustuðunu ifade ediyordu. Kusmalarýnýn kendisinde alýþkanlýk haline geldiðini, yemeklerin
ardýndan kusmazsa midesinin rahatsýz olduðunu, bu nedenle kustuðunu, zayýflýktan hoþlanmadýðýný,
kilo almak istediðini, ancak kusmamak için özel bir çaba sarf etmediðini, bunun bir hastalýk olmadýðýný
ifade ediyordu.
Annesini 8 yýl önce kaybetmiþti. Annesinin ölümünün ardýndan içe kapanýklýðýnda artýþla birlikte kusma
yakýnmalarý baþlamýþtý. Bu dönemde 70 kg idi. Baþkalarýndan bulduðu parayla yemekler alýp bunlarý
yiyerek sonra kusarak gününü geçiriyordu. Ailesiyle birlikte yemek yemeyi reddediyor, gece yarýsý
kalkýp dolapta bulduðu yemeklerin hepsini týkýnýrcasýna yiyor ve kusuyordu. Bu yakýnmalarla 4 yýl
ve 1.5 yýl önce dahiliye bölümünde yatarak tedavi görmüþtü. Bu tedavilerden fayda görmeyince 37kg
olarak hastanemize yönlendirilerek baþka türlü adlandýrýlamayan yeme bozukluðu ve þizofreni
tanýlarýyla takip edildi.
Oral potasyum, vitamin B12, demir, olanzapin 20 mg/gün baþlandý. Yeme ve kusma takipleri yapýldý.
Mevcut yakýnmalarýnda gerileme olmamasý üzerine ketiapin 600 mg/gün tedaviye eklendi.
Potasyum düzeyi 1 ayda 3.7 mEq/lt, 1.5 ay sonunda 5.1 mEq/lt 'ye yükseldi. Ýki ay sonra kusmak
istemediðini ve bunu az miktar yiyerek önleyebileceðini söylüyordu. Psikotik belirtilerinde kýsmi
düzelme mevcuttu.
Sonuç:Bu sunumda þizofreni ve yeme bozukluðu tanýsý alan bir erkek hasta aktarýlarak her iki bozukluk
arasýndaki iliþki tartýþýlmýþ, psikoz ve yeme bozukluklarý arasýndaki karmaþýk etkileþimin anlaþýlmasý
için yeni araþtýrmalara ihtiyaç olduðu vurgulanmaya çalýþýlmýþtýr.
Kaynaklar
1-Yum S, Caracci G, Hwang MY. Schizophrenia and eating d isorders. Psychiatr Clin N Am 32:809- 819, 2009.
2-Yum SY: The starved brain. Eating behaviors in schizophrenia. Psychiatr Ann. 35(!):82-89, 2005.
PB 90
Risperidon Kullanýmýna Baðlý Geliþen Akromegali: Bir Olgu Sunumu
Ayþe Köroðlu1,Çiçek Hocaoðlu2
Rize Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi Rize1,Rize Üniversitesi Týp Fakültesi2
Atipik antipsikotiklerin duygu durumu bozukluklarý, þizofreni ve diðer psikotik bozukluklarýn tedavisinde
birçok üstünlükleri nedeniyle yaygýn kullanýmýnýn yaný sýra ciddi endokrin yan etkileri bulunmaktadýr.
Endokrin bozukluklar klasik antipsikotikler baþta olmak üzere, hipotalamohipofiz-gonadal aksta
dopaminerjik blokaj yapan pek çok ilaca baðlý olarak geliþebilmektedir.Hiperprolaktinemi, hipotalamohipofizer aksýn en sýk görülen bozukluðu olup klasik antipsikotiklerle sýk görülür ve bazý ikinci kuþak
antipsikotiklerle de görülebilmektedir.Özellikle risperidon ve amisülpirid tedavisiyle prolaktin düzeyinde
anlamlý yükselme olurken; klozapin, olanzapin, aripiprazol, ketiyapin, ziprasidon tedavisiyle prolaktin
düzeyinde minimal yükselme saptanmýþtýr. Hiperprolaktinemiye neden olan antipsikotiklerle tedavi
edilen kadýnlarýn %60'ý ve erkeklerin %40'ýnda serum prolaktin düzeyleri normalin üst sýnýrýnda
bulunmuþtur. Akromegali, puberte sonrasýnda büyüme hormonu artýþý nedeni ile ortaya çýkan ve
ellerde, ayaklarda, dilde büyüme, frontal bölgede belirginleþme, seste kabalaþma, ciltte yaðlanma
ve kalýnlýk artýþý, iç organlarda büyüme ile karakterize bir hastalýktýr. Akromegalinin en sýk nedeni
büyüme hormonu sentezleyen hipofiz adenomlarýdýr. Akromegali kardiyovasküler mortalite açýsýndan
bilinen bir risk faktörüdür Akromegali, sýklýkla akral aþýrý büyüme, yüzde büyüme ve yumuþak doku
þiþliði ile kendisini göstermektedir.Çalýþmamýzda psikotik bozukluk tanýsý ile 14 yýldýr risperidon
kullanan ve son 1- 2 yýldýr görünümünde belirgin deðiþiklik olup hipofiz makroadenomu tanýsý ile
opere edilen 32 yaþýndaki kadýn hasta hastalýk öyküsü ve özgeçmiþ bilgileri çerçevesinde ele alýnarak
literatür bilgileri ýþýðýnda sunulmuþtur.
Kaynaklar:
1. Erer S, Yilmazlar S, Zarifoglu M, Guclu M. A case report on pituitary macroadenoma presented as hemichorea
hemiballism syndrome. Neurological Sciences 2008; 29(4):289-90.
2. Ho KY, Evans WS, Thorner MO. Disorders of prolactin and growth hormone secretion. Neuroscience &
Biobehavioral Reviews 1995; 19(3): 465-468.
3. Hanew K, Sato S, Sasaki A. Plasma growth hormone responses to sulpiride in patients with acromegaly. Tohoku
J Exp Med. 1984;142(4):445-52.
4. Madhusoodanan S, Parida S, Jimenez C. Hyperprolactinemia associated with psychotropics--a review. Hum
Psychopharmacol. 2010; 25(4):281-97.
5. Grahovac T, Ruzi? K, Medved P. Hyperprolactinaemia - a risperidone side-effect. Psychiatr Danub. 2010;22(1):1202.
PB 91
Olanzapin Tedavisi Sýrasýnda Kilo Artýþý Olan Hastalarda, Olanzapin Aðýzda
Daðýlabilir Tablete Karþý Standart Olanzapin Tabletleri Ýle Ýlgili 16-Haftalýk
Randomize Çift Kör, Çift Plasebolu Çalýþmada Kilo Deðiþimi Ýle Ýliþki
Murat Altýn1,Jamie Karagianis2,John Landry3,Lieuwe De Haan4,Victoria Reed5
Lilly Turkiye1, 2Memorial University of Newfoundland St. John's 2,
1Eli Lilly Canada Inc. Toronto Ontario Kanada3, 8University of Amsterdam Amsterdam Hollanda.4,
3Eli Lilly and Company Intercontinental Informati5
Giriþ: Olanzapin tedavisi sýrasýnda kilo artýþý oldukça yaygýn þekilde bildirilmiþtir.1 Ýlk bulgular, Standart
Oral Tabletleri (SOT) ile tedavi edilen hastalara kýyasla, Olanzapin Aðýzda Daðýlabilir Tablet (ADT)
ile tedavi edilen hastalarda daha az kilo artýþý olabileceðini göstermektedir.2 Bu çalýþma SOT ya da
ADT ile tedavi edilen hastalardaki kilo artýþýna iliþkin ilk çift kör karþýlaþtýrmada, kilo deðiþimi ile iliþkili
faktörlerin bir post-hoc analizini içermektedir.
Yöntemler:Þizofreni, bipolar bozukluk ve iliþkili psikotik bozukluklarý olan 149* hasta, SOT ve aðýzda
daðýlan plasebo ya da ADT ve plasebo tabletleri almak üzere 16 haftalýk tedaviye randomize edilmiþtir.
Çalýþmaya katýlmak için hastalarýn, çalýþmaya girmeden önce bir ila 12 aylýk olanzapin tedavisi
sýrasýnda Vücut Kütle Ýndekslerinde (VKÝ) ?5 kg ya da 1 kg/m2 artýþ olmasý þart konulmuþtur. Kilo
kontrolü üzerinde etkisi olabilecek ilaçlarý kullanan ya da kilo alýmýna neden olabilecek hastalýðý
bulunan hastalar çalýþmaya alýnmamýþtýr. Çalýþmanýn birincil ve ikincil amaçlarýnýn sonuçlarý baþka
bilimselsel platformlarda sunulmuþtur.3 Ýncelenen faktörler; baþlangýçtaki VKÝ, çalýþma öncesinde
SOT ile kilo artýþý, yaþ, cinsiyet, çalýþma öncesi SOT tedavisinin süresi, iþtah deðiþimleri ve Klinik
Global Ýzlenim (CGI) deðiþimidir.†
Sonuçlar:Çalýþmayý 115* hasta tamamlamýþtýr. Baþlangýçtaki VKÝ ?25 kg/m2, 25 ve 30 kg/m2 arasý
ve ?30 kg/m2 olmak üzere alt gruplara ayrýldýðýnda, ADT ve SOT arasýndaki ortalama kilo artýþý farký
(ADT-SOD) sýrasýyla 0.26 kg, -1.06 kg ve -0.9 kg olmuþtur.‡
Yorum:ADT, SOT ile kilo artýþý olan bazý hastalar için uygun bir tedavi seçeneði olabilir. ADT ile daha
az kilo artýþý görülebilecek alt hasta gruplarý olabilir.
*Not: Burada bildirilen post-hoc analizde protokoldeki küme (n=107) kullanýlmýþtýr.
+Not: Tüm baþlangýç deðiþkenleri analiz edilmiþtir.
+Not: Baþlangýç VKÝ'sinin kilo artýþý ile ilgili olan ilk belirtilerinin, daha detaylý analitik inceleme yoluyla
desteklenemediði belirlenmiþtir.
PB 92
Çok Uluslu, Randomize, Çapraz Geçiþli Çalýþmada Hastalarýn Standart Oral
Tablete Karþý Olanzapin Aðýzda Daðýlabilir Tablet Tercihleri
Murat Altýn1,Alev Levent1,EM Ciorabai3,Nesrin Dilbaz4
Lilly Turkiye1,Spitalul Judetean Constanta Romanya2,
Numune Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi Ankara Türk3
Amaç: Antipsikotik ilaçlara uyumun düþük olmasý, þizofreninin uzun süreli tedavisinde önemli bir
sorundur. Literatürde düþük tedavi uyumu ve hastalýk nüksü arasýnda iliþki olduðuna dair veriler
mevcuttur. Tedavi uyumunu etkileyebilecek faktörlerden biri, antipsikotik ilacýn formülasyonudur. Bu
çalýþmanýn birincil amacý, ilaç formülasyon tercih anketi kullanýlarak hastalarýn Standart Olanzapin
Tablet (SOT) ile Aðýzda Daðýlabilir Tablet (ADT) tercihlerini karþýlaþtýrmaktýr.
Yöntemler: SOT ve ADT formülasyonlarýnýn her biriyle 6 haftalýk tedaviden sonra, SOT'ye karþý ADT
tercih eden hastalarýn oranýný belirlemeye yönelik 12 haftalýk açýk etiketli, randomize, çapraz geçiþli
çok uluslu (Türkiye, Romanya, Ýsrail, Brezilya, Meksika) bir çalýþma olarak dizayn edilmiþtir. Ayaktan
takip edilen ve çalýþmaya dâhil edilmeden önce en az 1 ay boyunca SOT monoterapisi alan stabil
þizofreni hastalarý (CGI-S<4) 1:1 þeklinde çalýþma gruplarýna (SOT ve ADT ) randomize edilmiþtir.
Tedaviye uyum, ilaca karþý tutumu deðerlendiren DAI-10 ve MAF ölçekleri kullanýlarak; tolerabilite
ve güvenlilik verileri AMDP-5 formu ve advers olay özet bildirimiyle deðerlendirilmiþtir.
Sonuçlar: Randomize edilen 265 hastadan 207'si analize uygun bulunmuþ ve 175 hasta tercih
sorusunu yanýtlamýþtýr. 106 (%61) hasta ADT'yi ve 48 (%27) hasta SOT'yi tercih etmiþtir (p<0.001);
21 (%12) hasta tercih belirtmemiþtir. Her iki gruptada da hastalarýn %90'dan fazlasý yüksek oranda
tedaviye uyum bildirmiþtir. ADT ve SOT'nin advers olay profili benzer bulunmuþtur: en yaygýn (>%1)
advers olaylar kilo artýþý, hipertrigliseridemi ve somnolans olmuþtur.
Yorumlar: Tercih sorusunu yanýtlayan hastalarýn çoðu, olanzapin aðýzda daðýlabilir formülasyonu
standart oral tablet formülasyonuna tercih ettiklerini belirtmiþtir. Þizofreni hastalarýnda uzun dönem
tedavi uyumunu belirleyen faktörlerden biri olan hasta tercihinin önemi dikkate alýndýðýnda, olanzapin
aðýzda daðýlabilir tablet iyi bir tedavi seçeneði olabilir.
PB 93
Diyabetik Zeminde Geliþen Tardiv Diskinezi Vakasý
Armaðan Y.Samancý,suna Nacar
Baðcýlar Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
58 Y.bayan hasta,boþanmýþ,çocuðu yok,ilkokul mezunu, SSK dan emekli ,ablasýnýn kýzýyla yaþýyor.
Her iki elde tremor, yürüme güçlüðü,yakýnlarýndan þüphelenme,yakýnlarýný TV de gördüðünü
söyleme,vücudunda kasýlma,anerji ,ne kadar yediðini bilmeden fazla miktarda yemek yeme þikayetleriyle
polikliniðimize baþvurdu.Kollarýndaki kasýlmalardan dolayý kaþýðý bile tutamadýðýný,yüzünü
yýkayamadýðýný,bacaklarýnda güçsüzlük olduðunu yürümede güçlük çektiðini belirtiyor.Sürekli yatmak
isteði,halsizlik,bunun yanýnda huzursuzluk,yerinde duramama(akatizi) tarifliyordu. 1952 Kastamonu
doðumlu 2k/2.si, anne-baba vefat etmiþ,abla hayatta.Ýlkokul mezunu,çocukluðuyla ilgili bilgi alýnamadý.20
yaþýnda akraba çevresinden biriyle görücü usulü evlenmiþ, 1,5 yýl kadar evli kalýp anlaþmazlýk
nedeniyle ayrýlmýþ.Gebelik mevcut deðil. Ýlaç fabrikasýnda þiþe etiketleme iþinde 15 yýl çalýþarak SSK
dan emekli olmuþ.Komþularýnýn desteðiyle yalnýz yaþamýþ.2009 mayýsýnda komþularý tarafýndan
bilinci kapalý olarak acile getirilip,hiperglisemi komasý tanýsýyla dahiliye servisinde tedavi gören
hastanýn psikiyatri konsültasyonu sonrasý 30.06.2009 da psikiyatri servisimize yatýþý yapýldý. 30 yýlý
aþan ;sosyal izolasyon,persekütuar hezeyanlar,görsel,iþitsel varsanýlar,kiþiler arasý iliþkilerde,iþlevsellikte
bozulma ile giden tedavisiz hastalýk öyküsü olan hastanýn servisimizde yatýþý sýrasýnda persekütuar
hezeyanlarý,iþitsel,görsel varsanýlarý,sosyal izolasyonu devam etti . Kronik þizofreni paranoid alt tip
tanýsýyla risperidon 2mg/gün 2x1 tedavisi baþlandý. Yatýþý sýrasýnda her iki elde tremor,para sayma
fenomeni geliþti. 03.09.2009 tarihinde aktif psikotik semptomlarý kaybolmuþ olarak risperidon depo
37,5mg IM 15 günde bir tedavisiyle taburcu edildi.2009 Aralýðýnda EPS yanetkileriyle paranteral
tedavi paliperidon kap. 9 MG 1X1,biperiden tb 1X1 le deðiþtirildi. 26.04.2010 tarihli 2.yatýþýnda EPS
yanetkileri nedeniyle özbakýmýný yapamama,yemek yemede güçlük,yerinde duramama(akatizi)
tarifliyordu.Her iki üst ekstremitede rijidite,diþli çark +Orobukkolingual diskinezi mevcuttu. EPS
yanetkileri,akatizi mevcut olan hastaya ketiapin 400XR mg/gün baþlandý. Yatýþýnýn 2.haftasý karýn
kaslarýný tutan tardiv diskinezi geliþti.Hastada buna baðlý hiperventilasyon mevcuttu.. BRSHH Nöroloji
Bl.Hareket Bozukluklarý Pol.den proplanolol 2x1/2 baþlandý,kontrollerde klonazepam 2x1/2 eklendiTardiv
diskinezide epizodik azalma gözlendi .Hastanýn kan sodyum düzeyleri 123-130 düzeylerinde seyretti.
Hastanýn kan sodyum düþüklüðü nedeniyle dahiliye konsültasyonu istendi ve gereken tetkikler yapýldý.
Etyolojiye yönelik yapýlan tetkikler sonucu protein kaybettiren nefropati? düþünüldü.25.06.2010
tarihinde aktif psikotik semptom olmamasý,tardiv diskinezisinin epizodik olarak azalmasý,dahili
problemlerinin ön planda olmasý nedeniyle taburculuðu planlandý.
PB 94
Olanzapin Kullanýmý Ýle Oluþan Galaktore: Bir Olgu Sunumu
Berna Çaðatay Kaya,Hasan Karadað,Seher Olga Güriz,Mehmet Hakan Türkçarpar
Dýþkapý EAH
Amaç:Medikal tedaviler hiperprolaktinemiye neden olabilir, buna en sýk yol açan psikotroplar
antipsikotiklerdir(1). Risperidon hariç atipik antipsikotikler, klasik antipsikotiklere göre daha az
hiperprolaktinemiye ve cinsel disfonksiyona neden olmaktadýr(2). Bu sunumda olanzapin kullanýmý
sonrasý hiperprolaktinemisi ve galaktoresi olan bir vaka tartýþýlacaktýr.
Olgu:Polikliniðimizde psikotik bozukluk tanýsýyla izlenen 26 yaþýnda kadýn hasta, kontrol muayenesine
2 aydýr devam eden galaktore yakýnmasý ile baþvurdu. Bir yýl önce psikiyatrik muayenesinde düþünce
içeriðinde fakirleþme, affektinde kýsýtlýlýk, psikomotor retardasyon saptanan hastaya psikotik bozukluk
tanýsý ile olanzapin 10 mg/gün baþlanmýþ ve 3 ay içerisinde semptomlarý gerileyen hasta aylýk
kontrollerle takibe alýnmýþ. Galaktore yakýnmasý nedeniyle hastadan istenen hemogram, rutin biyokimya,
TFT, hipofiz MR, meme ultrasonografi tetkiklerinde patoloji saptanmadý. Prolaktin deðeri 40.2 mg/L
bulundu. Hasta endokrinoloji, genel cerrahi ve beyin cerrahisi bölümlerine konsülte edilerek galaktore
yapabilecek organik nedenler dýþlandý. Hastanýn galaktoresi antipsikotik kullanýmýna baðlý yan etki
olarak deðerlendirildi. Hastada olanzapinden aripiprazole geçilmesine karar verildi. Ýki ay sonraki
kontrolde hastanýn yakýnmasý yoktu ve prolaktin düzeyi 11.29 mg/L olarak saptandý.
Tartýþma:Cerebral nörotransmissyona olan geniþ etkisiyle daha yeni bir antipsikotik olan olanzapinin
genel olarak serum prolaktin seviyelerinde hafif ve klinik açýdan önemsiz bir artýþa neden olduðuna
inanýlmaktadýr(3). Literatüre bakýldýðýnda atipik antipsikotiklerden risperidon yan etkisi olarak ortaya
çýkan galaktore ve hiperprolaktinemi sonrasý risperidonun kesilmesi ve olanzapine geçilmesi ile
galaktorenin düzeldiði ve proloaktin seviyesinin normale döndüðü vakalar bildirilmiþtir. Bunun aksine
bizim olgumuza benzer þekilde Licht ve ark. 10mg/gün olanzapin kullanýmýnýn 5. haftasýnda galaktoresi
ve hiperprolaktinemisi olan ve olanzapinin kesilmesinin ardýndan belirtileri geçen bir vaka bildirilmiþtir.
Kaynaklar:
1- Mark E. Molitch Drugs and Prolactin Pituitary 2008 11:209-218
2- Linda Hanssens, Gilbert L'Italien, Jean-Yves Loze, Ronald N Marcus, Miranda Pans and Wendy Kerselaers The
effeck of antipsychotic medication on sexual function and serum prolactin levels in community-treated schizophrenic
patients BMC Psychiatry 2008, 8:95
3- Rasmus W. Licht, Torben Arngrim, Hilmar Christensen Olanzapine-induced galactorrhea Psychopharmacology
2002 162:94-95
PB 95
Klozapinin Neden Olduðu Akut Perikardir Olgusu
Hülya Akar Özmen,Medine Yazýcý Güleç,Çiðdem Hazal Bezgin,Serhat Çýtak,Hayrettin Kara
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý EAH
Giriþ:Klozapin dirençli þizofrenide önemli bir seçenektir. Myokardit klozapine baðlý en çok rapor edilen
kardiyak komplikasyondur. Kardiyomyopati ve perikardit olgularý da bildirilmiþtir (1)
Olgu:23 yaþýnda erkek hasta, konuþma miktarý ve kendine güvende artma, kanserin tedavisini
bulduðunu, önyargýlarý yýkacak bir teorisinin olduðunu düþünme yakýnmalarýyla baþvurdu.Öyküsünden
iki yýldýr psikotik semptomlar, 2 ay öncesinde depresif bir döneminin olduðu öðrenildi.Psikiyatrik
muayenede psikomotor aktivite artmýþ,çaðrýþýmlarý gevþemiþti,duygudurum yükselmiþti, duygulaným
kýsýtlýydý, büyüklük ve keþif sanrýlarý vardý. Muhakemesi bozuktu, içgörüsü yoktu. Þizoafektif bozukluk
tanýsýyla, olanzapin , amisülprid , valproat tedavisi uygulandý, semptomlar gerilemedi. Olanzapin
kesilip, klozapin 25 mg/gün baþlandý. Üçüncü günde nefes alma zorluðu ve göðüs aðrýsý tarifledi,
antipsikotikleri kesildi. Kardiyoloji konsultasyonunda; wbc:12000, ateþ 38°C , ESR,CRP yüksekliði,
perikardiyal frotman, telekardiyografide KTÝ> 0.5, EKO'da: LV inferoposterior'da 0,7 mm'lik perikardiyal
effüzyon saptandý. "Ýlaç kullanýmýna baðlý akut perikardit" tanýsýyla, Brufen , Lansor tedavisi önerildi.
Bir hafta sonraki rekonsultasyonda, perikardiyal effüzyonu azalmýþtý.
Tartýþma:Myokard infarktüsü, tümörler, üremi, kolajen hastalýklar, enfeksiyonlar, prokainamid, hidralazin
ve izoniazid perikardit nedenleridir. (2) Klozapin ile semptomlarýn baþlamasý ve bitmesi arasýndaki
iliþki ve diðer nedenlerin kanýtýnýn olmayýþý hastamýzda perikardite klozapinin neden olduðunu
düþündürmektedir. Benzer þekilde klozapin baþlanýrken ortaya çýkan , kesilmesini takiben bir haftada
gerileyen perikardit olgusu bildirilmiþtir. (3)
Sonuç :Klozapin kullanan hastada, göðüs aðrýsý geliþtiðinde perikardit akla gelmelidir.Akut perikarditin
neden olduðu enflamasyon sýklýkla perikard boþluðuna sývý eksüdasyonuna neden olur. Sývý hýzlý
biriktiðinde, biriken sývý miktarý kalbe baský yapacak kadar fazla olduðunda hayatý tehdit eden bir
durum olan perikard tamponadý geliþir. Bu durumda klozapini kesmek yaþamsaldýr.
Kaynaklar
1.Layland JJ, Liew D, Prior DL. Clozapine-induced cardiotoxicity: a clinical update.Med J Aust 16: 171-172, 2009
2.Murko S, Clarke D, Black W. Clozapine and pericarditis with pericardial effusion (letter to editor) Am J Psychiatry
159: 493-494, 2002.
3.Raju P, Rao GK, Davis G. Pericardial effusion in patients with schizophrenia: are they on clozapine? Emerg Med
J 25 :383-384, 2008.
PB 96
Þizoaffektif Bozukluk ve Þizofreni Hastalarýnda Biliþsel Ýþlevler
Gülfizar Sözeri-Varma1,Osman Özdel2,Filiz Karadað2,Selim Tümkaya2,Simge Kaya2
Demet Kalaycý3,
PAÜTF Psikiyatri AD1,Pamukkale Üniversitesi2,Antalya Devlet Hastanesi3
Giriþ:Þizoaffektif bozukluk psikotik bozukluklar grubunda yer alan bir hastalýk olmasýna karþýn klinik
seyir, iþlevsellik ve biliþsel iþlevler açýsýndan þizofreniye mi yoksa duygudurum bozukluklarýna mý
benzediði yönünde tartýþmalar devam etmektedir (1). Bu çalýþmada, þizoaffektif bozukluk ve þizofreni
hastalarýnýn biliþsel iþlevler açýsýndan karþýlaþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Çalýþmaya, remisyon dönemindeki 48 þizofreni, 35 þizoaffektif bozukluk tanýlý hasta ve 48
saðlýklý kontrol alýndý. Nöropsikolojik inceleme Wisconsin Kart Eþleme Testi (WKET), Stroop Testi
(ST), Sözel Bellek Süreçleri Testleri (SBST) ile yapýldý.
Bulgular: Gruplar arasýnda WKET'inde kategori oluþturma, perseveratif hata sayýsý, perseveratif hata
yüzdesi, kavramsal düzey tepki sayýsý ve kurulumu sürdürmede baþarýsýzlýk puanlarýnda; ST süre
farkýnda; SBST öðrenme puaný, en yüksek öðrenme puaný, uzun süreli bellek kendiliðinden hatýrlama
puanlarýnda farklýlýk bulundu (ANOVA). Yapýlan analizlerde (Tukey) þizofreni ve þizoaffektif bozukluk
arasýnda farklýlýk olmadýðý, kontrol grubunun þizofreni ve þizoaffektif hastalara göre daha baþarýlý
performans gösterdiði tespit edildi.
Sonuç ve Tartýþma:Çalýþmamýzda, þizoaffektif bozukluk ve þizofreni hastalarýnýn nöropsikolojik test
performanslarýnýn benzer özellik gösterdiði ve saðlýklý kontrol grubuna göre daha düþük olduðu tespit
edildi. Önceki çalýþmalarda, sonuçlarýmýzla uyumlu olarak, þizoaffektif bozukluk ve þizofreni hastalarýnda
yürütücü iþlev, bellek ve dikkat alanlarýnda benzer oranda bozulma bildirilmiþtir (2,3). Bununla birlikte,
Reichenberg ve ark. (2) normal test performansý aralýðýndaki þizofren hasta sayýsýnýn daha az
olduðunu; Fiszton ve ark. (3) sosyal biliþsel aktivitelerde þizoaffektif grubun daha iyi performans
gösterdiðini vurgulamýþtýr. Sonuçlarýmýz iki hastalýðýn yürütücü iþlev, bellek ve dikkat gibi temel biliþsel
iþlevler açýsýndan benzer olduðunu, iki hastalýðýn ayrýmýnda daha ayrýntýlý biliþsel testlere gereksinim
olabileceðini düþündürmektedir.
Kaynaklar
1. Esen-Danacý A. Þizoaffektif Bozukluk. Þizofreni ve Diðer Psikotik Bozukluklar, Seri ed. Þahika Yüksel. TPD
Yayýnlarý, 2007, Ankara.
2. Abraham R ve ark.Neuropsychological function and dysfunction in schizophrenia and psychotic affective disorders.
Schizophrenia Bulletin 2009; 35 (5): 1022-1029.
3. Fiszdon JM ve ark. A comparison of basic and social cognition between schizophrenia and schizoaffective
disorder. Schizophr Res. 2007;91(1-3):117-21.
PB 97
Þizofren Hastalarýn Birinci Derece Yakýnlarýnda Kiþilik Bozukluklarý ve Kaçýngan
Kiþilik Bozukluðu
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 98
Semptomatik Remisyonda Olan ve Olmayan Þizofreni Hastalarýnýn Yaþam
Kalitelerinin Karþýlaþtýrýlmasý
M.Hanifi Kokaçya Kokaçya1,OsmanVýrýt2,
Abdurrahman Altýndað2,Haluk A.Savaþ2
Kozan Devlet Hastanesi1, Gaziantep Üniversitesi2
Amaç:Þizofreni, kiþinin sosyal iþlevselliðini ve yaþam kalitesini bozan, iþ ve çalýþma hayatýný etkileyen
kronik bir hastalýktýr (1). Andreasen'in 2005 yýlýnda þizofreni için tanýmladýðý "semptomatik remisyon"
kavramý, 6 ay boyunca sadece bazý temel semptomlarda belirli düzeylerde azalma olmasý ile
karakterizedir (2). Her ne kadar semptomlarda düzelme ile yaþam kalitesinin artmasý beklenirse de
bazen sadece semptomlarda azalma, diðer nedenlerden dolayý hastanýn yaþam kalitesinde anlamlý
bir artýþla sonuçlanmayabilir (3). Bu kesitsel çalýþma ile Güneydoðu Anadolu Bölgesi'ndeki semptomatik
remisyonda olan ve olmayan þizofreni hastalarýnýn sosyodemografik özellikleri ve yaþam kalitelerinin
karþýlaþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Gaziantep Üniversitesi Týp Fakültesi Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Anabilim Dalý Psikotik
Bozukluklar Birimi'nde ayaktan takip edilen hastalara PANSS ölçeði (Pozitif Negatif Sendrom Ölçeði)
uygulanarak semptomatik remisyon kriterlerini karþýlayan ve karþýlamayan 40'ar hasta çalýþmaya
alýndý. Her hastaya KGI (Klinik global izlenim), PANSS, GAF (Global iþlevsellik deðerlendirme) ve
Þizofrenide yaþam niteliði ölçeði (4) uygulandý. Hastalar ve yakýnlarý ise WHOQOL-BREF-TR (Dünya
Saðlýk Örgütü Yaþam Kalitesi Ölçeði Kýsa Formu) ölçeðini ise kendileri doldurdu.
Bulgular:Çalýþma sonucunda iki grup arasýnda hastalýk baþlangýç yaþý, hastalýk süresi, yatýþ öyküsü,
ek ilaç kullanýmý, EKT öyküsü ve kullanýlan tedavi þekli, açýsýndan anlamlý bir fark bulunamadý.
Remisyonda olan grubun eðitim düzeyi daha yüksekti ve herhangi bir iþte çalýþan hasta sayýsý bu
grupta daha fazlaydý (p<0.1). Semptomatik remisyonda olmayan grubun PANSS pozitif, negatif, genel
psikopatoloji ve PANSS toplam puaný, yaþam kalitesi ve yaþam niteliði ölçeðinin tüm alanlarýnýn
puanlarý ve GAF puaný semptomatik remisyonda olan gruba göre daha düþüktü (p<0.01). KGI þiddet
skoru ise daha yüksekti (p<0.01). PANSS negatif semptomlarla toplam yaþam kalitesi arasýnda negatif
bir iliþki vardý.( r =-0.751)
Sonuç:Þizofrenide sempomatik remisyon kriterleri, sadece semptomlar üzerine odaklanan bir kavram
olmasýna karþýn hastalarýn yaþam kalitelerini ve iþlevselliklerini de yansýtabileceði görülmekte olup
tedavide negatif belirtiler üzerine daha fazla odaklanýlmalýdýr.
PB 99
Bir Eðitim Araþtýrma Hastanesinde 13 Yýlda Yatan Psikotik Bozukluk Tanýlý
Hastalarda Saðaltým Özellikleri
Birmay Çam1,Almýla Erol2,Hakan Delibaþ2,Levent Mete2
Gönen Devlet Hastanesi1,Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi2
GÝRÝÞ: Literatürde psikotik bozukluk tanýlý hastalarda kýsa süreli yatýþýn (4-6 hafta) uzun süreli yatýþ
kadar etkili olduðu belirtilmektedir (1).
AMAÇ: Ý.A.E.A.H Psikiyatri Kliniðinde 13 yýlda psikotik bozukluk tanýsýyla yatan hastalarýn
sosyodemografik ve saðaltým özelliklerinin, klinik gidiþ ve yatýþ ile iliþkili deðiþkenlerin araþtýrýlmasý
amaçlanmýþtýr.
YÖNTEM:1995- 2008 tarihleri arasýnda DSM-IV'e göre psikotik bozukluk tanýsý ile yatan tüm hastalar
(n=876) çalýþmaya alýnmýþtýr. Veriler spss16 paket programý ile çözümlenmiþtir.
BULGULAR:Hastalar 15-78 yaþlarý arasýnda 512 (%58.5) erkek ve 363 (%41.5) kadýndan oluþmaktaydý.
Yaþ ortalamasý 34.4±11.8 idi. %60.5'i (s=528) þizofreni, %11.3'ü s=99) BTA psikotik bozukluk,
%8.2'si(s=72) sanrýsal bozukluk, %6.3'ü (s=55) kýsa psikotik bozukluk, %7.3'ü(s=64) þizoaffektif
bozukluk, %5.3'ü (s=46) þizofreniform bozukluk tanýsý ile izlenmiþti. Hastalarýn % 28.4'ü (s=248) tipik,
%41.8i (s=365) atipik antipsikotik kullanýyordu. Ortalama yatýþ süresi klasik antipsikotik kullananlarda
atipik antipsikotik kullananlara göre anlamlý oranda kýsa idi (p=0.03). Çýkýþtaki klinik global izlenim
(KGÝ) ölçeði iyileþme puanlarý tipik antipsikotik kullananlarda atipik antipsikotik alanlara göre anlamlý
oranda yüksekti (p=0.01).
TARTIÞMA: Türkiye'de yapýlan bir çalýþmadaþizofreni hastalarýnýn %55.2'sinin oral klasik antipsikotik,
%24.6'sýnýn depo klasik antipsikotik, %48.8'inin oral atipik antipsikotik kullandýðý saptanmýþ olup(2)
bizim sonuçlarýmýzla benzerdir. Çalýþmamýzda tipik antipsikotik alan hastalar atipik antipsikotik alanlara
göre anlamlý oranda daha fazla iyileþme göstermiþlerdir. Bu durum dirençli olgularda atipik antipsikotiklerin
daha fazla tercih edilmiþ olabileceðini düþündürmekle birlikte kombinasyon tedavilerinin deðerlendirmeye
alýnmamýþ olmasý bu sonuca katkýda bulunmuþ olabilir. Nitekim bir baþka çalýþmada risperidon,
olanzapin ve klasik antipsikotiklerin aralarýnda þizofreni semptomlarý, yan etkiler, hastaneden çýkýþ
süresi, bir sonraki tekrar yatýþ süresi açýsýndan anlamlý farklýlýk bulunmamýþtýr (3).
KAYNAKLAR:
1. Benjamin J.Sadock, M.D, Virginia A.Sadock, M.D Klinik Psikiyatri Ýkinci Baský s.150 Güneþ Kitabevi Ltd.Þti.
Ýstanbul-Ankara.
2. Þaylan M, Alptekin K, Akdemir A ve ark. Bull Clin Psychopharmacol 2004;14:132-142.
3. Jerrell JM. Schizoph. Bull. 2002;28(4):589-605.
PB 100
Þizofreni ve Cinsiyet; Baþlangýç Yaþý ve Sosyodemografik Özellikler
Serkan Zincir,Murat Erdem,Mehmet Ak,Süleyman Özselek,Nahit Özmenler
GATA Psikiyatri AD
Giriþ:Birçok çalýþma þizofreni hastalarýnýn, klinik ve sosyodemografik özellikler açýsýndan cinsiyet
farklýlýðý gösterdiðini ortaya koymaktadýr. Þizofreni, kadýn ve erkeklerde eþit oranlarda görülmesine
karþýn, prodromal dönem, baþlangýç yaþý, aile öyküsü, klinik görünüm, gidiþ ve tedavi yanýtý, kadýn
ve erkek hastalar açýsýndan önemli farklar gösterdiði bildirilmektedir (1-2)
Bu çalýþmada, þizofreni
hastalarýnda cinsiyete göre, hastalýðýn baþlangýç yaþý ile çeþitli sosyodemografik ve klinik özellikler
arasýndaki iliþkinin deðerlendirilmesi amaçlanmýþtýr.
Gereç ve Yöntem:Bu araþtýrmaya, GATF Psikiyatri Anabilim Dalýnda DSM-IV taný ölçütlerine göre
þizofreni tanýsý konan, 132 hasta alýndý. Tüm hastalara yaþ, cinsiyet, eðitim durumu, medeni durum,
hastalýk baþlangýç yaþý, hastalýk tipi, yatýþ sayýsý, tedaviye uyum, ailesinde psikiyatrik hastalýk öyküsünü
içeren ve tarafýmýzdan geliþtirilen bir bilgi formu uygulandý.
Bulgular:Hastalarýn %82.6'sý erkek, %17.4'ü kadýndý. Hastalarýn yaþ ortalamasý 36,21±10.48 idi.
Kadýnlarýn %34'ü, erkeklerin %25'i evli, kadýnlarýn %47'si, erkeklerin %65'i bekar, kadýnlarýn %17'si,
erkeklerin %9'u dul olarak yaþamaktaydý. Hastalýðýn baþlangýç yaþý erkeklerde ortalama 24.08±4.92,
kadýnlarda 25.86± 5.07 olarak bulundu. Erkekler hastalýk süresince ortalama 2.66 kez hastanede
yatýrýlýrken, kadýnlarda bu oran 1.52 idi. Hastalýk erkeklerde ortalama 3.42 kez, kadýnlarda 3.52 kez
nüks etmiþti. Kadýnlarýn %30'u, erkeklerin %26'sý düzenli ilaç kullanmýyordu. Eðitim düzeyleri,
þizofreninin alt tipleri, aile yüklülüðü ve ilaç uyumu açýsýndan da cinsiyetler arasýnda fark yoktu.
Sonuçlar:Þizofrenide cinsiyetler arasýnda en sýk bildirilen fark, hastalýk baþlangýç yaþýnýn erkeklerde
kadýnlara göre daha erken olduðudur. (3) bizim çalýþmamýzda anlamlý olmasa da hastalýðýn yaþý
erkeklerde daha düþüktü. Diðer deðiþkenler açýsýndan bakýldýðýnda cinsiyetler açýsýndan anlamlý bir
fark gözlenmedi.
Kaynaklar:
1- Amerikan Psikiyatri Birliði: Mental Bozukluklarýn Tanýsal ve Sayýmsal El Kitabý. E Köroðlu (Çev.), dördüncü baský,
2. cilt, Ankara, Hekimler Yayýn Birliði, 1994, s.337-363.
2 Riecher-Rössler A, Hafner H: Gender aspects in schizophrenia: bridging the border between social and biological
psychiatry. Acta Psychiatr Scand 2000; 102(Suppl.407):58-62.
3- Güz H: Þizofreni ve cinsiyet: Baþlangýç yaþý ve sosyodemografik özellikler. Klinik Psikiyatri Dergisi 2000b; 1:2734.
PB 101
Þizofrenide Disosiyatif Alt Tip: Olgu Sunumu
Nalan Öztürk
Ýstanbul Týp Fakültesi
Þizofrenide Disosiyatif Alt Tip; Bir Olgu Sunumu
Nalan Öztürk*, Raþit Tükel *
*Ýstanbul
Üniversitesi Ýstanbul Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, Ýstanbul, Türkiye
DSM-IV'e göre þizofreni paranoid, dezorganize, katatonik, farklýlaþmamýþ ve rezidüel olmak üzere
beþ alt tipde sýnýflandýrýlýr (1 DSM-4). DSM-V te þizofreni sýnýflamasýnda dissosiyatif alt tipin
eklenmesi üzerine tartýþmalar devam etmektedir (2)(3).
Amacýmýz kliniðimize psikotik ve dissosiyatif belirtilerle baþvuran hastayý, farklý yönleriyle ele
alarak, þizofreni
sýnýflamasýnda
dissosiyatif alt tipin tartýþýlmasý amaçlanmýþtýr.
38 yaþýnda erkek polikliniðimize malülen emeklilik talebiyle yaklaþýk bir yýl önce baþvurdu. Dört
yýl önce eþinden ayrýlan hastanýn ilk þikayetleri, boþanmadan altý ay sonra , çok konuþma, enerji
artýþý, irritabilite gibi belirtilerle baþlamýþ, Bipolar I Bozukluk tanýsý düþünülerek hastaneye yatýþý
yapýlmýþ ve tedavisi Lityum 1200 mg/gün, Klorpromazin 200 mg/gün þeklinde düzenlenmiþti.
Taburculuk sonrasý kýsa süreli amnezi ve mistik içerikli görsel ve iþitsel halüsinasyonlarý devam
eden hastanýn tanýsýnda, psikotik semptomlarýnýn sürekli olmasý, halüsinasyonlarýnýn mistik içerikli
taþýmasý ve amnezik dönemlerin tabloya eþlik etmesi nedeniyle Þizofreni Dissosiyatif alt tip
düþünülmüþtür.
Sonuç: Psikotik belirtilere dissosiyatif semptomlarýn eþlik ettiði hastalara, taný konma ve tedavi
düzenlenmesinde , DSM-V te de tartýþýlan Þizofreni Dissosiyatif alt tip sýnýflamasý dikkate
alýnmalýdýr.
Referanslar:
1.Childhood Trauma and Dissociation in Schizophrenia
Vedat Sar ,Okan Taycan , Nurullah Bolat , Mine Özmen , Alaattin Duran , Erdinç Öztürk , Hayriye Ertem
2. Psychotic Symptoms in Complex Dissociative Disorders
Vedat Sar, Erdinç Öztürk
3. Dissociative Disorders as a Confounding Factor in Psychiatric Research
Vedat Sar, MDa, Colin Ross, MD
PB 102
Antipsikotik Kan Düzeyi Ýzleminin Tedavide Önemi: Bir Olgu Sunumu
Gökben Hýzlý Sayar1,Serdar Nurmedov2,Emine Kýlýnç1
Gaye Kaðan1,Nevzat Tarhan1,Serdar Nurmedov2
NPÝstanbul Hastanesi1,Fatih Üniversitesi2
Amaç:Duygudurum düzenleyicilerin kan düzeylerinin ölçümü rutin klinik uygulamada kullanýldýðý halde
antipsikotiklerin kan düzeylerinin ölçümü nadiren yapýlmaktadýr (1). Farmakokinetik faktörler hastanýn
tedaviye cevapsýzlýðýnýn ya da deðiþken cevabýn sebebi olabilir (2). Ýlaç kan düzeylerinin ölçümü ile
farmakokinetik deðiþkenlerin etkileri daha iyi yordanarak hastaya uygun doz aralýðý etkili biçimde
saptanabilir (3).
Yöntem: Bu yazýda þizofreni tanýsý ile izlenen 30 yaþýnda erkek hasta sabit doz antipsikotik kullanýmýna
raðmen klinik tablonun dalgalý seyretmesi sebebiyle tartýþýlmaktadýr.
Bulgular:Sabit dozda antipsikotik kullanan hasta hastanede yattýðý süre boyunca belirgin iyilik hali
gösterirken taburcu edildikten kýsa bir süre sonra pozitif psikotik belirtilerinde alevlenme olmaktadýr.
Aile hastanýn ilaç uyumunun iyi olduðunu belirtmektedir. Hastanede yatarken ve ayaktan izlemi
esnasýnda yapýlan antipsikotik ilaç kan düzeyi ölçümleri arasýnda belirgin farklýlýklar göze çarpmaktadýr.
Hastanede sigara tüketiminin belirgin azaldýðý, ancak taburcu edildikten sonra sosyal ortamlarda
ailenin bilgisi dýþýnda yoðun sigara kullanýmý olduðu fark edilmiþtir. Ýlaç kan düzeyindeki dalgalanma
ve buna paralel gerçekleþen belirtilerdeki alevlenme sigara tüketiminin oluþturduðu enzim indüksiyonuna
baðlanmýþtýr. Çevre uyarýlarak sigara tüketimi azaltýldýðýnda belirgin düzelme izlenmiþtir.
Sonuç: Ýlaç uyumu iyi olmasýna raðmen antipsikotik etkinliðin dalgalý seyretmesi klinisyen açýsýndan
hastanýn takibini ve týbbi kararlarýn verilmesini güçleþtirmektedir. Bu olguda kontrolsüz sigara
kullanýmýnýn kesilmesi ve destekleyici yaklaþýmlar relapsýn saðlanmasý için yeterli olmuþtur. Bu olgu
örneðinde psikotrop ilaçlarýn serum düzeylerinin ölçümü doz optimasyonu ve ilaç kan düzeyindeki
tahmin edilemeyen dalgalanmalarý ortaya koymasý bakýmýndan ele alýnmaktadýr.
Referanslar:
1.Hiemke C, Dragicevic A, Grunder G, Hartter S, Sachse J, Vernaleken I, Muller MJ (2004) Therapeutic monitoring
of new antipsychotic drugs. Ther Drug Monit 26:156-160
2.Wilson JF. Survey of reference ranges and clinical measurements for psychoactive drugs in serum. Ther Drug
Monit. 2003;25:243-247.
3.Preskorn SH. Patients who do not respond to the "usual" dose: Why Terry fell off the dose-response curve. J
Psychiatr Pract 2009;15:460-6.
PB 103
Klozapin Kan Düzeyi Ýzlemi Ve Relaps: Retrospektif Bir Çalýþma
Gökben Hýzlý Sayar1,Serdar Nurmedov2,Emine Kýlýnç1
Gaye Kaðan1,Nevzat Tarhan1,Serdar Nurmedov2,M. Kemal Arýkan3
NPÝstanbul Hastanesi1,Fatih Üniversitesi2,Cerrahpaþa Týp Fakültesi3
Amaç: Klozapin tedaviye dirençli þizofreni tedavisinde sýk olarak tercih edilen bir ilaçtýr (1). Klozapin
ve metaboliti norklozapinin serum kan düzeyi ölçümü, doz optimasyonu ve tedavi uyumunun takibi
açýsýndan kolaylýk saðlamaktadýr (2). Araþtýrmalar serumda 240-500 ng/ml klozapin düzeyi saðlanmasýnýn
iyi bir klinik cevap ile iliþkili olduðunu göstermektedir. (3). Bu araþtýrmanýn amacý serum klozapin kan
düzeyleri ile relaps iliþkisini incelemektir.
Yöntem: Yataklý bir psikiyatri hastanesinde bir yýl boyunca klozapin ile idame tedavi yürütülen hastalarýn
serum klozapin düzeyleri ile klinik durumlarýnýn iliþkisi retrospektif olarak incelenmiþtir. Serum klozapin
düzeylerinin yaný sýra hastalarýn yaþ, cinsiyet, sigara alýþkanlýklarý, kullandýklarý diðer ilaçlar, psikiyatrik
tanýlarý ve klozapin dozlarý da deðerlendirmeye alýnmýþtýr.
Bulgular: Klozapin kan düzeyi ölçülmüþ hastalar klinik durumlarýna göre dosya bilgileri ýþýðýnda
deðerlendirilerek relaps ya da remisyon olarak iki gruba ayrýldýlar. Her iki grubun klozapin kan düzeyleri
arasýnda istatistiksel olarak anlamlý farklýlýk izlendi.
Sonuç: Monoterapi olarak kullanýlan klozapin 250 ng/ml'den düþük dozlarda, diðer antipsikotiklerle
birlikte kullanýlan klozapin ise 50 ng/ml'den düþük dozlarda relaps ile iliþkili bulunmuþtur. 600 ng/ml
üzerindeki serum düzeyleri ise toksikasyon tablosu ile iliþkili bulunmuþtur. Ýdame tedavisi esnasýnda
klozapin kan düzeylerinin takip edilmesi önerilmektedir.
Referanslar:
1. Centorrino F, Baldessarini RJ, Kando JC, Frankenburg FR, Volpicelli SA, Flood JG (1994): Clozapine and
metabolites:
Concentrations in serum and clinical findings during treatment of chronically psychotic patients. J Clin Psychopharmacol
14:119 -125.
2. Paz E, Bouzas L, Hermida J, et al. Evaluation of three dosing models for the prediction of steady-state trough
clozapine concentrations. Clin Biochem. 2008;41:603-606.
3. Bell R, McLaren A, Galanos J, Copolov D. The clinical use of plasma clozapine. Australian New Zealand J
Psychiatry 1998;32:567-74
PB 104
Þizofreni Olan Erkek Hastada Genital Mutilasyon: Olgu Sunumu
Özge Hýsým, Ayþe Fulya Maner,Özge Þahmelikoðlu
Ayþegül Ermiþ,Özlem Girit Çetinkaya,Mehmet Emin Ceylan
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastane
Amaç: Genitallerin mutilasyonu çoðunlukla genç erkeklerde ve seyrek olarak görülmektedir(1,2). Bu
posterde testis amputasyonu yapan þizofreni tanýlý erkek hasta sunulmuþtur.
Yöntem: 23 yaþýnda erkek hasta anestezi olmaksýzýn býçakla testislerinden birini çýkarýp yara yerine
3 kiraz çekirdeði doldurup, kesi yerini diktiði, çýkardýðý testisini yediði, aðabeyi tarafýndan fark edildiðinde
kustuðu için ürolojik ilk müdahaleden sonra hastanemize gönderildi.
Bulgular: Öz geçmiþinden 6 yaþýnda anne babasýnýn ayrýldýðý, babasýnýn baþka bir kadýnla yaþadýðý,
annesinin 3 yýl sonra bir baþkasý ile evlenip çocuklarýný 10 yýl boyunca görmediði, bu dönemde babasý
ve üvey annesi ile yaþadýðý, lise 2. sýnýfta babasýnýn öldüðü, annesiyle 10 yýl ardýndan tekrar yaþamaya
baþladýðý öðrenildi. Hastalýðýnýn geç ergenlik döneminde sinsi bir þekilde baþladýðý, þimdiye kadar
hiçbir tedavi uygulanmadýðý, kurye olarak kýsa süre çalýþtýðý sýrada patronunu perseküsyon hezeyanlarý
doðrultusunda ölüme sebebiyet verecek derecede býçakla yaralama suçundan cezaevinde 3 yýl
yatarak 3 ay önce çýktýðý, çýktýktan sonra kendi evinde kimseyle iliþki kurmadan yaþadýðý öðrenildi.
Psikiyatrik muayenesinde otizm, sýð affekt, dikiþsiz konuþma, bizar hezeyanlar saptandý Yaptýðý eylemi
'hayaletimi, sakýzýmý arýyorum' þeklinde açýklýyordu. 'Cezaevinde çok bacak bacak üstüne attým,
testislerimin üstüne yattým, bu nedenle testislerim sakýza dönüþtü', 'testislerim eriyor, küçülüyor',
'burnum eriyor, kaburgalarým eridi' þeklinde somatik, nihilistik hezeyanlarý mevcuttu. Çýktýktan sonra
yeni, büyük bir testis taktýracaðýný söylüyordu. Tedavide haloperidol 30 mg/gün, biperiden 10mg/gün,
önce ÝM sonra oral uygulandý. On adet ECT ile bir düzelme görülemedi. Klozapin 25 mg/gün
baþklanarak 500 mg/gün' e çýkýldý Halen klozapin 500 mg/gün, haloperidol 10 mg/gün, biperiden
4mg/gün, ketiyapin 300 mg/gün kullanmakta olup oldukça düzelme gözlendi.
Sonuç: Sunumla birlikte genital amputasyon için risk etmenleri literatür eþliðinde tartýþýlmýþtýr(1,2,3).
Kaynaklar
1-Greilsheimer H and Groves JC. Male genital self-mutilation. Arch Gen Psychiatry.
36:441-446, 1979.
2-Romilly CS and Isaac MT. Male genital self-mutilation. Br J Hosp Med. 55(7):
427-431, 1996.
3-Stunnell H, Power RE, Floyd M, and Quinlan DM. Genital self-mutilation. Int J Urol.
13(10): 1358-1360, 2006.
PB 105
Þizofreni ve Bipolar Bozukluk Tanýlý Hastalarda Eþ Uyumunun Karþýlaþtýrýlmasý
Elif Ünal1,Gülperi Putgül1,Almýla Erol2,
Selin Mýzrak Demet1,Levent Mete1,Þeref Gülseren3
Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi Psikiy1
Manisa Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi2,Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi3
Amaç:Bipolar ve þizofreni tanýlý hastalarýn hastalýklarý bireysel ve toplumsal iliþkilerini ciddi düzeyde
etkilemektedir. Literatürde belirttiði gibi sosyal iþlevsellikte bozulma þizofrenide önde gelen özelliklerden
biridir1. Bu çalýþmada iki hasta grubu arasýndaki cinsel iþlev bozukluðunu(CÝB) ve eþ uyumunu
karþýlaþtýrmayý planladýk.
Yöntem:Bipolar 30, þizofreni 31 hasta ve bunlarýn eþlerini içeren, aktif olarak cinsel hayatý olan 61
hasta (28 kadýn, 33 erkek) ve 30 çiftten oluþan toplam 60 kiþidende kontrol grubuyla çalýþýlmýþtýr
Bulgular:Bipolar, þizofrenili hastalar, eþleri ve kontrol grubu sosyodemografik özellikler açýsýndan
benzerdi. Arizona cinsel yaþantýlar ölçek(ACYÖ) puanlarýyla Çift uyum ölçeði (ÇUÖ) baðlýlýk puanlarý
gruplar arasýnda farklýydý. Bipolar grubunda ; depresyon ÇUÖ baðlýlýk,toplam puaný; Young mani
ölçeðiyle ÇUÖ baðlýlýk puanýyla koreleydi.Þizofreni grubunda;Eðitimle ÇUÖ tatmin puaný ,ACYÖ
puanýyla ÇUÖ duygusal ifade puanýyla depresyon puanlarýyla ÇUÖ tatmin, toplam puaný;Pozitif ve
negatif semptomlarý puanlarýyla ÇUÖ tatmin puanlarý, Eþlerde ACYÖ, ÇUÖ tatmin, toplam puanýyla
koreleydi.
Tartýþma:Çalýþmamýzda þizofreni grubunun CÝB ve eþ uyumu açýsýndan kötü olduðu CÝB, depresyon,
pozitif ve negatif belirti puanlarýnýn eþ uyumunu etkilediði ; bipolar hasta grubunda depresyon ve
mani düzeylerinin eþ uyumunu olumsuz etkilediðini; Eþlerinde CÝB ve eþ uyumunun birbirini etkilediðini
saptadýk. Sonuçlarýmýzýn literatürle uyumlu olduðunu gördük2,3
Kaynaklar
1.
Erol A, Ünal K E,Aydýn TE ve ark.Þizofrenide sosyal iþlevselliði yordayan etmenler (2009).Türk Psikiyatri
Dergisi 20(4):313-321.
2.
Türkmenoðlu M : Remisyonda bipolar I kadýn ve erkek hastalarda evlilik iliþkisi
Vecinsellik (2003), Bakýrköy Prof. Dr. Mahzar Osman Uzman Ruh Saðlýðý ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma
Hastanesi Uzmanlýk tezi Ýstanbul, 2003.
3.
Espina A, Ortego A, Alda IO et all. Dyadic adjustment in parents of schizophrenics(2003). European Psychiatry
18:233-240.
PB 106
Klozapin Kullanýmýna Baðlý Bir Geç Baþlangýçlý Nötropeni Olgusu
Semiha Þen1,Musa Yýldýz2
Akdeniz Üniversitesi Týp Fakültesi1,Akdeniz Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri ABD2
Amaç:Klozapinin en ciddi yanetkisi terapödik dozlarda görülen agranülositozdur ve genelde ilk 6 ay
içinde geliþir. Birinci yýlýn sonunda riskin %0,08'e düþtüðü bildirilmiþtir (1,2). Oniki yýl klozapin
kullandýktan sonra nötropeni geliþen agranülositoz olgusunun tartýþýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem:30 yaþýnda, erkek hastanýn fiziksel ve psikiyatrik bakýsý, biyokimyasal testleri yapýlmýþ,
hematoloji ve enfeksiyon hastalýklarý konsültasyonlarý yapýlmýþtýr.
Bulgular:1997 yýlýndan beri paranoid þizofreni tanýsýyla izlenen hasta, son 12 yýldýr klozapin
kullanmaktadýr.BU dönemde tam remisyonda olan hastanýn Mayýs 2009'da dýþ merkezde izlemi
sýrasýnda nötrofil düzeylerinin düþmesi üzerine klozapin tedavisi kesilmiþ, Eylül 2009'da nötrofil
düzeylerinin normal deðerlere ulaþmasý sonucu dýþ merkezde tekrar klozapin tedavisi baþlanmýþtýr.
Buna raðmen tekrar agranülositoz geliþmiþtir. Bunun üzerine, klozapin tekrar kesilip paliperidol,
ketiyapin, amisülpirid gibi ilaçlar baþlanmýþ ancak uygun dozlarda kullanýmýna raðmen psikotik belirtileri
gerilememiþtir. Hastaya Þubat 2010'da tekrar klozapin tedavisi baþlanmýþ, agranülositoz geliþince
kurumumuza sevk edilmiþtir. Hastanýn kurumumuza baþvurduðu zaman nötrofil sayýsý=0,26 bin/mm3
(N, 2,06-7,02 bin/mm3), nötrofil yüzdesi=%13.2 (N, %43-65)'di. Psikiyatrik bakýnda referans ve
perseküsyon sanrýlarý, insomnia, irritabilite mevcuttu. Yatýþýnýn ilk haftasýnda nötropenik ateþ ve
aktinomyçes pnömonisi geliþti. Yapýlan hematolojý ve enfeksiyon hastalýklarý konsültasyonlarýnda,hastaya
gm-csf tedavisi verildi, nötrofil sayýsý normal deðerlerine ulaþýnca amisülpirid 1200 mg/gün ve ketiapin
(600 mg) tedavisi baþlandý. Hastanýn irritabilitesi ve uyku sorunu düzelmekle birlikte geçmekle birlikte
psikotik belirtilerinde tam bir düzelme olmamýþtýr. Hasta kliniðimizde izlenmektedir.
Tartýþma:Bu olgu geç baþlangýçlý agranülositozla ilgili az sayýdaki olgudan biridir. 12 yýllýk bir kullaným
sonucu ortaya çýkan agranülositoz çok az bildirilmiþ bir durumdur. Literatürde 11 yýl sonra baþlayan
agranülositoz olgusu bildirlmiþtir.(3) Klozapin kullanan hastalarda geç dönemde de düzenli kan sayýmý
yapýlmalýdýr.
Kaynaklar
1)Haematological toxicity of drugs used in psychiatry, Flanagan RJ,, Dunk Human Psychopharmacology (2008);23:27
-41.
2)Reviewand management of clozapine side effects, Miller DD. J clin psychiatry,(2000);6(supp8):14-17.
3)Clozapine induced agranulocytosis after 11 years of treatment, Sedky K, Shaughnessy R, Hughes T. Am J
Psychiatry (2005);162:814.
PB 107
Kronik Þizofreni Hastalarýnýn Taburcu Olmalarý Sonrasý Kontrol Muayenesine
Katýlýmý Etkileyen Faktörler
Murat Eedem,Serkan Zincir,Filiz Tokgöz,Fuat Özgen,Aytekin Özþahin
GATF Psikiyatri AD
Giriþ: Kronik hastalýklarda tedaviye uyumsuzluk tedavi baþarýsýný engelleyen önemli bir etkendir.
Psikiyatri hastalarýnýn tedaviyi sürdürmeme ve kontrol randevularýna gelmeme oranlarý %20 ile 50
arasýnda deðiþirken (1-2), þizofreni hastalarýnda bu oran %70 ile 80 arasýndadýr (3)
Bu çalýþmada hastaneden taburcu edilmeleri sonrasý kontrole katýlan ve katýlmayan kronik þizofreni
hastalarýnýn sosyodemografik ve klinik özellikler ile psikososyal iþlevsellik yönünden farklýlýk gösterip
göstermediðinin tespit edilmesi amaçlanmýþtýr.
Gereç ve Yöntem:Çalýþmaya 2007-2009 tarihleri arasýnda GATF Psikiyatri Kliniðinde ''Þizofreni'' tanýsý
ile yatan ve tedavileri sonrasý taburcu edilen 132 hasta alýndý. Hastalarýn kontrol muayeneleri standart
olarak ilk iki ay iki hafta, sonrasýnda ise bir ay ara ile planlandý. Poliklinik kayýtlarýndan taburcu
edilmeleri sonrasý en az 6 aydýr ayaktan kontrole gelmeyen hastalar belirlendi. Telefonla kendilerine
ve ailelerine ulaþýldý. "GATF Psikiyatri A.D. Sosyal Hizmet Birimi Hasta Ýzleme Programý" görüþme
formu doldurularak hastalarýn sosyodemografik ve klinik özellikleri ile tedaviye uyumlarý sorgulandý.
Bulgular: Olgularýn yaþý 35.8± 9.9 (21-66) olarak saptandý. %82.6'sý erkek, %17.4'ü kadýndý. %27.3'ü
evli, %62.1'i bekar, %10.6'sý dul idi. %89.4'ü ailesi ile, %10.6'sý ise tek baþýna yaþýyordu.
Kontrole katýlan þizofreni hastalarýnda üniversite mezunu oranýnýn daha yüksek olduðu, daha yüksek
oranda ailesi ile yaþadýðý, özbakýmýna dikkat, aile ile iletiþim ve sosyal iþlevselliðin daha iyi olduðu,
klinik durumunun yatýþ öncesine göre daha iyi olduðu saptanmýþtýr.
Tartýþma: Þizofreni hastalarýnda taburcu olduktan sonra kontrole katýlým tedaviye uyumu etkileyen
önemli bir faktördür. Kontrole katýlýmý saðlayabilmek için özellikle ilk randevuda taburculuk sonrasý
bir hemþire veya vaka yöneticisi tarafýndan hasta ve yakýnlarýna en azýndan telefonla ulaþýlmasýnýn
önemli olduðu düþünülmektedir.
Kaynaklar
1.
Mason C. Non-attendance at out-patient clinic: a case study. J Adv Nurs 1992; 17:554-560.
2. Nose M, Barbui C, Gray R, Tansella M. Clinical interventions for treatment non-adherence in psychosis: metaanalysis. Br J Psychiatry 2003; 183: 197-206.
3. Breen R, Thornhill JT. Noncompliance with medicationfor psychiatric disorders. Reasons and remedies. CNS
Drugs 1998; 9: 457-471.
PB 108
Klozapin Ülker Tedavisiyle Geliþen ve Pirimidon Tedavisine Yanýt Veren Yaygýn
Tremor: Olgu Sunumu
Gülten Ülker1,E. Müjgan Özen2,Z.Nergis Aküzüm3,
Bursa Devlet Hastanesi1,Baþakþehir Devlet Hastanesi2, Kars Devlet Hastanesi3,
Dibenzodiazepin yapýsýnda atipik bir antipsikotik olan klozapinin 1958 yýlýnda psikofarmakolojiye giriþi
ile þizofreni tedavisinde önemli geliþmeler olmuþtur . Klozapin yeni jenerasyon antipsikotik ilaçlarýn
ilkidir ve genel olarak antipsikotik ilaçlar arasýnda en etkin olaný olarak kabul edilmektedir. Çeþitli
çalýþmalarda klozapinin tedaviye yanýt vermeyen þizofreni hastalarýnda diðer atipik antipsikotiklerden
daha etkili olduðu öne sürülmüþtür. Klozapin tedavisine geçilen vakalarda "nöroleptiklere baðlý defisit
belirtiler" dramatik þekilde düzelebilmektedir. Hastalar bu durumu "bir uyanýþ" olarak nitelerler(1).
Bununla birlikte yan etkiler ve hastalarýn ilacý zor tolere etmeleri nedeniyle klinikte klozapin kullanýmý
kýsýtlýdýr. Klozapinin neden olduðu iki önemli yan etki; epileptik nöbetler ve agranülositozdur. Bununla
birlikte en sýk görülen ve hastalarýn en sýk þikayet ettikleri yan etki hipersalivasyondur(2). Diðer yandan
klozapinin özelliði standart antipsikotiklerden farklý olarak ekstrapramidal sistem yan etki oranýnýn
düþük olmasýdýr. Bu, striatal dopaminerjik mekanizma ve potent intrinsik antikolinerjik etki ile iliþkilidir(3).
Bu olgu sunumunda klozapin tedavisi ile dilinde ve dudaklarýnda diskinezi, ellerinde ve bacaklarýnda
tremor geliþen ve biperiden ile belirtileri düzelmeyen bir þizofreni hastasýnda pirimidon tedavisinin
etkinliðinin tartýþýlmasý amaçlanmaktadýr.
T.A 25 yaþýnda erkek, Erzurum'da dünyaya gelmiþ, ortaokul mezunu, askerliðe elveriþli deðildir
þeklinde rapor düzenlenmiþ ve askerlik yapmamýþ, kahvehane iþletiyor,bekar ailesiyle birlikte Bursa'da
kendilerine ait evde oturuyor.
Yaklaþýk 6 yýldýr þizofreni tanýsýyla takip edilen ve farklý sýnýftan farklý antipsikotik tedavilerine raðmen
pozitif semptomlarýnda düzelme gözlenmeyen hastada dirençli þizofreni düþünülerek klozapin tedavisi
baþlandý. 6 aydýr 500 mg/gün dozunda klozapin kullanan hastanýn tedavisine düzelmeyen tremor
þikayeti nedeniyle primidon eklendi ve tedavinin ikinci gününden itibaren tremorunda anlamlý düzeyde
bir düzelme gözlendi. Takiplerinde de halen tremoru bulunmamaktadýr.
PB 109
Birincil Olgunun Paranoid Þizofreni (PÞ) Olduðu Paylaþýlmýþ Psikotik Bozukluðu
(PPB) Bulunan Bir Aile: Bir Olgu Sunumu
Mustafa Güleç,Nazan Aydýn,Ýsmet Kýrpýnar
Atatürk Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý
Amaç:Baba, anne, 2 erkek çocuk ve babaanneden oluþan bir ''folie a famille'' olgusunun sunumu
amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Bulgular tartýþýlacaktýr.
Bulgular:Birincil olgu: 49 yaþýnda, evli, 3 çocuk babasý, ilkokul mezunu bir esnaf olan olgunun
muayenesindeki bulgular hukuki konularda seçici dikkat artýþý, bunaltýlý duygulaným-duygudurum,
basýnçlý konuþma, çaðrýþýmlarda gevþeme, yaþadýðý mahkeme süreçleriyle aþýrý zihinsel uðraþ,
kötülük görme-alýnma-etkilenme-kýskançlýk-hak arama sanrýlarý, sanrýsal algýlama ve psikomotor
huzursuzluktu.
Ýkincil olgular: 45 yaþýndaki eþ, 74 yaþýndaki anne, 20, 22 yaþlarýndaki oðullarýn yalnýzca hak arama
sanrýlarýný paylaþtýklarý, büyük oðlun antisosyal, küçük oðul-babaannenin baðýmlý, eþinse histriyonik
kiþilik özellikleri sergilediði görüldü. Ayrýca tüm olgularýn birbirleriyle son derece yakýn iliþkiler kurduðu,
dýþ dünyadansa oldukça soyutlanmýþ bir yaþam biçimi benimsedikleri anlaþýldý. Baþka bir þehirde
yaþayan üçüncü çocukta aktif psikotik bulgu saptanmadý. Alýnan öykü-yapýlan ruhsal deðerlendirmeler
neticesinde DSM-IV-TR taný ölçütleri uyarýnca birincil olguda PÞ, diðerlerindeyse PPB bulunduðu
düþünüldü.
PPB ilk olarak ''folie a communiqué'' (Baillarger, 1860) ve ''folie a deux'' (Lasegue-Falret, 1877)
terimleriyle tanýmlanmýþ (1) olup ''folie a famille'' ayný özellikteki sanrýlarýn bütün aile fertlerince
paylaþýlmasý sonucunda ortaya çýkar. PPB ender görülen bir bozukluktur, sýklýk-yaygýnlýk oranlarý
bilinmemektedir ve literatür hemen sadece olgu bildirimlerinden oluþmaktadýr (2). 1993-2005 arasýnda
bildirilmiþ olgular gözden geçirilmiþ, bozukluðun aslýnda sanýldýðý kadar nadir görülmediði ve aile
fertlerindeki fark edilmemiþ sorunlar açýsýndan uyanýk olunmasý gerektiði sonucuna ulaþýlmýþtýr (3).
Sonuç:PPB tahminlerin ötesinde bir sýklýða sahip olabilir ve sistemli sanrýlarý bulunan, aile içindeki
rolü baskýn olan psikotik bir hastayla karþýlaþýldýðýnda ayný çatý altýnda yaþayan tüm fertlerle
görüþülmesinde yarar vardýr.
Kaynaklar
1. Srivastava A, Borkar HA (2010) Folie a famille. Indian J Psychiatry, 52: 69-70.
2. Erol A, Ersoy B, Gülpek D ve ark. (2008) Paylaþýlmýþ psikozu olan bir aile: Olgu sunumu. Anadolu Psikiyatri
Dergisi, 9: 261-264.
3. Arnone D, Patel A, Tan GM (2006) The nosological significance of Folie à Deux: a review of the literature. Ann
Gen Psychiatry, 5: 11.
PB 110
Aripiprazal Kullanýmý Sonrasýnda GEliþen Geç Diskinezi ve Tremor Olgu Sunumu
Hakan Balýbey
TSK Ankara Mevki Asker Hastanesi
Giriþ ve Amaç: Aripiprazol " Dopamin Sistemi Dengeleyici Ýlaçlar ( DSD ) ( Dopamin Stabilizing Agents
) " olarak tanýmlanmýþtýr. ( 1 ) Bu özelliðinden dolayýdýrki özellikle daha az ekstrapiramidal yan etkiler,
metabolik sendrom açýsýndan daha az risk taþýma, prolaktin düzeyinde artýþa neden olmama ve daha
az tardif diskinezi riski olmasý özellikleriyle tanýnýr ( 1 ).
Geç diskinezi (GD) sýklýkla antipsikotik olmak üzere uzun süreli ilaç kullanýmý ile iliþkili olarak, özellikle
agýz, dil ve yüzü tutan, ekstremiteler ve gövdede de olabilen stereotipik, koreiform ya da atetoid
istemsiz hareketlerle karakterize iyatrojenik bir hastalýktýr. (2).
Tremor tipik olarak distal ekstremitelerde, daha az sýklýkla da baþ, boyun, çene ve ses tellerinde
görülebilen istemsiz, ritmik salýnýmlardýr ( 3 ).
Literatürde aripiprazol kullanýmýna baðlý geç hareket bozukluklarý ile ilgili giderek artan sayýda yayýna
rastlanmaktadýr ( 4 ) . Aripiprazol kullanýmý sonrasýnda geliþen geç diskinezi ve tremor olgumuzun
klinik özellikleri ve gidiþi tartýþýlacaktýr.
Olgu Sunumu: 63 yaþýnda, bayan, lise mezunu hasta uzun süredir içine kapanýklýk, dýþarý çýkmak
istememe, topluma girmeme, keyifsizlik, aþýrý uyku, isteksizlik, takýntýlar, duygusal küntlük þikayetleri
ile baþvurdu.
Tartýþma ve sonuç: Bizim olgu sunumumuz ve literatür giderek artan sayýda vaka örnekleri ile
aripiprazole baðlý geç hareket bozukluklarýnýn nadir olmadýðýný ortaya koymaktadýr.
Kaynaklar:
1.
Liberman Jeffrey A. Dopamine Partial Agonist, A New Class of Antipsychotic. CNS Drugs 2004; 18 : 251 267.
2.
Vernon GM. Drug-induced and tardive movement disorders. J Neurosci Nurs 1991; 23: 183-187
3.
Jankovic J, Fahn S. Psysiologic and pathologic tremors. Diagnosis, mechanism and management. Ann
Intern Med 1980; 93: 460-465
4.
Lungu C, Aia PG, Shih LC, et al.: Tardive dyskinesia due to aripiprazole. Report of 2 cases. J Clin
Psychopharmacol 2009; 29:185-186.
PB 111
Þizofreni Hastalarýnda Tedaviye Uyumu Etkileyen Faktörler
Serkan Zincir,Murat ERDEM,Cemil ÇELÝK,Barbaros ÖZDEMÝR,Fuat ÖZGEN
GATA Psikiyatri AD
Giriþ:Uyum hastanýn saðlýkla ilgili önerileri kabul etmesi ve bunlara uymasý olarak tanýmlanabilir. (1).
Psikiyatrik hastalarda, ilaç uyumsuzluðu tedavi etkinliðini olumsuz yönde etkileyen sorunlarýn baþýnda
gelmektedir. (3). Antipsikotik ilaçlara uyumsuzluk oraný %11-80 arasýnda deðiþmektedir ve klinik
pratikte önemli sonuçlarý görülen ciddi bir durumdur. (2).
Bu çalýþmada þizofreni hastalarýnýn antipsikotik tedaviye hangi oranda uyum gösterdiklerini saptamak
ve tedaviye uyumsuzlukla iliþkili faktörleri tespit etmek amaçlanmýþtýr.
Yöntem: GATF Psikiyatri kliniðinde DSM-IV taný kriterlerine göre þizofreni tanýsý alarak yatýrýlan ve
antipsikotik tedavi sonrasý taburcu edilen, 132 hasta çalýþmaya alýndý. Bir yýllýk takip sonunda hastalarýn
tedaviye uyumlarý deðerlendirildi. Takip süresince oral tedavi için iki hafta ya da daha uzun süre ile
antipsikotik tedavi almayan, depo antipsikotik tedavi için en az ardýþýk iki enjeksiyonunu yaptýrmayan
hastalar tedaviye uyumsuz olarak deðerlendirildi. Tedaviye uyum gösteren ve göstermeyen hastalarýn
sosyodemografik özellikleri, kiminle yaþadýklarý, ilaç kullaným biçimi, ilaç yan etkisi olup olmadýðý, ilaç
temini, çalýþýp çalýþmadýðý ve sosyal iþlevselliði ile bilgileri içeren veri formu dolduruldu.
Bulgular: Hastalarýn %81.1'i oral, %18.9'u depo antipsikotik kullanýyordu. Hastalarýn %27.3'ü düzenli
ilaç kullanmýyordu. Ýlaç uyumsuzluðu bulunan hastalarýn %66.6'sý oral, %33.4'ü depo antipsikotik
almaktaydý ve iki grup açýsýndan anlamlý fark yoktu. Ýlaç uyumsuzluðu bulunan bu hastalarýn %27,7'sinde
ilaca baðlý yan etkiler mevcuttu. Diðer deðiþkenler açýsýndan iki grup açýsýnda anlamlý bir fark yoktu.
Sonuçlar:Bizim bu çalýþmamýzdaki sonuçlar hastalarda ilaç uyumsuzluðunun en önemli sebebinin
ilaca baðlý yan etkiler olduðunu gösterdi. Bu nedenle þizofreni hastalarýnýn ilaca baðlý yan etkiler
açýsýndan dikkatle deðerlendirilmesi tedaviye uyum açýsýndan büyük öneme sahiptir.
Kaynaklar
1- Bartko G, Herczeg I, Zador G: Clinical symptomatology and drug compliance in schizophrenicpatients. Acta
Psych Scand 1988: 74-76.
2- Misdrahi D, Llorca PM, Lancon C, Bayle FJ: Compliance in schizophrenia: predictive factors, therapeutical
considerations and research implications. Encephale 28(3 Pt 1):266-72,o2002.
3- Falloon IRH: Developing and maintaning adherence to long term drug taking regimen, SchizophrenieBulletin
1984: 412-417.
PB 112
Paliperidon Kesilmesi Sonrasý Geliþen Direnç Kavramý: Bir Olgu
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 113
Yaþlý Bir Olguda Düþük Doz Ketiyapin Kullanýmýna Baðlý Fatal Hepatotoksisite
Mehmet Ýlkin Naharcý1,Ergun Bozoðlu1,Hüseyin Doruk1,Nuri Karadurmuþ2,Orhan Demir2
GATA Geriatri Bilim Dalý1,GATA Ýç Hastalýklarý Ana Bilim Dalý2
77 yaþýnda, kýrýlgan kadýn olgu 1 haftadýr ortaya çýkan yorgunlukta artma, kusma ve iþtah kaybý
yakýnmalarý ile Geriatri polikliniðimize baþvurdu. Olguya 9 gün önce ajitasyon ve uyku bozukluðu
sebebiyle ketiyapin (12.5 mg, günde 2 kez) baþlanmýþtý. Olguda cerrahi giriþim, alkol, sigara, madde
baðýmlýlýðý ve ailesinde veya kendisinde karaciðer hastalýðý öyküsü yoktu. 3 ay önce yapýlan karaciðer
fonksiyon testleri normaldi. Olgu ketiyapin dýþýnda hiçbir ilaç kullanmýyordu. Muayenede, hasta stupor
halinde idi, ateþi 36.8 C0, arteryel kan basýncý 94/62 mm Hg, nabzý 112 atým/dk ve solunum hýzý 28
/dk idi. Laboratuar deðerleri sýrasýyla; aspartat aminotransferaz 1415 U/L (10-35 U/L), alanin
aminotransferaz 1565 U/L (10-35 U/L), alkalin fosfataz 178 U/L (38-155 U/L), gama glutamil transferaz
95 U/L (7-32 U/L), total bilirubin 4.77 mg/dL, direk bilirubin 3.38 mg/dL, albumin 3.32 mg/dL, ve PTZINR 4.12 idi. Laboratuar ve görüntüleme yöntemleri ile deðerlendirilme sonucunda olguda geliþen
akut karaciðer yetmezliði ketiyapin nedenli ilaç toksisitesine baðlandý. Ketiyapin kesildi ve karaciðer
enzimlerinde düþme baþladý. Buna raðmen hastanýn durumu kötüleþmeye devam etti. Olgu hastaneye
yatýþýnýn 8.ci gününde çoklu-organ yetmezliðinden ex oldu.
Ketiyapin bir atipik antipsikotik ilaç olup demans, delirium ve ajitasyonun tedavisinde etkili olduðu
bilinmektedir (1). Literatürde ketiyapin iliþkili karaciðer toksisitesi görülen iki olgu bulunmaktadýr (2,3).
Bu olgu ketiyapinin en düþük dozu ile yaþlýda fatal hepatotoksisite geliþmesi bakýmýndan bir ilktir.
Bundan dolayý, özellikle yaþlý ve kýrýlgan olgularda ketiyapin tedavisi mümkün olan en düþük dozda
dikkatli olarak baþlanmalý ve karaciðer fonksiyon testleri yakýndan izlenmelidir.
1.Chengappa KN, et al. A post hoc analysis of the impact on hostility and agitation of quetiapine and haloperidol
among patients with schizophrenia. Clin Ther 2003;25(2):530-541.
2. El Hajj I, Sharara AI, Rockey DC. Subfulminant liver failure associated with quetiapine. Eur J Gastroenterol
Hepatol 2004;16:1415-1418.
3. Shpaner A, Li W, Ankoma-Sey V, Botero RC. Drug-induced liver injury: hepatotoxicity of quetiapine revisited.
Eur J Gastroenterol Hepatol 2008;20:1106-1109.
PB 114
Erken Baþlangýçlý Alzheimer Hastalýðý Ve Ayrýcý Tanýsý; Bir Olgu Sunumu
Evrim Ekizoðlu1,Murat Emül2,Turan Ertan2,Funda Engin Akcan2
Ýstanbul Üniversitesi Cerrahpaþa Týp Fakültesi1,
Ýstanbul Üniversitesi Cerrahpaþa Týp Fakültesi Psikiyatri ABD2
Giriþ: Erken baþlangýçlý Alzheimer Hastalýðý (EAH) sýk görülen ancak genellikle seyrek taný konulan
bir demans tipidir. Bu olguyla EAH'nýn klinik önemini ve ayýrýcý tanýsýnýn vurgulanmasý amaçlanmýþtýr.
Olgu:Unutkanlýk, kötülük görme düþünceleri,eþinin baþka biri olduðu düþüncesi ve aynada kendini
tanýyamama þikayetleri ile baþvuran 55 yaþýnda kadýn hastanýn þikayetlerinin 2005 yýlýnda uzun
yýllardýr oturduðu bir þehirden taþýnma sonrasý namaz kýlma süresinde uzama ve paranoid sanrýlarla
baþladýðý öðrenildi. Çeþitli merkezlerde Atipik Psikoz, Parkinson Hastalýðý ve Þizofreni tanýlarýyla
çeþitli antipsikotik ve antiparkinson ilaçlar kullandýðý öðrenildi.
Psikiyatrik muayenesinde özbakýmý kötüydü. Savunucu bir tutum içinde ve göz temasý
kurmuyordu. Yer, zaman ve kiþi oryantasyonu yoktu. Duygudurum anksiyöz ve depresif, afekti künttü.
Yargýlamasý bozuktu. Ýçgörüsü yoktu. Konuþma hýzý ve miktarý azalmýþtý, düþünce içeriði fakirdi,
paranoid, perseküsyon, referans ve misidentifikasyon sanrýlarý vardý. Görsel varsanýlarý mevcuttu.
Belirgin psikomotor retardasyon ve rijidite vardý. Depersonalizasyon tarifliyordu. Uyku ve iþtahý
azalmýþtý. Nörolojik muayenesinde belirgin parkinsonizm tablosu mevcuttu. Kranial MRG'de belirgin
üçüncü ve her iki lateral ventriküler sistem geniþliði, EEG'de yaygýn biyoelektriksel aksama ve Beyin
Perfüzyon SPECT'de sol orta ve alt frontal ve pariyetal bölgede hipoperfüzyon alanlarý mevcuttu.
MMSE'nde (11/30) ve diðer nöropskiyatrik testlerinde yaygýn kognitif yýkým saptandý. Hastada Erken
baþlangýçlý AH düþünüldü. Tedavisi rivastigmin patch 10 cm2, ketiapin 200mg/gün ve sitalopram
20mg/gün olarak düzenlendi.
Tartýþma:EAH ayýrýcý tanýsýnda; Lewy Cisimcikli Demans (LCD), Parkinsonizm Demans Kompleksi,
Progresif Supranükleer Palsi, Frontotemporal Demans, Normal Basýnçlý Hidrosefali, Geç Baþlangýçlý
Þizofreni düþünülebilir. 65 yaþ altý demans hastalarýnda EAH tanýda atlanmamasý hastalýðýn prognozu
açýsýndan deðer taþýr. Ayrýntýlý bir anamnez, dikkatli bir nöropsikiyatrik deðerlendirme, nörogörüntüleme
ve klinik izlemde konulan tanýnýn gözden geçirilmesi
ayrýcý tanýda önemlidir.
Kaynaklar:
Richard Mayeux, M.D. Early Alzheimer's Disease, N Engl J Med 2010;362:2194-201.
Mendez MF.The accurate diagnosis of early-onset dementia, Int J Psychiatry Med. 2006;36(4):401-12.
Miyoshi K. What is 'early onset dementia'?, Psychogeriatrics. 2009 Jun;9(2):67-72.
PB 115
Depresyon Tanýlý Yaþlý Hastalarýn Sosyodemografik Ve Klinik Özellikleri
Gülfizar Sözeri-Varma1,Tuçe Toker2,Ali Korkmaz2,Nalan Kalkan-Oðuzhanoðlu2
PAÜTF Psikiyatri AD1,Pamukkale Üniversitesi2
Amaç: Bu çalýþmada, depresyon tanýlý yaþlý hastalarýn sosyodemografik ve klinik özelliklerinin
incelenmesi amaçlanmýþtýr.
Metod:2008 ve 2009 yýllarýnda polikliniðimizde izlenen 60 yaþ üstü hastalarýn dosyalarý geriye dönük
incelenmiþ, depresyon tanýlý 46 hasta çalýþmaya alýnmýþ, demansý olan vakalar dýþlanmýþtýr.
Bulgular: Hastalarýn %65.2'si kadýn, %54.3'ü evhanýmý, %48.8'i ilkokul mezunu, %19.5'i okuryazar
deðil, %67.4'ü kentsel yerleþimli, %73.9'u evli, %23.9'u eþini kaybetmiþti. Yaþ ortalamasý:68.70±5.57'ydi.
Hastalarýn çoðunluðunun (%84.8) ilk depresif ataðýydý; %78.3'ünün belirgin bir stres etmeni tanýmladýðý
belirlendi. Stres etmenleri en fazla eþin hastalýðý, kendinde fiziksel hastalýk ve eþ kaybý olarak
bildirilmiþti. Hastalarýn %58.5'inde kronik fiziksel hastalýk mevcuttu. 25 hastaya Standardize Mini
Mental Test Ölçeði (SMMT) uygulandýðý (ort:25.20±4.16), SMMT puanlarý ile eðitim yýlý arasýnda
pozitif korelasyon olduðu saptandý.
Sonuç ve Tartýþma:Yaþlýlarýn çoðunluðunun kadýn, evli, kentsel yerleþimli, ilkokul mezunu olduklarý;
ilk defa depresif atak yaþadýklarý ve belirgin bir stres etmenlerinin bulunduðu tespit edildi. Yapýlan
bir çalýþmada, yaþýn ileri olmasý ve kadýn olmanýn depresif belirtiler için risk etmeni olduðu, hastalarýn
çoðunluðunda birisiyle konuþmadýklarý bir stres etmenlerinin bulunduðu bildirilmiþtir (1). Saðlýk ve
mali sorun algýsý yüksek, yaþam doyumu düþük, iþlevsel koþullarý kötü olan kadýnlarýn daha depresif
olduðu tespit edilmiþtir. Biliþsel ve davranýþçý görüþmelerle depresyon geliþiminin önlenebileceði
vurgulanmýþtýr (2). Çalýþmamýzda, bazý hastalarýn biliþsel yetilerinin kötü olduðu saptanmýþtýr. Yaþlýlýk
dönemi depresyonunda yürütücü iþlevler, bellek ve dikkat bozukluklarýnýn olabileceði bilinmektedir
(3). Ayrýntýlý nöropsikolojik inceleme, geç dönem ortaya çýkan depresyonun biliþsel etkilerinin
anlaþýlmasýna katkýda bulunacaktýr.
Kaynaklar:
1) Kaji T ve ark. Relationship between late-life depression and life stressors: Large-scale cross-sectional
study of a representative sample of the Japanese general population. Psychiatry Clin Neurosci. 2010;64(4):42634.
2)Lue BH ve ark.Health, financial stresses, and life satisfaction affecting late-life depression among older
adults: a nationwide, longitudinal survey in Taiwan. Arch Gerontol Geriatr. 2010;50 Suppl 1:34-8.
3) Crocco EA ve ark How late-life depression affects cognition: neural mechanisms.Curr Psychiatry Rep.
2010;12(1):34-8.
PB 116
Yaþlýlarda Yaþam Kalitesi, Yalnýzlýk ve Etki Eden Faktörler
Hülya Arslantaþ1,Filiz Adana2,Derya Kayar3,Gülçin Acar3,Filiz Ergin4
Saðlýk Yüksekokulu1,Aydýn Saðlýk Yüksekokulu2, Adnan Menderes Üniversitesi 4. sýnýf öðrencisi3,
Adnan Menderes Üniversitesi Týp Fak.Halk Saðlýðý ABD.4
Giriþ ve Amaç:Yaþam kalitesi karmaþýk ve soyut bir kavramdýr.Meeberg yaþam kalitesini çok yönlü
tatmin olma;mutluluk ve zevkin kiþisel algýsý olarak deðerlendirmiþtir(1).Buna raðmen düþünürler
çoðunlukla yaþam kalitesini hayattan tatmin olma,mutluluk ve moral kavramlarýnýn yerine de
kullanýrlar(2).Yalnýzlýk genellikle kiþiler arasý iliþkilerin yokluðu olarak tanýmlanýr.Sosyal iliþkilerin nitelik
ve nicelik açýsýndan bozulduðu bir durumdur(3).Yaþam kalitesi ve yalnýzlýðý etkileyen pek çok
sosyodemografik özellik vardýr. Saðlýk personelinin yüksek risk grubundaki yaþlýlarý ayýrt etmesini
ve bu insanlara daha fazla yardýmcý olunmasýný saðlamak için bu demografik deðiþkenleri anlamak
gereklidir.Bu çalýþmanýn amacý yaþlýlarda yaþam kalitesi,yalnýzlýk ve etki eden faktörleri incelemektir.
Yöntem:Araþtýrma Aydýn merkeze 9km uzaklýkta olan Ýncirliova ilçesinde yapýlmýþtýr.Araþtýrmanýn
evrenini 65 yaþ ve üstü yaþlýlar,örneklemini ise evreni bilinen örnekleme yöntemi ile hesaplanmýþ
olan 174 yaþlý oluþturmuþtur.Örneklem seçiminde çok aþamalý örnekleme yöntemi kullanýlmýþ ve
örneklem kapsamýnda yer alan yerleþim yerleri kümelere ayrýlmýþ;ilçe merkezinde bulunan 4 mahalle
basit rasgele yöntemle örnekleme alýnmýþtýr.Daha sonra seçilen yerleþim birimlerinin tümünde ev
ziyareti yöntemi ile yaþlý bireylere ulaþýlmýþtýr ve yüz yüze görüþme yöntemiyle anket uygulanmasý
tamamlanmýþtýr.Veri toplanmasýnda,UCLA yalnýzlýk ölçeði,SF-36 kýsa form ve yaþlýlarýn sosyodemografik
özellikleri sorgulayan anket formu kullanýlmýþtýr.
Bulgular:Araþtýrmaya katýlan bireylerin yaþ ortalamasý 73.16±6.22,%46.6'sý okur yazar deðil,%53.4'ü
çalýþmýyor,%67.8'inin sosyal güvencesi var,%50'si eþiyle yaþýyor,%97.7'sinin çocuðu var,%66.1'inin
geliri yeterlidir.Yaþlýlarýn;%76.6'sýnýn uyku sorunu,%75.3'ünün herhangi bir hobisi olmayýp,%78.7'sinin
kronik hastalýðý vardýr.Erkeklerin yaþam kalitesinin kadýnlardan daha yüksek olduðu,en güçlü iliþkinin
ise fiziksel rol güçlüðü ve emosyonel rol güçlüðünde olduðu görülmektedir(r=0.803;p=0.000).Kadýnlarýn
yalnýzlýk puanýnýn erkeklere göre daha yüksek olduðu ancak bunun anlamlý olmadýðý bulunmuþtur.Yaþam
kalitesinin bütün alt ölçekleri ile yalnýzlýk arasýnda negatif yönde anlamlý bir iliþki olduðu görülmüþtür.
Sonuç:Erkeklerin yaþam kalitelerinin kadýnlara göre daha yüksek olduðu ve daha az yalnýzlýk
deneyimledikleri,yalnýzlýk arttýkça yaþam kalitesinin azaldýðý bulunmuþtur.
Kaynaklar
1.Meeberg GA.Quality of life:a concept analysis.Journal of Advanced Nursing 1993;18:32-38.
2.Ferrans CE,Powers MJ.Psychometric assessment of quality of life index.Research in Nursing and Health
1992;15:29-38.
3.Alpass FM,Neville S.Loneliness,health and depression in older males.Aging Ment Health 2003;7:212-216.
PB 117
Obsesif Kompulsif Bozukluk ve Þizotipal Kiþilik Özellikleri Arasýndaki Ýliþkiye Tik
Bozukluklarý Aracýlýk Edebilir mi: Ýki Ergen Olgu
Ali Evren Tufan1,Rabia Bilici1,Mustafa Namlý1,Ýrem Yaluð Ulubil2
Elazýð Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanesi1,Kocaeli ÜTF Psikiyatri AD2
Amaç: OKB ve þizotipi iliþkili olabilir (1,2). Bu çalýþmada bu iliþkiyi örnekleyebilecek iki ergen olgunun
sunulmasý amaçlanmýþtýr.
Olgu 1: 19 ve 18 yaþlarýndaki iki erkek ergen hasta davraným sorunlarý ve anksiyete nedeniyle
polikliniðe baþvurmuþtu. Her iki hastada da çocuklukta sosyal iliþkilerde yetersizlik, dokunsal hassasiyet
ve tiklerinin olduðu, 10 yaþýndan itibaren davraným problemlerinin baþladýðý, son 12 ayda alkol
kullanýmý, obsesyonlar ve kompulsiyonlarýn eklendiði öðrenildi. Týbbi ve aile öyküsü, fizik ve nörolojik
muayene ve laboratuar bulgularý normaldi. Hastalar, Ç-YBOCS, Yale Tik ve Þizotipal Kiþilik Ölçeklerinden,
sýrasýyla 20/ 33, 28/ 30 ve 53/ 64 puan aldý.lar. Birinci hastada Davraným, Sosyal Anksiyete, OKB
ve Tourette Bozukluklarý, Alkol Kötüye Kullanýmý ve Þizotipal Kiþilik özellikleri, ikincisinde ise OKB,
TSSB, Tourette ve Þizotipal Kiþilik özellikleri olduðu düþünüldü. Ýlk hastaya paroksetin 20 mg/gün
risperidon 1 mg/gün ; ikincisine ise sertralin 50 mg/ gün ve risperidon 1 mg/ gün baþlanarak takibe
alýndý.
Tartýþma: Tik bozukluklarý ve algýsal sapmalar þizotipi ile obsesif kompulsif bozukluk arasýndaki iliþkiye
katkýda bulunabilir (1-3).
PB 118
Eþcinsel Yönelimli Ergen Bir Erkek Hastada Dikkat Eksikliði Hiperaktivite
Bozukluðu’nun Taný ve Tedavisi: Olgu Sunumu
Ali Evren Tufan1,Umut Iþýk1,Rabia Bilici1,Ýrem Yaluð Ulubil2
Elazýð Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanesi1,Kocaeli ÜTF Psikiyatri AD2
Giriþ: DEHB tanýlý ergen ve genç eriþkinlerde riskli cinsel davranýþlar, erken cinsel deneyimler, sýk
partner deðiþtirme ve cinsel yolla bulaþan hastalýklar sýk olarak görüðlmektedir (1-3). Bu çalýþmada
eþcinsel yönelimli ergen bir erkek hastada DEHB'nun taný ve tedavisinin sunulmasý amaçlanmþtýr.
Olgu: 18 yaþýndaki erkek hasta, "okul ve aile sorunlarý" nedeniyle polikliniðe getirildi. Aile ile yapýlan
görüþmelerde ergende ilkokuldan beri dikkatsizlik, sorumsuzluk, ders baþarýsýzlýðý, dürtüsellik
yakýnmalarýnýn olduðu, lise birinci sýnýfta öðrenime ara vermek zorunda kaldýðý öðrenildi. Ergen ise
cinsel yönelimi ve yaþadýðý sorunlar hakkýnda yardým almak istemekteydi. Yapýlan bireysel görüþmelerde
kendisini eþcinsel olarak hissettiði, 5 yýldýr eþcinsel yönelimli partnerleri olduðu, son iki yýldýr korunmadan
dürtüsel iliþkilere girdiði öðrenildi. Psikometrik deðerlendirmelerde; Atilla Turgay DEHB Ölçeði'nin
dikkat eksikliði ve hiperaktivite/ dürtüsellik bölümlerinden sýrasýyla 4 ve 6 ölçüt karþýlanýyordu. BDÖ
ve BAÖ'lerinden sýrasýyla 17 e 31 puan aldý. Olgunun DEHB (Hiperaktivite ve Dürtüselliðin Baskýn
Olduðu Tip), Major Depresif Bozukluk (Tek Epizod) tanýlarýný karþýladýðý düþünülerek sertralin 25 mg/
gün, metilfenidat 54 mg/ gün ve risperidon 1 mg/ gün tedavisi baþlandý. Bireysel görüþmelerde ergenin
dürtüsel davranýþlarý azaltýlmaya çalýþýldý. Takip sürecinde ergenin riskli cinsel davranýþlarý azaldý
ancak aile ile cinsel yöneliminden kaynaklanan çatýþmalar devam etti.
Tartýþma: DEHB tanýlý ergen ve genç eriþkinlerde cinsel öykünün sorgulanmasý ve riskli cinsel
davranýþlarýn hedeflenmesi gerekli olabilir.
PB 119
Hemþirelik Öðrencilerinin Þiddet Eðilimlerinin Ýncelenmesi
Serap Yýldýrým1,Olcay Çam1,Kadriye Ersan2
Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu1,Ýstanbul Üniversitesi Cerrahpaþa Týp Fakültesi2
Amaç: Araþtýrma, hemþirelik öðrencilerinin þiddet eðilimleri ve þiddet eðilimlerini etkileyen faktörlerin
incelenmesi amacýyla yapýlmýþtýr
Yöntem: Tanýmlayýcý araþtýrma, Mart-Haziran 2010 tarihleri arasýnda, Ege Üniversitesi Hemþirelik
Yüksekokulu'nda gerekli izinler alýndýktan sonra, 2009-2010 eðitim döneminde 1., 2., 3. ve 4. sýnýfta
öðrenim gören 722 öðrenciyle yapýlmýþtýr.Araþtýrmada örneklem seçimine gidilmemiþ, araþtýrmaya
katýlmayý kabul eden ve araþtýrmanýn yapýldýðý tarihlerde yüksekokulda bulunan 205 öðrenci araþtýrma
kapsamýna alýnmýþtýr. Araþtýrma verileri, "Tanýtýcý Bilgi Formu" ve "Þiddet Eðilim Ölçeði" ile toplanmýþtýr
(1).
Bulgular: Öðrencilerin %87.8'inin kýz, %62.4'ünün 19-22 yaþ grubunda, %42.9'unun düz lise mezunu
olduðu, %42.4'ünün devlet yurdunda kaldýðý, %88.3'ünün anne ve babasýnýn sað ve birlikte yaþadýðý,
%35.1'inin alkol kullandýðý, %21.0'ýnýn ailesinde þiddet durumunu yaþadýðý, %36.4'ünün ailesinde
fiziksel þiddetin yaþandýðý bulunmuþtur.
Öðrencilerin Þiddet Eðilim Ölçeði puan ortalamasý 44.45±12.69 olup (puan aralýðý: 1-80), öðrencilerin
Þiddet Eðilim Ölçeði puanlarýnýn daðýlýmýnda, öðrencilerin sýnýflarýna (p<0.05), alkol kullanma
durumlarýna ve ailede þiddet yaþanma durumlarýna göre anlamlý bir farklýlýk görülmesine karþýn
(p<0.01), cinsiyet, yaþ, yaþanýlan yer, anne- baba eðitim durumu, gelir durumu algýlarýna göre anlamlý
bir farklýlýk göstermediði saptanmýþtýr (p>0.05).
Sonuç: Araþtýrmada alkol kullanan ve ailede þiddeti yaþayan öðrencilerin þiddet eðilimlerinin diðerlerine
göre daha yüksek olduðu sonucuna varýlmýþtýr. Geçmiþinde þiddet yaþantýsý olan bireylerin þiddete
maruz kalma ve þiddet uygulama yönünden riskli gruplar olduðu açýktýr (2). Ayný zamanda alkol ve
madde kullanýmýyla, saldýrganlýk ve þiddet eylemlerinin birbirini týrmandýrdýðý da bilinen bir gerçektir
(3). Bu nedenle, özellikle okullarda öðrencilerin bu açýlardan deðerlendirilip, gerekli danýþmanlýk
hizmetlerinin verilmesi ve okul içinde þiddetle ilgili öðrencilere uygulanabilecek eðitimlerin planlanmasý
önerilmiþtir.
Kaynaklar
1. T.C. Baþbakanlýk Aile Araþtýrma Kurumu (1998). Aile içinde þiddet ve toplumsal alanda þiddet. Baþbakanlýk
Basýmevi, Ankara.
2. Ayan S (2007). Aile içinde þiddete uðrayan çocuklarýn saldýrganlýk eðilimleri. Anadolu Psikiyatri Dergisi 8:206214.
3. Altuner D, Engin N, Gürer C, Akyay Ý, Akgül A (2009). Madde kullanýmý ve suç iliþkisi: kesitsel bir araþtýrma. Týp
Araþtýrmalarý Dergisi 7(2):87-94.
PB 120
Bir Endüstri Meslek Lisesinde 9. Sýnýfta Okuyan Ergenlerin Yaþadýklarý Güçlükleri
Etkileyen Faktörlerin Belirlenmesi
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 121
Ergenlik Dönemde Dikkat Eksikliði Hiperaktivite Bozukluðu Ýle Mevsimsel Yapý
Gösteren Rekürran Major Depresif Epizodlar Ýliþkili Olabir mi: Ýki Olgu Sunumu
Ali Evren Tufan1,Rabia Bilici1,Umut Iþýk1,Ayten Erdoðan2
Elazýð Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanesi1,Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Týp Fakültesi2
Giriþ: DEHB tanýlý eriþkinlerde mevsimsel yapý gösteren MDE'lar tanýmlanmýþ olmasýna karþýn; DEHB
tanýlý çocuk ve ergenlerde mevsimsel yapý gösteren MDE'lar üzerine odaklanýlmamýþtýr (1-3).
Dolayýsýyla, bu yazýda, iki yýl süre ile takip edilen DEHB tanýlý iki ergen olguda; mevsimsel yapý
gösteren, Tekrarlayýcý MDB'un taný ve tedavisi tartýþýlmýþtýr.
Olgu 1: 15 yaþýnda, erkek, DEHB tanýsý ve MPH 20 mg/ gün tedavisi ile takip edilen olgu, "
mutsuzluk" yakýnmasý ile getirildi. Son 3 yýldýr, ocak ayýnda baþlayan ve haziran ayýnda geçen
depresif yakýnmalar tarifleniyordu. Geçmiþte veya deðerlendirme anýnda manik, hipomanik veya
mikst epizod ile uyumlu ölçütler saptanamadý. Epizodlarý tetikleyebilecek bir stresör tariflenmedi.
Mevsimsel Gidiþ Deðerlendirme Formu (MGDF) ile deðerlendirmede mevsimsellik puanýnýn 13, þiddet
puanýnýn ise 2 olarak belirtildiði görüldü (Kesim Puaný: 11). Ergende DEHB üzerine eklenen, tekrarlayýcý
MDB, Mevsimsel Yapý Gösteren tanýsý düþünülerek uzun etkili MPH 54 mg/ gün tedavisine geçildi
ve tedaviye fluoksetin 20 mg/ gün eklendi. Yakýnmalarýn tedavinin 8. Haftasýnda gerilediði saptandý.
Olgu 2: 15 yaþýnda, kýz, ergen "sinirlilik" yakýnmasý ile getirildi. Son 2 yýldýr, þubat ayýnda baþlayan
ve temmuz ayýnda geçen depresif yakýnmalar tarifleniyordu. Geçmiþte veya deðerlendirme anýnda
manik, hipomanik veya mikst epizod ile uyumlu ölçütler saptanamadý. Epziodlarý tetikleyebilecek bir
stresör tariflenmedi. Mevsimsel Gidiþ Deðerlendirme Formu (MGDF) ile deðerlendirmede mevsimsellik
puanýnýn 20, þiddet puanýnýn ise 2 olarak belirtildiði görüldü (Kesim Puaný: 11). Ergende DEHB üzerine
eklenen, tekrarlayýcý MDB, Mevsimsel Yapý Gösteren tanýsý düþünülerek uzun etkili MPH 36 mg/ gün
tedavisine geçildi ve tedaviye fluoksetin 20 mg/ gün eklendi. Yakýnmalarýn tedavinin 10. Haftasýnda
gerilediði saptandý.
Sonuç: DEHB tanýlý eriþkinlerde Mevsimsel Yapý gösteren, Tekrarlayýcý MDB'un sýk olarak
görüldüðü bilinmektedir (2,3). DEHB tanýlý çocuk ve ergenlerde, tekrarlayan MDE'larýn mevsimsel
özellik gösterip göstermediðinin araþtýrýlmasý ve tedavinin buna göre düzenlenmesi düþünülebilir.
Mevsimsel özellik gösteren tekrarlayýcý MDB'un eþlik ettiði DEHB ayrý bir alt tip olabilir. Bulgularýmýzýn
ileri araþtýrmalarla desteklenmesine ihtiyaç vardýr.
PB 122
Bir Grup Üniversite Öðrencisinde Uyku Kalitesi: Ansiyete Ýle iliþkisi ve Baþaçýkma
Stratejisi Açýsýndan Ýnceleme
Gülseren Keskin1,Fatma Orgun2
Ege Üniversitesi Atatürk Saðlýk1,Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu2
Giriþ:Nitelik ve nicelik bakýmýndan normal uykunun döngüsünü, suresinin bozulmasý durumlarýnda
uyku kalitesinden söz edilir. Uzun süre devam eden uyku bozukluðu; gündüz uyuklama,yorgunluk,
depresyon, anksiyete, irritabilite, aðrýya duyarlýlýðýn artmasý, kas titremeleri, immunosüpresyon, mental
fonksiyonlarda azalma, genel saðlýk ve fonksiyonel durumda bozulmaya neden olur. Kronik uyku
bozukluklarý saðlýklý bireylerde yaþam kalitesinin azalmasýna neden olur.
Amaç:Araþtýrma, bir grup üniversite öðrencisinde uyku kalitesi ve anksiyete arasýndaki iliþkinin ve
uyku bozukluklarýnda genç yetiþkin tarafýndan kullanýlan baþa çýkma tutumlarýnýn saptanmasý amacý
ile yapýlmýþ tanýmlayýcý bir çalýþmadýr.
Metod:Meslek Yüksek Okulunda eðitim gören öðrencilerden gönüllü olanlara yüz yüze görüþme
yöntemi ile sosyo-demografik özelliklere iliþkin veri formu, Pittsburg Uyku Kalitesi Ýndeksi (PUKÝ),
Beck Anksiyete Ölçeði(BAÖ), COPE (Baþa Çýkma Tutumlarýný Deðerlendirme Ölçeði
(COPE)uygulanmýþtýr.
Bulgular:Araþtýrma bulgularýna göre; öðrencilerin yaþ ortalamasý 20.05±1,42'dir. Öðrencilerin COPE
puan ortalamasý 136,87±18.98, BAÖ puan ortalamasý 13.24 ±10.35, PUKÝ puan ortalamasý 7,48±2,60
. Pittsburgh Uyku Kalitesi Ýndeksi'ne göre öðrencilerin 80 (%79,2 )'sinde uyku kalitesi kötü (global
skor ? 5 olanlar) olarak saptandý. Öðrencilerin COPE dan aldýklarý puanlar ile BAÖ puanlarý arasýnda
pozitif yönde korelasyon vardýr (p=284, r= 0.004). COPE duygusal odaklý baþa çýkma alt boyutu ile
PUKÝ arasýnda pozitif yönde( p=0.004, r=0.971), iþlevsel olmayan baþa çýkma ile negatif yönde
(p=0.006, r=-0.950) korelasyon saptanmýþtýr.
Sonuç:Sonuç olarak; öðrencilerin büyük kýsmýnýn kötü uyku kalitesine sahip olduðu ve sýklýkla duygusal
odaklý baþa çýkma yöntemlerini kullandýklarý belirlenmiþtir.
Kaynaklar
Karagözoðlu Þ, Çabuk S, Tahta Y, Temel F. Hastanede Yatan Yetiþkin Hastalarýn Uykusunu Etkileyen Bazý Faktörler.
Türk Toraks Dergisi 2007, 8, 234-240.
Semiz Ü B, Algül A, Baþoðlu C, Ateþ M A, Ebrinç S, Çetin M.et al. Antisosyal Kiþilik Bozukluðu Olan Erkek Bireylerde
Subjektif Uyku Kalitesinin Saldýrganlýk Ýle Ýliþkisi. Türk Psikiyatri Dergisi 2008; 19(4): 373-381
Vardar SA, Öztürk L, Vardar E, Kurt C. Ergen sporcu kýzlarda egzersiz yoðunluðu ve öznel uyku kalitesi iliþkisi.
Anadolu Psikiyatri Dergisi 2005; 6:154-162.
PB 123
Dehb Tanýsý Almiþ Çocuklarýn Ebeveynlerinde Wender Utah Puanlarý Ýle Eðitim
Durumlarýnýn Karþýlaþtýrýlmasý
Merih Altýntaþ1,Leman Ýnanç2,Zeynep Aslan2
Erenköy Ruh ve Sinir HastalýklarýEðitim ve Araþtýrma Hastanesi1,
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi2
Merih Altýntaþ (Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý E.A.H.), Leman Ýnanç (Erenköy Ruh ve Sinir
Hastalýklarý E.A.H), Zeynep Aslan (Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý E.A.H.)
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi, 34736,
Ýstanbul
Giriþ ve Amaç:DEHB çocukluk çaðýnda sýk rastlanan, en belirgin özellikleri hiperaktivite, dikkatsizlik
ve impulsivite olan, tedavi edilmediðinde çeþitli alanlarda iþlevselliði ve toplumsal uyumu etkileyen
bir bozukluktur. Tüm dünyada çocuk ve ergenlerin %5.29'unu etkilediði bildirilmiþtir. DEHB tanýsý alan
çocuklarýn çok önemli bir bölümü ergenlik(%80) ve eriþkinlik dönemlerinde(%65) de DEHB tanýsý
almaya devam etmektedir.
Ýkiz çalýþmalarý hiperaktivitenin genetik bir yönü olduðuna iþaret etmektedir. Bazý öðrenme güçlükleri
ile DEHB'nin birlikteliði de genetik bir geçiþi düþündürmektedir. Biz bu çalýþmada DEHB tanýsý alan
çocuklarýn birinci derece akrabalarýnda artmýþ DEHB oraný bildirilmesini göz önüne alarak, örneklem
grubu olarak DEHB olan çocuklarýn ebeveynlerini aldýk.
Yöntem:Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý E.A.H. Çocuk Psikiyatrisi Kliniðinde takip edilen DEHB
tanýsý almýþ çocuklarýn ebeveylerinde Wender Utah puanlamasýna göre 36 ve üzeri puan alan grup
ile düþük puan alan grubun eðitim durumu karþýlaþtýrýldý.
Sonuç: 36 kiþilik örneklem grubundan 9 kiþi (%25), 36 ve yukarý puan aldý. Yüksek puan alan grubun
eðitim süresi ortalama 7,3 yýl iken, düþük puan alan grubun eðitim süresi 8 yýl olarak saptandý.
Barkley'in 2004 yýlýndaki çalýþmasýna göre, çocukluðunda DEHB olanlar olmayanlara oranla çok daha
yüksek oranda, kapasitenin altýnda okul baþarýsý gösterme veya okuldan atýlma gibi akademik risklere
maruz kalmaktadýr.
Kaynaklar
1- Dikkat Eksikliði Hiperaktivite Bozukluðu Klinik Uygulama Kýlavuzu Türkiye-2008
2- Aysev AY, Taner YI, Çocuk ve Ergen Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý, s.399-419.
3- Kaplan & Sadock's Comprehensive Textbook of Psychiatry, 2007,cilt 4, s.3183-3204.
PB 124
Üniversite Öðrencilerinde Ýnternet Baðýmlýlýðý
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 125
Ergenlerde Sürekli Öfke Ve Öfke Ýfade Tarzý Ýle Ýliþkili Faktörler
Filiz Adana1,Özgü Uluman2,Hülya Arslantaþ3,
Adnan Menderes Üniversitesi1,ÝÜ Florence Nýghtingale Hemþirelik Yüksekokulu2,
ADÜ Aydýn Saðlýk Yüksekokulu3,
Giriþ ve Amaç:Ergenlik,bireyin geliþim süreci içerisinde çocukluk döneminin bitiþiyle baþlayýp fizyolojik
olarak eriþkinliðe ulaþýncaya kadar geçen dönemdir(1).Öfke ise,insanýn doðuþtan getirdiði ve yaþamýn
ilk yýllarýnda geliþen,çocuk ya da gencin günlük hayatý içerisinde çok sýk oluþan,son derece
doðal,evrensel,saldýrganlýk ve þiddet içermeyen,hayatý zenginleþtiren,yaþamýn sürdürülmesi için
gerekli olan duygusal bir tepkidir(2).Öfkenin iyi tanýnmasý,anlaþýlmasý önemlidir ve bu belirlemeler
doðrultusunda okul saðlýðý hemþireleri ergenlerin uygun baþa çýkma becerileri geliþtirmesinde,ruhsal
ve bedensel sorunlarýn erken belirlenmesinde anahtar rol oynayabilir.Bu çalýþmanýn amacý ergenlerde
sürekli öfke ve öfke ifade tarzý ile iliþkili faktörleri saptamaktýr.
Yöntem:Araþtýrmanýn evrenini 2007-2008 yýlýnda Kars Milli Eðitim Müdürlüðüne baðlý bir ilköðretim
okulunun ikinci kademesinde öðrenim gören 639 öðrenci örneklemi ise ilköðretim okulunda öðrenim
gören,ulaþýlabilen ve araþtýrmaya katýlmayý kabul eden 292 öðrenci oluþturmuþtur.Öðrencilere
kendilerini tanýtýcý ve sürekli öfke ve öfke ifade tarzlarýný etkileyeceði düþünülen sorulardan oluþan
anket formu ile sürekli öfke ve öfke tarzý ölçeði uygulanmýþtýr(3).
Bulgular:Çalýþmaya katýlan öðrencilerin yaþ ortalamasý 13.80±0.62 olup %51'i erkektir.Öðrencilerin
%75'i saðlýk sorunu olmadýðýný,%43.5'i 7.sýnýfa gittiðini,%46.9'u boþ zamanlarýnda sporla
uðraþtýðýný,%37.3'ü annesi ile günde 2-3 saat birebir zaman geçirdiðini ifade etmiþlerdir.Öðrencilerin
sürekli öfke ve öfke ifade tarzlarý ile cinsiyet,doðum yeri,baþarý durumlarý,hoþlandýklarý sosyal
aktivite,anne ve babanýn çocuklarýna ayýrdýklarý zaman arasýnda anlamlý bir iliþki olmadýðý
bulunmuþtur.Saðlýk sorunu olan öðrencilerin öfkelerini daha kolay dýþa yönelttikleri(t=-2.12;p=
0.03);7.sýnýf öðrencilerinin öfke düzeyinin 8.sýnýflara göre daha yüksek olduðu(F=4.72;p=0.01);sürekli
öfke ile öfke içe vurumu(r=.67;p=0.000)ve öfke dýþa vurumu(r=.77;p=0.000)arasýnda pozitif;öfke
kontrolü(r=-.150;p=0.03)ile negatif iliþki;öfke dýþa vurumu ile öfke kontrolü(r=-.16;p=0.008)arasýnda
negatif anlamlý iliþki olduðu bulunmuþtur.
Sonuç:7.sýnýf öðrencilerinin öfkesi 8.sýnýflara göre yüksek olup;saðlýk sorunu olan öðrenciler öfkelerini
kolay dýþa yöneltmekte;sürekli öfke ile öfke içe vurumu arttýkça öfke dýþa vurumu artmakta ve öfke
kontrolü azalmakta;öfke dýþa vurumu artarken,öfke kontrolü azalmaktadýr.
Kaynaklar
1.Koç M.Geliþim psikolojisi açýsýndan ergenlik dönemi ve genel özellikleri.Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
2004;17:231-256.
2.Batýgün AD.Ýntihar ile iliþkili bazý deðiþkenler:Öfke/saldýrganlýk,dürtüsel davranýþlar,problem çözme becerileri,yaþamý
sürdürme nedenleri.Kriz Dergisi 2004;12:49-61.
3.Özer AK.Sürekli öfke(SL-Öfke)ve öfke ifade tarzý(Öfke-tarz)ölçekleri ön çalýþmasý.Türk Psikoloji Dergisi 1994;9:2635.
PB 126
Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksek Okulu Son Sýnýf Öðrencilerinin Ýþ Bulma
Endiþeleri ve Umutsuzluk Düzeylerinin Ýncelenmesi
Emel Öztürk,Özlem Tunçer,Þeyda Dülgerler,Esra Engin
Ege üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu
Amaç:Ýþsizliðin insan yaþamý üzerinde birçok psikososyal sorunlara yol açtýðý bilinmektedir. (3)
Üniversite son sýnýf öðrencileri yaþamlarýnýn en önemli dönemlerinden birindedirler. Mezuniyetleriyle
birlikte iþ seçimi gerçek rollere iliþkin planlar arkadaþlar is bulamama korkusu ve deðiþik sorumluluklar
kaygý yaratýcý etmenlerdir. (2) Umut insana gelecekte karþýlaþabileceði olumsuz yaþantýlarla baþ
edebileceði duygusunu vererek ruh saðlýðýný olumlu etkiler. (1) O halde hayata atýlacak olan üniversite
son sýnýf öðrencilerinin umutlu olmalarý ve kaygýlarýyla baþa çýkabilmeleri gerekemektedir. Bunun için
öncelikle durum saptamasý gerekmektedir. Bu araþtýrma ege üniversitesi hemþirelik yüksekokulu son
sýnýf öðrencilerinin iþ bulma endiþelerini ve umutsuzluk düzeylerini incelemeyi amaçlamaktadýr.
Yöntem: Tanýmlayýcý olarak planlanan çalýþmanýn evrenini aralýk 2009 haziran 2010 tarihleri arasýnda
öðrenimini sürdüren ege üniversitesi hemþirelik yüksekokulu 4. Sýnýf öðrencileri (n:155) örneklemini
ise basit rastgele örnekleme ile seçilen gönüllü 125 4. Sýnýf öðrencisi oluþturmuþtur. Veriler öðrencilerin
sosyodemografik özelliklerini ve iþ bulma endiþelerini belirlemeye yönelik 9 soruluk kiþisel bilgi formu
ve beck umutsuzluk ölçeðinden (buö) oluþan anket formuyla elde edilmiþtir. Verilerin analizinde sayý
ve yüzde one way anova independent samplest testi kullanýlmýþtýr. Bulgular çalýþmaya katýlan
öðrencilerin %46,4ünün 23 yaþýnda %36.8inin ilde yaþamakta %68inin ailesinin gelirinin gidere denk
%61.6sýnýn iþ bulmaya yönelik endiþe duymamakta %58,4ünün 6 aydan kýsa süre de iþ bulabileceðini
düþünmekte olduðu saptandý. Öðrencilerin bu ö toplam puan ortalamasý 5.14±4.81 (min:.00;max19.00)
bulundu. Ýþ bulmaya yönelik endiþe duyma durumu ile bu ö toplam puan ortalamasý arasýnda anlamlý
fark saptandý. (t=4.78,p<0.01) iþ bulmaya yönelik endiþe duyan hemþirelik öðrencilerinin bu ö'den
aldýklarý toplam puan ortalamasý 7.75±5.67 iþ bulmaya yönelik endiþe duymayan hemþirelik öðrencilerinin
bu ö'den aldýklarý toplam puan ortalamasý 3.45±3.27 olarak bulundu. Ýþ bulabilecekleri süre ile bu ö
toplam puan ortalamasý arasýnda anlamlý bir fark bulundu (f=1,90,p<0.01). süre arttýkça bu ö puanlarýnýn
da arttýðý saptandý.
Sonuç: iþ bulma kaygýsýnýn ve süresinin arttýkça öðrencilerdeki umutsuzluðun da arttýðý belirlendi.
Kaynaklar:
1 çelikel erkorkmaz ü (2008) üniversite öðrencilerinde depresif belirtiler ve umutsuzluk düzeyleri ile ilgili etmenler
nöropsikiyatri arþivi dergisi 45,122-129 2 tümerdem (2007) Dicle üniversitesi eðitim fakültesi ve fen edebiyat fakültesi
kimya son sýnýf öðrencilerinin kaygýlarýný etkileyen etmenler elektronik sosyal bilimler dergisi 6(20),32-45 3 ün
gürene, ehtiyarr (2009) türk ve alman öðrencilerin umutsuzluk düzeylerinin karþýlaþtýrýlmasý ve umutsuzluk düzeylerini
etkileyen faktörlerin belirlenmesi turizm eðitimi alan öðrenciler üzerine bir araþtýrma journal of yasar university 4(14),
2093-2127.
PB 127
Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu Öðrencilerinin Öfke Duygularýnýn
Ýncelenmesi
Emel Öztürk,Özge Altýnkaynak,Esra Engin,Þeyda Dülgerler
Ege üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu
Amaç: Öfke biagio (1989) tarafýndan gerçek veya varsayýlan bir engelleme tehdit veya haksýzlýk
karþýsýnda oluþan biliþlerle ilgili ve kiþiyi rahatsýz edici uyarýcýlarý ortadan kaldýrmaya yönelten güçlü
bir duygu olarak tanýmlanmýþtýr. (2) incindiðimizin haklarýmýzýn ihlal edildiðinin sýnýrlarýmýzýn aþýldýðýnýn
bir iþareti olabilmektedir. (3) kiþiler arasý iliþkilerde büyük bir yer tutan öfke duygusunun iletiþim ve
etkileþime dayalý bir meslek olan hemþireliðe yansýmasýnýn incelenmesi önem taþýmaktadýr. Geleceðin
hemþireleri olacak öðrencilerin öfkelerini tanýmalarý ve saðlýklý bir þekilde yaþamalarýný saðlayacak
giriþimlerin yapýlabilmesi adýna bu araþtýrma ege üniversitesi hemþirelik yüksekokulu öðrencilerinin
öfke duygularýný incelemek amacýyla planlanmýþtýr.
Yöntem: Tanýmlayýcý olarak planlanmýþ çalýþmanýn evrenini ege üniversitesi hemþirelik yüksek okulu
öðrencileri (n730) örneklemini 15.02.2010 ile 15.03.2010 tarihleri arasýnda öðrenimine devam eden
basit rastgele örnekleme ile seçilen ve gönüllü olan öðrenciler (n222) oluþturmuþtur. Veriler araþtýrmacý
tarafýndan hazýrlanan kiþisel bilgi formu ve baklaya ve þahin tarafýndan (2003) geliþtirilmiþ olan "çok
boyutlu öfke ölçeðinden' oluþmuþ soru formu ile toplanmýþtýr. (1) verilerin deðerlendirilmesinde sayý
yüzde daðýlýmlarý ve ortalama analiz yöntemleri kullanýlmýþtýr.
Bulgular: Öðrencilerin %95inin kýz %94,6sýnýn bekar %74,8inin gelirlerinin gidere denk ve %53,6ünün
18,22 yaþ grubunda olduðu; %67,5inin yalana öfkelendiði öfkelerini ifade þekilleri incelendiðinde
%43,2sinin belli etmeyerek içine atarak susarak baþ etmeye çalýþtýðý belirlenmiþtir. Çok boyutlu öfke
ölçeði puan ortalamalarýna göre öfke belirtileri puan ortalamalarý 42.21±8.22 öfkeye yol açan durumlarda
puan ortalamalarý 'ciddiyealýnmama' 69.80±12.24 'haksýzlýðauðrama' 57.65±10.65, 'eleþtirilme'
16.24±3.23 öfkeyle iliþkili düþüncelerde puan ortalamalarý 'öfkesine yönelik düþünceler' 25.46±7.39'
diðerlerine yönelik öfke düþünceleri' 25.36±6.61 'kendine yönelik öfke düþünceleri' 20.90±5.53 'dünyaya
yönelik öfke düþünceleri' 13.72±3.98 öfkeyle ilgili davranýþlarda puan ortalamalarý 'saldýrgan' 34.30±8.71
'sakin' 31.77±5.41 'kaygýlý' 13.33±2.90 kiþilerarasý öfkede puan ortalamalarý 'intikamtepkileri' 70.63±16.54'
pasif agresif tepkiler' 32.01±5.90, 'içe dönük tepkiler' 31.85±5.49 'umursamaz tepkiler' 9.66±2.74
olarak saptanmýþtýr.
Sonuç: hemþirelik öðrencilerinin öfkeleri ile etkili bir þekilde baþa çýkamadýklarý belirlenmiþtir.
Kaynaklar:
1 balkaya þahin hn (2003) çok boyutlu öfke ölçeði türk psikiyatri dergisi 14 (3),192-202 2 deniz mekesenn üre ö
(1995) yetiþtirme yurtlarýnda yaþayan ergenlerin sürekli öfke ve öfke tarzý düzeylerinin incelenmesi üzerine bir
araþtýrma 6(1),133-159 3lernerh (2008) öfke dansý sekizinci baský varlýk yayýnlarý istanbul.
PB 128
Kronik Kusma Yakýnmasý Ýle Baþvuran Bir Erkek Hasta: Olgu Sunumu
Fatma Gül Helvacý Çelik1,Çiçek Hocaoðlu2,
Rize Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi Rize1,Rize Üniversitesi Týp Fakültesi2,
Kronik kusma, birçok týp disiplinini ilgilendiren, taný karmaþalarýna neden olabilen bir belirtidir. Bu
yönüyle kusma yakýnmasý olan birçok psikiyatri hastasý psikiyatri dýþý kliniklere baþvurabilmekte, bu
olgulara giriþimsel ve giriþimsel olmayan birçok taný ve tedavi yöntemi uygulanabilmekte, hastanýn
psikiyatri merkezlerin baþvurularý gecikebilmektedir. Kusma hayatý tehdit eden sonuçlara yol açabilir.
Kusma nedenlerinin ayrýt edilmesinde öykü ve fizik muayene önemlidir. Kusma, genel týbbi durumun
doðrudan bir sonucu olsa bile bazen psikolojik öðeler bu belirtinin süresini ve þiddetini arttýrabilmektedir.
Özellikle genç kadýnlardaki kronik ve tekrarlayýcý kusmalara genellikle emosyonel ve psikolojik
bozukluklar eþlik eder. Kronik kusma erkeklerde daha nadirdir. Psikojenik kusmanýn klinik özellikleri
arasýnda kusmanýn kronik veya intermittan olarak yýllardýr mevcut olmasý yer alýr. Öyküde emosyonel
stresler altýnda kusmanýn çocukluk veya gençlik çaðýnda da oluþtuðu öðrenilebilir.Ailesel kusma
öyküsünün varlýðý, kusma yemeðe baþladýktan hemen sonra veya yemek tamamlandýktan hemen
sonra oluþur.Kusma öncesinde bulantý yoktur. Bazen kiþi tarafýndan uyarýlýr.Kiþi kusmasýna karþý
kýsmen az ilgi gösterir. Hastalarda genellikle iþtah normaldir. Pek çok hasta zayýftýr. Nadiren kilo kaybý
belirgin olabilir.
Bu çalýþmada son 15 yýldýr kronik kusma yakýnmasý olan 39 yaþýnda, evli, 2 çocuk babasý erkek
hasta psikodinamik formülasyonla literatür bilgileri ýþýðýnda sunulmuþtur.
Kaynaklar
1.Gülsün M, Evrensel A, Doruk A. Kronik Kusma Yakýnmasý ile Baþvuran Bir Obsesif Kompülsif Bozukluk Olgusu
ve Maprotilinle Tedavisi: Bir Olgu Sunumu Düþünen Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi 2006;19(3):162166
2.Ogasawara M, Takeda M. [Psychogenic vomiting]Ryoikibetsu Shokogun Shirizu. 2003;(39):27-9.
3.Limsila P. Psychogenic vomiting 1976-1981, follow-up treatment results up to 1996. 1998;81(2):117-24.
4. Chen LY, Zhou B, Chen ZW, Fang LZ. Case Report: Recurrent severe vomiting due to hyperthyroidism. J Zhejiang
Univ Sci B. 2010;11(3):218-20.
5.Almansa C, Rey E, Sánchez RG, Sánchez AA, Díaz-Rubio M. Prevalence of functional gastrointestinal disorders
in patients with fibromyalgia and the role of psychologic distressClin Gastroenterol Hepatol. 2009;7(4):438-45.
PB 129
Obezitesi OLanlarda Dürtüsellik ve Emosyonel Faktörler
Bilge Burçak Annagür1,Fatma Özlem Orhan2,Ali Özer2
Konya Numune Hastanesi1,Sütçü Ýmam Üniversitesi2
Amaç: Bu çalýþmanýn amacý obez hastalarda dürtüsellik ve emosyonel özelliklerin obez olmayan
kiþilerle karþýlaþtýrýlmasýdýr. Bu amaçla obez kiþiler, týkýnýrcasýna yeme bozukluðu olanlar ve olmayanlar
olarak iki gruba ayrýlmýþ ve ölçümler deðerlendirilmiþtir.
Yöntem: Çalýþma Kahramanmaraþ Sütçü Ýmam Üniversitesi ve Konya Numune Hastanesi olmak
üzere iki merkezli olarak yürütüldü. Dâhiliye polikliniðine obezite nedeni ile baþvuran ayaktan hastalar
çalýþmaya alýndý. Yaþlarý 18- 65 olan, vücut kitle endeksi (BMI) 28,5 ve 42,5 arasý, 48 kiþi ile çalýþmaya
dâhil edildi. Katýlanlarýn 44'ü kadýn 4'ü erkekti. Benzer sosyodemografik özelliklere sahip BMI 1825 arasý 48 kiþi de kontrol grubu olarak belirlendi. Çalýþmaya katýlan kiþilere; sosyodemografik veri
formu, yeme tutum testi, Beck depresyon ölçeði, Barratt Ýmpulsivite ölçeði (BIS-11) uygulandý.
Bulgular: Çalýþmaya dâhil edilen 48 obez hasta týkýnýrcasýna yeme bozukluðu olanlar ve olmayanlar
olarak iki alt gruba ayrýldý. Týkýnýrcasýna yeme bozukluðu olan 22 kiþi (19 kadýn, 3 erkek), týkýnýrcasýna
yeme bozukluðu olmayan 26 kiþiydi (25 kadýn 1 erkek). TYB olan ve olmayanlar arasýnda BMI
deðerlerinde bir fark saptanmadý (p>0.05). Yeme tutum testi ve Beck depresyon ölçek puanlarý obez
grupta kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlý oranda yüksekti (p<0.05). Dürtüsellik puanlarýnda
gruplar arasýnda bir fark saptanamadý(p>0.05). Kan þekeri regülasyon bozukluðu, çocukluk çaðý ve
ergenlik döneminde obezite varlýðý bakýmýndan obez hastalarda kontrol grubuna kýyasla istatistiksel
olarak anlamlý oranlarda yüksek deðerler saptandý. Depresyonu olan ve olmayan grupta dürtüsellik
puanlarý karþýlaþtýrýldý. Depresyon olan grupta dürtüsellik puanlarý depresyonu olmayanlara göre
anlamlý oranda yüksek bulundu (p<0.05). Benzer þekilde obez hasta grubunda depresyon puanýna
göre ayrýldýðýnda depresif puaný yüksek olanlarýn dürtüsellik puanlarý diðer gruba göre anlamlý olarak
yüksek saptandý (p<0.05).
Sonuç: Bu çalýþmada öne çýkan bulgu obezitenin emosyonel özelliklerle iliþkisinin dürtüsel özelliklerle
iliþkisinden daha güçlü olduðudur. Çalýþmada ayrýca depresyonu olanlarýn dürtüsellik puanlarý da
yüksek olarak saptanmýþtýr. Bu sonuç obezite ve dürtüsellik iliþkisinden çok depresyon ve dürtüsellik
iliþkisine baðlanmýþtýr.
PB 130
Olgu Sunumu: Depresyonun Eþlik Ettiði Patolojik Kumar Oynama
Seher Olga Güriz,Aslý Ekinci,Sibel Örsel
S.B.Yýldýrým Beyazýt Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ:Patolojik kumar oynama (PKO) sosyal, meslek ve aile yaþamýnda önemli kayýplara neden
olmasýna karþýn sürekli ve yenileyen uygunsuz kumar oynama davranýþýdýr. Bu bozukluða intihar
giriþimleri, iþ kaybý, evlilik ve aile yaþamýna iliþkin olumsuzluklar, yasal sorunlar ve suç davranýþý eþlik
edebilmektedir(1). PKO'nun tedavisinde ilaç tedavisinin etkinliðinden sözedilmekle birlikte psikoterapi
yaklaþýmlarýnýn gerekliliði de vurgulanmaktadýr(2).
Olgu:46 yaþýnda, evli, lise mezunu, erkek hasta at yarýþý oynama ve istemesine raðmen bundan
vazgeçememe, maddi kayba uðrama, karamsarlýk, hayattan zevk alamama, intihar düþünceleri gibi
yakýnmalarla baþvurdu. Dört kez intihar giriþimi olan hastaya sertralin tedavisi baþlanmýþ ancak bu
tedaviden fayda görmemiþti.
Yapýlan deðerlendirme sonucu DSM-IV-TR'ye göre "patolojik kumar oynama" ve komorbid "major
depresif bozukluk" tanýlarý konan hastaya düþünsel duygulanýmcý davranýþ terapisi (DDDT) planlandý
ve sertralin dozu 100 mg/güne çýkýldý. Görüþmelerde DDDT kapsamýnda saðlýklý ve saðlýksýz olumsuz
düþüncelerle ilgili bilgilendirmenin ardýndan uslamlama yöntemleri kullanýlarak akýlcý olmayan
düþüncelerin yerine yeni alternatif akýlcý düþünceler oluþturulmasý üzerinde çalýþýldý, hastanýn
motivasyonunu artýrmaya yönelik görüþmeler yapýlarak patolojik kumar oynama davranýþý ile ilgili
akýlcý olmayan inançlarý ele alýndý. Takip sürecinde depresif belirtileri azalan hasta, 6. ayda depresif
belirtilerinin tamamen ortadan kalktýðýný ve bu süre içinde at yarýþý oynamadýðýný bildirdi.
Tartýþma:Günümüzde patolojik kumar oynamanýn standart tek bir tedavi þekli yoktur. Ancak yine de,
hem biliþsel-davranýþsal yaklaþýmlar hem de ilaç tedavileri ümit verici sonuçlar elde etmiþtir. Buna
ek olarak tek baþýna etkili olmasa da kendine yardým gruplarý, bireysel psikoterapiler ve ilaç tedavileri
ile birlikte oldukça faydalý sonuçlar oluþturmaktadýr(3).
KAYNAKLAR
1. Oakley-Browne MA, Adams P, Mobberley PM. Interventions for pathological gambling.Cochrane Database of
Systematic Reports, 2003; (2):CD001521.
2. Petry NM, Ammerman Y, Bohl J, Doersch A, Gay H, Kadden R, Molina C, Steinberg K: Cognitive-behavioral
therapy for pathological gamblers. J Consult Clin Psychol 2006; 74:555-567.
3. Kalyoncu ÖA, Pektaþ Ö, Mýrsal H. Patolojik kumar oynama: Biyopsikososyal yaklaþým
Baðýmlýlýk Dergisi 2003; 4(2):76-80.
PB 131
18.000 Mg Ketiapin Alýmý Ýle Ýntihar Giriþimi: Bir Olgu
Alptekin Çetin,Numan Konuk
Ýstanbul Üniversitesi Cerrahpaþa Týp fakültesi Psikiyatri ABD
Atipik antipsikotikler grubu içinde yer alan ketiapin, dibenzotiazepin sýnýfý içinde yer almaktadýr.
Literatürde yüksek doz ketiapin alýmý ile intihar giriþimleriyle ilgili çalýþmalarda 24.000 mg'a kadar
yüksek dozlar gözlenmiþtir. Ngo ve arkadaþlarý tarafýndan 945 olgunun dahil olduðu retrospektif bir
çalýþmada 3 mortal olgu kaydedilmiþtir. Biz de 18.000 mg ketiapin alýmý ile intihar giriþiminde bulunan
bir olguyu paylaþmak istiyoruz.
21 yaþýndaki kadýn hasta 6 yýldýr psikiyatrik tedavi görmekteymiþ. Depresif þikayetleri belirgin
olan hasta farklý antidepresan, duygudurum düzenleyici tedavileri kullanmýþ. Son olarak bipolar
duygudurum bozukluðu tip 2 ve borderline kiþilik bozukluðu tanýlarýyla lamotrijin 300 mg/gün, aripiprazol
20 mg/gün ve ketiapin 300 mg/gün baþlanmýþ. Tedavisi bu þekilde devam ederken 20 adet 300 mg
ketiapin ve 120 adet 100 mg ketiapin tabletle beraber miktarý belli olmayan alkol alýmý intihar giriþiminde
bulunmuþ. Acil serviste deðerlendirilen hastanýn aktif kömür uygulamasý ile midesi yýkanmýþ. Þuuru
kapalý halde takip edilirken, yüksek doz ilaç alýmýndan yaklaþýk 5 saat sonra konvülsiyon geliþmesi
sonrasýnda entübe edilmiþ. Fenitoin sodyum ve deksametazon tedavisi baþlanan hastada tekrar
konvülsiyon gözlenmemiþ. Kardiak atým ritmik ve taþikardik olarak takip edilmiþ.2 gün boyunca bilinci
kapalý ve entübe olarak yoðun bakým þartlarýnda izlenen hasta aðrýlý uyarana fleksör yanýt vermekteymiþ.
Fenitoin sodyum ve deksametazon tedavisi dozlarý azaltýlarak kesilmiþ ve levatirasetam 500 mg/gün
baþlanmýþ. 4. günde ekstübe edilen hasta psikiyatri konsültasyonu sonrasýnda deðerlendirildi. Depresif
duygudurumu devam eden ve intihar fikri mevcut hastanýn yoðun bakým servisinden çýkýþý sonrasýnda
psikiyatri kliniðinde elektrokonvulsif tedavinin baþlanmasýna karar verildi.
Ketiapinin yüksek miktarda alýmý ile meydana gelen intihar giriþimlerinde temel klinik semptomlar
taþikardi ve somnolans olarak gözlenmektedir.Sunduðumuz olguda da yoðun bakým gözleminde
taþikardisinin olduðu fakat elektrokardiyagrom deðerlendirmelerinin normal olduðu bilinmektedir.
Olgumuzda ortaya çýkan konvülsiyon, diðer çalýþmalarda %2 gibi düþük bir sýklýkta gözlenmiþtir.18.000
mg ketiapin alýmý sonrasý vakamýzda mortalitenin olmamasý atipik antipsikotiklerin yüksek doz alýmlarda
dahi güvenilirliði konusunda fikir vericidir.
PB 132
Eriþkin ENUREZÝS NOKTURNA
Rümeysa Yeni Elbay,Sermin Kesebir
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ ve Amaç: Enürezis nokturna çocukluk çaðýnda tedavi edilmediðinde, eriþkinde özgün, karmaþýk
ve psikosomatik bir görüngüdür. 18 yaþýnda süregelen enürezis nokturna, kýzlarda % 1'in altýndadýr.
Olgu: 22 yaþýndaki kadýn olgu, ilkokul mezunu olup, çalýþmamakta, ailesiyle yaþamaktadýr. Uyuduðunda
idrar kaçýrma, uykuya dalmada güçlük, karabasan görme, çýðlýk atarak uyanma, üzüntü, karamsarlýk,
ölüm düþünceleri, vücudunda kaþýyarak yaralar oluþturma yakýnmalarýyla polikliniðe baþvurdu. Zor
beslenen ve sürekli aðlayan bir çocukmuþ. Ýki yaþýnda gündüzleri çiþ ve kakasýný söylemeye baþlamýþ.
Geceleri çiþini söylemediðinden dolayý beþ yýl öncesine dek annesinden fiziksel þiddet görmüþ.
Baþarýlý olmadýðý için ortaokula gönderilmemiþ, yatýlý gittiði kurstan da ayrýlmak zorunda kalmýþ.
Kasiyerlik yaptýðý iþ deneyimi de hayal kýrýklýðý ile sonlanmýþ. Bu dönemlerde yoðun özkýyým düþünceleri
olmuþ. Sýkýntý nedeniyle bacaklarýnda yaralar oluþturuyormuþ. Son dönemde evlilik düþünceleri de
bu sorunundan dolayý oldukça karamsarmýþ. 16 yaþýna dek, Üroloji ve Kadýn Doðum polikliniklerinde,
aralýklý olarak süren tedavi arayýþlarý baþarýsýzlýkla ve ''ergenliðinde geçecek'' ifadeleri ile sonlanmýþ.
Desmopressin asetat ve Ýmipramin ile enürezisi kontrol altýna alýnan olgunun, zaman zaman olan
y i n e l e m e l e r i , b i l i þ s e l d a v r a n ý þ ç ý y ö n t e m l e r l e s a ð a l t ý l m a y a d e v a m e t m e k t e d i r.
Tartýþma: Olgumuz birinci eksende altý adet taný almaktadýr: Farklýlaþmamýþ somatoform bozukluk,
birincil enürezis nokturna; uykuda korku duyma bozukluðu; major depresif bozukluk, yineleyici; özgül
fobi, hayvan tipi; BTA Anksiyete Bozukluðu, nokturnal panik ataklar; genel týbbi durumu etkileyen
psikolojik etkenler, psikojenik ekskoriyasyon. Ailesel yüklülük, donuk normal zeka gibi risk etkenlerini
de taþýmaktadýr. Sýklýkla ikincil olan depresyonlar ayrýca tedavi edilmelidir. Eriþkin enürezis nokturnayý
BTA Uyku bozukluðu gibi deðerlendirenler de vardýr. Her olgunun dinamik formulasyonu yapýlmalýdýr.
PB 133
Sertindol Ýle Ortaya Çýkan Geç Diskinezi Olgusu
Gonca Karakuþ,Kerim Uður,Þükrü UÐUZ
Çukurova Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri ABD
Geç diskinezi myoklonik kasýlma, tik, kore ve distoni gibi istemsiz hareketlerle karakterize baþta birinci
kuþak antipsikotikler olmak üzere antipsikotik ilaçlarýn en ciddi yan etkilerinden birisi olan geç dönem
bir yan etkidir(1,2). Özellikle orofasial kaslar baþta olmak üzere tüm vücut bölümleri etkilenebilir ve
ilaç kesilmesinden sonra da devam edebilir(1). Sertindol mezolimbik sistemdeki dopaminerjik nöronlara
yüksek selektivitesi olan ikinci kuþak bir antipsikotik ajandýr(3). Bu yazýda sertindol kulanýmý sonrasý
geliþen bir geç diskinezi olgusu sunulmuþtur.
OlguHalsizlik, yorgunluk, hayattan zevk alamama, isteksizlik, mutsuzluk yakýnmalarýyla atipik afektif
bozukluk+geç diskinezi ön tanýsýlarý ile kliniðimize yatýrýlan; alýnan öyküsünden 2 yýldýr Sertindol
kullandýðý ve son bir yýldýr dudak, çene, sað el baþ ve iþaret parmaðýnda istemsiz hareketler ortaya
çýkan 42 yaþýnda kadýn hasta.
Nörolojik muayenesinde oromandibüler diskinezi ve sað üst ekstremite distalinde belirgin koreiform
hareketler dýþýnda anormallik yoktu. Nöroloji bölümü tarafýndan istenen serebral MR, EEG, periferik
yayma, kreatin kinaz, seruluplazmin kan düzeyi incelemeleri ve biyokimyasal incelemeleri normal
sýnýrlarda geldi. Ýstemsiz, yineleyici hareketler sertindol tedavisine baðlý tardiv diskinezi olarak taný
aldý. Hastanýn sertindol 16mg/gün tedavisi zamanla azaltýlýp kesildi ve hastaya olanzapin 2,5 mg/gün
ve fluoksetin 20 mg/gün tedavisi baþlandý. Hastanýn klinik gözleminde sertindol tedavisinin kesilme
tarihinden 5 hafta sonra istemsiz yineleyici hareketlerinin devam ettiði gözlendi.
TartýþmaYaptýðýmýz literatür taramasýnda sertindol ile tetiklenen bir tardiv diskinezi olgusuna rastlamadýk.
Atipik antipsikotik ilaçlarýn ekstrapiramidal yanetkileri ve geç diskinezi yapma oranlarý tipik antipsikotiklere
göre daha düþük olsa da tedavi süresince özellikle yüksek riskli hastalarda uzun süreli antipsikotik
kullanýmýnda dikkatli olmak gerekmektedir.
Kaynaklar
1.Nasrallah HA. Focus on Lower Risk of Tardive Dyskinesia with Atypical Antipsychotics. Annals of Clinical Psychiatry
2006;18:57-62.
2.Haddad PM, Sharma SG. Adverse effects of atypical antipsychotics. Differential risk and clinical implications.
CNS Drugs 2007;21:911-936.
3.Perquin L, Steinert T. A review of the effi cacy, tolerability and safety of sertindole in clinical trials . CNS Drugs
2004;18(Suppl 2):19-30
PB 134
Sitalopram Tedavisinde Aripiprazal Eklenmesi Sonucu Geliþen Ýdrar Retansiyonu:
Olgu Sunumu
Mehmet Ak,Süleyman Akarsu,Abdullah Bolu,Murat Erdem
Ali Bozkurt,Aytekin Özþahin
Gata Psikiyatri AD
Giriþ: Ýdrar retansiyonu, mesane dolu olmasýna raðmen idrar yapamamaktýr. Nörolojik patolojiler,
mesane boynu darlýðý, mesanede taþ veya pýhtý olmasý, benign prostat hiperplazisi, kanseri, uretra
darlýðý, uretra taþlarý ve tümörleri, bazý ilaçlar, pelvis organlarýnýn hastalýklarý neden olabilir(1) Burada
aripiprazol'e baðlý geliþen idrar retansiyonu olgusu sunulacaktýr.
Olgu: MA, 23 yaþýnda, bekar, erkek hasta. OKB tanýsýyla sitalopram kullanan hastanýn tedaviye cevap
vermemesi üzerine aripiprazol 5 mg/gün eklendi. UKU ile yan etki açýsýndan izlendi. Ýlk iki gün yan
etki tanýmlamadý. Üçüncü gün içsel huzursuzluk, sürekli yürüme isteði ve idrara çýkmada zorluk geliþti.
Hastanýn dördüncü gün idrar retansiyonu geliþmesi üzerine üroloji konsultasyonu alýndý. Ürüner
retansiyon tespit edildi. Sonda takýlarak idrar boþaltýldý. Yapýlan tam kan ve rutin biyokimyasal inceleme
sonuclarý normaldi. Ultrasonagrofi ve direk üriner sistem grafisi sonucu da normal olarak kabul edildi.
Açýklayacak bir üriner sistem anormalliði saptanmadýðýndan ve aripiprazol eklenmesinden sonra
geliþtiði için ilaç yan etkisi olabileceði deðerlendirildi. Aripiprazol sonlandýrýldý. Hasta ilk gün bir kez
sonra normal sýklýkta idrarýný yapmaya baþladý. Hastanýn tanýmladýðý içsel huzursuzluk ve yerinde
duramama da azalarak kayboldu.
Tartýþma: Aripiprazol kullanýmýna baðlý idrar retansiyonu ile ilgili literatürde bir olgu sunumu mevcuttur
(2). Bu olguda da aripiprazol ve sitalopram birlikte kullanýlmýþ ve sitalopram kesilince idrar retansiyonu
kaybolduðu için aðýrlýklý olarak sitolopram suçlanmýþtýr. Olgumuzda aripiprazol kesilince retansiyon
kayboldu. Sitalopramýn ve aripiprazolün birlikte kullanýmý sonucunda aripiprazolun metobolize olduðu
P450 3A4 ve 2D6' nýn etkilendiði, aripiprazolun kan konsantrasyonunun arttýðý ve alfa-1 adrenerjik
ve muskarinik etki ile idrar retansiyonu oluþtuðu düþünülmüþtür(2,3).
1.Taþçý AÝ. Ýdrar retansiyonu(globvezika). Turkiye Klinikleri J Surg Med Sci 2007, 3(20):37-40
2.Monkul SE, Akdede BB. Yeni kuþak antipsikotiklerden aripiprazol: Bir gözden geçirme. Klinik Psikofarmakoloji
Bülteni 2005;15:198-203
3.Padala PR, Sadiq HJ, Padala KP. Urinary obstruction with citalopram and aripiprazole combination in an elderly
patient. J Clin Psychopharmacol. 2006 26(6):667-8.
PB 135
Gebelikte Benlik Saygýsý ve Beden Ýmajýný Etkileyen Özellikler
Aysun Babacan Gümüþ1,Nihal Çevik1,Selime Hataf Hyusni1
Þeyda Biçen1,Arzu Tuna Malak1,Gülseren Keskin2
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Saðlýk Yüksekokulu1,Ege Üniversitesi2
Amaç:Gebelik sadece fizyolojik deðiþikliklerin deðil, psikolojik ve sosyal deðiþikliklerin de eþlik ettiði
bir süreçtir (1).Yapýsal, fonksiyonel, hormonal ve görünüþsel bazý farklýlýklar bireylerde beden imajýný
deðiþtirebilir (2,3). Gebelik döneminde meydana gelen deðiþiklikler kadýnýn kendisini farklý algýlamasýna
neden olabilir. Bu çalýþma gebelikte benlik saygýsý ve beden imajýný etkileyen özellikleri incelemek
amacýyla yapýlmýþtýr.
Yöntem: Araþtýrma Ekim 2008 ve Þubat 2009 tarihleri arasýnda Çanakkale'de 4 farklý saðlýk ocaðýnda
ve Bahattin-Huriye Demircioðlu Kadýn Doðum Hastanesi Kadýn Doðum Servisinde yapýlmýþtýr. Veriler
150 gebeden, Tanýtýcý Bilgi Formu, Rosenberg Benlik Saygýsý Ölçeði ve Vücut Algýsý Ölçeði ile
toplanmýþtýr. Analizler için Mann Whitney U, Kruskal Wallis, t test, Pearson Korelasyon analizi
kullanýlmýþtýr.
Bulgular: Gebelerde evlilik yaþý ile benlik saygýsý arasýnda negatif yönde anlamlý düzeyde iliþki
saptanmýþtýr (r=-0.257, p<0.01). Benlik saygýsýnýn eðitim durumuna (KW=26.622, p<0.01), mesleðe
(KW= 13.373, p<0.01), aile tipine (z=-2.462, p<0.01), akraba evliliði durumuna (z=-2.184, p<0.05),
eþin eðitim durumuna (KW=16.139, p<0.01) ve eþle iliþkinin niteliðine (KW=10.917, p<0.01) göre
anlamlý düzeyde farklýlýk gösterdiði belirlenmiþtir. Beden imajý gelir durumuna (KW=13.202, p<0.01),
eþle iliþkinin niteliðine (KW=6.295, p<0.05), cinsel yaþamdaki olumsuz deðiþikliðe (t=-4.688, p<0.01)
ve doðum þekli isteðine (z=-2.245, p<0.05) göre istatistiksel olarak anlamlý farklýlýk göstermiþtir.
Sonuç: Kendisinin ve eþinin eðitim düzeyi düþük, geniþ ailede yaþayan, evlenme yaþý küçük olan,
akraba evliliði bulunan, eþiyle iliþkilerini "kötü" olarak tanýmlayan gebelerin benlik saygýsý daha
düþüktür. Gelir düzeyi düþük, eþiyle iliþkilerini "kötü" olarak tanýmlayan, cinsel yaþamýnda olumsuz
yönde deðiþiklik belirten ve sezaryen isteyen gebelerin beden imajý daha olumsuzdur.
Kaynaklar
1.Výrýt O, Akbafi E, Savaþ HA, Sertbaþ G, Kandemir H. Gebelikte depresyon ve kaygý düzeylerinin sosyal destek
ile iliþkisi. Nöropsikiyatri Arþivi 2008;45:9-13.
2.Taþkýn L. Doðum ve Kadýn Saðlýðý Hemþireliði 2. Baský. Ankara: Sistem Ofset Matbaacýlýk, 2002.
3.Goodwin A, Astbury J, McMeeken J. Body image and psychosocial well-being in pregnancy: A comparison
exercisers and non-exercisers. Aus N Z J Obstet Gynecol 2000;40(4):442-447.
PB 136
Tamamlanmýþ Ýntiharlarýn Aile Bireyleri Üzerine Olan Etkisi: Olgu Sunumu
Çiçek Hocaoðlu
Rize Üniversitesi Týp Fakültesi
Kiþinin kendisine zarar vermek amacýyla gerçekleþtirdiði eylem ölümle sonuçlandýðýnda intihar söz
konusu olur. Konu ile ilgili çalýþmalar gözden geçirildiðinde çalýþmalarýn çoðunlukla intihar giriþiminde
bulunan ya da intihar sonucu ölen olgularýn geriye dönük kiþisel bilgilerini içerdiði, intihar giriþimi ya
da tamamlanmýþ intihar öncesi aile iliþkileri, aile yapýsý üzerinde durulmuþ olduðu görülecektir. Baþka
bir deyiþle tamamlanmýþ bir intihar olayý sonrasý aile bireylerinin yaþadýðý psikolojik süreçler, baþa
çýkma yöntemleri, kültürel özelliklerin etkisi, aile bireylerinin birbirleri ile konuyu nasýl ve ne ölçüde
paylaþtýklarý tam olarak bilinmemektedir. Ýntihar giriþimi ya da tamamlanmýþ intihar sonrasý kiþilerin
aileleriyle yapýlacak bir görüþme, onlarýn bakýþ açýsýný anlamada ve olasý ruhsal belirtilerin saptanmasýnda
önemlidir. Ýntihar ve diðer kriz durumlarý ile karþýlaþan kiþilere ve ailelerine uygun zamanda, gerekli
psikososyal desteðin verilmesi koruyucu ruh saðlýðý çalýþmalarýnda öncelikli konulardandýr.
Bu çalýþmada 4 ay önce kendini asma yöntemi ile intihar sonucu ölen 39 yaþýnda, erkek, evli, 3 çocuk
babasý kiþinin olay sonrasý eþi ve çocuklarý ile yapýlan psikiyatrik deðerlendirmeler literatür bilgileri
ýþýðýnda tartýþýlmýþtýr. Böylelikle ihmal edilen bir alana klinisyenlerin ilgisinin çekilmesi amaçlanmýþtýr.
Kaynaklar
1.Zhang J, Zhou L. Suicidal Ideation, Plans, and Attempts Among Rural Young Chinese: The Effect of Suicide Death
by a Family Member or Friend. Community Ment Health J. 2010 Jul 10.
2.Burke AK, Galfalvy H, Everett B, Effect of exposure to suicidal behavior on suicide attempt in a high-risk sample
of offspring of depressed parents. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry. 2010;49(2):114-21.
3.Samm A, Tooding LM, Sisask M,.Suicidal thoughts and depressive feelings amongst Estonian schoolchildren:
effect of family relationship and family structure.Eur Child Adolesc Psychiatry. 2010;19(5):457-68.
4.Carson HJ. Dyads of father and son suicide separated by time and circumstances. Am J Forensic Med Pathol.
2010;31(1):80-2.
5.Greening L, Stoppelbein L, Luebbe A The moderating effects of parenting styles on African-American children's
suicidal behaviors. J Youth Adolesc. 2010;39(4):357-69.
PB 137
Týbbi Sekreterlerde Öfke Ve Mizaç Özellikleri: Ýliþkisel Bir Ýnceleme
Aysun Babacan Gümüþ1,Gülseren Keskin 2,Ayþegül Bilge2,Esra Engin2
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Saðlýk Yüksekokulu1, Ege Üniversitesi2
Amaç: Hastanelerde engellenme, kýsýtlanma ve olumsuz olaylar sýkça yaþanmakta, bu nedenle öfkeli
bireylere yaygýn olarak rastlanmaktadýr (1). Öfkeye neden olabilecek etkenler göz önünde
bulundurulduðunda, hastanelerde hastalarla sýk karþýlaþan týbbi sekreterler de öfkeye maruz kalabilirler.
Saðlýk görevlilerinin öfkeyi ele alma becerisinin yetersiz olduðu durumlarda hastalardaöfke ve þiddet
davranýþýnýn arttýðý, personele öfkeyi ele alma konusunda yapýlan eðitimlerden sonra ise hastalarýn
öfke ve þiddet içeren davranýþlarýnda azalma olduðu bildirilmiþtir (2,3).Bu doðrultuda bu araþtýrmada
týbbi sekreterlerde öfke, mizaç özellikleri ve iliþkili deðiþkenleri belirlemek amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Örneklem bir üniversite hastanesinde çalýþan 95 týbbi sekreterden oluþmuþtur. Veriler,
Sosyodemografik Veri Formu, Sürekli Öfke-Öfke Tarz Ölçeði, Mizaç ve Karakter Envanteri ile elde
edilmiþ, Student's t-testi, ANOVA ve Pearson korelasyon analizi kullanýlarak deðerlendirilmiþtir.
Bulgular:Katýlýmcýlarýn öfke kontrol ve sürekli öfke düzeyleri, öfkeyi bastýrma ve öfkeyi dýþa yansýtma
düzeylerinden daha yüksek bulunmuþtur. Yaþ ilerledikçe kendini aþma (F=3.54, p=0.010) ve öfkeyi
bastýrmanýn (F=2.59,p=0.041)arttýðý; iþbirliðinin (F=2.75, p=0.035), kendini yönetmenin (F=4.69,
p=0.002), yenilik arayýþýnýn (F=5.66, p=0.000) azaldýðý; sürekli öfkenin erkeklerde (t=20.28, p=0.025),
boþanmýþlarda (F=3.98, p=0.002), eðitim düzeyi yüksek olanlarda (t=2.01, p=0.046) ve kendisini
"sakin" olarak deðerlendirenlerde (F=15.25, p=0.000); öfke kontrolü (F=5.29, p=0.007), öfkeyi bastýrma
(F=3.62, p=0.043) ve yenilik arayýþýnýn (F=5.71, p=0.005) boþanmýþlarda; öfkeyi dýþa yansýtmanýn
ise eðitim düzeyi yüksek olanlarda (t=2.40, p=0.018) daha yüksek olduðu saptanmýþtýr. Sabýrlý,
baðýmlý, iþbirlikçi, kendini yenileyen, zarar görmekten kaçýnan katýlýmcýlarýn öfkelerini dýþa yansýtmayarak
kontrol etmeye çalýþtýklarý belirlenmiþtir.
Sonuç: Sonuçlar týbbi sekreterlerin öfkelerini saðlýklý olarak ifade etmede yetersizlik yaþadýklarýný
göstermektedir.
Kaynaklar
1.Doðan S, Güler H, Kelleci M. Hastalarýn öfkeli davranýþlarý karþýsýnda hemþirelerin yaklaþýmlarý. C.Ü. Hemþirelik
Yüksekokulu Dergisi 2001;5(1):26-32.
2.Whittington R, Wykes T. An observational study of associations between nurse behavior and violence in psychiatric
hospitals, J Psychiatr Ment Health Nurs 1994;1(2):85-92.
3.Whittington R, Wykes T. An evaluation of staff training in psychological techniques for themanagement of patient
aggression, J Clin Nurs1996;5(4):257-261.
PB 138
Migren Hastalarýnda Mizaç ve Karakter Özelliklerinin Araþtýrýlmasý
Aysun Ayhan Ersoy1,Figen Karadað2,Þevki Þahin3,Devrdan Tan4
Oltu Devlet Hastanesi 1,Maltepe Üniversitesi Týp Fakültesi2
Amaç:Bu çalýþmanýn amacý migren tanýsý almýþ hastalarýn mizaç ve karakter özelliklerinin saðlýklý
kontrol grubuyla karþýlaþtýrýlmasýdýr.
Yöntem:
Çalýþmaya Maltepe Üniversitesi Týp Fakültesi Hastanesi Nöroloji polikliniðinde, aurasýz migren tanýsý
konmuþ 51 hasta ile kontrol grubunu oluþturan 45 saðlýklý kiþi olmak üzere toplam 96 kiþi dahil
edilmiþtir. Hasta gruplarýna yapýlandýrýlmýþ klinik görüþme (SCID-I/CV), kontrol grubuna SCID-I/NP
uygulanarak ruhsal açýdan saðlýklý olduklarý doðrulanmýþtýr. Çalýþmaya alýnan kiþilerin tümüne mizaç
karakter özelliklerinin deðerlendirilmesi amacýyla da MKE (Mizaç Karakter Envanteri) uygulanmýþtýr.
Bulgular:Çalýþmaya alýnan gruplarýn MKE mizaç bölümleri deðerlendirildiðinde; yenilik arayýþý ve
sebat etme bölümlerinin toplam puan ortalamalarý arasýnda istatistiksel olarak anlamlý bir farklýlýk
bulunmamaktadýr. Migren grubunda zarardan kaçýnma puanlarý yüksek (p<0.001), ödül baðýmlýlýðý
puanlarý ise anlamlý düzeyde düþük saptanmýþtýr (p=0.067). MKE'nin karakter bölümlerine bakýldýðýnda;
migren grubunun kendini yönetme (p=0.032) ve iþbirliði yapma (p=0.004) puanlarý düþük saptanmýþtýr.
Tartýþma ve Sonuç: MKE'nin kullanýldýðý çalýþmalarda migren hastalarýnda zarardan kaçýnma ve
sebat etme alt grup puanlarý kontrol gruplarýna göre daha yüksekken, kendini yönetme ve yenilik
arayýþý puanlarýnýn daha düþük olduðu gösterilmiþtir (1,2,3). Bizim çalýþmamýzda da migren hastalarý
zarardan kaçýnan, kendini yönetmeleri düþük ve iþbirliði yapamayan bireyler olarak saptanmýþtýr.
MKE ile kiþiliðin boyutsal yönden incelenmesinin, migren hastasýnýn sergilediði davranýþ örüntüsünün
de anlaþýlmasýna yardýmcý olacaðý düþünülmektedir. Daha büyük örneklemlerle sonuçlarýn desteklenmesi
elde edilecek verilerin geçerlik ve çeþitliliðini arttýracaktýr.
Kaynaklar:
1.Abbate-Daga G, Fassino S, Lo Giudice R ve ark. (2007) Anger, depression and personality dimensions in patients
with migraine without aura. Psychother Psychosom, 76(2):122-8.
2.Sánchez-Román S, Téllez-Zenteno JF, Zermeño-Phols F ve ark. (2007) Personality in patients with migraine
evaluated with the "Temperament and Character Inventory". J Headache Pain, Apr; 8(2):94-104.
3.Nylander PO, Schelette P, Brandstrom S ve ark (1996) Migraine: temperament and character. J Psychiatr Res,
30(Suppl. 5):359-368.
PB 139
Migren Hastalarýnda Çocukluk Çaðý Örselenmeleri ve Öfke Tarzý Arasýndaki Ýliþki
Aysun Ayhan Ersoy1,Devran Tan2,Peykan Gökalp2,Figen Karadað2,Sibel Karþýdað2
Oltu Devlet Hastanesi 1,Maltepe Üniversitesi Týp Fakültesi2
Amaç: Bu çalýþmada migren tanýsý almýþ hastalarýn çocukluk çaðý örselenmeleri ve öfke ifade tarzý
arasýndaki iliþkinin saðlýklý kiþilerden oluþan kontrol grubu ile karþýlaþtýrýlmasý planlanmýþtýr.
Yöntem: Çalýþmaya Maltepe Üniversitesi Týp Fakültesi Hastanesi Nöroloji polikliniðinde, aurasýz
migren tanýsý konmuþ 51 hasta ile kontrol grubunu oluþturan 45 saðlýklý kiþi olmak üzere toplam 96
kiþi dahil edilmiþtir. Hasta gruplarýna yapýlandýrýlmýþ klinik görüþme (SCID-I/CV), kontrol grubuna
SCID-I/NP uygulanarak ruhsal açýdan saðlýklý olduklarý doðrulanmýþtýr. Çalýþmaya alýnan kiþilerin
tümüne Sürekli Öfke-Öfke Ýfade Tarzý Ölçeði (The State Trait Anger Scale) ve Çocukluk Örselenme
Yaþantýlarý Ölçeði (Childhood Trauma Questionnaire-40) uygulanmýþtýr.
Bulgular: Migren grubundaki olgularýn ÇÖYÖ-40 toplam ile fiziksel kötüye kullaným ve duygusal
ihmal/kötüye kullaným alt ölçek puanlarý kontrol grubundan ileri düzeyde anlamlý yüksek saptanmýþtýr
(p<0.001). Migren grubundaki olgularýn içe yönelik öfke (p<0.001) ile sürekli öfke puanlarý(p<0.001)
yüksek iken, öfke kontrol puanlarý ise düþük saptanmýþtýr. yapýlan regresyon analizinde migren
hastalýðýný duygusal kötüye kullaným 3 kat, fiziksel kötüye kullaným 3 kat, içe dönük öfke 7,5 kat ve
sürekli öfke 8 kat artýrdýðý bulunmuþtur.
Sonuç: Migren hastalarýnda çocukluk çaðý örselenmelerinin yaygýnlýðý, öfke yaþantýsýnýn zorluðu,
öfke ile çocukluk çaðý örselenmesi birlikteliði ve psikiyatrik bozukluk komorbiditesi düþünüldüðünde;
özellikle çocukluk dönemini araþtýran daha fazla çalýþmaya ihtiyaç olduðu düþünülebilir (1,2,3). Bu
verilerin doðrulanmasý açýsýndan daha büyük örneklemlerle yapýlacak uzun dönemli izlem çalýþmalarýna
ihtiyaç vardýr.
Kaynaklar:
1.Tietjen GE, Brandes JL, Peterlin BL ve ark. (2009) Childhood Maltreatment and Migraine (Part I). Prevalence
and Adult Revictimization: A Multicenter Headache Clinic Survey. Headache, Oct.
2.Tietjen GE, Brandes JL, Peterlin BL ve ark. (2009) Childhood Maltreatment and Migraine (Part II). Emotional
Abuse as a Risk Factor for Headache Chronification. Headache, Oct.
3.Abbate-Daga G, Fassino S, Lo Giudice R ve ark. (2007) Anger, depression and personality dimensions in patients
with migraine without aura. Psychother Psychosom, 76(2):122-8.
PB 140
Lityum Kullanýmýna Baðlý Geliþen Myestenia Gravis Semptomlarý: Olgu Sunumu
Suat Küçükgöncü,Ömer Esenkaya,Emrem Beþtepe,Þahap Erkoç
Bakýrköy Ruh Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Lityum terapötik aralýðý dar olan, bu nedenle toksisite geliþmesinin önlenmesi için kullanýmý sýrasýnda
düzenli takip gerektiren bir duygudurum düzenleyicidir. Lityuma baðlý entoksikasyonlarda tremor,
ataksi, dismetri, diskineziden komaya kadar uzanan çeþitli nörolojik bulgular izlenebilir. Bunun yanýnda
nadiren periferal nöropati, vertikal nistagmus ve nöbet eþiðinde düþme lityum kullanýmý sýrasýnda
ortaya çýkabilir (1). Çeþitli hastalýklarýn tedavisi için kullanýlan ilaçlar noromusküler bileþke hastalýklarýna
neden olabilir (2). Literatürde lityum kullanýmýna baðlý myastania gravis benzeri bulgular gözlenen
az sayýda olgudan bahsedilmiþtir (3). Olgu sunumumuzda 40 yaþýndaki erkek hastada bipolar bozukluk
tedavisi için uzun süredir kullandýðý lityum tedavisi sonucunda ortaya çýkan ve ilacýn kesilmesinden
bir yýl sonra spontan olarak düzelen bilateral ptoz ve yorgunluk semptomlarý literatür eþliðinde
tartýþýlacaktýr.
1.
Jefferson JW, Greits JH. Kaplan & Sadock's: Comprehersive Textbook of Psychiatry. 2007; 2847.
2.
Karasoy H. Ýyatrojenik Nöromüsküler Hastalýklar. Turkiye Klinikleri J Int Med Sci 2005;1: 48-52.
3. Hýz F, Karagöl T, Eyiipgil T, Çýnar M, Kökeþ Ü, Hascan B. Kronik Lityum Kullanýmýna Baðlý Yorgunluk ve Bilateral
Ptoz Olgusu. Türk Nörol Derg. 2008:14; 117-120.
PB 141
Ýntihar Giriþiminde Bulunanlarda Psikopatoloji Ve Sosyodemografik Özellikler
Nuryýl Yýlmaz1,Nesim Kuðu2,Önder Kavakçý2,Ayþegül Selcen Güler2,
Feride Meydan2,Süreyya Karþýkaya2,Orhan Doðan2
Sivas Devlet Hastanesi1,Cumhuriyet Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri2
Amaç:Ýntihar giriþiminde bulunanlarýn %95'inde bir ruhsal bozukluk bildirilmiþtir(1). Önceki çalýþmalarda
intihar giriþimi için genç yaþ, kadýn olmak, bekâr olmak, iþsizlik gibi durumlar risk etkeni olarak
bildirilmiþtir(2,3). Bu çalýþmada intihar giriþiminde bulunan bireylerde intihar giriþimi ve sonuçlarý
üzerinde etkili olan ruhsal bozukluklarýn sýklýðýný saptamak ve bunlarýn sosyodemografik özelliklerle
iliþkisini ortaya koymak amaçlandý.
Yöntem:Týp Fakültesi Acil Servisine intihar giriþimi nedeniyle baþvuran 18 yaþ üzeri ardýþýk 100 hasta
çalýþmaya alýndý. Hastalar önce sosyodemografik veri formu doldurdu, daha sonra SCID I ve SCID
II uygulandý.
Bulgular:Çalýþmaya katýlan bireylerin ortalama yaþý 27.9±11.1 (18-67 yaþ arasýnda) olarak bulunmuþtur.
Ýntihar giriþiminde bulunan bireylerin %67'si 18-29 yaþ grubunda idi. Bireylerin %70'ini kadýnlar
(ortalama yaþ 26.7±9.4 yýl) oluþturmaktaydý. Ýntihar giriþiminde bulunanlarýn çoðunluðu; düþük eðitim
düzeyinde, ev kadýný ve iþsiz, düþük sosyoekonomik düzeyde, anne babasý düþük eðitim düzeyinde,
çekirdek aile yapýsýndaydý. En sýk bildirilen intihar nedeni aile geçimsizliðiydi (%33). Olgularýn %
61'inde I. Eksen tanýsý, %58'inde II. Eksen tanýsý saptandý. En sýk saptanan I. Eksen tanýsý major
depresif bozukluk, en sýk saptanan II. Eksen tanýsý sýnýr kiþilik bozukluðuydu. Evli olanlarda, 30 yaþ
üstündekilerde, giriþim öncesi psikososyal stres etkeni olanlarda, daha önce intihar giriþimi olanlarda
duygudurum bozukluðu daha sýktý. Aile iliþkileri iyi olmayanlarda, parçalanmýþ aileye sahip olanlarda,
alkol kullaným ve intihar giriþimi öyküsü olanlarda B kümesi kiþilik bozukluðu daha fazlaydý.
Sonuç:Ýntihar giriþiminde bulunanlarýn çoðunluðunda eksen I ya da eksen II psikopatolojisi vardýr.
Depresyonu ve sýnýr kiþiliði olanlar intihar giriþimi açýsýndan dikkatli deðerlendirilmeli ve tedavi
edilmelidirler.
1)Kaplan HI ve Sadock BJ Klinik Psikiyatri -Kaplan & Sadock, Çeviri editörü E Abay, bölüm 25.1: Ýntihar. Nobel Týp
Kitabevi, Ýstanbul, s. 361-366, 2004.
2)Devrimci-Özgüven H. Ýntiharlarýn ve Ýntihar Giriþimlerinin Epidemiyolojisi. I Sayýl (Ed). Ýntihar'da. Ege Psikiyatri
Yayýnlarý, Ýzmir, s. 7-22. 2002.
3)Devrimci-Ozguven H. Ýntihar davranýþýnýn epidemiyolojisi. Turkiye Klinikleri J Psychiatry-Special Topics, 1 (3):
1-7, 2008.
PB 142
Akdeniz Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Polikliniði'ne Baþvuran Hostes ve
Pilotlar'ýn Mizaç Özellikleri
Aykut Çobadak,Musa Yýldýz,Özge Doðanafþargil
Akdeniz Üniversitesi
Amaç: Akdeniz Üniverisitesi Týp Fak,ltesi Havacýlýk Týbbý Bölümü aracýlýðýyla psikiyatri polikliniði
tarafýndan pilot ve uçuþ hosteslerinin ruhsal durum muayenesi yapýlmaktadýr. Çalýþmamýzýn amacý
polikliniðimize baþvuran pilot ve hosteslerin mizac özelliklerini belirleyerek hangi afektif mizaç özelliðine
sahip kiþilerin bu meslekleri yaptýðýný saptamak.
Yöntem:Polikliniðe rutin kontrol için baþvuran ve verilen testi doldurmayý kabul eden 30 pilot ve
hostesle öncelikle psikiyatrik görüþme yapýldý ve SCID-NP'la ruhsal hastalýk olup olmadýðý saptandý.
Ardýndan TEMPS-A testi uygulandý. SPSS istatistik programýyla istatistikleri yapýldý ve MANNWHITNEY U testi uygulandý. TEMPS-A'nýn geçerlilik güvenilirliði ile Türkçe uyarlamasý Vahip ve Ark.
tarafýndan yapýlmýþ olup, 99 soruluk Türkçe'ye uyarlanmýþ formu kullanýldý. (1.2)
Bulgular:Baþvuranlarýn %40'ý kadýn, %60'ý erkek; %40'ýnýn hostes, %60'ýnýn pilot olduðu saptandý.
11 kiþi askeri havacýlýk kökenli iken, 19 kiþinin sivil havacýlýk kökenli olduðu bulundu. Ortalama yaþ
35 olarak saptanan kiþilerin hiçbirinde psikiyatrik bozukluk saptanmadý. Test uygulanan kiþilerin %
20'sinde hipertimik mizaç özellikleri saptanýrken, %80'i herhangi bir mizaç özelliðinden tam puan
almadý.
Sonuç:Bulgularýmýz, uçak uçuþunu kontrol eden pilotlarýn ve diðer havacýlýk hizmetlerini veren
hosteslerin önemli bir kýsmýnda hipertimik mizaç özelliklerinin olduðunu gösterniþtir. Diðer taraftan
diðer afektif mizaç alt tiplerinin herhangi birini karþýlayacak puaný hiçkimsenin almamýþ olmasý dikkati
çekmiþtir. Hipertimik mizacý olanlarda yaþamlarýnýn ileriki yýllarýnda bipolar bozukluk geliþtirme riskinin
yüksek olduðu yapýlan çalýþmalarla(2,3) gösterilmiþtir. Hostes ve pilotlarýn belli aralýklarla kontrol
muayenesine geldikleri dikkate alýnýrsa, takiplerinde bu noktaya dikkat edilmesi taný açýsýndan faydalý
olacaktýr.
1. Vahip S, Kesebir S, Alkan M, Yazýcý O, Akiskal KK, Akiskal HS, Affective temperaments in clinically-well subjects
in Turkey:Ýnitial Psichometric data on the TEMP-A, J.Affective Disorder, 2005MAr;85(1-2):113-25
2. Akdeniz F, Kesebir S, Vahip S, Gönül AS, Duygudurum Bozukluklarý Ýle Mizaç Arasýnda Ýliþki Var mý?,Türk
Psikiyatri Dergisi 2004; 15(3):183-190
3. Rihmer Z, Akiskal KK, Rihmer A, Akiskal HS, Current research on affective temperaments, curr opinion Psichiatry.
2010 Jan;23(1):12-8.
PB 143
Huzursuz Bacaklar Sendromu Ýçin Kullanýlan Dopaminejernik Tedaviye Baðlý
Patolojik Hiperseksüalite ve Pedofili Olgusu
Hasan Kaya,Nesrin Dilbaz
Ankara Numune Hastanesi
Patolojik hiperseksüalite; seksüel davranýþ için çok fazla zaman, para, konsantrasyon ve enerjinin
harcandýðý, istenmeyen parafilik düþüncelerin ilginin diðer yaþamsal ihtiyaçlara yönlendirilmesine
engel olmasý, anksiyete oluþturmasý ve tipik olarak orgazmýn yeterli yatýþmayý saðlayamamasý söz
konusudur(1).
Bu raporda Madopar(levo-dopa/benserazid) kullanýmý sonrasý oluþan patolojik hiperseksüalite ve
pedofili olgusunu sunmak ve tartýþmak amaçlanmýþtýr.
62 yaþýnda, erkek hastanýn; Ýki yýl önce huzursuz bacaklar sendromu tanýsý konularak Madopar
baþlanmýþ. Þikayetlerinde kýsmen düzelme olmuþ, bununla birlikte bir ay içinde cinsel istekte belirgin
artma, cinsel içerikli düþünceler ve konuþmalar, çocuklar ile ilgili cinsel fantezilerde bulunma, aþýrý
mastürbasyon yapma, bunlardan sýkýntý duymasýna raðmen bunlarý engelleyememe hali olduðu
öðrenildi.Yapýlan ruhsal muayenesinde tanýmlanan seksüel davranýþlardan dolayý anksiyete ve disforisi
mevcuttu. Aldýðý Madopar tedavisi kesildi ve huzursuz bacaklar sendromu için gabapentin 600 mg/gün
baþlandý. Tedavideki deðiþimden 2 hafta sonra patolojik hiperseksüalite ve pedofili bulgularý düzelen
hastanýn huzursuz bacaklar sendromuna ait bulgularý kýsmen kontrol altýnda idi.
Huzursuz bacaklar sendromu (HBS) tipik tarzda bacaklarda hareket ettirme isteði oluþturan huzursuzluk
hissi ile karakterize, sensori-motor bir bozukluktur. Semptomlar akþamlarý ve geceleri kötüleþen bir
sirkadiyen deðiþiklik gösterir. Genel olarak levo-dopa, dopamin agonistleri, opioidler ve antikonvulsanlar
ile tedavi edilir(2).
Dopaminerjik tedaviye baðlý bozulmuþ cinsel davranýþlarýn geliþimi daha önceki çalýþma ve raporlarda
belirtilmiþdir(3). Huzursuz bacaklar sendromunda da bir tedavi seçeneði olan dopaminerjik tedavinin,
benzer mekanizmalarla bu potansiyel yan etkileri ortaya çýkarmasý göz önünde bulundurulmalýdýr.
Sunulan olguda olduðu gibi geri dönüþümlü olan bu yan etkilerin, hasta ve hasta yakýnlarýnýn yaþam
kalitesini ciddi bir þekilde etkilediði ortadadýr.
KAYNAKLAR
1.H.I.Kaplan, Saddock and Grebb, Synopsis of Psychiatry (7th ed),Williams&Wilkins, Balitmore, MD(1994).
2.Walters AS. Toward a beter definition of the restless legs syndrome. The International Restless Legs Syndrome
Study Group. Mov Disord(1995)
3.Paolo Solla, Gianluca Floris, Paraphilic behaviours in a parkinsonian patient with hedonistic homeostatic
dysregulation. International Journal of Neuropsychopharmacology(2006)
PB 144
Parkinson Hastalýðý Sýrasýnda Ortaya Çýkan Bipolar Bozukluk: Olgu Sunumu
Gonca Karakuþ,Nurgül Özpoyraz,Ayþe Vural,Filiz Koç
Çukurova Üniversitesi Týp Fakültesi Nöroloji ABD
Parkinson hastalýðý dopaminerjik nöronlarda dejenerasyonla seyreden ilerleyici bir nörolojik hastalýktýr.
En azýndan bir nöropsikiyatrik bulgunun hastalýða eþlik etme sýklýðý %61 ile %88 arasýnda deðiþmektedir.
Deliryum ve demans gibi kognitif bozukluklar, depresyon, mani, psikoz, anksiyete, alkol madde
kullaným bozukluklarý, yeme bozukluklarý, uyku bozukluklarý, cinsel iþlev bozukluklarý ve dürtü denetim
bozukluklarý hastalýðýn seyri veya tedavisi sýrasýnda karþýmýza çýkabilmektedir(1). Tedavi gören
Parkinson hastalarýnýn yaklaþýk %10' unda öfori görülürken, %1' inde mani geliþebilir(2). Bu olgu
sunumunda bir Parkinson hastasýnda ortaya çýkan bipolar bozukluk olgusu sunulmuþ olup, literatür
ýþýðýnda taný ve tedavisi tartýþýlmýþtýr.
Olgu:Yaklaþýk 10 yýldýr Parkinson Hastalýðý tanýsý ile izlenmekte olan 58 yaþýnda erkek hasta. Yaklaþýk
8 yýlda 4 kez depresif ve 1 kez manik(psikotik özellikli) atak yaþayan hasta. Kliniðimize ailesinin
þüphecilik, sinirlilik, alýnganlýk, karamsarlýk; kendisinin hayattan zevk alamama yakýnmalarý ile yatýrýldý.
Yattýðý dönemdeki ruhsal muayenesinde ümitsizlik, karamsarlýk, hayattan zevk alamama gibi depresif
yakýnmalarý, perseküsyon ve referans sanrýlarý vardý. Beck depresyon ölçeði puaný:26 idi. Parkinson
hastalýðýna baðlý bipolar bozukluk(depresif atak- psikotik özellikli) olarak deðerlendirilen hastanýn
tedavisi Venlafaksin75 mg/gün, Valproik asit 1000 mg/gün, Ketiapin 100 mg/gün olarak düzenlendi.
Tartýþma:Bipolar bozukluk ve Parkinson hastalýðý arasýndaki iliþki nadiren bildirilmiþtir. Parkinson
hastalýðýnýn tedavisinde kulanýlan ilaçlar ve cerrahi tedavilerin de duygudurum dalgalanmalarýna yol
açabildiði bilinmektedir(1). Parkinson hastalýðýnda bipolar bozukluðun veya maninin yönetiminde bir
tedavi algoritmasý veya strateji yokken, psikozu önlemek ve tedavisi için stratejiler vardýr(3). Bu olgu
sunumuyla Parkinson hastalýðý seyri sýrasýnda gerek hastalýðýn kendine, gerekse tedavisine baðlý
olarak bipolar bozukluðun ortaya çýkabileceði; hastalarýn bu konuda dikkatli bir þekilde izlenmesi ve
tedavisinin düzenlenmesi gerektiði vurgulanmak istenmiþtir.
Kaynaklar:
1Lauterbach EC. The neuropsychiatry of Parkinson's disease and related disorders. Psychiatr Clin N Am 2004;27:801825.
2.Cummings JL. Behavioral complications of drug treatment of Parkinson's disease. J Am Geritr Soc 1991;39:708716.
3.Thomas N, Jebaraj P, Kumar K. Bipolar disorder in Parkinson's disease:clinical dilemmas. Indian J Med Sci
2008;62:374-376
PB 145
Þizofren ve Obsesif Kompulsif Belirtilerin Eþlik Ettiði Tourette Sendromu Olgusu
Salih Cihat Paltun,Hasan Kaya,Nesrin Dilbaz,Savaþ Yýlmaz
Esma Yenilmez,Tuncer Okay
Ankara Numune Hastanesi
Tourette Sendromu (TS) çocukluk ya da ergenlik çaðýnda baþlayan, süreðen, aralýklarla yineleyen
çoðul motor ve vokal tiklerle karakterize bir bozukluktur. Þizofreni, obsesif kompulsif bozukluk gibi
ileri düzeyde iþlevselliði bozabilen psikiyatrik bozukluklarla birlikteliði daha önce literatürde az sayýda
vaka ile rapor edilmiþtir(1,2).
Þizofreni ve obsesif-kompulsif belirtilerin eþlik ettiði TS olgusu sunularak bu rahatsýzlýklarýn iliþkisi
tartýþýlmasý amaçlanmýþtýr.
29 yaþýnda, erkek hasta, 13 yaþýnda gözlerinde, dilinde motor tikler baþlamýþ. Devamýnda boðaz
temizleme ve homurdanma tarzýnda vokal tikleri eklenmiþ. El yýkama, ayna karþýsýnda saatlerce
saçlarýný düzeltme, eþyalarýnýn simetrisini kontrol etme gibi tekrarlayýcý davranýþlarý oluyormuþ. Ýlk
psikiyatri baþvurusu sonrasý hastaya TS tanýsý konulmuþ. Askerlik döneminde insanlarýn bakýþlarýnda
rahatsýz olma, kötülük görme düþünceleri olmaya, hakkýnda konuþan sesler duymaya baþlamýþ.
Hastaya þizofreni tanýsý konularak takiplere girmiþ. En son aldýðý antpsikotiklere baðlý EPS yan etkileri
ile psikiyatri kliniðine yatýrýldý. Parkinsonizm tedavisinden sonra devam eden psikotik bulgularý ve
tikleri için pimozid tedavisine geçildi. Hastanýn ritüelleri(el yýkama, simetriyi kontrol etme) azalmakla
birlikte hala devam etmekteydi. Psikotik semptomlarý tikleri kontrol altýndaydý.
Obsesyonlar ve kompulsyonlar TS ve þizofrenide görülebilir. Þizofrenide özellikle prodromal dönemde
görülebilir. TS da ise OKB yüksek oranda birliktelik gösterirler(%28-62)(3).
TS ve þizofreni patofizyolojisinin dopaminerjik nörotransmisyonla ilgili olabileceðini düþünürsek,
tedavide D2-reseptörünü bloke ede haloperidol ve pimozid komorbid durumlarda en etkin tedavi
yöntemidir. Vakamýzda pimozidle takiplerinde psikotik ve TS semptomlarýnda belirgin iyileþme
kaydedildi.
TS ve þizofreni arasýnda bozukluklarýn tedavisi, gidiþi ve biyolojisi açýsýndan birçok ortak özellikleri
bulunmaktadýr.Bu klinik tablolara obsesif-kompulsif belirtilerin eþlik etmesi, patofizyolojide çoklu
nörotransmitterlerin rol oynadýðýný düþündürmektedir. Bu konunun daha iyi anlaþýlabilmesi için daha
ileri çalýþmalara ihtiyaç vardýr.
1.Escobar R:Schizophrenia, obsessive-compulsive disorder and Tourette's syndrome: a case of triple comorbidity
J Neuropsychiatry Clin Neurosci1993
2. Wagle AC,:Gilles de la Tourette syndrome with schizophrenia and obsessive-compulsive disorder:a case report.
J Neuropsychiatry Clin Neurosci.1999
3. Koran LM Obsessive-compulsive and related disorders in adults Cambridge University Press,1999
PB 146
Eriþkin Dikkat Eksikliði ve Hiperaktivite Bozukluðu Ýle 2D:4D Parmak Uzunluk
Oraný Ýliþkisi
Ayþe Nur Ýnci Kenar,Filiz Karadað,Asan Herken
PAÜTF
Amaç:Ýþaret parmaðýnýn uzunluðunun yüzük parmaðýnýn uzunluðuna oraný (2D:4D), fetal testosteron
düzeyi ile iliþkilidir (1). Testosteronun yapýlan hayvan çalýþmalarýnda Dikkat Eksikliði ve Hiperaktivite
Bozukluðu (DEHB)' nun etyolojisinde rol oynadýðý gösterilmiþtir (2). Çocuklarda yapýlan birkaç
çalýþmada fetal testosteron markerý olarak kabul edilen 2D:4D ile DEHB arasýnda iliþki olduðu
gösterilmiþtir. Bu çalýþmada 2D:4D ile Eriþkin DEHB arasýndaki iliþki incelenmiþtir.
Yöntem:Çalýþmaya DSM-IV kriterlerine göre Eriþkin DEHB tanýsý alan 49 hasta ve 40 saðlýklý kontrol
alýndý. DEHB hastalarý ayrýca Wender-Utah ve Turgay derecelendirme ölçekleri ile deðerlendirildi.
Parmak ölçümleri digital caliper ile yapýldý.
Bulgular:DEHB grubu ile kontrol grubu arasýnda 2D:4D oranýnda anlamlý bir fark bulunmamýþtýr (p
? 0.05). Bu oran ile cinsiyet ve DEHB alt tipleri arasýnda da bir iliþki bulunmamýþtýr (p ? 0.05).
Sonuç:Eriþkinde, DEHB ile 2D:4D arasýndaki iliþkiyi gösteren sadece bir çalýþma olmasýna karþýn
çocuklarda yapýlan çalýþmalar daha fazladýr. Ancak son dönemde yapýlan bir çalýþmada çocuklarda
bu iliþkinin olmadýðýnýn bildirilmesi fetal testosteronun DEHB' daki rolünün tekrar sorgulanmasýný
gerektirmiþtir (3). Bizim bulgularýmýz bu literatür ile uyumlu olup eriþkinde bu iliþkinin olmadýðýný
gösteren ilk çalýþmadýr. Fetal testosteronun etyolojideki etkisi ile ilgili ileri çalýþmalara ihtiyaç vardýr.
Kaynaklar:
1-Lutchmaya S ve ark (2004) 2nd to 4th digit ratios, fetal testosterone and estradiol. Early Hum Dev; 77: 23-28.
2-King JA ve ark (2000). Early androgen treatment decreases cognitive function and catecholamine innervation
in an animal model of ADHD. Behav Brain Res; 107: 35-43.
3-Lemiere J ve ark (2010) No association between the 2D:4D fetal testosterone marker and multidimensional
attentional abilities in children with ADHD. Developmental Medicine & Child Neurology; DOI: 10.1111/j.14698749.2010.03684.x
PB 147
Sosyal Fobi Olgusuna Biliþsel Davranýþçý Terapi Yöntemiyle Yaklaþým:
Bir Olgu Sunumu
hayriye dilek yalvaç1,Murat Emül2,Süheyla Ünal
Menemen Devlet Hastanesi1,Ýstanbul Ünviversitesi Cerrahpaþa Týp Fakültesi Psikiyatri AD2,
Ýnönü Ünviversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD3
Giriþ: Sosyal fobi(SF) bireyin sosyal iþlevlerinde bozulmalara yol açar. Genellikle çocuklukta ortaya
çýktýðý, kronikleþme eðiliminde olduðu, tedavi edilmemesi durumunda birey ve toplum için önemli
kayýplara yol açabileceði söylenmektedir (1).
Bu olguda SF + depresyon tanýsý alan bir olgunun BDT formulasyonu anlatýlmýþtýr.
Olgu sunumu:22 yaþýnda, kadýn, bekar hasta, týp fakültesi 6. sýnýf öðrencisi, evde arkadaþlarýyla
kalmaktaydý. Sosyal ortamlarda kendisini ifade edememe, iliþki kurmaktan kaçýnma, utanýlacak bir
hata yapacaðýný düþünme, söylediklerini deðersiz görme, hayattan zevk almama, sýkýntý, iþtahsýzlýk,
uykusuzluk yakýnmalarý ile polikliniðimize baþvurdu. Þikayetleri 17 yaþýndan beri varmýþ ve daha
önce 5 ay süre ile Aurorix 300 mg 2x1 kullanmýþ.
Tartýþma:Biliþsel kuram klinik olarak bireyin biliþsel yapýsýný kavramlaþtýrýrken otomatik düþünceler,
ara inançlar, temel inançlar olarak biliþleri inceler (2). Bu baðlamda hastamýza BDT ile ilgili bilgiler
verildi. Terapi hedefleri belirlendi. 'Hiçbir zaman kendimi ifade edemem', 'Söylediklerim önemsiz', 'Hiç
deðiþmeyeceðim, hep böyle olacaðým', çevreden olumsuz tepkiler alacaðým' gibi otomatik düþünceleri
olduðunda, duygularý ümitsizlik, konuþurken sýkýlma, kýzgýnlýk oluyor, sosyal ortamlardan kaçýnýyordu.
Ara inançlar ve kurallarý, 'Söylediklerim önemsizse konuþmama gerek yok'. (Kural: her söylediðim
önemli olmalý). 'Bir iþ yapýyorsam eleþtirilmemeliyim. Eðer eleþtiriliyorsam yetersizim' (Kural: Kendine
yeten insanlar sorunlarýný kendi baþlarýna çözerler. Kendi baþlarýna çözemiyorlarsa yetersizdirler).
Düþünce hatalarý, Zorunluluk ifadeleri (-meli, -malý), hep ya da hiç biçiminde düþünme, keyfi çýkarsama,
etiketleme, zihin okuma idi. Temel inançlar: Yetersizim/sevilmiyorum þeklindeydi.
Haftada 1 kez, 1 saat süren görüþmelerle, ortalama 12 seansta hastada belirgin düzelme kaydedildi.
Depresif ve SF belirtileri tamamen düzeldi. Bu olgu SF'ye biliþsel davranýþçý yaklaþým açýsýndan
deðerlendirilmiþ bir olgudur.
Kaynaklar:
1-Aydýn A, Tekinsav Sütcü S, Sorias O. Ergenlerde sosyal anksiyete belirtilerini azaltmaya yönelik biliþsel-davranýþçý
bir grup terapisi programýnýn etkililiðinin deðerlendirilmesi. Türk psikiyatri dergisi 2010; 21 (1): 25-36.
2-Türkçapar MH. Biliþsel Terapi Temel Ýlkeler ve Uygulama. Bölüm 4, s 81-97.Türkçapar1(1): 25-36
PB 148
Kanser Hastalarýnda Aðrý Ýle Psikopatoloji Arasýndaki Ýliþki
Ayþe Gökçen
Gönen,Eylem Þahin Cankurtaran,Haldun Soygür,Elvan Özalp Preece
Ersin Hatice Karslýoðlu,Semra Ulusoy Kaymak
Dr. Abdurrahman Yurtarslan Ankara Onkoloji Eðitim
Araþtýrmanýn amacý:Kronik aðrýyla psikopatoloji arasýnda güçlü iliþki olduðunu gösteren çok sayýda
çalýþma bulunmaktadýr1. Bu çalýþmada kanser hastalarýnda aðrýyla psikopatoloji arasýnda iliþki varlýðýný
deðerlendirmek ve eðer iliþki varsa psikopatolojinin þiddetiyle aðrý arasýnda baðýntý bulunup
bulunmadýðýný araþtýrmak hedeflenmiþtir.
Yöntem: Araþtýrmaya Ankara Onkoloji Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi'nde Týbbi Onkoloji servisine
yatarak tedavi görmekte olan veya Psiko-onkoloji birimi polikliniðine ayaktan baþvurusu olan ve dahil
olma-dýþlanma ölçütlerine uygun hastalar randomize olarak seçilerek alýnmýþtýr. Çalýþmaya alýnan
tüm hastalarla sosyodemografik veri formu doldurulmuþ, ardýndan hastalara DSM-IV'e göre
Yapýlandýrýlmýþ Psikiyatrik Görüþme Ölçeði (SCID-I) uygulanmýþtýr. Hastalara Görsel Aðrý Ölçeði ve
Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeði verilmiþtir.
Bulgular:Çalýþmaya alýnan 70 hastanýn SCID-I deðerlendirmesi sonucunda hastalarýn %50'sinde
psikopatoloji saptanmýþ olup en sýk taný %22,9 oraný ile uyum bozukluðudur. HADÖ toplam puaný,
HADÖ-Anksiyete Alt Ölçeði ve HADÖ-Depresyon Alt Ölçeði puanlarý ile görsel aðrý ölçeði puanlarý
arasýnda ise pozitif yönde baðýntý saptanmýþtýr.
Tartýþma: Çalýþmamýzda daha önceki çalýþma sonuçlarýyla uyumlu þekilde aðrýsý olan hastalarda aðrý
þiddeti arttýkça anksiyete ve depresyon puanlarýnýn arttýðýný saptadýk2. Kanser hastalarýnda aðrýnýn
deðerlendirildiði bir çalýþmada,daha fazla aðrýsý olan hastalar gelecekle ilgili daha fazla korkularý
olduðunu, aðrýnýn artmasýndan endiþe ettiklerini ifade etmiþ ve günlük yaþamlarýnda zorluk yaþayacaklarý
düzeyde yaygýn anksiyete bildirmiþlerdir3. Bu nedenle kanser hastalarýnda aðrýnýn deðerlendirilmesi
psikopatoloji açýsýndan oldukça önem taþýmaktadýr.
Kaynaklar:
1. Dersh J, Polatin PB, Gatchel RJ. Chronic pain and psychopathology: research findings and theoretical considerations.
Psychosom Med. 2002 Sep-Oct;64(5):773-86.
2. Zimmerman L, Story KT, Gaston-Johansson F, Rowles JR. Psychological variables andcancer pain. Cancer
Nurs. 1996 Feb; 19(1):44-53.
3. Strang P. Existantial consequences of unrelieved cancer pain. Palliat Med. 1997 Jul; 11(4):299-305.
PB 149
Týp Fakültesi Öðrencilerinin Elektrokonvülsif Tedavi Ýle Ýlgili Bilgi Düzeyleri ve
Tutumlarýnýn Deðerlendirilmesi
Sahinde Özlem Erden Aki,Yunus Emre Sonmez,Sertac Ak,Basaran Demir
Hacettepe Universitesi
Amaç:Elektrokonvülsif Tedavi(EKT), baþlýca eski dönemlere ait ya da yanlýþ bilgilere dayalý eleþtirilere
raðmen, ilk kullanýldýðý 1938 tarihinden günümüze kadar sürekli kullanýmda kalmýþtýr. EKT'ye yönelik
önyargýlar çoðunlukla uzun dönemdeki yan etkilerin ortaya konmamýþ olmasýndan doðan kaygýlar
ve uygulamanýn olumsuz algýlanmasýndan kaynaklanmaktadýr(1). Týp Fakültesi öðrencilerinin EKT
ile ilgili tutumlarýný deðerlendiren birçok çalýþmada, bu grupta dahi yanlýþ inanýþlarýn ve olumsuz
tutumlarýn yaygýn olduðu gözlenmiþtir (2). Bu çalýþmada 5. sýnýf öðrencilerinin EKT ile ilgili bilgi ve
tutumlarýnýn psikiyatri stajý eðitiminden sonraki deðiþiminin incelenmesi hedeflenmiþtir.
Yöntem: Hacettepe Üniversitesi Týp Fakültesi'nde 6 haftalýk Psikiyatri ve Çocuk Ruh Saðlýðý stajýna
baþlayan 5.sýnýf öðrencilerine, stajýn ilk haftasýnda EKT ile ilgili bilgi ve tutumlarýný öðrenmeye yönelik
bir anket formu uygulanmýþtýr. EKT teorik ve pratik eðitimleri tamamlandýktan sonra, stajýn son
haftasýnda ayný anket formu tekrar uygulanmýþ ve eðitim öncesi ve sonrasýnda öðrencilerin tedaviye
bakýþ açýlarý karþýlaþtýrýlmýþtýr.
Bulgular: Týp Fakültesi 5. sýnýf öðrencilerinin çoðunluðunun staj öncesinde EKT konusundaki bilgilerinin
kýsýtlý olduðu, ancak önyargýlarýn ve yanlýþ inanýþlarýn çoðunluk tarafýndan paylaþýlmadýðý gözlenmiþtir.
Staj sonrasýnda EKT konusunda bilginin arttýðý , önyargýlar ve yanlýþ inanýþlarýn da önemli ölçüde
azaldýðý saptanmýþtýr.
Sonuç: EKT halen toplumda ve hatta saðlýk çalýþanlarý arasýnda önyargýlarla ve yanlýþ inanýþlarla
karþýlanan bir tedavi yöntemidir. Farklý gruplarýn eðitimi bunlarý azaltarak EKT'nin endike olduðu
durumlarda tereddütsüz kullanýmýný kolaylaþtýracaktýr.
(1) Tomruk NB, Kutlar MT, Mengeþ OO, Canbek Ö, Soysal H. Elektrokonvülsif tedavi klinik uygulama el kitabý.
Bakýrköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Saðlýðý ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi. Ýstanbul;2007
(2) Gazdag G, Kocsis-Ficzere N, Tolna J. Hungarian medical students' knowledge about and attitudes toward
electroconvulsive therapy. J ECT. 2005;21(2):96Y99.
PB 150
Vardiyalý Çalýþma Sisteminin Sebep Olduðu Genel Ruhsal Belirtilerin Ýncelenmesi
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 151
Major Depresyonlu Hastada Lamotrijine Baðlý Geçici Bisitopeni
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 152
Elektrokonvülsif Tedavinin Uygulandýðý Hareket Bozukluðu Vakasý
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 153
GATF AD'de Yapýlan Elektrokonvulsif Tedavinin (EKT) Taný Daðýlýmlarýnýn
Deðerlendirilmesi
Abdullah Bolu,Murat Erdem,Barbaros Özdemir,Cemil Çelik,Aytekin Özþahin
GATF
Giriþ:Epileptik hastalarda psikotik bozukluklarýn daha az görüldüðüne iliþkin gözlemler ve o zamanki
adýyla erken bunama "demantia praecox" tanýsý konmuþ hastalarýn daha sonra, kafa travmasý veya
menenjite baðlý olarak epileptik nöbetler geçirdiklerinde psikozlarýnýn iyileþmesi yönündeki izlenimler,
konvülziyonun bir tedavi yöntemi olarak psikiyatri pratiðine girmesine yol açmýþtýr(1). Ýlk olarak
Þizofrenide uygulanan ve baþarýlý bulunan EKT günümüzde baþta depresif bozukluklar olmak üzere
deðiþik psikiyatrik hastalýklarýn tedavsinde kullanýlmaktadýr(3).Bu çalýþmada EKT'nin kullanýldýðý
hastalarýn taný daðýlýmlarýnýn deðerlendirilmesi amaçlanmýtýr.
Gereç ve Yöntem:Çalýþmada 2007-2009 yýllarý arasýnda Gülhane Askeri Týp Fakültesi Psikiyatri
kliniðine yatýrýlarak Elektrokonvulsif tedavi gören hastalarýn DSM-IV TR'e göre taný daðýlýmlarý
deðerlendirilmiþtir.
Bulgular:Üç yýl boyunca 59 hasta yatarak Elektrokonvulsif tedavi almýþtýr. %13.5'i bayan (n=8) olan
hastalarýn yaþ ortalamsý 27±10, ortalama yatýþ süreleri 29.9±8.7 gündü. Taný daðýlýmý Psikotik Bozukluk
% 50.8 (n=30), Anksiyete Bozukluðu %15.3 (n=9), Afektif Bozukluk %15.3 (n=9), Depresif Bozukluk
%10.2 (n=6), Kiþilik Bozukluðu %1.7 (n=1), Diðerleri %6.8 (n=4) þeklinde daðýlým göstermiþtir.
Hastalara 7 ile 15 seans arasýnda deðiþen sayýda EKT uygulanmýþtýr.
Sonuçlar:Daha önce yapýlmýþ olan çalýþmadalarda EKT uygulanan hastalarýn taný daðýlýmlarý
incelendiðinde, Depresif Bozukluk ön plandayken çalýþmamýzda Psikotik Bozukluk tanýsý konmuþ
hastalarýn oraný daha yüksek bulunmuþtur(2). Çalýþmamýzda Psikotik Bozukluðun ön planda olmasýnýn
nedenleri arasýnda hastalýðýn baþlangýç yaþýnýn hasta popülasyonumuzla uyumlu olabileceði
düþünülmüþtür.
KAYNAKLAR
1)
Fink M. Convulsive therapy: a review of the first 55 years. J Aff Disorders 2001;63:1-15
2)
Nesrin Buket TOMRUK,1 Timuçin ORAL2. Elektrokonvülsif tedavinin klinik kullanýmý: Bir gözden geçirme.
Anatolian Journal of Psychiatry 2007; 8:302-309
3.
World Psychiatric Association-Consensus Statement of the Use and Safety of ECT, 2003
PB 154
Dikkat Eksikliði Hiperaktivite Bozukluðu Olgularýnda OROS Metilfenidat Ýle
1 Aylýk Tedavi Yanýtýyla Ýliþkili Faktörler
Özgür Öner,Pýnar Öner,Esra Çöp
Dr.Sami Ulus Çocuk Hastanesi
Amaç: Dikkat eksikliði hiperaktivite bozukluðu (DEHB) tedavisinde stimulanlar ilk tercihtir. Türkiye'de
uzun etkili stimulan preparatý olarak OROS metilfenidat bulunmaktadýr. Bu çalýþmanýn amacý OROS
metilfenidat kullanan çocuk ve ergen olgularda 1 aylýk tedaviye yanýtla iliþkili faktörlerin naturalistik
bir izlem çalýþmasýnda belirlenmesidir.
Yöntem:Çalýþmada 7-16 yaþlarý arasýnda 190 DEHB olgusu yer almýþtýr. DEHB tanýsý ve ek tanýlar
K-SADS yarý yapýlandýrýlmýþ göüþmesi ile konmuþtur. Ýlaç öncesi ve 1. ay deðerlendirmesinde Conners
Anne Baba ve Öðretmen Ölçekleri'nden elde edilen hiperaktivite, dikkat eksikliði ve davraným sorunlarý
puanlarý kullanýlmýþtýr. Tedaviye olumlu yanýt ilk deðerlendirmeye göre o ölçekten elde edilen
hiperaktivite, dikkat eksikliði ve davraným sorunlarý puanlarýndaki %25 ya da daha fazla düþme olarak
tanýmlanmýþtýr. Tedaviye yanýtla iliþkili olabilecek faktörler olarak yaþ, cinsiyet, eþ tanýlar (anksiyete
bozukluklarý, davranýþ bozukluklarý, öðrenme güçlükleri ve diðerleri), DEHB tipi (birleþik, hiperaktivitedürtüsellik önde olan ya da dikkatsizlik önde olan), anne ve babanýn kendilerine ait formlardan (Adult
Self-Rating) elde edilen toplam sorun puaný, ve ilk ölçümde elde edilen ölçek puaný seçilmiþtir ve bu
faktörler lojistik regresyon analizinde deðerlendirilmiþtir.
Sonuçlar:OROS metilfenidat dozu 18-54 mg (0.40-1.44 mg/kg) doz olarak uygulanmýþtýr. Öðretmen
hiperaktivite ve davraným sorunlarý puanlarýnda %25'den fazla düþme anne-baba toplam sorun puaný
(sýrasýyla p=0.018 ve p=0.004); anne-babadan elde edilen dikkat eksikliði puanýnda %25'den fazla
düþme anksiyete bozukluðu eþ tanýsý (p=0.024) ve DEHB alt tipi (p=0.034); hiperaktivite alt puanýndaki
düþme ilk deðerlendirmedeki hiperaktivite puanýyla; davraným sorunlarý puanýndaki deðiþim ise DEHB
alt tipi (p=0.04), ASR toplam puaný (p=0.006) ve ilk deðerlendirmedeki puanla (p<0.001) iliþkilidir.
Tartýþma: Sonuçlar hem anne-baba hem de öðretmen ölçeklerindeki %25 ve daha fazla düþüþün
anne-babanýn kendileri için bildirdikleri toplam sorunla ters bir iliþki gösterdiðini ortaya koymaktadýr.
Ayrýca DEHB alt tipi ve anksiyete bozukluðu varlýðý da OROS metilfenidat tedavisine verilen 1 aylýk
yanýtý etkilemektedir.
PB 155
Bir Üniversite Hastanesinde Yatarak Tedavi Gören Hastlarýn Taný Daðýlýmýnýn
Deðerlendirilmesi
Abdullah Bolu,Murat Erdem,Barbaros Özdemir
Cemil Çelik,Özcan Uzun,Aytekin Özþahin
GATF
Giriþ:Hastaneye yatýrýlarak tedavi, psikiyatri bölümlerinin iþlevlerinden yalnýzca birisi olmakla birlikte,
bir bakýma diðer iþlevleri ne ölçüde gerçekleþtirdiðimizi yansýtan önemli bir göstregedir.(1,3) Bu
çalýþmada bir üniversite hastanesine 2007-2009 yýllarý arasýnda yatan hastalarýn taný daðýlýmýnýn
deðerlendirilmesi amaçlanmýþtýr.
Gereç ve Yöntem:Çalýþmada 2007-2009 yýllarý arasýnda Gülhane Askeri Týp Fakültesi Psikiyatri
kliniðine yatýrýlarak tedavi gören hastalarýn DSM-IV TR'e göre taný daðýlýmlarý deðerlendirilmiþtir.
Bulgular:Üç yýl boyunca 2822 hasta yatarak tedavi görmüþtür. Hastalarýn taný daðýlýmlarý; Psikotik
Bozukluk %21.1 (n=595), Anksiyete Bozukluðu %20.4 (n=575), Kiþilik Bozukluðu %14 (n=394), Uyum
Bozukluðu %12.0 (338), Depresif Bozukluk %6.8 (n=191), Afektif Bozukluk %5.5 (n=156), Saðlam
%4.5 (n=127), Zeka Geriliði %4.2 (n=118), Konuþma Bozukluðu %1.4 (n=39), diðerleri %8 (n=230),
nadiren görülen sendromlar %0.6 (n=17), Somatoform-disosyatif Bozukluk %0.5 (n=13), Uyku
Bozukluðu %0.2 (n=7) þeklindedir.
Sonuçlar:Daha önce yapýlmýþ olan bir çalýþmada psikiyatri kliniklerinde yatarak tedavi gören hastalarýn
taný daðýlýmlarýnýn %46.5 psikotik bozukluk, %38.3 nevrotik bozukluk, %11.7 alkol baðýmlýlýðý, %3.4
ilaç baðýmlýlýðý, %2 zeka geriliði olarak bildirilmesi,bu konuda sýnýrlý da olsa bir fikir vermektedir.(2)
Yapýlan baþka çalýþmalarda ilk sýrada Depresif Bozukluk, ikinci sýrada Psikotik Bozukluk rapor edilmiþtir.
Çalýþmamýzda Psikotik Bozukluðun ön planda olmasýnýn nedenleri arasýnda hastalýðýn baþlangýç
yaþýnýn hasta popülasyonumuzla uyumlu olabileceði düþünülmüþtür.
KAYNAKLAR
1) Soygür ve ark. Yeni kurulan bir psikiyatri kliniði yataklý servisinin ilk beþ yüz günü:Bir deðerlendirme çalýþmasý.
Anatolian Journal of Psychiatry 2005; 6:170-176
2) 2. Saðlýk Bakanlýðý Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüðü Yataklý Tedavi Kurumlarý Ýstatistik Yýllýðý. Ankara, 2001.
3) 1. Menninger WW. Role of the psychiatric hospital in the treatment of mental illness. VA Sadock, BJ Sadock
(ed), Comprehensive Textbook of Psychiatry, yedinci baský, Philadelphia, 2000, s.3210-3218.
PB 156
Bir Eðitim Hastanesinde Bir Yýl Boyunca Uyum Bozukluðu Tanýsý Ýle Yatan
Hastalarýn Ýntihar Davranýþlarýnýn Deðerlendirilmesi
Abdullah Bolu, Mehmet AK, Barbaros Özdemir, Ali Bozkurt, Fuat Özgen
Gülhane Askeri Týp Fakültesi
Giriþ:Uyum bozukluðu, bir ya da daha çok psikososyal stresör baðlamýnda geliþen, duygusal veya
davranýþsal belirtilerle karakterize psikiyatrik bir tablodur(1). DSM-IV taný ölçütlerine göre, belirti
örüntüsü iþlevsellikte yitime yol açmalý ya da geliþen öznel sýkýntý stresörden beklenenden daha fazla
olmalýdýr. Bir çok psikiyatrik hastalýkta olduðu gibi Uyum Bozukluðunda da Ýntihar ve intihar giriþimleri
önemli ölüm ve morbidite nedenleri arasýnda yer almaktadýr(3). Bu çalýþmada Uyum Bozukluðu tanýsý
alan hastalarýn intihar davranýþý incelenmiþtir.
Gereç ve Yöntem:2009 - 2010 yýllarý arasýnda Gülhane Askeri Týp Fakültesi Psikiyatri kliniðine DSMIV taný ölçütlerine göre Uyum Bozukluðu tanýsý ile yatan 82 hastanýn týbbi kayýtlarý retrospektif olarak
incelenmiþtir.
Bulgular:Ýntihar giriþiminde bulunan hastalarýn tamamý erkek hastaydý, yaþ ortalamalarý 25.7±7.0 idi.
Giriþimde bulunan hastalarýn % 31.5'i (n=6) evliydi. Hastalarýn % 68,4'ü (n=13) ilköðretim mezunu,
diðerleri ise lise ve üstü eðitim düzeyine sahipti. Uyum Bozukluðu tanýsý alan hastalarýn (n=82) %
23,1'si (n=19) intihar giriþimi ile kliniðe baþvurmuþtur. Bu hastalarýn %63.15'nin (n=12) intihar giriþimi
geri dönüþümü daha kolay olan yöntemlerin seçimi tarzdaydý.
Sonuç:Daha önce yapýlan bazý çalýþmalarda Uyum Bozukluðu tanýsý almýþ olan hastalarda %25
oranýnda intihar giriþimi veya intihar düþüncesinin olduðu rapor edilmiþtir(2). Bu çalýþmada da benzer
sonuçlar saptanmýþtýr. Bizim çalýþmamýzdaki Uyum Bozukluðu tanýsý alanlarda intihar giriþiminin
intihar düþüncesinden daha yaygýn olmasý klinik psikopatolojinin þiddeti ve popülasyonun eðitim
düzeyinin düþük olmasý ile iliþkilendirilebileceði düþünülmüþtür.
Kaynaklar
1. American Psychiatric Association. Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, fourth ed., Washington,
DC, APA, 1994.
2.Pelkonen M , Marttunen M , Henriksson M , Lönnqvist J . Suicidality in adjustment disorder clinical characteristics
of adolescent outpatients. Eur Child Adolesc Psychiatry. 2005 May;14(3):174-80.
3. Greenberg WM, Rosenfeld DN, Ortega EA.Adjustment disorder as an admissions diagnosis.Am J Psychiatry
1995; 152:459-461.
PB 157
GATF Psikiyatri Anabilim Dalý Konsültasyon Liyezon Biriminde Bir Yýlda Konulan
Taný Ve Uygulanan Tedavi Seçeneklerinin Deðerlendirilmesi
Abdullah Bolu, Murat Erdem, Barbaros Özdemir, Cemil Çelik, Nahit Özmenler, Aytekin Özþahin
Gülhane Askeri Týp Fakültesi
Giriþ:Bu çalýþmada bir üniversite hastanesinin Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi (KLP) biriminden
istenen konsültasyonlarýn taný daðýlýmlarýnýn geriye dönük olarak deðerlendirilmesi amaçlanmýþtýr.
Gereç ve Yöntem:Ocak 2008 - Ocak 2009 tarihleri arasýnda Gülhane Askeri Týp Fakültesi Hastanesi'nde
yatarak takip edilen ve Konsultasyon Liyezon Psikiyatrisi biriminden konsultasyon istenen 929 hastanýn
kayýtlarý geriye dönük olarak incelendi.
Bulgular:En sýk görülen eksen I tanýlarý sýrasý ile Anksiyete Bozukluðu %22.0, Depresif Bozukluk
%19.7, Deliryum %7.4, Akut stres Bozukluðu %4.2, Psikotik Bozukluk %1.9, Uyum Bozukluðu %2.8,
Panik Bozukluk %1.1 þeklinde sýralanmýþtýr. Hastalarýn %5'i ise tek baþýna eksen II tanýsý almýþtýr.
Hastalarda tedavileri deðerlendirildiðinde hastalarýn %26.8'ine herhangi bir farmakolojik ajan verilmemiþ,
önerilerde bulunulmuþtur. Farmakolojik ajanlar deðerlendirildiðinde; hastalarýn %27.42üne Antidepresan
(% 14.4 seçici serotonini geralým inhibitörleri, %10.4 NaSSA, %1 seçici seratonin/noradrenalin geri
alým inhibitörü, 1.6 Trisiklik antidepresan) %8.9'üna Antipsikotik, %3'üne Anksiyolitik tedavisi verilmiþ.
Sonuç:Çalýþma sonuçlarý daha önce yapýlmýþ olan çalýþmalara benzerlik göstermekle birlikte, daha
önceki çalýþmalarada sýklýk itibari ile ilk sýrada Depresif Bozukluklar(1,2), çalýþmamýzda ise Aksiyete
Bozukluðunun ilk sýradadýr(3). Bu sonuçtan hastalarýmýzýn daha genç popülasyon olmasý, Anksiyete
Bozukluðunun tanýsýnýn toplum içerisinde Depresyondan daha kolay kabul edilebilir bir taný olarak
görülmesi gibi etkenler sorumlu tutulabilir. Tedaviler deðerlendirildiðinde daha az yan etkili olan yeni
nesil antidepresanlar daha yaygýn olarak kullanýlmaktadýr. Antipsikotikler arasýnda haloperidolün
yüksek olarak bulunmasýnýn sebebi halen Deliryum tablolarýnda Haloperidolün önemli bir tedavi
seçeneði olmasýdýr.
Kaynaklar
1.Sarandöl A, Akkaya C, Eker SS, Kýrlý S. Uludað Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý Konsültasyon
Liyezon Psikiyatrisi Polikliniðinin Ýlk Bir Yýlýnda Ýstenen Konsültasyonlarýn Deðerlendirilmesi: 2071 olgu. Türkiye'de
Psikiyatri 2007;9(1):26-31
2. Özmen E, Aydemir Ö. Bir genel hastanede istenen psikiyatri konsültasyonlarý. NöroPsikiyatri Arþivi 1993;30(1):271275
3. Sertöz Ö, Doðanavþargil Ö, Noyan A, Altýntoprak E, Elbi H. Bir üniversite hastanesi konsültasyon liyezon servisinde
psikiyatrik hastalýklarýn psikiyatri dýþý hekimlerce doðru tanýnma oranlarý. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni, Cilt: 18,
Sayý: 4, 2008
PB 158
Biliþsel Davranýþçý Yöntem Ýle Tedavi Edilen Vajinismus Olgularýnda Tedavinin
Tamamlanmasýný Yordaran Faktörler
Kadir Özdel1,Ayþegül Yýlmaz Özpolat2,Özge Çeri2,Hakan Kumbasar2
Anakara Etlik Ýhtisas Eðitim Araþtýrma Hastanesi1,Ankara Üniversitesi2
Amaç;"Vajinanýn dýþ üçte birindeki kaslarda, tekrarlayan ya da sürekli istem dýþý ve cinsel iliþkiye
engel olan spazm varlýðý" olarak tanýmlanan vajinismusta depresyon, anksiyete, obsesif kompülsif
belirtiler ve mükemmeliyetçilik düzeylerinin tedavi öncesi ve sonrasý durumlarýný incelemek ve bu
faktörlerin tedaviyi tamamlamada etkili olup olmadýklarýný saptamaktýr. 1
Yöntem;Ankara Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý polikliniklerine vajinismus ön tanýsýyla
baþvuran 17 çift çalýþmaya dâhil edilmiþtir. Çalýþmaya alýnan çiftler kiþisel bilgi formu eþliðinde
deðerlendirilerek, ilk seansta kadýnlara Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeði, Hamilton
Anksiyete Derecelendirme Ölçeði, Maudsley Obsesif Kompulsif Soru Listesi, Çok Boyutlu
Mükemmeliyetçilik Ölçeði ve Golombok & Rust Cinsel Doyum Ölçeði, erkeklere ise Golombok & Rust
Cinsel Doyum Ölçeði verilmiþtir. Tedaviyi tamamlayan çiftlere ayný ölçekler tekrar uygulanmýþtýr.
Bulgular;Yüksek anksiyete ve kendine yönelik mükemmeliyetçilik düzeyleri ile tedavinin
tamamlanamamasý arasýnda iliþki olduðu (p<0.05), tedaviyi tamamlayan hastalarýn depresyon
belirtilerindeki düþüþün anlamlý olduðu (p<0.05) ve tedavi sonunda hem kadýnlarýn hem de erkeklerin
cinsel iþlev alt ölçeklerinde anlamlý deðiþiklikler (p<0.05) olduðu saptanmýþtýr.
Sonuç; Vajinismus yalnýzca cinsel iþlev bozukluðu olmasýnýn ötesinde ruh saðlýðýnýn birçok bileþeniyle
iliþkilidir. Hastalarda anksiyete ve mükemmeliyetçilik düzeylerinin tedavinin tamamlanmasýnda önemli
faktörler olabileceði ve tedavi sürecinde bu unsurlarýn üzerinde özellikle durulmasý gerekebileceði
görülmektedir.
Kaynaklar;
2.Amerikan Psikiyatri Birliði (APA). (2000). Psikiyatride hastalýklarýn tanýmlanmasý ve sýnýflandýrýlmasý elkitabý,
(DSM-IV-TR), E. Köroðlu (Çev.). Ankara: Hekimler Yayýn Birliði.
PB 159
Prematür Ejekülasyon Etyolojisinde Sosyodemografik Etkenler ve Sünnet Ýle
Ýlgili Deðiþkenler
Mehmet Ak1,Aydýn Cüceloðlu2,Serkan Zincir3,Nergis Lapsekili3,Levent Sütçigil3,Ali Bozkurt3
GATA1, Kayseri Asker Hastanesi2,Gata Psikiyatri AD3
Amaç: Prematür ejakülasyon (PE) erkeklerde en sýk gözlenen seksüel disfonksiyondur (1). 29 farklý
ülkede yapýlan bir çalýþmada 13618 erkek PE açýsýndan deðerlendirildiðinde prevalansýn %21-31
arasýnda olduðu tespit edilmiþtir. PE'un yaþ, medeni hal ve etnik kökenden etkilenmediði gözlenmiþtir(2).
Sünnetin yetiþkinlikteki cinsel iþlevselliðe etkileri konusunda yeterli bilimsel araþtýrma yoktur. Bu
çalýþmada PE ve sünnet arasýndaki iliþki olup olmadýðýný belirlemek amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Araþtýrma, Kayseri ve Ankara' da farklý iki klinikte yürütüldü. Psikiyatrik yönden saðlam olup
farklý nedenlerle hastaneye baþvuran, DSM-IV'e göre prematür ejekülasyon taný kriterlerini karþýlayan
40 hasta ve 40 saðlýklý gönüllü araþtýrmaya alýndý. Tüm olgulara golombok-rust cinsel doyum ölçeði
uygulandý. Sünnete iliþkin deðiþkenler ve diðer sosyodemografik özellikler yarý yapýlandýrýlmýþ görüþme
formuyla sorgulandý.
Sonuçlar:Saðlam grupta yer alan hastalarýn yaþlarýnýn ortalamasý 26.67 hasta populasyonunun ise
25.25 di. Gruplar sosyodemografik özellikler açýsýndan benzerdi. Hasta grup ve saðlýklý grup arasýnda
sünneti yapan kiþinin niteliði, sünnete baðlý komplikasyon, zorla sünnet ettirilme öyküsü, sünnet
öncesi bilgilendirilme, sünnet ettirilme nedeni, sünnet esnasýnda anestezi kullanýmý, sünnet olma yaþý
ve sigara kullanýmý açýsýndan anlamlý bir fark bulunmadý.
Tartýþma:Psikopatolojik yönden, cinsel birleþme ile ilgili performans anksiyetesinin, kültürel
koþullanmalarýn, iliþkinin çabuk bitirilmesi gereken veya yakalanma olasýlýðý bulunan durumlarda
cinsel iliþkiye girmenin erken boþalmaya neden olabileceði bildirilmiþtir. (3) Bu tanýmlanan nedenler
dýþýnda sünnete iliþkin faktörlerin etkin olup olmadýðýný araþtýrmak amaçlý dizayn ettiðimiz çalýþmada
sünnet yaþý baþta olmak üzere, sünnete baðlý komplikasyon, anestezi uygulanmasý gibi deðiþkenlerin
prematür ejekülasyon hastalarýnda olmayanlara göre farklý olmadýðý görüldü.
Kaynaklar
1-) McMahon CG. Treatment of premature ejaculation with sertraline hydrochloride. Int J Impot Res, 10:181-185,
1998
2-) Nicolosi A, Laumann EO, Glasser DB, et al. Sexual behavior and sexual dysfunctions after age 40: the global
study of sexual attitudes and behaviors. Urology. 64:991-997, 2004.
3) Kaplan H I, Sadock B J(2007). Comprehensive Text Book of Psychiatry 8th ed.
Lippincott Williams&Wilkins
PB 160
Ankilozan Spondilite Cinsel Ýþlevlerin Saðlýklý Kontrollerle Karþýlaþtýrýlmasý
Evrim Özkorumak,Murat Karkucak,Filiz Civil Aslan
Ahmet Tiryaki,Gonca Özden
KTÜ Týp fakültesi FTR AD
Giriþ:Cinsellik saðlýklý bir yaþamýn önemli bir parçasýdýr(1). Ankilozan Spondilit(AS) hastalarý hem
hastalýðýn fiziksel deðiþiklikleri sonucu hem de eþlik eden emosyonel sýkýntýya baðlý olarak cinsel
iþlev bozukluðuna yatkýndýrlar. Buna raðmen ankilozan spondilitte cinsel iþlev az çalýþýlmýþ bir
konudur(2,3). Bu bildirinin amacý AS'li hastalarýn cinsel iþlev açýsýndan saðlýklý kontrollerle karþýlaþtýrmak
ve sosyodemografik ve hastalýkla iliþkili etmenleri ortaya koyabilmeyi amaçlayan çalýþmanýn ön
verilerini paylaþmaktýr.
Yöntem:Çalýþmaya Ocak 2010-Haziran 2010 tarihleri arasýnda Karadeniz Teknik Üniversitesi Týp
Fakültesi FTR polikliniðine baþvuran New York (1987) taný ölçütlerine göre AS tanýsý konulan hastalar
alýnmýþtýr. Kontrol grubu hasta grubuna yaþ ve cinsiyet açýsýndan eþleþtirilmiþ ve enflamatuvar
deðerleri normal sýnýrda olan saðlýklý gönüllülerden oluþturulmuþtur. Hasta ve kontrol grubuna sýrasýyla
Sosyodemografik veri formu, Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeði(GRCDÖ) uygulanmýþtýr. Cinsel
iþlev bozukluðu tanýsý DSM-IV ölçütlerine göre konmuþtur. AS aktivite ve Fonksiyonel indeksleri (VAS,
BASDAI ve BASFI) uygulanmýþtýr. Ýki grup elde edilen veriler açýsýndan karþýlaþtýrýlmýþtýr.
Bulgular:Çalýþmaya 30 hasta ve 30 saðlýklý heteroseksüel erkek alýnmýþtýr. Hasta grubu ile saðlýklý
kontrol arasýnda sosyodemografik veriler, alkol ve madde kullanýmý, özgeçmiþ özellikleri açýsýndan
anlamlý fark bulunmamýþtýr(Tablo1). Cinsel sorun hasta grubunun %56.7(n=17)'sinde, kontrol grubunun
%33.3(n=10)'ünde bildirilmiþtir. Bildirilen cinsel sorunlar DSM-IV ölçütlerine göre hasta grubunun
%88.2(n=15)'sinde erken boþalma, %5.9(n=1)'inde isteksizlik, %5.9(n=1) sertleþme güçlüðü tanýsý
konulurken, kontrol grubunun %90(n=9)'nýnda erken boþalma, %10(n=1)'nunda isteksizlik tanýsý
konulmuþtur. GRCDÖ, erken boþalma alt boyutu anlamlý yüksek bulunmuþtur(Tablo 2).
Sonuç:Halen veri toplamaya devam ettiðimiz bu çalýþmanýn ön bulgularý AS'nin cinsel iþlevler üzerine
etkisi ve iliþkili etmenlerinin çalýþýlmasýnýn klinik pratikte AS deðerlendirmesinde cinselliði göz ardý
edilmemesine katkýda bulunacaktýr.
1. World Association for Sexual Health (2005) Working definitionsafter WHO technical consultation on sexual health.
http://www.worldsexualhealth.org/who_def.asp
2.Tristano AG. The impact of rheumatic diseases on sexual function. Rheumatol Int 2009 29(8):853-860.
3.Dalyan M, Güner A, Tuncer S. Disability in ankylosing spondylitis. Disabil Rehabil 1999;21:74-79.
PB 161
Tizanidin Ýle Tedavi Edilen Bir Persistan Genital Aþýrý Uyarýlmýþlýk Bozukluðu
Olgusu
Sevim Hacýarifoðlu Tolunay,Özmen Metin,Özge Doðanavþargil
Akdeniz Üniversitesi Psikiyatri AD
Persistan genital aþýrý uyarýlmýþlýk bozukluðu(PGAB), belirli bir uyaran olmaksýzýn aþýrý cinsel istek
veya heyecan ve ýsrarlý genital uyarýlmayla karakterize yeni tanýmlanan ve nadir görülen bir bozukluktur
1,2). Burada PGAB ile takip edilen ve tizanidin tedavisinden yararlanan bir olgu sunmayý amaçladýk.
Olgu:50 yaþýnda, evli, bayan hasta, bir yýl önce baþlayýp giderek artan, hergün ve gün boyu devam
eden cinsel istekte artma, heyecan duyma, kalçalarýndan cinsel bölgesine yayýlan kasýlmalar ve aðrý
þikayetleriyle 4 ay önce polikliniðimize baþvurmuþtu. Hasta yakýnmalarýndan dolayý yoðun sýkýntý ve
utanç duyuyor ve bulunduðu ortamlarda uzun süre kalamýyordu; günlük iþlerini yapamaz hale gelmiþti.
Vajinal huzursuzluðu sebebiyle eþiyle birlikte olduðunu; ancak zevk almadýðýný ve eþiyle iliþkisinin
bozulduðunu belirtiyordu. Kadýn-doðum muayenelerinde durumu açýklayacak bir patoloji saptanmamýþ
ve psikiyatriye yönlendirilmiþti. Kliniðimize geldiðinde altý aydýr venlafaksin150 mg/gün ve sülpirid 50
mg/gün tedavisi altýndaydý ve yarar görmemiþti. Özgeçmiþinde ve soygeçmiþinde ruhsal bozukluk
yoktu. Venlafaksin 150 mg/gün tedavisi yanýna tizanidin 2 mg/gün eklendi. Üç hafta sonraki hastanýn
yakýnmalarý kýsmen azaldý. Tizanidin 4 mg/gün'e çýkýldý ve hastanýn þikayetleri tam olarak düzeldi.
Tartýþma:Adrenoreseptör yolaðýn vajinal fizyolojideki yeri bilinmektedir ve tedavide kullanýlan alfa-2
reseptör agonistlerinin kadýn cinsel uyarýlma bozukluðunda faydalý olabileceðini gösteren kanýtlar
mevcuttur (3). Bu nedenle bu hastada merkezi sinir sistemine etkili bir alfa-2 reseptör agonisti olan
tizanidin kullanýlmýþ olup hastanýn yakýnmalarýnda tama yakýn düzelme saðlanmýþtýr. Bu konuda
ayrýntýlý bilimsel çalýþmalarýn yapýlmasý gerekmektedir.
Kaynaklar
1.Leibrum S. Persistant genital arousal disorder in woman: What is known and what is unknown . Sexologies
2008;17:26-27.
2.Clayton AH, Hamilton DV. Female Sexual Dysfunction. Psychiatr Clin N Am, 2010;33:323-338.
3.Traish AM, Kim N, Munarriz R, Goldstein I. Female genital sexual arousal: biochemical mediators and potential
mechanisms of dysfunction. www.drugdiscoverytoday.com, 2004;1:91-97
PB 162
Bir Erkek Odaklý Tamamlanmamýþ Evlilik Olgusu
Melike Ceyhan Balcý Þengül,Selma Döndüoðlu,Kemal Kaya
Denizli Devlet Hastanesi Psikiyatri Kliniði
Giriþ: Literatürde tamamlanmýþ evlilikle ilgili en önemli faktörün psikolojik faktörler olduðu, bunu
vajinismus ve erektil disfonksiyonun takip ettiði bildirilmiþtir (1). Bazen de tamamlanmamýþ evlilikte
tam etiyolojinin saptanamadýðý belirtilmiþtir. Biz bu sunumda 1,5 yýldýr evli olmasýna raðmen aþýrý
kaygý, korku, cinsel bilgisizlik ve mitler nedeniyle tamamlanamayan bir evlilik, neredeyse bir "erkek
vajinusmus "olarak deðerlendirilebilecek bir olguyu sunmayý amaçladýk.
Olgu sunumu:Bay A 23 yaþýnda, imam. Cinsel isteksizlik þikayeti ile daha önce poliklinik baþvurusu
ile sertralin önerilen Ýmam olan Bay A'nýn yakýnmasý yine cinsel isteksizlikti. Öykü derinleþtirilip eþi
ile de görüþüldüðünde daha önce cinsel deneyimi, önseviþme ve masturbasyon deneyimi bulunmuyordu.
Eþi baþörtülüydü ve görücü usulü evlenmiþlerdi. Eþi herhangi bir korku ve kasýlma tarif etmiyordu.
Hasta ve eþi tam cinsel birleþme sýrasýnda kasýldýðýný bacaklarýný hissedemediðini, eþinin canýn
yanacaðý, zarar göreceðinden endiþelenip ve bu sebeple cinsel iliþkiye giremediðini söylüyordu.
Sertralin kullanan hastanýn ilacý kesilip tianeptin 37,5mg baþlandý ve cinsel terapi ile ilgilenen bir
psikolog ile birlikte cinsel eðitim ve terapiye alýndý. Birkaç seans sonrasýnda cinsel birleþme gerçekleþti.
Tartýþma: Tamamlanmýþ evliliklerde özellikle erkeðe ait en önemli sorunun performans anksiyetesi
olduðu literatürde belirtilmiþtir (1,2). Ama olgumuzda olduðu gibi vajinismusa özgü korku kaygý ve
mitlerin olduðu, cinsel iliþki sýrasýnda gözlenen aþýrý kasýlma nedeniyle cinsel birlikteliðin gerçekleþmemiþ
olmasý bizim araþtýrmalarýmýza göre literatürde yoktur. Kadýnlarda gözlenen vajinusmusun, erkekte
gözlenmesi ve 1,5 yýllýk evlilikte cinsel birleþmenin gerçekleþmemesi açýsýndan oldukça ilginçti.
Kaynaklar:
1-Badran W, Moamen N, Fahmy I, et al.Etiological factors of unconsummated marriage. Int J Impot Res. 200618:45863.
2-Addar MH. The unconsummated marriage: causes and management. Clin Exp Obstet Gynecol. 2004;31:27981.
PB 163
Reboksetin Kullanýmýna Baðlý Aðrýlý Ejakülasyon: Bir Olgu Sunumu
M.Alpay Ateþ,Onur Durmaz
Gülhane Askeri Týp Akademisi Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ:Antidepresanlara baðlý cinsel disfonksiyon tedavinin devamlýlýðý açýsýndan önemli bir sorun
olarak karþýmýza çýkabilmektedir(1,4).En sýk rastlanan cinsel yan etkiler arasýnda uyarýlma ve libido
kaybý,orgazm bozukluklarý ve ejakulasyon bozukluklarý yer almaktadýr(2). Cinsel disfonksiyonunun
etyopatogenezinde serotonerjik sistem esas rolü oynamaktadýr(2).Yan etki profili olarak TCA lar en
sýk cinsel yan etki yapan grubu oluþtururken bunu SSRI ve SNRI grubu ilaçlar izlemektedir. Bupropion,
moklobemid,reboksetin ,mirtazapin,nefazodon cinsel yan etkiler açýsýndan avantajlý grubu
oluþturmaktadýr(1). NRI grubu antidepresan olan reboksetinin cinsel yan etki oluþturmadýðýna yönelik
týbbi dizinde bildirimler vardýr(4).Biz bu sunumda reboksetin kullanýmýna baðlý cinsel yan etki bildiren
bir depresyon hastasýný ele aldýk.
Olgu:40 yaþýnda erkek hasta.Anerji,anhedoni,avolusyon,çökkün duygulaným,pesimistik düþünceler
þeklinde depresif tablo ile baþvurusu oldu.Anamnezinde psikiyatrik tedavi öyküsüne,cinsel iþlev
bozukluðuna rastlanmadý.Retarde tablosu nedeni ile tedavide reboksetin 4 mg/gün baþlandý.Tedavinin
baþlangýç aþamasýnda hastanýn aðrýlý ejakulasyon tariflemesi üzerine reboksetin tedavisi kesildi.Tedavinin
kesilmesi ile birlikte þikayeti gerileyen hastaya SSRI grubu bir antidepresan ile tedavi düzenlendi.
Tartýþma:Reboksetin genel olarak cinsel yan etki profili çok düþük bir antidepresan olarak kabul
görmektedir. Antidepresana baðlý cinsel iþlev bozukluklarýnda geçiþ tedavisi olarak kullanýlabilen bir
ajandýr.Etki mekanizmasýnýn serotonerjik sistem üzerinden olmamasý bu ajaný cinsel yan etkiler
konusunda avantajlý kýlmaktadýr. Her ne kadar noradrenerjik spesifik bir antidepresan olsa da reboksetin
ender olarak cinsel disfonksiyona neden olabilmektedir.Bu cinsel yan etkiler arasýnda aðrýlý ejakülasyon
tablosu dýþýnda spontan ejakulasyon,prematür ejakülasyon da görülebilmektedir(2,3).
Sonuç:Cinsel yan etkileri nedeni ile TCA SSRI ve SNRI tedavilerinden reboksetin tedavisine geçiþ
düþünüldüðünde yada reboksetin tedavisine baþlandýðýnda aðrýlý ejakülasyon da dahil olmak üzere
özellikle ejakulasyon sorunlarý açýsýndan cinsel yan etkiler göz önünde bulundurulmalýdýr.
Kaynaklar:
1-Kinzl JF,Major depressive disorder,antidepressants and sexual dysfunction,Neuropsychiatr.2009;23(2):134-8
2-Labbate LA,Croft HA,Oleshansky MA.,Antidepressant-related erectile dysfunction:management via
avoidance,switching antidepressants,antidotes,and adaptation.J.Clin.Psychiatry.2003;64 Suppl.10:11-9
3-O'Flynn R,Michael A. Reboxetine-induced spontaneous ejaculation.Br J Psychiatry.2000 Dec:177:567-8
4-Clayton AH,Zajecka J,Ferguson JM,Filipiak-Reisner JK,Brown MT,Schwartz GE.Lack of sexual dysfunction with
selective noradrenaline reuptake inhibitor reboxetine during treatment for major depressive disorder,Int Clin
Psychopharmacol.2003 May;18(3):151-6
PB 164
Cinsel Ýþlev Bozukluðu Terapisi’nde Çok Yönlü Deðerlendirmenini Önemi:
3, Yýlýnda Sonuç Alýnan Bir Birleþememe Olgusu
Cenk Ercan,Ejder Akgün Yýldýrým,Meltem Ýlter,Filiz Çakýr,Murat Erkýran
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Giriþ:Cinsel birleþmeyi gerçekleþtirememiþ çiftlerde birçok cinsel ve psikiyatrik sorun bir arada ya da
izole olarak bulunabilmektedir(2). Bazen baþvuru þikâyetleri ile altta yatan asýl neden farklý
olabilmektedir(1). Bu olgu bildiriminde, cinsel birleþememe nedeniyle baþvuran çiftin tedavi süreci
esnasýnda ortaya çýkan farklý nedenlerin tedavi süreci üzerindeki etkisinin önemi vurgulanacaktýr.
Olgu:Bayan_A: 24 yaþýnda ortaokul mezunu, çalýþmýyor, Bay_A: 31 yaþýnda ilkokul mezunu, oto
tamircisi.
Birleþememe, birleþme denemeleri sýrasýnda yoðun aðrý ve sertleþme güçlüðü nedeniyle baþvuran
çiftin ilk baþvurusu 2.5 yýl önce evliliklerinin 9. ayýnda cinsel birleþme olmamasý ve sertleþmenin kýsa
sürmesi yakýnmalarý ile Bakýrköy Ruh Saðlýðý ve Sinir Hastalýlarý Hastanesi Cinsel Ýþlev Bozukluklarý(CÝB)
Polikliniði'ne oluyor. Ýlk görüþmede sertleþme güçlüðü ön tanýsý konulan çifte daha sonraki görüþmede
vajinismus tanýsý da ekleniyor. CÝB tedavisi baþlanan çift marital sorunlarýndan dolayý egzersizlerini
aksatmalarý sonucu Eþ Terapisi'ne yönlendiriliyor. Eþ Terapisi'ne uyum saðlayamayan çift iki yýl
tedaviye ara veriyor.
Haftalýk cinsel terapiye alýnan çiftin klinik izleminde Bayan_A'nýn tedaviye uyum saðlayamadýðý
gözlendi. Bayan_A'nýn temizlik, bulaþma, emin olamama ve kontrol obsesyonlarý ile kompulsif ve
kaçýngan eylemleri olduðu saptandý. Fluvoksamin tedavisi baþlandý. Anamnez derinleþtirildiðinde
vajinasýnýn içini her defekasyondan sonra sývý sabunla yýkadýðý öðrenildi. Kadýn Hastalýklarý ve Doðum
uzmanýna yönlendirildi.
Cinsel Terapi sonrasý Bayan A'nýn kaçýnmalarý sona erdi; Bay_A'nýn sertleþme sorunu ön plana çýktý.
Tedavi sonrasý çiftte sorunsuz vajinal birleþme saðlandý.
Sonuç:Cinsel iþlev bozukluðu cinsel eþ ile doðrudan baðlantýlý olabilmektedir(1). Dolayýsýyla cinsel
iþlev bozukluðu nedeniyle baþvuran her hastanýn eþi ile beraber görülmesi önemli bir noktadýr(1).
Baþvuran her çiftin ayrýntýlý olarak psikiyatrik muayenesinin yapýlmasý, tedaviye direncin asýl nedenlerini
ortaya çýkarabilmektedir. Bu tür olgularda eþgüdüm içinde sorun odaklý terapilerin uygulanmasý, tedavi
ekibinin iþbirliði ve yetkinliði önemlidir.
Referanslar
1)Yýldýrým EA,Gökalp P,Hacýoðlu M,Dalbudak E,Akyüz F,Özer Þ.Sertleþme Güçlüðü Nedeniyle Baþvuran
Tamamlanmamýþ Evlilik Olgularýnda Vajinismus ve Tedaviye Direnç:Olgu Sunumu.RCHP,2:1-2,2008,19-24.
2)Ozdemir O,Simsek F,Ozkardeþ S,Incesu C,Karakoç B.The unconsummated marriage:its frequency and clinical
characteristics in a sexual dysfunction clinic.J.SexMaritalTher.2008,268-79.
PB 165
Antidepresanlarýn Cinsel Ýþlevler Üzerine Etkieri
Ayþe Nur Ýnci Kenar1,Gülfizar Sözeri Varma1,Erinç Sevinç2
Pamukkale Üniversitesi Týp Fakültesi1,Denizli Servergazi Devlet Hastanesi2
Amaç:Cinsel iþlev bozukluðu depresyonun bir belirtisi olmakla birlikte bir çok antidepresanýn yan
etkisi olarak ortaya çýkabilmektedir (1). Bu çalýþmada, antidepresanlarýn cinsel iþlevler üzerine etkisinin
araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Çalýþmaya antidepresan (SSRI ve SNRI) baþlanan 46 kadýn hasta alýnmýþtýr. Hastalara
tedavi öncesi ve tedavinin sekizinci haftasýnda Hamýlton Depresyon Skalasý (HAM-D), Hamýlton
Anksiyete Skalasý (HAM-A) ve Arizona Cinsel Yaþantýlar Ölçeði (ASEX) uygulanmýþtýr. ASEX ölçeðinin
kesme puaný 11 olup düþük skorlar cinsel yanýtýn güçlü, kolay ve tatmin edici olduðunu, yüksek
puanlar cinsel iþlev bozukluðu varlýðýný göstermektedir (2).
Bulgular:Tedavinin sekizinci haftasýnda HAM-D ve HAM-A puanlarýnda tedavi öncesine göre anlamlý
azalma bulunmuþtur (p<0.05). Ancak ASEX puanlarýnda tedavi öncesi (17.29±7.38) ve sonrasý
(18.63±6.90) farklýlýk tespit edilmemiþtir (p>0.05).
Sonuç:Çalýþmamýzda, tedavinin 8. haftasýnda hastalarýn depresyon ve anksiyete belirtilerinde belirgin
düzelme olduðu belirlenmiþtir. Buna karþýn tedavi öncesi varolan cinsel iþlev bozukluðunun tedavi
sonrasý da devam ettiði görülmektedir. Cinsel sorunlarýn baþlangýçta psikiyatrik durumuyla iliþkili
olduðu, depresif belirtiler azalmasýna raðmen cinsel sorunlarýn devamý ise ilaçlarýn yan etkisi ile iliþkili
olabileceðini düþündürmektedir. Sýklýkla antidepresanlara baðlý cinsel iþlev bozukluðunun ortaya
çýktýðý ve kullanýlan antidepresanýn etki mekanizmasýna göre bu etkinin deðiþebildiði bildirilmiþtir (3).
Cinsel sorunlar sýklýkla ihmal edilmekte, tedavi sürecinde hastalarýn % 14.2' si bunu kendisi belirtirken
% 58.1' i klinisyen sorguladýðýnda ifade etmektedir (4). Hastalarýn tedavi öncesi ve tedavi sürecinde
cinsel iþlevleri açýsýndan deðerlendirilmesi depresyona ve antidepresanlara baðlý cinsel iþlev
bozukluðunun belirlenmesine ve tedavisine katkýda bulunabilecektir.
Kaynaklar:
1)Kennedy SH ve ark. Sexual dysfunction, depression, and the impact of antidepressants. J Clin Psychopharmacol
(2009); 29: 157-164).
2)Soykan A. The reliability and validity of Arizona Sexual Experiences Scale in Turkish ESRD patients undergoing
hemodialysis. Int J Impot Res (2004); 16:531-534.
3)Lee K ve ark. Antidepressant-induced sexual dysfunction among newer antidepressants in a naturalistic setting.
Psychiatry Investig(2010); 7:55-59
4)Clayton AH ve ark. Major depressive disorder, antidepressants, and sexual dysfunction. J Clin Psychiatry(2006);
67:33-37
PB 166
Suç Ýþlemiþ Kadýnlarýn Sosyodemografik Özellikleri, Anne-Baba Tutumlarý ve
Öfke Ýfade Biçimlerinin Deðerlendirilmesi
Huriye Gümüþ Ersen,M. Cem Ýlnem,Ferhan Yener,Nesrin Karamustafalýoðlu
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Amaç: Kadýnýn, ekonomik, sosyal ve siyasal yaþamda artan önemiyle birlikte "kadýn suçluluðu"
üzerindeki ilgi giderek artmaktadýr. Suç ile öfke, þiddet ve aile tutumu arasýnda iliþki olduðu
belirtilmektedir. Kadýn suçluluðu konusunda az sayýdaki araþtýrmada ise daha çok demografik veriler,
kadýný suça iten sosyokültürel ve ekonomik faktörler üzerinde durulmaktadýr (1). Psikiyatri pratiðinde
kadýn suçluluðu konusunda eksiklik nedeniyle, bu çalýþmada suç iþlemiþ kadýnlarýn sosyodemografik
özellikleri, anne-baba tutumlarý ve öfke ifade biçimlerinin araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Çalýþmaya Ýstanbul Bakýrköy Kadýn Kapalý Ceza Ýnfaz Kurumu'nda bulunan 176 kadýn
hükümlünün 102'si dahil edilmiþtir. Kontrol grubu ise saðlýklý, daha önce cezaevi yaþantýsý olmayan
77 kadýndan oluþmaktadýr. Kiþiler çalýþma hakkýnda bilgilendirilmiþ ve çalýþmaya katýlmayý kabul
edenlere "veri formu", "çok boyutlu öfke ölçeði" ve "anne-baba tutum ölçeði" uygulanmýþtýr (2).
Bulgular: Suç iþlemiþ kadýnlarda eðitim düzeyi ve gelir seviyesi düþüktü. Boþanmýþ ve evli kadýnlarda
suç oraný daha yüksek tespit edildi. Hükümlü kadýnlarda, alkol, madde kullanýmý oraný belirgin olarak
yüksekti. Öfke ölçeði deðerlendirmesinde ise "öfkeye yol açan etmenler" dýþýndaki tüm parametrelerde
anlamlý derecede farklýlýk görülmüþtür. Anne-baba tutumlarý deðerlendirildiðinde her iki grupta da
otoriter aile yapýsý dikkat çekmektedir.
Sonuç: Toplum ve toplum düzeni var olmaya devam ettikçe suç kavramý insanýn yaþamýnda daima
var olacaktýr. Suç ve kiþiyi suça iten faktörlerin çok yönlü araþtýrýlmasý önemli bir konudur. Öfke,
saldýrganlýk ve suç arasýnda bir iliþki olduðu gerçeði yadsýnamaz bir gerçektir ve dolayýsý ile psikiyatri
gündeminde yer almalýdýr (3). Kadýnlarýn suç oranýnýn düþük olmasý nedeniyle hükümlü kadýnlarda
öfke ve öfke kontrolü göz ardý edilmektedir; bu konu kadýn cezaevlerinde rehabilitasyonun bir amacý
olmalýdýr.
Kaynaklar
1. Ýçli T, Öðün A. Kadýn suçluluðunu etkileyen bazý sosyolojik faktörler. Kadýn 2000, 1(1),
http://emu.edu.tr/kadin_woman2000/menu_turkish.htm (15.03.2007).
2. Balkaya F, Þahin NH. Çok boyutlu öfke ölçeði. Türk Psikiyatri Dergisi 2003; 14(3):192-202.
3. Moeller TG. Youth aggression and violence: A psychological approach. Family Factors, Lawrence Erlbaum
Associates, USA 2001; s:98-126.
PB 167
Bir Eðitim Hastanesi Psikiyatri Polikliniðine Silah Ruhsatý Ýçin Baþvuran Olgularýn
Deðerlendirilmesi
Oya Topçu,Çiçek Hocaoðlu,Hülya Güveli,Gökhan Kandemir,Bülent Bahçeci
Rize Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ: Toplumumuzun genel olarak ateþli silahlara karþý eðilimi olduðu bilinmekte ve özellikle son
yýllarda hýzlý bir silahlanma artýþý dikkati çekmektedir. Çalýþmamýzda; son yýllarda giderek artan
silahlanmanýn önemini vurgulamak ve silah ruhsatý için baþvuran bireylerin özelliklerinin araþtýrýlmasý
amaçlanmýþtýr.
Bulgular: Çalýþmamýz 1 Temmuz 2009-1 Temmuz 2010 tarihleri arasýnda silah ruhsatý almak hastanemiz
psikiyatri polikliniðine silah ruhsatý almak için baþvuran olgular hastane kayýt bilgileri ve araþtýrmacýlar
tarafýndan oluþturulan sosyo-demografik özellikler veri toplam formu ile deðerlendirilmiþlerdir. Toplam
589 olgunun 24'ü (%4,07) kadýn, 565'i (%95,93) erkek, olgularýn çoðunluðunun evli, ilkokul mezunu,
serbest meslek sahibi, köyde yaþadýðý ve orta düzeyde ekonomik gelire sahip olduðu saptanmýþtýr.
En yaþlý olgu 102 yaþýnda, en genç olgu ise 19 yaþýnda, olgularýn yaþ ortalamasý 60.5+1.6 'dir. 122
olgu (% 20,7) sigara, 24 olgunun(%4,07) ise alkol kullanýmý mevcuttur. Olgularýn çoðunluðu silah
ruhsatý için baþvurma nedenlerini sýrasýyla 'güvenlik gereksinimi', 'hobi amaçlý' olarak belirtmiþlerdir.
Ruhsat türleri incelendiðinde ise, en sýk 'bulundurma' 2.sýrada 'taþýma' yer almýþtýr.
Tartýþma ve sonuç:Evde silah bulundurmak intihar olaylarýnýn oranýný, kazalarý, cinsel iliþki þiddetini
ve aile cinayetlerini arttýrmaktadýr. Geliþmiþ dünya ülkelerinin silahsýzlanmayla ilgili ürettikleri politikalar
genel olarak deðerlendirildiðinde, yasal düzenlemeler, güvenilir veri tabaný oluþturmak, halkýn ve
klinisyenlerin eðitimi gibi çeþitli alanlarda multidisipliner bir yaklaþým içinde olduklarý görülmektedir.
Ülkemizde silah sorununun boyutlarýný anlayabilmek, tanýmlayabilmek ve etkin çözümler üretebilmek
için bizim de emniyet, hukuk, týp ve diðer ilgili alanlarda ortak çalýþmalar planlamamýz gerekmektedir.
Kaynaklar:
1.
Longjhon MM, Christoffel KK. Are medical societies developing a standard for gun injury
prevention? Inj Prev 2004; 10:169-173.
2. Akcan A. Silahlanma... Diðer Ülkelerde Neler Oluyor? Anadolu Psikiyatri Dergisi 2006;7(Ek 1):59.
3.
Balcýoðlu Ý. Adli Psikiyatri ve Silah Anadolu Psikiyatri Dergisi 2006;7(Ek 1):10-17.
4.
Ýlkiz F.Silah ve Ruhsatlandýrma Anadolu Psikiyatri Dergisi 2006;7(Ek 1):18-27 .
5.
Özalp E, H Soygür H. Silah Ruhsatlandýrmasýnda Ruh Hekiminin Rolü. Anadolu Psikiyatri
Dergisi 2006;7(Ek 1):28-34
PB 168
Adýna Þirket Kurularak 400 Bin Liralýk Sahte Çek Daðýtmakla Suçlanan Sol
Temporal Lob Atrofisi Bulunan Adli Vaka
Elif Aktan Mutlu1,Süheyla Ünal2
Van Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi1,Ýnönü Üniversitesi2
Özet: 31 yaþýndaki erkek hasta vergi suçu nedeniyle savcýlýk tarafýndan cezai ehliyetinin olup olmadýðý
konusunda rapor düzenlenmesi amacýyla gönderilmiþtir. Çocukluðundan bu yana diðer insanlar gibi
olmadýðý, akýllýca kararlar veremediði, çevre edinemediði öðrenilmiþtir. Beyin MR görüntülemesinde
sol temporal lob atrofisi saptanmýþtýr. Olgu sol temporal lob atrofisinin yargýlama süreçlerindeki rolü
ve cezai sorumluluk iliþkisi nedeniyle ilginç bir adli vaka olarak deðerlendirilmiþtir.
Giriþ: Temporal lob epilepsili veya temporal lob rezektomisi yapýlan hastalar incelenmiþ ve bellek,
IQ, depresif duygulaným, entelektüel fonksiyonlar gibi zihinsel süreçlerde bozulmalar görülmüþtür(1,
2). Çalýþmalar ''theory of mind'' a deðinerek temporal loblarýn sosyal-emosyonel fonksiyonlardaki
rolüne deðinmiþlerdir(3).
Olgu:Hasta 7 yýl önce adýna kurulan þirketin sahte çek daðýtmasý nedeniyle vergi usul kanuna
muhalefet suçundan yargýlanýyordu. Muayenesinde; yaþýndan küçük gösterdiði, öz bakýmýnýn azaldýðý,
bulunduðu sosyokültürel seviye ile uyumsuz göründüðü, çekingen davrandýðý, bakýþlarýnýn bir þeyden
tiksiniyormuþcasýna / korkuyormuþcasýna gibi olduðu, tespit ve yakýn belleðinde az-orta derecede
azalma olduðu, dikkatinin orta derecede bozulduðu, atasözlerini soyut açýklayamadýðý, basit yargýlama
sorularýný anlamlý cevaplayamadýðý, içgörüsünün olmadýðý görülmüþtür.
Tartýþma: Sosyoemosyonel süreçlerle ilgili amigdala ve prefrontal korteksin orbital kýsýmlarý incelenmiþ,
bu bölgelerin baðlantýlar gönderdiði ve aldýðý temporal kutuplar az ilgi görmüþtür. Hastanýn sosyal
geri çekilmesi ve iliþki azlýðý bununla açýklanabilir. Kliniði frontal lob sendromunun '' frontal disinhibisyon''
gösteren tipine benzeyen olguda frontal loblarda hasar bulunmamaktadýr. Temporal lobun baðlantýlarý
kliniði açýklayabilir.
Sonuç:Olgu sol temporal lob atrofisi ve cezai ehliyetinin deðerlendirilmesi nedeniyle sunulmaya deðer
bulunmuþtur.
Kaynaklar
1. Voets NL, Adcock JE ve ark. Functional and structural changes in the memory network associated with left
temporal lobe epilepsy. Human Brain Mapping 2009; 30(12):4070-4081.
2. Westerveld M, Sass KJ ve ark. Temporal lobectomy in children: cognitive outcome. J Neurosurg 2000; 92(1):2430.
3. Ross LA, Olson IR. Social cognition and the anterior temporal lobes. Neuroimage 2010; 49:3452-3462.
PB 169
Epileptik Nöbet ve Ceza Sorumluluðu: Bir Adli Psikiyatri Olgusu
Birim Sungu Danýþmant1,Sinan Gülöksüz1,Mustafa Özköse1,Niyazi Uygur1,Selime Çelik2
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi1,Þiþli Etfal Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi2
Giriþ ve Amaç: Epilepsi, adli psikiyatri ve özellikle ceza sorumluluðunun belirlenmesine yönelik
uygulamalar yönünden tartýþmalý bir konudur. Herhangi bir epilepsi psikozu veya epilepsi demansý
göstermeyen, epileptik kiþilik özelliklerini taþýmayan epileptik olgularýn nöbet dýþýnda yapmýþ olduðu
suçlarýna karþý ceza sorumluluðu tamdýr. Bir epilepsi nöbeti sýrasýnda veya nöbetin öncesinde veya
sonunda oluþan konfüzyon devresi içinde iþlene suçlara karþý ceza sorumluluðu yoktur (1,2). Bu
yazýda epileptik nöbet esnasýnda suç iþleyen epilepsi olgusunun adli psikiyatri açýsýndan tartýþmasý
amaçlanmýþtýr.
Olgu:Bay C, 40 yaþýnda iþlediði "Kasten adam yaralama" suçu nedeniyle ceza sorumluluðunun
belirlenmesi amacýyla suç tarihinden 1 gün sonra hastanemize sevk edilmiþtir. Suç tarihinde eþiyle
birdenbire tartýþmaya baþladýðý, saldýrganlaþtýðý, eþini iterek yaraladýðý, kendisinin olayý hatýrlamadýðý
eþinin mahkemede kendisinin zaman zaman saldýrganlaþtýðýný ifade etmesi üzerine ilgili mahkemece
hastanemize gönderildiði anlaþýlmýþtýr. 10 yýldýr ayda birkaç kez sabahlarý idrar kaçýrdýðýný fark ettiði,
bu nedenle tedavi baþvurusunun olduðu ancak önerilen tedaviyi sürdürmediði öðrenilmiþtir. Psikiyatrik
muayenesinde psikopatoloji saptanmamýþ, yapýlan incelemelerinde uyku deprivasyonlu EEG'sinde
saðda belirgin olmak üzere her iki frontotemporal bölgede nöronal eksitabilite ve her iki hemisfere
projekte olan nöbetle karakterize paroksismal deþarjlar izlenmiþ;beyin MRG'inde bilateral frontal
loblarda periventriküler subkortikal beyaz cevherde, korona radiata, sentrum semiovale düzeylerinde
2-3 mm çaplý birkaç iskemik gliotik fokus saptanmýþtýr.
Tartýþma ve Sonuç: Servisteki gözleminde saldýrgan davranýþlarla seyreden yarým saat kadar süren
nöbeti gözlenen Bay B'nin adli psikiyatri deðerlendirmesinde saldýrgan davranýþlarla seyreden nöbetleri
olduðu, suç tarihinde de nöbeti esnasýnda saldýrgan davranýþlarý olduðu ve bilinç kaybý yaþadýðý göz
önüne alýnarak Türk Ceza Kanunu'nun 32/1. Maddesi gereðince ceza sorumluluðunun olmadýðý
belirtilmiþtir.Bu olgu iktal dönemde seyrek görülen þiddet davranýþýný göstermesi açýsýndan önemlidir
Kaynaklar
1.Yolcu S, Canbek Ö, Ýncesu C, Uygur N. Epilepsi, Suç ve Ceza Ehliyeti. Düþünen Adam;1999, 12 (4):34-40
2.Yolcu S. Epilepsi, Suç ve Ceza Ehliyeti. Uzmanlýk Tezi.Ýstanbul.1997
3.Yapýcý A, Güvenç C, Ceylan ME, Kýlýnç E, Oðuz N. Epilepsili Hastalarda Psikiyatrik
Bozukluklar. Düþünen Adam;2003, 16 (4):240-248
PB 170
Bir Kleptomani Olgusunun Adli Psikiyatrik Deðerlendirilmesi
Birim Sungu Danýþmant1,Tuba Hale Camcýoðlu1,Mustafa Özköse2,Ali Rýza Çeliker1
Niyazi Uygur1,Nesrin Karamustafalýoðlu1
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi1,Tokat Niksar Devlet Hastanesi2
Giriþ: Kleptomani, kiþisel kullaným ya da parasal deðeri için gereksinme duyulmayan nesneleri çalmaya
yönelik dürtülere karþý koyamama olarak DSM IV'de "Baþka Bir Yerde Sýnýflandýrýlmamýþ Dürtü
Kontrol Bozukluklarý" baþlýðý altýnda , ICD-10'da ise "Alýþkanlýk ve Dürtü Bozukluklarý" baþlýðý altýnda
tanýmlanmýþtýr. Olgular hýrsýzlýk giriþiminde bulunmadan hemen önce giderek artan bir gerginlik duyar,
hýrsýzlýk giriþimi sýrasýnda ise haz alma, doyum bulma ya da rahatlama hisseder. Fakat bu eylemin
yinelenmesine karþý koyamazlar.(1) Kleptomaninin toplumdaki yaygýnlýðý %0,6 olduðu öne sürülmüþ
, vakalarýn ¾'ünün kadýn olduðu belirtilmiþtir (2,3).
Olgu:Bayan S, 53 yaþýnda "Kilitlenmek Suretiyle Muhafaza Altýna Alýnan Eþya Hakkýnda Hýrsýzlýk"
suçu nedeniyle ceza sorumluluðunun belirlenmesi amacýyla hastanemize sevk edilmiþtir. Suç tarihinde
Bayan S'nin kýzýyla bir alýþveriþ merkezine gittiði, kýzý dýþarý çýktýðýnda almýþ olduðu ihtiyacý olmayan
malzemelerin parasýný ödemeden dýþarý çýktýðý, görevliler tarafýndan yakalandýðý, kýzýnýn annesinin
çalma hastalýðý olduðunu, bu nedenle kendisini alýþveriþe yalnýz göndermediklerini ifade etmesi
üzerine ilgili mahkemece hastanemize gönderildiði anlaþýlmýþtýr. 8 yýl önce çalma isteðinin baþladýðý,
kendisini engellemeye çalýþtýðý, alýþveriþ amacýyla gittiði maðazalarda heyecanlandýðý, terlemesinin
olduðu, çalma isteðinin olduðu, bu davranýþýný kontrol edemediði, çaldýklarýný eve götürdüðünde
heyecanlandýðý, haz aldýðý, daha once tedavi giriþimlerinin olduðu öðrenilmiþtir.
Tartýþma ve Sonuç: Servisteki gözlemi, yapýlan psikiyatrik muayeneleri, aile anamnezi ve dava
dosyasýnýn incelemesi sonucunda Bayan C'nin gerekli olan ve deðerli olan objeleri çalmamasý, çalma
davranýþýnýn tekrarlayýcý ve plansýz olmasý,çalma davranýþýný utanç, piþmanlýk,sýkýntýnýn takip etmesi,
durdurulamamasý göz önüne alýnarak "Dürtü Kontrol Bozukluðu (Kleptomani) tanýsýyla Türk Ceza
Kanunu'nun 32/2. Maddesi gereðince ceza sorumluluðunun azalmýþ olduðu belirtilmiþtir
Kaynaklar
1.Öncü F, Türkcan S, Canbek Ö, Yeþilbursa D, Uygur N. Fetiþizm ve Kleptomani: Bir Adli Psikiyatri Olgu Bildirimi.
Nöropsikiyatri Arþivi 2009;46:125-8
2.Katzman JW. Impulse-Control Disorders Not Elsewhere Classified. Sadock BJ, Sadock VA, editörler. Kaplan&Sadock's
Comprehensive Textbook of Psychiatry içinde. Cilt: 2. 7.bask›. Philadelphia. Lippincott Williams&Wilkins; 2000.
1701-3.
3.Tamam L, Özpoyraz N, Ünal M. Kleptomani: Bir gözden geçirme.Türk Psikiyatri Dergisi 1997; 8:136-43.
PB 171
Cinsel Suç ve Seri Tecavüzcülük Bir Olgu Sunumu
Mahmut Emre Kýzýl,Sefa Saygýlý
Vakýf Gureba Hastanesi
Cinsel suçlar, insana yönelik suçlar içerisinde en aðýr suçlardan birisi olarak deðerlendirilmektedir.
Tecavüz; þiddet kullanarak geçekleþtirilen tecavüz, reþit olmayan biriyle iliþkide bulunmak, toplu
tecavüz, planlý tecavüz, evlilik içi tecavüz, erkeðe tecavüz, homoseksüel tecavüz olmak üzere baþlýca
yedi grupta incelenmektedir .
Biz burada, bir cinsel suç davranýþý biçimi olarak son yýlarda vurgulanan, seri tecavüzcülük kavramýna,
bu kavram sýnýflandýrmasý ile uyumlu bir vaka aracýlýðý ile dikkat çekmek istiyoruz.
Þ.Ö. 33 yaþýnda, erkek, bekar, lise mezunu, opera sanatçýsýdýr. Askerliðini tam olarak yapmýþtýr.
Sayýsý 20'yi aþan; tehdit, cinsel taciz, tecavüz, ýrza geçme gibi suçlarýn sanýðý olarak, psikiyatrik
gözlem ve deðerlendirme amaçlý Adli Týp Kurumuna gönderilmiþtir. Adli Týp Kurumundaki 11 günlük
gözlem ve psikiyatrik deðerlendirmelerin neticesinde; kendine zarar verme davranýþý (kesi), alkol ve
madde (esrar) kullanýmý olduðu saptanmýþ, herhangi bir eksen I patolojisine rastlanmamýþ, eksen II
düzeyinde Antisosyal Kiþilik Bozukluðu tanýsý konmuþtur, ceza sorumluluðu ise tam olarak
deðerlendirilmiþtir.
Ülkemizde kültürel, sosyal ve adalet sisteminin, kurbanlar ve yakýnlarýnýn üzerindeki etkileri sonucu,
vakanýn ihbarýndan kaçýnma davranýþý dikkati çekmektedir. Bunun sonucunda bir çok tecavüz vakasý
istatistik verilerine yansýmamaktadýr. Türkiye de polis bölgesinde 1997 yýlýnda 705, 1998'de 743 ýrza
geçme; 1997'de 692, 1998'de 703 ýrza tasaddi; 1997'de 2870, 1998'de 3047 illegal seks iþçiliði vakasý
kaydedilmiþtir (Demirbaþ 2005).
Bu güne kadar tecavüzcülerle yapýlan araþtýrmalar dört tecavüzcü türünü tanýmlamaktadýr (Knight,
1992).
1-Tüm tecavüzlerin %70'ini gerçekleþtiren ''Güç Tecavüzcüsü''
2-''Sadist Tecavüzcü'', tüm tecavüzlerin %5'inden daha azýndan sorumludur ancak en tehlikelisidir.
3-''Öfke Tecavüzcüsü'' için tecavüz düþünmeden yapýlmýþ, vahþi ve kontrol edilemez fiziksel þiddet
anlamýna gelir.
4-''Tanýdýk'' veya ''Randevu Tecavüzcüsü'', kurbanýný tanýr ve cinsel iliþkiye zorlamak için sözel ya
da fiziksel baský kullanýr.
Son yýllarda ülkemizde de, diðer ülkelerde olduðu gibi seri tecavüzcülük vakalarýna rastlanmaktadýr.
Burada sunmuþ olduðumuz olgudan yola çýkarak toplum saðlýðýný tehdit eden bu unsurun daha
ayrýntýlý incelenmesi, engellenebilir etkenlere yönelik toplum çalýþmalarý yapýlmasý gerektiði görüþündeyiz.
PB 172
Fetiþizm ve Kleptomani
Birim Sungu Danýþmant,Sera Yiðiter,Mustafa Özköse
Burçin Demiraðlý,Ali Rýza Çeliker,Niyazi Uygur,Nesrin Karamustafalýoðlu
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Giriþ: Fetiþizm, DSM IV'de "Parafililer" baþlýðý altýnda , ICD-10 sýnýflandýrmasýna göre ise cinsel seçim
bozukluklarý baþlýðý altýnda yer almaktadýr. Kleptomani ile parafililer arasýnda bir iliþki olduðunu
destekleyen çalýþmalar da mevcuttur. Kleptomanýn, korunma, baðýþlanma ve kendine güven
düzenleyicisi anlamýndaki yitirilmiþ bir cinsel doyum için savaþtýðýný, hastanýn daha önce hangi
döneme fikse ise çalýnan nesnenin anlamýnýnda ona göre deðiþtiðini ve çalýnan nesnenin gerçekte
kleptomanýn fetiþi olduðunu belirtilmiþtir (1,2,3).
Olgu: Bay S, 35 yaþýnda "Ýç çamaþýrý çalmak suretiyle hýrsýzlýk" suçu nedeniyle hastanemize
gönderilmiþ, suç tarihinde gece birçok evin balkonundan iç çamaþýrý aldýðý, aldýðý bazý çamaþýrlarla
masturbasyon yaptýðý, kendisini gören bir kiþi tarafýndan ihbar edildiði, mahkemede kendisinin de
anlam veremediði bir ruh hali ile iç çamaþýrlarýna karþý ilgisisnin olduðu, çalma ve çamaþýrla kendisini
tatmin etme isteðine karþý gelemediðini ifade etmesi üzerine hastanemize gönderilmiþtir.Bay S'nin
balkonlardan çamaþýrlarý aldýðý, aldýðý çamaþýrlarý biriktirdiði ,çamaþýrlarla masturbasyon dýþýnda
herhangi bir cinsel eylem ya da birleþmeden doyum almadýðý öðrenilmiþtir.Yapýlan incelemelerinde
özellik saptanmamýþtýr.
Tartýþma ve Sonuç: Bay S'nin "Fetiþizm"tanýsýyla Türk Ceza Kanunu'nun 32/2. Maddesinden
yararlanmasý ve akýl hastalarýna özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasý gerektiði belirtilmiþtir. Olguda
çalma eyleminin tekrarlayýcý, zorlayýcý olmasý, ve maddi nedenlerle yapýlmamasý, sonrasýnda sýkýntý,
utanç ve piþmanlýk duymasý, zorluklara raðmen sürdürülmesi kleptomani ile uyumludur. Bu eylemlerde
amaç fetiþ nesnesini almak gibi görünse de çalmadan da ayrý bir haz alýndýðý belirgindir (4).
Kaynaklar
1. Goldman MJ. Kelptomania: Making sense of the nonsensical. Am J Psychiatry 1991; 148:986-996
2. Tamam L, Özpoyraz N, Ünal M. Kleptomani:Bir gözden geçirme. Türk Psikiyatri Dergisi 1997; 8:1 36-43
3. Fenichel O. Nevrozlarýn Psikoanalitik Teorisi. 1. baský. Tuncer S. Çev. Ýzmir ; Ege Üniversitesi Matbaasý; 1974.
s.297-314, 338-339
PB 173
Türkiye'de ve Dünyada Pestisit Sorunu: Pestisitlerin Ruh Ve Beden Saðlýðý
Üzerine Etkileri
Akan Karakuþ1,Nuri Ýdiz2,Mustafa Dalgýç2
Ondokuz Mayýs Üniversitesi Týp Fakültesi Adli Týp Anabilim Dalý1,
Adli Týp Grup Baþkanlýðý Bayraklý Izmir 2
Giriþ: Pestisitler tarýmda ve domestik amaçlý olarak, zararlý organizmalardan korunma amaçlý olarak
kullanýlan kimyasal maddelerin genel ismidir (1,2,3). Kimyasal yapýlarýna ve kullaným özelliklerine
göre yapýlmýþ sýnýflandýrmalarý mevcuttur. Bu maddelerin bilinçsiz ve kontrol dýþý kullanýmýnýn sadece
bu maddeler ile doðrudan temas edenlerde deðil, toplumda yaþayan tüm bireyler üzerinde saðlýðý
bozucu etkileri bildirilmiþtir. Bu maddelerin beden ve ruh saðlýðý üzerinde zararlý etkilerinin, dünyada
yapýlan bilimsel araþtýrmalar doðrultusunda deðerlendirilmesi ve güncel durumlarýnýn irdelenmesi
amaçlanmýþtýr.
Materyal ve Yöntem:Literatürde bulunan bilimsel makaleler sistematik olarak taranarak, pestisitlerin
ülkemiz ve dünyada yapýlan bilimsel çalýþmalar ýþýðýnda insan saðlýðý üzerine etkileri incelenmiþtir.
Sonuçlar:Bu maddelerin önemli diðer saðlýk sistemleri üzerine olan zararlý etkileri yanýnda önemli
nöropsikiyatrik etkileri olduðu belirtilmektedir. Bu kimyasallarýn zararlý etkilerinin önlenmesine yönelik
olarak geliþmiþ ve geliþmekte olan ülkelerde yapýlan çalýþmalarda, halk saðlýðýný korumaya yönelik
tespit sistemlerinin kurulmasý kolay fakat çok etkili bir araç olduðu belirtilmektedir.
Tartýþma: Pestisid kullanýmýn tüm dünyada insan saðlýðýný ciddi þekilde tehdit ettiði ile ilgili çalýþmalar
literatürde mevcuttur. 1950'li yýllarda Güneydoðu Anadolu Bölgesinde Hekzoklorobenzen uygulanmýþ
buðday tohumlarýnýn gýda amaçlý kullanýlmasý sonrasý geliþen epidemik zehirlenme, Dr. Arif Çam
tarafýndan tespit edilmiþtir (4,5). O günden bu yana bu maddelerin zararlý etkilerinin öncelenmesine
yönelik yeterli çabanýn harcandýðýný söylemek ne yazýk ki mümkün deðildir. Özellikle dünya saðlýk
örgütünün sýnýflamasýna göre ileri derece zehirli olan, ülkemizde pestisit ile iliþkili intihara baðlý adli
ölümlerde en sýk olarak tespit edildiði bildirilen pestisit çeþitlerinin kullanýmýnýn yasaklanmasýnýn
gerekli olduðunu düþünmekteyiz.
PB 174
Türkiye'de Majör Depresif Bozukluklu Hastalarda Ek Antipsikotik Kullanýmý:
Saðlýk Ekonomisi Bakýþ Açýsý
Mete Þaylan1,Mete Þaylan1,Pieter Drost1,Erdal Iþýk2,Nesrin Dilbaz3,Haluk Savaþ4,Ali Saffet Gönül5,
Roelien Postema6,Maarten Treur6
Bristol Myers Squibb1,Gazi Üniversitesi2,Ankara Numune Araþtýrma ve Eðitim Hastanesi3,
Gaziantep Üniversitesi4,Ege Üniversitesi5,Pharmerit,Health Economics and Outcomes Research6
Amaç: Majör Depresif Bozukluk (MDB) Yaþam Kalitesi(QoL) ve saðlýk kaynaklarý üzerine önemli
etkileri olan kronik bir hastalýktýr. Remisyonda olmayanlara göre remisyondaki hastalarýn maliyetinin
1.6 kat daha az olmasý tedavi amacý olarak remisyonun klinik ve ekonomik önemini doðrular. Bu
çalýþmanýn amacý Türkiye'de antidepresan tedaviye yetersiz yanýt veren depresif hastalarda ek atipik
antipsikotik tedavisinin maliyet etkinliðini hesaplamaktýr.
Yöntem:Yaþam boyu majör depresif epizodlar ve remisyonlar yaþayan MDB hastalarýný simüle eden
bir ekonomik model geliþtirdi. Majör depresif epizodlar sýrasýnda hastalar aripiprazol, ketiapin ve
olanzapin ile tedavi edildi. 6 haftada remisyona girmeyen hastalar ,Türkiye'deki klinik uygulama ile
uyumlu þekilde sonraki tedavi aþamalarýna geçtiler. Aripiprazol, ketiapin ve olanzapin arasýndaki
karþýlaþtýrmalý etkilik yayýnlanmýþ 6 haftalýk çalýþmalarýn dolaylý karþýlaþtýrýlmasý kullanýlarak hesaplandý.
Kaynak kullanýmý ve birim maliyetler hakkýnda veriler Türkiye çalýþmalarýndan alýndý ve klinik uzmanlarca
doðrulandý. Bu çalýþma saðlýk hizmeti sunucularý bakýþ açýsýndan ve dolaylý maliyetlerin(üretkenlik
kaybý) dahil edildiði sosyal bakýþ açýsýndan yapýldý. Farklý senaryo anlizleriyle, bulgularýn doðruluðu
test edildi.
Bulgular:Yaþam boyunca aripiprazol hastalarý ketiyapin(+7,7 hafta) ve olanzapin(+7,5) hastalarýna
göre majör depresif epizod içinde daha az kaldýlar. Ketiyapin hastalarýna göre, aripirazol hastalarý
421TL'lik ek maliyetle Yaþam Kalitesine Uyarlanmýþ Yaþam Yýlýnda daha fazla iyileþme (+ 0,045
QALY) saðladý. Olanzapin alan hastalara göre, aripiprazol alan hastalar daha yüksek ilaç maliyetlerine
raðmen domine ediyordu(Daha düþük maliyetle[-32TL], QoL'de daha fazla iyileþme[+0.042 QALY])
. Analize üretkenlik kaybýndan kaynaklanan dolaylý maliyetlerdeki tasarruflar dahil edildiðinde,
aripiprazol hastalarýnýn olanzapin hastalarýyla karþlýlaþtýrýldýðýnda, maliyette azalma saðladýðý(-315TL)
ve ketiapin ile karþýlaþtýrýldýðýnda nerdeyse maliyet nötr olduðu(+94 TL) gösterildi. Duyarlýlýk analizleri,
ketiapine göre %87 ve olanzapine karþý %88 olasýlýkla, aripiprazolün tasarruf saðlayarak QoL'ý
iyileþtirdiðini hesapladý. Böylece bulgularýn saðlamlýðý doðrulandý.
Tartýþma:Bu, MDB'da ek olarak kullanýlan farklý antipsikotik tedavilerin maliyet ve yaþam kalitesine
etkilerini deðerlendirirken, hastalarýn heterojenitesini dikkate alan Türkiye'deki ilk yaþam boyu ekonomik
analizdir. Çalýþmanýn sonuçlarý aripiprazol ile ek tedavinin, ketiapin ve olanzapin ile karþýlaþtýrýldýðýnda
T ü r k i y e ' d e M D B h a s t a l a r ý n d a m a l i y e t - e t k i n b i r s e ç e n e k s a ð l a d ý ð ý n ý g ö s t e r i r.
PB 175
Deliran Mani
Ece Yazla,Leman Ýnanç,Mustafa Burak Baykaran,Hamdi Öztürk
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Giriþ:Deliran mani ani geliþen eksitasyon, grandiyözite, emosyonel labilite, delüzyonlar ve uykusuzluk
gibi mani bulgularý ile bilinç ve yönelim bozukluðu gibi deliryum bulgularýnýn birlikte gözlendiði bir
sendromdur (1). Biz bu tanýmý karþýlayan serviste takip ettiðimiz bir olguyu sunmaktayýz.
Olgu:33 yaþýnda 11 yýllýk bipolar duygulaným bozukluðu öyküsü olan erkek hasta acil servisimize 8
hafta önce ani baþlayan ve baþka bir hastanede yatýrýlarak uygulanan 6 haftalýk ilaç tedavisine raðmen
yatýþmayan uykusuzluk, hareketlilik, çok ve anlamsýz konuþma, etrafýna zarar verici uygunsuz
davranýþlar yakýnmalarý ile getirildi. Hastanýn daha önce buna benzer üç ataðý olduðu, EKT ile tam
iyileþtiði ve haloperidol ile lityum idame tedavisini býrakmasýndan bir ay sonra mevcut yakýnmalarýn
baþladýðý öðrenildi. Hastanýn dahili rahatsýzlýk ve madde kullaným öyküsü yoktu.
Ýlk ruhsal durum muayenesinde bilinci açýktý ve yönelimi bozuktu. Duygulaným anksiyözdü. Görsel,
iþitsel halüsinasyonlarý ve perseküsyon hezeyanlarý olan hasta negativist tavýr sergilemekteydi. Ayný
gün içerisinde duygulanýmýnýn eleve olduðu, lakayt tavýr sergilediði, cinsel içerikli, basýnçlý ve enkoheran
konuþmasýnýn olduðu, çaðrýþýmlarýnýn daðýnýk ve amaca yöneliminin bozuk olduðu dönemlerin varlýðý
gözlendi. Yönelimi sürekli bozuk seyrederken, konuþmasý ve davranýþlarý disinhibeydi. Diðer muayeneleri
ve labratuvar tetkikleri normaldi. Hazýrlýklar tamamlandýktan sonra EKT baþlandý. 5 seans sonunda
remisyon saðlandý.
Sonuç: Deliran mani tedavisinde haloperidol ve lityum kombinasyonunun yararlý olduðu bildirilmiþse
de, güncel kaynaklarda antipsikotiklerden ziyade EKT ve yüksek doz benzodiazepin kullanýmýnýn
yararlarý bildirilmektedir (2). Olgumuzun da her atakta EKT ile remisyona girdiði ve lityum ile haloperidol
kombinasyonundan fayda gördüðü bilinmektedir.
Geçirilmiþ manik epizod öyküsü olan hastalarda yönelim bozukluðu eþlik ettiðinde deliran mani tanýsý
ve EKT açýsýndan deðerlendirilmelidir.
Yayýnlar:
1Fink M. Delirious mania. Bipolar Disorders 1999: 1: 54-60.
2- Karmacharya R, England M.L, Öngür D. Delirious mania: Clinical features and treatment response. Journal
of Affective Disorders 109 (2008) 312-316.
PB 176
Olanzapin Kullanýmý Sonrasý Geliþen Hepatotoksiste
Filiz Þükrü Durusoy1,Volkan Topçuoðlu2
Marmara Üniversitesi Psikiyatri ABD1,Marmara Üniversitesi Psikiyatri2
Olgu:58 yaþýnda evli, erkek hasta. 2009 yýlý ocak ayýnda 2 hafta süren isteksizlik, keyifsizlik, uykusuzluk,
iþtahsýzlýk, huzursuzluk gibi depresif þikayetlerle essitalopram 20mg/gün ve klonazepam 0.5mg/gün
tedavisi baþlanýyor. Ýki ay sonunda huzursuzluk dýþýndaki depresif þikayetleri azalan hastanýn tedavisine
lityum 900mg/gün ekleniyor. Ekim ayýnda lityum düzeyi toksik gelince lityum kesilip olanzapin 20m/gün
baþlanýyor. Tedavi deðiþikliðinden 10 gün sonra vücutta sararma, mide bulantýsý, kusma ile baþvurduðu
hastanede toksik hepatit düþünülüp, kullandýðý tüm ilaçlar kesilerek yatýrýlýyor. Takiplerinde depresif
bulgularý yeniden ortaya çýkan hastanýn servisimize yatýþý yapýlýyor. Alkol veya madde kötüye kullanýmý
olmayan hastada alanin aminotransferaz: 182U/L(10-40U/L), alkalen fosfataz: 866U/L(0-270U/L),
gama glutamil transferaz: 957U/L (7-49U/L), total bilirubin: 3.10mmol/L (0.2-1mmol/L) direk bilirubin:
2.32mmol/L (0-0.3mmol/L) saptandý. Eozinofilisi yoktu. Hepatit A immunoglobulin M, hepatit B antijen
ve antikorlarý, hepatit C antikorlarý ve HIV antikorlarý negatifti. Antinüklear antikor ve antiromatoid
faktör testleri normaldi. Ýdrar tahlili normaldi. MRCP incelemesinde hepatomegali, splenomegali, safra
taþý saptanmadý..
Tartýþma:Bu olguda viral hepatit belirteçlerinin negatifliði, kronik karaciðer hastalýðý öyküsünün, alkolmadde kötüye kullanýmýnýn olmamasý, tedaviye antipsikotik eklendikten 10 gün sonra hepatit bulgularýnýn
görülmesi ve antipsikotik kesildikten sonra karaciðer fonksiyon testlerinin normal seviyeye düþmesi
ilaca baðlý hepatotoksisiteyi düþündürmektedir. Olanzapine baðlý hepatitin sýklýkla geçici, asemptomatik
ve subklinik olduðu bildirilmekle birlikte karaciðer fonksiyon testlerinde ciddi yükselmelerle giden
vakalar bildirilmiþtir (1). Olanzapin tedavisine baðlý kilo alýmý, steatohepatite yol açabilir (2,3) . Karaciðer
fonksiyon testlerinde anormal yükselme saptanan hastalarda hekimler öncelikle hepatotoksisitenin
diðer sebeplerini araþtýrmalý ve antipsikotik tedavide sýkça tercih edilen olanzapinin potansiyel
hepatotoksisitesi akýlda tutulmalýdýr.
Referanslar:
1.Jadallah KA ve ark. Acute hepatocellular-cholestatic liver injury after olanzapine therapy. Ann Intern Med
2003;18(138):357-8.
2.Haberfellner EM, Honsig T. Nonalcoholic steatohepatitis: a possible side effect of atypical antipsychotics. J Clin
Psychiatry 2003;64:851.
3. Ananth J ve ark. Atypical antipsychotic induced weight gain: pathophysiology and management. Ann Clin
Psychiatry 2004;16:75-85.
PB 177
Akut Lityum Zehirlenmesinde Taný ve Tedavi Güçlükleri: Olgu Sunumu
Nesrin Buket Tomruk,Mehtap Arslan Delice,Abdullah Yýldýrým,Nihat Alpay
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
AMAÇ:Lityum (Li) bipolar bozukluk tedavisinde çok etkilidir; ancak terapötik indeksi çok dardýr. 3,5
mmol/L serum düzeylerinde yaþamý tehdit eden toksisite geliþir (1). MSS'ye yavaþ daðýldýðýndan
nörolojik semptomlar geç bulgudur (2). Ýdame Li tedavisi alan hastalarýn çoðu bir noktada toksik olur
(3). Farmakokinetik özellikler nedeni ile klinik etkiler intoksikasyon tipine göre farklýlýk gösterip taný
güç olabilir. Bu sunumda bir olgu ýþýðýnda bu konu vurgulanmaktadýr.
YÖNTEM: Çok yüksek lityum düzeylerine raðmen hafif ve silik semptomlar gösteren bir olgunun kinik
tablosu ve tedavisi literatür ýþýðýnda tartýþýlmaktadýr.
BULGULAR: 37 yaþýnda bipolar hasta. Serum Li düzeyi: 5,4 mmol/L. Son üç gün içinde geliþen
uykusuzluk, bulantý ve ince tremor mevcut. Son 10 gündür 1200 mg/gün Li kullanmakta. Vital bulgular
normal, bilinç açýk, kognitif bozukluk yok; EKG ve böbrek fonksiyonlarý normal; tremor dýþýnda nörolojik
bulgu yok. Forse alkalen diürez ve destekleyici tedavi ile 24 saatte serum Li düzeyi normal seviyeye
indi.
SONUÇ:Lityum psikiyatride maksimum alým dozlarýna yakýn düzeylerde kullanýlýr. Bazý intoks
olgularýnda serum düzeyleri normal olabilirken (3), akut doz aþýmlarýnda Li konsantrasyonlarý çok
yüksek olabilir; ancak normal hücre içi yoðunluk nedeni ile olgu asemptomatik kalabilir (3). Bu olgular
çabuk düzelme eðilimindedir (1). Lityum intoksikasyonun þiddeti ile en iyi korele olan klinik semptomlardýr;
bu nedenle tedaviyi Li düzeyleri deðil semptomlar yönlendirmelidir. Konservatif yaklaþým kural olmalýdýr.
Olgumuz da Li intoks tedavisinde kararlarýn Li düzeylerinden çok klinik parametrelere dayalý olmasý
gerektiðini desteklemektedir.
1.
Peces R, Fernández EJ, Regidor D, et al. Treatment of acute lithium intoxication with high-flux haemodialysis
membranes. Nefrologia 2006; 26 (3); 372-8.
2.
Greller HA. Lithium. In: Flomenbaum NE, Goldfrank LR, Hoffman RS, et al (eds) Goldfrank's toxicologic
emergencies, 2006, McGraw-Hill, New York, 1052-58.
3.
Sadosty AT, Groleau GA, Atcherson MM. The use of lithium levels in the emergency department. J Emerg
Med 1999; 17 (5): 887-91.
PB 178
Periferik Yüz Felci Geçirmiþ Olan Bir Hastada Kortikosteriod Kullanýmý
Sonrasýnda Ortaya Çýkan Mikst Mani Olgusunun Olanzapin ve Lityum Ýle
Tedavisi: Olgu Sunumu
Hakan Balibey
TSK Ankara Mevki Asker Hastanesi
Giriþ ve Amaç: Kortikosteroidler rutin olarak periferal yüz felcinin tedavisinde kullanýlmaktadýrlar.(1)
Duygulaným semptomlarýnýn kortikosteroidlerin olasý olumsuz yan etkilerinden birisi olduðu uzun
zamandýr literatürde belirtilmektedir ( 2 ). Lityum ve olanzapin kortikosteroid kullanýmýyla baðlantýlý
psikozun engellenmesinde ve tedavisinde baþarýyla kullanýlmaktadýr. ( 3,4 ). Literatüre göre bu tarz
vakalarýn kronik kortikosteroid kullanýmý sonrasýnda ortaya çýktýðýný bildiren yayýnlara sýklýkla
rastlanmakla birlikte literatürde periferal yüz felci nedeniyle steroid kullanýmý sonrasýnda manik atak
bildirimine tarafýmýzca rastlanmamýþtýr. Periferik yüz felci geçirmiþ olan olgumuzda kortikosteroid
kullanýmý sonrasýnda ortaya çýkan mikst maninin klinik özellikleri, olanzapin ve lityum ile tedavisine
yanýt ve gidiþi tartýþýlmýþtýr.
Olgu sunumu: 38 yaþýnda , bekar, lise mezunu, devlet memuru olarak çalýþan Bay S. polikliniðimize
baþvurmadan önce yüz felci teþhisi almýþ ve nöroloji kliniðince metilprednizolon tedavisi baþlanmýþtý.
Tedavinin baþlangýcýndan altý hafta sonra hastanýn psikiyatrik þikayetlerinin baþlamasý üzerine
polikliniðimize baþvurdu. Þikakayetleri deðerlendirildiðinde kortikosteroid kullanýmý sonrasýnda ortaya
çýkan mikst mani ataðý (DSM-IV-TR kriterlerine göre) olarak deðerlendirildi. Semptomlarýn ciddiliðini
belirlemek için Young Mani Deðerlendirme Ölçeði kullanýldý . ( 5 ) Tedavisinde 10 mg oral yoldan
verilen olanzapin ve 900 mg oral yoldan verilen lityum kullanýldý.
Tartýþma: Periferik yüz felci geçirmiþ olan olgumuzda kortikosteroid kullanýmý sonrasýnda ortaya
çýkan mikst maninin lityum ve olanzapinle yapýlan kombine tedavisi etkili olmuþtur.
Kaynaklar:
1. Segal, Alan Z., Bell's Palsy meta analysys.Neurology Alert 2009; 28:23-23
2. Wada K, Yamada N, Suzuki H, Lee Y, Kuroda S. Recurrent cases of corticosteroid-induced mood disorder: clinical
characteristics and treatment. J Clin Psychiatry 2000;61:261-7.
3. Goggans FC, Weisberg LJ, Koran LM. Lithium prophylaxis of prednisone psychosis: a case report. J Clin
Psychiatry 1983;44:111-112
4. Brown ES, Khan DA, Suppes T. Treatment of corticosteroid-induced mood changes with olanzapine [letter]. Am
J Psychiatry 1999;156:968
5. Young RC, Biggs JT, Ziegler VE, Meyer DA. A rating scale for mania: reliability, validity and sensitivity. Br J
Psychiatry 1978; 133:429-35.
PB 179
Major Depresyon Hastalarýnda Psikiyatrik Bozukluk Komorbiditesi
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 180
Korozif Madde Ýle Ýntihar Giriþimi Sonrasý Hemþirelik Bakýmý: Olgu Sunumu
Semra Enginkaya,Münevver Akýn,Elif Akbulut
Bakýrköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Saðlýðý ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Amaç:Ýntihar önemli bir saðlýk sorunudur. Ýntihar giriþimi; bireyin bilinçli ya da bilinç dýþý herhangi bir
yöntem ile ölüme götürecek derecede kendisine zarar vermesidir. Literatürde kadýn cinsiyeti, stres
yaratan yaþam koþullarý psikiyatrik hastalýk ve ailede psikiyatrik hastalýk öyküsü intihar açýsýndan risk
faktörleri olarak belirtilmektedir (1). Bu olgu sunumunda korozif maddeyle intihar giriþiminde bulunan
psikotik özellikli depresyon tanýlý hastada hemþirelik bakýmý ve karþýlaþýlan güçlüklerin tartýþýlmasý
amaçlanmýþtýr.
Olgu:48 yaþýnda bayan hasta, 15 yýllýk hastalýk öyküsü, psikotik özellikli depresyon tanýsýyla hastaneye
yatýrýldý. Ýkinci atak sýrasýnda 9 ay önce korozif madde ile intihar giriþimi sonrasý geliþen özefagus
darlýðý nedeniyle gastrostomisi vardý. Psikiyatri servisine yatýrýlan hastanýn intihar giriþimi ve düþüncesi
baþta olmak üzere, hemþirelik bakýmý, beslenmesi, ve izlemi yapýldý.
Sonuç:Korozif madde ile intihar giriþiminde morbidite yüksektir ve hemþirelik bakýmý özellik arzetmektedir
(2). Korozif madde ile intihar giriþimi sonrasý geliþen komplikasyonlara yönelik hemþirelik yaklaþýmlarý
literatür ýþýðýnda tartýþýlmýþtýr.
Kaynaklar
1. Deveci A, Taþkýn EO, Dündar PE ve ark. Manisa il merkezlerinde intihar düþüncesi giriþimi yaygýnlýðý. Türk
Psikiyatri Dergisi 2005; 16(3):170-178.
2. Küçükkartallar T, Aksoy F, Tekin A ve ark. Korozif madde içimine baðlý mide nekrozu. Genel Týp Dergisi 2008;
18(4):165-168.
PB 181
Akut Mani Nöbetinde NO Ve ADMA Düzeyleri
Demet Saðlam Aykut1,Ahmet Tiryaki2,Evrim Özkorumak2
Ataköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi Trabzon1,Karadeniz Teknik Üniversitesi týp Fakültesi2
Amaç:Duygudurum bozukluklarý, þizofreni, otizm, obsesif kompulsif bozukluk ve Alzheimer hastalýðýnda
nitrik oksit (NO) üretiminde deðiþiklikler tespit edilmiþtir (1). Asimetrik dimetil arginin (ADMA); Nitrik
oksit sentaz enziminin inhibitörüdür. ADMA'nýn ruhsal bozukluklarýn etiyopatogenezindeki iþlevi,
Alzheimer hastalýðý (2) ve depresif bozuklukta (3) araþtýrýlmýþtýr. Bu çalýþmada, ikiuçlu duygudurum
bozukluðu Tip I (ÝDB-I) hastalarýnýn akut mani dönemlerinde, plazma NO ve ADMA seviyelerinin
saðlýklý kontrollerle karþýlaþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Çalýþmaya, Kasým 2008 -2009 tarihleri arasýnda KTÜ Farabi Hastanesi'ne baþvurmuþ DSMIV-TR'ye göre ÝDB-I mani nöbeti tanýsý konulan 30 hasta ve saðlýklý kontrol grubu alýnmýþtýr. Çalýþma
gruplarýnda, SCID-I, HAM-D, YMRS, MADRS ölçekleri kullanýlmýþtýr. Her iki gruptan NO ve ADMA
seviyesi tayini için, 2 tüp plazma örneði alýnmýþtýr.
Bulgular: Hasta grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlý derecede, plazma NO
seviyelerinin düþük, ADMA seviyelerinin ise yüksek olduðu bulunmuþtur. Hasta grubu, öncesinde
ÝDB-I tanýsý ve tedavisi alýp almamaya göre yeni taný konmuþ ve tanýsý eskiden konmuþ 2 grup olarak
deðerlendirilmiþtir. Yeni taný konmuþ hasta grubunda plazma ADMA seviyeleri kontrol grubuna göre
istatistiksel olarak anlamlý derecede yüksek bulunmuþtur.
Sonuç: Çalýþmamýzda, ÝDB mani nöbeti etiyolojisinde NO ve ADMA düzeylerinin, plazma NO
seviyesinde azalma ve ADMA seviyesinde artma yönünde iþlev gördüðü bulunmuþtur. Yeni taný
konmuþ hasta grubunda tanýsý eskiden konmuþ hasta grubuna göre istatistiksel olarak anlamlý olmasa
da daha yüksek ADMA seviyeleri ve daha düþük NO seviyeleri, tanýsý eskiden konmuþ hasta grubunun
1 ay öncesine kadar kullandýðý duygudurum düzenleyici ilaçlarla iliþkilendirilebilir.
Kaynaklar:
1. Hoekstra R, Fekkes D, Pepplinkhuizen L: Nitric Oxide and Neopterin in Bipolar Affective Disorder. Neuropsychobiolo
2006;54:75-81.
2. Selley ML: Increased concentrations of homocysteine and asymmetric dimethylarginine and decreased
concentrations of nitric oxide in the plasma of patients with Alzheimer's disease. Neurobiol Aging 2003:24(7):9037.
3. Selley ML: Increased (E)-4-hydroxy-2-nonenal and asymmetric dimethylarginine concentrations and decreased
nitric oxide concentrations in the plasma of patients with major depression. J Affect Disord. 2004 Jun;80(2-3):24956.
PB 182
Ýkiuçlu Bozukluk Mani ve Remisyon Dönemlerinde NO ve ADMA Düzeylerinin Deðiþimi
Ahmet Tiryaki1,Demet Saðlam Aykut2,Evrim Özkorumak1,S. Caner Karahan1
Karadeniz Teknik Üniversitesi Týp Fakültesi1,Ataköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi Trabzon2
Amaç:Duygudurum bozukluklarý, þizofreni, otizm, obsesif kompulsif bozukluk ve Alzheimer hastalýðýnda
nitrik oksit (NO) üretiminde deðiþiklikler tespit edilmiþtir (1). Asimetrik dimetil arginin (ADMA); Nitrik
oksit sentaz enziminin inhibitörüdür ve ruhsal bozukluklarýn etiyopatogenezindeki iþlevi, Alzheimer
hastalýðý ve depresif bozuklukta araþtýrýlmýþtýr (2).
Çalýþmalarda ikiuçlu duygudurum bozukluðu Tip I (ÝDB-I)'de antimanik tedavi ile oksidatif stres
parametrelerinin düþtüðü, lityum ve valproatýn antioksidan etkileri açýkça gösterilmiþtir (3). Bu
çalýþmada, ÝDB-I hastalarýnýn mani ve ötimi dönemlerinde, plazma NO ve ADMA seviyelerinin saðlýklý
kontrollerle karþýlaþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Çalýþmaya, Kasým 2008 -2009 tarihleri arasýnda KTÜ Farabi Hastanesi'ne baþvurmuþ DSMIV-TR'ye göre ÝDB-I mani nöbeti tanýsý konulan 30 hasta ve saðlýklý kontrol grubu alýnmýþtýr. Hastalardan
19'u, 3 aylýk duygudurum düzenleyici ilaçla tedavi sonrasý 3. grup olarak çalýþmaya alýnmýþtýr. Hasta
ve kontrol gruplarýnda, SCID-I, HAM-D, YMRS, MADRS ölçekleri kullanýlmýþtýr. Hasta grubundan,
mani ve ötimi döneminde ve kontrol grubundan, NO ve ADMA tayini için, 2 tüp plazma örneði alýnmýþtýr.
Bulgular: Hasta grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlý derecede, plazma NO
seviyelerinin düþük, ADMA seviyelerinin yüksek olduðu bulunmuþtur. Tedavi öncesi gruba göre tedavi
sonrasý grupta ADMA anlamlý olarak düþerken NO anlamlý olarak yükselmiþtir.
Sonuç: Çalýþmamýzda, ÝDB hastalarýnda mani nöbetinden remisyon dönemine gidiþ sýrasýnda plazma
NO seviyesinde azalma, ADMA seviyesinde artýþ görülmüþtür. Duygudurum düzenleyici ilaçlarýn
antioksidan etkileri aracýlýðý ile bu deðiþimi belirlemiþ olabileceði deðerlendirilmiþtir.
Kaynaklar:
1. Hoekstra R, Fekkes D, Pepplinkhuizen L: Nitric Oxide and Neopterin in Bipolar Affective Disorder. Neuropsychobiolo
2006;54:75-81.
2. Selley ML: Increased (E)-4-hydroxy-2-nonenal and asymmetric dimethylarginine concentrations and decreased
nitric oxide concentrations in the plasma of patients with major depression. J Affect Disord. 2004 Jun;80(2-3):24956.
3.Kunz M, Gama CS, Andreazza AC, Salvador M, Ceresér KM, Gomes FA, Belmonte-de-Abreu PS, Berk M,
Kapczinski F: Elevated serum superoxide dismutase and thiobarbituric acid reactive substances in different phases
of bipolar disorder and in schizophrenia. Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry. 32, 1677-1681, 2008.
PB 183
Ýntihar Niyetinin Kiþilik Özellikleri ve Yaþam Kalitesiyle Ýliþkisi
Medine Yazýcý Güleç,Hüseyin Güleç,Semra Kader Karataþ,Hülya Akar,Handan Meteris
SB. Erenköy RSHEAH
Giriþ:Ýntihar niyeti; intihar giriþimi, giriþimin ölümcüllüðü ve intihar düþüncesinden ayrý bir þekilde
intihar davranýþýna katkýda bulunmaktadýr.
Yöntem:Bu çalýþma MDB'li hastalarda yürütülen bir çalýþmanýn parçasý olarak yürütüldü. Ayaktan
baþvuru yapan ardýþýk 72 hasta alýndý. Katýlýmcýlara BDÖ, BAÖ, SF-36, Ýntihar Niyeti Ölçeði ve
Sosyodemografik veri toplama formu verildi. Ýþlem sonrasý SCID-II ve HAÖ ve HDÖ uygulandý.
Bulgular:Tablo 1. Ýntihar Niyetinin klinik deðiþkenlerle iliþkisi
r
r
Kaçýngan
Fiziksel Fonksiyon
Baðýmlý
Rol Güçlüðü Fiziksel
Obsesif .33**
Aðrý
HDÖ
Pasif-Agresif
-.48***
Genel Saðlýk
Self-Defeating
.28*
Vitalite
Paranoid
Sosyal Fonksiyon -.45***
Þizotipal .27*
Rol Güçlüðü Emosyonel
Þizoid
Mental Saðlýk
Histerionik
Narsisistik
-.38**
Borderline
-.24*
Antisosyal
-.26*
*p<0.05, **p<0.005, ***p<0.001
r
BDÖ
-.24*
.29*
.58***
BAÖ
HAÖ
Tablo 2. Ýntihar Niyetinin klinik ve sosyodemografik yordayýcýlarý
Model
1
2
a
Model
1
B
Beta
(Constant)
Pasif-Agresif
-3,562
-,509
(Constant)
Self-Defeat
5,673
-3,994
-,571
2,609
,374
(Constant)
Ýntihar Hikâyesi
5,415
,460
(Constant)
2
a
ÇocukluðunGeçtiðiYer
6,967
4,416
,375
-1,383
-,318
3
(Constant)
a
b
YaþadýðýYer
4,538
,386
-2,526
-,581
2,467
,411
4
(Constant)
a
b
c
Aile Problemi
Model
5,325
4,719
,401
-3,151
-,725
3,107
,518
3,597
,306
1
(Constant)
Beck Depresyon
,222
,463
*p<0.005, **p<0.001
t
6,744
-4,948**
13,838**
10,909**
-6,013**
3,940**
4,585
4,337**
11,775**
8,082**
3,605**
-3,056*
5,520
3,968**
-4,655**
3,353**
6,046**
6,210**
4,398**
-5,793**
4,331**
3,233*
-,660
4,373**
-,482
Tartýþma: Bulgularýmýz intihar niyetinin kiþilik özellikleri ile genel olarak iliþkili olduðunu ve özellikle
pasif agresif kiþilik ile güçlü bir iliþkinin bulunduðu göstermektedir. Pasif agresif kiþilik intihar niyetini
ayný zamanda en güçlü yordayan kiþilik özelliðidir.
Sosyodemografik özelliklere bakýldýðýnda daha önceki intihar giriþiminin varlýðý, çocukluðunun geçtiði
yer, yaþanan yer ve ailedeki psikiyatrik hastalýk yükünün sýrasýyla intihar niyetini, yordadýðý görülmektedir.
Depresyon/anksiyetenin yordayýcýlýðýna bakýldýðýnda ise sadece hastalarýn uyguladýðý kendi bildirimli
depresyon ölçeðinin yordayýcý olduðu görülmüþtür.
Ýntihar Niyetinin, Sosyal Fonksiyon'la negatif iliþkili olarak Yaþam Kalitesi'ni etkilediði saptanmýþtýr.
PB 184
Ýki Uçlu I Bozukluðu Olan Hastalarda ve Anne-Babalarýnda Eksen-I, Eksen-II
Tanýlarýnýn Ýncelenmesi
Güngör Meydan1,Orhan Doðan2,Ayþegül Selcen Güler2,Feride Meydan2,Önder Kavakçý2,Nesim Kuðu2
Akþehir Devlet Hastanesi1,Cumhuriyet Üniversitesi Týp Fakültesi2
Amaç:Ýki uçlu bozukluk tanýsý olan kiþilerde çeþitli eksen I eþ tanýlarýnýn varlýðý bildirilmiþtir (1). Ýki
uçlu bozukluða %48 oranýnda kiþilik bozukluklarý eþlik etmektedir (2). Bu hastalarýn anne-babalarýnda
ruhsal bozukluk sýklýðýnýn artmýþ olduðu belirtilmektedir (3). Bu çalýþmada, iki uçlu I bozukluðu olan
hastalarda ve anne-babalarýnda eksen I, eksen II eþ tanýlarýnýn saptanmasý ve bu tanýlarýn hastalarýn
sosyodemografik ve klinik özellikleri ile iliþkisinin araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Remisyon dönemindeki 44 hasta ve 80 anne-babaya sosyodemografik ve klinik bilgi formu
dolduruldu, SCID-I ve SCID-II uygulandý.
Bulgular: Hastalarýn %47.7'sinde (N=21) yaþam boyu eksen I eþ tanýsý, %56.8'inde (N=25) eksen
II eþ tanýsý vardý. Eksen I eþ tanýsý olarak OKB, eksen II eþ tanýsý olarak da OKKB en sýktý. Eksen I
ve eksen II eþ tanýsý olan hastalarda atak sayýsý daha fazlaydý, ilaç kullanýmý daha düzensiz, tedaviye
yanýt daha kötü idi (p<0.05). Kiþilik bozukluklarýnýn eþlik ettiði hastalarda bozukluðun baþlama yaþý
daha erkendi (p<0.05). Çalýþmaya alýnan anne-babalarýn %40'ýna (N=32) eksen I tanýsý kondu. Annebabalarda yaþam boyu duygudurum bozukluðu %30.1, iki uçlu bozukluk %3.8 oranýndaydý. Annebabalarýna taný konmayan 15 kiþi (%34.1) 1. grubu, eksen I tanýsý konan 27 kiþi (%61.4) 2. grubu
ve eksen II tanýsý konan 10 kiþi (%22.7) 3. grubu oluþturdu. Ýki uçlu bozukluk 2. grupta daha erken
baþlamýþtý. Atak sayýsý, hastaneye yatýþ sayýsý 2. grupta daha fazlaydý. Ýlaç uyumu 2. ve 3. grupta
daha düþüktü.
Sonuç:
Eþ tanýlarýn ve ailesel yüklülüðün araþtýrýlmasý, iki uçlu bozukluk hastalarýnýn tedavilerinin planlanmasýna
ve yaþam kalitesi, sosyal, mesleksel, ailesel iþlevselliðin artmasýna katkýda bulunabilir.
1.Pini S, Dell'Osso L, Mastrocinque C ve ark. Axis-I comorbidity bipolar disorder with psychotic feature. Br J
Psychiatry 1989; 175:467-471.
2.Üçok A, Karaveli D, Kundakçý T, Yazýcý O. Comorbidity of personality disorders with bipolar mood disorders.
Compr Psychiatry 1998; 39:72-74.
3.
Öztürk MO. Ruh Saðlýðý ve Bozukluklarý. Sekizinci baský, Ankara, Feryal Matbaasý, 2001.
PB 185
Lityum Paratiroide Ne Yapýyor?
Sermin Kesebir1,Fisun Akdeniz2
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi1,
Ege Üniversitesi Psikiyatri2
Giriþ ve Amaç: Lityumun uzamýþ terapötik kullanýmýnýn kalsiyum dengesi üzerine etkileri vardýr.
Hiperparatiroidizmin yegane birincil formu süregen lityum saðaltýmý sonucu ortaya çýkabilmektedir.
Olasý patofizyolojik mekanizma lityumun paratiroidteki kalsiyum reseptörlerine baðlanarak parathormon
(PTH) salýnýmýný uyarmasýdýr (1). Bu çalýþmanýn amacý lityumun kalsiyum metabolizmasý ve paratiroid
iþlevi üzerine etkilerini, saðaltým amacý ile süregen lityum kullanýmý olan olgularda gözden geçirmektir.
Yöntem:Bu çalýþmada süregen ve tek baþýna lityum kullanan 32 olguda paratiroid iþlevleri incelenmiþtir.
Hiperparatiroidisi olan olgular, olmayanlar ile karþýlaþtýrýlmýþtýr.
Bulgular:Hiçbir olguda hiperkalsemi bulunmazken, hiperparatiroidizm % 25 oranýnda saptanmýþtýr.
Tüm olgularda tiroid iþlev testleri olaðan sýnýrlar içerisinde bulunmuþtur. Hiperparatiroidizm kadýnlarda
daha sýktýr (p= 0.046). Lityum yýlý, dozu ve düzeyi yönünden fark bulunmazken, hiperparatiroidisi
olan olgularda P düzeyi daha düþüktür (2.8±0.9/ 3.2±0.4, p= 0.05). Bu olgularda iki uçlu bozukluðun
baþlangýç yaþý daha erken (24±12.7/ 36.3±12.5, p= 0.035), ilk episod þiddeti daha yüksek (4/ 3.5±0.5,
p= 0.05), koruyucu saðaltým sonrasý episod sayýsý daha fazladýr (3.5±3.5/ 1.3±0.6, p= 0.001).
Sonuç:Hiperparatiroidizm uzun süreli lityum saðaltýmýnýn sonuçlarýndan biri olup, bu olgularda kalsiyum
düzeyi ve paratiroid iþlevi olaðan izlem deðiþkenlerinden biri olmalýdýr. Paratiroid iþlevi iki uçlu
bozukluðun gidiþi ile de iliþkili gibi görünmektedir.
Lions C, Precloux P, Burckard E, Soubirou JL, Escarment J. Important hypercalcaemia due to hyperparathyroidism
induced by lithium. Ann Fr Anesth Reanim. 2005, 24(3):270-3.
PB 186
Ýki Uçlu Bozukluk Tip VI: Bir Olgu Sunumu
Mürüvvet Topaloðlu,Sermin Kesebir
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ ve Amaç: Geç baþlangýçlý ÝUB yaygýnlýðý % 0.1-0.4 olarak belirtilmektedir. Ýleri yaþta görece
nadir görülen maniler, burada yatýþý gerektirir þiddettedir. Sýklýkla nörolojik bozukluklar eþlik etmektedir.
Bu olgularda klinik gidiþin daha olumsuz seyrettiði ileri sürülmektedir. Geç baþlangýçlý ÝUB ve demans
tanýlý olgularda, çoðunun hastalýk öncesi siklotimik, hipertimik ya da irritabl mizaç yapýsýnda olduðu
ve ddb yönünden pozitif aile öyküsüne sahip olduðu belirtilmektedir. Bu sununun amacý demansiyel
süreç içerisindeki geç baþlangýçlý bir iki uçlu bozukluk olgusunu, Akiskal'in (2002) iki uçlu bozukluk
yelpazesinde tanýmladýðý Tip VI, iki uçlu bozukluk ve demans birlikteliði kapsamýnda tartýþmaktýr.
Olgu:68 yaþýnda,kadýn, ev hanýmý, boþanmýþ, kýzýyla birlikte yaþýyor. 3 yýl önce baþlayan unutkanlýða,1
yýl öncesinde beceriksizlik, giyinememe, yürüyememe gibi yakýnmalar eklenmiþtir. Bir bakýcý olmaksýzýn
hayatýný idame ettiremeyen olgunun, nöroloji baþvurusunda demans tanýsý dýþýnda organik herhangi
bir etiyoloji saptanmamýþtýr. 10 ay kadar önce çok konuþmaya, uyumamaya baþlayan olgu oldukça
tepkiselmiþ. Bu yakýnmalara son 6 ayda kýzýnýn erkek arkadaþlarýna artan ilgisi, balýklar ve yýlanlar
görme eklenmiþ. Olgunun özgeçmiþinde ve aile öyküsünde psikiyatrik hastalýk bulunmamaktadýr.
Manik dönem olarak deðerlendirilen (YMRS: 45) olguya sodyum valproat 500 mg/gün ve ketiyapin
50 mg/gün olarak baþlandý. 2 hafta sonrasýnda duygudurumu yatýþan (YMRS: 22) olgunun psikotik
bulgularý silindi. Ýlaç yan etkisi gözlenmedi. 1. ayda ketiyapin 25 mg/güne azaltýldý ve daha sonra
arttýrýlmak üzere 5 mg/gün memantin baþlandý.
Tartýþma: Ýki uçlu bozukluk tip VI için öngörülen depresif ya da karma dönemin baskýnlýðý yerine bizim
olgumuz manik dönem ile baþvurmuþtur. Ancak bunun ilk dönem olduðu gözden kaçýrýlmamalýdýr.
Ýkinci olarak daha sýklýkla bulunacaðý tahmin edilen duygudurum bozukluðu pozitif aile öyküsü
bulunmamaktadýr. Ancak bizim olgumuz da hastalýk öncesi hipertimik mizaç yapýsýndadýr. Ýki uçlu
bozukluk ve demans birlikteliðinde duygudurum bozukluðunun belirtileri dirençlidir ve antidepresanlar
ve asetilkolinesteraz inhibitörleri ile kötüleþme eðilimindedir. Bu olgu önerildiði üzere duygudurum
dengeleyici ile tedavi edilmiþtir. Ek olarak memantin kullanýmý duygudurum belirtilerinde bir kötüleþmeye
yol açmamýþtýr.
PB 187
Depresif Bir Belirti: Ýnternet Baðýmlýlýðý
Sema Ýþitmez,Sermin Kesebir
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ ve Amaç: Ýnternet uygulamalarýnýn yeryüzünde 40 yýllýk bir geçmiþi bulunmasýna karþýlýk internet
baðýmlýlýðý, kompulsif satýnalma ve kompusif seksüel davranýþýn içinde bulunduðu davranýþsal
baðýmlýlýklar 21. yüzyýl epidemileri olmaya aday gösterilmektedir. 1995'ten bu yana klinik bir görüngü
olarak kabul edilmektedir. Profesyonel uðraþlarýn dýþýnda, internette geçirilen süre ortalama 40 saat
civarýndadýr. Gençlerde ve erkeklerde daha sýk izlenmesine karþýlýk, psikiyatrik populasyonda
kadýnlarda daha sýktýr ve bizim olgumuz da bir kadýn ve evhanýmýdýr.
Olgu: 22 yaþýnda, ev hanýmý ve evli olan olgu, polikliniðe, eþi ve annesiyle birlikte, günlük onsekiz
saati bulan internet kullanýmý, internete girmesi engellendiði zaman sinirlenme, eþyalara zarar verme,
internet kullanýmý dýþýnda hiçbir iþle uðraþmama, hayattan zevk alamama, kiþisel bakýmýnda azalma,
cinsel isteksizlik, yüksekten atlamaya çalýþma þeklindeki özkýyým giriþimi nedeniyle baþvurdu. Eþi
ve çevresiyle uyum sorunlarý yaþamaktaydý, eþinden boþanma kararý almýþtý. Ýki yýl öncesinde de
benzer bir dönem yaþanmýþ ve onbeþ gün yatarak tedavi görmüþtü. Depresif epizod, yineleyici ve
dürtü kontrol bozukluðu, BTA tanýsý ile fluvaksamin 100 mg/gün baþlandý.Ýki hafta sonraki kontrolünde
internet kullanýmýnda ve depresif yakýnmalarýnda % 50 iyileþme olduðu saptandý. BDT ile ikinci ayýn
sonunda boþanma kararýndan vazgeçtiði ve internetle iliþkili olmayan bir iþte çalýþmaya baþladýðý
öðrenildi.
Tartýþma:Eþtanýlý durumlar arasýnda ilk sýrada DEHB ve sýnýr kiþilik bozukluðu gelmektedir. Bu ikisini,
OKB, Yaygýn Anksiyete Bozukluðu, Bipolar Bozukluk, Major Depresif Bozukluk ve Kaçýngan Kiþilik
Bozukluðu izlemektedir. Ýnternet baðýmlýlýðýnýn ikincil olduðu durumlar, bu olguda olduðu gibi, gözden
kaçýrýlmamalýdýr. Böyle bir durumda eþlik eden depresyon genellikle orta ve aðýr þiddette olmaktadýr.
Özkýyým düþünceleri nadir deðildir. Zamansal iliþki önemlidir. Kiþilerarasý Ýliþki Envanteri'nden düþük
puanlar alan bu olgularda baþa çýkma ve problem çözme stilleri ise yetersiz bulunmuþtur ki buna
yönelik davranýþçý giriþimlerden bu olgu oldukça yararlanmýþtýr. BDT'nin etkinliði, duygudurum ve
davranýþ düzenlenmesi ve iþlevsellik üzerine oldukça iyidir.
PB 188
Koroziv Madde Ýle Ýntihar Giriþimi Sonrasý Tedavi Güçlükleri
Tuðba Kara,Mehtap Arslan,Nesrin Buket Tomruk,Nihat Alpay
Bakýrköy Ruh Ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Amaç: Dünya Saðlýk Örgütü'ne göre intihar ilk 10 ölüm nedeni arasýndadýr.Ýntihar giriþiminde en çok
kullanýlan yöntem yüksek dozda ilaç alýnmasýdýr (1).Koroziv maddeyle intihar bunlarýn çok az bir
kýsmýný oluþturur.Ancak morbidite ve mortalitesi yüksektir.Bu olgu sunumunun amacý koroziv maddeyle
intihar giriþimi sonrasý tedavide karþýlaþýlan güçlükleri literatür ýþýðýnda tartýþmaktýr.
Olgu:48 yaþýnda kadýn hasta.bir buçuk yýldýr devam eden depresif yakýnmalara psikotik belirtilerin
ve sýk intihar giriþimlerinin eþlik ettiði bir tablo ile Acil polikliniðe baþvurdu.Hastanýn özgeçmiþinde
15 yýl önce ve 3 yýl önce benzer depresif ataklarýn olduðu, soygeçmiþinde annesinin asýyla intihar
ettiði öðrenildi.Bu ataklardan farklý olarak son atakta tekrarlayan intihar giriþimleri olduðu,9 ay önce
koroziv madde (HCl) içmesi nedeniyle cerrahi operasyon geçirdiði öðrenildi.Ýntihar fikirleri, planlarý
ve giriþimleri olan hasta yüksek suisid riski nedeniyle hospitalize edildi.
Sonuç: Ýntihar giriþimlerinin % 25'inin yinelediði ve bu yinelemelerin % 30'unun ölümle sonuçlandýðý
bilinmektedir (2).Bu olguda kadýn cinsiyeti,soygeçmiþte intihar öyküsü,psikiyatrik hastalýk
varlýðý,tekrarlayan intihar giriþimleri gibi risk faktörlerinin yaný sýra koroziv maddenin neden olduðu
aðýr fiziksel hasar ve buna baðlý yaþam kalitesinin azalmasý, mevcut depresif tabloyu daha da komplike
etmekte ve tedaviyi güçleþtirmektedir.
Kaynaklar:
1-McClure GMG Changes in suicide in England and Wales,1960-1997.Br J Psychiatry 2000 ;176:64-67
2-Goldstein RB,Black DW,Nasrallah Ave et all. The prediction of suicide.Arch Gen Psychiatry 1991; 48:418-422
PB 189
Bipolar Bozukluklu Hastalarýn Kardeþlerinde Biliþsel Ýþlevlerin Deðerlendirilmesi
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 190
Silik Bipolar Bozukluk: Bir Olgu Sunumu
Sibel Günaydýn,Ersin Karslýoðlu,Semra Ulusoy Kaymak,Burcu Erkek Manisalý
Elvan Özalp,Eylem Þahin Cankurtaran,Haldun Soygür
Ankara Onkoloji Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Klinik izlemde, taný kategorilerine göre bipolar bozukluk tanýmlamasýna uymayan ancak hipomani
ve depresyon ölçütlerinin bir kýsmýný karþýlamasý nedeniyle taný ve tedavi güçlüðü yaþanan olgulara
rastlanmaktadýr.
Bipolar bozukluðun klinik olarak ayaktan tedavi edilen silik biçimlerinin -soft bipolar yelpazesi- tanýnmasý
giderek artmaktadýr. Silik bipolar bozukluk yelpazesinin, genel toplumda % 5.1 ile % 23.7 arasýnda
görüldüðü ve Tip I bipolar bozukluktan daha yaygýn olduðu bildirilmektedir. Bu yazýda semptomlarý
ergenlik döneminde baþlayan, sosyal fobi belirtileri ile birlikte bazen atipik bazen de major depresif
bozukluk taný ölçütlerini karþýlayan uzun depresif dönemleri olan, hipomani semptomlarý taný
kategorilerini tam olarak karþýlamayan bir olgu anlatýlacaktýr. Hasta hipomanik dönemlerinde yaþadýðý
deðiþikliði "ýspanak üzerindeki krema" metaforu ile ifade etmektedir. Bu durumu açýklamasý istendiðinde,
ruh halinin mevcut duruma uygunsuzluðunu anlatmaya çalýþtýðýný söylemektedir.
Manik ve hipomanik dönemler arasýndaki farklarýn sýnýflandýrma sistemlerinde (DSM-IV gibi) yeterince
tanýmlanmamasý nedeniyle hipomani tanýsý koymak zordur. Ayrýca bipolar II tanýsý, hastanýn hipomanik
dönemleri anýmsayabilmesine ve bu dönemlerin duygudurum bozukluðunun bir parçasý olduðuna
iliþkin farkýndalýðýna baðlýdýr. Çoðunlukla hastalar hipomaniyi iyileþmenin bir safhasý olarak görürler.
Bipolar bozukluðun taný konulabilir yelpazesine odaklanmak, etkili tedavi yöntemlerinin uygunluðunu
izleme açýsýndan önemlidir. Duygudurum bozukluklarýnýn tekrarlayýcý doðasý, özellikle bipolar durumlarda
iþlevsellikte bozulmaya yol açmasý, yetersiz tedavi alan ya da alamayan hastalarýn % 20'sinde intihar
giriþiminin olmasý bu bozukluklarýn tanýnma ve tedavi edilme oranýný arttýrmanýn önemine iþaret
etmektedir.
Kaynaklar
1-Hagop S. Akiskal & Mauricio Tohen, Bipolar psychotherapy, caring for the patient
2-Türkiye Psikiyatri Derneði, Duygudurum Bozukluklarý Tedavi Klavuzu
3-Judd LL, Akiskal HS. The prevalence and disability of bipolar spectrum disorders in the
U.S. population: Re-analysis of the ECA database taking into account subthreshold
cases. J. Affect. Disord. 2003; 73: 123-131.
4-Akiskal HS. Validating "hard" and "soft" phenotypes within the bipolar spectrum:
Continuity or discontinuity? J. Affect. Disord. 2003; 73: 1-5.
PB 191
Bipolar Bozukluk Manik Atakta Karbamazepin Tedavisinin Deðerlendirilmesi
Atýl Mantar,Sabir Azer,Ayþegül Yýldýz
Ýzmir Saðlýk Bakanlýðý Aile Hekimi Birimi Dokuz Eylül Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatr
Giriþ: Bipolar bozuklukta (BB), beyin-kaynaklý-nörotrofik-faktör (BDNF) ve B-hücre-lenfoma-proteini2 (Bcl-2) düzeylerinde azalma ve araþidonik-asit (AA) sinyal iletisinde artýþ dikkat çekmektedir [1].
BB mani tedavisinde denenmiþ antikonvülsan ilaçlar arasýnda yalnýzca iki ilaç: Karbamazepin ve
Valproik Asit FDA (Amerikan-Ýlaç-ve-Gýda-Dairesi) onayý almýþ bulunmaktadýr. Bulgular, kronik olarak
karbamazepin verilen sýçanlarda frontal korteks BDNF ve Bcl-2 düzeylerinin arttýðýný göstermektedir
[1]. Karbamazepin'in ayrýca sýçan beyninde sitozolik-fosfolipaz-A2 transkripsiyonunu, siklooksigenaz2 ve AA çevrimini (turn-over) azalttýðý da gösterilmiþtir. Bu tür nörotrofik-nöroprotektif etkileri olduðunun
anlaþýlmasý, BB mani tedavisinde karbamazepin'in klinik etkinliðinin meta-analitik olarak gözden
geçirilmesine neden olmuþtur.
Yöntem: BB Mani tedavisinde karbamazepin'in çift-kör, randomize olarak, plasebo ile karþýlaþtýrýldýðý
mevcut iki çalýþmanýn bulgularýný meta-analitik yöntemlerle birleþtirerek yeniden analizini yaptýk [2,3].
Söz konusu iki araþtýrmanýn her ikisi de ayný araþtýrmacýlar tarafýndan, ayný ortamda ve özdeþ çalýþma
deseni kullanýlarak gerçekleþtirilmiþ olduðu için, çalýþmamýzda sabit-etki modelli meta-analiz yöntemi
kullandýk.
Bulgular: Söz konusu iki çalýþmadaki randomize örneklem büyüklüðü, 204 (% 52.5 erkek) ve 239 (%
70.3 erkek); karma atakta olan hastalarýn oraný ise sýrasýyla % 53 ve % 21 idi [2,3]. Daha çok sayýda
erkek hasta ile daha az oranda karma atak tanýsý içeren çalýþmada daha yüksek bir ilaç ve plasebo
farký vardý [3]. Manik atak geçirmekte olan toplam 427 hastada, ham ve standardize ortalama farklýlýklar
olarak özetleyebileceðimiz etkiler sýrasýyla 6.12 (%95 CI:Güven Aralýðý: 4.28-7.96, p<0.0001) ve 0.62
(CI:0.42-0.81, p<0.0001) idi. Karbamazepin ve plasebo için tedaviye cevap verenlerin oranýndaki
mutlak farklýlýk % 26 (CI:%17-35, p<0.0001) olup, karbamazepin'in plaseboya üstünlüðünün gösterilmesi
için tedavi edilmesi gereken minimum hasta sayýsý (number-needed-to-treat:NNT) 4 olarak saptandý.
Olasýlýk-oraný (Odd's-ratio) ise, 3.20 (CI:2.12-4.84, p<0.0001) olarak hesaplandý.
Sonuçlar:
Karbamazepin için 0.62 olan birleþik SMD, Cohen'in tanýmý açýsýndan, yüksek düzeyde bir etki
büyüklüðüne iþaret etmektedir. Karbamazepin'in BB mani tedavisindeki etkinliðini gösteren klinik
bulgular ve nöroprotektif etkilerini gösteren klinik öncesi bulgular bu ilacýn BB mani tedavisi için
uygun/makul tedavi seçenekleri arasýnda yer almasý gerektiðini göstermektedir.
PB 192
Bipolar Afektif Bozukluk Tablosu Ýle Seyreden Bir Ýlerleyici Supranukleer Felç Olgusu
Emine Kýlýnç1,Baþar Bilgiç,Gökben Hýzlý Sayar2,Nevzat Tarhan2
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi1,Np Ýstanbul Psikiyatri Hastanesi2
Amaç: Ýlerleyici supranükleer felç oftalmopleji, psödobulbar felç, bradikinezi ve rijidite gibi parkinsoniyen
belirtiler ile davranýþsal ve biliþsel belirtilerle seyreden bir bozukluktur (1). Literatürde psikiyatrik
belirtilerle baþvuran ancak sonrasýnda ilerleyici supranukleer felç tanýsý alan olgular seyrek olarak
bildirilmiþtir (2,3)
Yöntem: Bu yazýda 60 yaþýnda 5 yýldýr bipolar bozukluk tanýsýyla izlenen ve sonradan ilerleyici
supranükleer felç tanýsý alan bir olgu literatür incelenerek tartýþýlacaktýr.
Bulgular:Ýlk psikiyatrik baþvurusu, 5 yýl önce olan hastada her yýl kasým aralýk aylarýnda manik epizot
tarif ediliyor, bunu depresif epizot takip ediyormuþ. Son 5 yýldýr unutkanlýk þikâyeti olan hasta, 2 yýldýr
yürürken dengesizlik nedeniyle düþmeye baþlamýþ. Yardýmla hareket ediyor, özbakýmýný yardýmla
yapýyormuþ. Sað kolunu kullanma zorluðu, ellerde tremor ve ilerleyici konuþma bozukluðu tarif edilmesi
nedeniyle nöroloji konsültasyonu istendi.
Sonuç: Özellikle geç baþlangýçlý, atipik seyirli ve tedaviye yanýt vermeyen olgularda psikiyatrik
belirtilerin yaný sýra nörolojik ve biliþsel belirtilerin de deðerlendirilmesinin doðru taný ve tedavi
açýsýndan son derece önemli olduðu düþünülmektedir.
1.Ropper A, Brown R. Adams and Victor's Principles of Neurology. 8. baský, Sinir Sisteminin Dejeneratif
Hastalýklarý (Çev. G.Þahin, M.C. Akbostancý), Güneþ Kitabevi Yayýnlarý, 2006; s. 926-7.
2.Janati A, Appel AR. Psychiatric aspects of progressive supranuclear palsy.J Nerv Ment Dis.
1984;172:85-9.
3.Millar D, Griffiths P, Zermansky AJ, et al. Characterizing behavioral and cognitive dysexecutive
c h a n g e s i n p r o g r e s s i v e s u p r a n u c l e a r p a l s y. M o v D i s o r d . 2 0 0 6 ; 2 1 : 1 9 9 - 2 0 7 .
PB 193
Lityum Kullanan Kadýn Hastalarýn Böbrek Ýþlevleri
Özlem Kuman1,Fisun Akdeniz2,Simavi Vahip2
Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD1,Ege Üniversitesi Affektif Hastalýklar Birimi2
Amaç:Lityumun sýk görülen yan etkilerinden biri böbrek iþlevlerinde bozulmadýr (1). Bu çalýþmanýn
amacý lityum kullanan kadýn hastalarýn böbrek iþlevlerini araþtýrmaktýr.
Yöntem:Ege Üniversitesi Affektif Hastalýklar Biriminde 07/09-07/10 tarihleri arasýnda izlenen ve düzenli
lityum kullanan kadýn hastalarýn hasta kartlarý incelenerek böbrek iþlevleri araþtýrýlmýþtýr.
Bulgular: Lityum kullanan 184 kadýn hastanýn 151'i bipolar bozukluk, 22'si þizoaffektif bozukluk ve
11'i yineleyici depresif bozukluk tanýsýyla izlenmektedir. Yaþ ortalamasý 47,2 (sd:13,4), ortalama
lityum kullaným süresi 12,1 (sd:7,5) yýldýr. Lityum kullanan hastalarýn lityum öncesi böbrek iþlevleri
normaldir. Yapýlan tetkikte %82,5'inin böbrek fonksiyon testleri (BFT) normal sýnýrlar içindedir. 2 hasta
son bir yýl içinde lityum zehirlenmesi yaþamýþtýr. BFT bozukluðuyla yaþ (r= 0,302; p=0,0001) ve lityum
kullaným süresi (r= 0,340; p=0,0001) arasýnda pozitif korelasyon vardýr.
Sonuç:Literatürle uyumlu olarak uzun süreli lityum kullanýmýnda yaþla birlikte böbrek iþlevlerinde
bozulma olduðu görülmüþtür (2). Hastalarýn böbrek iþlevlerinin yakýn takibi önemlidir (3).
Kaynaklar:
1)Grunfeld JP, Rossier BC (2009). Lithium nephrotoxicity revisited. Nat Rev Nephrol. 5(5): 270-6.
2)Freeman M P, Freeman A (2006) Lithium: clinical consideration in internal medicine. Am J Med 119, 478-481
3)Ng F, M. O., Wilting I, Sachs GS, Ferrier IN, Cassidy F,Beaulieu S, Yatham LN, Berk M (2009). The International
Society for Bipolar Disorders (ISBD) consensus guidelines for the safety monitoring of bipolar disorder treatments.
Bipolar Disord 11: 559-595
PB 194
Koroner Arter Hastalarýnda Umutsuzluk ve Etkileyen Faktörler
Ayþegül Savaþan,Mine Ayten,Oktay Ergene
Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ/Amaç:Koroner Arter Hastalýðý(KAH) mortalite ve morbidite nedenlerinin baþýnda
gelmektedir.Hastalýðýn oluþumunda ve gidiþinde önemli risk etmenleri arasýnda sigara
alýþkanlýðý,þiþmanlýk,diyabet,tedaviye uyum,fiziksel aktiviteye uyumsuzluk kolesterol yüksekliði yer
almaktadýr1.Depresyon bedensel hastalýðý olanlarda morbidite ve mortaliteyi etkileyen önemli bir
klinik sendromdur. KAH olan hastalarda depresyon yaygýn olarak rastlanmakta olup, depresyonla
iliþkili semptomlar %30 ile %65;majör depresyon ise %10-23 arasýnda deðiþen oranlarda
görülmektedir1,2,3.Geleceðe iliþkin olumsuz beklentiler ve karamsar tutum olarak tanýmlanan
umutsuzluk depresyonun temel belirtilerindendir.Hastalarýn tedaviye uyumlarýný, çaba göstermelerini,
motivasyonlarýný,bas etmelerini etkilemesi açýsýndan önemlidir4.Koroner arter hastalarýnda umutsuzluk
düzeyini ve etkileyen faktörleri incelemek araþtýrmanýn amacýdýr.
Yöntem:Tanýmlayýcý nitelikte olan araþtýrma,Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi,Kardiyoloji
Kliniði'nde 2009 Ekim-2010 Ocak aylarýnda yatarak tedavi gören,KAH tanýsý almýþ 175 birey ile
yapýlmýþtýr.Araþtýrma verileri Beck Umutsuzluk Ölçeði(BUÖ)ve Tanýtýcý Bilgi Formu ile toplanmýþtýr4.
Bulgular/Sonuç:Araþtýrmayakatýlan hastalarýn yaþ ortalamasý 57.16±11.08'dir.Bu rakamla Ermiþ ve
arkadaþlarýnýn(2001)çalýþmalarýndaki(56.6±9.9)yaþ ortalamasýnýn benzer olduðu
görülmektedir5.Hastalarýn %77.1'i erkek,%22.9'u kadýndýr.%76.6'sý evli; %40.6'sý ilkokul
mezunudur.35.4'ünün sigara, %29.7'sinin ise alkol kullandýðý belirlenmiþtir.%44.6'sý fiziksel saðlýðýný,
%40.0'ý ruhsal saðlýðýný "iyi" olarak deðerlendirmiþtir.Hastalarýn Beck Umutsuzluk Ölçeði(BUÖ)toplam
puan ortalamasý 7.26±4.78;etkili faktörler,bir iþte çalýþma,sigara,alkol kullanma,ekonomik durum,boþ
zaman aktivitesi olarak kitap okuma,fiziksel ve ruhsal saðlýk deðerlendirmesidir.BUÖ alt ölçek
puanlarýnýn ortalamalarý ve etkili faktörler þöyledir:Gelecekle ilgili duygular ve beklentiler 1.34±1.5;etkili
faktörler,çalýþma durumu,ekonomik durum,kitap okuma,müzik dinleme,KAH'ýnýn yaþama etkisi,fiziksel
ve ruhsal saðlýk deðerlendirmesidir.Motivasyon kaybý 4,17±2,26;etkili faktörler cinsiyet,çalýþma
durumu,sigara,alkol kullanma,ekonomik durum,kitap okuma,fiziksel ve ruhsal saðlýk
deðerlendirmesidir.Umut puaný ise 1,74±1,89;etkili faktörler çalýþma durumu,ekonomik durum fiziksel
ve ruhsal saðlýk deðerlendirmesidir.Benzer çalýþmalarýn daha büyük örneklemlerde yapýlmasý
önerilebilir.
Kaynaklar:
1-Sarandöl A.Koroner arter hastalýðý ve depresyon.Birinci Basamak Ýçin Psikiyatri,2003;3(2):23-30
2-Vural M,Acer M.Kýrþehir ilinde akut koroner sendrom tedavisi görmüþ hastalarda depresyon prevalansýný belirleme
çalýþmasýnýn ön bulgularý.Anadolu Kardiyol Derg,2005;5:227-8
3-Cebeci F.Kardiyovasküler hastalýklarda depresyonun önlenmesi,saptanmasý ve tedaviye yönlendirilmesinde
hemþirenin rolü.Turkiye KlinikleriJCardiovasc Sci,2007;19:86-89
4-Durak A,Palabýyýkoðlu R.Beck Umutsuzluk Ölçeði Geçerlilik Çalýþmasý.Kriz Dergisi,1994;2(2):311-319
5-Ermiþ C,Demir Ý,Semiz E,Yalçýnkaya S ve ark.Antalya bölgesindeki koroner arter hastalarýnýn demografik ve klinik
özellikleri ve bu özelliklerinin Türkiye ortalamalarý ile karþýlaþtýrýlmasý.Ana Kar Der,2001;1:10-13
PB 195
Elektrokonvülsiv(EKT) Ye Dirençli Bir Katatoni Olgusu
Aslý Ercan1,Özgül Özdilmen2
AÜTFH1,Akdeniz Üniversitesi Psikiyatri ABD2
Giriþ:Akut-hipokinetik katatonide EKT'ye yanýt %67 ile %100 bildirimiþtir. Benzodiazepinlerle
karþýlaþtýrýldýðýnda EKT'nin daha etkili olduðu görülmüþtür.(1) Burada kakatonik bir olguda EKT'ye
direncin tartýþýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem:33 yaþýnda, bayan hastanýn fiziksel ve psikiyatrik bakýsý, biyokimyasal testleri yapýlmýþ, týbbi
kayýtlarý ve aile öyküsü incelenmiþ, EEG ve MR çekilmiþtir. IQ testine uyum saðlanamamýþtýr.
Bulgular:Yirmi gündür yememe, konuþmama, hareketsiz kalma, ve bilinç deðiþikliði nedeniyle acilservise baþvuran hastanýn pskiyatrik bakýsýnda oryantasyon bozukluðu, sýnýrlý kooperasyon, katatoni,
negativizm, psikotik semptomlar ve sýnýr zeka saptandý.Hastada katatoni tablosunu açýklayacak
nörolojik ve týbbi patoloji saptanmadý. Katatonisine yönelik 9seans EKT uygulamasý sonunda katatonik
semptomlarýnda kýsa süreli düzelme olmasýna raðmen psikotik semptomlarý düzelmedi ve konfüzyon
geliþti. EKT sonlandýrýlýp Olanzapin+lorezepam baþlandý, ancak psikotik belirtiler ve negativizmi
devam etti. Lorezepam dozu azaltýldýðýndaysa katatoni yinelemekteydi. Konfüzyonu düzelen hastaya
6seans daha EKT yapýldý. Katatoninin EKT sonrasý tekrarlamasý üzerine yeniden lorezepam baþlandý.
Sosyal öyküsünün derinleþtirilmesi ve sanrýlarýnýn depresif temalý olmasý nedeniyle hastada psikotik
ve katatonik özellikli depresyon düþünülerek Venlafaksin ve lorezapam tedavisi baþlandý. Katatoni,
negativizm, psikotik belirtiler düzeldi. Ancak tedavinin 3.haftasýnda öfori, aþýrý konuþma, hareketlilik
ve dezorganize davranýþlar baþladý. Mevcut tedavi kesilerek manik epizod öntanýsýyla valproat ve
olanzapin baþladý. Hastanýn dezorganize tablosu tedaviyle düzelmedi. Hasta hala kliniðimizde
izlenmektedir.
Tartýþma:EKT katatonide akut dönemde ve remisyonu saðlama da etkinliði gösterilmiþ bir tedavidir.
Ancak EKT'ye yanýtý belirleyen faktörler tartýþmalýdýr. (1) Endojen depresyonda ise kontrollü çalýþmalarda
EKT'den üstün bir tedavi gösterilmemiþtir.(2) Olgumuzda ise katatoni Lorezapama daha hýzlý yanýtvermiþ
ve remisyon saðlanmýþtýr. Oysaki katatonik depresyonda uzun-dönem yanýtta EKT eniyi seçenektir.(3)
Hastanýn sýnýr-zeka olmasý, konfüzyonun klinik düzelmeyi maskelemesi ve tanýnýn netleþmemesi
yanýtsýzlýðýn nedenleri olabilir.
1. Stanley N, Psychiatric Annals , Catatonia and Prediction of Response to ECT 2007:37(1) :57-64,
2. APA, The Practise of ECT: Recommendations for Treatment ,Training and Pirivileging
3. Conrad Swartz, TheJournal of ECT, Long-term Outcome After ECT forCatatonic Depression, 2001: 17(3):180183
PB 196
Ýki Uçlu Bozukluklarda Kiþilik Bozuklarýnýn Ýþlevsellik Düzeylerine Etkisi
Þeyda Nil Trak,Berna Mercan Alýþýr,Emel Akgün Aktaþ,Hasan Karadað
Seher Olga Güriz,Mehmet Hakan Türkçapar
S:B. Dýþkapý Y.B. E.A.H
Giriþ:Birçok klinik çalýþma iki uçlu bozuklukta kiþilik bozukluðu (KB) komorbiditesinin %12-89 arasýnda
deðiþtiði göstermektedir. Çalýþmamýzda iki uçlu hastalarda hastalýðýn seyrinde kiþilik bozukluklarýnýn
tedaviye uyum, klinik iyileþme, fonksiyonellik, intihar ve madde kullanýmýyla iliþkisinin araþtýrýlmasý
amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Bu çalýþmaya S.B. Dýþkapý Yýldýrým Beyazýt Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi Psikiyatri Kliniðine
Ocak 2010-Nisan 2010 tarihleri arasýnda baþvuran DSM IV-TR taný ölçütlerine göre iki uçlu bozukluk
tanýsý konmuþ 80 ötimik ayaktan hasta alýndý, 12'si çalýþmayý býraktý. Hastalara DSM-IV eksen-I
bozukluklarý için yapýlandýrýlmýþ klinik görüþme formu (SCID-I), sosyodemografik veri formu,iki uçlu
bozuklukta iþlevsellik ölçeði, young mani derecelendirme ölçeði, hamilton depresyon derelendirme
ölçeði, iþlevselliðin genel deðerlendirilmesi ölçeði (IGD), içgörü ölçeði ve MMPI (Minnesota Çok Yönlü
Kiþilik Envanteri) kiþilik bozukluklarý testi uygulandý. Verilerin analizinde parametrik ve non-parametrik
istatistiksel testler kullanýldý.
Bulgular:68 hastaya uygulanan MMPI sonucunda geçersiz profil saptanan 4 kiþi deðerlendirme dýþý
býrakýldý. Borderline KB 29 kiþide (%45.3) saptandý. Borderline KB olan ve olmayan hastalar arasýnda,
sosyodemografik özellikler, intihar giriþimi, hastalýðýn gidiþi, madde kullanýmý açýsýndan istatistiksel
farklýlýk saptanmadý. Alkol kullanýmý açýsýndan ise borderline KB olanlarda alkol kullanýmý %31(n=9)
olarak anlamlý düzeyde yüksek (x2=9.9, df=1, p<0.04) bulundu. Ýþlevsellik açýsýndan yapýlan
deðerlendirmede ise gruplar arasýnda farklýlýk saptanmadý.
Sonuç:Bizim çalýþmamýzda iki uçlu bozukluktaki KB komorbiditesi yüksek bulunmuþtur. Özellikle
borderline KB olan iki uçlu hastalarda iþlevsellik düzeyine bakýldýðýnda, daha önceki çalýþmalardan
faklý olarak anlamlý bir bozulma olmadýðý saptanmýþtýr. KB komorbiditesinin uzun dönem etkilerini
görmek için uzunlamasýna çalýþmalara ihtiyaç vardýr.
Anahtar kelime: iki uçlu bozukluk, kiþilik, iþlevsellik
Kaynak:
1.
Fan AH, Hassell J(2008). J Clin Psychiatry; 69:1794-1803.
2.
Ucok A, Karaveli D, Kundakci T at all, 1998. Compr. Psychiatry, 39(2):72-74
3.
Tamam L, Ozpoyraz N, Karatas G, 2004. Acta Neuropsychiatrica 16:175-180
PB 197
Yatarak Tedavi Gören Bipolar Hastalardaki Klinik Özellikler
Süleyman Akarsu,Murat Erdem,Mehmet Ak
Ali Bozkurt,Aytekin Özþahin
GATF Psikiyatri AD
Giriþ ve amaç:Bipolar bozukluk kendini depresif ve manik epizotlarla gösteren mevsimsel döngülerin
olduðu düþünülen genelde erken yaþta baþlayan ve hastanede yatarak tedavi olmayý gerektiren bir
hastalýktýr.(1)
Bu çalýþmada bipolar bozukluk tanýlý hastalarýn klinik özelliklerinin araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Araþtýrmaya GATA psikiyatri Kliniðinde 2007-2009 yýllarýnda yatmýþ ve tanýsý bipolar bozukluk
konmuþ 108 hasta alýnmýþtýr.Bu hastalarýn dosyalarý retrospektif incelenerek veriler elde edilmiþtir.Bu
verilere göre:
Tamamý bipolar olan 108 hastanýn 45'i (%41.6) hastalýklarý boyunca sadece mani ataklarý olmuþtu.Bu
45 hastanýn 18'i de (%40) ise ilk atak mani tanýlý hastaydý.
Bu hastalarýn indeks epizot tanýlarý; mani %65.7, hipomani %15.7, depresif epizot %18.5'ti.Ýlk
epizotlarýna göre daðýlýmýnda hastalýðý mani olarak baþlayanlarýn sayýsý depresyon olarak baþlayanlarýn
yaklaþýk 3 katý idi.
En çok yatýþ oraný %14.8 ve % 10.1 ile Kasým ve Aralýk aylarý idi.
Mevsimlere göre yatýþ daðýlýmý ise kýþ %21.2, ilkbahar 25.9, yaz %24, sonbahar %28.7 idi.
Hastalarýn ortalama yaþý 30.9 ±12.8 idi. Hastalýklarýnýn ortalama süresi ise 3.75 ± 9.3 yýldý.
Hastalarda hastalýðýn baþlangýç yaþý ortalama 23.9 ± 9.1 idi.
Hastalar ortalama hastanede 22.4 ± 16.0 gün kalmýþlar ve toplam hastalýklarý boyunca hastaneye
ortalama 2.75 ± 2.34 kere yatmýþlardý.
Hastalar hastalýklarý boyunca ortalama 3.1 ± 4.4 kez manik atak;1.4 ± 2.5 kez depresif atak geçirmiþlerdi.
Tartýþma :Bipolar bozuklukta ilk duygudurum bozukluðu nöbetinin tipiyle ilgili bir görüþ birliði
bulunmamaktadýr.Ýlk duygudurum döneminin mani ya da çökkünlük olma olasýlýðý yarý yarýyadýr.Bizim
çalýþmamýzda ise %65.7 ile mani ön plandaydý.Majör depresif dönemler genelde sonbahar ya da
kýþa rastlar ve yazýn düzelir.Bipolar hastalýk genellikle 20 yaþlarýnda baþlar.(2)Ancak hastalýk belirtilerinin
baþlamasýyla ilk doktora baþvuru ya da hastaneye yatýþ arasýnda ortalama 5 yýl gibi bir süre
gösterilmektedir.(3).
KAYNAKLAR
1.Öztürk MO (2004) Ruh saðlýðý ve bozukluklarý11.basým,2008 Ankara
2. Reiser RP,Thompson LW (2005) Bipolar disorder.Hogrefe & huber publishers,Washington,Göttingen
3.American Psychiatric Association (1994) Diagnostic and Statical Manual of Mental Disorders.Fourth Edition,(DSMIV).Washington,D.C. American Psychiatric Association
PB 198
Bipolar Hastalarda Cinsiyete Göre Sosyodemografik Ve Klinik Özelliklerin Araþtýrýlmasý
Süleyman Akarsu,Serkan Zincir,Murat Erdem,Özcan Uzun,Fuat Özgen
GATF Psikiyatri AD
Giriþ ve Amaç: Bipolar bozukluðun gerek klinik tablosu gerekse seyri cinsiyete göre deðiþiklik
göstermektedir.
Bu çalýþmada bipolar bozukluk hastalarýnýn sosyodemografik ve klinik özelliklerinin cinsiyete göre
farklýlýk gösterip göstermediði araþtýrýlmýþtýr.
Yöntem ve Bulgular: Araþtýrmaya GATA Psikiyatri Kliniðinde 2007-2009 yýllarýnda bipolar bozukluk
tanýsý ile yatmýþ 108 hasta alýnmýþtýr. Bu hastalarýn dosyalarý retrospektif olarak incelenerek veriler
elde edilmiþtir. Bu verilere göre 108 hastanýn 85'i (%78.7) erkek, 23'ü (%21.3) kadýndý. Erkek hastalarýn
hastalýklarýnýn ortalama baþlangýç yaþý 22.5 ± 6.9 idi. Bu hastalarýn %71.6'sýnda hastalýðýn mani,
%9.4'ünde hipomani, %10'unda ise depresyon epizodu ile baþladýðý saptandý. Ayrýca yaþam boyu
%5.8'inde intihar giriþimi, %11.7'sinde ise madde kötüye kullanýmý mevcuttu.
Kadýn hastalarda ise hastalýðýn ortalama baþlangýç yaþý 28.7 ± 9.7 idi. Bu hastalarýn %69.6'sýnda
ilk epizod mani,%30.4'ünde depresyondu. %21.7'sinde intihar giriþimi olmuþtu. Kadýn hastalarda
madde kötüye kullaným öyküsü saptanmadý.
Tartýþma:Bipolar bozukluðun yaþam boyu prevalansý %1'dir (1).Kadýn ve erkeklerde eþit sýklýkta
görülür(2) Hastanemizde erkek populasyon aðýrlýk olduðu için bizim verilerimizde erkek hasta daha
çok gözükmektedir.Bipolar hastalarda intihar riski yüksektir..Hastalarýn %10-15'inin yaþam boyu intihar
giriþimi olduðu gösterilmiþtir ve kadýn hastalarda intihar giriþimi yüzdesi fazla olduðu görülmüþtür.(3)Bütün
ruhsal bozukluklar içinde madde kullaným bozukluklarýnýn en fazla eþlik ettiði hastalýk bipolar bozukluktur
(4).Bizim bulduðumuz deðerler de ortalamalara yakýn idi.
Kaynaklar
1.Rihmer Z,Angst J(2005) Mood disorders epidemiology.Comprehensive Textbook of Psyciatry;Sadock BJ,Sadock
VA(ed) Cilt 1,8.baský Philadelphia:Lippincott Williams&Wilkons.Sf:1575-1582
2.Hendrick V,Altshuler LL,Gitlin MJ ve ark (2000) Gender and bipolar ilness;J Clin Psychiatry 61 :393-6
3.Baltonen H,Suominen K,Mantere O ve ark.(2005) Suicidal ideation and attemts in bipolar 1 and 2 disorders. ;J
Clin Psychiatry 66:1456-1462
4.Reiser RP,Thompson LW (2005) Bipolar disorder.Hogrefe & huber publishers,Washington,Göttingen
PB 199
Yatarak Tedavi Gören Bipolar Hastalarýn Tedavi Protokollerinin Ýncelenmesi
Süleyman Akarsu,Abdullah Bolu,Murat Erdem,Cemil Çelik,Nahit Özmenler
GATF Psikiyatri AD
Giriþ ve Amaç:Bipolar bozukluk tedavisinde epizodun tipi ve þiddetine göre duygudurum dengeleyiciler
(DD) , antipsikotikler (AP), antidepresanlar (AD) ve anksiyolitikler kullanýlabilir. Bu çalýþmada yatýrýlan
bipolar bozukluk hastalarýnda uygulanan somatik ve farmakolojik tedavilerin sýklýðý araþtýrýlmýþtýr.
Yöntem ve Bulgular:GATA Psikiyatri Kliniðinde 2007-2009 yýllarýnda bipolar bozukluk nedeniyle yatmýþ
108 hastanýn hastanede yattýklarý dönemdeki tedavi þekilleri dosyalarýn retrospektif incelenmesi
sonucu deðerlendirilmiþtir.
Manik atak nedeniyle yatýrýlan hastalarýn %6.6'sý sadece DD, %88.8'i DD + AP; %4.4'ü sadece AP
tedavisi aldýðý saptanmýþtýr. Depresif atak ile baþvuran hastalarda ise %33.3'ünün
duygudurum+antidepresan; %38.8'i duygudurum+ antipsikotik,; %22.2'si
duygudurum+antidepresan+antipsikotik tedavisi alýyordu.
DD ilaçlar içinde en çok lityum (%55.5) ve valproik asit (%42.5) tercih edilmiþti. Ortalama lityum ilaç
dozu 1330±43.2, valproik asit ise 1118± 27.9 mg/gün idi.
Antipsikotikler içinde ise en çok olanzapin (%46.2) tercih edilmiþti. Ortalama olanzapin dozu 16.1 ±
0.8 mg/gün idi.
Hastalarýn %12.9'u hastalýklarý müddetince EKT tedavisi almýþtý. EKT tedavisi alan hastalarýn ortalama
aldýklarý EKT sayýsý ise 9.7 ±5.2 mg/gün idi.
Tartýþma:Bipolar bozuklukta lityum tedavisi halen gerek akut epizod için gerekse koruyucu tedavi için
ilk seçenek gibi görünmektedir. Valproik asit, karbamazepin ya da lamotrijin diðer koruma seçenekleri
olmakla birlikte atipik antipsikotiklerin duygudurum dengeleyici olarak kullanýmlarý da artmaktadýr.
(2, 3).Ýlaçlara yanýt vermeyen hastalarda ekt etkili bir yöntem olabilir. Kliniðimizde yatan hastalarýn
tanýlarý göz önünde bulundurulunca ilaç seçimi ve tedavi modaliteleri tedavi kýlavuzlarýnýn önermeleri
ile uyumlu bulunmuþtur.
Kaynaklar
1.Öztürk MO (2004) Ruh saðlýðý ve bozukluklarý11.basým,2008 Ankara
2.Ýki Uçlu Duygudurum Bozukluklarý Saðaltým Kýlavuzu.TPD Duygudurum Bozukluklarý Çalýþma Birimi.(Vahip
S,Yazýcý O ed)Türkiye Psikiyatri Derneði Yayýnlarý,Ýstanbul,2003
3.Yatham LN (2005) Atypical antipsychotics for Bipolar disorder.Psychiatr Clin N am 28:325-347
PB 200
Bipolar Bozukluk Hastalarýnýn Duygudurum Epizodlarýnýn Niteliðine Göre
Sosyodemografik ve Klinik Özelliklerinin Karþýlaþtýrýlmasý
Süleyman Akarsu,Barbaros Özdemir,Murat Erdem,Özcan Uzun,Ali Bozkurt
GATF Psikiyatri AD
Giriþ ve Amaç:Bipolar bozukluk yalnýz mani dönemleri ya da mani ve çökkünlük dönemleri geçiren
hastalar için kullanýlan terimdir(1).Hastada yineleyen mani epizotlarý olmasýna karþýn hiç depresif
epizotlar olmayabilir.Bu durumda da taný bipolar bozukluktur (2). Bu çalýþmanýn amacý sadece mani
epizotlarý geçirmiþ bipolar bozukluk (unipolar mani) hastalarý ile mani ve depresyon epizotlarý geçirmiþ
bipolar bozukluk hastalarýnýn sosyodemografik ve klinik özelliklerinin karþýlaþtýrýlmasýdýr.
Yöntem ve Bulgular:Araþtýrmaya GATA psikiyatri Kliniðine 2007-2009 yýllarýnda yatmýþ ve tanýsý
bipolar bozukluk konmuþ 108 hasta alýnmýþtýr. Bu hastalarýn dosyalarý retrospektif olarak incelenerek
veriler elde edilmiþtir.Bu verilere göre 108 hastanýn 45'inin (%41.6) sadece manik epizotlarý vardý.
Manik ve depresif epizodlu bipolar hastalarýn %74.6'sý erkek,%25.3'ü kadýndý. Sadece manik epizod
geçirmiþ hastalarýn %84.4'ü erkek, %15.6'ý kadýndý.Manik ve depresif epizodlu bipolar hastalarýn
öðrenim durumuna göre %34.9'u üniversite; Sadece manik epizot atak geçirmiþ hastalarýn öðrenim
durumu %31.11 ile ortaokul idi. Manik ve depresif epizodlu bipolar hastalar en çok Mayýs ayýnda
(%12.6) , Sadece manik epizot atak geçirmiþ hastalar en çok Kasým ayýnda (%24.4) hastaneye
yatmýþtý. Hastalýðýn baþlangýç yaþý manik ve depresif epizotlu bipolar hastalar için 25.4 ± 8.7, Sadece
manik epizot atak geçirmiþ hastalar için 21.3 ±5.8 idi.
Tartýþma: Yapýlan bazý çalýþmalarda yaþamlarý boyunca sadece manik epizot geçiren bipolar hastalarýn
hem mani hem de depresif epizod geçiren bipolar hastalardan ayýrt edici özellikler tespit edilmiþ ve
buna baðlý olarak sadece manik epizotlarý olan hastalar farklý bir taný grubu içinde ele alýnabileceði
sonucuna varýlmýþtýr.(3)
Bizim de bu çalýþmamýzda manik ve depresif epizotlu bipolar hastalar ve sadece manik epizot atak
geçirmiþ hastalar arasýnda sosyodemografik ve klinik özellikler açýsýndan farklar bulunmuþtur.
Kaynaklar
1. American Psychiatric Association (1994) Diagnostic and Statical Manual of Mental Disorders.Fourth Edition,(DSMIV).Washington,D.C. American Psychiatric Association
2.Öztürk MO (2004) Ruh saðlýðý ve bozukluklarý11.basým,2008 Ankara
3.Yazýcý O, Kora K ve ark (1999) Unipolar mania:a distinct disorder? J Affect Disord 71:97-103
PB 201
Depresyon Hastalarýnýn Sosyodemografik Özellikleri ve Deprasyona Yönelik
Tutumlarý Ýle Çare Arama Davranýþý Arasýndaki Ýliþki
Gülcan Güleç1,Hülya Turgut1,Çýnar Yenilmez1,Özge Bolluk2
Esk. OGÜ Psikiyatri1,Esk.OGÜ Týp Biyoistatitik2
Amaç:Bu çalýþmada bir üniversite hastanesine baþvuran depresyon hastalarýnda çare arama
davranýþlarýný etkileyen faktörleri saptamak amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Araþtýrmaya ESOGÜ Týp Fakültesi Psikiyatri AD'na baþvuran, DSM IV taný kriterlerine göre
Major Depresyon tanýsý konulan 60 hasta alýnmýþtýr.Uygulama için hastalar bilgilendirilmiþ ve yazýlý
izin alýnmýþtýr..
Hastalara, sosyodemografik veri formu, Beck Depresyon Ölçeði (BDÖ), Hastalýða Yönelik Tutum ve
Mitler Anketi ile Hastalýk Modeli Anlama Anketi uygulanmýþtýr.
Bulgular:Çalýþmaya katýlan 60 hastadan 13'ü (%21.66) erkek ,47'si (%78.33) kadýndýr. Hastalarýn16'sý
(%26.7) bekar,33'ü (%55) evli ,11'i (%18.3) boþanmýþ ya da duldur. Hastalarýn 26'sý (%43.3) düþük
(0-8yýl),12'si(%20) orta (9-12 yýl) ,22'side (%36.7) yüksek eðitim düzeyine (13 yýl ve üzeri) sahiptir.
.Kadýn hastalarýn %75 'inin( N=35 ) erkek hastalarýn ise %25 (N=3) 'inin kendi istekleri ile psikiyatriste
baþvurduðu saptanmýþtýr. "Depresyon aþýrý bir üzüntü halidir"önermesine verilen cevaplar ile cinsiyetler
arasýnda, "Depresyonlular kendi yaþamlarýyla ilgili doðru kararlar alamazlar"önermesi ile de medeni
d u r u m l a r a r a s ý n d a i s t a t i s t i k s e l o l a r a k a n l a m l ý b i r f a r k ( p < 0 , 0 5 ) b u l u n m u þ t u r.
Sonuç: Ruhsal yakýnmalarý olanlarýn hastalýðýný açýklama modelini, ailenin ve içinde yaþadýðý toplumun
bu tür sorunlarla baþa çýkma mekanizmalarýný bilmeksizin tedavi iþbirliðinin saðlanmasý olasý gibi
görünmemektedir (1).
Çare arama süreci birçok etkenle iliþkilidir. Bireyin yaþý, cinsiyeti, eðitimi, sosyoekonomik
durumu, saðlýk güvencesi gibi demografik etkenler bu süreçte rol oynar (2,3).
Çalýþmamýzýn sonuçlarýndan sosyodemografik özelliklerlerin, hastalýða karþý olan tutum ve mitlerin
psikiyatrik çare arama davranýþýný etkilediði saptanmýþtýr. Kadýnlar erkeklere oranla daha yüksek
oranda psikiyatriste baþvururken, erkeklerde bu oran daha düþük bulunmuþtur.
Kaynaklar:
1)Ünal S, Özcan Y,Emula. ve ark.: Hastalýk açýklama modeli ve çare arama davranýþý: Anadolu Psikiyatri Dergisi
2001;2(4):222-229
2)Leaf PJ, Bruce ML, Tischler GL: Factors affecting the utilization of specialty and
general medical mental health services.Medical Care,1988; 2: 9-26.
3) Horwitz AV: Seeking and receiving mental health care. Curr Opin Psychiatry 1996; 9:
158-161
PB 202
Ýnterferon Tedavisi Sonucu Geliþen Depresyon Ýle Nörotrofik Faktörlerin Ýliþkisi
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 203
Ýnterferon Tedavisi Sonucu Geliþen Depresyonda, Antidepresan Tedavi Ýle
Nörotrofik Faktörlerdeki Deðiþiklikler
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 204
Ýnterferon Tedavisi Sonucu Geliþen Depresyon Ýle Oksidatif Stresin Ýliþkisi
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 205
Bipolar Bozukluk Akut Manik Epizodda Sürekli ve Durumsal Dürtüsellik
Medine Yazýcý Güleç,Merih Altýntaþ,Sena Þayakçý,Rümeysa Yeni Elbay
Arzu Etlik Aksoy,Handan Meteris,Hüseyin Güleç
SB. Erenköy RSHEAH
Giriþ:Dürtüsellik Bipolar Bozuklukta (BB) hastalýðýn temel boyutu olabilir. Hastalýðýn aktif epizodlarýnda
sorun gibi gözükmesine raðmen, epizodlar-arasýnda da varlýðý gösterilmiþtir. Dürtüselliðin, BB'de hem
sürekli (trait-dependent), hem de duruma özgü (state-dependent) olduðu belirtilmektedir (1,2). BIS11 ile ölçülen ve daha istikrarlý olan dürtüselliðin kararlý bileþeni iken, 'Sürekli Performans Testi'nde
(CPT) komisyon hatalarýnda artma ile ölçülen duruma özgü bileþenidir ve manik bulgularla iliþkili (2)
olduðu gösterilmiþtir. Dürtüselliðin, BB'nin manik ve karma dönem sayýsýnda artma ve maninin þiddeti
ile iliþkili olduðu gösterilmiþtir (3).
Yöntem:Bu çalýþma BB'li hastalarda yapýlan bir çalýþmanýn parçasý olarak yürütüldü. Hastaneye yatýþý
yapýlan 20 hasta alýndý. Katýlýmcýlara 0. gün, 3. gün ve 7. günde Klinik Global Ýzlem (CGI), Kýsa
Psikiyatrik Deðerlendirme Ölçeði/ Young Mani Derecelendirme Ölçeði (BPRS/YMRS), Barratt Dürtüsellik
Ölçeði (BIS-11T), CPT ve Sosyodemografik veri toplama formu verildi.
Bulgular:
Tablo 1. Psikometrik deðerlerin tedavi sürecindeki deðiþimi ve karþýlaþtýrmalarý
Yatýþ T0 3. gün T1 7. gün T2 Karþýlaþtýrmalar
Ort.±S.S Ort.±S.S Ort.±S.S T0xT1
T1xT2
T0xT2
BIS-11T 60.15±8.67
58.15±10.32
59.70±11.68
CGI
4.05±1.003.55±0.763.00±0.920.029
0.008
0.002
BPRS
24.60±12.44
19.45±12.59
14.35±11.41
<0.0001
YMRS
30.05±8.92
22.80±10.31
15.75±9.83
<0.0001
CPT
2.17±1.861.89±2.050.83±0.86
0.035
0.002
<0.0001 0.004
<0.0001 <0.0001
Tablo 2. Deðiþimler arasýndaki iliþkiler
CGI
BPRS
YMRS
CPT
BIS-11T
T0-T1
-0.047
0.103
-0.017
0.143
T1-T2
0.404
0.293
0.496*
0.323
Tartýþma:Sürekli-Dürtüsellik, akut dönemde hastalýðýn þiddeti hýzla azalmasýna raðmen deðiþmeden
þiddetini korumuþtur. Dürtüselliðin baþka bir göstergesi olan Durumlu-Dürtüsellik'teki düzelmenin ise
3. günden itibaren anlamlýlýk seviyesine geldiði görülmüþtür. Durumlu-Dürtüsellik'teki bu deðiþim,
klinik þiddet ölçekleriyle de iliþkisiz bulunmuþtur (gösterilmedi).
Kaynaklar:
1. Swann AC ve ark. Impulsivity and phase of illness in bipolar disorder. J Affect Disord 2003; 73:105-111.
2. Swann AC ve ark. Measurement of inter-episode impulsivity in bipolar disorder. Psychiatry Res 2001;195- 197.
3. Swann AC ve ark. Lithium carbonate treatment of mania: cerebrospinal fluid and urinary monoamine metabolites
and treatment outcome. Arch Gen Psychiatry 1987; 44:345-354.
PB 206
Bir Devlet Hastanesine Depresyon Nedeniyle Baþvuran Olgularda
Sosyodemografik Özellikler
Hayriye Dilek Yalvaç1,Yýldýzay Dikilitaþ1,Ayþe Coþkun1,Ceyda Yedikardaþlar1,Murat Emül2
Menemen Devlet Hastanesi1,Ýstanbul Üniversitesi Cerrahpaþa Týp Fak. Psikiyatri AD2
Amaç: Depresyon tanýsý alan bireylerin bazý sosyodemografik özelliklerini belirlemek amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Menemen Devlet Hastanesi psikiyatri polikliniðine baþvuran sadece depresyon tanýsý almýþ,
çalýþmaya katýlmayý kabul eden rastgele 100 olguya anket uygulanarak veriler toplandý. Komorbid
tanýsý olan, bipolar depresyon, genel týbbi duruma baðlý depresyon olgularý çalýþmaya alýnmadý.
Bulgular: Olgularýn % 12'si erkek, % 88'i kadýndýr. Yaþ ortalamasý 36,4 ± 13. % 55'i ev hanýmý, %13'ü
emekliydi. % 62'sinin eðitim düzeyi ilkokul ve altýydý. %60'ý evli, %27'si bekar, % 10'u duldu. %70'i
çekirdek aileydi. Olgularýn sadece % 37'si yörenin yerlisiydi. % 69'unun gelir düzeyi orta, %29'unun
düþüktü. %66'sýnýn evleri kendisine aitti. % 87'sinin sosyal güvencesi vardý. Olgularýn %19'u daha
önce intihar giriþiminde bulunmuþtu. Giriþim yöntemi olarak da % 89,5 oranla ilk sýrayý yüksek dozda
ilaç alýmý oluþturmuþtur. Olgularýn %4'ünde fiziksel hastalýk vardý. BDÖ ortalamasý 27 ± 13, BAÖ 26
± 14, BUÖ puanlarý ise 11 ± 5 idi.
Tartýþma: Kadýn olmak, eðitim düzeyi düþüklüðü, olumsuz yaþam olaylarý, yakýn iliþki azlýðý, bedensel
hastalýklar ve bunlarýn tedavisi depresyon için temel risk etkenleri gibi görünmektedir. 18-44 yaþlar
arasýnda olmak, iþsiz ve bekar olmak, düþük sosyoekonomik durum da depresyon için diðer risk
faktörleridir (1).
Bu görüþler çalýþmamýzdaki verilerle uyumludur. Olgularýn büyük çoðunluðu kadýn, ev hanýmý ve
emeklilerdir. Eðitim düzeyinin düþük olmasý, büyük çoðunluðunun düzenli bir iþinin olmamasý olumsuz
yaþam olaylarý ile baþ etme becerilerinin yeterince geliþmemiþ olmasýna neden olabilir. Düzenli bir
iþte çalýþmak kiþilerin dikkatini olumsuz yaþam olaylarýndan baþka alanlara kaydýrabilir.
Toplumsal ve ekonomik deðiþkenler psikiyatrik bozukluklarýn en önemli yordayýcýsýdýr. Göç, stresli
yaþam olaylarý, travma, aile dinamikleri, cinsiyet roller ve kültürel özellikler ruhsal bozukluklarýn ortaya
çýkmasý ve süreklilik kazanmasýnda en güçlü deðiþkenlerdir (2).
Kaynaklar:
1Ünal S, Özcan E. Depresyonda hazýrlayýcý, ortaya çýkarýcý ve koruyucu faktörler. Anadolu Psikiyatri Dergisi
2000; 1(1).
2Kaya B. Depresyon: Sosyo-ekonomik ve Kültürel Pencereden Bakýþ. Klinik Psikiyatri 2007;10(Ek 6):11-20.
PB 207
Postmenopozal Kadýnlarda Depresyon ve Ansiyete Bozukluklarýnýn
Prevalansý ve Ýliþkili Etkenler
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 208
Adýyaman Üniversitesi Saðlýk Yüksekokulu Hemþirelik Bölümü Son Sýnýf
Öðrencileri Ýle Adýyaman Devlet Hastanesinde Çalýþan Hemþirelerin
Depresyon Düzeyleri ve Ýliþkili Faktörlerin Ýncelenmesi
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 209
Ýki Uçlu Bozuklukta Kompulsif Satýn Alma
Sermin Kesebir,Sema Ýþitmez
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ ve Amaç: Kompulsif satýn alma ICD-10 ve DSM-IV'te baþka türlü adlandýrýlamayan dürtü kontrol
bozukluðu olarak sýnýflandýrýlmaktadýr. Diðer taraftan internet baðýmlýlýðý ve kompusif seksüel davranýþýn
içinde bulunduðu davranýþsal baðýmlýlýklar içerisinde tanýmlanmaktadýr. Psikiyatrik komorbidite sýklýkla
duygudurum bozukluklarý, anksiyete bozukluklarý, madde kullaným bozukluklarý, yeme bozukluklarý,
dürtü kontrol bozukluklarý ve obsesif kompulsif bozukluk iledir. Bu çalýþmanýn amacý iki uçlu bozuklukta
kompulsif satýn alma sýklýðýný incelemek ve kompulsif satýn almasý olan ve olmayan olgular arasdýnda
klinik deðiþkenler yönünden bir fark olup olmadýðýný araþtýrmaktýr.
Yöntem:Bu çalýþmada ayaktan tedavi merkezimize baþvuran ve bilgilendirilmiþ onam veren, DSMIV'e göre iki uçlu bozukluk tanýlý, 100 olgu ardýþýk olarak deðerlendirilmiþtir. Taný görüþmesinin (SCIDI) ardýndan Duygudurum Bozukluklarý Kayýt Formu doldurulmuþ ve olgulardan Kompulsif Satýn Alma
Ölçeði'ni doldurmalarý istenmiþtir.
Bulgular: Kompulsif satýn alma iki uçlu olgular arasýnda % 5 oranýnda bulunmuþtur. Kompulsif satýn
alma + ve - olgular arasýnda yaþ ve cinsiyet farký bulunmamýþtýr. Bu olgularda episod öncesi stresör
daha sýk bulunmaktadýr (p= 0.027), episod þiddeti daha hafiftir (p= 0.043), psikotik bulgu sýklýðý daha
azdýr (p= 0.033). I. Eksen ektanýsý ve II. Eksen tanýsý olan olgularda kompulsif satýn alma puanlarý
daha yüksektir (p= 0.025 ve 0.005). Bu tanýlar sýklýkla I. Eksen için Obsesif Kompulsif Bozukluk ve
Dürtü Kontrol Bozukluðu, II. Eksen için Sýnýr, Obsesif Kompulsif ve Narsisistik Kiþilik Bozukluðu'dur.
Sonuç:Kompulsif satýn alma impulsif kompulsif yelpaze içerisinde deðerlendirilen, ayný zamanda
davranýþsal baðýmlýlýk sayýlan bir görüngü olarak iki uçlu olgularda klinik ilgi odaðý olabilecek durumlar
yaratabilmektedir. Ektanýlarla olan birlikteliði dikkat çekicidir.
Müller A, Reinecker H, Jacobi C, Reisch L, de Zwaan M. Compulsive buying. Psychiatr Prax. 2005
Jan;32(1):3-12.
PB 210
Turgut Özal Týp Merkezine Ýntihar Giriþimi Ýle Baþvuran Bireylerde Kiþilik Bozukluðu ve
Bazý Klinik Deðiþkenler
hayriye dilek yalvaç1,Burhanettin Kaya2,Süheyla Ünal3
Menemen Devlet Hastanesi1,Gazi Üniversitesi Psikiyatri AD2,
Ýnönü Üniversitesi Psikiyatri AD3
Amaç:Ýntihar olgusunun sosyolojik, psikolojik, biyolojik yönleri bulunmaktadýr (1). Ýntihar giriþiminde
bireylerde kiþilik bozukluklarý (KB), psikososyal stresler gibi risk etkenlerini saptamak, bu etkenlerle
kiþilik arasýndaki iliþkiyi araþtýrmak amaçlanmýþtýr.
Yöntem: 2005 yýlýnda intihar giriþimiyle baþvuran ve araþtýrmaya katýlmayý kabul eden 50 olguya yüz
yüze anket ve SCID-2 uygulandý. Psikotik bulgularý olan olgular çalýþmaya alýnmadý.
Bulgular: Olgularýn %90'ý SCID'e göre en az bir KB tanýsý alýrken, %10'una hiçbir KB tanýsý konmamýþtýr.
Olgularýn %66'sýnda borderline, %56'sýnda okkb, %42'sinde paranoid ve pasif agresif KB vardý. Daha
önce intihar giriþimi öyküsü olan olgularda pasif agresif (p=0.044), depresif (p=0.014), paranoid
(p=0.001), narsisistik (p=0.007) ve borderline KB (p=0.028) daha fazlaydý. Daha önceki intihar
giriþiminde þiddet içermeyen yöntemler kullanan olgularda, histrionik (p=0.054) ve paranoid KB
(p=0.008) yüksek düzeydeydi (p=0.008).
TartýþmaÝntihar edenlerin ortalama üçte birinde bir KB vardýr (2). Çalýþmamýzda bu oran daha yüksektir.
Öyküsünde intihar giriþimi olan olgularda pasif agresif, depresif, paranoid, narsisistik ve borderline
KB fazlaydý. Öyküsünde þiddet içermeyen yöntemle intihar giriþiminde bulunan olgularda histrionik
ve paranoid KB yüksek düzeydeydi. Diðer hastalarla karþýlaþtýrdýðýnda intihar giriþiminde bulunanlarda
yüksek dürtüsel saldýrganlýk ve düþük toplumsallaþma gibi patolojik kiþilik özellikleri saptanmýþtýr (3).
Bu durum tekrarlayan ve bir anlýk kararla olan intihar giriþimlerini açýklayabilir. Çalýþmamýzda paranoid
KB olan bireylerin þimdiki intiharlarýnda impulsiv davranmalarý, geçmiþ intihar giriþimlerinde þiddet
içermeyen yöntemleri kullanmalarý, yine ayný þekilde bir anlýk kararla kolay ulaþabildikleri yöntemle
intihar giriþiminde bulunmuþ olabileceklerini açýklayabilir.
Ýntihar giriþimlerini önleme açýsýndan psikiyatrik bozukluklarýn, KB'unun tanýnmasý, tedavi edilmesi,
özellikle belli kiþilik bozukluklarýnda intihar riskinin deðerlendirilmesi gerekmektedir.
Kaynaklar:
1. Sayýl I, Azizoðlu Binici S.: Ýntihar bibliyografya - II. Kriz Dergisi 4 (1): 63-66, 1996.
2.
Demirel Özsoy S., Eþel E. Ýntihar (Özkýyým). Anadolu Psikiyatri Dergisi; 4: 175-185, 2003.
3. Stålenheim EG.: Relationships between attempted suicide, temperamental vulnerability, and violent criminality
in a Swedish forensic psychiatric population. Eur Psychiatry ; (16) : 386-94, 2001.
PB 211
12 Olgu Üzerinden Yanlýþ Taný: Yapay Bozukluk ve Kiþilik Bozukluklarý
Mustafa Sercan,Keriman Akyýldýz
AÝBÜ Ýzzet Baysal Týp Fakültesi
Amaç: Önceden konmuþ tanýlarýný deðiþtirdiðimiz 12 olgu nedeniyle, taný yanýlgýsýnda yaþandýðýný
düþündüðümüz olasýlýklarý paylaþmak.
Yöntem: Tedavi ya da rapor düzenlenmek üzere yatýrýlmýþ 12 hastanýn güncel ve önceki dönemlerde
yaþadýklarýný ifade ettikleri hastalýk tablolarýna iliþkin tanýlarý DSM-IV-TR ölçütlerine göre konulmuþtur.
Bulgular:1 yýlda yatýrýlan 140 hastanýn 12'sinde (%8,6) yapýsal taný deðiþikliði yapýlmýþtýr. Bu 12
hastanýn önceki tanýlarý tek ya da eþ taný olarak depresyon, bipolar bozukluk, anksiyete bozukluðu,
geçici psikoz, þizofreni, BTA psikoz, epilepsi idi. Önceki tedavileri karma ya da tek olarak antipsikotik,
antidepresan, benzodiazepin, antiepileptik ilaçlarla yapýlmýþtý. Kliniðimizde konan tanýlar yapay
bozukluk, kiþilik bozukluðu (histrionik, antisosyal, karma), sýnýr ya da hafif zeka geriliði, davraným
bozukluðuydu.
Olgularýn ortak noktalarý: 1) Birçok hekim ve kurumca uygulanan tedavilerle tam iyilik saðlanamamýþ
olmasýna karþýn ilaç deðiþikliði dýþýnda tanýlarý sürdürülmüþtü. 2) Hastalarýn ifade ettikleri yakýnmalarýn
ayrýntýsýna girilmeden belirti olarak deðerlendirilmiþ olduðu anlaþýlmaktaydý. 3) Hastalarýn tanýlarý
kiþilerarasý iliþkilerdeki sorunlarý, ikincil kazançlarý veya somut çýkarlarýnýn deðerlendirilmediði kanýsýna
varýlmýþtýr.
Sonuç:Yapay bozukluk sýklýðý (%0.8 -%1.3) son derece düþüktür(1, 2). Hastalýk benzetiminin adli
psikiyatrik nüfusta %8 gibi görece yüksek olmasýna karþýn toplumdaki yaygýnlýðý tam bilinmemektedir(3).
Bu sonuçlarýn yanlýþ taný veya taný konmama nedeniyle daha yüksek olduðu tahmin edilmektedir.
Kiþilik bozukluklarý ile yapay bozukluk ve hastalýk benzetimi arasýnda yakýn iliþki olduðu da bilinir.
Ruhsal hastalýklara ruh saðlýðý uzmanlarýnca yanlýþ taný konmasý konusunun da araþtýrýlmasýnýn
önemli olduðu kanýsýna varýlmýþtýr.
Kaynaklar
1.Sutherland AJ, Rodin GM Factitious disorders in a general hospital setting: clinical features and a review of the
literature Psychosomatics 1990; 31:392-399
2.Fliege H ve ark. Frequency of ICD-10 Factitious Disorder: Survey of Senior Hospital Consultants and Physicians
in Private Practice Psychosomatics 2007; 48: 60-64.
3.Hawk GL, Cornell DG. Clinical presentation of malingerers diagnosed by experienced forensic psychologists Law
and Human Behavior 1989; 13(4): 375-383.
PB 212
Ýmpulsif Davranýþlarý Olan Antisosyal Kiþilik Bozukluðu Olgularýnýn Serum
Lipid Profilinin Deðerlendirilmesi
Abdullah Bolu,Mehmet Ak,M.Alper Çýnar,Fuat Özgen,Aytekin Özþahin
GATF
Giriþ:Düþük veya tedavi amacýyla düþürülmüþ serum kolesterolünün impulsivite, saldýrgan davranýþlar
ve intihar giriþimleriyle iliþkisi uzun süreden beri üzerinde durulan bir konudur(1). Çalýþmamýzda;
impulsivite puanlarý yüksek olan ASKB ile kontrol grubunun kolesterol düzeylerinin karþýlaþtýrýlarak
tartýþýlmasý amaçlandý.
Gereç ve Yöntem :Bu çalýþma Mayýs-Temmuz 2010 tarihleri arasýnda Gülhane Askeri Týp Fakültesi
Psikiyatri polikliniðine DSM-IV TR'e göre Antisosyal Kiþilik Bozukluðu tanýsý alan çalýþma ölçütlerini
karþýlayarak çalýþmaya katýlmayý kabul eden 23 hasta ve polikliniðimize rutin muayene için baþvuran
19 saðlýklý üzerinde gerçekleþtirildi. Tüm katýlýmcýlarýn serum lipit profiline bakýldý ve Buss- Perry
impulsivite ölçeði uygulandý.
Bulgular:Olgular yaþ ve kilo ortalamasý açýsýndan karþýlaþtýrýldýðýnda arasýnda anlamlý fark yoktu.
Antisosyal kiþilik bozukluðu olan grubun Buss-Perry impulsivite puaný 105.1±35, saðlýklý gurubun
puaný 41.7±18.8 bulundu. Antisosyal kiþilik bozukluðu tanýsý alan olgularýn lipid deðerleri saðlýklý
gruba göre yüksekti.
Sonuç:Bu çalýþmada daha önce yapýlmýþ olan çalýþmalarýn(2,3) aksine Antisosyal Kiþilik Bozukluðu
tanýsý alan grubun serum total kolesterol ve Serum LDL kolesterol düzeyleri saðlýklý gruba göre anlamlý
bir yükseklik tespit edilmiþtir. Düþük kolesterol seviyesi ile impulsivite iliþkisini inceleyen araþtýrmalarda
iliþki olduðu yönünde daha çok sonuç bildirilmesine raðmen bizi araþtýrma sonucumuzda da olduðu
gibi iliþki bulmayan araþtýrmalarda mevcuttur. Olgu sayýsýnýn arttýrýlarak sadece kilo deðil BMÝ'de
hesaplanmasýnýn daha objektif yorumlamayý saðlayacaðý düþünülmüþtür.
KAYNAKLAR
1. ATMACA M, KULOÐLU M, TEZCAN E, BÜYÜKBAYRAM A. Þiddet Ýçeren ve Ýçermeyen Ýntihar Giriþiminde
Bulunan Hastalarda Serum Kolesterol Düzeyleri. KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 2002;5:28-32
2. M. Cetin, C. Baflo.lu, M. Y. A.argun, S. Ebrinc, U. B. Semiz. Low Cholesterol Level in Patients With Antisocial
Personality Disorder: the Association With Homicidal Behavior. Bull Clin Psychopharmacol 1999; 9: 185-188.
3. Aðargün MY, Kara H, Algün E, Þekeroðlu R, Tarakçýoðlu M (1996): High cholesterol levels in patients with sleep
panic. Biol Pschiatry 15:1064-1065.
PB 213
Edebiyatta Psikopatoloji Örneði Olarak Dorian Gray Ve Narsisizm
Reyhan Algül
Hastane
Sanat eserleri, insan psikolojisi hakkýnda çok deðerli bilgiler vermektedir. Özellikle edebi eserler,
psikopatolojiyi görebileceðimiz önemli birer kaynak olabilmektedir. Dorian Gray'in Portresi adlý eserin
özünü oluþturan narsisizm kavramý; psikanalitik kuramcýlar tarafýndan ilgiyle yaklaþýlan ve açýklanmaya
çalýþýlan bir kavramdýr. Bu yazýda Dorian Gray, narsisistik psikopatoloji açýsýndan incelenilmeye
çalýþýlacaktýr.
Dorian, narsistik psikopatolojinin temel özelliklerini gösterir. Ayrýca Oscar Wilde'a ait birçok semptomu,
bu eserde görmek mümkündür. Ýnsanýn kusurlu ve patolojik yanýný edebi eserlerde görmek hiç de
þaþýrtýcý deðildir çünkü edebiyat, hayatýn sanki bir prizmadan geçmiþ hayalidir(1).
Dorian'ýn roman içindeki geliþimine baktýðýmýzda aslýnda narsisizim kavramýnýn, kiþideki geliþimini
ve seyrini de görürüz. Aile iliþkilerini deneyimleyemeden büyüyen Dorian, ikincil süreçte nesnelere
yatýrým yapmayý baþaramadýðý için bir narsisist olarak hayata baþlar.
Narsisizmin temelinde anneyle olan iliþki yatar. Anneyle olan ilk iliþki bütün bir karakterin, kaderini
yazmaktadýr. Anneye sahip olmak yasaktýr ama bir erkekle annesi arasýndaki sevgi, bir erkeðin
tadabileceði sevgiler içinde en eski, en saðlam ve en deðiþmez olanýdýr. Ancak iki sýnýrla çevrilidir:
anne katilliði ve ensest. Freud annenin oðluna duyabileceði sevgiye hiç gölge düþmediðini ve oðul
için annesinin tercih ettiði evlat olmasýnýn yaþam açýsýndan bir þans ve güç olduðundan bahsetmiþtir.
Ne olursa olsun bir erkeðin yaþamýnda anne bir baþlangýç ve sondur. Ondan çýkýlýr ve daima ona
dönülür(2).
Dorian, çaðýnýn bir figürüdür çünkü sanayileþme sonucunda dinin sekülerleþmesi, burjuvazinin ben
temelli tüketim anlayýþý, kiþinin kendine yabancýlaþmasýný da beraberinde getirmiþtir. Dorian, resmini
hem gözetler hem de resim tarafýndan gözetlenir. Wilde'a göre; Dorian'da herkes kendi günahýný
görür. Dorian Gray'in günahlarýný kimse açýkça bulamaz; bulanlar, kendi günahlarýný yanlarýnda
getirenlerdir. Gerçek sanat, izleyicisini yansýtýr, yaþamý deðil(3). Dorian resmini ayna olarak kullanýrken
bizler de Dorian'ý kendimize bakmak için bir ayna olarak kullanýrýz.
Ferri, E. (1974). Sanat ve Edebiyatta Caniler. S. Evrim(Çev.). Ýstanbul:Remzi Kitapevi.(1)
Cournut, J. (2005). Erkekler Kadýnlardan Neden Korkar. B. Arýbaþ(Çev.). Ýstanbul:Ýletiþim Yayýnlarý.(2)
Eczacýbaþý, Þ. (2009). Oscar Wilde-Tutkular, Acýlar, Gülümseyen Deyiþler. Ýstanbul:Remzi Kitapevi.(3)
PB 214
Bir Depersonalizasyon Bozukluðu Olgusunda Lamotrijin ve SSRI
Kombinasyonu Kullanýmý
Armaðan Y. Samancý, Dilek Aslaner, Hasan Belli
Baðcýlar Eðitim Araþtýrma Hastanesi
Depersonalizasyon bozukluðunda kiþi kendisi ve çevreyle ilgili hoþ olmayan, kronik ve rahatsýz edici
deðiþiklikler deneyimler. Klasik özelliklerinden baþka depersonalizasyon ve derealizasyon ayný
zamanda bedensel ve emosyonel his kaybýný da içerebilir. Depersonalizasyon bozukluðunun
fenomenolojisi ýcd 10 ve dsmývde tanýmlanandan çoðunlukla daha komplekstir.hastalarýn subjektif
deneyimleri gözden geçirildiðinde depersonalizasyon bozukluðu semptomlarý 4 grupta
incelenebilir;bunlar:depersonalizasyon,derealizasyon,desomatizsyon(bedensel his kaybý) ve
deaffektualizasyondur(sensoryal his kaybý).
Primer depersonalizasyon bozukluðu düþünülenden daha yaygýndýr. Henüz bu bozukluk ile ilgili genel
kabul görmüþ bir tedavi olmamasýna raðmen pekçok ajan denenmekte ve özellikle lamotrijinýn ssrý
ile kombinasyonu umut vadedici görünmektedir. Lamotrijin presinaptik membranda glutamat salýnýmýný
azaltarak bir nmda reseptör antagonisti olan ve depersonalizasyona sebep olan ketaminin tam tersi
etki gösterir.
Bazý araþtýrmacýlar obsesyonel zemin ve depersonalizasyon arasýndaki iliþkiye dikkat çekmekte ve
obsesyonel zeminde oluþan depersonalizasyon bozukluðunun tedavisinin daha zor olabileceði
üzerinde durmaktadýr.
Deneyimlerini sözcüklerle ifade etmekte zorlanmalarý ve çoðu zaman benzetmeler ve metaforlar
kullanmalarý sebebiyle depersonalizasyon bozukluðu olan hastalar klinisyenler tarafýndan yanlýþlýkla
psikotik bozukluk tanýsý alabilmekte; antipsikotik kullanýmý depersonalizasyon semptomlarýný
kötüleþtirmektedir.
Mm.31 yaþýnda bayan hasta; ilk psikiyatrik baþvurusunu 15 yaþýnda emin olamama obsesyonlarý
ve kontrol kompulsiyonlarý sebebiyle yapmýþ ve 2 yýl tedavi almýþ.bu sürede geliþen depersonalizasyon
semptomlarý için 16 yýldýr birçok psikiyatristten çok çeþitli tedaviler almýþ.hiçbir zaman tam bir iyilik
hali tanýmlamayan hasta bir dönem bedeninin yok olduðunu söylediði için bir psikiyatrist tarafýndan
þizofreni teþhisi koyulup kýsa bir þüre yüksek dozda antipsikotik kullanmýþ.hasta kliniðimize
baþvurduðunda bedeninin kendisine yabancýlaþtýðý(depersonalizasyon),bedenini
elbiselerini,hissetmediði,sanki yok olduðunu düþündüðü(desomatizasyon),sevdiklerine karþý hiçbir
þey hissedemediði(deaffektualizasyon) þeklinde þikayetleri vardý. Son dönemde bu sýkýntýlarýnýn
yoðunluðunun arttýðýný söyleyen hastada hissettiklerine baðlý korku ve panik hali mevcuttu. Hastaya
depersonalizasyon bozukluðu teþhisi koyuldu, lamotrijin ve ssrý(fluoksetin) kombinasyonu baþlamak
ve klinik seyri deðerlendirmek amaçlý servise yatýþý yapýldý. Hastaya fluoksetin 40 mg ve lamotrijin
100 mg, pregabalin 450 mg baþlandý. Hastanýn depersonalizasyon semptomlarýnda bir miktar azalma
oldu.bu vaka dolayýsýyla depersonalizasyon bozukluðu konusunda tartýþmalara deðinilmiþtir.
PB 215
Fibromiyaljide Emdr’nin Etkiniliði; Beþ Olgunluk Bir Çalýþma
Önder Kavakcý,Murat Semiz,Ece Kaptanoðlu
CÜTF
Amaç: Az sayýda çalýþma kronik aðrýda Göz hareketleri ile duyarsýzlaþtýrma ve yeniden iþleme
tekniðinin (EMDR) etkinliðini bildirmektedir(1,2,3). Bu çalýþmada, Fibromiyalji nedeniyle çeþitli tedaviler
almýþ beþ olgunun EMDR ile tedavisi sunulmuþtur.
Yöntem: Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon(FTR) kliniðinden yönlendirilen, dört kadýn, bir erkek beþ
olgu, tedavi öncesi ve sonrasýnda Travma Deðerlendirme Ölçeði (TDÖ) ve Beck Depresyon
Envanterini(BDE) doldurdu. Visuel Aðrý Skalasý (VAS) ve Hassas Nokta Sayýsý (HNS) açýsýndan FTR
uzmanýnca deðerlendirildi. Olgularýn yaþlarý 22-43 arasýndaydý, üçü üniversite, biri lise, biri de ortaokul
mezunuydu, hepsi evliydi, hastalýk süreleri 4-6 yýl aralýðýndaydý, dört olgu çeþitli antidepresanlar,
hepsi antiinflamatuar, analjezik tedavileri almýþ ve fayda görmemiþti. Ýki olgu ölümlü trafik kazasý, bir
olgu araç dýþý trafik kazasý ve organ kaybý, bir olgu fiziksel þiddete maruz kalma tanýmlarken, bir olgu
travmatik yaþantý tanýmlamadý. Travma tanýmlayan olgularda travmatik yaþantýlar, tanýmlamayan
olguda doðrudan aðrý hedef alýnarak EMDR uygulandý.
Bulgular:
Tedavi öncesi (1) ve Tedavi sonrasý(2) olgularýn deðerlendirmeleri tabloda verilmiþtir.
sayýsý
Olgu1
Olgu2
Olgu3
Olgu4
Olgu5
TDÖ(1)
TDÖ(2)
BDÖ(1)
BDÖ(2)
VAS(1)
VAS(2)
HNS(1)
HNS(2)
Seans
41
0
17
40
27
23
0
7
28
16
41
6
4
12
24
11
0
3
7
0
8
6
10
8
9
3
1
4
4
5
12
12
13
15
13
4
2
6
8
8
5
5
6
8
8
Olgularýn hiçbiri tedavi sonunda Fibromiyalji ölçütlerini karþýlamýyordu.
Sonuç: EMDR; travma sonrasý stres tedavisinde olduðu kadar, fibromiyalji gibi kronik aðrýlarýn
tedavisinde de etkili görünmektedir.
1Grant M, Threlfo C. EMDR in the treatment of chronic pain. : J Clin Psychol.2002;58:1505-20.
2- Friedberg F.Eye movement desensitization in fibromyalgia:a pilot study. Complementary Therapies in Nursing
& Midwifery 2004;10:245-249.
3- Mazzola A, Calcagno ML, Goicochea MT, Pueyrredòn H, Leston J, Salvat F. EMDR in the Treatment of Chronic
Pain. Journal of EMDR Practice and Research 2009;3:66-79.
PB 216
Konversiyon Bozukluk Hastalarýnda Çocukluk Çaðý Travmasý Ve
Dissosiyatif Yaþantýlanma
Serap Oflaz1,Çaðatay Karþýdað2,Sezgin Erdiman2,Fatma Akyüz3,Peykan Gökalp4
Ýstanbul Üniversitesi Ýstanbul Týp Fakültesi Psik1,Bakýrköy Ruh ve Sinir hastalýklarý Eðtim ve Araþtý2,
Elazýð Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi3,Maltepe Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD4
Amaç: Konversiyon bozukluðu bilinçdýþý ruhsal çatýþmalarýn somatik temsillerine dönüþtürüldüðü
hareket, duyu ve nörovejetatif sistemlerde organik bir temele dayanmayan iþlev kaybý, iþlev azalmasý
ya da artmasý þeklinde tanýmlanmaktadýr (1). Konversiyon bozukluðunun ayaktan hastalarda sýklýðý
% 4.5-32 bulunmuþ; oluþumunda çocukluk çaðý travmalarýnýn önemi gösterilmiþtir (2,3). Bakýrköy
Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesine ayaktan baþvuran, konversiyon bozukluðu tanýsýný almýþ
hastalarda eþtanýlar ve çocukluk travmasý yaygýnlýðýnýn araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Çalýþmaya ayaktan hastalardan DSM-IV Konversiyon Bozukluðu tanýsý alan 60 hasta dahil
edilmiþ, Sosyodemografik Form, Çocukluk Çaðý Travmalarý Ölçeði ve Hamilton Anksiyete ve Depresyon
Deðerlendirme Ölçekleri , Kýsa Psikiyatrik Deðerlendirme Ölçeði , Dissosiyatif Yaþantýlar Ölçeði
kullanýlmýþtýr.
Bulgular: Atmýþ kadýn hastanýn yaþ ortalamasý % 36,20 (SD + 10,95) yaþ aralýðý 20 -63. idi. Hastalarýn
%72'sý evli, %63'ü ilköðretim mezunuydu. BPRS ortalama puaný 11,02+ 5,94 , HAÖ ortalama
puaný18,67 + 9,81 , HDÖ ortalama puaný 14,45 + 7,01, DES ortalama puaný 23,97 + 14,25 bulundu.
Hastalarýn % 53,3'ünün çocukluðunda travma öyküsü olup, % 73'ü cinsel istismar yaþamýþtý.
Hastalarýn % 38,3'ü yaþamý boyunca en az 1 kez intihara kalkýþmýþtý. Ýntihar giriþimi ile ölçekler
arasýndaki iliþki incelendiðinde sadece DES ile iliþkili bulundu (p= 0,001).Konversiyon bozukluðuna
ek en sýk görülen iki psikiyatrik taný grubu depresif bozukluklar (%43,3) ve anksiyete bozukluklarý
(%16,7) oldu
Sonuç: Konversiyon bozukluðu saðlýk kurumlarýnda yeterince incelenmeyen bir gruptur; diðer ruhsal
bozukluklarýn ve geçmiþte travmatik yaþantýlarýn varlýðý psikiyatrik durumu karmaþýklaþtýrmaktadýr.
Tedavide bu konularýn ve özkýyým riskinin ele alýnmasý gidiþ ve prognozu olumlu etkileyecektir.
Kaynaklar
1-ÖztürkMO.RuhSaðlýðýveBozukluklarý. Ankara, 2001s.389-425
2 - K u l o g l u M , A t m a c a M , Te z c a n E , G e ç i c i O , B u l u t S . S o c i o d e m o g r a p h i c a n d c l i n i c a l c h a r a c t e r i s t i c s
ofpatientswithconversiondisorde
PB 217
Üniversite Öðrencilerinde Ýnternet Baðýmlýlýðý ve Disosiasyon Arasýndaki Ýliþki
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 218
Psikomotor Epilepsi Tanýsýyla Ýzlenen Psödoepileptik Konversiyon Vakasý
Gülsüm Yýlmaz Cantürk,Serap Oflaz,Erhan Akýncý,Demet Yandým Kuþcu,Hatice Alibaþoðlu
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Amaç:Konversiyon bozukluðu (KB) psikolojik etkenlerin neden olduðu ve fiziksel bir bozukluðu
düþündürecek biçimde bedensel iþlevsellikte deðiþme ya da kayýplarla giden bir bozukluk olarak
tanýmlanýr.
Temporal lob tutulumuyla giden duyusal, otonomik ve emosyonel temalar içeren nöbetlerle seyreden
psikomotor epilepside agresyon, oda içinde yürüme þeklinde otomatizm, konfüzyon görülebilmektedir.
Psikomotor epilepsi ile en sýk karýþan psikiyatrik bozukluklar arasýnda konversiyon bozukluðu
bulunmaktadýr.
Bu vakada psikomotor epilepsi tanýsýyla izlenen konversiyon bozukluðu olgu bildirimi yapýlmaktadýr.
Yöntem:G.Y 40 yaþýnda bayan hasta; servisimize aniden kendisinin ve karþýsýndakinin boðazýný
sýkma, bilinçsizce koþarak evden çýkýp birkaç dakika sonra kendine gelme þikayetleriyle baþvurdu.
Boðaz sýkma öncesi tuhaflaþýp halsizleþtiðini ve yalanma hareketi yaptýðý tarifleniyordu. Hastanýn
ruhsal sýkýntýlarý ile þikayetlerinde artma olduðu öðrenildi.
Daha önce dissosiyatif bozukluk, konversiyon bozukluðu ve atipik duygudurum bozukluðu tanýlarýyla
izlenen hastanýn rutin tetkikleri, kranial MR, EEG incelemeleri yapýldý.
Bulgular:Psikiyatrik muayenesinde; bilinç açýk, koopere, özbakýmý hafif azalmýþ, yaþýnda gösteren
hastanýn, affekti hafif depresifti. Düþünce içeriðinde hezeyan varsaný yoktu.
Hastanýn rutin tetkikleri normal saptandý. Kranial MR'da temporal lob'da araknoid kist gözlemlendi.
Rutin ve 3 saatlik EEG'sinde herhangi bir anormallik saptanmayan hasta ketiapin 600mg/gün ile
izlendi. Taburculuk sonrasý þikayetleri gerilemeyen hastanýn nöroloji takibinde karbamazepin baþlandý.
Ýzlemde hastanýn ilaç kullanýmýný býraktýðý ve 6 aydýr þikayetlerinin olmadýðý öðrenildi.
Sonuç:KB hastalarý motor, duyu, nörolojik ya da genel týbbi durumu düþündüren semptomlarla
baþvurabilmekte, taný süreci zorlaþabilmektedir. Vakamýzda tetikleyici faktörler ile hastanýn þikayetlerinde
artma ve antiepileptik tedavi ile korelasyon göstermeyen kliniðinin olmasý hastanýn tanýsýný KB lehine
düþündürmektedir.
Kaynaklar
1) R Tütüncü, MH Türkçapar. Pseudoepileptik nöbet tanýsý alan konversiyon bozukluðu hastalarýnýn bir yýllýk
izlem sonuçlarý. Klinik Psikiyatri Dergisi 2003; 6(2): 76-79
2) Iþýk E: Epilepsi-kompleks parsiyel nöbetler. E Iþýk: Organik Psikiyatri'de, Ankara, 1999, s.285-304.
3) Alkýn T, Tunca Z(1997) Konversiyon bozukluðu. Psikiyatri Temel Kitabý, C Güleç, E Köroðlu (Ed). Ankara,
Hekimler Yayýn Birliði, 1995. s. 537-544.
PB 219
Anoreksiya Nervosa Þeklinde Yeme Bozukluðu Klinik Tablosuyla Ortaya
Çýkmýþ Olan Psikotik Bozukluk, Olgu Sunumu
Taner Yolmaz,Figen Karadað,Devran Tan,Peykan Gökalp
Maltepe Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD
Giriþ: Yeme bozukluklarý genellikle anksiyete bozukluklarý tablolarý ile komorbiditeleri açýsýndan sýkça
ele alýnmýþlarsada 1 yeme bozukluðu tablosunun þizofreni ve psikotik bozukluklar ile komorbiditelerini
gösteren çalýþmalar daha sýnýrlý sayýdadýr. Bir yayýnda, yeme bozukluðu bulgularýnýn psikotik sürecin
o r t a y a ç ý k ý þ ý ö n c e s i n d e p s i k o z a k a r þ ý s a v u n m a o l d u ð u y o r u m u y a p ý l m ý þ t ý r. 2
Olgu: Bayan B, 25 yaþýnda, evli, 3 aylýk bir çocuðu var, üniversite mezunu, çalýþmýyor. Hastanemiz
dahiliye servisine aþýrý kilo kaybý, yememe þikayetleri ile baþvuran hasta anoreksiya nervosa öntanýsýyla
hospitalize edildi. Geliþinde hastanýn vücut aðýrlýðý 34kg, boyu 161 cm, Beden Kitle Ýndeksi (BKI):13.1
(ileri derecede zayýf) idi. Takip sýrasýnda hastanýn tutum ve davranýþlarýnda bozulma, içgörünün
yetersiz olmasý, yargýlamanýn bozuk olmasý ve klinik bulgularýnda referans ve perseküsyon hezeyanlarý
þeklinde psikotik özellikler ile atipik psikoz tanýsýyla, risperidon 3 mg\gün baþlandý ve hastaya 7 seans
EKT uygulandý. Depo risperidon baþlanarak taburcu edilen hastanýn taburculukta kilosu 50, BKÝ 19
(normal) idi. Taburculuktan 20 gün sonra ayný tabloyla ve yaklaþýk 13 kg vererek yeniden baþvuran
hasta tekrar yatýrýldý. Ýlaçlarý kesmiþ olan hastanýn ikinci kez yatýþýnda aðýrlýðý 37 kg, BKÝ: 14.2 idi.
Ýkinci yatýþýnda yine yeme düzenlemesi ve kilo takibi yapýlan hasta aþýrý su içerek su zehirlenmesi
tablosu yaþadý. Antipsikotik tedavisi sonucunda hastanýn psikotik bulgularý ortadan kalktý, kilosunun
saðlýklý sýnýra çýkmasý saðlanarak taburcu edilen hastanýn klinik gözleminde ilaç uyumunun daha iyi
sürdüðü gözlendi.
Sonuç: Bu yazýda klinik ortaya çýkýþý tamamýyla yeme bozukluðu tablosu olarak izlenmiþ olan Bayan
B, yeme bozukluðu þeklinde kendini gösteren psikotik bozukluk olarak deðerlendirilerek ele alýnmýþtýr.
Anoreksiya nervosa'nýn atipik bir seyir izlediðinde psikotik sürecin tayini hastanýn tedaviye yanýtýnda
olumlu rol oynayacaktýr.
1- Braun, D.L., Sunday, S.R., Halmi, K.A., 1994. Psychiatric comorbidity in patients with eating disorders.
Psychological.Medicine 24,859-867.
2- Philippa J. Hugo* and J. Hubert Lacey. Disordered Eating:A Defense against Psychosis?, Int J.Eat.Disord. 1998
Nov;24(3):329-33.
*St. George's Hospital Medical School, Department of General Psychiatry, London,
United.Kingdom
PB 220
Snap-25 Gen Polimorfizmi ve Antisosyal Kiþilik Bozukluðu: Mizaç ve
Psikopati Arasýndaki Ýliþki
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 221
Saðlýk Profesyonellerinin Ruhsal Hastalýklara Yönelik Tutumlarý Konusunda
Son 10 Yýlda Türkiye’de Yapýlan Çalýþmalarýn Ýncelenmesi
Kerime Bademli,Burcu Arkan,Zekiye Çetinkaya Duman
Dokuz Eylül Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu
Ruh saðlýðýnda belirgin bozukluðu olan insanlar, toplum içerisinde çoðunlukla farklý olduklarýný,
konuþma ve hareketleri ile ortaya koyarken, bu farklýlýk toplumda onlarla ilgili bazý tutumlarýn oluþmasýna
neden olmaktadýr. Ýçinde Yaþadýðý toplumun bir üyesi olan saðlýk profesyonellerinin psikiyatri hastalarýna
karþý tutumlarý olumsuz olabilmektedir. Saðlýk hizmeti veren ve toplum içinde saðlýk konusunda
"danýþman" ve "model" iþlevi gören saðlýk profesyonellerinin hastalarý dýþlayýcý ve damgalayýcý
yaklaþýmlarý bu hastalarýn tedavi için baþvurmalarýný engelleyici bir rol oynamaktadýr. Bu nedenle
günümüzde yapýlan tutum araþtýrmalarý saðlýk profesyonellerinin tutumlarýný belirlemeye yönelmiþtir.
Yapýlan çalýþmalarýn büyük bir çoðunluðu psikiyatri hekimlerinin, pratisyen hekimlerinin, psikiyatri dýþý
uzman hekimlerinin ve týp fakültesi öðrencilerinin ve çok az çalýþma da hemþireler ve hemþirelik
öðrencilerinin tutumlarýný incelemeye odaklanmýþtýr. Literatür incelemesi ile Türkiye'de hemþire ve
hemþirelik öðrencilerinin de yer aldýðý saðlýk profesyonellerinin psikiyatri hastalarýna ve hastalýklarýna
yönelik tutumlarý konusunda son 10 yýlda yapýlmýþ olan araþtýrmalar gözden geçirilerek, konu ile ilgili
bilinenleri ve farklýlýklarý ortaya koymak amaçlanmýþtýr. Çalýþmalara ulaþmak için Türk Týp Veri Tabaný,
Türk Psikiyatri Dizini, Türk Medline, YÖK Ulusal Tez Merkezi veri tabanlarý ile on-line tam metnine
ulaþýlabilen kaynaklar taranmýþtýr. Ulaþýlan kaynaklardan örnekleminde saðlýk profesyonellerinin
tutumlarýnýn incelendiði, Türkçe olarak 2000-2010 yýllarý arasýnda yayýnlanan, 20 araþtýrma örneklem,
yöntem, kullanýlan ölçüm aracý ve elde edilen sonuçlar açýsýndan incelenmiþtir. Bununla birlikte
Araþtýrmalarýn sonuçlarý; öðrencilerin ve kurumlarda çalýþan saðlýk profesyonellerinin psikiyatri
hastalarýna ve hastalýklarýna yönelik tutumun son 10 yýlda deðiþiklik göstermediðini, hala reddedici
ve dýþlayýcý olduðunu göstermiþtir. Bu nedenle ülkemizdeki týp ve hemþirelik eðitiminde ruhsal
hastalýklara yönelik olumsuz tutumlarý azaltmaya yönelik konu içeriklerinin tüm eðitim yýllarýna ve
mezuniyet sonrasý eðitimlerde de sürekliliðine yönelik müfredat içeriklerinin düzenlenmesi önerilmektedir.
Ayrýca ruhsal hastalýklara yönelik tutumlarý etkileyen faktörlerin daha kapsamlý bir biçimde tekrar
gözden geçirilmesi, özel eðitim ve araþtýrma programlarýnýn oluþturulmasý önerilmektedir.
PB 222
Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanelerinde Çalýþan Hemþirelerin Ruhsal
Hastalýklara Yönelik Ýnançlarý
Leyla Baysan Arabacý,M.Olcay Çam
Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu
Giriþ:Toplum tarafýndan ruhsal hastalýklara ve psikiyatri alanýnda çalýþanlara karþý geliþtirilen tepkilerden,
zaman zaman ruh saðlýðý alanýnda çalýþan saðlýk çalýþanlarý da etkilenebilmektedir(2). Bu araþtýrma,
Türkiye'de Saðlýk Bakanlýðýna baðlý sekiz Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanesi'nde çalýþan hemþirelerin
ruhsal hastalýklara yönelik inançlarýný belirlemek amacýyla yapýlmýþtýr.
Yöntem:Tanýmlayýcý tipteki bu araþtýrma, 9 Ocak-27 Mart 2009 tarihleri arasýnda sekiz hastanede
çalýþan ve araþtýrmaya katýlmayý kabul eden 650 hemþire ile yürütülmüþtür.Veriler, "Tanýtýcý Bilgi
Formu"ve"Ruhsal Hastalýklara Yönelik Ýnançlar Ölçeði(RHÝÖ)"(1,3) ile öz bildirime dayalý olarak
toplanmýþtýr.Verilerin deðerlendirmesinde sayý-yüzde daðýlýmlarý yapýlmýþ ve deðiþkenler arasýndaki
iliþki t-testi, varyans analizi ve korelasyon analiziyle incelenmiþtir.
Bulgular:Çoðunluðu(%79.8'i) kadýn olan hemþirelerin yaþ ortalamasý 34.48±7.54'dür.%32'si BakýrköyRuh
Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanesi'ndeçalýþan hemþirelerin, meslekteki ortalama çalýþma süreleri
13.49±8.74 ve kurumdaki ortalama çalýþma süreleri 6.66±7.40 yýldýr.%33.4'ü Saðlýk Meslek Lisesi
olan hemþirelerin %74.2'si öðrenimi sýrasýnda psikiyatri konusunda ders aldýðýný belirtirken, %86.3'ü
mezuniyet sonrasý psikiyatri konusunda kapsamlý herhangi bir eðitim programýna katýlmadýklarýný
belirtmiþlerdir.Hemþirelerin RHÝÖ puan ortalamasý 60.16±14.83 bulunmuþtur(Min:0Max:105).Hemþirelerin çalýþmakta olduklarý hastane, çalýþtýklarý pozisyon, psikiyatride çalýþmaktan
memnun olma durumu, psikiyatride çalýþýrken kendini güvende hissetme, çalýþtýklarý ortamý güvenilir
bulma, öðrenimi sýrasýnda psikiyatri konusunda ders alma ve mezuniyet sonrasý psikiyatri konusunda
eðitim alma durumlarý ile RHÝÖ puan ortalamasý arasýnda istatistiksel olarak anlamlý bir iliþki
saptanmýþtýr(p<0.05).
Sonuç:Araþtýrma sonuçlarý, Türkiye'de Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý hastanelerinde çalýþan ve ruh
saðlýðý bozuk bireylere bakým vermekte olan hemþirelerin ruhsal hastalýklara karþý olumsuz yönde
bir tutum eðiliminde olduklarýný göstermektedir.Öðrenimi sýrasýnda veya mezuniyet sonrasý, psikiyatri
konusunda eðitim alan hemþirelerin, ruhsal hastalýklara yönelik daha olumlu tutum eðilimi içerisinde
olduklarý saptanmýþtýr.
KAYNAKLAR
1. Bilge, A.,Çam, O.Validity and reliability of beliefs toward mental illness scale.Anadolu Psikiyatri Dergisi.2008;9(2):9196.
2.
Gürlek-Yüksel,E., Taþkýn, O.Türkiye'de Hekimler ve Týp Fakültesi Öðrencilerinin Ruhsal Hastalýklara Yönelik
Tutum ve Bilgileri.Anadolu Psikiyatri Dergisi 2005;6:113-121.
3.
Hýrai M, Clum GA.Development reliability and validity of the the beliefs toward mental illness scale.Journal
of Psychopathology and Behavioral Assesment. 2000;22(3): 221-236.
PB 223
Ege Üniveristesi Hemþirelik Yüksekokulu Öðrencilerinin Ruhsal Hastalýklara Ýliþkinin
Ançlarý ve Etkili Faktörlerin Ýncelenmesi
Emel Öztürk,Özlem Yeþiltaþ,Þeyda Dülgerler,Esra Engin
Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu
Amaç: ruh saðlýðýnda bozukluðu olan insanlar toplumda konuþma ve hareketleri ile farklý olduklarýný
gösterirler. bu farklýlýk toplumda onlarla ilgili bazý tutumlarýn oluþmasýna neden olmaktadýr.(3) ruh
saðlýðý sorunlarýna duyarlý bir toplumun oluþabilmesinde toplumun ve saðlýk hizmeti verenlerin ruhsal
hastalýklara bakýþý ve tutumlarý oldukça önemlidir. Ruhsal hastalýðýna iliþkin algýlar hastalýðýn klinik
seyrini ve tedaviye uyumu etkileyebilmektedir. (2,4) bu nedenle 24 saat boyunca hastalara hizmet
verecek olan ve pek çok etmenden kaynaklanan önyargýlarý olan hemþirelik öðrencilerinin ruhsal
hastalýklara iliþkin inançlarýnýn belirlenmesi önem taþýmaktadýr. Bu çalýþma ege üniversitesi hemþirelik
yüksekokulu 1. Sýnýf öðrencilerinin ruhsal hastalýklara iliþkin inançlarý ve etkili faktörlerin incelenmesi
amacýyla yapýlmýþtýr.
Yöntem: tanýmlayýcý olarak planlanmýþ çalýþmanýn evrenini 29 mart 30 nisan 2010 tarihleri arasýnda
ege üniversitesi hemþirelik yüksek okulunda öðrenimine devam eden 1. Sýnýf öðrencileri örneklemini
ise basit rastgele örnekleme ile seçilen gönüllü öðrenciler (n150) oluþturmuþtur. Veriler araþtýrmacý
tarafýndan literatür incelenerek geliþtirilen “sosyodemografik veri formu” ve bilge ve çam’ýn (2008).
Türkçe geçerlilik güvenirliðini yaptýðý ‘ruhsal hastalýða yönelik inançlar ölçeðinden (rhiö) oluþmuþ
anket formu ile elde edilmiþtir.(1)
Bulgular: çalýþmaya katýlan öðrencilerin %66 sý 21,23 yaþ grubundadýr. %79,3 ü bayandýr. %36 sý
en uzun süre ilde yaþamýþtýr. %76,7 si çekirdek aileye sahiptir. %83,3 ünün gelirlerinin gidere denktir.
Öðrencilerin %7,3’ ünün herhangi bir ruhsal hastalýða sahip olduðu bunlarýn %54,5 inin duygudurum
bozukluðu olduðu belirlendi. %25,3 ünün çevresinde bir ruhsal hastalýðý olduðu %50 sinin akrabasýnda
%18,4 ünün anne/babasýnda olduðu saptandý. Rhiö puan ortalamalarý x=50,15 ± 14,17(min: 11, max:
87) çaresizlik alt ölçeði puan ortalamalarý x=26,77 ± 8,53 (min:4, max: 45) tehlike alt ölçeði puan
ortalamalarý x=20,98 ± 7,26 (min: 2, max: 37) utanma alt ölçeði puan ortalamalarý x=2,40 ± 2,61 (min:
0, max: 10) olduðu saptandý.
Sonuç: öðrencilerinin ruhsal hastalýklara bakýþ açýlarýný yaþ gruplarý cinsiyetleri en uzun yaþadýklarý
yerleþim yerleri aile tipleri gelir durumlarý ruhsal hastalýk öyküleri gibi özelliklerin etkilemediði bulundu.
Kaynaklar:
1.Bilge açamo (2008) ruhsal hastalýða yönelik inançlar ölçeðinin geçerliliði ve güvenilirliði Anadolu psikiyatri dergisi
9,91-96
2.Eþsizoðlu a arýsoy ö (2008) hemþirelerin depresyona ve depresyon hastalarýna karþý tutumlarý karþýlaþtýralý bir
çalýþma Dicle týp dergisi, 35(3), 167-176
3. özyiðitþ ve ark (2004) hemþirelerin ve hemþirelik öðrencilerinin þizofreniye iliþkin tutumlarý yeni symposium
42(3),105-112
4.Wellerlgruness (1988) does contact with the mentally illaffectnurses’atti tudesto mental illness british journal of
medical psychology 61, 277-284.
PB 224
Öðrenci Hemþirelerin Ruhsal Sorunlarý Olan Bireylere Yönelik Tutumlarýnýn ve
Eðitimin Etkinliðinin Ýncelenmesi
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 225
Zihinsel Engelli Çocuða Sahip Ailelerin Yaþadýklarý Güçlüklerin Ýncelenmesi
Emel Öztürk,Sibel Akýn,Þeyda Dülgerler,Esra Engin
Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu
Amaç:
Engelli çocuklarý olan ve onlara bakým vermek durumunda olan ebeveynlerin aile yaþamýný ekonomik
sosyal duygusal davranýþsal ve biliþsel yönden etkileyen bu duruma uyum süreçlerinde farklýlýklar
olabilmektedir. Uyum sorunu yaþayan ebeveynlerde engelli çocuklarýnýn bakýmlarýn da ve çocuklarýyla
ilgili sorunlarýnda baþa çýkmada zorluklar yaþanabilmektedir. Ebeveynlerde çeþitli fiziksel ve ruhsal
hastalýklar ortaya çýkabilmektedir. (1,2,3) zihinsel engelli çocuðu olan ailelere sunulacak hizmetlere
yol gösterebilecek bu araþtýrma zihinsel engelli çocuða sahip ailelerin yaþadýklarý güçlükleri incelemek
amacýyla planlanmýþtýr.
Yöntem: tanýmlayýcý olarak planlanan çalýþma Ýzmir ilinde bir özel eðitim merkezine devam eden
zihinsel engelli çocuklarýn aileleri ile yapýlmýþtýr. Çalýþmanýn örneklemini gönüllü olan bireyler
oluþturmuþtur. (n:88) veriler araþtýrmacýlar tarafýndan literatür doðrultusunda hazýrlanmýþ sosyodemografik
özelliklerin zihinsel engel hakkýndaki bilgi düzeyinin incelendiði 34 soru ve beþliliker tipi puanlama
ile yaþanýlan güçlüklerin incelendiði 20 sorudan oluþan anket formu ile toplanmýþtýr. Literatürde sýkça
belirtilmiþ olan güçlükler ile soru formu hazýrlanmýþtýr. Verilerin analizinde sayý yüzde daðýlýmlarý ve
ortalama kullanýlmýþtýr.
Bulgular: çalýþmaya katýlanlarýn %62.5i annedir %40.9u35,44 yaþ aralýðýndadýr. %35.2 si lise mezunudur
%54.5 inin giderleri gelirden daha fazladýr %47.7 si iki çocuða sahiptir %51.1 inin ilk çocuklarý engellidir.
Bireylerin %50 si zihinsel engelli çocuklarýnýn olmasýnýn nedenlerini bilmediklerini %31.8 i çocuklarýnýn
bu durumunu öðrendiklerinde baþa çýkabileceðini düþündüðünü çocuklarýna taný konduðunda ailelerin
%65.9 u bu konu ile ilgili bilgilendirildiklerini %45.5 i doktorlarý tarafýndan bilgilendirildiklerini belirtmiþlerdir.
Ailelerin %86.6 sý bu durumun ailelerine ek masrafa neden olduðunu %50 si kendilerine zaman
ayýramadýklarýný belirtmiþtir. Ebevey lerin yaþadýklarý güçlüklere bakýldýðýnda ise %27.3 ünün toplumun
bakýþ açýsýndan ‘ara sýra’ rahatsýz olduðu %29.5 i nin ‘çoðunlukla’ gelecek kaygýsý yaþadýðý %36.4
ünün tedavi aþamasýnda ve %25 i nin çocuðun davranýþlarýný kontrol etmede ‘çoðunlukla’ zorluk
yaþadýðý %29.5 i nin ‘arasýra’ aile içi iletiþim de sorunlar yaþadýðý %33 ünün ‘nadiren’ sosyal çevreden
destek gördüðü saptanmýþtýr.
Sonuç: zihinsel engelli çocuðu olan ailelerin ekonomik sosyal duygusal alanlarda sorunlar yaþadýklarý
aile içi iletiþimlerinin etkilendiði ve çevrelerinden yeterince destek alamadýklarý belirlenmiþtir.
Kaynaklar:
1.Çöl almýþ eg (2005) zihinsel engelli çocuðu olan annelerin umutsuzluk karamsarlýk sosyal destek algýlarýnýn ve
gelecek planlarýnýn incelenmesi Ankara üniversitesi eðitim bilimleri enstitüsü özel eðitim anabilim dalý
2.Girli a Yurdakul a sarýsoy m özek eþm (1998) zihinsel engelli ve otistik çocuklarý ebeveynlerin yönelik grup
danýþmanlýðýnýn depresyon benlik saygýsý ve tutumlarý üzerine etkisi eriþim tarihi 04.08.10
3.Yýldýrým fconkz (2005) zihinsel yetersizliði olan çocuða sahip olan anne/babalarýn streslebaþa çýkma tarzlarýna
ve depresyon düzeylerine planlý eðitimin etkisi Cü hemþirelik yüksek okulu dergisi 9(2),1-10.
PB 226
Tanýsýný Bilen Ve Bilmeyen Kanser Hastalarýnda Anksiyete, Depresyon Ve
Agrý Ýle Baþa Çýkma Davranýþlarý
Gülcan Güleç,Soner Özdemir,Dilek Ceyhan,Muhtelime Bahar
ESOGÜ Týp Fakültesi Algoloji AD
Amaç: Biz bu çalýþmada kanser aðrýsý nedeni ile tedavi alan hastalarda tanýsýný bilen ve bilmeyen
hasta grubunda anksiyete, depresyon, aðrý ve aðrý ile baþa çýkma tarzý açýsýndan bir farklýlýk olup
almadýðýný araþtýrmayý amaçladýk.
Yöntem: Aðrý tedavisi için Algoloji BD'a baþvuran organik nedene baðlý psikotik bozukluðu ya da
deliryumu olmayan 20 tanýsýný bilen ve 20 tanýsýný bilmeyen kanserli hasta çalýþmaya alýnmýþtýr.
Hastalara Hastane Anksiyete ve Depresyon ölçeði, Aðrý ile Baþa Çýkma Ölçeði (3)ve kliniksosyodemografik verilere yönelik anket uygulanmýþtýr. Analizlerde Mann-Whitney U testi chi-square
testi uygulanmýþtýr.
Bulgular:Gruplar arasýnda medeni durum, eðitim, cinsiyet,iþ-meslek durumu, hastalýk evresinde fark
saptanmamýþtýr. Ayrýca depresyon ve anksiyete þiddeti, aðrýnýn süresi, þiddeti, aðrý tedavisinden
memnuniyeti, tedavi yan etkileri de gruplar arasýnda farklýlýk göstermemiþtir. Aðrý ile baþa çýkma
ölçeði- çaresizlik puanlarý tanýsýný bilen grupta daha yüksekti.
Sonuçlar: Tanýsýný bilmeyen hastalarda psikiyatrik bozukluklarýn düþük olduðu ve tedavi sonuçlarýndan
daha fazla ümitli olduklarýný bildiren çalýþmalar yanýnda iyi bir bilgilendirmeyle hastalarýn psikolojik
sorunlara daha az maruz kaldýklarý ve daha iyi uyum yapabildikleri saptanmýþtýr (2)özellikle kiþi
kendisine ne olduðunu bilirse kaygýsý azalmakta ve stresle baþ etme becerileri artmaktadýr (3). Bizim
çalýþmamýz da hastalarýn tanýlarýný bilmeleri sadece aðrý karþýsýnda daha fazla çaresizlik davranýþý
göstermelerine neden oluyor, hastalarýn klinik deðiþkenlerinde anlamlý bir farklýlýða neden olmuyordu.
Aðrý kanserin belli bir döneminden sonra ortaya çýktýðý için bu sonuçlar ileri evre kanser hastalarý için
sýnýrlýdýr .
KAYNAKLAR:
1. Karaca S, Demir F, Aþkýn R ve ark. Aðrý ile baþa çýkma ölçeði geçerlilik ve güvenirliði. %. Türk-Alman Fiziksel
Týp ve Rehabilitasyon Kongresi, Antalya, Türkiye,1996.
2.Ateþçi ÇF, Oðuzhanoðlu NK, Baltalarlý B ve ark. Kanser hastalarýnda psikiyatrik bozukluklar ve iliþkili etmenler.
Türk Psikiyatri Dergisi 2003; 14:145-152.
3.Þener Þ, Günel N, Akçalý Z ve ark. Meme kanserinin ruhsal ve sosyal etkileri üzerine bir çalýþma. Klinik psikiyatri
1999;2:254-260.
PB 227
Bir Yýllýk Dönemde Ýntihar Giriþimi Nedeniyle Yatýrýlarak Tedavi Edilen Hastalarýn
Klinik Tanýlarý Ve Seçilen Ýntihar Yöntemi Ýle Ýliþkisinin Ýncelenmesi
Süleyman Özselek,Murat Erdem,Abdullah Bolu,Serkan Zincir,Aytekin Özþahin
GATA
Giriþ:Ýntihar bireyin istemli olarak yaþamýna son vermesidir(2). Ýntihar giriþiminde temelde geri dönüþü
olmayan(asý, ateþli silah, yüksekten atlama vb.) ve geri dönüþü olabilen (ilaç içme, bilekleri kesme
vb.) yöntemler kullanýlmaktadýr(1,3). Bu çalýþmanýn amacý intihar giriþimi sonucu müracaat eden ve
hastaneye yatýrýlarak takip ve tedavi gören kiþilerin taný gruplarýnýn seçilen yönteme (geri dönüþlü
ya da geri dönüþsüz) göre daðýlýmýný incelemektir.
Gereç ve Yöntem:Temmuz 2009 - Temmuz 2010 tarihleri arasýnda GATA Psikiyatri kliniðinde intihar
giriþimi sonrasý yatýrýlarak tedavi edilen 97 hastanýn dosyasý tarandý. Hastalarýn tanýsý, intihar giriþimi
yönteminin geri dönüþü olup olmadýðý incelendi.
Bulgular:Hastalarýn 84'ü erkek, 13'ü bayan idi. Hastalarýn yaþ ortalamasý 26,21 idi. Geri dönüþsüz
yöntem kullanan hasta sayýsý 45 (%46.3), geri dönüþlü yöntem kullanan hasta sayý 52 (% 53.6) Geri
dönüþsüzlerin taný daðýlýmý Anksiyete Bozukluðu % 15.4 (n=15), Depresif Bozukluk %13.4 (n=13),
Psikotik Bozukluk %7.2 (n=7), Bipolar Bozukluk %3.09 (n=3) þeklindeydi. Geri dönüþümlülerin taný
daðýlýmý Depresif Bozukluk %15.4 (n=15), Anksiyete Bozukluðu % 13.4 (n=13), Uyum Bozukluðu
%7.2 (n=7), Kiþilik Bozukluðu %7.2 (n=7) þeklinde daðýlým göstermiþti. Ýki grup arasýnda taný daðýlýmý
yönünden fark bulunmamýþtýr (X2= 10.77, p= 0.096).
Sonuç:Ýncelememiz sonucunda geri dönüþsüz yöntemin en sýk olarak Psikotik Bozukluk grubunda,
Zeka Geriliðinde ve Anksiyete Bozuklukluklarýnda tercih edildiði saptandý. Seçilen hasta populasyonunun
genç eriþkin yaþ grubunda olmasý ve impulsif tarzda intihar giriþiminde bulunma oranlarýnýn yüksek
oluþu Duygudurum Bozuklukluklarý grubunda geri dönüþlü yöntemin daha sýk tercih edilmesinin
sebebi olarak görüldü.
KAYNAKLAR
1. Roy A: Psychiatric emergencies. BJ Sadock, VA Sadock (eds): Comprehensive Textbook of Psychiatry'de,
Yedinci baský, Baltimore, Lippincott Williams & Wilkins, 2000, s.2031-2040.
2. ÖZSOY D, EÞEL E. Ýntihar (Özkýyým).Anadolu Psikiyatri Dergisi 2003; 4:175-185
3. Devlet Ýstatistik Enstitüsü: Ýntihar Ýstatistikleri 1997. Ankara, Devlet Ýstatistik Enstitüsü Matbaasý, 1999.
PB 228
GATF Psikiytari AD'de Uyum Bozukluðu Tanýsý Ýle Yatan Hastalarýn Klinik
Örüntülerinin Deðerlendirilmesi
Abdullah Bolu,Murat Erdem,Barbaros Özdemir,Cemil Çelik,Levent Sütçügil,Fuat Özgen
GATF
Giriþ:Çeþitli çalýþmalar uyum bozukluðunun askeri popülasyonda önemli bir ruh saðlýðý sorunu
olduðunu göstermiþtir(1). Bu çalýþmada "Uyum Bozukluðu" tanýsý ile bir eðitim hastanesine yatan
hastalarýn uyum bozukluðu alt tip daðýlýmlarý incelenmiþtir.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2009 - Aralýk 2009 tarihleri arasýnda Gülhane Askeri Týp Fakültesi Hastanesi
Psikiyatri kliniðine Uyum Bozukluðu tanýsý ile yatan 82 hastanýn týbbi kayýtlarý retrospektif olarak
incelenmiþ, DSM-IV TR'e göre Uyum Bozukluðu alt tipleri sýnýflandýrýlmýþtýr.
Bulgular:Uyum Bozukluðu tanýsý alan hastalarýn alt tip daðýlýmlarý; Depresif Duygudurum ile giden
35 hasta (%42,68), Anksiyete ile giden 12 hasta (%14.63), Karýþýk anksiyete ve depresif duygudurum
ile giden 3 hasta (%3.6), Davranýþ bozukluðu ile giden 12 hasta (%14.63), Karýþýk duygu ve davranýþ
bozukluðu ile giden 10 hasta (%12.19), Belirlenmemiþ tip 9 hasta (%19.9) þeklinde daðýlým göstermiþtir.
Sonuç:Uyum bozukluðunun alt tipleri baskýn olan belirti görünümüne göre tanýmlanmaktadýr; depresif
duygudurum uyum bozukluklarýnýn en sýk rastlanan alt tipidir(2,3). Bizim popülasyonumuzda da daha
önce yapýlmýþ olan çalýþmalara paralel sonuçlar elde edilmiþt
KAYNAKLAR
1.Doruk A, Çelik C, Özdemir B, Özþahin A. Uyum bozukluðu ve yaþam olaylarý. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2008;
9: 197-202
2. American Psychiatric Association. Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, fourth ed., Washington,
DC, APA, 1994.
3. Mezzich JE, Fabrega H Jr, Coffman GA, Haley R. DSM-III disorders in a large sample of psychiatric patients:
frequency and specificity of diagnoses. Am J Psychiatry 1989; 146:212-219.
PB 229
Hastalýk Yorumlama Tarzý Deðiþir mi?
Hüseyin Güleç1,Mustafa Kemal Sayar2,Samet Köse3
Erenköy RSHEAH1,Fatih Üniversitesi2,Vanderbilt Üniversitesi3
Giriþ:Hastalýklarý atfetme tarzý birçok aþamada hastalýða katkýda bulunmaktadýr. Kiþiye ve kültüre
baðlý olarak "hastalýk"larýn farklý deðerlendirmeleri kiþilerin saðlýk merkezlerini kullanma(ma)larýna,
farklý taný/tedavi almalarýna neden olan hem kiþisel hem de toplumsal yönü olan sorunlardan biridir.
Yöntem:Bu çalýþma Majör Depresif Bozukluklu hastalarda yürütülen bir çalýþmanýn parçasý olarak
yapýldý. Ardýþýk, ayaktan baþvuru yapan 51 hasta alýndý. Katýlýmcýlara Semptom Yorumlama-Ölçeði
(SIQ), Beck Depresyon/Anksiyete Ölçeði (BDÖ/BAÖ), Toronto Aleksitimi Ölçeði-20 (TAS-20), SüreklilikDurumluk Öfke Ölçeði (STAS), Amplifikasyon-Ölçeði (SSAS), SCL-90R-Somatizasyon-alt-ölçeði ve
Sosyodemografik veri toplama formu verildi.
Bulgular:
Tablo 1. Tedavi ile psikometrik deðerlerin deðiþimi ve karþýlaþtýrmalarý
Baþvuru T0
Ort.±S.S Ort.±S.S
BAÖ
28.2±1.6 16.2±1.1
BDÖ
26.0±1.1 12.6±0.8
SIQ-P
19.6±0.9 15.6±0.7
SIQ-S
10.2±0.8 10.8±1.0
SIQ-N
14.6±0.8 15.1±0.7
SCL-90Rs
17.2±1.3
SSAS
28.2±1.1 23.9±0.9
TAS-20 56.9±1.2 53.9±1.4
STAS1 25.0±0.9 22.5±0.8
STAS2 19.2±0.4 18.5±0.3
STAS3 17.9±0.7 18.4±0.6
STAS4 19.6±0.7 20.1±0.6
3. ay T1
Ort.±S.S
12.1±0.9
9.9±0.6
14.2±0.7
9.2±0.8
15.7±0.7
13.4±1.2
23.2±0.8
51.0±1.0
19.8±0.6
18.1±0.3
16.0±0.6
23.1±0.5
6. Ay T2
T0xT1
<0.0001
<0.0001
<0.0001
Karþýlaþtýrmalar
T1xT2
T0xT2
<0.0001 <0.0001
<0.0001 <0.0001
0.017
<0.0001
<0.0001
9.4±0.8 <0.0001 <0.0001 <0.0001
<0.0001
<0.0001
0.001
0.001
<0.0001
0.001
<0.0001 <0.0001
0.001
<0.0001
<0.0001 <0.0001
Tablo 2. Deðiþimlerin arasýndaki iliþkiler
SIQ-P
T0-T1
BAÖ
BDÖ
0.36**
SCL-90Rs
SSAS
0.25
TAS-20
STAS1 0.30*
STAS2
STAS3
STAS4
SIQ-S
T1-T2
SIQ-N
T0-T1
0.49**
0.38**
0.32*
0.29*
T1-T2
0.48**
0.57**
0.42**
0.29*
0.26
T0-T1
-0.50**
-0.25
0.31*
0.34*
T1-T2
0.52**
-0.65**
-0.26
0.26
0.45**
Tartýþma:
Bulgularýmýz depresif bozuklukta Psikolojize Etme'nin iyileþme ile iliþkili olarak azaldýðýný göstermiþtir.
Somatize ve Normalize Edici atýflar ise genelde deðiþmemiþtir. Somatize Etme'nin, özellikle anksiyete,
somatizasyon ve sürekli öfke olmak üzere depresyon ve öfke içe/dýþa ile; Normalize Etme'nin ise,
özellikle anksiyete olmak üzere somatizasyon, aleksitimi ve öfke kontrolle etkileþim halinde olduðu
görülmüþtür. Depresyonda duygudurum boyutuyla beraber biliþsel þemalarýn ve somatik boyutun
hastalýða katkýda bulunmasý ayrýca bunlarýn arasýnda da iliþkinin olmasý konuyu ilgi çekici kýlmaktadýr.
PB 230
HIV Pozitif, Kronik Hepatit B ve Kronik Hepatit C Taþýyýcýsý Hastalarda Psikiyatrik
Morbidite Ve Ýliþkili Etmenler
Figen Kaptan,Birmay Çam,Leyla Gülseren,Hüseyin Can Hekimoðlu,Nesrin Türker
Bahar Örmen,Sibel el,Þeref Gülseren,Nejat Ali Coþkun
ÝAEAH
Amaç: HIV pozitif, Kronik Hepatit B (KHB), Kronik Hepatit C (KHC) taþýyýcýsý hastalarý psikiyatrik
morbidite ve iliþkili deðiþkenler yönünden karþýlaþtýrmak.
Yöntem: Çalýþmaya, ÝAEAH Enfeksiyon Hastalýklarý Kliniði'nde izlenmekte olan 20 HIV Pozitif, 22
KHB, 20 KHC taþýyýcýsý ve 20 saðlýklý kontrol olmak üzere toplam 80 kiþi alýndý. Olgular sosyodemografik
ve klinik veri formu, SCID-I, Hastane Anksiyete-Depresyon Ölçeði, KKM ile deðerlendirildi.
Bulgular: Çalýþmaya alýnanlarýn 32 'si (%39) kadýn, 50'si (%61) erkek, yaþ ortalamasý 31.2±5.9, çoðu
evli idi. Hasta gruplarýnda madde baðýmlýlýðý/kötüye kullanýmý kontrol grubuna göre daha fazlaydý
(p<0.05). En çok, KHC taþýyýcýsý hastalarda psikiyatrik bozukluk saptandý. Anksiyete ve depresyon
belirti þiddeti HIV pozitif olan grupta diðer gruplara oranla daha yüksek, toplam KKM puaný KHC
grubunda diðer gruplardan daha düþüktü (p<0.05).
Sonuç: KHC hastalarýnda depresif belirtiler yaygýndýr (1). HIV pozitif, KHB, KHC taþýyýcýsý hastalarda
madde kötüye kullanýmý/baðýmlýlýðý eþ tanýsý sýk görülür (2). Bu durum, hem psikiyatrik hem de
bedensel hastalýðýn tedavi ve seyrini olumsuz etkileyebilir. Kronik bedensel hastalýklarda, hastalýðýn
seyri ve sonuçlarýnýn yaný sýra sosyal yönden etiketlenme kaygýlarý da psikiyatrik belirti þiddetini
etkileyebilmektedir (3). Bu hastalarýn psikiyatrik yönden deðerlendirilmesi sýrasýnda söz konusu
etmenler dikkate alýnmalýdýr.
Kaynaklar:
1.Nelligan JA, Loftis JM, Matthews AM ve ark (2008) Depression comorbidity and antidepressant use in veterans
with chronic hepatitis C: results from a retrospective chart review. J Clin Psychiatry, 69 (5):810-6.
2.Ziedonis DM, Smelson D, Rosenthal RN ve ark (2005) Improving the care of individuals with schizophrenia and
substance use disorders: consensus recommendations. J Psychiatr Pract, 11(5):315-39.
3.Aladjem AD (2005). Consultation-Liaison Psychiatry. Comprehensive Textbook of Psychiatry, Kaplan and Sadock
(eds), Eighth Edition, Philadelphia, Lippincott Williams&Wilkins
PB 231
Akut Major Depresyonlu Hastalarda Nikotinik Asetilkolin Reseptör Sistemi
Disfonksiyonu
Aybala Saricicek1,Irina Esterlis1,Barbara Ruf1, Kathleen Maloney1, Anjana Muralidharan1,
John Seibyl2, Gilles Tamagnan2, Frederic Bois1, Julie Staley1, Zubin Bhagwagar1
Yale Universitesi Psikiyatri ABD1
Institute for Neurodegenerative Disorders2
Amaç: Günümüzde neredeyse bütün antidepresanlar monoaminlerin geri alýmý yoluyla etkili olup
terapötik etkileri sýnýrlýdýr(1). Major depresif bozukluk tedavisi için yeni moleküler hedeflerin belirlenmesi
acil ve önemli bir ihtiyaçtýr. Kolinerjik hiperaktivitenin depresyon patofizyolojisinde rolü olduðu uzun
zaman önce öne sürülmüþtür(2) ve giderek artan sayýda kanýt nikotinik asetilkolin reseptörlerinin
(nAChR) yeni moleküler yaklaþýmlar geliþtirmek için potansiyel bir hedef olduðunu düþündürmektedir(3,
4). Yeni geliþtirdiðimiz bir SPECT (Tek Foton Emisyon Bilgisayarlý Tomografi) nAChR radyoligandý
olan [123I]5-I-A-85380 ([123I]5-IA) sayesinde bu reseptör sisteminin çok önemli bir parçasý olan ?2
alt ünitesini içeren nikotinik asetilkolin reseptörlerini(?2 nAChR) görüntülemek artýk mümkündür(5).
Bu çalýþmada, literatüre ve heyecan verici ön verilerimize dayanarak, ilaç almayan akut depresyonlu
hastalarda ?2 nAChR sisteminde bir iþlev bozukluðu olup olmadýðýný araþtýrmayý amaçladýk.
Yöntem: Ýlaç almayan, sigara içmeyen, yineleyici özellikte akut depresyonu olan sekiz hasta (erken
baþlangýçlý, ailesel özellikli) ile yaþ ve cinsiyet bakýmýndan eþleþtirilmiþ sigara içmeyen 8 saðlýklý
kontrol çalýþmaya alýndý. Bütün denekler selektif ?2 nAChR radyoligandý olan [123I]5-IA ile SPECT
yöntemiyle görüntülendi. Parietal, frontal, anterior singulat, temporal, oksipital bölgeler ile talamus,
serebellum, striatum, hipokampus, amigdala ve beyin sapýnýn incelenmesi amaçlandý. Baþlýca ölçüm
birimi bu bölgelerdeki 5-IA alýmýnýn plazmadaki radyoligandýn serbest fraksiyonuna bölünmesi ile
elde edilen VT/fp olarak belirlendi. Bütün hastalara ayrýca Çocukluk Çaðý Travma Ölçeði (Childhood
Trauma Questionnaire; CTQ) uygulandý.
Bulgular: Varyans analizinde gruplar istatistiksel olarak anlamlý ölçüde birbirinden farklýlýk
gösterdi(F1,14=15.5, p=0.001). Gruplar ve beyin bölgeleri arasýnda istatistiksel olarak anlamlý bir
interaksiyon vardý(F10,140=6.1, p=0.002). Posthoc analizler ?2 nAChR baðlanmasýnýn incelenen
bütün beyin bölgelerinde depresyonlu grupta kontrol grubuna oranla istatistiksel olarak anlamlý
düzeyde azalmýþ olduðunu gösterdi(p<0.05). Bonferroni düzeltmesinden sonra bile gruplar arasý
farklýlýk istatistiksel olarak anlamlý düzeyde kaldý. Çocukluk çaðý travmasý ile ?2-nAChR baðlanmasý
arasýnda istatistiksel olarak anlamlý bir negatif korelasyon saptandý.
Sonuç: Akut depresyonlu hastalarda ?2 nAChR baðlanmasý kontrol grubuna göre anlamlý derecede
düþüktür. Nikotinik reseptör disfonksiyonu depresyon patofizyolojisinde kritik bir rol oynamaktadýr.
PB 232
Vokal Kord Nodüllü Bireylerde Mizaç Özellikleri
Emine Metin1, Selçuk Aslan2, Kemal Uygur 3, Metin Yýlmaz3
YBEAH KBB Uzman Odyolog1, GÜTF Psikiyatri Doçent Dr2,
GÜTF KBB Öðretim Üyesi3,GÜTF KBB Öðretim Üyesi3
Vokal nodüllü bireyler ses kliniklerindeki hasta grubunun geniþ bölümünü oluþturmakta ve çoðunlukla
kadýnlarda görülmektedir. Görülme sýklýðý sesin profesyonel olarak kullanýldýðý mesleklerde daha
yüksektir. Kiþinin mizaç özellikleri, stres ve duygusal durum, fonasyonda yer alan fizyolojik mekanizmalarý
etkileyerek ses kalitesinde deðiþimlere neden olur.
Bu çalýþmada, ses kýsýklýðý þikayeti ile Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi KBB Anabilim dalý'na Mart 2007
ile Haziran 2008 tarihleri arasýnda baþvuran ve fiziksel ve stroboskobik muayeneleri sonucu vokal
kord nodülü tanýsý almýþ 32 hasta ile kontrol grubu olarak herhangi bir ses bozukluðu þikayeti olmayan
ve larengeal muayenesi normal 30 olgudan seçilmiþtir.
Çalýþmaya uygun tüm olgular ses laboratuvarýna alýnarak akustik analiz için ses kayýtlarý alýnmýþtýr.
Ses kaydý sonrasý ses deðerlendirme formu, aerodinamik deðerlendirme (a, s, s/z süreleri), Voice
Handikap Ýndex, Rosenbaum'un Öðrenilmiþ Güçlülük Ölçeði (RÖGÖ), Mizaç karakter ölçeði (TEMPSA) tüm olgulara uygulanmýþtýr. Akustik analiz için CSL programýnda yer alan MDVP ve Dr. Speech
programýnýn Vocal assesment bölümünden yaralanýlmýþtýr.
Çalýþma sonucunda anksiyete mizaç özelliðinin ve stresle baþa çýkma stratejilerinde nodül grubunda,
kontrol grubuna göre anlamlý farklýlýk saptandý. MFZ'nýnda nodül grubunda anlamlý olarak kýsalma
görüldü. MDVP'den MFo, Jitt, RAP, PPQ, SHdB, Shim, APQ, NHR, SPI parametrelerinin tümünde,
vokal assesment programýnda Jitter, Shim%, ve Dr. Speech vokal assesment analiz programýnýn
algýsal (H,R,B) parametrelerinde anlamlý farklýlýk gözlenmiþtir. Vokal nodüllü hastalarýn deðerlendirilmesi
sýrasýnda, objektif akustik ve algýsal parametrelerin deðerlendirilmeleri yanýnda tedavinin etkinliði
açýsýndan mizaç ve stres faktörlerinin de göz önünde bulundurulmasýný önermekteyiz.
PB 233
Loðusa kadýnlarýn Pospartum Depresyon Açýsýndan Yaþadýklarý Risk
Faktörlerinin Belirlenmesi
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 234
Adýyaman Üniversitesi Saðlýk Yüksekokulu Hemþirelik Bölümü Son Sýnýf
Öðrencileri Ýle Adýyaman Devlet Hastanesinde Çalýþan Hemþirelerin
Atýlganlýk Düzeylerinin Ýncelenmesi
Kongrede sunulmamýþtýr.
PB 235
2008 Yýlýnda Ulusal Basýnda Yer Alan Ýntihar Ya Da Ýntihar Giriþimi Konulu
Haberlerde Etik Sorunlar
Nalan Karakuþ, Eylen Þavur, Serpil Aygün Cengiz, Engin Akyol, Orçun Aykol,
Nilgün Eski, Eray Ünlü, Ferda Öztürk
Saðlýk Bakanlýðý
Amaç: Bu poster bildirinin amacý, 2008 yýlýnda ulusal basýnda yer alan intihar ya da intihar giriþimi
haber metinlerinin etik ilkelere uygun olup olmadýðýnýn tartýþýlmasýdýr.
Yöntem: 2008 yýlýnda yayýmlanan sayýlarýyla Radikal, Cumhuriyet, Milliyet, Sabah, Hürriyet, Zaman,
Tercüman ve Yeni Þafak gazetelerinin taranmasý sonucunda elde edilen haber metinleri içerik
çözümlemesi yoluyla incelenmiþtir.
Bulgular: Araþtýrma sonucunda ulusal basýnda yer alan intihar ve intihar giriþimi konulu haberlerin
kamunun ilgisini çok yoðun biçimde çekecek þekilde bir formatta yayýmlandýðý, intihar ederek ölen
kiþinin çevresindeki kiþileri incitecek tarzda ayrýntýlý haber yapýldýðý, intihar yeri ve/veya yöntemine
dair detaylarýn verildiði, haber metinlerinde "intihar" sözcüðünün sýklýkla kullanýldýðý, intihar eden ya
da giriþimde bulunanlarýn fotoðraflarýnýn basýlarak kimlik bilgilerinin verildiði, intihar edimini mistifiye
eden özendirici ya da romantize edici bir dilin kullanýldýðý ve intihar konulu haber metinlerinin sonunda
bu tür olaylar gerçekleþtiðinde yardým istenebilecek kurululþlarla ilgili (adres, telefon vs.) herhangi
bir iletiþim bilgisinin çoðu zaman verilmediði ortaya çýkarýlmýþtýr.
Sonuç: Türkiye basýnýnda intihar veya intihar giriþimi konulu haberlerde medya çalýþanlarýnýn hukuki
ve etik kurallara uymadýðý (önceki yýllara ait yapýlan çalýþmalarýn sonuçlarýyla da birlikte ele alýnarak)
açýkça gözlemlenmektedir. Bu durum önemli bir sorun olarak ortaya çýkmaktadýr; çünkü dünyada
yapýlmýþ pek çok araþtýrma sonucuna göre de etik kurallara uyulmadan yazýlan haberlerin Werther
etkisi nedeniyle baþka intiharlara neden olduðu bilinmektedir.
Anahtar Sözcükler: intihar, Werther etkisi, medya, haber, etik
Kaynaklar:
1. Eskin M. Ýntihar - Açýklama, deðerlendirme, tedavi, önleme. Ankara: Çizgi Týp Yayýnevi, 2003.
2. Jamieson P, Hall Jamieson K, Romer D. The responsible reporting of suicide in print journalism. AM BEHAV SCI
2003, Vol. 46, No. 12, August: 1643-1660.
3. Schmidtke A, Schaller S, Wasserman D. Seri intiharlar ve medya gündeminde intihar. Kriz Dergisi 2005, cilt 13,
Sayý 3: 33-36.
SÖ 1
Antipsikotik Tedavi Uygulanan Þizofreni Hastalarýnda Prolaktin Düzeyleri ve
Cinsel Ýþlevlerin Cinsiyetlere Göre Karþýlaþtýrýlmasý
Basri Doðu 1, Ahmet Kocabýyýk 1, Fahri Karson 1, Yavuz Altunkaynak 2
Özel Dr. Fahri Karson Psikiyatri Merkezi1,Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi 2. Nöroloji Servisi2
Amaç:Antipsikotikerin þizofen hastalarda prolaktin seviyelerini yükselttiði ve cinsel iþlev bozukluðuna
yok açtýðý bilinmektedir (1). Bu çalýþmada, antipsikotiklerle tedavi edilen þizofrenlerde cinsel iþlev
bozukluðuna karþý psikiyatristlerin yaklaþýmýný deðerlendirmek, prolaktin düzeyleri ve cinsel iþlev
bozukluðu arasýndaki iliþkinin araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem:Son 3 ayda psikotik alevlenmesi olmayan, 63 kadýn, 57 erkek, toplam 120 þizofren hasta
çalýþmaya alýnmýþtýr. Cinsel iþlev bozukluðunu tespit etmek üzere Golombok Rust Cinsel Doyum
Ölçeði (Golombok Rust Inventory of Sexual Satisfaction-GRISS) kullanýlmýþtýr. Ayrýca hastalar, cinsel
hayatlarý konusunda öznel düþüncelerinin deðerlendirilebilmesi ve kullandýklarý ilaçlarýn tipinin
belirlenmesi amacýyla düzenlenen bir sosyodemografik veri formundaki sorularý yanýtlamýþtýr. Prolaktin
düzeyleri için kan örneklemleri kuru tüplere öðleden sonra alýnarak, elektrokemilüminesans yöntemi
ile çalýþýlmýþtýr.
Bulgular:Bütün hastalarýn %52'si düzenli ve doyumlu cinsel yaþamlarý olduðunu belirtirken, %81,7'si
hastalýklarýnýn ve kullandýklarý ilaçlarýn cinsel yaþamlarý üzerindeki etkilerini bilmediklerini ve %83,3'ü
doktorlar tarafýndan kendilerine bilgi verilmediðini bildirdiler. Hastalarýn tipik, atipik ve kombine
antipsikotik kullanýmý açýsýndan karþýlaþtýrýlmasýnda cinsiyetler arasýnda fark yoktu. Kadýnlarýn
%71.4'ünde, erkeklerin %42.1'inde prolaktin seviyeleri yüksekti. Prolaktini yüksek olan erkeklerin
%87.5'u GRISS toplam puanlarýna göre bir cinsel iþlev bozukluðuna sahipti (özellikle doyum, kaçýnma,
dokunma ve erektil disfonksiyon alt ölçeklerinde). Prolaktini yüksek olan kadýnlarda amenore (%88.5)
ve galaktore (%94.1) daha fazla bulundu. Prolaktini yüksek olan kadýnlarda düþük olanlara göre
cinsel iþlev bozukluðu açýsýndan fark saptanmadý.
Sonuç: Sonuçlar literatürle uyumluydu (2,3). Þizofreni hastalarýnda antipsikotik tedavi erkeklerde
cinsel iþlev bozukluðuna, kadýnlarda amenore ve galaktoreye neden olabilmektedir. Prolaktinin hangi
mekanizmalarla cinsel yan etkiler oluþturduðunun araþtýrýlmasý, ayrýca tedaviye uyum ve yaþam
kalitesini artýrmak için, hastalarýn hekimler tarafýndan bilgilendirilmesi önemlidir.
Kaynaklar
1. Ghadirian AM, Chouinard G, Annable L. Sexual dysfunction and plasma prolactin levels in neuroleptic-treated
schizophrenic outpatients. J Nerv Ment Dis 1982; 170:463-7
2. Cutler AJ. Sexual dysfunction and antipsychotic treatment. Psychoneuroendocrinology 2003;28 suppl(1):69-82.
3. Üçok A, Ýncesu C, Aker T, Erkoç S: Do psychiatrists examine sexual dysfunction in schizophrenia patients?
Eur Psychiatry 2007; 22(5):328-33.
SÖ 2
Depresyonu Olan Kadýnlarda Aile Ýçi Fiziksel Þiddetin Yaygýnlýðý, Baðlanma Biçimi,
Çocukluk Çaðý Travmalarý ve Sosyodemografik Deðiþkenlerle Ýliþkisi: Kontrollü,
Kesitsel Bir Çalýþma
Berna Karakoç, Leyla Gülseren, Þeref Gülseren, Birmay Çam, Nermin Tenekeci
ÝAEAH
Giriþ:Kadýna yönelik aile içi þiddet (KYAÝÞ), aile içinde ortaya çýkan, duygusal, ekonomik yada fiziksel
zararla sonuçlanan hertürlü eylem olarak tanýmlanmaktadýr (1). AÝÞ kurbanlarýnda birçok ruhsal belirti,
bozukluk geliþebilmektedir (2). AÝÞ kurbanlarýnda depresyon yaygýnlýðý ise %38-83 olarak bildirilmiþtir
(3).
Çalýþmamýzda depresif bozukluk tanýlý kadýnlar ve saðlýklý kontroller KYAÝÞ yaygýnlýðý ve çeþitli
deðiþkenler yönünden karþýlaþtýrýlmýþtýr.
Yöntem:Psikiyatri polikliniðine baþvuran ve depresif bozukluk tanýlý 100 hasta ve saðlýklý 30 kadýn
alýndý. Yarýyapýlandýrýlmýþ anket formu, SCID-I, HAM-D, HAM-A, Eriþkin Baðlanma Biçimi ölçeði,
Çocukluk Çaðý Örselenme Yaþantýlarý Ölçeði uygulandý.
Bulgular:Depresyon grubundakilerin %64'ü eþinden fiziksel þiddet (FÞ) gördüðünü bildirirken kontrol
grubundakilerin %26.7'si FÞ bildirdi. Depresyon grubunda, eþin kadýna yönelik fiziksel, duygusal,
ekonomik, cinsel þiddeti; eþin çocuða yönelik FÞ'i; eþin babasýnýn eþin annesine yönelik FÞ'i anlamlý
olarak fazlaydý.
Depresyon grubunda, eþinden FÞ gören kadýnlar arasýnda ekonomik özgürlüðü olan kadýn sayýsý FÞ
görmeyen kadýnlara oranla anlamlý düzeyde az iken; eþin; duygusal, ekonomik, cinsel þiddeti, çocuða
yönelik FÞ'i ve kendi çocukluðunda ailesinden FÞ görme öyküsü anlamlý düzeyde fazlaydý. Depresif
bozukluðu olan ve FÞ gören grupta çifte depresyon; FÞ görmeyen grupta ise "MDB tek atak ve BTA
depresif bozukluk tanýlarý anlamlý oranda fazlaydý.
Depresyon grubunda FÞ gören kadýnlarýn HAM-D, HAM-A; EBBÖ kaçýngan ve ambivalan baðlanma
puanlarý; ÇÇÖYÖ toplam ve fiziksel kötüye kullaným puanlarý; özkýyým düþüncesi, özkýyým giriþimleri
anlamlý düzeyde fazlaydý.
Kadýnýn eþinin çocukluk döneminde kendi ailesinde FÞ maruziyetinin ve eþin kadýna yönelik duygusal
þiddetinin depresyonu olan kadýnlarda KYAÝFÞ'i öngördüðü belirlendi.
Tartýþma:Depresyon tanýsý konan kadýnlarda rutin olarak KYAÝÞ'in sorgulanmasý, depresyon tedavisine
katkýsý yanýnda AÝÞ'in tanýnmasý ve önlenmesi açýsýndan da önem taþýmaktadýr.
Kaynaklar
1.T.C. Baþbakanlýk KSGM, Türkiye'de KYAÝÞ Araþtýrmasý 2009.
2.Kaya M, Kaya B.KYÞ; Pandoranýn Kýrýk Kutusu, Saðlýk Toplum Siyaset 2000;3:50-53.
3. Campbell JC, Lewandowski LA. Mental and physical health effects of intimate partner violence on women and
children. Anger, Aggresion and Violence 1997; 20 (2): 353-374.
SÖ 3
Obsesif Kompulsif Bozukluk ve Panik Bozukluðu Tanýlý Hastalarda Travmatik Geçmiþ
Yaþantý Deneyimleri ve Klinik Deðiþkenlerle Ýliþkisi
Pýnar Çetinay Aydýn, Betül Eliküçük,Nermin Tenekeci, Þeref Gülseren
Izmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Amaç:Çalýþmamýzda OKB ve PB hastalarýnýn travmatik yaþantý deneyimlerinin, birbiriyle ve saðlýklý
kontrollerle karþýlaþtýrýlmasý, klinik deðiþkenlerle iliþkisinin araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem:SCID-I görüþmesi ile OKB tanýsý alan 38, PB tanýsý alan 33 hasta, 60 saðlýklý kontrol grubu
alýndý. Sosyodemografik Bilgi Formu, Travmatik Geçmiþ Yaþantýlar Ölçeði (TGYÖ) uygulandý, OKB
ve PB tanýsý olan gruplara Hamilton Anksiyete Deðerlendirme Ölçeði, OKB tanýlý hastalara ayrýca
Yale Brown Obsesyon Kompulsiyon Derecelendirme Ölçeði (Y-BOCS), Y-BOCS Semptom Kontrol
Listesi, PB hastalarýna Panik Bozukluk Agorafobi Ölçeði uygulandý.
Bulgular:OKB grubunun yeterlilik ve güvenlik puan ortalamalarý diðer iki gruptan daha düþük, sýrlar
puan ortalamasý daha yüksekti. PB grubunun ayrýlýk, duygusal kötüye kullaným, fiziksel kötüye
kullaným, tanýklýk, diðer travmalar ve alkol madde alt ölçek puan ortalamalarý diðer iki gruptan yüksek
bulundu. Ýhmal puan ortalamasý hem OKB grubunda hem de PB grubunda kontrol grubundan
yüksekti. Alt ölçek puan ortalamalarýndaki farklýlýðýn ne yönde olduðu posthoc testlerle araþtýrýldý. PB
grubunun ayrýlýk alt ölçeði puanlarý OKB hastalarýndan anlamlý olarak daha yüksekti (p=0,00).
Sonuç:Hasta gruplarýnda ihmal puanlarýnýn saðlýklýlardan yüksek olmasý, OKBlilerde benzer sonuçlanan
bir çalýþmayý1, PBlilerin ayrýlýk puanlarýnýn kontrol ve OKBlilerininkinden yüksek olmasý, literatürü2
destekler niteliktedir.
OKBlilerde yeterlilik ve güvenlik gibi olumlu yaþantý deneyimlerinin iki gruptan daha kötü, sýrlar
puanýnýn daha yüksek olmasý nedensel bir iliþki olabileceði gibi bu bulguyu yorumlamak, OKB hastalarý
ile bu alanda yapýlacak baþka çalýþmalarla daha kolaylaþacaktýr.
Kaynaklar
1. 1. Lochner C, du Toit PL, Zungu-Dirwayi N, Marais A, van Kradenburg J, Seedat S, Niehaus DJ, Stein DJ.
Childhood trauma in obsessive-compulsive disorder, trichotillomania, and controls. Depress Anxiety. 2002;15: 668.
2. Bandelow B, Späth C, Tichauer GA, Broocks A, Hajak G, Rüther E. Early traumatic life events, parental attitudes,
family history, and birth risk factors in patients with panic disorder. Compr Psychiatry. 2002; 43: 269-78.
SÖ 4
Sivas Ýl Merkezinde Eriþkin Dikkat Eksikliði Hiperaktivite Bozukluðunun Yaygýnlýðý ve
Eþlik Eden Eksen I/Eksen II Tanýlarý
Bekir Yapýcýoðlu1, Önder Kavakçý2, Ayþegül Selcen Güler2, Murat Semiz2,
Nesim Kuðu2, Orhan Doðan2
Bilecik Saðlýk Müdürlüðü1, Cumhuriyet Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Ad.2
Amaç:Dikkat eksikliði/hiperaktivite bozukluðu (DEHB) temel özelliði; kalýcý ve sürekli dikkat süresinin
kýsalýðý, bununla iliþkili biliþsel süreçlerde ve davranýþ kontrolünde yetersizliðin olmasýdýr(1). DEHB
çalýþmalarý, çocukluk döneminde yaþanan nöropsikolojik sorunlarýn zamanla kaybolmadýðý
göstermiþtir(2). Eriþkin DEHB'nin yaþam boyu psikiyatrik ek taný için önemli bir risk etkenidir, en sýk
birlikte görülen bozukluklar; duygudurum bozukluklarý, alkol ve madde kullaným bozukluklarý ile
anksiyete bozukluklarýdýr (3).
Bu çalýþmada Sivas il merkezindeki eriþkin DEHB yaygýnlýðýný ve eþlik eden eksen-I ve eksen-II taný
sýklýðýný saptamak amaçlanmýþtýr.
Yöntem:18-44 yaþ aralýðýndaki 901 kiþiye ASRS (Adult ADHD Self Report Scale) uygulanarak kalan
28 kiþiye MINI Plus 5.0.0'ýn DEHB modülü uygulanmýþtýr. Eriþkin DEHB tanýsý konulan bireylere
SCID-I ve SCID-II uygulanmýþtýr.
Bulgular:Eriþkin DEHB yaygýnlýðý ASRS ile yapýlan taramada % 3,8 iken, yapýlandýrýlmýþ klinik görüþme
ile %2,7 bulunmuþtur. Eriþkin DEHB tanýsý kadýnlarda istatistiksel olarak anlamlý düzeyde daha sýk
saptanmýþtýr. Eriþkin DEHB tanýsý konulanlarýn anlamlý olarak daha fazla oranda çalýþmadýðý, daha
sýk iþ deðiþtirdikleri, orta düzeyde gelire sahip olduklarý, intihar giriþimlerinin daha fazla olduðu, daha
fazla sayýda sigara içtikleri, kendilerinde ve ailelerinde psikiyatrik tanýlarýn daha fazla olduðu, daha
fazla psikiyatrik yardým aradýklarý ve aldýklarý saptanmýþtýr. Hastalarýn %83'ünde eþlik eden eksenI tanýsý saptanmýþtýr. En sýk konulan eþ tanýlar, obsesif kompulsif bozukluk, majör depresyon, distimik
bozukluk olmuþtur. Ýkinci eksen tanýlarý arasýnda en sýk obsesif kompulsif ve pasif agresif kiþilik
bozukluðu bulunmuþtur.
Sonuç:DEHB, eriþkin dönemde devam eden bir bozukluktur. DEHB eriþkinlerde yaygýndýr ve sýklýkla
baþka psikiyatrik bozuklukla birlikte görülmektedir.
Kaynaklar
1-Biederman J. ADHD: A Aselective overwiew. Biol Psychiatry, 1, 57 (11): 1215-1220, 2005.
2-Cantwell DP. Attention deficit disorder: A review of the past 10 years. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 35:
978- 986, 1996.
3- Milberger S, Biederman J, Faraone SV, Murphy J, Ysuang MT. ADHD and comorbid disorders: Issues of
overlapping symptoms. Am J Psychiatry, Dec; 152 (12): 1793-9, 1999.
SÖ 5
Dikkat Eksikliði Hiperaktivite Bozukluðu Olan Yetiþkinlerde Metilfenidat Uygulamasýnýn
Ýþlevsel Beyin Konnektivitesi Üzerine Etkisi
Özgür Öner1, Ata Akýn2, Haluk Bingöl2, Bedriye Öncü3, Duygu Biçer4,
Yanký Yazgan4, Emrah Budur5, Kerim Munir6
Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi1, Boðaziçi Üniversitesi2, Ankara Üniversitesi3,
Marmara Üniversitesi4, Boðaziçi Üniversitesi5, Chilldren's Hospital Boston6
Amaç:Dikkat eksikliði hiperaktivite bozukluðunda (DEHB) yapýsal ve iþlevsel beyin görüntülemesi
çalýþmalarý özellikle frontal ve parietal korteks ile bazal gangliyonlarda iþlevsel ve yapýsal farklýlýklar
olduðunu göstermiþtir. Son dönemde yayýnlar yapýsal ve iþlevsel konnektivite üzerinde yoðunlaþmaya
baþlamýþtýr. Ýþlevsel konnektivite, beynin hangi bölgelerinin beraber aktive olduðununun araþtýrýlmasýdýr.
Daha önce yapýlan çalýþmalar DEHB'da iþlevsel konnektivitenin kontrollere göre daha az olduðu
yönündedir ancak ilaç tedavisinin etkisi incelenmemiþtir. Bu çalýþmanýn amacý yetiþkin DEHB
olgularýnda iþlevsel near infrared spektroskopi (fNIRS) ile deðerlendirilen iþlevsel beyin konnektivitesinin
tek doz metilfenidat tedavisi ile deðiþiminin incelenmesidir.
Yöntem:10 yetiþkin DEHB olgusunda fNIRS ile Stroop testi sýrasýnda beyin oksihemoglobin düzeyindeki
deðiþime dair zaman serileri elde edilmiþtir. Deðerlendirme 24 saat ara ile iki kere yapýlmýþtýr. Olgularýn
yarýsýnda önce ilaçsýz sonra ilaçlý diðer yarýsýnda da tersi olmak üzere cross-over deseni kullanýlmýþtýr.
FNIRS ile 16 detektörden elde edilen veriler dörder komþu detektörden oluþan dört bölgeye (seed)
ayrýlmýþtýr (sað ve sol lateral ve dorsal frontal) ve bu bölgelerden elde edilen sinyallerin zaman içindeki
deðiþimleri ve karþýlýklý baðýmlýklýklarý (mutual information, MI) hesaplanmýþtýr. MI deðeri 1'e ne kadar
yakýnsa o bölgenin içindeki ya da bölgeler arasý iþlevsel konnektivite o kadar yüksek anlamýna
gelmektedir.
Sonuçlar: Metilfenidat tedavisi ile ilaç öncesi 0.46 olan MI deðeri sol dorsal frontal bölgede 0.56'ya
(p=0.04); sað dorsal frontal bölgede 0.40'dan 0.53'e (p<0.01); sað medial frontal bölgede 0.46'dan
0.54'e yülsekmiþtir. Bölgeler arasý konnektivite ise sað dorsal ve lateral bölgeler arasýnda 0.34'ten
0.51'e (p=0.05) yükselirken interhemisferik konnektivitede belirgin deðiþim sadece sol medial ve sað
lateral bölgeler arasýnda saptanmýþtýr.
Tartýþma:Sonuçlar metilfenidat tedavisi ile birincil olarak ve saðda daha belirgin olmak üzere ayný
seed bölgesi içinde, ikincil olarak da intrahemisfer lateral ve medial bölgeler arasýnda arttýðýný ortaya
koymaktadýr. Enformasyon teorisine göre MI deðerinin yüksek olmasý sinyal/gürültü oranýndaki
azalmayla da birliktedir ve buna göre metilfenidat tedavisinin beynin daha verimli çalýþmasýna yardýmcý
olduðu anlaþýlmaktadýr.
SÖ 6
Depresif Kadýn Hastalarda Olumlu ve Olumsuz Emosyonel Uyaranlara Verilen
Yanýtlarýn Saðlýklý Kontrollerle Karþýlaþtýrýlmasý
Damla Ýþman Haznedaroðlu, Ali Saffet Gönül, Fatma Þimþek, Mehmet Çaðdaþ Eker
Ege Universitesi Týp Fakültesi Psikiyatri A.D.
Amaç: Depresyon hastalýðýnda emosyonel yanýtlarýn ne þekilde bozuk olduðuna dair 3 grup görüþ
mevcuttur [1]. Bu çalýþmanýn amacý, depresyon hastalarýnda, olumlu ve olumsuz uyaranlarýn yarattýðý
emosyonel yanýtlarýn þiddetinin ve süresinin ötimik kontrollerle karþýlaþtýrýlmasýdýr.
Yöntem: Çalýþmaya, herhangi bir psikotrop ilaç kullanmayan depresif episoddaki 47 kadýn hasta (yaþ:
33.7 ±7.6) ve 40 saðlýklý kadýn (yaþ: 34 ±7.9) alýnmýþtýr. Hasta ve kontrol grubu, Beck Depresyon ve
Anksiyete ölçekleri, emosyon regulasyon stratejilerini belirlemek adýna Emosyon Regulasyon Anketini
doldurmuþlardýr [2]. Gönüllülere 2 defa 11 dakika süren blok dizaynýnda farklý slayt gösterileri izletildi.
Slayt gösterisinde "International Affective Pictures System" (IAPS) dan seçilmiþ fotoðraflar kullanýldý
[3]. Hastalarýn uyaranlara verdiði 6 temel emosyon yanýtý deðerleri "yineleyici ölçümler için varyans
analizi" ile deðerlendirildi.
Bulgular: Hastalarýn negatif uyaranlar karþýsýnda üzüntü, tiksinti, öfke, korku; þaþýrma puanlarýnýn
daha yüksek; olumlu uyaranlara ise daha düþük olduðu tespit edilmiþtir. Bazal puanlarý dikkate alarak
baktýðýmýzda depresif hastalarda, negatif uyarana daha fazla tiksinti, öfke, korku yanýtý verirken;
olumlu uyaranlara verdiði mutluluk yanýtýnýn aralýðýnýn kontrollerden farklý olmadýðý görüldü. Fark
göstermeyen diðer iki temel emosyon üzüntü ve þaþýrma idi.
Sonuç: Bu çalýþmada beklendiði gibi olumsuz emosyonlar (üzüntü, tiksinti, korku, öfke) hastalarda
yüksek bulunurken, mutluluk düþük bulunmuþtur. Ancak, uyaranlara karþý oluþan emosyon yanýt
dalgasý (aralýðý) depresyon hastalarýnda sadece öfke, tiksinti, korku için kontrollerden daha yüksek
genliðe sahiptir. Sonuçlarýmýz, önceki araþtýrmacýlarýn genellemeye giden hipotezlerini doðrulamamýþtýr
ve temel emosyonlarýn ayrý ayrý ele alýnmasý gerektiðini göstermiþtir.
Kaynaklar
1. Rottenberg, J. et al Emotion context insensitivity in major depressive disorder. J Abnorm Psychol, 2005. 114(4):
p. 627-39.
2. Gross, J.J. and O.P. John, Individual differences in two emotion regulation processes: implications for affect,
relationships, and well-being. J Pers Soc Psychol, 2003. 85(2): p. 348-62.
3. Lang, P.J. et al International affective pictures system (IAPS): Affective ratings of pictures and instruction manual.
In Technical report A-8, University of Florida, Gainesville, FL. . 2008.
SÖ 7
Ýlk Episod Þizofrenide P300 Genliðinin Seyri: 6 Yýllýk Ýzleme Sonuçlarý
Alp Üçok1, Yasemin Keskin Ergen2, Müge Devrim Üçok2, Erhan Ertekin3
Ýstanbul Týp Fakültesi1, Ýstanbul Týp Fakültesi Fizyoloji Ad2, Ýstanbul Týp Fakültesi Psikiyatri Ad3
Amaç:Þizofrenide iþitsel P300 genliðindeki azalma sýklýkla tekrarlanan bir bulgudur (1). Hastalýk
süresinin P300 süreçlerine etkisini inceleyen kesitsel çalýþmalarýn bulgularý çeliþkilidir (2,3). Amacýmýz
þizofreni baþladýktan sonra hastalýðýn biliþsel süreçler üzerine yýkýcý etkisinin sürüp sürmediðini ilkepisod hastalarýn ve kontrollerin P300'ünü uzunlamasýna deðerlendirerek araþtýrmaktý. Bildiðimiz
kadarýyla hastalýk süresinin P300 süreçlerine etkisini uzunlamasýna olarak deðerlendiren bir çalýþma
bulunmamaktadýr.
Yöntem: Çalýþmaya 14 ilk-episod þizofreni hastasý ve 18 saðlýklý kontrol katýldý. Gruplarýn P300
yanýtlarý iki kez deðerlendirildi. Deðerlendirmeler arasýndaki süre hastalarda (6.48±1.09 yýl) ve
kontrollerde (5.95±1.26 yýl) farklý deðildi. Ýlk deðerlendirme sýrasýnda hastalar ilk psikotik episodun
post-akut evresindeydi. Her iki deðerlendirmede de hastalarýn hemen tümü atipik antipsikotik
kullanýyordu. Hastalar iki deðerlendirme arasýndaki dönemde remisyon ölçütlerini karþýlýyordu. P300
standard (1000 Hz) ve hedef uyaranlarýn (1500 Hz) olasýlýðýnýn sýrasýyla 0.8 ve 0.2 olduðu bir oddball
paradigmasýyla elde edildi.
Bulgular: Þizofreni hastalarýnýn P300 genliði iki deðerlendirmede de kontrollerden düþüktü (p=0.003).
Hastalarda deðerlendirmeler arasýndaki P300 genliðindeki deðiþim kontrollerden farksýzdý.
Sonuç: Deðerlendirmeler arasýndaki P300 genliðindeki deðiþimin hastalarda kontrollerden farklý
olmamasý P300 genliðindeki azalmanýn hastalýk baþladýktan sonra ilerlemediðini göstermektedir.
Çalýþmamýz bir grup ilk-episod þizofreni hastasýnda bilgi iþleme süreçlerindeki bozulmanýn 6 yýllýk
izleme sonunda ilerlemediðini, P300 aracýlýðýyla ilk olarak göstermesi bakýmýndan önemlidir. Gelecekte
yapýlacak çalýþmalar bulgularýmýzýn olumsuz gidiþli/tipik antipsikotik kullanan hastalar için de geçerli
olup olmadýðýný gösterecektir.
Kaynaklar
1. Ford JM, Pfefferbaum A, Roth WT. P3 and schizophrenia. Ann N Y Acad Sci. 1992;658:146-62.
2. Devrim-Üçok M, Keskin-Ergen HY, Üçok A. Novelty P3 and P3b in First-Episode Schizophrenia and Chronic
Schizophrenia. Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry. 2006; 30:1426-34.
3. Mathalon DH, Ford JM, Rosenbloom M, Pfefferbaum A. P300 reduction and prolongation with illness duration
in schizophrenia. Biol Psychiatry. 2000; 47:413-27.
SÖ 8
Antipsikotik Ýlaç Tedavisi Almamýþ Ýlk Atak Þizofreni Hastalarýnda Korpus Kallozum'da
Azalmýþ Fraksiyonel Anizotropi
Erdal Pan1, Ayhan Algül1, Cengiz Baþoðlu1, Servet Ebrinç1, Mesut Çetin1, Aykut Aytekin2, Samet Köse3
GATA Haydarpaþa Eðitim Hastanesi Psikiyatri Servisi Ýstanbul1,
GATA Haydarpaþa Eðitim Hastanesi Radyoloji Servisi Ýstanbul2,
Vanderbilt Unversitesi Department of Psychiatry Nashville ABD3
Amaç: Bu çalýþmada, þizofreni hasta grubunda, korpus kallozum'un (KK) splenium ve genu bölgelerindeki
nöronal að baðlantýlarýnýn, Difüzyon Tensör Görüntüleme (DTG) ile incelenmesi ve þizofreninin nöral
temelini açýklamaya yönelik fonksiyonel baðlantý bozukluðu kuramýnýn sýnanmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Çalýþmaya GATA Haydarpaþa Eðitim Hastanesi Psikiyatri Polikliniði'ne Haziran 2009-Aralýk
2009 tarihleri arasýnda baþvuran hastalardan DSM-IV taný ölçütlerine göre ilk atak þizofreni (ÝAÞ)
tanýsý konulan 14 erkek hasta ve herhangi bir psikiyatrik hastalýðý olmayan 16 saðlýklý kontrol alýndý.
Sosyodemografik veriler için yarý yapýlandýrýlmýþ görüþme formu kullanýldý. Deneklerin el tercihleri
Edinburg Lateralizasyon Testi ile deðerlendirildi. Klinik ölçümlerde Pozitif ve Negatif Sendrom Ölçeði,
Kýsa Psikiyatrik Derecelendirme Ölçeði (KPDÖ) ve Genel Klinik Ýzlenim Ölçeði kullanýldý. DTG
ölçümleri, renk kodlu fraksiyonel anizotropi (FA) haritalarýnda topografik dairesel ROI'ler kullanýlarak
yapýldý.
Bulgular: Çalýþmamýzda ÝAÞ hastalarýnda, gerek genu FA (t=4.106, p= 0,001), gerekse splenium FA
(t=2.812, p=0.013) deðerleri saðlýklý kontrol grubundan düþük bulundu. Genuda bu düþüklük daha
belirgindi. Splenium FA deðerleri ile KPDÖ arasýnda negatif korelasyon (r=-0,569, p=0,034) saptandý.
Sonuç: Kallosal FA deðerlerindeki azalma, miyelinizasyon kusuru baþta olmak üzere, çeþitli aksonal
sebeplere baðlý iletim kusuru olduðunu göstermektedir. Antipsikotik tedavi almamýþ ÝAÞ hastalarýnda
Kallosal FA'da azalma olmasý, bu iletim sorunlarýnýn tedaviden baðýmsýz olarak hastalýðýn baþlangýcýnda
da var olduðunu ve prenatal geliþim sürecindeki olaylarla iliþkili olabileceðini düþündürmektedir
(Gasparotti ve ark. 2009). Bu sonuçlar nörogeliþim kuramýnýn bir parçasý olan, kognitif dismetri
kuramýnda ileri sürülen kortiko-serebellar-talamik-kortikal aðda anormallik olduðu görüþünü destekler
niteliktedir.
Kaynaklar
Gasparotti R, Valsecchi P, Carletti F ve ark. (2009) Reduced fractional anisotropy of corpus callosum in first-contact,
antipsychotic drug-naive patients with schizophrenia. Schizophr Res 108:41-8.
SÖ 9
Çocukluk Çaðý Travmalarýnýn Psikoz Ýçin Yüksek Risk Taþýyan Bireyler ve
Ýlk Episod Þizofreni Hastalarýnda Klinik Özellikler ve Biliþsel Ýþlevler Üzerine Etkisi
Seda Þahin1, Evrim Göde1, Çaðrý Yüksel1, Gülþah Karadayý1, Elçin Akturan1, Jülide Güler1, Alp Üçok1
Yasemin Ergen1, Müge Devrim Üçok2, Ahmet Koyuncu4
Ýstanbul Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý1,
Ýstanbul Týp Fakültesi Fizyoloji AD2, Eyüp Devlet Hastanesi3, Batý Bahat Hastanesi4
Amaç:Þizofreni hastalarýnda çocukluk çaðý travmatik yaþantýlarýnýn (ÇT) pozitif belirti þiddetini etkilediði
ilk episod þizofreni hastalarýnda (ÝEÞ) gösterilmiþtir (1). ÇT tanýmlayan þizofreni hastalarýnda çalýþma
belleði, episodik bellek ve bilgi iþleme hýzlarý da ÇT tanýmlamayan gruba göre daha bozuk bulunmuþtur
(2). Psikoz için yüksek risk taþýyan (PÝR) bireylerde ise ÇT psikoza dönüþümle iliþkili bulunmakla
birlikte bu hastalarda ÇT'nýn semptom þiddeti ve biliþsel iþlevlere etkisi araþtýrýlmamýþtýr. Bu çalýþmada
ÝEÞ ve PÝR hastalarýnda çocukluk çaðý travmalarýnýn ilk baþvuru sýrasýndaki klinik belirti þiddeti ve
biliþsel iþlev düzeylerine etkisini inceledik.
Yöntem:Araþtýrma Ýstanbul Týp Fakültesi ilk episod ve prodromal psikoz araþtýrma projesi çerçevesinde
Psikiyatri Anabilim Dalýnda gerçekleþtirildi. 78 ÝEÞ hastasýnýn yaný sýra Melbourne ölçütlerine göre
psikoz için risk altýnda (PÝR) kabul edilen 34 birey alýndý. Hastalara KPDÖ, SANS, SAPS, Çocukluk
Travmalarý Ölçeði (ÇTÖ) ve biliþsel test bataryasý uygulandý.
Bulgular:ÝEÞ grubunda ÇTÖ toplam puaný ve fiziksel kötüye kullaným dýþýndaki tüm altölçek puanlarý
SAPS puanýyla iliþkili bulundu. PÝR grubunda SAPS toplam puaný ile toplam ÇTÖ puaný arasýnda
iliþki bulunmadý, sadece fiziksel ihmal altölçek puanýyla baðýntý saptandý.ÝEÞ grubunda ÇTÖ toplam
puaný yüksek olan grubun doðru hatýrlama ve dikkat iþlevi daha bozuk bulundu. PÝR grubunda ise
fiziksel kötüye kullaným puaný yüksek hastalarda interferans inhibisyonu ve dikkat; cinsel kötüye
kullaným puaný yüksek olanlarda dikkat ve çalýþma belleði iþlevleri daha bozuktu.
Sonuç:ÝEÞ ve PÝR gruplarýnýn çocukluk çaðý travma yaþantý düzeylerini beklediðimizden farklý olarak
birbirine çok yakýn bulduk. Ýlk defa çalýþýlan prodromal psikoz grubunda ise travmanýn biliþ üzerine
etkisi ÝEÞ grubuna benzer alanlarda görülmektedir.
Kaynaklar
1) Uçok A, Bikmaz S. The effects of childhood trauma in patients with first-episode schizophrenia. Acta Psychiatr
Scand. 2007;116:371-7.
2) Shannon C, Douse K, McCusker C et al. The Association Between Childhood Trauma and Memory Functioning
in Schizophrenia. Schizophr Bull. 2009 Sep 13.
SÖ 10
Psikoz Ýçin Risk Gruplarýnda Biliþsel Ýþlevlerin Ýlk Episod Þizofreni Hastalarýyla
Karþýlaþtýrýlmasý
Çaðrý Yüksel1,Evrim Göde1,Seda Þahin1,Gülin Alkan1,Alp Üçok1,Gülþah Karadayý1,
Müge Devrim Üçok2,Yasemin Ergen2,Elçin Akturan1,Jülide Güler3,Ahmet Koyuncu4
Ýstanbul Týp Fakültesi Psikiyatri AD1, Ýstanbul Týp Fakültesi Fizyoloji AD2,
Eyüp Devlet Hastanesi3, Bahat Hastanesi4
Giriþ:Biliþsel bozukluklar þizofreninin çekirdek belirtilerindendir. Psikoz için risk grubundaki (PÝR)
hastalarýn da biliþsel performansý iþlem hýzý, sözel öðrenme, sözel bellek bozuk bulunmuþtur, biliþsel
iþlev düzeyleri ilk episod þizofreni hastalarýyla kontroller arasýnda yer almaktadýr (1,2).
Çalýþmamýzda psikoz için genetik ve klinik riskin biliþsel fonksiyonlara etkisi ve baþvuruda riskli grup
ile hastalarýn ayrýlmasýný saðlayabilecek biliþsel alanlarýn belirlenmesi amaçlandý.
Yöntem:ÝEÞ hastalarý (n=32; yaþ=22.8), Melbourne ölçütlerine göre (3) psikoz için yüksek risk altýnda
olduðu kabul edilen hastalar (PÝR) (n=41; 22.2), ÝEÞ hastalarýnýn saðlýklý kardeþleri (n=20; 25.7) ve
kontrol grubu (n=27; 19.7) dahil edildi. Testler ve deðerlendirmeler ilaçsýz dönemde yapýldý.
Katýlýmcýlara Rey Sözel Öðrenme, Sayý Dizisi (ileri ve geri), Ýzsürme A, B, Wisconsin Kart Eþleme,
Sürekli Performans, n-geri testi, Stroop testleri uygulandý.
Sonuçlar:PÝR grubu sözel öðrenme, sözel bellek, zihinsel esneklik ve çalýþma belleði alanlarýnda
kontrollerden kötü, sözel öðrenme ve bellek, dikkat ve alýþýlmýþ bir davranýþý bastýrma alanlarýnda
ÝEÞ hastalarýndan iyiydi (p<0.05). ÝEÞ hastalarýnýn kardeþleri dikkat, zihinsel esneklik ve çalýþma
belleði alanlarýnda kontrollerden düþük performans gösterdi.
Regresyon analizinde sözel öðrenme, sözel bellek ve çalýþma belleði PÝR grubunda ÝEÞ grubuna
göre korunmuþ bulundu
Tartýþma:Çalýþmamýzýn özelliði risk gruplarý ve ÝEÞ gruplarýný beraber deðerlendiren ve ANOVA'da
dört grubu karþýlaþtýran bir yöntem kullanýlmasýdýr. Beklendiði gibi prodromal hastalarýn biliþsel iþlevleri
çoðu alanda ÝEÞ grubundan iyi, kontrol grubundan kötüydü.
Bulgularýmýz sözel öðrenme, sözel bellek ve çalýþma belleði alanlarýndaki performansýn PÝR ve ÝEÞ
hastalarý arasýnda ayýrt edici olduðunu düþündürmektedir.
Kaynaklar
1. Niendam TA, Bearden CE, Johnson JK ve ark. Neurocognitive performance and functional disability in the
psychosis prodrome. Schizophr Res. 2006;84:100-111.
2. Simon AE, Cattapan-Ludewig K, Zmilacher S ve ark. Cognitive functioning in the schizophrenia prodrome.
Schizophr Bull. 2007;33:761-771.
3. Yung AR, Stanford C, Cosgrave E ve ark. Testing the Ultra High Risk criteria for the prediction of psychosis in
a clinical sample of young people. Schizophr Res. 2006;May84(1):57-66.
SÖ 11
Mevsimsel Duygudurum Bozukluklarýnda Tek Uçlu-Ýki Uçlu Ayýrýmý:
Deksametazon Baskýlama Testi
Sermin Kesebir, Hale Yacý, Ali Görkem Gençer
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ ve Amaç:Depresyonla birlikte olan döngüsel ritimlerdeki bozulma, diürnal duygudurum deðiþikliði
ve terminal insomni þeklinde, uyku yapýsýnda, beden ýsýsýnda ve pik kortizol düzeylerinde gözlenmektedir.
Mevsimsel duygudurum bozukluklu olgularýn saðlýklý kontrollerle karþýlaþtýrýldýklarý bir çalýþmada
kortizol düzeylerinde bir fark gösterilememiþtir (1). Yakýn bir tarihte Cushing Hastalýðý nedeniyle gidiþi
kötüleþen bir iki uçlu mevsimsel duygudurum bozukluðu olgusu bildirilmiþtir (2). Bu çalýþmanýn amacý
mevsimsel gidiþ gösteren tek uçlu ve iki uçlu olgular arasýnda deksametazon baskýlama testi (DST)
ile saptanan kortizol düzeyleri arasýnda bir fark olup olmadýðýnýn saptanmasýdýr.
Yöntem:Mevsimsel duygudurum bozukluðu olan (SCID-I ile yapýlan taný görüþmesinde DSM-IV'e
göre uzunlamasýna gidiþ belirleyicisi olarak mevsimsel gidiþ gösteren) ve bilgilendirilmiþ onam formunu
onaylayan, iyilik dönemindeki olgular, olaðan poliklinik izlemleri sýrasýnda, ardýþýk olarak çalýþmaya
alýnmýþtýr. 13 kadýn, 1 erkek 14 tek uçlu olgunun yaþ ortalamasý 51±8.7; 6 kadýn, 1 erkek 7 iki uçlu
olgunun yaþ ortalamasý 44.3±5.2'dir.
Bulgular:DST ile baskýlanamama mevsimsel gidiþ gösteren iki uçlu olgular arasýnda (% 100), tek uçlu
olgulardan (% 42.8) sýktýr (p= 0.011).DST ile baskýlanamamanýn olduðu mevsimsel gidiþli duygudurum
bozukluðunda; sosyoekonomik düzey daha kötü, sosyal destek daha az, çocukluk çaðý travmasý
daha sýk, ilk episod öncesi stresör daha az, baþlangýç yaþý daha erken, koruyucu saðaltým öncesi
ve sonrasý episod þiddeti daha yüksek, episod sayýsý koruyucu saðaltým öncesi daha çok, ÝGD
koruyucu saðaltým sonrasý daha düþüktür (sýrasýyla p= 0.005, 0.037, 0.011, 0.026, 0.034, 0.011,
0.006, 0.001 ve 0.016).
Sonuç:Bu çalýþma mevsimsel duygudurum bozukluðunda tek uçlu ve iki uçlu olgularý karþýlaþtýran
ilk çalýþmadýr ve önemli farklar ortaya koymaktadýr. Bir diðer önemli bulgusu, DST ile kortizol düzeyi
baskýlanamayan mevsimsel duygudurum bozukluðu olgularýnýn diðerlerinden daha kötü gidiþ özellikleri
gösteriyor oluþudur.
Kaynaklar
Boyce A, Barriball BS. Circadian rythms and depression. Aust Fam Physician 2010, 39(5): 307-310.
Ghadirian AM, Marcouitz S, Murphy BE. Seasonal bipolar disorder exacerbated by Cushing's Disease. Compr
Psychiatry 2005, 4682): 155-158.
SÖ 12
Üniversite Öðrencileri Arasýnda Dikkat Eksikliði Hiperaktivite Bozukluðu
Yaygýnlýðý ve Eþlik Eden Bozukluklar
Önder Kavakcý, Nesim Kuðu, Murat Semiz, Feride Meydan, Süreyya Karsikaya, Orhan Doðan,
Bekir Yapýcýoðlu
Çukurova Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Ad
Amaç:Dikkat eksikliði/hiperaktivite bozukluðu(DEHB) dikkati sürdürme güçlüðü, dürtüsellik ve
hiperaktivite ile karakterizedir, belirtiler çoðunlukla yedi yaþýndan önce tanýnýr(1). Eriþkin popülasyonunun
%4'ünü etkiler (2). DEHB'li eriþkinlerde en sýk bildirilen eþ tanýlar duygudurum bozukluklarý, madde
kullaným bozukluklarý ve yeme bozukluklarýdýr(3). Bu çalýþmadaSivas Cumhuriyet Üniversitesinde;
üniversite öðrencileri arasýnda DEHB ve eþlik eden bozukluklarýn yaygýnlýðýný araþtýrmak amaçlandý.
Yöntem:Öðrenci popülasyonunu temsil eden 980 öðrenci eriþkin DEHB kendi bildirim ölçeðini (ASRS)ve
sosyodemografik veri formunu doldurdu. Kesme puanýnýn üzeride kalan 79 öðrenci olasý DEHB tanýsý
ile ikinci aþama deðerlendirmeye alýndý ve Eriþkin Dikkat Eksikliði Hiperaktivite Ölçeði, MINI Plus
5.0.0 DEHB Modülü, SCID I ve SCID II ile deðerlendirildi.
Bulgular:Üniversite öðrencileri arasýnda DEHB yaygýnlýðý %4.9 bulundu. DEHB'li öðrencilerin
çoðunluðuna eksen I (özellikle depresif bozukluklar) ve eksen II (özellikle B kümesi kiþilik bozukluklarý)
tanýlarý konuldu. Kadýn ve erkekler arasýnda DEHB yaygýnlýðý yönünden fark saptanmadý. DEHB
tanýsý daha fazla sigara ve alkol kullanýmý, sene kaybý, yasal problemler, somatik yakýnma ve daha
fazla reçeteli ilaç kullanma ve intihar giriþimi ve internette daha fazla zaman geçirme ile iliþkiliydi.
DEHB tanýsý konulanlardan yalnýzca bir öðrenci daha önce kendisine DEHB tanýsý konulduðunu
bildirdi.
Sonuç:DEHB üniversite öðrencilerinde yaygýndýr. DEHB olan öðrenciler sýklýkla eksen I ve eksen II
bozukluklar eþ tanýlarý gösterirler. Erken eriþkinlik çaðýnda DEHB tanýsýnýn varlýðý psikolojik, sosyal
ve akademik problemlerle iliþkili görünmektedir.
Kaynaklar
1APA: Diagnostic and Statistical manual of Mental Disorders, Fourth Edition, Text Revision. Washington, DC,
American Psychiatric Association, 2000.
2Kessler RC, Adler LA, Barkley R, Biederman J, Conners CK, Faraone SV The prevalence and correlates of
adult ADHD in the United States: results from the National Comorbidity Survey Replication. Am J Psychiatry, 2006;
163: 716-723.
3Biederman J, Monuteaux MC, Mick E, Spencer T, Wilens TE, Silva JM, Snyder LE, Faraone SV. Young adult
outcome of ADHD: a controlled 10-year follow-up study. Psychol Med 2006; 36:167-79.
SÖ 13
Psikiyatrik Bozukluklarda III. Eksen Eþtanýsý: Erenköy RSHEAH Ayaktan Tedavi
Merkezi Verileri
Sermin Kesebir,Arzu Etlik Aksoy,Ali Görkem Gençer,
Haluk Usta,Rümeysa Yeni Elbay,Sena Þayakçý,Mustafa Bilici
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Giriþ ve Amaç:Psikiyatrik bozukluklardaki bedensel hastalýklar, sýklýkla olgu bazýnda ya da yan etkiler
kapsamýnda incelenmekte, bedensel hastalýklardaki psikiyatrik bozukluklarla karþýlaþtýrýldýðýnda
görece daha az araþtýrýlmakta ve bilinmektedir. Bu çalýþmanýn amacý psikiyatrik bozukluklardaki
bedensel hastalýk yaygýnlýðýný, aralarýndaki zamansal iliþkiyi ve tedavi seçimlerinin uygunluðunu,
kendi verilerimizle gözden geçirmektir.
Yöntem:Ayaktan tedavi merkezimize baþvuran ve bilgilendirilmiþ onam veren 2000 olgu, ardýþýk ve
ileriye dönük deðerlendirilmiþtir. 1816 olgunun deðerlendirmesi güvenilir olup istatistiksel analize dahil
edilmiþtir.
Bulgular:III. Eksen eþtanýsý (ÜEE) DDB için % 56, AB için % 42.3, S için % 38.3 olarak hesaplanmýþtýr.
Ýki uçlu bozukluk ve yineleyici depresyondaki ÜEE, tek epizod depresyon ve karýþýk anksiyete
depresyondakinden; panik bozukluk ve yaygýn anksiyete bozukluðundaki ÜEE, obsesif kompulsif
bozuklukta olduðundan daha sýktýr (p< 0.001 ve p= 0.001). DDB grubunda ÜEE'lý olgular (38.6±12.2/
51.3±2.6) daha yaþlý (p< 0.001); AB grubunda ÜEE kadýnlar arasýnda (% 63/ 24) daha sýk (p= 0.004)
iken; S grubunda III. Eksen eþtanýsý yönünden yaþ ve cinsiyet farký gözlenmemiþtir. I. ve III. Eksende
tanýmlanan bozukluk ve hastalýklarýn baþlangýcýndan bu yana geçen süreler baðýntýlandýrýldýðýnda;
DDB grubunda bu süreler ( 6.19±7.55/ 7.12±8.15) benzer (r= 0.912) bulunurken; r deðeri AB için
0.265 (3.21±3.15/ 8.34±5.71); S için 0.425 (13.82±11.36/ 8.21±8.55) olarak saptanmýþtýr. I. Eksen'e
yönelik tedavinin III. Eksendeki tanýyla uygunsuzluðu DDB, AB ve S grubunun her biri için anlamlý
oranda yüksek bulunmuþtur (p= 0.001, p< 0.001 ve p= 0.042).
Sonuç:Psikiyatrik bozukluklarla bedensel hastalýklar çift yönlü bir iliþkide, birbirlerinin klinik görünüm
ve gidiþlerini, tedavi seçenek ve seçimlerini etkiledikleri gibi etiyolojik baðlantýlar bulundurma olasýlýðý
taþýrlar.
Kaynaklar
Angst F, Stassen HH, Clayton PJ, Angst J. Mortality of patients with mood disorders. J Affective Disord 2002 , 68(23):167-81.
Müller JE, Koen IK, Stein DJ. Anxiety and medical disorders. Curr Psychiatr Rep 2005, 7:245-51.
Capasso RM, Lineberry TW, Bostwick JM. Mortality in schizophrenia and Schizoaffective Disorder. Schizophr Res
2008, 98: 287-94.
SÖ 14
"Obsesif Kompulsif Bozuklukta Basit Zihinsel Ýmgenin Biliþsel Kontrolü"
Orhan Murat Koçak1,Ayþegül Yýlmaz Özpolat2,Cem Atbaþoðlu2,Metehan Çiçek3
Kýrýkkale Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD1, Ankara Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD2,
Ankara Üniversitesi Týp Fakültesi Fizyoloji AD3
Amaç:Obsesyonun ýsrarcý doðasý araþtýrmacýlarý obsesif kompulsif bozuklukta temel problemlerden
birinin bozulmuþ inhibitor kontrol olup olmadýðýný sýnamaya yönlendirmiþtir. Daha önceden bildirilen,
OKB'de posterior parietal lob iþlevlerine ait bozulma (1) ve yakýn zamanda yapýlmýþ bir çalýþmaya
(2) ait sað posterior parietal bölgenin basit bir imgenin biliþsel kontrolü sýrasýnda önemine iþaret eden
bulgu çerçevesinde OKB'de basir bir zihinsel imgenin kontrolü sýrasýndaki beyin aktivitesinin
normallerden farklýlýk gösterip göstermediðine odaklanýlmýþtýr.
Yöntem:Bu amaçla çalýþmaya katýlan bireylerin kendilerine sunulmuþ bir imgeyi baskýlarken, imgelerken
ya da manipüle ederken normallerden farklýlýk gösterip göstermediði deðerlendirilmiþtir.
Bulgular:OKB hastalarýnýn saðlýklý kontrollere göre inferior parietal lob (IPL), posterior singülat ve
superior frontal girusta daha düþük aktivite gösterdiðini ortaya konulmuþtur. ROI (region of interest)
analizine göre sürekli anksiyete imgeleme ve baskýlama görevleri sýrasýnda IPL aktivitesi ile negative
korelasyon göstermektedir.
Sonuç:Bu çalýþmanýn sonuçlarý daha önceki çalýþmalarýn sonuçlarý ile birlikte ele alýndýðýnda OKB'de
temel problemin sað frontoparietal aðda azalmýþ aktivite ile iliþkili olabileceði öne sürülebilir.
Kaynaklar
1.Page, L. A, Rubia, K., Deeley, Q., Daly, E., Toal, F., Mataix-Cols D., et al. (2009). A functional magnetic resonance
imaging study of inhibitory control in obsessive-compulsive disorder. Psychiatry Research, 174, 202-209.
2.Kocak, O. M., Cicek, M., Yagmurlu, B., & Atbasoglu, C. (2008). How is cognitive control of a simple mental image
achieved? An fMRI study. International Journal of Neuroscience, 118. 1781-1796.

Benzer belgeler