Mülteciler ve Üreme Sağlığı Riskleri

Transkript

Mülteciler ve Üreme Sağlığı Riskleri
Görünüm
Ocak 2014
Mülteciler ve Üreme
Sağlığı Riskleri
Dr. Gökhan Yıldırımkaya
Suriyeli Mülteci Kadınlarda Üreme Sağlığı
www.tapv.org.tr
‘Bedeni, Cinselliği ve Doğurganlığı
ile Kadın’ Konferansı
Mardin Güvenli Annelik
Semineri
Nar Taneleri Projesi
Çocuk Güçlendirme Programı
UNFPA Eğitim Programı
‘Kriz Sonrası Cinsel Sağlık ve1
Görünüm Ocak 2014
Üreme Sağlığı’
Mülteciler
ve Üreme
Sağlığı
Riskleri
Göçlerle
birlikte travma
yaşayan
mültecilerin
sorunlarının
başında üreme
sağlığı riskleri
geliyor.
2
Görünüm
Ocak 2014
Suriye’deki olayların halk
üzerinde etkilerinin en büyük
sonuçlarından birisi büyük çapta
mülteci hareketlerinin başlaması
olmuştur. Türkiye, Suriye ile geniş
bir sınırı paylaşan komşu ülke
olarak, sığınmacılar tarafından
en çok göç edilen ülkelerden biri
haline gelmiştir. Günümüzde
oluşa gelen mülteci sorunları
birlikte yaşadıkları insanları
da etkilemektedir. Dolayısıyla
mültecilerin karşı karşıya kaldığı
sağlık sorunları aynı ortamda
yaşantılarını paylaşan bütün
insanlar için önemlidir. Bunun en
belirgin örneği günümüzde de
yaşadığımız bulaşıcı hastalıklara
karşı korunma yetersizliğidir.
Salgın hastalıkların yanı sıra cinsel
yollarla bulaşan enfeksiyonlara
karşı gerekli tedbirlerin alınması
ve üreme sağlığı risklerini önleyici
sağlık hizmetlerine ulaşabilmek
hayati önem taşır.
Mülteciler açısından stigma,
ayrımcılık, dil ve kültür
farklılıklarından kaynaklanan
dışlanma, düzenli cinsel
partnerlerden ayrılmış olmak,
destek ve arkadaşlığın eksikliği,
sağlık ve sosyal hizmetlere
ulaşımdaki sorunlar cinsel yollarla
bulaşan hastalıklara yakalanma
riskini arttırmaktadır. Yaşantılarının
temelinde derin travmalar
yaşayan mültecilerin aile ve
toplum yaşamlarının göç sırasında
ve sonrasında kesintiye uğraması,
özellikle de yoksulluk ve kriz
durumları, riskli cinsel davranışlar
içine girmelerine ve cinsel yoldan
bulaşan hastalıklara maruz
kalmalarına neden olabilmektedir.
Kadınların mülteci, sığınmacı
olma nedenleri toplumsal
cinsiyet ayrımcılığına dayalı
olarak erkeklerden farklılıklar
taşımaktadır. Kadınlar da bütün
sığınmacılar gibi, baskı, zulüm
ve korku içinde oldukları için
kaçmaktadır. Kadınlar, erkeklerden
farklı olarak sosyal ve kültürel
önyargılardan kaynaklanan
baskıdan fazla etkilenirler. Kadın
olmalarından kaynaklı bedensel
ve ruhsal sağlıklarını bozan,
zarar verici uygulamalar, cinsel
istismar, cinsel şiddet, aile içi
şiddet gibi baskılar kadınların
ülkelerini terk ederek başka bir
ülkeye sığınmalarına neden
olmaktadır. Bu nedenle mülteci
sorunları ile ilgili yapılan araştırma
sonuçlarından en göze çarpanı
kadın ve çocukların büyük
çoğunluğunu oluşturduklarıdır.
Kadınlar genel olarak kadın
sağlığı, hijyen ve aile planlaması
konusunda desteksiz
durumdadırlar. Hamile kadınların
sağlık hizmetlerine erişimi yok
denecek kadar azdır ve doğum
zamanı gelmiş olan kadınlar
mecburen evlerde doğum
yapmak zorunda kalmaktadırlar.
Ayrıca var olan koşullar HIV/AIDS
gibi ölümcül sonuçlara neden
olabilecek hastalıkların bulaşması
ve güvensiz koşullarda düşük
yapma riskini arttırmaktadır.
Mülteci kadınlar, mahremiyete
imkan tanımayan toplu barınaklar,
güvenli olmayan uzaklıklarda
kurulmuş tuvaletler, yetersiz
ışıklandırma vb. çok sıklıkla kamp
tasarımının yetersiz olmasından
kaynaklanan tehlikelerle karşı
karşıya kalmaktadırlar.
Mülteciler dünya çapında
danışmanlık, temel sağlık hizmetleri
ve koruyucu hizmetler, tanı, tedavi
olanakları ve ilaca erişim konusunda
ciddi sorunlar yaşamaktadır.
Söz konusu sağlık hizmetlerine
ulaşmada yaşanan temel sorunlar;
sağlık çalışanlarının sığınmacı ve
mültecilerin özel gereksinimleri
konusunda farkındalığının ve
deneyiminin az olması, dil ve
iletişim sorunları, kültürel farklılıklar,
yabancı sağlık sistemine uyum
sağlayamamak, varsa sağlık hizmeti
konusunda bilgilendirilmemiş
olmak, istismar, tecavüz vb.
durumları açıklamak konusunda
çekingenlik, hizmetlerin ücretli
olması, sağlık kuruluşuna ulaşmak
için yol parasını karşılayamamak,
kimliğini ispatlayamamak,
idari/yasal engeller vb. olarak
sıralanmaktadır.
Diğer taraftan mülteci ergenler de
tüm ergenler gibi kendi kimliklerini
geliştirme ve gerekli becerileri
edinme aşamasındadırlar; ancak
bunları, kendilerine yabancı bir
ortamda, belirsiz bir gelecekle
karşı karşıya ve sıklıkla cinsel
istismar / sömürü tehdidi altında
gerçekleştirmek zorunda kalıyorlar.
Umutsuzluk, hastalık, boş vakit ve
yoksulluk, mülteci kamplarında
günlük yaşamın ortak özellikleri
haline gelmektedir. Bu sosyal
kargaşa ve korumanın eksikliği
ergenlerde, özellikle genç kızlarda
tecavüzü de içeren şekilde
toplumsal cinsiyete dayalı şiddet,
yiyecek ve hizmete ulaşma karşılığı
seks yapma ve daha küçük yaşta
riskli cinsel ilişkileri beraberinde
getirir.
Dünya üzerinde her ülke
mültecilere kapılarını açmaktadır.
Ancak gelişmiş ülkelerde dahi
artan mülteci sayıları önemli
derecede insan hak ihlallerini
engelleyememektedir. Mültecilere
en azından ülkede yasal olarak
ikamet eden diğer yabancılara
sağlananlarla eşit haklar ve yardım,
her bireyin sahip olması gereken
temel ihtiyaçlar dahil olmak üzere
verilmelidir. Bunlar arasında en
önemli olanı insanın en temel
ihtiyacı olan sağlık hizmetlerinden
yararlanabilmesidir.
Türkiye’de yakın zamana kadar
Suriyeli mültecilerin sadece
kampların bulunduğu illerde sağlık
hizmetinden faydalanmasına
izin verilirken, kaydı bulunmayan
kişiler için sağlık hizmeti almaları
yasal değildi. Türkiye Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı AFAD’ın yaptığı açıklamaya göre
22 Ekim 2013 tarihinde ülkemizde
600 binden fazla sayıda Suriyeli
mülteci ve sığınmacı vardır ve
bunların 400 binden fazlası mülteci
kampları dışında yaşamaktadırlar.
Mülteci sayısının artması ve
olası sağlık riskleri nedeni ile
mültecilere yönelik yeni yasal
düzenlemeler yapmak kaçınılmaz
olmuştur. Başbakanlık AFAD
Başkanlığı tarafından, 9.9.2013
tarihli “Suriyeli Misafirlerin sağlık
ve diğer hizmetleri hk.” konulu
2013/8 nolu Genelge ile Suriyeli
mültecilerin sağlık hizmetlerine
erişimi konusundaki sınırlamalar
kaldırılmıştır. Yeni Genelge ile
Suriyeli mülteciler bulundukları
illerdeki sağlık kuruluşlarına
başvurduklarında kayıtları
yapılarak, sağlık hizmetlerinden
faydalanabilmektedirler.
Kaynakça
http://www.sdplatform.com/
Dergi/741/Turkiyedeki-multecilersalgin-hastaliklar-ve-korunma.
aspx
http://www.bianet.org/bianet/
toplum/111170-aids-ve-multeciler
http://www.slideshare.net/
okanyuksel/mlteci-sorunu-ve
feminist-zm-nerileri
TAF Preventive Medicine Bulletin,
2010: 9(1) / Mülteciler ve Sağlık
Uluslararası Af Örgütü - Türkiye
(http://www.amnesty.org.tr/ai) /
SGK alanındaki düzenlemeler ve
mülteci ve sığınmacıların sağlık
hizmetlerine ulaşımı
İstanbul Örneği – Tespitler,
İhtiyaçlar ve Öneriler /www
mazlumder.org
AFAD Suriyeli Mülteciler Raporu
2013 / www.afad.gov.tr
Yok Sayılanlar; Kamp Dışında
Yaşayan Suriye’den Gelen
Sığınmacılar İstanbul Örneği
/ Suriye’den İstanbul’a Gelen
Sığınmacıları İzleme Platformu
http://www.klimik.org.tr/
Mülteciler ve Halk Sağlığı
Görünüm
Ocak 2014
3
Dr. Gökhan Yıldırımkaya
Suriyeli Mülteci Kadınlarda Üreme Sağlığı
1- Suriyeli kadın mülteciler en
çok hangi sağlık sorunları ile
karşılaşıyorlar?
Dr. Gökhan Yıldırımkaya
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Mezunu. TODAİE Kamu Yönetimi
Uzmanlık Lisansüstü Eğitim
Programı, Sağlık Kurumları
İşletmeciliği Ön Lisans Programı,
ATAUM Avrupa Birliği Temel Eğitim
Programını tamamladı. Uzunca
bir süre SSK Sağlık İşleri Dairesi
Başkanlığı’nı yürüttü. Değişik
zamanlarda üniversitelerde ve
sertifika programlarında farklı
konularda konuk öğretim elemanı
olarak görev yaptı. Sağlıkta
Dönüşüm Projesi’nde Kurumlar
Arası Çalışma Grubu’nda görev
aldı ve özellikle Genel Sağlık
Sigortası çalışmalarını yürüttü.
2005 yılından bu yana Birleşmiş
Milletler Nüfus Fonu Üreme
Sağlığı Program koordinatörlüğü
görevini yürütmektedir.Ülkemizde
Sağlık Bakanlığı dahil pek çok
kurum kuruluş ile birlikte HIV/AIDS
ve cinsel sağlık, üreme sağlığı
ile ilgili program ve projeleri
yürütüyor.
Son yıllarda Bin Yıl Kalkınma
Hedeflerine erişimde ve ana/
çocuk sağlığı göstergelerinde
bölgesel farklılıkların azaltılması,
kırsalda yaşayan kadınların, afete
maruz kalanların ve gençlerin
üreme sağlığı bilgi ve hizmetine
ulaşmaları için yoğun çalışmalarda
bulunan Yıldırımkaya birçok
üniversite, kamu kurumu ve STK
ile bu alanlarda ortak çalışma
yürütmektedir.
4
Görünüm
Ocak 2014
Suriyeli mülteci kadınlar, göçmen
olmanın getirdiği doğal sorunların
ötesinde, kadın olmanın verdiği
risklerle beraber, ciddi sağlık
sorunları yaşayabiliyorlar. Özellikle
artık sayıları kamplarda yaşayan
kadınların iki katından daha
fazla olan kamp dışında yaşayan
kadınlar sağlık alanında daha fazla
sorunu göğüslüyorlar. Bunların
başında da göçmenlik koşulları
altında çocuklarının, ailelerinin ve
kendilerinin güvenli ve asgari olumlu
koşullarda yaşamasını sağlamanın
getirdiği kronik baskı ve yükler
geliyor. Bu çerçevede oluşan ruhsal
sorunlar, ortaya çıkan enfeksiyonlar,
sağlıklı beslenme sıkıntıları, özbakım
desteği yetersizliği, şiddete bağlı
fiziksel ve ruhsal problemler, birinci
basamakta kendi dillerinde sağlık
bilgisi hizmetlerinin olmayışı
karşılaştıkları temel problemler
arasında yer alır. Çözüm olarak da
danışmanlık alma, çocuk izlemleri,
doğum öncesi ve sonrası bakım,
düzenli ve kolay erişilebilir aile
planlaması hizmetleri ve güvenli
düşük hizmetlerine erişimi öncelikli
sağlık gereksinimleri olarak
sıralayabiliriz.
2- Suriyeli mültecilerle ilgili
yapılan çalışmalara bakıldığında,
günümüzde yaşadıkları en
büyük sorunlardan birisi sağlık
hizmetlerine ulaşım olarak
görünüyor. Deneyimlerinize
dayanarak bu sorunlara neden
olan koşulları iyileştirici hangi
düzenlemeler yapılabilir?
Bu saptama haklılık gösteriyor.
Özellikle mülteci kadınların bazı
alanlarda, düzenli olarak kolay
erişilebilir, kültürel yapılarına uygun,
mahremiyeti sağlanan hizmetlere
erişimi geliştirilmesi gereken bir
alan olarak duruyor. Acil durumlarda
ikinci ve üçüncü sağlık hizmetlerine
daha kolay erişebilinirken, özellikle
düzenli olarak koruyucu sağlık
hizmetlerine erişim görece daha
iyileştirilmesi gereken bir alan. Bunu
sağlamada aslında en öncelikli
eksiklik, müdahaleleri geliştirmeye
yönelik bilgilerin eksikliği olarak
göze çarpıyor. Bu nedenle öncelikle
kadınları ve gençleri odak alan,
etraflı şekilde birinci basamak
sağlık hizmetlerinde beklentiyi
ve karşılanamayan gereksinimi
ölçmeye yönelik bir alan çalışması
yapılması çok yararlı olacaktır. Ayrıca
bu grubun sağlık kayıtlarının ve
verilerinin etkin şekilde oluşturulması
önemlidir. Yine geldikleri bölgelerdeki
coğrafya ve gruplara göre sağlık
riskleri, sağlık arama davranışları
ve sağlık özelliklerinin bilinmesi
sonraki adımları kolaylaştıracaktır.
Buna ilave olarak, kronik bir süreç
haline gelen göç nedeni ile birinci
basamak hizmetlerinin daha
yapılandırılmış; hem yerleşik, hem
de mobil olarak yaygınlaştırılması
gerekmektedir. Özellikle kamp
dışında yaşayan kadınlara erişimde
karşılaşılan güçlükler göz önünde
bulundurulduğunda; bu erişimi
güçlendirmek adına AFAD ve Sağlık
Bakanlığı’nın eşgüdümünde yerel
yönetimler, üniversiteler, sivil toplum
kuruluşları, öğretmeler, muhtarlar,
din görevlileri
ile mülteci
kadınların sağlık
hizmetlerine erişimi
güçlendirilmelidir.
Bunun yanı
sıra özellikle
birinci basamak
sağlık hizmet
sunucularının hedef
kitlenin özellikleri
ve beklentileri
konusunda
güçlendirilmeleri
ve sağlık hizmet
sunucularının sayısal olarak da
desteklenmeleri yararlı olacaktır. Bu
aşamada mülteci kadınlardan ve
özellikle gençler arasından uygun
özellikler taşıyanların, sağlık bilgisine
ve hizmetlerine erişimde kolaylaştırıcı
rol üstlenmeleri hem hizmetlerin
verimliliğini artıracak, hem de sağlık
personeline kolaylık sağlayabilecektir.
Bu grup arasından seçilen ve
yetiştirilen sağlık aracıları sağlık
düzeyini yükseltmede çok yararlı
roller üstelenebilecektir.Yanı sıra
göçmen kadınların kendi dillerinde
sağlık ve öz bakım konusunda
görsel, işitsel ve yazılı bilgi, eğitim
ve iletişim materyali hazırlanarak
yaygınlaştırılması koruyucu sağlık
hizmetleri yönünden anlamlı
sonuçlar doğurabilir. Yine özellikle
kamplarda kadınlara ve gençlere
sağlık alanında yapılandırılmış
bir program çerçevesinde toplu
bilgilendirme etkinlikleri geniş
kitlelere erişimi kolaylaştıracaktır.
İlave olarak psikossoyal danışmanlık
ve yönlendirme hizmetlerinin daha
yapılandırılmış ve güçlendirilmiş
olarak tüm hedef kitleye eriştirilmesi
gerekmektedir. Yanı sıra düzenli
özbakım kitleri, gerek duyulan
gruplara, besin, mineral takviyesi
uygulamaları programda etkin yer
alabilir..
3- Mülteci kamplarındaki
koşullardan dolayı yaşanılan üreme
sağlığı sorunlarını engellemek
için neler yapılabilir? UNFPA’in bu
konudaki çalışmaları nelerdir?
Tüm bu hizmetlerin ayrılmaz bir
parçası ve kadınların ve gençlerin
öncelikli bir ihtiyaç alanı olarak; cinsel
yolla bulaşan enfeksiyonlar, aile
planlaması danışmanlık ve tüketim
malzemelerinin sağlanması dahil,
tüm üreme sağlığı hizmetlerinin
etkin bir şekilde sürekli sunulması
sağlık düzeyine olumlu katkıda
bulunacaktır. Yukarıda ayrıntılı şekilde
belirttiğim yaklaşım ve çerçevede,
üreme sağlığı hizmetlerinin de
diğer koruyucu sağlık hizmetleri ile
bütünleşik; kesintisiz, danışmanlık,
bilgilendirme ve sarf malzemesi dahil
mahremiyeti sağlanmış ortamlarda
kolay erişilebilir şekilde sağlanması
gereklidir. Bu konuda özellikle bu
alanlarda eğitim görmüş deneyimli
ebe, hemşire ve hekimlerin hizmet
sunumunda aktif rol üstlenmesi
ve çalışmaların sürekli bilgi,
eğitim ve farkındalık aktiviteleri ile
desteklenmesi daha verimli sonuçlar
doğuracaktır. Yine üreme sağlık
hizmetleri sunumundan bu alanda
deneyimli uluslararası kuruluşları
ve Türkiye’de bulunan sivil toplum
kuruluşları ile
işbirliği yapılması
yarar sağlayacaktır.
UNFPA bugüne
kadar AFAD’ın
yapıcı yaklaşımı,
eşgüdümü ve
Kızılay, Sağlık
Bakanlığı ile Kadının
Statüsü Genel
Müdürlüğü’nün
destekleyici işbirliği
çerçevesinde
düzenli olarak
Suriye’den gelen mültecilere yardım
programlarını ulaştırmaktadır. Bu
yardımlardan ağırlıkla kampta
yaşayan Suriye’den gelen kadınlar
yararlanmaktadır. Bu çerçevede
ana hatları ile 116.000 aileye
temel özbakım paketi sağlanmış,
sağlık konusunda Arapça olarak
dört farklı toplam 300.000 adet
broşür dağıtılmış, 3 adet donanımlı
ambulans ile on adet bağımsız bulaşık
yıkama sistemi teslim edilmiştir.
Bunun yanısıra kamplarda özellikle
psikososyal destek sağlanmasına
yönelik eğitim ve hizmet sunuculara
kapasite güçlendirme çalışmaları
kesintisiz sürdürülmektedir.
Görünüm
Ocak 2014
5
Bedeni, Cinselliği ve Doğurganlığı ile Kadın
TAP Vakfı’nın her yıl üreme sağlığı
konuları çerçevesinde gerçekleştirdiği
toplantı bu yıl, 2-3 Kasım 2013
tarihlerinde ‘Bedeni, Cinselliği ve
Doğurganlığı ile Kadın’ başlığında
düzenlendi. Konferansta kadının
bedenine yabancılaşması, kadın
cinselliğine yüklenen değerler ve
doğurganlığın toplumsal işlevi,
kadının güçlendirilmesi sürecinde
aşılması gereken engeller, yasalardan
sağlık hizmetlerine, medyadan sanata
yaşadığımız tüm dinamikler üzerinden
yeniden değerlendirildi.
TAP Vakfı Genel Koordinatörü
Nurcan Müftüoğlu konferansın açılış
konuşmasında, 1965 yılında Nüfus
Planlama Kanunu’nun yasalaşmasından
başlayarak anne – bebek ölümleri
ve istenmeyen gebelikleri önlemek
için yapılan çalışmalara, 1983 yılında
doğurganlığın düzenlemesi ve
gebeliği sonlandırılması konularında
tanımlanan yasal çerçeveye kadar
uzanan süreci özetledi. Kadının
sosyal statüsü, kadının var olmak için
doğurması gibi konuların sadece sağlık
hizmetleri ile çözülebilecek konular
olmadığına vurgu yaptı. Müftüoğlu
konuşmasında 1994 Uluslararası
Nüfus ve Kalkınma Konferansı’nda
tanımlanan cinsel haklar ve üreme
haklarının uygulamaya taşınmasının
güncelliğini ve önemini koruduğunu
söyledi.
Oturumun ilk gününde ‘Doğurganlık
ve Üreme Hakları’, ‘Atfedilen Kadınlık’,
‘Kadın Cinselliği’ ve ‘Kadın ve Sanat’
başlıklarından oluşan dört farklı panel
gerçekleşti.
6
Görünüm
Ocak 2014
‘Doğurganlık Hakları ile Kadın’
panelini yöneten Yedi Tepe Üniversitesi
Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Belkis
Kümbetoğlu, Türkiye’de nüfus
planlamasının Cumhuriyet tarihine ait
bir politika olduğunu vurgulayarak,
1960’lı yıllara kadar Türkiye’de nüfusu
arttırıcı tedbir politikaları uygulandığını,
1960’lı yıllarla birlikte aile planlaması
çalışmalarının hız kazandığını, 2000’li
yıllarla birlikte ise azalan doğurganlığın
bir tehdit olarak algılanarak aileye teşvik
politikaları yürütüldüğünü anlattı. Bu
örneklerle Türkiye’de kadın sağlığına
ilişkin politikaların dayandığı temel
kavramın ‘üreme’ olduğuna dikkat
çeken Kümbetoğlu, Birleşmiş Milletler
CEDAW sözleşmesinin 12.maddesine
atıfta bulunarak bu madde ile taraf
devletlerin kadının aile planlaması dahil
tüm sağlık bakım hizmetlerinden eşit
olarak yararlanması için, sağlık alanında
kadınlara karşı ayrımı ortadan kaldıran
bütün önlemlerin alınmasını garanti
altına aldığını hatırlattı. Ülkemizde
bu politikaları gündemine alan ve
uygulayıcısı konumunda olan kadro ve
kurumların olmadığının üzerinde durdu.
Bir antropolog olan Kümbetoğlu, sağlık
söz konusu olduğunda disiplinler arası
bir yaklaşımın gerekliliğini vurguladı
ve kadın politikalarının ana ekseninin
cinsiyet eşitsizliğine dayandığının altını
çizdi.
Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik
ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü
öğretim görevlisi ve Kadının İnsan
Hakları Derneği kurucularından Pınar
İlkkaracan, aynı panelde ilk olarak 1994
yılında Kahire’de imzalanan Nüfus
ve Kalkınma Eylem Planının gittikçe
artan öneminden bahsetti. Bu Eylem
Planı’nın nüfus politikaları alanında
bir devrim olduğunu, bu anlaşma ile
imza atan ülkelerin bundan sonra
nüfus politikalarını kendi kendilerine
belirleyemeyeceklerini ve kadınların
kendi bedenleri ve doğum ile ilgili her
konuda karar verme hakkına sahip
olduklarını, bunun bir insan hakkı
olduğunu yasal olarak kabul etmiş
olduklarını belirtti. İlkkaracan, bu
anlaşma ile ortaya çıkan cinsellik ve
doğurganlık haklarının beden ve kimliği
ilgilendiren en temel haklar konusu
olduğundan hareketle, kadınların ve
genç kızların güçlenmesinin toplumsal
cinsiyet eşitliği ve sürdürülebilir bir
kalkınmanın ön koşulu olduğunu
vurguladı. Türkiye’de cinsellik söz
konusu olduğunda genç kadınların
birçok sorunla yüz yüze olduğundan
hareketle son yıllarda yoğun tartışma
konusu olan kürtaj sorununa değindi.
Ülkemizde mevcut on haftalık
kürtaj yasal sınırın on iki haftaya
çıkarılması gerektiğini savunarak,
buna rağmen uygulamada yasal sınır
olan on haftanın bile uygulamada yer
almadığını, altı ila sekiz hafta sınırlarının
arandığı bir sağlık hizmeti ortamında
bulunduğumuzu ifade etti. Kürtaj hakkı
konusunda yapılan mücadelelerin
çok önemli olduğunun üzerinde
durarak, günümüzde hükümetin yasal
düzenlemeler için zaman zaman geri
adım atsa da yeni çalışmalar içinde
olduğu söylencelerinin devam ettiğini
ve buna dayanarak sağlık görevlilerinin
vicdani ret haklarını kullanarak kürtaj
hizmetini gerçekleştirmedikleri
sorununa değindi. Böyle bir durum olsa
dahi hizmeti gerçekleştirmeyen sağlık
görevlisinin hastasına çalıştığı kurumda
aynı hizmeti yerine getirebilecek başka
bir sağlık görevlisi bulma yükümlülüğü
olduğu bilgisini paylaştı.
Kadın ve genç kızların
güçlenmesi ve toplumsal
eşitliğin sağlanması toplumun
gelişimi ve kalkınması için çok
önemlidir.
Türkiye’de kadınlara düşük eşikli sağlık
hizmeti sağlayan Ana Çocuk sağlığı ve
Aile Planlaması (AÇSAP) merkezlerinin
kapatılması ile artık kadınların sağlık
hizmetlerini sağlayacakları tek
alternatifin doktorların olduğuna,
ancak yüksek eşikli hizmet kapsamına
giren doktorlara ulaşabilmenin çok
kolay olmadığına ve doktorların aile
planlaması çalışmaları için performans
ücreti almamasının ayrı bir sorunlu
ortam yarattığına dikkat çekti. Pınar
İlkkaracan, Türkiye’nin BM Kahire
Anlaşması (ICPD)konusunda ciddi
ihlalleri olduğunu, kadın ve doğurganlık
konusunu gündeme alan platform
çalışmalarının çok önemli olduğunu
ve 2014 Nisan ayında yapılacak olan
ICPD +20 toplantısının duyurulması ve
bu toplantılara katılım sağlanmasının
önemini dile getirdi.
‘Atfedilen Kadınlık’ panelinde
yazar Yaşar Çabuklu, günümüzde
kadına çoğunlukla fizyolojik, maddi
ve biyolojik varlığıyla atıflarda
bulunulduğundan ve bunun yanında
yine de bedenin de sadece biyolojik
olmadığından, toplumsal olarak da
ele alınması gerektiğinden hareketle
‘toplumsal cinsiyet’ kavramının tarihsel
gelişiminden bahsetti. Çubuklu,
kadınları yakından ilgilendiren
toplumsal cinsiyet kavramının ilk olarak
1972 yılında, ikinci dalga feminist
hareket döneminde Ann Oakley
tarafından tanımlandığını hatırlatarak
tarihsel süreç içinde değişen kadın
bedeni ile ilgili söylem ve politikalara
dair kısa bir değerlendirme yaptı.
Yazar Çubuklu, 19. yüzyıl öncesinde
birinci dalga feminizmin, kadın bedeni
ve fizyolojisi üzerinde durarak biyolojik
cinsiyeti temel aldığını ve kadın- erkek
biyolojisi arasında farkın olmadığı
temeli üzerine kurulduğunu hatırlattı.
İkinci Dünya Savaşı sonrasına denk
düşen yıllarda biyolojik cinsiyet
yaklaşımının sorgulanmaya başlanarak,
1960’lardaki cinsel devrimle birlikte
cinselliğin ahlak kavramından
ayrıldığını, doğum kontrol haplarının,
tüp bebek, sperm bankası gibi diğer
üreme yöntemlerinin gelişmesiyle
birlikte insanın doğasından uzak
olduğu iddiasından uzaklaşarak
üreme ve doğum kontrol yöntemleri
üzerine kurulan mitlerin yıkıldığını,
erkeğin varlığının üremenin kesin şartı
olmadığının anlaşıldığını ve bütün bu
gelişmeler sonucunda, 1970li yıllarla
birlikte, ikinci dalga feminist hareketinin
‘biyolojik cinsiyet’ ve ‘toplumsal cinsiyet’
ayrımını ilk defa ortaya koyduğunu
ifade etti.
Çubuklu, 1990’lı yıllarla birlikte ikinci
dalga feminizminin de eleştirildiğini,
toplumsal cinsiyet kavramının hala
biyolojik cinsiyet kavramından bağını
koparmadığı ve heteroseksist bir
söylemi olduğunun genel kabul
gördüğünü açıkladı. İşte bu türden
eleştirilerle ortaya çıkan üçüncü dalga
feminizme göre; ‘söylem öncesi özne
yoktur, sosyallik öncesi özne yoktur,
kadınlığı belirleyen ortak toplumsal
nedenler vardır’ vurgularını yapan
Çubuklu, kadın kavramının kültürden
kültüre farklılıklar gösterdiğine değindi.
Hakların ve söylemlerin tarihsel süreçte
farklılıklar göstererek geliştiğine
dayanan sunumun sonunda, trans
kimliklerin meşru ve önemli olduğunu
dile getirerek ‘bedeninizle nasıl
yaşamak istiyorsanız o’sunuz’ ifadesini
paylaştı.
Prof. Dr. Zeynep Direk, iktidar ve
kadın bedeni ilişkisini feminizm
bakış açısından ele aldı. Birinci dalga
feminizminin eşitlik kavramından yola
çıkarak, kadın ve erkeğin toplumun
her alanında eşitliği talebi üzerinden
geliştiğini hatırlattı. Direk, 1980’li
yıllarda; ‘kadınlar hangi erkeklerle
eşit olmak istiyor?’ ve ‘kadınlar neden
herhangi bir erkekle eşit olmak
istesin ki?’ gibi sorularla birlikte eşitlik
kavramının sorgulanır olduğunu,
1988’li yıllarda ortaya çıkan farklılık
19. yüzyılda kadın bedeninin eril tıp
feminizmi ile birlikte kadınlar tarafından
tarafından kusurlu, erkek bedeninin
kendilerini odak - referans almalarının
ise mükemmel olarak sunulduğunu ve
öneminin anlaşılmaya başladığını
kadın hastalıklarının da bu bakış açısıyla anlattı. ‘Eşitlik’ ve ‘farklılık’ kavramlarının,
ele alındığını; histeri, adet kanaması,
esasında feminizmin iktidarla ilintili
kleptomani ve menapozun kadına ait
olmasından temellendiğinin altını çizen
hastalıklar olarak ele alındığını ve bu
Direk, toplumsal cinsiyetin iktidarın
düşünce algılayışının temelinde rahimin ortaya çıktığı temel alanda, normlar
hastalık kaynağı bir organ olarak kabul alanında olduğunu ve bu alanın bize
edilmesinin olduğunu anlattı.
kendini ‘-meli,- malı’ ifade biçimleriyle
gösterdiğine işaret etti. Toplumsal
cinsiyet kavramı üzerinden yapılan
‘Söylem öncesi özne yoktur,
yorumların kadını güçsüzleştirdiğini,
sosyallik öncesi özne yoktur,
eril ve dişil olarak kodlanan normların
kadınlığı belirleyen ortak
iktidar ilişkilerini meşrulaştırıp, bu
toplumsal nedenler vardır’
ilişkilerin doğal olduğu kabulü ile
normalleştirildiğinden hareketle,
bu bakış açısına göre toplumda iki
cinsiyetin var olduğunu, bunların ‘kadın’
ve ‘erkek’ olarak net olarak ayrıldığını
ve toplumsal cinsiyetin bu ikiye
bölünmüş cinsiyetlere ilişkin şeylerin
toplamı olduğuna inanıldığını aktardı.
Judith Butler’a atıfta bulunarak onun
işaret ettiği gibi ‘toplumsal cinsiyet’
Görünüm
Ocak 2014
7
kavramının cinsiyetler arası geçişken
var oluşları kabul etmediğini, iktidarla
olan ilişkilendirmelerin gayri meşru ve
adil olmayan bir şekilde kurulduğunu,
oysa iktidarı birlikte bir şey yapmak
olarak ele almak gerektiğini vurguladı.
‘Toplumsal cinsiyet kavramı
iktidar ilişkisi yaratır, kadını
güçsüzleştirir. Eril ve dişi
olarak kodlanan normlar iktidar
ilişkilerini meşrulaştırarak bu
ilişkilerin doğal olduğu kabulü
ile normalleştirilir.’
Kadın ve toplumsal rollerini ‘annelik’
kavramı üzerinden ele alarak
sorgulayan Prof. Dr. Ayşe Saktanber,
son günlerde kamuoyunda sık konu
olan, hamile kadınların sokakta gezmesi
tartışmaları ve bebeğine bakım
vermeyip sonra bebeğinin ölümü ile
yüz yüze kalan genç anne olaylarının
toplumu duygusal olarak yoğun
etkilemesinin altında toplum tarafından
anneliğin ‘sorumluluk’ kabul edilmesine
bağlı olduğuna dikkat çekti.
Bu olayların daha çocuk anne
karnındayken nasıl bir toplumsal
denetime tabii olacağımızın göstergesi
olduğunu ifade etti. Anneliğin
basit bir tanım olmadığını, insanlar
var olduğundan beri kadınların
doğuruyor olmasının ‘annelik’ olduğu
anlamına gelmediğini ve annelik
olgusunun bir modernite olgusu
olduğunu vurgulayan Saktanberk, “
17. yüzyıla kadar ‘ çocukluk’ diye bir
kavramın olmadığını, bu tür düşünce
yaklaşımlarının bugünün ilişkileri
ile tarihe bakma alışkanlığından
kaynaklandığını açıkladı. Evrensel
annelik kavramının ‘kendine
bakamayacak çocukların bakımını ve
beslenme işlevini gören kişi’ olarak
tanımlanabileceğini söyledi. Buna
rağmen fedakarlığın kadının emeğinin
8
Görünüm
Ocak 2014
ön koşulu olarak ele alındığını
ve böylece kadınların iş gücüne
katılımlarında neo- liberal politikaların
meşrulaştırıldığını,annelere yüklenen
büyük sorumlulukların toplum
tarafından tanınmadığını düşündüğünü
ifade ederek kadınların anne oldukları
için hak ihlallerine uğradığını ve
kadınların insan haklarından mağdur
edildiğini vurguladı.
Annelik üzerine analitik olarak
konuşmak çok zor, duygu yüklü
ve normatif bir kavram.
‘Kadın Cinselliği’ panelinde,
ilk olarak akademisyen ve yazar
Bülent Somay, cinsellik ile üreme
ilişkisini sorgulayarak ‘cinselliksiz
üreme’ ve ‘üremesiz cinsellik’
kavramları üzerinde durdu. Cinsellik
ve üremenin birbirinden farklı
olduğunu ve eşcinsellik pratiklerin
bunun ispatı olduğunu ifade etti.
Kilisenin yakın tarihsel sürecinde
eşcinsellikle ilgili söylemlerinden
bahsetti ve özgür cinsel ifadelerin
önümüzdeki dönemin hedef söylemi
olduğuna değindi. Somay, günümüz
teknolojileriyle üreme ve cinsellik
arasındaki uçurumun giderek
açıldığını ve bunun da özellikle din
ve iktidar çevrelerinde paniğe yol
açtığını, çünkü üreme (cinsellik)
üzerinde egemen olamadan
iktidarların kadın ve erkek üzerinde
tahakküm kuramayacağına dikkat
çekti.
‘Üreme ve cinsellik üzerinde
egemen olamadan iktidarlar
kadın ve erkek üzerinde
tahakküm kuramazlar.’
Psikiyatrist Doç. Dr. Ejder Akgün Yıldırım
konuşmasına ‘Cinselliği iste(n)meyen
Kadınlar’ başlığını uygun bulduğunu,
kadınlardaki cinsel uyarılma sorunlarını
ele alırken toplumdaki yanlış algının
aksine, kadınlarda cinsel istek sorunu
değil, cinsel uyarılma sorunları
olduğunu, cinselliği korkuyla birlikte
deneyimleyen bir toplumda ise böyle
durumların kaçınılmaz olduğunu ifade
etti.
‘Kadınlarda cinsel istek sorunu
değil, cinsel uyarılma sorunları
vardır. Cinselliği korkuyla
birlikte deneyimleyen bir
toplumda ise böyle durumlar
kaçınılmazdır.’
Doç. Dr. Ejder, ‘İnsan bir şeyden
korktuğu zaman bunu asla
unutmaz, onu ancak korkmamayı
öğreterek iyileştirebiliriz’ ifadesinde
bulunarak, korkunun fizyolojisini
açıklamak için amigdalaya bakmak
gerektiğini, amigdala’nın korkuyu
öğrendiği gibi hazzı da öğrenen bir
mekanizma olduğunu hatırlattı. Ejder,
insanda ödüllü arzulama becerisi
gelişebilmesi için olumlu bellek
gelişmesi gerektiği, olumlu belleğin
de biyolojik temelli olduğunu aktardı
ve buradan hareketle toplumumuzda
korku ve tabularla birlikte yaşanan
cinsellikle ilgili sorunlarımızın
olmasının kaçınılmaz hale geldiğini
vurguladı.
Kadın Cinselliği panelinin diğer
konuşmacısı Gülnur Elçik, kadın
bedeninin erkek bakış açısı
odaklı tanımları yapıldığına
işaret ederek, kadın cinselliğinin
kamusal ve özel alandaki
düzenlenişinin ve kadın bedeninin
başlı başına cinsellik çağrışımlı
yorumlanmasının kadınların
bedenlerine yabancılaşmaları
sonucunu doğurduğuna değindi.
Kadının tek başına bir kahveye
girmesinin bile cinsellik içerdiğini,
erkeklerin parklarda istedikleri gibi
sere serpe uzanmalarında cinsellik
aranmadığı ama parkta sere serpe
uzanmış bir kadının cinselliği
çağrıştırdığına dikkat çeken Elçik,
iktidar ve iktidarsızlığın erkeğin
kadın üzerindeki gücüyle tarif
edildiğini, erkeklerdeki iktidarsızlığın
erkeğin kadın üzerindeki iktidarının
bozulması olarak ele alındığını
vurguladı. Kadın açısından
cinselliğin üreme işlevi ile birlikte
ele alındığını, cinsiyet değişikliği
ameliyatlarına ise ancak ‘üreme
işlevinin yitirilmiş olması’ halinde
izin verildiğini hatırlatan Elçik,
kadınların cinselliğinin dişilikle yani
hayvansılaştığı zaman aktifleşebildiği
gibi bir toplumsal algının mevcut
olduğuna, kadınsılığın beden,
erkeksiliğin ise karakter üzerinden
tanımladığına dikkat çekti.
İktidar ve iktidarsızlık, erkeğin
kadın üzerindeki gücüyle tarif
edilir. Erkeklerdeki iktidarsızlık
erkeğin kadın üzerindeki
iktidarının bozulması olarak ele
alınmaktadır.
Kadın Cinselliği paneline paralel
oturumda ‘Memlekette Kadınlık
Hallerine Dair Sesli Düşünme’ başlığı
altında yönetmen Bingöl Elmas’ın
katılımıyla Pippa’ya Mektubum
film gösterimi yapıldı. Filmde
dünya barışı için beyaz gelinlikle
Milano’dan otostopla yola çıkan Pippa
Bacca’nın Türkiye’de uğradığı saldırı
ile üzücü bir şekilde sonlanmasına
ithafen yönetmenin siyah gelinlikle
ve otostopla ‘Barış Gelini’nin yarım
kalan yolculuğunu devam ettirmesini
anlatıyor. Film ile aynı zamanda
Türkiye’de kadın olmanın gerçekliği ile
yüzleşiliyor.
İlk atölye çalışmasında Prof. Dr.
Arsaluys Kayır , ‘Sıralı Sevişme’ başlığı
altında; cinsel arzu ve cinsel arzuyu
arttırmanın yolları, cinsellikte tarafların
bedenleri ile nasıl haz duyduklarını
nasıl keşfedebilecekleri ve bunları
partnerlerine nasıl aktarabilecekleri
konuları işlendi.
İkinci oturumun ilk panelinde
‘Yansımalar’ başlığı ile ‘kadın’ ve
‘kadınlık’ kavramlarına yönelik
farklı toplumsal kesimlerden
değerlendirmelere yer verildi.
İlk olarak ‘Ortadan Kaldırılmak
İstemiyorsan Kendin Vazgeç’ adını
verdiği sunumuyla sanatçı CANAN,
kadına karşı şiddete göndermelerde
bulundu ve kendi bedenini kullanarak
yaptığı sanatsal çalışmalardan görsel
örnekler gösterdi.
Hetero- Normativite vs. TransNormativite başlıklı konuşmasında
Şevval Kılıç toplumun farklı cinsel
kimliklere olan yaklaşımlarına
dikkat çekerek Gezi olaylarının farklı
kimliklerin görünürlüğüne yaptığı
katkının öneminden bahsetti.
Panelin diğer konuşmacısı gazeteci
Yonca Poyraz Doğan, Kadın, Medya
ve Siyaset ekseni içerisinde medyanın
kadın haberleri konusundaki sorunlu
tutumunu medyada çalışan bir kadın
olarak yaşadığı ve gözlemlediği
örnekler üzerinden değerlendirdi.
‘Bedeni, Cinselliği ve Doğurganlığı ile
Kadın’ konferansının ikinci gününde
Sıralı sevişme, Kişiliğiniz ve İlişkileri
Anlamak, Bedenimiz, Cinselliğimiz ve
Doğurganlığımız başlıklarında üç atölye
çalışmasına yer verildi.
Bir diğer atölye, Psikolojik Danışman
Kadir Akbulut’un kolaylaştırıcılığı
ile yapılan ‘Kişiliğiniz ve İlişkileri
Anlamak’ konusundaydı. Atölye
çalışmasında insan ilişkilerini etkileyen
süreçlerden bazıları paylaşılarak,
ilişkilerin inceleyebileceği, analiz
edilebileceği ve bunun için çeşitli
yaklaşımlar bulunduğu paylaşıldı
ve bu yaklaşımlardan biri olarak
Transaksiyonel Analiz (TA) ekolünun
ilişki ve iletişim süreçleri ile ilgisini
içeren bilgiler paylaşıldı.
Günün son atölye çalışmasında
‘Bedenimiz, Cinselliğimiz ve
Doğurganlığımız’ çalışması
kolaylaştırıcı, TAPV eğitmeni Eylem
Karakaya ile yapıldı.
Kadın üreme sistemi, cinselliği ve
doğurganlığına ilişkin bilgilerin
paylaşıldığı bu atölyede, kadının
kendi bedenine ilişkin farkındalığının
yükseltilmesi amaçlandı ve kadınlarla
bu tür bilgilerin paylaşılmasının, kadının
bedenini tanımasına, yönetmesine ve
sağlığını korumasına destek olacağı
vurgulandı.
Görünüm
Ocak 2014
9
NAR TANELERİ PROJESİ
ÇOCUK GÜÇLENDİRME PROGRAMI
Boyner Holding ve Grup
Şirketleri’nin sosyal sorumluluk
projesi olan Nar Taneleri Projesi, Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk
Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne
bağlı yetiştirme yurtlarından
yetişmiş 18-24 yaş arası genç
kadınların, eğitime devamlarını
teşvik etmeyi, kişisel gelişimlerini
ve iş arama becerilerini geliştirerek
iş gücü piyasasına katılımlarının
desteklenmesini, cinsiyete
dayalı ayrımcılıktan kaynaklanan
sorunlarının çözümüne katkı
sunulmasını ve mentörlük sistemini
de işleterek sosyo-ekonomik
açıdan yol göstericilerle birlikte
yetiştirilmelerini amaçlamaktadır.
2009 yılından bu yana Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı ve
Boyner Holding önderliğinde,
Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü
(ÇHGM), Birleşmiş Milletler Nüfus
Fonu (UNFPA), Türkiye Personel
Yönetimi Derneği (PERYÖN)
ortaklığında yürütülen projeye,
2013 yılı itibariyle Türkiye Aile
Sağlığı ve Planlaması Vakfı (TAPV)
olarak katkı sunmaya başladık.
2009-2013 yılları arasında 1824 yaş arası genç kadınlara
yönelik çalışmaları içeren
projenin, 2013-2015 yılları
arasında Çocuk Hizmetleri Genel
Müdürlüğü’ne bağlı Sevgi Evleri
ve Çocuk Evleri’nde yürütülmesi
planlanmıştır. “Nar Taneleri Projesi
Çocuk Güçlendirme Programı”
olarak isimlendirilen projenin bu
ikinci ayağının amacı, ÇHGM’ye
bağlı Sevgi Evleri ve Çocuk
Evleri’nde yetişen çocukların;
•Kendilerini tanımalarını,
•Kişisel ve psikolojik gelişimlerini,
•Sosyalleşmelerini & toplumsal
kabullerini,
•Sorumluluk alma becerilerini ve
birey olma süreçlerini,
•Değerlerini geliştirmelerini,
•Eğitime devamlarını ve akademik
başarılarını,
•Yetenek ve ilgileri uyarıca yüksek
10
Görünüm
Ocak 2014
öğretim seçimlerini,
•Staj fırsatları ile çalışma yaşamına
hazırlanmalarını,
•Meslek seçimi danışmanlığı
almalarını,
•Doğru bilgi kaynaklarına
ve modellerine erişimlerini
desteklemektir.
TAP Vakfı olarak, Nar Taneleri Projesi
Çocuk Güçlendirme Programı
kapsamında, Sevgi Evleri ve Çocuk
Evleri’nde görev yapan grup-ev
sorumluları ile bakım elemanlarını
çocuklarla ve ergenlerle çalışma
konusunda daha güçlü ve
donanımlı bir noktaya taşımak
amacıyla eğitimler yaptık.
Grup-ev sorumluları ve bakım
elemanlarına yönelik 2’şer günlük
farklı iki program şeklinde
planladığımız eğitimleri Sivas,
Diyarbakır, Bursa ve Samsun
illerinde gerçekleştirdik. Eğitimler
kapsamında; etkili iletişim,
dinleme ve kendini ifade etme,
gelişim alanları, ergenlik dönemi
değişimleri, ergenin bedensel
sağlığı, olumlu davranış geliştirme
ve sorumluluk bilinci, çatışma
çözümü ve krize müdahale gibi
konuları ele aldık. Her iki çalışmayı
da, soru-cevap, grup çalışması,
canlandırma, oyun, tartışma gibi
katılımcı yöntemlerle yürüttük.
Eğitimlere 72 grup-ev sorumlusu ve
99 bakım elemanı katıldı.
•
•
•
•
•
•
•
“Ufkum genişledi. Olaylara farklı
çözümler getirme konusunda
somut örnekler üzerinden
gitmemiz çok etkili oldu.”
“Yeni uygulanabilir yöntemler
görmek ve bunların ayrıntılı
dokümanlarının elimizde
olması çok iyi oldu. Çocuklarla
çalışırken bu notlara ve birlikte
yaptıklarımıza bakacağım,
onlardan yararlanacağım.”
“Verdiğiniz bilgilerle
kafamdakileri değiştirdim. Yanlış
bilgilerimi görmüş oldum.”
•
•
•
•
•
“Birçok şeyi bildiğimizi
düşünüyorduk. Uygulamalar ve
örnekler çok iyi oldu.”
“Daha önce çok seminere
katıldım ama nokta atışları
yaptınız. Devamını istiyorum.”
“Projenin yeterince detaylı bir
çalışma ve bilgi birikimi içerdiği
kanısındayım. Bu da başarıya
ulaşacağının göstergesi. Faydalı
ve oldukça donanımlı bir eğitim.”
“Eğitimden çok keyif aldım. 2 gün
isteyerek katıldım. Eğitimciler
çok güler yüzlü, sıcak, samimiydi.
•
•
Bu da kendimi daha rahat
hissetmemi sağladı. Aynı ekiple
eğitimlerin devam etmesini
diliyorum.”
•
“Ciddi anlamda çok iyi bir
eğitim aldığımızı düşünüyorum.
Anlatımlarınız son derece başarılı
ve etkili oldu.”
“Önce benim için, daha sonra
birlikte olduğum çocuklarım
için verimli iki gün geçirdiğimi
düşünüyorum.”
“Bu bilgiler beni çok mutlu etti.
Çocuklarla ve kendimle nasıl
olumlu bir şekilde ilerleyeceğimi
öğrendim.”
“Birçok şeyin farkına vardık.
Daha bilinçli hareket edeceğiz.”
“Monotonluktan ve rehavetten
çıktık. Şu iki gün içinde
yaptığımızın işin önemini ve
eksiklerimizi gördük. Bilgi
notlarına çok sevindim. Bu
açıdan da teşekkür ederim.”
•
•
şeylerle çözülebileceğini
öğrendim.”
“Eğitiminiz oldukça etkili ve
verimli idi. Çok istekli olarak
katılmamıştım. Çünkü bu tarz
eğitimler son derece tek düze ve
sıkıcı gerçekleşirdi. Bu yüzden
önyargılıydım. Ancak çok
bilgilendim ve her konuyu zevkle
dinledim.”
“Yarın çocuk evine daha umutlu
gideceğim.”
“Bu eğitimde öğrendiklerimi
hayata geçirmek,
çocuklara yansıtmak için
sabırsızlanıyorum.”
2014 yılında, Sivas, Diyarbakır, Bursa
ve Samsun illerinde çalıştığımız
gruplara tamamlama eğitimleri
ve süpervizyon ziyaretleri yaparak
Nar Taneleri Projesi Güçlendirme
Programı’na katkı sunmaya devam
edeceğiz.
“Daha umutlu, donanımlı ve
tatminkarım. Doğru ve yanlışları
ayırt etmek, sorunları saptamak
ve çözüm üretmek daha kolay
olacak benim için.”
“Beklentilerimden çok daha
verimli geçti. Küçük yaş grubu
ile çalışıyorum. Umutsuzluğa
sürüklendiğim zamanlar
oluyordu. Umutlandım, motive
oldum. Bazı sorunların basit
Görünüm
Ocak 2014
11
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu – UNFPA Eğitim Programı
Kriz ve Kriz Sonrası Durumlarda Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı
24 -29 Kasım 2013 tarihleri arasında
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu- UNFPA
tarafından TAP Vakfı eğiticilerinin
de katıldığı “Kriz ve Kriz Sonrası
Durumlarda Cinsel Sağlık ve Üreme
Sağlığı” başlığı altında 5 gün süren
bir eğitim programı uygulandı.
Türk Psikologlar Derneği, Türkiye
Psikiyatri Derneği, Türk MSIC, UNFPA
(Türkiye, Suriye, Sudan, Bosna
Hersek), AKUT, Sudanlı Göçmenler
Komisyonu, Sudanese Red Crescent,
Uluslararası Çocuk Merkezi (ICC),
HAMER (Hacettepe Üniversitesi Afet
Araştırma ve Uygulama Merkezi), TOG
(Toplum Gönüllüleri Vakfı), ATUDER
(Acil Tıp Uzmanları Derneği), TTB ( Türk
Tabibleri Birliği), IMC ( International
Medical Corps), TAPV (Türkiye
Aile Sağlığı ve Planlaması
Vakfı) katılımcılar arasında yer
aldı.
Programda afet ve kriz
durumlarında yaşanan
temel güçlüklerin neler
olduğu ve bunlara hangi
çözüm ve yaklaşımların
uygulanması gerektiği
konularına yer verildi.
Çözüm ve yaklaşımların
temel basamakları olarak;
afet ve kriz durumlarında
yapılan hazırlıklar, iş birlikleri,
görev tanımları, ortaklıklar,
uluslararası deneyimlerin paylaşımı ve
işbirliği ele alındı.
Eğitimin temel amacı farklı
kurumlardan gelen insanları eğiterek
afet ve kriz hallerinde ve kriz sonrası
durumlarda Cinsel Sağlık ve Üreme
Sağlığı - CSÜS hizmetlerinin kurumlar
arası koordinasyonu güçlendirmek,
topluluklar ve insanlar için Cinsel
Sağlık ve Üreme Sağlığı - CSÜS
bilgilerine ve hizmetlerine erişimi
kolaylaştırmaktı. Ayrıca eğitime
katılan toplumsal kurumların birbirleri
ile iletişim halinde olması ulusal
ve bölgesel alanlarda paydaşların
kapasitesini arttırmaktadır. Bu da
kriz durumlarında ergen, genç ve
yetişkinler arasında CSÜS farkındalığını
arttırır ve üreme sağlığı ile ilgili sağlık
12
Görünüm
Ocak 2014
gereksinimlerine zamanında yanıt
verilmesini sağlar.
Eğitimde üreme sağlığı alanında
eğiticilere anne ve yeni doğan
ölümlerini engellemek için acil gebelik
ve doğum bakımları, evde/ kampta/
yolda temiz ve güvenli doğumlar,
mevcut aile planlaması ihtiyaçlarının
karşılanması, adet dönemi öz bakım
ihtiyaçlarının karşılanması konularında
temel pratik bilgiler verildi ve bu
bilgiler sosyodrama grup çalışmaları
ile pekiştirildi. Kriz durumlarında
CSÜS hizmetlerini desteklemek için
gerekli araçlara nereden ulaşılacağı ve
insanların üreme sağlığı ihtiyaçlarına
yanıt bulmak için gerek duydukları,
Asgari Hizmet Paketi erişimlerinin
nerelerden sağlanacağının bilgileri
verildi.
Afet ve kriz durumlarında, ilk zamanda
acil durumlarda çalışan çok sayıda
aktörün olması nedeniyle oluşan
karmaşanın engellenmesi için
atılması gereken ilk adım doğru
koordinasyon ağını sağlamaktır.
Eğitimde afetlerde koordinasyonun
neden önemli olduğunu anlamaya
yönelik sosyodrama çalışmaları
yapıldı. Grup çalışmaları ile çözüm
önerileri oluşturuldu. Kurumlar arası
daimi komite, ortak insani eylem
planı, küme yaklaşımının önemleri
üzerinde duruldu. Grup çalışmaları ve
sosyodrama etkinlikleri sonrası yapılan
değerlendirmede, koordinasyonun
verimliliği, etkililiği ve hızı arttırdığı
ve gereksiz tekrarlanan yardımları
önlediği sonuçları ortaya çıktı. Düzenli
CSÜS toplantılarının yapılmasının
önemi ve Asgari Hizmet Paketlerinin
(MISP) acil kaynak mekanizmaları
içinde yer almasının yaşam kurtarıcı
müdahaleleri sağladığı konuları
üzerinde duruldu.
Cinsel şiddete karşı çok sektörlü ve
koordineli bir yaklaşım, cinsel şiddeti
önleme ve sonuçlarına müdahale
etmek açısından önemlidir. Oturumda
eğitimcilere, tecavüz yaşayan kişilerin
klinik kontrollerinin önemli bileşenleri,
uygun bir klinik bakım düzenlemesinin
nasıl uygulandığı ve klinik kontrol
uygulanmasını destekleyen
önemli araçlarının neler
olduğu anlatıldı.
Program kapsamında
zorunlu göç durumlarında
aile planlaması ile ilgili
oluşan endişe ve sorunlarla
ilgili grup tartışmaları
yapıldı ve uygulanan aile
planlaması yöntemleri
üzerinde çalışıldı. Aile
planlaması için gerekli
olan ihtiyaç ve kaynakların
uygulanan topluluğa göre
değerlendirilmesi, tedarik
ve lojistik, hizmet, dağıtım
standartları ve protokoller, hizmet
dağıtım siteleri, eğitim ve süpervizyon
sağlayan insan kaynakları üzerinde
duruldu.
Kriz durumları için 13 paketten oluşan
kuruluşlar arası üreme sağlığı kitleri
rehber kitapçığının kullanımı, yardım
kitleri isteminde bulunması ve ülke
içinde dağıtımının planlamasının nasıl
yapılacağının bilgisi verildi.
Oturum sonunda eğitimciler,
Asgari Hizmet Paketlerinin (MISP)
uygulamasının nasıl izleneceği ve
değerlendirileceği, uygun araç ve
göstergelerin neler olduğu ve Asgari
Hizmet Paketleri (MISP)’nden kapsamlı
CSÜS’e geçiş için planlamada nasıl
rehberlik yapabileceği bilgilerine sahip
oldu.
Mardin’de Güvenli Annelik Seminerleri
Güvenli Annelik Programı
kapsamında Mardin Halk Sağlığı
Müdürlüğü işbirliğinde Mardin’de
7-8 Ocak 2014 tarihlerinde hekimhemşire ve ebelere yönelik seminer
programı uygulandı.
7 Ocak ve 8 Ocak günü aynı program
farklı sağlık personelleri için
tekrarlandı. Programa il merkezi ve
ilçelerden ilk gün 66, ikinci
gün ise 61 sağlık personeli
katıldı.
ve bu sorunlara klinik yaklaşım,
doğum sonrası cinsel yaşam için
danışmanlığın önemi ve danışmanlık
adımlarını içeren, bilgilendirici bir
sunum yapıldı. Özellikle emzirme
döneminde kadınların hangi doğum
kontrol yöntemlerini kullanabileceği
ve kadınlara yöntem danışmanlığı
yapılırken nelere dikkat edileceği
anlatıldı. Emzirmenin Türkiye’de
Program, Halk Sağlığı
Müdürü Uzm. Dr.
Nureddin Özdener’in
Mardin ilinde üreme
sağlığının bugünkü
durumunun bilgilerini
paylaşmasıyla başladı. Dr.
Özdener konuşmasında
Adana’da yaptığı
çalışmadan notlar
paylaşarak erkeklerin
üreme sağlığı ve güvenli
annelik kriterlerinin
iyileştirilmesinde var olan
katkılarından bahsetti.
TAP Vakfı Güvenli Annelik
Programı tanıtımının
ardından Dr. Güneş
Tomruk tarafından
“Doğum sonu Gebeliği
Önleyici Yöntemler”
konusu aktarıldı. Sağlık
personelinin önemli
bir kısmının yeni
mezunlardan oluşması
ve Üreme Sağlığı
Eğitim Paketini daha önce almamış
olmalarından dolayı konulara yoğun
ilgi gösterildi.
Toplantıda; doğum sonrası emzirme
ve gebelikten korunma yöntemleri,
doğum sonrası cinsel yaşam,
cinsel yaşama başlama zamanı,
doğum sonrası cinsel sorunlar
ne durumda olduğu, burada sağlık
çalışanlarına nasıl sorumluklar
yüklendiği tartışıldı. Danışmanlıkta
kullanılabilecek yeni broşürlerin
olması sağlık çalışanlarının işlerini
kolaylaştıracağı vurgulandı.
Yöntem bilgileri paylaşılırken sağlık
personeli 5-6 aydır kurumlarında
gebeliği önleyici yöntemler
olmadığını, başvuranlara danışmanlık
yapıp yöntem vermediklerini ifade
ettiler. Doğum sonrası kullanılacak
yöntemlerin ardından Eylem
Karakaya “Doğumsonu Cinsel Yaşam”
konusunu paylaştı. Sağlık personeli
cinsel yaşamla ilgili hastalara
sorgulama yapamadıklarını ve
bunun nedeninin de kendilerinin bu
konuda bilgisiz olduğunu,
rahat konuşamadıklarını
ifade ettiler. Cinsellik
konusunda toplumdan
bağımsız olmadıklarını
kendi değerlerini
yansıtabileceklerini
ve konuşmada sıkıntı
çekeceklerini söylediler.
Cinsellik ve cinsel
danışmanlık, cinsel
sorunların sorgulanması
konusunda CETAD eğitimleri
önerildi.
Programın ikinci yarısında
Prof. Dr. Mithat Erenus “Riskli
Gebelikler ve Gebelik Testleri”
konusunu paylaştı. Erken
yaş, ileri yaş gebelikleri ve
riskleri; ilerleyen teknoloji
ile birlikte kabul gören ve
rutine giren gebelik testleri
nelerdir, ne zamanlar yapılır
konuları tartışıldı. Katılımcılar,
gebe izleminde kadınların
daha çok ikinci basamağı
tercih ettiklerini, ultrasona
yöneldiklerini, birinci ve
ikinci basamak hizmetleri
arasında söylem farklılıklarının
onları zor durumlara düşürdüğünü,
gebelikteki testler için hastaneye
gönderemedikleri durumlarda test
yaptıramadıklarını belirttiler. Gebe
ve lohusalara eğitim vermeleri için
Güvenli Annelik Eğitim Programı
materyallerini müdürlükten
alabilecekleri bilgisi paylaşıldı.
Görünüm
Ocak 2014
13
ICPD SEMİNERLERİ
Gökhan Yıldırımkaya, Kadın Dostu
Kentler Proje Koordinatörü Ege
Tekinbaş, Başkent Üniversite’nden
Prof.Dr.Ayşe Akın ve TAP Vakfı
koordinatörü Nurcan Müftüoğlu
tarafından yürütüldü.
Kadınların ve kız çocuklarının
kentsel yaşama etkin ve eşit
katılımını hedefleyen Kadın Dostu
Kentler Projesi, Birleşmiş Milletler
Nüfus Fonu (UNFPA), Birleşmiş
Milletler Kalkınma Fonu (UNDP)
tarafından, İçişleri Bakanlığı Mahalli
İdareler Genel Müdürlüğü ortaklığı
ve İsveç Uluslararası İşbirliği ve
Kalkınma Ajansı (SIDA) desteği
ile yürütülmektedir. Aralık- 2013
döneminde UNFPA organizasyonu
ile bu projenin yürütülmekte
olduğu 3 ilde Uluslararası Nüfus
ve Kalkınma Konferansı (ICPD) ve
uygulama sürecine ilişkin bir dizi
seminer düzenlenmiştir.
1994 yılında Kahire’de gerçekleşen
Uluslararası Nüfus ve Kalkınma
Konferansı ülkemizin de
hazırlanması ve uygulanması
süreçlerinde yer aldığı ve imzaladığı
uluslar arası sözleşmelerden
biridir. ICPD+20 kapsamında
oluşan gündemi yerele taşımak ve
bu gündemin Yerel Eşitlik Eylem
Planlarına yansımasını desteklemek
amacıyla; 16-17 Aralık 2013
tarihlerinde Antalya’da, 23-24
Aralık’ta İzmir ve 26-27 Aralık’ta
Şanlıurfa’da 2 günlük toplantılar
yapıldı. Çalışma UNFPA Üreme
Sağlığı Program Koordinatörü
14
Görünüm
Ocak 2014
Çalışmanın ilk gününe kadın,
kadın sağlığı ve üreme sağlığı
alanlarında faaliyetleri olan sivil
toplum kuruluşları ve meslek
kuruluşları katıldı. Toplantıda proje
kapsamında yerel eşitlik eylem
planları, ICPD bağlamında kadın
sağlığı ve hak temelli yaklaşım,
yerelde sağlık koşulları ve hizmetleri
tartışıldı. Sivil toplum kuruluşları
tarafından belirlenen öncelikler
çerçevesinde, il düzeyinde
izlenmesi ve desteklenmesi
gereken savunuculuk konuları
belirlendi. Yerel koordinatörlerin
kolaylaştırıcılığı ile devam edecek
süreçte, gönüllü olarak bu konuya
destek verecek sivil toplum
kuruluşları bir arada savunuculuk
çalışmalarına devam edecekler.
Seminerlerin 2. gününde ise sivil
toplum kuruluşlarının yanı sıra
yerel eşitlik eylem planlarının
paydaşı olan kamu kurumları
temsilcileri İl Kadın Koordinasyon
Kurulu kapsamında bir araya
geldi. İlgili Vali yardımcısının
başkanlığında toplanan Kurul,
ICPD bağlamında kalkınma
dinamikleri, nüfus, kadın sağlığı,
doğurganlık konularını tartıştı. Bu
tartışmalar, yerel eylem planlarının
2013 yılı uygulama sonuçları ve
2014 yılı hedefleri çerçevesinde
yeniden düzenlenmesi sürecinde
değerlendirilecek. 20 yıl önce ICPD
çerçevesinde geliştirilen Eylem
Planı’nın bugün de ulusaldan yerele
her düzeyde yeni yaklaşım ve
açılımlara zemin oluşturabilmesi,
bu çalışmanın önemli bir çıktısıdır.
Antalya, İzmir ve Şanlıurfa’da
atılan bu adımın yaygınlaşması ve
sürdürülebilir bir modele taşınması
ise 2014 yılı için önemli bir çalışma
alanı olacaktır.
4. TEMEL EĞİTİM SEMPOZYUMU
EĞİTİMDE FARKLILIKLARA SAYGI VE UYGULAMALARI
Türkiye Özel Okullar Birliği
Derneği tarafından düzenlenen
4. Temel Eğitim Sempozyumu, bu
yıl “Eğitimde Farklılıklara Saygı
ve Uygulamaları” temasıyla 7-8
Aralık 2013 tarihlerinde Özel
Irmak Okulları’nın ev sahipliğinde
gerçekleştirildi.
Sempozyum kapsamında eğitim
ekibimizden Efsun Sertoğlu,
“Eğitimde Toplumsal Cinsiyet
Duyarlılığı” başlıklı bir çalıştay
gerçekleştirdi. Eğitimde toplumsal
cinsiyet duyarlılığı konusunda
farkındalık kazandırmayı amaçlayan
çalıştay, özel okullarda görev yapan
idareciler, öğretmenler ve psikolojik
danışmanlardan oluşan 15 kişilik bir
grubun katılımıyla gerçekleşti.
yaşama yansımaları ele alındı,
geleneksel cinsiyet rollerinin okul
ortamında yeniden üretilmesine
ilişkin örnekler paylaşıldı ve
yapılabilecekler tartışıldı.
Çalıştay kapsamında; öğretmenlerin
kendilerine aktarılan cinsiyet
rollerini fark etmelerine yönelik
etkinlikler yapıldı, cinsiyet
rolleri/kalıpları ve bunların
STGM -Queer Teori, Feminizm ve Erkeklik Hikâyeleri Eğitimi
STGM tarafından 20-22 Aralık 2013 tarihleri arasında
Mersin’de düzenlenen Queer Teori, Feminizm ve Erkeklik
Hikâyeleri Eğitimi’ne vakfımız adına Eylem Karakaya ve Efsun
Sertoğlu katıldı. 3 günlük olan eğitime farklı sivil toplum
örgütlerinden 22 kişi katıldı. Eğitimde ilk gün Mehmet Bozok
kolaylaştırıcılığında toplumsal cinsiyet kavramı ve feminizm
kavramları tartışıldı. İkinci gün queer teori ve LGBTİ hareketi
hakkında eğitim yapıldı. Remzi Altunpolat tarafından yapılan
eğitimde teorinin ortaya çıkışı, LGBTİ hareketinin doğuşu ve
tarihsel süreçleri paylaşıldı.
Üçüncü gün örgütler kendi çalışma
alanlarında toplumsal cinsiyet
eşitliğine ne kadar yer verdikleri ile
ilgili çalışmalar, yaptılar. STK ların
çıkardığı toplumsal cinsiyet eşitliği
tabloları sonucunda, kurumlar
kendi eylem planlarına yönelik
düzenlemelerde bulunacaklarını
ifade ettiler. Eğitimin öğle
aralarında STGM Adana ofisi eğitim
grubuna Mersin tarihi yerlerinde
gezi düzenlediler.
Görünüm
Ocak 2014
15
Görünüm
Ocak 2014
Kahire+20 ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri
(SKH) Platformu 20 Aralık Toplantısı
Kahire+20 ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH)
Platformu’nun 2. toplantısı 20 Aralık 2013 tarihinde
İstanbul’da gerçekleşti. Birleşmiş Milletler Nüfus ve
Kalkınma Konferansı (ICPD) çerçevesinde geliştirilen
eylem planından yola çıkan platform toplantıda
misyon, amaç ve hedeflerin belirlenmesine dair
bir çalışma yürütmüştür. 20 farklı sivil toplum
kuruluşunun temsilcileri ile yer aldığı toplantıda;
platform için oluşturulacak eylem planı ve buna
göre takip edilecek takvim belirlenmiştir.
Görünüm
Türkiye Aile Sağlığı ve
Planlaması Vakfı bültenidir.
Üç ayda bir yayınlanır.
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Nurcan Müftüoğlu
Yayın Ekibi: Şule Dursun, Efsun Sertoğlu, Eylem Karakaya
Sayfa Mizanpajı: Müşerref Öztürk
Yönetim Yeri ve Haberleşme Adresi: Ulus Mahallesi Güzel Konutlar
Sitesi A-Blok Daire: 3-4 34760 Etiler - İstanbul
Tel: (0212) 257 79 41 - 42 Faks: (0212) 257 79 43
[email protected] www.tapv.org.tr
www.dikkatbebek.org.tr www.gencakran.net
Baskı: Maydanoz Matbaa ve Reklamcılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Tel: 0212 619 13 71 www.maydanozmatbaa.com

Benzer belgeler

2 - Halk Sağlığı A.D.

2 - Halk Sağlığı A.D. sorunları yaşayabiliyorlar. Özellikle artık sayıları kamplarda yaşayan kadınların iki katından daha fazla olan kamp dışında yaşayan kadınlar sağlık alanında daha fazla sorunu göğüslüyorlar. Bunları...

Detaylı

İNSAN KAYNAĞINI GELİŞTİRME VAKFI 20. YIL

İNSAN KAYNAĞINI GELİŞTİRME VAKFI 20. YIL Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mezunu. TODAİE Kamu Yönetimi Uzmanlık Lisansüstü Eğitim Programı, Sağlık Kurumları İşletmeciliği Ön Lisans Programı, ATAUM Avrupa Birliği Temel Eğitim Programını t...

Detaylı

Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı (ICPD, 1994) Eylem

Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı (ICPD, 1994) Eylem başlıklarından oluşan dört farklı panel gerçekleşti.

Detaylı