Kurumsal Sosyal Sorumluluk Dergisi • Temmuz

Transkript

Kurumsal Sosyal Sorumluluk Dergisi • Temmuz
CSR Turkey
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Dergisi • Temmuz-Ağustos 2012 • Sayı: 4
Merhaba,
Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS), tüm dünyada, gönüllülük
esasından yazılı olmayan bir zorunluluğa dönüyor.
Türkiye’de, onca zaman hayırseverlikle eş anlamlı algılanan KSS
kavramının; iş etiği, çevre, paydaşlara karşı sorumluluk gibi maddeleri
içerdiği, 2000’lerden itibaren, itibar, beğenilme, tüketici ve yatırımcı
tarafından tercih edilme gibi sebeplerle de olsa bir nebze daha farkedilir
hale gelebildi.
Yeni bir şeyi, ‘ürün’, ‘fikir’, ‘hizmet’ ya da ‘kavram’, adı ne olursa olsun,
anlatmaya ve yerleştirmeye çalışma süreci sancılıdır. Hele ki kısa
vadede ticari bir getirisi olduğu düşünülmüyorsa...
Türkiye’de işler hep daha sıkıntılı olur. Çünkü burada alışkanlıkları
değiştirmek zordur, buna yeltenmek de ‘deli işi’. ‘Sosyal sorumsuzluk’
çözülmesi gereken bir mesele. Çözülene kadar da, ‘nedir - ne değildir?’i
birilerinin sabırla anlatması veya hatırlatması gerekecek gibi duruyor.
KÜNYE
Olup bitene bakınca, umut veren örneklerle karşılaşmakla beraber, ‘bazı
şeyler hiç değişmiyor’ dedirten durumlara da sıklıkla şahit oluyoruz.
Fakat, çok daha fazla kuruluşun çözümün parçası olmak adına
harekete geçeceğine dair inancı da korumak gerekiyor.
Bu sayıda özel olarak gıda sektörü üzerinde dururken, sektörün derin
sessizliği ile karşılaştığımızı söylemeliyim. KSS farkındalığına, belki
de en üst seviyede sahip olması gereken bu büyük endüstri; son
zamanlarda fazlaca tartışılıyor.
Gıda sektöründen temel olarak beklenen davranış çok açık ve nettir:
“Sağlığa zarar vermemek”, “anlaşılır, doğru bilgilendirme”, “ürüne ve
kullanımına ilişkin güvenlik”
Gıda sektörü, olumsuz durumlara tüketicinin pek de müdahale
edemediği, çözümün ise; üretici-denetçi ikilisinde olduğu bir alan.
Üreticinin etik davranması, kamunun da kuvvetli bir denetim
mekanizması kurması, işletmesi, bunun devamlılığını sağlaması,
gerektiğinde ağır yaptırımlar uygulaması ve mutlak olarak tüketiciyi
bilgilendirmesi çözüm yolunda başlıca zorunluluklardır.
Bunlar sağlanmadığı sürece ne “sosyal sorumlu” ne de “sürdürülebilir”
bir yapıdan söz edemeyiz ve şunu düşünmek durumunda oluruz:
“Türkiye’de KSS kıpırdanıyor derken, sadece bir yanılsamadan mı söz
ediyoruz?”
İyi okumalar.
Sevgi ve Saygılarımla,
D. Eylem Altıok
İÇİNDEKİLER
KSS Söyleşileri
KSS Uygulamaları
6 PTT
Osman Tural
10Steppen
Müge Sert
12VİKO
Gülay Selki
16PwC
Murat Çolakoğlu
ve PwC Ekibi
19Doğuş Holding
Deniz Bayel Feyizoğlu
22Siemens Ev Aletleri
Ayşe Özkaya
37SETBİR
Murat Yörük
45Abalıoğlu Grubu
Ender Abalıoğlu
Makale
36 Ali Ercan Özgür
25Dr. Erkin Erimez
32 Dr. Yavuz Dizdar
48İstanbul Üniversitesi
Sektör Değerlendirmesi
KSS Üniversite
27Medicana
International
Ankara
28Sürdürülebilirlik
Akademisi
29Polisan - Her Ses
Bir Nefes Projesi
30Eyüp Sabri Tuncer
41Konya Şeker
44Dedeman
47Big Chiefs
Fuar
STK
49Borçelik
51AstraZeneca
53Shell
55Ford Otosan
57KPMG
58Finansbank
61TTNET
62Türk Prysmian
64Dumansız Aileler
Projesi
67Türk Pirelli
52CNR Yeşil Ekonomi Fuarı
31Sağlık
Gönüllüleri Türkiye
39Türkiye Ziraat
Odaları Birliği
50Give-Gain
60IATA
63Cruelty Free
International
www.facebook.com/KSSTurkiyeDergisi
İngiltere’nin en büyük kurumsal sosyal sorumluluk
girişimi olan BITC’nin her yıl düzenlediği Çalışan
Gönüllülüğü gününe bu yıl Türkiye olarak katılmanın
sevincini yaşıyoruz. Türkiye Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Derneği’nin koordinasyonunda Mayıs
2012’de programa katılan şirketler, toplam 861
çalışanla 22 ilde çeşitli etkinlikler düzenledi. Etkinliğe
katılan tüm kurum ve çalışanlarını kutlarken gelecek
yıllarda kurum çalışanlarının tecrübelerini ve
bilgilerini toplumla paylaşacağı etkinliklerin giderek
yaygınlaşacağına inanıyoruz.
B
ununla birlikte Avrupa Birliği desteğiyle
gerçekleştirdiğimiz “Gelecek için Eğitim” projesini
başarıyla sonlandırdık. Proje kapsamında, geçen yıl
düzenlediğimiz Türkiye’nin ilk KSS ve Sürdürülebilirlik
Yaz Akademisi’nde KSS’ye giriş, KSS ilkeleri, KSS’nin
ana konuları, şirket ziyaretleri, interaktif eğitimleri
içeren kapsamlı bir program hazırlamıştık. Bu
eğitimi önümüzdeki yıllarda üniversite öğrencileri,
yeni mezunlar, yüksek lisans ve doktora öğrencileri
ve kendilerini bu alanda geliştirmek isteyen genç
profesyonellere vermeye devam edeceğiz.
KSS’ye farklı paydaş gruplarının odaklanması için
“Sosyal Sorumlu Anayasa Girişimi”yle çıktığımız
yola 26 Haziran - 1 Temmuz 2012 tarihlerinde
yapılan Uluslararası Komşuluk Sempozyum’una
KSS konusuyla katılarak devam ediyoruz. Teması
“Doğu Komşuları ve Güney Akdeniz’de Arap Uyanışı
4
sonrası Güvenlik ve Demokrasi” olarak belirlenen
sempozyumda “İş Dünyası, KSS ve Demokrasi” konulu
paneli yöneteceğiz.
Bunların yanısıra sektörel bazda gerçekleştirdiğimiz
KSS etkinliklerine tekstil sektörüne yoğunlaştığımız
RESPECT projesiyle devam ediyoruz. Giyim ve
ayakkabı üretiminde sorumlu uygulamaları teşvik
etmek için inovatif modüller geliştirdiğimiz RESPECT
projesinin ikinci toplantısı 2-3 Temmuz 2012
tarihlerinde Bulgaristan’da gerçekleştirildi. Bulgaristan
ve Türkiye’de tedarikçi ve alıcı firmalarla yapılan
görüşmelerin sonuçlarının analiz edileceği ve tüketici
bilinçlendirme çalışmalarının hazırlanacağı toplantıya
ilişkin, Fair Labour Association (FLA) önderliğinde
proje ortaklarıyla kurduğumuz web sitesini de
paylaşacağız.
Son olarak Kasım 2012’de dördüncü KSS Pazaryerini
düzenlemek üzere çalışmalarımıza başladık. İçeriği
daha da zenginleşen, daha fazla şirketin KSS
uygulamalarına yer vereceğimiz ve de farklı alanlarda
ulusal ve uluslararası ödüllerin verileceği bu etkinlik
hakkında detaylı bilgiyi çok yakında web sitemiz
www.kssd.org adresinden edinebilirsiniz.
’nin
Fasülye latsak
i an
çektiğin n olur.
roma çenler
ı se
Avea’y t rahat
raha ur.
konuş
KSS ri
e
leşil
y
ö
S
Osman Tural:
“PTT, ülke çapında yapılan
sosyal sorumluluk projelerini destekliyor”
PTT Genel Müdürü Osman Tural ile kurumun sosyal
sorumluluk yönünü konuştuk.
laptoplar veriyor ve memnun ediyoruz. Ayrıca bu
öğrencilere burs imkanı da sağlıyoruz. Kurumsal
aidiyet, yardımlaşma fikrini oluşturmaya çalışıyoruz.
Çocukların, en azından başarılarının takdir edildiğini
görmeleri önemli.
Kadına şiddetle mücadeleye destek
P
PTT en köklü kamu kurumlarından biri. Bilinen
hizmetlerinin dışında sosyal sorumluluk çerçevesinde
PTT neler yapıyor?
Osman Tural: Kurumsal sosyal sorumluluk
dediğimizde diğer sosyal sorumluluklarla beraber
öncelikle kurum ön plana çıkıyor. PTT, 172 yıllık bir
kurum ve kendi içinde, özellikle kendi bireyleri ile ilgili
sosyal sorumluluk anlayışıyla oluşturduğu alt kurumlar
söz konusu. Bunlardan bir tanesi, personelden yapılan
kesintilerle oluşturduğumuz Sosyal Yardım Sandığı.
Yapmış olduğumuz anlaşmalarla personelimize
sağlık hizmetlerini en uygun şartlarda alma imkanı
sağladık. Neredeyse her ilde özel sağlık kurumları ile
anlaşmalar yaptık. Personelin ödeme gücünü aşan,
devlet tarafından da ödenmeyen miktarlar yine bir usul
çerçevesinde sandığımızdan ödeniyor. Bu, bana göre
kurumsal sosyal sorumluluk diyebileceğimiz önemli bir
proje.
Yaklaşık 6-7 yıldır sürdürdüğümüz bir uygulama ile
de; kurum personelimizin çocuklarından üniversite
sınavında ilk 1000’e girenleri, Ankara’daki kuruluş
yıldönümü etkinliklerine aileleri ile birlikte davet
ediyoruz. Onlara bazı hediyelerimiz oluyor,
6
TT olarak, ülke çapında yapılan sosyal sorumluluk
projelerine de destek veriyoruz. Bunlardan
biri; Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Bildirgesi’nin desteklenmesi.
TBMM’deki kadın erkek fırsat eşitliği komisyonu ile
birlikte PTT mensupları olarak bu bildirgeyi imzaladık.
Ayrıca, 1 yıl boyunca tüm gönderilerde kullanılmak
üzere konuyla ilgili posta pulu bastık. Yine yapmış
olduğumuz anlaşma çerçevesinde, postanelerimizin
tamamında bu konuyla ilgili broşürler asarak
farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. Özellikle kadınların
şikayetlerini iletebilmeleri için postanelere birer şikayet
kutusu yerleştirdik. Bundaki amaç; postaneler kamuya
açık yerler olduğu için, kadınların şikayet etmiş olma
rahatsızlığını yaşamamalarıdır. Henüz bu çalışma ile
ilgili geri dönüşleri almadık. Komisyonun çalışmalarını
tamamlayıp sonucu bildirmesini bekliyoruz.
PTT, bu kapsamda, yerel ve ulusal düzeyde
bilinçlendirmeye katkı sağlamak için hazırlanan “Biz
de Varız” bildirgesini de imzaladı. Konu ile ilgili ilk gün
zarfı ve ilk gün damgası hazırladık, 3 farklı desende
pul bastık. Kampanya afişlerini tüm işyerlerimize
asacağız, konuya ilişkin mesajların olduğu flam
uygulaması yapacağız. Hazırlanacak görseller, PTT
internet/İntranet sayfasında yayınlanacak. Ayrıca
hazırlayacağımız filmler de yaklaşık 1000 işyerimizde
kapalı devre yayın sistemiyle gösterilecek.
Yanı sıra, Kızılay ile bir kan bağışı kampanyası
anlaşması yaptık. Bu sürekliliği olan bir anlaşmadır.
2011 yılında başladı, bu güne kadar da 5058 kişinin
kan vermesi sağlandı.
Bir başka uygulamamız da erozyonun önlenmesine yönelik ağaçlandırma
çalışmaları. Bunun için Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü
ile birlikte bir eylem planı hazırlandı. Bu çerçevede ilgili genel müdürlükle bir
protokol imzalandı.
Bir başka uygulamamız da erozyonun önlenmesine
yönelik ağaçlandırma çalışmaları. Bunun için
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü
ile birlikte bir eylem planı hazırlandı. Bu çerçevede
ilgili genel müdürlükle bir protokol imzalandı. Her
personelimiz için yılda 1 tane ağaç dikiyoruz. Bu da
yılda 30 bin ağaç yapıyor.
Bu güne kadar, Ankara ve Sivas’ta 30 bin, Erzincan’da
20 bin, Samsun’da 10 bin, Kayseri’de 20, Osmaniye’de
de 10 fidan diktik. Bu yıl da yine 15 bin Samsun, 15 bin
Osmaniye ve Kayseri’ye dikilecek fidanlarla birlikte 150
bine yakın fidan dikmiş olacağız.
Bunların üç yıl boyunca bakımı da yapılıyor, kuruma
riski ortadan kaldırılıyor. Bununla ilgili de bir farkındalık
yaratmak amacıyla bize belli bir miktarda kargo veren
herkes adına birer fidan dikiyoruz. Bunun için bir
kampanya başlattık. Bu kapsamda 1 kuruşluk miktarı
kargolar üzerinden ayırıyoruz. Ortalama 15 milyon
adet milyon kargo karşılığında da 155.000 TL birikti ve
750 adet Malatya’ya, 5.000’er adet Kastamonu, Yozgat
ve Kayseri’ye olmak üzere 10.000 TL’lik fidan dikildi.
Yardım kampanyaları şeklinde düzenlediğimiz
projelerimiz de var. Somali’ye, Van’a, Pakistan’a,
Filistin’e yardım kampanyaları düzenledik. Geçen yıl,
7
kurum personelinden toplanan 700 bin TL’lik yardım
Somali’ye gönderildi. Van’a yine aynı şekilde yaklaşık
200 bin TL’lik bir yardım gönderdik. Van’a gönderilen
yardım kolileri de ücretsiz taşındı. Oradaki afete maruz
kalmış personelimize çadır, konteynır gibi gönderimler
ve maddi yardım yaptık. Yanı sıra yaşadıkları
travmadan sıyrılabilmeleri adına, rehabilitasyon
eğitimlerine tabi tuttuk. Tabi bunu yardım kampanyası
çerçevesinde düşünmedik.
Biz personelimizle birlikte, yaşlılar haftası, sakatlar
haftası gibi günlerde, Darülaceze, Gazi Rehabilitasyon
Merkezi ziyaretleri yapıyoruz. Bütün bunlar hem
bizim için bir kurumsal farkındalık yaratıyor, hem
de o insanların yalnız hissetmemelerini sağlamaya
çalışıyoruz. Tabi bunlar çok büyük projeler değil ama
bunları hatırlamak önemli.
Uygulamaya koyduğumuz bir kitap bağış kampanyası
var. Kitapların toplanarak, ihtiyaç sahiplerine
dağıtılmak üzere İl Milli Eğitim Müdürlüklerine teslim
edilmesini sağlıyoruz.
Yine sosyal sorumluluk projesi diyebilceğimiz bir
başka çalışma da; kültürel hizmet anlamında her
8
sene bir yayın hazırlamaya karar verdik. Geçmişten
günümüze PTT ile başladık. İstiklal harbinde PTT
kitabını yayınladık. Konya Valiliği ile bir işbirliği yaptık
ve Mevlana’nın basılmamış olan Divan-ı Kebir adlı
eserinin orjinalinin basımı tamamlanmak üzere. Bunlar
kaynak eser niteliğindedir.
Aynı alanda başka bir katkımız da; kitap ve dergilerin
taşımasını çok ucuz bir fiyata yapıyoruz. Kitap Network
adlı bir oluşumla da işbirliğimiz olacak. Burdan online
satışalar yapılacak.
Kendi bünyemizde yürüttüğümüz çalışmalar dışında
bize gelen işbirliği önerilerini de değerlendiriyoruz.
Örneğin bedensel engellilerle ilgili faaliyetlere destek
olmaya çalışıyoruz.
KSS farkındalığının kurumlara katkısı ile ilgili neler
söylersiniz?
Osman Tural: KSS, sosyal anlamda bir eylemde
bulunmanızı gerektiren bir konudur. Kurumun
dinamizmine ve algılanmasına ve bilinirliğine de
etkileri oluyor. Fakat esas olarak, kurum mensupları
olarak katkıda bulunduğunuz bir sosyal sorumluluk
projesinden aldığınız tatminin parasal ölçümü yoktur.
KSS ri
e
leşil
y
ö
S
Müge Sert:
“Doğa dostu ürün pazarını oluşturmaya,
bu ürünlere ilgiyi artırmaya çalışıyoruz”
Steppen, kurumsal tanıtım amaçlı kalem üretimi
yapıyor ve üretimde 3 yıl içerisinde doğada
çözülebilen hammadde ve geri dönüştürülmüş kâğıt
kullanıyor.
S
teppen Satış Müdürü Müge Sert ile faaliyetlerini
konuştuk.
Steppen doğa dostu ürünler üretiyor. Bu, yaygın bir
faaliyet alanı değil. Şirketinizi tanıtır mısınız?
Müge Sert: Steppen, 1992 yılından bu yana %100
Türk sermayesiyle, Türkiye’de üretim yapan ve
sektöründe birçok konuda öncü olan bir aile şirketidir.
Kurulduğu tarihlerde kurumsal tanıtım ana fikriyle pek
çok plastik ürün üretirken, 1995 ten bu yana, yine aynı
ana fikirle sadece tükenmez kalem üretiyor.
Yapılan Ar-ge çalışmalarımız sonucunda, 2008 yılı
başlarında, mısır nişastasından elde edilen, 3 yıl
içerisinde doğada çözünüp gübreleşen biyo-çözünür
plastiği kullandık üretimimizde. Aynı yıl BioKalem
markasını yarattık ve doğa dostu malzemeler
kullanarak ilk BioKalem’i üretmeye başladık. Doğa
dostu üretimimize “Yaşamı Destekleyen Ürünler Serisi”
adını verdik. Bu yıllarda doğa dostu malzemelerin
kullanımı, üretim miktarının %10’ları civarındaydı.
2011 yılından itibaren Steppen olarak yıllık 70 tonluk
plastik tüketimini, 3 yılda çözünen bio-plastiğe
çevirerek tamamen doğa dostu üretime geçtik. 2009
yılında doğa dostu BioKalem’lerimiz İSO-KOBİ Çevre
Dostu Ürün Ödülüne layık görüldü. Bunu takiben, 2010
yılında tasarımı Ümit Altun tarafından yapılan Tohumlu
Kalemimiz, Design Turkey 2010 yarışmasında “İyi
Tasarım” ödülüne, daha sonra da Dünya Gazetesinin
düzenlediği İhracatın Yıldızları yarışmasında “Kreatif
Ürün” birincilik ödülüne layık görüldü.
Bu ödüllerden aldığımız destekle doğa dostu kalem
üretimimize, kâğıt kurşun kalem üretimini de ekledik.
2011 yılı itibariyle Türkiye’de kendi tesislerimizde
geri dönüştürülmüş gazete kâğıdından kurşun
10
kalem üretimine başladık. 2012’de de doğa dostu
ürünlerimize Biosilgi adını verdiğimiz PVC içermeyen,
doğa dostu silgilerimizi ürün portföyümüze kattık.
Yaptığımız çalışmalarla, işletmelere örnek olan
firmamız, European Business Awards 2011’de Çevre
ve Sürdürülebilirlik dalında ülke temsilcisi seçildi.
Firmamız, Türkiye’yi, aldığı ödüllerle Avrupa’da da
temsil eden ve 31 farklı ülkeye ihracat yapan bir
kuruluş.
Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni imzalayan işletmelerden
birisiniz. Dolayısıyla bir taahhüdünüz var.
Sürdürülebilirlik adına nasıl davranıyorsunuz?
Müge Sert: Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler
Sözleşmesi’ni 2008 yılında imzaladık ve her sene
çalışmalarımızla ilgili raporumuzu sunmaya devam
ediyoruz. Steppen olarak, çalışma prensiplerimizin
başında, çevreyi koruma, bilinci gelir ve bütün
çalışmalarımız bu doğrultuda, titizlikle yapılır. Üretirken
çevreyi korumada ne kadar hassas davranıyorsak,
insan haklarını korumada, çalışanlarımızın çalışma
koşullarında da, bir o kadar hassas davranıyoruz.
Bunların yanı sıra, biyolojik olarak doğada çözünen
bioplastik hammadde, geri dönüştürülmüş kağıt ve
toksik madde içermeyen mürekkepten üretilen doğa
dostu kalemler üreterek, sürdürülebilir ekonomiye
katkı sağlamayı ve çevreye duyarlı ürün konseptinin
yaygınlaştırılmasını hedefliyoruz.
Sivil toplum kuruluşları ve üniversite kulüpleri
sürdürülebilirlik adına çok yararlı çalışmalarda
bulunuyor ve biz de Steppen olarak etkinliklerinde
yer almaya, elimizden geldiğince kendilerine destek
olmaya çalışıyoruz.
KSS projeleri üretiyor musunuz? Steppen bugüne kadar
neler yaptı?
Müge Sert: Steppen sadece doğa dostu üretim yapan
bir firma değildir. Steppen kamu yararına üretim
yapan, elde ettiği geliri yine kamu yararına yatırıma
dönüştüren ve dezavantajlı gruplara istihdam sağlayan
bir sosyal girişimdir. TEMA, TURMEPA , TOG gibi
sivil toplum kuruluşuyla ortak çalışan, birçok projeye
destek veren ve toplumu çevre duyarlılığı konusunda
bilinçlendirmek adına çalışmalar yapan bir kuruluş.
Ayrıca üretim sonrası montaj işlemi için çevre evlerdeki
ev hanımlarına istihdam sağlayarak, yardımcı olmaya
ve sosyal problemlere de dikkat çekmeye çalışıyoruz.
Üretimlerinize, kurum ve kuruluşların ilgisi ne düzeyde,
sürekli mi?
Müge Sert: Doğa dostu ürünlere ilginin her geçen gün
arttığını ancak henüz yeterli düzeylere ulaşmadığını
söyleyebilirim. Ürünlerimizin şu an için Türkiye’de
geniş bir pazarı yok. Çünkü doğa dostu kalem üretimi
yapan sadece biz varız, bu tür bir kalem kullanımına
ilişkin bilinç de yeterli düzeyde değil.
Steppen olarak bu işin pazarını oluşturmaya, doğa
dostu ürünlere ilgiyi artırmaya çalışıyoruz,
bu nedenle ürünlerimizi tanıtmak yerine doğa dostu
ürünlere olan ilgiyi artırmayı hedefledik. Bu noktada
kurumlara yönelik faaliyetlere daha çok ağırlık verdik.
Doğa dostu ürünlerimiz, sunduğumuz bütün firmalar
tarafından ilgi görmeye ve kurumsal tanıtım amaçlı
olarak kullanılmaya başlandı.
Bulunduğumuz sektör içerisinde yaptığımız inovatif
çalışmalar, diğer şirketlerin de bu konuda sürdürülebilir
çalışmalar yapmasını teşvik ediyor. Sosyal girişim
olarak yaptığımız çalışmalar, diğer girişimcileri yeni
projeler konusunda yüreklendiriyor.
Bundan sonrası için nasıl ilerlemeyi planlıyorsunuz /
hedefliyorsunuz?
Müge Sert: Bundan sonra planladığımız ve üzerinde
Ar-ge çalışmalarına devam ettiğimiz yeni ürünlerimiz
de tamamen doğa dostu olacak. Hedeflerimiz;
Türkiye’de çevre bilincini uyandırmak ve sektörümüzde
bu konuda öncü olmak.
KSS ri
e
leşil
y
ö
S
VİKO İnsan Kaynakları Direktörü&Kurumsal Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik
Kurul Başkanı
Gülay Selki:
“Sürdürülebilir ve aydınlık bir gelecek için
hepimiz sorumluyuz”
VİKO İnsan Kaynakları Direktörü & Kurumsal
Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik Kurul Başkanı Gülay
Selki ile KSS, sürdürülebilirlik ve şirketin projeleri
üzerine söyleştik.
yaşadığımız dünyaya, ülkeye, doğaya, henüz
doğmamış bebeklere, kısacası tüm yaşama karşı
kurumsal ve bireysel olarak sorumlu olduğumuzu
hatırlatmaktadır.
VİKO, kurumsal sosyal sorumluk uygulamalarıyla dikkat
çekiyor. KSS’nin şirket stratejilerinizle bütünleşmesinden
söz eder misiniz?
Gülay Selki: KSS çalışmalarımızın bugün
topluma değer katarak yeşeren tohumları, şirket
kurucularımızın Hz. Mevlana’ nın “Bir mum diğer bir
mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez”
sözünü VİKO’nun topluma karşı olan sorumluluğuna
ilke edinmesi ile atılmıştır. Mevlana, bu güzel sözüyle,
Büyüme yolculuğumuza paralel olarak, 1998 yılından
bu yana geçen 14 yıl içerisinde çevreye ve topluma
karşı sorumluluk bilinciyle etki, değer katma ve
sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda toplumsal yaşam
ve gelişime önemli katkılar sağlayan KSS projeleri
gerçekleştirdik.
12
VİKO olarak KSS çalışmalarımızın amacı; kurumsal
stratejimiz ile uyumlu olarak paydaşlarımızın
sosyal, çevresel ve ekonomik kaygılarını gidermek,
paydaşlarımıza karşı etik ve sorumlu davranmak,
değer yaratan sosyal sorumluluk projeleri üretmektir.
Çalışmalarımız, “Toplumsal Sorumlulukların Yönetimi
Süreci” kapsamında yönetilerek bugünle gelecek
arasına kurulan bir köprü olmaktadır.
Projelerin seçimi / tercihi konusunda kıstaslarınız neler
oluyor?
Gülay Selki: VİKO ailesi olarak, sürdürülebilir bir
dünya ve aydınlık bir gelecek için sorumluluklarımızın
bilincindeyiz. KSS projelerimizi, bunun anahtarı
olarak görmekteyiz. Bu bilinçle, çalışanlarımız,
tedarikçilerimiz, hissedarlarımız, müşterilerimiz,
kamu kuruluşları, yerel halk ve diğer paydaşlarımız
ile proaktif işbirliği halinde başta enerji verimliliği,
yerel kalkınma ve çalışan gönüllülüğü olmak üzere
sürdürülebilirliğin temel kavramlarını merkezine alan
ve ölçülebilir çıktıları olan projelere yönelmekteyiz.
Yerel kalkınma projelerinden bahsedebilir misiniz?
Gülay Selki: Yerel kalkınma bizim için çok önemli.
Sürdürülebilir kalkınma faaliyetleri ile insan yaşamının
kalitesinin iyileştirilmesi süreci, çevresel iyileştirmelerle
birlikte eğitim imkanlarına erişim ve yaşam boyu eğitimi
de içermektedir. Bu kapsamda Sancaktepe ilçesinde
bulunan eğitim kurumlarının daha iyi şartlarda eğitim
vermesini destekliyoruz. 1998 yılında bölgemizdeki İbni
Sina İlköğretim Okulu’nun sponsorluğunu üstlenmek
ile başlayan yerel kalkınma sorumluluğumuz,
Sancaktepe Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliği ile
bölgemizdeki eğitim kalitesini arttıracak projeler ile
devam etmektedir. “Aydınlık Sancaktepe İçin Eğitimde
Yenileşim” projemiz ile Sancaktepe eğitim kalitesinin
arttırılmasını hedeflemekte, Halk Eğitim Merkezi
işbirliğimiz ile de Sancaktepe’de okur-yazarlık oranını
arttırmayı amaçlayan Yetişkin Okuma Yazma Kursları
düzenlemekteyiz. Bu sayede Türkiye’nin Birleşmiş
Milletler İnsani Gelişme Endeksi’nde yer alan okuryazarlık oranının yükseltilmesine destek olmaktayız.
Ayrıca, kuruluş faaliyetlerini sürdürdüğümüz bölgenin
sosyo-ekonomik şartları, ailelerin çocuklarını eğitim
ve meslek hayatına yönlendirmeleri anlamında
yeterli bilince sahip olmamaları gibi nedenlerden
dolayı öğrenciler, ilköğretim sonrasında bir şekilde
eğitimlerine devam edememektedir. Bu konuya
çözüm arayışımız, 2002 yılında Meslek Eğitim
Merkezi işbirliğiyle başladı. Eğitimin dışında kalmış
ve mesleği olmayan bu gençlerimizin meslek sahibi
olmalarını sağlayarak, eğitimden kopan gençleri
topluma kazandırmayı ve eğitim sonrasında alacakları
kalfalık ve ustalık belgeleriyle meslek sahibi olmalarını
sağlamayı hedefledik. Sonuç olarak, bölgesel kalkınma
ve istihdamda ülkemizin ihtiyacı olan çalışma verimliliği
yüksek, topluma ve iş hayatına uyumlu, nitelikli insan
gücünün yetişmesine yardımcı olmanın mutluluğunu
yaşıyoruz. 2002 yılında başlayıp halen devam eden
proje kapsamında, 2012 yılına kadar
221 öğrenci eğitimini tamamlamış, bu öğrencilerden
138’i yani %60'ı kuruluşumuzda kadrolu olarak
çalışmaktadır.
Yerel kalkınmaya verdiğimiz önemin bir önemli
sorumluluğunu da bölgemizdeki engellilerin yaşamına
aydınlık katmak olarak belirledik. Bu kapsamda 2010
yılında Beyaz Rehabilitasyon Merkezi’nin yapımı
VİKO tarafından gerçekleştirilerek Türkiye Beyazay
Derneği’ne bağışlanmıştır.
Merkezin kurulmasındaki amacımız; engellilerin
rehabilitasyonlarını sağlayarak, sosyal hayata
uyumlu, girişken, üretken, verimli, ruhsal ve bedensel
olarak sağlıklı bireyler yetiştirilmesine katkıda
bulunmaktır. 2010 yılından bu yana da devam eden
desteğimiz ve çalışanlarımızdan oluşan VİKO Aydınlık
Toplum Gönüllülerinin verdikleri destekle, engelli
kardeşlerimizin yaşamlarına her geçen gün daha çok
aydınlık katıyor olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Hayatı
boyunca hiç yürüyememiş bir çocuğun yürümeye
başladığını izlemenin veya görme engelli bir çocuğun
aldığı eğitimle okumaya başladığını görmenin
mutluluğu ile bu merkezin kuruluşunu sağlamakla ne
kadar doğru bir adım attığımızı çok daha iyi anlıyoruz.
Enerji verimliliğini konu alan önemli bir projeye
başladınız. Proje hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?
Gülay Selki: Temel yetkinliğimiz ve sorumluluğumuz
olarak ele aldığımız çok önemli bir konu da Enerji
verimliliğidir. Enerji verimliliği, gerek ülkemiz gerekse
tüm dünya için her geçen önem kazanan, gelecek
nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için
alınacak sorumlulukların da önceliğini belirleyen bir
kavram. Bu konuda hepimize büyük sorumluluklar
düşüyor. Enerji verimliliği konusundaki bilincin henüz
İlköğretim çağından başlaması ise kalıcı davranış
ve sorumluluklar kazandırmada en kritik noktalardan
bir tanesi. Bu tespitimiz doğrultusunda İstanbul İl
Milli Eğitim Müdürlüğü ile imzaladığımız protokol
kapsamında “Aydınlık Bir Gelecek İçin Okullarda Enerji
Verimliliği” projesini başlatmış bulunuyoruz.
Türkiye’ de ilk kez gerçekleşen Give&Gain Çalışan
Gönüllülüğü etkinliğine katıldınız. Çalışan
gönüllülüğünün şirket için anlamı nedir? Buna ilişkin ne
gibi faaliyetler yürütülüyor?
Gülay Selki: VİKO olarak, KSS çalışmalarındaki
başarının bütün kurumun sahiplenmesiyle istenilen
düzeye ulaşabileceğine inanmaktayız. Bu nedenle
projeleri, çalışanlarımız yani “VİKO Aydınlık Toplum
Gönülleri” ile birlikte yürütmekteyiz. “Işığa Muhtaç Her
Sosyal Konuda Tüm Gönlümüzle Aydınlatmak İçin
Varız” sloganı ile KSS projelerine aktif olarak katılım
gösteren VİKO çalışanları, “kelebek etkisi’’ teorisine
dayanan bir anlayışla, bugün toplum için oluşturulan
her bir ışığın, gelecekte dünyayı aydınlatacak
enerjilere dönüştüğünün farkındadır ve aydınlık bir
geleceğin bugünden sorumlusudur.
13
VİKO Aydınlık Toplum Gönüllüleri, yıl içinde toplumdan
gelen talepler ve çalışan önerileriyle proje talepleri
oluşturmaktadır. Her yıl çalışanlarımıza yönelik
gerçekleştirdiğimiz “KSS Uygulama ve Gönüllülük
Anketi” ile proje önerilerini, hangi projelerde yer almak
istediklerini ve hatta projelerimizin sloganlarının neler
olabileceğini yanıtlamalarını istiyoruz. Böylece her bir
bireyin “Yurdum için ne
yapıyorum?” sorusunu
kendisine sormasının
sağlanması ve
projelere aktif
katılımlarıyla sosyal
sorumluluk projelerinin
büyümesine ve zincirin
halkaları kopmadan
sürdürülebilirliğine
imkan sağlamaktadır.
"
Yerel Kalkınma Projesi kapmasında VİKO’nun
sponsorluğunu yürüttüğü,
İbni Sina İlköğretim
Okulu’nu ziyaret eden
çalışanlarımız okul
yararına gerçekleştirilen
kermese katıldı, anaokulu
öğrencileri ile birlikte okul
bahçesini çiçeklendirdi
ve öğrencilerle birlikte
okul duvarlarına enerji
verimliliği afişleri asıldı.
Yeteneğe Engel Yok
Projesi kapsamında ise,
Beyazay Rehabilitasyon
Merkezini ziyaret
eden VİKO çalışanları, engelli öğrencilerle birlikte
oluşturduğu ritim grubunda birlikte şarkı söyledi, okul
bahçesini birlikte çiçeklendirdi ve engelli öğrencilere
kitap okudu. VİKO çalışanlarının gerçekleştirdiği bu
etkinliklerden yaklaşık 2.500 kişi faydalandı.
Işığa Muhtaç Her
Sosyal Konuda
Tüm Gönlümüzle
Aydınlatmak İçin
Varız
Bildiğiniz gibi
“Give&Gain-Çalışan
Gönüllülüğü Günü”
olarak İngiltere’de dört yıldır düzenlen ve geçen yıl ilk
defa uluslararası olarak uygulanarak, tüm dünyadan
on binlerce gönüllü çalışanın katıldığı güne, TKSS
Derneğinin girişimleri ile Türkiye bu yıl ilk kez katıldı.
Bu etkinliğe en fazla çalışanla katılım gösteren şirket
VİKO olmuştur. Bu göstergenin bizim için asıl mutlu
eden yanı çalışanlarımızın bilgi ve becerilerini gönüllü
olarak topluma değer katan bir sinerjiye çevirmiş
olmasıdır. 148 çalışanımızın katıldığı Give&Gain
etkinliği kapsamında; Aydınlık Bir Gelecek İçin
Okullarda Enerji Verimliliği, Yerel Kalkınma Projesi
ve Yeteneğe Engel Yok Projeleri ve Rehabilitasyon
14
Merkezi ziyareti gönüllülük programları gerçekleştirildi.
İlköğretim öğrencilerine enerji verimliliği ve doğal
kaynakların korunmasını tema alan VİKO çocuk
tiyatrosu izletildi, çalışanlarımız tarafından öğrencilere
enerji verimliği konusunda farkındalık stickeri dağıtıldı.
Koç Holding Tarafından yürütülen Meslek Lisesi
Memleket Meselesi Projesine dahil oldunuz. Bu konuda
da bilgi verebilir misiniz?
Gülay Selki: Çalışan gönüllülüğe verdiğimiz
önemin bir sonucu olarak Özel Sektör Gönüllüler
Derneği’nin (ÖSGD) aktif bir üyesi konumundayız. Koç
“İnsanlar, birbirlerine yardımdan el çektikleri gün, insanlık yok olur. Karşılıklı dayanışma olmazsa toplumlar
olmaz.”
Walter Scott
Holding’in 6 yıldır yürütmekte olduğu, “Meslek Lisesi
Memleket Meselesi” projesi kapsamındaki Meslek
Lisesi Koçluğu Programı, Özel Sektör Gönüllüleri
Derneği öncülüğünde iş dünyasına devredildi.
Aralarında VİKO’nun yer aldığı ülkemizin önde gelen
21 şirketi ile bu önemli projenin örnek bir paydaşı
olarak çalışan gönüllülüğü kapsamında ülkemize
değer katan sonuçlar üretmeyi hedefliyoruz. Bu
proje ile çalışanlarımızdan oluşan koçlar ile meslek
lisesi öğrencileri programlanmış bir koçluk modeli
çerçevesinde bir araya gelecekler. Bu sayede Meslek
Lisesi öğrencilerinin karşısına meslek sahibi olmuş
rol modeller çıkararak, iş ve sosyal yaşamlarına
destek olup, okul devamlılıklarına, hayat başarılarına,
meslek edinmelerine, kısaca kişisel ve profesyonel
gelişimlerine katkı sağlamış olacağız.
Sürdürülebilirlik, sizin de vurgu yaptığınız hayati bir
konu. Sürdürülebilirlik adına olması gerekenleri özetler
misiniz?
Gülay Selki: Biz, sürdürülebilirliği, aydınlık bir
geleceğin anahtarı olarak görmekteyiz. İnsanla
doğa arasında kurulacak dengeli bağın bugünün ve
geleceğin sürdürülebilir yaşamına, doğal kaynakların
bilinçli kullanıma sağlayacağı katkının bilincindeyiz.
Bu bilinçle, çalışanlarımız, tedarikçilerimiz ve diğer
paydaşlarımız ile kurduğumuz proaktif işbirliği
sayesinde geleceğe “Hepimiz Sorumluyuz” anlayışı ile
bakmaktayız.
Faaliyetlerimizi gerçekleştirirken, gelecek kuşakların
ihtiyaçlarını riske atmamayı ilke edinen bir kuruluş
olduğumuzu düşünüyoruz. Sürdürülebilirliği
çevresel, ekonomik ve sosyal konular başlıklarındaki
sorumluluklarımız olarak ele alıyoruz. Tasarımdan
başlayarak üretim ve kullanım sırasında, olumsuz
çevresel etkileri minimuma indirecek malzeme ve
teknolojileri seçiyoruz. ISO 14001 Çevre Yönetim
Sistemini tüm süreçlerimizde uygularken, enerji ve
doğal kaynakların daha verimli bir şekilde kullanılması
için başta tesislerimizde olmak üzere gerekli
önlemleri alıyor, paydaşlarımıza karşı etik ve şeffaf
davranmaya özen gösteriyoruz. Toplumsal ve çevresel
dezavantajları iyileştirme ve geliştirmeye destek
veren sürdürülebilir sosyal sorumluluk projelerini ise
sürdürülebilirliğin temel sorumlulukları arasında ele
alıyoruz.
Gelecek kuşaklara daha yaşanabilir bir dünya
bırakabilmek için tüm kuruluşlar ve insanlar ortak
paydada buluşmalı. Bu anlamda hızlı bir bilinç artışı
söz konusu, artık insanlar doğal kaynakların bilinçli
kullanımı, enerji verimliliğinin önemi konusunda daha
duyarlı. Bu gelişme gelecek kuşakların yaşamlarını
güvence altına almak adına çok sevindirici ve umut
verici.
Eklemek istedikleriniz
Gülay Selki: Başarılı uygulamaların paylaşılması
ve toplumsal sorunlara karşı ortak akıl ve bakış
açısı oluşmasına katkı sağlaması bakımından KSS
Türkiye Dergisinin çok önemli bir misyonu olduğunu
düşünüyoruz, yayın hayatınızda başarılarınızın
devamını dileriz. Ayrıca, sürdürülebilir ve aydınlık bir
gelecek için hepimizin sorumlu olduğunu bir kez daha
hatırlatmak istiyorum.
15
KSS ri
e
leşil
y
ö
S
PwC Çalışanları
Tiyatro ile Eğitime Destek Oluyor
Pricewaterhouse Coopers (PwC ) çalışanları, bir
sosyal sorumluluk projesi olarak, tiyatro yapıyor,
oyunlarını profesyonel sahnelerde sergiliyor ve
sağlanan gelirin tamamını eğitime destek amaçlı
kullanıyorlar.
P
wC Türkiye Vergi Hizmetleri Ortağı, aynı
zamanda proje sözcüsü Murat Çolakoğlu ve bu
yıl sahnelenen oyunda rol alan PwC çalışanlarıyla bir
araya geldik, projelerini konuştuk.
Murat Çolakoğlu: “Bu ekip ve PwC
Türkiye varoldukça, biz sahnede
olup eğitime destek olmayı
sürdüreceğiz”
PwC çalışanlarından oluşan ekip bu yıl da sahnede.
Projenizi anlatır mısınız?
Murat Çolakoğlu: Bu proje aslında 2010 yılında
Türkçe diksiyon dersleri alma düşüncesiyle başladı. O
dönem tiyatro sanatçısı arkadaşlarla bir araya geldik.
Bu vesile ile de TRT emektarlarından Mahmut Balçın
ile tanıştık ve diksiyon dersleri almaya başladık. Bu
ders programının içinde yaratıcı drama da vardı.
Program ilerledi ve eğitimin sonunda, “neden bir
tiyatro oyunu olmasın” diye düşündük. Fikri biraz daha
geliştirdik ve yapılabileceğine karar verdik. Ortaya bir
ürün çıkınca da, “neden bir getirisi de olmasın ve fayda
sağlayacak bir organizasyona dönüşmesin” fikri oluştu.
Çeşitli yerlerle görüştükten sonra, TEGV ile yapılacak
işbirliğinin amacımıza en uygunu olduğuna karar
verdik. TEGV ile halihazırda süregelen bir işbirliğimiz
vardı. 2011 yılında oynadığımız oyunlarla yaklaşık
660 çocuğun bir yıllık okul masrafını karşıladık. 2011
yılında seçtiğimiz oyun “Yıldızlar Altında Bir İzdivaç”,
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın bir eseriydi. Oyunun
uyarlaması yapıldı ve oyunu sahne önü ve arkası
olmak üzere 40 arkadaşımızla birlikte sahneledik.
Oyunu 7 kere oynadık ve yaklaşık 2.000 kişi izledi.
İstanbul, Ankara ve Bursa’da oynadık ve Direklerarası
Seyirci Üyeleri Seçici Kurulu’nun “Tiyatroyu
16
çalışanlarının motivasyonunda kullanan şirket” Jüri
Özel Ödülü’nü de aldık.
Ben bu projeyi anlatırken 4 basamakta ilerliyorum.
Türkçe’nin doğru kullanımına, çalışanlarımızın
motivasyonuna ve sanata katkıda bulunduk. En
önemlisi de 660 çocuğumuzun eğitimine destek olduk.
Bu bizim için büyük bir mutluluktu. Başlarken, bu
noktaya geleceğimizi hayal edemezdik. Bir yandan
da yaratıcı insanlar olduğumuzu kendi kendimize
kanıtlamış olduk. Projeyi bambaşka bir sosyal
sorumluluk projesine dönüştürüp topluma faydalı hale
getirdik.
Geçen dönemde 40 kişi olan sayımız da arttı. Bu yıl
sahne önü ve arkasıyla toplamda 55 arkadaşımız
oyunda görev alıyor. Projenin tamamında da yaklaşık
100 kişi eğitim almış oldu.
Bu yıl, Güngör Dilmen’in “Midas’ın Kulakları” oyununu
sahneliyoruz. Galamızı 25 Mayısta MKM’de yaptık.
1.000 kişiye yakın izleyici geldi. Davetiyelerimizin
üzerine, oyuna gelirken en az bir kitap getirilmesi
şeklinde bir ibare de koyduk. Bunun sebebi şuydu: Bu
sene ki oyunun gelirini TOÇEV ile işbirliği yaparak,
ihtiyaç sahibi okul ya da okulların kütüphanelerinin
yapımında kullanacağız. Nitekim tek galanın geliriyle
Bağcılar’daki Necip Fazıl Kısakürek İlköğretim
Okulu’nun kütüphanesini yaptırdık ve kütüphaneyi gala
günü topladığımız, çocuklara uygun olan kitaplarla
doldurduk.
Program nasıl devam edecek?
Murat Çolakoğlu: 25 Haziran’da Cadde Bostan Kültür
Merkezinde 2. oyunumuzu oynadık. Eylül ayı itibariyle
de Ankara ve Bursa’da birer oyun oynayacağız.
İstanbul’da duruma göre 3.oyun oynanabilir. Ankara
ve Bursa’da oynayacağımız oyunlarla, iki okul
kütüphanesi daha yapabiliriz diye düşünüyorum.
Bu arada, oyunumuzu TEMA yararına sahnelemek
konusunda da bazı görüşmelerimiz var. Geldiğimiz
nokta bizleri çok memnun ediyor.
Projenin sürekliliği ile ilgili planlamanız var mı?
Murat Çolakoğlu: Biz geçen sene çalışmanın
sonucunu gördüğümüzde, bu kararı zaten verdik. Bir
de slogan da bulduk kendimize. “PwC Sahneliyor,
Eğitime Destek Oluyor”
Artık bizim böyle bir projemiz var. Biz geçen sene,
sonrasında da devam edeceğiz diye söz vermiştik.
Bu sloganla ve sadece şirket çalışanlarından oluşan
kadromuzla oyun sahneliyoruz ve eğitime destek
oluyoruz. Böyle bir ekip ve PwC Türkiye varoldukça
biz bunu sürdüreceğiz ve hep sahnede bir sanatsal
faaliyetle eğitime destek olacağız.
Sizler de oyunda rol aldınız. Düşüncelerinizi paylaşır
mısınız? Öncesinde ve sonrasında neler hissettiniz?
Abdullah Kılınç: Midas’ın Kulakları oyununda berber
rolündeyim. Öncesinde hiç sahneye çıkmamış olmanın
verdiği bir heyecan vardı. İşin sosyal sorumluluk
boyutunun yanı sıra sahne ve seyircinin beğenisi
muhteşemdi. Çocukların mutluluğu görülmeye
değerdi. Bunun bir sanat dalı aracılığıyla sağlanması
inanılmaz. Tiyatronun, sahnenin keyfi çok farklıydı.
Onca kişiyle, anında koordine olabilmek ve 1,5 saat
boyunca her şeyin saat gibi işlemesi inanılmaz bir
motivasyondu. Öyle ki; 1,5 saatlik bir oyun için aylarca
hazırlanıyor ve bunun sonucunu canlı olarak birebir
sahne de yaşıyoruz. Destek vermeye gelenler çalışma
arkadaşlarımız, müşterilerimiz ya da dostlarımız olunca
da işin kıymeti artıyor. Sosyal sorumluluk projeleri iki
yönlü kazanım sağlıyor. Hem doğrudan yardımlarımızı
ulaştırıyoruz hem de şirket içindeki etkileşimi arttırıyor.
Burcu Sakallı: Oyunda Midas’ın kızı rolündeyim.
Ortaya iyi bir şey çıkması için maksimum gücümüzle
çalıştık. Çok zaman ayırdık ve yorulduk ama oyun
esnasında hepsini unuttuk. Bu proje vesileyse
çalışanların birbirlerine bağlılığını da görmüş olduk.
Aynı amaç için herkes kenetlendi ve birbirine yardımcı
oldu. Bu da ayrıca bir mutluluktu.
Duygu Sarıkoç: Ben, oyunda Pan rolündeyim.
Oyunun sahneleneceği gün, kütüphanesi yapılan
okulda yapılan çekimi izledik ve gözlerim doldu. Şayet
bir ücret karşılığı böyle bir organizasyonun içinde
olsaydım aynı tatmini yaşamazdım diye düşünüyorum.
Tüm arkadaşlarım gerekeni yaptı. Bir çocuğa
ulaşabilmiş ve eğitimine destek olabilmişsek bu çok
güzel. Artık dünya değişiyor ve şirketler sadece kâr
amaçlı bakış açısından sıyrılıyorlar. Böyle bir şirketin
parçası olmak da gurur verici. Emeğimizin alkışlanması
hepimiz için çok anlamlıydı.
Selin Tezeren: Ben aynı zamanda, Eğitim ve Gelişim
Bölümü Yöneticisiyim. Bu fikir geçen yıl benimle
paylaşıldığında, proje, bir eğitim programı olarak
da çok hoşuma gitti. Çünkü, sosyal sorumluluk
bacağının yanında, zaman yönetimi, ekip içi iletişim
kurma gibi bizim farklı programlarla çalışanlarımıza
vermek isteyeceğimiz bir çok şeyi arkadaşlarımız
bire bir yaşayacaklardı. Tabi sosyal sorumluluk
kısmı çok güzel. Bizim amacımız hiçbir zaman para
toplayıp bunu olduğu gibi bir STK’ya vermek değil.
Biz, uzmanlığımızı paylaşalım, gücümüzü halk için
kullanalım istiyoruz. Burda da tüm çalışanlar bunun
bir parçası oldular, kütüphanenin kurulumunda orada
çocuklarla birlikteydiler. Projenin ortaya çıkış süreci,
hazırlık aşaması oldukça zahmetli. Geçen sene
oynadığımız oyunda benim de bir rolüm vardı. Fakat
bu sene rol almayacağımı söyledim. Seyircilerin
arasında oturup, arkadaşlarımı izlemek istedim.
Arkadaşlar provalara başladığında karşıdan izlemek
yetmedi ve yine sahnede buldum kendimi. Bu 'Drama
Akademisi', artık farklı çalışmalar da üretebilecek, hem
sosyal sorumluluk hem de bir gelişim programı olarak
çok üstüne düştüğümüz güzel bir proje haline geldi.
Geçen yılki oyunda rol alan arkadaşlar bu yıl da sahne
arkasında görev aldılar.
Cemal Irmak: Ben Midas’ı oynuyorum. Arkadaşlarımın
da söylediği gibi bu proje, sosyal sorumluluk amaçlı
olduğu için hepimiz için önemli ve içinde olmak
istediğimiz bir projeydi. Açık yüreklilikle söyleyebilirim
ki; oyundan bir gün önce o okulda çekilen görüntüleri
izleyene kadar kendimi bir şirket eğitiminde
sanıyordum. Görüntüleri izleyince anladım ki; biz
birileri için bir şey yapıyoruz ve başka insanları da
yanımıza çekiyoruz. Sandığımızdan da faydalı bir iş
yaptığımızı farkettim. Bireysel başarının nasıl kollektif
bir başarıya dönüştüğünü gördük. Şirkete en yeni
katılanlardanım ama bu proje sayesinde çok arkadaşla
tanıştım. Artık gerçekten bu şirketin bir parçası gibi
18
hissediyorum. Bu da projenin bizlere bir diğer katkısı
oldu. Şayet tiyatrocu olup da bu projenin içinde
olsaydım, bu kadar mutlu olmazdım sanıyorum. Çünkü
işimi yapmış olurdum. Fakat asıl işimin tamamen
dışında bir şeyi başarmış olmak beni çok mutlu etti.
Can Nizamoğlu: Oyunda Apollon rolündeyim. Projeyi
arkadaşlarım çok güzel özetledi. Ekonomide kazankazan teorisi vardır. Bu projedeki kazanımlar çok
fazla. Ben kendi adıma, o sahnede elimden geleni
yaparken çok güzel şeyler hissettim. Bizi izleyen
müşterilerimizin, şirketimizi örnek alacaklarını
düşünüyorum. Çocukların eğitimine somut bir katkı
sağlamış olmaktan son derece mutluyuz. Uzun yıllar
sürmeye değer bir proje bu. PwC sosyal yönüyle
de, bizlerin üniversiteden mezun olduktan sonra
seçimlerimizden biri oluyor. Çünkü sosyal yönü kuvvetli
şirket sayısı Türkiye’de çok az. Ekibe en son katıldım.
Fakat bunu dezavantaj olarak asla hissettirmediler
bana. Bizim çalışan profilimizin, zor zamanlarda
beraber başarmaya uygun olduğunu düşünüyorum.
Kaygılarımıza rağmen oyunları hatasız şekilde
tamamlamak çok sevindiriciydi.
Türkiye’de KSS algısı henüz kuvvetli değil. Çalışan
gönüllüğü de aynı şekilde. Bununla ilgili neler
söylersiniz?
Murat Çolakoğlu: Bizim projemizin zorluğu şu ki;
keyfi davranma gibi bir durum söz konusu değil.
Proje devam ederken yaşadığımız şey, işin içinde
olan herkesin bir şeylerden feragat ederek, gönüllüğü
tam manasıyla yaşayarak, işin bir parçası olması
durumu. Şirket kültürü ve KSS anlamında evet bir
bilince sahibiz. Bu tarz faaliyetlerin kuruluşlara katkısı
noktasında da, öncelikle herkesin insan olduğunun,
şirketin, çalışanlarıyla bir olduğunun kabul edilmesi
gerekir. Böyle bir projeye bu kadar kişiyi dahil edip, tek
yürek hareket ettirebilmek için, birliği sağlayabilmek
gerekir. Biz, tam bir ekip ruhu oluşturduk. Şirketin ve
çalışanın karşılıklı olarak birbirini sevdiği bir ortam
yakalamak gerekir ki bu tarz projeler gerçekleşebilsin.
Söy
KSS
leşil
e
ri
Deniz Bayel Feyizoğlu:
“Halen büyük bir kesim, sosyal sorumluluğun sadece bağışlardan
ve çeşitli destek çalışmalarından ibaret olduğunu düşünüyor”
Doğuş Holding Kurumsal İletişim Bölüm Başkanı
Deniz Bayel Feyizoğlu, Doğuş Grubu’nun KSS
vizyonunu, uygulamalarını ve Grubun yayınladığı
“Kurumsal Sorumluluk Raporu”nun detaylarını KSS
Türkiye’ye anlattı.
Doğuş Grubu olarak, küresel bir raporlama yöntemi
olan Global Reporting Initiative (GRI) standartlarında
hazırladığımız 2011 Kurumsal Sorumluluk Raporumuz,
GRI tarafından yapılan değerlendimeyle C başvuru
düzeyi kontrolünü geçti. Böylece biz de 2011
Kurumsal Sorumluluk Raporumuzla, raporunu
GRI başvuru düzeyi kontrolüyle yayınlayan,
Türkiye’deki ilk gruplardan biri olduk. Kurumsal
sorumluluk yaklaşımımızı, stratejimizi ve yönetimimizi
açıkladığımız ve etki alanlarımızdaki konularda
üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmeyi
taahhüt ettiğimiz raporumuzu kamuoyu ile paylaştık.
Doğuş Grubu, kurumsal sosyal sorumluk konusunda
göze çarpan kuruluşlardan biri. Grubun KSS algısını ve
bünyenize entegrasyonunu anlatır mısınız?
Deniz Bayel Feyizoğlu: Kurulduğu günden bu
yana kurumsal sürdürülebilirlik anlayışı, Doğuş
Grubu’nun temel çalışma prensiplerinden biri olmuştur.
Grubumuz bu bilinci, iş yapış biçimine entegre ederek
paydaşları için değer üretmeyi hedeflemektedir. Doğuş
Yayınlanan GRI onaylı raporda, KSS stratejinizi nasıl
Grubu için “Kurumsal Sorumluluk” anlayışı, içinde
nitelediniz? Taahhütleriniz nelerdi?
yaşadığımız toplumu, ekolojik çevreyi ve ekonomik
Deniz Bayel Feyizoğlu: Hazırladığımız raporda
kalkınmayı, ürün ve hizmetlerimizle destekleyecek
kurumsal sorumluluk stratejimizi, “faaliyet gösterdiğimiz
farkındalığı oluştururken,
tüm bölgelerde ve
aynı zamanda toplumun
sektörlerde, yenilikçi ve
beklentilerine karşı da
sürdürülebilir iş modelleri
Kurumsal sorumluluğun
hassas olmak üzerine
yaratarak ekonomik, sosyal
kuruludur. Doğuş Grubu,
ve çevresel kalkınmayı
bir iş yapma biçimi, bir
ekonomik, sosyal ve
desteklemek ve refah
süreç yönetimi olduğunu
çevresel konularda bilinç
düzeyini artırmak” olarak
yaratarak ve bu sorunların
açıkladık. Raporumuzda
ve
kurumların
tüm
çözümü için çeşitli iletişim
da belirttiğimiz üzere,
operasyonlarını ilgilendirdiğini
platformları oluşturarak,
Doğuş Grubu’nun
sosyal paydaşlarına
sorumluluk alanlarını,
kavramak gerekiyor.
da bu bilinci aşılamayı
ekonomi, çalışanlar,
amaçlamaktadır.
toplumsal katılım, çevresel
"
Grubumuz, 2007’de
‘Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni (BM
KİS) imzalamış ve bu sözleşmeyle insan hakları,
çalışma standartları, çevre standartları ve yolsuzlukla
mücadele konularında ortak mücadele vermeyi
hedefleyen en büyük kurumsal sosyal sorumluluk
girişiminin bir parçası olmuştur. BM KİS’i imzalayarak
verdiğimiz taahhüdün bir uzantısı olarak, 2009 yılından
bu yana her yıl küresel standartlara uygun “Kurumsal
Sorumluluk Raporu” yayınlıyor ve sürdürülebilirlik
alanındaki ilerlememizi ve çalışmalarımızı tüm sosyal
paydaşlarımızla paylaşıyoruz. etki ve paydaş katılımı
olarak beş başlıkta tanımlandık.
‘Ekonomik Etki Alanı’ açısından 2011 yılı, Doğuş Grubu
için son derece başarılı geçen bir yıl oldu. Hizmet
verdiğimiz tüm sektörlerdeki mevcut operasyonlarımızı
en iyi şekilde sürdürürken, gerçekleştirdiğimiz yeni
yatırımlarla da kesintisiz büyümeye devam ettik.
Doğuş Grubu olarak, cinsiyet, din, dil, ırk ya da
maluliyet farkı gözetmeden istihdamda fırsat eşitliği
yaratmayı ve desteklemeyi benimsiyoruz. Bu anlamda
19
Kurumsal sosyal sorumluluk raporlaması, Küresel İlkeler
Sözleşmesinin imzalanması vs. söz konusu olduğunda,
Türkiyeli şirketlerin yetersiz ilgisi açıkça görülüyor.
Sorumlu olmayı taahhüt etmek noktasında sıkıntının ne/
neler olduğunu düşünüyorsunuz?
Deniz Bayel Feyizoğlu: Ne yazık ki Türkiye’de
kurumsal sorumluluk algısı, gerek kurumlar genelinde
gerekse toplumsal anlamda, henüz tam yerleşmiş
değil. Halen büyük bir kesim, sosyal sorumluluğun
sadece bağışlardan ve çeşitli destek çalışmalarından
ibaret olduğunu düşünüyor. Ancak elbette resmin
çerçevesi, bundan çok daha geniş ve çok daha
kapsamlı. Kurumsal sorumluluk aslında, bütünsel bir
bakış açısı gerektiriyor. Kurum ve kuruluşların tüm
iş süreçlerine entegre olmuş bir sorumluluk algısı ve
anlayışından söz ediyoruz. Kurumsal sorumluluğun
bir iş yapma biçimi, bir süreç yönetimi olduğunu
ve kurumların tüm operasyonlarını ilgilendirdiğini
kavramak gerekiyor.
‘Çalışan Etki Alanı’nda, iş standartlarında BM Global
Compact ilkelerine uygun olarak hareket eden
Grubumuz, güvenli ve sağlıklı bir iş ortamı sağlamayı
ve tüm iş mevzuatlarına uymayı taahhüt ediyor.
Toplumdan aldığını topluma geri verme ilkesi
çerçevesinde çalışmalarını sürdüren Doğuş Grubu,
iş yaptığı bölgelerde yaşayan toplumu öncelikli
paydaşı olarak kabul ediyor. Grubumuzun ‘Toplumsal
Katılım’ alanındaki çalışmaları, toplumsal katkı
programları ile sponsorluklarımıza ek olarak,
çalışanlar için gerçekleştirilen gönüllülük ve farkındalık
kampanyalarından oluşuyor.
Tüm faaliyetlerimizde, çevresel farkındalığa ve çevre
korumasına ayrı bir önem veriyoruz. Zaten raporda da
gerçekleştirilen tüm operasyonların her aşamasında,
bu bilinçle hareket etmeye devam edeceğimizi,
farkındalık programlarına destek vereceğimizi ve
çalışanlarımızı da süreçlere dâhil edeceğimizi
taahhüt ettik. Bu yaklaşımımızı, Grup İçinde Çevresel
Farkındalık, Enerji Verimlilik Programları, Atık Yönetim
Strateji ve Programları ve Su Tüketiminin Azaltılması
olmak üzere dört bölümde topladık.
Son olarak, ‘Paydaşlarla’ olan ilişkimizi Grubun,
şeffaflık, ulaşılabilirlik ve eşitlik ilkeleriyle
şekillendirdiğimizi söyleyebiliriz. Yürütmekte
olduğumuz tüm işlerde yüksek etik anlayışını
benimseyen Grubumuz, paydaşlarımızdan da
uluslararası kabul görmüş bu kurallara uygun
hareket etmelerini talep ediyor. İş süreçlerimizi, ana
paydaşlarımızın ihtiyaç ve beklentilerine uyumlu hale
getirecek şekilde yapılandırdık. Bu yapılanma ile
Doğuş Grubu olarak, ana paydaşları daha iyi tanıma,
değerlendirme ve buna göre önceliklerini belirleme
imkânına sahip olduk.
Bu konudaki bakış açısı hem toplum hem de kurumlar
nezdinde geliştikçe ve iş yapış modellerine yansıdıkça,
gerçek kurumsal sosyal sorumluluktan bahsediyor
olacağız.
Grubun ve bünyesindeki şirketlerin, farklı etki
alanlarına sahip KSS projeleri ürettiğinizi görüyoruz.
Projelerinizi kurgularken kıstaslarınız ya da
öncelikleriniz var mı?
Deniz Bayel Feyizoğlu: Kurumsal sürdürülebilirlik,
tüm Doğuş Grubu şirketlerimiz nezdinde önemli
bir bakış açısı, yönetim biçimi ve stratejik öncelik
olarak kabul ediliyor. Farklı Grup şirketlerimiz, kendi
sektörlerinde öncü adımlar atıyor. Bu alandaki en
önemli gelişmelerden biri Doğuş Otomotiv’in, 2010
yılında BM KİS’i imzalaması ve bunu takiben ilk
“Kurumsal Sosyal Sorumluluk Raporu”nu (KSS)
çıkarması oldu. Bu rapor, otomotiv sektöründe
Türkiye’nin ilk “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” raporu
olma özelliğini taşıyor ve Doğuş Otomotiv’in de
sektördeki öncülüğünü kanıtlıyor.
Garanti Bankası ve Doğuş Yayın Grubu’nun bu
alandaki inisiyatifleri de önem arz etmektedir. Garanti
Bankası, Çevre Komitesi’ni kurmuş; bu komite,
sürdürülebilirlikle ilgili politika ve programların
oluşturulmasından, iş süreçlerine aktarılmasından ve
takibinden sorumlu olmuştur. Doğuş Yayın Grubu ise
karbon ayak izi raporu açıklayan Türkiye’nin ilk medya
kurumu olmuştur. Grup, uzun vadede ‘sıfır karbon’
üreten bir kurum olmayı hedeflemektedir.
Doğuş Grubu’nun kurucusu ve Onursal Başkanı Ayhan
Şahenk tarafından 1992 yılında kurulan Ayhan Şahenk
Vakfı da çalışmalarını eğitim, kültür, sağlık, spor ve
çevre alanlarında sürdürüyor. Bilimsel çalışmalara
destek veren, sosyal yardımlarda bulunan vakıf,
önceliği eğitim ve sağlık konularına ve hedef kitle
olarak da çocuklara vermektedir.
Ayrıca toplumsal katkı programlarımız kapsamında
Doğuş Holding olarak klasik müziğin Türkiye’de
gelişimini desteklemeye yönelik çalışmalar yapıyoruz.
Projelerimizin, uzun soluklu olmasına önem veriyoruz.
Bu kapsamda; 2006 yılında kurduğumuz, Şefliğini ve
Genel Müzik Direktörlüğü’nü Prof. Rengim Gökmen’in
yaptığı ve Türkiye’deki çeşitli konservatuvarların
11–18 yaş grubu öğrencilerinden oluşan Doğuş
Çocuk Senfoni Orkestrası ile, Türk çocuklarına
senfonik müziği yaşıtları aracılığıyla sunarak, çoksesli
evrensel sanat müziğini ülkemizde yaygınlaştırmayı
hedefliyoruz. Kurulduğu günden beri Türkiye’nin
çeşitli noktalarında konserler düzenleyen DÇSO,
2008 itibarıyla uluslararası platformlarda da Türkiye’yi
temsil etmeye başlamıştır. Orkestra, yurtdışındaki
ilk konserini ise Bavyera Devlet Senfoni Orkestrası
bünyesindeki Attaca Çocuk ve Gençlik Orkestrası ile
Münih’de gerçekleştirmiştir. DÇSO, Münih konserinin
ardından Türkiye’nin onur konuğu olarak katıldığı
İsviçre’nin Basel kentinde açılış töreni yapılan
Culturescapes Festivali’nin gala gecesinde de bir
konser vermiştir. Orkestra, yurtdışı konserlerine
önümüzdeki yıllarda daha fazla ağırlık vererek; Türk
çocuğunun çağdaş sesini uluslararası platformlarda da
duyurmayı amaçlamaktadır.
Doğuş Grubu olarak, 2005 yılından bu yana
Bodrum’da düzenlediğimiz D-Marin Turgutreis
Uluslararası Klasik Müzik Festivali ile de klasik müziğin
gelişimine destek vermekteyiz. Hem Türkiye’den hem
de diğer ülkelerden çeşitli değerli sanatçıları ağırlayan
festivalimiz, 2009 yılında Uluslararası Festivaller Birliği
(EFA) üyeliğine kabul edilerek, uluslararası müzik
arenasında var olan ender festivaller arasına girmeyi
başarmıştır.
Klasik müziğe olan desteğimizi CSO ana sponsorluğu
ile ayrıca devam ettiriyoruz. Sponsorluğumuz
kapsamında 2008 yılında CSO Konser Salonu’nun
restorasyonunu gerçekleştirdik. Ekim 2009’da ise
Anadolu illerinde ‛Kampüste Senfonik Akşamlar’
projesini başlattık. Daha önce CSO’nun gitmediği
illerdeki üniversitelerin seçildiği projenin ilk yılında
gerçekleştirilen konserleri 2200 kişi, ikinci yılında ise
toplam 5500 kişi izledi. ’Kampüste Senfonik Akşamlar‘
projesi, 2012’de daha çok ile ve daha çok öğrenciye
ulaşarak devam edecek.
KSS çalışmalarına dâhil olan, çalışmaları yürüten
ekipten de söz etmek gerekir. Bahseder misiniz?
Deniz Bayel Feyizoğlu: Bu elbette çok uzun bir
hazırlık süresi gerektiren bir çalışma. Gerek
Holding’de gerekse Grup şirketlerimizde Kurumsal
İletişim Departmanı altında, bu çalışmayla ilgilenen
arkadaşlarımız var. Tüm ekip, farklı lokasyonlarda
çalışsalar dahi, sürekli olarak iletişim ve koordinasyon
halinde. Doğuş Grubu Kurumsal Sorumluluk Raporu,
sadece Holding’in değil, tüm Grup şirketlerinin bu
alandaki faaliyetlerini kapsıyor.
Çalışmalarımıza aylar öncesinden başlıyoruz. Her
sene başında, Grup şirketlerindeki ilgili birimlere,
GRI kriterlerine göre hazırlanmış bir anket formu
gönderiyoruz. Ekiplerden gelen verileri toplayıp
değerlendirmeye başlıyoruz. Grup şirketlerinin
yanıtlarını konsolide ediyoruz. Ayrıca elbette, bu
konuda hizmet veren profesyonel firmalardan da içerik
desteği alıyoruz. Raporumuzun kapsamlı ve en iyi
şekilde derlenmiş olmasına büyük önem veriyoruz.
Son iki yıldır bu anlamdaki iş ortağımız ve en büyük
destekçimiz FCS Finansal İletişim Hizmetleri.
Bu yıl ilk kez, tüm Grup şirketlerimizden temsilci
yöneticilerimizden oluşan bir ekiple KSS
önceliklerimizi, Grup stratejimizi ve vizyonumuzu
tartıştık. Grup şirketlerinin KSS stratejilerinin, Doğuş
Grup KSS stratejisiyle entegrasyonu çalışması
yaptık. Bir anlamda ilk Grup Paydaş Panelimizi ve
strateji çalıştayımızı gerçekleştirdik. Bu çalışma, tüm
Grup şirketlerimizle bakış açımızı aynı paralelde
götürebilmek adına önemli bir başlangıç noktası oldu.
İçerik çalışmaları tamamlandıktan sonra bile,
defalarca tekrar okuması ve kontrolü yapılıyor. Süreç
meşakkatli ama sonunda elde edilen başarı da bir o
kadar gurur verici oluyor bizim açımızdan. Ayrıca bu
süreçle birlikte, Doğuş Grubu çatısı altındaki şirketler
de anketlerdeki kriterlere göre eksiklerini görüp,
gelişim alanlarını tespit etme ve gerekli iyileştirme
çalışmalarına başlama fırsatı elde ediyorlar.
Bundan sonrasında nasıl ilerleyeceksiniz?
Deniz Bayel Feyizoğlu: Doğuş Grubu olarak,
kurumsal sorumluluk anlayışına kurulduğumuz günden
itibaren sahip olduğumuza inanıyoruz. Bu anlayışı,
çalışmalarımıza her geçen gün daha fazla entegre
etmeye çalıştık ve bu çerçevede, faaliyetlerimizde,
ülkenin ve dünyanın geleceğine ilişkin bir duyarlılık
yaratmayı hedefliyoruz. Elbette nihai amacımız, bu
duyarlılığı olabildiğince geniş kesimlere yaymak.
Ekonomik, çevresel ve sosyal konularda
sürdürdüğümüz katkı programlarının kapsamını ve
etki alanını daha da genişletmek istiyoruz. Faaliyette
bulunduğumuz sektörler ve çalışan sayımız arttıkça,
sorumluluk alanımız da genişliyor. Bu bilinçle daha
fazla farkındalık yaratmak, kurumsal sorumlulukla ilgili
faaliyetlere daha stratejik bir bakış açısıyla yaklaşmak,
çalışanlarımızdan başlayarak dışarı doğru genişleyen
paydaş haritamızda tüm paydaşlarımızın beklentilerini
azami düzeyde karşılayarak büyüme hedeflerimizi
yakalayabilmek en önemli amacımız.
Grup içerisinde de kurumsal sorumluluk çalışmalarını,
tüm Doğuş şirketlerine yaymak ve mevcut
uygulamaları daha da geliştirmek istiyoruz.
21
KSS ri
e
leşil
y
ö
S
Siemens Ev Aletleri Türkiye Pazarlama Müdürü
Ayşe Özkaya:
“Sosyal sorumluluk faaliyetlerimiz özellikle çevre
ve enerji tasarrufu konularına yoğunlaşıyor”
Siemens Ev Aletleri Türkiye Pazarlama Müdürü Ayşe Özkaya ile, Siemens’in KSS vizyonu ve uygulamaları
üzerine konuştuk.
Siemens KSS farkındalığının neresinde?
Ayşe Özkaya: Markamızın kurucusu olan Werner
von Siemens’in “İnsanlığa hizmet adına gelişim için
çalışmak’’ mottosu ile sadece ileri teknoloji kullanarak
geliştirdiğimiz ürünlerimizle değil, aynı zamanda
ürettiğimiz her şeyin içinde doğayı ve dünyanın
geleceğini gözeten bir fikir olmasına özen gösteriyoruz.
Doğa için doğal fikirlerle, büyük tasarruflar sağlayan
Siemens Ev Aletleri gerek en üst düzeyde enerji ve
su tasarrufu sağlayan çevre dostu ürünleri, gerekse
projeleri ile çevrenin korunması konusunda ismi
ön plana çıkan firmalar arasında yer alıyor. “Ne
kadar ihtiyaç, o kadar tüketim” felsefesine dayanan
Siemens’in ecoPlus özelliğine sahip ürünleri sadece
belirli bir programa değil, ürünün tüm programlarına
yönelik enerji ve su verimliliği sağlayan özellikleri
ile tüketicilerin kullanım alışkanlıklarına en uygun
seçimi yapma şansını sunuyor. Performanstan taviz
vermeden enerji ve su tasarrufu sağlayan bu ürünler
tüketicilerin yaşam kalitesini de artırıyor. Tüketicilerin
en güncel ve konforlu ev aletini edinmiş olmaları, bir
diğer kazanımı oluşturuyor.
Projelerinizi oluştururken özellikle yoğunlaştığınız, daha
fazla kaynak ayırdığınız alanlar var mıdır?
Ayşe Özkaya: Çevre ve sürdürülebilirliğin tüm
faaliyetlerimiz içinde önemli bir yeri var. Doğal
kaynakların korunmasına ve sürdürülebilirliğe destek
olmak amacıyla gerçekleştirdiğimiz sosyal sorumluluk
projeleri ile bu kimliğimizi daha da güçlendiriyoruz. Her
yıl düzenlediğimiz projelere önemli bir kaynak ayırıyor,
bu konuda titiz bir çalışma yürütüyoruz. Bugüne kadar
etkili sonuçlar aldığımız birçok proje gerçekleştirdik.
Bu nedenle sosyal sorumluluk faaliyetlerimiz özellikle
çevre ve enerji tasarrufu konularına yoğunlaşıyor.
Güncel olarak yürüttüğünüz çalışmalarınız ve hedefleri
nelerdir?
Ayşe Özkaya: 2008 yılında, WWF-Türkiye işbirliği
ile Eğirdir Gölü’nün geleceği için Yedi Renkli Göle
Yedi Renkli Hayat projesini hayata geçirdik. Proje,
Türkiye’nin en önemli su kaynaklarından biri ve
bölge halkının geçim kaynağı olan, binlerce canlıya
ev sahipliği yapan gölün korunmasını, gelecek
nesillere en canlı
haliyle bırakılmasını
amaçlıyor. Projede
iki yılı aşkın süre
içinde, Eğirdir Gölü
havzasının karşı
karşıya olduğu
tehditler belirlendi,
bunlarla mücadele
edildi. Çalışmalar
tarım, balıkçılık ve
turizm olmak üzere
üç alana odaklandı.
Sonuç olarak bölgede,
yöre halkı, yerel
yönetim ve kamu kurumları tarafından da desteklenen
sürdürülebilir bir gelişim ivmesi yaratıldı. Yedi Renkli
Göle Yedi Renkli Hayat projesinin ikinci fazını da
WWF-Türkiye işbirliği ile 2012 yılında başlatıyoruz.
"
“Santral İstanbul Enerji Müzesi’nde düzenlediğimiz
“Gelecek=Çocuk ve Enerji” eğitimleri 2012 yılında
da devam ediyor. 2010 Ekim ayından bu yana
devam eden bu eğitimlerde, çocuklar ve gençler,
enerji tasarrufu hakkında çok şey öğreniyor. 20102011 eğitim öğretim yılında toplam 3.818 öğrenciye
ulaşmayı başardık. 2011-2012 eğitim öğretim
yılında, şimdiye kadar eğitime katılan öğrencilerin
sayısı ise 3.293’ü buldu. Bu yıl 5.’si düzenlenen
ve sürdürülebilirlikle ilgili en önemli buluşmalardan
biri olan EkoDESİGN Konferansı geçmiş yıllarda
olduğu gibi yine Siemens Ev Aletleri sponsorluğunda
gerçekleştirildi.
Gerçekleştirdiğiniz projeleri ölçümlediniz mi? Sonuçları
neler oldu?
Ayşe Özkaya: Özellikle ‘Yedi Renkli Göle Yedi
Renkli Hayat’ projesinden bugün kadar önemli
kazanımlar elde ettik. Bölgede, ‘Tarımsal Zararlılarla
Mücadelede Biyo-Teknik Uygulama’ pilot projesiyle
ilaç kullanımında yüzde 20 düşüş, verimlilikte
yüzde 15 artış sağlandı. Tarımsal kirlilikle mücadele
için Gelendost Belediyesi’ne ait elma bahçesinde
gerçekleştirilen pilot
projeyle; 2010 elma
sezonunda tarımsal ilaç
kullanımında yüzde 20
azalma elde edildi. Isparta
Merkez, Barla, Beydere,
Yenice, Afşar, Esinyurt,
Yeşilköy olmak üzere yedi
ayrı yerleşim biriminde
düzenlenen “İyi Tarım
Uygulamaları Eğitimleri”ne
350’yi aşkın çiftçi katıldı.
Organik Tarım Deneyim
Paylaşımı Gezisi’ne
tarım sektörü ve kamu
kurumlarından 30 kişi katıldı.
Her yıl düzenlediğimiz
projelere önemli bir
kaynak ayırıyor, bu
konuda titiz bir çalışma
yürütüyoruz.
Yeşil alanlara duyduğumuz ihtiyaca dikkat çekmek,
doğa ve çevre bilincinin güçlenmesine destek olmak
amacıyla, Türkiye’nin ilk “dikey bahçe” outdoor
uygulamasını İstanbul’da hayata geçiriyoruz. 90
metre karelik bir yüzeyde oluşturulan dikey bahçemiz,
bu proje için özel olarak üretilen taşıyıcı profiller ve
su geçirmez PVC paneller üzerinde oluşturuldu.
Keçelerin üzerine açılan mini ceplerin içine, genel
tasarıma uygun şekilde 4000 adet bitki, topraklarından
arındırılarak tek tek yerleştirildi. Dikey bahçemizin üst
bölümünde bulunan martı sembolleri ve alt bölümünde
bulunan Siemens logosu, özel bir dikim modeli ile
şekillendirildi. Bahçemiz, altı ay süreyle burada düzenli
olarak budanarak, özel sulama ve besleme sistemleri
ile yaşayacak.
2010 Eylül ayında Eğirdir Gölü Kirlilik Modellemesi
çalışmasına başlandı. Eylül 2011’de tamamlanması
planlanan modelleme çalışmasıyla ileriye
yönelik senaryolar ışığında gölün geleceğinin
değerlendirileceği bir çalışma ortaya konuluyor.
2010 yaz döneminde Eğirdir Gölü’nde kerevit yasağı
bir aylığına kaldırıldı ve 550 tonluk kota içerisinde
kalmak şartıyla kerevit avı gerçekleştirildi. Balıkçılığı
canlandırmak adına göl etrafındaki yedi yerleşim
biriminde (Gelendost, Eğirdir, Barla, Büyükkabaca,
Tırtar, Aşağı Kaşıkara, Gençali) gerçekleştirilen
Sürdürülebilir Balıkçılık Eğitimleri ile gölde faaliyet
gösteren 12 Balıkçılık Kooperatifi’ne üye yaklaşık 300
balıkçıya ulaşıldı. Bölgede önemli bir gelir kaynağı
olan balıkçılığın geleceğine dair tehditlerin incelendiği
ve akılcı balıkçılık ilkelerinin yer aldığı Sürdürülebilir
Balıkçılık Rehberi 500’den fazla kişiye ulaştı.
23
Proje kapsamında, bölgedeki turizm potansiyelinin
sürdürülebilir bir yaklaşımla değerlendirilmesine
yönelik çalışmalar gerçekleştirildi. Eğirdir’de örgütlü bir
turizm modelinin ve belli standartların oluşturulması
için eğitimler verilmesinin yanı sıra iyi uygulama
örnekleri turizmle uğraşanlara tanıtıldı.
Eğirdir Gölü ve çevresindeki turizm işletmeleri ve
turizm gönüllülerine yönelik düzenlenen Eğirdir
Gölü’nün Ev Sahipleri ve Eğirdir Gölü’nün Elçileri
eğitimlerine 45 kişi katıldı. Eğirdir İlçesi’nde faaliyet
gösteren toplam 28 pansiyon ve otel eğitimlere
tam katılım sağladı. Nallıhan’a gerçekleştirilen
Sürdürülebilir Turizm Deneyim Paylaşımı Gezisi’ne
turizm sektörü ve kamu kurumlarından toplam 45 kişi
katıldı. Bölgedeki önemli turizm alanlarından biri olan
Oluklacı Patikası yürüyüş yolu Eğirdir Belediyesi ve
Orman Bölge Müdürlüğü’nün işbirliği ile yenilendi.
sensizrekorolmaz.com, Yedi Renkli Göle Yedi
Renkli Hayat Projesi’nin başarılı unsurlarından birini
oluşturuyor. Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat
Projesi’ne çevreye duyarlı geniş kitlelerin desteğini
almak amacıyla sensizrekorolmaz.com projesini
hayata geçirdik ve Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdik.
Siteyi 20 günden kısa bir süre içinde ziyaret eden
yaklaşık 100 bin kişi, internette yayınlanan en büyük
ve en çok etiketli fotoğrafı oluşturarak dünya rekoru
girişimine destek oldu.
24
KSS uygulamalarının, kuruluşlara katkısı üzerine neler
söylersiniz?
Ayşe Özkaya: Kurumsal sosyal sorumluluk projeleri,
öncelikle tüketici gözünde iyi kurumsal vatandaş
algısını güçlendirmesi açısından önem taşıyor ve
toplumda gelişime ihtiyaç duyulan herhangi bir alanda
kuruluşlara sosyal sorumluluklarını yerine getirme
fırsatı tanıyor. Sürdürülebilir projelerin kısa ve uzun
vadede kurum itibarının ve kurumsal kimliğinin
güçlenmesine önemli katkılarının olduğuna inanıyoruz.
Bundan sonrası için nasıl ilerlemeyi
planlıyorsunuz / hedefliyorsunuz?
Ayşe Özkaya: Projelerimiz tüm hızıyla devam
edecek. Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat
projesinin ikinci fazı, 2012 yılındaki en önemli
projelerimizden biri olacak. Eğirdir’de iyi
tarım uygulamalarına yönelik olarak hayata
geçireceğimiz yeni bir alan koruma projesi ile
bölgenin geleceği için önemli bir adım daha
atacağız. Dikey bahçemiz önümüzdeki altı
ay süresince Tarlabaşı’nda yaşamaya devam
edecek. 2012 yılında ayrıca yine çocuklarda
çevre bilincini güçlendirmeyi amaçladığımız
“Küçük Bahçıvanlar” projesini hayata geçirmeye
hazırlanıyoruz..
Mak
ale
Türkiye Kurumsal Yönetim Dernegi (TKYD) Yönetim Kurulu Üyesi
Dr. Erkin Erimez
Kurumsal Yönetim ve Sürdürülebilirlik
İnsanlık son yüz yılda çok önemli atılımlar yaptı.
Bütün bu atılımları yaparken başlangıçta dünya
kaynaklarının sınırsız olduğu düşüncesi hakimdi,
ancak zaman geçtikçe kaynakların sınırsız olmadığı
ve kalkınma faaliyetlerinin yaşam alanlarını olumsuz
etkileyen yönleri olduğu ortaya çıktı.
B
irleşmiş Milletler 1983 yılında Çevre ve Gelişme
Dünya Komisyonunu (World Commission on
Environment and Develeopment - WCED) kurdu.
Komisyon başkanlığına Gro Harlem Bruntdland atandı.
Komisyonun kurulma nedeni dünya kaynaklarını hızla
tükendiğinin ve yaşam alanlarının kirlendiğinin fark
edilmesidiydi. Komisyon
1983 yılından 1987 yılına
kadar çalışmalar yaptı ve
1987 yılında dağılmadan
önce raporunu yayınladı.
Sürdürülebilir kalkınma
kavramı 1987 yılında
yayınlanan yukarıda
bahsi geçen komisyonun
raporu olan Brundtland
Raporu ile bugünkü
anlamda tanımlanmaya
başladı.
"
Sürdürülebilirlik felsefine uygun olarak iş yapan
kurumlar operasyonlarını daima doğru ve adil olarak
planlamak ve yürütmek zorundadır. Adillik yaklaşımı,
konu ile ilgili tüm paydaşlar (hissedar, çalışan, müşteri,
tedarikçi, taşeron, operasyon yapılan yerlerdeki
halk, vb...) için geçerlidir. Adil ve etik olmayan, insan
hakları açısından kabul edilemeyecek uygulamalar
bu felsefeye göre hareket eden kurumlar tarafından
prensip olarak gerçekleştirilemezler.
Sürdürülebilirliğe inanan kurumlar yaptıkları faaliyetler
ile ilgili hesap verebilir durumda olmak zorundadır.
Bir kurum ekonomi,
sosyal sistem ve çevre
açısından faydalı
olmak iddiasında ise
yaptıklarından dolayı
hesap vermeye de
hazır olmalıdır. Meksika
Körfezinde yaşanan
çevre krizi bunun en
önemli örneklerinden
biridir. BP ortaya çıkan
krizdeki sorumluğunu
kabul etmiş, hesap
vermeye hazır olduğunu
açıklamış ve zarar
görenlerin zararlarını
tazmin edeceğini bildirmiştir.
Sürdürülebilirlik
prensiplerine uygun iş
yapabilmek için, öncelikle
kurumsal yönetim
prensiplerine uygun
çalışmak gerekmektedir.
Bu tanıma göre
sürdürülebilir kalkınma üç kavramdan oluşmaktadır.
Bu kavramlar; çevre, sosyal ve ekonomik gelişimdir.
Sürdürülebilirlik 21. yüzyılın kalkınma modeli
olarak ortaya çıkmaktadır. Sistem işletmelerin karlı
olmalarını, ancak karlı olurken dünya kaynaklarını
verimli kullanmalarını, çevreye zarar verilmeden
operasyonların yürütülmesini ve tüm paydaşların
gözetilerek çalışılmasını önermektedir.
Kurumsal Yönetimin temel kavramları olan; şeffaflık,
hesap verebilirlik, adillik, sorumlu davranmak aslında
sürdürülebilirlik açısından da temel kavramlar olarak
karşımıza çıkmaktadır. Kurumsal yönetimin olmadığı
bir ortamda sürdürülebilir kalkınmanın başarılması
mümkün değildir.
Şeffaflık sürdürülebilirlik açısından olmazsa
olmazlardan biridir. Sürdürülebilirlik yaklaşımını
benimsemiş kurumlar operasyonları ile ilgili tüm bilgileri
kamu ile paylaşırlar. Düzeltilmesi gereken uygulamaları
ve bu konuların iyileştirilmesi için yapılanları da
açıklarlar. Sarf edilen çabalar eğitim, yatırım,
süreçlerin yeniden şekillendirilmesi şeklinde olabilir.
Birçok kurum Sürdürülebilirlik Raporu yayınlayarak
şeffaflık konusunda adımlar atmaktadır. Rapor süreci
dünyada da yeni şekillenen bir süreçtir. Raporların
sadece başarıları yazdığı ancak eleştiri ve sıkıntıları
açıklamadığı konusunda görüşler bulunmaktadır.
25
Eleştirilerde gerçeklik payı vardır. Ancak raporlar
bu eleştirileri ortadan kaldırmak için giderek içerik
açısından iyileşmekte ve olumsuzlarında açıklandığı
kurumun durumunu doğru şekilde tanımlayan hale
gelmektedir.
Dünyada “Entegre Raporlama” adında yeni bir
raporlama standardı gelişmektedir. Bu çalışmanın
amacı bir kurumun faaliyetlerini tüm açılardan
(ekonomik, sosyal, çevresel) paylaşıldığı bir platformun
oluşturulmasıdır. Bu konuda çalışmalar uluslararası
düzeyde G-20 devlet başkanlarının da desteği altında
sürmektedir. Çalışma grubunda bugün raporlamada
aktif paydaşlar olan 4 büyük denetim şirketi, UFRS,
GRI, US GAAP başkanları da yer almaktadır. Zaman
içerisinde, öncelikle menkul kıymet borsalarının
da yönlendirmesi ile entegre raporlama kuralları
belirlenmiş bir rapor standardı olarak dünyanın
gündeminde yerini alacaktır. 2013 yılında ilk taslak
yapının yayınlanması beklenmektedir.
Şirketlerde yönetim kurulunun şirketin stratejisini
belirlemesi ve gelişmeleri izlemesi kurumsal yönetimin
temel taşlarından biridir. Sürdürülebilirlik şirket
Dr.Erkin Erimez
stratejinin önemli bir bileşenidir. Sürdürülebilirlik ayrı bir
iş grubu olarak değil, tüm iş süreçlerinin bu felsefeye
göre şekillendirilmesi olarak kabul edilmelidir. Alınacak
aksiyonlar yapılacak yatırımlar şirketin uzun dönemli
varlığını sürdürmesi açısından kritiktir. Doğal olarak
bu kararlar ancak yönetim kurulu tarafından verilebilir.
Unilever 2010 yılında “Sürdürülebilir Yaşam Planı”
adında bir stratejiyi uygulamaya koymuştur.
Bu stratejinin bir parçası çevre üzerindeki olmuşuz
etkilerin azaltılması, bir diğer parçası tedarik
politikasını sürdürülebilir kaynaklara yöneltmek
şeklindedir. Haliyle yukarıda bahsi geçen stratejik
kararlar Unilever Global yönetim kurulu tarafından
alınmış ve uygulamaya konulmuştur. Bu stratejinin
uygulanması yatırım yapılmasını, tedarikçilerin
yönlendirilmesini ve eğitilmesini gerektirmektedir.
Sonuç olarak sürdürülebilirlik prensiplerine uygun
iş yapabilmek için öncelikle kurumsal yönetim
prensiplerine uygun çalışmak gerekmektedir.
Odağında kurumsal yönetimi olmadığı bir yapı
sürdürülebilirlik uygulamalarında ancak sınırlı başarı
sağlayabilir.
Boğaziçi Üniversitesi Elektronik Mühendisliği bölümünü bitiren Erimez, aynı üniversitede İşletme master ve doktorasını tamamladı. 1990
yılından beri Borusan Grubunda çalışan Erimez hali hazırda Kurumsal Sekreter olarak görev yapmaktadır. Bununla birlikte Türkiye Kurumsal
Yönetim Derneği Yönetim Kurulu Üyeliği görevini de yürütmektedir.
26
Uyg
KSS
ulam
alar
ı
Medicana International Ankara Hastanesi Genel Müdürü
Oğuz Engiz:
Global Compact için başvurumuzu yaptık
Medicana International Ankara Hastanesi Genel Müdürü Oğuz Engiz, kuruluşun sosyal sorumluluklarımızı
yerine getirme konusunda hassas olduğunu söyledi.
O
ğuz Engiz, “Birleşmiş Milletler’in UN Global
Compact’ini yakından takip etmekteyiz ve
başvurumuzu yapmış bulunmaktayız. Buna göre hasta
hakları, çalışan hakları, çocuk hakları, yaşlı hakları,
kadın hakları ve engelli hakları öncelikli olarak dikkate
alınmaktadır. Uluslararası akredite olmuş bir kuruluş
olarak çevreye karşı duyarlılığımız da en üst seviyede
garanti altına alınmıştır. Bunların yanı sıra ilimizde
gerçekleşen spor faaliyetleri, sanat etkinlikleri ve
yardım amaçlı diğer sosyal etkinliklerde de sponsor
olarak bulunmaktayız. Ülkemizde en kapsamlı organ
bağış ve organ nakli bilinçlendirme çalışmaları da yine
hastanemizce gerçekleştirilmiştir. Bunlara ek olarak
düşük gelir grubundaki ilkokul çocukları için ağız ve diş
sağlığı taramaları, köylerde orta yaş ve üzerine göz ve
kalp sağlığı taramaları da faaliyetlerimiz arasındadır”
dedi.
Engiz, son üç yıl içinde gerçekleştirdikleri sosyal
sorumluluk faaliyetlerini şöyle sıraladı:
• 2010 Uluslararası Akreditasyon neticesinde Çevre
Duyarlılık Programları (Tıbbi atıklar, nükleer atıklar,
kimyasal atıklar, pil atıkları, baca güvenliği, radyasyon
güvenliği vb.)
• 2011 UN Global Compact şartları gereğince
çevresel ve toplumsal duyarlılık programları (hasta
hakları, çalışan hakları, çocuk hakları, yaşlı hakları,
kadın hakları ve engelli haklarına yönelik bilinçlenme
ve projelendirme çalışmaları)
• 2010-11 Ankara Çevre İlçe Köylerinde Orta ve
İleri Yaş Gruplarına Göz ve Kalp Sağlığı Taramaları
ve Çevre İlçe Köy İlkokullarında Ağız ve Diş Sağlığı
Taramaları
• 2011-12 İleri Yaş Grubu Sağlıklı Yaşam
Seminerleri. Kalp, Beslenme, İlk Yardım, Spor
Yaralanmaları
• Çeşitli Rotary Klüplerine sosyal ve toplumsal içerikli
projelerinde sponsorluklar
• Spor müsabakaları ve sanat etkinlerinin
desteklenmesi projeleri
• Nisan 2012 - Tüm dünyadan 14-18 yaş arası
gençleri bir araya getiren “First Robotics Competition
(FRC) adlı robot geliştirme uygulamasında Tevfik
Fikret Okullarına sponsor olarak öğrencilerimizin
desteklenmesi.
• 2012 Hasta Konseyi’nin oluşturulması ve hasta
haklarının garanti altına alınması.
• Haziran 2012 - Dragon “Kürekler Organ Bağışı İçin”
U
KSS ları
ma
ygua
Sürdürülebilirlik Akademisi’nde
geleceğe odaklı yeni sivil inisiyatif tanıtıldı
Türkiye’nin ilk Sürdürülebilir Markalar
Konferansı’nda katılımcılara, sürdürülebilir marka
değeri yaratmanın, yönetmenin verekabetin
kuralları, koşulları ve uygulama süreçleri anlatıldı.
“D
ünyanın En İyi Markaları” ve “Dünyanın
En Çevreci Markaları” listelerinin yaratıcısı
Interbrand Bölge Direktörü Michael Benson, Birleşmiş
Milletler Çevre Programı (UNEP) Proje Direktörü
Cheryl Hicks ve Futerra’nın Murahhas Azası Jeff
Melnyk gibi uzmanların yanı sıra, Türkiye’nin
pazarlama konusunda önde gelen isimleri de
konferans boyunca deneyimlerini ve görüşlerini
paylaştı.
Sürdürülebilirlik ekseninde yeniden tanımlanan marka
değerlerinin paylaşılması amacıyla düzenlenen
konferansta, sürdürülebilirlik ve markalar dünyasının
tüm paydaşları sürdürülebilir gelecek için bir araya
geldi.
Konferansta ayrıca Türkiye’nin ilk “Sürdürülebilir Marka
Ödülleri” verildi. Türkiye’nin önde gelen markalarından
‘Bilim İlaç’ ve ‘Vitra’, “Sürdürülebilir Marka Ödülü”nün
sahibi oldu.
Konferans, ilk yılında önemli
konuşmacıları ağırladı
B
u yıl ilki düzenlenen konferansta, sürdürülebilir
bir gelecek için hayata geçirilmesi gereken
uygulamalar, Interbrand Bölge Direktörü Michael
Benson, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP)
Wuppertal Institute Proje Direktörü Cheryl D. Hicks,
Sürdürülebilirlik İletişimi Ajansı Futerra’nın Murahhas
28
Azası Jeff Melnyk tarafından katılımcılara aktarıldı.
Konferansta ayrıca, 2020'lere Doğru Sürdürülebilir
Yaşam Planı başlıklı konuşmasıyla Unilever
Türkiye Yönetim Kurulu Üyesive Satış ve Müşteri
Geliştirmeden Sorumlu Başkan Yardımcısı Cem
Tarık Yüksel, Dünyada Kaynaklar Azalıyor, Markalar
Ne Yapmalı? başlıklı konuşmasıyla WWF Türkiye
CEO’su Tolga Baştak, Sürdürülebilir Geleceğin
Öncüsü Olmak başlıklı konuşmasıyla BSH Ev Aletleri
Marka Pazarlama Direktörü Hakan Turalı ve Başarılı
ve Sorumlu Marka Olmak başlıklı konuşmasıyla
Sürdürülebilirlik Akademisi Yönetim Kurulu Üyesi
Semra Sevinç yer aldı.
Değişimi Yönetmek: Sürdürülebilirlik Ekseninde
Yeni Marka Stratejileri başlıklı oturumda, Coca Cola
Kurumsal İlişkiler Direktörü Atilla Demir Yerlikaya ve
Kale Grubu Yapı Ürünleri Grubu Başkan Yardımcısı
İhsan Karagöz görüşlerini paylaştılar.
Konferansta ayrıca Vodadone markasının
Sürdürülebilir Marka Olma Stratejisi masaya yatırıldı
ve Vodafone Türkiye Marka ve Pazarlama Stratejisi
Direktörü Bilge Çiftçi, Young and Rubicam Genel
Müdürü Arzu Ünal, Ünite İletişim Yönetim Kurulu Üyesi
Ercüment Şener, Sabah Gazetesi Köşe Yazarı Şelale
Kadak’ın moderatörlüğünde bir araya gelerek konuyla
ilgili görüşlerini paylaştılar. Konferansın karbon ayak izi silindi
S
ürdürülebilirlik ve iklim değişikliği konusunda
farkındalık yaratmak amacıyla düzenlenen
Sürdürülebilir Markalar Konferansı, “Karbon Nötr
Konferans” olarak organize edildi. Konferans
süresince ortaya çıkan CO2 emisyonları hesaplanarak
konferansın karbon ayakizi silindi.
Konferans, aynı zamanda sosyal medyada da
geniş açılım buldu. Konferans doğrudan etkileşim
gerçekleştirerek 370.000 kişiye ulaştı.
58 ünlü kadının sessiz çığlığı
Polisan Boya’nın katkılarıyla hayata geçirilen “Her
Ses Bir Nefes” fotoğraf projesinin 2. konsepti
“Çığlık” İzmir Optimum Outlet’te 24 Mayıs - 03
Haziran tarihleri arasında sergilendi.
P
roje tasarımı ve sanat yönetmenliğini Kenan
Bahadır Derre’nin üstlendiği “Her Ses Bir Nefes”
adlı sosyal sorumluluk projesi, 58 ünlü kadını iki farklı
konsept için bir araya getirdi. Birleşmiş Milletler Nüfus
Fonu (UNFPA) Türkiye Temsiciliğinin teknik destek
verdiği projenin fotoğrafları Serhat Hayri ve Tayfun
Çetinkaya tarafından çekildi.
“Her Ses Bir Nefes” projesi kapsamında düzenlenen
fotoğraf sergisi tüm Türkiye’de kadınların
yaşadığı sorunlara dikkat çekmeyi ve kamuoyunu
bilinçlendirmeyi amaçladı. Proje kapsamında Polisan
Boya tarafından Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın
Dayanışma Merkezi Ofisi ve Kadın Sığınak’larının
yenilenme çalışması ve tadilatını yapıyor.
58 ünlü kadın fotoğraflarını toplumsal cinsiyet
eşitsizliği, çocuk gelinler, eğitim eksikliği, sağlık
sorunları, taciz, aile içi şiddet, ekonomik bağımlılık gibi
konulardaki cesur sosyal mesajları ile destekledi.
Projeye destek veren; Açelya Akkoyun, Akasya
Asıltürkmen, Aslı Omağ, Ayça İnci, Aydan Kaya,
Aydilge, Ayşe Ertaş, Ayşen İnci, Bennu Yıldırımlar,
Beste Bereket, Betül Arım, Betül Demir, Billur
Kalkavan, Birsen Dürülü, Ceren Taçan, Deniz
Özerman, Deniz Pulaş Akkartal, Didem Balçın, Didem
İnselel, Didem Soydan, Dilek Yorulmaz, Duygu Yetiş,
Ebru Üstüntaş, Ece Gürsel, Ece Uslu, Elif Güvendik,
Emel Çölgeçen, Fatoş Kabasakal, Fulya Zenginer,
Goncagül Sunar, Grup Hepsi, Gülçin Şantırcıoğlu,
Güneş Emir, İncilay Şahin, İpek Tanrıyar, Lale Cangal,
Melis Sökmen, Meltem Sırtıkara, Mine Çayıroğlu, Mine
Tugay, Nilbanu Engindeniz, Oya İnci, Özge Borak,
Pelin Akil, Pelin Batu, Sacide Taşaner, Sedef İybar,
Sevtap Ünal, Sinem Güven, Sumru Yavrucuk, Şebnem
Özinal, Şule Erden, Türkü Turan, Yasemin Hadivent,
Yasemin Öztürk, Yeşim Gül, Zeliha Sunal, Zeynep
Mansur gönüllü olarak yer aldı.
29
U
KSS ları
ama
l
u
g
y
Eyüp Sabri Tuncer,
ambalajlarında Braille Alfabesi kullanacak
Kolonyanın duayeni olarak bilinen Eyüp Sabri Tuncer,
Altı Nokta Körler Derneği ile yaptığı işbirliği ile kolonya
ambalajlarında artık Braille Alfabesi kullanacak.
G
örme engelli insanların okuyup yazması için
kullanılan Braille Alfabesi görme engellilerin
dünyaya açılan kapısı niteliğini taşıyor. Altı Nokta Körler
Derneği de adını altı noktadan meydana gelen bu
kabartma yazı sisteminden alıyor.
Braille Alfabesi ile üretilen ürünler Eyüp Sabri Tuncer
ürünlerinin satıldığı her yerden satın alınabilecek.
Ambalajlarda Braille Alfabesinde yer almayan üçgen
“Yanıcıdır” işaretinin yanı sıra “Eyüp Sabri Tuncer Limon
Kolonyası” ibareleri Braille Alfabesi ile yer alacak. Braille
Alfabesi uygulamasının bulunduğu ürünler pet şişe
250 ml ve pet şişe 500 ml limon kolonyaları olacak.
Uygulamanın yalnızca kozmetik ve tüketim ürünleri
alanında değil diğer pek çok alanda faaliyet gösteren
firmalara örnek olması bekleniyor.
Hayata katılmak istiyoruz
A
ltı Nokta Körler Derneği İstanbul Şube Başkanı
Murat Demirok işbirliği ile ilgili şöyle konuştu:
“Engelliler için hayatın her alanında olmak mücadelesi,
hem dernek olarak hem de şahsım adına yürütmeye
çalıştığımız toplumsal katılım mücadelesinde en
kapsamlı ve meşakkatli kısmını oluşturmaktadır. Bu
anlamda yapılan yeniliklerin, kolaylaştırıcı olacak
çözümlerin üretilmesinin bizim için her zaman aydınlatıcı
ve faydalı olacağını düşünüyoruz. Biz her fırsatta hayata
katılmak istediğimizi ve bunun için ne gerekiyorsa
yapmaya çalıştığımızı vurguluyoruz. Bu anlamda
çok köklü bir geleneğe sahip olan Eyüp Sabri Tuncer
firmasının bizlerle gerçekleştirmiş olduğu bu işbirliği,
umuyoruz, diğer lider firmalara da örnek
olacaktır.’’
Eyüp Sabri Tuncer Yönetim Kurulu Başkan Vekili H.
Engin Tuncer ise, yeni uygulamaları konusunda; “Tüm
engelli vatandaşlarımızın hayatın her alanına katılım
30
gösterebilmesi gereğine inanan bir firma olarak Altı
Nokta Körler Derneği ile işbirliğine yapmaktan onur
duyuyoruz. Kolonya, dünden bugüne Türkiye’de
bayramlar, misafirlikler, hasta ziyaretleri gibi pek çok
alanda hayatımızın bir parçası. Biz yapılan bu işbirliği
ile görme engelli vatandaşlarımızın bizim için değerini
ve önemini anlatmayı, hayattan kopmadan onun bir
parçası olmalarını sağlamayı ve aynı zamanda kendi
sektörlerinde lider olan firmalara öncü bir vizyon
sunmayı hedefledik. Görme engellilerin hayattaki
yerlerinin tanınmasına yönelik atılacak her adım,
onların varlığını toplumumuza hatırlatarak, hayatlarını
kolaylaştırmaya, üretime ve yaşama katılmalarına
katkıda bulunacaktır” dedi.
STK
Sağlık Gönüllüleri - Türkiye “Sağlıkta Sosyal
Sorumluluk Ödülleri 2012” Sahiplerini Buldu
Sağlık Gönüllüleri - Türkiye’nin (SGT) her yıl verdiği
Sağlıkta Sosyal Sorumluluk Ödülleri’nin altıncısı
bu yıl da sahiplerini buldu. 29 Mayıs Salı akşamı
Ramada Plaza Otel’de, yemek eşliğinde yapılan
ödül törenine sağlık sektörünün temsilcileri katıldı.
S
ağlık Gönüllüleri - Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı
Oğuz Engiz gecenin açılışında yaptığı konuşmada;
“Bu yıl altıncısını gerçekleştirdiğimiz ve teması kalp
sağlığı olan ödüllerle, bu alanda başarılı projeler
gerçekleştiren kuruluşlar ile başarılı hizmetler yapmış
kişileri ödüllendirdik. SG-T olarak kalp hastalıklarının
erken teşhisi ve etkin tedavisine yönelik yeni projeler
üretilmesi gerekliliğine inanıyoruz. Ödül vermeye
başladığımız 2007 yılından bugüne kadar sağlıkla ilgili
sosyal sorumluluk projelerinde artış gözlemleniyor,
ancak daha fazla projeye ihtiyaç var” dedi.
Bu yıl ana teması kalp sağlığı olan ödüllere layık
bulunan kişi ve kuruluşlar:
Kalp Sağlığı Alanında Sosyal Sorumluluklarını En
İyi Yerine Getiren Sivil Toplum Örgütü Kategorisi:
•Türk Kardiyoloji Derneği
•Atriyal Fibrilasyon Derneği
Kalp Sağlığı Alanında Sosyal Sorumluluklarını
En İyi Yerine Getiren Sağlık Kuruluşu Ödülü
Kategorisi:
•Alvimedica, Türkiye
•Servier İlaç
•Sanofi Türkiye
Yaşam Boyu Başarı Ödülü:
•Prof. Dr. Aydın Aytaç
Kalp Sağlığı Alanında Sosyal Sorumluluklarını En
İyi Yerine Getiren Kuruluş Kategorisi:
•Becel - “Kalbini Sev” Projesi
Kalp Sağlığı Alanında Sosyal Sorumluluk Özel
Ödülleri:
•Doç. Dr. Yaman Zorlutuna & Doç. Dr. Can Özer
(Bayındır Sağlık Grubu)
•Prof. Dr. Tayyar Sarıoğlu
(İstanbul Kalp Cerrahisi Vakfı Başkanı)
•Prof. Dr. Bingür Sönmez
•Prof. Dr. Mehmet Öz
•Prof. Dr. Cevdet Erdöl (TBMM Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı)
•Doç. Dr. Oğuz Taşdemir
İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü
Dr. Yavuz Dizdar
Sürdürülebilirlik açısından gıda:
Endüstrileşme, istihdam kaybı ve hastalık ilişkisi
Küreselleşme olarak bize dayatılmaya çalışınla
kavramın albenisine (ya da anlaşılamayan
çekiciliğine) kapılmış olarak dünyayı daha çok
rakamsal verilerle görmeye başladık. Ekonomi
denince büyüme oranına endekslenen algı, gıda
denince de ne kadar çok ürettiğimizin dışına
çıkamaz oldu. Oysa üretimin dört farklı yüzü
bulunmakta; üretilenin içeriği, üretilenin miktarı
ve elbette onu üretenler ve tüketenler. Bunlara
eklenmesi kaçınılmaz olan bir beşinci kavram daha
var ki, endüstrileşme tutkunlarının, küreselleşme
meftunlarının dikkatle gözden kaçırmaya çalıştıkları
da budur: Sürdürülebilirlik. Sürdürülebilir olmayan
hiçbir şey ekonomik
değerlendirme içerisinde
ölçeklendirilemez, hele ki
mesele beslenme olursa.
T
"
Gıdada ve onun ayrılmaz parçası tarımda
sürdürülebilirlik kavramının en az iki farklı gerekçesi
bulunmaktadır. Sürdürülebilir bir tarım bütün
ülkeler için temel ihtiyaçtır, çünkü gerek tarım,
gerekse beslenme yerel olmak zorundadır. Gıda da
sürdürülebilirliğin gerekçesi ise aşırı endüstrileşmenin
yarattığı sağlık
sorunlarıdır. Çünkü
sağlık için harcanan
yüzlerce milyar dolara
rağmen hastalıklar
özellikle endüstriyel
açıdan gelişmiş
ülkelerin büyük
şehirlerinde artış
göstermektedir.
Raf ömrü uzun gıda
tüketilmesinin hastalıklarla
ilişkili olduğu, genel bir
gözlem değil, bilimsel
çalışmaların da ortak
sonucudur.
arımla ve beslenmeyle
ilişkili faaliyet
gösteren endüstriler ve
bilim camiasının dilinden
düşürmediği ve sınırsız
büyüme heveslerinin
zeminine koyduğu temel
gerekçe, artan nüfusun
beslenmesi gerektiğidir.
Dünya nüfusu iki dünya
savaşının ardından
ciddi bir artış gösterdi. Herkesin gıdaya ihtiyacı
olmasına karşılık giderek azaldığı benimsetilmeye
çalışılan kaynakların kısıtlılığı aslında sekiz milyarlık
nüfus açısından bile sorgulanabilir olsa da, herkesin
erişebileceği kadar düşük maliyetli (yenebilir olması
koşul değildir) gıda üretimi sadece endüstri tarafından
kendisine misyon edinilmiştir.
Kaynakların kıt olduğunun bu kadar çok
vurgulanmasına karşılık, nüfus planlamasının daha
etkin uygulanması kimse tarafından sorgulanmaz.
Artan gıda talebi ucuz gıda üretimiyle karşılanmaya
çalışılırken, onu tüketmesi beklenenlerin kondukları
32
yer, piliç çiftliklerinin civcivlerinden farklı değildir. Bugün
marketlerde etin kilosu 25-30 lirayken, pilici 3-4 liraya
dek yiyebiliyorsak, patates kilogram fiyatı 10 kuruşa
düşmesine rağmen tarlada kalıp alıcı bulamıyorsa,
sorunun nüfusu besleme kaygısından çok daha farklı
bir yerden kaynaklandığını kabul etmek zorundayız.
Bugün Afrika’da
romatizma hastası
bulamazsınız,
buna karşılık
eklem romatizması, bağışıklık sistemini ilgilendiren
hastalıkların hemen bütünü gelişmiş ülkelerin
hastalıklarıdır. Benzer durum kanser, diyabet, üreme
sorunu açısından da geçerlidir. Modern tıp ve elbette
resmi kurumlar söz konusu artışı nedense sadece
sigara ve alkolle açıklayabileceklerini öne sürerler.
Oysa en düz mantıkla bile, olası açıklamanın
beslenme biçimi ve yenilenlerle ilişkili olduğuna
yönlendirir. O halde beslenme algısında bir şeyler
yanlış kabullenilmiş ve hatanın sürdürülmesinde de
ısrarlı bir tutum sergilenmiştir. Bu hata genel anlamıyla
“gıdanın endüstrileşmesiyle” ilişkili olmak zorundadır,
çünkü endüstriyel beslenme Batı’nın büyük şehirlerinin
kaçınmakta zorlandıkları genel yaklaşımıdır.
Raf ömrü uzun gıda ve
sürdürülebilirlik çelişkisi
M
etropolleşmiş şehirlerde alışveriş marketlerden
yapılır, taze gıdaya erişim olanakları
kısıtlıdır, buna karşılık ambalajlı ve sterilizasyona
varan bir hijyen saplantısı hakimdir. Gıdanın
mikroorganizmalardan tamamen arındırılması, yani
steril hale getirilmesi raf ömrünün uzatılmasında etkin
bir yöntemdir. Raf ömrü uzun gıda tüketilmesinin
hastalıklarla ilişkili olduğu, sizin yaşam sürenizin
kısalmasına neden olacağı sadece genel bir gözlem
değil, bilimsel çalışmaların da ortak sonucudur. Başta
Amerika olmak üzere büyük Batı metropollerinin
yaşadığı bu sıkıntının geçmişi aslında yüz yıl kadar
geriye gider. İlk bozulan ekmekler olmuştur, 1900’lerin
başlarında un değirmenlerin değişimiyle birlikte
ekmek beyazlamıştır. Bunun genel karşılığı, “gıdanın
bileşenlerine ayrıştırılarak rafine edilmesidir, çünkü
saflaştırma gıda içindeki bozulabilir (buğday için
ruşeym) ve uzun ömürlü (dolgu maddesi, buğday
için örneklenecekse nişasta) bileşenlerin birbirinden
ayrıştırılmasını sağlayarak uzun ömürlükteki ilk
aşamayı sağlamıştır. Oysa bugüne dek yapılan
bütün araştırmalar tam gıdaların tüketilmesini başta
diyabet, kanser, kalp, ülseratif kolit gibi hastalıklardan
koruyucu olduğunu göstermekte (1). Gıdanın hatalı
“uzun ömürlülük” özelliğini kazandıran diğer iki olgu
ise, dünya savaşlarının kaçınılmaz kıtlık dönemi ve
ardından şehir nüfusundaki artıştır. Özellikle Amerika
gibi büyük coğrafi alan üzerine kurulu ülkelerde,
tarımsal üretimin hakim olduğu güneyden kuzeye gıda
nakliyatı kolay değildir. Koşullar doğal olarak ürünün
raf ömrünün uzun olmasını gerektirir, çünkü tüketiciye
her gün taze gıda eriştirilmesi ekonomik açıdan karlı
değildir.
Gıdanın sürdürülemez
endüstrileşmesinin farklı yüzleri,
GDO, nişasta bazlı şeker ve diğerleri
Endüstrileşme yolundaki gıda, bu sorunun üstesinden
bir takım fiziksel işlemler geliştirerek gelmiştir.
Madem gıdanın bozulmasında temel mekanizma
çevreden bulaşan mikroplar sonucunda ekşime,
çürüme gibi doğal değişikliklerdir, o halde gıdanın
bir takım fiziksel işlemlerden geçirilerek steril hale
getirilmesi bir çözüm gibi görünür. İkinci genel
yaklaşım ise; mikropların üremesini engelleyecek
katkı maddelerinin (koruyucular) gıdaya eklenmesidir.
İşlemden geçmemiş gıdada bunların kullanılması
mümkün değildir, gıda endüstrisi bu durumun
üstesinden “türev ürünler” yaratarak gelir. Bugün
herhangi bir Amerikan marketinde kolaylıkla yirmi
çeşit krem peynir bulabilirsiniz. Doğal beyaz peynire
katkı maddesi konması kolay değilse de, krem
peynire karıştıracağınız katkılar bozulmayı uzun süre
engelleyebilirler. Batının büyük şehirlerinde doğup
büyüyen genç kuşaklar bugün olasılıkla pastörize
sütün birkaç gün içinde ekşimesi gerektiğini, aşırı
fiziksel işlemden geçmemiş sosisin de birkaç gün
içerisinde kokuşacağını unutmuşlardır. O nedenle
bütün ambalajların üzerinde “son tüketim tarihi”
yazar. Bu uyarı gıdanın bozulmasından ziyade ne
zaman atılıp yenisinin alınması gerektiğini anlatır ki,
endüstrinin çarkları dönebilsin.
Gıdanın endüstrileşmesi Batı için bir yüz yılı almıştır
(2). Bu süreçte marketler pazarların yerini almış, gıda
mühendisliği gibi yeni meslekler doğmuş, sağlıklı
beslenme deyince akla gelen ve söylenebilen tek şey
de dengeli beslenme ve vitaminlere dönüşmüştür.
Bugün Batı’da ambalajlı işlemden geçmiş ürünlerin
bütününün üzerinde bunları okursunuz, bir de atılsın
diye yazılan son tüketme tarihi...
Onlar değişimi yavaş yaşadıklarından, aslında
sütün nasıl ekşidiğini bile unutmuşlardır. Oysa biz
değişimi hızlı yaşadığımız için yoğurdun ekşime
özeliğinin artık kalmadığını çabuk anladık.
Margarine sinek konmuyordu, tavuklar
ise eskiden iki saatte pişerken,
şimdi bırakınız 25 dakikada
haşlanmayı, adeta dağılıyordu.
Bir de hayatımıza emrivaki
sokulan, aslında ne
olduğunu kimse
kavramadan dayatılan yeni kavramlar vardı. Genetiği
değiştirilmiş (GDO) soya, mısır gibi ürünler, endüstriyel
şeker kullanımının pancar şekerinden çıkıp nişasta
bazlı şekere dönüşmesi bu hazin öykülerden birkaçıdır.
Günümüzde gıdanın sürdürülebilir olmaktan
çıkmasının temel gerekçesi; aşırı endüstrileşmedir.
Çünkü aşırı endüstrileşme insan faktörünü
üretimde değil, tüketimde görmek ister. Örneğin,
tarımda giderek artan miktarda ot ilacı (herbisit)
kullanılmasının gerekçesi, ottan kurtulup daha fazla
ürün almak değil, tarımda tarla işlemede kullanılan
iş gücünün azaltılmasıdır, çünkü maliyette en büyük
kalemlerden birisi iş gücüdür. Teknolojinin ilerlemesiyle
birlikte santim sapmadan otomatik çalışan uydu
kontrollü traktörler de geliştirilmiştir. Bu yüksek
teknolojinin alıcısı elbette küçük köylü ya da orta
ölçekli kooperatifler olmayacaktır. Aynı gerekçeyle,
tavuk besiciliğinde (piliç endüstrisi) protein kaynağı
olarak kullanılan genetiği değiştirilmiş soyanın
Arjantin’den getirilmesi, yerel protein kaynaklarının
kullanılmasından çok daha ucuza gelmektedir. Oysa
bunun bedelinin yerel üretimdeki istihdam düşüşü,
haksız rekabet ve GDO soyada kalan tarım ilacı
kalıntılarına bağlı hastalık maliyeti olduğunu kimse
aklına getirmez. Örneğin glifosata dayanıklı soya
ve mısır soyları dünyada en çok üretilen GDO tarım
ürünlerinden, bunların tarımında zararlı ot ilacı olarak
kullanılan glifosat da ayrılmaz bir parçasıdır. Bu
bitkilerdeki ot ilacına dayanıklılık elbette ilacın bitkinin
içine hiç geçmediği anlamına gelmemektedir. Glifosat
dıştan uygulamada bile bitkinin içerisine geçebilen bir
madde, yapraklardan emilip köke taşınır. (3)
Arjantin’den yapılan çalışmalar bu
ilacın gelişmekte olan
embriyolarda anomaliye
neden olduğunu
göstermektedir. Bu
tarımın yapıldığı
bölgelerde
çok
sayıda düşük ve doğum anomalisi saptandığı
da bilinen gerçekler arasındadır. (4) GDO’ların
ve beraberinde kullanılan ilaçların yıllardır
uygulanmasına karşılık, bu etkilerin yeni ortaya
çıkıyor olmasının gerekçesi ise, patent korumaları
nedeniyle araştırılmaların patent sahibi firmaya ait
olmasıdır (5, 6). Aşırı ilaç kullanımının sonucu ise
toprağın mikrobiyolojik dengesinin kaybedilmesi ve
kısırlaşmasıdır. Dünya bu konuda bedeli ağır bir
sürprize hazır olmalı.
Buna çok yakın bir diğer örnek günümüz endüstriyel
gıdalarının ve meşrubatlarının üretiminde yaygın
olarak kullanılan früktozdan zengin mısır şurubudur
(nişasta bazlı şeker, NBŞ). NBŞ’nin fiyatının düşük
olması, endüstriyel kullanım alanını aşırı genişletmiştir.
Ne var ki izlenen yöntem GDO’dan farklı değildir,
kotaların tepeden artırılması, rakip pancar şekerinin
ekim alanlarının düşürülmesi ve fabrikalarının
özelleştirilmesi. Oysa mısır şurubundan elde edilen
früktoz saflaştırmayla bile değil, enzimatik kimyasal
reaksiyonlarla elde edilir. Pek çok bilimsel araştırma
früktozun pankreas kanseri (7-10), beyin işlevinde
baskılanma ve şeker bağımlığına neden olabileceğini
açıkça ortaya koymuştur (11). Dahası früktozun
keklerde kullanılmasının bir diğer nedeni de bozulmayı
önleyici, yani koruyucu katkı maddesi olmasıdır.
Bugün ABD’deki aşırı kilolu neslin ortaya çıkışı NBŞ’ye
paralel gitmektedir. Öte yandan früktozdan zengin
beslenme toksiktir, bu konuda eriştiğim en erken yayın
1982 yılına ait, o zaman bile “früktozdan zengin diyet
farelerde zaten metabolik sendrom oluşturmada bir
model olarak kullanılmaktadır!” (12). Yani früktozdan
zengin beslenmenin metabolik sendrom, insülin
fazlası ve hipertansiyona neden olduğu çoktan beri
bilinmekte, son derleme de 2009’da yayınlanmış (13).
Yani endüstri mısır şurubunu yaygın olarak kullanmaya
başladığında, akademi bunun metabolik sendroma
neden olduğunu zaten bilmektedir.
Tarımın ve gıdanın
endüstrileşmesinin sürdürülebilirliği
yoktur
L
iberaller küreselleşmenin kaçınılmaz olduğunu,
artan nüfusun ucuz gıdaya (ve düşük enflasyon
rakamlarına) ihtiyacı olduğunu söyleyedursunlar,
endüstrileşmiş tarımın ve gıdanın sürdürülebilirliği
yoktur:
1. Gıda üretimi ve tüketimi doğası gereği “yerel” olmak
zorundadır. Yerelin dışına taşan uygulamaların hemen
hepsi raf ömrünün uzatılmasına gereksinim gösterir.
2. Gıda fiyatlarının düşürülmesi, gıdanın
endüstrileşmesinin gerekçesi değil, maskesidir. Tarım
başta gelişmiş ülkeler olmak üzere bütün dünyada
zaten desteklenir. Ancak küreselleşen tarım ve gıda
ticareti, üzerine oturduğu haksız rekabetle küçük
çiftçinin tamamen ortana kalkmasına neden olur.
Bugün Kars’ın köylerinde bile marketten alışveriş
yapılıyorsa, bu modernleşmenin değil, tok oluşun
göstergesidir.
3. Tarımın endüstrileşmesi sadece işgücü ve yerel
üretim kaybını değil, işlenebilir toprak kaybını da
beraberinde getirir. Günümüzde Arjantin ve Brezilya
topraklarının önemli bir bölümünü bu nedenle
yitirmiştir.
4. Endüstriyel gıdanın zorunlu kıldığı uzun ömürlülük
koşulu sağlıklı beslenme ve sağlığın sürdürülebilmesi
ile tabana tabana çelişkilidir. Bunun yarattığı toplam
maliyet, gıdanın ucuz olmasının getirdiği sözüm ona
tasarrufun kat be kat üzerindedir.
Kaynaklar:
1. Lutsey PL, Jacobs Jr DR, Kori S et al. Whole grain intake and its cross-sectional association with obesity, insulin resistance, inflammation, diabetes and
subclinical CVD: The MESA Study. British Journal of Nutrition 2007; 1-9
soybean. J Agric Food Chem 2003; 51: 340-344.
2. Welch RW, Mitchell PC. Food processing: a century of change. British Medical Bulletin 2000, 56: 1-17
3. Duke SO, Rimando AM, Pace PF et al. Isoflavone, glyphosate, and aminomethylphosphonic acid levels in seeds of glyphosate-treated, glyphosate-resistant
4. Paganelli A, Gnazzo V, Acosta H et al. Glyphosate-based herbicides produce teratogenic effects on vertebrates by imparing retinoic acid signalling. Chem Res
Toxicol 2010; 23: 1586-1595.
16. Marc J, Mulner-Lorillon O, Belle R. Glyphosate-based pesticides affect cell cycle regulation. Biol Cell 2004; 96: 245-9.
5. Williams GM, Kroes R, Munro IC. Safety evaluation and risk assessment of the herbicide Roundup and its active ingredient, glyphosate, for humans.
Regulatory Toxicology and Pharmacology 2000; 31:117–165.
6. Spiroux de Vendomois J, Roullier F, Cellier D et al. A comparison of the effects of three GM corn varieties on mammalian health. Int J Biol Sci 2009; 5: 706 726.
7. Pitt HA. Presidential adres. Hepato-pankreato-biliary fat: The good, the bad and the ugly. HPB 2007; 9: 92-97.
8. Michaud DS, Liu S, Giovannucci E et al. Dietary sugar, glycemic load, and pancreatic cancer risk in a prospective study. J Natl Cancer Inst 2002; 94: 1293 1300.
9. Nöthlings U, Murphy SP, Wilkens LR et al. Dietary glycemic load, added sugars, and carbohydrates as risk factors for pancreatic cancer: The Multiethnic
Cohort Study. Am J Clin Nutr 2007; 86: 1495-1501.
10. Jiao L, Flood A, Subar AF, Hollenbeck AR et al. Schatzkin A, Stolzenberg-Solomon R. Glycemic index, carbohydrates, glycemic load, and the risk of pancreatic
cancer in a prospective cohort study. Cancer Epidemiol Biomarkers Prev. 2009; 18: 1144-51.
11. Stephan BCM, Wells JCK, Brayne C, Albanese E, Siervo M. Increased fructose intake as a risk factor for dementia. Journal of Gerantology 2010; Special
Issue: Biology of Aging Summit Perspective.
12. 1. Zavaroni I, Ida Chen YDI, Reaven GM. Studies of the mechanism of fructose-induced hypertriglyceridemia in the rat. Metabolism 1982; 31: 1077-1083.
13. Linda T. Tran LT, Yuen VG McNeill JH. The fructose-fed rat: a review on the mechanisms of fructose-induced insulin resistance and hypertension. Molecular
and Cellular Biochemistry 2009; 332: 145-159.
35
De
tör
Sek irmesi
end
ğerl
Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Dernegi Genel Sekreteri
Ali Ercan Özgür
Tehlike Kapıya Dayandı
S
on yıllarda bilinçli beslenme yöntemlerine yönelik
ilgi ve özellikle de üretime bağlı sıkıntılarda dolayı
ortaya çıkan denetim ihtiyacı, gıda alanında güvensiz
bir ortamın oluşmasına yol açtı. Sağlık alanında artan
kanser vakaları ve obezite sorunu temelinde ortaya
çıkan beslenme bozuklukları ve artan küresel yaşam
biçimleri gıda konusundaki üretim tüketim kalıplarının
sorgulanmasına neden oluyor.
Bu noktada artan kentleşme, gelişen sanayi ve
teknolojik yöntemlere karşın sınırlı tarımsal üretimde
yeni yollar aranmasına yol açtı. Bu kapsamda şeker,
mısır gibi ürünlerin artan kullanımı ve tüketimi ile
kimyasal ürünlerin gıda sektöründe kullanımı, yan
ürünlere girişi ve daha çok üretim olanağı sağlanması
sağlıksız bir gıda ve beslenme sektörü oluşturdu.
Artan denetimlere rağmen bir marketin rafından
aldığımız birçok ürünün paketlenmiş olması, özellikle
gıda ürünlerine doğrudan ve organik yollardan
erişimi azalttı. On yıllarca devam eden bu sürecin
etkileri bugün yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Artan
kanser vakaları ile sağlıksız bir yaşamın temellerinin
oluştuğunu görüyoruz. Bu durum organik tarım
ürünlerine olan talebi arttırdı. Ancak görülmektedir ki;
organik ürün tüketmek artık daha pahalıdır ve bunun
yegâne sebebi kitlesel gıda üretiminin birçok şeyi
ucuza mal edebilmesidir. Bugün maalesef masamızda
yediğimiz birçok ürün Genetiği Değiştirilmiş
Organizmalar-GDO aracılığı ile elde ediliyor.
Bir çok dünya ülkesinde yapılan belgesel
araştırmalarda, üretim koşulları gösteriliyor ve
36
geleceğimiz, sağlığımız için umutsuzluk veren
hikayeler ortaya çıkıyor. Türkiye’de son aylarda
özellikle T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
aracılığı ile kötü koşullarda üretim yapan markalar
açıklanarak halk sağlığı bilinci oluşturulmaya
çalışılıyor. Ancak burada bunu yapan şirketler, ki
aralarında itibarı olan markalar da çıktı, sorumsuz
kurumsal vatandaş olduklarını ortaya koydular. Geçim
kaynağı için insanların sağlığını tehdit eden ürünler
üretmek bir şirketin varoluş sebebini ortadan kaldırır.
Bu küçük bir hata da değildir üstelik. Ana iş kolunuzda
bilinçli olarak insanları ölüme götürecek ürünleri servis
etmek ne kadar insanidir?
Ancak bu ürünleri tüketmek zorunda da kalmamak için
organik ürünlere yönelmek çok önemli. Özellikle bugün
Türkiye’de artan oranda butik çiftlikler özel hizmetlerle
evlere topraktan çıkan taze ürünleri hızlıca servis
ediyor. Bu uygulamaların ucuzlayarak devam etmesi
çok önemli. Ancak Türkiye’de kentsel yaşam sürekli
olarak artıyor. Bugün nüfusun %75’i kentsel alanlarda
yaşıyor. Doğal olarak tarım arazileri ve sağlıklı üretim
azalmış durumda.
Bunun tüm dünyada bu şekilde seyrettiği düşünülürse,
gıda konusunda tüm dünyada bir alarm olduğunun
altını çizmek gerekiyor. Gıda güvenliği ve sağlığı bu
nedenle küresel krizlere dahi yol açabiliyor. Sonuç
olarak; hem şirketlerin hem de tüketicilerin daha
sorumlu davranarak, artık kapımıza kadar gelmiş olan
bu tehdit için ortak hareket etmemiz gerekiyor.
Bu konunun, sorumluluk sahibi şirket için bir kurumsal
sosyal sorumluluk alanı olabileceğini ve birçok projenin
yapılabileceğini inanıyorum. Gıda alanında yapılacak
bilinçlendirme kampanyaları, organik ürüne teşvik
çalışmaları, organik üretim teşvikleri, gönüllü tarım
etkinlikleri gibi birçok konuda proje uygulanabilir.
Söy
KSS
leşil
e
ri
SETBİR Yönetim Kurulu Başkanı
Murat Yörük:
“Geliştirilecek stratejilerin
yaşam döngüsünün tüm
aşamalarını kapsaması gerekir”
Türkiye Süt, Et ve Gıda Sanayicileri ve Üreticileri
Birliği (SETBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Murat
Yörük ile gıda sektörünün sosyal sorumluluğunu ve
SETBİR’i konuştuk.
Gıda sektörünün kurumsal sosyal sorumluluk (KSS)
farkındalığını ne düzeyde görüyorsunuz? Sektörünüz
‘Sosyal Sorumlu’ mu?
Murat Yörük: 1976 yılından beri ülkemiz süt ve et
sektörünün ve ona bağlı olan sanayinin gelişmesini
hedef alarak çalışmalarına devam eden Türkiye Süt,
Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Derneği
(SETBİR), sektörü en üst düzeyde temsil eden bir
kuruluş olup sektör için bir marka niteliği taşımaktadır.
SETBİR temel olarak süt, et ve gıda sanayinin
gelişmesi, ürün işleyen fabrikaların teknoloji
altyapılarının, Avrupa Birliği standartlarına kavuşması
için destek sağlamak için çalışmalar gerçekleştirmeyi
amaçlamanın yanı sıra hükümetler ile sanayi
arasında bilgi alışverişi ve iletişim için köprü görevi
üstlenmektedir. Kurum, ulusal ve uluslararası projeler
yardımı ile üretim ve işleme kolaylıklarını geliştirmek
ve yaymak için gayret sarf etmektedir. Bu amaçla
SETBİR’in ortağı ve yürütücüsü olduğu AB projeleri
mevcuttur.
SETBİR’in süt, et ve gıda sanayine karşı üstlendiği
sorumluluklarını yerine getirmek için tanımladığı
görevler;
• Süt ve süt mamulleri, et ve et mamulleri
sanayicilerine mesleki, sosyal, teknik ve
ekonomik yönlerden rehberlik etmek,
• Türkiye’de hayvancılığının gelişmesine destek
olmak, Halk sağlığına uygun, kalite ve maliyet açısından dünya pazarlarında rekabet gücü
yüksek ürün sunma hedefinin gerçekleştirilmesini
desteklemek,
• Ülke içinde artan üretime yeterli talep yaratılmasına
ve dış pazarlarda ihracat imkânları oluşturulmasına
katkı sağlamak,
• İç piyasada gerek üyeler arasında gerekse
üyelerine karşı yapılan ve yapılabilecek olan haksız
rekabeti önlemek,
• Üyelerinin ortak yararlarını korumak ve aralarında
dayanışmayı sağlamak
olarak sıralanabilir.
Genel tüketici haklarının organize bir biçimde
korunması amacıyla nihai tüketiciye ulaşan gıda
maddelerinin üretim standardını ve kalitesini tespit ve
temine yönelik çalışma prensiplerini ilgili makamlara
aktarmak, bu girişimlerin takipçisi olmak SETBİR’ in
ana stratejileri arasında yer almaktadır.
Amacı, Türkiye’deki hayvancılık sektörünün ve buna
bağlı hayvancılık sanayinin ihmal edilmiş noktalarını
ayağa kaldırmak, güncelleştirmek olan SETBİR,
global dünya ile barışık, ona uyum sağlamış bir tarımhayvancılık politikasının ve bunlara bağlı hayvancılık
sanayinin ülkemiz gündemine ağırlıklı olarak girmesini
sağlamak ve hammadde sorunu ve kayıt dışı
üretimle mücadele konularında çalışmalarına devam
etmektedir.
Kurumsal sosyal sorumluluk, toplumun yaşam
kalitesini iyileştirebilmek için şirketlerin kendi
çalışanları ve onların aileleri, yerel halk ve toplumla
birlikte sürdürülebilir bir dünya için ekonomik,
çevresel, kültürel ve sosyal gelişmeye destek verme
sorumluluğudur. Temsil ettiğimiz bütün şirketlerin bu
doğrultuda karar alması ve uygulaması anlamına
gelmektedir.
Sektör sürdürülebilirlik adına bilinçli davranıyor mu?
Murat Yörük: KSS başarısını gösteren etmenler
arasında sonuçların ölçülebilir olması yani sürekliliğin
olması gerekmektedir. Ayrıca sürdürülebilirlik;
genel anlamda insan yaşamını belirli bir seviyede
tutmak için gerekli ekolojik varlıklar olarak da
değerlendirilebilmektedir.
37
zincirinde sürdürülebilir üretim ve tüketim için
geliştirilecek stratejilerin yaşam döngüsünün tüm
aşamalarını kapsaması gerekmektedir.
Sürdürülebilir gelişmenin gerçekleşebilmesi için
çevresel, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik
sağlanmalıdır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının verimli
kullanımı ve doğaya karşı sorumlu davranılması
çevresel sürdürülebilirliğin gereksinimidir. Ayrıca
sürdürülebilirlik ekonomik kalkınmayı destekler.
Sürdürülebilirlik kavramı, şirket stratejisiyle
bütünleştirilirse, tüm değer zincirinin parçası olarak
bütün birimlerin katılımı ile şirketin kültürüne ve
iş süreçlerine yerleşmesini ve büyük kaynakları
gerektirmektedir. Günümüzde ticaret sadece kârı
arttırmayı değil, müşteri, toplum, doğa, yatırımcı,
tedarikçi kısacası değer zincirindeki tüm halkaların
beklenti ve ihtiyaçlarına cevap verebilmektir.
KSS uygulamaları anlamında sektördeki kuruluşlara
bakıldığında, belli başlı markaların projelerine/
faaliyetlerine rastlıyoruz. Fakat geride çok sayıda
kuruluş var. Bu durumla ilgili neler söylersiniz?
Murat Yörük: Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları,
sivil toplumun ve şirketlerin müşterilerinin beklentilerine
göre şekillenmektedir. KSS’ye yatırım yapan şirketlerin
pazarda tüketiciler tarafından algısı önem taşımaktadır.
Ayrıca dünyanın kıt kaynaklarına karşın giderek
artan nüfus ve tüketim, teknolojideki hızlı gelişim
gibi faktörler KSS’nin tüm şirketler için uygulanması
zorunlu duruma geleceği aşikârdır.
Ayrıca şirketlerin KSS stratejilerini risk yönetimi aracı
ya da verimlilik arttırıcı uygulamalar olarak değil
değer yaratan, yeni iş sahaları yaratan ve şirketin
büyümesine katkıda bulunan stratejiler olarak kabul
etmeye başlaması gerekmektedir.
Çevresel sürdürülebilirlik anlamında, üretimde
kullanılan fakat bedeli ödenmeyen doğal kaynakların
ve çevresel etkilerin gerçek maliyetlerinin
üretim maliyetlerine katıldığı bir dünyaya doğru
ilerlenmektedir. Böyle bir dünyada diğer şirketlerinde iş
modellerini yeniden tasarlamaları gerekecektir.
Sektörün yarınına ilişkin görüşlerinizi paylaşır mısınız?
Sektör örgütleri KSS ve sürdürülebilirlik adına itici güç
Murat Yörük: Klasik olarak cevap vermek gerekirse
olmak anlamında ne kadar aktifler?
KSS, toplumdan
Murat Yörük: Türkiye
aldığını topluma verme
et ve süt sektörlerinde,
anlayışına sahip
üreticisi, sanayicisi,
Gıda zincirinde
bir iletişim stratejisi
taşıyıcısı, yemcisi ile
yaratmaktır. Aynı
büyük bir kitlenin ekmek
sürdürülebilir üretim ve
zamanda, geçmişten
yediği, istihdama çok
tüketim
için
geliştirilecek
geleceğe uzanan en
önemli katkıları olan
etkili iletişim aracıdır
bir sektördür. SETBİR
stratejilerin yaşam
ve bunun nasıl
olarak bugün Türkiye’nin
döngüsünün
tüm
kullanılacağını öğrenmek
gıda sanayi firmalarının
gerekmektedir.
vizyonu, altyapısı,
aşamalarını kapsaması
teknolojisi, makine parkı,
gerekmektedir.
Rekabetin gün geçtikçe
pazarlama yöntemleri
arttığı düşünüldüğünde,
ve eleman kalitesiyle,
şirketlerin KSS
uluslararası standartlara
politikalarını oluşturmaları, oluşturulan bu politikaların
ulaşmış ve dünyanın her firmasıyla boy ölçüşebilecek
şirket değerine artı katkı sağlamasının ölçülmesi
düzeyde olduğuna inanmaktayız.
önemli hale gelmektedir. Şirketler, izleme ve
raporlama sistemi kurarak günlük iş performansıyla
Ancak et ve süt sektörlerinin arzu edilen gelişmeyi
sürdürülebilirlik arasında bağ kurabilmekte, rakipleri
sağlaması, sürekli tekrarlamakta olduğumuz
arasında farklılaşabilmektedir. Aynı zamanda bu
hammadde, gıda güvenirliği ve sürdürülebilirlik
raporlama sayesinde şirketler artı ve eksi yönlerinin
konularında adımların atılması ile mümkün olacaktır.
daha çok farkında olarak hem geliştirmeleri gereken
yönlerine odaklanabilir hem de iş dünyasında
Sektör örgütleri, sürdürülebilirlik ile ilgili olarak gıda
konumlarını güçlendirebilmektedirler. Bu kadar artısı
zincirinde yer alan tüm değerlerin gıda zincirinin
olan bir raporlama sistemine tüm şirketlerin geçmek
bütününü etkileyen faaliyetleri iyileştirmeleri için
istemesi kaçınılmaz olacaktır.
yardımcı olabilir ve onları teşvik edebilir. Gıda
"
38
STK
TZOB Genel Başkanı
Şemsi Bayraktar:
“Çevre sorunları insanlığın geleceğini tehdit
eder boyutta”
Bu sonuçlar dikkate alındığında küresel ısınmanın;
özellikle su kaynaklarının zayıflaması, orman
yangınları, kuraklık ve çölleşme ile bunlara bağlı
ekolojik bozulmalar, tarım alanlarının daralması,
verimde düşüş şeklinde öngörülen olumsuz
etkilerinden ülkemizin de etkileneceğini söylemek
mümkün. Çünkü ülkemizin küresel ısınmanın
potansiyel etkileri açısından risk grubu ülkeler
arasında olduğu çeşitli araştırmalarda ortaya konuldu.
Dolayısıyla ülke olarak
gerekli tedbirlerin bir
an önce alınması ve
Atmosfere sera gazı salımına
uygulamaya konulması
sektörel bazda bakıldığında,
önemli.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı
Şemsi Bayraktar, özellikle sanayideki hızlı gelişimin
günümüzde çevre sorunlarının artmasına neden
olurken, atmosfere verilen sera gazlarındaki artış
sonucu küresel ısınmaya dayalı iklim değişikliğinin
gündeme geldiğini bildirerek, “İklim değişikliği
insanlığın önündeki en büyük sorunlardan biridir.
Günümüzde çevre sorunlarının insanlığın geleceğini
tehdit eder boyutlara ulaştı” dedi.
B
"
ayraktar, iklim
değişikliğinin
insanlığın önündeki en
büyük sorunlardan biri
olduğunu söyledi. Bu
yüzde 21’lik pay ile enerji üretim
sorunla mücadelenin
santrallerinin birinci, yüzde 17 ile
İklimin değişmesine
başarısızlıkla
neden olan küresel
sanayinin ikinci, yüzde 14 ile motorlu
sonuçlanmasından az
ısınmanın fosil yakıtların
taşıtların üçüncü ve yüzde 13’lük
gelişmiş ve gelişmekte
kullanımı, arazi
payla tarımsal üretimin dördüncü
olan ülkelerin daha
kullanımı değişiklikleri,
fazla etkileneceğini
sırada yer aldığı çeşitli
ormansızlaştırma ve
belirten Bayraktar,
tarımsal üretim gibi
çalışmalarda bildiriliyor.
özellikle sanayideki hızlı
insan faaliyetlerinden ve
gelişimin günümüzde
dolayısıyla atmosfere
çevre sorunlarının
verilen sera gazındaki artıştan kaynaklandığı
artmasına neden olurken, atmosfere verilen sera
konusunda bir görüş birliği bulunuyor. Küresel
gazlarındaki artış sonucu küresel ısınmaya dayalı iklim
ısınmaya neden olan sera gazları içinde en önemlisi
değişikliğinin gündeme geldiğini ifade etti.
karbondioksittir ve toplam sera gazları içindeki
payı yüzde 80’den fazladır. Atmosfere sera gazı
Yüzey sıcaklığı artıyor
salımına sektörel bazda bakıldığında, yüzde 21’lik
pay ile enerji üretim santrallerinin birinci, yüzde 17 ile
ükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC)
sanayinin ikinci, yüzde 14 ile motorlu taşıtların üçüncü
2007 yılında yayınlamış olduğu 4. değerlendirme
ve yüzde 13’lük payla tarımsal üretimin dördüncü
raporunda 20. yüzyılda yeryüzündeki ortalama yüzey
sırada yer aldığı çeşitli çalışmalarda bildiriliyor.
sıcaklığında 0,74 santigrat derece artış olduğunun
Karbon dioksit emisyonlarında ise enerji üretim
bildirildiği bilgisini veren Bayraktar, şunları kaydetti:
santralleri ve endüstriyel üretimin; metan ve azot
“Yapılan araştırmalar önümüzdeki 30–50 yıllık süreçte
oksit emisyonlarında da tarımsal faaliyetlerin ilk sırayı
dünyanın 1-2 derece daha ısınacağını, daha az yağışlı
aldığını görüyoruz.”
bir döneme girileceğini ve iklim kuşaklarının 150 ile
500 kilometre kuzeye doğru kayacağı, bu süreçten en
Sera gazı salınımı kontrol altına alınmalı
çok etkilenecek bölgeler arasında Akdeniz kuşağının
Bayraktar, dünyada küresel ısınmaya sebep olan
da yer alacağını ortaya koyuyor.
sera gazları salımlarında başta ABD olmak üzere
H
39
sanayileşmiş ülkelerin ön plana çıktığını, bu nedenle
sera gazı salımlarının öncelikle gelişmiş ülkelerde
kontrol altına alınması ve bu konuda gelişmekte olan
ülkelere finansman ve teknoloji desteğinin sağlanması
gerektiğini söyledi. Bayraktar, şöyle devam etti:
“İklim değişikliğine adaptasyon için farkındalığın
artırılması, çiftçilerin konuyla ilgili bilgilendirilmeleri,
erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi, konuya ilişkin
plan ve projelerin bir bütün olarak ele alınması gerekir.
İklim değişikliğinin su kaynakları üzerine etkileri
sonucu miktar ve kalite bakımından yeterli suya
erişimin zorlaşacağı da bilinen bir gerçek. Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre ülkemizin yılda
ortalama 112 milyar metreküp olan tüketilebilir yerüstü
ve yeraltı su potansiyelinin 44 milyar metreküpü
kullanılıyor. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su
miktarı 1519 metreküp civarında. Ülkemiz su zengini
bir ülke değil.
Nüfus artışı, tarımda ve diğer alanlarda suyun
bilinçsizce kullanımı gibi faktörlerin su kaynakları
üzerindeki olumsuz etkileri düşünüldüğünde gelecek
nesillere temiz ve yeterli suyun bırakabilmesi için
doğal kaynaklarımızın korunması ve doğru
kullanılmasının önemi göz ardı edilemez.”
Dünya arazilerinin yüzde 26’sı tahrip oldu
Halen dünyada, toprak korumayla ilgili standardlar,
koruma kriterleri ve teknoloji kullanımında birlikteliğin
sağlanamadığını, yanlış arazi kullanımı sonucu ise
dünya arazilerinin yaklaşık yüzde 26’sının tahrip
olduğu bilgisini veren Bayraktar, şunları kaydetti:
“Verimli tarım arazilerinde ve ormanlık alanlarda
sanayi tesislerinin ve yerleşim alanlarının kurulması
önlenmeli, tarımda suyun israfına yol açan vahşi
sulama yöntemlerinin terk edilerek, suyun daha
tasarruflu kullanıldığı damlama ve yağmurlama
sulama yöntemlerine geçilmeli. Su kaynaklarının etkin
kullanımı, sel ve kuraklık için erken uyarı sisteminin
geliştirilmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarının
sunulması, doğal kaynaklar ve çevreyi korumaya
yönelik tarım tekniklerinin geliştirilmesi için önlemler
alınmalı. Araştırma Enstitülerimiz ve Üniversitelerimizin
iklim şartlarına uygun ürün desenleri üzerinde
çalışmalara başlamaları ve konuya gereken önemi
vermeleri gerekir. Kuraklık riski olan bölgelerde
kuraklığa karşı dayanıklı tohum çeşitleri geliştirilmeli.
Bu konuda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
Konya Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma
Enstitüsü bünyesinde, Kuraklık Test Merkezini Kurması
Türkiye’de tarımın geleceği açısından büyük önem
taşıyor.
İklim değişikliği yoksulluğa itecek
İ
klim değişikliğinin insani gelişmede uzun vadeli
engeller oluşturacağı ve insanları gittikçe kötüye
giden bir yoksulluğa iteceğinin göz önüne alınması
gerektiğini bildiren Bayraktar, bu noktada iklim
değişikliğinin, küresel sebep ve etkileriyle küresel bir
problem olarak algılanması ve ülkelerin sorumlulukları
ve kapasiteleri çerçevesinde küresel bir eyleme
geçmesi gerektiğini vurguladı.
İklim değişikliğinin etkilerinden erken ve en ağır
biçimde etkilenecek olan yoksul kesimlerin ve küçük
çiftçilerin korunması ve desteklenmesi için gerçekçi
ve kalıcı politikalar geliştirilmeli, küresel anlamda
koordinasyon ve işbirliği sağlanması gerektiğine
dikkat çeken Bayraktar, “her ülkenin ilgili kamu
kurumları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının
da katkılarıyla kısa, orta ve uzun vadeli bir ulusal iklim
değişikliği politikası oluşturması, küresel ısınmanın
etkilerini en aza indirecek adaptasyon çalışmalarının
yapılması gerekir” dedi.
Uyg
KSS
ulam
alar
ı
Pankobirlik Genel Başkanı
Recep Konuk:
“7 Milyon Ağaç Diktik, Hedefimiz 70 Milyon Ağaç”
Konya Şeker, 1952 yılında kuruldu. Bugün Türkiye’nin 34. büyük sanayi kuruluşu durumunda.
K
onya Şeker, ana faaliyet konusu şeker üretiminin
yanı sıra, şekerin girdi olarak kullanıldığı katma
değeri yüksek mamul ürünlerin ve tarımsal ürünü
katma değerli hale getirecek işlenmiş ürünlerin
üretimini gerçekleştiriyor. Tarım sektöründe girdi olarak
kullanılan tohum, organik gübre ve sulama sistemleri
gibi tarım ekipmanlarını da üretiyor.
Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, ‘‘Konya
Şeker olarak, Torku markamız ile toz şekerden küp
şekere; çikolatadan lokuma; şekerlemeden helvaya
gıda alanında oldukça geniş bir üretim, pazarlama
ve satış ağına sahibiz. Avrupa’nın en büyük et ve
süt entegre tesisi olan Panagro Et ve Süt Entegre
Tesisleri’nin de açılmasıyla, et ve sütte de sektörün en
önemli oyuncularından biri haline geleceğiz’’ dedi.
Kuruluşun, üretici ortaklarına sözleşmeli tarım
yaptırdığını, tarım ve hayvancılık alanında da
üreticilerinin ürünlerine değer katan yatırımları
yaptıklarını belirten Recep Konuk şunları anlattı:
‘‘Konya Şeker, tarımsal üretim faaliyetlerinin
sürekliliğini ve tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini
sağlayan yatırımları, ticari faaliyetleri ve tarım
sektörüne karşı sorumluluklarını örtüştüren
sanayileşme yaklaşımıyla kendi hinterlandında bizatihi
kırsal bir kalkınma projesini fiili olarak yürütüyor. Bu
özellikleriyle yaklaşık 60.000 çiftçi ailesine ekonomik
faaliyet imkânı sunan ve çiftçi ortaklarına verdiği
hizmetler ile sosyal yönü ticari yönüne göre ön plana
çıkan Konya Şeker, tarım ve sanayi entegrasyonunu
sağlamak amacıyla hayata geçirdiği faaliyetlerini
ağaçlandırma, eğitim, spor ve sağlık başlıkları altında
gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projeleriyle daha
anlamlı hale getiriyor.’’
Türkiye’nin en iddialı ağaçlandırma projelerinden
birini yürüttüklerini belirten Konuk, 7 milyondan fazla
ağacın, Konya Kapalı Havzası’na ovanın bütününe
yayılarak dikildiğini, hedef olarak belirlenen rakam
düşünüldüğünde gerçekleştirilen işin henüz projenin
yaklaşık %10’u olduğunu, 2004 yılından beri
ağaçlandırma yapıldığını ve her geçen yıl daha çok
ağacın Konya Ovası’na dikildiğini söyledi.
Tecrübemiz katlandı
A
ğaçlandırma çalışmalarında gitgide daha başarılı
bir performans sergilenmesinin sebeplerinden
söz eden Recep Konuk şöyle devam etti: ‘‘Kurumsal
olarak, ağaçlandırma konusunda Konya Şeker
her yıl tecrübesini, organizasyon kabiliyetini ve
personel planlamasından ağaçlandırma sahalarının
düzenlenmesine, iklim ve bölge şartlarına uygun ağaç
seçiminden bakımına kadar tecrübesini katlayarak
arttırmaktadır. Artan bu tecrübe de, ağaçların tutma
oranına yansımaktadır. 2004 yılına göre ağaçlandırma
çalışmalarını yürüten personelimizin günlük olarak
diktiği ağaç sayısı hemen hemen ikiye-üçe katlandı.
Konya Şeker, ağaçlandırma çalışmalarına başladığı
ilk günle kıyaslandığında bugün çıraklıktan ustalığa
yükselmiştir.’’
Türkiye nüfusu kadar ağaç
K
onya Şeker’in kendisine koyduğu “Türkiye
Nüfusu Kadar Ağaç” hedefinin kısa sürede
gerçekleştirilmesini sağlayacak olan husus,
ağaçlandırma konusunda bir hassasiyetin bölgede
oluşmuş olmasıdır. Yani ağaç dikmeyen, ağaç dikimine
soğuk bakan ve belki bir veya birkaç asırdır ağaç
ve orman kültüründen uzaklaşmış olan bölgede
ağaçlandırma kültürü 8 yıl gibi kısa bir zamanda
oluşmuştur. Bu kültürün canlanması, bölge insanının
bu hassasiyeti kazanması diktiğimiz 7 milyon fidandan
daha kıymetlidir, daha önemlidir.’’
Bölgede, nem regülasyonu ve
biyolojik çeşitlilik arttı
R
ecep Konuk ağaçlandırma çalışmalarının
getirilerini şöyle anlattı:
‘‘Ağaçlandırma çalışmalarına başladığımız ilk yıllarda,
41
diktiğimiz ağaçlar kırılıyor, yerinden sökülüyordu.
Bunun birkaç sebebi vardı. Ancak en önemlisi,
ağaçlarla canlanacak doğal hayatın ve bölgede
artacak kuş varlığının ürüne zarar vereceğine dair
tevatürlerdi. Biz ısrar ettik, ağaç dikmeye devam ettik.
Bir yandan da, ağaçlandırmanın tarımsal üründe
verimi arttıracağını anlattık. Nitekim ovaya diktiğimiz
ağaçların tarımsal üretime olumlu etkisi kısa sürede
somut olarak görünmeye başladı. Ağaç varlığının
artmasıyla oluşan nem regülasyonu sayesinde birim
alandan alınan verim artarken ağaçlar sayesinde
oluşan biyolojik çeşitlilik süne ile mücadelede tarım
ilaçlarıyla elde edilemeyen başarının çok kısa sürede
elde edilmesini sağladı.
Kimyasal mücadelenin yerini
ekolojik mücadele aldı
A
ğaçlandırma çalışmalarına başladığımızda bizim
açımızdan en büyük handikap; ağaçlandırmanın
bölge sakinlerince ve özellikle de üretici tarafından
sahiplenilmesini engelleyen kalıplar ve ezberlerdi.
Neticede biz ağaçları dikiyoruz, ancak milyonlarca
dekarlık bir alanda her ağacın başına bir bekçi koyma
imkânına sahip değiliz. Onlara bekçilik yapacak olanın
üretici olduğunu en başından beri biliyorduk. Onların
katkısı ve desteği olmadan ağaçlandırmada başarı
sağlanamayacağını ve ağaçlandırma konusunda bir
hassasiyet kazanmaları için zamana ihtiyaç olduğunu
biliyorduk. En basitinden üretici, artacak kuş varlığının
özellikle tahıla zarar vereceği düşünüyordu. Bunun
böyle olmadığını zaman ispatladı. Ağaçlandırma
çalışmalarının doğal sonucu olarak bölgede kuş varlığı
ile birlikte ağaçlara sığınan veya ağaçlar sayesinde
beslenen hayvan ve böcek türlerinde artış meydana
geldi, ancak ürün hasadı açısından beklenen olumsuz
etki hiç yaşanmadı. Bölgede canlanan doğal hayat
ekolojik bir bütünlüğü ve dengeyi sağladı ve tarım
zararlıları ile ekolojik mücadelede kuşlar ve diğer
canlılar çiftçinin en önemli yardımcısı oldular. Bölgede
süne ve diğer tarım zararlıları ile tarımsal ilaçlarla
yapılan kimyasal mücadelenin yerini hiç masrafı
olmayan ekolojik mücadele aldı ve etkileyici sonuçlar
alındı.
Bu değişim işimizi kolaylaştırdı ve ağaçlandırma
konusundaki zihinsel defans, fiili desteğe dönüştü.
Bugün ağaçları pullukla söken köyler, hem bizden
dikmek için ağaç istiyor hem de ceplerinden para
harcayıp ağaçlandırma çalışması yapıyor.’’
Doğaya yatırım
T
arımsal üretimi sürdürebilmenin olmazsa
olmaz koşulunun, üretime imkân verecek
bir ekosistemin varlığının tesisi ve muhafazası
olduğunu vurgulayan Recep Konuk, Konya
Şeker’in bir yandan ürünün değerini arttırarak çiftçi
gelirlerinin artmasını sağlayacak üretim tesisleri
yatırımlarını gerçekleştirirken, bir yandan da üretimde
sürdürülebilirliği ve sürekliliği sağlamak, çevre şartları
yüzünden tarımsal üretimin zarar görmesinin önüne
geçmek için doğaya yatırım yaptığını söyledi.
Konuk, ‘‘Konya Şeker’in
ağaçlandırma çalışması
stratejik bir yaklaşımın
sonucudur. Kısa ve uzun
vadede bu ağaçlandırma
çalışmaları sonucu
bölgedeki ağaç varlığını
arttırarak ve bu ağaçlar
sayesinde oluşacak
iklimleme ile son yıllarda
küresel ısınma ile üretici
aleyhine bozulan çevre
şartlarını üretici lehine
etkilemeyi amaçlıyoruz.
Ürünün suyu, gübresi ne kadar iyi verilirse verilsin,
ne kadar iyi tohum kullanılırsa kullanılsın ekosistem
ve çevre şartları uygun değilse verim artmaz.
Ağaçlandırma çalışmalarımızdaki nihai hedefimiz de;
ekosistem ve çevre şartlarını üretime müsait hale
getirerek ve üretimi destekleyecek şekilde bölgedeki
ağaç varlığını arttırarak bölge üreticisinin dekardan
aldığı verimin artmasını sağlamaktır’’ dedi.
Diktiğimiz fidanları kaderine terk
etmiyoruz
R
ecep Konuk, ağaçlandırma çalışmalarının öncesi
ve sonrasıyla ilgili şu bilgileri verdi:
‘‘Ağaçlandırma çalışmalarını, Konya Ovası’nın
tümüne yayılacak ve iklimini etkileyecek şekilde
yürütüyoruz. Çalışmaların yapıldığı yerler, genellikle
tarımsal faaliyetin yürütülemediği yol kenarları ile
toplu ağaçlandırmaya uygun ancak çoraklaşmış
hazine arazileridir. Bu arazilerin özelliği itibarı
ile ağaçlandırmadan önce bir ıslah çalışmasının
yapılması, dikilen ağaçların tutma oranının
yükseltilmesi ve ağaçlandırma çalışmalarında başarı
elde edilebilmesi için elzemdir. Ağaçlandırmaya
başlamadan yaklaşık bir yıl önce ıslah çalışmalarına
başlanmaktadır. Arazinin yapısına ve çoraklaşma
durumuna göre çeşitli önlemler alan Konya
Şeker ağaçlandırma ekipleri, bazı bölgelerde
şeker pancarı ile gelen ve arıttığı toprağı araziye
sermekle yetinirken, bazı bölgelerde ağaçlar için
açtığı çukurlarda belli bir derinlikten sonra patlatma
yöntemini kullanmakta, buraları verimli ve arıtılmış
toprakla beslemekte ve bu yöntemle oluşan kireç
tabakasının kırılmasını sağlayarak dikilecek ağaçların
köklerinin beslenebileceği arazi yapısına ulaşmasını
sağlamaktadır. Hiçbir değerin israf edilmesine izin
vermeyen ve şeker pancarı ile birlikte fabrikaya gelen
nitelikli tarım topraklarını ayrıştırarak ağaçlandırma
sahalarında toprak ıslahı amacıyla değerlendiren
Konya Şeker, bu çerçevede bu güne kadar yaklaşık
1.000.000 ton verimli toprağı çoraklaşmış arazide,
ağaçlandırma çalışmalarında tutma oranını yükseltmek
için kullanmıştır.
Ağaçlandırma çalışmalarında % 95’lik tutma oranını
yakalayan Konya Şeker,
dikimini gerçekleştirdiği
fidanları da kaderine terk
etmemektedir. Konya
Ovası’nın iklim koşulları
ve arazi yapısı nedeniyle
dikildikten sonra doğal
ortamında bir ağacın
gelişmesi tamamen
tesadüflere bağlıdır. O
nedenle, tarafımızdan
oluşturulan bakım ekipleri,
fidanlar doğal ortamında
kendi kendine gelişimlerini
sürdürecek seviye ve
kök uzunluğuna gelene kadar ağaçların bakım ve
sulamasını yıl boyunca ve yıllarca gerçekleştirmektedir
ki, bu süre ortalama 4-5 yıldır. Çeşitli nedenlerle zarar
gören ya da doğadaki canlıların verdiği tahribatla
kuruyan veya insan eliyle hasar verilen ağaçların
yerine yenileri dikilmekte ve ağaçlandırma güzergâh
ve alanlarında yenileme çalışmaları da süreklilik arz
edecek şekilde devam etmektedir.
Projeye ülkemiz ve bölge
tarım sektörünün kazançları
penceresinden bakıyoruz
R
ecep Konuk, projeye maliyetler penceresinden
bakılmadığını, bakış açısının ülkenin ve bölge
tarım sektörünün kazançları odaklı olduğunu
ifade etti. Konuk, ‘‘Biz bu proje ile ülkemizin hatta
dünyanın en önemli tarımsal üretim havzası Konya
Ovasında tarımsal üretimde verimliliğin bugünle
kıyaslanamayacak kadar artacağını düşünüyoruz.
Mesela bugün için hem bölgenin iklimleme özelliği
hem de ekosistemdeki dengesizlik nedeniyle verimli
şekilde üretilemeyen ancak ülkemizin ihtiyacı olan
bazı ürünlerin bölge üreticisinin üretim desenine
kazandırılabileceğini düşünüyoruz” dedi.
43
Diğer sosyal sorumluluk
faaliyetlerimiz
R
ecep Konuk, şirketin diğer sosyal sorumluluk
faaliyetlerine ilişkin şunları söyledi:
‘‘Çevreden eğitime, spordan sağlığa farklı alanlarda
uzun vadeli pek çok sosyal sorumluluk projesini aynı
anda yürüten Konya Şeker olarak, sürdürülebilir
ekonomik gelişmenin topluma değer katacak bir sosyal
sorumluluk anlayışı ile mümkün olduğuna inanıyoruz.
Konya Şeker İlköğretim Okulu’nun tüm masraflarını
Konya Şeker olarak üstleniyoruz. İhtiyaç sahibi
öğrencilerimize her türlü desteği verirken, Konya’da
okuma yazma bilmeyen en az 116 bin 962
vatandaşımızın okuryazar hale getirilmesi konusunda
da faaliyet yürütüyoruz.
Konya Şeker’in bünyesinde, spora destek vermek,
gençlerimizin sportif faaliyetlere katılarak sağlıklı
yetişmelerini sağlamak ve geleceğin sporcularının
yetişmesine olanak sağlayan altyapıyı oluşturmak
amacıyla futbol, bisiklet ve güreş branşlarında faal
U
bir spor kulübümüz bulunuyor. Futbol ve bisiklet
branşlarında profesyonel liglerde yarışmacı takımlarla
mücadele eden Konya Şekerspor Kulübünün,
gençleri spor eğitimine özendiren altyapı takımlarında
ise yaklaşık 1.000 genç profesyonel, antrenörler
nezaretinde spor eğitimi alıyor. Gençlerin yeteneklerini
geliştirmesi ve sokaktan kurtulması amacıyla spora
destek veriyoruz. Özellikle Konya’nın “ata sporu” olan
bisiklet sporunu destekleyen sayılı kuruluşlardan
biriyiz. Konya Torku Şekerspor bisiklet takımımız bu
yıl ikinci kez 48. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nda
ülkemizi gururla temsil etti. Turnuvanın lideri Konya
Torku Şekerspor’lu İvalio Gabrovski oldu. Böylece
yıllar sonra ilk kez bir Türk Takımı, turnuvanın
ferdi klasmanında birinciliği elde etti. Gabrovski bu
galibiyetiyle 2012 Londra Olimpiyatları’nda yarışmayı
garantiledi. Bu başarının altyapımızda eğitim gören
gençlerimiz üzerinde yaratacağı motivasyonu daha çok
önemsiyoruz. Ağaçlandırma, eğitim, spor gibi sosyal
sorumluluk projelerinin yanı sıra organ bağışı ve
engellilere yönelik sosyal sorumluluk projelerinde de
her yıl etkin şekilde yer alıyoruz.
KSS ları
ama
ygul
Dedeman Şanlıurfa Yeşil Yıldız Belgesi İle
Ödüllendirildi
Dedeman Şanlıurfa, modernizasyon çalışmaları, tasarruf tedbirleri, enerji verimliliğinin arttırılması alanındaki
uygulamalarıyla yeşil yıldız alan bölgedeki ilk ve Türkiye’nin 25. Oteli oldu.
O
tel, 2011 yılından itibaren yaptığı elektrik, su ve
enerji kullanımındaki tasarruf çalışmaları, çevreye
zararlı maddelerin ve atık miktarının azaltılması
yönündeki uygulamaları, enerji verimliliğini arttıran
uygulamaları ve çevreye uyum ile duyarlılık konusunda
çalışanlarına verdiği eğitimlerle Kültür ve Turizm
Bakanlığı’ndan “Yeşil Yıldız” belgesini aldı.
Böylece pek çok çevreci etkinliğe imza atan Dedeman
Konya Hotel & Convention Center’ın ardından
Dedeman Şanlıurfa da çevreye duyarlılığın sembolü
olan yeşil yıldız ile doğaya olan hassasiyetini belgeledi.
Ödülü alan Dedeman Şanlıurfa Genel Müdürü Aydın
Duran; “Geleneksel Dedeman misafirperverliği ve
kaliteli servis anlayışımızın yanı sıra hep çevre
duyarlılığı bilinciyle hareket etmeye çalıştık. Almış
olduğumuz bu ödülde tüm çalışma arkadaşlarımın
da payı çok büyük. Gelecek dönemlerde de aynı
hassasiyetle çalışmalarımızı sürdüreceğiz” dedi.
Söy
KSS
leşil
e
ri
Ender Abalıoğlu:
“Toplumdan aldığını, toplumla paylaşmak
felsefesinden hareket ediyoruz”
Abalıoğlu Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Ender
Abalıoğlu, KSS Türkiye’nin sorularını yanıtladı.
İşletmenizin KSS vizyonu nedir? KSS’yi işletme
bünyesine adapte edebildiniz mi?
Ender Abalıoğlu: Sağlıklı ve lezzetli ürünlerimizin
yanı sıra eğitime, spora, çevreye ve kültüre hizmet ve
destek veren Lezita markası, kendi faaliyet alanlarında
sektörünün öncü ve lider kuruluşu Abalıoğlu
Grubu’nun bir üyesidir. Grubumuzun kurumsal
kültüründe, toplumumuzun duyarlı olduğu alanlara
katkıda bulunmak asli ve keyifli bir görev olarak
kabul ediliyor. Bu anlayış, Yönetim Kurulu’ndan mavi
yakalısına kadar sayısı iki bini aşkın tüm Abalıoğlu
Ailesi tarafından benimsenmiştir. Bu çerçevede,
toplumdan aldığını toplumla paylaşmak felsefesinden
hareketle, çok çeşitli projelere imza atılıyoruz. Özellikle
sektörünün lideri olmanın getirdiği ciddi sorumluluk
dahilinde, 2007 yılından bu yana eğitim odaklı vizyonu
ile Türkiye’nin geleceğine de yatırım yapıyoruz.
KSS uygulamalarınızı anlatır mısınız? Dünden bugüne
neler yapıldı?
Ender Abalıoğlu: Türkiye’nin en çok derslikli
ilköğretim okulu, Toplum ve Biz Burs Programı, Denizli
Horozu Abalıoğlu ile Koruma Altında Projesi, Orhan
Abalıoğlu Endüstri Meslek Lisesi eğitim ve kültür
alanındaki sosyal sorumluluk çalışmaları arasında yer
alıyor.
Grup olarak, sayısız öğrenciye sağladığımız eğitim
burslarından sonra eğitime katkımızı, 2007 - 2008
eğitim öğretim yılında, Türkiye’nin en çok derslikli
ilköğretim okulu niteliğinde olan Abalıoğlu Yem
İlköğretim Okulu’nun açılışı ile gerçekleştirdik. Toplam
10 bin metrekare açık alan üzerine kurulan okulumuz,
7.100 metrekare kapalı alanı sahip. Çağdaş bir
eğitim sisteminin gerektirdiği tüm imkanlara sahip
olmasına özen gösterilen 32 derslikli okulumuzda, iki
adet bilgisayar dersliği, dört adet faaliyet salonunun
yanı sıra oyun salonu, spor salonları, kütüphane ve
45
engelli asansörü bulunuyor. Okulumuz, 1.500’ü aşkın
öğrencimize eğitim veriyor. 40 derslikli Orhan Abalıoğlu
Endüstri Meslek Lisesi yatırımımız ile de 1.600
öğrencimizin eğitimine katkıda bulunuyoruz. Yapımı
devam eden Cedide Abalıoğlu Anadolu İmam Hatip
Lisesi’nin mimarisi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından
çok beğenildi ve Türkiye’nin 7 farklı ilinde yapımı
devam eden başka okullarda da uygulanmaktadır.
Okul; Denizli’de 35 bin dönüm açık arazi üzerine
12 bin metre kare kapalı alanda 52 derslik ile Eylül
ayı itibariyle faaliyet gösterecektir. 1.700 öğrencinin
eğitimine katkı sağlanması hedeflenmektedir.
hareket eden, oyun oynayan mutlu nesiller yetişmesine
katkı sağlama hedefiyle başlattığımız Lezita Mutluluk
Hareketi Çocuk Parkları Projesi. Mutluluk Hareketi adlı
Lezita Çocuk Parkları Projemiz ile günümüzde giderek
betonlaşan şehirler içinde çocuklara ve yeşile hasret
her insana hem oyun oynayacak hem de hareket
edebilecek yeni alanlar yaratmak hedefiyle yola çıktık.
Projemiz ile dünyanın ve ülkemizin en önemli sağlık
sorunlarının başında gelen ve sağlıksız beslenme ile
hareketsizliğin bir getirisi olan obezite gibi hastalıkların
önlenmesine de katkı sağlamayı arzu ediyoruz. Çünkü,
Lezita olarak sağlıklı nesiller istiyoruz. Çocuklarımızın
sağlıklı beslenmesi, hareket etmesi, oyun oynaması
ve kendini iyi ifade
Ayrıca, dünyada
eden bireyler olarak
genetik yapısı değişime
yetişmesi bizim için
uğramamış nadir
Lezita olarak sağlıklı nesiller
önemli. Lezita Mutluluk
ırklardan biri olan Denizli
Hareketi Çocuk Parkları
Horozunun daha uzun
istiyoruz. Çocuklarımızın
Projesi kapsamında ilk
yıllar yaşatılabilmesi ve
sağlıklı
beslenmesi,
hareket
olarak, Konak Belediyesi
korunması amacıyla
işbirliği ile Şenel Aksu
yaptırdığımız tesislerin
etmesi, oyun oynaması ve
Parkı ve Yeni Doğan
yanı sıra çeşitli katkılarla
kendini iyi ifade eden bireyler
Parkı yeniledik. Hem
projenin devam etmesine
zemin açısından
destek veriyoruz.
olarak yetişmesi bizim
yenilenen hem de
için önemli.
çocukların ve büyüklerin
Grubumuz, ayrıca,
hareket ederek, oyun
bizzat Lezita markası
oynaması için gerekli
ile özellikle spora ve
ekipmanlar ile donatılan Şenel Aksu Parkı’na bir büyük
sporculara destek veriyor. Lezita, 2010’dan bu yana
oyun grubu, tahterevalli ve salıncak takımları, bel ve
Bornova Belediyesi Basketbol Takımı’nın sponsoru
göğüs çalıştırma sistemi, kalça ve bel güçlendirme
olarak basketbolu, 2012’den bu yana da Balspor
sistemi, omuz ve kol açma sistemi, mekik ve şınav
Erkek Voleybol Takımı’nın forma sponsorluğunu
aleti, havada yürüyüş sistemi ve jokey kalp bisikleti
üstlenerek genç voleybolcuları destekliyor. Haziran
ekipmanları temin ettik. Aynı şekilde zemin yenilemesi
2012 itibariyle de Lezita Mutluluk Hareketi Çocuk
yapılan Yeni Doğan Parkı’na da salıncak takımı
Parkları Projesi’ni de hayata geçirmiş bulunuyoruz.
kurdurulmasını sağladık. Bundan sonra Kahramanlar
Parkı ve ardından da sırasıyla 19 Mayıs Parkı ve
Projelerinizi oluştururken özellikle yoğunlaştığınız
alanlar var mıdır?
Kaynak Parkı çalışmalarına başlayacağız. Aynı
zamanda, bu parklarda dönemsel olarak çeşitli
Ender Abalıoğlu: Kurumsal sosyal sorumluluk
etkinlikler ve sürpriz buluşmalara da ev sahipliği
projelerimizi oluştururken, özellikle, toplumumuzun
yapacağız. Hedefimiz 2012 yıl sonuna kadar toplam
duyarlı olduğu alanlara katkıda bulunmayı
beş çocuk parkını, başta çocuklarımız olmak üzere
amaçlıyoruz. Bu çerçevede eğitim başta olmak üzere
tüm ailelerin ve halkımızın hizmetine açmak.
spor, çevre ve kültür alanlarına ağırlık veriyoruz.
"
Projelere ayırdığınız bütçe ile ilgili bilgi verir misiniz?
Ender Abalıoğlu: ABALIOĞLU Grubu çatısı altında
yürütülen tüm projeler, şirketimizin kurulduğu 1969
yılından bu tarafa 43 yıldır hiç kesintisiz devam
etmektedir. Grubumuz; Lezita markasını da sektöre
kazandırdığımız 2006 yılından itibaren sosyal
sorumluluk projelerine daha da önem vermiştir. Son 4
senedir hemen her yıl bir okul yaptırdığımız gerçeği ile
hareket ettiğimizde, projelerin tümü için her yıl yaklaşık
5 milyon TL bir bütçe ayırdığımızı söyleyebiliriz.
KSS uygulamalarının, kuruluşlara ve sektöre katkısı
üzerine neler söylersiniz?
Ender Abalıoğlu: Kurumsal sosyal sorumluluk
çalışmalarının hem kuruluşlara hem de sektöre büyük
katkısı olduğuna inanıyoruz. Özellikle uzun vadeli
yatırımlar, kuruluşların, toplum ve sosyal paydaşlar
nezdinde kurumsal kimliğini, marka itibarını ve
saygınlığını artırıyor. Sektör nezdinde de örnek teşkil
ederek, topluma daha fazla fayda sağlanması ve
katma değer yaratılmasına olanak tanıyor.
Güncel uygulamalarınız ve hedefleri nelerdir?
Ender Abalıoğlu: En yeni projemiz, sağlıklı beslenen,
Bundan sonrasında da, kuruluş olarak tüm
yatırımlarımızı sürdüreceğiz.
46
Uyg
KSS
ulam
alar
ı
Big Chefs ve Türk Eğitim Derneği işbirliği ile
“Geleceğim Parlak, Kariyerim Mutfak” projesi
21-29 Mayıs tarihleri arasında ilk etabı Karadeniz
Bölgesi olmak üzere, Karabük’ten başlayarak
sırasıyla Zonguldak, Karadeniz Ereğli ve Polatlı’yı
gezen “Geleceğim Parlak, Kariyerim Mutfak” proje
tırı, bu bölgelerdeki Türk Eğitim Derneği (TED)
Okulları’nda okuyan, ağırlıklı burslu öğrencilere hem
teori hem de pratikte mutfağı ana hatlarıyla tanıtarak
gastronomi kültürüne dair bilgiler vermeyi ve kariyer
olarak mutfak sanatlarını seçmelerine teşvik etmeyi
hedefledi.
“G
eleceğim Parlak, Kariyerim Mutfak” projesinin
Big Chefs önderliğinde yürütüldüğünü dile
getiren Big Chefs Kurucu Ortağı Gamze Cizreli, “Biz
lezzet ve kalite değince akla gelen ilk isim olmayı
istiyoruz. 13 şubemizin yanı sıra 2012 yılının ikinci
yarısında yurtdışında New York, Rusya, Azerbaycan
ve Hindistan’da olmayı hedefliyoruz. Fakat
sorumluluğumuzun sadece bunlarla sınırlı olmadığını
biliyoruz.
“Geleceğim Parlak Kariyerim Mutfak” projesi, Türk
Eğitim Derneği işbirliği ve MAN Kamyon ve Otobüs
Ticaret A.Ş, İnoksan Mutfak, Ekol Gıda ve Petrol
Ofisi’nin yakıt desteğiyle hayata geçti” dedi.
Cizreli, 4 ilde yaklaşık 60 çocuğa temel gastronomi
eğitimi verildiğini açıklayarak ilk etap Karadeniz’in
ardından ikinci etabın Doğu’daki TED Okulları
olduğunu belirtti. Cizreli, projeye yönelik sözlerini şöyle
sürdürdü:
“Geleceğim Parlak, Kariyerim Mutfak” tırına
kuracağımız mutfak ile büyük şefler, proje kapsamında
gidilecek illerdeki çocuklarımızla birlikte çeşitli
yemekler yapacaklar. Çocuklarımız da kendi ellerinin
değdiği menüyü tadacaklar. Big Chefs tarafından
eğitilen her öğrenciye sertifika ile birlikte aşçı önlüğü,
şapka, Big Chefs eğitim kitapçığından oluşan bir kit
vereceğiz. Ayrıca her ilden en başarılı 3 çocuğumuzu
seçerek, İstanbul Big Chefs mutfaklarında staj imkanı
sunacağız.”
Mutfak sanatları’nın günümüzde yükselen değer
olduğunu vurgulayan Gamze Cizreli, bu konuda Big
Chefs olarak öncülük etmek istediklerini ve gezici tır
ile ilk etabı Karadeniz’de tamamladıktan sonra Güney
Doğu Anadolu, İç Anadolu, Ege ve Marmara’daki
okullarda da eğitim vermeyi hedeflediklerini
belirtti.
Meslek edindirme konusunda
destek olacağız
Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk
Pehlivanoğlu ise, kuruluşundan bu yana tam 84
yıldır başarılı ancak maddi olanakları yeterli olmayan
47.000‘i aşkın öğrenciye karşılıksız öğrenim bursu
veren Türk Eğitim Derneği’nin temel amacının,
Ulu Önder Atatürk’ten emanet aldığı meşale ile
çağdaşlık ve modernlik çizgisinden ayrılmadan
Ü
daha çok çocuğun geleceğini aydınlatmak olduğunu
söyledi. Projenin, derneğin kuruluş amacına uygun
olduğuna dikkat çeken Pehlivanoğlu, “’Geleceğim
Parlak, Kariyerim Mutfak’ projesiyle ilgili işbirliği
teklifi geldiğinde çok heyecanlandık. Bu projeyi
birlikte yürüttüğümüz Big Chefs ve diğer çözüm
ortaklarımızla birlikte Türk Eğitim Derneği bünyesindeki
çocuklarımızın geleceğine katkıda bulunacağız ve
meslek edindirme konusunda onlara destek olup yol
göstereceğiz” dedi.
KSS esi
rsit
nive
İstanbul Üniversitesi
Bitkisel Atık Yağ Toplama Projesi
Atık yağların ayrı kaplarda biriktirilmesi ve lisanslı toplayıcılara verilerek ekonomiye kazandırılması, çevre ve
insan sağlığının korunması ve çalışanlarımızın farkındalığını artırmak amacıyla hazırlanan proje 14 Mayıs 10 Ekim 2012 tarihleri arasında yürütülecek.
Kullanılmış bitkisel atık yağlar
çevreye büyük zarar veriyor
K
ullanılmış bitkisel atık yağlar, evsel atıklardan
kaynaklanan su kirliliğinin %25’ini oluşturuyor.
Atık yağlar ekotoksik özelliğe sahip. Bulunduğu ortamı
kirletiyor ve ortamda yaşayan canlılara zarar veriyor.
48
Atık su kirliliğinin %25 oranında kaynağını, kullanılmış
bitkisel ve hayvansal yağlar oluşturuyor. Arıtılmayan
atık suların içindeki bitkisel ve hayvansal atık yağlar,
denizlere, göllere ve akarsulara döküldüğü zaman
o suyu kirletiyor ve sudaki oksijeni azaltıyor. Bunun
sonucu olarak başta balıklar olmak üzere diğer deniz
ve kara canlılarının yaşam alanları ve türleri yok oluyor.
Uyg
KSS
ulam
alar
ı
Borçelik
sağlam bir gelecek için KSS uygulamalarını sürdüyor
1990 yılında Türkiye'nin ilk özel ve ikinci en büyük yassı çelik üreticisi olarak kurulan Borçelik, 1994, 2003 ve
2008 yıllarında gerçekleştirdiği ve toplam 500 milyon USD değerindeki yatırımlarıyla kapasitesini 1.5 milyon
tona çıkardı. Şirket, 900 bin tonluk galvaniz kapasitesi ile Türkiye’nin en yüksek üretim kapasitesine sahip ve
en modern galvanizli sac üreticisi.
B
orçelik Mali İşler ve IT’den Sorumlu Genel
Müdür Yardımcısı Okan Aydıngün, “Borçelik,
depreme dayanıklı binaların inşa edilmesinde çelik
kullanımının önemini vurgulayan önemli projeler
gerçekleştirmektedir. Güvenli yaşam standartlarının
oluşturulmasını destekleyen bu projelerin yanı sıra
eğitim, çevre, spor, kültür ve sanat alanlarında da çok
sayıda sosyal sorumluluk projesi sürdürmekteyiz.
Son yıllarda destek verdiğimiz ve gerçekleştirdiğimiz
projeler arasında; Tevfik Seno Arda Lisesi’nin ve
Gemlik Vergi Dairesi’nin inşaat çalışmaları, Boğaziçi
Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma
Enstitüsü ile birlikte gerçekleştirilen depreme duyarlılık
günleri, ağaç dikim projeleri ve eğitime destek fonu gibi
başlıca uygulamalar yer alıyor” dedi.
kullanılarak depreme dayanıklı bir şekilde inşa edildi’’
dedi.
Çevre korumaya yönelik
uygulamalar
B
orçelik’in kurulduğu günden bu yana tüm üretim
süreçlerinde çevrenin korunmasına yönelik
uygulamalar gerçekleştirdiğini belirten Okan Aydıngün
şunları anlattı:
Güvenli binalar için çelik
kullanımının önemi
G
üvenli ve depreme dayanıklı binaların inşasında
çelik malzeme kullanımının önemini vurgulayan
Okan Aydıngün, bu doğrultuda Borçelik’in, 1999’da
meydana gelen Marmara depreminde yıkılan
Orhangazi İlköğretim Okulu’nun yerine dayanıklı yeni
bir okul inşa etmek amacıyla Avrupa Yapısal Çelik
Birliği ve Türk Yapısal Çelik Derneği’nin projesine
destek verildiğini ve 2005 yılında hayata geçirilen
modern, güvenli bir lise binasına Türk Yapısal Çelik
Derneği’nin kurucu başkanlığını ve Avrupa Yapısal
Çelik Birliği’nin dönem başkanlığını yapmış olan
merhum Prof. Dr. Tevfik Seno Arda’nın isminin
verildiğini söyledi.
Aydıngün, ‘‘3000 metre karelik inşaat alanına
yapılan 3 katlı lise ile çeliğin bir inşaat malzemesi
olarak dayanıklılığına ve deprem kuşağında bulunan
Türkiye’de sağlayacağı güvene dikkat çekildi.
Borçelik’in güvenli yaşamı desteklemeye yönelik başka
bir projesi de Gemlik Vergi Dairesi’nin inşaatı olmuştur.
2006 yılında hizmete açılan bina, çelik malzemeler
49
‘‘1999 yılında Mudanya Dedeköy’de fidan dikimi
etkinliği gerçekleştirildi. Ardından 2004 yılında, 90
hektarlık bölümü yanan Gelibolu yarımadasının
ağaçlandırma projesine sponsor olduk ve proje
kapsamında Gelibolu yarımadasına 15 bin fidan dikildi.
Borçelik, 2011 yılında ‘Ürettiğimiz Her Bir Bobin için
Doğaya bir Ağaç Hediye Ediyoruz’ kampanyasını
başlatarak Bursa Orman Bölge Müdürlüğü ile
Gemlik Şahinyurdu Köyü’ndeki 160 hektar alanın
ağaçlandırılması projesine de sponsor oldu. 5 yıl içinde
ürettiğimiz her bir bobin için doğaya bir ağaç hediye
ederek 500.000 adet fidan dikmiş olacağız. Bursa
Orman Bölge Müdürlüğü’nün özel teraslama tekniği
uygulanarak ağaçlandırılan alanda, verimsiz alanların
verimli hale getirilmesi ve bu yolla ülkemiz doğal
zenginliklerine katkı yapılması hedeflendi.
Çevreyi korumaya yönelik yatırımları ve
uygulamalarıyla şirketimiz, 2006 yılında İstanbul
Sanayi Odası tarafından verilen Çevre Teşvik Ödülü’nü
ve 2009 yılında Bursa Sanayicileri ve İş Adamları
Derneği tarafından verilen Çevre Ödülü’nü aldı.
Çevre Komitemiz, her yıl bir Çevre Yönetim
Programı hazırlamakta ve Dünya Çevre Günü’nde
çeşitli etkinlikler düzenlemektedir. Borçelik olarak
düzenlediğimiz Dünya Çevre Günü etkinlikleri
kapsamında, çalışanlarımıza ve çocuklarımıza yönelik
bilinçlendirici sunumlar,çevre konulu resim yarışmaları,
sahillerimizin temizlenmesi, öğrencilerle birlikte fidan
dikimi gibi etkinlikler gerçekleştirioruz’’
Borçelik çalışanları eğitimi
destekliyor
B
orçelik çalışanlarının oluşturduğu ‘Borçelik
Eğitime Katkı Fonu’ ile öğrencilere burs
sağlandığını belirten Okan Aydıngün, çalışanların
kendi maaşlarından yaptıkları katkılarla desteklenen
fonun, bugüne kadar toplam 45 öğrencinin eğitimine
katkı sağladığını ve Borçelik Eğitime Katkı Fonu ile
2012 yılı eğitim döneminde 20 öğrenciye daha destek
olunacağını söyledi.
STK
Give&Gain - Çalışan Gönüllülügü Günü’ne
24 ülkeden 200 şirket katıldı
Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği’nin
girişimi ile, Türkiye’nin bu yıl ilk kez katıldığı
‘’Give&Gain-Çalışan Gönüllülüğü Günü’’nün
dördüncüsü 18 Mayıs 2012 tarihinde düzenlendi.
B
u yıl, dünya çapında 24 ülkeden 200 şirketin
10,071 çalışanı ile katıldığı Give&Gain’e
Türkiye’den katılım, 22 ilde ve 861 çalışan ile
gerçekleştirildi.
Uluslararası bir girişim olan Give & Gain Günü,
şirketlerin tüm çalışanları ile birlikte tecrübelerini
ve becerilerini toplumun ihtiyaçları doğrultusunda
gönüllü olarak kullanmasını amaçlayan ve “Çalışan
Gönüllülüğü”nü merkeze alan bir oluşum. Give&Gain’e Katılan Projelerin Tamamı:
• Akbank - Vakit Yok Eğitimleri, Anaokulu Ziyareti
Oyuncak Teslimi, Akbank Gönüllüleri ile Bankacılık ve
Tasarruf Projesi
• Arzum - Türkan Sabancı Görme Engelliler
İlköğretim Okulu Öğrencileri ile Rahmi Koç Müzesi
Ziyareti
• Asya Meyve Suyu ve Gıda - Eğirdir Gölü Çevre
Temizliği
• Banvit - Koruncuk - Korunmaya Muhtaç Çocuklar
Vakfı Ziyaret
• Kadir Has üniversitesi - İyiliğe Koşu
• Kaynak Holding - 2012 Fidan Dikim Şöleni
• Mad Science - Cibali bölgesinde 200 çocuğa
ücretsiz Bilim Okulları dersi
• N’PR İletişim Danışmanlığı A.Ş. - Ankara Fizik
Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Ziyareti
• VİKO - Kartal Beyazay Ay Rehabilitasyon Merkezi,
Kartal Hüseyin Saim Ekim İlköğretim Okulu - Eğitim,
İbni Sina İlköğretim Okulu - Eğitim
• Yüksel Holding AŞ - Mogan Gölü Çevre Temizliği
Uyg
KSS
ulam
alar
ı
AstraZeneca’nın “Hayat Kurtaran Eğitim”i
on binlerce öğrenciye ulaştı
Sağlık ve eğitim alanında, Türkiye’nin en uzun
dönemli kurumsal sosyal sorumluluk projelerinden
biri olan “İlk Yardıma İlk Adım” on binlerce öğrenciye
ulaşarak “hayat kurtaran eğitim” verdi. 2007 yılında,
AstraZeneca, Milli Eğitim Bakanlığı ve TOÇEV
işbirliğiyle başlayan ve kesintisiz olarak devam eden
proje, 79 ilde, 233 Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’na
(YİBO) ulaştı. Bugüne kadar toplam 41957
öğrenciye ulaşan proje, ulusal ve uluslararası pek
çok ödül aldı.
“İ
lk Yardıma İlk Adım” programı yarattığı sosyal etki
ve ilköğretim çağındaki çocuklara kazandırdığı ilk
yardım bilinci açısından AstraZeneca’nın yürüttüğü
önemli projelerden biri olma özelliği taşıyor. Program
kapsamında özellikle Yatılı İlköğretim Bölge
Okulları’nda çocuklara ilk yardım eğitimi veriliyor.
Yatılı okuyan öğrencilerin belki de en çok ihtiyacı olan
ilk yardım eğitimi, eğlenceli aktivitelerle öğrencilere
aktarılıyor.
Eğitim, çizgi film ve tiyatro ile
pekiştiriliyor
“İ
lk Yardıma İlk Adım” programı kapsamında; MEB
ilk yardım formatorünün sözlü ve uygulamalı eğitimi
ile başlayan ilk yardım eğitimi, Turbo ve arkadaşlarının
maceralarını konu alan çizgi film ile pekiştiriliyor. Daha
sonra öğrenciler arasında düzenlenen kısa bir yarışma
ile hem eğitimde verilen bilgiler pekiştiriliyor, hem de
öğrenciler hediyelerle ödüllendiriliyor. Daha sonra ise
üç arkadaşın (Burak, Ayşe ve Cemil) orman gezisinde
başından geçenleri konu alan tiyatro gösterisi ile de
verilen ilk yardım eğitiminin, öğrencilerin algılarında
daha kalıcı olarak yer alması sağlanıyor. Eğitimin
sonunda ise öğrencilere ilk yardım kitapçıkları, okullara
51
ise tam donanımlı ilk yardım dolabı hediye ediliyor.
Proje, uluslararası ödüller aldı
U
luslararası alanda da takdir gören proje, 2011
yılında PR alanında en saygın yayınlardan biri
olan PR News onur ödülünü aldı. Programı, yine 2011
yılında, uluslararası alanda büyük bir prestije sahip
Hindistan İşadamları Birliği’nin her yıl verdiği Golden
Fua
Peacock ödüllerinin de genel birincisi seçildi. Son
olarak Eczacı Dergisi tarafından düzenlenen Altın
Havan 2011 ödülüne ve iletişim alanında Avrupa’nın en
prestijli ödülü olan Avrupa Mükemmellik Ödülü’nü (The
European Excellence Awards) de alan İlk Yardıma
İlk Adım programı bu alandaki başarısını hem ulusal
alanda hem de uluslararası alanda bir kez daha
taçlandırmış oldu.
r
Türkiye’de ilk kez
düzenlenecek:
‘Yeşil Ekonomi
Zirvesi ve Fuarı’
“Yaşanabilir dünya, sürdürülebilir ekonomi”
sloganıyla yola çıkan Enerji Verimliliği Derneği
ENVERDER, Türkiye Enerji Verimliliği Meclisi TEVEM
ve CNR Holding, 06-09 Eylül 2012 tarihleri arasında
Türkiye’de ilk kez düzenlenecek All Green Expo
İstanbul Yeşil Ekonomi Zirvesi ve Fuarı’nı organize
edecek. TİM, TOBB,TİKA ve KOSGEB’in de destek
verdiği organizasyon aracılığıyla bir dönüşüm
başlatılması hedefleniyor.
Yerli ve yabancı firmalar bir araya
gelecek
‘Yeşil ekonomi ve enerjinin verimli kullanılması’
algısını Türkiye’nin yanı sıra, etki alanındaki ülkelerin
de gündemine taşımayı amaçlayan fuar, inşaat
sektöründen otomotiv sektörüne, beyaz eşya
sektöründen enerji sektörüne, ısı sektöründen sanayi
sektörüne, ambalaj sektöründen geri dönüşüm
sektörüne kadar ulusal ve uluslararası alanda hizmet
sunan lider yerli ve yabancı birçok firmayı bir araya
getirecek.
Enerji Bakanlığı’nın, evlerde ve sanayide kullanılan
makinelerdeki elektrik tüketiminde tasarrufa gitmek
için başlattığı çalışmanın da destekçisi olacak All
Green Expo İstanbul Yeşil Ekonomi Zirvesi ve Fuarı,
52
ziyaretçilerine aynı zamanda enerji verimliliği sağlayan
dayanıklı tüketim mallarını yakından inceleme ve
değerlendirme fırsatı sağlayacak. All Green Expo İstanbul Yeşil Ekonomi Zirvesi
ve Fuarı, enerji verimliliği konusunda yaratacağı
farkındalıkla, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, enerji
verimliliği sağlamak amacıyla hayata geçireceği akıllı
bina projesine de büyük katkı sağlayacak. Çimento
ve katkı maddelerinden beton santrallerine, tuğla ve
gaz beton ürünlerinden yalıtım ürünlerine, seramik
ve ahşap döşemeden verimlilik sağlayan tesisat
ve armatür ürünlerine, ısıtma, soğutma ve sıcak su
sistemlerinden enerji verimliliği yüksek, uzun ömürlü
aydınlatma ekipmanları ve kontrol sistemlerine
birçok ürünün hazır bulunacağı fuara, inşaat ve yapı
malzemeleri sektöründen firmalar da katılacak.
Uyg
KSS
ulam
alar
ı
Shell Eco-marathon Altın Pusula ödülünü aldı
Gençleri geleceğin yakıt alternatifleriyle çalışan araçları geliştirmeye teşvik etmek için global düzeyde bu yıl
28’incisi düzenlenen ve Türkiye’den de öğrencilerin katıldığı Shell Eco-marathon yarışması, halka ilişkiler
alanındaki en iyi çalışmalardan biri seçildi.
H
alkla ilişkiler alanının köklü kuruluşlarından, Türkiye Halkla İlişkiler Derneği TÜHİD’in düzenlediği 11. Altın
Pusula Halkla İlişkiler Ödülleri, Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi’nde düzenlenen törenle verildi. Shell &
Turcas, global çapta düzenlenen Shell Eco-marathon yarışmasına her sene Türkiye’den katılan ekiplere verdiği
destek ve Türkiye’nin yarışmada güçlü bir şekilde temsil edilmesini sağlayan katkıları nedeniyle “Altın Pusula”
ödülüne layık görüldü.
Hedefimiz sürdürülebilir bir gelecek
S
hell & Turcas Kurumsal İletişim Müdürü Yankı
Özkan Yıldırır, ödül hakkında şunları söyledi:
“Shell Eco-marathon, Shell’in enerji kaynaklarının
verimli kullanılması konusunda farkındalık yaratmak
için yürüttüğü çalışmaların merkezinde yer alıyor.
Türk ekiplerin, zorlu katılım ve yarışma şartları olan
bu organizasyona sağladıkları istikrarlı ve yüksek
sayıdaki katılım, hem Shell & Turcas hem de Türkiye
için önemli bir gurur kaynağı teşkil ediyor. Bu ödül
Shell’in önderliğinde Türk öğrencilerin yaratıcı ve
azimli çalışmalarının çok kıymetli bir yansıması oldu.
Takımlarımızla büyük gurur duyuyoruz ve Shell Ecomarathon ailesini tebrik ediyoruz.”
53
28. Shell Eco-marathon’da üç yeni
rekor
G
ençlerin kendi tasarlayıp ürettikleri araçlar ile
1 litre yakıtla en uzun mesafeyi katetmek için
mücadele ettiği Shell Eco-marathon üç yeni rekora
sahne oldu. Türkiye’den 11 takım heyecana ortak
olurken, Sakarya Üniversitesi ve Beşiktaş Sakıp
Sabancı Anadolu Lisesi önemli başarılara imza attı.
Shell’in, gençleri geleceğin yakıt alternatifleriyle çalışan
araçları geliştirmeye teşvik etmek amacıyla 28’incisini
düzenlediği ve bu yıl 17-19 Mayıs tarihlerinde ilk kez
Rotterdam’daki sokak parkurunda gerçekleştirilen
Shell Eco-marathonda, 21 ülkeden lise ve üniversite
öğrencilerinin oluşturduğu 192 ekip mücadele etti.
Ahoy Arena çevresindeki sokak parkuru, çok sayıda
viraja sahip olmasına rağmen ekiplerin büyük
başarılara imza atmasıyla ikisi şehir konsepti, biri
prototip kategorisinde olmak üzere üç yeni rekor kırıldı.
Şehir Konsepti kategorisinde, Fransa’dan Electricar
Solution Takımı, akü beslemeli elektrik yakıtı sınıfında
kWh başına 262,6 km mesafe kat ederek yeni bir rekor
kırarken (kWh başına 29,6 km’lik bir artış), Danimarka
Teknik Üniversitesi’nden DTU Roadrunners geçen
seneki rekorlarını litre başına 102,1 km artırarak 611,1
km’ye ulaştı.
Prototip kategorisinde,
Hollanda’nın MAC Eco
Takımı GTL teknolojisi ile
çalışan araçlarıyla 2011
yılına ait litre başına 138
km’lik eski rekoru, 416,3
km’ye geliştirerek açık bir
farkla geride bıraktı.
"
öncelikle pes etmeyen ekibime, yardımlarını asla
esirgemeyen başta Boğaziçi Üniversitesi olmak üzere
tüm Türk ekiplerine ve sponsorlarımıza teşekkür
ediyorum. 19 Mayıs gibi anlamlı bir günde ülkemize ve
okulumuza böyle bir başarı kazandıran ekibimle gurur
duyuyorum” dedi.
SAİTEM Başkanı Volkan Çetin ise “Yaklaşık iki yıllık bir
çalışmanın sonunda ortaya çıkan ve tamamını SAİTEM
ekibinin tasarlayıp ürettiği Evrim ile katıldığımız Shell
Eco Marathon yarışında Avrupa’nın dört bir yanından
insanlarla karşılıklı bilgi alışverişi yapma şansımız
oldu. Önümüzdeki yıl Avrupa’nın en verimli aracını
üreterek birinci olmak için çalışmalarımızı daha da hız
vererek sürdüreceğiz” diye konuştu. 11 Türk takımı Shell Eco-marathon heyecanını
yaşarken, Türkiye en güçlü katılım sağlayan ülkelerden
biri oldu. Yarışmaya Türkiye’den Beşiktaş Sakıp
Sabancı Anadolu Lisesi ve Sakarya Üniversitesi’nin
yanı sıra Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik
Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Celal Bayar
Üniversitesi, Gediz Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi,
Marmara Üniversitesi, Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki
Lisesi ve Erciyes Üniversitesi takımları katıldı.
“Shell Eco-marathon ile geleceğe
yatırım yapıyoruz”
otterdam’daki
etkinliğe katılıp
ekiplere destek
veren Shell Türkiye
Ülke Başkanı
Ahmet Erdem,
Shell Eco-marathon
organizasyonuna
ilişkin olarak şunları
söyledi:
“Shell Ecomarathon yarışması
problem çözme,
inovasyon, akıllı
mobilite, gençlerin
yeteneklerine ve rekabete odaklı. Yarışma aynı
zamanda, enerji kaynaklarımızın akılcı kullanımı
için genç ve yenilikçi bir bakış açısı sunuyor.
Bununla birlikte gençlerin yaratıcılığını da teşvik
ederek, Türk otomotiv endüstrisini ileriye taşıyacak
genç mühendislerin desteklenmesini ve kendilerini
geliştirmelerini sağlıyor. Shell Eco-marathon ile yakıt
tasarrufuna dikkat çekiyoruz ve gençlerimizi de bu
hedefin parçası olmaları için destekliyoruz.”
Shell Eco-marathon
ile yakıt tasarrufuna
dikkat çekiyoruz ve
gençlerimizi de bu
hedefin parçası olmaları
için destekliyoruz.
Geçtiğimiz yıllarda da
yarışta büyük başarı elde
eden Fransız Microjoule-La
Joliverie takımı, prototip
benzin kategorisindeki
2,832.8 km/l’lik sonuçları
ile bu sınıfın birincisi oldular. Prototip akü beslemeli
elektrik yakıt kategorisinin kazananı ise 732.3 km/kWh
ile Almanya’dan Hochschule Lausitz oldu.
Türk takımların başarısı
T
ürkiye’den katılan takımlar arasından Beşiktaş
Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi elde ettiği 105.6
km/l’lik sonuç ile Şehir Konsepti GTL kategorisinde
ikinciliği elde ederken, Sakarya Üniversitesi SAİTEM
takımı 145 km/kWh ile Şehir Konsepti akü beslemeli
elektrik yakıtı sınıfında 7. oldu.
Sabancı RT takım kaptanı Josef Karaburun,
başarılarından dolayı büyük mutluluk duyduklarını
belirterek, “Önümüze çıkan bütün sorunlara rağmen
R
2012’de ilk defa, Shell Eco-Marathon Avrupa
organizasyonu kapsamında ziyarete açılan
Laboratuvar (The Lab), 40.000’i aşkın ziyaretçiyi
enerjinin geleceği, teknoloji ve sürdürülebilir ulaşım
gibi konularda hazırlanan farklı uygulamalar ile ilginç
ve öğretici bir yolculuğa çıkardı.
Uyg
KSS
ulam
alar
ı
Ford Otosan’ın “Kuş Cenneti”
BM konferansında Türkiye’yi temsil etti
22.000 metrekarelik sulak alanda birçok farklı kuş
cinsi konaklıyor, 1 milyon 600 bin metrekarelik alana
yayılan akasyalar, manolyalar, erguvanlar, hurma ve
kirazlar hem çalışanları hem ziyaretçileri bambaşka
bir dünyaya götürüyor. Burası bir otomotiv fabrikası.
1 milyon 600 bin metrekarelik doğal
cennet
F
ord Otosan’ın “Sürdürülebilir çevre dostu otomotiv
üretimi”, Kocaeli fabrikasının 1998 yılında başlayan
temel atma süreciyle başladı. Araçlarını insanların
mutluluğu pahasına değil, insanların mutluluğu için
üretmek felsefesinden yola çıkan Ford Otosanlılar,
alanın kendi doğal güzelliklerini korumanın yanı sıra
onu geliştirdiler ve bugünkü doğal cenneti yarattılar.
Kuşların göç yolu üzerinde bulunan 22.000 m²’lik
doğal sulak alan korunarak hem kuşların göç yolları
değiştirmemesi sağlandı hem de çevredeki doğal
yaşamın devam etmesine olanak tanındı. Alanın etrafı
tamamen çevrilerek operasyonel alandan ayrı tutuldu.
Böylelikle civardaki sanayileşme nedeniyle konaklama
imkanı bulamayan göçmen kuşların körfez çevresinde
konaklayabildiği tek yer haline geldi. Bugün burada
çeşitli mevsimlerde pek çok farklı kuş cinsi konaklıyor.
Neler yapıldı?
A
landaki mevcut elma, armut, hurma ve kiraz
ağaçları korunurken, operasyonel alanda kalan
çam ağaçları transplantasyon yöntemi ile tesis içine
taşındı ve saha içindeki toplam 2.352 adet ağaç
yaşatıldı.
F
ord Otosan’ın ekosistemi koruyarak da sanayi
üretimi yapılabileceğine örnek oluşturan,
Kocaeli Fabrikası’nda 1 milyon 600 bin metrekare
arazide yaptığı çalışması, Rio 20. Birleşmiş Milletler
Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı'nda Türkiye'yi
temsil eden en iyi 25 uygulama arasındaydı ve
Türkiye’den yapılan 118 başvuru arasından seçilen tek
otomotiv firmasıydı.
7.267 adet ağaç ve 40.089 adet çalı tipi bitki dikildi.
Bu ağaçların bazıları tesis içindeki yolların kenarlarına
dikilerek yollarda ağaç kemerleri oluşturuldu. Yeni
dikilen bitkiler, bölgenin az su ihtiyacı olan doğal
türlerinden seçilerek su tüketimi minimumda tutuldu.
Yeni dikilen bitkilerin uzun ağaççık tipi olmasına
özen gösterilerek yararlı böcek, kelebek, çekirge vb.
canlıların yaşamasına olanak sağlandı.
İnşaat işlerinden çıkan nebati toprağın tümü sahadaki
peyzaj çalışmalarında kullanıldı.
55
Fabrika sahasında 17 Ağustos depremi sonrasında
meydana gelen çökmeyle oluşan 34.780 m²’lik alan ise
Tema Vakfı’yla birlikte rehabilite edilerek yeşillendirildi
ve çalışanların faydalanabileceği bir park oluşturuldu.
Alanda bugün 14.920 adet bitki ve 3200 adet ağaç
bulunuyor.
350.000 m²’lik yabani ot alanı korundu. Bu alanlar
su kaynaklarına yakın olduğu için pestisit vb. gibi
koruyucular kullanılmıyor. Daha maliyetli olmasına
rağmen, yangın ihtimaline karşın alandaki otlar yılda
3-4 kez biçilerek ıslah ediliyor.
"
Kocaeli Fabrikası
arazindeki
ekosistemi korumak
için üretimden
kaynaklanabilecek
toksik kimyasallara
da çeşitli
yöntemlerle engel
olan Ford Otosan,
boyahanesini
otomotiv sanayinde
ilk kez hem astar
hem de son kat
boyamada su bazlı
boya kullanılacak
şekilde tasarlayarak, solvent emisyonlarını çok düşük
seviyelere indirdi. Bu sayede hem hava kirliliği hem de
koku önlenerek ekosistemin etkilenmemesi sağlandı.
Tesis boyahanesinde kurşunsuz boya ve Cr (+6)
içermeyen pasivasyon teknolojileri kullanılarak çevreye
ve insan sağlığına zararlı ağır metaller de yok edildi.
Bu uygulama ile Kocaeli fabrika sahası içindeki
korunan ve yeni dikilen ağaç ve bitkilerle birlikte
çok geniş bir flora oluşturuldu. Toplam 9.619 adet
ağaç, 40.227 adet çalı tipi bitki arasında akasyadan
mimozaya, söğütten mavi ladine, Japon ayvasından
manolyaya bin bir çeşit ağaç ve çiçek bugün hem
çalışanları hem ziyaretçileri mutlu ediyor.
Uygulamanın sürdürülebilir olması
için gelecek planları
Ford Otosanlılar,
alanın kendi doğal
güzelliklerini korumanın
yanı sıra onu
geliştirdiler ve bugünkü
doğal cenneti yarattılar.
56
M
evcut alanların
korunması ve bakımı için
Tema Vakfı ile birlikte çalışan
Ford Otosan, uygulamanın
sürdürülebilir olması
açısından tüm yeni projelerde
“Çevresel Açıdan Gözden
Geçirilmesi” prosedürünü
uyguluyor. Yeni projelerde
ekosistemi etkilemeyecek
çevreci teknolojilerin seçilmesi
sağlanıyor.
Uygulama Ford Otosan’a
400.000 TL’si peyzaj harcaması olmak üzere yılda
3.600.000 TL’ye mal oluyor. Bu bedelin içinde tesiste
bulunan bitki ve ağaçların bakımı, korunması ve
geliştirilmesi ile çevre kirliliğini önleyici tesislerin
işletim, bakım giderleri, atık bertarafı, çevre ölçümleri
gibi maliyetler bulunuyor.
Uyg
KSS
ulam
alar
ı
KPMG Türkiye’nin KSS Projeleri
LÖSEV ve TEMA ile İşbirliğiyle Devam Ediyor
KPMG Türkiye, kurumsal sosyal sorumluluk projeleri kapsamında, Van depremzedelerine yapılan kıyafet
yardımı sonrasında ODTÜ EYMİR Kültür Vakfı ile birlikte Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin depremzede
öğrencileri için yaptırdığı dersliğe katkıda bulundu. KPMG Global ve KPMG Türkiye çalışanlarının önemli
bağışlarıyla yaptırılan 500 kişi kapasiteli prefabrik dersliklerin açılışı Mart ayı sonunda gerçekleştirildi.
V
an halkına, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi
ve öğrencilerine destek çabalarının onlarda
yarattığı motivasyonu da görerek, KPMG adını
taşıyan bu dersliğin yapımı için katkı sağlayan tüm
KPMG çalışanları gerçekleşen proje ile bölgedeki
gereksinimlerin giderilmesinden ötürü büyük mutluluk
duyduklarını ifade ediyorlar.
KPMG Türkiye Van depremzedelerine katkılarının yanı
sıra kurumsal sosyal sorumluluk yolunda attığı adımları
geliştirerek sürdürüyor.
1 Ekim 2011’den bu yana, bünyesine kattığı yeni
çalışanlarına “Her Yeni KPMG’li Yepyeni Bir Fidan!”
sloganıyla merhaba diyen KPMG Türkiye, her çalışanı
için TEMA Vakfı’na bir fidan bağışında bulunuyor ve
topraklarımızı erozyon ve çölleşmeden korumaya
yardımcı olarak gelecek nesillere daha güzel bir dünya
için duyarlılığını ortaya koyuyor.
TEMA ile uzun süredir devam eden projen ile birlikte
anlamlı kurumsal sosyal sorumluluk projelerine LÖSEV
ile el ele vererek devam eden KPMG Türkiye, LÖSEV’i
İstanbul ofisinde ağırladı.
Başlangıç olarak LÖSEV çalışanları KPMG ile
tanışmak ve vakfın gönüllü projelerinden bahsetmek
için KPMG İstanbul Kavacık ofisinde bir tanıtım
sunumu gerçekleştirdi. Sunumun hemen ardından
açılan hediyelik eşya standında LÖSEV’li çocuklara
yardım amaçlı yapılan ve Dükkan mağazalarında da
sergilenen anne eli değmiş ürünler satışa sunuldu.
KPMG Türkiye çalışanlarının yoğun ilgi gösterdiği
stand çalışması sonucunda toplanan tutar LÖSEV’e
bağışlandı. Anneler Günü gibi anlamlı bir günün
öncesinde gerçekleşen çalışma ile KPMG çalışanları
hem kendi ailelerine hem de lösemili çocuklara
ve onların ailelerine özel bir hediye verebilmenin
mutluluğunu yaşadı.
Devam edecek olan projeler dahilinde de
desteğini sürdürecek olan KPMG çalışanları, bu
organizasyonlarda özenle yer alarak hem sosyal
sorumluluk alanındaki duyarlılıklarını ortaya koyuyor
hem de motivasyonlarını yükselten projelerin iş
hayatındaki yerini her fırsatta vurguluyor.
57
U
KSS ları
ama
ygul
Finansbank Gönüllüleri, “Bizce Mümkün” dedi
Finansbank Gönüllüleri, Özel Sektör Gönüllüleri
Derneği ile altı ayda dört farklı projede yüzlerce
hayata dokundu. “Bizce Mümkün” sloganı ile yola
çıkan gönüllüler yıl sonuna kadar farklı projelerde
görev alarak gönüllü sayısını artırmayı hedefliyor.
F
inansbank Gönüllüleri’nin, Özel Sektör Gönüllüleri
Derneği ile ilk projesi Anne Çocuk Eğitim Vakfı
tarafından düzenlenen “Okuma Grubu Projesi” oldu.
5-8 yaş arasındaki çocukların okuma alışkanlığı
kazanmasına destek vermeyi amaçlayan Okuma
Grubu Projesi’nde önce aldıkları eğitim ile projeye
hazırlanan Finansbanklı gönüllüler hafta sonları
AÇEV tarafından belirlenen okullarda çocuklarla 1-1,5
saatlik zaman dilimlerinde bir araya gelerek, onlara
kitap okudular, birlikte geliştirici ve eğlenceli oyunlar
oynadılar. Gönüllü çalışmalarda sürekliliğin önemini
vurgulayan Finansbanklı gönüllüler, minikleri ile düzenli
olarak bir araya gelmeye devam ediyor.
58
Finansbank Gönüllülerinden Sinem Karacan Korkmaz,
yaşadığı duyguları şöyle ifade etti:
“Kadı Mehmet Semt Konağı’nda birbirinden şeker
dokuz sevimli küçükle tanışma şansım oldu.
Yaşlar 5-6, güzellikleri ise anlatılamaz. Kırmızı
topun maceralarına ortak olduk beraber. Güldük,
sohbet ettik, kaynaştık, paylaştık. Öğrendiler parmak
kaldırmayı, sıraya girmeyi ve birbirlerini dinlemeyi.
Öğrenmeye başladım sabırla sevmeyi, beklemeyi.
Gördüm katıksız gözlerdeki pırıltıyı ve içten neşeyi.
Teşekkürlerin hiçbiri bu kadar haz vermemişti benim
için.”
Okuma Grupları ile eş zamanlı olarak, Kültür Bilincini
Geliştirme Vakfı’nın 6. ve 7. sınıf öğrencilerinin kültürel
mirasa duyarlılığını artırmak ve kent kültürü bilinci
oluşturmak amacıyla yürüttüğü özgün bir eğitim
modeli olan, ‘‘Kültür Karıncaları Projesi’’ kapsamında,
Finansbanklı 10 gönüllü hafta sonları çocuklarla bir
araya gelip Sultanahmet, Galata, Sadberk Hanım
Müzesi gibi tarihi mekânları dolaştı, kültürel mirasımızı
aktardı. Sırada tarihi eser temizliği hazırlıkları var.
Bankacılık sektörünü çocukların dilinden onlarla
paylaşmak için, Mayıs ayı itibarı ile ‘‘Meslek Tanıtımları
Projesi’’ başlatıldı. Çocuklarda farklı meslekler ve
meslek seçimi konusunda farkındalık yaratmayı
amaçlayan proje kapsamında Mayıs ve Haziran
ayları boyunca gönüllü çalışanlar, İstanbul’un çeşitli
ilçelerindeki İlköğretim okullarında öğrenim gören 6.,
7. ve 8. sınıf öğrencileri ile bir araya geldi. 200 çocukla
buluşan 14 gönüllümüz mesleğe nasıl başladıklarını,
okul yıllarında başlarından geçenleri, iş hayatında
başarılı olmak için geliştirdikleri becerileri anlatarak
çocuklara rol model oldu. Finansbank Genel Müdür
Yardımcılarından Filiz Sonat Şafak da projede gönüllü
olarak yer aldı.
Bir diğer proje de, doğa hakkında farkındalık yaratmak
adına tasarlandı. Küresel ısınma ve çevrenin
korunması konusunda ilkokul çağındaki çocukları
bilinçlendirmeyi amaçlayan, “Çevreci Penguenler
Projesi” kapsamında, 11 Finansbanklı gönüllü
Mayıs ve Haziran ayları içinde İstanbul’un çeşitli
ilçelerindeki İlköğretim okullarında öğrenim gören
3., 4. sınıf düzeyindeki 256 öğrenciyle buluştu. Özel
Sektör Gönüllüleri Derneği ile yürütülen çalışmalar
bünyesinde Finansbank’ın, fotoğrafa ilgi duyan
çalışanlarının kurduğu “FinClub Fotoğrafçılık Kulübü”
15 Mart günü açtığı 42 eserden oluşan sergiden elde
ettiği geliri Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı’nın “Kültür
Karıncaları Projesi”ne bağışladı.
Kendi çektiği bir fotoğrafla da sergiye katılan
Finansbank Genel Müdürü Temel Güzeloğlu,
“FinClub Fotoğrafçılık Kulübümüz” dört yıldır devam
eden çalışmalarının meyvelerini bu sergide fotoğraf
severlerle buluşturuyor. Sergimizin toplumsal bir
faydaya hizmet edecek olmasından ayrıca mutluluk
duyuyorum” dedi.
“Biz olmak” bilincini kurum dışına da taşıyabildiğini
gösteren Finansbank Gönüllüleri için 2012 yılının en
çok katılım sağlanacak çalışması Görme Engelliler
Teknoloji ve Eğitim Merkezi (GETEM)’in “Kitap
Okurken Bizim de Sesimiz Çıksın!” projesi olacak.
Sesli Kitap Projesi adı altında 100 Finansbank çalışanı
deneme kayıtlarını hazırlamaya tüm hızı ile devam
ediyor. Deneme kayıtlarından sonra Finansbank
gönüllüleri görme engelliler için çok çeşitli kitaplar
seslendiriyor olacak.
STK
IATA,
Karbon Emisyonları Konusunda Global Bir
Çözüm Yolu İstiyor
Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği (IATA), havayolu
taşımacılığı yoluyla oluşan karbon emisyonları
konusunda AB’nin kendi planı yerine global ölçekte
bir çözüm yolu bulunması çağrısını yenileyerek
konunun Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı’nda
(ICAO) müzakere edilmesini istedi.
I
ATA, AB Karbon Emisyon Planı’nın (ETS) ülkeler
arasında bir ticaret savaşı başlatma riski bulunduğu
uyarısını yaptı. Havayolu şirketlerinin karbon emisyonu
miktarlarını düşürmeye zorlama amacı doğrultusunda
Avrupalı havayolları yanı sıra tüm havayolu şirketlerinin
bu plana katılma amacını da içeren AB’nin bu
projesine muhalefete özellikle ABD, Çin ve Hindistan
başı çekiyor. Karbon emisyonu hesaplamada havayolu
şirketlerinin sadece Avrupa üzerindeki uçuşlarından
değil,tüm uçuşları üzerinden bir ücret ödemelerinin
istenmesi ulusal hava sahalarına bir müdahale olarak
değerlendiriliyor. Çin, kendi havayollarının bu plana
katılmalarını yasakladı.
IATA’nın Pekin’de yapılan 68. Yıllık Genel Kurul
toplantısında konuşan IATA Başkanı Tony Tyler
“Karbon emisyonları konusundaki iddialı hedeflerimizi
karşılamak için global olarak üzerinde anlaşılmış bir
yaklaşıma ihtiyaç duyuyoruz. Ve bu plan teknoloji,
operasyonlar ve altyapıyı içerirken, alınacak önlemlerin
de pazara olumlu etki yapıcı nitelikle olması gerekiyor.
Fakat Avrupa’nın emisyon ticareti konusundaki tek
taraflı planı uyuma ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda
anlaşmazlık yaratıyor” dedi.
Emisyonların 2050’de 2005
seviyesine düşürülme taahhüdü
I
ATA Başkanı Tyler’ın verdiği bilgiye göre global
hava taşımacılık endüstrisi dört aşamalı bir plan
dahilinde insan kaynaklı karbon emisyonları içindeki
payını yüzde 2’de tutma taahhüdünde bulunurken,
bu kapsamda yakıt verimliliğini 2020’ye kadar her
yıl yüzde 1.5 iyileştirecek, net karbon emisyonlarını
azaltmak üzere 2020’den itibaren büyümesini nötr
60
karbon olarak gerçekleştirme yaklaşımı içinde olacak.
IATA ayrıca 2050’ye net karbon emisyonlarını yarı
yarıya azaltarak 2005 seviyelerine kadar düşürecek.
Çin muhalefeti
T
yler bu konuda “İddialı hedeflerimizi karşılamak
için en azında başlangıç aşamasında küresel
koordinasyon içinde ve pazarın durumunu olumlu
etkileyecek önlemlerin alınmasına ihtiyaç duyuyoruz.
Avrupa'nın emisyon ticareti konusundaki tek taraflı
tutumu gerçek bir ilerlemeyi sağlamanın ötesinde
kutuplaştırıcı bir engel çıkarıyor karşımıza. IATA
toplantılarına ev sahipliği yapan Çin örneğin bu
planın en büyük muhaliflerinden. Çin, kendi hava
yolu şirketlerinin ETS sistemine katılımını yasaklamış
durumda. Sürdürülebilirlik tüm dünyayı ortak bir amaç
doğrultusunda ayırıcı değil birleştirici olmalı. Egemenlik
alanı konusu bir ticaret savaşı riskini içinde taşırken,
böyle bir savaşı kimse istemediği gibi bu savaştan hiç
kimse de kazançlı çıkmaz” dedi.
Anlaşma olanaksız görünüyor
I
ATA Başkanı, Avrupa da dahil herkesin global bir
anlaşmanın ICAO çatısı altında 2013’te yapılacak
toplantıda alınması konusunda hem fikir olduğunu
belirterek “Bu ortak zemine karşın, Avrupa’nın ETS’yi
tek taraflı olarak uygulamaya kararlı olması ve çok
taraflı bir anlaşma için samimi bir müzakere tutumu
göstermemesi nedeniyle mevcut koşullarda böyle bir
anlaşma olanaksız görünüyor. Avrupa’nın uluslar arası
meslektaşları için durum kafalarına silah dayamış
şekilde müzakere etmekten başka bir anlama gelmiyor.
Hiç kimse Avrupa’nın sürdürülebilirlik konusunu global
olarak gündeme getirme girişimini inkar edemez.
Devletler de şimdiye kadar olduklarından çok daha
fazla konuya odaklanmış durumdalar. Avrupa’nın
şimdi bu olumsuz ortamı dağıtmak için aksiyon alması
gerekiyor. Herkes de global bir çözüm ümit ediyor” diye
konuştu.
Uyg
KSS
ulam
alar
ı
TTNET, E-Fatura Hatıra Ormanı ile
Ankara’ya nefes aldırıyor
TTNET’in e-fatura uygulaması ve kağıt atıkların geri dönüşümü sayesinde
yıllık 1.572 ton kağıt tüketimi önleniyor. 1.572 ton kağıt tüketimi,
786.000 kg karbon emisyonu, 290.000 lt yakıt kullanımı ve
2.358 ağaca karşılık geliyor.
TTNET, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya
bırakmak için çevre ve sürdürülebilirlik konusundaki
çalışmalarını sürdürüyor. Ankara Pursaklar
mevkiinde hayata geçirdiği E-Fatura Hatıra Ormanı
ile Ankara’ya nefes aldırıyor.
T
TNET, Ankara Pursaklar mevkiinde hayata
geçirdiği TTNET E-Fatura Hatıra Ormanı’nda
ekimi gerçekleştirilen 2.400 adet sedir ve mavi selvi
fidanlarıyla, Türkiye’nin gelecek nesillerine daha temiz
bir çevre bırakılmasına katkıda bulunuyor.
E-fatura hizmetine geçiş yapan TTNET müşterileri,
çevreye karşı sorumluluklarını yerine getirirken,
kağıt tüketimin azalmasına da katkıda bulunuyorlar.
TTNET’in e-fatura uygulaması ve kağıt atıkların geri
dönüşümü sayesinde yıllık 1.572 ton kağıt tüketimi
önleniyor. 1.572 ton kağıt tüketimi, 786.000 kg karbon
emisyonu, 290.000 lt yakıt kullanımı ve 2.358 ağaca
karşılık geliyor.
SABRE Ödülleri’nde finalist
T
TNET’in 4 Ekim 2011 tarihinde başlattığı “Yeteneğe
Destek Yaratıcı Ekonomiye Destek” kurumsal
sosyal sorumluluk projesi, SABRE GOLD (Superior
Achievement in Branding and Reputation) Ödülleri’nde
5 finalist arasında yer aldı.
Türkiye’nin bilgi toplumu olma hedefi doğrultusunda,
bilginin üretilmesi, paylaşılması ve yayılması
süreçlerinde yer almayı önemseyen TTNET, geleceği
nasıl inşa edeceğine odaklanarak, Türkiye’de iletişim
alanında fark yaratan servisler sunarak yaratıcı,
genç, dinamik ve öncü kimliğini ortaya koymaktadır.
Türkiye’yi BM tarafından gelişmekte olan ülkeler için
fırsat olarak tanımlanan yeni bir kavramla tanıştıran
TTNET, strateji geliştirme konusundaki öncü yaklaşımı
ile eğitim ve girişime uzun vadede verdiği destekle,
Türkiye’nin gelişmesinde sosyal sorumluluk projeleriyle
de aktif rol oynuyor.
61
U
KSS ları
ama
l
u
g
y
Türk Prysmian, güneş panelleri ile
ekolojik sisteme katkı sağlamayı hedefledi
Enerji ve telekomünikasyon kabloları sektöründe
faaliyet gösteren Prysmian Group’un bir
parçası olan Türk Prysmian, sektöründe bir ilki
gerçekleştirdi. Türk Prysmıan, Mudanya’daki
fabrikasında güneş panelleri kurarak Türkiye’de
bu sistemi kullanan ilk kablo şirketi oldu. Şirket,
kurulumu tamamlanan 7,6 kw’lık güneş panelleriyle
güneş enerjisinden yararlanıyor. Şirket, sürdürülebilir
ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapıyor.
G
üneş panellerinden elde edilen enerji, şebeke
sistemine bağlı olduğundan kendisine en yakın
yük noktasını besliyor. Eğer bu noktada, tüketimden
daha fazla üretim var ise, bir sonraki en yakın yük
noktasını besliyor. Türk Prysmian hayata geçirdiği 7,6
kW’lık güneş panelleriyle, yılda 10.000 kWh enerji
tasarrufu yapmayı, CO2 salınımının önüne geçerek
ekolojik sisteme katkıda bulunmayı hedefliyor.
Yenilenebilir enerji sektörüne destek
T
ürk Prysmian OEM&Özel Kablolar Satış Direktörü
İlhan Öztürk güneş sistemleri ile ilgili şunları
söyledi: “Enerji konusunda her geçen gün büyüyen
ihtiyacı karşılamak amacıyla, dünya yüzünü giderek
daha fazla oranda, rüzgar ve güneş enerjisinden elde
edilen yenilenebilir ve sürdürülebilir enerjiye çeviriyor.
Sahip olduğumuz teknolojiler ve ürünler ile (fotovoltaik
panelleri ve donanımları ağla bağlamak için kullanılan
kablo, konnektör ve diğer tüm bağlantı ekipmanları)
yenilenebilir enerji sektöründe faaliyet gösteren
fotovoltaik enerji üreticilerine, müteahhitlere, şebeke
operatörlerine ve enerji iletim sistemi operatörlerine
servis ve destek vermekteyiz. Türk Prysmian olarak,
bu yeni yatırımımızda da tamamen kendi ürünlerimiz
olan Prysmian solar kabloları, bağlantı elemanları ve
ek kutularını kullandık.”
Türk Prysmian CEO’su Hans Hoegstedt ise gelecek
nesillere yaşanabilir ve daha temiz bir dünya
bırakmanın önemini vurgulayarak, “Dünyaya karşı
sorumluluklarımızın bilincindeyiz. Bu sorumluluğumuz
doğrultusunda ve yenilenebilir enerji sektöründeki
iş ortaklarımızın projelerini tamamlamasına yardım
etmek amacıyla, sektörümüze sürekli olarak yenilik
getirmeye ve hem iş dünyasına hem de dünyamıza
yarar sağlamaya çabalıyoruz. Kendi fabrikamızda
kurduğumuz güneş panelleri de bu fikrin bir kanıtı
niteliğinde. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da bir
ilke imza attık ve güneş panellerinden enerji elde eden
ilk Türk kablo üreticisi olduk. Bu uygulama ile diğer
üretici firmalara örnek teşkil etmeyi umuyoruz” dedi.
STK
Cruelty Free International’dan kozmetik ürünlerinin
hayvanlar üzerinde test edilmesinin yasaklanması için çağrı
Çalışmalarını dünya çapında kozmetik ürünlerinin
test edilmesi için hayvanların kullanılmasına son
vermeye adamış ilk küresel organizasyon olan
Cruelty Free International’ın kampanyasının bir
parçası olarak, Türkiye’deki 33 The Body Shop
mağazasında, kozmetik ürünleri için hayvan
testlerinin yasaklanmasına yönelik genel bir taahhüt
başlatılacak.
G
enel taahhüt,
dünyanın dört bir
yanındaki 65 ülkede
yer alan The Body
Shop mağazalarında
bulunabilecek. Bu,
kozmetik ürünlerinin test
edilmesi için hayvanların
kullanımını küresel çapta
yasaklama arayışında
olan bugüne kadarki
en büyük ve en etkili
kampanya.
"
düzenleyiciler, şirketler ve ortak kuruluşlar ile birlikte
çalışıyor. Hayvanlar üzerindeki kozmetik testleriyle
başa çıkmak için küresel bir stratejinin parçası olarak
ilk kez hayvan testleri sorununu birçok devletin
gündemine sokuyor.
The Body Shop Uluslararası Değerler ve Ar&Ge
Müdürü Paul McGreevy, şunları söyledi: “The Body
Shop, dünyanın dört
bir yanındaki devletler
ve düzenleyicilerin
talepleri nedeniyle
hiçbir hayvanın zarar
görmemesi gerektiğine
tutkuyla inanıyor. Bu
davaya uzun süredir
kendimizi adamış
durumdayız ve ne
yazık ki, birçok kişi bu
sorunun çözüldüğünü
düşünüyor; ancak bu
doğru değil. Hayvan
testleri konusunda
dünya çapında bir yasak elde etmeye yönelik Cruelty
Free International kampanyasını desteklediğimiz için
son derece gururluyuz ve herkesi mağazalarımızdaki
taahhüdü imzalamaya davet ediyoruz!”
Kozmetik ürünleri için
hayvan testlerine yönelik
olarak dünya çapında bir
yasak bulunmuyor. Dünyanın
%80’inden fazlası halen
insafsız deneylerde
hayvanların kullanılmasına
izin veriyor.
Her yıl The Body Shop
mağazalarını ziyaret eden tahmini 275 milyon kişiye
ulaşacakolan Cruelty Free International, aynı zamanda
her yıl milyonlarca müşteriyi ağırlayan The Body
Shop web siteleri aracılığı ile de tüketicilerle bağlantı
kuracak.
Kozmetik ürünleri için hayvan testlerine yönelik
olarak dünya çapında bir yasak bulunmuyor. Bazı
ülkeler ve şirketler ile kaydedilen ilerlemeye rağmen,
dünyanın %80’inden fazlası halen insafsız deneylerde
hayvanların kullanılmasına izin veriyor. Cruelty Free
International, dünyanın dört bir yanında devletler,
Cruelty Free International Genel Müdürü Michelle
Thew ise: “The Body Shop, en başından bu yana
Hayvanlardaki Testlere Karşı duruşuyla uluslararası
olarak övgü topladı. Hayvanlardaki testlere bir son
vermeye yönelik çabalarıyla öncülük ettiler ve Cruelty
Free International da, The Body Shop’ın bu çığır açan
kampanyada bizi desteklemesinden büyük bir mutluluk
duymakta” dedi.
63
U
KSS ları
ama
l
u
g
y
“Dumansız Aileler”
Malatya’da pilot proje olarak başladı
Sağlıkta Umut Vakfı (SUVAK), Malatya Valiliği, T.C. Sağlık Bakanlığı Ulusal Halk Sağlığı Kurumu Kanser
Dairesi, Milli Eğitim Bakanlığı, Hacettepe Üniversitesi ve Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Temsilciliği’nin
destekleriyle gerçekleştirilen “Dumansız Aileler” projesi Malatya’da başladı.
“D
umansız Aileler” projesi; özel olarak eğitilen 700
lise çağı kız öğrenci aracılığıyla tüm Türkiye’de
“Sigara Bağımlılığı” bilinci oluşturmayı hedefliyor.
Malatya’da pilot proje olarak start alan organizasyonda
hedef, 2013’te tüm Türkiye’de bu eğitim programını
başlatmak.
“Dumansız Aileler” tanıtım etkinliği, 1 Haziran
Cuma günü Malatya Kültür ve Kongre Merkezinde
düzenlendi. Etkinliğe Malatya Valisi Doç. Dr. Mehmet
Ulvi Saran, Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. A. Murat Tuncer, Dünya Sağlık Örgütü Ulusal
Tütün Kontrol Program Sorumlusu Dr. Toker Ergüder,
Malatya İl Sağlık Müdürü Dr. Nail Umay, Malatya İl Milli
Eğitim Müdürü Mehmet Bulut, Proje Sorumlusu Dr.
Nejat Özgül ve eğitim almış öğrenciler katıldı.
Sağlıkta Umut Vakfı (SUVAK), Malatya Valiliği, T.C.
Sağlık Bakanlığı Ulusal Halk Sağlığı Kurumu Kanser
Dairesi, Milli Eğitim Bakanlığı Hacettepe Üniversitesi,
Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Temsilciliği’nin işbirliği
içinde gerçekleştirilen ve Malatya ili özelinde
uygulanan “Dumansız Aileler” projesi ile 700 lise
çağı kız öğrencinin eğitilmesi ve devamında 16.000
akranları ve ailelerinde Sigara Bağımlılığı bilinci
oluşturmaları hedefleniyor. Gençler aracılığı ile
akranlarına, öğretmenlerine, ebeveynlere ve özellikle
de annelere ulaşmak ve sigara kullanımını mümkün
olan en düşük seviyeye indirmek amaçlanıyor.
Etkinliğe destek veren Malatya Valisi Doç. Dr. Mehmet
64
Ulvi Saran sigarayla mücadele konusunda son
yıllarda gelişme kaydedildiğine değinerek sigarasız ve
sağlıklı hayatı destekleme vizyonlarını şöyle açıkladı:
“Birçok ölümcül hastalığın en büyük etkeni olan
sigara bağımlılığı ile mücadele için ülkemizde uzun
yıllardır bilinçlendirme çalışmaları yürütülmektedir.
Devletimizin çalışmaları doğrultusunda, toplumumuzda
sigara konusunda giderek artan bilincin ve sigaradan
kurtulmaya duyulan ihtiyacın gün geçtikçe artığını
gözlemliyoruz. Böyle projelerin çoğalarak ülke çapında
yayılmasını ve destek bulmasını diliyoruz.”
Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Murat
Tuncer tütün mücadelesi için Hacettepe Üniversitesi
Kanser Enstitüsü bünyesinde Tütün Kontrol, Eğitim,
Araştırma ve Vergilendirme Merkezi kurduklarını,
ülkemizin tütün kontrol mücadelesinde Hacettepe
Üniversitesinin her zaman yol gösterici bir rol
oynayacağını bildirdi.
Sağlıkta Umut Vakfı (SUVAK) Proje Yürütücüsü
Dr. Nejat Özgül ise şunları söyledi: “Sağlıkta Umut
Vakfı (SUVAK) olarak Malatya Valiliği, T.C. Sağlık
Bakanlığı Ulusal Halk Sağlığı Kurumu Kanser Dairesi,
Milli Eğitim Bakanlığı, Hacettepe Üniversitesi ve
Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Temsilciliği ile birlikte
çalışmaktan ve bu projenin yürütücüsü olmaktan büyük
mutluluk duyuyoruz. Sigarasız ve sağlıklı bir yaşamı
destekleyen benzer projelerin her zaman destekçisi
ve çözüm ortağı olduğumuzu ve olmaya da devam
edeceğimizi söylemek istiyorum. ”
BM Genel Sekreteri’nden,
Taahhütler Yerine Getirilsin Çağrısı
Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde 20-22 Haziran
tarihleri arasında üç gün devam eden Rio+20’de
konuşan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban
Ki-moon, “Konuşmalar artık bitti. Şimdi iş başlıyor”
dedi.
B
an Ki-moon tüm dünyada ekonomik, çevreci
ve toplumsal refaha ulaşabilmek için Birleşmiş
Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı Rio
+20’de, dünya liderlerine verdikleri taahhütleri yerine
getirme çağrısı yaptı.
Ban, “Rio+20 temel ilkelerimizi onaylamış, gerekli
taahütleri yenilemiş ve bize yeni bir yön vermiştir.
Hükümetlerden dünyanın en büyük şirketlerine,
yardım kuruluşlarından genç gönüllülere kadar, herkes
değişim için küresel bir hareketin parçası olmuştur.
Hükümetler, iş çevreleri, sanayi, finans kurumları ve
sivil toplum adına kaydedilen 700’den fazla somut
taahhüt olmasının cesaret verici” diye konuştu.
Küresel refahı desteklemek, yoksulluğu azaltmak,
sosyal eşitlik ve çevre korumasını ilerletmek için
yeni politikalar biçimlendirmeyi amaçlayan Birleşmiş
Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı
Rio+20’ye yaklaşık 100 devlet ve hükümet başkanı,
parlamenterler, belediye başkanları, BM yetkilileri, iş
çevreleri ve sivil toplumdan 40 binden fazla kişi katıldı.
Konferansta aralarında enerji, gıda güvenliği, temiz
içme suyuna erişim ve okyanusların yönetimi gibi
konular için yaklaşık 513 milyar dolar taahhüt edildi.
Rio+20’de ayrıca 100 milyon ağaç dikilmesi, Afrika’da 5
bin kadın girişimcinin yeşil ekonomi için desteklenmesi,
yılda 800 bin ton PVC’nin geri dönüştürülmesi gibi
taahhütler de verildi.
Rio+20’de, “Arzuladığımız Gelecek” belgesi de üye
devletler tarafından benimsendi.
Sonuç belgesinde uygulanacak pek çok faaliyet
yer alıyor. Bunlar arasında sürdürülebilir kalkınma
hedeflerinin belirlenmesi sürecinin başlaması,
sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmak için yeşil
ekonominin nasıl kullanılabileceğinin detaylandırılması,
BM Çevre Programının (UNEP) kuvvetlendirilmesi, bir
ülkenin refahının gayrı milli hasıladan öte yöntemlerle
değerlendirilmesi, sürdürülebilir kalkınmanın
finansmanı için bir strateji geliştirilmesi ve sürdürülebilir
tüketim ve üretim için bir çerçevenin benimsenmesi
var.
Sonuç belgesi ayrıca, toplumsal cinsiyet eşitliğinin
geliştirilmesi, sürdürülebilir kalkınma için gönüllü
teminatların ömeminin kavranmasını da kapsıyor
Rio+20 Genel Sekreteri Sha Zukang da yaptığı
konuşmada, “İnsanlık için, paylaştığımız gezegen için
ve ortak geleceğimiz için sürdürülebilir kalkınma tek
seçenektir. Sürdürülebilir bir geleceğe doğru giderken
Rio’da verilen taahhütler bizimle olsun” dedi.
1.3 milyar insan elektrikten yoksun
olarak yaşıyor
E
ylül 2011 tarihinde başlatılan, Herkes için
Sürdürebilir Enerji girişimi, dünyanın enerji
sistemlerini daha ulaşılır, etkin ve daha temiz
yapmaya yardımcı olacak çalışmalarda hükümetler,
iş çevreleri ve sivil toplumu biraraya getiren bir
teşebbüs. Girişim, 2030 yılı itibarıyla, birbiriyle ilişkili
ve birbirini tamamlayan şu hedefler için küresel destek
sağlanması için tasarlanmış bulunuyor: Modern enerji
hizmetlerine evrensel ulaşımın olması, enerjinin etkin
kullanımının küresel oranlarının ikiye katlanması ve
küresel enerjide yenilenebilen enerjinin aldığı payın
ikiye katlanması.
Ban, bu girişimin hali hazırda toplumun bütün
sektörlerinde önemli ölçüde faaliyetler başlattığını
belirtti. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre küresel
olarak 5 kişiden biri yani 1.3 milyar insan evlerini
aydınlatacak veya işyerlerinde işlerini yapmalarını
sağlayacak elektrikten yoksun olarak yaşıyor. Bu
rakamın iki katı yani yaklaşık dünya nüfusunun yüzde
40’ı yemek pişirmek için odun, kömür, odun kömürü
ve hayvan dışkısı yakıyor. Bu uygulamalar da salınan
zehirli dumanlar nedeniyle akciğer hastlalıkları ve
ölümlere neden oluyor.
65
Küresel refahı desteklemek, yoksulluğu azaltmak,
sosyal eşitlik ve çevre korumasını ilerletmek için
yeni politikalar biçimlendirmeyi amaçlayan Birleşmiş
Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı
Rio+20’ye aralarında devlet ve hükümet başkanları,
parlamenterler, belediye başkanları, BM yetkilileri,
iş çevreleri ve sivil toplumdan 40 binden fazla kişi
katılıyor.
Taahhütler Zirvesi
G
enel Sekreter Ban, Herkes için Sürdürülebilir
Enerji’nin gelecek için güçlü bir model sunduğunu
söyledi.
Girişime ortak olan ilk ülkelerden biri olan Batı Afrika
ülkesi Gana, kapasite geliştirme ve yenilikçi finansman
mekanizmalarını destekleyen bir ulusal enerji faaliyet
planı oluşturdu. Benzer uygulamaları başlatan ve
değerlendiren ülkeler arasında, Bangladeş, Kenya,
Mozambik, Nepal, Tacikistan, Uruguay, ve Vietnam
bulunuyor. Bu arada, Rio+20’nin evsahibi Brezilya,
2014 yılına kadar herkesin enerjiye erişiminin olması
için 4.3 milyar dolar yatırım yapacağı sözünü verdi.
Özel sektör şirketleri ve küçük ve orta ölçekli işletmeler
tarafında yapılan taahhütler arasında, Microsoft’un
U
KSS ları
ama
ygul
karbonsuz şirket olacağını açıklaması, İtalyan enerji
şirket Eni’nin karbon yoğunluğunu düşürmek için
yaklaşık 5 milyar dolar tahsis etmesi, Renault-Nissan
ortaklığının uygun fiyatlı emisyonsuz araçları piyasaya
sürmek için 5 milyar dolar taahhüt etmesi yer alıyor.
Finans kurumları, donörler ve kalkınma bankalarının
taahhütleri arasında, Bank of America’nın 10 yıl
sürecek ve 50 milyar dolarlık çevre programı, Dünya
Bankası’nın enerji portfolyosunun oranını ikiye
katlaması yer alıyor.
STK’lar, sanatçılar, akademisyenler ve şahısların
taahhütleri arasında, rock grubu Linkin Park’ın dünya
liderlerini enerji yoksulluğunu ortadan kaldırmaya
çağırdığı kampanyası, Hindistan Enerji ve Kaynaklar
Kurumu’nun gelişmekte olan ülkelerdeki evlere güneş
ve diğer temiz enerji kaynaklarını kullanarak 2018
yılında kadar aydınlatma getirmesi yeralıyor. Elektrik
ve Elektronik Mühendisleri Enstitüsü de, dünya
çapındaki 2 milyon üyesini Herkes için Sürdürülebilir
Enerji girişimini desteklemeleri için harekete geçirme
sözünü vermişti.
Herkes için Sürdürülebilir Enerji girişimi
başlatıldığından bu yana Afrika, Asya, Latin Amerika ve
Kalkınmakta olan Küçük Ada devletlerden 50’den fazla
hükümet girişime dahil oldu.
Türk Pirelli’den
çevresel proje
Türk Pirelli fabrikasının rezerv havuzunda sayısı
yüzleri bulan aynalı sazan balıkları Türk Pirelli
Lastikleri A.Ş’nin KAMADER’le ortak olarak
yürüttüğü proje kapsamında Gölkay Park’ta doğal
yaşama bırakıldı.
T
ürk Pirelli, sürdürülebilirlik stratejisi dahilinde bir
yeni projeyle daha çevreye olan sorumluluğunu
yerine getirdi. Türk Pirelli’nin Kocaeli fabrikasında
bulunan reserv havuzunda yıllar önce Sapanca
Gölü’nden gelen yavru aynalı sazan balıkları koruma
altına alınmıştı.
Bu yıl KAMADER (Kocaeli Sportif Amatör Olta
Balıkçıları ve Doğal Hayatı Koruma Derneği)
yöneticilerinin ve Türk Pirelli fabrikasının mavi ve
beyaz yakalı çalışanlarının katıldığı balıkları avlama
etkinliği sonucunda balıklar büyüklüklerine göre
sınıflandırılıp doğal yaşamlarına bırakıldılar. Etkinlik
kapsamında 200’den fazla aynalı sazan balığı doğal
yaşama geri kazandırıldı.
66
Türk Pirelli’nin Kocaeli’ndeki fabrikasında hayata
geçirilen projeyi değerlendiren Fabrika Müdürü Ayhan
Güven; “Türk Pirelli olarak faaliyet gösterdiğimiz
bölgenin gelişimi için birçok sosyal sorumluluk
projesini hayata geçirdik. Fabrika çalışanlarımızın
büyük hassasiyet gösterdiği mavi kapak sosyal
sorumluluk projesinin ardından çevreye olan saygımızı
sadece tesislerimiz ve ürünlerimizle sınırlamıyor ve
çevremizde gelişen her duruma destek olmaya devam
ediyoruz” dedi.

Benzer belgeler

Kurumsal - Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği

Kurumsal - Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği olmayacağı öngörüsü oldukça yaygın. Dolayısıyla özel sektörün tavrı, insan odaklı olmaktan uzaklaşmak değil, ticari kaygılar ile etik sorumlulukları uyumlaştırmak olmalıdır. Bu sayıda tekstil sektö...

Detaylı

15 • ISSN 2147-6179 - Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği

15 • ISSN 2147-6179 - Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği İngiltere’nin en büyük kurumsal sosyal sorumluluk girişimi olan BITC’nin her yıl düzenlediği Çalışan Gönüllülüğü gününe bu yıl Türkiye olarak katılmanın sevincini yaşıyoruz. Türkiye Kurumsal Sosya...

Detaylı

Y - Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği

Y - Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği 60 IATA 63 Cruelty Free International

Detaylı