SÖZCÜKLER 3

Transkript

SÖZCÜKLER 3
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:37 PM
Page 1
‹K‹ AYLIK EDEB‹YAT DERG‹S‹
MART - N‹SAN 2007
ISSN: 1306-634X
Sahibi ve Yaz›iflleri Sorumlusu: A. Turgay Fiflekçi
Kapak ve Sayfa Tasar›m›: Hakk› M›s›rl›o¤lu
Yönetim Yeri: Neyzenbafl› Halilcan sok. 42/7
Üsküdar 34668 ‹stanbul
Telefon ve Faks: 0216 495 88 65.
Yaz›flma adresi: P.K. 57 Üsküdar-‹stanbul
[email protected];
www.sozcukler.com, www.soezcuekler.blogspot.com
fi‹‹R
‹lhan Berk, 4-6; Cevat Çapan, 7; Vecihi Timuro¤lu, 15;
Refik Durbafl, 25; Süreyya Berfe, 26; Alova, 39;
Murathan Mungan, 40-43; Salih Ecer, 82-84; Müslim Çelik, 85;
Mehmet Yafl›n, 86-87; Ferruh Tunç, 89; Mustafa Köz, 102;
Metin F›nd›kç›, 103-104; Selahattin Yolgiden, 108.
ÖYKÜ
BAYAN PROFESÖRÜM
BEYAZ KU⁄U
DUT
SON Z‹YARET
BULGUM’CUK
“AGATHA IN PERA”
MESLEK DEVR‹M‹
23
27
34
58
60
63
105
Demir Özlü
Nedim Gürsel
Cemil Kavukçu
James Baldwin-A.B.Karada¤
O¤uzhan Akay
Tuna Kiremitçi
Didem Ünal
“DAHA ‹NSANCA B‹R DÜNYA”
B‹ÇEM DOSYASI
B‹R ‹STANDOLLU’NUN NOTLARI
fi‹‹R ‹LE fi‹‹RCE
D‹L‹N C‹NS‹YET‹
ÖYKÜNÜN D‹L UÇLARINDA
SESS‹ZL‹K KULELER‹
GÖKDELEN NEY‹ DEL‹YOR?
GÖKDELEN: SALAKLIK ÜSTÜNE
HAYAT, YAfiAMAK, SANAT...
AYDIN BOYSAN
DANTE, MAGR‹TTE VE TARANCI
HAYYAM ÇEV‹R‹LER‹
OKUR GÖZÜYLE: BUGÜN YAZILAN fi‹‹R
TAR‹HTE B‹R GÜN VI
11
22
44
69
75
79
90
94
97
109
114
122
124
133
139
Server Tanilli
Emin Özdemir
Alova
Eray Canberk
Alev Bulut
Semih Gümüfl
Kaan Arslano¤lu
Ayfle Nihal Akbulut
Mukadder Özgeç
Zafer Gençayd›n
Besim Dalgݍ
Gürhan Tümer
Yalç›n Ayd›n Ayçiçek
Halûk Cengiz
Aliflan Çapan
DENEME, ELEfiT‹R‹, ANI
Bask› ve Cilt: Yaz›n Bas›n Yay›n Matbaac›l›k Turizm Ltd. fiti.
Çiftehavuzlar mah. Prestij ‹fl Merkezi 27/806 Zeytinburnu-‹stanbul. Tel.: 0212 5650122
Yay›n Türü: Yayg›n Süreli Yay›n. Da¤›t›m: Yay-Sat. Fiyat›: 6 YTL, K›br›s için 7 YTL.
Bir y›ll›k abonelik için Ahmet Turgay Fiflekçi ad›na Yap› Kredi Bankas›
Levent Çarfl› fiubesi 60469735 nolu hesaba 36.-YTL yat›r›ld›ktan sonra dergilerin
gönderilece¤i posta adresi mektupla ya da [email protected]’a bildirilmelidir.
Yurtd›fl› için abone ücreti 60 Euro’dur.
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 3
Merhaba,
Bu say›m›za birinci y›l›m›z› doldurman›n sevinciyle bafll›yoruz.
‹nsanl›¤›n temel de¤erlerini neredeyse tümüyle yitirme yoluna girdi¤i günümüzde Sözcükler gibi edebiyat de¤erlerinin savunusunu yapma amac›yla ortaya ç›kan bir dergiye gösterilen ilgi umut verici.
Kültür ve sanat›n kendi öz gücünden uzaklaflt›r›l›p “sponsor”lara,
“fon”lara, uluslararas› “vak›f”lar›n deste¤ine ba¤land›¤› günümüzde,
edebiyat›n de¤erlerinden baflka ba¤l›l›¤› olmayan bir derginin okurlardan gördü¤ü ilgi bafll› bafl›na bir umut göstergesi.
Bu baflar›, elbette yaln›zca dergiyi haz›rlayan, emek verenlerin de¤il; yazar›ndan okuruna, derginin ç›k›fl heyecan›n› raflar›na yerlefltirirken gösterdi¤i özenle d›fla vuran kitapç›lardan, yurdun ve dünyan›n uzak
köflelerinde türlü zorluklara karfl›n Sözcükler ’e ulaflabilmek için özel çabalar gösteren okurlar›n, herkesin, hepimizin.
Bunca de¤erli eme¤i bir araya toplayan dergimizin nice y›llara, nice
baflar›lara ulaflmas› dile¤iyle...
Bu say›m›zda yazarlar›m›z›n “gelecek” üstüne düflüncelerinin yer
ald›¤› yaz›lar okuyacaks›n›z. Server Tanilli, konuya tarihsel bak›flla
yaklafl›rken, Kaan Arslano¤lu, yeni yay›mlanacak roman› 2084 ’ün
penceresinden, Ayfle Nihal Akbulut ile Mukadder Özgeç ise Tahsin
Yücel’in Gökdelen roman› çevresinde de¤iniyorlar. O¤uzhan Akay ve
Didem Ünal’›n öyküleri da ayn› temay› iflliyor.
“Bugün Yaz›lan fiiir” konulu soruflturmam›za gelen okur yan›tlar›n›
ilgiyle okuyaca¤›n›z› düflünüyoruz.
Alev Bulut, geçen say›m›zda bafllatt›¤›m›z “dil” konulu tart›flmaya
ilginç bir aç›l›mla kat›l›yor.
Eray Canberk, fliir üstüne düflünen yaz›lar›yla gelecek say›larda da
aram›zda olacak.
Yalç›n Ayd›n Ayçiçek’in “Hayyam Çevirileri” bafll›kl› incelemesi ise,
“düflünce haklar›” ya¤malamas›n›n boyutlar›n› gösteren ilginç bir
çal›flma.
Nitelikli edebiyat ürünleriyle dolu nice say›larda buluflabilmek dile¤iyle, iyi okumalar.
3
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 4
‹lhan Berk
SÖZCÜKLER, I
Bir a¤aç bekler a¤açl›¤›n›.
Bir ev evli¤ini.
Bir yanl›flt› aflk.
4
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 5
SÖZCÜKLER, II
Ben nesnelerin tabulu¤u gibi
Sözcüklerin tabulu¤una da ba¤l›y›m.
Bu uçurumu hep yaflar›m.
Düzeltilmeyen gece.
5
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 6
SÖZCÜKLER, III
Sözcükler sonluyu, sonsuzu da kuflan›r
A kara, Ö ak, ‹ k›z›l, Ü yeflil.
6
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 7
Cevat Çapan
KÜLLER‹N ‹Ç‹NDEN
Bütün o kalabal›¤a kar›flt›¤›nda
belki de bir dildi arad›¤›n
hiç de¤ilse içlerinden birinin anlayaca¤›;
duydu¤un seslerin karfl›l›¤› olan
yank›lar duyuyordun içinin bofllu¤unda.
Nereye uçup gitmiflti bu a¤açlar›n kufllar›,
insan u¤ultusundan ürküp?
‹flte yapayaln›zs›n flimdi
yükselen sesiyle solu¤unun,
uzak, çok uzakta yan›p sönen
y›ld›zlar›yla karanl›¤›n.
Dünya alm›fl bafl›n› gidiyor
ad› bilinmez bir rüzgâr›n savurdu¤u
kurumufl yapraklar›yla güzün
‹flte tam bu ölü saatte beliriyor yüzün,
açsam -- baksam dursam dedi¤im.
Bir dirilifl, bir silkinifl an› bu:
yeniden dönmeye bafll›yor saatin çark›;
yeniden flafl›rt›yor bizi
içimizde küllenen o sonsuz atefl.
Yeniden kalabal›¤›n içinde,
yeniden el ele.
Ve binlerce kufl göklerde.
7
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 8
“DAHA ‹NSANCA B‹R DÜNYA” KURMAK...
Server Tanilli
Dünyam›zda, daha önce gördüklerimizden çok farkl› olaylar görüyoruz: Dünyada ›s› gitgide art›yor, çölleflme yay›l›yor, denizler çekiliyor ve
rüzgârlar bir baflka h›rç›n. Bir yüzy›l›n sonuyla yeni bir yüzy›l›n bafllar›nda en temel olgu, “ekonominin küreselleflmesi”dir: Kapitalizm yeni bir
fetih ça¤›na girmifl, gezegenimizin en ücra köflelerine kadar sokuluyor;
“yeni liberalizm” ve “piyasa” yoluyla, dünyam›z› bir genel “metalaflma”
ve “pazarlanma” 盤›r› içine sokmufltur; ne var ki, bir yayg›n metalaflman›n konusudur, her fley pazarlan›yor. En baflta ya¤malanan da dünyam›z!
Toplum ve insanlar aras›ndaki iliflkiler bar›fl›n çok uza¤›nda: Tek bafl›na
Irak dram› çok fleyi anlat›yor; ABD, 2003 y›l›nda, üstelik yalanlar uydurarak Irak’› iflgal etmifltir ve bugüne kadar alt› yüz binin üstünde Irakl›n›n kan›n› ak›tm›flt›r ve hâlâ ak›t›yor. Durduran yok!
Do¤al ve toplumsal, bütün bunlara “k›yamet âlâmeti” de¤ilse ne demeli?
Çareleri nedir? “Daha insanca bir dünya” kurma yolunda ütopyan›n
rolü var m›?
*
Yaln›z çevrenin de¤il, tüm canl› topluluklar ile onlar›n içinde yaflad›klar› fizikokimyasal bütünün u¤rad›¤› felaketler ortam›nda, yerkürenin yaflamas› için, ilk akla gelen, piyasan›n gücü ve diktatörlü¤ünü sorgulamakt›r.
Sonra, gönenç kavram›n› da gözden geçirmeli.
Bunun gibi, ekonomi de, çok yönlü, dinamik ve içinde yer ald›¤›
dünyayla birlikte evrilir olmal›. Bu bilim dal›, insanlar›n hizmetinde olup
onlar›n yazg›lar›na hükmeden bir fley de¤ildir.
Ama belki as›l kurtar›c› s›çrama, insan olarak, insanlarla, baflka canl›larla, giderek do¤ayla olan iliflkilerimizi kökünden de¤iflikli¤e u¤ratmak olsa gerek. Çevrebilimin, çevrebilim bilincinin önemi iflte burada
karfl›m›za ç›k›yor.
“Çevrebilim”le yani bir bilim tipi karfl›s›nday›z.
Gerçekten, çevrebilimin baflar›s› bize flunu gösterdi: Afl›r› uzmanlaflma dogmas›n›n tersine, “bütünlü¤üne bir bilgi” vard›r; karmafl›k gerçek8
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 9
likleri anlamak için uzmanlaflm›fl alanlar› birbirine eklemleyip ba¤layan
odur. Bu yeni bilim, hem özelin hem genelin üstünde duruyor; ve insanlarla do¤ay› karfl› karfl›ya getirerek yararl› bir diyaloga yol aç›yor. Onunla
as›l olan flu: Bat› kültürü, XVII. yüzy›ldan XX. yüzy›la kadar özne ile nesneyi birbirinden ay›r›p birincisini felsefeye ikincisini de bilime havale etti; fikri olanla özgürlük felsefeye, maddi ve determinist olan da bilime kal›yordu. Öte yandan, ba¤›ms›zl›k ile ba¤›ml›l›k kavramlar› da birbirinden
ayr›lm›flt›: Determinist olan bilim alan›nda ba¤›ms›zl›¤›n hiçbir geçerli¤i
yoktu; felsefe alan›ndan ise ba¤›ml›l›k kovulmufltu. Çevrebilimde iflte bu
k›s›tlay›c› halka parçalan›r: canl›n›n ba¤›ms›zl›¤› onun ba¤›ml›l›¤›ndan
ayr›lamaz haldedir.
Bir canl› varl›¤›n organizmas› sürekli çal›fl›r; böylece, ayakta durabilmesi için enerji harcar. Enerjiyi çevresinden alarak yenilenme ihtiyac›ndad›r, bundan dolay› da çevreye ba¤›ml›d›r. Böylece ba¤›ms›zl›¤›m›z› sa¤lamam›z için ekolojik ba¤›ms›zl›¤a ihtiyac›m›z vard›r. Bir baflka deyiflle,
çevresel iliflki, bizi h›zla görünüflte paradoksal bir fikre götürür: Ba¤›ms›z olmak için ba¤›ml› olmak gerekir; ba¤›ms›zl›¤› kazanma iste¤i ba¤›ml›l›ktan öder. Böylece, biz insanlar›n maddi ve manevi ba¤›ms›zl›¤›m›z,
dil, bilgi, teknik ve sosyal binlerce kültürel besine ba¤l›d›r. Kültürümüz,
yabanc› ve geçmifl kültürlere kap› açt›kça, akl›m›z da ba¤›ms›zl›¤›n› gelifltirme flans›na sahip olacak.
Ayr›ca d›fl dünya ile canl› organizmam›z aras›nda s›k› bir iliflki vard›r. Yerkürenin kozmik hareketi, kendi çevresinde dönerken gece ile
gündüze, günefl çevresinde dönerken mevsimlere yol açmas›, insanlar›n, bu arada hayvanlar›n ve bitkilerin yaflam›nda yank› bulur. Zaman›n
örgütleniflini bize kosmos dayatm›flt›r; takvimimizi ve bayramlar›m›z›
ona borçluyuz. Böylece, dünya içimizdedir ve biz de dünyan›n içindeyiz.
Buradan kalkarak, insana bir “adal›” gibi bakan anlay›fl› kökünden
terk etmeliyiz: Canl›lar d›fl›, hayvanlar d›fl›, memeliler d›fl›, primatlar d›fl›
de¤iliz. Üstün bir yan›m›z var, ama onlardan geliyoruz, ald›klar›m›z da
var: ‹ki aya¤› üzerinde yürüme, avc›l›k ya da aletlerden yararlanma maymunlarda bafllam›flt›, biz gelifltirdik; anam›zla iliflkimiz, kardefller aras›
iliflkiler, daha da s›cak ve ölünceye kadar sürmek üzere, memelilerden
geliyor bize. Demek ki bizden önce do¤ada vard› bunlar, flimdi de bizde
sürüyor.
Ayr›ca, bütün canl› varl›klar gibi, biz de fiziksel varl›klar›z. Yerkürenin canl›lar öncesi döneminden gelen karmafl›k moleküllerden oluflmufl
bulunuyoruz. Bu moleküllerin içindeki atomlar, bir karbon, bir helyum
evrenin ilk saniyelerine kadar uzan›yorlar. Böylece, fiziksel bir dünyaday›z, ama o fiziksel dünya da fiziksel-kimyasal yap›s›yla bizde sürüyor; bu
9
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 10
demek ki, bafltan afla¤›ya evrenin çocuklar›y›z. Ancak beynimizin özel
bir geliflim geçirmesiyle, dilimiz, kültürümüz, toplumumuzla farkl› bir
duruma geldik. Kimileri insan› do¤adan ayr›larak ve onunla z›tlaflarak;
kimileri de do¤ayla bütünleflerek tan›mlad›lar. Oysa, hem do¤ayla karfl›l›kl› ba¤l›l›¤›m›z, hem de ondan farkl›l›¤›m›zla tan›mlayabiliriz kendimizi. Bu paradoksal durumu yafl›yoruz.
Bugün vard›¤›m›z tarihsel an ise flu: Çevresel sorun, bizden evrenle
temel iliflkimiz ve ondan farkl›l›¤›m›za iliflkin bir bilince varmam›z›, her
ikisini de ayn› anda yapmam›z› istiyor. Bütün insanl›k tarihi, canl›lar
dünyas› ile insan aras›ndaki karfl›l›kl› iliflkinin tarihidir. Bu iliflki, tar›m›n geliflmesiyle yo¤unlaflt› ve çevresel ortam› da alabildi¤ine de¤ifltirdi.
Gitgide, antropososyal dünyayla do¤a aras›nda – hem tamamlay›c› hem
z›t – bir tür diyalog do¤du. ‹nsan banliyöde yaflar durumdan ç›kmal›; yaflam›n bir çoban› gibi de¤il do¤an›n bir ikinci pilotu gibi bakmal› kendine. Bu çifte pilotluk, çevresel bilince art›k gelip girmifltir: Biri, yaflam ve
insanla ilgili bilinçd›fl› kaynaklardan geliyor; öteki de bilinçli zekâm›zdan.
Felaketler gelip bast›rd›¤› için çevresel bilinçlenme daha kolay olabilir. Örne¤in bir Çernobil’in ö¤rettikleri ve etkisi önemlidir. Ne var ki,
çevrebilimsel düflünceye varmak pek güç; çünkü okuldan bafllayarak bize ö¤retilenler, böylesi bir düflüncenin z›tt› fleyler: fiu bak›mdan ki, gerçekli¤in karmafl›k dokusu kopukluklara u¤rat›larak anlat›l›yor bize; ve
bilginin alanlar› da birbirinden soyutlan›yor; ve buna mahkûm oldu¤umuza inand›r›l›yoruz. Oysa bugün yer bilimleri ile çevrebilim, bilimlerde
yeni bir dalland›rman›n mümkün oldu¤unu gösteriyor bize. ‹nsan› çevresinden ayr› düflünmeye ve nesneleri de kendi içlerine kapatmaya al›flt›r›ld›k.
Bundan s›yr›lmal›y›z!
Bir hayvan›, kendi do¤al ortam› ve türdeflleriyle birlikte de¤il de, laboratuvardaki davran›fllar›yla tan›mak istendi¤inde, deney yöntemi k›s›r
kald›¤› gibi sapt›r›yor da. Örne¤in, bu yöntem, flempanzelerin kendi do¤al ortamlar›ndaki gözlemlerin bize verdikleri temel saptamalara varmakta aciz kald›: Do¤al gözlem bize ö¤retti ki, bu hayvanlar her fleyi yiyebiliyor, aletler icat edebiliyor, avc›l›k yapabiliyorlar; ayr›ca, karmafl›k
varl›klard› bunlar, karakter ve zekâ olarak pek çeflitliydiler, üstelik insana has olarak bildi¤imiz fücür yasa¤›n› onlar da uyguluyor, ana ile o¤ul
cinsel iliflkide bulunmuyordu. Baflka bir deyiflle, varl›klar›, kendi do¤al
çevrelerinde gözlemlemek onlar›n as›l do¤as›n› bize ö¤retiyor; oysa soyutlama yöntemi, onlar›n yaflam›n› anlafl›l›r olmaktan uzaklaflt›r›yor. Bir
nesneyi soyutlama, gerçekli¤ini gizliyor. “‹nsanlar›n, canl› varl›klar›n
10
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 11
nesne olmad›klar›n›” söylemek yetmez; flunu da eklemeli: Nesneler de
nesne, yani kapal› gerçeklikler de¤ildir.
Buradan kalkarak, insan› do¤aüstü bir varl›k olarak görmeye son
vermeli ve onun do¤aya sahip olmas› gerekti¤i yolundaki Descartes’la
Bacon’›n tasar›s›n› terk etmeli. Bu gülünç bir tasar›d›r: Evren bizim uzanamayaca¤›m›z kadar uçsuz bucaks›zd›r; ç›lg›ncad›r da, çünkü teknobilimlerdeki gidifl dünyay› y›k›ma, insanl›¤› da intihara götürüyor. ‹nsan›
tanr›laflt›rma son bulmal›! Kuflkusuz, insan› de¤erlendirmeliyiz; ama yaflam› da de¤erlendirmeliyiz: ‹nsana sayg›, yaflama derin sayg›dan geçiyor.
Çevresel sorunun a¤›rl›¤›, düflüncelerimizi de¤ifltirmeye zorluyor bizi;
yetmez, düflüncelerimizin ilkelerini de de¤ifltirmeliyiz. Niçin öyle? Çünkü çevresel tehdit, ne s›n›rlar› tan›yor, ne de k›talar›; dünya çap›ndad›r o
ve insanl›¤›n üstünde geziniyor. Çevresel sorunlar› dünya çap›nda düflünmemiz, sadece tehdidin çap› yüzünden de¤ildir; korunmas› gereken
çevresel, biyolojik ve kültürel hazinelerdir ayn› zamanda. Örne¤in Amazon ormanlar› böyledir. O yüzdendir ki, çevresel bilinç türlerinden daha
yo¤un ve h›zl› olarak fluna götürüyor bizi: Her fleyi “dünya çap›nda” düflünmeliyiz.
Bu gereklilik, bizi, kalk›nma sorununu da yeni bir biçimde ele almaya zorluyor: Sanayinin büyüme h›z› iktisadi geliflmenin; iktisadi geliflme
de insansal, fikri ve kültürel geliflmenin ölçütüdür diyen, uzun süre de
yürürlükte kalm›fl bu kaba ve barbar kalk›nma anlay›fl› terk edilmelidir.
Bugün gelip vard›¤›m›z nokta fludur: Çevresel sorun, toplumlar›n ve bütün insanl›¤›n geliflme sorunuyla iç içedir.
Özetle, dünyam›z – fiziksel ve biyolojik yanlar›yla – bir bütünlük
içindedir; kimli¤i budur onun. Ve dünyam›z, Edgar Morin’in duyguland›r›c› sözleriyle söyleyelim, “üzerinde oturdu¤umuz bir yer olmaktan
çok daha fazla bir fleydir: Bizim evimiz, ondan da öte anayurdumuzdur
o. Kuflkusuz uzaklara gidebilece¤iz, baflka dünyalar› ele geçirebilece¤iz.
Ama burada kendi evimizde ve yurdumuzday›z; bitkilerimiz, hayvanlar›m›z, ölülerimiz, yaflamlar›m›z, giderek an›lar›m›z var burada. Onu koruyup saklamal›, karfl›laflt›¤› tehlikelerden de kurtarmal›y›z! Bu yolda bilimlerin, gerekiyorsa dinlerin ve ahlaklar›n gerçeklerine de ça¤r›da bulunaca¤›z. Ayd›nlanma Ça¤›, bütün insanlara seslenerek hümanist düflünceyi doru¤una ç›karm›flt›. Ona tüm canl› varl›klara ac›may›, kardeflli¤i,
dahas› enternasyonalist kardeflli¤i eklemeliyiz!” Gelip vard›¤›m›z noktada, bütün insanlar›, kendi aralar›nda ve hepsini de do¤aya ba¤layacak –
dünya çap›ndaki – yeni dayan›flma bilincinin temeli iflte budur.
“Daha insanca bir dünya” kurmada ütopyan›n rolüne gelince...
*
11
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 12
Okurlara uzun uzun anlatman›n anlam› yok: ‹nsansoyunun yaln›z
geçmifli de¤il gelece¤i de ilgilendirmifl insan›. Ütopya, iflte o gelece¤e sahip ç›kma e¤iliminin bir ürünü; “bir düfller ülkesi” yarat›larak yap›lmak
isteniyor bu. “Hiçbir yer” ya da “olmayan yer” anlam›na, kelimeyi, ilk
kez, 1516 y›l›nda yay›mlad›¤› Ütopya adl› eserinde kullanan ‹ngiliz yazar› Thomas More, akla uygun ideal bir ülke düflleyerek, onunla, yaflad›¤›
y›llar›n, giderek Avrupa’n›n, siyasal ve maddi ç›karlar›n böldü¤ü ak›l d›fl› yönetimini karfl› karfl›ya getiriyordu. Thomas More’dan bafllayarak,
ütopya, tam dört yüzy›l Bat›’da gözde bir düflünce ve yaz›n türü oldu.
Hepsinde de, zamandan ve mekândan soyutlanm›fl bir yerde, genellikle
bir adada, ideal bir toplum tasarlan›yor; ve varolan düzen elefltirilerek,
de¤ifltirilmesi olanaks›z da görülünce düfle s›¤›n›l›yordu. Reformculu¤un, giderek devrimcili¤in bir yolu da bu oldu.
Marksizmin bak›fl› ne olmufltur konuya?
Ütopyan›n, özellikle de siyasal ve sosyal ütopyan›n, toplumlar›n evriminde olumlu bir etken olup olmad›¤› tart›flmas›nda, kendisine yöneltilen elefltiriler ne olursa olsun, ütopya, bir silkinip uyanman›n, bir sosyal yenileflmenin mayas› en az›ndan.
Nitekim, horlay›c› ya da k›s›tlay›c› görüfllere karfl›, pek çok düflünür,
ütopyada olumlu bir anlam bularak onu savunmufllard›r. Örne¤in Auguste Comte (1798-1857), Pozitif Felsefe Dersleri ’nde, bilimsel araflt›rmada
ütopyadan yararlan›labilece¤ini ve onun bir varsay›m yerine geçebilece¤ini söyler. Öte yandan, Marx ve Engels, “Bilimsel sosyalizm”i kurarken,
kendilerinden önceki “Ütopyac› sosyalistler”i pek çok bak›mdan elefltirmekle beraber, onlar›n elefltirici tutumlar›n›n yarar›n› da kabul ederler.
XX. yüzy›lda, bir baflka Marksist filozof, Ernst Bloch da (1885-1977),
Umut ‹lkesi ad›n› verdi¤i ünlü bir eserinde ütopyan›n bu olumlu anlam›n› sürdürür. Çal›flmalar›nda Marksist gelenekten de esinlenmifl olan Karl
Mannheim’›n (1893-1947) ‹deoloji ve Ütopya adl› eserindeki tavr› da
böyledir.
Ancak, Marksizmle ütopya aras›ndaki iliflkileri yeniden tan›mlayan, bu arada ütopyan›n gücüyle Marksizmi bütünlefltiren as›l –
1978’de ölen – filozof Ernst Bloch olacakt›r. 1918’de yay›mlad›¤› Ütopyan›n Ruhu adl› eserinden sonra ç›kard›¤› Umut ‹lkesi ’nde (1959) bu
konuyu ifller. Bloch’a göre, “ütopya ilkesi”ne “patlay›c› diyalektik”ini
serbest b›rak›p yollar› açan, asl›nda Marksizmin geliflidir. Çünkü, Marksist felsefe, özellikle o, Yeni’nin düflüncesidir. “Düflsel olmayanla, umudun aynas›nda gerçekten mümkün olan ne ki var, Marx’a do¤ru yönelirler ve dünyan›n sosyalist oluflumu için ifle koyulurlar. Her zaman farkl›
bir biçim tafl›yacakt›r bu ve duruma da uyarlanabilir haldedir. Böylece,
12
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 13
umudun inflas›, yeni bir dünyan›n inflas›na, ona flimdiye kadar bir düfl
olarak, pek yükseklerde bir fleymifl gibi bakm›fl insanlar›n inflas›na gerçekten kat›l›r. Daha güzel bir yaflam›n düflleri, her zaman mutlulu¤un
gelifliyle sorgulanm›flt›r; ve yaln›z Marksizm bu kap›y› açabilir. Bunun
pedagojik planda da bir sonucu olacak, öznel ve nesnel öncüllerden yola ç›karak, yarat›c› Marksizme yeni bir yaklafl›m›n yollar›n› döfleyecektir”.
Aç›lm›fl m›d›r bu yeni yaklafl›m›n kap›s›?
Aç›lm›fl ve bir süre sonra da kapanm›flt›r.
Gerçekten, Marx ve Engels’in ölümünün arkas›ndan, kapitalizm çöküntü ve bunal›mlar dönemine girerken, baflta Rosa Luxemburg olmak
üzere, Marksistler aras›nda son derece özgür ve yarat›c› bir tart›flma ortam› da do¤mufltu. Ak›p giden gerçekli¤e uyarak yeni yorumlara giden kalemler gündemi zenginlefltirir ve tart›flma kap›s›n› da aç›k tutarlar. Bu diyalektik düflünmenin de bir gere¤idir. Söz konusu hava, 1917 Devrimi’nin arkas›ndan bir süre devam eder, sonra kaybolur. Stalin’le bafllayan felaket, ütopyan›n pay› flöyle dursun bizzat Marksist dünya görüflünü
kemiklefltirir, dondurur, sanatta imgelemin kanatlar›n› da k›rarak, hemen her alanda yarat›c› yollar› t›kar. ‹nsanl›¤›n bugün gelip durdu¤u
nokta ise, içaç›c› olmaktan uzakt›r.
Dinami¤i geçen yüzy›l›n bafllar›ndan beri dizginlenmifl olan “yeni liberalizm”, Do¤u-Bat› çat›flmas›nda zafer kazanm›fl tek ideoloji olarak yeniden taht›na oturtulmufltur. Bu görüfl, bafll›ca has›mlar›n›n ortadan çekildi¤i bir ortamda, daha da artm›fl bir enerjiyle, dünya çap›nda bir yay›l›fl içindedir. Düflünde de flu vard› onun: Kendi ütopyas› olan dünya görüflünü, tek bir fikir olarak bütün yerküreye dayatmak! “Küreselleflme”
ile dünyay› ele geçirmeye çal›fl›rken, onu da yap›yor.
Ne var ki, eflitsizliklerin derinleflti¤i, rekabet mant›¤›n›n toplumun
do¤al emredici kural› s›ras›na ç›kart›larak “birlikte yaflama”n›n, “nimetlerden ortaklafla yararlanma”n›n anlam›n›n yok edildi¤i; üretimde kazançlar›n da¤›l›m›n›n sermayenin yarar›na ve eme¤in zarar›na iflledi¤i ve
sosyal devletin yap›s›n›n çökertildi¤i bir ortamda, ço¤u yurttafl gelece¤i
düflünüyor ve ister istemez, bir baflka ütopya, dünyay› yeniden “aklilefltirme” ihtiyac›n› duyuyorlar; gelecekle ilgili durmufl oturmufl bir tasar›, üstünde uzlafl›lm›fl bir toplum vaadi bekliyorlar. Daha da genel olarak, y›¤›nla insan, yeni liberalizmin barbar çarklar› içine biraz insanl›k sokman›n özlemi içindedir.
Ne var ki kolay de¤il bunlar›n gerçekleflmesi.
1968 May›s’›nda, Paris’te duvarlardaki afifllerden birinde flöyle deniyordu: “Kimselerin giremedi¤i yollara gir yürü; kimselerin düflünmedi¤i
13
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 14
fikirlere aç kafan›!” Bir gelecek ahlak› kurmak istiyorsak, bugün içinde
bulundu¤umuz durum, ayn› cesur tav›rlara ça¤›r›yor bizi.
Hangi konularda örne¤in?
Yeni bir ekonomi üstüne düflünmek zaman›d›r; yeni bir yurttafll›k
üstüne, yeni bir e¤itim üstüne, bir gelecek ahlak› için de yeni bir hümanizma üstüne düflünmek zaman›d›r. Dahas›, enternasyonalizmi yeniden
kurmak zaman›d›r.
Ancak, “Dünya proletaryas›n›n merkezi” Komünist Enternasyonal’in sona erdi¤i, “Paran›n Enternasyonalizmi”nin ise bütün köfle buca¤› tuttu¤u bir ortamda, baflkald›r›n›n merkezleri ve biçimleri küresel çapta nas›l kurulacak?
Bugün, liberalizmin küreselleflmesine karfl› gitgide palazlanan yerel
ve küresel hareketlenifl, küresel düflünmek, yine de “evrensel bir örgütlenifl”i gerektiriyor. Sovyet dura¤anl›¤›, arkas›ndan da komünist sistemin çöküflü, enternasyonalizmin belli bir biçiminin sayg›nl›¤›n› bozmufltur. Savafl ve felaketler karfl›s›nda birden harekete geçip imdada koflan ve
milyonlarca erkek ve kad›n› bir araya toplayabilmifl “hümaniter” ideoloji de, çeflitli nedenlerle, çabucak soluk solu¤a geldi. Bununla beraber,
halklar, birçok örneklerde oldu¤u gibi, “birlikte yaflama”n›n ve “beraberce mücadele etme”nin – daha önce görülmemifl – biçimlerini bulup
yaratacaklard›r. Bu ideal do¤rultusunda, onlar›n kaybedecekleri hiçbir
fley yoktur; tersine, Marx’la Engels’in sözlerini biraz geniflleterek söylemifl olal›m, “kazanacaklar› bir dünya vard›r”.
Özetle, Marksizmin arkas›ndan gitti¤i ütopya, kavgas› binlerce y›l
öncesinden bafllam›fl olan “daha insanca bir dünya” kurmak ütopyas›yd›.
Böyle bir dünya mümkündür. O ütopyay› terketmek, kavgay› terketmek
demektir; bu ise bir yerde, yaflama oldu¤u kadar tarihe de ters düflmek
anlam›na gelmez mi?
14
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 15
Vecihi Timuro¤lu
B‹Z‹M D‹L‹M‹Z
Kürflat’a
En a¤›r yükü tafl›r
Kendini arayan adam
Bak›fl› bir hofltur baykuflun
U¤ursuz geceyi kafl›r
Yarars›z kuru zeytin dal› sunmak
Ve çöllerde ak güvercinler uçurmak
Tarih asla sevmemifltir
Aynalara bakmayan burnu büyükleri
‹ncitilmekten yoruldu ülkem
Kendini arayan adam›n bilmecesi
Çözülmüyor yalpalaya yalpalaya
Bizim dilimiz Mustafa Kemal dili
Gelecek baflkalafl›yor giderek
H›nz›rca iflliyor yüre¤imize din hançeri
Sahte okflay›fllar›yla söndürüyor ateflimizi
fiimdiden bak›rlaflt› saf alt›n›m›z
15
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 16
B‹ÇEM DOSYASI
(Biçem Üzerine Türlendirmeler)
Emin Özdemir
‹letiflim Fakültesi’nde ö¤retmenken “Yaz›nsal Kavramlar” adl› bir
ders okuturdum. Bir yaz›y› ya da yaz›nsal yarat›y› oluflturan içeriksel ve
biçimsel ö¤eleri s›n›fta örneklere yasland›rarak incelerdik. Ö¤rencileri
etkin k›lan bir yöntemle yapard›m bunu. Seçme, okuma, de¤erlendirme
aflamalar› izledi¤imiz yöntemin ana duraklar› olurdu. Sunumlar, toplu
tart›flmalar sonunda kavramlar› kuflatan ortak varg›lar› saptard›k. Belki
ileride yararlan›r›m düflüncesiyle bunlar› dosyalarda toplard›m.
Geçenlerde kitapl›¤›m› düzenlerken bu dosyalardan biri, “biçem”le
ilgili olan› geçti elime. Y›llar öncesine al›p götürdü beni. Dosyadakileri
okurken biçem terimini, onunla ilgili yapt›¤›m›z saptamalar üzerinde düflündüm yeniden.
Bir soruyla çalm›fl›z konunun kap›s›n›: “Sözlükler ne diyor? Nas›l
tan›ml›yor biçemi?” Ard›ndan sorunun ba¤lam› içinde kavram›n tan›msal, anlamsal boyutlar›n› belirlemifliz. Yinelemeli, eklemlemeli bir tan›m
ç›km›fl ortaya:
Duygu, düflünce, eylem ve düfllerin kiflisel anlat›m biçimi. Kiflisel oldu¤u kadar bir ça¤a, bir ülkeye, bir sanatç›ya özgü renk, anlat›fl ve biçimlendirme özelli¤i. Bir yaz› ya da yaz›nsal yarat›da, sözcüklerin seçimi,
kullan›m›yla ilgili inceliklerin, ustal›klar›n bütünüdür biçem. Yaz›y› yaz›
k›lan, okuru yaz›ya ba¤layan yaz›n›n tad›.
Bugün için geçerli¤ini koruyor mu bu tan›m? Yaz›nbilimcilerin, ona
yükledikleri anlam yükünü hangi ölçüde tafl›yor, onu bütünüyle karfl›l›yor mu? Eksikli yanlar› var m›? Vard›r elbette. Denir ya, eksiksiz tan›m
yoktur. Niyesini de söyleyeyim, tan›mlar›yla, tan›mlanan kavramlar, her
zaman bire bir örtüflmez. Bu, biraz da tan›m›n do¤as›ndan, ifllevinden gelir. Çünkü, kavram› belirli s›n›rlar içine çekme, bir tür yo¤unlaflt›rmad›r
tan›mlama. Bu yüzden tan›mlanan kavram›n kimi yönleri, tan›m›n s›n›r› d›fl›nda kalabilir. Ayr›nt›lar› yeterince kuflatmaz. Saptad›¤›m›z, benimsedi¤imiz tan›m için de böyledir bu.
Dosyadakileri okumay› sürdürüyorum. Tan›m› olufltururken flunlar› düflünmüflüz: Biçem, kifliseldir. Derin yap›s›nda yazar›n do¤as›n› bar›nd›r›r. Bu yönden yazd›klar›na do¤as›n›n, kiflili¤inin izdüflümünü yans›tmayan kifli, ne yazarsa yazs›n, neyi anlat›rsa anlats›n yaz› yazan biridir
yaln›zca; bundan öteye geçemez, daha do¤rusu yazar say›lamaz.
16
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 17
fiu çok sorulmufl soruyu, bir de ben soray›m: Kimdir yazar? Ayr›nt›lardan soyarak k›saca yan›tlayay›m: Yaz›n›n topra¤›n› kendince iflleyen,
kendi biçemini yaratand›r; söylemine kendine özgü oluflun damgas›n›
vuran, onu güzelduyusall›¤›n sütüyle besleyendir. Yazarl›¤›n bafl koflullar›ndan biridir bu.
K›sa k›sa yapt›¤›m›z saptamalar var dosyada. Önce biçemle kiflisellik
aras›ndaki ba¤›nt›y› boyutland›rmaya yönelmifliz. Bunun için de örneklendirmelere baflvurmufl, tan›kl›klara yer vermifliz. Bir bir gözden geçiriyorum derlediklerimizi. Sözgelimi Buffon’un çok bilinen bir denemesini
“Üslup Üzerine Söylev”ini bulmufl; uzunca bir al›nt› yapm›fl›z. Al›nt›n›n
flu bölümünü yazar, yap›t düzleminde tart›flm›fl›z:
Üslup insan›n ta kendisidir. Üslup ne ortadan kalkar, ne de baflka
bir fleye dönüflebilir. Ve ne de eskiyebilir. E¤er üslup soylu ve yüceyse,
yazar› da kendine tüm zamanlarda hayranlar bulabilir. Çünkü yaln›zca
kal›c› ve sonsuz olan gerçektir. Güzel bir üslup sundu¤u gerçekliklerin s›n›rs›z say›s›yla bir eflde¤erlili¤e sahiptir. Orada yer alan tüm kavray›flsal
güzellikler ve onun içerdi¤i tüm iliflkiler, insan zekâs› için belki de konuyu derinlefltiren, onun temelini oluflturan fleylerden daha de¤erlidir. Yücelik yaln›zca büyük konularda bulunabilir.
Tart›flmalar, Buffon’un tan›kl›¤›n› destekleyen flu atasözlerimize
göndermifl bizi:
Her yi¤idin bir yo¤urt yiyifli vard›r. / Herkes kafl›k yapar ama sap›n›
ortaya getiremez./ Herkes davul çalar ama çoma¤› makama uyduramaz.
Bunlar›n yans›tt›¤› gerçekleri de¤erlendirmifl, bunlarla, “Biçem, insan›n ta kendisidir” yarg›s› aras›nda iliflkiler, ba¤›nt›lar kurmufluz.
An›msamalar içinde bunlar› düflünüyorum. Bilineni yinelemek olacak ya, söylemekte yarar var. D›fl dünyay› alg›lay›fl, anlat›fl biçimi, kifliden
kifliye de¤iflir. Ayn› nesneye ya da varl›¤a bakanlar, ayn› fleyleri göremezler. Görme, duyumsay›p al›mlama yetisi de¤iflkenlik gösterir. Bunun için
herkesin bafl›ndan geçmifl bir olay›n, bir durumun bir de¤il, bin bir çeflit
anlat›m› olabilir. Bu, hem yaz›nsal, kurmacasal boyutlu metinler için
böyledir, hem de ö¤retici, bilgilendirici metinler için. Bunu örneklendiren birçok yap›t, yarat› vard›r. Bunlardan birini, Ferit Edgü’nün Yazmak
Eylemi adl› yap›t›n› anay›m bu arada. Herkesin bildi¤i, tan›k oldu¤u siyasal, toplumsal boyutlu bir olay› 101 de¤iflik biçemle anlatmay› deniyor
Edgü. Bu denemeye neden giriflti¤ini aç›klarken flöyle diyor yazd›¤› önsözün bir yerinde:
17
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 18
Düfl gücüm (varsa e¤er) yaln›zca üslupta gösterdi kendini.101 metin
yazd›m, 301 metin de yazabilirdim. Ama, okuyucuya, bir olay›n birden
çok yaz›m olana¤›n›n oldu¤unu göstermeye bu kadar› yeter.
Edgü’nün yaratt›¤› ya da kurgulad›¤› biçemler, de¤iflik bak›fl aç›lar›na dayal› kavramlar, anlat›m biçimleri (e¤retileme, film öyküsü, rapor, iç
konuflma, roman, mektup, rubai, at›flma, sorgu, röportaj, düzfliir, eskil,
bencil, yakar› vb.) üzerine temellenmifl. Özel adlara ba¤lanan, onlarla somutlaflt›r›lan bir yan› yok. Düfl gücüyle üretilmifl, tasarlanm›fl örnekler.
Yal›nlaflt›rarak söylersem, amaç, biçemin, kiflisel, kiflisel oldu¤u kadar da
dilsel bir olgu oldu¤unu gösterme.
Do¤rudur. Biçem, kiflisel oldu¤u kadar, kiflinin dili kullanma yetisine de s›k› s›k›ya ba¤l›d›r. Çünkü yazma, sözcüklerle gerçeklefltirilen bir
edimdir; sözcüksel bir yolculuktur. Hangi yaz› vard›r ki sözcükler evreninde yap›lan bir yolculu¤un ürünü olmas›n? Kesin bir yarg›yla söyleyeyim: Türü ne olursa olsun her yaz› sözcüklerin anlam ve ça¤r›fl›m katmanlar›nda dolaflmay› zorunlu k›lar. Yazar da bu katmanlarda dolaflan
bir gezgindir, sözcüklerin ülkesinde “yeni keflifler”e ç›kan kiflidir, bana
göre. Biçem sahibi olmas›, kendindenli¤ini yaratmas› da buna, sözcüklerin co¤rafyas›n› çok iyi tan›mas›na, o co¤rafyan›n havas›n› solumas›na,
her yöresini yaflam›n›n bir parças› k›lmas›na ba¤l›d›r. Yazar›n yurdu, sözcüklerin ülkesidir.
Biçemle ilgili bir tan›m daha yapay›m: Sözcüklerin seçimi, kullan›m›yla ilgili inceliklerin, beceri ve ustal›klar›n yaratt›¤›, yap›t ya da yarat›n›n dokusuna sindirilen güzelduyusal bir tat, güzelduyusal bir havad›r.
Bu tad›, bu havay› yaratma hiç de kolay de¤ildir. Bunu yaratabilme yazardan yo¤un bir çaba, keskin bir dil duyarl›¤› ister. Sözcüklerin var olan
duygu yüküyle, anlam a¤›yla yetinmez; onlar› örtülerinden soyup yepyeni duygu ve anlam katmanlar›yla donatmaya yönelir. Bu ba¤lamda gerçek yazar, sözcüklerin tutsa¤› de¤il, efendisidir. Her yaz›s›nda onlar›n
gizli ve gizemli yönlerini ö¤renmeye, kullan›m düzlemine ç›karmaya çal›fl›r. fi›p›nifli ya da çalatufl, yüzeysel çabalarla hemen gerçeklefltirilecek
türden bir baflar› de¤ildir bu. Duyguyu, düflünceyi örselemeden sözcüklerle oynamay›, onlar›n evreninde keflfedilmemifl yeni yöreler bulmay›
gerektirir. Walden Thoreau, bu gereklili¤i ne güzel belirtir:
Her sözcü¤ün, her sat›r›n anlam›n›, yayg›n kullan›mdan daha genifl
bir fleye ulaflaca¤›m›z› varsayarak b›kmadan, usanmadan aramam›z, sahip oldu¤umuz ak›l, cesaret ve cömertli¤in ötesine gitme olana¤› sa¤lar
bize.
18
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 19
Yaz›nsal yap›t ve yarat›lar› tümüyle kuflatan bir ö¤edir biçem. Dahas› onlar› kal›c› k›lan da biçemleridir. Chateaubriand’›n, yaz›nsal yarat›lar› ölümsüz k›lan etkenler üzerinde düflünürken dedi¤i gibi, “Yaln›zca biçem arac›l›¤›yla yaflar›z.”
Nereden gelir biçemin bu gizemli gücü? Çünkü yazar›n, yaflad›¤›m›z
gerçekler dünyas›ndan yola ç›karak oluflturdu¤u kurmacasal dünyalar›n
inand›r›c›l›¤› da gelir, biçeme dayan›r bir yerde. Seçilen sözcüklerden
kurulan tümcelere, bunlarla oluflturulan imgelere, simgelere, soyutlamalara, somutlamalara dayan›r. Bunlar›, James Joyce’un, okurun solu¤unu
kesen, ona kök söktüren o uzun tümcelerle örüntülenmifl, dipsiz, karanl›k bir kuyuyu an›flt›ran Ulysses’ini düflünerek söylüyorum. Günlük yaflam›n ak›flkanl›¤› içinde savrulan kiflilerin ac›lar›n›, dertlerini, düfllerini,
yal›n, yal›nl›¤›nca da alaysamal›, fliirsel biçemi içinde eriten Çehov’un öykülerini an›msayarak söylüyorum. “Vicdan›n derin yaralar almas› iyidir.
Okudu¤umuz kitap bir yumruk gibi tepemize inip bizi uyarmad›ktan
sonra neye yarar? Bize, bizi ac›lara gömen kitaplar gerekiyor” diyen Kafka’n›n o derinlikli, bo¤untulu, karanl›k biçemini düflünüyorum.
Her kurmaca evren, kendi biçemini de birlikte mi getiriyor? Yaflam
da bir biçemler örgüsü de¤il mi? Evet. Bunlar› birbirinden ayr› düflünemeyiz gibi geliyor bana. Dava’n›n, fiato’nun insan› ürküten, ac›l›, ezinç
yüklü kurmaca dünyas›n›n bize duyumsatt›klar›n› düflünelim bir; bir de
bu karanl›k, bunalt›c› dünyay› sar›p sarmalayan Kafka’n›n yaratt›¤› biçemi... Bunun gibi, öykülerini, “Gerçek edebiyat, e¤lendirirken bilgilendirir. Hem aç›k hem de derin olmay› baflar›r. Rastlant›y› maksatla, flüpheyi inançla, tenin tutkular›n› ruhun özlemleriyle kaynaflt›rmak gibi büyülü bir gücü vard›r.” anlay›fl›yla yaratan Isaac Bashevis Singer’in yer yer
hüzünlü, yer yer gülümseyen, fliirli biçemi, anlatt›¤› insanlar›n yal›n yaflamlar›ndan süzülüp gelmez mi? Diyesim o ki, her kurmaca evren kendi
biçemini, her biçem de kendi kurmaca evrenini yarat›r.
Elimdeki dosyaya dönüyorum yeniden. Biçemin dilsel ve kiflisel boyutlar› üzerinde bu türden yorumlar, aç›mlamalar yapm›fl›z. Daha sonra
bir baflka sorunun yan›t›n› aram›fl›z: “Yaz›lar için yap›lan türlendirme,
biçemleri için de yap›labilir mi?” Niye yap›lmas›n? Yap›l›r elbette. Ferit
Edgü, and›¤›m denemesinde düfl gücüne dayal› da olsa yaflanm›fl bir olay›n oda¤›nda bunun olabilirli¤ini gösteriyor. Ders kitaplar›na bile seçilen
kurmaca metinlerin biçemsel özelliklerine bak›larak “öznel”, “nesnel”,
“bireyci”, “toplumcu”, “gerçekçi”, “coflumcu” türünden ayr›mlar yap›lm›yor mu?
Dosyada ö¤rencilere da¤›tt›¤›m k›sa oylumlu bir metin var. Falih
R›fk› Atay’dan seçmiflim:
19
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 20
“Bizim idadinin edebiyat kitab›nda üslup üç türlüydü: Üslub-u âdi,
üslub-u müzeyyen, üslub-u âli. Âdisi belli: Ben senden vazgeçemem. Müzeyyeni: Gül bülbülsüz, bülbül na¤mesiz olur, gönlüm sensiz olamaz. Âlisine gelince: Zaman çâk, asüman çakçâk olsa, tufan içinde tekne-i Nuh
belirip onu b›rak da sen yaln›z gel dense gitmem.
Biz üslup diye bu üçünü bilirdik. Muallim Naci âdisine, Recaizade
müzeyyenine, Abdülhak Hamit de âlisine merakl›yd›. Sonra Meflrutiyette bir silah üslubu ç›kt›: Muhaliflerin ellerini k›ym›k k›ym›k edip kemiklerini havanda dövmedikçe hadlerini bilmeyecekler. Biz bunlara hürriyeti hangi da¤dan indirmifl oldu¤umuzu göstermeliyiz...”
Bu mini metinden kalkarak biçemin kiflisel, dilsel, dönemsel özelliklerini tart›flm›fl›z. Tart›flmalar do¤rultusunda biçemle ilgili bir çal›flmaya yönlendirmiflim ö¤rencileri. Uygulama metinlerini de köfle yaz›lar›yla
s›n›rland›rm›fl›m. Köfle yaz›lar›ndan seçmeler yapm›fl, bunlar› biçem yönünden de¤erlendirip türlendirmifller.
Dosyadaki notlar›, ö¤rencilerin seçti¤i köfle yaz›s› örneklerini elden
geçiriyorum. Büyük bir bölümü, kof, abuk sabuk laflarla örüntülenmifl,
sabun köpü¤ü yaz›lar. S›¤, hödükçe bir söylemleri var. Yazanlar› da Özal
döneminin gazetecilik gömle¤ini giydirdi¤i kifliler. Biçem kayg›lar› yok.
Böyleyken ö¤renciler, yine de biçem yönünden kimi nitelendirmeler yapm›fllar: “çetrefil”, “pald›r küldür” “flamatac›”, “y›¤ma”, “ya¤c›”, “yalaks›”... gibi. Ne var ki bunlar›n yeterince kuflat›c› olmad›¤› kan›s›na varm›fl,
biçemsel aç›dan bu yaz›lar› “nitem d›fl›” diye adland›rm›fl›z.
Nitem d›fl› sayd›¤›m›z bu örnekleri bugün de¤erlendirseydik ayn›
sonuca var›r m›yd›k? Var›rd›k. De¤iflen hiçbir fley olmazd›. Belki de de¤erlendirmeye bile almazd›k.
Baflka örneklere geçiyorum. ‹lhan Selçuk’un “Bar›fl›n Erdemi” adl›
bir yaz›s› ç›k›yor karfl›ma. Okuyorum. Üzerinden nerdeyse on alt› y›l geçmifl. Besbelli içeri¤iyle biçeminin tam bir örtüflüm içinde olmas›ndan,
birbirini kucaklamas›ndan olacak tazeli¤ini, okunurlu¤unu koruyor yaz›.
O günkü gibi an›ms›yorum, s›n›f›n en suskun ö¤rencileri bile söz al›p konuflmufltu üzerinde. Evrensel, güncel boyutlar içeren derinlikli bir yap›s› vard›.
Girifl bölümünün alt›n› çizmiflim. Tart›flmalar› biçem üzerine yönlendirmek için.
yiz?
‹nsanl›k tarihini “insan›n insana yolculu¤u” diye tan›mlayabilir mi-
‹lk bak›flta bu tan›m anlams›z gelebilir; ama, durup düflünelim: ‹nsan olmasayd› tarih de olmazd›; tafl›n topra¤›n, a¤ac›n yapra¤›n, y›ld›zla20
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 21
r›n gezegenlerin, denizlerin karalar›n, böceklerin fillerin, k›sacas› evrenin tarihini kim yazacakt›? Hiçbir hayvan, tarihini bilmez; tarih, bilinç
demektir. ‹nsan, tarihini yazd›kça bilinçleniyor; ama bu yolda daha yürünecek çok yol var.
Biçemsel özellikleriyle ilgili kimi notlar eklemiflim yaz›ya: “tan›mlara ba¤lama”, “okurun yaz›ya kat›lmas›n› sa¤layan sözde soru tümcelerinden yararlanma”, “say›p dökmelere yer verme”, “karfl›laflt›rmaya baflvurma”, “sözcüklerin istiflenmesinde onlar› sessel, anlamsal yönden bir tart›mdan geçirme” gibi. Ö¤rencilerden bunlar› metne ba¤l› kalarak bulmalar›n› istemiflim. Bir de “insan›n insana yolculu¤u” türünden seçkin sözcük ve sözcük öbeklerini belirlemelerini...
‹lhan Selçuk’un biçemini adland›rma, nitelendirme için neler önermifl ö¤renciler? fiunlar› not alm›fl›m: “a¤›r”, “lakonik”, “k›sa ve özlü”,
“seçkin” “ özdeyiflsel”, “yo¤un”... Bunlardan sonuncusunu benimsemifliz. Çünkü yo¤un biçem üç afla¤› befl yukar› öteki nitemleri de içinde bar›nd›r›r
Yaz›lar ve yazarlar aras›nda “biçemdefllik”ten söz edilebilir mi? Böyle bir soru üzerinde de durup düflünmüflüz o derste. Elbette t›pa t›p bir
benzerlik kurulamaz. Biçemin kiflisel olufluna ayk›r›d›r bu. Ancak kimi
yazarlar aras›nda biçemsel bir yak›nl›k, daha do¤rusu yüzeysel düzlemde
bir tür an›flt›rma var gibi gözükür. Sözgelimi, ‹lhan Selçuk’un biçemiyle
bir baflka köfle yazar› Bekir Coflkun’unki aras›nda bir koflutluk kuran ö¤renciler ç›km›fl. Ne var ki örnekleri yok dosyada. Nas›l bir koflutluktur
bu? Nereden geliyor? Belirlememifliz. Böyle olunca Bekir Coflkun’un köfle yaz›lar›ndan birkaç›n› okuyorum.
Peki, var m› böyle bir koflutluk? Var; ama ayr›nt› düzeyinde. ‹kisinde de yo¤unlaflt›rma, az sözle çok fley anlatma bask›n özellik. Selçuk’un
söyleminde düflündürücü yönseme, Coflkun’unkindeyse sezdirme, duyumsatma öne ç›k›yor. Bekir Coflkun’un, “Hatip” adl› yaz›s›ndan k›sa bir
al›nt›yla örneklendireyim bunu:
Baflbakan ekranda gözükür gözükmez, nedense ben onun mevlit
okuyaca¤› duygusuna kap›l›r›m.
Nedense bana, sanki ceketinin sa¤ cebinde kenar› dantelli bir beyaz
külah varm›fl, birazdan onu ç›kar›p bafl›na geçirecekmifl gibi gelir.
Ve iki yana sallana sallana, “Bir beyaz kufl geldi, dedi ki ey Bilal-i Habefl...” diye bafllayacakm›fl duygusuna kap›l›r›m.
Boynumu yana yat›r›r,huflu içinde bir gözüm kapal› beklerim.
Ama o flöyle bafllar:
“Sen ne diyorsun be adam?”
21
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 22
Ya da
“Yav sen ne anlars›n…”
O büyük bir hatiptir.
Misal bayram›n ikinci günü “Türkiye’de bar›fl, kardefllik, sevgi rüzgârlar› esiyor, bunu da söyleyeyim.” Demek ki “‹flte…” demiflim. “‹flte
mevlit de¤ilse bile mevlid-i flerif kadar güzel sözler…”
Bar›fl, kardefllik, sevgi…
Üstelik rüzgâr format›nda.
Boynumu bükmüflüm, tek gözüm kapal›.
Sözcüklerin seçiminde, bunlar›n tümcelenifl biçiminde içten içe bir
dokundurma var. ‹¤neleme, g›rg›r geçme de... Bunlardan yola ç›karak
Bekir Coflkun’un biçemini alaysamal› biçem diye adland›rsam, bilmem
yanl›fl yapm›fl olur muyum? fiunu da ekleyeyim, bir yazar›n biçemini
oluflturan özellikler, baflka yazarlarda da bir renk, bir çizgi olarak bulunabilir. Biçemsel türlendirmeyse bunlara göre de¤il, söylemi yönlendirip
boyutland›ran kuflat›c› özelli¤e göre yap›l›r.
Dosyada yer almayan, ancak kullan›mda olan bir biçem türü daha
var. Onu da adland›ray›m. Bunun için de tümce düzleminde kimi örnekler vereyim ilkin...
Türk erke¤i “önce popo, sonra gö¤üs” diyecektir. Çünkü efendim
onlar “memeci,” biz de “götçü”... / Benim kurcalad›¤›m konulara s›rt çevirdi¤iniz sürece burnunuz boktan kurtulmaz./ Bunu ben söylesem ya
da yazsam a¤z›ma s›çarlar./ Emperyalizm puflttur./Televizyon geyiklerini sevmem, orospu geyi¤i, cahil ve aptal mahalle kar›lar›n›…ilgilendirir./
Kenef k⤛d› kullan›ld›ktan sonra kubura at›lm›fl da. A¤arm›fl k›llar›nla
kar› k›z peflinde koflma…/ Bir ifle girecek donan›m› da büzü¤ü de yok.
Bunlar› Engin Ard›ç’›n köfle yaz›lar›ndan seçtim. Biçemsel yönden
bir kendindenli¤i var. Daha do¤rusu, “nitem d›fl›” dedi¤im türden de¤il.
Peki, nas›l bir biçem bu? Örtmecesiz. Adl› ad›nca söylüyor, söyleyece¤ini. Dolaysamaya baflvurmuyor. Hofl, bana göre örtmecesiz; ama bu
adland›rmay› do¤ru bulmayanlar da ç›kabilir; ona “kirli”, “kaba”, “aç›k
saç›k” diyenler de…
Önce de söylemifltim, ister kurmacasal olsun, ister kurmaca d›fl›, her
türlü metnin özde¤i dildir. Metinlerin biçemsel özellikleri de dilin kullan›m düzeyine ba¤l›d›r; kuflkusuz türlendirmeleri de...
22
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 23
BAYAN PROFESÖRÜM
Demir Özlü
Bu lisans-üstü ö¤renim pek zor. Daha do¤rusu, belki zor de¤il ama
karmakar›fl›k. Üniversite binas›n› görmüfl de¤ilim. Dümdüz bir çay›rl›kta bembeyaz, upuzun bir bina oldu¤u söyleniyor. En az yüz elli y›ll›k bir
yap›. Benim ö¤renim çabalar›m genellikle oldukça dar bir koridorda geçiyor. Ben koridorday›m ama hemen yan›mdaki aç›k bir kap›dan profesörlerin de arada u¤rad›¤› da¤›n›k bir sekreterler odas›n› görüyorum. Da¤›n›k diyorum, çünkü k⤛t tomarlar› odadaki sandalyeler üzerine at›lm›fl. Onlar› toplayan yok. Profesörler bu odaya u¤ruyor dedimse de, oraya u¤rayan bir tek profesör gördüm: flu fliflmanca, aç›k bafll›, kalender
adam›.
Lisans-üstü e¤itimim için ald›¤›m notlar büyük boyutta bir deftere
yaz›l›. Kimisi kar›nca duas› gibi çok küçük harflerle notedilmifl. Bunu,
baflkalar›n›n notlar›m› çalmamas›, çalarsa da anlamamalar› için yapt›¤›mdan eminim. Doktora gibi birfley yapaca¤›m kuflkusuz. Ama ne zaman?
Alm›fl oldu¤um notlar›n, yeni fikirler tafl›yan bir doktora tezine temel
olaca¤›na inanc›m o kadar zay›f ki. Bu koridor da çok s›k›nt› veriyor bana.
Koridordan ç›kt›m. Aç›k deniz k›y›s›nca uzanan, üzeri bafltan bafla
yosun tutmufl darac›k bir fleritte yürüyorum. Aya¤›m kaymamal›. Gene
de fleridin hiç olmazsa 40 cm. kadar genifl yap›lm›fl olmas› sevindirici. Sa¤›mda bir duvar var, solumsa aç›k deniz. Bu fleridin beni ç›k›fls›z bir yere götürece¤inden kayg›lan›yorum. Kuflkusuz böyle olacak bu. Gerçekten de duvar›n bitti¤i köflede art›k flerit de sona eriyor. Duvar bitiyor, burada deniz küçük bir körfez gibi karan›n içine giriyor. Ne geçit var, ne
herhangi bir merdiven, ne de bir ç›k›fl yolu.
Gene de duvara t›rmanarak yukar›ya ulaflabildim. Kuflkusuz gene o
koridorday›m. Bir masa çevresindeyiz profesörümle. Bu bayan profesör
olgunluk ça¤›nda bir kad›n, ama çekicilikten de uzak de¤il. Bacaklar›na
kahverengiye çalan yar› saydam çoraplar geçirmifl, birçok akademisyen
kad›n›n yapt›¤› gibi. Ama tezimle de ilgisiz gibi. O, ne kadar zay›f bir tez
olursa olsun, nas›l olsa kabul edilecek gibi bir havas› var. Çünkü ben de
genç bir ö¤renci olma yafllar›n› arkada b›rakt›m.
23
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 24
fiiflmanca, aç›k bafll›, kalender profesör de geliyor, hemen arkam›zda yeralan alçakgönüllü bir has›r koltu¤a oturuyor. Güler yüzlü bir adam
bu. O da bana bir zorluk ç›karaca¤a benzemiyor. Belli zorluk ç›karmayacak ama çal›flmamla da ilgilendi¤i yok.
lim.
Asl›nda bu kadar hoflgörülü bir ortamda daha önce bulunmufl de¤i-
Bayan profesör bu kafeterya masas›na benzeyen küçük masada, duvar›n dibinde oturan bana çok yak›nl›k gösteriyor. Aflk vâdine benzeyen
bir tutumu var, benim baflka bir kad›na ba¤l› oldu¤umu bildi¤i halde.
Tam karar veremedi¤im bu davran›fl›na ne anlam verece¤imi bilmiyorum. Oysa as›l cal›flma yerine, Amerika’ya gitmeyecek mi o? Durumumuz böyleyken nas›l bana yak›nl›k gösterebilir? Ama ben de hofllan›yorum ondan, hem de akademik notumu verecek olan o de¤il mi?
24
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 25
Refik Durbafl
GURBET
Ruhsat ver, bu gece olsun
misafir kalay›m gurbetinde
hasretin, ecelime yoldafl olsun
Tafl da istemem bafl›nda
zülfünün tek bir teli
mezar›ma arkadafl olsun
fi‹FRE
bilgisayarKC1315MP3****iPod
3789linksTR23bankadownload
market9801SYmegacenter67
seniseviyorum.com.)freeware
Rakam ve harflerle kuflat›lan
hayat bu ise flifresi nerede?
ECEL
Kimse bilmesin benden baflka
nerede nas›l niye öldü¤ümü
Ecel, hiç arkadafl›m olmad› çünkü
UYKU
Uykunun merhametine
misafirim ol bu gece
Gurbetine uyand›r beni
hasretine uyans›n gece
25
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 26
Süreyya Berfe
B‹R ENKAZDAN GELEN DUYULURDUYULMAZ SESLER
6.
Ufka bakmak istedim hep
dünyan›n de¤il
gö¤ün ufkuna
benim de¤il
senin ufkuna.
Çünkü, o zaman do¤uyor
güneflin batt›¤› yerden
akl›m›z› kaybetmek istemedi¤imiz
delirmekten korktu¤umuz yerden
sessizlik, kendi hâlindeki sessizlik.
Ona bile tahammülümüz yok
her geçen gün
beynimize de…
Off! Ne gere¤i var?
Uçurumlara gidip
bakal›m, bakal›m
ne var ne yok.
fiu yazd›¤›m› da
fliir san›yorum
hâle bak.
Sen, ufkum sen
sar beni, bizi
sonsuzlu¤una b›rak.
26
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 27
BEYAZ KU⁄U
Nedim Gürsel
Suyla tu¤lan›n uyumunu, yaprak dökümünde kanallara yans›yan
a¤açlar›n ç›plak dallar›n› bu kente ilk geliflimde de görmüfltüm. Köprülerden geçmifl, perdesiz salonlardan kald›r›ma vuran ›fl›kta yürümüfl, gece tramvaylar›na binmifltim. Bulan›k suya bakan bir otel odas› an›ms›yorum. En üst kata ç›kan dik merdivenin tam karfl›s›nda. Tavan› bas›k, döflemesi ahflapt›. Her ad›mda esneyip g›c›rd›yordu tahtalar, rutubetten yer
yer s›vas› dökülmüfl duvarlar üzerimize y›k›lacakm›fl gibi sars›l›yordu.
Odada yürüyecek fazla yer de yoktu zaten, iki kiflilik genifl yatak neredeyse tüm mekân› kapl›yordu. Gün boyu yataktayd›k, geceleyin de öyle, hep
iç içe. Alt alta, üst üste,yan yana da olsak, birbirine geçmifl durmadan iflleyen diflli çarklar gibi hep iç içeydik. Neydi bizi böylesine ba¤layan, kendine çeken, yap›fl›k ikizler gibi ayn› kadere zorlayan? Esir alan. Evet, ona
rastlad›ktan y›llar sonra ‹stanbul’da, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin duvar›nda gördü¤üm bir slogan›n diliyle söylemem gerekirse “tutuklu kalm›flt›m” gövdesinde.
Hayat önünüzdeyse, epey bir yol varsa katedilmeyi bekleyen, an› ve
arzulardan bir enkaz y›¤›n› de¤ilse yaflad›¤›n›z, daha de¤ilse, sonsuza kadar tad alabilece¤inizi san›rs›n›z bir kad›ndan. Ben de öyle san›yordum.
Kad›n dedi¤ime bakmay›n, çiçe¤i burnunda bir genç k›zd›, laleleriyle ünlü bu düz ülkenin bile ender gördü¤ü bir beyaz lâleydi desem abartt›¤›m› düflünebilirsiniz. Zaten bulutlar›n aras›ndan bir görünüp bir kaybolan donuk k›fl günefli gibi biraz matt› teni, hatta esmere çal›yordu, ama
ben, belki de onu ilk kez karl› bir Amsterdam sabah›nda gördü¤üm için,
hala beyaz, sütbeyaz, Çaykovski’nin ünlü balesinde iyili¤i temsil eden
ku¤u kadar pür-i pak an›ms›yorum. Yafl›tlar›na oranla iri say›lmazd›. Size ben ö¤retecek de¤ilim, Hollandal› k›zlar genelde boylu poslu, kad›nlar için pek yak›fl›k almayan o beylik deyimle “çam yarmas›” gibi olur, bu
çelimsizdi. Masallardaki halay›klar gibi de kal›n dudakl›. Hadi do¤rusunu söyleyeyim, evet, melezdi, siyaha çalan ince parmaklar›yla flüt çalar
gibi erkekli¤ime sar›ld›¤›nda sars›l›rd›m. Güldü¤ünde kar ya¤m›fl gibi
olurdu, öylesine beyazd› diflleri.Do¤rusu ilk karfl›laflmam›zda böyle bir izlenim uyand›rmam›flt›. Onu sonradan, bir daha göremeyece¤imi anlad›ktan çok daha sonralar›, güldü¤ünde kar ya¤d›ran bir masal perisi gibi düflünür oldum. Zaten ben Amsterdam’a gelmeden önce kar ya¤m›fl, r›h27
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 28
t›mlara, dallara, kenti bir a¤ gibi sar›p sarmalayan kanallar›n üzerindeki
köprülere birikmiflti. Vermeer’in tablolar›ndaki gibi süt beyaz bir ayd›nl›k içindeydi her yer. Günefl göründü¤ünde mat bir ›fl›k vuruyordu suya.
Is›tmadan sanki ferahlat›yor, karamsar düflüncelerden yunup ar›nd›r›yordu.
Çok çabuk benimsemifltim bu kenti. Birbirini kesmeden uzay›p giden, kendi içine kapan›yormufl izlenimi verse de gerçekte parke tafll› caddelerle dar sokaklar› birbirine ba¤layan, kuzeydeki körfeze do¤ru aç›lmadan önce göllere, gri gökyüzü alt›nda sonsuzca uzanan düz, dümdüz, deniz düzeyinin de alt›ndaki topraklar› yeflerten kanallar boyunca yürüyor,
arada bir müzelere u¤ruyor, hiçbir fleye fazla ilgi duymadan, Van
Gogh’un en sevdi¤im tablolar›n›n karfl›s›nda bile fazla vakit geçirmeden
kendimi d›flar›ya at›yordum. Adland›ramad›¤›m bir s›k›nt› büyüyordu
içimde. Gençtim. Hayat›mda ne sürekli bir kad›n vard› ne de param. Neyse ki, yat›l› okul y›llar›ndan kalma al›flkanl›kla, geceleri çad›r kurduktan
sonra fleytan giriyordu rüyama. Elektrikler söndürüldü¤ünde, yatakhanenin mavi karpuzlu lambas›n›n ›fl›¤›nda k›zlar› hayal etmemiflseniz bu deyimi bilmeyebilirsiniz. Sözlükte bulaca¤›n›z› da sanm›yorum. Evet, o y›llarda çad›r kuruyordum ama elim sertleflen, okflan›p sakinlefltirilmeyi
bekleyen, ter ve s›cak nefes kokan yatakhanenin karanl›¤›nda k›zg›n bir
demir çubuk gibi dikleflen erkekli¤ime varm›yordu bir türlü. “Ben bir
küçük leyliyim / Param yok ki kar›m olsun / Geceleri fleytan girer rüyama / Sa¤ olsun!” diye söyleniyordum uykuya dalmadan önce, sabah donumda sar› lekelerle uyan›yordum. “Hamamc› olmuflsun yine!” diye tak›l›yordu arkadafllar›m. “K›zg›n demir ve silâh arkadafllar› nas›l?” diye
soruyorlard›, utanc›mdan yerin dibine geçerken. “Ya zinde kuvvetler?
Top ve tekerlekleri? Onlar da at›fla haz›r m›?”. “Evet haz›r, n’olmufl yani,
ne var!” diyemiyordum, utangaç ve ezik. Diyece¤im flimdiki gibi, ergenlik y›llar›mdaki gibi, hatta çok daha önceleri mahallede i¤necilik oynarken sümüklü k›zlara sertleflip büyüyen pipimi göstermekten çekinmedi¤im zamanlardaki gibi o k›fl Amsterdam’da da, ad›n›n “priapizm” oldu¤unu sonradan ö¤renece¤im hastal›ktan muztariptim. Uyarmadan uyar›l›yor, çad›r kurmadan uyuyam›yordum.
Bazen sertleflip dikleflmekle yetinmez erkek bedeninin o ayk›r› unsuru, tafl gibi olur. Atefl gibi de yanar,kendi kendine eriyip sönmeden,
büzülüp yat›flmadan önce. ‹yi ki ç›plak kad›n foto¤raflar›yla dolu dergiler
el alt›ndad›r, iyi ki kimse yoktur etrafta, gün k›sa gece uzundur ve fleytan
böler uykunuzu.
Amsterdam’a ilk geliflimde sokaklar bembeyazd›. Yaln›zca sokaklar
m›? Yan yana dizilmifl, bitiflik düzen birbirinin içine girmifl, yap›fl›k ikizler gibi birbirine sokulup hemhal olmufl evlerin pencereleri de beyaza ke28
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 29
siyordu, kanallar›n durgun suyu da. Saçaklardan buzlar sark›yordu. Ne
ifle yarad›klar›n› pek anlayamad›¤›m, çat›lar›n hemen alt›ndaki tu¤la duvarlara m›hlanm›fl kancalardan da. Bu kancalar›n tecimsel bir ifllevi oldu¤unu sonradan ö¤renecek, kanallar›yla ünlü kentin yaln›zca resim alan›nda de¤il deniz ticaretinde de yetkinleflip geliflti¤ini anlayacakt›m. Oysa ben o kancalar›, bal›k bekleyen zokalara benzetiyordum.
Bir kahveye girip cam kenar›na oturdum. Nedense s›cak süt istedi
can›m, söyledim. Süt gelmeden o girdi içeriye, karfl›mdaki masaya oturdu. Sütlü kahve k›vam›ndayd›, bu¤usu tüten, gerekti¤i kadar köpüren,
fincanda kabar›k ama taflmadan duran, bu kentin her hangi bir kahvesinde içebilece¤iniz türden. Kendisine al›c› gözle bakt›¤›m› fark edince bafl›n› öne e¤di. Eprimifl kaza¤›n›n alt›ndan pek belli olmayan gö¤üslerini,
biçimli bacaklar›n› süzmeye devam ettim. Bir ara göz göze geldik. Aram›zda bir elektriklenme oldu¤unu hissettim, dü¤meye bas›nca lamba yanar ya, öyle bir fley iflte, bir par›lt›. Par›lt›dan da öte bir kamaflma ya da
düpedüz çarp›lma. Siz buna çarp›flma da diyebilirsiniz, gözlerin, gövdelerin de¤il, isteklerin çarp›flmas›. Sonra, o elektriklenme geçiverdi. Gözlerini kaç›rd› yine, bir daha da benden yana bakmad›. O an av›m› b›rakmamaya karar verdim. ‹çinizdeki feministin öfkelendi¤ini, baz›lar›n›z›n bu
deyimden hiç hofllanmad›¤›n› görür gibiyim. Oysa ben “av” sözcü¤ünü
en eski anlam›nda kullan›yorum, bir metafor olarak de¤il. ‹nsano¤lunun
yaflam savafl› verdi¤i, varolabilmek için do¤adaki hayvanlar› avlamak zorunda kald›¤› zamanlardaki anlam›nda.Ancak bal›k zokay› yuttuktan
sonra kar›n doyar, de¤il mi?
Belki inanmayacaks›n›z ama, davetimi kabul edip masama geldikten, benimle birlikte s›cak sütü paylaflt›ktan sonra avdan ve avc›lardan
söz ettik. Sanat tarihi ö¤rencisiydi ve en sevdi¤i yap›t Brueghel’in “Avdan Dönüfl”üydü. Genelde k›fl manzaralar›n› ve s›cak bir ülkeden geldi¤i
için Amsterdam’›n k›fl›n› seviyordu, bir de çok ender gördü¤ü diplomat
babas›n›. Bana espresso eflli¤inde grappa ›smarlad›, sonra s›cak flarap. Dili çözülmüfl, alkolün de etkisiyle konuflmaya bafllam›flt›. Ço¤unu anlamad›¤›m ‹ngilizce sözcükler dökülüyordu a¤z›ndan, sonra Frans›zcaya dönüyor, babas›n›n görevi sayesinde ö¤rendi¤i her iki dili de iyi konufltu¤unu göstermek için gereksiz çaba harc›yordu. Anlatt›klar›yla ilgilenmiyordum çünkü. Akl›m a¤z›nda, dilinde, bir çift zeytin tanesi gibi par›ldamaya bafllayan gözlerindeydi. Yine de, arada bir, Brueghel’in tablosuna bakanlar›n önünde derinlemesine aç›lan gökyüzünü düflünmeye zorluyordum kendimi.
Birbirimize yak›nlaflt›kça ona, bir zamanlar çok sevdi¤im, çok okudu¤um, ne var ki art›k yazmayan bir Türk flairinin bu tablodan esinlenerek, “‹çime çekti¤im hava de¤il gökyüzüdür” dizesini yazd›¤›n› söyle29
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 30
dim. Bazen, güney ülkelerinde gerçekten sonsuz derinliktedir gökyüzü,
hava yerine maviyi içinize çekebilirsiniz. Ama burada, kuzeyin bu karl›,
so¤uk kentinde, kapal› gö¤ün alt›nda… Tablonun önemi belki buradan
kaynaklan›yordu, kar manzaras›n›n bitti¤i yerden bafllayan gö¤ün derinli¤inden. Ona Venedik saraylar›n›n tavanlar›nda gördü¤üm Tiepolo’nun
göklerinden de söz edebilirdim, her halde ilgiyle dinlerdi. Ama geceleyin
uykular›m› bölen fleytan›n i¤vas›na kap›l›p uygunsuz, baya¤›, insan› esir
alan fleylerden söz etmeye bafllad›m. Yani cinsellikten. Av alan›ma girmiflti art›k, o kal›n dudakl›, Brueghel’in tablosundaki gökyüzü kadar derin a¤z›n›n ilk seviflmemizde bir emme basma tulumba gibi iflleyece¤inden emindim. Bu konular art›k dile pelesenk oldu, cinsellik bir yana,
pornografiye bile al›flt›k. Ama o zaman her fley bugünkü gibi aya¤a düflüp
s›radanlaflmam›flt› henüz. Yine de, ilk Amsterdam yolculu¤umdan birkaç
y›l önce, ergenlik ça¤›ndaki dokuz yüz ö¤rencinin kapat›ld›¤› yat›l› okulumuzda Madame Pompadour’un serüvenlerini birbirimize balland›ra
balland›ra anlatmaktan kendimizi alam›yorduk. Fazla bir fley katmadan,
neredeyse hiç abartmadan, tarih kitaplar› nas›l yaz›yorsa öyle.
Kendini Tanr› yerine koyan “Günefl K›ral”› böylesine etki alt›nda
b›rakmak için ne yapm›flt› acaba? 14. Louis’yi nas›l ba¤lam›flt› kendine,
kad›n düflkünü k›ral› bunca y›l yata¤›nda nas›l tutabilmiflti. Yat›l› okulun
yaln›zl›¤›nda hayal ederdik: pompalay›p durmufltu Louis onu, her halde
ad›yla mütenasip bir seviflme tarz› olmal›yd›. K›rald› ne de olsa, Tanr›’n›n yeryüzünde gölgesi, hatta ta kendisiydi. Bafl›n› giyotine teslim etmek zorunda kalan öteki Louis’nin tam aksine kufl yafll›l›¤›nda bile kalk›yor, anl› flanl› Gaulois horozu her sabah ötüyordu. Erken öten horozun
bafl›n› keserler, Fransa’da öyle olmam›fl, nas›lsa ötmeyen horozun bafl›n›
kesmifllerdi. Benim bu önemli konuya yaklafl›m›m biraz farkl›yd›. Daha
do¤rusu ayr›nt›larda farkl›l›k gösteren benzer bir yaklafl›m sergiliyordum. Bir türlü “Pompa dur!” diyemiyordu Günefl K›ral, günefl kadar
ateflliydi çünkü, Madam da bir o kadar atak ve çal›flkan.Gerçek bir emme
basma tulumbayd›, diyece¤im.
Amsterdam’a ilk geliflimde çekimine kap›ld›¤›m melez k›z›n nas›l
sevgilim oldu¤unu, onunla neler konuflup neler yapt›¤›m›z›, otel odas›ndaki seviflmelerimizi anlatmayaca¤›m hay›r. Bu konuyu yeterince uzatt›m zaten, fazla ayr›nt› can›n›z› s›kabilir. O gün akflama do¤ru da¤›n›k yatakta Surinam kökenli sevgilimin ç›plak bedeninin, duvarda Van
Gogh’un bir ço¤altma tablosunun ve tabloda ressam›n art›k oturmayaca¤› iki iskemleyle bakmayaca¤› bir aynan›n ve küçük, tahta masan›n üzerinde art›k su içmeyece¤i bardaklar›n oldu¤unu söylemekle yetineyim.
Yaln›zl›k kokuyordu tüm eflyalar. Bizim de¤il Van Gogh’un odas›ndaki
eflyalar. Yatak bofltu. Kepenkleri kapal› pencereden nefti, tuhaf bir ›fl›k
30
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 31
süzülüyordu içeriye. D›flar›da her an patlamaya haz›r a¤ustos günefliyle
bir ilgisi yok gibiydi. Yine de ayd›nl›kt› oda, belki gere¤inden fazla ayd›nl›k, uzun ve dard›. Bizim odam›z da öyle, neredeyse Van Gogh’un Arles’deki odas›n›n boyutlar›ndayd›. Duvardaki taklit tabloya gerçek boyutlar›n› veren küçük bir penceresi vard›. Amsterdam’›n külrengi ›fl›¤› süzülüyordu içeriye, tabloyu da kanaldan yans›yan bu ›fl›k ayd›nlat›yor, aynadan geçen bir nehir gemisiyle birlikte varediyordu.
Çok zaman oldu bu kente gelmeyeli. Önce melez sevgilim silindi
belle¤imden, sonra Van Gogh’un tablosundaki renkler. Ne Amsterdam’dan bir iz kald›, ne seviflmelerimizin an›s›. Ama erkekli¤im hep öyle dik, o günlerdeki kadar istekle dolu kald›, bir yaln›zl›k abidesi gibi. Ya
da Van Gogh’un her an patlamaya haz›r günefli, güneflleri gibi. Onunla
dolaflt›m dünyay›, uzak kentlerin dar sokakl›, pis genelevlerinde onu sürdüm atefl hatt›na; ölüme karfl› koyarcas›na okflay›p dirilttim kad›nlar›n ›slak ve davetkâr gövdelerine saplamadan önce. Ve dünyay› böyle yaln›z,
doyumsuz de¤il, içime çekebilece¤im derin ve mavi göklerin alt›nda sevdi¤im kad›nla dolaflmay› hayal ettim. Tanr›m ne çok kad›n girdi hayat›ma! Ama hiç biriyle gerçek beraberlikler kuramad›m.
Ressam yaln›zd›, tümüyle sanat›na adam›flt› kendini. Hayat›nda bir
baflka tutkuya yer yoktu. Bir gece güneyde, b›k›p usanmadan resmetti¤i
servilerle mavi da¤lar, bu¤day tarlalar›yla parlak günefl zihninde dönüp
onu ac›mas›z, ç›ld›rtan do¤an›n girdab›na sürüklerken gelenevde alm›flt›
solu¤u. Erkekli¤ini f›rças›n› tutar gibi h›rsla tutuyor, bedeninden yükselen iste¤e karfl› koyam›yordu. Belki had›m edilmifl bir sap›¤›n tatl›, sakin
bak›fllar› vard› akl›nda, belki derin uykunun hayali. Geceler güneyde s›cakt›, gün uzun, yatakta yaln›zl›k daha da uzun, ac›t›c›yd›. Hayat›nda bir
dönem onu yat›flt›ran, dinginlik veren do¤a kudurmufl, gökyüzünde y›ld›zlar yan›p sönmeye, göz k›rpmaya bafllam›fllard›. Yanar döner bir ›zd›rapt› dünya, beden de öyle, k›zg›n bir çubuk, her an patlamaya haz›r bir
silaht›. Art›k kurtulmal›yd› bu doyumsuz, y›rt›c› hayvan›n tahakkümünden.
Erkekli¤ini de¤ilse de kula¤›n› kesti, kanl› bafl›n› sat›l›k bir kad›n›n
kuca¤›na b›rakmadan önce. Sonra oturup i¤difl etti¤i, bir ç›k›nt›s›n› budad›¤› gövdesini seyretti aynada; yitirdi¤i yüzünü yeniden bulaca¤›n›, eski günlerin, bu ç›k›nt›s›z ülkenin, hiçbir ayk›r›l›¤› olmayan bir beden gibi dümdüz uzanan bu engebesiz ülkenin küçük kiliselerinde verdi¤i vaazlar›n sakinlefltirici etkisine kavuflaca¤›n› umarak. Gökyüzünü içine çekercesine nefesler çekiyordu piposundan. Söndü¤ünde yeniden yakmadan a¤z›nda tutuyor, diflliyor, kemiriyordu. Pipo a¤z›nda, erkekli¤i kadar
gereksiz bir ayk›r›l›kt› art›k. Ve ona, bu ülkeden bafllad›¤› yolculu¤un sonunda,seviflir gibi hazla, h›rsla çizdi¤i bu¤day tarlalar›n›n ötesinden bir
31
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 32
karga sürüsü biçiminde göründü ölüm. Baflaklara çöker gibi ümü¤üne
çöktü. Silah da tam o anda patlad› iflte, kurflun kalbini deldi geçti. Kalbi
yaral›yd› zaten, yaln›zd›. Bir süre daha çarpmaya devam etti, durdu sonra.
Van Gogh’un tablosundaki renkler silinmiflti belle¤imden, do¤ru.
Ama sanat› u¤runa i¤difl etti¤i hayat› peflimi b›rakm›yor, Amsterdam’a
her geliflimde zihnimi kemiriyordu. Ben de kad›nlara gidiyor, vitrinlerden kanallara yans›yan suretleriyle birleflip kaynaflmak, onlarla olmak,
onlarda erimek istiyordum. Belki de, ressam gibi bir özy›k›md› arad›¤›m,
içimdeki atefli körüklercesine.
Bu kez de öyle oldu. Geceyi beklemeden k›rm›z› ›fl›klar›n ayd›nlatt›¤› mahalleye gittim. Kad›nlar vitrinlerinde, b›rakt›¤›m yerdeydiler. Aradan y›llar geçmemifl, zaman yürümemiflti sanki. Zaman yat›l› okulun so¤uk gecesinde donup kalm›fl, mavi karpuzlu lamban›n ›fl›¤›nda yatakhanenin tavan›ndan sark›yordu. Önce kanallar boyunca s›ralanan vitrinlerin önünden geçtim,turist kalabal›¤›nda tan›d›k birini arar gibi herkese,
her yabanc› yüze dikkatle bakarak. Aralar›nda kad›nlar da vard›. Vitrinlerin önünde durup merakl› gözlerle süzüyorlard› içerdeki hemcinslerini. Kimbilir belki de bir an için onlar›n yerinde olmak istiyorlard›. Size
ben ö¤retecek de¤ilim. Kad›n ruhu kapal› bir gökyüzü kadar karanl›kt›r,
Tiepolo’nun gökleri kadar saydam ve derin görünse de. Sonra,pahal› kad›nlar›n vitrinlerinden daha ucuzlar›na do¤ru karanl›k, dar sokaklara
sapt›m. Hava so¤uktu. Kar toplayan k›fl günefli bulutlar›n aras›ndan bir
görünüp bir kayboluyordu. Amsterdam’a ilk geldi¤im günkü gibi sütbeyazd› ortal›k. Bir kahveye oturup sütlü kahve söyledim. Tam k›vam›ndayd›. Her fley olmas› gerekti¤i gibiydi zaten. Ç›plak a¤açlar›n, yar› ç›plak kad›nlar›n kanaldaki yans›malar›, suyla tu¤lan›n uyumu ve her gece uykuya dalmadan önce çad›r kuran bir ergenin y›llar sonra bu kente yeniden
gelip kanal boylar›nda yürümesi, köprülerden inip ç›karak dar sokaklara
sapmas›, yorulunca bir kahveye girip cam kenar›na oturmas›.Orada melez sevgilisini an›msay›p yaln›zl›¤›n› daha da derinden duyumsamas›.
Kahveden ç›kt›¤›mda biraz üflüdüm. Paltomun önü aç›kt›, kapatt›m. Sovyetler da¤›l›p komünizm çökmeden önce gitti¤im Moskova’da
bir beryozkadan ald›¤›m samur kalpa¤› da kulaklar›ma dek bafl›ma geçirdim. Sibirya’dan gelmifl bir tüccara benziyordum böyle, aynaya baksam
kendimi tan›makta güçlük çekebilirdim. Kalabal›kta tek bafl›nayd›m ama
yaln›z de¤ildim. Tan›mlamas› güç bir iç s›k›nt›s›, nas›l desem, sanki bir
nefes daralmas›yla dolaflt›m akflama kadar. Kad›nlar›n hepsi güzel, hepsi
çekici, hepsi elimin alt›ndayd›. Derken, parke tafll› alana bakan küçük kilisenin tam karfl›s›ndaki vitrin dikkatimi çekti. Ötekilerden daha küçük,
izbe bir görünümü vard›. Yaklafl›nca içerde kimse olmad›¤›n› fark ettim.
32
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 33
Perdesi de kapal› de¤ildi. Bir süre, sanki arka odadan birisi ç›kacakm›fl
gibi, vitrinin önünde bekledim. Derken bir t›k›rt› duydum. Dönüp bakt›¤›mda mantosuna sar›lm›fl bir kad›n gördüm. Esmerdi ama sar›ya boyam›flt› saçlar›n›. Ufak tefek, çelimsizdi. “Hello” dedi. Sorusuna fiyat›n› sorarak karfl›l›k verdim. Gülümseyerek, “Senden para almam” dedi ‹ngilizce. ‹flte o zaman tan›d›m, oydu. Bu kez kar ya¤d›¤›n› sanmad›m, çünkü gerçekten kar ya¤maya bafllad›. Hem de masallardaki gibi lapa lapa.
Beni bafl›mda kalpakla tan›m›fl olamazd›, ifli flakaya vurdum. Ona bu mahallenin en pahal› kad›n› olmas› gerekti¤ini, muamelesinin baflka hiçbir
fahifleyle boy ölçüflemeyece¤ini söyledim. Yan›mdan h›zl› ad›mlarla uzaklaflarak vitrinin kap›s›n› açt›, arkadaki odada kayboldu. Geri geldi¤inde
soyunmufl, yüksek topuklu ayakkab›larla siyah file çorap giymiflti. Bikini
vard› üzerinde, gö¤üsleri neredeyse ç›plakt›. An›msad›¤›mdan çok daha
iriydiler ya da bana öyle geldi. Vitrindeki küçük taburenin üzerine ç›k›p
oturdu. Bacaklar› yere de¤miyordu, daha önceden de söyledim, ufak tefek, çelimsizdi. Ama çekici bir kad›nd›, duruflu, bak›fl›, her fleyiyle.
Tahmin edebiliyordum. Babas› ölünce sanat tarihi ö¤renimini yar›da b›rak›p çal›flmaya bafllam›flt›. Sonra sevgililer, içki ve gece hayat›, derken uyuflturucu. Ya ba¤›ml›l›ktan kurtulmas› ya da uyuflturucu için bir
yerden para bulmas› gerekiyordu. fiafl›lacak bir fley, aksayan tek bir yön
yoktu hikâyesinde. Her fleyin afla¤› yukar› size anlatt›¤›m gibi olup bitti¤inden eminim. Ne bir eksik, ne bir fazla. Bu kez avlanmakla kalmam›fl,
iyice yutmufltu zokay›. Art›k dönüflü olmayan bir yerdeydi. Çok genç say›lmazd› üstelik. Onu vitrinde müstakbel müflterileriyle bafl bafla b›rakmak isterdim, ama fleytan dürttü. ‹çeriye girmeden önce soka¤›n bitimindeki dar kanalda bir beyaz ku¤u gördüm. Karanl›k suyun üzerinden yavaflça kayd› gitti.
Amsterdam, 2006.
33
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 34
DUT
Cemil Kavukçu
Gerçek ad›n›n Hatice oldu¤unu y›llar sonra ö¤rendim, biz çocuklar
için o hep, arka bahçesi uçsuz bucaks›z, flato gibi bir evde tek bafl›na yaflayan Tico Abla’yd›. Yaflad›¤› mekânla öylesine bütünleflmiflti ki, onun
bir ailesi oldu¤unu, o evde bir zamanlar baflkalar›n›n da yaflad›¤›n› düflünemezdik. Hiç evlenmedi¤i gibi kasaban›n d›fl›na da ç›kmam›flt›. Bir
adamdan hamile kald›¤›, çocu¤u düflürmek için çabalarken ölümden
döndü¤ü, düflürdü¤ü cenini arka bahçeye gömdü¤ü ablalar›m›z, annelerimiz, komflu kad›nlar› aras›nda f›s›lt›yla konuflulurdu. Çocuktuk, hiçbirine akl›m›z ermezdi. Kimse onunla görüflmedi¤i için flatosunda bir tutsak gibi yaflard›. Tek e¤lencesi bizlerdik. Onun evine girip ç›kt›¤›m›z›,
bahçesine gitti¤imizi büyüklerimize söylemezdik. Aram›zda büyük bir
s›rd› bu, çünkü hepimiz kan kardefltik.
Tico Abla, korkunç masallar anlat›rd› bize. Anlatt›klar›n› canland›rmam›z için ne oyunlar oynard›. Gözlerini iyice k›s›p var olmayan bir
âlemden yüzümüze bakar, ard›ndan kocaman açar, parmaklar›n› kas›p
ellerini pençeye dönüfltürerek bir ejderha olurdu. O anda a¤z›ndan alevler püskürttü¤ünü görürdük. Sesini zor duyaca¤›m›z kadar alçaltt›¤›nda,
gözkapaklar›n› pefl pefle k›rp›flt›r›p dudaklar›n› büzdü¤ünde çok güzel
ama bahts›z bir prensestir art›k. Sonra aniden sesini kal›nlaflt›r›p hayk›rd›¤›nda cad›ya dönüflüverirdi. Masallar› bütün dehfletiyle yaflard›k. Geceleri uyuyamaz, tek bafl›ma, arka bahçedeki helâya gidemezdim. Korktu¤umu belli etmemeye çal›flarak kardeflimi türlü vaatlerle kand›r›r, helâ
kap›s›nda gözcü dikerdim. O masallar›n en korkuncu, evinin arka bahçesindeki büyük dut a¤ac› ile ilgili olan›yd› ki, gecelerce gözüme uyku girmemifl, kardeflimin yata¤›na s›¤›nm›flt›m.
Haziranda, dutlar olgunlaflmaya bafllad›¤›nda bahçesini biz çocuklara açar, a¤açlara t›rmanmam›za, diledi¤imizce dut yememize izin verirdi Tico Abla. Hiçbirimizin tek bafl›na girmeye cesaret edemeyece¤i bu ürkütücü bahçeyi hava kararmadan önce terk ederdik. Anlatt›¤› masallar›n
birço¤unun bu bahçede geçti¤inden olsa gerek, hem korkar hem de bahçenin tuhaf çekimine karfl› koyamazd›k. Geceleri cinlerin, perilerin dolaflt›¤› u¤ursuz, belâl› bir yerdi. Tasas›zca eflelenip solucan arayan, o berbat horozun üstlerine ç›k›p tepelemesine izin veren zavall› tavuklar, günefl batt›ktan, daha do¤rusu yats› ezan› okunduktan sonra birer canava34
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 35
ra dönüflürdü ki, kabaday› horoz bile kaçacak delik arard›. Asl›nda hepsi
birer cindi. Kör kedi bile. En son Tico Abla’n›n gömdü¤ü cenin ç›kard›
ortaya, hepsinin baflkan› oydu. Sabaha kadar çal›p oynar, dü¤ün dernek
ederlerdi. Onlardan olmayan birini gördüklerinde ise hemen çarparlard›.
Mahalle camiinin müezzini Hamit Efendi’ye nüzül indi¤ine kimse inanm›yordu, Tico Abla’n›n cinleri çarpm›flt› onu.
Dutlar›n d›fl›nda erik ve armut a¤açlar› da vard›, ama onlara t›rmanmam›z, dallar›n› tafllamam›z yasakt›.
Bir k›fl gecesi bize kocam›fl dut a¤ac›n›n hikâyesini anlatm›flt›. A¤açlar›n da insanlar gibi üzüldü¤ünü, ac› çekti¤ini bilirmifl ama, konuflabilece¤ini söyleseler dünyada inanmazm›fl. Bir gece, arka bahçeden bir ses
duyunca çok korkmufl.
Tico Abla masal›n› ya da yaflad›klar›n› anlat›rken kendinden geçmiflti yine. Sesini k›sm›fl, gözlerini büyük büyük açm›flt›. O korkunç geceyi
biz de yafl›yorduk. Nas›l bir sesmifl ki o, bir inilti miymifl, bir 盤l›k m›ym›fl, bir h›r›lt› m›ym›fl neymifl, hem hepsiymifl hem de hiçbiriymifl. Daha
önce duydu¤u seslere benzemiyormufl. Hemen koflup kap›lar›, pencereleri s›k› s›k› kilitlemifl. O zamanlar daha gençmifl, daha güzelmifl. Bahçeye aç›lan pencerenin perdesini hafifçe aralay›p bakm›fl. Karanl›k bahçede in cin top oynuyormufl. Sonra o sesi yeniden duymufl: “B›rak beni, gideyim,” diyormufl. Yakaran bir sesmifl bu. Hem insan sesine benziyormufl hem de benzemiyormufl. Kuyudan geliyor gibiymifl. Sabaha kadar
gözüne uyku girmemifl. Gün ›fl›y›nca, cinler, periler, hayaletler çekip gidince, horozlar ötüp tavuklar g›daklamaya bafllay›nca, a¤açlar›n dallar›
kufllar, güvercinler, kargalarla dolunca bahçeye ç›km›fl. Her yan› kar›fl
kar›fl dolaflm›fl ama hiçbir iz bulamam›fl. Tam o dut a¤ac›n›n yan›ndan geçiyormufl ki, “ah” diye bir ses duymufl. Öyle bir s›çram›fl ki, iki aya¤› ayn› anda yerden üç kar›fl havalanm›fl. Çok korkmufl. Çevresine bak›nm›fl
ama kimseleri görememifl. Tam “bana öyle geldi,” diye düflünüyormufl
ki, o “ah!” sesini yeniden duymufl. Ses duttan geliyormufl. A¤aca iyice
yaklafl›p kula¤›n› kal›n gövdesine dayad›¤›nda “B›rak beni gideyim,” diye inlemifl a¤aç. Dallardaki kufllar havalanm›fl, tavuklar g›daklamalar›n›
kesmifl, kör kedi kay›plara kar›flm›fl, her yan› derin bir sessizlik kaplam›fl.
O zaman da 盤l›k 盤l›¤a bahçeden kaçm›fl. Odas›na kapanm›fl. ‹ki rekat
namaz k›l›p ölmüfllerine dua etmifl. ‹çinden bir ses, “gitmek istiyorsa b›rak gitsin,” diyormufl. Bir baflka ses de, “o nas›l gider ki, bahçene kök salm›fl,” diyormufl. Sonunda ondan kurtulmaya karar vermifl. Hemen solu¤u Âfl›k ‹lyas’›n dükkân›nda alm›fl. Âfl›k ‹lyas, dut a¤ac› kütüklerini yontup saz yapan ve çok iyi saz çalan bir ustaym›fl ki, ünü çevre ilçelere ve
köylere kadar yay›lm›fl. Onun yapt›¤› sazlar› almak için çok uzaklardan
35
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 36
gelenler bile varm›fl. Tico Abla, a¤ac›n konufltu¤unu söylememifl tabii,
ama, iyice kocad›¤›n›, meyve vermedi¤ini, dallar›n› tafl›yamaz oldu¤unu,
sevab›na keserse bütün a¤ac› da ona verece¤ini söylemifl. Âfl›k ‹lyas, hemen o gün, yan›na bir de yard›mc› al›p gelmifl ve kocaman bir testere ile
a¤ac› kesmifller. Nas›l da zorlanm›fllar, nas›l da terlemifller. Hatta ‹lyas,
“Ömrümde böyle inatç› bir dut a¤ac› görmedim,” demifl, “testere öyle bir
bö¤ürüyordu ki, a¤aç de¤il bir manda kesiyorduk sanki.” Kaza bu ya, ‹lyas’›n yan›nda getirdi¤i adam›n üstüne kal›n bir dal düflmüfl de, bir süre
soluk alamam›fl adam, hatta ölüyor sanm›fllar. Sonra da ‹lyas sa¤ elinin
baflparma¤›n› kesmifl, ne yapt›larsa kan› durduramam›fllar. Onu da ölüyor sanm›fl Tico Abla, ama ikisine de bir fley olmam›fl. Bir öküz arabas›
getirip en ince dal›na kadar yükleyip götürmüfller. ‹flte o zaman güvercinler, kargalar, serçeler bahçeye dönmüfller, tavuklar g›daklam›fl, aksi horoz uzun uzun ötmüfl. Hikâye burada bitmemifl tabii, ‹lyas, nereden akl›na estiyse, a¤ac›n gövdesinden saz de¤il de bir insan heykeli yontmaya
koyulmufl. O güne kadar böyle bir fleyi ne yapm›fl, ne de yapmay› düflünmüfl. Durup dururken fleytan dürtmüfl sanki. Yonttu¤u insan ortaya ç›kt›kça heyecan› da artm›fl. Bu heykeli dükkân›nda de¤il, kimselere göstermeden evindeki kullan›lmayan ah›rda yap›yormufl. Ne olur ne olmaz diye kendince bir önlem alm›fl ‹lyas. Saz yap›yor diye ard›ndan onca laf
edenler bir de insan yonttu¤unu görseler ne demezler? Akl›n› m› kaç›rd›n, derler, heykel yontmak günah, derler…
Heykeli bitirdi¤i günün gecesi, sevinçten gözüne uyku girmemifl.
Ertesi sabah erkenden ah›ra gitti¤inde ne görsün? A¤aç heykel yok olmufl. Bunu kimselere söyleyememifl. Ertesi gün, heykeli kasaban›n sokaklar›nda dolafl›rken gördü¤ünde de ise akl›n› yitirmifl. Sonra da onu
gören olmam›fl zaten.
Peki, bütün bunlar› Tico Abla nas›l ö¤renmifl? Bunu ne biz sorabildik ne de o söyledi. Ama ad›n› f›s›ldad› kula¤›m›za, “Dut adam›n ad›,
Dingil Enver,” dedi. Hep birlikte “Yaaa!” diye bir 盤l›k att›k.
Masallardan kaçm›fl ürkütücü görünümüne karfl›n, çocuklu¤umda
hiç korkmad›¤›m, zarars›z, hatta sevimli bir devdi. Küçükken, Âfl›k ‹lyas’›n bir dut a¤ac›n›n gövdesinden yontarak can verdi¤ine inand›¤›m bu
adam›n kim oldu¤unu, yaflam›n›, geçmiflini hiçbir zaman ö¤renemedim.
Herkes ona Dingil derdi. Yaflamda bedeli ödenen ac›lar›n b›rakt›¤› çizgilerden hiçbiri oluflmam›flt› yüzünde. Nas›l olabilirdi ki, bir geçmifli, bir
öyküsü yoktu onun. Bebeklik, çocukluk, gençlik dönemlerini yaflamam›flt›. Dut a¤ac›n›n gövdesinde oldu¤u y›llarda bir öyküsü var m›yd›, o da
bilinmiyordu. Gülüyormufl izlenimi veren, eline üç-befl kurufl para verildi¤inde bu gülüflü biraz daha geniflleyen, yine de ona ait de¤ilmifl gibi du36
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 37
ran bir maskeyle dolafl›rd›. Kimseden asla bir fley istemezdi. Onu konuflurken hiç görmemifl, sesini hiç duymam›flt›m. Elini kasketinin siperine
do¤ru götürüp çarfl› esnaf›n› selamlarken yüzüne çok saf, çok çocuksu,
çok sevimli bir gülüfl yay›l›rd›. K›zd›¤›n›, öfkelendi¤ini görmedim. Nas›l
bir evde yaflad›¤›n›, kimi kimsesi olup olmad›¤›n› bilmezdim ama, kasabam›zda para kullanmadan yaflayan birkaç kifliden biriydi. Avcuna tutuflturulan paraya sevinirdi sevinmesine de, onun ne ifle yarad›¤›n›, kendisine nas›l yararl› olaca¤›n› bilmezdi. Onu arada, Y›ld›z Sinemas›’n›n kap›s› önünde oturmufl zeytin, ekmek, domates yerken görürdüm. Ö¤le ile
akflam aras›nda, müflterinin olmad›¤› saatlerde Lezzet Lokantas›’nda, d›fl
dünya ile iliflkisini koparm›fl bir biçimde çorba içerken ya da aflç› Ekrem’in dört masadan oluflan küçücük dükkân›nda tek bafl›na kuru fasulye taba¤›n› kafl›klarken görmek de mümkündü Enver’i. Ona sunulanlar›
öylesine do¤al karfl›lard› ki, kimseye bir teflekkür borcu oldu¤unu düflünemezdi.
‹ki metreye yak›n boyu vard› ve yüz kilodan fazlayd›. Görünüflündeki tuhafl›k, kollar›n›n ve boynunun normalden uzun olmas›ndan kaynaklan›yordu. Hafifçe öne e¤ilerek yürürdü ama, dik durdu¤unda bile, iri,
kal›n parmakl› elleri dizinin alt›nda olurdu. Baflkalar›n›n eskimifl giysilerini kulland›¤›ndan pantolon paçalar› ayak bileklerini aç›kta b›rakt›¤› gibi ceket ve gömleklerinde de ayn› uyumsuz görüntü ortaya ç›kard›. Ona
uyan tek fley, yaz k›fl bafl›ndan eksik etmedi¤i kasketiydi.
F›r›nc›lar, aflç›lar, kahvecilerin d›fl›nda Enver’i kay›ranlardan biri
de, iki k›fll›k, bir de yazl›k sineman›n sahibi, yani kasaban›n e¤lence sektörüne damgas›n› vurmufl ve biz çocuklar›n gözünde Atatürk’ten sonra
en önemli kifli olan Niyazi idi. Film de¤iflsin, de¤iflmesin, Enver her akflam en ön s›ran›n sol ucunda, yani kimsenin kolay kolay oturmayaca¤›
sandalyede yerini al›rd›. Yaz boyunca iki kapal› salonu da kapat›p yazl›k
sinemayla kasaba halk›na hizmet verirdi Niyazi. Enver, yine her akflam,
en ön s›ran›n sol ucunda yerini al›rd›. Sinemay› o kadar severdi ki, salon
aç›lmadan çok önce sineman›n kap›s›nda dikilmeye bafllard›. Her zaman
da içeri ilk giren o olurdu. Perdede olup bitenlerin onun dünyas›na nas›l
yans›d›¤›n›, filmleri anlay›p anlamad›¤›n› çok merak ederdim. Ayn› filmi
birkaç kez izledi¤inin fark›nda olup olmad›¤›n› da bilmezdim. 70’li y›llarda Niyazi de fazla direnememifl, Y›ld›z Sinemas›’n› yerli seks filmlerinin hizmetine sunmufltu. Yafllanm›fl olsa da Enver, her zamanki yerini
koruyordu. O filmlerden nas›l etkilendi¤ini ise hepsinden çok merak ettim.
Unuttu¤um, ama tamamlanmam›fl iki öykü vard› kafamda: dut ve
cenin. Y›llar sonra, durup dururken kapand› bu parantez. Kasabama es37
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 38
kisi kadar s›k gidemiyordum. Bir yaz sonu u¤rad›¤›mda, her gidiflimde
say›lar› biraz daha azalan eski dostlarla bir araya gelmifltik. Bu buluflmalarda genellikle geçmiflte kalm›fl “o güzel günler” konuflulur, kasaban›n
yeni yüzü elefltirilirdi. O akflam da öyle olmufltu. Kasaban›n renkli kimliklerini konufluyorduk, söz dönüp dolafl›p Dingil’e gelmiflti. Tuhaf, gizemli, anlafl›lmaz, yaban›l, hatta zekâ özürlü oldu¤u konusunda birleflmifltik. En çok da, sinemadaki “pafla” yeri konuflulmufl ve gülünmüfltü.
“Kasaban›n Muhtar›” olarak bilinen Sar› Selahattin,
“Rahmetlide bir mal varm›fl,” demiflti kolunu dirse¤inden kavray›p
sallayarak, “nah bu kadar.”
“Yuh!” demiflti biri.
“Anam avrad›m olsun ki,” demiflti Sar› Selahattin.
Gözlerimiz yaflarana kadar gülmüfltük.
“Sen nerden biliyorsun, gördün mü?”
“Saçmalama lan!”
“Yaz›k ya,” demifltim, “haflmetliyi kullanamadan göçüp gitti.”
“Nee,” demiflti Sar› Selahattin gözlerini büyüterek, “mahallenizin
enifltesiydi lan!”
“Ne enifltesi?”
“B›rak flimdi numaray›.”
“Valla bilmiyorum.”
“Sizin mahallede, o kocaman evde tek bafl›na yaflayan deli bir kar›
vard› ya, bunu nas›l tavlad›ysa tavlam›fl, arka bahçeye al›p bir hayvan›
besler gibi beslemifl ve tabii karfl›l›¤›n› da fazlas›yla alm›fl.”
“At›yorsun.”
“Hayda,” demiflti Selahattin, “sa¤›r sultan bile duydu bu olay›. Kasaban›n tek saf› sen misin be!”
“Kim görmüfl ki?”
“Geceleri evin arka bahçesinden deli kar›n›n 盤l›klar› duyuluyormufl. Sonra bir gün Enver’in tarabalardan atlay›p kaçt›¤›n› görmüfller.”
“fiuna bak,” demiflti en büyü¤ümüz, a¤›r abimiz, “mahallenin namusu ondan soruluyormufl gibi bozuldu.”
“Saçmalamay›n,” demifltim, “flafl›rd›m, gerçekten çok flafl›rd›m.”
Ortada gülünecek bir fley yoktu ama hepimiz gülmüfltük.
38
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 39
Alova
PUfiK‹N’‹N ‘fiA‹RE’ fi‹‹R‹N‹ YORUM YOLUYLA TAZM‹N
fiair!
Ald›rma sen halk›n sevgisine
O göklere ç›kar›fl
O mestane sesler
Geçip gider
Göz aç›p kapay›ncaya
Ahmak yumurtlar yumurtlayaca¤›n›
K›k›rdar durur beride
Gams›z bir kalabal›k
Dikine dur
Serin tut yüre¤ini!
Hükümdar sensin
Yafla fiair bafl›na!
Dizginsiz ça¤r›fl›mlar peflinde
Var git bildi¤in yolda.
Bal als›n yemiflleri
Yüce düflüncelerin
fiu soylu iflin için
Ödül filan bekleme
Sensin Büyük Jüri
Yarg›tay sen!
Senin gönlündür Yüce Divan!
Behey, be¤enmek bilmez Be¤enç!
‹çin rahat m›
Söyle, rahat m› iflinden?
Öyleyse
Vars›n karalas›nlar yapt›klar›n›
Saç›p dursunlar salyalar›n›
Yanan yüre¤inin mihrab›na
Bir gidip bir gelsin gönlünün ›fl›¤›
Hoplay›p z›playan çocuklar
fiamdanlar› sallar durur ya
39
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 40
Murathan Mungan
Ak›l yaprak
Kimseye sorma beni
gözlerinin akl›na b›rak
yeterince okunmam›fl birkaç yaprak
bulunur tekin a¤ac›ndan düflen
belirsizli¤in beyaz›na
emniyet kemerinden boflalan an
herkes bildi¤ini unutur sars›larak
donuk bafllang›çtaki safl›k
oyun oynamayan ak›l
kimseye sorma beni
herkesin kelimeleri gördükleri
bazen anlafl›lmayan fliirler
her fleyden çok anlafl›l›r
akl›n yapra¤› araland›¤›nda
gördüklerimiz
hat›rlamay›z, ama kal›r
A¤ustos 2006
Bir söz, akflam
Gençlik icab› sever kimileri
film icab› sever
iniyor akflam gibi üstüme
Sokrates’in bir sözü:
Kimse yafll› bir erkek gibi sevemez.
Gençken anlayamad›klar›n
akflam›n bafllang›c›
11 Kas›m 2006
40
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 41
Özenle
Özenle sürdürüyorum seni
Kendimde
Baflkalar›n› severken bile
öylece duruyorsun
çekip gitsen de
Yaln›z kalm›yor geride
Özenle, sürdürdükçe
Yabanc› gövdelerde bile
Özenle sürdürüyorum seni
‹zini sürer gibi yaflad›¤›n›n
yaflad›¤›m serüvenlerde
Önceden bilmedi¤im bir aflk biçiminde
8 fiubat 2005
Ba¤
Kollar›n› kavuflturdu¤un pencere
d›flar›ya taflan imgen
zaman›n solduramad›¤›
sesinde serüven ve ba¤l›l›k y›llar›
karar›rken
bütün var oluflumuzla
sesimize yasland›¤›m›z an ve
bahçe
flu inen gün için yaflanm›fl sanki
onca uzak y›l
sorduklar›ndan daha fazlas›n›
söyledim sana
kimsenin görmedi¤i ba¤larla
söyleyebildik bir daha asla
dile getiremeyeceklerimizi
y›llar› bir bahçeyle ba¤layan
pencerenin aç›k kanatlar›nda
o an.
5-7 Kas›m 2005
41
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 42
Perspektif
bir a¤aca bakar gibi tarafs›z
buraya yönelen
ad›mlar›, boflalm›fl
bir flaflk›nl›k içinde
yaklaflt›kça, geçmiflin ›fl›¤›ndan
süzülen eflya
yan yana durdu¤u
zaman
yeni bir flaflk›nl›k do¤uyor
günlerin kavuflumundan
ân›n yenilenmesi
belle¤i havaland›ran
a¤aç, kufl, adam
30 A¤ustos 2006
Beyaz buz deniz kara
Uzaklaflan dalgalar m›d›r, kara
karas›na baka baka biçilen uzak
dalgalar m›d›r
en büyük
unutkanl›k
olan denizden baflka
kim bilebilir s›¤›nmasak da
bekletti¤imiz bir ada oldu¤unu
ç›kmak istedi¤imiz baflka bir toprak
kalmay›nca
ete¤inde dalga, ete¤inde kara, ete¤inde
her yere uzak
bir bafllang›c›n yoklu¤u
gitmek kalmak ölmek için bile
mümkün de¤il olmak
hiç!
ben çoktan geldim, o varm›fl m›d›r?
Temmuz 2006
42
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 43
Fener dalg›nl›¤›
Deniz fenerinde gündüz ›fl›¤›
duas›n› etmeye gelmifl
kendi dalg›nl›¤›ndan
yapt›¤› kanatlarla
göçebe denizin söyledi¤i uzaklara
iflaretlerin tad›
yaln›zca kendinin an›s›yla
köpüren sahillerin
tek gözüyle tarad›¤›
kumsala
baflkalar›n›n uzaklar›n› b›rakt›kça
mart›lar, yumurtalar ve di¤er
denizleri
içinden sayd›kça
bir fener dalg›nl›¤›nda hat›rlamak mümkün flimdi
t›pk› yaln›zca bir kuzey ülkesinde geçti¤i hat›rlanan
roman›n nedeni bilinmez an›s› gibi
yabanc› bir s›z›yla
5 Kas›m 2005,
21 Temmuz 2006,
15 Ocak 2007.
43
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 44
B‹R ‹STANDOLLU’NUN NOTLARI
Alova
Geçende, Lorca için düzenlenen bir toplant›da, flairin ünlü “K›z›m
Demiflti Bana” fliirini henüz okumufltum ki, akl-› evvelin biri, okuyuflumu ya da fliirin Türkçesini be¤enmemifl olacak; “fiu fliiri bir de ‹spanyolca asl›ndan dinlesek, kim bilir ne güzeldir!” deyiverdi. Nezaketsizli¤ine
mi, bilgisizli¤ine mi k›zaca¤›m› bilemeden, bir fleyler anlatmaya çal›flt›m
dilim döndü¤ünce. Bu merakl› dinleyici bilmiyordu ki fliir salt ses’e indirgenen bir sanat de¤ildir. Ayn› fliiri önce ‹spanyolca, sonra ‹talyanca,
arkas›ndan da Arapça okuduk diyelim. Belki de Arapças›, ‹talyancas› ya
da Rusças› kula¤›m›za ‹spanyolcas›ndan daha hofl gelecek kim bilir? Belki Lorca’n›n kendisi Türkçe, Arapça sesi daha çok be¤enecek? Burada,
yaln›zca seslilerin, sessizlerin uyumundan; aliterasyon, asonans ve disonanslardan söz ediyorum. Ritmin, durgular›n, vurgular›n, genel olarak
prozodinin fliirin asl›na mümkün oldu¤unca yak›nlaflt›¤›n› da varsay›yorum. Demek, bir fliir baflka bir dile çevrilince yeni bir sese bürünüyor.
Bir baflka deyiflle, ne kadar dil varsa, bir fliirin o kadar sesi vard›r. Bu da
fliirin salt sese indirgenemeyece¤ini gösterir.
Bir fliir, baflka bir dile çevrilince, gerçekte, edây› yitiriyor, iyi çevrilmemiflse. As›l zorluk burada. Edâ, üslubun ta kendisidir; üslup da flairin
o fliiri yazd›¤› s›rada içinde bulundu¤u ruh halinden kaynaklan›r.
Bir fliiri baflka bir dile çevirirken, semantik de¤eri korumakla birlikte, bu edây› o dilde yeniden-yaratabilmektir söz konusu olan. Bu da biçim-içerik diyalekti¤inin baflka bir sese uygulanmas›d›r. Bir fliirin edâs›n› koruyabilmek için, flairin genel edâs›n›, onu baflka flairlerden ay›ran
kiflisel t›n›’y› çok iyi duymak gerekir. Bunun için, çevrilen flairin bir-iki
fliirini de¤il, bütün fliirlerini, hatta, düzyaz›lar›n›, konuflmalar›n›; kiflili¤ini, çocuklu¤unu, yetiflmesini iyi bilmesi gerekiyor çevirmenin. Ama daha önemlisi, çevirmenin o flairle tinsel bir ba¤, ömür boyu sürecek bir
duygudafll›k kurmas› gerekir .
Ben, kendi ad›ma, her flairi; sözgelimi, Shelley’i çeviremem Türkçe’ye, keza Keats’i. Onlarla bir duygudafll›k kuramad›¤›m için. Ama bir
Philip Larkin denince ifller de¤iflebilir. Birbirlerine çok ters flairler gibi
görünseler de (fliirsel araçlara baflvurma bak›m›ndan) Kavafis ve Lorca
ile aramda tinsel bir ba¤ buldu¤um için çevirdim bu flairleri. Onlar› duydum, anlad›m. Ama çok ayr› perspektiflerden. Bu edâ sorununa bir örnek vereyim; Yahya Kemal’in
44
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 45
“Yârâb, hele kalb a¤r›lar›m durdu diyordum”
dizesi kolay görülebilir bir çevirmen için ilk bak›flta. Ama gere¤ince çevrilebilmesi için flairin nekahet s›ras›ndaki duygulan›m›n› yans›tan üslubunu, söyleyifl tarz›n›, k›sacas› edâs›n› göstermek gerekir önce. Bunun
için Yahya Kemal’in fliirdeki kiflisel ses tonunu, ama ayn› zamanda genel
ses t›n›’s›n› iyi bilmek kofluldur. Bütün bunlar baflka bir dilde ne ölçüde
yans›t›labilir? Bu da ayr› bir soru. Baflka bir soru da; her dilde korunabilir mi bu edâ, bu t›n›? Bu kadar sözden sonra fliir bir baflka dile çevrilmez, evrilir diyorum, yepyeni bir ses içinde.
Octavio Paz, “Bütün dünya flairleri bir tek fliir yazarlar.” demifl. Bu
do¤ru sözü flöyle de söyleyebiliriz: “Bütün dünya flairleri, de¤iflik dillerde, de¤iflik seslerle, bir tek fliir yazarlar.”
fiiir çevirisi denince s›k karfl›lafl›lan sorunlardan biri de ba¤l›l›k-özgürlük, ya da sadakat-güzellik sözde ikilemleri. Çevirinin “güzeli sad›k,
sad›¤› güzel olmazm›fl” “t›pk› kad›n gibi”ymifl çeviri vs. Buna hayat›n
kendisi karfl›l›k veriyor. Hem güzel, hem sad›k kad›nlar oldu¤u gibi; çirkin olup, sad›k olmayan kad›nlar da var. Selâhattin Hilâv bir yaz›s›nda
bu soru/soruna flu karfl›l›¤› veriyor: “ba¤l›l›kla özgürlü¤ün kesiflme noktas›n› bulmak”. Bütün sorun bu noktada dü¤ümleniyor.
Bir de “asl›ndan daha güzel” deyifli var. Bu sözü söyleyen kimsenin
her iki dili çok iyi bilmesi; dahas› iki flairi de çok iyi tan›mas› gerekir. Ne
zaman bu deyifli iflitecek olsam, kaynak metindeki fliirsel öz, amaç metinde daha iyi yans›t›lm›fl diye anlar›m; elbette edân›n korunmas› kofluluyla. Shakespeare’in 66. Sone çevirisi (Can Yücel) bir örnek bu konuda. Yine de bu deyifl bana çok iddial› ve soyut gelir.
Yine Selâhattin Hilâv, çeviri sorunundan söz ederken, bir fliirin baflka bir dilde “yeniden infla”s›n› öne sürüyor. Bu, bir dildeki imge yap›s›n›n, bir baflka dilde yeniden kurulmas› demektir. Hilâv’a göre “fliirin
özünü kuran” bu imge yap›s›d›r. Burada çevirmenin karfl›s›na ç›kan temel sorun ise infla’n›n biçimidir. Uyarlama bu yollardan biridir. Bu noktada Oktay Rifat’›n, 1981 y›l›nda yay›mlanan “fiiir Çevrilir mi?” bafll›kl›
yaz›s›na dönüyorum. Diyordu ki Rifat yaz›s›n›n bir bölümünde: “Nerval’in çok ünlü bir sonesinin ilk dörtlü¤ünü gelifligüzel aktaray›m size
‘Kasvetliyim/dulum/avutulmad›m./Kulesi y›k›lm›fl Akitanya prensiyim./Tek y›ld›z›m öldü, y›ld›z serpili lavtam/Melankolyan›n kara güneflini tafl›yor’ Bu dörtlü¤ün içinde bir iki sözcük var ki Türkçe karfl›l›¤› yok.
Dizenin bafl›nda ilk sözcük olarak kasvetliyim deniyor. Nerval koyu karanl›ktan üretilmifl bir s›fat›, karanl›ksal gibi bir sözcü¤ü isim olarak kullan›yor. Anlafl›lmaz, güç anlafl›l›r anlam›na da geliyor bu sözcük. Üstelik
bir H›ristiyan için karanl›kla fleytan aras›nda ilinti bulundu¤unu, bunla45
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 46
r›n fleytana karanl›klar mele¤i dedi¤ini de an›msatmak isterim. Baflka
ça¤r›fl›mlar› da var. Ne yapacaks›n›z, nas›l aktaracaks›n›z metindeki
ténébreux sözcü¤ünün anlam›n›! Akitanya Fransa’n›n tarihsel bir bölgesi. Ortaça¤› an›msat›yor Frans›za. Bize bir fley söylemiyor. Kulesi ya da
flatosu y›k›lm›fl Akitanya Prensi’nin mutsuzlu¤unu biz nas›l kavrayal›m!
Not mu düflece¤iz fliirin alt›na! Lavta (Luth) Bat›da fliir yetisi anlam›na
gelen bir mecaz. fiunu söylemek istiyor Nerval: Eskiden üstünde küme
y›ld›zlar titreflen fliir yetime flimdi melankolya kara güneflini getirdi... Y›ld›zl› lavta ne der bize!”
fiiir çevirisi alan›nda nice teknik denemifl, Can Yücel ise bu fliirin çevirisini “Oktay’a” adayarak flöyle diyor:
“GERARD DE NERVAL’LE
Gurbet elde Cem Sultan›m
Harap bir kulede mukim
Karanl›klar›nda Aleyhistan’›n
Gümüfl bir cümbüfl çalar ellerim
Karasevdan›n zifiri günefli vurdukça yüzüme...”
Görüldü¤ü gibi Nerval’in fliirindeki “öz”ü bir baflka dilde yeniden
infla’ya giriflen çevirmen, uyarlama yoluyla, bambaflka bir tarihte, yepyeni bir fliir yaratm›fl ve tutarl› bir biçimde, art›k bir çeviri say›lamayacak,
ne tam Nerval’in, ne tam Can Yücel’in, ama bu kez her ikisinin de olan
bir ürünü kendi kitab›na almakta sak›nca görmemifl. Can Yücel, Nerval’in fliirinden ç›karak, bizi kendi tarihimize, Cem Sultan’a götürerek
yepyeni bir imge yarat›yor. Özgün fliirin özünü Türkçeye aktar›p aktarmad›¤›, ayr›ca bir tart›flma konusu.
Can Yücel; Eluard’dan, cummings’den, Neruda’dan ç›k›fl yaparak
yazd›¤› bu tür fliirleri de kendi kitaplar›na ald›. Çünkü bu “infla”lar ya da
uyarlamalar art›k çeviri de¤ildi. Kaynak fliirlerdeki özün amaç dilde yeniden yans›t›lmas›yd›; ama çevirmenin de¤il, yeniden yaratan flairin edâs›n›n baflat oldu¤u bir çal›flmayla. Yücel Her Boydan kitab›nda yay›mlad›¤› çevirilere “Türkçe Söyleyen” notu koymufltur, “Türkçesi” ya da “çeviren” de¤il. Bu bölük çal›flmalar›n›, kitab›na ald›¤› çal›flmalardan ay›rmak
gerekir. Bu kitaptaki çevirilerde, birbirinden de¤iflik t›n› tafl›yan fliirler,
Can Yücel fliirinin t›n›s›n› tafl›r, onun edâs›n› yans›t›r.
Oktay Rifat, yine ayn› yaz›da, kimi fliirin çevrilebilece¤ini, kiminin
çevrilemeyece¤ini yaz›yor. Ben de ayn› kan›day›m. Özellikle ses ça¤r›fl›mlar›na yaslanan fliirler için geçerli bu. Örne¤in Can Yücel bir fliirinde
“Ecevit” ile “çivit” sözcükleri aras›nda bir ses ça¤r›fl›m› kurmufltu. (“Ece46
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 47
vit’in çivit mavisi gömle¤inden”) Türkçede bir anlam yaratan bu ses uyumu, bir baflka dilde nas›l verilebilir? Sözgelimi ‹ngilizcede çivit “indigo”
demektir. “Indigo” ile “Ecevit” aras›nda nas›l bir ses-anlam ça¤r›fl›m› yap›labilir? Bu konuda pek çok örnek gösterilebilir.
Bir fliiri kesinlikle bir flairin çevirmesi soru/sorununa gelince, bu sav› do¤ru bulmuyorum. Sabahattin Eyübo¤lu, Ahmet Cemal çok güzel fliir çevirileri yapt›lar. Bu konuda bir sorun varsa, o da flairin kendi t›n› ’s›n› çevirdi¤i fliirlerde t›nlatmas›, bütün yabanc› flairleri kendine benzetmesidir. Nâz›m Hikmet, Kemal Tahir’e yazd›¤› mektupta, çeviri konusuna de¤inirken, “...tercüme edilen eserin yüzde yüz Türkçelefltirilmesi de¤il. Yani tercüme roman› okudu¤un zaman, sanki onu bir Türk muharririn yazd›¤›n› sanmayacaks›n. Bilâkis, onu hangi milletin, hangi devirdeki
muharriri yazm›flsa, o milletin, o devirdeki muharririni okudu¤unu anlayacaks›n... Derler ki Bodler, Edgar Poe’nun hikâyelerini o kadar güzel
tercüme etmifl, öyle Frans›zlaflt›rm›fl ki, asl›ndan güzel olmufl. Belki öyledir ama ne yapay›m, bu böyleyse tercüme de¤ildir. Edgar Poe’nun tam de¤il, yar›m tercümesidir. ... Türkçede Tolstoy’un Rusças›n›, Anatol
Frans’›n Frans›zcas›n›, tekrar ediyorum Türk dilinde, onlar›n dillerini
okumak istiyorum.”
Bu görüfl fliir için de geçerli olabilir. fiair-çevirmen, birbirinden de¤iflik t›n›’s› olan flairlere kendi damgas›n› vurmamal›, o flairlere uymal›d›r kan›mca. Hatta, iyi bir çeviri biraz da çeviri kokmal›, diri, ham bir tat
tafl›mal›d›r.
Sepehri’nin uzun fliiri “Suyun Ayak Sesi”nin çevirisi, “The Waste
Land”in Cevat Çapan taraf›ndan yap›lan “Çorak Ülke” çevirisi, Ülkü Tamer ‘in Pound çevirileri örnek gösterilebilir dediklerime. “The Waste
Land” deyince, bir baflka nokta geldi akl›ma. Bu fliiri asl›ndan kaç kez
okudum. Türkçe tam çevirisini okudu¤umda, daha karamsar olmasa da
daha bo¤ucu bir hava çöktü üstüme. Ayn› fliir, Köro¤lu’nun, Yunus’un,
Dede Korkut’un, Nâz›m’›n, dehfletengiz Anadolu deneyimiyle yo¤rulmufl
Türkçesinde bir baflka ruh haline büründü gözümde. Dillerin de ruhlar›
vard›r.
Bir meselle bitirelim bu yaz›y›; Kafkaslar’da gezen bir Rus, Gürcü
bir s›¤›rtmaca rastlam›fl. S›¤›rtmaç bir a¤ac›n dibine oturmufl, bir yandan
Gürcüce bir türkü söylüyor, bir yandan a¤l›yormufl. S›¤›rtmac›n yan›na
giden Rus gezgin sormufl; “Merak ettim, seni bu kadar a¤latan türkünün
sözlerini?” S›¤›rtmaç Rusçaya çevirmifl türküyü. “Bu sözlerde a¤lanacak
ne var?” diye sormufl gezgin, “sonunda, ola¤an bir aflk öyküsü.” Gürcü
s›¤›rtmaç yan›tlam›fl; “Ama Gürcücede baflka türlü oluyor bu sözler beyim.”
◊
47
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 48
T›p bilimine göre, kandaki fazla demir LDL koleterolünü okside
ediyor, bu da daha çok toksik madde üreterek damarlarda birikmesine
yol aç›yormufl. Kandaki fazla demiri atman›n tek yolu kanamakm›fl. Kad›nlar âdet oldu¤u üzre kandaki fazla demiri atabilirken, erkekler bunu
yapam›yorlarm›fl.
Erkeklerin kanavarl›¤› bundan olmas›n!
◊
“Neden yaz›yorsunuz ?”
Böyle bir soru yok ki yan›t› olsun.
◊
Dünya çap›nda biliminsan› Halil ‹nalc›k, çok ilginç kitab› fiair ve
Patron’da patrimonyal devlette flairin konumunu irdelerken, “... her türlü nimet ve mertebe, yaln›z ve yaln›z hükümdarlardan kaynakland›¤›
için, buna eriflmek isteyen nâmzetler aras›nda k›yas›ya bir rekabet, hased, entrika ve yaltakç›l›k egemendi ve toplumun ahlâk›n› yahut ahlâks›zl›¤›n› olufltururdu. Osmanl› Vekâyinameleri ve fiu’âra Tezkireleri bu
ac›mas›z rekabet ve çekiflmelerin hikâyeleriyle doludur.” der ve sürdürür: “Patronun ilgisini sürdürmek için flâir, öteki kullar gibi, son derece
dikkatli olmak, onun hofllanmayaca¤› fleylerden kaç›nmak zorundad›r..”
‹nalc›k’›n keskin yorumuna göre “...kaside sunmak, sultan› ve paflalar›
en abart›l› parlak ifadelerle göklere ç›karmak”, “yaltaklanma ve intisab”›n kurumlaflmas›d›r. Kitab›n V. Bölümü “Fuzûli ve Patronaj”› okurken yüre¤im burkuldu. Yerkürenin gelmifl geçmifl en ulu flairlerinden birinin patronaj deneyimi, onun fliirlerinin de¤erini azaltmasa da, ‹nalc›k’›n dedi¤i gibi, “...patronun lûtf ve keremine el açan her flairin hayat
trajedisini özetlemekte.” 1508-1534 aras›nda, yani bir Safavi olarak yaflad›¤› dönemde, Fuzuli Osmanl›’y› “kâfir”, Osmanl› ülkesini de “kâfiristan” diye niteler. Ama 1534’de Osmanl› tebaas› durumuna geçince çok
zor durumda kal›r. Bekledi¤i sayg›nl›¤› göremeyince inzivaya çekilir. Yine de Sultan Süleyman’a, hem de Bayezid’e ve Osmanl› ricaline mektuplar göndererek, kasideler sunarak, bir patronaj aram›flt›r. Ünlü fiikâyetname’si ise, “patronaj›n gerçek yüzünü, o dönemde yaflayan flair psikolojisini, en gerçekçi biçimde yans›tan bir belgedir.”
Ayn› kitab›n 74. sayfas›nda tam tersi bir tipolojiyle karfl›lafl›r›z. Bal›kesir’de çizmecilik yaparken “fli’re heves edüp” ‹stanbul’a gelen Zâti,
kimseye “intisab” etmeden dönemin en tan›nm›fl flairlerinden biri olmufl
ve yaflam›n› tümüyle flairlikten kazanm›flt›r: “Fakirdi; fliir onun tek ge48
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 49
çim kayna¤› oldu¤undan ekâbire kasîde ve nazîre lâz›m olsa, eski kasîde
ve gazellerden yararlan›rd›. Geçimi için afla¤› rütbeden müderris ve kad›lara dahi kasîde düzerdi. Kasîdelerinin fiyat› bir alt›na (60 akça) kadar inmiflti.”
Günümüzde, flairler için bir patronaj kurumu olsayd›, kim bilir kaç
akçaya ne kasideler okuyacakt›k! Ama reklam sektörü, kaside olmasa da,
iyi metin yazma karfl›l›¤› nice flairin patronaj sorununu çözmedi de¤il, Allah için!
◊
AB’nin bir H›ristiyan Kulübü oldu¤u, ça¤dafl Türkiye’den ileri say›lamayacak Bulgaristan’›, Romanya’y› üyeli¤e kabul etmesinden belli.
◊
Diyor ki: “Elin Avrupa’s›nda bizim iflçiler mal mülk sahibi olunca
iyi; ‹ngilizler, Almanlar Türkiye’de ev, arsa al›nca kötü. Olur mu böyle
fley ?”
Yaln›z, burada küçük bir ay›r›m var. Türk iflçiler y›llarca çal›fl›p hak
ettikleri parayla sat›n al›yorlar o evleri. Yabanc›lar kur fark›yla.
◊
di:
Eskiler edebiyatta, fliirde çalma ç›rpmaya intihal ya da sirkat derlerSirkat-i fli’r edene kat’-i zebân lâz›md›r.
(fiiir çalanlar›n dilini kesmeli, Sünbülzâde Vehbî)
Tahir-ül Mevlevi’nin Edebiyat Lûgat›, “intihal” maddesinde söyle
yaz›yor: “...Edebiyatta baflka bir flâirin sözünü benimsemek demektir ki
müteflâirlerin (flâir geçinenlerin) tutulduklar› bir hastal›kt›r..” Sözlü¤ü
kar›flt›r›rken en uzun maddenin “‹ntihal” oldu¤unu dehfletle gördüm. O
kadar çok örnek vard› ki! Bu arada, “sirkat-i fli’r”cilerden birinin Sünbülzâde oldu¤unu yazal›m.
fiimdilerdeyse buna postmodernizm deniyor. Daha do¤rusu, postmodernizm ad›na, kaynak gösterilmeden, edebi metinler ya¤malan›yor.
Neymifl; baflka bir metni kendi metninde eritme özgürlü¤ü varm›fl bir yazar›n, vesaire. Neden belirtilmiyor yazar›n ad›? Divan edebiyat›nda bir
flairin dizesi, bir baflka flairce kullan›ld›¤› zaman “tazmin” edilirdi. Bir fla49
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 50
irin beytini kullanan flair, bu beytin üstüne ve alt›na birer dize ekleyerek
tazmin etmek zorundayd›. Yoksa yapt›¤›, intihal ’e girerdi. Ayn› zamanda
flairin ad›n› belirtmek zorundayd›. Anonim metinler için bu zorunluluk
yoktur. Yine de kayna¤›n belirtilmesi yerinde olur.
Valla ben postmodernizm mostmodernizm anlamam. fiiirlerimden
bir dize kesmeye kalkan›n dilini kesmesem bile, fiiir Haklar› Mahkemesi’ne veririm, alimallah!
◊
AB, AB diye diye ça¤dafll›¤›n alfabesini sökmeye çal›flanlar, bir an
oturup düflünmüyorlar m›, Sait Faik gibi bir yazar, AB ülkelerinden birinin yurttafl› olup 100. do¤um y›l› kutlansayd›, dünya çap›nda bir kültür
kufla¤› belirirdi edebiyatseverlerin gö¤ünde! Sait Faik çap›nda bir Frans›z yazar, 100. do¤um y›l›nda an›lsa, ad›na pullar bast›r›l›r, toplant›lar yap›l›r, uluslararas› yazarlar›n kat›ld›¤› anma törenleri düzenlenirdi.
Soruyorum ilgili yetkililere, neden böyle büyük bir yazar› 100. do¤um y›l›nda görkemli bir biçimde anmad›n›z?
Neden, niçin, niye?
◊
Bütün yaflant›lar gibi yaln›zl›k da mutlak de¤il, görecedir.
• fiimdiye dek neredeydin? diye sar›ld›¤›m›z kurtar›c› yaln›zl›k
• Bafll› bafl›na bir koflul olan yarat›c› yaln›zl›k
• Piflmanl›klar›n, “keflke”lerin, suçluluk duygusunun kemirdi¤i y›k›c› yaln›zl›k
• Duyular›n yaln›zl›¤›: ses, CO, görüntü kirlili¤i vs.
• Hücredeki tutuklunun yaln›zl›¤›
• Ça¤›ndan çok ileri bir kafan›n ac› yaln›zl›¤›
• Ve hiçbir zaman anlafl›lmayacak, iyili¤in sessiz yaln›zl›¤›.
◊
fiiirde orjinallik yoktur, t›n› fark› vard›r. ‹ki flairi birbirinden ay›ran
baflat nitelik seslerindeki t›n› ’d›r. T›n› flairin üslubunun, edâs›n›n kafa
sesidir. Üslup ise flairin yaflam›n›n ta kendisidir. Hava kurflun gibi a¤›r dizesini Necatigil söyleyemezdi, Sevgileri yar›nlara b›rakt›n›z dizesini de
Nâz›m Hikmet. Bu ayr›m›, yaln›zca iki flairin dünya görüfllerindeki ayr›l›kla aç›klamak kaba bir yaklafl›m olur. Bir flairin fliirini bulmas›, kendine varmas› demektir. Bu da çok uzun ve çetin bir yoldan geçer. Ulular›n
50
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 51
dedi¤i gibi, “Evine giden yol en uzun yoldur.” Ben özgünlü¤e (orjinalli¤e de¤il) bu anlamda inan›yorum. Bak›fls›z Bir Kedi Kara ve Ortodoksluklar adl› kitaplar›yla Türkçe’nin en özgün flairi say›labilecek Ece Ayhan
bile Schonberg’in on iki ton müzi¤ini fliirde uygulamaya giriflerek bu sonuca varabildi. Ne ki, Devlet ve Tabiat ile klasi¤e dönmek zorunda kald›. Epik söze ulaflabilen büyük flairlere bakt›¤›m›zda, giderek özgünlükten uzaklaflt›klar›n› görürüz. Ama yine de onlar› birbirlerinden ay›ran temel nitelik t›n› farklar›d›r.
Usta bir flairimiz bir gün, bir fliirimde ç›dam sözcü¤ünü kulland›¤›m› görünce, “ama o benim sözcü¤üm, ilk kez ben kullanm›flt›m.” demiflti yar›-flaka yollu. fiafl›rm›flt›m. Ç›dam (sab›r) Anadolu halk›n›n yüzy›llard›r, çeflitli yörelerde kullanageldi¤i bir sözcüktü. Onun yapt›¤›, bu sözcü¤ü uyudu¤u kovuktan ç›kar›p modern fliire sokmas›yd›. Türkçe da¤arc›¤›n zenginleflmesi aç›s›ndan, tutulacak yollardan biridir bu. Dilsel genleflme böyle olur kan›mca. Yar›-ölü sözcükler de¤iflik yazarlarca kullan›larak
yaflam kazan›r. Bir sözcü¤ün özgün say›labilmesi için neolojizm deneyinden geçmesi gerekir. Onun da yaflay›p yaflamayaca¤›n› zaman gösterir.
Y›llar sonra Metin Elo¤lu’nun Dizin’ini yeniden okurken, ç›dam’la
karfl›laflmayay›m m›? Usta flairimizden kaç y›l önce kullanm›flt› bu sözcü¤ü Metin Elo¤lu:
Nerde o en uslu deliflmenlikler
Hele dur, erdemi ç›dam›n, daha bitmedi
◊
Yafl›n› bafl›n› alm›fl insanlar dillerini yenilemeye çal›fl›r, eski sözcükleri utana s›k›la kullan›rlarken, genç say›labilecek kimi yazarlar›n, hem
deyim, hem sözcük olarak Türkçe karfl›l›klar› dururken, MAMAF‹H, Z‹YADES‹YLE, MÜDDET, HUDUT, SUAL vb. sözcükleri yap›tlar›nda ›srarla kullanmalar›, züppelikten baflka bir fley de¤il. Bir tür büzülmüfl narsisizm, sakil bir seçkincilik var bu tutumda. Ataç’tan, Nâz›m’dan bu yana sürdürülen bir savafl›m›n yok say›lmas›, bir TÜRKÇE HA‹NL‹⁄‹! Sorun öztürkçe, yabanc› sözcük sorunu de¤il. Sorun, yaflayan sözcüklerin
kullan›lmas›, toplumun bünyesinden att›¤› sözcükleri art›k kullanmama
sorunudur. Bu tutumlar›n› göz göre göre sürdüren yazarlar›n geçicili¤ine gülümseyerek bak›yorum.
◊
“Güzel” ya da “çirkin” de¤il.
Rüzgâr› olan kad›n.
51
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 52
◊
Narsisizm’in de (bu kavram› özseverlik karfl›lam›yor kan›mca) türlüsü var. Güzel bir kad›n›n yaln›z bafl›na ya da ortal›k yerde aynaya, bir vitrin cam›na, hatta yerdeki su birikintisine bakarak kendini seyretmesi,
denetlemesi narsisizmlerin en eskisi, en masumu. Bir de büzülmüfl narsisistler var ki, ilk bak›flta dünyan›n en alçakgönüllü insan› izlenimini b›rak›rlar karfl›dakinde. Hatta bir ac›ma duygusu uyand›r›rlar. Kendilerinden birinci ço¤ul flah›s çekimiyle söz ederler genellikle. “Biz kimiz ki
onun yan›nda? Art›k yaflland›k. Biz bilmeyiz öyle fleyler” vs. Bu tutumlar›nda hat›r› say›l›r bir zekâ oldu¤unu kabul etmeli. Ama daha çapl› büzülmüfller karfl›s›nda kendilerini çabuk ele verirler.
Genleflmifl narsisizmde kahraman›m›z olmad›k yerde, birden ortaya
ç›k›p kendini göstermeyi pek sever. Komik duruma düflmüfl, dedikodu
olmufl, azar iflitmifl umrunda de¤ildir. Yeter ki bafl oyuncu olsun, kendisinden konuflulsun. Elefltirinin olumsuzuna da, olumlusuna da bir saniye bile katlanamaz. Kad›nsa a¤lar ya da sald›r›ya geçer. Erkekse bilgiççe
dersler vermeye kalkar; kendini dinlemeyenlere k›zar. Konuflurken yanl›fl bir söz söyledi¤ini fark etse bile, görüflünü ›srarla sürdürür. Ne özür
diler, ne de yanl›fl›n› kabul eder.
◊
Bir tek mucize var; o da insan beyni.
◊
Genellikle, orta yaflta ve yafll›l›kta büyük romanc›lar› yeniden okumak; bu dönemlerde insan›n aynada yüzüne bakmas›yla ayn› fley.
Mazmun – yaflamlar.
◊
◊
Bir elefltirmenin konformizme kaymas›, yaban›l bir hayvan›n haz›r
mamaya al›flmas› gibi.
◊
Sinemada bir terim vard›r, “epoque” ya da “dönem” filmi derler ki,
bir zamanlar hiç gözde de¤ildi. Sonralar›, beklenmedik biçimde, dönem
52
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 53
filmleri furyas› bafllad›, iyili kötülü. Televizyonun da etkisiyle sürdü sürüyor bu rüzgâr. Edebiyat alan›nda Kemal Tahir çok önceden bafllatm›flt› bu rüzgâr›, öfkesiyle üfleyerek. Tarihsel romanc›y› bekleyen en büyük
sorun, yaklaflt›¤› dönemle yaflad›¤› dönem aras›nda bir kesit, nesnel bir
karfl›l›k bulup bulamamas›. Bulamad›¤› zaman, hâlâ, yazmakta ›srar ediyorsa, o tarihsel dönemde çak›l›p kalma, entelektüel bir A. Z. Kozano¤lu
olma tehlikesiyle karfl› karfl›yad›r. Örne¤in, Cem Sultan’›n hazin serüvenini yazarken oryantalist bir fanus içinde buluverir kendini. Tarihsel romanda önemli olan, okurun söz konusu dönemde kendinden ne buldu¤u ya da o tarihsel döneme kendinden ne tafl›yabildi¤idir. Bu noktada, insan ruhunun ça¤lar boyunca de¤iflmeyen niteliklerinden, özünden filan
söz etmiyorum. Romanc›n›n yaklaflt›¤› dönem ne kadar ça¤dafl, ya da yaflad›¤› ça¤ hangi ba¤lamda tarihsel? Budur sorun. Yoksa, Bat› her zaman
bir fiark masal› dinlemeye haz›r.
◊
Bu harabâtta sâbit olamam sultan›m
Dil i virân›m› yapsan da y›k›lsam gitsem
(Sabit)
*
Bezm-i safâya sâgar-i sahbâ gelür gider
Gûyâ ki cezrü medd ile deryâ gelür gider
(Nâbi)
(Safa meclisine flarap kadehi gelir gider
Sanki gelgit ile deniz gelir gider.)
*
Gittin ammâ ki kodun hasret ile cân› bile
‹stemem sensiz olan sohbet-i yârân› bile
(Neflâti)
(Gittin ama can› hasretle b›rak›p gittin
Sensiz olan dost sohbetini bile istemem)
*
Kani ol gül gülerek geldi¤i demler flimdi
A¤lar›m hât›ra geldikçe gülüfltüklerimiz.
(Mâhir)
53
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 54
*
Ebnâ-yi dehr her hünere âferin verir
Yârab bu âferin ne tükenmez hazinedür
(Nâbi)
(Ebnâ-yi dehr: Zamane adamlar›)
*
Zinhâr eline âyine virmen o kâfirin
Zîrâ görünce sûretini büt-perest olur
(Bâkî)
(Sak›n o inançs›z›n eline ayna vermesin
Çünkü yüzünü görünce putperest olur)
◊
Kitab›n ad› : Türk Edebiyat› 10. S›n›f Ders Kitab›
Sayfa say›s› : 224
Yazar say›s› : 14 (yaz›yla; yaln›z ondörttür.)
Bask› adedi : 855.000 (yaz›yla; yaln›z sekizyüzellibeflbindir.)
M.E.B. Devlet Kitaplar›
Bizim zaman›m›zda, yani “Lise 2”yi okurken, ki 1967-68 y›llar›na
denk geliyor, edebiyat kitab›m›z›n bir tek yazar› vard›. Türk edebiyat› o
günden bugüne çok geliflmifl, çok zenginleflmifl olacak ki 14 yazar ancak
bafla ç›kabilmifl. Ne denir; kolay gelsin!
Kitab›n arkas›nda yer alan Terim Sözlü¤ü’nden iki örnekle kapatal›m bu fasl›; bakal›m 14 yazar›m›z nas›l bir karara varm›fl:
Söz sanatlar› : Edebi metni etkili ve güzel hale getirmek için yap›lan
söz ve anlam oyunlar›na. Edebi sanatlar mecaz anlamla ilgili sanatlar,
söz, harf ve yaz›ya ba¤l› hüner sanatlar› olarak s›n›fland›r›labilir.
Sade nesir : Daha çok ahlak, din, tasavvuf gibi ö¤retici metinlerde
kullan›lan, halk diline yak›n Klasik Türk Edebiyat› nesir türü.
◊
54
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 55
Elo¤lu’ndan dört dize :
Yaflamak baflka bir yaflamay› getirir ille
Ölüp gitmek hiçbir fleyi
Bir su solar belki
Bir gül ak›p gider belki de
◊
ÇARPANBALIK
SERG‹L‹K
Yap›flt›r›rken k›rm›z› noktay›
Resmin köflesine
‘‹ki tane kald›’ diyor
‘Hepsini satt›m
‘En ucuzu buydu : 1000 DOLÂR.
‘Çok pahal›’ diye yak›n›yor bir yandan
‘Azizim, boyalar çok pahal›!’
Dinlerken ressam arkadafl›
Benim akl›m k⤛t-kalem paras›nda
fiiir Sanat›’ndan alaca¤›m !
*
– Neden Avrupal› de¤iliz, biliyor musun?
– Neden?
– Cuntac› Albay Papadopulos
Rodos’ta heykel yapm›yor da ondan!
– Ne âlâka?
– Çok âlâka!
– Peki n’ap›yor?
– Hapisanede piflpirik oynuyor!
*
55
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 56
Her y›l 3 santim
Bat›’ya kay›yormufl
Anadolu yar›madas›
Vars›n almas›nlar AB’ye!
Nas›l olsa
Bir parças› olacak Avrupa’n›n
Onuncu Milenyumda Türkiye!
*
Dilini bir kez sokmas›n YABAN ar›s›
AIR CONDITIONED da dersin
ERKONTEfi’‹N VAR da!
*
GENÇ fiA‹R
Kad›n elektriktir
‹ster, ›fl›t ruhunu
‹ster, ›s›t
Ama dokunma!
*
MODA’DA B‹R D‹P-DUVAR YAZISI
Say›n köpek!
Sahibine söyle
Çiflini buraya ettirmesin.
*
Yanl›fl: AB Day›s›
Do¤ru: AB/Day›s›
56
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 57
57
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 58
SON Z‹YARET
James Baldwin
Temmuz’un 28’iydi, san›r›m günlerden çarflambayd›; babam› hastal›¤› s›ras›nda ziyaret etti¤im ilk gün, onu yaflarken gördü¤üm son gün oldu. Onu görür görmez, bu ziyareti neden bu kadar erteledi¤imi anlad›m.
Anneme, babamdan nefret etti¤im için onu görmek istemedi¤imi söylemifltim. Gerçekte bunun do¤ru olmad›¤›n› biliyordum. Evet, ondan nefret etmifltim ve bu nefreti sürdürmek istiyordum. Ancak o an, onu bir harabe olarak görmek istemiyordum, çünkü nefret etti¤im bu harabe de¤ildi. Bence, insanlar›n nefretlerinden inatla vazgeçmemelerinin nedeni,
bu duygular›n› yitirdiklerinde karfl› karfl›ya kalacaklar› ac›yla bafla ç›kamayacaklar›n› bilmeleridir.
Babam›n kardefli ve ben, Long Island’›n en uç noktas› gibi görünen
yere do¤ru, babama do¤ru yola ç›kt›k. S›cakt›, her taraf toz içindeydi; halamla tüm yol boyunca tart›flt›k, sigaraya yeni bafllam›flt›m ve halam kendime farkl› bir hava vermek için sigara içti¤imi iddia ederek bana k›z›p
durdu. Ancak gerçekte k›zd›¤› ben de¤ildim; a¤abeyinin ölüm döfle¤inde
olmas›na dayanamad›¤›ndan böyle davran›yordu. Bense, onu böyle çaresiz görmeye, saklamaya çal›flt›¤› yüz ifadesinin zamanla kasvete dönüflmesine, kötü hayallerle kendini bo¤mas›na katlanam›yordum. Ona sezdirmeden yüzünü öylece seyrediyordum, yafll› bir kad›n›n yüzüydü bu;
gözleri içine çökmüfl, donuktu; yak›nda onun da ölece¤i kesindi.
Çocuklu¤umda – gerçi üzerinden o kadar fazla zaman geçmedi –,
halam›n çok güzel oldu¤unu düflünürdüm. Zeki, çevik ve çocuklara karfl› oldukça cömert biriydi; her gelifli olay olurdu. Hatta bir keresinde, kardefllerimden biri ve ben, evden kaç›p onun yan›na yerleflmeyi düflünmüfltük. Art›k, çantas›ndan umulmad›k bir anda hofl bir fley ç›karacak durumda de¤ildi. fiimdilerde, bende uyand›rd›¤› duygular yaln›zca merhamet, suçluluk ve korkuydu. Ona flefkat duyamamam benim için üzücü
bir durumdu. Hastaneye yaklaflt›¤›m›zda, halam daha da aksileflti; ancak,
böyle yap›nca bana daha da yak›nlafl›yordu. Merhamet, suçluluk ve korkuyla dolu bir halde, kafatas›m›n içinde, bir kutuya s›k›flt›r›lm›fl ve aniden d›flar›ya do¤ru f›rlay›p etraf› 盤l›¤a bo¤acak bir kukla gibi bir baflka
ben oldu¤unu fark ettim.
58
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 59
Odaya girdi¤imizde halam, babam› yatakta küçük bir kara maymun
gibi k›vr›l›p büzülmüfl, zor nefes al›r halde gördü¤ünde a¤lamaya bafllad›. Onu besleyen ve hayata ba¤layan, hareket etmek istese bile onu engelleyen bu görkemli, ›fl›kl› makine akla yarardan çok iflkenceyi getiriyordu;
koluna giren tüpler, beni çocuklu¤uma götürüyor ve bir adada cüceler taraf›ndan eli kolu ba¤lanm›fl Güliver’i an›msat›yordu. Halam durmadan
a¤l›yordu; babam›n bo¤az›ndan ise k›s›k bir h›r›lt› geliyordu; hiçbir fley
söylenmedi; babam konuflam›yordu. Elini tutmak istedim, ona bir fleyler
söylemek istedim. Beni duyabilse ona ne söylerdim bilmiyorum. Gerçekte o odada bizimle de¤ildi babam, yolculu¤una ç›km›flt› bile; halam bana,
onun ‹sa’yla buluflmak üzere oldu¤unu söylüyordu, bense babam›n bo¤az›ndan gelen h›r›lt›dan baflka bir fley duymuyordum. Doktor yeniden
odaya geldi ve biz oradan ayr›ld›k, yeniden o dayan›lmaz trene binip eve
geri döndük. Sabahleyin, onun öldü¤ünü haber veren bir telgraf ald›k.
Sonras›nda ev aniden akrabalar, arkadafllar, histeri ve karmaflayla dolup
taflt›; bunun üzerine ben, annem ve kardefllerimi, siyahi topluluklarda bu
gibi ac›l› zamanlarda kolonyalar›, atasözleri, sab›r ve aflç›l›k yetenekleriyle aniden ortaya ç›k›veren maharetli kad›nlara emanet ederek evden hemen ayr›ld›m. fiehirde turlad›m. O gün, d›flar›da biraz zaman geçirdikten
sonra eve döndü¤ümde, annem hastaneye kald›r›lm›fl ve bebek do¤mufltu.
Türkçesi: Ayfle Banu Karada¤
59
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 60
Foto¤raf: Matt Barnes, Yak›flt›rma: Bir müze ev bask›n›, asl›: Clio ça¤r›s›
BULGUM’CUK
O¤uzhan Akay
1.
Don Juan Kültür Sanat Madencileri Örgütü, tüm gezegendeki kültür ve sanat etkinliklerini izlemek, gözlemek, yönlendirmek, müdahale
etmek, kazmak, araflt›rmak, incelemek, destek olmak, denetlemek ve kalan mek, mak’lar› yapmak erkini elinde tutmak amac›yla 4 fiubat 2085
tarihinde kurulmufltur.
2.
Örgüt, kültür ve sanata katk›da bulunan tüm ülke, kurum ve kurulufllar›, bireyleri insanl›¤›n ortak ve ayr›ks› de¤erlerine olan katk›lar›na
göre y›l baz›nda puanland›r›r.
Puanlar örgütün anl›k, günlük, ayl›k, y›ll›k denetimleri do¤rultusunda ana merkezden yollanan sinyallerle kartlara ifllenir. Puanlar, takas
de¤eri olarak kullan›labilir.
Ödül almak için kullan›labilir. Puan aral›klar› karfl›l›¤›nda neler yap›labilece¤i, da¤›t›lan ayg›tlara düzenli olarak iletilecektir.
3.
Uykuda yap›lan etkinlikler, al›nan sinyaller, uyku merkeziyle eflgüdüm kurularak etkinlik olarak ifllenir.
60
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 61
Kurumsal ve ülke baz›ndaki tatiller de uyku kapsam›nda de¤erlendirilir.
4.
‹flaret, harf, hece, sözcük ve her türlü görsel veri, kartlardaki azami
limitlere göre kullan›labilir. Limit afl›mlar›, bir sonraki iletiflime üretim
k›s›tlamas› olarak yans›t›l›r.
5.
Aflkla ilgili mesaj, veri, duygu üretimi yasakt›r. Bu sadece örgütün
ad› çerçevesinde, onun yetki ve kullan›m ve kapsama alan›na girer.
6.
Uykuda/tatilde kaydedilen her türlü veri, genel paylafl›ma sunulacaksa örgütün denetiminden geçer. Bir iflin ya da üretimin denetimden
kaç›r›lmas› halinde, bask›n timleri gerekli müdahaleyi an›nda yapma ve
silme hakk›na sahiptir.
7.
Özgün bir üretimin rastlant› olarak bile ortaya ç›kmas› tehlikesine
karfl›, tüm örgüt üyelerinin uyan›k davranmas›, sorumluluk almas›,
alarmlar›n ayarl› olmas›, bak›mlar›n›n düzenli olarak yapt›r›lm›fl olmas›
gerekmektedir.
8.
Benzeri zaten çok üretilmifl ifllerin üretilmesi, dolafl›ma sokulmas›
da tehlikeli ve yasakt›r. Lüzumsuz ifl üretenler ve ifller hiçleme iflleminden geçirilir.
9.
Velisi taraf›ndan befl yafl›nda gerekli ar›nd›rma ifllemlerinden geçmesi kabul edilen, testleri baflar›yla atlatan çocuklar, örgütün madencisi
olarak yetifltirilmeye hak kazan›r. E¤itim süresi on befl y›ld›r. Son iki y›l,
do¤rudan sahada uygulama e¤itimini içerir.
10.
Çocuklar için gerekli genetik ve bellek düzeltmeleri, uluslararas›
kültür, sanat kodlamalar› standartlar›na göre, örgütün maden ocaklar›ndaki ayg›tlarla yap›l›r.
Ayg›tlar, sadece uzman madenciler taraf›ndan kullan›labilir.
61
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 62
11.
Otuz yafl›ndan önce altm›fl befl yafl›ndan sonra kültür, sanat üretimi
yapmak özel izne ba¤l›d›r.
12.
Operasyonlar›n nas›l yap›laca¤›, kurallar› ayr›ca düzenlenir ve ilan
edilmez.
13.
Ortak üretimlerdeki paylar örgütçe belirlenir, da¤›t›l›r.
maz.
14.
Bir marka taraf›ndan desteklenmeden kültür, sanat etkinli¤i yap›la-
Markan›n marka oldu¤u ya da markal›ktan ç›kt›¤› örgütçe onaylan›r
ve y›ll›k olarak duyurulur.
15.
Alt kültürlerden gelen üretimler, üst kültürlerle yar›flamaz, yar›flt›r›lamaz.
Kültürlerin tasnifi de yine örgütçe yap›l›r ve y›ll›k olarak duyurulur.
16.
‹nsanl›k arflivi, örgütçe tutulur. Karfl›laflt›rma, efllefltirme ve düzenlemeler, Kristal Ayg›tta yap›l›r, saklan›r.
17.
Bilinçalt›n› olur olmaz eklektik meseleler için dürtüklemek örgüt iznine ba¤l›d›r. Bilinçalt› civar›nda çekim yapmak, ses ve görüntü almak
yasakt›r.
(...)
Yukardaki belgenin sonraki maddeleri, ani dil ve veri de¤iflimi nedeniyle günümüz diline çevrilememifltir. Çözümlenen bölümde çeviri ve
yorum hatalar› olabilir.
Belge, madeni bir kutunun içerisinde yukar›daki görüntüyle birlikte bulunmufl ve dönüfltürülmüfltür.
(YeniMilat:15/ Gorgonzola Yerleflimi)
62
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 63
“AGATHA IN PERA”
Tuna Kiremitçi
“Vay!” diye ba¤›rd›: “‹flte arad›¤›m adam!”
Büyük Yönetmen otelin pastanesindeki has›r koltuklardan birinde
oturuyordu. Kendisini tan›yordum tabii; ne de olsa Büyük Yönetmen’di.
Ama onun beni tan›mas› ve en son teskere günü görüflmüflüz gibi heyecanla seslenmesi garibime gitmiflti.
Normalde böyle durumlarda uzaktan selam vermekle yetinip olay
yerinden sessizce uzaklafl›r›m. Oysa birkaç saniye içinde Büyük Yönetmen’in meflhur çekimine kap›lm›fl, has›r koltuklara do¤ru yürür buldum
kendimi.
Aya¤a kalkt›, elimi hasretle s›kt›: “Bu kadar m› flans olur yahu? Bak
seni kimle tan›flt›raca¤›m…”
Bafl›yla iflaret etti¤i yere bak›nca, karfl›s›ndaki gölge bir insana dönüfltü. Sade giyimli, orta yafll› adam isteksizce gülümsüyordu bana.
“Beyefendi bu otelin sahibidir. Daha önce tan›flm›fl m›yd›n›z?”
“Hay›r” dedi adam.
“Hay›r” dedim ben de.
Sonra kendisine pek yak›flan, teatral bir edayla adama döndü: “Sizi
ünlü yazar Tuna Kiremitçi ile tan›flt›rmak isterim!”
Adamca¤›z›n gülümsemesi biraz daha donuklaflt›. Söz konusu ismi
ilk defa duydu¤u çok belliydi.
“Tan›yorsun de¤il mi Tuna’y›?”
“Tabii… Tabii tan›yorum” dedi kibarca gülümsemeye çal›flarak:
“Hofl geldiniz.”
Bir iskemle gösterdiler, oturdum. Büyük Yönetmen’in önünde iyice
k›zarm›fl bir biftek ve salatan›n süsledi¤i, irice bir tabak vard›. Bir taraftan da ifltahla at›flt›r›yordu konuflurken.
“Beyefendiyle otelde çekece¤imiz film hakk›nda konufluyorduk.
Tam s›ra senaryoyu kimin yazaca¤›na gelmiflti ki içeri sen girdin. Ne dersin bu ifle? Hayret bir fley valla!”
“Otel hakk›nda bir film mi?”
“Evet. Ama öyle herhangi bir film de¤il. Uluslararas› bir proje. Dünya çap›nda isimlerle…”
63
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 64
Bir süre sessiz kald›. Bu süre boyunca önce a¤z›na att›¤› biftek parças›n› iyice çi¤neyecek, sonra da otelin sahibine anlaml› anlaml› bakacakt›.
“Ne dersin? Söyleyelim mi Tuna’ya?”
“Bence mahsuru yok.”
“Bak söylüyorum o zaman. Yabanc› say›lmaz nas›lsa”
“Tamam.”
Büyük Yönetmen’in heyecan› ve otel sahibinin isteksizli¤i, benim
bile fark edebildi¤im bir karfl›tl›k içindeydi. Ne var ki bunun üstünde düflünecek zaman b›rakmad›.
“Agahta in Pera!”
Ellerini iki yana açm›flt› bunu söylerken: “Ne dersin?”
“Filmin ad› bu mu?”
“Olabilir. Tabii baflka bir fley de olabilir. Ama as›l fikir bunun içinde. Pera Palas’ta bir Agahta… Ünlü polisiye yazar›n›n s›rr› hâlâ çözülmemifl ‹stanbul maceras›… Nas›l?”
“Güzel…” dedim. Bir yandan da daha önce böyle bir filmin yap›l›p
yap›lmad›¤›n› düflünüyordum. Pek yabanc› gelmiyordu.
Ben bekledi¤i tepkiyi vermeyince bir parça daha biftek att› a¤z›na,
çi¤nerken kendi kendine m›r›ldand›: “Agahta in Pera… Ola¤anüstü bence.”
“Evet… Çok güzel.”
“fiahane de¤il mi?” dedi, bu sefer otelin sahibine dönüp.
“Evet…” dedi adam.
O s›rada iki genç gelip Büyük Yönetmen’e bir fleyler sordular. Konuflmalar›ndan otelde bir reklam çekimi yap›ld›¤›n› anlad›m. Tabaktaki
biftek harika görünüyordu. Akl›ma sabahtan beri hiçbir fley yememifl oldu¤um geldi. Midemin kaz›nd›¤›n› hissettim.
“Sahi, sen ne ar›yorsun burada?”
“Yeni bir roman için çal›flmaya geldim…” Biriyle karfl›lafl›rsam diye
önceden haz›rlad›¤›m yaland› bu: “Birkaç gün otelde kal›p kafa dinleyece¤im.”
“‹nanm›yorum” diye ba¤›rd›: “Hem de bu otelde. Pera Palas’ta! Bu
kadar da flans olur mu kardeflim?”
“Ya…”
“O zaman hemen bafllayabilirsin yazmaya. Tabii kitab›na engel olmazsak.”
Para konusu aç›lmadan geliflen ifl görüflmeleri bana huzursuzluk verir. ‹lk f›rsatta sözü ba¤lay›p kaçmaya bakar›m. Ne var ki Büyük Yönetmen’di karfl›mdaki. Rahmetli annem onu televizyonda ne zaman görse
içini çekerdi. Üstelik akflamüstü ›fl›¤›nda her zamankinden yak›fl›kl› görünüyordu.
64
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 65
“Yazar›m tabii… Ama hikâyeyi bilmiyorum ki.”
“Oras› kolay” dedi: “Seninle iki dakikada hallederiz. Hatta sana akl›mdakini anlatay›m hemen.”
Tekrar aya¤a kalkt›, pencereyi gösterdi: “Ya¤murlu bir gece düflün… fiimflekler çak›yor… Pera Palas’›n flu gördü¤ün kap›s› a¤›r a¤›r aç›l›yor ve kim giriyor içeriye?”
“Kim?”
“Sharon…”
“Sharon Stone mu?”
“Evet, ta kendisi. Geçen gün telefonda bahsettim, bay›ld› projeye.
Zaten kariyeri kötü durumda. Böyle bir ç›k›fla ihtiyac› var.”
Elimde olmadan gülümsedim. Bir ç›k›fla ihtiyac› olan bendim asl›nda.
Kar›mla aram›z iyice bozulmufltu. Tabaklar›n havada uçufltu¤u bir
gece, küçük çantam› ve gitar›m› al›p ayr›lm›flt›m evden. Pera Palas’a gelmemse tamamen tesadüftü. O günlerde ‹stanbul’da dünyan›n bütün ürologlar›n›n topland›¤› bir kongre oldu¤undan baflka hiçbir otelde yer bulunmuyordu.
Otelin üçüncü kat›ndaki, küçük bir odada kal›yordum. Pencereden
bak›nca tüm Haliç karfl›mdayd›. Odan›n neredeyse tamam›n› kaplayan,
iki kiflilik pirinç karyolam ve küçük, çirkin bir televizyonum vard›. Hüzünlü bir yerdi Pera Palas; buras›n›n depresyondaki insanlar için do¤ru
tercih olmad›¤›n› girer girmez anlam›flt›m.
Yay›nevinde uzun toplant›lara kat›ld›¤›m bir çarflamba akflam›, kafa
dinlemek için otele döndüm. Can›m bir fley yapmak istemiyordu. Odaya
gidip biraz uyumaya karar verdim. Asansörün önüne vard›¤›mda akl›ma
pastanede unuttu¤um flemsiye geldi. Ya¤mur ya¤mamas›na ra¤men, nedense flemsiyemle ç›kmak istedim odaya. Pastaneye girince de onunla
karfl›laflt›m iflte: Büyük Yönetmen’le:
“Hemen bir organizasyon yap›p seni o ikisiyle bir araya getirece¤im” dedi, konuflman›n son demlerinde.
Bu arada bifte¤ini çoktan bitirmifl, k›rm›z› flarab›ndan yudumlar almaktayd›: “Hemen dörtlü bir toplant› yapal›m, senaryoya bafllayal›m.
Hatta sana burada daha genifl bir oda tutar›z, rahat çal›fl›rs›n. Yar›n saat
alt›da benim stüdyoda, tamam m›?”
“Tamam” dedim. Bahsetti¤i, flehrin en gözde stüdyolar›ndan biriydi. Ayr›ca bir an önce oradan ç›k›p karn›m› doyurabilece¤im bir yere gitmek için can at›yordum.
Ertesi akflam yediye do¤ru d›fl› minibüse, içi de limuzine benzeyen
bir araç beni stüdyodan ald›. Küçük bir kar›fl›kl›k yaflanm›flt›. Bekleme
odas›nda geçirdi¤im yar›m saat boyunca Büyük Yönetmen ortalarda gö65
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 66
rünmemiflti. Onun ne kadar çizgi d›fl› ve ç›lg›n bir sanatç› oldu¤unu biliyordum. Sineman›n yaramaz çocu¤u, reklam dünyas›n›n dahisi, kural tan›maz bir yarat›c›yd›... Bu yüzden gelmemesine flafl›rmad›m. Asl›nda
otelde yapt›¤›m›z konuflmay› hat›rlad›¤›ndan bile emin de¤ildim.
Derken orada olmam bana saçma gelmeye bafllad›.
‹fl toplant›lar›nda kulland›¤›m, içinde defter ve kalem olan küçük
çantam› alm›fl gitmeye haz›rlan›yordum ki kap› aç›ld›, bir asistan girdi.
Büyük Yönetmen’in çok özür diledi¤ini, bir önceki toplant›s›n›n sürpriz
bir flekilde uzad›¤›n›, kendisinin beni sahildeki reklam ajans›nda bekledi¤ini söyledi.
Ajans›n arka bahçesine kurulmufl çilingir sofras›nda söz konusu iki
kifliyle tan›flt›m. Büyük Yönetmen’in bir numaral› stratejik orta¤› Büyük
Reklamc› ve televizyonun en parlak senaristlerinden olan bir han›m. Pek
toplant› yap›yormufl gibi de¤ildi halleri.
Büyük Yönetmen her zamanki gibi enerjik ve yak›fl›kl›yd›: “Sizi Tuna Kiremitçi’yle tan›flt›rmak isterim.”
“Selam…” dedi Büyük Reklamc›. Bütün dikkatini soymakta oldu¤u
portakala verdi¤inden bafl›n› kald›rmakta zorluk çekiyordu sanki.
“Merhaba…” dedi yazar han›m: “‹tiraf edeyim, hayran›n›z say›l›r›m.”
“Aman efendim…” diye kekeledim, iltifat duyunca gevfleyen her zavall› ruh gibi: “Ben de severek takip ediyorum sizi.”
“Hem biliyor musunuz, eflinizle okul arkadafl›y›z.”
“Biliyorum” dedim, hüzünle.
Tan›flma fasl› bitince bende bir tedirginlik bafllad›. Konuflmam gerekip gerekmedi¤ini bilemiyordum. ‹flin kötüsü, herkes birbirine o kadar
samimi davran›yordu ki soraca¤›m her sorunun beni uzayl› durumuna
düflürece¤inden korkuyordum.
“Seksen y›l öncesinin Pera Palas’›nday›z…” diye söze bafllad› Büyük
Yönetmen: “Gök gürlüyor, flimflekler çak›yor. Resepsiyonda fl›k giyimli,
ihtiyar bir adam dikiliyor. Sonra bir aç›l›yor kap›, içeri bir kad›n giriyor.”
“Agahta Christie mi?” dedi senarist han›m.
“Nereden bildin?”
“Bilmem, malum oldu galiba.”
“Evet. Agahta giriyor… Kate Blanchett oynuyor hem de…”
Bunu duyunca bafl›m› kald›rd›m: “Sharon Stone de¤il miydi?”
“Bofl ver flimdi onu…” dedi Büyük Yönetmen: “Kate Blanchett süper. Konufltum kendisiyle, projeye bay›ld›. ‹htiyac› var zaten böyle bir
filmde oynamaya.
“Anlad›m…” dedim, not defterimde Sharon Stone’un üstünü çizerek. Benim de bir içkiye ihtiyac›m vard›. Etrafa umutsuz gözlerle bak›n›r66
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 67
ken beliren garson elime bir flarap kadehi tutuflturdu.
“Yan rollerden biri için de Kurt Russell’› düflündüm.”
“O rol onun için biraz küçük de¤il mi?” diye sordu Büyük Reklamc›.
“Yok can›m. Adam okudu, çok be¤endi.”
Sonra üçü tart›flmaya bafllad›lar. Bu tart›flma birkaç saat sürecek ve
beni hiç ilgilendirmeyen, üçünün aras›ndaki yak›nl›ktan kaynaklanan
konulara u¤rayacakt›. Bu arada s›rf bir fley yapm›fl olmak için konuflulanlar› not al›yor, bir taraftan da ne kadar aptal göründü¤ümü tahmin etmeye çal›fl›yordum. Bir ara tamamen koptum konudan, kendi içime, yak›n
geçmiflin ac›l› hat›ralar›na kap›ld›m. Uzun, bunalt›c› yaz mevsimi içimi
kavurarak geçiyordu.
“O zaman yar›n bizim stüdyoya u¤ra…” dedi Büyük Yönetmen. Ses
tonundan benimle konufltu¤unu anlad›m: “Maddi konular› konuflursunuz bizim çocuklarla. Ben de hemen gerekli kiflileri aray›p seni onlarla
bir araya getirece¤im.”
“Ne zaman bafllayaca¤›m?”
“Çok çabuk. Bu hafta mesela.”
Büyük Yönetmen’in stüdyosu, bulundu¤u mahallenin birçok binas›na, zarifçe yay›l›yordu. Binalar›n ortas›nda kalan avluda çocuklar için güzel bir oyun alan› ve pinpon masas› vard›. Kulübe baflka müthifl projelerde dahil olanlar›n rahatça gevezelik edip pinpon oynamas› için tasarlanm›fl, zevkli bir yerdi buras›. ‹çine girince bir Ortaça¤ flatosundaym›fl gibi
hissediyordunuz.
“Sen keyfine bak. ‹stersen pinpon falan oyna” dedi: “Benim flu bisküvi reklamlar›n›n montaj›na girmem laz›m.”
Stüdyoya gelirken bana yetecek, flirketin gözünü de fazla korkutmayacak bir rakam düflünmüfltüm. Yirmili yafllardaki, Bob Marley resimli
bir tiflört ve y›rt›k kot giymifl asistan tepkisiz bir flekilde not ald›.
“Büyük Yönetmen’in yaflamöyküsünü haz›rlamak istiyoruz…” dedi,
son derece duygulu bir sesle: “Kal›n kapakl›, güzel tasar›ml›, foto¤rafl›
falan... O yapt›klar›yla bunu çoktan hak etti bizce. Ama metinleri yazacak birine ihtiyaç var. Hoflunuza gider miydi?”
“Ne?”
“Bu kitab›n yazar› olmak.”
“Olabilir” dedim: “Konuflal›m bir ara.”
Büyük Yönetmen’i bir saat kadar, umutsuzca bekledikten sonra ç›kt›m stüdyodan. Asistanla konufltuktan sonra örümcek hislerim davul çalmaya bafllam›flt›. Film iflinin gerçekleflmeyece¤ine dair güçlü bir önsezi
vard› içimde. Hatta önceki gece, reklam ajans›ndaki öteki iki kiflinin bunu en bafl›ndan bildi¤ini de anlam›flt›m.
67
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 68
Reklam çekmekten s›k›lm›fl olan Büyük Yönetmen biraz de¤ifliklik
istemifl, onlar da ifl ortaklar›n› k›rmam›fllard›. Orada konuflulan her fley
üçünün günlük zihin jimnasti¤inden ibaretti. Yorucu günün ard›ndan biraz kafa da¤›tm›fllard›. Bense bütün gecesini oyunu ciddiye al›p not tutarak geçiren aslan parças›yd›m.
Akflama do¤ru, o¤luma mama yedirirken çald› telefon. Asistan ar›yordu.
“Baz› telif sorunlar›ndan ötürü sizin projeyi süresiz ertelemek zorunday›z” dedi: “Araflt›r›nca gördük ki Agatha Christie isminin kullan›m› çok s›k› kurallara ba¤lanm›fl. ‹nflallah sizin için sorun olmaz.”
“Hay›r” dedim: “Hiç sorun olmaz.”
“Ama öbürünü yazabilirsiniz hâlâ.”
“Hangi öbürünü?”
“Büyük Yönetmen’in yaflamöyküsünü… ‹sterseniz sizin yazabilece¤inizi söyledi.”
Telefonu kapatt›m ve alt›nc› ay›n› yeni doldurmufl o¤luma bakt›m.
O da bana bakt› ve gülümsedi. Daha flimdiden mizah duygusu kuvvetli
bir çocu¤a benziyordu. Üstelik biraz Ken Russell’› and›r›yordu, belli bir
aç›dan bak›nca.
68
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 69
fi‹‹R ‹LE fi‹‹RCE
Eray Canberk
Öndeyifl
fiiirle tan›fl›kl›¤›m fliirce (poetika) ile tan›fl›kl›¤›mdan çok önce. Bu
da do¤al olmal›. Daha okuma yazma ö¤renmeden önce dinledi¤imiz masallar, halk hikâyeleri, efsaneler, destanlar arac›l›¤›yla fliirle tan›fl›r›z. Benim bu konuda ayr›ca, ‹stanbul manilerini ezber etmifl bir anneanne ile
m›r›ldand›¤› ilâhilerin Yunus Emre’nin fliirleri oldu¤unu y›llar sonra ö¤rendi¤im bir babaanneden kulak dolgunlu¤um oldu.
fiiire yak›nl›k duyarsak yazma hevesine kap›l›r›z. fiiirler ezberleriz,
flairler tan›r›z, fliir bilgisi ediniriz; zaman geçtikçe de fliir konusunda çeflitli sorular belirir zihnimizde. fiiir sanat› üzerinde kafa yormaya bafllar›z. ‹zlenen yol budur.
“Poetika” (fliirce) sözcü¤ü ile ilk kez Edebiyat Fakültesi’nde yard›mc› sertifika olarak ald›¤›m Felsefe Bölümü’ndeki derslerde karfl›laflt›¤›m›
hat›rl›yorum. 1960-1961 ders y›l› bafllar› olmal›. Hocalar›m›z Aristoteles’ten, “Poetika”s›ndan söz ediyorlar. Poetika! “Politika” de¤il “poetika”… Oysa bizlerin, yaflananlar ve ortam gere¤i, daha çok “politika” ile
u¤raflt›¤›m›z y›llar… “Poetika” ile karfl›laflma, o zamana kadar fliirle hafl›r
neflir olmufl, fliir vadisinde kalem denemeleri yapm›fl biri için geç kal›nm›fl bir tan›flma, ba¤›fllanmaz bir “habersiz” olma durumu!
Eski TDK’nun yay›mlad›¤› Türk Dili dergisinin “fiiir Özel Say›s›”
(1961) ve daha sonra edindi¤im Tercüme dergisi “fiiir Özel say›s›”
(1946), Felsefe’deki hocalar›m›zdan ‹smail Tunal›’n›n çevirisiyle Aristoteles’in Poetika’s› fliirce konusunda bilgilendi¤im ilk kaynaklar. Bunlar›
Salâh Birsel’in fiiirin ‹lkeleri (1952), Yaflar Nabi’nin haz›rlad›¤› fiiir Sanat› (1948; Salih Bolat’›n katk›lar›yla yeniden gün ›fl›¤›na ç›kt›.), Melahat Özgü’nün Rainer Maria Rilke’den çevirdi¤i Genç Bir fiaire Mektuplar (1944), Turgut Uyar’›n Bir fiiirden (1983; daha önce Cemal Süreya’n›n ç›kard›¤› Papirüs [1966-1970] dergisinde “Bir fiiirden” genel bafll›¤› alt›nda yay›mland›), Cevat Çapan’›n George Thomson’dan çevirdi¤i
Marksizm ve fiiir (1966), Salâh Birsel’in Max Jacob’dan çevirdi¤i Genç
Bir fiaire Ö¤ütler (1970), Yurdanur Salman’›n Mayakovski’den çevirdi¤i
fiiir Nas›l Yaz›l›r? (1979), ‹smet Özel’in fiiir Okuma K›lavuzu (1980) adl› kitaplar› izledi. Bu dönemde ayr›ca baflta dergiler olmak üzere birçok
baflka kaynaktan da bilgilenmiflimdir.
69
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 70
Bak›yorum da o y›llardan bu yana fliiri, flairi, fliirceyi konu alan kitaplar›n say›s› az›msanmayacak bir ölçüde. Attilâ ‹lhan, Erdo¤an Alkan,
Özdemir ‹nce, Hilmi Yavuz, Ataol Behramo¤lu, Enis Batur, Beflir Ayvazo¤lu, Ramis Dara, Mehmet H. Do¤an, Hasan Bülent Kahraman, Ebubekir Ero¤lu, Mehmet Yafl›n, ‹skender Pala, Metin Cengiz fliir ve fliirce konusunda yazanlardan ve kitap yay›mlayanlardan hemen akl›ma gelenler.
Boileau’dan J.-L. Joubert’e, Gaston Bachelard’dan Tzvetan Todorov’a, T.
S. Eliot’tan Aragon ve Éluard’a kadar birçok yabanc› yazar ve flairden de
ayn› konuda çeviri kitaplar var. Bütün bu yap›tlar (telif ya da çeviri) ciddi bir kitapdökümü (bibliyografya) bekliyor. (‹nternette “siirpenceresi.com / poetikakitapl›¤›” diye bir sitede oldukça kapsaml› bir kitapdökümü bulundu¤unu da unutmadan.)
Bu arada Faz›l Hüsnü Da¤larca’n›n Yap›tlar›mla Konuflmalar (iki kitap; 1999, 2000) adl› yap›t›n› anmadan geçemeyece¤im. Da¤larca’n›n
kendi fliircesini yans›tan bu kitaplar her zaman elimin alt›nda. Ne yaz›k
ki üzerlerinde yeterince durulmad› ve irdelenmediler.
Neden “poetika” de¤il de “fliirce”ye gelince?.. Bu benim Türkçe
merak›mdan, pervas›zca kendine yer edinen “Türkingce”ye karfl› kendimce Türkçe’yi koruma gayretimden kaynaklan›yor. Biliyorum “fliirce”nin de ard›nda Arapça “fli’r” yat›yor. Gel gelelim biz yüzy›llard›r Osmanl›ca diye bir dil oluflturmufluz. “fii’r”i al›p “fliir” yapm›fl›z. fiiir art›k
bizden olmufl… fiimdi “bilineni bildirmek” konusuna dönüp dilimizin
bugüne kadar yaflad›¤› serüveni burada tekrarlaman›n, allâmelik etmenin gere¤i yok. Ne var ki sevgili yazar›m ve hocam Tahsin Yücel’in bir çeviri dersimizde dedi¤i gibi “Türkçe’ye gümrüksüz giren” yabanc› kelimelere karfl› da ald›r›fls›z kalamay›z.
“fiiirce”ye baz› kesimlerce “uydurmaca” damgas› vurulaca¤›n› da
biliyorum. “Uydurmak”› olumlu anlamda al›p “uydurmaca” da sözcük
türetme yollar›ndan biridir diye düflünüyorum ve ald›rm›yorum.
“fiiir” sözcü¤ünden türetilen “fliirce” de¤iflik ça¤r›fl›mlar yapabilir.
“Bana göre”yi, “bana kal›rsa”y› nas›l “bence” sözcü¤üyle ifade ediyorsak
“fliire göre”yi, “fliire kal›rsa”y› da “fliirce” diye ifade edebiliriz. Çocu¤un
hallerini nas›l “çocukça” ile ifade ediyorsak, fliirin hallerine de “fliirce”
diyebiliriz.
Yap›m ekiyle Alman’dan Almanca, Frans›z’dan Frans›zca, Arap’tan
Arapça gibi dil adlar› türetmifliz; fliire de “fliirce” uygun düfler gibi geliyor bana. Biliyorum, “poetika”n›n yerini tutmaz, denecek; ama fliirin dili bir bak›ma fliir sanat› demek de¤il midir?
“fiiir ile fiiirce” y›llardan beri biriken ve birikmeyi sürdürecek olan
karalamalardan, çiziktirmelerden, al›nt›lardan, k›sa yorumlardan ya da
de¤erlendirmelerden, izlenimlerden olufluyor. “Sözler uçar, yaz›lar ka70
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 71
l›r” ilkesi uyar›nca bir defterin, bildi¤imiz bir okul defterlerinin sayfalar›na yaz›lm›fl, yazar› ve okuru tek ve ayn› kifli olan bu metincikler sonunda ve hiç ak›llar›nda yokken inzivadan ç›k›p bir derginin (bu dergi Sözcükler dergisi olacakm›fl) sayfalar›nda kalabal›¤a kar›flacaklar.
1.
Paul Valéry üzerine yazd›¤› yaz› yay›mland›¤›nda y›l 1930’dur ve
Ahmet Hamdi Tanp›nar yirmi dokuz yafl›ndad›r. (Söz konusu yaz›y› Tanp›nar’›n ölümünden sonra yay›mlanan Edebiyat Üzerine Makaleler
(1969) adl› kitab›nda okudu¤umda ben de yirmi dokuz yafl›ndayd›m.
Tanp›nar’›n birikimi, Valéry konusundaki yetkinli¤i beni flafl›rtm›fl, flair
ve romanc› Tanp›nar konusundaki hayranl›¤›m› yeni yeni tan›maya bafllad›¤›m bir baflka özelli¤ine de tafl›m›flt›.)
Tanp›nar bu yaz›y› Valéry’nin kitab› Variété II “münasebetiyle” yazm›fl. Tanp›nar’›n yabanc› edebiyatlar konusunda özellikle Frans›z edebiyat›na ilgi duydu¤u bilinir. 1924-1944 aras›nda yay›mlanan ve çeflitli konulardaki düflüncelerini içeren befl kitapl›k Variété dizisinin 1929’da yay›mlanan ikincisini, demek s›ca¤› s›ca¤›na al›p okumufl ve de¤erlendirmifl Tanp›nar!
Tanp›nar’›n kitab›n›n sonundaki “fiah›s Adlar› Dizini”ne bir göz
atarsak yabanc› flairler aras›nda en çok Goethe’ye, Hugo’ya, Mallarmé’ye
ve Valéry’ye yer verdi¤ini görürüz.
(Bu tür kitaplar›n sonlar›na eklenen “dizin”ler okur için, özellikle
de araflt›rmac›lar için bir nimet! Haz›rlanmalar› da çileli bir ifl olsa gerek!)
2.
Hakk› Özkan (1926-1999) kendi kendini yetifltirmifl, deyim yerindeyse “alayl›” bir yazard›. Hikâye ve romanlar›yla tan›nd› ama yaflam›n›n
son y›llar›nda bir çok fliir kitab› da yay›mlad›. Derinlemesine araflt›rmad›m ama gördü¤üm kadar›yla edebiyat›m›zda flair ve fliir konusunda Hakk› Özkan kadar fliir yazan yok gibi. fiiirlerinin ço¤undaki hafif alaysama
bu fliirlerinde de görülür.
TAFRADAN…
fiairleri de teknesine alsayd›,
tufandan falan de¤il,
“Tafradan” batard›, gemisi Nuh’un.
Kurtulan da olmazd›,
fliir dahil…
71
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 72
3.
II. Dünya Savafl› s›ras›nda, Rommel komutas›ndaki Alman birliklerinin sald›r›s› s›ras›nda ABD’nin 8. Ordu’su erleri aras›nda bir fliir yar›flmas› düzenleniyor. Yar›flmaya yüzlerce er kat›l›yor.
Yine II. Dünya Savafl› s›ras›nda, Guadalcanal, Saipen savafllar›na kat›lan birli¤in askerleri aras›nda fliir yazan befl yüzden fazla asker bulundu¤unu söylüyor Amerikan deniz piyadelerinin ünlü komutan› albay
Carlson.
Amerikan birliklerinin ç›kard›klar› gazete ve dergilerde en çok okunan ve her zaman yer alan köfle fliir köflesiymifl.
Bu bilgiler Boston’da yay›mlanan The Christian Science Monitor ’daki bir yaz›dan. Yaz›y› Erol Güney k›saltarak çevirmifl (Tercüme
dergisi “fiiir Özel Say›s›”, Mart 1946).
“Amerikan erleri fliir sever, fliir söyler. Söyledikleri fliirler pek öyle
do¤rudan do¤ruya harple ilgili de¤ildir. fiüphesiz harp olmasayd› erlerimiz böyle fliir söylemez, belki buna hiç yeltenmezlerdi. Bu fliirlerin konular›, harb de¤ilse de harb esnas›nda ö¤rendikleri fleyler: hayat›n, tabiat›n
güzellikleri; sulhun, arkadafll›¤›n, sevginin eflsizli¤i, v.s.dir. Erlerimiz
böylece harbin içinde fliirin k›ymetini de ö¤renmifl oldular. fiiir yazman›n insana verdi¤i o güveni, o saadeti… Onlar korkunç harb günlerinde
içlerinde bir kuvvet kayna¤› buldular, bundan sonra da ondan kuvvet alacaklard›r.”
II. Dünya Savafl› sona ereli altm›fl y›l› geçti. fiimdi Irak’taki Amerikan askerlerinin durumunu bilmiyoruz ama fliirin de¤erini anlamalar›
için hâlâ savaflmalar› gerekiyor anlafl›lan.
(Çeviriyi yapan Erol Güney’in ilginç ve yer yer yürek burkan bir yaflam› var. Güney, 1940’l› y›llarda Puflkin’den, Gogol’dan, Gonçarov’dan,
Turgenyev’den, Dostoyevski’den, Çehov’dan, Molière’den ve Eflâtun’dan çeviriler yapm›fl. Yaflam›, Haluk Oral ile M. fieref Özsoy’un ortak
çal›flmalar›yla kitaplaflt›: Erol Güney’in Ke(n)disi / Göçmen-ÇevirmenGazeteci-Sevgili (YKY, Yaflant› dizisi, 2005). Kitap, edebiyat›m›z›n bir dönemine de ›fl›k tutuyor.)
4.
Arap flair Ebu Temmam (804 ? – 845 ?):
fiiirsiz flan ve fleref ifle yaramaz ve ortada kalm›fl bir toprakt›r.
fiairlerin sözleridir, nas›l dilerse flair,
insanlar›n yüzünü ak eder ya da örter utançla.
Ac› alay› bilgeli¤e dönüfltürür flairlerin sözleri
ve kendi hükümlerince yarg›lat›rlar
adaletsizli¤i ya da zulmü.
72
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 73
5.
Haydar Ergülen’in Üvey Sokak (Aç›k Mektup) (Gri Yay›nevi, 2005)
adl› kitab›n›n “fiair, ne zaman…” bafll›kl› yaz›s›ndan:
“fiair ne zaman fliirine benzer? Elbette, fliirinin önüne geçmedi¤i zaman, fliirinden bir ad›m, birkaç ad›m geride durdu¤u zaman. Öyle flair
var m›d›r? Vard›r ama azd›r, bir-iki flair tan›yorum böyle, söylesem sessizlikleri k›r›l›r diye adlar›n› anm›yorum. Öyle iyi fliirleriyle sessiz sedas›z
yaflas›nlar, yazs›nlar isterim, kalpten överim onlar›, kalpten severim. Bu
mektup flairlerden s›k›lmak üstünedir. fiairlerden s›k›ld›m, evet, kendimden de. Bir türlü karar veremiyoruz çünkü. fiiir mi yazaca¤›z, flair mi olaca¤›z?”
(Baflka bir deyiflle: “fiair olmak kolay da fliir yazmak zor ya da fliir
yazmak kolay da flair olmak zor.”… Hep ayn› tebellefl düflünce, yak›c› ikilem…)
73
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 74
74
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 75
D‹L‹N C‹NS‹YET‹: “HEMfi‹RE”N‹N ERKE⁄‹NE
“HEMfi‹R” M‹ DENECEK?
Alev Bulut
Geçti¤imiz haftalarda gazete ve televizyonlarda “Erkek Hemflireye
Hemflir Densin”, “Erkek Hemflireler Geliyor!” bafll›kl› haberlerle karfl›laflt›k. Bu haberleri özetleyerek dilin cinsiyeti ve Türkçe’de cinsiyet yükü
tafl›yan sözcüklerin durumuna bakmak istedim:
Meclis Sa¤l›k Komisyonu, erkeklerin de hemflire olmas›na olanak
sa¤layan teklifi kabul etti. Ama komisyon erkek hemflirelere ne denilece¤i konusuna tak›ld›. Komisyon toplant›s›nda, Arapçada (?) “k›zkardefl”
anlam›na gelen “hemflire”nin erke¤ine ne denilece¤ine karar verilemedi. Tart›flma, hemflirenin cinsiyet içeren bir kelime oldu¤unun an›msat›lmas›yla bafllad›. “Zeki” ve “Zekiye” gibi isimlere dikkat çekilip erkek
hemflire için baflka bir kavram bulmak gerekti¤i savunuldu. Bir milletvekili “hemflir-hemflire” önerisini getirdi. Baflka bir milletvekili de erkek
hosteslere “kabin görevlisi” dendi¤ini an›msatt›. Sa¤l›k Bakan› “Kelimenin sözlük anlam›ndan çok teknik anlam› önemli. Baflka bir isim verme
durumumuz yok” yan›t›n› vererek tart›flmaya noktay› koydu. 1
Biyolojik cinsiyetimiz do¤du¤umuz zaman üzerimize yap›flt›r›lan
do¤al bir etiket. Difli ya da erkek olmak. Bu, yaln›zca insan dünyas›nda
de¤il, hayvan, bitki bütün canl›lar için geçerli. Toplumsal cinsiyet ise,
hayvanlar›n iletiflim sistemini ayr› bir sistem olarak kabul edersek, dili
iletiflim ve etkileflimde en etkin kullanan canl›lar olarak insanlara özgü.
Buna ek olarak, toplum içindeki rollerimiz de toplumsal cinsiyet temelli.
Difli veya erkek olarak do¤mufl olmak bizi, istesek de istemesek de, toplumsal bir s›n›flamada belli bir grubun içine yerlefltiriyor. Bu gruba biyolojik kimli¤imiz nedeniyle do¤al üye oldu¤umuz için de toplum içi etkileflimde kad›n grubu, erkek grubu ve bunlara ait sözel ve sözel olmayan
(beden dili) ortak paydalardan yararlan›yoruz. En temel düzeydeki diflil
ve eril, biyolojik olarak difli ve erkek olmaktan gelen, farkl›l›¤›n dile yans›mamas› olanaks›z. Erke¤in biyolojik gücü erkek dilini de güç, yetki dili olarak alg›lamam›za neden oluyor. Peki bu biyolojik cinsiyet temelinin
üzerine ne kadar toplumsal cinsiyet ekleniyor? Kad›n ve erkek gruplar›n›n toplum içi etkilefliminde tek tek grup içi etkileflim dilleri ortak iletiflim diline ne kadar yans›yor? Eril ve diflil söylem denen temel ayr›l›¤›n
üzerine kad›n ve erkek söylemi denen toplumsal ayr›l›k ne zaman ekleniyor?
75
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 76
Sordu¤um sorulara çok genel bir yan›t vereyim. Kad›nlar ve erkekler kendi cinslerine ait dili yaflayarak ö¤reniyor ve kullanarak oluflturuyorlar. Her cinsin toplumsal yaflamda kendisine benzeyenle bir grup
oluflturma ve ortak bir dil kullanma gereksinimi var. Bu grup dili öncelikle günlük iletiflim dili ifllevine sahiptir, bu nedenle profesyonel yaflama, yani meslek ve uzmanl›k alanlar›na, yans›mamas› beklenir. Kad›n da
olsa erkek de olsa doktor “doktor dili” ile konuflur. Bu dili “kad›nca” ya
da “erkekçe” konuflabilir ama alan›nda kabul görmesi uzmanl›kta yetkinli¤ine ba¤l›d›r, cinsiyetine de¤il. ‹flte uzmanl›kta yetkin oldu¤u halde cinsiyetinden ya da cinsellikteki tercihinden dolay› (t›pk› ›rk, din, dil tercihleri için de oldu¤u gibi) ayr›mc›l›¤a u¤rarsa ortada bir haks›zl›k var demektir. Toplumsal cinsiyetler rollerin gerekleri ile kar›flt›r›lmad›¤› sürece günlük yaflamda ve iletiflim biçemlerinde özgürce yaflan›r.
Baz› diller zaten yap›lar› gere¤i eril-diflil ayr›m›n› tafl›rlar. Sözcüklerin belirleyicileri, tak›lar›, cinsiyetleri vard›r. Ama bunun d›fl›nda da geliflmifl, az geliflmifl bütün toplumlarda dil kullan›m›nda kad›n ve erkek
söylemi ve dili farkl›d›r. Toplumsal roller dil kullan›m›na yans›rken, yani dil oluflturulurken, erkeklere daha etkin ve gücü yans›tan sözcükler ve
sözcük anlamlar› düflmüfl olabilir. Bazen toplum içi rol paylafl›m›nda hiç
düflünmeden benimsenen cinsiyete dayal› rollerin düzeni bozulunca flafl›r›p kalmam›z da ezberimizin bozulmas›ndand›r. Örne¤in, Türkçe’de
Farsça kökenle “k›z kardefl” anlam›n› da tafl›yan aslen “ayn› sütü (hemayn›)(flir-süt) emmifl” anlam›ndan gelen “hemflire” sözcü¤ünün “sa¤l›k
alan›nda destek hizmeti veren görevli” anlam› kad›n cinsiyetine öylesine
yap›flm›flt›r ki, ülkemizde sa¤l›k sisteminde erkek sa¤l›k görevlisi çal›flt›r›lmas› rolün kendisinden ad›na kadar her fleyiyle erkeklere hakaret olarak alg›lanabilir. Bu görevlinin ad›n›n ne olaca¤› düflünülürken “hemflire” sözcü¤ü üzerinden e¤lenceli bir kesme ifllemiyle “hemflir” elde edildi bile, espri olsun diye, belki de ciddi olarak! Biliyoruz ki Türkçe’de sonek ya da çekimlerle difli-erkek ayr›m› yoktur. Cinsiyet yükü aç›s›ndan
“tarafs›z” olan Türkçe sözcüklere difli ve erkek anlam katmanlar› sonradan eklenir. Diyelim Arapça “muallime” için “kad›n ö¤retmen” (toplumsal kabul gören biçimiyle “bayan ö¤retmen”), “muallim” için “erkek ö¤retmen” diyerek sözcüklerin ek anlam katmanlar›n› dil içinde kurar›z.
Türkçe’de ifl tan›mlar›nda yaz›l› bir koflul olmasa da “hemflire” cinsiyet yükü olarak “kad›n” sa¤l›k görevlisi, “hastabak›c›” ise daha çok “erkek” sa¤l›k görevlisi olarak kullan›l›r. Asl›nda bu iki hizmet, “hemflirelik” ve “hastabak›c›l›k” farkl› görev tan›mlar›na sahiptir. Hemflirelik hastabak›c›l›ktan daha teknik bir destek hizmetidir, özel bir yüksek e¤itim
gerektirir. Normalde “hemflire”nin erke¤i, “hastabak›c›”n›n da kad›n›
olabilir, bugünlerde tart›fl›ld›¤› gibi. ‹ngilizce ve Frans›zca’y› örnek al›rsak, bu dillerde de “sister”, “soeur” sözcükleri (Türkçe çevirisi ile din gö76
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 77
revlisi anlam›nda “rahibe” – bir dönem “sör” – genel anlamda, eski dilde, “hemflire” bugün “k›zkardefl”) dinsel ve toplumsal kad›n rollerine
iflaret ederler. Türkçe’de sa¤l›k alan›nda kullan›lan “hemflire”, yani hastabak›c›n›n ‹ngilizce’si olan “nurse” sözcü¤ü kad›n-erkek ay›rmadan kullan›l›r ve kabul görür. “Nurse” sözcü¤ünün “bebek bak›m›, emzirme” gibi bütünüyle diflil anlam alanlar› oldu¤u halde hiç de dalga geçilmez “erkek hemflire” ile. Çünkü toplumlar›n geliflmifllik düzeyine göre hayat›n
her alan›ndaki ifller gibi bak›m hizmetlerindeki roller de kad›n erkek olarak ayr›lmadan eflit tan›mlan›r. Önyarg›lar, toplumsal cinsiyete dayal›
farklar azal›r. Babalar evde bebekleri doyurup, altlar›n› de¤ifltirip bakarken anneler ifle gidebilir.
Dil kullan›m›n›n cinsiyet boyutunu yönlendiren kültürel farklar aç›s›ndan daha pek çok örnek verilebilir. Türkçe’de ‹ngilizce’den ödünç al›narak kullan›lan “hostes” (hostess) sözcü¤ü diflil anlam alan›ndad›r. Erke¤ine de “host” denir. Türkçe’de kad›n odakl› bir hizmet olarak tan›mlanan hosteslik “erkek hostes”lerin yayg›nlaflmas› ile cinsiyet yükünden
s›yr›larak “kabin görevlisi”, “uçufl görevlisi” olarak kullan›lmaya bafllanm›flt›r. Erkek uçufl görevlisine al›flmakt›r kültürün as›l sorunu, isimlendirme onun için sorun olur ya da sorunu giderecek biçimde yap›l›r. Kültürlere ba¤l› önyarg›lar ve farkl› yaklafl›mlar “cinsiyet” gibi hassas alanlarda iyice belirginleflir.
Dilin cinsiyetini düflünürken gazeteci-yazar Ece Temelkuran’›n temel anlam› erkek-odakl› olmasa da toplumsal anlam› ve ça¤r›fl›m› erkekleri iflaret eden “delikanl›” sözcü¤ünün kad›nlar› kapsayacak biçimde
“cinsiyetsiz” olarak kullan›m› üzerine yazd›¤› yaz›y› atlamak olmaz: “Erkek jargonu zannedilir, oysa delikanl› son derece cinsiyetsiz bir s›fatt›r.
Pek sevdi¤im s›fatt›r. Ve bence delikanl›l›k en çok kad›nlara yak›fl›r.
Memleketin Do¤u’sunda ‘bilekli kad›n’ denir, Bat›’s›nda ‘hükümet gibi’,
bu yaz›y› sizlere yazmakta oldu¤um Bizans’ta ‘Osmanl› kad›n’... Hepsi
ayn› yere tekabül eder malumunuz, paças›n› hayat›n çark›na kapt›r›p s›k›fl›p kalmam›fl kad›n demektir…” (Milliyet, 19.01.2007) Bir baflka yaz›s›nda da “fiehrazat dili” dedi¤i “cellad›n› hayranl›ktan felç eden o büyülü dilin”, kad›n dilinin, toplumsal uzlafl› için ortak kullan›m›n› önerir Temelkuran (Milliyet, 14.01.2007).
Son günlerde ad› Türkiye Sanayici ‹fladamlar› Derne¤i (TÜS‹AD)
olan bir kuruluflun bafl›na ilk kez bir kad›n baflkan›n getirilmesi ile ad›ndaki “ifladamlar›” vurgusu da sorgulanmaya aç›k bir duruma geliyor.
Kuflkusuz “ifladam›” Türkçe’de kad›n-erkek gözetmeden kullan›lan “cinsiyetsiz” bir sözcüktür, ama art›k pek çok ülkede kutsal kitap dili de dahil dilin cinsiyetsiz ve kapsay›c› olmas› görüflü yay›l›yor. Örne¤in ‹ngilizce’de “mankind” sözcü¤ü için “humanbeing”, “chairman” (oturum baflkan›) için cinsiyet yükü tafl›mayan “chairperson”, cinsiyetsiz genel ad›l
77
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 78
olarak kullan›lan eril “he” için duruma göre “he/she” (erkek/kad›n) de¤iflmeli olarak önerilirken,2 Türkçe’de de örne¤in “insano¤lu” yerine
“insano¤lu/k›z›” ya da yaln›zca “insan” önermemiz yak›nd›r. Peki “bal›kadam” yerine ne diyece¤iz? “Bal›kadam/bal›kkad›n” m›? Yoksa “bal›kinsan” m›? Dilin cinsiyetsizlefltirilmesi, dolay›s› ile “kad›n” cinsinin
de eflit koflullarda dile dahil edilmesi, ile ilgili yaklafl›mlar›n dili zorlamadan do¤al kullan›m ve ak›fl içinde getirilen önerilerin benimsenmesi ilkesine dayanmas› daha do¤ru görünüyor.
Y›llar önce k›z›m›n s›n›f arkadafl› olan küçük bir Rus k›z›, dil konusunda çal›flmama karfl›n toplumsal cinsiyetlerle ilgili gizli bir önyarg›y›
k›ramad›¤›m› göstererek, beni mahcup etmiflti. Taba¤›na koydu¤um yeme¤i sonuna kadar bitiren bu küçük k›z, “Ne güzel taba¤›nda hiç yemek
b›rakmamay› ö¤renmiflsin” dedi¤imde “Ne de olsa asker k›z›y›m” diyerek bana tuzak kurmufl ben de “Baban asker miydi?” sorusuyla bu tuza¤a düflmüfltüm. Yan›t, “Hay›r, annem askerdi” olunca da oturup düflünmüfltüm. Asl›nda flimdi düflününce, babas›n› ülkesinde b›rak›p çok küçük yaflta annesiyle birlikte Türkiye’ye gelip yerleflmifl bir k›z›n örneklerini önce annesinden verece¤ini de hesaba katabilirmiflim.
Kad›nl›¤› ve kad›na özel bir dili savunan “feminist” yaklafl›m genel
bir çizgide kad›n haklar› ve insan haklar› savunucusu olarak kalmay› ye¤leyenlere fazla gelebiliyor. Kutsal kitaplardan sözlü kültüre, yaz›l› kültür
ürünlerine kadar toplumsal alg›lara kaz›nm›fl olan erkek-odakl›l›¤a tepki
olarak kad›nl›¤› afl›r› öne ç›karan yaklafl›mlar da yeni bir ayr›mc›l›k yarat›yor: ayr›mc›l›¤a u¤rayan› korumak amac› ile yap›lan ayr›mc›l›k (pozitif
ayr›mc›l›k). Ayr›mc›l›¤›n olumlusu olumsuzu olmaz, hepsi kötüdür, diyenlerdenseniz toplumsal cinsiyetler konusuna da ayr›mc›l›k içermeyen
insan-odakl› (siyaseten do¤ru) bir bak›fl gerekiyor. Yoksa toplumsal iliflkilerde ve dildeki kad›n-erkek çat›flmas› her durumda, kad›nlar›n afl›r› savunuculu¤unda da erkeklerin sald›r›s› alt›nda da, kad›n›n aleyhine sürüp
gidecek. Toplumsal roller ve mesleklerden “ikincil” ve “kad›n-odakl›”
görülenler erkekler taraf›ndan afla¤›lan›p reddedilecek. “Art›k erkekler
de hemflire olabilecekmifl” diye k›flk›rt›c› bir biçimde uzat›lan bir haber
mikrofonuna “Olur mu öyle fley?” diyen erkek sesleri ço¤alacak. “Ad› ne
olacak o zaman hemflirenin erke¤inin?” diye sorulunca da alay ve afla¤›lamayla “hemflir” olsun, yok yok “hemflo” olsun deniverecek...
(1) Kaynaklar: Kad›köy Times, DRThaber.com 10.01.2007
(2) Bu arada ‹ngilizce’de “she” (difli), “he” (erkek) ad›l›na, “woman” (kad›n),“man” (erkek) sözcü¤üne ekleme ile elde edilir (s/he, wo/man) istesek de istemesek de, ilk kad›n›n (Havva) ilk erke¤in (Âdem) vücudundaki bir kemikten yarat›ld›¤›na koflut bir dilsel türetmeyle. Bu örnekler araflt›rmayla ço¤alabilir, örne¤in ‹branice “erkek-kad›n” için “ifl-ifla/iflat/eflet” gibi bildi¤im kadar›yla…fiimdi bu süreç
tam tersine ifllemifl, kad›ndan bir parça at›larak erkek ve erkek sözcü¤ü türetilmifltir
desek, dinsel, kültürel ne çok ezber bozulur bir düflünelim…
78
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 79
ÖYKÜNÜN D‹L UÇLARINDA
Semih Gümüfl
Edebiyat›m›zda flu iki belirgin durum da önemli: Biri, önceki dönemlerde oldu¤undan daha çok kifliyi ilgilendiren, daha çok yazar aday›n› kendine ba¤layan ortak çekim gücünün edebiyat› yayg›nlaflt›ran dalgalar›. Öbürü, ayn› boyda dalgalardan oluflan bu yay›lma boyunca suyu kar›flt›r›p kendi dalga boyunu yaratacak yeni yazarlar›n say›s›n›n azl›¤›.
Elbette son iki kuflak içinden ç›kan özel yarat›c›lar›n say›s› az de¤ildir, onlar da bafllang›çta ortak ak›m içinde yer al›p neden sonra kendi
yollar›n› çizmifltir; ama gene de biraz geriye çekilip bak›ld›¤›nda, kendi
dilini ve anlat›m biçimini yaratan yazarlar yerine, birbirine yak›n duran
öykülerin, romanlar›n çoklu¤u egemen görünüyor. Bu yak›nl›klar içinden kendi gerçekli¤ini apayr› bir düzeyde ortaya koyan yeni yarat›c›lar
her edebiyat›n gelece¤idir.
Murat Yalç›n’›n fien Saat ’i bu yarat›m vadisinde kendini bir ayk›r›
durufl gibi gösterir. Edebiyat›m›z›n her döneminde yaflanan uzun süreli
tekdüzelikler içinde Murat Yalç›n gibi yazarlar›n daha yukar› ç›kmak için
oluflturduklar› merdiven olmadan yaflayamay›z. Onlar duvar›n öteki yan›na geçerken biz de onlar›n geçti¤i dünyay› görmek için basamaklar› t›rman›r›z. Hiç kuflku yok ki bu arada hem birbirine benzer öykülerin kurdu¤u dünyan›n okuru olarak kalaca¤›z –bu deniz olmadan yaflayamay›z–,
hem de arada ötekilere benzemeyen öykülerle okuma ezberimizi bozan
öykücülerin izine tak›laca¤›z.
Murat Yalç›n, varl›¤›n› her zaman akl›m›zda tutmak zorunda oldu¤umuz öykücülerden. Son kitab› fien Saat birçok bak›mdan önceki üç kitab›na göre onun olgunluk dönemini bafllat›yor. ‹lk üç kitab›nda has edebiyat›n izinden ayr›lmayan Murat Yalç›n, fien Saat ’te belki gene s›n›rl›
bir okur çevresini ilgilendiren, ama bugünkü edebiyat›m›z›n veri almas›
gereken metinler koydu ortaya.
On dokuz k›sa öykü ve sekiz k›sa metinden oluflan fien Saat içinde
sanki hep –kendini yaln›zl›k düflüncesiyle var eden– yaln›z bir insan dolafl›r. Onun bir beden olarak de¤il, ruh ve düflünce olarak dolaflt›¤›n› düflünmek bile yeter. Çünkü bu öykülerde somut hayat›n gerçek anlar›nda
de¤il, soyutlamalar içinde oluflur anlam. Yaln›zl›k düflüncesi ve duygusu,
kendi gerçekli¤ini her zaman yarat›r ve çok çabuk yaz›nsal gerçekli¤e dö79
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 80
nüflür. fien Saat ’in kurgulad›¤› yaln›zl›k öykülerin yal›nl›¤›yla da örtüflür
ki, en belirgin özelikleri aras›ndad›r bu.
fien Saat ’in yaln›zl›¤› öykülerin do¤ayla kurdu¤u iliflkinin de sonucudur ve elbette kendili¤inden de¤il, Murat Yalç›n’›n özellikle “Canl› Do¤a Albümü” metinlerinde hayat›n zamand›fl›na düflen dingin anlat›m biçimiyle. Öte yandan, zaman›n yaz›nsal bir düzey olarak metiniçinde sorun edildi¤i bu öyküler, d›fl dünyay› anlatmakla öncelikle ilgilenmedikleri gibi, iç dünyalardan da uzakt›r asl›nda. Murat Yalç›n gerçek zamanla ilgilenmeden, öykünün kendi zaman›n›, dünyas›n› oluflturuyor ve bunu
kiflilerin, yazar›n, anlat›c›n›n d›fl›nda bir yaz›nsal gerçeklik alan› olarak
görüyor. Daha çok, düflünen zamand›r bu, izlenimci, eylem içinde geçmeyen.
Bu arada bütün bu özelliklere uygun yaz›lm›fl “Canl› Do¤a Albümü”
metinleri ve öteki öykülerin d›fl›nda kalan öyküler de var. fien Saat ’in tasarlanm›fl yap›s›n›n k›y›s›nda duran bu öyküler aras›ndaki “Ters Yüz”,
içinde kapkaç konusunun bile yer ald›¤› bir öykü. Ama bu öykünün bir
olay öyküsü olmad›¤›n› söylemeye bile gerek yok elbette ki, gene kapkaç
gibi gündelik bir olay içinde, yüzü “ters yüz” olmufl bir adam›n yaratt›¤›
ça¤r›fl›mlard›r as›l olan.
O¤uz Atay için yaz›lm›fl “Tabut” öyküsü de ölen bir yazara yaz›lm›fl
sayg› öyküleri aras›nda benzeri olmayanlardand›r. “Ters Yüz”, “Tabut”,
“fiairin Horozla ‹mtihan›!” ya da “Hayal-i Hakikiye Sahneleri” öyküleri
gösterir ki, Murat Yalç›n somut durumlar› yazm›yor, somut bilgiyi öykü
içinde nas›l soyutlayabilece¤ini düflünerek yaz›yor. As›l itkiyi de dilinden
al›yor. Bu dil, onu bir yaz› ailesi içine yerlefltiriyor.
Yaz›lan›n ne oldu¤una bakmadan, genç kuflaktan yazarlar› eski kuflaklardan seçtikleri yazarlar›n yan›na koyanlar yaln›zca dile ve biçime
bakarak de¤erlendirir. Böyle bir ba¤lam aray›fl›nda Murat Yalç›n’› Vüs’at
O. Bener, O¤uz Atay, Bilge Karasu ailesi içinde görüyorum. Bunun bir
nedeni Murat Yalç›n’›n verilmifl dili yaz›nsal dil olarak gerçeklefltirme biçimlerinde yak›nl›¤›, biri neyi nas›l anlataca¤›na iliflkin sorulara verdi¤i
metin içindeki karfl›l›klarsa, öbürü de anlatmak için seçti¤i durumlard›r.
Bu üçünü bir araya getirerek kurdu¤unuz iliflki, sizi aileye daha s›k› ba¤lar. Elbette Murat Yalç›n’›n yabanc› edebiyatlardan ald›¤› etkiler de vard›r, ama onu günümüz edebiyat›na ba¤layan yukardaki güçlü özellikleri
nedeniyle bugün ne yazd›¤› merak edilmesi gereken yazarlar aras›ndad›r.
Yazd›klar›n›, “edebiyat dilini bir iletiflim dili olarak gören anlay›fla
diklenme” olarak gören Murat Yalç›n, dili yaz›nsal bir gerilim hatt›na
benzetiyor ki, o gerilim hatt› öykünün gerilimini de¤il, dilin çokanlaml›
kurgusunu yarat›r.
80
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 81
Murat Yalç›n’›n öykü dili yer yer fliir diliyle de iç içedir. fiiirin biçim
özelliklerinden yararlanan bu dil, yal›nl›¤› ve dinginli¤i içinde özgün bir
ses yakalama çabas›n› da destekler. fiiirin ritmiyle iç biçim özelliklerinin
öykü dili içinde kullan›lmas›, ço¤u zaman anlam› yal›nl›k içinde arayan
yazar›n önüne benzersiz olanaklar açar. Bu dil biçimi içinde yazar›n özellikle b›rakt›¤› yorum alanlar›na okurun katk›s› yaz›nsal metnin de¤erini
uzat›p ömrünü uzat›r. Murat Yalç›n bu tutumunu, “Bir metinde her fleyin alt›n› doldurma çabas›n› iflgüzarl›k sayar›m. Bofllukta yüzmenin enginli¤ine tutkunum,” biçiminde aç›kl›yor.
Metin içinde uyuyan alanlar›n yakalanaca¤› dü¤üm noktalar›n› keflfetmek, okuru bütünü anlamaya yöneltir. Yaz›nsal metin bütünden gelerek de¤il, bütüne varmak için yazar›n att›¤› dü¤üm noktalar›ndan okunmaya bafllan›r. Bu okuma biçimi Murat Yalç›n’›n öykülerindeki anlamlar› çözmek için gidilecek yolu gösterir.
81
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 82
Salih Ecer
SIDIKA SU
fiEH‹R 1
Art›k nas›l da istiyorum gitmeni
namus ne demekse
aç›klaman›
sesin, o yol
kenarlar›
tertipli
fiEH‹R 2 NED‹M GÜNSÜR
Mehmet
lakerda gibiydi
eflliksiz
tan›m›fl olsayd›n›z
saçlar›n› tarard›n›z
fiimdilik Nedim Bey
Mehmet’e diyor ki
Bence güzel bir çerçeve belki
ne dersin,
isabetin gözal›c› olabilir.
fiEH‹R
Surat asma art›k
Veledin kan gibi
s›cak
yo¤un ve yumuflak
en çok fleyin bende var
S›d›ka han›m sana ömür
Ilg›n’›n selam› var.
Davul, zurna kurslar›na
yaz›ld›m
Ben yak›nda damlar›m
tam da bir aflk tarifi
elimde
Bu ölçüyü biliyorsun Mehmet
82
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 83
iki dirhem bir çekirdek
gel gör ki okka çekiyor can›m
bak çocuklar›n selam› var
Ilg›n
Ifl›l
Rauf
ve partinin bütün sa¤ kanad›.
Senin ölümünden sonra bile
çal›flsayd›k
gözüm
her an ensende
Ilg›n
sabaha ay›k
ve çay ile suböre¤i
yerdik
Onat abi Antep
Hüseyin Bafl asaleten
genel merkez Atina’da
gene bu partiyi
dü¤ün yapard›k evvel allah
Ilg›n, Hüseyin abiye iyi bakal›m
bir flarap muammas›na kim vurduya
gitmeden
Yan›m›zdaki hakikat budur.
S›d›ka han›m sakin
ve emin ad›mlarla indi arabas›ndan
biraz dalg›nd› galiba
bir yeri iflaret etti
su ak›yordu, sonra birikiyor
gene ak›yordu ki yüzünün güzelli¤i yans›d›
uzaklara
topland›k
hayretle bakt›k ülkeye
beyaz yorgun gibi
bembeyaz atlar s›raland›
uygun ad›m
yan›na yaklaflan mareflalin gözlerine bakt› s›rt›n›
s›vazlad› S›d›ka han›m
üzülmeyiniz
bir daha yafllan›r›m belki
ben
yeflil hattat, tülbent ve silah
kuflat›r öyle çeviririz uçurumu
ihmal etmeyiniz güzel bir türküyü
Ruhi’ye söylerim.
Bir de keskin niflanc›
83
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 84
olur mu. Selametle
Mareflali teskin etti.
Yüzünün güzelli¤i art›yordu arabas›na binerken
sesinizden anlafl›l›yor
yolunuz uzun
bir aflksa da benziyor
zarf› usulca açman›za
akl›n›zda olabilseydi gözünün
feri kaçabilir adamsa da
erken seviflip, aldan›p
ranza düflünüyorsa dinlenirken kalk›p
hep üzülüyordu mesela
güler yüzlü
saçlar›n›z›
bir kere uzun bir koridorda
hep üzülüyordu
çok flafl›rd› sizi görünce saklayamaz
titredi¤ini
saklanamaz
uzun aflk fliirleri yazma iste¤i
bilmiyorsa
görmek ister uzun tarlay›
unutulamaz ki
karfl›n›za utanarak rüya görüyor
yüzünüz ve saçlar ne kadar
hüzün toplar art›k
bulutlara benziyor, bayraklara içimdeki
birkaç ayd›r yeni uyan›rken
yol kenar›nda
ellerim üflüyor
dokunsan›za atlar ne güzel
zafere kofluyorlar kan ter içinde
Bekleyin
kofluyorlar
büyük bir ihtimalle yolun
solundaki toprak
benim olacak.
Ah rüzgâr
tenimde titreyen sen midir
nefesin
saçlar›n
hangi veletsin desene k›z gibi gülüp
geçerek
gönlümü
acemisiyim senin
o zeytin misin
84
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 85
Müslim Çelik
TAfi SONE
Ne gerek fazla söze, ç›t dedim düfltüm yere
Görece¤iz bakal›m kim kimde büyür yazla
Aflklar ya¤mur sonu ekinleri gözlerinde
Kavufltukça dal yorgun yapra¤›n› akasya
S›rça köflke t›rman›r, çat›fl›n› günefl san›r
Kösnül ›fl›¤›n› saç›p, gö¤ boflluk dört bir yana
Kara taflsa seslenir, tafltan ses gelir san›r
Her öpüflünde duda¤›ndan kopar f›rt›na
Sevmiyorsan hiçbir fley olmam›fl gibi davran
Dolunay› i haliyle gördün diyelim
Aykamer yollar›nda senin, baka bata usand›m
Dokundu¤um bütün k›y›lar› sahiplenirsin
Balk›yan o yüz güldü tan at›m›yla
Sende herkesler az biraz ozan asl›nda
ENEL AfiKA SONE
Yaflad›¤›m yer, sen sevdan›n diliyle uyan›p
Yürek yetmedi, yer ki, kirpikleri oklanm›fl
Beflik çatlam›fl toprakla mavi gök san›p
Tafl› anlad›¤›nda senle yanm›fl y›k›lm›fl
Ölneceksen flavks›z uçurum seslerinin
Çi¤nenen muhabbetlerin yas›nda kalm›fl
Ordas›n iflte hiç bilmeden oynak yerinin
A¤z›n yand› art›k, tende kir tutmayan pasm›fl
Ama bana sensizli¤i kimler ö¤retecek
Sevindiren heceler do¤uruyor sözcüklerim
Gönül körlerin gördü¤ü ayd›nl›ktan usand›m
fiive dilini, dil de suretini gösterecek
Terazi ölçü barda¤›, pipet kullan bordan
Taflarken ac› bahar› yaratm›fl insandan
85
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 86
Mehmet Yafl›n
ÜÇÜNCÜ K‹fi‹
i
Ve sonra baflka bir hayata bafllar kimseye haber vermeden ruhlar.
Gün gelir ç›plakl›¤’na döner insan, gövdesiyle bir olur
k›raç yamac› güzellefltiren harup a¤ac›n›n.
Dallar› aras›ndan ›fl›k ›fl›k ›fl›k aç›l›r semalar. Tüm yollar›n kapan›nca
elinde yedi kandil ve yetmifl bin kanatla uçarcas›na gelir,
Yarad›l›fl an›ndaki gibi a¤z›ndaki misk kokusuyla
Üçüncü Kifli sana nefes verir.
Kimsenin göremedi¤’ni görür ve havlamaya bafllar bir köpek.
Burak’›n kalbindeki elmas› önce kufllar görür,
böcekler, otlar, do¤an›n parças› olarak kalabilmifl canl›lar… Ve ruhlar
samanyolunu duvak gibi tafl›yarak seviflmeye inerler suda.
‹klim nas›l de¤iflirse kanyonlar›n y›rtt›¤› kayal›klarda,
nas›l birden defnegülleri yükselirse
yeralt›n›n s›r lofllu¤undan, sen yukar›dan bakarken
ufak tefek k›rçiçe¤i sand›¤›n çingene pembesi nas›l büyürse… Büyür
ve su içer ruhun kökleri görünmez kaynaklardan.
Gizlice içerler ama ve görünmezler insana.
ii
Afl›s›z dallar›n› salar bir afl› zeytin. Yaflaman›n özü
yüzeye ç›kar bast›r›lsa da
bask›n ç›kar do¤an›n gücü… Ve Üçüncü Kifli ortaya ç›kar,
ne kimlik kart› bulunur, ne sürüfl ehliyeti. Ruhtur.
fiiir gibi bir fley vard›r içinde
ama sana göründü¤ü gibi görünmez baflka birisine.
(Seviflir seninle, sevgilisi de¤ilsin.
Kollar seni yaln›z b›rak›ld›¤›n dünyada, kardefli de¤ilsin.
Almay› beklemeden verendir, çocu¤u de¤ilsin.
En has›d›r dostlar›n, arkadafl› de¤ilsin.)
86
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 87
Bir ad koyamazs›n ona. Kurcalamaya gelmez
insan ruhu sessizlik ister… Ve yak›n olmay› hayat›n s›rlar›na.
iii
Üçüncü Kifli olmasa, olamazd›k sen, ben.
Ne zeytin, ne harup, paçal› benek keçilerin sevdi¤i… Ne de kufllar
insanda bir dal bulabilirdi konacak.
Kalbinde saklamak flart›yla baz› fleyler bildirilir sana –bu fliir mesela–.
Biçerdöverler, derin-deliciler kazarlar da kazarlar ruhu
yoktur evcillefltirilmenin sonu,
kayay› dinamitle parçalay›p arsa açarlar ve ustaca s›varlar çatlayan yerini
duvarlar›n. Sonra ak›nt› bafllar
kumrular›n yuva kurdu¤u çat›dan içeri s›zar onu ça¤›r›p
dilek tuttu¤un Kutup Y›ld›z›.
iv
Keçiyollar›n›n da kapand›¤› bir uçuruma yürür çitlembikler
ve kekiklere gizlenmifl salyangoz iz sürer.
Gerçekleflmesi kaç›n›lmaz oland›r Üçüncüsü –gerçekd›fl› gibi
kendince b›rak›lm›fl do¤ad›r çünkü–.
Ruhun son s›¤›na¤› derler,
de¤il, sa¤anak halinde y›ld›zlar›n ya¤d›¤› yaln›zl›¤›nd›r senin
o s›n›rs›zcas›na kendin olabildi¤in.
Kalbin öylesine tan›r ki onu soru sorman gerekmez. Hakk›nda
bilip bilece¤in fley, Üçüncü Kifli oldu¤udur sana.
Eski zeytin a¤ac›, salyangozun izi ve uçurum kadar kesindir.
Kaderini de¤ifltiren kifli derler,
de¤il, ta kendisidir kaderin. Onu tan›yabilirsen
tan›rs›n kendini de. –Ve az daha yürürsen deniz görünür yukar›dan.–
Özüne boyun e¤mekle özgürleflebilir insan,
bal›klar denizin sonsuzlu¤u ile…
Ve uçmaya do¤an kufllar›n yazg›s› kanatlar› olabilir yaln›zca.
Aln›nda iyi ve kötü iki yaz› bulunur.
Gündüze ç›kmak için gece bulunur. Üçüncüsü ne iyisi olur ne kötüsü,
Kader-mele¤i gibi sana gönderilmifl bulunur.
Ve kaderine direnen mahkûm olur yabanc›n›n hayat›n› yaflamaya.
87
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 88
88
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 89
Ferruh Tunç
KAYIP DESTAN
Kopuzum yok
Sen de savafla gitme
Cinayetin horas›n› tepme
Toyunda e¤lenme vuran›n
Bak, fludur resmi ala do¤an›n
Art›k yaflam›yor
Bu da, y›k›k an›t›
meçhul kahraman›n
Övüncü ne olabilir hem, demir oldu¤u için, bak›r oldu¤u için vuran›n?
Ve yerinci ne olabilir, yürek oldu¤u
için, ci¤er oldu¤u için yorulan›n?
Bo¤a ol, bofllu¤u süsen
yalpalayan ayyafl ol dilersen
ama tutunma o koflumlu at›n eyerine
Bunlar› tafla yazd› diye
boynu vurulan› dinle
Kopuzum yok
Sen de savafla gitme.
SAVAfi B‹TT‹
Savafl bitti.
Tanr›n›n ma¤aras›na kofltu vicdan› olanlar.
Örümcek, a¤›n› ördü eski flen kap›ya.
Parçalanm›fl incire kofltu kar›ncalar.
Dil a¤›r yaral›, mecalsiz konuflmaya.
Salâ kederi çöktü soka¤a.
Bitti savafl...
89
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 90
SESS‹ZL‹K KULELER‹
Kaan Arslano¤lu
Gelece¤e dönük kestirimler her zaman büyük sapmalara, yan›lg›lara aç›kt›r. ‹nsan› komik duruma düflürebilirler. Ancak kestirimde bulunan kifli o s›rada hayatta olmayaca¤›ndan bunu pek önemsemeyebiliriz.
George Orwell 1984 ’ü yazd›¤›nda otuz befl y›l ötesine de¤gin karamsar
korkunç bir tablo çizdi¤ini sanm›flt›, insanlar› sosyalizmin faflizme benzer de¤iflkelerine karfl› kuvvetle uyard›¤›n›... Oysa gerçek 1984 y›l› onun
anlatt›¤›na hiç benzemiyordu. Orwell’in çekinceleri aç›s›ndan bir cennet
say›labilirdi dünya. Ama benim gibiler aç›s›ndan daha korkunçtu.
2006’da yeryüzü daha da çekilmez hale geldi.
Bazen hayat tahminde bulunan› madara edecek kadar yavafl geçer.
Yar›m as›rl›k bir dönemde ülkede ve dünyada pek az temel de¤ifliklik
gözlemlersiniz. Bazen de tersi olur, de¤il k›rk elli y›lda yirmi y›lda sanki
evren baflkalafl›r. Gözlemledi¤iniz alana göre de h›z de¤iflir. Kimi konularda beklenmedik ilerlemeler sa¤lan›r, kimi konulardaysa beklenenin
çok alt›nda yol kat edilir. Uzay Yolu dizisindeki gerçekli¤i düflünün. Gezegenlere ulaflma aç›s›ndan insan soyu kaplumba¤a h›z›yla yürüyor. T›p
alan› geliflmelerin yavafl seyretti¤i kanallardan biri. Oysa Kaptan Kirk’ün,
Uhura’n›n o düflsel iletiflim arac› flimdi veletlerin oyunca¤› haline geldi.
Bilgisayar, televizyon, medya teknolojisi önceki beklentileri, düflleri
renksiz k›lacak boyutlar kazand›.
Karabasan
Bence önümüzdeki k›rk-elli y›ldaysa kestirimlerimizin ço¤unu bofla
ç›kartacak kadar h›zl› yaflanacak geliflmeler. Ne ki olumsuz de¤iflimler
olumlular›n önüne geçecek.
Size kötü bir haber: Edebiyat diye bir fley kalmayacak de¤erli edebiyatseverler. Bunun iflaretlerini flimdiden görüyoruz. Toplumlara “‹flte en
iyi yazarlar!” diye gösterilenlerin yap›tlar› beyinlerde yaz›n›n mezarlar›n›
kazd›lar bile. fiiir kötü flark›lar›n sözlerinde can çekiflecek, roman› tümden unutun. Öyküyse film senaryolar›nda de¤iflik k›l›klara bürünerek
dans›n› sürdürecek, bir tür dansöz olacak.
Yüksek teknolojiyle o teknolojinin do¤ada yaratt›¤› y›k›m birbiriyle
yar›flacak. Y›k›m yine yüksek teknolojiyle tamir edilmeye çal›fl›lacak, o
daha büyük y›k›ma yol açacak. En yoksullar›n evinde bile birkaç bilgisayar v›z›ldayacak. Ama bilgisayarlar sindirime uygun üretilmedikleri için
90
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 91
insanlar kar›nlar›n› köpek mamas›na benzeyen yo¤unlaflt›r›lm›fl g›dalarla, haplarla doyurmaya çal›flacaklar. Yine de açl›ktan, hastal›ktan milyarlar ölecek. Ço¤u hastal›¤›n tedavisi bulunmas›na ra¤men onlar› hayata
döndürmeye çal›flmak ekonomik yönden kald›r›labilir görülmedi¤inden,
zenginleflemeyenler ölüme terk edilecek. 21. yüzy›l Marx’›n de¤il, Malthus’un ça¤› ilan edilecek. Dünyan›n ancak kitlesel k›r›mlarla kurtulabilece¤ini art›k herkes kabul edecek.
Ne ki aç y›¤›nlar sessizce oturmayacaklar. Zengin ülkelere mülteci
ak›nlar› yaflanacak. Çekirge sürüleri gibi biçilecek insanlar, lazerli otomatik silahlarla taranacaklar. S›n›rlar›, barikatlar› aflabildiklerinde bulabildikleri toklar› çi¤ çi¤ yiyecekler.
Televizyonlar reklam kuflaklar› aras›na k›sa habercikler, filmcikler,
klipçikler yerlefltirecekler yasal zorunluluktan ötürü. Sanat tümüyle reklamc›l›k haline gelecek. Patronlar›n bu alandaki ifllevi de¤iflmeyecek
ama, neyin güzel say›lmas› gerekti¤ini bugünkü gibi onlar saptayacak. ‹flte söz etti¤im yay›n aralar›ndaki o k›sa haberlerde yorumcular düzenin
sa¤lad›¤› nimetlerden söz edecekler. Fikir özgürlü¤ünden, demokrasiden, herkesin kendini ifade etmesinin kaç›n›lmaz, dayan›lmaz hafifli¤inden... K›vançla, iftiharla bahsedecekler. Uganda, Sri Lanka, Arjantin, Japonya, ‹ngiltere ve Mo¤olistan’daki gazeteler dünyan›n giderek daha da
iyiye gitti¤ini, ancak varolan birtak›m sorunlar bafl a¤r›t›yorsa onun da
Türklerin tarihte iflledikleri soyk›r›m suçlar›n› kabul etmemesinden kaynakland›¤›n› yazacaklar. Gazete dedikse elbette k⤛t gazete, dergi, kitap
gibi fleyler çoktan ortadan kalkm›fl olacak, her fley elektronik ortamda piyasaya ç›kacak ve o ortamda yitip gidecek. Yine de tuvalet k⤛d›, bebek
bezi ve peçete gibi gereksinimler nedeniyle k⤛t tüketimi on misline ç›kacak. Kusura bakmay›n, bildirmek zorunday›m: Kitaplar›m›z›n tamam›
zaten on y›llar öncesinde tuvalet k⤛d› sanatsal biçeminde do¤aya geri
kazand›r›lacak.
Yaflam yine de pek e¤lenceli geçecek. Meydanlarda her gece on binlerce kiflinin kat›ld›¤› büyük orji törenleri düzenlenecek. Askeri barikat›
aflabilen yoksul y›¤›nlar da ara s›ra bu flenliklere kat›lacaklar ve seksi çok
daha vahfli, flenli¤i çok daha kanl› hale getirecekler, ç›lg›nlaflt›racaklar.
‹nsanlar robot teknolojisinde kayda de¤er ad›mlar atacaklar, pek
çok ifllerini onlara yapt›racaklar. Tabii robotlarla insanlar aras›nda ciddi
problemler ç›kacak. Ne ki robotlar›n kendi ruhsal problemleri daha a¤›r
seyredecek. Bu android kardefllerimiz insan soyunun ne kadar geri zekâl› oldu¤unu ayr›msad›¤›nda keskin bir var olufl sorunuyla yüzleflecekler
ve kitlesel biçimde intihara yönelecekler.
Politikac›lar en iyi reklamc›lar aras›ndan seçilecek. ‹ktidardakilerin
büyük ço¤unlu¤u solcu olacak. Hatta sa¤ diye bir fley kalmad›¤› için herkes solcu olacak. Solculuk art›k bir erdem say›lacak. fiöyle tan›mlanacak
solculuk: Solculuk bu düzenden azami keyif almakt›r. Solculuk alabildi91
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 92
¤ine kendini ifade etme özgürlü¤ü tatma ve kimseyi takmadan hayat›n›
yaflamakt›r. Solculuk azami özgürlükçülüktür. Solcular›n haf›zalar› tümden zay›flayacak. Birçok düflünürün varl›¤›n› bile unutacaklar. An›msayabilenler Marx’› bir faflist, Lenin’i ise bir filmdeki seri katil olarak bilecekler.
‹nsanlar gerçekten özgürlü¤e kavuflacaklar. Gaz maskelerinin rengini seçerken kimse onlara bask› yapmayacak. Çevreden do¤rudan zehirlenme noktas›nda tüm yasal ve bürokratik engeller kald›r›lacak. ‹nsan
haklar› evrensel beyannamesi ve kapitalizmin kutsal yasas› gere¤i kitleler halinde sinekler gibi ölürlerken her etnik topluluk kendi dilinde dua
edebilecek, dileyen istedi¤i lehçede küfredebilecek.
2084
Bu dergi ç›kt›¤›nda 2084-Sessizlik Kuleleri adl› roman›m da büyük
olas›l›kla ç›km›fl olacak. (‹thaki Yay. 128 sayfa.) Bir kehanetler kitab›. Tabii buras› flaka, gelece¤i görmek için kahin olmaya gerek yok. Abuk sabuk gündemlerden kafay› kald›r›p, büyük biraderlerin çizdikleri rotalardan az›c›k ayr›l›p etrafa bakmak ve biraz da bilim insanlar›n› dinlemek
yeter. Bu kitapta k›rk-elli y›l sonras› için öngördü¤üm büyük felaketten
sonra hayatta kalanlar›n kurdu¤u uygarl›k anlat›l›yor. Olumlu ve olumsuz yönleriyle. Ama as›l kurtulufl mücadelesi 2084’te bafll›yor. ‹flte size
bu romandan k›sa bir bölüm:
“Bir bak›ma sakatl›¤›n kayna¤›yd›, bir bak›ma temel sakatl›¤›n sonucu. Noksanl›k kafalardayd›, çok ciddi malullük... Hayali her güçlü varl›¤› kendi flekillerinde tahayyül etmeleri bafll› bafl›na komik ve ac›nas›yd›. Tanr› kendileri gibiydi, melekler kendileri gibi, iyi ve kötü ruhlar da
kendilerine benzemeliydi. Fezadan inen yarat›klar bile insandan bir yön
tafl›mal›yd›, bir parça, bir ak›l, bir dil. Âdem’i ve Havva’y› and›r›r bir yanlar› muhakkak bulunmal›yd› ki yücelikle ilgili herhangi bir imgeyi az buçuk kafalar›nda canland›rabilsinler. O kafalara girmesi için gerçekli¤in
muhakkak büzülmesi, küçülmesi gerekirdi; çarp›lmas›, organlar›n› koruyan kemik tas›n basit biçimini almas›… Sonra o de¤iflmifl, gerçek olmaktan ç›km›fl gerçeklik tuhaf sözcüklerle adland›r›l›r ve bu da anla¤›n zaferi olarak ilan edilirdi. Ah! Zavall›l›¤›n kendini bilmezli¤i.
Eski kentin üstünden geçtim. Özgürlük heykelini yalad› kanatlar›m.
Ve iflte onar›lm›fl dev binalar›n otuzuncu, k›rk›nc› kat pencerelerinden
terk edilmifl ofislere bakt›m. Ve iflte yar›m as›r önceki kibirli hayatlar›,
apokalips gibi yaflanan günlük s›radan çat›flmalar› gördüm. S›radan küçük k›yametleri. Küçük mü? Bunu ben mi düflünüyordum. Bir musluk s›z›nt›s› küçük bir kar›nca için afl›lmaz bir taflk›na yol açmaz m›. Bir tavflan›n aks›r›¤› bir böcek için tufana dönüflmez mi. Yönetici odalar›n› inceledim, ikamet katlar›n› gözden geçirdim, para denen soyutlaman›n bitiri92
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 93
ci somutlamalar›n›n kurmay karargahlar›na girdim, psikiyatristlerin görüflme salonlar›ndan f›flk›ran bunal›mlara flaflt›m. Otuz k›rk katl›, yetmifl
yüz katl› sessizlik kulelerinden huysuzland›m. Sonra yine denize uçtum,
kufllar›n mart›lar›n yoklu¤uyla hayat› çekilmifl k›y›larda doland›m, ürperdim. Bofl b›rak›lm›fl arazileri, araçlar›n seyrek geçti¤i genifl yollar›, korular›, ormanlar›, yüzme havuzlu metruk villalar› tepeden kat ettim. Ve iflte yine yeni flehre yolland›m. Çevremde yap›flkan sivrisinekler gibi kanats›z uçaklar v›z›rdan›yordu. Afla¤›da yollarda say›s›z bisiklet.
Ve iflte insanlar› izledim, konuflmalar› dinledim. Birbirlerine aktard›klar› anlamlar› ve bunlar›n gerisindeki anlamlar› çözümledim. De¤ifliktiler. Kadim zamanlardan ve binlerce y›l öncesi bildiklerimden. Ve iflte
çekirge sürüleri gibi kat kat kemirmiyorlard› art›k yeryüzünü, tavuklar
gibi üst üste yatm›yorlard› evlerinde. Say›lar› çok azalm›flt›, iyi ki azalm›flt›. Gördüm ki ak›l, mant›k ve bilgi hayata hakim olmufl. Gördüm ki, iletiflim sorunlar› denen usulsüzlükler halledilmifl. Ne basit yanl›fllar› ne büyük dertler açm›flt› bafllar›na. Kavgalar, cinayetler, k›r›mlar. Gördüm ki,
pek çok s›k›nt›lar giderilmifl. As›rlar boyu reddetmifllerdi eflitli¤i oysa.
Azla yetinmeyi, mütevaz›l›¤›, kalenderli¤i, erdemleri. Sonra vuruldular
lanetle. Dünyalar›n›n kavruldu¤unu çaresizlikle seyrettiler, seyrettiler
bedenlerinin tutufltu¤unu, ac›y› etlerinde hissettiler. En yüce inanca,
kardefllik dinine küfrettiler. Ortak yaflam peygamberlerini katlettiler, yok
ettiler. Çelik kasal› binalar› tap›nak bildiler, akçeyi ilah tan›d›lar, tapt›lar.
Açgözlü müteflebbisler Mesih gibi gezdi aralar›nda, kafalar›na bast›; flarlatanlar› filozof sayd›lar. Utanmazlar› bilgin yapt›lar. Ama beddualar üstlerine oldu, kanlar› kendi üzerlerine. Ve bo¤uldular ve ezildiler, lanetle
yand›lar.
Ve tüm bunlardan ders ç›karm›fl görünüyorlard› hem de ç›karmam›fl. Farkl›l›klar› köreltmifllerdi. Düflünceleri tek kal›p. Binlerce kelime
silmifllerdi zihinlerinden. Tüm anlatacaklar›na yetiyordu birkaç yüz cümle. Duygular› aletlere ba¤l›yd›. Hisleri ütülü. Yaflamlar› muazzam genifllemiflti ve gerçek yaflam minicik tünellere hapis. Gerçek yaflam neydi ve
hangisiydi? Muhteflemdiler ve solucan gibiydiler öte tarafa.” (Virüs-Bap
2)
93
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 94
GÖKDELEN NEY‹ DEL‹YOR?
Ayfle Nihal Akbulut
Tahsin Yücel’i öykü, roman gibi kurmaca yap›tlar› ile, dil, anlat› üstüne yazd›klar›yla, elefltirmenli¤i, y›llar›n bilim adaml›¤›, ö¤retmenli¤i
ile, çevirmenli¤i ve anadili sevgisiyle tan›yorum. Sayd›¤›m her alan›n
hakk›n› veren bir dil ustas›. Üretti¤i her iflin bir de ifllevsel yan› olmas›
gözden kaçm›yor. Örne¤in, Söylemlerin ‹çinden adl› yap›t› çeviri ö¤retmenlerinin en sayg›n e¤itim kaynaklar›ndan.
Bu yaz›n›n amac› bu alanlar›n topunu birden kuflatmak de¤il; son
roman› Gökdelen’i okurken düflündüklerimi aktarmak. Ancak, Gökdelen’i okurken yine de Anlat› Yerlemleri ’nin yazar›n›n kurdu¤u bir anlat›n›n, Kumru ile Kumru yazar›n›n toplumsal gözlem gücünü yans›tan bir
toplum incelemesinin, Söylemlerin ‹çinden yazar›n›n ustal›kl› ve incelikli bir ‘laf› gedi¤ine oturtma’ becerisinin, rengi kara da olsa derin bir gülmece duygusunun tad›n› ç›kard›¤›m› belirtmeliyim.
21. yüzy›l›n bilicisi ya da bir yalvaç gibi önüne oturttu¤u ›fl›kl› küresinden dünyay›, do¤ay›, toplumu, insan› izleyerek 60-70 y›l sonra olacaklar› bir bir anlat›rken, metnini roman›nda da söz etti¤i mekiklere bindirip bir bugüne, içinde yaflad›¤›m›z sürem, uzam ve topluma, bu toplumu
oluflturan kiflilere, bir gelece¤e getiriyor götürüyor. Ayr›ca, metinleraras›l›k sal›nca¤›na da bindirdi¤i okuruyla, yaz›n ve düflün tarihinin öteki
metinleri aras›nda da kolan vuruyor. Günümüz düflüngülerini, bu düflüngülerin tükendi¤i noktalar›; insanl›¤›n tükendi¤ini sand›¤›m›z anda nas›l
da bu tükenmifl soyun kal›nt›lar›ndan temel de¤erlerin su yüzüne ç›kabildi¤ini sergileyen kat kat, tat tat katmerlenen, ballanan bir metin. K›sacas›, bu anlat› meki¤ine bindi¤inizde bir umuda bir umutsuzlu¤a savruluyorsunuz. Belki postmodern yazarlar›n kafalar› üstüne yerlefltirilen ve
bir ermifl aylas›n› and›ran bulutsu kar›fl›kl›k gizemi yok bu anlat›da, o
türden bir metinleraras›l›k apartmas› ve kand›rmacas› ile afyonlanm›yor
alg›lar›n›z ama yaflam›n dokusundaki ço¤ulluk, çeliflkiler, saydaml›k, belirsizlik, hep aktar›lm›fl. Yaflam ölçüsünde ve kurmaca tad›nda kurulmufl
bir metin bu. San›r›m yazar›n metni kurarken güttü¤ü amaçla da do¤rudan ilintili yapt›¤›: ‘Gerçekten daha iyi’ bir sözdelik sunmaktan ve sular›
buland›rmak, alg›y› kar›flt›rmaktansa, gerçe¤i alayc› bir gülümsemeyle
yans›tarak biraz da abartarak körleflen, paslanan alg›lar›m›z›n üstüne
ayazma suyu serpmek daha iyi görelim olup biteni diye.
94
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 95
Gökdelen içimize kapad›klar›m›z›, bu da geçer, dur hele, diye örttüklerimizi delen bir roman gerçekten. Geçen hafta, sabah haberlerinde
‘esnaf ve sanatkarlar›n bankas› ile rençber bankas› bir arada sat›lacak, ne
yaz›k,’ diye hay›flanan ve kendi partisi ile ters düflen iktidar partili milletvekilinin ne demek istedi¤ini anlamaya çal›fl›yordum. Derken üzüntüsü anlafl›ld›, ‘çok para tutuyor, yerli giriflimcinin gücü yetmeyecek yabanc›ya gidecek’mifl; demek ki yurtseverli¤in yeni katmanlar› ve ölçüleri
oluflmufl. Ben de akl›mdan geçen a¤lat›gülmece duygusuyla ve ‘ne yani,
s›ra merkez bankas›nda m›?’ kayg›s›yla bafl etmeye çal›fl›rken Gökdelen’de günlük gerçeklerimizin roman›n› bulaca¤›m› bilmiyordum. Erdem Öztop’la söyleflisi s›ras›nda yazar da söylüyor bunu: ‘Öncelikle bugünden esinlenen bir roman yazmaya çal›flt›m.’ (Cumhuriyet Kitap say›
875)
Bu bir ‘ne yapmal›, nas›l yapmal›’ roman› demek istemiyorum. Yazar tek bir düflüngünün önderli¤inden, örnekçelerden ya da önerilerden,
haz›rgiyim anlat› yordamlar›ndan, kesinlemelerden, yarg›lardan yararlanarak kurmuyor metnini. Tersine sa¤lam bir kurmaca metnin gerektirdi¤i uzakl›¤› koruyor ‘durufl’uyla. Daha do¤rusu, bu yazar durmuyor, durdurmuyor. Bir o yandan bak›yor, bir bu çerçeveden, okuru da sürüklüyor peflinden. Ne ki, ve iyi ki, kafan›z› tütsülemeden; bir gülümseyerek,
bir hay›flanarak, bir meraklanarak, bir flaflarak, bir çok do¤al karfl›layarak, bir ‘ama bu denli de olmaz ki’ diyerek, s›k dokulu, emek emek örülmüfl bu nak›fl üstünde soluk solu¤a ard›na düflüyorsunuz yazar›n›z›n, son
sat›ra de¤in.
Geleneksel roman tad› tam karar›nda, postmodern romandan da bir
eksi¤i yok çok flükür. Gerçi yazar roman yazmay› ‘yarat›c› yaz›n yazma’
dersi alarak ö¤renmemifl ama yaz›n›, yaz›n içinde bir tür olarak roman›,
bu türün do¤ufl nedenlerini, ard›ndaki düflünsel, toplumsal birikimi,
hangi kitle için yaz›ld›¤›n›, bu türün bafllang›c›ndan ça¤›m›za tüm serüvenini biliyor. Yaz›n›n, roman›n harc› say›lan dili, dilin düflünbilimini,
dilbilimi biliyor. Bu türün ifllenmeye haz›r gereci olan insan› tan›yor, toplumun d›fl›ndan bir yerden, ya da baflka bir toplumun gerçekleri üstünden bakm›yor insan›na. Yaflanm›fll›klar› sab›rla biriktirmifl, emek emek
düflünmüfl üstünde, söz söz dizmifl.
Günümüzde olup bitenlerin üstünüze kara bir bungunlukla a¤›p inmesi gibi roman›n da örüntüsü bir kara gülmece rengiyle okurun üstüne
siniyor. Gündelik yaflamda da silkip atamad›¤›n›z bu bungunluk, ç›k›fl›n›
bulamad›¤›n›z dolambaç sizi yutacak, bo¤acak san›yorsunuz. Bir tans›k
oluyor. Belki de eski Yunan tragedyas›n›n o çok bildik yordam›yla, bu
kapkara roman gerçekli¤inin içinden ayn› kara gerçekli¤i yaflamaya yarg›l› yaz›n kiflileriyle ‘özdeflleflerek’ omuz omuza geçerken üstünüze sin95
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 96
mifl gündelik isi silkip atabiliyor ve ‘ar›n›yor’sunuz. Yine ayn› kara gülmecenin gülmece yan› da ifle yar›yor. ‹kinci bir tans›k bu. Romanda olup
biten inan›lmas› güç, uslar› durduran olaylara ve kiflilere gülerken onlardan s›yr›l›p, bu kez ‘yabanc›laflarak’, yukar›dan bakarken bunlarda gördü¤ünüz kendinize gülüyorsunuz, kendine gülebilmenin bilgeli¤ine bürünebiliyorsunuz.
En önemlisini de en sona b›rakt›m. Günümüzde yükselen de¤erler
karfl›s›nda tüm devrimlerin de modas› geçmifl bulunuyor. Oysa devrimlerin önemli bir yan› süreklili¤i ya da günümüz söyleminden çald›¤›m sözlerle söyleyecek olursak, sürdürülebilirli¤idir. Sürdürülebilir olan güncelli¤ini korur. Sürekli de¤iflim, dilin do¤as›yla elele vermifl bir kavramd›r. Cumhuriyetin önemli kazan›mlar›ndan dil devriminin afl›n›ma u¤ramamas› için, hiç de¤ilse bu nedenlerle üstüne titrenmeli. Oysa türlü nedenlerle ve de¤iflik giysilere bürünmüfl (örne¤in, eldeki her fleyi önemsiz,
de¤ersiz, geri kalm›fl, günü ve bat›y› yakalayamam›fl ve küçük görmek gibi) bir karfl› devrim t›rmanmakta. En kötüsü de yazar, çevirmen, ayd›n
ve bilim adam› olup da dili gelifltirme sorumlulu¤unu do¤rudan tafl›yan
kiflilerin bu konudaki tembellikleri, aymazl›klar› ya da art niyetleridir.
Y›llard›r Türkçeyi Türkçeye benzeyen biçimde kullanma gayretimi ve
özenimi, birçok yay›nevi ve yay›n sorumlusu karfl›s›nda sürekli aç›klamak, gerekçelendirmek ve hakl› ç›karmak zorunda kald›¤›mdan, çevirmen olarak gelifltirdi¤im savunma içtepilerime bak›l›rsa bu kötü örneklerin say›s› pek de az de¤il. Gökdelen ’i okurken romanda rastlad›¤›m, ço¤u kifli için çok yeni ve anlafl›lmaz görünen birçok sözcü¤e rastlad›m. Düflünmenler, düflüngü, söyleflim, köflemenler, yerlem, flafl›rt›, çevren, artsüremlilik, eflsüremlilik, tüze, tin, iyelik, tecim, örnekçe, yüklenici, kenter, anamalc›lar, içça¤r›, iye, bütüncül gibi sözcüklerin anlam›n›n ne oldu¤unu bu metnin do¤al ak›fl› ve saydaml›¤› içinde hemen anlamayan
ç›kmaz diye gönendim do¤rusu. Bu güzelim sözcüklerin anlat›n›n do¤al
ak›fl›n› hiç bozmad›¤› gibi, usunuzdaki anadili çerçevesinin ifllenmeye
haz›r verimli topra¤›na düflen tohumlar gibi ans›z›n anlam çekirdekleri
olarak göverdiklerini, daha önce hiç duymam›fl olsan›z bile anlam› bütünleyerek dilinizin sundu¤u yepyeni bir olana¤›n ay›rd›na varman›z›
sa¤lad›¤›n› gördüm. Türkçe konuflman›n Türkçe iletiflimi bozmad›¤›n›
ustaca kan›tlad›¤› için de eline sa¤l›k yazar›m›z›n.
(Gökdelen. Tahsin Yücel. Can Yay›nlar›.2006)
96
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 97
GÖKDELEN: SALAKLIK ÜSTÜNE B‹R ROMAN
Mukadder Özgeç
“Salakl›k” da “yineleme” izle¤i gibi, Tahsin Yücel’in türlü biçimlerde ele almay› sürdürdü¤ü izleklerden biri. Ama s›k s›k dile getirdi¤i gibi
bu olguyu tan›mlamak, görünür k›lmak pek de kolay de¤il. Salakl›k Üstüne Deneme adl› kitab›n› “salakl›¤›n ölümsüzlü¤ü”nden söz ederek
sonland›rmas› da Tahsin Yücel’in bu konuyu düflünmeyi, dile getirmeyi
sürdürece¤ini sezdirir.
Salakl›¤›n belirim koflullar›n›, onun denemelerinden yola ç›karak,
flöyle özetleyebiliriz:
1– “(K)uflku yoklu¤u”,
2– “gerekli mant›ksal koflullar› yerine getirmeden, her fleyi her fleye
ba¤lamaktan, her fleyi her fleyle aç›klamaktan çekinmeme” yani, “yanl›fl
ba¤›nt›larla temelsiz aç›klamalar getirme”,
3– “uslamlamam›z› gerçek olaylara dayand›rmak yerine, soyut ç›kar›mlarla yetindi¤imiz ölçüde, bilerek ya da bilmeden, do¤runun yerine
yanl›fl›, gerçe¤in yerine düflseli seç(me)” Ve bu yüzden, “bir kapanma, bir
yerinde sayma, bunun sonucu olarak da bafls›z sonsuz bir yineleme(nin)”
sürmesi.
Tahsin Yücel’in, hepimizin bildi¤i ünlü bafl kiflilerini; Yalan’dan Yusuf Aksu ve B›y›k Söylencesi ’nden Cumali’yi an›msayacak olursak; onlar›n yaflad›klar› benzer serüvenler kadar, onlar› bu serüvene yönlendiren,
üstlendikleri kimli¤i onaylayan hatta onlara öykünen kifliler de flafl›rt›r
bizi. Yusuf Aksu’yu ortada olmayan, yaz›lmam›fl bir dil kuram›n›n yarat›c›s› olarak yüceltmeye koyulan e¤itimli-e¤itimsiz, çevresindeki onlarca
kifli; askerden yeni dönmüfl, evlenmeye haz›rlanan s›radan bir vatandaflken Cumali’yi, kasabalar›n›n simgesi olacak b›y›¤› ölünceye kadar tafl›tmaya inand›ran kasabal›lar hiç de saçmal›¤›n d›fl›ndaym›fl gibi görünmezler bize. Tahsin Yücel’in dedi¤i gibi, salakl›¤›n “bir yanda (yukar›da) üreticileri vard›r, bir yanda (afla¤›da) tüketicileri. Öte yandan, salakl›¤› tüketmek, ona gülmek, onunla e¤lenmek de¤ildir yaln›zca, onu onaylamak,
onu üstlenmek, onu yinelemek, ona öykünmektir de” (“Salakl›k Üstüne
Deneme ya da Onu Yukar›da Aray›n” 159).
Gökdelen de, Tahsin Yücel’in bu konudaki denemelerinden sonra,
“Salakl›k Üstüne Bir Roman” olarak okunabilir. Kendisi, “bunca yaz›da
salakl›¤›n flu ya da bu yönüne dokundum, flu ya da bu yönüne göndermelerde bulundum da ne oldu? K›sk›vrak yakalayarak kesinlikle görünür ve
97
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 98
tan›mlan›r m› k›ld›m onu? Nerede! Büründü¤ü yüzlerin çoklu¤u ve bu
yüzleri üstlenen kiflilerin uyan›kl›¤› böyle bir fleye olanak verir mi hiç?”
(“Öndeyi” 8) dese de Gökdelen’in hep yönetme tutkusu içinde yüksek
yöneticilerden seçilmifl kiflileri, onlar›n temelsiz uslamlamalar›, olmad›k
düflünce k›r›nt›lar›n› bir araya getirip tutarl›l›¤›n göz ard› edildi¤i sonuçlar ç›karmalar› ve tüm bunlar›n sonucunda 2073 y›l›n›n karabasana dönüflmüfl ‹stanbul’u biz okurlara salakl›¤›n bir baflka yüzünü görünür k›lar.
Romanda anlat›lan dünya, bugünden, 70 y›l sonraya iliflkin bir öngörüdür ama bugünü, ça¤›m›z›n yaflad›¤› ak›l almaz ç›lg›nl›¤› karfl›t uçlar› biraz daha keskinlefltirerek, uçurumlar› derinlefltirerek yeniden gösterir bize.
Gökdelen’de betimlenen 2073 y›l›n›n ‹stanbul’una girmeden önce
Tahsin Yücel’in gençli¤indeki ‹stanbul’u an›msayal›m:
“(G)ençlik dönemimde, orta yafll›l›¤›mda, Marmara’n›n p›r›l p›r›l sular›nda yüzdü¤ümü bilirim, Beyaz›t’ta, Edebiyat Fakültesi’nin üst katlar›ndan bak›nca, Laleli’nin evlerini yemyeflil a¤açlarla sarmafl dolafl gördü¤ümü bilirim, gene Beyaz›t’ta, gene Edebiyat Fakültesi’nde, Halide Edip
Ad›var anfisinde, Latince ve ‹talyanca hocam›z Guiseppe Garino’nun birden dersi keserek en az befl dakika süresince, tek sözcük söylemeden Aksaray yönüne bakan dar pencerenin önünde dikilerek d›flar›ya bakt›¤›n›,
sonra de¤iflmifl bir yüz, de¤iflmifl bir sesle “Bu ‹stanbul’un renkleri... Bu
‹stanbul’un renkleri dünyan›n hiçbir yerinde yok... belki Venedik’te...
ama, hay›r, hay›r, Venedik’te de yok, olamaz”, dedi¤ini bilirim; on iki, on
üç yafllar›mda, Befliktafl’ta, Serencebey Yokuflu’nda, gene tüm dünyada
zor rastlanacak türden ahflap evler aras›nda yürüdü¤ümü bilirim.” (Göstergeler “‹letiflim ve Dönüflüm” 31)
‹stanbul’un bugününü ise Salakl›k Üstüne Deneme’de Tahsin Yücel
flöyle anlat›yor:
“‹stanbul’un Menderes’in büyük y›k›m devriminden sonra geçirdi¤i
evrime bak›n: belki üç, belki dört kez ‘yap› örtüsü’ de¤ifltirdi, daha da de¤ifltiriyor: yurtsever yurttafllar, köstebek gibi, bir yan›ndan girip bir yan›ndan ç›k›yor, önlerine ne gelirse y›karak yerine gökdelen dikiyor, y›kamad›klar›n›n da ifllevini de¤ifltiriyorlar: karakol lokanta, hapisane otel
oluyor. K›zkulesi’nin k›yak bir e¤lence yerine dönüfltürülmesinin de çok
yak›n oldu¤u söylenmekte. ‹stanbul gittikçe de¤ifliyor k›sacas›, de¤ifltikçe çöküyor, çöktükçe tan›nmaz oluyor.” (“Adlar ve S›n›rlar” 54)
Gökdelen’de öngörülen 2073 y›l›n›n ‹stanbul’una gelince: gerçekten de, denemelerin önceledi¤i gibi, 100-120 katl› gökdelenlerle tan›nmaz olmufl bir kentle karfl›lafl›r›z romanda. “(M)aden, orman, ›rmak, liman, fabrika, hastane, üniversite, ilkokul, herfley” (37) özellefltirilip sat›l98
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 99
m›fl; gökdelen yapma düflleri yerini çoktan, onlar› ayn› yükseklikte, birbirinden ayn› uzakl›kta, ayn› biçimde yapma düfllerine b›rakm›flt›r. Bu
düfllerin gerekçesi, gerekçe olmaktan çok, romandaki ço¤u söylem gibi,
salakl›¤›n belirim biçimlerinden biri olarak okunabilir ancak; “yer düzeyinde pislikten, mikroptan, virüsten geçilmez oldu, bunlar ço¤ald›kça nice kufllar›n, nice böceklerin, nice bitkilerin soyu h›zla tükeniyor, insan
say›s› da h›zla azalmakta. Öyleyse, çözüm yeryüzü düzeyinden elden geldi¤ince uzaklafl›p gökdelenlerin temiz ortam›nda yaflamak(ta).”(36) der
yüklenici (müteahhit) Temel Diker. Özelleflmemifl tek fley yarg› kalm›fl,
ama anamalc› düzen içinde hukukçular, politikac›lar ve gazetelerin kimi
köflemenleri bu konuyu tart›flmaya açm›fllard›r bile.
Yarg›n›n özelleflmesi tasar›s›n› öneren ve destekleyenlerin söylemlerinin bafl›nda “Dünyam›z küreselleflti¤ine göre elbette yarg› da özellefltirilmelidir.” koflulu gelir. Romanda çok s›k yinelenen bir önermedir bu.
Tahsin Yücel’in Al›nt›lar adl› kitab›ndan an›msayacak olursak günümüzde, “Dünyam›z küresellefliyor” bir “maymuncuk-kavram” olarak yinelendikçe yinelenenen, çirkin, gülünç bir e¤retilemedir. “Üstelik, sözcü¤ü
sözcü¤üne anlam› (dilsel duyarl›¤›m›z sözlerimizin sözcü¤ü sözcü¤üne
anlam›n› da göz önüne almam›z› gerektirir), Galilei’nin dört yüz y›ll›k
‘saptama’s›n› hâlâ gerçekleflmemifl bir ‘önbili’ye dönüfltürü(p), (...) ‘kuramsal’› ‘do¤allaflt›rmak’ demektir.” (“Yineleme”108) Elbette böyle gülünç bir e¤retilemeye dayand›r›lan koflulun yanl›zca etkileme, dolay›s›yla
kand›rma gücü vard›r.
S›k yinelenen ikinci söylem; “Türkiye Cumhuriyeti, yarg›y› özellefltirerek dünyada ‘bir ilke imza atacak’, böylece dünya ülkeleri karfl›s›nda
sayg›n bir yer edinecektir.” söylemidir. Yinelene yinelene içeri¤inden boflalt›lm›fl, yaln›zca inand›rma, dile getireni hakl› gösterme ifllevi olan “bir
ilke imza atmak” ya da “tarihe geçmek” gibi kal›plara roman kiflilerinin
çok s›k baflvurdu¤unu görüyoruz.
Bu iki nedenden baflka; yarg›n›n özelleflmesini ülkenin süregiden
sorunlar›na çözüm olarak gösterenlerin ve ülkenin gelece¤ine iliflkin
umudu yarg›n›n özelleflmesinde bulanlar›n düflünce ve savlar›na bakacak
olursak:
– “Bugün yarg› çok mu iyi iflliyor? Devletin yar› aç, yar› tok yarg›çlar›n›n do¤ru dürüst adalet da¤›tmalar›n› beklemek budalal›k olmaz
m›?”(76),
– “Bu denli geri ve yoksulsak, biraz da yarg›y› devletin elinde b›rakt›¤›m›z için”(70),
– “rüflvet derdimiz de tarihe kar›flacak” (75),
– “ak saçl› ve as›k suratl› yarg›çlar yerine gül yüzlü genç adamlar ve
genç bayanlar görece¤i(z)” (74),
99
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 100
– “kad›n yarg›çlar›n ço¤unlukta olmas› ülkede bir hoflgörü ve bar›fl
havas› estirece(k)” (74),
– yarg› yabanc›lara sat›l›rsa onlar “deneyim ve konumundan gelen
yans›zl›¤›’ nedeniyle ister istemez nesnel davran›r” (74).
Böylece, baflta s›ralad›¤›m›z salakl›k koflullar›n›n; yani kuflku yoklu¤unun, gerçek olaylara dayand›r›lmayan uslamlamalar›n, do¤runun yerine yanl›fl›n, somutun yerine soyutun geçirilmesinin onlarca örne¤ini izledi¤imiz bir evren buluruz Gökdelen ’de.
Ama romanda iki kifli bu yinelenen, içi bofl sav sözlerden uzak dururlar: son marksç› olarak an›lan eski solcu R›za Koç; ve tek bafl›na, kendi istedi¤i yaflam biçimini sürdürerek bile olsa düzenin iflleyifline direnen
Hikmet bey. R›za Koç içinde yaflad›¤› bu düzenin nas›l bir düzen oldu¤unun ay›rd›nda ve s›k s›k tutuklanarak da olsa savafl›m›n› sürdürmektedir.
Can ve Gül Tezcan’›n eski dostu olarak onlarla görüflmekte, anlatt›klar›yla, onlar› bu, gökyüzüne çekilmifl yapay dünyalar›nda tedirgin etmektedir. Gökdelenlerde yaflayanlar›n hiç tan›mad›klar› insanlardan; kuru otla, böcekle, ne bulurlarsa onunla yaflamaya çal›flan y›lk› adamlar›ndan ilk
söz eden de o olur.
Hikmet beye gelince; direnirse, sonunun belki de ölüm olabilece¤ini bile bile, gökdelenler aras›nda s›k›flm›fl bahçeli, küçücük evinden ç›kmayarak, orada kedileriyle – ki art›k istanbul’da kedi görebilmek bir düfltür – insanca ve tek tipleflmemifl, incelikli bir yaflam sürdürmekte direnen bir baflka devrimci olarak unutulmaz bir roman kiflisi olur okur için.
Romandaki kad›nlar› da R›za Koç ve Hikmet bey gibi, ayr› tutmal›.
Tahsin Yücel’in öteki roman ve öykülerinde oldu¤u gibi burada da kad›nlar güçlü sezgileriyle erkeklerden biraz daha olumlu, biraz daha tutarl›
dururlar. Gül Tezcan’›n anamalc› düzene katk›da bulunmak istemedi¤ini, bu yüzden, hukukçu olmas›na karfl›n çal›flmad›¤›n› anlar›z; “her sorunun yan›t›n› bilen, her isteneni duralamadan yerine getiren mavi gözlü,
güzel yüzlü” (25) sekreter ‹nci, Can Tezcan’a gerçekleflmemifl bir k›z çocuk düflünü an›msat›r hep. Ve bu bönlüklerle dolu, tutars›z erkek dünyas›nda arada bir okurun içini ›s›t›verir.
Romanda güzelli¤in simgesi Nokta han›m›n foto¤raf› gökdelenlerden sonra ‹stanbul’a iliflkin ikinci büyük düflün nesnesi olarak görünür.
Temel Diker’in annesi Nokta han›m, foto¤raf›n› her görenin duralamadan edemedi¤i güzellikte biridir. Bu güzel yüzü tafl›yan bir Özgürlük An›t› tasar›s› vard›r Temel Diker’in. Roman›n sonunda da gerçeklefltirir bu
düflünü.
Tan›mlanmas› güç salakl›klar›n yan›nda benzeri yarat›lmaya çal›fl›lan güzelli¤in yer almas› Tahsin Yücel’in Roland Barthes’dan yapt›¤›
al›nt›y› düflündürür: “En yüce güzellik gibi salakl›k da dile gelmez (be100
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 101
timlenmez)” (“Salakl›k Üstüne Deneme ya da Onu Yukar›da Aray›n”154) Gerçekten de güzellik betimlenemez belki ama ayn› salakl›k gibi o da yinelenir. Al›nt›lar adl› denemelerinde yinelemenin iki karfl›t biçiminden; olumlu ve olumsuz yinelemeden söz ediyor Tahsin Yücel. Birincisi “yarat›c› bir kat›l›m” edimi, ikincisi “sapt›r›c›, yozlaflt›r›c› yineleme”dir.(110) “Güzellik” ve “salakl›k” yinelemenin iki karfl›t biçimiyle,
birlikte yer al›rlar romanda. Nokta han›m, güzelli¤ini dile getirmek isteyenlere ancak, “‹flte bu!” dedirtecek bir benzeriyle, olumlu yinelemeye
örnek sayaca¤›m›z bir edim olarak, Özgürlük An›t›’n›n yüzüne yerlefltirilip gökyüzüne do¤ru yükseltilir. Ve bu an›t, romanda önemli bir de¤iflimle; y›lk› adamlar›n›n kente akmas›yla eflsüremli olarak ortaya ç›kar.
279 metre yükseklikteki Özgürlük An›t›, baflbakan›n dü¤meye bast›¤› an, çevresindeki renkli ›fl›k kufla¤›ndan s›yr›l›p tüm ‹stanbul’un görebilece¤i bir konumda ortaya ç›kacakt›r. Ve öyle de olur. Nokta han›m›n
güzel yüzünün görünür olmas›yla insanlar, “onda tüm düfllenmifllerin,
tüm bulunmufllar›n ve tüm yitirilmifllerin yüzünü görmüfl gibi, nerdeyse
soluk bile almadan bak›yorlard›.”(286) der anlat›c›. Ayn› anda, afla¤›da,
yaflan›r bir do¤a görüntüsünden çoktan uzaklaflm›fl, kül renkli ‹stanbul
topra¤›nda yaflamaya çal›flan y›lk› adamlar› do¤udan, güneyden “sonu görünmeyen bir insan seli” çoklu¤unda kente akarlar.
Claude Levi-Strauss için ço¤u yap›t küçültülmüfl örnekçelerdir. Ve
“küçültülmüfl örnekçenin en belirgin niteli¤i, duyulur boyutlardan el
çekmenin yaratt›¤› bofllu¤u düflünsel boyutlarla doldurmas›d›r.” (Yaban
Düflünce 46) Ama burada sözü edilen küçüklük, örnekçenin nesnenin
gerçek boyutundan küçük ya da büyük oldu¤unu de¤il, onda renk, koku,
zaman gibi boyutlar›n kaç›n›lmaz eksikli¤ini belirten bir ölçüdür. Foto¤raftaki betimlenemez güzelli¤in yinelenmifl örnekçesi; yani Özgürlük
An›t›’ndaki Nokta han›m›n yüzü yinelenen salakl›¤›n yön de¤ifltirece¤i,
yerini düflünsel edime b›rakaca¤› umudunu do¤urur.
Elbette Gökdelen de küçültülmüfl bir örnekçedir; onu yazg›m›z› de¤ifltirme istencimizi koruyarak okuyabilirsek, C. L. Strauss’un dedi¤i gibi, yaflam›m›z›n “gerçeklefltirilmesi olanakl› baflka biçimlerine” de hak
kazand›racakt›r. Ve sanat›n bir ifllevi de budur.
Kaynaklar
Tahsin Yücel, Gökdelen, Can Yay›nlar›, 2006
Göstergeler, Can Yay›nlar›, 2006
Salakl›k Üstüne Deneme, Yap› Kredi Yay›nlar›, 2000
Al›nt›lar, Yap› Kredi Yay›nlar›, 1997
Claude Lev›-Strauss, Yaban Düflünce, çeviren: Tahsin Yücel, Hürriyet Vakf› Yay›nlar›, 1984
101
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 102
Mustafa Köz
GÜN IfiI⁄I
fiuram gözlerimse bazen mavi
bir çini gibi her yerde,
güneflli bir eylül ö¤lesi
ya da bir akflam üzeri
tutup tutup tafl›d›¤›m bunlar ne
denizler, k›rnaplar, tuzlar, arduvazlar
su sesleriyle durmadan ipince
durmadan iflleyen bir yara içimizde
belki mevsimlerimiz de¤iflti belki
gök yeni bir son yaz› onar›yor
belki a¤ac›n, ekme¤in soy onuru
k›z bilekleriyle balk›yan gün ›fl›¤›
bak›r bir çarm›h gibi hepimizin
öyleyse dönsün o gemi
boflalts›n dal uçlar›n› özgürlü¤ün
bir incelik ki bilinmez önü sonu.
ÖZGÜRLÜK
Burada bir yerde olmal›
flu toprak y›¤›n›n›n alt›nda
bir lâle so¤an›, bir kök mersin
bir b›çak ucu gibi k›zarm›fl
deflmek için o gölgesiz yaray›.
Herkes diledi¤ince ça¤›rabilir onu
ama duymam›fl hiç kimse küçük ad›yla
olmam›fl kimsenin küçük o¤lu, küçük k›z›
bulunabilir belki onun için
aranan kan, k›l›çtan erdem.
An›l›r onun ad›yla bugün ve yar›n
sar›lm›fl bir ülke gibi elemli, k›rg›n.
102
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 103
Metin F›nd›kç›
PAP‹RÜS ‹LE MÜHÜR
1
Art›k seninle bafllayacak düfllerim.
Papirüsleri açt›kça
Sodom ve Gomorra’n›n aynas›nda
Ad›n› de¤ifltirecek renkler
Gözlerimiz kamaflacak
Toprakta eriyecek mavi bitkiler, suya
Hasret kökler ad olacak küle,
Suya düflen günefl
Bedenlerimizde savrulacak
Papirüsleri açt›kça.
Zaman›n giyotini geçmiflle gelece¤in
Ufuk çizgisi oldu¤u an
Sende ve bende tamamlanacak,
S›n›r bulmayacak ne toprakta ne suda.
Ǜplak bedenlerimiz
Tuzda ve ateflte bir
Mühür:
Ço¤alan ve büyüyen aflklar›n ölümüne seslenecek
‹flte buras› sodom
‹flte buras› gomorra
Bu cehennemin harabesine
Ç›lg›n ve duru ›rmaklardan ulaflaca¤›z
Susuz, çatlamayan s›rlarla, kaçamadan seviflmelerden
S›rat, kapatacak kendini vadiye
Ateflböcekleri yol olacak lal düfllerimize;
Bizden uzak geceleri arayaca¤›z, uzak
Günleri, sahtiyan teninde durup
Soluklanaca¤›z,
Katetti¤imiz mesafenin penceresinde
Okudukça mühürleri
103
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 104
1. mühür: cehennem buradan uzak m›
bedeninin anahtar› bendedir
2
Art›k seninle bafllayacak düfllerim.
‹flte
Buradan ötesi senden artakalan harabe
Gözlerime dolan kuru toprakla seslenece¤im
Rüzgâr›na, sen
Güneflle seviflen su olsan da;
Tanr›lar›n ayaklanma gününden
Kâfir ç›plak tepeleri aflaca¤›z
Sonsuz ›rmaklar ba¤›fllayacaks›n, heceleyece¤im
K›vr›mlar›na alacaks›n, sessizli¤in ötesine geçece¤im
Ellerimde ç›plak u¤ultun ve
Kad›nl›¤›n suyu
Ulu bir mühür, an›msayaca¤›m
Zamand›r aflklar› gömen… – diye anlatacaklar –
Ve seninle zaman›m burada tükenmeyecek,
Diyorum, anla,
Art›k
Mührün uykusundaki aflktan geçerken
Kehribardan bir gül kalacaks›n elimde
Okudukça mühürleri
2. mühür: sahi cehennem buradan uzak m›
bedenimin kilidi sendedir
104
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 105
MESLEK DEVR‹M‹
Didem Ünal
“Küçük Yalanlar ‹malatç›s›” yaz›yordu, küçük yaz› masas›n›n üstünde... Gerekli Aflk Cinayetleri ‹flleyen Adam’›n arkadafl›yd›. Büyük büyükbabalar› zaman›nda y›llar süren karanl›k grevlerden sonra Meslek Devrimi yap›lm›fl; yeni yasalarla herkesin bir mesle¤i olmufl, her ifl bir meslek
olmufltu. Herkes yalan söyleyemez, öyle herkes cinayet iflleyemezdi art›k.
Yalana ihtiyac› olan gidip sat›n al›rd›. Cinayete ihtiyac› olansa....
Eski günleri pek hat›rlayan yok. Rivayete göre eskiden gölgesi uzun
olanlarla k›sa olanlar ayr›ym›fl. Elbette Devrim’den sonra gölge de sat›n
al›nmaya baflland› ve nesiller sonra bir çeflit prestij göstergesine dönüfltü... Paras› yeten herkes, kocaman gölgeler almaya bafllad›… Neyse ki yak›n zamanlarda yönetim bu konuya el att› ve k›sa boylular›n uzun, uzun
boylular›n k›sa gölgesi olma zorunlulu¤u geldi. Ayn› durum herkes uykudayken saçlar› milim milim çekifltirip uzatan Saç Uzat›c›lar için de geçerli olacak diye korkuldu, ama korkulan olmad›.
Gözde meslekler kadar zaman içinde önemini yitiren ifller de oluyor
tabii. Kaybolmaya yüz tutmufl birçok meslek var, ayakkab› ba¤lay›c›l›¤›
örne¤in… Ayakkab› sanatlar›ndaki son geliflmelerle birlikte, gençli¤inde
bu tür ayakkab›lara düflkün birkaç kifli d›fl›nda kimse onlar› aramaz oldu.
Yak›nda bu grup tamamen yok olacak. Yeni bir meslek grubuna do¤ru
toplu halde evrilecekler. Meslekler zaman içinde evrilebilir, ama terk edilemez veya de¤ifltirilemezler. Yüz y›ld›r burada çocuklar meslekleriyle
do¤uyor; anne ve babalar›n›n ortak meslek paydalar›nda. Bebekler anne
karn›ndayken, 9 ay boyunca annelerinin mesle¤ini iyice ö¤renip dünyaya geliyor.
Evrilenler aras›nda yazarlar da var... Bir makalede noktalama iflaretlerinin talibinin çok oldu¤unu, emekli yazarlar›n genç ve deneyimsiz
adaylara en çok “aç parantez” ve “kapa parantez” verdi¤ini okumufltum.
Her ne kadar kal›n çizgilerle birbirinden ayr›lm›fl gibi görünseler de
meslekler aras›ndaki dayan›flma her fleyin üstünde. Herkesin ifli bir baflkas›n›n iflini tam yapmas›yla ilgili. Örne¤in, bilmemkaç vuruflluk notalar›n içini boyayanlar, dizekçilerin greve gitmesiyle ifllerini geçici olarak
kaybediyorlar. Bu durumdan emekli yazarlar da etkileniyor, çünkü onlar
da notalar›n de¤erini yine kendisinin yar›s› kadar uzatan naçizane bir
noktay› müzikçilere veremiyor. Ayn› ba¤lant› uyku sat›c›s›yla kentin ›fl›kç›s› aras›nda da var.
105
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 106
Dizekçiler önceki gün yine grevdeydi; ki bu, sabah saatlerinde kenti saran nahofl kokudan anlafl›ld›. Onlar greve gidince, önceden üretilmifl
olan notalar da havada uçufluyor; bu arada havada uçuflan notalar› yakalay›p kulland›klar› müzik aletinin içine koyup orada pifliren ve buhar› sayesinde müzik yapan sanatç›lar da etkileniyor.*
Aflktan ve aflk›n rengi olarak düfllenen k›rm›z›dan söz etmeden bu
konuyu kapatmak olmaz. Sat›n al›namayan tek fley aflk burada. Aflkç›lar
var elbette, ama onlar da mesleklerine âfl›k olduklar› için para alm›yorlar. K›rm›z›c›lar ise çoraptan flaraba kadar k›rm›z› renk kar›flt›ranlar.
Öteki renklerin de sorumlusu var elbet. Ama öteki “Renkçiler” aras›nda
K›rm›z›c›lar’›n sayg›n bir yeri vard›r.
Ben Teferruatç›’y›m. Kimsenin istemedi¤i ›v›r z›v›rlarla herkesin
unuttu¤u ayr›nt›lar› biriktiririm. Hayata dair teferruatlar art›nca da bir
dükkân açmaya karar verdim. Buna zaman zaman herkesin ihtiyac› oluyor. ‹flim gere¤i sürekli farkl› kiflilerle görüflüyorum ama yak›n arkadafl›m pek az. Sad›k müflterilerimden ayn› zamanda arkadafllar›mdan biri
Küçük Yalanlar ‹malatç›s›’d›r. O hep “En e¤lenceli ifl benimki,” der, iflinin en çok sorumluluk isteyenlerden biri oldu¤unun da fark›ndad›r. Küçük yalanlar üretebilmek için müflterisini çok iyi tan›mak, müflterinin
muhatab›n› çok iyi anlamak zorundad›r, çeflitli teferruatlar için bana gelir. Tam bir reçete haz›rlar. Dört dörtlük üretemezse yalanlar›n› ve ola ki
ifller sarpa sararsa sorumlulu¤u üstlenmek, garantili çal›flmak zorundad›r; küçük yalan iyi hesaplanamam›fl, aç›k vermiflse onu kapatacak yeni
yalanlar› ücretsiz verir.
Geçen hafta en iyi müflterisini kaybetti. ‹flin tuhaf›, daimi müflterisini Küçük Yalanlar ‹malatç›s›’n›n en yak›n arkadafl› öldürdü: Gerekli Aflk
Cinayetleri ‹flleyen Adam! Öldürülen han›m – ad›n› da mesle¤ini de burada anmam do¤ru olmaz – y›llard›r kendisine gelirdi... Arkadafl›m, ne
yalan söyleyece¤i kadar nas›l söyleyece¤ini de bildiriyordu kendisine. Ancak son yalanc›¤› piyanonun bafl›nda, elindeki yapma çiçekle oynarken,
hofl ve rahat bir ifadeyle söylemesi gerekirken, tamamen hatal› bir zamanlamayla tüm tavsiyelerin d›fl›na ç›karak, yatakta söyledi. “Muhatap
Bey” de – onca y›l›n sonunda – birdenbire her fleyi anlad›. Ertesi gün bir
adet “gerekli aflk cinayeti” ifllenmiflti..! Kesin olan fley, bu dünyada herkes profesyoneldi.
Bu cinayetleri iflleyen adam›n ifli hepimizden çok. Çünkü öyle ya da
böyle her iflin içinde aflk var, sat›lmamas›na ra¤men. ‹ntihar›n içinde bile var. Bana bunu ö¤reten, y›llar önce yaflanmas›na karfl›n hat›rlad›kça
üzüldü¤üm olay. Nas›l da koca flehir s›rt çevirmiflti çocu¤a…Çokça teferruat verdi¤im, zay›f, kimseyle görüflmeyen, düzensiz, zarars›z biriydi;
her ne olduysa bir gün uyku sat›c›s›yla kavga etti. “..demek öyle haa!” de106
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 107
di uyku sat›c›s›... “bundan böyle sana uyku muyku yok”. O günden itibaren kentin ›fl›kç›s› da u¤ramad› evine, ›fl›klar› yakmak için... Yafll› yazar
satamad› ona do¤al olarak parantezlerini... Genç yazar gündüz yazamazd› ki... Küskünlü¤ü uykusuzlukla artt›, artt›… Gerekli Aflk Cinayetleri ‹flleyen Adam’a gitti... “Ben çok sevmifltim bu flehri... beni öldürün…”
Sistem saat gibi iflliyor. Ancak güvenilmez bir kaynaktan ö¤rendi¤ime göre “Her devrim lanetiyle gelir”. Geçmiflin teferruatlar›nda nakledilen bir bilgi var ki herkes için için bunun gerçekleflmesinden korkuyor.
Kehanet, bir bebe¤in erken do¤aca¤›n›, bundan dolay› mesleksiz kalaca¤›n› ve bu iflsizin düzeni de¤ifltirece¤ini söylüyor.
Umar›m bu günler yak›n de¤ildir.
(*) Zincir üretimde boyanan, dizeklerine oturan ve gerekirse noktalar›n› da
yanlar›na alan notalar, bu aflamalardan sonra Notac›’ya gider. E¤er talep fazla olmazsa elde kalan bu notalar tavanaras› ya da depoda fazla bekledi¤inde bozulur; sat›n
al›nd›klar›nda ise müzik aletinde piflerken kötü bir koku ç›karabilirler. Bu yüzden
taze ç›km›fl notalar tercih edilmeli, mümkünse sürekli ayn› Notac›’dan al›flverifl yap›lmal›d›r.
107
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 108
Selahattin Yolgiden
GEM‹
“cevat çapan için.”
sudan yarat›ld›m ben, derdi
yoksa neden böyle deniz, böyle gemi,
böyle suda olma özlemi.
annem bir sirendi, iç paralard› sesi
babam do¤du¤u yeri unutmufl denizci
her limanda baflka sevgili
ama annemi unutmadan
gider dolan›rd› koskoca denizlerde
ayda bir kere muhakkak u¤rard› eve
sakallar›ndan yay›lan tütün kokusu
ne kadar kutsald›,
mavi bir le¤ende kendi gemisini
yüzdüren çocuk için.
o çocuk bendim.
bir gece kal›rd›, öyle bir gececik mi deme
koskoca yirmi dört saat
yeterdi hasret gidermeye.
sonra gitti bir gün, her gitti¤i gün gibi
– dönemezsem, dedi,
unutmay›n beni!
– vakit geldi¤inde, gitmeye yak›n hani,
çözün palamar›m›…
son bir kez öttürüp sirenini
hiç dönemeyecekmifl gibi ac›
– gidiyorum, derdi
tayfa size emanet.
beni gösterirdi.
108
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 109
HAYAT, YAfiAMAK, SANAT...
Zafer Gençayd›n
“Niçin, hayat sofras›nda karn› doymufl
bir misafir gibi kalk›p gidemiyorsun?”
Lucretius
Yaflam›n gizine ve anlam›na öteden beri ak›l erdirmeye çal›flan insano¤lunun en büyük meraklar›ndan biri de ölümden sonraki bilinmezliktir. Ölümden sonra dirilme veya yaflam›n sürece¤i inanc› ise, “yok olma” düflüncesini sindirememek; ölümü kabullenememek, ölümsüz olma
iste¤inden kaynaklan›r. Çeflitli kültürlerdeki, insan bedenini mumyalay›p saklama düflüncesi bunun en belirgin göstergesidir. Ölüm ayr›l›fl, bunun sonucu da yaln›z kalma olgusudur. Yaln›zl›k, ölüm ve açl›k gibi insan›n en büyük korkular›ndand›r. Öylesine dayan›lmaz bir duygudur ki
yaln›zl›k, türkülerde bile dile getirilmifltir: “Ölüm Allah’›n emri ayr›l›k
olmasayd›.”; “Ayr›l›k ateflten bir ok” dizeleri bunun nas›l yak›c› bir duygu oldu¤unu anlatmaya yetiyor.
Ayr›l›¤›n ac›s›na dayanamayan sevdal›lar›n, ölümü kurtulufl sayd›klar›na iliflkin bir çok eser vard›r! Ayr›l›k, yaln›zl›¤a terk edilmektir; de¤ersizlefltirilmek, cezaland›r›lmakt›r. Belki de bu tür duygular›n yaratt›¤› hüzün, insan›n içine düfltü¤ü umars›zl›ktan kaynaklanmaktad›r.
Ölümle gelen yaln›zl›k ise ayr›l›ktan, yokluktan da öte bir anlam tafl›r. Adnan Binyazar, “fiairin Kedisi” adl› öyküsünde; erken yafltaki o¤lunu ve ard›ndan da eflini yitiren Cahit Külebi’nin çekti¤i yaln›zl›¤›n›n dayan›lmazl›¤›n› anlat›rken onu flöyle konuflturur: “Adnan, Adnan, onlar
yokluklar›n› da al›p götürdüler.”1
fiair sevdiklerinin yokluklar›n› kendi yaln›zl›¤›nda o denli derinden
yaflar ki, onun için ölüm yaln›zca yokluk de¤il, yoklu¤un da ötesinde, dönüflü olmayan ve onu isyan ettiren bir yaln›zl›kt›r. Belki insano¤lunu
ölümsüzlü¤ün çaresini aramaya iten neden, ard›nda büyük boflluk b›rakan yaln›zl›k korkusudur. ‹nsan soyunun, yaflamdan çok ölümü düflünmesinin nedeni de buna ba¤lanabilir.
Organizman›n ömrünü tamamlamas› olarak kabul edilen ölüm, yaflambilimcilerce, bir yok olufl de¤il, Lavoisier yasas›nda anlam›n› bulan
bir biçim de¤ifltirme olgusudur. De¤il bir insan›n, bir kavmin yok olmas› bile do¤an›n umurunda de¤ildir. Çünkü do¤a ne ba¤›fllay›c›, ne çocu¤unun yoklu¤una a¤layan flefkatli bir ana, ne de gaddard›r. O, kimseye
109
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 110
karfl› sorumlulu¤u olmayan, yaln›zca ba¤l› oldu¤u varolufl yasalar›n›n ifllerli¤ini yerine getiren bir durumun ad›d›r. Ölüm de yaflam da do¤a için
birdir. Bilim adam›, felsefeci ya da sanatç› için ölüm ne anlam tafl›rsa tafl›s›n, de¤iflmeyen bir fley varsa o da ölümden kaç›lamayaca¤› gerçe¤i karfl›s›ndaki umars›zl›k duygusunun insan üzerinde b›rakt›¤› etkidir.
“Sokrates’e: Otuz Zalimler seni ölüme mahkûm ettiler, dedikleri zaman: ‘Tabiat da onlar›!’ demifl.”2
Sokrates’in ölümü alg›lay›p dile getirifli, kuflkusuz flairin ya da bir
kahraman›n alg›lay›fl›ndan farkl› olacakt›r. Ahrete inanan bir dindar için
ölüm, sa¤l›¤›ndaki doyumsuzluklar›n› giderece¤i bir baflka yaflama geçifl
anlam›n› tafl›rken; “Bütün dertlerin bitti¤i yere gidece¤iz diye dertlenmek ne budalal›k!”t›r3 diyen Montaigne ise acaba yaflam›n anlams›zl›¤›n›
m› yoksa yaflam›n üstesinden gelemeyenlerin, ölümü bir kurtulufl olarak
görmeleri gerekti¤ini mi vurgulamak istemektedir?
‹nsanl›k tarihi boyunca, merak konusu olmufl olan yaflam ve ölüm,
yaflam›n anlam›, iyili¤i-kötülü¤ü ya da k›sal›¤›-uzunlu¤u ile ilgili de¤il niteli¤i ile ilgilidir.
“Aristo, Hypanius ›rma¤›n›n sular› üstünde bir tek gün yaflayan küçük hayvanlar bulundu¤unu söyler. Bu hayvanlarda, sabah›n sekizinde
ölen genç, akflam›n saat beflinde ölen ihtiyar ölmüfl say›l›r. Bu kadarc›k
ömrün bahtl›s›n› bahts›z›n› hesaplamak hangimize gülünç gelmez? Ama
sonsuzlu¤un yan›nda, da¤lar›n nehirlerin y›ld›zlar›n ömrü yan›nda bizim
hayat›m›z›n uzunu, k›sas› da o kadar gülünçtür.”4
Bundan altm›fl yetmifl y›l önce, ömrünü rençberlikle tüketmifl;
“Topraktan ö¤renip kitaps›z bilen”lerden olan Osman A¤a ölünce, okuryazar bile olmayan kar›s›na: “Altm›fl yedi y›l birlikte yaflamak nas›l bir
fley?” diye sorduklar›nda, o da: “Sanki bir kufl, çal›ya kondu kalkt›.” diye
yan›tlar. “Bin y›l yaflamakla, bir gün yaflamak aras›nda fark yoktur.” diyen bilgenin düflüncesini böylesine güzel özetleyen bir söz var m›d›r acaba!
“Hayat›n de¤eri yaflanmas›nda de¤ildir, iyi yaflanmas›ndad›r; öyle
uzun yaflam›fllar vard›r ki pek az yaflam›fllard›r. fiunu anlamakta geç kalmay›n: doya doya yaflamak y›llar›n çoklu¤una de¤il, sizin gücünüze ba¤l›d›r.”5
Yaflam›n sonu olarak ölüm, varoluflun gizi karfl›s›nda insan›n kendisini “var etme” ve “hayret” duygusu uyand›rarak, merak›m›z›, araflt›rma,
ö¤renme, keflfetme iste¤imizi güdülemede önemli bir etken olabilir. Bir
anlamda, yitip gitme korkusu karfl›s›nda kendimizi unutturmamak için,
yaflam›, dolay›s›yla da kendimizi de¤erli k›lma amac›na dönük etkinliklere yönlendirmesi aç›s›ndan, yarat›c›l›¤›n kayna¤›d›r da denilebilir. Çünkü insano¤lu, varl›¤›n› sürdürebilmesini ve do¤ay› daha kolay yaflanabi110
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 111
lir bir duruma getirebilmesini yarat›c›l›¤›na borçludur. Bu anlamda yarat›c›l›k, “Varoluflun zorunlu bir devam›d›r. Varl›¤›m›z› yaratarak ifade
ederiz.”6 Bu ba¤lamda sanat, bafllang›çta yaflam› sürdürebilme eyleminin
ta kendisi olmufltur ve “Hayat› anlayan zekân›n, onu en ilgi çekici, en güzel flekillere sokmas› anlam›na gelir.” Sanat›n amac›, hayat› de¤ifltirmektir. Ama Vincent van Gogh’un dedi¤i gibi, ‘tamamlanmam›fl bir taslak’
olan dünya duygusuzca de¤ifltirilirse geriye pek bir fley kalmaz.”7 Sanatsal yarat›c›l›k olmazsa, yaflam kurulaflmaya, anlams›zlaflmaya bafllar. Yaflam›n anlams›zlaflmaya bafllamas›; yap›lacak bir fleyin; örne¤in yaflama
sevincinin, yaflam enerjisinin kalmamas›na, insan›n kendini de¤ersiz
bulmas›na, dolay›s›yla da yaflamdan b›kmas›na yol açar. Böylece kendini
de¤ersiz hissetmeye bafllayan insan art›k yaflamdan haz duymamaya bafllad›¤› için ya kendini intihara ya da ihtiyarl›¤a haz›rl›yor demektir.
Yaflamdan haz duymak yaflam›n gizlerini anlay›p bilmektir. Aristo:
“Bilmekten haz duydu¤umuz için ö¤renmek isteriz.” der. ‹nsan›n evren
karfl›s›nda duydu¤u hayret ve hayranl›k duygusuna dayal› sorgulama, kefliflerin temelini oluflturur. Bunun temelinde de korkusuzca soru sorabilme iste¤i yatar. Yaflamak bir anlamda fark etmek, fark edilenlerle ilgili
sorular sorabilmek ve düflünmekten baflka bir fley de¤ildir. Descartes bofl
yere, “Düflünüyorum, öyleyse var›m.” dememifl. Yetiflkinler gibi, elefltirel yetiye sahip olmamakla birlikte, do¤a olaylar› ve yaflamla ilgili olarak,
“Çocuklar›n sorduklar› ve büyük insanlar›n cevap vermedikleri sorular
toplan›p da bir kitap halinde bast›r›lsa ne hofl bir fley olurdu! Çocuklar›n
da filozoflar ›rk›na mensup olduklar› görülürdü.” diyor Jean Guitton ve
çocuklar›n, insan› flaflk›na çeviren sorular›ndan birkaç örnek veriyor:
“Madem ki iki gözümüz var, neden iki fley görmüyoruz?” / “E¤er ben
gökyüzüne gitseydim, Tanr› benim oraya ç›kmama engel olabilir miydi?”
/ “Baba, Tanr› neden acaba fleytan› öldürmüyor? O zaman yeryüzünde
kötülükten eser kalmazd›.”8 gibi sorular düflündürücü ve anlay›p kavrama iste¤inin göstergeleri oldu¤u kadar derin düflünebilme filizlerinin de
tohumlar›d›r ayn› zamanda.
T›pk› çocuklar gibi imgelem dünyalar›n›n zenginliklerinden kaynaklanan, hiç de akla uygun gözükmeyen sorular soran düflseverlere bilim çok fley borçludur. Hiçbir art düflünce gütmeden ‘içindeki çocu¤u konuflturan’, düflüncelerine ‘sansür’ koymayan, özgür düflünceli insanlar
için yaflamak, bir anlamda evrende olup bitenleri fark etmek ve fark edilenlerle ilgili sorular sorabilmek ve düflünmek demektir. Örne¤in: yaklafl›k iki yüz y›l önceleri, Jules Verne, bugün gerçekleflmifl bulunan; Aya
Yolculuk, Yerin Merkezine Yolculuk gibi romanlar›n› yazd›¤›nda, edebiyat dünyas› bile, onu, “hayal dünyas› genifl bir deli” olarak nitelemiflti.
Geleneklerin ve inançlar›n kölesi olmufl o dönemin insanlar›n›n Jules
111
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 112
Verne’i anlamalar› beklenemezdi kuflkusuz. Uçman›n sadece kufllara ve
meleklere özgü bir özellik oldu¤una kesin olarak inanan biri için aya uçmay› hayal etmek bile günah ifllemekle ayn› anlama gelir. Onlar, ölümden sonraki daha mutlu bir yaflam için(!) Tanr›’ya yaranma ad›na bu dünyadan elini ete¤ini çekmeye haz›r, düflünce tembelleridir, ki her ça¤da
benzerlerine s›kça rastlan›r.
Uygarl›k tarihi bugünkü durumunu, gerçekleri ö¤renme u¤runa itilip kak›lmay›, yarg›lanmay› ve hatta ölümü bile göze alabilen bilim ve düflünce kahramanlar› Sokratesler, Brunolar, Pîri Reisler, Galileler gibi daha nicelerine borçludur; yoksa o kahramanlar›n yaflad›klar› dönemlerin
para babalar›na ve yetkililerine de¤il. Sokrates’i bald›ran zehri içmeye
mahkûm eden “Otuzlar Meclisi”ndekilerden kaç›n›n; ya da Galileo’yu
yarg›layan engizisyon mahkemesi üyelerinden ve Gelileo’nun savundu¤u
tezin yanl›fll›¤› konusunda bilirkiflilik yapan sözde bilim adamlar›ndan
hangisinin ad›n› bilen var? ‹lyada ve Odysseia destanlar›n›n yarat›c›s› Homeros’un yaflad›¤› Truva kentinin yöneticisini, herhangi bir soylusunu
ya da tüccar›n› an›msayan; Rembrandt’› aforoz eden, Michel Angelo’yu
hapse atan Papa’n›n; açl›k s›n›r›nda yaflayan van Gogh Hollanda’s›n›n
zenginlerinden birinin ad›n› bilenimiz var m›? “Dünyan›n en yoksul insan›, paradan baflka hiçbir fleyi olmayand›r.” diyen Schopenhauer gibi
düflünürsek; yenilik ve gerçeklerin peflinde koflan bilim, düflün ve sanat
insanlar›n› yarg›lama erkinden baflka hiçbir fleyi olmayan ‘yoksul’lar unutulup gittiler, ama ‘yal›nayak, bafl› aç›k Sokrates’ iki bin y›ld›r kendini savunarak yafl›yor. ‹nsanl›k tarihi boyunca, din ad›na, ahlak ad›na ve devlet ad›na öldürülen birçok düflünür, sanat ve bilim flehitleri de insanl›k
var oldukça yaflayacaklard›r. Çünkü uygarl›k onlar›n damgas›n› tafl›yor.
S›n›rs›z imgelem gücüne, özgür düflünceye, yenilikçili¤e sahip olmalar› nedeniyle; bilim, düflünce ve sanat insanlar›ndan ahlakç›lar ve egemen güçler hep korkmufllard›r. Çünkü yaflad›klar› ça¤›n tan›¤› olan bu
“fl›mar›k çocuklar›n ne yapacaklar› belli olmaz.” Platon, flairin do¤ufltan
ihtilalci oldu¤unu vurgular ve “fiairin hayali …dünyadaki fleylerin hepsinden çok daha güzel fleylerle yüklüdür”9 der. Çok ekileyici diyalogu
Symposium’da da gerçek sanatç›lar ile neyi kastetti¤ini anlat›r: “Yeni bir
gerçekli¤e yaflam verenlerdir bunlar.”
Gerçek sanatç›, entelektüel ö¤renme aflk›n›n ürünü olan elefltirel bilinç ve seçimci tavr›n, titiz gözlem yoluyla kazand›¤› deneyimler sonunda, do¤an›n gerçe¤ini ya da biçimlerini estetik imgeler arac›l›¤›yla, kendi düflüncesinde yeniden düzenleyerek ifade edendir. ‹flte bu yeniden düzenleme iflinin ad› da ‘soyutlama’d›r. Yarat›c› zekâ ise soyutlamac› zekâd›r. Freud ise, “Gerçekte fantazyadan geriye do¤ru gidildi¤inde tekrar realiteye ulaflan bir yol vard›r ve bu yol sanatt›r.”10 diyerek sanat›n do¤a ve
112
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 113
yaflamla olan ba¤›n› vurgulamak istemifltir. Duyarl›k kazand›rman›n ötesinde, bir baflka bilgi türü, bilgi edinme yolu olarak da sanat, bilime öncülük de ederek uygarl›¤›n ve teknolojinin geliflmesine katk›da bulunur.
Yaratman›n, keflfetmenin, düflünmenin hazz›n› tadan sanatç›lar, bilim adamlar› ve filozoflar için her türlü ç›kar, ün, sayg›nl›k gibi fleylerden
daha çok yaratman›n ve keflfetmenin verdi¤i haz önemlidir. Onlar için yaflamak, uzun süre yeryüzünde kalmak de¤il, düflünmek ve evrenin gizlerine varmakt›r. Spinoza, Bilge kiflinin ölümün de¤il, yaflam›n üzerine düflündü¤ünü söyler.11 Bu çaba ‘sahip olmak’ anlay›fl›ndan ‘olmak’ anlay›fl›na
geçmek için gösterilen sürekli bir u¤rafl›n bir parças› yönünde alg›lanmal›d›r. Eckerhart da, “‹nsanlar ne yapt›klar›n› de¤il ne olduklar›n› düflünmelidirler.” sözüyle, ‘olmak’ kavram›n› aç›klar. Olmak, “sahip olmak’›n,
yani bencillik ve ben’ine ba¤l›l›¤›n karfl›t›d›r.” Bir anlamda ‘olmak’, çok
fleye sahip olmak iste¤i yerine çok fleye gereksinim duymadan yaflayabilmek, ruhsal doyuma ulaflmak, olgunlaflmak yönünde yorumlanmal›d›r.
Gerçek anlamda geliflmifllik, yani olgunlaflmaksa, teknolojiye sahip
olmakla de¤il, sanat›n özü olan haz duyma yoluyla duyarl›¤› gelifltirmekle
gerçeklefltirilir. Unutmamak gerekir ki “bilgisiz (bilimsiz) toplumlar cahil,
duyars›z (sanats›z) toplumlarsa barbard›r.” E¤er keflfetmekten haz duymay›, sanat›n güzelliklerini yaflam›m›z›n her alan›na sokabilmeyi ö¤renebilseydik, hiçbir karfl›l›k beklemeksizin yaratman›n ve de¤erler üretmenin
gururunu yaflayabilirdik. ‹flte o zaman insan iliflkileri ve yaflam daha zevkli, daha düzenli olur, varoluflun anlam›n› daha derinden duyumsard›k.
Duygu dünyam›z›n ve kültür yaflam›m›z›n giderek çoraklaflt›¤› günümüzde yaflamak, uzun y›llar yeryüzünde kalmak de¤il, yaflama, çok ve
anlaml› olaylar s›¤d›rabilmektir. E¤er yaflam›m›z verimsiz ve anlams›z
geçiyorsa, ha yaflam›fl›z ha ölmüflüz, de¤iflen bir fley olmaz!
(1) Adnan Binyazar, fiairin Kedisi, Can Yay›nlar›, ‹stanbul 2005, s. 105.
(2) Montaigne, Denemeler, Çev. S. Eyübo¤lu, Milli E¤itim Bas›mevi, ‹stanbul
1964, s.69.
(3) Agy., s. 69
(4) Agy., s. 69- 70.
(5) Agy., s.74.
(6) Rollo May, Yaratma Cesareti, Metis Yay›nlar›, ‹stanbul 1998, s. 36.
(7) Arnold Hauser, Soziologie der Kunst, Verlag C. H. Beck, München 1974, s.
12.
(8) Jean Guitton, Düflünme Sanat›, çev. Cevdet Perin, Remzi Kitapevi, ‹stanbul 1968, s.32.-33.
(9) Irwin Edmann, Sanat ve ‹nsan, Çev. Turhan O¤uzkan, MEB Yay. ‹stanbul
1991, s. 48.
(10) Herbert Read, Sanat ve Toplum, Umran Yay›nlar› , Ankara 1981, s. 108.
(11) Erich Fromm, Sahip Olmak ya da Olmak, Çev. Ayd›n Ar›tan, Ar›tan Yay›nevi, ‹st. 1990, s.183.
113
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 114
AYDIN BOYSAN:
“YAfiAMAK MI, ÖLMEK M‹?”
Besim Dalgݍ
William Shakespeare’in oyunu Hamlet ’in bir çok çevirisi yap›lm›fl
Türkçeye. Bu çeviriler, Abdullah Cevdet (M›s›r/ Matbaa-i ictihad, 1908),
Kamuran fierif (‹stanbul/Devlet Matbaas›,1927), Halide Edip-Vahit Turan (‹.Ü. Edebiyat Fakültesi Yay›nlar›, 1941), Orhan Burian (MEB Yay›nlar›, 1944) , Sabahattin Eyubo¤lu (Remzi Kitabevi, 1965), Bülent Bozkurt (Remzi Kitabevi, 1965) ve Can Yücel (Papirüs Yay›nlar›, 1996) taraf›ndan gerçeklefltirilmifl. Oyundaki “To be or not to be...”, ile bafllayan
ünlü tirad Orhan Burian taraf›ndan “Olmak veya olmamak...” olarak
Türkçelefltirilmifl. “Var olmak m›, yok olmak m›?...” çevirisi ise Sabahattin Eyubo¤lu’na ait. “Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin...” çevirisi Can Yücel’den. Sabahattin Eyübo¤lu Hamlet ’i çevirirken Mina Ungan ve Cevat Çapan’›n görüfllerinden de yararland›¤›n› yaz›yor kitab›n
önsözünde. “Olmak veya olmamak...”, “Var olmak m›, yok olmak m›?...”
ya karfl›n “Yaflamak m›, ölmek mi?...”yi öneriyor Cevat Çapan. Önceki
iki çeviri bize, varoluflçulu¤un soyutlu¤unu alg›lat›rken, Cevat Çapan’›n
önerisi daha nesnel bir dünyan›n somut sorunlar›n› göstermeyi amaçl›yor sanki. Do¤um ve ölüm bir süreç ve bu sürecin tümü de hayat›n kendisi. Eserlerinde, kaç›n›lmaz ölümün umars›zl›¤›ndan çok, zenginliklerle dolu hayat› tercih etti¤ini düflünürüm Shakespeare’in.
Ayd›n Boysan da hayat› tercih edenlerden. O bu süreci, “ölecekmifl
gibi de¤il, hep yaflayacakm›fl” gibi anlamak gerekir biçiminde aç›klayanlardan. Onun için, kaç›n›lmaz ölüme göre yaflamak insan›n verimlili¤ini
azalt›r. ‹nsan›n varl›k nedeni üretmektir. Bu nedenle ölümü düflünmeden hayat›n tümünü ve her fleyin k›ymetini bilerek yaflamal›. Bu nedenle genç-yafll› kim olursa olsun herkese “gençli¤inin k›ymetini bil” önermesini s›k s›k kullan›r. Zaman zaman yan›ld›¤› da olmufltur. Dostlar›m›zla birlikte oldu¤umuz bir gün, yan›m›zdaki masada yönetmen Halit Refi¤’in do¤um günü kutlan›yordu. Ayd›n Boysan bizim masan›n ve ortam›n en büyü¤ü oldu¤unu düflünerek tüm masaya, “Gençli¤inizin k›ymetini bilin beyler” dedi. Halit Refi¤ ile birlikte bulunan yönetmen Memduh Ün ise Ayd›n Boysan’a, “Ayd›n bey yan›l›yorsunuz ben sizden bir yafl
büyü¤üm” dedi. Hepimiz Memduh Ün’e kuflkuyla bakt›k bir an. Do¤ru
114
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 115
mu söylüyor? fiaka m› yap›yor?... Fizi¤i o izlenimi vermiyordu. K›sa bir
duraklamadan sonra Ayd›n Boysan, “Memduh’cu¤um, öyleyse ben gençli¤imin k›ymetini bileyim” dedi. Sonras› unutulmayacak bir and›.
Ayd›n Boysan 1921 ‹stanbul do¤umlu. Yedikule Narl›kap›’da dünyaya gelmifl. Narl›kap› ‹stanbul’un Marmara surlar› dibinde bir semt.
Do¤du¤u ev y›k›lm›fl ama büyüdü¤ü ev Narl›kap› Ç›kmaz›’nda duruyor
halen. Ç›kmaz denilse de iki ucu aç›k bir sokak, Halkal›-Sirkeci banliyö
trenlerinin her geçiflinde tüm sokak ve binalar zang›r zang›r titriyor. Ayd›n Boysan’›n ‹stanbul’un Kuytu Köfleleri isimli kitab› YKY’den 2002 y›l›nda ç›kt›. Bu kitab› yazmaya bafllamadan önce Ayd›n Boysan bir aray›fl
içindeydi. Bir gün bu konuyu konuflurken, “Bence en iyisi Narl›kap›’ya,
do¤du¤un büyüdü¤ün eski mahallene gidelim. Orada mutlaka bir bafllang›ç bulursunuz,” dedim. ‹kna oldu. Yüre¤imizi ve bedenimizi ›s›tan s›cak
bir a¤ustos günüydü. Sokaklar›n› dolaflt›k, mahalleli ile sohbet ettik, foto¤raflar çektik. Bir zamanlar›n Narl›kap› Ç›kmaz› hâlâ eski boyutunda.
Ayd›n Boysan’›n daha sonra ad› geçen kitapta flu saptamas›n› okudum:
“Biz eskiden sokak boyutunda yaflard›k Narl›kap› Ç›kmaz›’nda, insanlar
bugün yine orada sokak boyutunda yaflamaya devam ediyorlar.”
Ayd›n Boysan, çocuklu¤unu ve ilk gençli¤ini Marmara k›y›lar›nda
geçirirken, yüksek ö¤renim öncesi lise e¤itimini Pertevniyal’de tamamlar. Lise hocalar›, günümüzde bir çok üniversitede bile bir araya gelmesi
olanaks›z, o dönemin önemli ayd›nlar›ndan olufluyordu. Bunun o yafllarda insan› ne kadar zenginlefltirdi¤ini tahmin etmek çok zor de¤il. Lise
e¤itimi bitince t›p okumaya karar vermifl. Hatta gidip kay›t bile olmufl. O
dönemler, bir ö¤rencinin yüksek ö¤renimini iste¤i okulda yapabilme özgürlü¤ünün oldu¤u dönemlermifl. Ama kader veya rastlant›lar sonucu,
sonralar› çok uzun zaman dostlu¤unu sürdürece¤i iki arkadafl›n›n ›srarlar›yla Güzel Sanatlar Akademisi Mimarl›k Bölümüne yetenek s›nav›n›
kazanarak girmifl. II. Dünya Savafl› Avrupa’y› kas›p kavururken, milyonlarca insan emperyalizmin durmak bilmeyen arzusu nedeniyle öldürülürken, mimarl›k e¤itimini tamamlam›fl. Y›l 1945. Dünyan›n yeni patronu
art›k Amerika’d›r. Hakkari hükümet kona¤› inflaat› Ayd›n Boysan’›n
Akademi’yi bitirdikten sonra ald›¤› ilk ifltir. Bugün bile ulafl›m›n çok kolay olmad›¤› Hakkari’ye binbir zorlukla gider. Para kazanmak amac›yla
gitti¤i Hakkari’de, savafl sonras› bozulan ekonomi sonucu patlayan enflasyon nedeniyle, ifl bitiminde borçlu ç›kar. ‹stanbul’a kapa¤› zor atar.
Hayat›n ak›fl›n›n ne yöne gidece¤ini kimse bilemez.
*
Bekir, kentin bir kenar mahallesinde babas›n›n açt›¤› hal› ve ev eflyalar› satan küçük bir ma¤azada kendi halinde, kimseye zarar› olmayan
115
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 116
s›radan bir gençtir. Bir gün ma¤azaya U¤ur gelir. U¤ur fettan, çekici bir
k›z. Bekir ona tutulur. Ama U¤ur “Zagor” naml› bir kabaday›ya âfl›kt›r.
Her fleye karfl›n Bekir, bütün gemilerini yakarak umutsuz bir aflk›n peflinden gider. Bu onun seçimi, onun hayat›n›n ak›fl›d›r. Kimseye zarar›
olmayan Bekir, giderek bambaflka bir insan olur. Tan›nmaz hale gelir.
Yönetmen Zeki Demirkubuz’un son filmi Kader ’in konusu k›saca bu. C
Blok, Masumiyet, Üçüncü Sayfa, ‹tiraf, Yazg›, Bekleme Odas› ve son olarak Kader. Zeki Demirkubuz tüm filmlerinde yal›n bir sinema dili kullanmaya özen gösteriyor. Kader ’de bu yal›nl›¤a öteki filmlerinden daha
fazla ulaflm›fl oldu¤unu düflünüyorum. Kader 2006’da seyretti¤im en iyi
film.
Yal›nl›k, gerçek hayatta kolayca ulafl›lamayacak bir olgu. Sahici olmak, h›rslardan ar›nmak, hoflgörü sahibi olmak, tüm hayata olumlu bakmak... Bu özellikleri tafl›yan ender insanlardan biri olan Ayd›n Boysan,
1945’de bafllad›¤› mimarl›k hayat›na 2000’de son verir. 55 y›lda konuttan çok endüstri yap›lar› tasarlar ve uygular. Kendi anlat›m›yla, mimari
tasar›m›n› yapt›¤› yap›lar›n toplam büyüklü¤ü ikiyüz futbol sahas› kadar.
Türkiye’nin pek çok yerinde Ayd›n Boysan’›n yap›lar›yla karfl›lafl›rs›n›z:
‹stanbul ‹kitelli’de dev Hürriyet Gazetesi binas›; Gebze Çay›rova’da Arçelik fabrikas›, ilk akla gelenler.
Endüstri yap›lar›n› planlamak, Ayd›n Boysan’›n tasar›m dünyas›nda
özel bir yer tutuyor. Her zaman geometriye merakl› oldu¤unu ve bu merak yüzünden fabrika binalar›nda hacim ve alan sorunlar›n› çözerken
geometri biliminden yararlanmas›n›n kendisini ne kadar mutlu etti¤ini
anlatm›flt› bir gün.
Ayd›n Boysan’›n endüstri binalar›na yönelmesinin bir baflka nedeni
de flu olabilir: II. Dünya Savafl› bitmifl. Büyük ekonomik s›k›nt›lar yaflanm›fl, Türkiye de bu s›k›nt›lardan kaç›n›lmaz bir flekilde etkilenmiflti. Ülke yöneticileri bir ç›k›fl ar›yordu. Daha önceki y›llarda “varl›k” vergileriyle sosyal ve ekonomik de¤iflimler olmufl. Binlerce y›l bu topraklarda yaflayan gayri müslümlerin elindeki sermaye el de¤ifltirtilerek, ticaret hayat›na yeni s›n›flar›n egemen olmas› sa¤lanm›flt›. Bu s›n›flar ekonomik yap›lar›n› güçlendirmek için Türkiye’de siyasal hayat› da belirlemek zorundayd›lar. Bu nedenle 50’li y›llarda çok partili düzene geçildi. Sermayeden yana olan Demokrat Parti, k›sa sürede ne gariptir ki ezilen halk›n
büyük bir deste¤iyle iktidara geldi. Yüz k›zart›c› 6-7 Eylül olaylar› bu iktidar döneminde oldu. Bu olaylar sonucunda sermaye tamamen el de¤ifltirdi. Bu yeni vars›l s›n›f, ticaretten endüstriye geçmek arzusundayd›.
50’den 80’lere kadar Türkiye’de büyük bir sanayileflme oldu. Bu sanayileflme sonucu Türkiye’de yeni sorunlar meydana geldi. K›rsal kesimden
116
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 117
kente gelen köylülerden iflçi s›n›f› do¤du. Büyük kentlerin etraf› gecekondularla doldu. Büyük bir konut a盤› vard›. Çal›flacak kifli çok ama,
çal›fl›lacak ifl fazla de¤ildi. Bu nedenle iflçi s›n›f› her zaman sömürüye
aç›kt›. Toplumsal patlamalar kaç›n›lmazd›. 15-16 Haziran iflçi yürüyüflü,
1 May›s iflçi bayramlar› gibi toplumsal de¤iflimin ve uyan›fl›n etkileri sermaye s›n›f›n›n ç›karlar›na uygun de¤ildi. Sermaye s›n›f› bu toplumsal de¤iflimi, çeflitli y›llarda askeri darbeleri destekleyerek dengeledi. Bedelini
sosyalistlere ve demokratlara ödettiler. Demokratik anlay›fl Türkiye’de
bir türlü yerli yerine oturtulmad›.
Ayd›n Boysan için bu dönem, Türkiye’deki sanayii yap› a盤›n›n kapat›lmas›na olanak yaratacak zemini haz›rlam›fl oldu. Ancak Ayd›n Boysan günümüzde varolan haz›r mimari elemanlar›n›n hemen hemen hiç
olmad›¤› dönemlerde bu yap›lar› tasarlam›fl ve uygulam›flt›. Fabrikalar›n
iç hacimlerinde büyük aç›kl›klar› bölmesiz olarak geçmek için büyük bir
hayal gücü gerekiyordu. Bu hayal gücü Ayd›n Boysan’da fazlas›yla vard›.
Sadece iç hacimler de¤il, cephe giydirmeleri için de modüler sistemler tasarlad›. Bu cepheler kesinlikle orijinaldi. Baz› binalar bulunduklar› kentlere, semtlere mekânsal kimlik verirler. Ayd›n Boysan kentleflme olgusunda buna en çok dikkat eden mimarlardan. Bir zamanlar ‹stanbul’un
Levent semti Ayd›n Boysan taraf›ndan tasarlanm›fl, kültür ve sanata destek veren bir eczac›l›k firmas›n›n binas›yla özdeflleflmiflti. fiimdi bu binan›n yerinde “yeller” esiyor. Üstünde ünlü bir al›flverifl merkezi var. Ayd›n Boysan o günün k›s›tl› flartlar›yla yapt›¤› bu binan›n kendine hiç haber verilmeden y›k›lmas›na çok gücendi. Sedat Hakk› Eldem’in Maçka
park›nda bulunan Taflkahve’sinin yerine Swiss Hotel yap›lm›flt›. Taflkahve y›k›lm›fl, daha sonra otelin arka bahçesine yeniden inflaa edilmiflti. Ayd›n Boysan bu kadar flansl› de¤il. Levent’le özdeflleflen binas› hiçbir zaman olmayacak art›k. Birçok bat› kentinde mimari eserler özenle korunurken, bizim anlay›fl›m›z buna pek yatk›n de¤il. ‹stanbul’un e¤imli arazi yap›s›na uyumlu binalar› y›k›p yerlerine sadece rant› düflünüp gökdelenler dikiyoruz. Bir zamanlar gazetelere haber olmufltu. Maslak’da gökdelen izni alamayan bugünkü iktidara yak›n bir müteahhit, “Yerdelen”
inflaat›n› kaçak olarak gerçeklefltirmifl. Gerçekten de yere do¤ru 15-20
kat inflaat yap›lm›fl oldu¤unu yaz›yordu gazeteler. Sonra ne oldu bilmiyorum. Deprem güvenli¤i kuflkulu, ulafl›m a¤› sorunlu bir kent olmas›na
karfl›n, Haliç’iyle, Bo¤az’›yla, Marmara deniziyle, 10 milyonu geçen nüfusuyla, “Gökdelen”leriyle, “Yerdelen”leriyle 24 saat yaflayan ilginç bir
kent ‹stanbul.
Galata’da yüksekçe bir binan›n teras›ndan Haliç’i izlerken farketti¤im bir fley oldu. Yenikap›’y› fiiflhane’ye ba¤layan Atatürk bulvar›n›n üzerinde bulundu¤u vadinin her iki yan›nda, Roma, Bizans, Osmanl›, Cum117
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 118
huriyet dönemlerinin mimarl›k eserleri iç içeler. Su kemerleri, kiliseler,
Marmararay inflaat› s›ras›nda bulunan Yenikap›’daki antik liman, camiiler, Belediye Saray› ile bu vadi bir mimarl›k müzesi adeta. Bu müze kente mimari eserler veren mimarlar›n günümüzdeki temsilcilerinden biride Ayd›n Boysan. Binalar›n› koruyarak de¤erini bilelim.
*
“Düflünceler düflünceleri üretiyor”. Dostoyevski söyletiyor Beyaz
Geceler adl› roman›nda kahraman› yazara. E¤er düflüncelerimi s›n›rlamazsam yans›malar ve kesiflmelerle dopdolu Ayd›n Boysan yazmakla bitmez.
Mimarl›k yaparken altm›fl yafl›nda yazarl›¤a bafllam›fl Ayd›n Boysan.
Gazeteci dostu Hasan Pulur Hürriyet gazetesinde günlük yaz› yazmas›n›
istemifl. Önce kaç›nm›fl, sonra kabul etmifl. O gün bu gün gazete yaz›lar›,
gezi kitaplar›, öykü tad›nda an› kitaplar›, bir bilim kurgu roman› yazm›fl.
Kitaplar›n›n say›s› otuza ç›km›fl.
Tolstoy’un Savafl ve Bar›fl, Anna Karanina adl› romanlar› bütün dönemler için baflyap›t. Anna Karanina Helen Edmundson taraf›ndan tiyatroya uyarlanm›fl. Türkçeye çevirisini Cevat Çapan yapm›fl. Bu oyun 2007
Ocak ay›nda Kenter Tiyatrosu’nda sahnelenmeye bafllad›. Mehmet Birkiye’nin yönetmenli¤i, Bar›fl Dinçer’in dekor ve Canan Göknil’in kostüm
tasar›mlar›yla kaç›r›lmamas› gereken bir oyun. Y›ld›z Kenter ve Cüneyt
Türel’in usta oyunculu¤unun yan› s›ra Hakan Gerçek, Yeflim Koçak ve
öbür oyuncular da izlenmeye de¤er.
Anna Karanina yaflad›¤› yasak aflk nedeniyle Rus feodal ahlak›n›n
a¤›r yapt›r›mlar›na hedef olur. Her fleye karfl›n direnir. Aflk›na sahip ç›kar. Hep yaflamaktan yanad›r. Ama onu sevgilisi dahil herkes yüzüstü b›rak›r. Sonunda direnemez, bir trenin alt›na atlayarak intihar eder. Asl›nda hoflgörüsü olmayan Rus feodalitesi de son günlerini yaflamaktad›r. Ne
yaz›k ki yak›n bir gelecekte yeni bir s›n›f onu devirecektir. Anna Karanina’n›n intihar› asl›nda Rus feodalitesinin de intihar›d›r.
*
Hoflgörü insan›n en temel özelliklerinden biri bence. Ayd›n Boysan
ile 2006 May›s ay›nda, Berlin Kreuzberg semtinde yaflayan Ahmet ve Tar›k dostumuzun daveti üzerine ziyaretlerine gittik. Ayd›n Boysan Berlin’e birçok kez gitmiflti ama duvar y›k›ld›ktan sonra hiç gelmemifl. Bu
nedenle flehirdeki imar hamlesi onu flafl›rtt›. Y›k›lan duvar yerine on sene içinde birçok modern bina yap›lm›fl. Sanki bir baflka duvar yükselmifl.
Günlerimizi gezip, oradaki baflka dostlar›m›zla sohbet edip geçirirken bir
118
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 119
akflam bir Rum meyhanesine gittik. Andreas isimli bir K›br›sl› Rum çal›flt›r›yordu bu meyheneyi. Kalabal›k bir gruptuk. Andreas en güzel mezelerini, içkilerini sundu. Hesap ise çok ölçülüydü.
Andreas hakk›nda bir öykü anlatt›lar arkadafllar›m. Andreas bir gün
meyhanesinde bulunan Türk arkadafllar›m›n masas›na gelir ve onlara,
“Art›k sizi burada istemiyorum” der. “Ne oldu Andreas, ne yapt›k sana”
diye sorulunca, Andreas, “Bak›n ben K›br›s’ta do¤dum, hayat›m boyunca Türklere düflman olarak yetifltirildim. Berlin’e geldim, sizleri tan›d›m,
benim bütün önyarg›lar›m› y›kt›n›z, sizleri seviyorum, art›k ben ben de¤ilim, sizinle ne yapaca¤›m› bilmiyorum” demifl. Daha sonralar› aralar›nda y›k›lmaz bir dostluk kurulmufl. Ayd›n Boysan ile o dostlu¤u izledi¤imiz akflamd›. Andreas’›n flimdiki efli bir Türk.
Ayd›n Boysan, yaflamay› seviyor. Çevresine dostluk ve hoflgörü sunuyor, ö¤retiyor. ‹çki seviyor. Yaklafl›k 60 y›ld›r iki tanker içki içmifl.
Ama o içkiyi de dostlar›yla paylaflarak içmeyi seviyor. “Bir Gece Yürüyüflü” adl› an›s› öykü tad›nda. 40’l› savafl y›llar›. S›k›yönetim var. ‹stanbul s›k›yönetim komutan›n›n bütün sarhofllar›n toplan›p kent d›fl›na ç›kar›lmas› emri gere¤ince, bir gece kendi deyimiyle “bu onurlu yolculu¤a” Ayd›n Boysan da ç›km›fl. Beyo¤lu’nda bir askeri araca doldurulan 1520 kifli flubat ay›n›n ayaz›nda Hac› Osman bay›r› s›rtlar›nda indirilmifl.
Üstleri bafllar› so¤u¤a dayan›kl› de¤ilmifl. Ancak sürekli yürüyerek donup ölmekten kurtulabilme flanslar› varm›fl. Ayd›n Boysan liderli¤inde,
düfle-kalka toparlanarak sabaha karfl› fiiflli’ye ulaflm›fllar. O zamanlar flehir fiiflli’de bitiyormufl. Kimse kimseyi terk etmemifl. A¤laflarak ayr›lm›fllar. Ayd›n Boysan bir daha o gruptan hiç kimseyle karfl›laflmam›fl. ‹çki ve
dostluk Ayd›n Boysan için vazgeçilmez iki gerçek.
Gazete, gezi, an› yaz›lar› d›fl›nda Bilgi Yay›nlar›’ndan 1999 y›l›nda
Y›l: 2046 Uzay An›lar› Gelecek Zaman Masal› isimli bir ilginç bir roman›
var. Uzaya, bilinmemezli¤ine çok merakl› olan Ayd›n Boysan, bu roman›
yazmadan önce uzayla ilgili yüzlerce kitap okudu¤unu söyledi. Bu merak› ve araflt›rmac›l›¤› onun vazgeçilmez özelliklerinden biri. Ayr›ca çok
sistemli. Her an yan›nda tafl›d›¤› ve kendi haz›rlad›¤› çizelgede haftal›k
ve ayl›k program›n› izleyebilirsiniz. Mimarl›k e¤itiminin getirdi¤i disiplinin yan› s›ra bu al›flkanl›¤›n›n ilkokulda bafllad›¤›n› söylüyor. Ödev yapmaktan hiçbir zaman kaytaramam›fl. Ö¤retmenine söyleyecek bir mazeret bulam›yormufl. Çünkü ö¤retmeni annesiymifl.
Sevdi¤im birçok kitab›n okuma süresini bilerek uzat›r›m. Ayd›n
Boysan’›n kitaplar› ise hemen okunup bitirilmelidir. Yaz›lar› mizah a¤›rl›kl›, sohbet havas›ndad›r. Kitaplar›n›n okunmas›na ara vermek hofl bir
sohbete ara vermek duygusu yaflat›r sanki.
119
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 120
Hayat› ve zaman› çok seven Ayd›n Boysan, bir çok konuda ürünler
vermifl. Zaman› konu alan iki fliiri var Bu fliirleri severek okuyacaks›n›z
umar›m.
ZAMAN F‹L‹ZLENS‹N
Zaman yakalanmal›
Ele avuca gelmeli
Geçip gitmemeli
Kaç›p yitmemeli
Bir bakars›n var
Bir bakars›n yok
Hem var hem yok
Olur mu öyle?
Ey zaman!
Sen de dost davran
Korkutma geçip gidersen
Sen de kendini üret
Önce kök sal
Sonra filizlen
Filizlen ki
Gelecek zamanlar çiçeklensin
Umut bu yol
Yüre¤imde filizlensin
Filiz de yüreklensin
Hem de minnac›k filiz
120
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 121
ULAN ZAMAN
fiu canl› cüceler
fiu insan olacaklar
Var ya!
Seni bile
Esnettiler oynatt›lar
K›saltt›lar uzatt›lar
Yoksa!
Senin de mi için çürüdü?
O soylu silisyum kapl›
Yumurtalar gibi
Yoksa sen de mi?
Toplumlara sar›lan
Demokrasi k›l›f›na
Benzedin?
Sen ki
O sonsuz-dipsiz Evren’i bile
Oynat›r da oynat›rs›n
Milyon kere milyon Günefli de
Milyar kere milyon gezegeni de
Gelelim o dünya piçine!
O nasipsiz, o budala
Kenar mahalle gezegenine...
Al da o’nu
Günefl’in cebine sok!
Ayd›n Boysan hayat› üreterek yaflamay› seçmifl. Bu kent, bu toplum
onu sevgiyle kucaklam›fl. Bu kentin bir baflka yazar›n›, her fleye karfl›n bu
kentte yaflamay›, üretmeyi “güvercin ürkekli¤inde”ki bir yazar›n›, yurttafl›m›z Hrant Dink’i yaflatamad›. Öbür cinayetler gibi kalleflçe öldürüldü.
En son, katliamla bitirilen 1 May›s 1977’de bir araya gelmiflti yüzbinlerce insan. Otuz y›l sonra güvercin ürkekli¤indeki yüz binlerce insan onun
cenazesinin arkas›ndan tekrar bir araya gelerek sessizce yürüdü. Ne yaz›k ki, demokrasi sevgisiyle dolu bir yazar›n, bir yurttafl›n öldürülmesinden sonra yaflanacak utançtan çok, yüzbinlerce s›radan insan›n sessiz yürüflü tedirgin etti sanki bir yerleri...
121
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 122
DANTE, MAGRITTE VE TARANCI ÜZER‹NE KISACA
Gürhan Tümer
Bu derginin 4. say›s›nda, “Cahit S›tk›, Dante ve Otuz Befl Yafl” bafll›kl› bir yaz›m yay›nlanm›flt›. O yaz›da, o ünlü flairimizin o ünlü fliirinin
CHP’nin açt›¤› fliir yar›flmas›nda birinci oldu¤unu an›msatt›ktan sonra, o
yap›t›n yaln›zca ilk iki dizesi, yani “Yafl otuz befl! Yolun yar›s› eder / Dante gibi ortas›nday›z ömrün” dizeleri üzerinde söyleflece¤imi belirtmifltim
ve öyle de yapm›flt›m.
Bu ba¤lamda, Cahit S›tk›’n›n, “Yafl otuz befl!” dedi¤inde, gerçekten
de otuz befl yafl›nda oldu¤u; o fliirin otuz befl dizeden olufltu¤u gibi bana
hayli ilginç gelen kimi saptamalar›n yan› s›ra, ikinci dizede yer alan
“Dante” sözcü¤ünün, o koskocaman ‹lahi Komedya’n›n yazar›n›n ünü
nedeniyle, çok zengin bir imge oldu¤unu, dahas› ve as›l önemlisi, o imgenin, Cahit S›tk›’n›n o fliirinde, hiç beklenmedik bir biçimde, sanki gökten zembille inmifl gibi durdu¤unu, dolay›s›yla, kolay kolay anlamland›r›lamad›¤›n› ileri sürmüfltüm.
Bir süre önce, dergiye bu yaz›mla ilgili iki elefltiri gelmifl. Bunlardan
biri Hidayet Karakufl imzal›. ‹kincinin yazar› Alev Deniz fiengör. Hidayet
arkadafl›md›r, dostumdur, bir bak›ma meslektafl›md›r. O bir çelebidir ve
bu, yapt›¤› elefltirinin biçiminden bellidir. Say›n fiengör’ü ise tan›m›yorum. Ama bu okuyucumun elefltiri mektubunun üslûbu biraz sert.
Her ikisinin de elefltirisi ayn› konuda ve her ikisi de, yerden gö¤e kadar hakl›. Sorun, benim, Dante’nin ‹lahi Komedya adl› dev yap›t›n›n birinci bölümü olan “Cehennem”in birinci kantosunun ilk iki dizesini,
“Yaflam yolumuzun ortas›nda / karanl›k bir ormanda buldum kendimi”
sözcüklerini hesaba katmamam ve bunun sonucunda, Dante’nin o dizelerinin, Taranc›’n›n o dizelerine katt›¤› de¤eri, Karakufl’un vurgulad›¤›
gibi, “flairin o eflsiz göndermesini” ›skalamam.
Bunu bilmiyordum. Bunun için çok üzgünüm. Bunun için çok çok
özür diliyorum.,
“Bunu bilmiyordum” deyince, akl›ma ‹sviçreli mimar-yazar Max
Frisch’in, “Statik” bafll›kl› öyküsü geldi. Bu öykünün kahraman›, mimarlara statik dersleri veren bir ö¤retim üyesidir. Bu hoca, bütün hocalar gibi, kendine özgü bir “tiptir”. fiu sözlerle, flöyle sürüp gider öykü: “Yak›nlar›n›n onda ilk ayr›msad›klar›, bir tiki oldu¤u. Her f›rsatta: ‘Bunu bilmiyordum’ diyor, kendisine bilip bilmedi¤i ya da görüflünün ne oldu¤u sorulmasa bile. Bu birinin, ‘Ah öyle mi?’ ya da ‘Çok do¤ru!’ demesi gibi la122
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 123
fola bir konuflma olarak alg›land›¤›ndan, pek önemsenmiyor. Oysa lafola
söylemiyor. ‘Bunu bilmiyordum!’ dedi¤inde, ne söyledi¤inin bilincinde.
Ço¤u kez bilgisizli¤i dikkati çekmiyor. Denizin en derin noktas›n›n nerede oldu¤unu bilmesi neden gerekli olsun? Kuflkusuz, bilgisizli¤ini her zaman, an›nda aç›klamas›na olanak olmuyor; nas›l olsa biliniyor varsay›m›ndan yola ç›k›ld›¤›ndan, konuflma sürüp gidiyor, o da ancak bir süre
sonra, konu tükendi¤inde; ‘Bunu bilmiyordum!’ diyor.”
“Bunu bilmiyordum” dedi¤im için, bu cümleyi sürekli söyleyen o
tuhaf adamca¤›za benzettim kendimi biraz ve biraz tedirgin oldum.
Sonra oturdum, flunlar› düflündüm ve yazd›m:
Say›n fiengör, benim ‹lahi Komedya’y› bafltan sona okudu¤umu sanm›yor, “okumufl gibi” yapt›¤›mdan kuflkulan›yor. Bense, ifli gücü Dante
olanlar›n d›fl›nda, hiç kimselerin, o kitaptaki 14.233 dizenin 14.233’ünü
de sular seller gibi ezberlemedi¤ini ad›m gibi biliyorum ve bunu çok do¤al buluyorum. Dante’yi bilmek iyi bir fleydir, ama inan›n bana, o büyük
flairin o büyük kitab›n› bafltan sona okumufl olmamak, dünyan›n sonu de¤ildir. Dolay›s›yla, Cahit S›tk›’dan söz aç›ld›¤›nda, “fiairin, Dante’nin
otuz befl yafl›yla. Ölüm yafl›yla ilgili yanl›fllar› ba¤›fllamak belki biraz zor”
diye yazmam, fiengör’ün sand›¤› gibi “a¤›r bir suçlama” de¤ildir. Kald›
ki, Cahit S›tk› Taranc› iyi bir flairdi ama iyi bir araflt›rmac› de¤ildi, daha
do¤rusu, araflt›rmac› de¤ildi, flairdi.
Dahas› var: ‹lahi Komedya’n›n devreye sokulmas› “Otuz Befl Yafl” fliirine bambaflka bir derinlik kat›yor; ama e¤er o fliirdeki “Dante” sözcü¤ü ve imgesi, konuyla hiç ilgisi olmayan, o konuya inad›na yabanc›, rasgele seçilmifl, gökten zembille indirilmifl, “Otuz Befl Yafl” fliirini, sürrealist bir fliire yaklaflt›ran, okuyucuyu çok flafl›rtan bir fliire dönüfltüren bir
imge içerseydi, acaba daha m› iyi olurdu diye sormaktan kendimi alam›yorum,
Hamifl :
Floransal› Dante Usta’n›n yerine, baflka, alabildi¤ine baflka bir ustay› Belçikal› sürrealist ressam Magritte Usta’y›, daha do¤rusu, onun piposunu, daha da do¤rusu, onun pipo olmayan piposunu koymay› denesek
ve gerek geçen seferki, gerekse bu yaz›m›n oda¤›nda yer alan o iki dizeyi “Yafl otuz befl! Yolun yar›s› eder / Pipo gibi ortas›nday›z ömrün” diye
yeniden yazsak acaba olur mu?
Bence olur.
123
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 124
HAYYAM ÇEV‹R‹LER‹
Yalç›n Ayd›n Ayçiçek
Hayyam’›n rubailerini Türkçe’ye kazand›ran 18 Türk yazar›n 18 kitab›ndaki 5236 rubai; inceleyip taranarak, derlenip grupland›r›ld›ktan
ve s›n›fland›r›ld›ktan sonra 836 rubai olarak Hayyam Rubaileri Külliyat›
ad› alt›nda bir çal›flmaya dönüflmüfltür.
Yak›nda Demos Yay›nlar›’nda ç›kacak olan Hayyam Rubaileri Külliyat› adl› bu çal›flmam s›ras›nda inceledi¤im baz› rubai çevirilerinin birbirleri ile olan benzerlikleri beni düflündürdü. Bu bölümdeki yaz›lar› ve
örnekleri okuduktan sonra, bu rubailere ne ad vermeli diye siz de bir düflünün lütfen.
Ben çok düflündüm çünkü. Rastlant› m›, etkilenme mi, benzerlik
mi, benzerlik ötesi mi?
Bu fliirlerdeki, etkilenmenin ve benzerli¤in derecesini ölçmek, yap›lan iflin ad›n› koymak da; önce siz okurlar›n, sonra da tarihin yafll›, s›cak
ve bilgin ellerinde elbette!
I- AHMET KIRCA ile SABAHATT‹N EYUBO⁄LU rubaileri:
1- Ahmet K›rca - Ömer Hayyam Rubâîleri - Ötüken Neflriyat - Ekim 2006 - 1.
Bas›m - 128 sayfa - ISBN: 975-437-597-6
2- Sabahattin Eyubo¤lu - Hayyam Bütün Dörtlükler - Cem Yay›nevi - Mart 1998
- 10. Bas›m - 208 sayfa - ISBN: 975-406-015-0
Ahmet K›rca, kitab›n›n 22. sayfas›nda Suut Kemal Yetkin’den bir
al›nt› yapm›fl: “Yabanc› dille yaz›lm›fl bir fliiri Türkçe’ye çevirmek isteyen
kimsenin herfleyden önce o fliiri yazan flairle uzun zaman düflüp kalkm›fl
olmas›, onun o fliiri yazarken içinde bulundu¤u havay› yaflam›fl olmas› gerekir. Baflka bir deyiflle bir fliiri çevirmek, onu yeniden yaratmak demektir.”
Suut Kemal Yetkin; fliir çevirirken, her fleyden (o yabanc› dili bilmekten de) önce, çevrilen flair gibi düflünmek gerekti¤ini söylüyor.
Yukar›daki al›nt›dan önce Ahmet K›rca, kitab›n›n 10-12. sayfalar›
aras›nda flunlar› söylüyor: “Farsçay› ö¤renmeden (önce) Ömer Hayyâm
rubailerini okudu¤um y›llarda de¤iflik nedenlerle dikkatimi çeken iki rubai vard›. Bunlardan biri ayn› zamanda çevirmenin (Sabahattin Eyubo¤lu’nun) kitab›n›n arka kapa¤›nda yer alan flu rubaiydi!
124
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 125
Ey kör! Bu yer, bu gök, bu y›ld›zlar bofltur bofl!
B›rak onu bunu da gönlünü hofl tut hofl!
fiu durmadan kurulup da¤›lan evrende
Bir nefestir alaca¤›n, o da bofltur bofl!
....ayn› kitapta gördü¤üm ve ilginç buldu¤um di¤er rubai ise fluydu:
Camiye gittim ama Allah bilir niye
Ne namaz k›lmaya, ne dua etmeye.
Eskiden bir kilim afl›rm›flt›m camiden
O eskidi gittim yenisini yürütmeye.
Bu rubaiyi daha okurken flafl›rm›fl ve Ömer Hayyâm gibi birisi bunlar› nas›l söyleyebiliyor, diye sormaktan kendimi alamam›flt›m. Öyle ya,
koskoca Hayyâm, dinle, ibadetle alay ediyor ve ‘h›rs›zl›k’ gibi ahlâk d›fl›
bir olay›n övücüsü oluyordu.”
Sözü, Sabahattin Eyubo¤lu’nun ve Ahmet K›rca’n›n kitaplar›ndan
çevirdikleri ikifler rubaiye b›rak›yorum;
Örnek 1:
S.Eyubo¤lu; Rub.S›ra:157-Syf:092
fieyh fahifleye demifl ki: Utanmaz kad›n;
Her gün sarhoflsun, onun bunun kuca¤›ndas›n.
Do¤ru, demifl fahifle, ben öyleyim; ya sen?
Sen bakal›m flu göründü¤ün adam m›s›n?
A.K›rca; Rub.No:126-Syf:102
fieyh orospuya demifl ki: – Utanmaz kad›n!
Her gün sarhoflsun, onunla bununlas›n.
– Do¤ru, demifl orospu, ben öyleyim,
Ya sen? Sen flu göründü¤ün adam m›s›n?
Örnek 2:
S.Eyubo¤lu; Rub.S›ra:343-Syf:185
‹ki günde bir somun geçiyorsa eline
So¤uk suyu da olursa bir k›r›k testide
Niçin kendinden kötüsüne kul olur insan,
Ne diye girer kendi gibisinin hizmetine?
125
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 126
A.K›rca; Rub.No:103-Syf:086
Günafl›r› bir ekmek geçiyorsa eline;
So¤uk suyu da varsa k›r›k testisinde;
Kendinden kötüye niye kul olur insan,
Niye girer kendi gibilerin hizmetine?
II- YILMAZ YEfi‹LDA⁄ ile SABAHATT‹N EYUBO⁄LU rubaileri:
1- Y›lmaz Yeflilda¤ - Hayyam Bütün Dörtlükleri - Gün Yay›nc›l›k - 240 sayfa ISBN: 975-8722-38-7
2- Sabahattin Eyubo¤lu - Hayyam Bütün Dörtlükler - Cem Yay›nevi - Mart 1998
- 10. Bas›m - 208 sayfa - ISBN: 975-406-015-0
Hayyam’la ilgili ilk kitab›m olan Hayyam’›n Türkçe Yüzü adl› kitab›mdan sonra bafllad›¤›m külliyat çal›flmam s›ras›nda, Hayyam’› çeviren
18 Türk yazar›n›n kitaplar›ndaki rubaileri bilgisayar›ma tek tek girmeye
bafllad›m. Hayli yorucu, emek ve zaman isteyen bir çal›flmayd›. Ama, Y›lmaz Yeflilda¤’›n kitab›na geldi¤imde bu ifl çok kolaylaflt›. Neden mi? Y›lmaz Yeflilda¤’›n rubailerinden önce, Sabahattin Eyubo¤lu’nun rubailerini bilgisayar›ma girmifltim.
S. Eyubo¤lu’nun rubailerinin tümünü bilgisayar›ma yeniden kopyalad›m, sonra bunlardan dört-befl rubaiyi sildim ve befl-on rubaide de ufak
tefek de¤ifliklikler yapt›m. Sonra bir de bakt›m ki, Y›lmaz Yeflilda¤’›n rubaileri bilgisayar›mda haz›rd›. Bunlara sayfa ve rubai notlar›n› girince
külliyatta inceleme için kullanaca¤›m bir kitab›n daha bilgisayara aktarma ifli tamamlanm›flt›.
Yukar›da anlatt›¤›m› daha somutlaflt›rmak için sizlere her iki kitaptan da örnekler verece¤im.
mifl:
Örnek 1:
S. Eyubo¤lu’nun kitab›ndaki ilk rubai, her iki kitapta flöyle çevrilS.Eyubo¤lu; Rub.S›ra:001-Syf:014
Ey özünün s›rlar›na ak›l ermeyen;
Suçumuza, duam›za önem vermeyen;
Günahtan sarhoflum, ama dilekten ay›k;
Umudumu rahmetine ba¤lam›fl›m ben.
126
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 127
Y.Yeflilda¤; Rub.S›ra:177-Syf:130
Ey, özünün s›rlar›na ak›l ermeyen;
Suçumuza, duam›za önem vermeyen;
Günahtan sarhoflum, ama dilekten ay›k;
Umudumu rahmetine ba¤lam›fl›m ben.
Örnek 2:
S. Eyubo¤lu’nun kitab›ndaki son (388 nolu) rubai, her iki kitapta
flöyle çevrilmifl:
S.Eyubo¤lu; Rub.S›ra:388-Syf:207
Afl›klar meclisinde yer bulmufluz birlikte;
Dünyan›n dertlerinden kurtulmufluz birlikte;
‹çip birer kadeh bu sevincin flarab›ndan
Özgürlü¤e ermifl, sarhofl olmufluz birlikte.
Y.Yeflilda¤; Rub.S›ra:170-Syf:123
Âfl›klar meclisinde yer bulmufluz birlikte;
Dünyan›n dertlerinden kurtulmufluz birlikte;
‹çip birer kadeh bu sevincin flarab›ndan
Özgürlü¤e ermifl, sarhofl olmufluz birlikte.
Her iki kitap aras›nda dört rubailik bir fark var. S. Eyubo¤lu’nun
bende olan kitab›ndaki bask›s›nda 388 rubai, Y. Yeflilda¤’›n bende olan
kitab›n›n bask›s›nda 384 rubai yer al›yor.
III- AHMET ÖZKAN ile SABAHATTIN EYUBO⁄LU rubaileri:
1- Ahmet Özkan - Ömer Hayyam Bütün Dörtlükler - Ikon Yay›nc›l›k - 176 sayfa - ISBN: 975-6546-28-X
2- Sabahattin Eyubo¤lu - Hayyam Bütün Dörtlükler - Cem Yay›nevi - Mart 1998
- 10. Bas›m - 208 sayfa - ISBN: 975-406-015-0
Yukar›daki iki kitab›n önce rubai say›lar›ndan bafllayal›m:
Ahmet Özkan’›n kitab›nda yer alan 353 rubainin tümünü birden,
inceledi¤im öteki kaynak kitaplardan S. Eyubo¤lu’nun kitab›n›n d›fl›nda
baflka bir kitapta bulamad›m. Ya da baflka türlü söylersem; Ahmet Özkan’›n rubailerinin tümünü sadece Eyubo¤lu’nun kitab› kaps›yor.
127
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 128
Her iki kitaptaki benzer rubaileri karfl›laflt›rmal› olarak okurken;
gözlerim, kulaklar›m ve Türkçem beni yan›ltm›yorsa; Sabahattin Eyubo¤lu’nun kitab›ndaki rubai çevirileri, Ahmet Özkan’›n kitab›nda, ortadan ikiye bölünerek daha sonra kesilen uçlar› iki kenarda kalacak flekilde tekrar yap›flt›r›lm›fl birer kurflun kaleme dönmüfl gibi bir duygu uyand› bende.
Dizelerin ortadan k›r›lmas› ya da sözcüklerin yerlerinin de¤ifltirilmesi nedeniyle de, Sabahattin Eyubo¤lu’nun rubailerinde bulunan uyaklar, Ahmet Özkan’›n rubailerinde yok olup gitmiflti.
Bu konu ile ilgili düflünce, duygu ve yarg›lar›m›n do¤ruluk derecesini görmeniz ve yazd›klar›m› daha da somutlaflt›rmak için, her iki kitaptan rastgele seçilmifl ikifler rubai ile sizleri baflbafla b›rak›yorum
Örnek 1:
S.Eyubo¤lu; Rub.S›ra:036-Syf:031
Her gece akl›m dalar gider engine.
A¤lar›m, inciler dolar ete¤ime.
Sevdal›y›m, flarap dayanm›yor bana:
Kafam bafl afla¤› çevrik bir tas m› ne!
A.Özkan; Rub.S›ra:052-Syf:030
Akl›m dal›p gider engine her gece
‹nciler dolar ete¤ime, a¤lar›m.
fiarap dayanm›yor bana, sevdal›y›m:
Bafl afla¤› çevrilmifl bir tas m› ne bafl›m!
Örnek 2:
S.Eyubo¤lu; Rub.S›ra:158-Syf:092
Dün gece usul boylu sevgilim ve ben,
Bir k›y›da gül rengi flarap içerken;
Sedefli bir kabuk aç›ld› karfl›m›zda;
Sabah müjdecisi ç›k›verdi içinden.
A.Özkan; Rub.S›ra:287-Syf:148
Ben ve usul boylu sevgilim dün gece
K›rm›z› flarab› içerken bir k›y›da;
Karfl›m›zda sedefli bir kabuk aç›ld›;
‹çinden sabah müjdecisi ç›k›verdi.
128
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 129
IV- D. AL‹ GÜLTEK‹N RUBA‹LER‹N‹N ‹NCELENMES‹:
1. D. AL‹ GÜLTEK‹N ile ‹SMET NAD‹R ATASOY rubaileri:
1- D. Ali Gültekin - Hayyam'dan Yans›malar - Karakutu Yay›nlar› - A¤ustos
2006 - 1. Bas›m - 104 sayfa - ISBN: 975-6054-41-7
2- ‹smet Nadir Atasoy - Rübaiyat-› Ömer Hayyam - Berfin Yay›nlar› - Eylül 2002
- 2. Bas›m - 416 sayfa - ISBN: 975-6680-03-2
Yukar›da adlar› geçen iki yazar›n Ömer Hayyam rubai çevirilerini
yapt›¤› iki kitab›n›n hayret ötesi benzerliklerini göstermek amac›yla rastgele seçilmifl birer rubaiyi örnek olarak yorumsuz sunuyorum:
Örnek 1:
D.A.Gültekin; Rub.S›ra:054-Syf:063
B›rakmazsan peflini, israf›n ve flehvetin
Haber vereyim sana, dilenci gideceksin
Nefsin gerçe¤ini, nereden geldi¤ini bil,
Yoksa ne yapt›¤›n›, nereden bileceksin.
I.N.Atasoy; Rub.No:060-Syf:071
B›rakmazsan peflini, israf›n ve flehvetin.
Haber olsun dilenci, olarak gideceksin.
Nefsin hakikatini, nerden geldi¤ini bil.
Yoksa ne yapt›¤›n›, nereden bileceksin.
2. D. AL‹ GÜLTEK‹N ile MEHMET KANAR rubaileri:
1- D. Ali Gültekin - Hayyam'dan Yans›malar - Karakutu Yay›nlar› - A¤ustos
2006 - 1. Bas›m - 104 sayfa - ISBN: 975-6054-41-7
2- Mehmet Kanar (Sad›k Hidayet’ten çeviren) Hayyam'›n Terâneleri - Yap› Kredi Yay›nlar› - Mart 2000 - 2. Bask› - 124 sayfa - ISBN: 975-08-0149-0
Yukar›da adlar› geçen iki yazar›n Ömer Hayyam rubai çevirilerini
yapt›¤› iki kitab›n›n hayret ötesi benzerlikteki rubai çevirilerini göstermek amac›yla rastgele seçilmifl birer rubaiyi örnek olarak yorumsuz sunuyorum:
129
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 130
D.A.Gültekin; Rub.S›ra:118-Syf:095
Kaçsan tümüyle ilim derslerinden iyi olur.
As›lsan bir dilberin zülüflerine, iyi olur.
Dökmeden önce zamane, senin kan›n›,
Döksen kadehe sürahini kan›n›, iyi olur.
M.Kanar; Rub.No:126-Syf:100
Kaçsan tümüyle ilim dersinden, iyi olur.
As›lsan bir dilberin zülüflerine, iyi olur.
Dökmeden önce zamane senin kan›n›
Döksen kadehe sürahinin kan›n›, iyi olur.
3. D. AL‹ GÜLTEK‹N ile RÜfiTÜ fiARDA⁄ rubaileri:
1- D. Ali Gültekin - Hayyam'dan Yans›malar - Karakutu Yay›nlar› - A¤ustos
2006 - 1. Bas›m - 104 sayfa - ISBN: 975-6054-41-7
15- Rüfltü fiarda¤ - Bütün Yönleriyle Hayyam Rubaialeri - Özgür yay›nlar› Ocak 1999 - 7. Bas›m - 264 sayfa - ISBN: 975-447-106-1
Yukar›da adlar› geçen iki yazar›n Ömer Hayyam rubai çevirilerini
yapt›¤› iki kitab›n›n hayret ötesi benzerlikteki rubai çevirilerini göstermek amac›yla rastgele seçilmifl birer rubaiyi yorumsuz sunuyorum:
D.A.Gültekin; Rub.S›ra:088-Syf:080
Bizden daha evvel gittiler ey saki!
Toprakta yatarlar; bittiler ey saki!
Içmektir as›l gerçek; bunu benden duy,
Bofltur öte sözler, içki ver ey saki!
R.fiarda¤; Rub.S›ra:112-Syf:152
Bizden daha evvel gittiler, ey saki!
Toprakta yatarlar, gizliler, ey saki!
Git içmene bak, en do¤ruyu benden duy:
Bofltur öte sözler, içki ver, ey saki!
130
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 131
4. D. AL‹ GÜLTEK‹N ile SABAHATT‹N EYUBO⁄LU rubaileri:
1- D. Ali Gültekin - Hayyam'dan Yans›malar - Karakutu Yay›nlar› - A¤ustos
2006 - 1. Bas›m - 104 sayfa - ISBN: 975-6054-41-7
2- Sabahattin Eyubo¤lu - Hayyam Bütün Dörtlükler - Cem Yay›nevi - Mart 1998
- 10. Bas›m - 208 sayfa - ISBN: 975-406-015-0
Yukar›da adlar› geçen iki yazar›n Ömer Hayyam rubai çevirilerini
yapt›¤› iki kitab›n›n hayret ötesi benzerliklerini göstermek amac›yla rastgele seçilmifl birer rubaiyi yorumsuz sunuyorum:
S.Eyubo¤lu; Rub.S›ra:007-Syf:017
Ey Zaman, bilmez misin etti¤in kötülükleri?
Sana düfler azaplar›n, tövbelerin beteri.
Alçaklar› besler, yoksullar› ezer durursun:
Ya bunak bir ihtiyars›n, ya da efle¤in biri.
D.A.Gültekin; Rub.S›ra:010-Syf:041
Ey zaman, bilmez misin etti¤in kötülükleri?
Sana düfler azaplar›n, tövbelerin beteri.
Alçaklar› besler, yoksullar› ezer durursun:
Ya bunak bir ihtiyars›n, ya da efle¤in biri.
5. CELAL KIRLANGIÇ ile ABDÜLBÂKI GÖLPINARLI rubaileri
1- Celal K›rlang›ç - Ömer Hayyam Rubailer - Ayy›ld›z Yay›nlar› - fiubat 1996 - 1
Bas›m - 196 sayfa - ISBN: 975-7227-19-6
2- Abdülbâki Gölp›narl› - Hayyâm ve Rubâîleri - Ink›lâp Kitabevi - 272 sayfa ISBN: 975-10-0743-7
Yukar›da adlar› geçen iki yazar›n Ömer Hayyam’dan metin (düzyaz›) olarak yapt›klar› rubai çevirilerine ait iki kitab›n hayret ötesi benzerlikteki rubai çevirilerini göstermek amac›yla seçilmifl ikifler rubaiyi örnek olarak sunuyorum:
Örnek 1:
A.Gölp›narl›; Rub.No:200-Syf:105
131
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 132
Leylâ'n›n sohbetini istiyorsan Mecnun ol; kendinden de geç, bütün
dünyadan da. Âfl›klar›n halvetine girmeye yol verirlerse sana, gözsüz gir
o halvete, dilsiz ç›k!
C.K›rlang›ç; Rub.S›ra:091-Syf:035
Leyla'n›n sohbetini istiyorsan Mecnun ol, kendinden de geç, bütün
dünyadan da. Sana afl›klar halvetine girmeye yol verirlerse gözsüz gir, dilsiz ç›k!
Örnek 2:
A.Gölp›narl›; Rub.No:194-Syf:104
Medresede söz vard›r, tekkede hâl; ama bu aflk, sözden de d›flar›d›r,
hâlden de. Ister fleriât müftüsü olsun, ister flehir vâizi; aflk mahkemesinde ikisi de dilsiz kesilir, ikisinin de dili tutulur.
C.K›rlang›ç; Rub.S›ra:134-Syf:049
Medresede söz vard›r, tekkede hal. Fakat bu aflk, sözden de d›flar›d›r, halden de. ‹ster fleriat müftüsü olsun, ister flehir vaizi, aflk mahkemesine geldi mi dilsiz kesilir!
132
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 133
OKUR GÖZÜYLE:
“BUGÜN YAZILAN fi‹‹R”
Halûk Cengiz
Kim ne derse desin, bizim edebiyat›m›z, fliir d›fl›nda, son derece so¤ukkanl›, a¤›rbafll›, denebilirse, oturmay›-kalkmay› bilen bir edebiyatt›r.
“fiiir d›fl›nda”, dedim, evet; çünkü, bugüne dek hiçbir fley “Türk fiiiri”, hele hele “Günümüz Türk fiiiri” konulu tart›flmalar kadar edebiyat
ortam›m›z› aya¤a kald›rmam›fl, toza topra¤a bulamam›fl, heyecana, gürültüye bo¤mam›fl, kan revan içinde b›rakmam›flt›r. Öbür bütün tart›flmalar, dil sorunlar›ndan tutun da edebiyat ödüllerine, roman kuramlar›na
kadar, bunlar›n yan›nda, çelebice, çok efendi, çok düzeyli kal›r.
Ne ki, fliir tart›flmalar›n›n hiçbir zaman flairleri, elefltirmenleri, elefltirmen yoklu¤undan yak›nan flair-elefltirmenleri, hadi en genifl biçimiyle
söyleyelim, edebiyatç›lar› aflamad›¤›n› da hemen belirtmek gerek.
‹flte, san›r›m Turgay Fiflekçi bunun ayr›m›na varm›fl; özveriyle, iyiniyetle on ayd›r ç›karmakta oldu¤u Sözcükler dergisinin 5. say›s›nda bir
“Soruflturma” düzenleyerek konuya okurlar›n, özellikle fliir okurlar›n›n
kat›l›m›n› sa¤lamak, böylelikle tart›flmay› daha genifl bir tabana yaymak
istemifl. Bugüne kadar unutulan, gözard› edilen, edebiyat›n olmazsa olmaz “okur” yan›n› iflin içine katmas›, hat›rlatmas›, ona söz hakk› yaratmas› önemlidir.
Sorular› kendimce cevaplamaya çal›flaca¤›m. Çünkü, beni “okur”
olarak ciddiye alan dergiye karfl› borçlu say›yorum kendimi. Kald› ki, bu
yolla, zaman zaman dost ortamlar›nda bir edebiyatsever olarak dile getirdi¤im kimi elefltirilerimi de aç›klama, söyleme olana¤› bulabilirim. Sonra, Sözcükler’in 3. say›s›n›n baflyaz›s›nda, derginin, “Memet Fuat’›n an›s›n› sürdürmek” dile¤inde oldu¤u belirtiliyordu. Bunun, benim için özel
önemi var; Memet Fuat’a “yazan” olarak ödeyemedi¤im borcumun bir
bölümünü, belki flimdi, “nitelikli okur” olmaya çal›flarak ödeyebilirim.
“1. Bugün yaz›lan fliiri okuyor musunuz?”
Sorunun cevab›, ilk bak›ld›¤›nda çok kolayca verilebilirmifl gibi görünüyor; “Evet” ya da “Hay›r”.
Ama bana göre, önce flu “bugün yaz›lan fliir” kavram›n›n aç›lmas›,
aç›klanmas› gerek.
133
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 134
Derginin “bugün yaz›lan fliir” sözüyle belirtmek istedi¤i, san›r›m,
edebiyat dergilerinde, belki bir iki düzeyli gazetenin sanat sayfalar›nda,
bir de elbet, yay›mlanan fliir kitaplar›nda yer alan fliirlerdir.
Peki ama, “bugün yaz›lan fliir”in hepsi bu mu, bu kadar m›?
Bence, o bir iki düzeyli sayd›¤›m›z d›fl›nda kalan gazetelerin sanat
sayfas›ym›fl gibi gösterilen sayfalar›nda, kimi radyolarda, televizyon kanallar›nda, internette yaz›lan, okunan fliirleri de iflin içine katmak gerek.
Hattâ, ilk bölümde, “yay›mlanan fliir kitaplar›” derken hangi flairleri,
hangi fliirleri söylemeye çal›flt›¤›m›z belli oldu¤undan, bunlar›n d›fl›ndaki fliir kitaplar›n› da eklemeliyiz. Peki, bunlara, kastetti¤imiz dergiler d›fl›ndaki, ço¤u üniversiteli gençlerin, fliir heveslilerinin ç›kard›klar› üç befl
say›l›k dergileri de katmak gerekmez mi? Bence gerekir.
Bu noktada, “Onlar›n ço¤u fliir de¤il ki; ipsiz saps›z manzumeler, altalta yaz›lm›fl z›rval›klar, sözümona, güzel sözler… güzel olduklar› da tart›fl›l›r ya” denebilir ki, bu görüfle, büyük ölçüde hak veririm. Ne ki, bu
“yok sayma”, onlar›n, “bugün yaz›lan fliir” kapsam› içinde bulunduklar›,
alg›land›klar› gerçe¤ini ortadan kald›rmaz. K›sacas›, bugün kimi “adam
gibi”, kimi “Allah›na kadar” seven; baz›s› “ayr›l›klar›n ac›s›n›” içine gömerken, baz›s› gideni “vur, bitsin” nidalar›yla defterden silen adamlar›n
yazd›klar›, biz kabul edelim ya da etmeyelim, hemen her yerde “fliir” ad›
alt›nda boy göstermekte; bizim kastetti¤imiz, kastetmeye çal›flt›¤›m›z flairlerin yap›tlar› yan›nda Ahmet Selçuk ‹lkan, ‹brahim Sadri, Yusuf Hayalo¤lu, Y›lmaz Erdo¤an ile benzerlerinin kitaplar› – ses albümlerini de
unutmayal›m – çok daha fazla sat›lmakta, “al›c›s›”na ulaflmaktad›r. (En
çok gücüme giden, bu adamlar›n yerli yersiz Fuzuli’den, Pir Sultan Abdal’dan, Necip Faz›l’dan, Nâz›m Hikmet’ten, Attilâ ‹lhan’dan, Can Yücel’den, hattâ Edip Cansever’den söz etmeleridir. Gerçekte Ümit Yaflar
O¤uzcan’›n, Turhan O¤uzbafl’›n kötü taklitleridirler.) Dergilerin, gazetelerin de farkl› durumda olduklar›n› sanm›yorum.
“Biz onlar için yazm›yoruz” sözünü fazla kolayc› buldu¤umu belirtmek isterim, ama bu konuya öbür sorular› cevaplarken de dönmem gerekti¤ini düflündü¤üm için, flimdilik kesiyorum.
Soruya, “Evet, olabildi¤ince, izleyebildi¤im kadar” diye cevap veriyorum.
“2. Okuyorsan›z kimleri okuyorsunuz?”
Öncelikle flunu belirtmeliyim: Bana göre, “okur” için edebiyat, bir
be¤enidir; özel u¤raflt›r. Ondan nesnel de¤erlendirmeler beklemek do¤ru olmaz. Edebiyat tarihi, göstergebilimsel incelemeler, roman kuram›,
öykü tekni¤i, fliir yöntemi, biçemi ilgilendirmez onu. O, sadece okur;
zevk için okur, zaman geçirmek için okur, çevresindekiler okudu¤u için
134
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 135
okur, okumadan duramad›¤› için okur… ama, sadece okur. Onun nitelikli ya da niteliksiz bir okur oldu¤u da yazan› do¤rudan ilgilendiren bir fley
de¤ildir, bence. Çünkü, siz yazar, yay›mlars›n›z, ifliniz biter. Kitab›n›z› ya
da ürününüzü hayranl›kla okuyan, belki de hiç düflünmedi¤iniz, hedeflemedi¤iniz bir okurdur, olamaz m›? Hele, söz konusu fliirse, bunun çok
daha kolay olabilece¤ini düflünüyorum. Çünkü fliir, öbür türlere benzemeyen bir edebiyat ürünüdür. Okur, bir fliiri okuyup bitirdikten sonra,
bence, durur; sözcüklerin, dizelerin ya da tümüyle fliirin kendisinde yaratt›¤› ça¤r›fl›mlara, be¤eni-duygu-düflünce süzgecinin üstünde kalanlara
bakar, sonra da “be¤endim” ya da “be¤enmedim” der, biter.
fiiiri severim, ama fliir konusunda “nitelikli okur” oldu¤umu öne süremem. Kald› ki, bunu kim söylerse söylesin, fazla ciddiye almayaca¤›m›
da belirtmek isterim. Çünkü fliir, dedim, farkl› türdür, ele avuca s›¤maz.
Hem nitelikli, hem de tümden niteliksiz bir okurda tümüyle flairin söylemek istedi¤i ya da tam tersi ça¤r›fl›mlar› yaratabilir. Bunlar›n hiçbiri beni flafl›rtmaz.
Belki, fliirin dayatmayan, “söyleyip geçermifl” gibi yapan tavr›ndand›r bu. Öbür türlerle aras›ndaki fark›, sözlü-sözsüz müzik ayr›m› ile aç›klayabilir miyiz? Hani, dinlerken sözlerine akl›m›z›n tak›ld›¤› flark›lar vard›r. Bir de insan› yönlendirmeyen sözsüz melodiler… onlar, biz ne yap›yor olursak olal›m, bir süre sonra var olduklar›n› unutsak bile, orada, geride bir yerlerde sürerler. Ben, fliiri bu ikincisine benzetirim biraz. Çünkü, fliir okurken daha kendi kendime hissederim kendimi, daha yaln›z,
daha olmak istedi¤im gibi. Çünkü fliir, yaz›ld›ktan sonra, yazan›n›n ne
söyledi¤inin, ne söylemek istedi¤inin hiçbir önemi kalmayan; çünkü anlat›lmayan, anlat›lamayan; denebilirse, sadece anlafl›lan, anlafl›labilen
fleydir; ne anlafl›lm›flsa o, ne kadar anlafl›lm›flsa o kadard›r. Okur aç›s›ndan, bunun, fliirin ya da flairin niteli¤iyle hiçbir ilintisi yoktur art›k.
fiu da söylenebilir mi?.. “Söz gümüflse, alt›nd›r fliir.”
fiimdi, biraz da fliire bak›fl›m› belirtmek için yazd›¤›m bu özel aç›klamalardan sonra, soruya cevap olarak, özel-yaflayan flair seçimlerimi s›ralayay›m:
Birinci s›n›f flairlerim: Faz›l Hüsnü Da¤larca, Nuri Demirci, Sina
Akyol, Enis Batur, Reflit ‹mrahor (varsa), Tu¤rul Tanyol, Hüseyin Ferhad, Veysel Çolak, Haydar Ergülen, Süha Tu¤tepe, Y›ld›r›m Türker, Orhan Alkaya, Sad›k Yaflar, Seyhan Erözçelik, Vural B. Bayr›l, Necmi Zeka,
Derya Çolpan, Y›lmaz Arslan.
Bunlar, bana göre “kötü fliir” yazmazlar, yazamazlar.
Merak edip bakt›m: Burada and›¤›m flairlerin say›s› 18; yafllar›n›n
ortalamas› ise, 51. Ama bir not: Kendisine uzun, sa¤l›kl› ömür diledi¤im
Faz›l Hüsnü Da¤larca, ortalamay› tam üç yafl yükseltiyor.
135
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 136
‹kinci s›n›f flairlerim: ‹lhan Berk, Cevat Çapan, Ahmet Oktay, Hilmi
Yavuz, Nihat Ziyalan, ‹smet Özel, Mehmet Taner, Metin Güven, Gültekin Emre, Ahmet Günbafl, Erol Çankaya, Metin Cengiz, fiükrü Erbafl,
Bahri Çokkardefl, Murathan Mungan, Nahit Kayabafl›, Serdar Ünver, Lale Müldür, Turgay Fiflekçi, Bedirhan Toprak, Ferruh Tunç, Mustafa Köz,
Zeynep Uzunbay, Halim fiafak, Hüseyin Alemdar, Serdar Koçak, k. ‹skender, Ali Emre, Bejan Matur, Didem Madak, Özlem Tezcan Dertsiz,
fieref Bilsel, Emrah Alt›nok.
Bunlar, “kötü fliir” yazd›klar›nda beni çok flafl›rt›r, üzerler.
Bunlara da bakt›m: 33 flair, yafl ortalamas› yine 51. Say›n ‹lhan
Berk’in etkisi, sadece bir yafl.
Üçüncü s›n›f flairlerim: Arif Damar, Gülten Ak›n, Sezai Karakoç, Ülkü Tamer, ‹hsan Üren, Süreyya Berfe, Özkan Mert, Nihat Behram, Mehmet Mümtaz Tuzcu, Gazanfer Eryüksel, fiavkar Alt›nel, Cem Uzungünefl,
Çi¤dem Sezer, Ali Asker Barut, M. Mahzun Do¤an, Yücel Kay›ran, Selim
Temo, Devrim Dirlikyapan, Selahattin Yolgider, Gonca Özmen.
Bunlar›, her an bir “kötü fliir” yazabilecekleri tedirginli¤i ile izlerim.
Sayd›m: 20 flair, yafl ortalamas› 52. Say›n Arif Damar’›n etkisi de sadece bir yafl.
Gerisini k›rk y›l okumasam, aramam, diyece¤im san›labilir ama, de¤il; listeme her an, herhangi bir s›radan bir flair girebilir. Ayn› fley, “ikinci s›n›f”, “üçüncü s›n›f” diyerek belirtti¤im listelerimdeki flairler için de
geçerlidir; aralar›ndaki s›n›r çizgisi k›ldan ince oldu¤undan, bunlar aras›nda her zaman birinden ötekine atlama-düflme yaflanabilir. Sadece “birinci s›n›f”a girmek, girdikten sonra oradan ç›kmak, öbürlerine göre daha güçtür.
Bunlardan, s›ralamamda yer almayanlar›n de¤ersiz oldu¤u gibi bir
sonuç elbette ç›kar›lamaz, ç›kar›lmamal›d›r. Kald› ki, listemdekiler de
s›rf bu nedenle ek, olduklar›ndan fazla bir k›ymet kazanmam›fllard›r.
Bir fleyi daha belirtmeliyim: fiiirin söz konusu oldu¤u bir yerde çirkin say›labilecek biçimde “s›n›f” sözcü¤ünü kullan›fl›m, “Birinci s›n›f”,
“‹kinci s›n›f”… deyiflim, kesinlikle otel, lokantalardaki gibi bir niteleme
ölçütü de¤ildir. Kimseyi yüceltmek ya da küçümsemek gibi bir amac›m
olamaz; bunun, akla gelirse, en az›ndan anlams›z say›lmas› gerekti¤ini
söylemek isterim. Bunlar, sadece benim özel seçimlerimdir. Birbirine
çok yak›n say›lan kimi flairleri farkl›, birbiriyle zerre ilintisi yokmufl gibi
görünen baz›lar›n› ayn› listelere koymufl olmam da bunun böyleli¤inin,
tam›tam›na öznelli¤inin göstergesi say›lmaz m› zaten? Diyece¤im, bu s›136
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 137
n›fland›rma ya da listelerin, tercihlerimi, bir ölçüde üçüncü sorunun da
cevab› olacak biçimde belirtmek için kullanmam d›fl›nda ifllevleri, amaçlar› yoktur.
“3. fiiirde arad›klar›n›z nelerdir ve bugünün fliirinde bunlar› ne ölçüde bulabiliyorsunuz?”
Bana kal›rsa, “Soruflturma”n›n, cevaplanmas› en güç; en genifl kapsaml› sorusu bu. fiiirin tan›m›ndan bafllay›p akl›n›za bu konuda gelen her
fleyi yazabilirsiniz. fiafl›rtmal› olmad›¤› halde, kesinlikle insan› flafl›rtabilecek bir soru bu.
Kaçamak bir cevap gibi görülecek olsa da, konuyu da¤›t›p as›l söylemek istediklerimi söylemeyebilece¤im korkusuyla, san›r›m ikinci soruda
s›ralad›¤›m flair adlar›, kiflisel olarak bugünün fliirinde neleri arad›¤›m›,
bunlar›n ne kadar›n› buldu¤umu göstermektedir, diyece¤im.
“4. Yaln›z genç flairler hakk›nda de¤il, fliirimizin yaflayan ve hâlâ yazan “dev”leri hakk›nda da ne düflünüyorsunuz?”
‹flte, bana göre en önemli konulardan biri bu: “Genç flair-yafll› flair”
ya da baflka söyleyiflle ”genç flair-dev flair” ayr›m›…
Do¤rusunu belirtmek gerekirse, fliirin ya da flairin yafl›na bakmay›,
ben, ilk kez Mehmet H. Do¤an’›n y›ll›klar›yla ak›l ettim; çünkü o, flairlerinin yafllar›na göre s›ral›yordu, y›ll›klar›ndaki fliirleri. Dikkat edilecek
olursa, yukar›daki “özel-yaflayan flair listeleri”mi benim de buna göre düzenlendi¤im anlafl›lacakt›r.
Mehmet H. Do¤an’›n 1993-2004 y›llar›n›n fliirlerini de¤erlendirdi¤i
y›ll›klar›n hepsini zaman›nda edindim, kendimce okumaya, incelemeye
çal›flt›m. 2005 y›l›nda, o b›rakt›¤› için midir nedir, bakt›m, kitapl›¤›mda
2005 fliirlerine, flairlerine iliflkin do¤ru dürüst, kapsaml› say›labilecek bir
döküm yok. Bu yüzden, 2004 y›l› fliiriyle ilgili olarak Mehmet H. Do¤an
ile Veysel Çolak’›n haz›rlad›klar› y›ll›klar› ald›m raftan, aç›p bakt›m.
Mehmet H. Do¤an’›n y›ll›¤›nda 76 flair var, do¤um tarihleri ortalamas›
1957’ye rastl›yor; Veysel Çolak’›n y›ll›¤›nda ise, 149 flair var, onlar›n do¤um tarihleri ortalamas› da 1958... Demek, bana göre Türk fliirinde çok
yetkin say›lmas› gereken bu iki kiflinin y›ll›klar›nda yer verdikleri flairlerin yafllar›n›n ortalamas›, bugün için, yaklafl›k, 50.
Hadi, buna bir de “Soruflturma”y› düzenleyen Sözcükler dergisinin
ilk befl say›s›nda fliirleri yay›mlanan flairlerin yafllar›na bakarak boyut kazand›rmaya çal›flal›m: Toplam 52 flair, do¤um tarihleri ortalamas› 1950…
yafl ortalamas› 56 yani. (Ancak burada, kimisinin ad›n› bile ilk duydu¤um, do¤um tarihlerini bulamad›¤›m, genç olduklar› kesin 9 flairi hesaplaman›n d›fl›nda tuttu¤umu; bir de O¤uzhan Akay’›n Sözcükler’de yer
137
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 138
alan ürünlerini fliir olarak nitelemedi¤im için kendisini bu hesaplamaya
katmad›¤›m› belirtmeliyim. Konuyla ilgili olmad›¤› halde, bir bilgi daha
vereyim: Do¤um tarihlerini bulduklar›m içinde bir, bulamad›klar›m içinde iki olmak üzere, altm›flbir flairden sadece üçü kad›n.)
Bu noktada, san›r›m “SÖZCÜKLER’de yay›mlanan fliirleri nas›l buluyorsunuz?” biçimindeki 5. soruyu da bir ölçüde cevaplam›fl oldum.
fiunu da söylemek gerekir san›yorum: Bugün sözünü etti¤imiz, belirtmeye çal›flt›¤›m›z, kendimize yak›n buldu¤umuz dergilerde yay›mlanan fliirleri baflka flairler mi yaz›yor? De¤il elbet, onlar da bunlar, ayn›lar›… Öyleyse, bugün, “nitelikli” sayd›¤›m›z edebiyat dergilerindeki fliirleri yazan flairlerin yafl ortalamas›n›n, nereden baksan›z, 45’in alt›na düflmedi¤ini rahatl›kla öne sürebiliriz, de¤il mi? Yani, “Soruflturma”daki sorufl biçiminden yola ç›karak söyleyecek olursak, bir bak›ma, bizim dergilerimizin tümünde “yafll›” demeye dilimizin varmad›¤› “dev flair”ler yaz›yor zaten.
Peki, nerede o zaman flu “genç flair”, “genç fliir”?
“fiiir, deneyim iflidir; yaflamsal görgü, kültür, birikim gerektirir; olgun fliir, ancak k›rk›ndan sonra yaz›labilir” denebilir elbette. ‹yi de, neden o zaman dergiler ikidebir “genç flair”den falan söz edip bu aldatmacay› sürdürüyor? Asl›nda “genç flair”i yeterince ciddiye almad›klar›, onlara olanak yaratmad›klar› ortadayken, neden, say›ca çok fazlaym›fllar da
onlara kol kanat geriyormufl gibi bir söylem içindeler?
Hadi, flimdi bir daha soral›m, flu 20-45 yafl aras›ndaki fliir heveslileri, fliir merakl›lar›, fliirseverler nerede?
Korkar›m, niteliksiz dergilerle gazetelerde, iyi fliirden haberi bile olmayan radyolarla, televizyon kanallar›nda, internette; seslerini nerede
duyurabileceklerini san›yorlarsa, oralardalar. Çünkü, onlar, “eriflilebilir”… Düzeyli, nitelikli edebiyattan söz eden, onlara yol gösterecek, yard›mc› olacaklarsa, ne yaz›k, bana göre, baflka bir dünyada, burunlar›ndaki k›llarla meflguller.
‹flte, “okur” olarak ben bu kendinibe¤enmiflli¤i anlam›yorum. Bu
kendinibe¤enmiflli¤e ra¤men “niteliksiz okur”lardan yak›n›p durmay›
ise, hiç anlam›yorum.
*
‹çimi dökme, düflüncelerimi aç›klama, özellikle “aptal okur” olmad›¤›m› söyleme olana¤› yaratt›¤› için Sözcükler’e, teflekkür ederim.
Sayg›lar›mla.
11.01.2007, ‹stanbul.
138
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 139
TAR‹HTE B‹R GÜN VI
Aliflan Çapan
“Bir drink al›r m›s›n Aliflanc›¤›m?” diyor Magdi sözcükleri yayarak.
Sesinde her zaman insan› zarars›z bir yaramazl›¤a davet eden bir ton var
sanki. “Al›r›m, teflekkür ederim!” diye sesleniyorum mutfa¤a do¤ru, üzerine ç›kt›¤›m tabureden. Magdi’nin viflne likörünü geri çevirmek olur
mu hiç.
Bronz sokaktaki evlerini hat›rlam›yorum, Sabahattin Bey’i de. 12
Mart’ta u¤rad›¤› haks›zl›klar a¤r›na gitmifl, ben do¤duktan k›sa süre sonra ölmüfl. Magdi de Gümüflsuyu’nda flimdi oturdu¤u eve geçmifl. Bildim
bileli piyano dersi verir ama aslen konser piyanisti. ‹lkokul günlerinde
yaflad›¤›m mandolin çalma deneyimi baflar›s›zl›kla sonuçlan›nca bir gün
annemin elimden tutup beni Magdi’ye götürdü¤ünü hat›rl›yorum. Ya¤murlu, gri bir gündü. Kurflun rengi bir ö¤leden sonra Bebek’ten bindi¤imiz troleybüs sallana sallana sahil boyunca yol alm›fl, a¤›r a¤›r Dolmabahçe yokuflunu t›rman›p Teknik Üniversite’nin önünde bizi indirmiflti.
Piyanolu günler k›sa sürdü, topu topu alt› ay kadar, ama Magdi’ye
gitti¤im o günler, giriflin alt›ndaki evi, eve girer girmez kaloriferlerin üstünde dönerek göz k›rpan Sabahattin Bey’in kendi yapt›¤› boy boy
f›r›ldaklar, bel vermifl kütüphane raflar›, o raflara enlemesine boylamas›na yerlefltirilmifl tozlu kitaplar hiç akl›mdan ç›kmad›. Daha yolun bafl›nda fa ile re notalar›n› yanl›fl basmak konusundaki ›srar›m karfl›s›nda Magdi çareyi parmaklar›ma k›rm›z› kalemle notalar› yazmakta bulmufltu.
Ben direnmeden elimi uzatm›fl, k›rm›z› kalemin üzerindeki timsah› incelerken o, “bak Aliflan fareden akl›nda kals›n, yüzük parma¤›nla fa’ya basacaks›n iflaret parma¤›nla da re notas›na” diyerek gülüyordu. Bense en
çok nota defterinin alttan ikinci çizgisinden bafllayarak sol anahtar› çizmeyi seviyordum. fiimdi bu sat›rlar› yazarken oldu¤u gibi dilimi hafifçe
d›flar› ç›kararak.
Y›llar sonra bu defa piyano çalmak için de¤il camlar› silmek için
Magdi’nin evindeyim, taburenin üzerine tünemem de ondan. Y›lda bir
defa Magdi’nin annesi Muti ‹stanbul’a ziyarete gelir, Magdi de Muti gelmeden bir hafta önce beni arar, “Aliflan’c›m misafirimiz geliyor camlar›
silebilir misin?” diye sorard›. Bir ö¤leden sonra ‹stiklal caddesini sallana
sallana bir uçtan öbür uca kat eder, Gümüflsuyu yokuflundan afla¤›ya
Magdi’nin evine do¤ru yollan›rd›m. Magdi bütün güler yüzüyle beni ka139
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 140
p›da karfl›lar, temizlik malzemesini elime tutuflturduktan sonra ince
uzun bir sigara yak›p piyano çalmakta olan ö¤rencisini dinlemeye devam
ederdi. Bir elimde sabunlu ›slak bir bez, öbür elimde kurulama bezi aya¤›m›n dibinde de kova, camlar› silmeye koyulurdum. Bu arada sigaras›ndan uzun ve huzurlu nefesler alan Magdi bir süre sonra dayanamaz, ö¤rencisine “bu parça dört elle de çal›n›yor biliyor musun?” diyerek kendisi de yandaki piyanonun bafl›na oturuverirdi. Benim gibi iflah olmaz bir
ö¤leden sonra ayla¤› için büyük lükstü o anlar. Sadece aylakl›¤›n ayd›nlatt›¤› o ö¤leden sonralar› küçük bir piyano ziyafetiyle birden renklenir,
oday› dolduran sesler beni bambaflka âlemlere sürüklerdi. Asl›nda âlem
tekti, üstelik bu âlemde Magdi’ye de aylakl›¤a da yer vard›. Magdi’nin
drink ça¤r›s› bana hep bu gerçe¤i hat›rlatt›.
Ne zaman Magdi’nin kap›s›ndan girsem engel olamad›¤›m bir güdüyle, kitaplar›n aras›nda tan›flma f›rsat› bulamad›¤›m Sabahattin
Eyubo¤lu’yla beklenmedik bir flekilde karfl›laflma umuduyla kütüphane
raflar›na yönelirim. Kitaplar›n büyük bir ço¤unlu¤u daha önceden, kendi evimizden bildi¤im kitaplar. ‹flte farkl› yay›nevlerinden farkl› bask›lar›yla Mavi ve Siyah, Azra Erhat ve Vedat Günyol’la beraber çevirdikleri
Gargantua, Mehmet Ali Cimcoz’la birlikte çevirdikleri Platon’un Devlet ’i. Onlar›n yan›nda Vedat Günyol’la Orhan Burian’›n Çan yay›nlar›ndan küçük bir kitap, Campanella’n›n Günefl Ülkesi. De¤iflik ismiyle ilk
gördü¤üm günden beri dikkatimi çeken bir baflka kitap Halikarnas Bal›kç›s›’ndan Aganta Burina Burinata. Bal›kç›n›n bugünlerde birtak›m
sivri ak›ll›larca ›rkç›l›kla suçland›¤›n› görse ne düflünürdü acaba Sabahattin Bey. Belki de gülerek “ben de, ben de!” diye dalgas›n› geçerdi. Bal›kç›n›n kitab›n›n yan›nda Erol Güney’le birlikte çevrilen Oblomov, Sabahattin Bey sayesinde kolayl›kla Türkçe yazd›¤›na inanabilece¤iniz Montaigne’in Denemeler ’i de raflarda. Asl›nda Sabahattin Eyubo¤lu bütün
haflmetiyle duruyor kütüphanenin raflar›nda, hiçbir gizlisi sakl›s› yok.
Arada tek tük foto¤raflar da var. Ayakta duran bir poz var mesela,
pardösülü oldu¤una göre baharlardan bir bahar olmal› günümüze kalmayan. Bak›fllar› hem sevgi dolu hem ciddi. ‹flte böyle adamlardan korkar›m
ben. Hem hayatta adam gibi bir ifl yapman›n çok zor oldu¤unu hissettirirler, hem de efli benzeri olmayan güzellikte iflleri iki arada bir derede
kolayca ortaya ç›kar›p, sonra da pardösüyü s›rtlar›na geçirdikleri gibi
kendilerini att›klar› sokaklarda gülümseyerek objektife poz verirler. Bir
baflka foto¤rafta kamerayla birlikte görünüyor. Yaz›p çizmek, çevirmek,
ders vermek, arkadafllar›yla sohbet etmek Sabahattin Beyin yaflama ifltah›n› daha da kabartm›fl olsa gerek, kameray› s›rt›na vurdu¤u gibi film
çekmeye de giriflmifl. Ellilerin sonlar›nda çekti¤i Anadolu Ormanlar›, Siyah Kalem, Karanl›kta Renkler, Hitit Günefli gibi filmler bu ifltah›n ürü140
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 141
nü. Y›llar sonra 1966’da ‹ngiltere’de düzenlenen Dünya Kupas›’n› filme
aktaran dostu Abidin Dino ondan esinlenmifl olmal›. Sabahattin
Eyubo¤lu’nun en büyük özelli¤i etraf›ndakileri farkl› alanlarda çal›flmak
için örgütlemede gösterdi¤i baflar› belki de. Onunla tan›fl›p da ortaklafla
çal›flmad›¤› hemen hemen kimse yok gibi.
Bir kütüphanenin raflar›na bak›p da neler düflünebiliyor insan? Sabahattin Eyubo¤lu olunca kütüphanenin sahibi, düflünceler arka arkaya
üflüflüyor kafama. Bal›kç›yla olan arkadafll›klar›, Sabahattin Ali’yle ç›k›lan ilk mavi yolculuklar, Magdi’nin evinde topland›¤›m›z 13 Ocak günlerinden tan›d›¤›m Müntekim Ökmen, Füreya Koral, Türkan Saylan, Mehmet Ali Cimcoz, Ali Bütün, Ziya fiav’›n “Yahu Magdi flu piyanolardan birini satal›m da evde biraz yer aç›ls›n” diyerek zalimce tak›l›fl›, Mualla
Eyubo¤lu’nun Orhan Veli’nin öldü¤ü geceyi anlatt›ktan sonra gözlerinde
biriken yafllar› elinin tersiyle silip nefleli bir Karadeniz türküsü patlat›fl›
ya da Yaflar Kemal’in ‹stanbul’a ilk geldi¤inde Sabahattin Beyin evinde
Orhan Veli’yle karfl›laflmas›n› anlat›fl› dün gibi akl›mda. Kim bilir hangi
rüzgâr att› Magdi’yi ‹sviçre’nin da¤lar›ndan bu benzersiz insanlar›n vahas›na.
Birden yaramaz bir sesle irkiliyorum “Voila!” diyor Magdi gülümseyerek, sanki kafamdan geçenleri biliyormufl gibi. Ö¤renci gitmifl, camlar
silinmifl karfl›l›kl› içkilerimizi yudumluyoruz flimdi. “Üniversitede ne
okumay› düflünüyorsun?” diyor merakla Magdi. Hukuk okumay› düflündü¤ümü söyledi¤imde ilgiyle susuyor. Bir süre sonra “hiç arkeoloji okumay› düflündün mü? Türkiye arkeologlar için bir cennet, üstelik ülkenin
iyi arkeologlara ihtiyac› var,” diyor. Gülümsüyorum neden olmas›n diyerek. Aradan yirmi y›ldan fazla geçmifl hâlâ Magdi’nin düflünce özgürlü¤üne g›pta ederek hukukçu olmaya çal›fl›yorum.
Magdi’nin küçük, bilmece k›l›kl› oyuncaklara ayr› bir merak› var.
Efli dostu bu merak› beslemekten geri kalm›yor. “Bak bunu gördün mü
sen, yeni geldi” diyerek elindeki iç içe geçmifl yüzüklerden oluflan oyunca¤› uzat›yor. Bu tip oyuncaklar› çözme konusunda umutsuzca çaba sarf
etmekten s›k›lm›yorum. Bir taraftan yüzükleri birbirlerine denk getirmeye çal›fl›rken bir taraftan da Magdi’nin sürekli soru cümleleriyle konufltu¤unu düflünüyorum. Yerine göre onaylama, sevinç, flaflk›nl›k, elefltiri gibi farkl› anlamlara gelen soru cümleleri.
Arada uzaklarda oldu¤um bir dönemde Magdi’nin ciddi bir hastal›k
geçirdi¤inin haberi geliyor. Endiflelenecek bir fley yok diyorum kendi
kendime. Magdi yaflamay› hayatta en çok seven insanlardan biri, kolay
kolay s›rt› yere gelmez. Nitekim öyle de oluyor, güle oynaya kurtuluyor
hastal›ktan. Eskisi kadar sigara içemese de viski barda¤›n› iflaret ederek
“biraz daha su koyabilir misiniz?” dedi¤inde yüzünden ayn› muzip ifade
141
SÖZCÜKLER 6
2/12/07
4:38 PM
Page 142
eksik olmuyor. Magdi’nin güler yüzü raflardaki bütün kitaplardan daha
çok fley anlat›yor Sabahattin Beyle ilgili. Aralar›ndaki aflk, hayata, arkadafllar›na, ayd›nl›¤a duyduklar› aflk y›llar sonra Gümüflsuyu’ndaki bodrum kat›n›n pencerelerinden tafl›p gözlerimi kamaflt›r›yor.
“Ben size yine u¤rar›m Magdi” diyerek kendimi soka¤a at›yorum.
Ellerindeki flaflmaz teraziyle Bal›kç›’n›n ›rkç› oldu¤unu say›klayanlara
duydu¤um öfke hâlâ kafam› kurcal›yor. ‹nsanl›k ad›n› verdi¤imiz o büyük ailenin kap›s›na dayan›p isyan›m› hayk›rsam diye düflünürken Orhan Veli’nin Sabahattin Bey’in Ankara’daki evine gelip de kimseleri bulamay›nca yazd›¤› not getiriyor beni kendime:
“Kap›lar pencereler savletime bigane,
Bu de¤il sanki her gün geldi¤im o eski hane.”
Magdi gözlerini k›rp›flt›r›yor oturdu¤u yerden, “bekliyorum Aliflan’c›m” diyor “istedi¤in zaman gel sen de.”
142

Benzer belgeler