Köy-Koop Haber Gazetesi 37. Sayı

Transkript

Köy-Koop Haber Gazetesi 37. Sayı
Türkiye’nin Tarım Gazetesi
ARALIK 2014
Yıl:4 Sayı:37
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
TÜSİAD; Çiftçinin Refahının
Artması İçin Kırsal Kalkınma
Kilit Önem Taşıyor
Dünya Kooperatifçilik
21 Günümüz Kutlu Olsun
2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılı
ARALIK
»» Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği, (TÜSİAD) Türk tarım sektörünün tüm unsurlarını
bütüncül bir bakış açısıyla ele almak amacıyla 27 Kasım 2014 tarihinde İstanbul’da “Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Rekabet Gücü” konulu bir çalışma gerçekleştirdi.
Konferansta “Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Rekabet Gücü” başlıklı çalışmanın temel
bulguları sunuldu. Çalışmada, çiftçinin
refahının artmasının sanayinin rekabet
gücünün artmasında en önemli göstergelerinden biri olduğu sonucu çıkarken,
çiftçinin refahının artması için kırsal
kalkınmanın kilit önem taşıdığı, bu kilidi açacak anahtarın ise tarım olduğu
ifade edildi. Uluslararası rekabet gücünün sürdürülebilir olması için toprak, su
gibi özvarlıkların korunmasının hayati
önem taşıdığına vurgu yapılan çalışma
da, iklim değişikliği, gıda güvenliği,
aşırı kentleşme, ulaşım altyapısı ve sanayileşme için tarım
arazilerinin azalıyor olmasının
gıda güvenliği ve rekabet gücü
açısından büyük tehdit yarattığı
anlatıldı.
Tarımın ‘tek elden’ yönetilmesi
gerektiği istenirken, Ulusal Gıda
Bilgi ve İletişim Komitesi kurulması gerekliliğine, yeminli gıda
müfettişleri sistemi kurulması
ve uzun vadeli öngörülebilir staretijiler oluşturulması gerektiği
kaydedildi. » Syf 10’da
AVM HES ve Golf
Sahalarına ÇED Muafiyeti
“En Önemli Kirlilik, Bilgi
Kirliliğidir”
»» 1993 yılından bu yana uygulanan ve
bu sürede 7 kez değişikliğe gidilen ÇED
Yönetmeliği yeniden değiştirildi.
»» Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği
Enstitüsü tarafından “Gıdada Bilgi Kirliliği ve
Bilimsel Gerçekler” konulu panel düzenlendi.
HES'ler AVM'ler, büyük otel
projeleriyle köprü ve otoyol
gibi doğa tahribatına neden
olabilecek projelerin etkisini
değerlendiren ÇED raporlarındaki eksiklikler, yargı açısından da önemli bir dayanak
oluşturuyordu. Değiştirilen
ÇED Yönetmeliğine göre
bundan böyle HES projeleri,
AVM'ler, Golf sahaları ve toplu konut projelerinin yanısıra
demiryolu ve metro projeleri ÇED'den muaf tutulacak.
Çevre Mühendisleri Odası
Genel Başkanı Baran Bozoğlu
konuya ilişkin bir basın açıklaması yaptı. » Syf 13’te
Aile Çiftçiliği
Yılı Sonlanırken
BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından
ilan edilen 2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği
Yılı’nın son günlerine geldiğimizde,
geçen bir yıllık süreçte bu konuda ne gibi
çalışmalar yapıldı? Farkındalık yaratılabildi
mi? Bundan sonra neler yapılacak? Aile
Çiftçiliğinin yaşamış olduğu sorunları;
konunun uzmanları ve üretici örgütlerinin
başkanları değerlendirdi.
» Syf 12’de
Panelde gıda konusundaki bilgi
kirliliğinin sadece ülkemizde
değil tüm dünyada da var olduğunu vurgulayan A.Ü. Gıda
Güvenliği Enstitü Müdürü
Prof. Dr. Nevzat Artık, “Fazla gıda almak bildiğiniz gibi
obeziteye neden olur. Bilgi
alırken de bir seçicilik söz konusu olmalıdır. Bilgide de diyet yapılması gerekmektedir.
Hiç konuyu bilmeden, araştırma yapmadan bir konuda
çıkıp medyada konuşulması
10 Yılda, 27 Milyon 825 Bin
64 Dekar Tarım Arazisi İmara
ve İnşaata Kurban Gitti
»» Antalya Ticaret Borsası, TÜİK verilerinden
yola çıkarak, Türkiye'nin 2004-2013 yılları
arasında kaybettiği tarım arazisi miktarını
ortaya koyan bir çalışma yaptı.
Derlenen rakamlara göre Türkiye' de son 10 yılda toplam
27 milyon 825 bin 64 dekar
tarım arazisinin kaybedildiğini belirten ATB Başkanı Ali
Çandır, "2004 yılında 265.9
milyon dekar olan tarım arazisi varlığı, 2013 sonu itibariyle 238.1 milyon dekara
düşmüş. Türkiye son 10 yılda tarım topraklarının yüzde
10.46'sını kaybetmiş durumda" dedi. » Syf 6’da
Zirai Don Mağduru
Çiftçiye Destek
»» Türkiye’de mart ayında etkili olan zirai
don nedeniyle kayısı, elma, vişne, kiraz,
armut, üzüm ve fındık bahçeleri zarar gören
üreticilere Tarım Sigortaları Havuzundan
yaklaşık 500 milyon lira tazminat ödenecek.
bilimsel etiğe aykırı düştüğü
gibi aynı zamanda tüketicileri
de çok fazla yanılgıya düşürmektedir. dedi. » Syf 4’te
TARSİM (Tarım Sigortaları Havuzu) Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Kadak, Zirai don
nedeniyle 60 ilde 26 farklı ürünün ciddi anlamda zarar gör-
düğünü belirterek bu zamana
kadar topladıkları 600 milyon
liralık primin 500 milyon lirasını üreticilere geri ödeyeceklerini söyledi. » Syf 6’da
Hadi İLBAŞ
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
Erol AKAR
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -37» Syf 2’de
İtalyan Sosyal
Kooperatifler
» Syf 14’te
Üretici Örgütlerinde
Model Arayışı
» Syf 8’de
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ünal ÖRNEK
Güler Yüzlü Neoliberalizm
Çözüm Yolu İmiş?
Zeytin mi, Elektrik mi?
» Syf 4’te
» Syf 5’te
Dünya Kooperatif
Gözlemi Araştırmasına
Destek Verelim » Syf 19’da
Dr. Yener ATASEVEN
Dr. Erhan EKMEN
Dr. Nezaket CÖMERT
Tarım Sektöründeki
Beklentiler
2015 Ne Yılı?
Sürdürülebilir Kalkınma
» Syf 18’de
» Syf 16’da
» Syf 15’te
KOOPERATİFÇİLİK
Dünden Bugüne Kooperatifçilik -37»» S.S. Ortalıca Beldesi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Tosya – Kastamonu
Kooperatifin satış mağazasında bölgeye has özellikleri olan yöresel ürünlerin
satışı yapılmakta, ortakların diğer girdileri de sağlanmaktadır.
Kooperatif çeltik üreticisi ortakların gereksinim ve isteklerini karşılamak, üretimden pazarlamaya kadar olan ortak
sorunların çözümünü sağlamak amacıyla çalışmalar yürütmektedir.
ma aracı ile ortakların sütü toplanarak
bölge birliğinin de desteği ile sütün pazarlama organizasyonu oluşturulmuş,
ortakların sütünün daha iyi değerlendirilmesi sağlanmıştır.
Kooperatif ortaklarının gereksinimleri
doğrultusunda hizmet vermeyi amaçlayan kooperatif ortakların ürettiği buğdayların işlenmesi amacıyla günlük 20
ton kapasiteli un değirmeni, ortakların
gereksinimlerine yönelik olarak keşkek
dövme, yem kırma ünitelerini kurmuştur.
01/11/2014
01/12/2014
2014 Yılı Çevre Temizlik Vergisi II. Taksit Ödeme Dönemi
01/11/2014
01/12/2014
2014 Yılı Emlak Vergisi II. Taksit Ödeme Dönemi
01/11/2014
01/12/2014
Ekim 2014 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin
Primlerin Ödenmesi
01/11/2014
01/12/2014
Ekim 2014 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının Verilmesi
01/11/2014
01/12/2014
Veraset ve İntikal Vergisi 2. Taksit Ödemesi
01/11/2014
01/12/2014
Yıllık Gelir Vergisi Beyannamelerinde, Toplam Gelir İçindeki Zirai Kazançları %75 ve Daha Yüksek Oranda Olanlar İçin 1. Taksit Ödemesi
01/12/2014
15/12/2014
Kasım 2014 Dönemine Ait Motorlu Taşıt Araçlarına İlişkin Özel Tüketim Vergisinin (Tescile Tabi Olmayanlar) Beyanı ve Ödenmesi
01/12/2014
22/12/2014
Kasım 2014 Dönemine Ait 5602 Sayılı Kanunda Tanımlanan Şans
Oyunlarıyla İlgili Veraset ve İntikal Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
01/12/2014
22/12/2014
Kasım 2014 Dönemine Ait Elektrik ve Havagazı Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
01/12/2014
22/12/2014
Kasım 2014 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
01/12/2014
23/12/2014
Kasım 2014 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Beyanı
01/12/2014
23/12/2014
Kasım 2014 Dönemine Ait Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin Verilmesi
01/12/2014
23/12/2014
Kasım 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen
Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı
01/12/2014
24/12/2014
Kasım 2014 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı
01/12/2014
26/12/2014
Kasım 2014 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının
Ödenmesi
01/12/2014
26/12/2014
Kasım 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen
Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Ödenmesi
01/12/2014
26/12/2014
Kasım 2014 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Ödenmesi
01/12/2014
31/12/2014
2015 Yılında Kullanılacak Yasal Defterlere İlişkin Açılış Tasdiki
01/12/2014
31/12/2014
Kasım 2014 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin
Primlerin Ödenmesi
01/12/2014
31/12/2014
Kasım 2014 Dönemine Ait Haberleşme Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
01/12/2014
31/12/2014
Kasım 2014 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının Verilmesi
01/12/2014
31/12/2014
Yıllık Gelir Vergisi Beyannamelerinde, Toplam Gelir İçindeki Zirai Kazançları %75 ve Daha Yüksek Oranda Olanlar İçin 2. Taksit Ödemesi
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve
Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel
kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır.
Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında
(Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi,
zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi,
çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
• Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
• Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN
• Prof.Dr. Cem ÖZKAN
• Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK
• Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI
• Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA
• Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Yener ATASEVEN
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Neşe N. TOPRAK
• Dr. Selen Deviren SAYGIN
• Dr. Caner KOÇ
• Uzm. Dr. Esra GÜNERİ
• Ünal ÖRNEK
• Erol AKAR
• Tevfik Fikret CENGİZ
SA
M
LA
AÇLI KOO
P
RI
M
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
ER
BİR
V E D İ Ğ E R TA
F
K
RK
IN
MA
LİKLERİ M
E
RLİ
Ğİ • KÖY
KA
L
Ürettiği çeltiği işlemek için çevre il ve
ilçelere gitmek zorunda kalan üreticilerin bu sorunlarını çözümlemek amacıyla çeltik işletme fabrikası kurulmuş,
daha sonraki yıllarda fabrikanın kapasitesini ve teknolojisini geliştirme
amaçlı yatırımlara devam edilerek oldukça modern bir tesis elde edilmiştir.
Kooperatife ait 2500 metre kare kapalı
çeltik depolama ve muhafaza hizmeti
verilmekte, böylece piyasanın isteğine
göre pirinç arzı düzenlenerek fiyatın
oluşmasına katkı sağlanmakta, piyasayı belli ölçüde de olsa düzenleyerek bir
anlamda borsa işlevi de görülmektedir.
Ortakların üretim maliyetlerini düşürmek amacıyla açılmış olan mazot satış
istasyonu sayesinde ortaklara piyasa
fiyatlarının %5 daha altında satış yapılmaktadır. Ortakların üretimde kullanmış olduğu mazot girdilerinin ödenmesinde ortaklara ürünlerin hasadına
kadar vade uygulanmaktadır.
Kooperatif ortakları ve bölgenin ihtiyacı olan arazi düzenleme v e çeltik
tarlalarının sulama kanallarının açılması amacıyla gerekli olan iş makinesi
ihtiyacı mevcut iki adet iş makinesi ile
karşılanmaktadır. İş makineleri ayrıca
orman üretiminde de kullanılmaktadır.
Arazi sulama sisteminin işletmesi, bakım ve onarımı yine kooperatif olarak
yürütülmektedir.
Kooperatif, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Orköy kredilerinden
yararlanarak çeşitli projeler yürütmüş,
ayrıca Alman Kooperatifleri Konfederasyonu (DGRV)tarafından Pilot Kooperatif olarak belirlenmiş ve ortak çalışmalar yürütülmektedir
Kastamonu Birliğinin başarılarından
sonra, ona bağlı Ortalıca Kooperatifinin ilginç başarılarını da aktarmış
olduk. Kendilerini bu ilginç başarılarından dolayı kutluyor, başarılarının
sürmesini diliyoruz.
- sürecek -
İ
AT
Kooperatifin 2300 metre kare ve 4700
metre kare olmak üzere iki adet arsası ve bu arsalar üstünde çeltik işleme
fabrikası, un fabrikası, süt toplama
merkezi, mazot satış istasyonu, 2500
metre kare kapalı çeltik deposu, çeltik
kurutma makineleri, süt toplama aracı,
damperli kamyon, iki adet kazıcı yükleyici iş makinesinden oluşan mal varlığı
bulunmaktadır.
Ortalıca Beldesinin mülki sınırları içinde bulunan ormanların üretim işinin
tümü kooperatif ortakları aracılığıyla
yapılmaktadır. Bölgede ortalama yıllık 15.000 metre küp orman üretimi
yapılmakta, yasal haklardan olan %25
varlık ise kooperatife ait olan ve yıllık
üretim kapasitesi 900 metre küp olan
hızar atölyesinde tomruklar işlenerek
yarı mamul duruma getirilebilmektedir.
Ortalıca’da bulunan orman deposunda
satılık orman varlığını yükleme, gerektiğine biçme işlemi de kooperatifin hızar atölyesinde yapılabilmektedir.
Bölgede yıllık 20.000 ton çeltik üretilmekte, üretilen çeltiğin çok önemli bir
bölümü kooperatif tesislerinde işlenmektedir. İşlenen çeltikler 1, 5, 10 ve 25
kg’lık ambalajlar halinde TOSBİR markası ile gelen isteklere göre iç piyasada
ve Samsun- İstanbul yolu üstünde bulunan fabrika satış mağazasında satışa
sunulmaktadır.
Köy-Koop Eski Genel Başkanı
Aralık 2014 Dönemi muhasebe işleri ile ilgili yapılması gerekenleri madde madde
aşağıda sıralamış bulunmaktayız. İşlerinizde bolluk ve bereket diliyorum.
Bİ
Kooperatif beldede yaşayan
370 üreticinin bir araya
gelmesi ile kurulmuştur.
Çalışma koşulları itibariyle
çok amaçlı b ir kooperatif
statüsünde olup bünyesinde
çeltik üretimi, işleme,
ambalajlama, depolama ve
pazarlanmasının yanı sıra
ormancılık, hayvancılık,
sulama, girdi sağlanması gibi
konularda da ortaklarına
hizmet vermektedir.
Hadi İLBAŞ
Son dönemlerde yürürlüğe giren Belediye Yasası ile belde belediyesi kapatılmış ve daha önce belediye tarafından
verilen hizmetlerin pek önemli bölümü
kooperatif tarafından verilmeye başlanmıştır.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca verilen hayvancılık kredilerinden
yararlanılmış, beş ton kapasiteli süt
toplama merkezi kurulmuş, süt topla-
Değerli Kooperatif Yöneticileri ve
Kooperatif Ortakları,
Z
Kastamonu Birliğinin çeşitli alanlarda
kurduğu kooperatifleri ve bu çeşitli kooperatiflerin başarılarını bundan önceki sayımızda belirtmiştik.
Şimdi ele alacağımız dosya Kastamonu
Birliğine bağlı çok tipik başarılara imza
atmış Ortalıca Tarımsal Kalkınma kooperatifidir.
Ortalıca Kooperatifinin Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Şevket Yerli bize
gönderdiği raporda bu başarılara ışık
tutuyor.
Ortalıca Beldesi Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi, 1972 yılında Orman İdaresince sağlanan orman üretimindeki öncelik haklarından ve ek olarak verilen
teşviklerden yararlanmak, yine o dönemlerde kooperatiflere yurt dışına işçi
göndermede sağlanan önceliklerden
yararlanmak amacıyla kurulmuştur.
Daha sonra ortakların gereksinimlerine göre, faaliyetlerini şekillendirerek
ortaklarına hizmet veren ve 12 kişilik
yarattığı istihdamla bölgemizde önemli
bir kuruluş haline gelmiştir.
MUHASEBEDE BU AY
E
2
Aralık 2014 Köy-Koop Haber
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet SEVER
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96
Web: www.koykoop.org E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Aralık 2014 ANKARA
Baskı:
Matus Basımevi Reklam ve Yayıncılık Tic. Ltd. Şti.
Matbaacılar Sitesi 1514. Sk. No:2 İvedik Organize Sanayi - ANKARA
Tel: 0312. 395 95 96
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
4
Aralık 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
Güler Yüzlü Neoliberalizm
Çözüm Yolu İmiş?
»» İlkeleri arasında Devletçilik ve Halkçılık olan Cumhuriyet Halk
Partisi’nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılarından
Selin Sayek-Böke, Türkiye’nin bulanımdan çıkış yolunun “Güler
Yüzlü Neo liberalizm” den geçtiğini söylemiş.
Bunun nasıl olabileceğini irdelemeden önce,
neredeyse ağırlıklı olarak 1980 yıllardan
itibaren uygulanan liberal ekonominin
Türkiye’yi getirdiği noktaya bakalım(*). Bunun için ekonomist olmaya da gerek yok.
Selin Hocanım elbette bunları biliyordur.
• Nüfusun en düşük gelir düzeyindeki ilk
yüzde 20’si, milli gelirden yüzde 6 alıyor.
En zenginlerin yer aldığı yüzde 20’nin aldığı pay ise yüzde 44. En yoksul yüzde 20
ile en zengin yüzde 20 arasındaki gelir farkı
8,5 kat.
• Türkiye’deki milyarder sayısı rekor düzeylere ulaşmış durumda. Japonya’dan
daha fazla milyardere sahip. Öte yandan
mili gelir Japonya’nın yüzde 20’sine denk
geliyor.
• Milli Gelirimizin onda biri, 100 ailenin
elinde.
• Nüfusun yüzde 18’i yoksulluk sınırında.
Yüzde 5’lik nüfus ise açlık tehlikesinde.
• Halkın yüzde 45’nin konutu sağlık ve güvenlik koşullarından yoksun. Evlerin yüzde
43’ü korunaksız olduğu için ısıtmada sorun
yaşıyor ve yüzde 38’i evin ısınma gereksinmesini yeterince karşılayamıyor.
• Nüfusun yüzde 60’ı günlük gereksinmesi
için aldığı borcu ödeyemez durumda. Yüzde 63’ü sağlık ve nitelikli eğitim ile beklenmedik kaza harcamalarını karşılamaktan
uzak. Yüzde 82’si eskimiş mobilyalarının
yerine yenilerini alamıyor.
• Nüfusun yüzde 60’ı iki günde bir et, tavuk ya da balık gibi hayvansal protein içeren besinleri evine alamıyor. Sağlıksız ve
dengesiz beslenmeden dolayı kaynaklanan
hastalıklar toplumda egemen olmuş. Her
yıl bu hastalıklara harcanan ilaç bedeli 50
milyar lira dolayında.
• Halkın yüzde 44’ü yeni giysi alamıyor.
• Her üç çocuktan biri yoksul.
• İşsizlik oranı yüzde 10.Bu oran kadınlarda yüzde 13 dolayında.
• İş bulanlar insanca yaşamaya olanak sağ-
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
İzmir Çiftçi Örgütleri
Güçbirliği Platformu
[email protected]
lamayan bir ücretle çalışmak zorundalar.
• Maden ocaklarında, iş kazalarında ölen
emekçilerin sayıları her yıl binlerce.
Özetle Türkiye’nin geldiği nokta acaba başka bir sistemin sonucu mudur?
Selin Hocanım, önce kendi partisinin kitlesine bunu açıklamak zorunluluğu ile karşı
karşıyadır.
Bir anımsatma da yapayım.
National Geographic/Türkiye’nin
Ağustos,2014 sayısına göre
liberalizmin şah olduğu ülkede
(Amerika Birleşik Devletleri)
2012 yılında açlık çeken
insanların sayısı 48 milyon.
Bu sayı 1960 yılına göre 5 kat
artış göstermiş. Ülkede her altı
kişiden biri, yılda en az bir kez
yiyeceksiz kaldığını bildiriyor.
Ek Beslenme Yardımı Programı
kapsamında 2013 yılında 75
milyar yardım yapılmış. Öğün
başına 1,5 dolar para düşüyor.
Selin Hocanım, Amerika Birleşik Devleri’
nde çok kaldığı için elbette bunları da biliyordur.
(*) Anılan manzara TÜİK, OECD ve DİSKAR’ın araştırmalarında derlenmiştir.
Kastamonu’ da Kırsal
Kalkınma Platformu Kuruldu
»» Kastamonu’nun kalkınmasında en önemli sektörleri oluşturan,
tarım ve hayvancılık alanında faaliyet yürüten meslek odaları
ve sivil toplum kuruluşları ortak çalışma ve daynışma zemini
oluşturmak amacıyla “Kırsal Kalkınma Platformu” oluşturdu.
Kastamonu Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal
Amaçlı Kooperatifler Birliği (Köy-Koop)
Başkanı Erol Akar’ın koordinatör ve sözcülüğünü yaptığı ‘Platformun Yürütme Grubu’ Kastamonu ilindeki sivil toplum kuruluşlarından birer temsilcisi ile oluşturuldu.
Platformun kurucuları arasında;
• Kastamonu Ticaret Odası,
• Kastamonu Ticaret Borsası,
• Kastamonu Ziraat Odası,
• Kastamonu Veteriner Hekimler Odası,
• Kastamonu Muhtarlar Derneği,
• Kastamonu Köy Kalkınma ve
Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği,
• Kastamonu Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği,
• Kastamonu Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği,
• Kastamonu Arı Yetiştiricileri
Birliği
• Kastamonu Kırmızı Et Üreticileri Birliği
• Kastamonu Süt Üreticileri Birliği
• Ziraat Mühendisleri odası Kastamonu
temsilciliği
• Türkiye Ziraatçılar Derneği Kastamonu
Şubesi yer aldı.
Platform Yürütme Grubu temsilcileri Kastamonu Valisi Şehmus Günaydın ziyaret
derek; Kastamonu’nun öncelikli sorunları
olarak belirlenen konularla ilgili görüş alışverişinde bulundu.
“En Önemli Kirlilik, Bilgi
Kirliliğidir”
»» Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü tarafından düzenlenen
“Gıdada Bilgi Kirliliği ve Bilimsel Gerçekler” konulu panel, 12 Kasım
2014 tarihinde Ankara Üniversitesi Rektörlüğü 100. Yıl Salonu’nunda
gerçekleşti.
Gerçekleşen panelle bir farkındalık yaratmak istediklerini, buradan çıkacak olan
bilgi ve fikirlerin tüketicilerin daha iyi eğitilmesi için
katkıda bulunacağını vurgalayan A.Ü. Gıda Güvenliği Enstitü Müdürü Prof. Dr.
Nevzat Artık, “Üniversite
bünyemizde gıda ve veterinerlik fakültesinde görev
yapan meslektaşlarımız, gıda güvenliğinin güvencesi açısından çok önemli faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu ülkenin insanlarına yeterli
ve güveniler gıda sunmak için binbir zorluklarla çalışan üreticiler ve meslektaşlarımız büyük
emek sarfetmektedirler.” diye konuştu.
Bilgide de diyet yapılması gerekir
Gıda konusundaki bilgi kirliliğinin sadece ülkemizde değil tüm dünyada da var olduğunu vurgulayan Arık, “Fazla gıda almak bildiğiniz gibi
obeziteye neden olur. Fazla ve lüzumsuz bilgiler
de insanı bilgi açısında zora sokar. Bu nedenle
de bilgi alırken de bir seçicilik söz konusu olmalıdır. Bilgide de diyet yapılması gerekmektedir.
Hiç konuyu bilmeden, araştırma yapmadan bir
konuda çıkıp medyada konuşulması bilimsel etiğe aykırı düştüğü gibi aynı zamanda tüketicileri
de çok fazla yanılgıya düşürmektedir. Uzman
olmayan bir kişi televizyonlara çıkıp ‘süt içmeyin’ dediği anda bütün ülkede süt satışlarının
durduğu söz konusu olmaktadır. Bu nedenle
enstitümüzün ilk faaliyetlerinden birisi gıda da
bilgi kirliliğinin incelenmesi oldu.” dedi.
Besleyici değeri yüzyıllardır bilinen et, süt, yumurta ve yoğurt gibi gıdalar hakkındaki yanlış bilgilendirmelerin sonucunda, ülkemizde zaten yetersiz ve
dengesiz beslenme alışkanlığı olan halkımızın daha
fazla beslenme sorunlarıyla karşı karşıya kalmasına zemin hazırladığını vurgulayan Artık, bu nedenle medyaya, sivil toplum kuruluşlarına ve üniversitelere büyük görevler düştüğünü dile getirdi.
“En önemli kirlilik, bilgi kirliliğidir”
Açılışta bir konuşma gerçekleştiren Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş, “Bugün
en önemli sorunumuz bilgi kirliliğidir ve gün
geçtikçe büyüyen bir sorundur. Gıda ile ilgili bilgi kirliliği ise bunların başında geliyor. Bu alanda bilmeden, araştırmadan, konunun uzmanı
olmadan konuşan çok. Çünkü bilgi teknolojileri hızla büyüyor ve bu araçlarla bilgi yanıltması
yapan önemli bir kesim karşımıza çıkıyor. Bu
yüzyıl bir pazarlama yüzyılı. Bu pazarın temelini de bilgi, bilişim ve iletişim oluşturuyor. Ama
en önemli yönetim, algı yönetimidir. Algıyı yönetmezseniz daha ilk adımda kaybediyorsunuz
demektir. Toplumumuz da araştırma sorgulama
çabasına girmeden duyduklarıyla yetinip, hayatını bu bilgilerle idame ettiriyor ve bilgileri çevresine yayıyor. Gıda dün de bugün de önemliydi.
Gelecekte çok daha önemli olacak Dengeli beslenmenin önemli bir sorun olduğu ülkemizde ve
dünyada; güvenli gıdaya mutlaka ulaşarak gelecek nesillere aktarmamız gerekiyor. Bu bağlamda üniversite, STK, kamu yöneticileri, siyasetçi-
lere ve yerel yönetimlere
büyük iş düşüyor. Yanlış
algı ve yanlış bilgiye karşı bilimsel silahlarımızı
ortaya çıkarmalıyız. Bu
da doğru bilgiyi, doğru paylaşımla; topluma
bıkmadan usanmadan
anlatılması ve ilgili aktiviteler, etkilinliklerle
sağlanabilir.” dedi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşar
Yardımcısı Dr. Nihat Pakdil de gıdada yanlış
ve kasıtlı haberlerin sıkça medyada yer aldığını
belirtti. Kamu olarak pek çok konuda her türlü eleştiriye açık olduklarını ifade eden Pakdil,
“Ama biri çıkıp, bir tavuk günde 3 kere yumurtlatılıyor diyorsa, kimse kusura bakmasın buna
saygı duyamayız. Böyle bir şey olamaz. Aklımıza
bunun kasıtlı yapıldığı düşüncesi geliyor. Buna
medyanın da izin vermemesi lazım. İnsanların
yediği içtiği ile kavgalı hale getirilmesi doğru
değil.” dedi.“Gıdalar üzerindeki haksız algıları
tersine çevirecek bir çaba içerisinde olmamız
gerekiyor” diyen Pakdil, bu noktada doğru bir
strateji geliştirilmesi ve doğru bilginin tüketiciye
ulaştırılmasının önemli olduğunu belirtti.
Gıda konusunda gerçek ile algı arasında fark olduğunu kaydeden Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri
Sanayicileri Derneği (ASÜD) Genel Sekreteri Dr.
İsmail Mert, olumsuz, yanlış ve kasıtlı haberlere karşı ASÜD olarak aksiyon aldıklarını belirterek; hem sektörün hem de tüketicinin zarar
görmemesi için ortak akılda buluşulması ve bir
an önce harekete geçilmesi çağrısında bulundu.
Kanatlı sektörünün bilgi kirliliğine en fazla maruz
kalan sektörlerden biri olduğunu belirten Beyaz
Et Sanayicileri ve Damızlıkçılar Birliği Derneği
(BESD-BİR) Başkanı Dr. Sait Koca, “Böylesine
önemli bir sektörü tanımadan konuşanları, yazanları anlamak mümkün değil. Sektörümüz ve
ürünlerimiz hakkında çok şey söylüyorlar ama
biz içinde bir tek doğru bulamıyoruz. Ya tribünlere oynuyorlar ya da hiçbir şey bilmiyorlar. Bilim
adamlarını dikkate almıyorlar, aksine suçluyorlar. Biz, sektörü büyütürken her zaman bilimin
yanında olduk. Olmaya devam edeceğiz. Sağlıklı
ve kaliteli üretim için yeni teknolojileri takip ediyoruz ve hemen uygulamaya alıyoruz. Gıda ile uğraşan tüm sektörlere yıllardır çamur atmayı sürdüren malum kişi ile ilgili yasal süreci başlattık.
Bilgi kirliliğinin önlenmesinde uzman kişilerden
oluşan bilim kurullarının kurulmasının yararına
inanıyoruz.” dedi.
“Gerçek tehlike göz ardı ediliyor”
Gıda güvenliği konusunda yaşanan bilgi kirliliği
nedeniyle tüketicilerin gerçek tehlikeyi göz ardı
ettiklerini belirten Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) Başkanı
Zeki Ilgaz, görsel ve yazılı basında yapılan yanlış
ve eksik bilgilendirme faaliyetleri ile spekülatif
açıklamaların, zaten düşük olan hayvansal protein tüketimini daha da azaltarak istenmeyen
sağlık problemlerinin ortaya çıkmasına zemin
hazırlayabileceğini kaydetti.
Köy-Koop Haber Aralık 2014
GÜNDEM
“Su Yasasında Çiftçinin Adı Yok”
»» Türkiye Sulama Kooperatifleri Merkez Birliği (TÜSKOOP BİR)
Genel Başkanı Halis Uysal, yazılı yaptığı basın açıklamasında; Su
Kullanıcı Örgütleri Katılmadan Su Yönetimi Olmaz" dedi.
TÜSKOOP Genel Başkanı Halis Uysal;" Ülkemiz yarı kurak bir iklim kuşağı içinde
yer almaktadır. Son dönemde belirli aralıklarla yaşanan
periyodik kuraklıklar iklim
değişikliklerinin de etkisiyle
daha sık görülmeye başlamış
ve bu yıl da zirai üretimimizi
yüzde 20 oranında düşürmüştür. Çiftçilerimizin bu
dönemleri en az zararla atlatabilmesi için
alınması gereken önlemlerin başında suyumuzun iyi yönetilmesi ve ‘su güvenliği’ nin
sağlanması gelmektedir. Sulama Kooperatiflerinin ve su kullanıcı örgütlerinin kurumsal yapılarının hızla daha etkili ve daha
verimli duruma getirilmeden su kaynaklarımızı sürdürülebilir olarak yönetemeyeceğimiz açıktır. Ülkemizde Su Yönetimi yeniden
düzenlenmektedir. Bu kapsamda bazı yönetmelikler ve tebliğler çıkartılmış olup "Su
Yasası Taslağı " da TBMM' ine sevk edilmek
üzeredir. 2013 yılında yayınlanan " Havza
Yönetim Heyetlerinin Teşekkülü, Görevleri, Çalışma Usul Ve Esasları Hakkında" ki
Tebliğ'de Sulama Kooperatifleri Havza Yönetim Heyetlerinin asil üyesi olarak değil
de Havza Yönetim Heyeti Başkanınca gerek duyulduğu takdirde çağrılacak bir kuruluş olarak değerlendirilmiş bir anlamda
su yönetiminden dışlanmıştır. 4 Temmuz
2014'de yayınlanan Ulusal Havza Yönetim
Strateji'sinde ise su kullanıcı örgütlerinden
hiç söz edilmemiştir. Hazırlanan Su Yasasında da Ülkemiz su kaynaklarının yaklaşık
% 75 inin kullanıldığı sulama sularının tamamını kullanan su kullanıcı örgütlerinin
hiçbirinin ismi yer almamakta suyu en çok
kullanan örgütler kanun hazırlanışı ve kapsamından uzaklaştırılmıştır" dedi.
Uysal;" Sulama Kooperatifleri' ni ve sulama örgütlerini
dışlayan bir su yönetimi ile;
1. Entegre ( Bütüncül ) bir su
yönetimi olamaz, 2. Katılımcı bir su yönetimi olamaz, 3.
AB'nin Su çerçeve Direktifiyle uyumlu olamaz, 4. Uygulamada beklenen sonucu sağlayamaz. Ülkemiz genelindeki
2500 sulama kooperatifi, 300 000 çiftçi
ortak ile 1 800 000 nüfus'u temsil ederek
üretim, istidam, göçü önleme gibi birçok
alanda çok önemli katkılar sağlamaktadır.
Sulama Kooperatiflerin özellikle bizim gibi
ülkelerde tarımsal sulama gibi stratejik bir
konuda büyük önem taşıdığı açıktır. Bu
nedenle sulama kooperatiflerinin yaşadığı
sorunlardan bir an önce kurtarılması su
yönetiminde daha etkin rol alması gerekir.
Aksi taktirde yeraltı ve yerüstü sularımızın
verimli kullanılması sadece sözde kalacak
ve bunun olumsuz etkilerini tüm ülke olarak yaşamak zorunda olacağız. Ülkemizdeki verimli su kullanımını teşvik etmek için
bütüncül ve sürdürülebilir bir politikaya
ihtiyaç vardır. Bu kapsamda çiftçinin tarımsal girdilerinin çiftçi üzerindeki yükü
azaltılmalıdır. Çiftçinin ürününün gerçek
ekonomik değerine satılması için gerekli
tedbirler alınmalıdır. Su Yasası taslağının
TBMM 'deki görüşmelerinde su kullanıcı örgütlerinin havza yönetim ve su tahsis
kurullarında daha etkin yer alması için gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Yukarıda
belirttiğimiz gerekli önlemler alınmadığı
taktirde çiftçilerimiz daha yoksullaşacaktır.
Ülkemiz Gıda Güvenliği olmayan ve açlıkla
karşı karşıya kalan bir ülke olacaktır. İlgili
kesimlerin ve kamuoyunun bilgilerine sunarız" dedi.
5
Zeytin mi Elektrik mi?
»» “Dağ taş zeytin oldu, birkaç bin zeytin ağacı elektrik üretimi için kesilse
ne olur” düşüncesi yayılmak isteniyor.
Son yıllarda gerçekten zeytin dikili alanlar hızlı arttı. Ne yazık
ki çoğu eğimli arazilerdeki bu
yeni dikimler için iş makineleri ile önce makiler kazındı. Bu
alanlar şiddetli erozyona açık.
Maki de bir çeşit orman. Yani
orman yok edilip seyrek seyrek
zeytin ağaçları dikildi diyebiliriz. Bu yanlış yöntem nerede
ise hiç tartışılmadı. Diğer yandan termik santral veya başka
amaçlarla kesilen zeytinliklerin
verim veren olgun zeytinlikler
olduğunu görüyoruz. Dikilen
ile kesilen bir değil. Aklım ve
duygularım bir tek zeytin ağacının bile kesilmesine isyan
ediyor. Neden mi?
Bir kere zeytin ve zeytinyağı
sağlık için çok önemli. Zeytinyağı içerdiği özellikler nedeniyle bir besin olma ötesinde
koruyucu bir madde hatta ilaç
olarak bile kabul edilebilir.
Türkiye’de kişi başına zeytinyağı tüketimi İtalya’nın sekizde
biri, Yunanistan’ın ise on beşte
biri dolaylarında. Zeytinyağı
üretimini arttırmak ve herkesin bundan yararlanmasını
sağlamak çok önemli. Zeytinyağı adeta mucizevî bir ürün.
Bu nedenlerle aslında tüm zeytinyağını ülke içinde tüketmek
ve hiç ihraç etmemek çok iyi
bir hedef olarak benimsenebilir. Şüphesiz bunu iç tüketimi
teşvik ederek yapmak gerekir,
ihracatı yasaklayarak değil.
Zeytinimizi, ormanlarımızı, in-
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
sanımızı termik santrallerden
korumak için önce niye kömür
ve termik santral delisi bir ülke
olduk sorusu cevaplandırılmalı.
Ülkede üretilen elektrik
aslında yeterli. Amaç
elektrik ihracı. İthal
edilen kömürle elektrik
üretmek ve Avrupa’ya
ihraç etmek için
santraller denize yakın
ve Avrupa’ya yakın
Marmara, Karadeniz
kıyılarına yapılıyor.
Kül, duman çevreye
yayılıyor. Bu işten
ülke doğru dürüst bir
gelir elde edemeyecek.
İnsanlar, doğa zehirle
boğulacak. İşte onun
için zeytincilikle ilgili
yasalar değiştiriliyor.
TBMM bir yasa çıkarmak üzere. Yasanın adı: ‘’Elektrik Piyasası Kanunu ile Zeytinciliğin
Islahı ve Yabanilerinin Aşılat-
tırılması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı’’. Kısaca Zeytincilik Kanunu dediğimiz önceki yasamız zeytinlik alanların
yok olması ve zarar görmesini
ciddi bir şekilde engelliyordu.
Yasa tasarısı ile zeytinlik alanlarda madencilik faaliyetleri,
elektrik üretimine yönelik yatırımlar, petrol, doğalgaz arama
ve işletme faaliyetleri yapılabilecek. Eğer biz ülkemizin birçok yerinde bu yatırımlar için
doğanın nasıl katledildiğini
biliyorsak, zeytinliklerin de nasıl yok edilebileceğini tahmin
edebiliriz. Bu taslak korumayı
devam ettiriyor gibi görünse de bir maddesi ile zeytinlik
alanı tanımlıyor ve 25 dekarın
altındakileri tanımın dışında
bırakıyor.
Kömür, doğalgaz vb. fosil yakıtlar küresel iklim değişikliğinin
en önemli nedeni. Türkiye’nin
bu yolda hızla yol almaya çalışması adeta içinde bulunduğumuz kayığın dibine delik
açmaya çalışmaktır. Elektrik
şüphesiz gerekli. Ama elektrik
ihraç etmek için kömür ithal etmek ne derece akılcı bir yoldur?
Elektrik üretimi için yenilenebilir yöntemler vardır ve gelecekte önde gelmeyi düşünen ülkeler bu alana yatırım yapıyor.
Bir tane zeytin ağacının
bile kesilmesine karşı çıkmalıyız.
6
Aralık 2014 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
10 Yılda, 27 Milyon 825 Bin 64 Dekar
Sudan’dan Tire’ye Ziyaret
» Afrika Ülkesi olan Sudan’ın Ziraat Bankası Yönetim
Tarım Arazisi İmara ve İnşaata Kurban Gitti »Kurulu
Başkanı 25 kişilik bir heyetle Tire’yi ziyaret
»» Antalya Ticaret Borsası (ATB), Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yola
çıkarak, Türkiye'nin 2004-2013 yılları arasında kaybettiği tarım arazisi miktarını
ortaya koyan bir çalışma yaptı.
TÜİK verilerinden derlenen rakamlara
göre Türkiye'de son 10 yılda toplam
27 milyon 825 bin 64 dekar tarım arazisinin kaybedildiğini belirten ATB
Başkanı Ali Çandır, "2004 yılında
265.9 milyon dekar olan tarım arazisi
varlığı, 2013 sonu itibariyle 238.1 milyon dekara düşmüş. Aradaki fark 27.8
milyon dekar. Türkiye son 10 yılda
tarım topraklarının yüzde 10.46'sını
kaybetmiş durumda" dedi.
Bu rakamlara göre Türkiye'nin yıllık
kaybının 2.7 milyon dekar, günlük
kaybının ise 7 bin 623 dekar olduğuna işaret eden Ali Çandır, "Bunun
anlamı, günlük 705 futbol sahası
kadar tarım toprağımız, tarım dışı
faaliyetlere kurban edilmiş. Yani 10
yılda 2 milyon 573 bin futbol sahası büyüklüğünde tarım arazisi yok
oldu" dedi.
62 İlde Tarım
Topraklarında Azalma
Yaşanıyor
Araştırmada 81 ilden 62'sinde tarım topraklarında azalma yaşandığı,
19'unda ise artış olduğu belirlendi.
62 ilde yaşanan kayıp 29 milyon 555
bin 704 dekarken, 19 ildeki 1 milyon
730 bin 640 dekarlık artış nedeniyle toplamdaki Türkiye toplam kaybı 27.8 milyon dekar olarak gösterildi. En çok kayıp ise Türkiye'nin
tahıl ambarı olarak nitelendirilen
Konya'da gerçekleşti. Konya, tarım
topraklarının yüzde 27.35'ini, yani
7 milyon 161 bin dekarını kaybetti.
İkinci sırada Yozgat yüzde 24.91'ini,
yani 1 milyon 991 bin dekarını kaybetti. Üçüncü sırada ise Diyarbakır
yüzde 24.66'sını, yani 1 milyon 968
bin dekar tarım toprağı yok oldu.
En çok kayıp yaşanan iller
Tarım topraklarını inşaata, imara
kurban veren iller sıralamasında ilk
10 sıradaki iller Konya, Yozgat ve
Diyarbakır'ın ardından şöyle:
Kars yüzde 37.55, 1 milyon 272 bin
dekar. Adana yüzde 20.22, 1 mil-
yon 204 bin dekar. Afyonkarahisar
yüzde 18.90, 1 milyon 97 bin dekar.
Kahramanmaraş yüzde 18.51, 816
bin dekar. Malatya yüzde 21.30, 772
bin dekar. Edirne yüzde 20.71, 762
dekar. Tekirdağ yüzde 16.93, 654
bin dekar.
Kaybedilen tarım arazisi miktarı
600 bin ila 100 dekar arasında değişen iller ise Samsun, Mardin, Ankara , Kayseri, Çorum, Kırşehir, Bursa,
Adıyaman, Osmaniye, Kütahya, Erzincan, Kırklareli, Muş, Elazığ, Hatay, Gümüşhane, Balıkesir, Antalya,
Ordu, Aksaray, İzmir, Zonguldak,
Sinop, Aydın, Erzurum, Kocaeli, Bitlis, Kastamonu, Düzce, Muğla, Sakarya, Bilecik, Karabük, Gaziantep,
İstanbul , Hakkari ve Bolu.
Artan iller
62 ildeki büyük kayba karşın 19 ilde
ise tarım arazisi alanı arttı. Bu illerin
başında 264 bin dekarla Van geliyor.
İkinci sırada Isparta tarım arazilerini
243 bin dekar artırırken, sırayla Şanlıurfa 231 bin, Manisa 183 bin, Ardahan 147 bin, Bayburt 123 bin, Kırıkkale 108 bin, Eskişehir 96 bin, Çankırı
64 bin, Ağrı 52 bin dekar artırdı.
Ali Çandır, ATB'nin çalışmasına ilişkin tarım topraklarının kaybedilmesi
nedenlerini "Tarım topraklarının insanların şahsi menfaatleri nedeniyle imara açılması. Plansız ve çarpık
kentleşme. Yanlış tarım politikaları
ve yasal düzenlemeler. Toprakların
miras yasası nedeniyle küçülmesiyle tarımın rantabl olmayışı ve bu
nedenle tarım topraklarının farklı
sektörlere kayması. Turizm nedeniyle yapılan gereksiz büyüklükteki
konaklama alanları. Toplum olarak
aşırı lüks tüketim alışkanlığı." olarak
açıkladı. Çandır, "günümüzde bazı
ülkeler tarım ve gıda ürünlerini cephane olarak görmekte ve hatta kullanmaktadır. İleride açlık, kıtlık gibi
terimlerle karşılaşmak ve kötü durumlara düşmek istemiyorsak şimdiden önlemlerimizi almalıyız" dedi.
Türkiye'nin meyve, sebze, zeytin,
narenciye, endüstri bitkileri, üzüm,
incir gibi katma değeri yüksek, kıymetli ve gerçekten ihraç edilen ürünlerinin Marmara, Trakya, Akdeniz,
Ege ve bir miktar Güneydoğu'da
yetiştiğini belirten Antalya Ziraat
Mühendisleri Odası Başkanı Vahap
Tuncer ise şunları söyledi:
"Bunların toplam alanı da Türkiye'deki tarım arazilerinin yüzde 11'i.
Türkiye tarımsal katma değerinin
yüzde 70'i bu alanlarda yetişiyor.
Ancak bu alanlar çok ciddi imar, sanayi ve turizm baskısı altında. Türkiye tarımda geleceğini kurtarmak ve
bu anlamda söz sahibi olmak istiyorsa bu bölgelere yapılacak sanayi ve
enerji yatırımlarını başka bölgelere
kaydırmak, turizm tesislerini denizkum- güneş ötesinde çeşitlendirerek
başka alanlara kaydırmak zorundadır. Bu bölgelerdeki nüfusu hızla
artan kentlerde yerleşim alanlarını
birinci sınıf tarım arazileri ve meyve
bahçeleri üzerinde değil, marjinal
tarım arazileri üzerinde değerlendirmelidir. Bu çerçevede Batı Çevre
Yolu'nun açılması Konyaaltı'nda birinci sınıf 1600 dekar meyve bahçesinin elden çıkmasına yol açmıştır.
Burada yapılan planlama, komşu
mahallelerde de planlama baskısı ve
talebini artırmıştır. Daha plan hayata geçirilmeden Bahtılı, Çakırlar,
Doyran ve Karatepe bölgesindeki
çiftçilerden de imar talebi gelmeye
başladı. Halkta yaratılan 'şehirli olacağız, şapkayı atıp kravat takacağız'
algısının onların kurtuluşu olmadığı
anlatılmalıdır."
Tarım Yürütme Komitesi 21. Dönem Toplantısı
Ankara'da Yapıldı
»» Türkiye Almanya Tarım Yürütme Komitesi 21. Dönem Toplantısı Ankara'da yapıldı.
Toplantıda her iki ülke arasında tarım ve hayvancılık alanlarında işbirliği konuları
ele alındı.
Hayvancılık ve hayvan sağlığı, bitkisel
üretim ve bitki sağlığı, araştırma ve
geliştirme çalışmalarının tartışıldığı toplantıda; iki ülke arasında yeni
işbirliği alanları belirlendi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları ile
Almanya Gıda ve Tarım Bakanlığı
Müsteşarı Dr. Robert Kloos arasında, toplantıda görüşülen hususların
yer aldığı bir tutanak imzalandı.
Müsteşar Vedat Mirmahmutoğulları, iki ülke arasında her alanda
olduğu gibi tarım ve gıda alanında
da işbirliği yapmanın kaçınılmaz olduğunu ifade etti. Türkiye’nin 2015
yılı içerisinde G20 ve G7 zirvesine
başkanlık edeceğini anlatan Mirmahmutoğulları, bu sürecin iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.
AB standartlarını yakalamak için
gayretlerin artarak devam ettiğini
belirten Mirmahmutoğulları, "İster
Avrupa Birliğine (AB) Türkiye girsin
isterse girmesin, AB standartlarını Türkiye’de uygulamak için gerek
mevzuat gerekse hayata geçirilmesi
ile ilgili olarak yan mevzuatlar da dahil bütün gayretimizle devam ediyoruz. Her sektöre siyaset girebilir ama
insanların günde üç defa yedikleri
gıdaya siyasi düşünceler girmemesi
gerektiğini düşünüyorum. Bir de bizim iş adamlarımızın vize sorunlarının çözülmesini diliyorum" dedi.
Almanya Gıda ve Tarım Bakanlığı Müsteşarı Müsteşarı Dr. Robert
Kloos, "Bu toplantıyı 2014 yılında
gerçekleştirmek benim için önemliydi. Şahsen bu mesajı ülkenize ve bakanlığınıza özellikle de size vermek
istedim. İlişkileri önemsiyorum. Bu
ilişkilerin bu işbirliğinin daha da ileriye götürülmesini arzu ediyorum.
Stratejik iki ülkenin bu şekilde ilişkileri son derece önemli. Çünkü iki
büyük ekonomik milli gücün birleşmesinden söz ediyoruz. Son yıllardaki Türkiye’nin büyümesi bunu
gösteriyor. Başka hiçbir ülkenin elde
etmediği verilerle tarımda da gösteriyor. Bu iki stratejik yapıyı işbirliği
ile ortaya koyarsak hem Avrupa hem
de dünya toplumuna yönelik yakın
işbirliği açılmış olur" diye konuştu.
Toplantıda ayrıca bir sonraki Tarım
Yürütme Komitesinin 2015 yılında
Berlin’de yapılması kararlaştırıldı.
etti.
Afrika Ülkesi olan Sudan’ın Ziraat
Bankası Yönetim Kurulu Başkanı 25
kişilik bir heyetle Tire’yi ziyaret etti.
Tire gezisinin önemli kısmını Tire
Süt Kooperatifine ayıran Sudan
Ziraat Bankası Yönetim Kurulu
Başkanı Dr. Habib Ahmed Makhtoum ve beraberindeki heyeti Başkan Mahmut Eskiyörük tarafından
ağırlandı. Karşılıklı samimiyet içerisinde geçen toplantıda Mahmut
Eskiyörük, Sudan heyetine tarım
ve hayvancılık alanlarında sunum
yaptı. Bölgenin süt üretimi açısından çok önemli bir rol oynadığını
dile getiren Eskiyörük Sudan ile
her türlü işbirliği içinde çalışabileceklerini dile getirdi.
Süt Kooperatifi ziyaretinden ve
Başkan Mahmut Eskiyörük’ün misafirperverliğinden duyduğu memnuniyeti dile getiren Makhtoum;
“Tire Süt Kooperatifinden tarım ve
hayvancılık alanında çok şeyler öğrendik. Bu buluşmada emeği geçen
herkese teşekkür ediyorum.” dedi.
Zirai Don Mağduru Çiftçiye 500
Milyon Liralık Destek
»» Türkiye’de mart ayında etkili olan zirai don
nedeniyle kayısı, elma, vişne, kiraz, armut, üzüm
ve fındık bahçeleri zarar gören üreticilere Tarım
Sigortaları Havuzundan yaklaşık 500 milyon lira
tazminat ödenecek.
Türkiye’de mart ayında etkili olan
zirai don nedeniyle kayısı, elma,
vişne, kiraz, armut, üzüm ve fındık bahçeleri zarar gören üreticilere Tarım Sigortaları Havuzundan
(TARSİM) yaklaşık 500 milyon lira
tazminat ödenecek.
TARSİM Yönetim Kurulu Başkanı
Ramazan Kadak, Zirai don nedeniyle 60 ilde 26 farklı ürünün ciddi
anlamda zarar gördüğünü belirterek bu zamana kadar topladıkları
600 milyon liralık primin 500 milyon lirasını üreticilere geri ödeyeceklerini söyledi.
Kadak, ürünlerini sigorta yaptıran
üreticilerin TARSİM tarafından
mağduriyetinin büyük ölçüde giderileceğini vurgulayarak,
“Türkiye genelinde 60 ilde 26 tane
farklı tarımsal ürünlerde don hasarı yaşadık. Özellikle Karadeniz
bölgesinde fındık zarar gördü.
Malatya’da kayısı, başka illerimizde elma, vişne, kiraz, armut
ve üzümde çeşitli oranlarda don
hasarları yaşadık. Bu sene yaşadığımız bu don hadisesinden dolayı
çiftçilerimize 500 milyon liraya aşkın hasar ödemesi yapılacak. Dolayısıyla TARSİM olarak bu zamana
kadar topladığımız 600 milyon liralık primin 500 milyon lirası üreticilere geri ödenecek.” dedi.
Bunun tamamen üretici ve çiftçiler
için kurulmuş bir sistem olduğunu
dile getiren Kadak, kar amacı taşımayan bir sistem olan TARSİM’in
sektöre hizmet veren devlet destekli yapılanma olduğunu kaydetti.
“Devlet bu sektörde üretimin aksamamasını istiyor”
Devletin bu sistemle her zaman
üreticilerin yanında olduğunu anlatan Kadak, üreticilerin, ürünlerini sigorta yaptırmaları için ciddi
destek verildiğini söyledi.
Kadak, tarlasını, bahçesini ya da
işletmesini sigorta ettirmek isteyen
vatandaşa yüzde 50 peşinen devlet
desteği sağlandığını dile getirerek,
şunları kaydetti:
“Bu, hiçbir sigorta branşında olmuyor. Sadece tarımda var. Tarımda olmasının sebebi de bu sektörün son derece stratejik ve hassas
bir olmasından kaynaklanıyor.
Devlet bu sektörde üretimin aksamamasını istiyor. Bunun için de
diğer sigorta branşlarında olmadık
şekilde bu sektöre çok ciddi destek
veriyor. O nedenle üreticilerimizin
devletin sağladığı bu destekten faydalanmasını istiyoruz. Çiftçilerimizin artık bir ihmalde bulunmamaları gerekir.”
Yaşanan zirai dondan sonra sigortanın önemini bir kez daha gördüklerine dikkati çeken Kadak, bu
anlamda bütün çiftçileri 1 Ocak
2015 tarihinden itibaren ürünlerini sigorta yaptırmaya davet etti.
Köy-Koop Haber Aralık 2014
TARIM
Danıştay’ın Yırca kararı
“Zeytinlik alanda termik
santral yapılamaz”
»» Soma Yırca’da Kolin Şirketler Grubu’nun kurmak
istediği termik santralle ilgili köylülerin acele
kamulaştırmaya karşı açtığı ve Danıştay’ın yürütmeyi
durdurma verdiği kararın gerekçesinde söz konusu
alanda termik santral yapılamayacağı belirtiliyor.
Danıştay 6. Dairesi'nin, Manisa'nın
Soma ilçesinde yapılması planlanan termik santralle ilgili Bakanlar
Kurulu kararına karşı yapılan 'acele kamulaştırma kararının iptali' ve
'yürütmeyi durdurma' başvurusu
üzerine verdiği 'yürütmeyi durdurma' kararında zeytinlik sahalarda
ve bu sahalara 3 kilometre mesafede
zeytinyağı fabrikası ve küçük ölçekli
tarımsal sanayi işletmeleri dışında
kimyevi atık bırakan, toz ve duman
çıkaran bir tesisin yapılmasının
mümkün olmadığı belirtildi.
Gerekçeli kararda, uyuşmazlığın
"termik enerji santrali kurulması
planlanan ve acele kamulaştırmaya konu edilen alanın 3573 sayılı
yasa kapsamında kalması ve kullanım amacı dışında kullanılmasına
izin verilmemesine karşın, kamu
yararı kararı alınmak ve Bakanlar
Kurulu'nca aceleliği yolunda dava
konusu karar alınmak suretiyle taşınmaz mallara el konulmasından
kaynaklandığı" kaydedildi.
"3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı
ve Yabanilerinin Aşılattırılması
Hakkında Kanunun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi ve
Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun dikkate alındığında, zeytinlik sahalarda ve bu
sahalara 3 kilometre mesafede
zeytinyağı fabrikası ve küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri
dışında kimyevi atık bırakan,
toz ve duman çıkaran bir tesisin
yapılmasının mümkün olmadığının
anlaşıldığı" belirtilen kararda, kanunda yönetmeliğin 23. maddesinde
sayılan tesislere belli şartlar altında
dahi izin verilebileceği yönünde hiçbir hükme yer verilmediğine işaret
edildi.
"Zeytinlik alanların daraltılamayacağı yönündeki hükme istisna olarak
gösterilen belediye sınırları içinde
bulunan zeytinlik sahalarının, imar
hudutları kapsamı içine alınması halinde altyapı ve sosyal tesisler dahil
toplam yapılaşmanın zeytinlik alanının yüzde 10'unu geçemeyeceği"
hükmüne atıfta bulunularak, elektrik üretim tesisi, petrol ve doğal gaz
arama işletmeleri gibi büyük ölçekli
tesislerin anılan yapılaşma oranını ne
şekilde sağlayacağının açıklanabilir
olmaktan uzak olduğuna değinildi.
Oybirliğiyle alınan kararda, şu
görüşlere yer verildi:
"Termik santral yapımı amacıyla
planlamaya konu edilemeyen ve bu
amaçla kullanılmasına da izin verilmeyen alanda, kamu yararı kararı
alınarak acele kamulaştırma yoluna
gidilmesine, yukarıda yer verilen
mevzuata göre olanak bulunmadığından, dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı
İdari Yargılama Usülü Kanununun
27. maddesinde öngörülen koşullar oluştuğundan, dava konusu
Bakanlar Kurulu kararı ile acele
kamulaştırılmasına ilişkin işlemin
yürütmesinin durdurulmasına, 2577
sayılı kanunun 20/A maddesi uya-
rınca Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulan itiraz edilemeyeceğinin duyurulmasına, 28 Ekim 2014 gününde oybirliğiyle karar verildi."
6 bin zeytin ağacı için 10 yıl
gerekiyor
Zeytindostu Derneği Başkanı Abidin
Tatlı, Manisa'nın Soma ilçesi Yırca
Mahallesi'nde kesilen zeytin ağaçları
ile ilgili olarak; zeytin ağacının büyüyüp gelişmesinin 6 ila 10 yılı bulduğunu, bu ağacın diğer meyvelerde olduğu gibi 5-10 yıl ürün vermediğini
bildiren Tatlı, "Burada 30 ila 50 yaş
aralığında ağaçlar mevcut. Buraya
fidan dikildi, fakat bunların ikame
olması için 10 yıldan fazla süre geçmesi gerekiyor. Burası kamulaşmış
bir alan. O ağaçların da orada çok
fazla yaşayabileceğini sanmıyorum.
Bölge halkı olarak bizler de elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Tabi
bunlar büyük kayıplar. Bu kayıpların
artmasından endişe ediyoruz" dedi.
TMMOB Ziraat Mühendisleri
Odası ve Çevre Mühendisleri
Odası üyeleri ile Yırca köylüleri, kesilen ağaçların yerine yaklaşık bin zeytin fidanı dikti.
Soma’nın Yırca Mahallesi’ne yapılması planlanan termik santral sahasında bulunan 6 bin zeytin ağacının kesilmesi nedeniyle köye gelen
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
ile Çevre Mühendisleri Odası yönetim kurulu başkan ve üyeleri yaklaşık bin tane yeni zeytin fidanı dikimi
yaptı. Köylülerin de destek verdiği
dikimde konuşan ZMO Genel Başkanı Özden Güngör, “Biliyorsunuz
tarım alanları rant uğruna betonlaşmaya yönelik, mevcut olan hükümetin bu rant olayların önünü açmak
için acele kamulaştırma yönetmenliği çıkarttı. Bakanlar kurulundan
çıkartıldı. Birçok tarım alanları; yol,
köprü, maden ocakları, termik santraller yapılması için bu yola başvuruyorlar. Bu Yırca’daki olayda bunun bir eseri bu şirkete mevcut olan
hükümet burada ağaçları katlederek
burada kömürlü 3. bir termik santralin yapılması konusunda izin verildi. Bizler Ziraat Mühendisleri Odası
olarak çevreye ve doğaya duyarlı bir
örgüt olarak Oda olarak her zaman
karşısında olduğumuzu ifade ettik.
Onun için de Yırca halkının yanına
gelerek bu kesilen ağaçların yerine
yeniden daha planlı programlı dikileceğini köylülerle birlikte daha
fazlasını dikeceğimizi köylülerimize
destek vermek için Ziraat Mühendisler Odası olarak buraya destek
amacıyla geldik.” dedi.
7
Zeytinlikler 2015 Yılı Bütçesi Plan ve Bütçe
Komisyonu'nda Yer Aldı
»» AK Parti Manisa Milletvekili ve TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Recai
Berber, Danıştay'ın kiralık Hazine arazisine zeytin ağacı dikilebilmesine ilişkin
yönetmelik hükmünü iptal etmesi üzerine Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın zeytin
ağacı dikilmesine izin vermediğini belirterek, yönetmeliğin değiştirilmesi ve zeytin
ağacı dikilmesinin önünün açılması gerektiğini söyledi.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın 2015
yılı bütçesinin görüşüldüğü komisyonda Soma'nın Yırca Köyü'nde
kesilen zeytin ağaçları tartışma konusu oldu.
CHP Manisa Milletvekili Sakine
Öz, Manisa'daki çevre sorunlarının giderek arttığını ifade ederek “Gediz'in suyu siyah akıyor.
Çaldağı'nda nikel madeni için 15
yılda 2 milyon ağacın kesilmesi
öngörülüyor. İnsanı diksen bitecek
verimlilikteki bölgeye vereceği zararı anlatmaya çalıştık. Sayın Bakan, hassasiyet gösterin" dedi.
Komisyon Başkanı ve AK Parti Manisa Milletvekili Recai Berber ise
yasalara göre enerji yatırımlarında
Zeytinlik alanların korunmasının
kapsam dışı olduğunu, bir santrale
üç kilometreden daha yakın Zeytinlik olmaması gerektiğini söyledi.
Soma'daki termik santral yapımında kesilen ağaçlar nedeniyle ciddi sorun yaşandığını dile getiren
Berber, Danıştay'ın, kiralık Hazine
arazilerine ceviz, badem, zeytin gibi
odun olmayan ağaçların dikilmesine imkân veren Ağaçlandırma
Yönetmeliği'ndeki "zeytin" ibaresini iptal ettiğini kaydetti. Berber,
Danıştay'ın kararı üzerine Orman
Ve Su İşleri Bakanlığı'nın bu tür
yerlere zeytin ağacı dikilmesine izin
vermediğini anlatarak, "Bir yandan
zeytin ağaçları azalmasın diye uğraşıyoruz bir yandan 'zeytin dikemez-
sin' diyoruz. Bu büyük bir çelişki.
Yönetmeliğin değiştirilmesi ve zeytin ağacı dikilmesinin önünün açılması gerekiyor" diye konuştu.
CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli ise AK Parti hükümetleri
döneminde ormanlarla ilgili birçok
yasal düzenleme yapıldığını, koruma yerine kısa vadeli anlayışla
konuya yaklaşıldığını söyledi. Yatırımlarda fayda-maliyet analizi
yapılması gerektiğini vurgulayan
Türeli, "Madenlere verilen izinler
işletmelerle halkı karşı karşıya getiriyor, toplumda ciddi sorunlara
yol açıyor. Bu yatırımlar, ekonomik ömrünü tamamladıktan sonra
ne olacak? İnsanlar oralarda uzun
yıllar yaşayacak" dedi.
Türeli, orman köylülerinin geçimiyle ilgili tedbirler alınmasını da
istedi.
8
Aralık 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
Üretici Örgütlenmesinde Model Arayışı
»» Üretici örgütlenmesinde mevcut örgütlenme modeli ile ilgili eleştiriler devam
ediyor. Sorunların mevcut modelin oluşturduğu zafiyetlerden kaynaklandığı
ve bu örgütlenme şekliyle sorunların çözümlenemeyeceği anlaşılmış durumda.
Artık bir örgüt kirliliğinin varlığı en
yetkili ağızlar tarafından sıklıkla
dile getirilmeye devam edilmekte.
Köy-Koop ve Hay-Koop Merkez birliği yöneticilerinin Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’i ziyaretlerinde Sayın Bakan, bizzat üretici
örgütlerinin yapılanmasından
rahatsızlığını dile getirerek yeni
bir örgütlenme modelinin gerekliliğini dile getirmiştir.
Bakan Eker, "Biz üretici örgütleriyle ilgili kirliliği ortadan
kaldırıp örgütleri sadeleştirmek için çalışmalara başladık. Artık sahada aynı faaliyeti gösteren en fazla iki tane
örgüt oluşturulup bunların
üzerinden faaliyetlerin yürütülmesi için çalışmalara
başladık. Yeni bir mevzuat
yapacaksak sorunun esasını giderecek yeni bir anlayış
getirmemiz gerekiyor.”
“Türkiye'de çok sayıda kurulan üretici birliklerinin
aslında ya hayvancılık ya
da zirai faaliyet yaptıklarını fakat faaliyetlerin daha
etkin yapılabilmesi için sadeleştirmeye gideceklerini”
beyan etmiştir.
Bu yaklaşımın ve görüşün ciddi
anlamda tartışılması gerekir. Örgütlenmenin tarım ve hayvancılık
olarak düşünülmesi, sorunların
çözümlenmesini sağlamayacaktır. Üstelik giderek kurumsallaşmaya ve gelişmeye çalışan bir çok
yapının da önünde bir engel teşkil edebilecektir.
Kırsal kalkınmayı sadece
tarım ve hayvancılık olarak
düşünmek yanlıştır. Üstelik kooperatifçiliği sadece
Erol AKAR
Köy-Koop Kastamonu
Birlik Başkanı
tarım ve hayvancılık yapan
kişilerin oluşturduğu bir
örgütlenme şekli olarak değerlendirmek te son derece
yanlıştır.
Kooperatifleri,
ortaklarının talep
ve ihtiyaçlarına göre
şekillenerek ekonomik
faaliyet yürüten
kuruluşlar olması
yanında, ortaklarının
sosyal faaliyetlerini de
destekleyen kuruluşlar
olarak değerlendirmek
gerekir.
er ne kadar köylülükten
H
çıkıp mahalle kavramı yerleştirilmeye çalışılsa da kırsal alanın
kalkınmasında ki sorunlar halen
devam etmektedir.
Üreticinin
yaptığı
üretim
faaliyetlerini sınırlamak veya belirlenmiş ihtisas konularında faaliyetlerini yürütmeleri, bu günkü koşullarda mümkün değildir.
Çünkü tarımda üretimi planlama
noktasına gelinememiştir. Bu nedenledir ki ihtisas birlikleri uygulama düşüncesi gerçekleşmemiştir. Onun içindir ki her örgüt her
alanda faaliyet gösterebilmektedir.
Örgütlenmede model arayışları
devam edegelmektedir. Ancak
bu güne kadar üretici örgütlerini
aynı yöreye ve kesime hizmet götüren kuruluşlar olarak görüp, bir
bütün olarak tümünü kapsayan
analizler ile ve objektif bir yaklaşımla, uygulanabilir bir model
oluşturulmasına çalışılmamıştır.
Üretici örgütlerinin yapılanmasında yeni bir model oluşturmaya
çalışılırken;
Mevcut yapıların dikkate alınması, faaliyet konuları itibariyle her
faaliyet alanının, yapının en alt
kademesinden en üst kademesine kadar temsilinin sağlanması,
Örgütler arasında içe dönük rekabetin ve görev karmaşasının
ortadan kalkması ve gelişime açık
olması,
Bakanlığımızın kendi hizmet alanı ile ilgili faaliyetlerini müşterek
organize edebileceği kurumsal
bir yapının oluşturulması ve profesyonel yönetimin etkin olmasının sağlanması,
Uygun görülecek bölgelerde il
birliklerinin bünyesinde faaliyet
gösterecek, doğrudan merkeze
karşı sorumlu denetim mekanizmasının oluşturulması gerekli
olacaktır.
Mevcut örgütlerin kuruluş yasalarının dikkate alınması halinde
bile Ülkemize uygun bir örgütlenmenin oluşturulabileceği kanaatindeyiz.
Hiç şüphesiz yeni örgüt arayışları
ve zaman zaman farklı mülahazalarla belirli örgütlerin ön plana
çıkartılması yaklaşımından uzaklaşıldığında sorunlar çok daha
kolay çözülecektir.
Gönen Çayı Pirinci Zehirliyor
»» Çanakkale'nin Biga ilçesindeki 10 bin dönümlük tarım arazisini besleyen
Gönen Çayı’nın zehir saçtığı ortaya çıktı.
Deri ve diğer sanayi tesislerinin atıklarıyla kirlenen çayın suyunu inceleyen TÜBİTAK, ağır kimyasallar tespit etti. ‘Türkiye’nin pirinç
deposu’ olan bölgede tüm uyarılara rağmen önlem alınmıyor.
Taraf gazetesinde yayınlanan
haberde şu bilgelere yer verildi:
Çanakkale’nin Biga ilçesinde on
bin dönümlük tarım arazisinin,
kimyasal değerleri üst sınırlarda
gezen zehirli su ile beslendiği ortaya çıktı. Çayın, 2015 yılında elli
bin dönümlük çeltik üretiminin
yapıldığı tarım arazisini sulaması
planlanıyor.
2015’de de elli bin dönüm tarım
arazisini sulayacak olan Gönen
Çayı çevresinde arıtma skandalı
yaşanıyor. Biga’da Güvemalan,
Kepekli, Gerlengeç, Koruoba, Sinekçi, Bozlar ve Sığırcık Köylerinin sulayan Gönen Çayı 2013 yılında TÜBİTAK tarafından analiz
edildi. Yapılan analiz sonucunda
suya karışan kimyasalların suyu
zehirlediği anlaşıldı. Sebebi ise
bölgede bulunan altmış adet tabakhane, süt tozu ve bio enerji
üretim fabrikaları. Fabrikaların
çoğu arıtma tesisi kullanmadan
kimyasal atıklarını çaya bırakıyor.
Suyun zehirlenmesine sebep olan
tabakhanelerin bulunduğu alan-
da incelemeler yapan TC Gönen
Ovası Sulama Birliği Müdürü Ziraat Mühendisi Aktan Çömlekçioğlu “Fabrikaların atıklarını çaya
bıraktığı boruları bulduk. Numuneler aldık” diyen Çömlekçioğlu,
alınan numunelerin kimyasal
maddeyi aratmadığını söyledi.
Çömlekçioğlu sözlerini şöyle sürdürdü; “Raporlar da bu durumu
ortaya koyuyor zaten. İmza kampanyası başlattık. Beş bine yakın
imza topladık. Yetkililere ilettik.
Fakat hiçbir değişiklik olmadı.”
Fabrika bölgesinde bulunan arıtma tesislerinin yüksek maliyet
sebebiyle kullanılmadığını söyleyen Çömlekçioğlu: “Bu suyun
kullanıldığı arazilerden en az 6-7
bin ton çeltik elde ediliyor. Bu da
3-4 bin ton pirinç demek, sofralara gelen kanserojen madde demek” şeklinde konuştu. Toprak
Mahsulleri Ofisi’nin verilerine
göre tüm Türkiye’de 2013 yılında
900 bin ton pirinç üretildi.
Bölgede tarım ve hayvancılık yapan Gökhan Gür, Balıkesir’de bulunan araziler için Gönen Barajı
yapıldığını ve bu arazilerin barajdan sulandığını belirtt. Gür, “Bu
sular temiz. Fakat bizim arazilerimize doğrudan Gönen Çayı’ndan
su veriliyor. Bu su ise zehirli. Ben
32 yaşındayım, 15 yaşındayken
bu çaydan balık yakalıyordum.
Şu an hiç balık yok” dedi. Gür,
bölgede çeltiğin yanında domates
ve mısır da üretildiğini kaydetti.
Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş ise konuyu Meclis’e taşıdı.
Konuya ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevaplaması istemiyle soru önergesi
veren Sarıbaş, önergede suyun
iyileştirmesi adına hiçbir işlem
yapılmamasının nedenini sordu.
Balıkta Boy Yasağına
Uymayana Ceza
»» Denizlerde av yasağının sona ermesiyle 1 Eylül'de "Vira
Bismillah" diyerek avlanmaya başlayan Karadenizli
balıkçıların özellikle boy yasağı kuralına uymadıklarını
belirtildi.
Balık avında boy yasağına uymayan balıkçıya Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ekiplerince tekne başı 959 lira ceza
kesildiği bildirildi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Ordu İl Müdürü Kemal Yılmaz, 1 Eylül'den bu yana
avcılığın devam ettiğini, ekiplerinin de
denetimlerini sürdürdüğünü anlattı.
Bu sezon ruhsatsız avcılık, amatör avcılığa muhalefet, boy yasağı ve zaman
yasağı kurallarına uymayan 86 balıkçıya ağır cezalar yazıldığını vurgulayan
Yılmaz, boy yasağına uymayan balıkçılara tekne başı 959 lira ceza kesildiğini
belirtti. Bu durumda balıkçıların ürünlerine de el konulduğunu söyleyen Yılmaz, “Palamutta 25, hamside 9, istavrit
ve mezgitte ise 13 santimetre kuralına
uyulması önem taşıyor" dedi.
Belirlenen boyutun altında balık tutanların cezalandırıldığını söyleyen
Yılmaz, 1 Eylül'den itibaren il ve ilçe
müdürlüklerinin av kurallarına uyulup
uyulmadığını denetlediğini ifade etti.
Denetimlerde özellikle boy yasağına
uyulmadığını gördüklerini belirten Yılmaz, “Özellikle boy yasağı konusunda
hassasiyet gösteriyoruz. Ceza miktarını
ve balıkçı sayısını önceki yıllara göre
mukayese ettiğimizde, bu sezon daha
çok cezai yaptırım uygulamak zorunda
kaldık" dedi.
Yılmaz, balıkçılığın geleceği ve sürdürülebilirliği için kurallara uyulmasının
önem taşıdığına dikkati çekerek, "Günü
değil, geleceği kurtarmak adına bu konuyu önemsiyoruz. Denetimlerimiz
aralıksız devam edecek. Kurallara ve
yasaklara uymayanlara cezalarımız sürecek. Balıkçılarımızın yasaklara uymak
suretiyle sıkıntıya düşmeden avlanmalarını istiyoruz. Çünkü bilmeliler ki gelecek yıllarda da geçimlerini balıkçılıktan
sağlayacaklar. Bu kural en başta onlara
lazım. Dolayısıyla boy başta olmak üzere
tüm yasaklara balıkçılarımızın uymasını
bekliyoruz" diye konuştu.
Av yasağının kalmasının ardından yaklaşık 2,5 ayın geride kaldığını kaydeden
Yılmaz, bu dönemde yasaklara uymayan 86 balıkçıya 80 bin liranın üzerine
ceza uygulandığını sözlerine ekledi.
Peynirdeki Tuz Oranı
Azaltılacak
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, beyaz,
kaşar, eritme ve tulum peynirindeki tuzu yüzde 12 ila 40
arasında değişen oranlarda azaltacaklarını açıkladı.
Bakan Eker, bazı gıda ürünlerine yönelik
tuz, şeker ve katkı maddesi düzenlemeleri konusunda bilgi vererek, ekmekteki
tuz oranını yüzde 2'den 1,5'e düşürdüklerini, buna paralel olarak salça, peynir
ve zeytin gibi salamura ürünlerde tuz
miktarını azalttıklarını belirtti.
Ekmekte eskiden 17 çeşit katkı maddesi
bulunduğunu ifade eden Eker, hayata
geçirilen düzenlemelerin ardından sadece su, un, tuz ve maya ile bazı ekmek
türlerine C vitamini katılmasına izin
verdiklerini anlattı.
Sucuk ve pastırmada katkı maddelerini
yasakladıklarını, çiğ köfte ve mezelerde
sitrik asit dışındaki bütün katkı maddelerine izin vermediklerini kaydeden
Eker, "Türkiye'de kişi başına tuz tüketimi şu anda ortalama 15 gram. Bu çok
yüksek bir rakam. Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği miktar 5 gramın altı.
Biz dünyadan 3 kat daha fazla tuz tüketiyoruz. Pul biberde yüzde 22 azalttık
tuz oranını, yüzde 9'dan yüzde 7'ye düşürdük. Salçada yüzde 64, zeytinde yüzde 50 azalttık. Tuz etiketlerinde 'Tuzu
azaltın, sağlığınızı koruyun' ifadesi
zorunlu hale getirildi. Meyve sularına
ilave şeker koymayı yasakladık. Meyve
suyuna ilave şeker konulmaması lazım"
diye konuştu.
Tuzu azaltma çalışmalarının devam
edeceğini, beyaz peynir, kaşar, eritme
peyniri, tulum peynirindeki tuzu yüzde 12 ila 40 arasında değişen oranlarda
azaltacaklarını belirten Eker, “Burada
tuzdaki aslında lezzetten çok bir takım
bakterilere, mikroplara karşı koruyucu önlem olarak konuluyor. Muhafaza
aracı olarak tuza başvuruluyor. Ama
tuzun sağlığa özellikle günümüz dünyasında zararlı olduğu yönünde, kalp
damar hastalıkları, tansiyon vesaire...
Eğer bir tercihle karşı karşıya kalırsak
sağlığı lezzete tercih ederiz. Alışkanlıkla ilgilidir. Psikolojik faktördür. Zararı
var. Mineral madde, su bağlıyor. mineral madde olarak yararı var ama azı,
çok az bir miktarı yeterli. Bunu tutup
da çoğaltırsanız, haddinden fazla alırsanız, insanları tuzluluğa alıştırırsanız,
o zaman da kalp damar hastalıkları,
tansiyon başta olmak üzere birçok riski
beraberinde getirebilir" dedi.
Köy-Koop Haber Aralık 2014
TARIM
“Çocuklar Okulda Değil Tarlada”
»» 20 Kasım Çocuk Hakları Günü’nde Türkiye'de ilk 9 ayda 42 çocuk işçi hayatını
kaybetti, dünyada 168 milyon, Türkiye’de ise 893 bin çocuk işçi var!
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Bildirgesi’nin kabul edildiği 20 Kasım 1959’dan beri tüm dünyada 20
Kasım Çocuk Hakları Günü olarak
anılırken, çocuk hakları gününde
dahi çocukların hakları ihlal ediliyor. Dünya ülkelerinde çalışan çocuk sayısı 168 milyonu bulurken,
Türkiye’de İSİG (İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği) verilerine göre, 2014 itibarı ile çalışan çocuk sayısı 893 bin.
2014 yılının ilk 9 ayında
çalışırken yaşamını yitiren
çocuk sayısı da 42. İstatistikler, çalışan çocukların
önemli oranda eğitim hakkının da gasp edildiğini
ortaya koyarken, dünyada
her 5 çocuktan biri çalışmak zorunda bırakılıyor.
Bu çocuklar sağlıklı bir
çevreden ve temel özgürlüklerden de mahrum bırakılırken, fiziksel, sosyal,
kültürel, duygusal ve eğitsel gelişime zarar veren
koşullarda çalıştırılıyor.
Türkiye devleti çocuk işçiliği ile mücadele yönünde birçok projeye geliştirse bile, izlediği istihdam stratejisi
çocuk işçiliğini son derece olumsuz
yönde etkiliyor.
1999-2006 yılları arasında istihdam
edilen çocuk sayısı 2 milyon 270 binden, 890 bin düzeyine düştü, ancak
aynı dönemde Türkiye istihdamdaki
çocuk işçiliği ile mücadele de ivme
kaybetti. 1994-1999 yılları arasında
istihdamdan çekilen çocuk işçi sayısı
yıllık ortalamada 128 bin iken, 19992006 yılları arasında yıllık ortalama
74 bin olarak gerçekleşti. 2006-2012
yılları ise çocuk işçiliğinde azalma
eğiliminin durduğu ve özellikle tarım kesimindeki artış ile birlikte
çocuk işçi sayısının tekrar arttığı bir
dönem oldu.
42 çocuk çalışırken hayatını
kaybetti
2014 yılına gelindiğinde ise, çocuk
işçi sayısı 893 bini buluyor. Üstelik
çocuk işçilerin yüzde 20’si zorunlu
eğitime devam edemiyor. İşçi Sağlığı
ve İş Güvenli Meclisi’nin raporunda
çocukların çalışma nedenleri, “Ailelerin yoksulluğu, köyden kente göç,
eğitime ulaşamama, 4+4+4 eğitim
sistemi ve sermayeleştirme süreci ile
birlikte kapitalizmin duyduğu ucuz
emek gücü ihtiyacı” olarak sıralanıyor. Çarpıcı olan ise İSİG verilerine
göre, 2014 yılının ilk 9 ayında 42
çocuğun çalışırken yaşamını kaybetmesi.
‘Dünyada 168 milyon çocuk
işçi var’
DİHA’da yer alan habere göre, Dünyada, pek çoğu tam zamanlı çalışan,
eğitim hayatından tümüyle koparılmış 168 milyon çocuk işçi bulunu-
yor. Bu çocukların 85 milyonunu,
sağlıksız ortamlarda çalışma, kölelik
ya da diğer çocuk işçiliğinin en kötü
biçimlerini yerine getiren çocuklar
oluşturuyor. Çocuk işçiliğinin yoğun
olarak rastlandığı ülkeler arasında
ise Türkiye, Mali, Bhutan, Burundi,
Uganda, Nijer, Burkina, Etiyopya,
Nepal, Ruanda, Kenya ve Pakistan
gibi ülkeler yer alıyor.
ettikleri kentlerdeki geçici konaklama yerlerinde taciz ve istismara maruz kalmaları. Yapılan araştırmalara
göre, mevsimlik tarım işçisi çocuklar
kendisinden en az 4 yaş büyük bir
kişi tarafından zorla cinsel istismara
maruz bırakılıyor. Yine çocukların
yaşadığı bir başka sıkıntı ise fiziksel
şiddet. Mevsimlik tarım işçisi olarak
çalışan bir çok çocuk çalıştığı yerdeki yetişkin bir kişinin itaati sağlama,
cezalandırma ya da
öfke boşaltma amacı
ile şiddet uygulaması
sonucu hem fiziksel
hem de psikolojik olarak zarar görüyor.
Mevsimlik tarım
işçisi çocukların
haklarını
koruyan yasa yok
Çalışan çocuğun yaş
ortalaması 11
Her yıl özellikle Diyarbakır, Urfa,
Batman, Merdin, Şırnak gibi kentlerden binlerce çocuk Çukurova,
Karadeniz, Ege, İç ve Batı Anadolu
bölgelerine, mevsimlik ve gezici tarım işçisi olarak göç ediyor. Özellikle pamuk, şeker pancarı, fındık,
narenciye, kayısı, bakliyat, üzüm ve
sebze üretiminde çalıştırılan çocuklar, mevsimlik tarım göçünün beraberinde getirdiği şartlardan olumsuz
etkileniyor. 2012 yılından bu yana
mevsimlik tarımda çalışan çocukların yaşları ise ortalama 11’den başlıyor. Birçok çocuk çok daha küçük
yaşlardan itibaren tarla ve bahçelerde çalışmaya itiliyor.
Yetişkinler gibi sigorta
kapsamına alınmıyorlar
Mevsimlik tarım işçisi çocukların
çalışmaya zorlandıkları ürünler ya
da yöreler değişse de, çocukların çalıştıkları ortalama süre günde 9 saat
ve haftada altı gün olarak belirleniyor. Üstelik mevsimlik tarım işçisi
çocuklarda aynı yetişkinler gibi sözleşmeleri olmadığından ötürü “tarım işçisi” sayılamıyor. Çalışanların
çalışma koşulları ile ücret, ödeme,
ulaşım ve barınma şartlarıyla ilgili,
işyerlerinin sorumluluğundaki düzenlemeleri öngören yasal metinlerin kapsamlarının darlığı ve idari ve
cezai yaptırım eksikliği dolayısıyla
ise mevsimlik tarım işçileri sigorta
kapsamına alınmıyor.
Cinsel tacize maruz
kalıyorlar
Mevsimlik tarımda çalışan çocuk
işçilerin en çok karşılaştığı sıkıntılardan biri ise göç yolunda ya da göç
Türkiye’deki yasalar
ise bir çok konuda
yetersiz olduğu gibi
mevsimlik tarım işçisi
olarak çalışan çocukların haklarını
koruma konusunda yetersiz kalıyor.
Konuyla ilgili olarak yetersiz yasaların varlığı, bahçe sahibi ve aracı
arasındaki sistem, çocukları arada
bırakarak ve haklarına erişmelerine
engel olarak çocuk işçiliğin önüne
geçecek eylemlerin uygulanamamasına yol açıyor. Öte yandan ise uzun
saatler boyunca, sert koşullarda, her
türlü hava şartında çalışan ve sosyal
dışlanmayı derin boyutlarda deneyimleyen mevsimlik iş gücüne katılmış çocukların haklarını koruyan
yasal bir mevzuat bulunmuyor.
Yanlış Üretim Politikasının
Faturası 17 Milyar
»» Verimli tarım arazilerine sahip Türkiye 'de her yıl
yaklaşık 17 milyar liralık sebze ve meyvenin, üretim
ve tüketim planı doğru yapılmadığı için tarlada veya
hallerde çürümeye terk edildiği bildirildi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürü
Gürsel Küsek, Türkiye'de 3 milyon
çiftçinin 32,5 milyon parselde tarımsal üretim yaptığını, çiftçilerin
her birinin örgütlenme ve bilgi
paylaşımı olmadan hangi parselde
ne ekeceğine kendisinin karar verdiğini belirterek, bağımsız alınan
bu kararlar sonucu oluşan ekim
deseninin, pazarın ihtiyacı ile örtüşmediğini, bazı ürünlerin farklı
yıllarda az veya çok ekilebildiğini,
bunun sonucunda da sorun yaşandığını ifade etti.
Üretim ve tüketim dengesinin
doğru kurulabilmesi için örgütlenme ön plana çıkıyor
Küsek,: "Patates, soğan gibi sebzeler bazı yıllar çok üretiliyor ve hallerde ya da parsellerde çürümeye
terk ediliyor. Bazı yıllar da az üretiliyor ve fiyatlar daha yüksek oluyor. Bu üretim ve tüketim planının
doğru yapılamamasından dolayı
Türkiye'nin yıllık ortalama kaybettiği miktar yaklaşık 17 milyar
lira. Bu, ciddi bir rakam ve her yıl
arazide ve hallerde çürüyor. Bunun
çözümü tabi ki üretim ve tüketim
dengesinin doğru kurulabilmesinden geçiyor. Üretim ve tüketim
Dünyada
dengesinin doğru kurulabilmesi
için de örgütlenme ön plana çıkıyor. Çiftçimiz, et ve süt üreticileri
birliklerinde olduğu gibi meyve ve
sebze üretici birlikleri kurularak,
bunların kendi planlamalarını yapmaları suretiyle üretim ve tüketim
dengesinin Türkiye'de sağlanması
gerekiyor."dedi.
Parsellerin sayısallaştırılması ve
teknolojinin tarımda kullanılması konusunda gerekli tüm altyapı
yatırımlarını hayata geçirdiklerine
dikkati çeken Küsek, "Bundan sonrası, daha çok çiftçimize düşüyor.
Çiftçimiz, bu örgütlenme altyapısını tamamlamalı, örgütlenerek
üretim ve tüketimi dengesini kendi
örgütsel yapısı içerisinde oluşturmalı. Bu yolla israfın önlenmesi
gerekiyor" diye konuştu.
Dünyada Yaklaşık
Olarak
Emekten yana programlara
ihtiyaç var
Yapılan araştırmalara göre, son olarak eğitim sistemindeki değişiklik,
mevsimlik tarım işçiliğinde çocuk
işçiliğini arttırdığı görülüyor. Bu
durum Türk İş Kanunu’nda yer alan
genç işçilerin “ilköğretimi bitirmiş
olmaları” şartıyla çelişkili bir durum ortaya çıkarıyorken, ortaokulun bitiş yaşı aynı zamanda çocuk
işçiliğinin yaygınlaşma yaşını fiilen
13’e düşürüyor. Bu da 8 milyon çocuğu doğrudan ilgilendiriyor. Çocuk
işçiliği konusunda “Asgari Yaş Sözleşmesi ve Çocuk İşçiliğin En Kötü
Biçimlerinin Bitirilmesi”ne yönelik
Uluslar arası Çalışma Örgütü (ILO)
sözleşmeleri ve Çocuk İşçiliğinin
Önlenmesi’ne Yönelik Uluslararası
Program (IPEC) gibi programlar sorunun çözümünde çok etkili araçlar
olmadığı görülüyor. Bu durumda
güvencesizliğin ve esnekliğin çalışma yaşamını giderek daha fazla baskı altına alarak ilerleyen bu süreçte,
çocuk işçiliğe karşı kalıcı adımların
atılması için emekten yana istihdam
programlarına ihtiyaç duyulduğu
gözler önüne seriyor.
Mevsimlik Tarım İşçileri İçin Meclis Araştırma
Komisyonu Kurulacak
»» TBMM’de mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılması için Meclis
Araştırma Komisyonu kurulması kararlaştırıldı.
TBMM Genel Kurulu’nun 11 Kasım
2014 tarihli birleşiminde alınan Mevsimlik Tarım İşçilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla
Bir Meclis Araştırma Komisyonu Kurulmasına İlişkin Karar, 14 Kasım’da
9
Resmi Gazete’de yayımlandı. 17
üyeden oluşacak Meclis Araştırma
Komisyonu’nun çalışma süresi, Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip Üye
seçimi tarihinden başlamak üzere
3 ay olacak. Komisyon gerektiğinde
Ankara dışında da çalışma yapacak.
Çocuk İşçi Var
HAL VE GİDİŞ
Kişi
Kölelik Benzeri Koşullarda
Yaşıyor
Sait MUNZUR
10
Aralık 2014 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
TÜSİAD; Çiftçinin Refahının
Artması İçin Kırsal Kalkınma
Kilit Önem Taşıyor
»» Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği, (TÜSİAD)
Türk tarım sektörünün tüm unsurlarını bütüncül
bir bakış açısıyla ele almak amacıyla 27 Kasım 2014
tarihinde İstanbul’da “Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Rekabet Gücü” konulu bir çalışma gerçekleştirdi.
Konferansın açılış konuşmaları TÜSİAD Genel Sekreteri ve Yönetim
Kurulu Üyesi Zafer Ali Yavan ve TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkan
Yardımcısı ve Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan
tarafından yapıldı.
Konferansta “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Rekabet Gücü” başlıklı çalışmanın temel bulguları sunuldu. Çalışmada, çiftçinin refahının artmasının
sanayinin rekabet gücünün artmasında en önemli göstergelerinden biri
olduğu sonucu çıkarken, çiftçinin refahının artması için kırsal kalkınmanın kilit önem taşıdığı, bu kilidi açacak anahtarın ise tarım olduğu ifade
edildi. Uluslararası rekabet gücünün
sürdürülebilir olması için toprak, su
gibi özvarlıkların korunmasının hayati önem taşıdığına vurgu yapılan
çalışma da, iklim değişikliği, gıda
güvenliği, aşırı kentleşme, ulaşım
altyapısı ve sanayileşme için tarım
arazilerinin azalıyor olmasının gıda
güvenliği ve rekabet gücü açısından
büyük tehdit yarattığı anlatıldı.
Konferansta, “G20 Dönem Başkanlığı, Gıda Güvenliği ve Rekabet Gücü”
konulu özel bir oturum gerçekleştirildi. Başkanlığını TÜSİAD Tarım
ve Tarıma Dayalı Sanayiler Çalışma Grubu Başkanı Metin Akman'ın
başkanlığını yaptığı oturumda, T.C.
Kalkınma Bakanlığı Tarım Dairesi
Başkanı Taylan Kıymaz, AB Komisyonu Tarım ve Kırsal Kalkınma İkili
İlişkilerden Sorumlu Direktörü John
Clarke, Avrupa Çiftçileri ve Tarım
Kooperatifleri Birliği Genel Sekreteri Pekka Pesonen yer aldı.
Ekonomiye ‘Umut Sofradan,
Can Topraktan gelir’
Konferansta raporla ilgili öne çıkan
tespitler şöyle:
• Küresel rekabette avantaj sağlamanın yolu çiftçinin refahından geçiyor. Türkiye’de üretici kesimin refahında ve rekabet gücünde problem
var. Sürdürülebilir bir tarımsal üretim için sosyal adalet ve üreticinin
refahı göz önünde bulundurulmalı.
Üreticinin ekonomik-sosyal gücünün artması ve gelirin dengeli dağılımı rekabet gücünü artırır.
• Türkiye, mevzuatını reformlarla
büyük oranda AB sürecine adapte
ediyor ama halen atılması gereken
adımlar var. Tarımda gelişmiş ekonomilerden alınan örnek mevzuatların ülke şartlarına uygun hale getirilmesi ve adapte edilmesi lazım. ‘Al ve
aynen uygula’ yöntemi doğru değil.
• Tarım ürünleri fiyatlarında çiftçi
lehine gibi gözüken ancak aslında
öyle olmayan bir durum söz konusu.
Tarım ve gıda sektörlerinde piyasa
ekonomisinin düzgün çalışmaması
fiyat istikrarı ve enflasyon açısından
risk oluşturuyor.
• Başta Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, Enerji Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı olmak
üzere terminolojilerde ve izlenen politikalarda bakanlıklar arası uyum,
kordinasyon ve ortak tanım eksikliği
giderilmeli. Gıda güvenliği ve güvenilirliği konularında tek yetkili bakanlık ihtiyacı söz konusu.
• Gıda güvenilirliği konusunda bilgi
kirliliği var. Bunun giderilmesi için
‘Yeminli Gıda Kontrol Mekanizması’ kurulmalı. Gıda güvenilirliği tüm
politikaların merkezine oturtulmalı.
Denetim sayısı ve kalitesi artırılmalı.
• Her geçen gün azalan tarımsal
alanları diğer sektörlere kaptırma
riski ile karşı karşıyayız.
• Tarım arazilerini toplulaştırmak
adına önemli aşamalar kaydedildi
ancak bu uzun bir süreç ve ara tedbirlerle bu süreç desteklenmeli ve
sürmeli.
• Gıda güvenilirliği açısından bakıldığında daha kalitesiz ürün üretimine yönelik dibe doğru bir kayış söz
konusu.
• Gıda güvenilirliği adına uzun vadeli öngörülebilir stratejiler oluşturulmalı.
• Tarımda sözleşmeli üretim sektör
açısından kısmen mikro regülasyon
niteliğinde. Sözleşmeli tarımın yaygınlaştırılması öngörülebilir arz ve
talebin oluşmasına katkıda bulunacak, izlenebilirliği mümkün kılacaktır. Ticaret borsalarının ve lisanslı
depoculuk sisteminin gelişmesine
katkı verecektir.
• İktisadi etkinlik açısından ölçek
ekonomisinin etkinliğinin artırılması hem üretici tarafında verim
ve karlılığı artırırken, diğer taraftan
devletin verdiği destekleme yükünü
hafifletir. Mevzuatın, teşvik sisteminin ve çiftçilerin ölçek ekonomisinin
yetersiz ve dağınık olması, mevcut
potansiyelden yararlanılamamasının birincil nedeni.
• Tarımda ihmal edilen yeni üretim
teknolojileri, marka, patent, Ar-Ge
ve inovasyona yönelik çalışmalar artırılmalı. Devlet desteği, kamu-özel
sektör işbirliği modelleri etkinleştirilmeli.
Aile Çiftçiliği Yılı Bitiyor
»» Yıl içinde yapılan etkinlikler ve söylemlerden bir derleme yapalım.
• Aile çiftçiliği kavramı önemli,
özellikle ülkemiz için çok önemli,
• Aile çiftçiliğinin gerçek anlamda
uygulanabilirliği ve sürdürülebilirliği kooperatifleşmeyle olur,
• Doğanın yapısını bozmadan daha
sağlıklı ürünler üretmek bu yapıyla olur. Bu bağlamda endüstriyel
tarım uygulamaları aile çiftçiliğine
zarar vermektedir,
• Aile çiftçiliği ve kooperatifleşme
daha fazla çalışma alanı yaratacağından işsizliğin azalmasında
önemli bir etken olur,
• Yerel ürünlerin korunmasına, insanların sağlıklı beslenmesine, dışa
bağımlılığın azalmasına önemli
katkılar sağlar,
• Yerinde (kırsalda) kalkınmaya
olanak sağlar. Kentlere göçü azaltır,
• Aile parçalanmalarını azaltır. Kültürüne yabancılaşmayı önler. Kültürel yozlaşmanın önüne geçer,
• Ortak amaçlarda birlikte hareket
edebilme davranışlarının gelişmesine katkı sağlar.
Bunlar olabilirse ortak amaçlarda
örgütlenmeyi de başarabiliriz.
İşte o zaman;
• Köylerimizde atalarımızdan ve
ailelerimizden kalan topraklarda
yaşamaya ve üretmeye devam edebiliriz.
• Çocuklarımız yanımızda sevgi
dolu duygularımız içerisinde doğal
ve sağlıklı beslenerek bizleri mutlu
ederler.
• Kentlere sigortalı bir iş bulma
umuduyla gidip söylemekten-yaz-
maktan sıkıntı duyduğumuz acı
olaylar yaşamak zorunda kalmazlar.
• Eğitimlerini başarıyla tamamlayıp
çalışma alanına girseler de ailelerinden ve üretimden kopmazlar.
• En yeni bilimsel gelişmeleri kendi
koşullarımıza göre uygulayabilen
bilinçli üreticiler olurlar.
• Çiçek üreten ailelerin çocukları
evlerini ya da bürolarını yapma çiçeklerle süslemezler.
• Süt hayvancılığı yapan ailelerin
çocukları marketlerden ithal 50
gramlık ürünler için 2 litre süt parası vermezler.
• Kim bilir belki de bu güzel ülkede
yaşarken karşılaştığımız iyi-kötü,
doğru-yanlış her şeyi sorgulayan,
yanlışa ve kötüye karşı, tepki gösteren, iyi ve doğrunun yanında olan
davranışlar sergilerler.
İnanın o zaman bu ülke üreticilerinin çok büyük bir çoğunluğu kooperatiflerde örgütlenir.
Gerisini söylemeye gerek yok.
Daha iyiye ve daha güzele
ulaşmak dileğiyle…
Tarımda İhracat da İthalat da Artıyor
»» Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarımda
ihracatın da ithalatın da artmaya devam ettiğini bildirerek, “Tarım ve gıda 10 ayda
yaptığı ihracat 14,3, ithalat 10 milyar doları aştı” dedi.
Bayraktar, Ocak-Ekim döneminde
gıda ve tarımda ihracatın 20132014 yıllarında yüzde 6,9 artışla
13,4 milyar dolardan, 14,32 milyar
dolara çıktığını, ithalatın ise 9,16
milyar dolardan 10 milyar dolara
yükseldiğini belirtti.
Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, tarım ve gıdada Ekim ayında ihracatın, geçen yılın aynı ayına göre
yüzde 16,6 artarak 1 milyar 442
milyon 587 bin dolardan 1 milyar
681 milyon 341 bin dolara, ithalatın ise yüzde 41,9 artarak 746 milyon 908 bin dolardan 1 milyar 59
milyon 908 bin dolara yükseldiğini
vurguladı.
Bayraktar, tarım ve gıdada ihracat,
Haziran ayında yüzde 0,8, Temmuz ayında yüzde 10,6 gerilediğini,
Ağustos’ta yüzde 16,1, Eylül’de yüzde 5,3 artığını hatırlattı.
10 ayda gıda ve tarımın,
4 milyar 318 milyon 487
bin dolar dış ticaret fazlası
verdiğinin altını çizen
Bayraktar, son 12 ayda
tarım ve gıdanın 5,86
milyar dolar dış ticaret
fazlasına ulaştığını belirtti.
Bayraktar, tarımın Başta
kuraklık ve don olmak
üzere hemen bütün doğal
afetleri yaşamasına
rağmen tarım sektörün,
Ekim itibarıyla 12 aylık
ihracatın 17,9 milyar
doları bulduğunu bildiren
Bayraktar, son 12 aylık
ithalatın ise 12 milyar
doları aştığına dikkati
çekti.
Şemsi Bayraktar, Ekim ayında genel ihracatın yüzde 7,3 artarak 12
milyar 54 milyon dolardan 12 milyar 933 milyon dolara çıktığını, genel ithalatın ise yüzde 1,5 düşüşle
19 milyar 483 milyon dolardan 19
milyar 185 milyon dolara indiğini
bildirdi.
Bayraktar, kronik bir şekilde dış ticaret açığı veren Türkiye’ye tarımın
6 milyar dolara yakın dış ticaret
fazlasıyla önemli bir katkıda bulunduğunu bildirdi. Tarımın katkısının
sadece dış ticaret fazlası vermek olmadığını vurgulan Bayraktar, istihdamın yüzde 22,2’si karşılayarak,
toplamda işsizliği 2,2, erkeklerde
1,3, kadınlarda 5,5 puan azaltarak,
genelde işsizliğin yüzde 10,1, erkeklerde yüzde 8,9, kadınlarda 12,7’de
kalmasını sağlayarak da işsizliğin
dünyanın en önemli sorunlarından
biri olduğu bir ortamda istihdama
eşsiz destek sağladığını belirtti.
Şemsi Bayraktar, tarımın milli gelire de önemli katkı verdiğini, gayri
safi yurtiçi yüzde 7,4’ünü oluşturduğunu, gıda sanayi, tekstil konfeksiyon sanayi, ulaştırma, ticaret,
finans, lokanta ve otel sektörleri
başta olmak üzere çok sayıda sektörün de hammadde ve gelirinin
önemli bir bölümünü tarımdan
sağladığını bildirdi.
En fazla ihracat meyve,
sebze ve bunlardan elde
edilen ürünlerden
Ekim ayındaki gıda ve tarım ihracatının yarısına yakınının, yüzde
47,5’inin meyve, sebze ve bunlardan elde edilen ürünlerden sağlandığını belirten Bayraktar, şunları
kaydetti:
“Ürün bazında en fazla ihracat,
meyve, sebze ve hububat, en fazla
ithalat hububat, yağlı tohumlar ve
hayvansal ve bitkisel yağlarda ya-
pıldı. Geçen yılın Ekim ayında 424
milyon 512 bin dolarlık olan yenilen
meyveler ve yenilen sert kabuklu
meyve ihracatı 2014 yılının Ekim
ayında 583 milyon 10 bin dolara, 50
milyon 498 bin dolarlık yenilen sebzeler ve bazı kök yumrular ihracatı
ise 60 milyon 478 bin dolara yükseldi. Sebzeler, meyveler, sert kabuklu
meyveler ve bitkilerin diğer kısımlarından elde edilen müstahzarların ihracatı, Ekim ayları itibarıyla
181 milyon 588 bin dolardan 224
milyon 995 bin dolara, hububat, un
nişasta veya süt müstahzarları, pastacılık ürünleri ihracatı 127 milyon
34 bin dolardan 142 milyon 103 bin
dolara, tütün ve tütün yerine geçen
işlenmiş maddeler ihracatı ise 49
milyon 915 bin dolardan 95 milyon
874 bin dolara çıktı.
2014 Ekim ayında 237
milyon 925 bin dolarlık
hububat ithal edildi. Bunu
199 milyon 949 bin dolarla
yağlı tohum ve meyveler,
muhtelif tane, tohum ve
meyveler, sanayide ve tıpta
kullanılan bitkiler, saman
ve kaba yem takip etti.
Üçüncü büyük kalem olarak bunları 175 milyon 654 bin dolarla hayvansal ve bitkisel katı ve sıvı yağlar,
yemeklik katı yağlar, hayvansal ve
bitkisel mumlar izledi.”
Tarımdaki büyük
potansiyel
Bayraktar, tarımın aşırı arazi parçalanması, sulama altyapısının tamamlanamaması, güçlü örgütlenme eksikliği gibi yapısal sorunları
bulunduğunu, bu sorunların aşılması halinde, tarımda çok büyük
bir potansiyeli içinde barındıran
Türkiye’nin, rahatlıkla 2023 yılında, 150 milyar dolarlık tarımsal
hasılaya, 40 milyar dolarlık gıda
ve tarım ihracatına ulaşabileceğini
vurguladı.(www.tzob.org.tr)
Köy-Koop Haber Aralık 2014
TARIM
Doğadan Topladığınız
Mantarları Tüketmeyin
»» Özellikle sonbahar aylarında insanlar, doğada, çayırda, ağacın
dibinde ya da bir gübre üzerinde mantar bulduklarında onu kültür
mantarı diye tüketmektedirler ve bu durum mantar zehirlenmesi gibi
olumsuz durumları beraberinde getirmektedir.
Ayrıca insanlar doğadan toptoplanan mantarları tüketmek rus ruleti oynamak ile
ladıkları mantarları halk
eşdeğer bir durumdur. Son
pazarlarında satmaktadır.
zamanlarda mantar zehirZehirli mantar ile yenilelenme vakalarında ciddi
bilir mantarları ayırtetmek
bir artış meydana gelmiştir
bakarak koklayarak ya da
Mantar zehirlenme belirtipişirerek değil labaratuvar
leri "Kusma, baş ağrısı, baş
ortamlarında analiz ediledönmesi, halsizlik, terleme,
rek anlaşılabilir. Ama haltitreme, nabızda aşırı derece
kımız daha önce aynı yerÖğr. Gör. Fatih KUTLUER
yükselme gibi durumlardır.
den topladığı mantarları
Kırıkkale Üniversitesi Kırıkkale
Zehirli bir mantarın 5-10 dayediğini, zehirlenmediğini
Meslek Yüksekokulu
kikada etkili olabileceği gibi
yine aynı yerden toplayıp
daha uzun sürede de etkisiyediğinde zehirlenmeyeceBitkisel ve Hayvansal Üretim
ni gösterebilir. Bazı zehirli
ğini düşünmektedir. Bu olBölümü Mantarcılık Programı
mantar türleri ise alkol ile
dukça yaygın ama çok yanlış bir inanıştır çünkü mantarlar spor denilen birlikte alındığı zaman zehir etkisi oluşturabioldukça küçük ve hafif yapılar ile çoğalırlar lir. İnsanlar mantar zehirlenmeleri ile alakalı
ve bu sporlar kolaylıkla hareket edebilirler. ciddi sağlık problemleri ile karşılaşabilirler.
Böylece zehirli mantar sporları daha önceden Bunların en başında karaciğer ve böbrek yetdoğadan toplanılan ve zehir etksi olmayan mezliği gelmektedir.
mantarların yanında da gelişebilir ve kolay- Mantar zehirlenmesi şüphesi ile hastaneye gelıkla zehirlenme etkileri oluşabilir.
tirilen kişiler ihtiyaç olduğu durumlarda diyaBir başka husus ise; bazı zehirli mantar türle- lize alınmaktadırlar. Karaciğer tahribatına mari yenilebilir mantarlara oldukça benzemekte ruz kalındığında ise organ nakli yapılması gibi
çıplak gözle ayırt edilememektedir. İnsanları ciddi durumlar ile karşılaşılabilir. Bu nedenle
bu durum çok yanıltmakta daha önce yedi- insanların kültür mantarı dışında, yani laborağimizde zehir etkisi oluşmadı diyerek zehirli tuvar ortamlarında üretilen mantarlar dışında
mantarları tüketebilmektedirler. Pişirildiğin- hiçbir mantar tüketmemeleri gerekmektedir.
de ya da kurutulduğunda zehir etkisinin geçeceği düşünülmektedir bu durum da yanlış
inanışların başında gelmektedir. Nasıl ki acı
biber pişirilince ya da kurutulunca acı etkisi
geçmiyor ise zehirli mantarlarda pişirilince
veya kurutulunca zehir etkisi kaybolmaz.
Kültür mantarı ülkemizde
son zamanlarda tanınmaya ve
tüketilmeye başlamıştır.
Kültür ortamında yetiştirilen mantarların
tüketilmesi daha sağlıklı olacaktır. Doğadan
Zeytin Sineği Zararına Karşı
AB İle Ortak Proje
»» Ege Zeytin Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Gürkan
Renklidağ, “Zeytin sineği zararlısı ile mücadelede yeni otomatik
entegre sistem projesi”yle zeytin sineğinden kaynaklanan hasarı yarı
yarıya azaltmayı hedeflediklerini belirterek “ENTOMATIC- Zeytin
Sineği Zararlısı ile Mücadelede Yeni Otomatik Entegre Sistem Projesi”
için Avrupa Birliği ile sözleşme imzaladıklarını ve projeyi hayata
geçirmek için faaliyetlerine başladıklarını bildirdi.
Zeytincilik sektöründe şu anki dünya ihracatının 3,2 milyar dolar olduğunu hatırlatan
Renklidağ, ”Cumhuriyetimizin kuruluşunun
100. yılında ülke olarak tek başımıza ihracat
hedefimiz ise 3,8 milyar dolar. 2023 hedefimize ulaşmak, pazarı genişleterek sektörümüzün rekabet gücünü artırmak amacıyla
sanayileşmemizin, araştırma geliştirme ve
inovasyon çalışmalarına ağırlık vermemiz gerektiğinin farkındayız. Bu bilinçle, zeytincilik
sektörünün büyük sorunu zeytin sineği zararlısının yol açtığı tahribatı sıfıra indirmek için
proje geliştirdik.”dedi.
Renklidağ, zeytin sineğinin neden olduğu zararlardan dolayı her yıl zeytin ve zeytinyağı
rekoltenin yaklaşık yüzde 20’sininin kaybolduğunu belirterek, açıklamada şu ifadelere
yer verdi:
“Bu soruna bir çözüm bulmak amacıyla Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı tarafından
desteklenen 3 milyon Avro bütçeli bir araştırma geliştirme projesi hazırladık. Sinek küçük
ama sektörümüze büyük zarar veriyor. Bu zararın önüne geçmek için İspanya, Almanya,
Yunanistan, Portekiz, Fransa ve Belçika’dan
önemli araştırma enstitüleri ve kurumlar
ile kurduğumuz ortaklık yapısı ile sorunun
çözümüne yönelik bir teknolojigeliştirmeyi amaçladık. Proje sonucunda zeytin sineği
zararlısından kaynaklanan hasarı yarı yarıya
azaltmayı, böylelikle ürün kalitesini ve rekolteyi artırmayı hedefliyoruz. Ortaklarımız ve
üreticilerimizle birlikte zeytincilik sektöründe
rekabet gücümüzü, ihracatımızı ve karlılığımızı artırmak için yaptığımız çalışmalarımıza
devam edeceğiz.”
11
Mısır’da Kooperatifçilik
Reform Planı Uygulamaya
Konuldu
»» Katılımcı kooperatif politikası oluşturmuş olan ülkelerden örneklere
atıfta bulunulan reform planında, Türkiye’nin de örnek alacağı
düzenlemeler var.
Hüseyin POLAT
BM/ILO Kooperatifçilik Başdanışmanı,
Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Danışmanı
Geçtiğimiz yıl hazırlanmasına katkıda bulunduğumuz Kooperatifçilik Yol Haritası (Cooperative Roadmap) nihayet uygulama şansını
yakaladı. Yeni hükümetin göreve başlaması
ile kooperatif reformuna duyulan gereksinme
kooperatifler ve toplumun değişik kesimleri
tarafından yeniden yüksek sesle dile getirilmeye başladı. Bunun üzerine Mısır Hükümeti
5 Milyon tarımsal kooperatif ortağını ilgilendiren 1980 tarihli tarımsal kooperatifler yasasını gözden geçirmeyi kararlaştırdı. Mısır
Ulusal Rekabet Kurulu (ENCC) tarafından
gündeme getirilen ve tarımsal reform kapsamında ele alınan kooperatif reform paketini
bazı yenilikler ve güncellemeler ile birlikte 30
Ekim 2014 tarihinde düzenlenen ulusal düzeyli bir toplantıda sunmak üzere Kahire’ye
davet edildim.
Durum tespiti
2012 yılında kooperatiflerle ilgili reform çalışmalarına katkıda bulunmak amacıyla Mısır’a
davet edildiğimde genel durum ile ilgili şu tespitleri yapmıştım:
• Bugün işbaşında bulunan hükümet dâhil,
bugüne kadar görev yapmış olan hükümetlerin hiçbirinin açık ve net bir kooperatif politikası olmamış.
• Kooperatifler kendilerini ortaklarına karşı
değil de hükümete karşı “sorumlu” hissediyorlar. Bu durum kooperatiflerin bağımsızlığı
ve özerkliği ile çelişmekle kalmayıp, kamuoyunda ve ortaklar arasında kooperatiflerin
kamu kurumlarının birer uzantısı gibi algılanmasına yol açıyor.
• Kooperatifler, türlerine göre yedi değişik
yasaya tabi. Bu yasalar, hem “modası geçmiş
(eskimiş), devlet güdümünde kooperatifçiliği”
öngörüyor ve destekliyor, hem de kooperatifçiliği birbirinden farklı yorumluyorlar.
• Kooperatifler, türlerine göre yedi değişik bakanlık tarafından denetim ve gözetim altında
tutuluyorlar. Örneğin, tarımsal kooperatifler
Tarım Bakanlığının gözetimine verilirken,
konut kooperatifleri İskân Bakanlığının, okul
kooperatifleri Eğitim Bakanlığının, küçük sanat kooperatifleri Ekonomi Bakanlığının gözetimine bırakılmış. Kooperatifler Ulusal Birliği de Başbakanlığın gözetiminde.
• Kooperatif üst örgütleri mevcut, ancak bunlar etkisiz ve “yetkisiz”. On beş kişilik yönetim
kurulunun üçte birini, yani, beş kişisini ilgili
bakan atıyor.
• Adında “kooperatif” kelimesi bulunan üç
eğitim enstitüsü var ancak ihtiyaçlara dayalı
kooperatif meslek eğitimi verecek okul yok.
Reform paketinde neler var?
Geçtiğimiz yıl Ocak ayında Ulusal Paydaşlar
grubuna takdim ettiğim ve bu yılın Ekim ayı
sonunda da bazı eklemelerle güncellediğim
ve yeni paydaşlar grubuna sunduğum kooperatifçilik reform
paketinin ana konularını şu
hususlar teşkil ediyor:
• 193 Sayılı ILO Tavsiye Kararı
ve BM kılavuzundan yararlanılarak katılımcı bir yöntemle
yeni bir kooperatifçilik politikası oluşturulması. Bu politikanın esasını, hükümetlerin
kooperatifleri ortaklarının yönetiminde ve kamunun dışında
farklı bir işletme türü olarak
kabul etmeleri teşkil etmelidir.
• Bu politika esas alınarak ve kooperatiflerin
başarılı olduğu ülkelerin kooperatif yasaları
gözden geçirilerek, tüm kooperatifleri kapsayan tek bir çerçeve yasa hazırlanması ve farklı
kooperatif türlerinin ihtiyaç duyacağı özel hükümlerin örnek anasözleşmelere bırakılması.
• Geçiş sürecinde en çok ortağın (5 Milyon) ve
en çok kooperatifin (5.000) bulunduğu tarım
kesiminde bulunan üç değişik tür kooperatifi kapsayan 1980 tarih ve 122 Sayılı Tarımsal
Kooperatifler Yasasında bazı düzenlemeler
yapılarak işe başlanılabilir. Nitekim bu yasanın 10 maddesini değiştirmeyi amaçlayan bir
taslak Bakanlar Kuruluna sunulmuş bulunuyor.
• Kooperatiflerin kuruluş, tescil ve denetiminden sorumlu kamu kurumlarının sayısı en
aza (mümkünse 1’e) indirilmeli ve kooperatif
yasası ve anasözleşmelerin yorumlanması ve
uygulanmasında yeknesaklık sağlanması yanı
sıra, kooperatiflere sağlanacak destek hizmetleri de bir merkezden verilmelidir.
• Kooperatiflere nitelikli eleman yetiştirmek
amacı ile kurulan ancak zaman içinde amaç
dışı eğitime yönelen “kooperatif” enstitüleri,
kooperatiflerin ihtiyaç duyduğu mesleki ve işletme (hizmet içi) eğitim verilmesini sağlayacak biçimde yeniden yapılandırılmalıdır.
Yol haritasında hangi adımlar
öneriliyor?
Bu reform paketinin uygulanmasına ilişkin
yol haritasında da şu adımların atılması öneriliyor:
• Kooperatifler, ilgili sivil toplum kuruluşları
ve ilgili bakanlık temsilcileri ile akademisyenlerden oluşacak ortak bir Ulusal Komite teşkil
edilmesi. Bu komitenin görev tanımında politika ve yasa tasarıları hazırlanması yanında,
bunların uygulanması aşamasında da hükümetlere yardımcı olunması yer almalıdır.
• Ulusal Komiteye, uluslararası kuruluşlar
(ILO gibi) kolaylaştırıcı olarak yardımcı olabilirler.
• Reform paketinin kesintisiz uygulanması ve
uygulamaya finansman ve teknik destek sağlanması ve kooperatifler ve kamu görevlilerinin süreç boyunca eğitilmeleri için gelişmiş
ülkelerin ve uluslararası kuruluşların finanse
edeceği bir kooperatifçilik destek projesi hazırlanmalı ve uygulanmalıdır.
12
Aralık 2014 Köy-Koop Haber
RÖPORTAJ
Aile Çiftçiliği Yılı Sonlanırken
»» BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından ilan edilen 2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı’nın son günlerine geldiğimizde,
geçen bir yıllık süreçte bu konuda ne gibi çalışmalar yapıldı? Farkındalık yaratılabildi mi? Bundan sonra ne yapılacak?
2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı”,
BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün
(FAO) önerisiyle 22 Kasım 2013 tarihinde Birleşmiş Milletler 66. Genel
Kurulu’nda resmi olarak onaylanmıştı. Birleşmiş Milletler, açlık-yoksullukla mücadele ve doğal kaynakların korunması, sürdürülebilir gıda
güvencesinin sağlanması, kırdankente göçün azaltılması ve tarımsal
üretim faaliyetlerinin devamlılığı
açısından “Aile Çiftçiliği”nin öneminin vurgulanması amacıyla 2014 yılını “Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı”
olarak ilan etmişti.
İklim değişiklikleri, biyoçeşitlilikte azalmalar, gıda fiyatlarında dalgalanmalar, açlık ve yoksulluğun
kronik küresel bir sorun haline dönüşmesi, artan enerji ve girdi maliyetleri, su kıtlığı, piyasa sistemlerinin oluşturduğu belirsizlikler ve
daha birçok sorun en çok kendine
yetmeye ve olanaklar ölçüsünde geçimlik düzeyde de olsa pazar için
üretimde bulunmaya çalışan “aile
çiftçiliğini” tehdit etmekte. Bu sorunlara çözüm bulmak ve küresel
düzeyde konuya ilgi çekmek amacıyla “aile çiftçiliği” gündeme daha
yoğun getirilmeye çalışıldı. Bu bağlamda Ankara’da gerçekleşen Ulusal
Aile Çiftçiliği Sempozyumunu ve ülkemizdeki Aile Çiftçiliğinin yaşamış
olduğu sorunları; konunun uzmanları ve üretici örgütlerinin başkanları değerlendirdi.
Dr. Ayşegül Akın
Birleşmiş Milletler Gıda ve
Tarım Örgütü (FAO) Türkiye
Temsilci Yardımcısı
Öncelikle aile çiftçiliğinin ön plana çıkartılması, tekrar tartışmalara konu edilmesi adına önemli bir
sempozyum olduğunu düşünüyorum. BM Gıda ve Tarım Örgütü
(FAO) olarak, 2014 yılı Aile Çiftçiliği
Yılı olarak ilan edildi. Dünya Gıda
Günü’nün teması da bu yıl ‘Aile Çiftçiliği’ oldu. Tüm bir yıl boyunca bu
konuyla ilgili çeşitli toplantılar ve etkinler gerçekleştirdik. Aile çiftçiliğinin durumunu geleceğini konuştuk.
Bilindiği gibi BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) açlıkla mücadele eden bir
kuruluş. Aile çiftçiliğinin sürdürülebilir gıda güvenliğine yapmış olduğu
katkısı rakamlarla tespit edilmiş bir
olgu. Dünyada 570 milyon çiftlik var
ve bunun 500 milyonu aileler tarafından yönetiliyor. Böyle bir durum
da da mevcut gıda üretiminin yüzde
80’ninde aile işletmeleri tarafından
gerçekleştiriliyor. Bu rakamlar çerçevesinde aile çiftçiliğinin rolünün tartışılması, sorunlarının paylaşılması,
çözüm önerilerinin oluşturulması ve
bir yılın değerlendirilmesi açısından
önemli bir sempozyum oluyor.
Aile çiftçiliğinin mevcut durumu,
ona biçilen rolün Türkiye içerisinde
tekrar ortaya konarak net olarak belirlenmesi ve bu sonuçların dünyadaki uygulanacak politikalara yan-
sıtılabilmesi beklentisi içerisindeyiz.
Çünkü aile işletmeleri gıda güvenliğinin sigortası. O yüzden sürdürülebilirliliği çok önemli. Daha güçlü ve
daha etkin hale getirilmesi hem üretim hem de pazardaki rekabet etme
gücü ve aynı zamanda bilgiye kolay
ulaşılması açısından daha iyi yapılandırılmaları gerekiyor. Bu konuyla
ilgili neler yapılacağının bir yol haritasının çıkartılmasının ve her ince
ayrıntının tartışılmasını bekliyorum.
Bu sempozyumdan çıkacak olan verilerle, Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nın da bu yönde yapmış
olduğu çalışmalarının birlikte değerlendirilmesiyle bir yol haritası çıkacak diye umuyorum.
Prof. Dr. A. Ali Koç
Akdeniz Üniversitesi İktisat
Bölümü Öğretim Üyesi
BM tarafından 2014 yılının Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı olarak ilan
edilmesini önemini vurgulayan; Tarım ekonomisi ve politikaları, gıda
politikaları, gıda güvenliği, uluslararası gıda ticareti, tarımsal pazarlama, çevre ve yerel ekonomi kalkınma
alanlarında çalışmalar yürüten Prof.
Dr. A. Ali Koç, “Dünya da gıda üretiminin yüzde 80’den fazlasını, ülkemizde ise yüzde 85 civarında küçük
aile işletmeleri, aile çiftçileri temin
etmektedir. Aile çiftçiliği gıda güvenliğimizin teminatıdır. Tüm dünyada gıda güvencesi, yaşanan iklim
değişikliği gibi çok büyük bir tehlike
ve riskle karşı karşıyayız. İklim değişikliği hem küçük aile işletmelerini
etkileyen bir unsur, hem de yaşanan
iklim değişikliğine adaptasyon Son
derece önemli.
Çevrenin korunması, biyoçeşitliliğin korunması, çok olumsuz şartlara rağmen üretim faaliyetlerinin
sürdürülmesi için aile çiftçiliğinin
yaşatılarak, faaliyetlerinin sürdürülebilirliği sağlanmalıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için alt yapıya, yeni
bir bakış açısına, yeni politikalara
ihtiyaç vardır. Bu anlamda önemli
tüm paydaşların bir araya gelerek,
uluslararası ve ulusal düzeyde de
aile çiftçiliğinin tartışılması, önemli
fonksiyonlarının ve potansiyellerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Paydaşların; gıda güvencesinin
temini için, sürdürülebilir ve sosyal
boyutlarıyla (göçün önlenmesi, istihdamın geliştirilmesi, bölgesel kalkınmanın, yerel kalkınmanın, kırsal
kalkınmanın sağlanması, çevrenin
korunması açışından) önemli bir
fonksiyon olan aile çiftçiliğinin tartışılması ve gündemde tutulmasını
anlamlı buluyorum.
Aile işletmeciliği bizim en önemli ilgi
alanlarımızı oluşturuyor. Tarım ve
gıda arz zinciri yeniden yapılanıyor.
Özellikle perakende aşamasında çok
ciddi bir yoğunlaşma var. Az sayıda firma pazarın satışlarının büyük
bir bölümünü elinde tutuyor. Gıda
imalat aşamasında hızlı bir konstelasyon ve yoğunlaşma var. Tabi
bu durum arz zincirindeki pazarlık
gücünü değiştiriyor. Özellikle gıda
temin eden küçük örgütsüz işletmeler büyük sanayiciler ve perakendecilerin monopson gücüyle karşı
karşıyalar. Diğer taraftan biz tüketiciler tekel gücü uygulamalarıyla karşı karşıyayız. Bizler çeşitli akademik
ortamlarda sunduğumuz bildirilerle
farklı paydaşların konuya dikkatini
çekiyoruz. Türkiye Rekabet Kurumu
bu anlamda perakende sektöründeki
gelişmeyi yakın takip altına aldı. Bu
arada monopson uygulamaları tekelci davranışları uyumlu eylemler
var mı, yok mu? Bunları değerlendirmeye ve izlemeye aldı. Bizim açımızdan küçük işletmeler ve özellikle
de küçük tarım işletmeleri-aile işletmelerinin gıda arz zincirinden dışlanmasını önlemek, onların sektöre
dâhil olmasını teşvik etmek ve bu
alanda çözümler üreterek çalışmalar
yapmak sağladığımız katkılardır.
Cafer Yüksel
Türkiye Ormancılık
Kooperatifleri Merkez Birliği
Genel Başkanı
Dünyadaki sanayi ve ticaret çevrelerinin aile çiftçiliğini ve kooperatiflerinin önemini küçümseyen süreçin
bitmiş olduğu değerlendirmesinde
bulunan Türkiye Ormancılık Kooperatif Merkez Birliği Genel Başkanı
Cafer Yüksel, “BM 2014 Yılını Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı olarak ilan
etti. Dünya da olduğu gibi ülkemizde
de bu anlamda çeşitli etkinlikler, farkındalık yaratma çabaları ve bu yılın
gereği Aile Çiftçiliği’nin öneminin altı
çizildi. Ve aile çiftçiliğinin sürdürülebilirliği için arayışlar, çözüm önerileri ortaya kondu. Ulusal Aile Çiftçiliği
Sempozyumu uygulayıcılarımız, akademisyenlerimiz, en küçük biriminden en üst düzeyine ve kooperatiflerimize kadar, kamu görevlilerinin de
burada bulunması bu anlamıyla çok
önemli bir nitelik arz etmiştir.
Bugün en yoksulundan en zenginine kadar tüm ülkelerde aile tarımı
sanayi ve ticaret sektörünün en büyük güvencesidir. 500 milyondan
fazla aile geçimini aile çiftçiliğinden
kazanmaktadır. Aile çiftçiliğinin sosyal ve ekonomik önemi son yıllarda
daha da ön plana çıkmıştır. 21 yüzyılda daha da artan sosyo ekonomik
sorunların çözümü aile çiftçiliğinin
desteklenmesine yönelik politikalar dünya gündeminde yeniden ele
alınmaya başlamış, 2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı ile başlayan
farkındalık süreci 2014 Uluslararası Aile çiftçiliği Yılı ile daha anlamlı
hale gelmiştir. Dünyadaki sanayi ve
ticaret çevrelerinin aile çiftçiliğini ve
kooperatiflerinin önemini küçümseyen süreç bitmiş, ortak çalışma görüşü ağırlık kazanmaya başlamıştır.
Bazı ülkelerde bu yönde dikkat çekici adımlar atılmıştır. Sonuçta dünya
ve insanlık gelecek için önemli değerleri yeniden kazandı.” dedi.
Mehmet Varol
Köy Koop- Hay Koop Denizli
Birlik Başkanı
Öncelikle şunu söylemek lazım. Biz
aile çiftçisiyiz. Eşim, oğlum ve gelinim hep birlikte çalışıyoruz. Ben kendim aile çiftçisiyim ve orta ölçekli bir
aile işletmesini yürütüyorum. Burada
yeterli bir arazi ve bu arazide ürettiğimiz ürünlerle tarım ve hayvancılık
yapıyoruz. İşletmemizde biz aile olarak çalışıyoruz. . Tabi ki aile çiftçiliği
çok çok önemsediğimiz bir olay. Sevdiğimiz için değil yaşam biçimimiz
olduğu için yapıyoruz.
Genel olarak dünayaya bakıldığında
gıda üretimi ve tüketimi süreçleri
içinde yer alan her şey yıldan yıla
artan biçimde küresel ölçekte faaliyet gösteren şirketlerin egemenliği
altına giriyor. Bu şirketler gıda ve
beslenme konusunda tarladan sofraya uzanan sürecin her aşamasına
hakim olmak istiyorlar. Bu nedenle
FAO’nun almış olduğu 2014 Aile Çiftçiliği Yılı kararını çok olumlu buluyorum. Sempozyumda bu konuyla ilgili
değerlendirmelerimizi yapıyoruz.
Bugün Türkiye’de mevcut işletmelerimizin yüzde 93’ü küçük aile işletmeleri ise bu büyük bir çoğunluk demektir. Bu ciddi çoğunluğu dikkate almak
adına önemli bir gelişme dikkate alınmasını istiyoruz ve önemsiyoruz.
Aile çiftçiliği işletmelerin tamamı
küçük. Küçük işletmeler üretim hacimleri çok düşük ve çok ciddi sıkıntılarla yaşıyorlar. Girdi temininden
tutunda ürünlerin pazarlanması ve
planlama konusunda sıkıntıları var.
Piyasalar da söz sahibi olabilme açısından çok büyük sıkıntıları var. İşte
bu sıkıntıların çözülebilmesi için de
mutlaka küçük aile işletmeleri ciddi
örgütlerin çatısı altında toplanmalı,
örgütlenmeli ve bu örgütlenme biçimi mutlaka kooperatifçilik olmalı. Kooperatifleri Aile Çiftçiliğinin
temeli olarak görüyorum. Çünkü,
biyolojik çeşitliliğin ve sağlıklı beslenmenin, gıda güvenliğinin, sürdürülebilir kırsal kalkınmanın sağlamasını sağlayacak yapı taşı olarak
kooperatifçiliği görüyorum.
Biz Denizli’de aile işletmelerini kooperatiflerin çatısı altında birleştirerek, an azından küçücük olan o
işletmelerin güçlü hale getirmeye
çalıştık, çalışıyoruz. Getirebildik mi?
Hayır. Ancak bir yerlerden başlamış
olmak önemliydi. Biz bunu başlattık.
Üretmiş olduğu ürünlerin, hayvancılıkta genellikle de etin ve sütün
değerlendirilmesi konusunda kooperatifler ve kooperatif üst birliklerin aracılığıyla pazarlama organizasyonlarını gerçekleştirdik.
Bunu yapınca ne oldu? Neleri başarmış olduk? En azından piyasada fiyat istikrarına katkı sağlayarak, kooperatif ortaklarımızın kazançlarında
az da olsa bir yükselmesini sağladık.
Girdi maliyetlerini ise kooperatiflerimizin organizasyonu ile toptan
alımlarımızla ve dağıtım ağımızla
ortaklarımızın üzerindeki yükü ha-
fifletmeye çalışıyoruz.
Denizlide 2013 yılında ilk defa uygulamasını başlattığımız küçük aile
işletmelerinde süt kalitesinin iyileştirilmesi amacıyla bir proje başlattık.
Bu projemiz halen devam etmekte.
Mevcut var olan ürünlerimizin kalitesini yükselterek kooperatif ortağımızın daha fazla kazanabilmesine
çalışıyoruz.
Ankara’da gerçekleşen ve
14 oturumda 71 bildirinin
sunulduğu “Ulusal Aile Çiftçiliği
Sempozyumu”nda ortaya çıkan
temel tartışma alanları ve
öneriler şunlar oldu;
• Aile çiftçiliği Türkiye için vazgeçilmez üretim ve gelir-geçim alanıdır.
• İnsanlığın ve tüm canlıların geleceği ve gereksinimleri için aile çiftçiliği
önemlidir.
• Biyoçeşitliliğin korunmasında aile
çiftçiliği önemli misyonlar üstenmektedir.
• Doğal kaynakların sürdürülebilir
kullanımında aile çiftçiliği önemli
rol oynamaktadır.
• Aile çiftçiliğinin sürdürülebilirliği için örgütlenme şart olup burada
“kooperatifçilik” temelli örgütlenme
önem taşımaktadır.
• Karar vericiler aile çiftçiliği konusunda daha rasyonel, sürdürülebilir
politikalar izlemek durumundadır.
• Endüstriyel tarım aile çiftçiliğini tehdit etmektedir. Bunun için küçük çiftçilerin özellikle pazarlama temelli örgütlenmeleri gereklilik göstermektedir.
• Sanayi, enerji, turizm politikaları
ve yatırımları aile çiftçiliğinin ve tarımı tehdit etmektedir.
• Aile çiftçiliği ile uğraşanların eğitim-yayım, örgütlenme, kredi ve yerinde kalkınma konularında desteğe
gereksinimleri vardır.
• Aile çiftçiliği ürünlerinin pazarlanması ve değerlendirilmesi için yerel
yönetimlerle işbirliği önem taşımakta ve bu konuda üretici örgütleri ve
özellikle de Türkiye Ziraat Odaları
Birliği’ne önemli roller düşmektedir.
• Tarımda kayıt dışı çalışma koşulları ortadan kaldırılmalıdır.
• Mevsimlik tarım işçiliği Türkiye’ni
önemli bir sorunu olup, sorunun çözümü için tarafların bir araya gelip
izlenebilir, denetlenebilir stratejiler
geliştirmesi gerekmektedir.
• Kırsalda alanda, tarımda alt ve üstyapı hizmetlerinin niteliğine yönelik
yatırımlara daha fazla ağırlık verilmelidir.
• Kadınlara ve gençlere yönelik özel
istihdam, kredi sistemlerine geçilmelidir.
• Tarımdan kopan her nüfus diğer
sektörlerde çok daha zor ve ucuz
koşullarda iş bulabilmektedir. Bu
bazen maden kazalarında görüldüğü
gibi ölümcül sonuçlara yol açabilmektedir. Bunun için aile çiftçiliğinin yaşatılması önemlidir.
• Büyükşehir Yasası’nın tarım ve kırsal yaşa üzerinde getireceği etkiler iyi
analiz edilmeli ve özellikle aile çiftçiliği ile uğraşanların çalışma ve yaşam
koşullarını iyileştirici uygulamalara
gidilmesi gereklilik göstermektedir.
• Aile çiftçiliği Türkiye’nin vaz geçilmez gerçeğidir. Aile çiftçiliğinin sürdürebilirliği daha fazla gündemde
yer almalıdır.
Röportaj: Turgay SOLMAZ
Köy-Koop Haber Aralık 2014
ÇEVRE
Dünya Bankası’nın İklim
Raporu Açıklandı
»» BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin
(IPCC) 2 Kasım’da açıklanan iklim raporunun ardından
Dünya Bankası’nın aynı konulu raporu açıklandı. “Turn
Down the Heat: Confranting the New Climate Normal”
(Isıyı Azaltın) başlıklı 320 sayfalık rapor Almanya’daki
Potsdam Institute for Climate Impact Research
tarafından hazırlandı.
Dünya Bankası, 2012 ve 2013’te de
aynı konuda iki rapor hazırlatmıştı.
Son raporun açıklanmasından sonra
Dünya Bankası Başkanı Jim Yong
Kim, hükümetlerin gerekli önlemleri almaması durumunda küresel istikrarsızlıkların yaşandığı “korkutan
bir dünya” uyarısında bulundu ve
raporun bulgularını “alarm verici”
olarak niteledi.
Dünya Bankası raporunda önce global durum aktarılıyor, sonra Latin
Amerika ve Karaibler, Ortadoğu ve
Kuzey Afrika, Avrupa ve Orta Asya
bölgeleri inceleniyor. Raporun girişinde halihazırda dünyada dramatik
iklim değişiklikleri meydana geldiği,
milyonlarca insanın bundan etkilendiği, tarım hasadının ve kıyıların
zarar gördüğü, su güvenliği açısından riskler oluştuğu hatırlatılıyor.
Raporda incelenen üç bölgede rekor
hava sıcaklıkları daha sık yaşanıyor,
bazı bölgelerde yağışlar yoğunlaştı,
Akdeniz bölgesi gibi bazı bölgelerde
ise yağışlar azaldı ve kuraklık arttı.
Gezegenimiz ısındıkça, geçmişte çok
ender yaşanan aşırı sıcaklar, aşırı
hava koşulları “yeni normal” haline
gelecek. Küresel ısınmada 4 derecelik bir artış, küresel istikrarsızlık ve
artan risklerle “korkutan bir dünya”
oluşturacak. Halen Endüstri Devrimi öncesine göre 0.8 derecelik bir
ısı artışı gerçekleşti. İnsanlık olarak ısınmayı 2 derece ile sınırlama
hedefini koyduk. Ama, şimdiki gibi
davranmaya ve yaşamaya devam
edersek 4 dereceye ulaşacağız. Rapora göre şimdiki durumun devam
etmesi halinde 2100’e kadar 4 dereceye ulaşma olasılığı yüzde 40, 5
dereceyi aşma olasılığı yüzde 10’dur.
Peki, 4 derecelik bir artış ne anlama
geliyor? Dünya Bankası raporu bu
soruya cevap arıyor. Bulgular bizi
alarma geçirmeli.
Latin Amerika ve Karaibler’de 2 derecelik ısı artışı tarım üretimini, su
durumunu, bio-çeşitliliği derinden
etkileyecek. Brezilya’da soya rekoltesi yüzde 70, buğday rekoltesi yüzde
50 oranında azalacak. Okyanuslardaki asitlenme, deniz seviyesindeki
yükseliş, tropikal siklonlar kıyı bölgelerindeki yaşamı, turizm, sağlık,
su ve gıda güvenliğini etkileyecek.
And Dağları’ndaki şehirler buzulların erimesinden etkilenecek.
Coğrafi olarak Kıbrıs’ın da dahil
olduğu Ortadoğu ve Kuzey Afrika
bölgesinde hava ısısındaki artış ve
sıcak dalgaları zaten kısıtlı olan su
kaynaklarını daha da zora sokacak.
2 derecelik ısı artışı bu bölgede yağışların yüzde 20-40, 4 derecelik
artış yüzde 60 oranında azalmasına
yol açacak. Bu durum gıda güvenliği açısından büyük riskler oluşturacak. Halen gıda maddelerinin bir
kısmını ithal eden (buğday ve arpanın yüzde 50’si, pirincin yüzde 40’ı
ve mısırın yüzde 70’i) bu bölgede
nüfusun 2050’ye kadar iki katına
çıkacağını unutmamalıyız. 1.5-2 derece ısı artışı tarım rekoltesini yüzde 30, 3- 4 derecelik artış yüzde 60
oranında azaltacak. Gıda fiyatlarındaki artış sosyal istikrarsızlığa yol
açabilecek. Sağlık sorunları çoğalacak. Büyük şehirlerde arka arkaya aşırı sıcak günlerin sayısı ciddi
olarak artacak. Örneğin 2 derece ısı
artışı Amman’da arka arkaya aşırı
sıcak günlerin sayısını 4’ten 2 aya,
Bağdat’ta 8 günden 3 aya, Şam’da 1
günden 2 aya çıkaracak. Böylesi aşırı
sıcaklarda insanların dışarıda çalışması mümkün olmayacak, üretim
bundan etkilenecek. Bölgeden göç
artacak, kaynak paylaşımı bağlantılı
anlaşmazlık ve çatışma riskleri ortaya çıkacak. Mısır, Tunus, Fas, Libya
gibi ülkeler nüfus bağlamında deniz
seviyesinin yükselmesinden fazla etkilenecek. Fas nüfusunun yüzde 60’ı
ve endüstrisinin yüzde 90’ı kıyı bölgelerindedir.
Batı Balkanlar ve Orta
Asya’da 4 derecelik ısı
artışı bazı bölgelerde
büyük su sorununa neden
olacak. Buzulların erimesi
Orta Asya su sistemlerini
olumsuz yönde etkileyecek.
Balkanlarda kuraklık riski
artacak.
Dünya Bankası raporuna göre büyük
felaketlere yol açabilecek 4 derecelik
artışın önüne geçmek ve ısı artışını 2
derece ile sınırlamak için teknolojik,
ekonomik, kurumsal ve yaşam tarzı
bağlamında ciddi değişilikler yapmamız gerekiyor. Şimdiki emisyon
düzeyleri ile yola devam etmemiz
mümkün değil. Önce Lima, sonra
da Paris’te yapılacak iklim değişikliği müzakerelerinde somut kararlar
alınması, uluslararası bir anlaşmaya
varılması gerekiyor.
13
AVM HES ve Golf Sahalarına
ÇED Muafiyeti
»» Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafındasn hazırlanan ve TMMOB Çevre
Mühendisleri Odası Genel Başkanı Baran BOZOĞLU, 25 Kasım 2014 Tarihli
ve 29186 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi
Yönetmeliği’ hakkında bir basın açıklaması yaptı. Yapılan açıklamada aşağıdaki
bilgilere yer verildi.
İlk defa 1993 yılında yayımlanan ÇED
Yönetmeliği, 7 defa ana değişiklik
olmak üzere 17 defa değiştirildi. En
son 03.10.2013 tarihinde yayımlanan yönetmelik 1 yıl sonra tekrar
değiştirildi.
Avrupa Birliğinde bu yönetmelik
1985 yılında yayımlanmış ve sadece
3 defa değişikliğe uğramıştır…
ÇED Yönetmeliği çevre politikamızın temelidir. Bu kadar sık değişiklik yapılması ülkemizde çevre
sorunlarını çözme odaklı bir çevre
politikasının oluşturulmadığının
göstergesidir.
Çevresel Etkilerin
Değerlendirilmesinden
Korkuyorlar!
ÇED bir planlama sürecidir. Olası
bir tesisin etkilerini baştan tespit
etmek ve önlem alınıp alınamayacağını görmek amaçlıdır. Ancak bu
planlama sürecinden dahi kaçılmaya çalışılmaktadır.
En Üst Mahkeme Olan
Anayasa Mahkemesinin
Dahi Kararı Yok Sayıldı!
ÇED muafiyetlerine dair yapılan
düzenlemeler Odamız tarafından
iptal edilmesine rağmen, hükümet
bu düzenlemeyi Çevre Kanunu`na
koymuş ve açılan dava sonucunda
03.07.2014 tarihinde bu düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilmişti. Anayasa mahkemesinin kararı göz ardı edilerek bugün
yayımlanan yönetmeliğe aynı madde (Geçici 3. Madde) konulmuştur.
Hukuk, kanunlar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yok sayılmıştır. Hukuka olan, sağlıklı çevrede yaşama hakkına olan inanç bir
kez daha sarsılmıştır!
AVM’ler de ÇED’den Muaf
• Kuş göç yoluna yapılan ve kuşların
ölümüne neden olan tren projesi
hepimizin zihinlerine kazınmıştır.
100 km ve altı demir yolu projeleri
ÇED`den muaf tutulmuştur…
• 3.000.000 m3 altındaki dip taraması ve denizden, göllerden ve
nehirlerin dibinden malzeme çıkartılması ÇED`den muaf! Denizlerimizdeki ekosistem, ırmaklarımızdaki ekosistem nasıl etkilenecek
araştırılmasını istemiyorlar! Yani
2.999.999 m3 dip taraması yaparsanız ÇED`den muafsınız!!!
• Akarsu havzaları arasında su aktarımında 100 milyon m3 altı ÇED
‘den muaf! HES projelerine dolaylı muafiyet sağlanıyor! Farklı
akarsuların yatağını değiştirerek
yapılan HES projelerinde önceden
300.000 m3/yıl olan sınır 100 milyon m3/yıl`a çıkartıldı!
• Seramik üreten tesislerde ÇED
uygulama sınırı 100.000 ton dan
300.000 ton a çıkartılıyor! Kimin
fabrikası? Neden 300.000 ton?!
• Toplu konut projeleri muaf tutuluyor.
• Hastane projeleri (örneğin şehir
hastaneleri) muaf tutuluyor.
• Golf tesisleri muaf tutuluyor.
• Alışveriş merkezleri ÇED`den
muaf tutuluyor.
• Beyaz eşya boyama tesisleri
ÇED`den muaf tutuluyor.
• Yer altı suyu çıkartılmasına dair
projelerin
sınırı
300.000m3/
yıl`dan 1.000.000 m3 / yıl çıkartıldı! Kuraklıkla karşı karşıya kaldığımız bir süreçte, Orman ve Su İşleri
Bakanı Sn. Veysel Eroğlu Konya
havzasında yer altı sularının bittiğini açıkladığı bir dönemde, yer altından çekilecek suyun etkilerinin değerlendirilmemesini sağlamak, akla,
mantığa, bilime uymamaktadır…
• Orman alanlarının dönüştürülmesi
projeleri ÇED`den muaf! Sn. Bakan
İdris Güllüce, yaban domuzlarının
şehre gelmesini magazinsel bulmuştu, bu düzenleme ile de düşüncesini
yönetmeliğe koymaktadır.
• Yer altından geçen demir yolu
hatları, metrolar ÇED`den muaf!
• Sanayi ve enerji tesislerinin sökümü ÇED`den muaf! Örneğin nükleer santral, termik santral, kurşun
fabrikası gibi tesislerin sökülmesi
işlemlerinin çevresel etkilerinin
değerlendirilmesi gerçekleştirilemeyecektir. Bu düzenleme çok ama
çok büyük bir hatadır!
• Kentsel dönüşüm alanları ÇED
sürecinden muaf tutulmuştur.
Madde 24`de afet riskindeki alanların dönüştürülmesinde etkilerin
değerlendirilmesindeki
yöntem
Bakanlığa bırakılmıştır! Planı yapan Bakanlık, kentsel dönüşüme
karar veren Bakanlık, icraata geçen
Bakanlık, kendi faaliyetinde ÇED
uygulayıp uygulamayacağına karar
veren de Bakanlık!!!
· Rüzgar enerji santrallerinde
(RES) tribün sayısı üzerinden değil,
güç üzerinden ÇED sürecine karar
verilecektir. Ancak asıl çevresel etki
tribün sayısındadır.
Sn. Güllüce Çevre Bakanı
mı İnşaat Bakanı mı?
İnşaat Sektörüne Her Yol Mübah!
İnşaat sektörüne sınırsız olanak
tanıyan, rantı genişleten, çevresel
etkilerini hiçe sayan bir düzenleme
gerçekleştirilmiştir. Kentsel dönüşüme dair Sn. Bakanın çevresel
hassasiyet vurgusunun gerçekçi olmadığı ortaya çıkmıştır.
AB uyum sürecinden uzaklaşıldığı
da açıkça görülmektedir. AB ÇED
uygulamasında halkın katılımı
toplantısı en az 2 defa düzenlenmektedir. Yeni AB ÇED direktifinde halkın katılımı süreci 30 güne
çıkartılmış yani halk ile 30 gün
boyunca projeye dair görüşme yapılması zorunluluğu getirilmiştir.
AB direktifinde muafiyetler bulunmamaktadır.
Bütçe görüşmelerinde AB ile uyumlu bir ÇED düzenlemesi yapacaklarını belirten Sn. Bakan İdris
Güllüce`nin dediklerinin doğru
çıkmadığı görülmüştür. Sn. Bakan
Güllüce`ye dair güven sarsılmıştır!
Artvin`de, Yırca`da, Alakır`da,
Phaselis`te, Tuz Gölü`nde, Çanakkale `de, Kocaelin`de, Manisa`da,
Amasra`da yani ülkemizin dört bir
yanında yaşanan çevre sorunlarına,
halkın yaralarına merhem olunmayacağı bu yönetmelikte de görülmüştür.
Yönetmelikteki bazı değişiklerin ise
nokta atışı olduğu, belirli fabrikaları
muaf tutmayı hedeflendiği de akıllarda soru işareti yaratmaktadır.
Tartışma, projelerin yapılıp yapılmaması bile değildir. Projelerin
etkilerinin değerlendirilmesinden
dahi kaçılmaya çalışılmasıdır!
Bu düzenleme ile, ülkemizdeki çevre sorunlarının, kuraklığın, havza
kirliliğinin, kentlerdeki toz miktarının daha da artacağını söylemek
yerinde olacaktır. Öte yandan, hiç
kuşkusuz halkı göz ardı eden bu
düzenleme toplumsal olayları da
arttırabilecektir.
Yapılması gereken şey; kısa vadede Çevre ve Şehircilik Bakanı Sn.
İdris Güllüce`nin gününün 3 dakikasını Çevre Bakanı olarak geçirmesi, tek başına güçlü bir Çevre
Bakanlığı`nın kurulması, yatırımcıların da halkın da doğanın da
haklarını gözeten ancak kamu yararını kendisine ilke edinen bir ÇED
sürecinin tanımlanması, hukukun
işletilmesi, kanunların, mahkeme
kararlarının uygulanmasıdır.
Özetle, yeni düzenlemeden karlı
çıkan çevre, doğa, halk değil, belli
başlı şirketlerdir!
14
Aralık 2014 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
İtalyan Sosyal Kooperatifleri
»» Sosyal kooperatifçiliğin yaygınlaşması, artan toplumsal aksaklıkları gidermede ve uyum sağlamada yetersiz kalan İtalyan Devletinin koruyucu
eksikliklerini telafi etmektedir
60’lı yıllardan beri İtalya’da, insanlara
hizmet sunma alanında yardımlaşma
faaliyetleri için farklı bir kooperatif
kullanım deneyimi yaşanmaktadır.
Bu olay, 70’li yıllarda özümsenir,
80’li yıllarda yaygınlaşır ve 90’lı yıllarda sağlamlaşır. Gönüllü insanlar
tarafından gerçekleştirilen bu inisiyatifler, toplum içinde dezavantajlı
konumlarda olan insanlara yardım
ve rehabilitasyon hizmetleri sunmak için yaygınlaşmaktadırlar. Bu
kooperatiflerde, özürlülerin profesyonele olarak istihdamı, uyuşturucu kullananların rehabilitasyonu,
aile sorunları olan çocuklara yardım,
barınma yeri olmayan insanlara yardım, vb… sosyal yönü ağırlıklı sorunlara çözümler üretilmektedir.
Sosyal kooperatifçiliğin yaygınlaşması, artan toplumsal aksaklıkları
gidermede ve uyum sağlamada yetersiz kalan İtalyan Devletinin koruyucu eksikliklerini telafi etmekte ve
yurttaş katılımıyla gerçekleştiğinden
çok daha canlıdır. Bu hizmetlerin
gelişmesi, kaliteli hizmet sunmak
amacıyla, gönüllülere ek olarak, kalifiye ücretli insanların istihdamı da
giderek artmaktadır.
Yirmi yılı aşkın bir süredir sosyal
kooperatifçilik, kendine özgü bir
yasal çerçevesi olmaksızın, gönüllü
ortak üyelerin getirdiği kooperatif
statüsünü benimseyerek gelişmiştir.
İtalya’da sosyal kooperatifçiliğin resmen tanınması, Kasım 1991’de 381
sayılı yasanın kabulüyle gerçekleşti.
Bu yasa, bağımsız tarzda gelişen sosyal kooperatif biçimini , bazı sınırları
zorlayarak ve az çok değişiklikle yasaya uymasını ve gelişmesini sözleşme altına almıştır. Bu yasa, İtalyan
kooperatifçiliğinin
orijinalitisinin
temelini oluşturmaktadır.
381 sayılı yasa ile “sosyal kooperatif” adı verilen İtalya orijinli iki tip kooperatif teşkil edilmiştir :
• Tip A olarak belirlenen kooperatifler sosyal, sağlık ve eğitici hizmetleri
yönetmektedirler.
• Tip B olarak belirlenen kooperatifler de dezavantajlı insanlar için profesyonel istihdam yaratma alanında
faaliyet gösterirler.
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
[email protected]
Yasanın 1. maddesinde, “vatandaşların toplumsal bütünleşmesi ve beşeri gelişmesi açısından, toplumun
genel çıkarını” korumada kooperatiflerin rol aldığı açıkça belirtilmiştir. Yasaya göre bu kooperatiflere,
gönüllü olarak yükümlülük alan in-
sanların üye olabileceği belirtilmektedir. Sosyal kooperatifler ve kamu
yönetimleri arasındaki ilişkilerde
Kamu, ilgili düzenlemelerde kooperatiflere imtiyazlar tanımaktadır.
Ayrıca bu kooperatiflere mali destekler de sağlanmaktadır.
Tip A kooperatiflerinin başlıca ana
faaliyet alanları şöylece özetlenebilir : evde yardım, tedavi topluluklar,
huzur evleri, kreşler, vb… hizmetler; hedef kitleleri: yaşlı kişiler,
küçük çocuklar, özürlü insanlar,
uyuşturucu bağımlıları, psikiyatrik
hastalar, AIDS hastaları, vb..
Tip B kooperatifleri ise, kendi adına,
tarım, yeşil alanların bakımı, çevre
hijyeni ve temizlik hizmetleri, çamaşırhane, informatik (BT), ciltçilik
ve basım işleri, marangozluk, vb…
işlere yatırım yaparlar. Bu faaliyetler kooperatif personeli tarafından
gerçekleştirilir; bu, fizik ve psişik
özürlüler, psikiyatrik hastalar, uyuşturucu bağımlıları, alternatif önlemlerden yararlanan mahkumlar
veya marjinal yetişkinler gibi “sıradan” işçiler ve “dezavantajlı” işçiler
demektir. Tip B kooperatifleri için
yasa, ekleme olarak insanlara rezerve edilen ücretli istihdamının asgari
% 30 olması gerektiğini belirtiyor.
Aralık 2004’de İtalya’da, çoğu zaman
konsorsiyum olarak bir araya gelmiş,
İkinci derece kooperatifler olan, 7
100 sosyal kooperatif bulunmaktaydı. Bu yatay birleşmeler, özellikle
kendisine hükümetle görüşmelerde
ağırlık veren , sosyal kooperatiflerin
ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Sosyal kooperatifçilik son yıllar zarfında yılda % 10 bir hızla arttı. Bu
kooperatifler arasında üçte biri Tip
B kooperatifleridir. Bu sosyal kooperatiflerin üye sayısı 267 000 –ki
bunun 223.000’i ücretli işçidir- olarak bildirilmektedir. Bu sonuncular
arasında, 24 000 kişi, bir Tip B kooperatif içinde profesyonel ekleme
parkurlarını izleyen özürlü işçilerdir. Ayrıca, 31 000 gönüllünün görev
aldığı bildirilmektedir. Sosyal kooperatifçiliğin yıllık iş hacmi 5 milyar
Avro civarındadır.
Bu, gelişmeyi tanıyan
İtalyan kooperatifleri
yakın ve bütünleyici
hizmetler alanında, kamu
iktidarlarının imtiyazlı bir
ortağı ve özellikle yerel
belediyelerde pozisyon
almaktadırlar.
Bugün onlar, kamu hizmetlerinin
dörtte birisinden fazlasının müşterisi durumunda olmakla beraber
kamu dışındaki bazı kurumların da
“müşterisi” olmaya da adaydırlar.
Kaynaklar :
- Enzo Pezzini, Confcooperative , Alternatives Economiques Poche n° 022 janvier 2006
- http://en.wikipedia.org/wiki/Social_
cooperative
- http://www.alternatives-economiques.
fr/cooperatives-sociales-italiennes_fr_
art_223_31188.html
Profesör Mülayim’in İsmet İnönü ile Bir Kooperatifçilik Anısı
»» Mülayim hoca seksenli yaşına rağmen üretmeye devam ediyor. 2013 yılında kooperatifçiliğin başyapıtı olarak ün yapan “Kooperatifçilik”
kitabını güncelledi ve 7. baskısını yaptı. Bu yılın ilk aylarında ise 13. kişisel suluboya resim sergisini açarak en son suluboya resimlerini Ankaralı
sanatseverlerle buluşturdu. Şimdi de “İsmet İnönü’den Siyaset Dersleri Niteliğinde Anılar (Ankara 2014)” isimli bir kitapla karşımıza çıkıyor.
Prof. Dr. Ziya Gökalp Mülayim 196773 yıllarında o zamanlar CHP Genel Başkanı olan İsmet İnönü’nün
yakınında bulunmuş, özellikle CHP
Yüksek Danışma Kurulu Başkanlığı
yaptığı dönemde İnönü ile beraber
çalışmıştır. Bu süreçte İnönü ile birebir tanıklık yaptığı ve onu çok etkileyen anıları olmuştur. Mülayim hoca,
Özden Toker’in talebiyle Pembe
Köşkte bir konferans vererek bu anılarını nitelikli bir dinleyici topluluğuna anlatmıştı. Katılımcıların büyük
ilgisini gören bu konferansın yankıları da geniş olmuş ve giderek artan
konferans metni istekleri karşısında
hocamız anılarını yukarıda adını verdiğimiz kitabında toplamıştır.
Kitapta İsmet İnönü ile birebir yaşanmış 15 anı yer almaktadır. Bunlardan
birisi de kooperatifçilikle ilgilidir. Bu
anıda İsmet İnönü’nün “Türkiye’de
bir kooperatifler Bankası kurulmasına gerek var mı, yok mu?” konusunu
1969 yılında bir CHP Parti Meclisi
gündemine aldığını, bu toplantıya
Mülayim hocanın da katıldığını, saatler süren bir görüşme yaşandığını
ve sonunda konunun oylandığını
öğreniyoruz. Sanırım bu noktada en
doğrusu sözü Prof. Dr. Ziya Gökalp
Mülayim’e bırakmak.
…1969 genel seçimi geldi, seçim bildirgesi hazırlanacak. Genel Sekreter Bülent Ecevit biz danışmanları
topladı, dedi ki; “arkadaşlar seçim
bildirgesi için çalışmalara başlıyoruz, sizler de uzmanlık alanlarınıza
göre birer çalışma yapın, katkıda
bulunun, biz bunlardan yararlanarak bildirgeyi hazırlayalım. ” Bana
da bir görev verdi; tarım, toprak
reformu ve kooperatifçilik konularını ben işleyeceğim. Bir çalışma
yapıp Ecevit’e verdim. Ecevit tüm
çalışmaları topladı, sonra da, bunları kendine özgü güçlü kalemiyle
birleştirdi ve bütünleştirdi.
Ortaya çıkan seçim bildirgesi taslağının başlığı da Ecevit kendisi koydu: “İnsanca bir düzen kurmak için
halktan yetki istiyoruz - CHP’nin
düzen değişikliği programı.” Bir
süre sonra İsmet Paşa Parti Meclisini toplantıya çağırdı. Paşa, elinde
seçim bildirgesi taslağı ile toplantıya girerken şöyle dedi; “arkadaşlar
hazırlamışlar bu taslağı, ama ben
buna basılsın diye imza veremem;
çünkü bir yerine ciddi bir itiraz
var”. Nedir, neye itiraz ediliyor diye
soruldu. İnönü bu soruları; “taslakta kooperatifler bankası kurulması diye bir öneri var, buna bazı
arkadaşlar itiraz ediyorlar, Ziraat
Bankası varken, ayrı bir kooperatifler bankası kurulmasına gerek
yok diyorlar” sözleriyle yanıtladı ve
devam etti “bunu görüşeceğiz, bir
karara bağlayacağız.” Söz konusu
olan Kooperatifler Bankası önerisini Ecevit’e sunduğum çalışmada
ben yapmıştım. Biz danışman olarak parti kurullarına katılmaya
yeni başladığımızdan, toplantıya
girerken “içeride ben de konuşabilir miyim?” diye Ecevit’e sordum.
Prof.Dr. Cemal TALUĞ
Ankara Üniversitesi
E. Rektörü
Ecevit,” tabii konuşabilirsin sen
danışma kurulu üyesisin konuşma
hakkın var.” Biz içeri girdik. İnönü Parti Meclisinin başına geçti ve
müzakereyi açtı. 2-3 saat kadar
kooperatifler bankası konusu müzakere edildi. Ziraat bankası varken kooperatifler bankasına gerek
yok diyenler konuştu, ondan sonra
ben konuştum. Ben iki, üç defa söz
aldığımı hatırlıyorum. Söz alanların tümü konuşmalarını yaptıktan
sonra İsmet Paşa Parti Meclisine,
“konuşmalar bitti mi?” diye sordu.
Evet dediler bitti. “Peki, o zaman
kooperatifler bankası önerisi seçim
bildirgesinde kalsın mı, kalmasın
mı diye oylayacağım” dedi ve oyladı. Bizim Danışma Kurulu üyelerinin oy hakkı yoktu. Ama yine de oylama sonucunda “bir kooperatifler
bankası kurulması” önerimin seçim
bildirgesinde kalması kabul edildi.
Tabii bu yerinde ve değerli bir öneriydi, daha sonra kooperatifler bankası kurulması (benim önerim) 1973
Ak Günlere seçim bildirgesinde,
1975 CHP programında, 1994 CHP
programında, hatta şimdiki 2008
CHP programında yer almıştır. Ayrıca, Ecevit’i ilk kez başbakanlığa taşıyan koalisyon hükümeti sırasında,
1974 yılında bir kooperatifler bankası kurulması için kanun tasarısı
da hazırlamıştı. Bu kanun tasarısı
Meclise geldi. Fakat Ecevit hükümeti
istifa edince, meclisten geçirilemedi.
Ama bu konu, yani bir kooperatifler
bankası kurulması fikri CHP’nin ge-
nel politikası haline geldi ve bunun
temelini de İsmet Paşa başkanlığında parti Meclisinde yapılan bu müzakereler oluşturdu.
Mülayim hocanın İsmet İnönü’den
Siyaset Dersleri Niteliğinde Anılar
(Ankara, 2014) isimli kitabında yer
alan bu bölümün siz kooperatifçi
dostlarımız tarafından ilgiyle okunacağını umut ediyorum. Kitabın
tamamını okumak isteyenler www.
ismetinönü.org.tr sitesini tıklayarak
ücretsiz erişim sağlayabilirler. Mülayim hocanın 70’li yıllarda İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Deniz Baykal ve
Vedat Dalokay ile çekilmiş fotoğraflarını ve bazı ilginç ekleri de içeren
kitabı kitaplığında bulundurmak isteyenler ise 10 TL bağış karşılığında
İnönü Vakfından temin edebilirler.
Beni akademik yaşama yönlendiren,
akademisyen olmama olanak sağlayan ve bu güne değin yakın destek
ve güvenini benden hiç esirgemeyen Prof. Dr. Ziya Gökalp Mülayim
bu son eseriyle ülkemizin demokrasi literatürüne özgün bir katkıda bulunuyor. Bize de bir kez daha
değerli hocamıza teşekkür etmek ve
onu kutlamak görevi düşüyor. Ben
bu görevimi Kooperatifler Bankası
kurulmasının güncelliğini sürdürmesi nedeniyle, onun kooperatifçi
dostlarının huzurunda yapmayı ve
kooperatifçilerimizle paylaşmayı uygun gördüm. Prof. Dr. Ziya Gökalp
Mülayim’i içtenlikle kutlar, daha
nice sağlıklı ve üretken yıllar dilerim.
Köy-Koop Haber Aralık 2014
TARIM
Sürdürülebilir Kalkınma
15
»» 20. yüzyılın ikinci büyük savaşı olan İkinci Dünya savaşından sonra dünyanın sosyal, ekonomik ve politik yapısı derinden sarsılmıştır.
Savaş sonrası süreçte sadece ekonomik kaygılarla gerçekleşen sanayileşme hamleleri, ‘‘Gelişmiş Ülke’’
olarak ifade edilen ülkelerde zamanla çevre üzerinde ciddi boyutlarda olumsuz etkiler oluşturmaya
başlamıştır.1960’lı yıllarda karşılaşılan çevresel felaketler, ekonomik
refaha ulaşmak için çevreyi dikkate
almaksızın yapılan hamlelerin tek
başına anlamlı olmadığını göstermiştir. Bu nedenle de 1972 yılında
çevreye yönelik ilk uluslararası adım
Stockholm Konferansı’nda gerçekleşmiştir. Bu konferans sonucunda, çevre ve kalkınmanın birbiriyle
ilişkili olduğu sonucuna ulaşılarak
‘‘Sürdürülebilir Kalkınma’’ kavramı
üzerinde tartışmalar başlamıştır.
1987 yılında Birleşmiş Milletler
Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunca hazırlanan Brundtland
Raporu’nda ise sürdürülebilir kalkınmaya ilişkin tanımlamalar ortaya konmuş ve 1992 yılında Rio de
Janeiro’da ilk Birleşmiş Milletler
Çevre ve Kalkınma Konferansı (UNCED) düzenlenmiştir. Bu konferansta, 21.yüzyıl çevre ve kalkınma anlayışına ilişkin ilkelerin benimsendiği
bir ajanda olan Gündem 21 belgesi
oluşturulmuştur.
2002’de Johannesburg’da yapılan
Dünya Sürdürülebilir Kalkınma
Zirvesi’nde Rio’da kabul edilen ilke-
lerin uygulamaya nasıl geçirileceği
ve yaşanabilecek sorunlar üzerine
uluslararası düzeyde tartışmalar yapılmıştır (http://www.uncsd2012.
org/history.html).
20-22 Haziran 2012
tarihleri arasında ise
Birleşmiş Milletlerin
Sürdürülebilir Kalkınma
Konferansı (Rio+20)
Brezilya’nın Rio de Janeiro
kentinde yapılmıştır. Bu
konferans sonucunda
Sürdürülebilir Kalkınmanın
uygulanmasına yönelik net
ve pratik önlemleri içeren
bir siyasi sonuç belgesi
oluşturulmuştur.Bu belge
ile birlikte üye devletler,
2015 yılı kalkınma gündemi
içeriğine çok yakın ve Binyıl
Kalkınma Hedefleri üzerine
inşa edilecek Sürdürülebilir
Kalkınma Hedeflerini
(SDGs) gerçekleştirmek için
bir süreç başlatmaya karar
vermişlerdir.
Konferansta aynı zamanda Yeşil Ekonomi politikaları üzerine çığır açan
kurallar da benimsenmiştir.Üye devletlerin hükümetleri ayrıca sürdürülebilir kalkınmanın finanse edilmesi
stratejisi üzerine de alternatifler hazırlanması için Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu kontrolünde bir Hükümetlerarası süreç oluşturmaya karar
vermişlerdir (http://sustainabledevelopment.un.org/rio20).
Geçmişten günümüze kadar yapılan tüm uluslararası konferanslar
ve toplantılarda, Sürdürülebilir Kal-
Dr. Nezaket CÖMERT
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
kınma üzerine yapılan bütünsel yaklaşımlarla birlikte bu kavram farklı
şekillerde tanımlanmıştır. Ancak
gelecek nesillere vurgu yapan ve en
yaygın olarak bilinen tanım Bruntland Raporu’nda belirtilen tanımdır:
“Sürdürülebilir Kalkınma bugünün
gereksinim ve beklentilerini, gelecek nesillerin kendi gereksinim ve
beklentilerini karşılayabilme olanaklarından ödün vermeksizin karşılayabilmektir”. Bu tanım iki temel
kavramı içermektedir (https://www.
iisd.org/sd/) :
1.İhtiyaçlar kavramı açısından, dünyanın yoksul kesiminin ihtiyaçlarını
karşılamaya öncelik verilmesi gerektiğini,
2.Sınırlamalar kavramı açısından
ise, şimdiki ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanmasında çevrenin
sürdürülebilirliği için teknoloji ve
sosyal oluşumlarda bazı kısıtlamalara gidilmesi gerektiğidir.
Sürdürülebilirlik kavramı ise çevre,
insan ve şimdiki nesillerin gelecek
nesiller için sorumluluk duygusuyla hareket etmesini ve aralarındaki
ilişkiyi ifade eder. Bu tanıma göre,
sürdürebilirlik üç temel kavramdan
oluşmaktadır; ekonomi, çevre ve
toplum. Şekil 1’de bu üç bileşenin
TEMA Vakfı Su ve Kuraklığa Dikkat Çekti
»» TEMA Vakfı 17-23 Kasım tarihleri arasında düzenlediği Erozyonla Mücadele
Haftası etkinlikleriyle erozyon, su ve kuraklık konusuna dikkat çekti.
TEMA Vakfı her yıl düzenlediği Erozyonla Mücadele Haftası etkinlikleriyle
erozyonla
mücadelenin,
ağaçlandırmanın ve doğal varlıkları
korumanın öneminin altını çiziyor.
Dünyada kuraklık 4 milyar hektardan fazla alanı ve 110 ülkede yaşayan
1,4 milyar insanın hayatını tehdit
ediyor. TEMA Vakfı Erozyonla Mücadele Haftası’nın 2014 yılı temasını
“Su ve Kuraklık” olarak belirledi.
Erozyonla Mücadele
Haftası kapsamında tüm
Türkiye'de TEMA Vakfı
temsilcileri ve gönüllü
sorumluları tarafından
gerçekleştirilen Toprağa
Saygı Yürüyüşleri ile doğal
varlıkların korunması için
harekete geçme çağrısında
bulunuluyor.
TEMA Vakfı, su varlıklarının korunması, kuraklık ve erozyonla mücadele edilmesinin devlet politikalarında
mutlaka yer alması gerektiğini vurguluyor.
Erozyonla Mücadele Haftası'na ilişkin konuşan TEMA Vakfı Yönetim
Kurulu Başkanı Deniz Ataç, çöl gibi
aşırı kurak bölgeler dâhil edilmediğinde, Dünya'daki kara parçalarının
yüzde 40'ının kurak alanlardan oluştuğunu belirtti. Kuraklığın dünyada
4 milyar hektardan fazla alanı ve
1,4 milyar insanın
hayatını tehdit eder
hale geldiğini aktaran Ataç, Dünya'da
erozyon sebebiyle
110 ülkenin çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu ifade etti.Aynı alanda iklim değişikliğine bağlı kuraklık, çölleşme ve
ani hava olayları ile birlikte şiddetli
erozyon görülmeye başladığını söyleyen Ataç, Türkiye tarım alanlarının
yüzde 59’unun erozyon alanı olması
göz önünde bulundurulduğunda,
tehdidin çok tehlikeli boyutlara gelebileceğinin altını çizdi.
Erozyon, su ve kuraklık
• Erozyon, arazi yüzeyinin koruyucu
bitki örtüsünden yoksun bulunduğu
bölgelerde sıklıkla görülüyor. Erozyona en hassas araziler, bitki örtüsünden en yoksun alanlar olan tarım
arazileridir. Dünyada tarım arazilerinin yıllık ortalama 24 milyar tonu,
erozyon sebebi ile yok oluyor.
• Tarım alanlarımızın yüzde 59'
unda, meralarımızın yüzde 64' ünde
ve orman varlığımızın yüzde 54'ünde
erozyon yaşanıyor. En yaygın ve etkili erozyon türü olan su erozyonuna Türkiye topraklarının yüzde 90'ı
maruz kalıyor.
• Toprak ekosisteminin en hayati kısmı, toprağın üst kısmıdır. Çünkü bitki beslenmesinde büyük önemi olan
organik maddenin
biriktiği,
ayrıştığı ve su ile birlikte
bitkinin köklerine
ulaştığı yer burası.
• Türkiye her yıl
ortalama 1mm, 10 yılda 1 cm toprak
kaybediyor. 1 cm kalınlığında bir
toprak tabakasının oluşması için en
az 300 ile 1000 yıl arasında bir süre
gerekiyor.
• Dünyada kuraklık 4 milyar hektardan fazla alanı ve 110 ülkede yaşayan
1,4 milyar insanın hayatını tehdit
ediyor. Türkiye, tatlı suyunun yüzde
70'ini tarımsal üretimde kullanıyor.
Bu suyun yüzde 80'ini tasarruflu
olmayan vahşi sulama sistemleri ile
tüketiyor. Yüksek oranda su kullanımı nedeniyle topraklarımız tuzlanıyor ve su varlıklarımız hızla azalıyor.
• Su varlıklarının sürdürülebilir olmayan kullanımı ve iklim değişikliği gibi insan faaliyetinden kaynaklı
etkiler hem kuraklığın sıklığını ve
şiddetini artırıyor hem de yağış rejimlerini değiştirerek ani yağışların
artmasına neden oluyor. Kuraklık,
toprağın yani toprak içindeki yaşamsal döngünün bozulmasına neden
oluyor. Bozulan toprak, erozyona
karşı daha hassas hale geliyor. Ani
yağışlar ise, toprağın su erozyonu ile
akıp gitmesine neden oluyor. Bitki
örtüsünün zayıf olduğu alanlarda ise
daha fazla su erozyonu yaşanıyor.
kesiştiği yer sürdürebilirliği ifade
etmektedir. Ekonomik, çevresel ve
toplumsal konuların birbirinden
bağımsız olarak gerçekleşmesi durumunda, gelecek nesiller her bir bileşen için uzun vadede çözümlenemeyecek sorunlarla karşılaşacaklardır.
Bu nedenle, sürdürebilirliği sağlamanın tek yolu üç bileşenin bir bütün olarak düşünülmesi ve bu yönde
politikaların oluşturulmasıdır.
Şekil 1:Sürdürülebilirlik Bileşenlerinin Birbirleri İle İlişkisi
Ekonomi
Çevre
Toplum
Sürdürülebilirlik
(Kaynak:http://www.worldbank.
org/depweb/english/sd.html)
Sonuç olarak, dünyanın gittikçe artan nüfusu ve buna paralel olarak
ortaya çıkan gıda, temiz enerji ve su
kıtlığı gibi çevre sorunları ekosistemi baskı altına alan ve sürdürülebilir
kalkınmayı engelleyen faktörlerdir.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler,
Sürdürülebilir Kalkınmayı gerçekleştirebilmek için çevresel sorunları
ve Sürdürülebilir Kalkınma ilkelerini, kendi iç dinamikleri ve koşulları
ölçüsünde oluşturacakları ulusal,
bölgesel ve yerel kalkınma politika-
ları ve programlarında yer almasını
sağlamalıdırlar. Bunların sağlanması için de Kamu kurumları, yerel
yönetimler, özel sektör, üniversiteler
ve sivil toplum kuruluşları katılımcı
bir anlayışla işbirliği yaparak, Sürdürülebilir Kalkınma Modeli oluşturulmasına yönelik hedefler belirlemeli, bu hedefleri gerçekleştirecek
stratejiler üzerinde yapılan çalışmaları ve farkındalıkları arttırarak somut çıktılara dönüştürmelidirler. Bu
çalışmaların somut çıktılara dönüşmemesi durumunda ise, Birleşmiş
Milletler’in Brundtland Raporu’nda
(1987) belirtildiği gibi “Yoksulluğun
ve eşitsizliğin olduğu bir dünya her
zaman için ekolojik ve diğer krizlere
eğilimli olacaktır.”
KAYNAKLAR
1.http://www.uncsd2012.org/history.html
2.http://sustainabledevelopment.
un.org/rio20
3.https://www.iisd.org/sd/
4.http://www.worldbank.org/depweb/english/sd.html
Türk-İş Yoksulluk Sınırını
Açıkladı: 3 bin 990 lira
»» Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun
(Türk-İş), “açlık ve yoksulluk sınırı” araştırmasının
kasım ayı sonuçları açıklandı.
Türk-İş tarafından, çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak ve
temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat
değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla
her ay düzenli olarak yapılan “açlık ve yoksulluk sınırı” araştırmasının kasım ayı sonuçları şöyle:
Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin
sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için, gıda harcaması ile birlikte giyim, konut
(kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri
ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam
tutarı (yoksulluk sınırı) ise
3.989,80 TL olurken, açlık sınırı 1.225 lira olarak belirtildi.
Raporda, “2015 yılında geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere
önümüzdeki ay toplanacak olan
Asgari Ücret Tespit Komisyonu,
Anayasada da yer aldığı üzere, asgari ücretin tespitinde ‘çalışanların
geçim şartları’ ile ekonomik durumu da göz önünde bulundurmak
durumundadır.
Geçen yıl Kasım ayında açlık sınırı
1,065 lira, yoksulluk sınırı da 3,470
lira seviyesindeydi. Bu veriler ile
açlık ve yoksulluk sınırları bir yılda
yüzde 15.0 düzeyinde yükseldi.
Türk-İş’in aylık raporunda, bu yıl
yaz aylarında beklendiği kadar mevsimsel düşüş yaşanmayan yaş-sebze
ve meyve grubundaki fiyat artışının,
sonbahar-kış şartlarıyla birlikte hızlı
yükselişe devam ettiği bildirildi.
Dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve
dengeli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması
tutarının bir önceki yılın aynı ayına göre 160 lira ve yaşam maliyeti
ise 519 lira artış gösterdiğine işaret
edilen Türk-İş raporunda, “Bir işçinin, sadece kendisi için yapması
gereken gıda harcaması tutarı bir
önceki yıla göre 46 lira, temel ihtiyaçları için yapması gereken toplam harcama ise 276 lira artış gösterdi” denildi.
16
Aralık 2014 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
KOOPERATİF
2015 Ne Yılı!
»» Sevgili Kooperatifçi Dostlar, Dünyadaki önemli olaylara dikkat çekmek ve çözüm
önerilerinin tartışıldığı zemin oluşturmak amacıyla Birleşmiş Milletlerin her yıl bir
konuda Uluslararası Yıl ilan ettiğini biliyoruz.
Son 15 yıl dikkate alındığında ele alınan
konuların hep tarım ve gıda, bir de kooperatif olduğunu görüyoruz. Bu tespit
gerçekten çok önemli çünkü dünyanın
çatı teşkilatı, dünyadaki ekonomik ve
sosyal sorunların çözümünü tarımda arıyor ve tarımdaki çoğu sorunun
çözümü için de kooperatifleri işaret
ediyor. Birleşmiş Milletlerin bu yaklaşımı, siz tarım kooperatifçilerinin ülke
ve insanlık için ne kadar gerekli bir iş
yaptığınızı gösteriyor.
Birleşmiş Milletlerin 68. Genel Kurulunun (A/RES/68/232) sayılı kararında 2015 yılı, Uluslararası Toprak Yılı (2015 the International
Year of Soils -IYS) olarak ilan
edilmiştir. Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Örgütü tarafından
önerilen tema, Küresel Toprak
Ortaklığı Çerçevesi, Birleşmiş
Milletler Çölleşme ile Mücadele
Sözleşmesi’nin sekretaryası ve
Hükümetler ile işbirliği içinde
belirlemiştir. Birleşmiş Milletler, 2015 Uluslararası Toprak Yılı ile
genel olarak, gıda güvenliği ve temel
ekosistem fonksiyonlar için toprağın
öneminin anlaşılmasını ve farkındalığın artırılmasını hedeflemektedir.
Birleşmiş Milletlerin, 2015 Uluslararası Toprak Yılı’na ait hedefleri aşağıda sıralanmaktadır:
• Toprağın insan yaşamı için büyük
önemi hakkında sivil toplum örgütleri ve karar vericiler arasında tam
bir farkındalığın yaratılması;
• Gıda güvenliği, iklim değişikliğine
uyum ve etkilerini azaltma, temel
ekosistem hizmetleri, yoksulluğun
azaltılması ve sürdürülebilir kalkınma konularında toprağın oynadığı
önemli rol hakkında kamuoyunu
eğitmek;
• Toprak kaynaklarının korunması
ve sürdürülebilir yönetimi için etkin
politikaların ve eylemlerin desteklenmesi;
• Farklı arazi kullanıcıları ve nüfus
gruplarına yönelik sağlıklı toprakları
Dr. Erhan EKMEN
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma
Grubu Sorumlusu
korumak ve geliştirebilmek için sürdürülebilir toprak yönetimi faaliyetlerine yatırımın teşvik edilmesi;
•Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG -Sustainable Development
Goals) ve Post-2015 Gündemi ile ilgili girişimleri güçlendirmek;
• Toprak bilgi toplama ve izleme ile
ilgili küresel, bölgesel ve ulusal tüm
düzeylerde hızla kapasite geliştirmek.
Birleşmiş Milletlerin bu hedefleri
belirlediği Genel Kurul Kararına ilişkin belgede topraklar, tarımsal kalkınma, temel ekosistem fonksiyonları ve gıda güvenliği için temel teşkil
etmekte ve dolayısıyla yeryüzünde
yaşamı sürdürmenin anahtarı olarak gösterilmektedir. Bu kapsamda
hızla büyüyen nüfus baskısına karşı
çözüm olmak ve Dünya gıda güvenliğini temin etmek için toprakların
sürdürülebilir yönetiminin teşvik
edilmesi gerekmektedir.
Birleşmiş Milletler aynı kararında, 5 Aralık tarihini Uluslararası Toprak Günü olarak
kutlamayı da kabul etmiştir. Bu
konuda ilk etkinlik, Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü
tarafından Roma’da gerçekleştirilecektir.
Burada bahsi geçen iyi toprak yönetiminin, ekonomik ve sosyal yönleri
bulunmaktadır. Bu kapsamda ekonomik büyüme, biyoçeşitlilik, sürdürülebilir tarım ve gıda güvenliği,
yoksulluğun ortadan kaldırılması,
kadınların güçlendirilmesi, iklim
değişikliği, kuraklık - su kullanımı
durumunun iyileştirmesi ve çölleşme gibi küresel birçok sorun sıralanabilir. Özellikle gelişmekte olan
ülkelerde sürdürülebilir kalkınmayı doğrudan etkileyen bu sorunlar tüm boyutları ile ele alınıp
mevcut en iyi bilimsel bilgi kullanarak, ilgili bütün paydaşların
bilinçlendirmek ve sınırlı toprak
kaynaklarının sürdürülebilirliğini
teşvik etmek gerekmektedir.
Peki, Uluslararası Toprak Yılının
kooperatifler alakası ne diye düşünebilirsiniz. Aynı soru geçen sene Aile
Çiftçiliği Yılı ilan edildiği zaman da
sorulmuştu. Yapılan çalışmalardan
sonra aile çiftçisinin piyasa şartlarında tek başına herhangi bir rekabet
şansının olmadığı ve bundan sonrası
için bir kooperatif altında güç birliği
yaparak hayatta kalabileceği anlaşılmıştır. Aslında benzer durum burada
da bulunmaktadır. Gelecek nesillerin
mirası olan toprağın korunması ve
sürdürülebilir olarak kullanılması sadece devletin vereceği eğitimler ile başarılamaz. Başta toprağın değerini en
iyi bilen sulama Kooperatifleri olmak
üzere tarımsal kooperatifler bu konunun yakından takipçisi ve sahada uygulayıcıları olacaktır.
Tarım alanında kooperatifçilik yapmak gibi zor bir işi başararak ülkemiz ve milletimiz için kutsal bir
görevi yerine getiren siz kooperatifçilerimizi saygı ile selamlıyor ve şimdiden sağlıklı, mutlu, birlik ve beraberlik içinde bir yıl diliyorum.
Yatırım Projelerinin
Tamamlanma Tarihi
Değiştirildi
»» Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi
Programı Kapsamında desteklenen yatırım
projelerinin 1 Aralık 2014 olan tamamlanma tarihi, 1
Nisan 2015 olarak değiştirildi.
Bu tarihe kadar tamamlanamayan
projeler, en geç 3 Ağustos 2015 tarihine kadar verilecek ek sürelerde
tamamlanacak.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında Tarıma Dayalı Ekonomik
Yatırımların Desteklenmesi Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliği, 28 Kasım’da Resmi Gazete’de yayımlandı.
Buna göre, tebliğde 1 Aralık 2014
olarak belirlenen, yatırım projelerinin tamamlanma tarihi 1 Nisan
2015’e kadar uzatıldı. Bu tarihe
kadar tamamlanamayan projeler,
yatırımcıların talebi ve il müdürlüğünün uygun görmesi halinde kendi kaynakları ile 3 Ağustos 2015
tarihini geçmemek üzere verilecek
süre içinde tamamlanacak.
Coca-Cola da Süt Üretecek
»» Dünyaca ünlü meşrubat ve gazlı içecek üreticisi CocaCola, normal süte göre yüzde 50 daha fazla protein ve
kalsiyum içeren yeni bir ürün piyasaya sürüyor.
Dünyanın en büyük gazlı içecek ve
meşrubat üreticisi Coca-Cola, süt
üretmeye hazırlanıyor. Türk CEO
Muhtar Kent yönetimindeki dev
şirket, Fairlife markasıyla piyasadaki mevcut sütlerden daha yüksek kalitede bir ürün çıkararak ilk
olarak Amerikan pazarında şansını deneyecek.
Coca-Cola, süt üretimi için büyük
bir kooperatifle yüzde 50'şer hisseli bir ortak girişim kurdu. CocaCola'nın işlenmiş olarak satışa süreceği süt, 92 süt üreticisi ailenin
çiftliğinden sağlanacak. Coca-Cola,
çiğ sütü işleyerek normal günlük
süte göre yüzde 50 daha fazla protein ve kalsiyum içeren, daha dü-
şük şekerli bir ürün elde edecek.
Fairlife normal süte göre iki kat
daha pahalı fiyata satılacak. Şirket,
fiуatta oluşan ciddi farkı, sütün bir
çok insanın duуarlı olduğu laktoz
içermemesi, daha fazla protein ve
daha az şeker içermesine bağlıуor.
Dünyayı Döndüren Küçük Canlılar
Patates
Böceği
Okul Sütü İhalesi Sonuçlandı
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca, 6 Kasım'da yapılan okul sütü ihalesi
onaylandı.
Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre,
program kapsamında özel okullar dahil, yaklaşık 34 bin bağımsız
anaokulu, anasınıfı ve ilkokulda 5
milyon 800 bin öğrenciye haftada
3 gün, 378 milyon 145 bin 312 adet
200 mililitre sade, yağlı UHT süt dağıtılacak.
Okul Sütü temini ihalesinin 4734
Sayılı Kamu İhale Kanununun 19/a
maddesine göre “Açık İhale” usulüyle 6 Kasım 2014 Perşembe günü yapılan ihalede en düşük teklifi birinci
kısım (Doğu Anadolu- Ege Bölgesi)
için Yörükoğlu Süt, üçüncü kısım
(Karadeniz- Marmara Bölgesi) için
Ak Gıda, dördüncü kısım (Akdeniz
Bölgesi) için Güney Süt vermişti. Bakanlık söz konusu tekliflerin onaylanmasına, ikinci kısım (Güneydoğu
Anadolu-İç Anadolu Bölgesi) için
verilen tekliflerin, yaklaşık maliyetin
üzerinde olması nedeniyle ihalenin
yenilenmesine karar verdi.
Eğitim-öğretim yılının ikinci döneminin ilk gününde okullarda sütlerin bulunmasını sağlayacak şekilde ikinci kısım için (Güneydoğu
Anadolu-İç Anadolu Bölgesi) yeniden ihale yapılacak.
Okul sütü dağıtımı okulların açıldığı
9 Şubat 2015'te başlayacak ve 20142015 eğitim öğretim yılının ikinci
dönemi boyunca devam edecek.
[(Bilimsel Adı: Leptinotarsa
decemlineata (Say) (Coleoptera takımı: Chrysomelidae
familyası)]
Patates böceği erginin vücudu
üzerinde V şeklinde siyah bir leke
ile 10 adet boyuna siyah çizgi bulunmaktadır. Lavrası kiremit kırmızısı renkte olup yan tarafları
siyah lekelidir. Boyu 11-13 mm
kadardır. Kışı toprakta ergin halde geçirir. Yumurtalarını gruplar
halinde veya bazen tek tek yaprakların alt yüzlerine bırakırlar.
Yumurta koyu sarı renkli ve oval
şeklindedir. Bölgelere göre değişmekle birlikte yılda 3-4 döl verebilmektedir. Gerek larva, gerekse
ergin döneminde patates, patlıcan, domates gibi bitkilerin yaprak ve sürgünlerini yiyerek beslenir. Patates böceği’nin beslenerek
yaptığı zararın yanı sıra virüs ve
basteri etmenlerinin yayılmasında da rol oynadığı bilinmektedir.
Bacillus thuringiensis adlı bakteriyle bir preparat patates böceği
lavralarına karşı etkili bir şekilde
kullanılmaktadır.
Metin: Prof.Dr. Cem ÖZKAN
Köy-Koop Haber Aralık 2014
HAYVANCILIK
17
10. Kalkınma Planında (2014-2018) Hayvancılık
»» Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018)’na esas teşkil edecek Hayvancılık Özel İhtisas Komisyonu (ÖİK) Raporu; Dokuzuncu Kalkınma Planı
döneminde hayvancılık sektörü ve hayvansal üretimi etkileyen başlıca uluslararası ve ulusal gelişmelerin irdelenerek Onuncu Kalkınma Planı
dönemi için bir öngörü oluşturulması amacıyla hazırlanmıştır.
Hayvansal ürünler açısından hem
önemli bir üretici hem önemli bir
tüketici ülke konumundaki Türkiye,
Onuncu Kalkınma Planı döneminde gelişen ekonomisi ile hayvancılık sektöründe de küresel üretim ve
ticaretteki payını ihracat yönünde
artırması için teknolojik gelişmeleri takip eden ve bilgi üreten bir
yapılanmanın varlığına ihtiyaç duymaktadır. Bu şekilde bir yapısal
dönüşüm sürecinde, destekleme
araçlarıyla yönlendirilen ekonomikdemokratik üretici örgütlenmesinin
rolü son derece önemlidir.
Alt üretim dallarıyla birlikte hayvancılık, gıda temininde olduğu kadar
kırsal alanların ve biyolojik çeşitliliğin korunması ile kırsal kesimde
hayat standartlarının yükseltilmesi
açısından da önemlidir.
Dünya tarımsal üretim değeri 2010
yılında 3,3 trilyon ABD Doları’na
yaklaşmış ve tüm hayvancılık sektörünün buna katkısı yüzde 34 oranında gerçekleşmiştir. Hayvansal
üretimin toplam protein üretimine
katkısı da benzer oranda gerçekleşmektedir. Türkiye’de tarımsal üretimde yüzde 23 paya sahip hayvansal
ürünlerin toplam protein üretimine
katkısı da yüzde 28 civarındadır. Dokuzuncu Kalkınma Planı döneminde, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü (FAO)’nün 2010 yılı verilerine göre dünyada hayvan varlığının
gelişmiş ülkelerde azaldığı, gelişme
yolundaki ülkelerde ise arttığı görülmektedir. Türkiye’de de 2004-2011
yılları arasında başlıca süt ve kırmızı
et kaynağı olan sığır sayısında benzer şekilde 2,3 milyon baş artış şeklinde pozitif bir seyir gözlenmektedir. Aynı dönem içerisinde bu artışın
yüzde 6’sı düzeyinde damızlık, yüzde
18’i düzeyinde besilik sığır ithal edildiği de TÜİK verilerinden anlaşıldığı
belirtilmektedir.
Nüfus
2004-2010 yılları arasında dünya
genelinde nüfusun yıllık değişim hızı
(YDH) yüzde 1,2’ye yakın gerçekleşmiş olup, bu dönemde nüfus 1,07 kat
artmıştır. En önemli nüfus artış hızı
Afrika kıtasında (yüzde 2,3) olmuş,
en düşük yıllık artış hızını ise Avrupa
kıtasında (yüzde 0,2) kaydedilmiştir
Aynı döneme ait FAO verileri incelendiğinde, kırsal nüfusun son 7
yıllık dönemde de, önceki 43 yıllık
azalma seyrine devam ettiği görülmektedir. Bunun yanı sıra, son 7
yılda tarım sektöründen ayrılışın,
kırdan kente göçe göre daha hızlı olduğu da gözlenmektedir.
Dünyada kırsal nüfus ile tarım nüfusunun yıllık azalma hızları arasındaki parite 1:1,4 iken, bu değer
Avrupa’da 1:4,5 düzeyindedir.
Türkiye’de 2010 yılında toplam
nüfusta kırsal nüfusun payı yüzde
23,71, tarım nüfusunun payı ise yüzde 19,9’dur. Türkiye’de aktif çalışan
nüfus içerisinde tarımda çalışan nüfusun payı 2010 yılında yüzde 25,2
iken, 2011’de yüzde 25,5 olmuştur
Dünya genelinde tarımda çalışan
nüfusun, toplam çalışan nüfusa oranı da giderek azalmaktadır. Tarımda
çalışan nüfusun en hızlı azaldığı kıtalar Avrupa ve Güney Amerika’dır.
Benzer şekilde Türkiye’de de hızlı
bir azalma durumu söz konusudur.
Dünyada tarım sektöründe, çalışan
nüfus içerisinde kadınların payı yüz-
de 43 olup, Türkiye’de ise yüzde 50
civarındadır
Hayvan Varlığı
Dünyada hayvan varlığında son 7
yılda genel bir artış görülürken, sayıca azalan tek tür hindidir. Keçi ve
manda sayısı, sığır ve domuza oranla daha hızlı artmış, koyun varlığı ise
pek değişmemiştir. Dünyada toplam
1,5 milyar baş sığır, 195 milyon baş
manda, 1 milyar baş koyun, 920 milyon baş keçi ve 66 milyon adet kovan
bulunmaktadır
Türkiye’de, TÜİK verilerine göre Dokuzuncu Kalkınma Planı döneminde tüm türlerde hayvan varlığında
önemli oranda azalmanın artışa döndüğü görülmektedir. Kanatlı hayvan
varlığı ise kesilen et tavuğu sayısı
2004-2011 döneminde 1,4, yumurta
tavuğu sayısı ise 1,3 kat artmıştır. Bu
dönemde hindi, kaz ve ördek sayısının ise 0,5-0,7 kat azalmıştır.
Türkiye’nin özellikle koyun ve sığır
varlığında son yıllarda önemli değişim meydana gelmiştir. Özellikle
2009 yılından sonra sığır varlığının 1,7 milyon, koyun varlığının ise
3,3 milyon baş arttığı, kıl keçisinde
2009, manda varlığında ise 2010
yılından sonra keskin bir artış olduğu, 2004 yılı sonrasında kovan ve
ipekböceği kutu sayılarının arttığı,
domuz varlığının ise azaldığı izlenmektedir. Türkiye arılı kovan varlığı
bakımından dünyada üçüncü sırada
yer almaktadır. Buna karşılık günümüzde ipekböcekçiliği yapan hem
köy hem de aile sayısı önemli ölçüde
azalmıştır.
Hayvansal Üretim
FAO verilerine göre dünya tarımsal üretim değeri 2010 yılında 3,3 trilyon ABD Doları olmuş ve hayvancılık sektörünün
buna katkısı yüzde 34 düzeyinde gerçekleşmiştir.
Üretim değeri en yüksek
ürünler inek sütü (242
milyar ABD Doları), sığır
eti (163 milyar ABD Doları)
ve kanatlı etidir (143 milyar
ABD Doları).
2007-2010 döneminde hayvansal
üretimde en önemli değişim beyaz
et ile manda ve keçi eti ve sütündeki üretim artışıdır. Artışlar büyük
ölçüde Asya kıtasından kaynaklanmıştır. Son 7 yıllık dönemde üretimi
azalan tek hayvansal ürün yapağıdır.
Emel TUĞRUL
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
Bu düşüşün nedeni ise, Avustralya
ve Yeni Zelanda’daki koyun varlığının azalmasıdır. Dünyada ancak 5
bin ton civarında olan tiftik üretiminin ise yüzde 50’si Güney Afrika
Cumhuriyeti’nde üretilmekte olup,
dünya tiftik üretimi son 20 yılda
yaklaşık yüzde 80 azalmıştır.
Türkiye’de tarım, avcılık
ve ormancılık sektörünün
GSYİH’deki payı 2004
yılında yüzde 9,3’ten
2011 yılında yüzde 7,9’a
gerilemiştir. Toplam
tarımsal üretimde
hayvansal üretimin payı
ise 2003 yılında yüzde
29’dan, 2010 yılında
yüzde 32’ye yükselmiştir.
Hayvansal üretimin 2010
yılı değeri 38 milyar TL
olarak gerçekleşmiş, buna
en büyük katkıyı sığır eti
(yüzde 30) ve inek sütü
(yüzde 30) yapmıştır.
üretimi açısından dünyada önemli
bir üretici olup dünya çam balı üretiminin yüzde 92’si Türkiye’de üretilmektedir.
Bal dışındaki diğer arı ürünlerinden
ise yaklaşık olarak yıllık 1 ton arı
sütü, 1 ton propolis ve 200 ton polen
üretilmektedir. Türkiye, dünya yaş
koza üretimi yapılan ilk 15 ülkeden
birisidir.
Hayvan ve Hayvansal
Ürünler Ticareti
BM ticaret istatistiklerine göre hayvansal üretim uluslararası ticarette
toplam küresel ticaretin yaklaşık
yüzde 2’sini oluşturmaktadır. Tüm
hayvansal ürünler ticaretinde; genetik materyal (dondurulmuş sperması (sığır) ve damızlık canlı sığır ve
domuz) ticareti yüzde 0,5 paya sahiptir. Damızlık hariç canlı hayvan
ticareti toplam hayvansal ürünler
ticaretinde yüzde 4,5 paya sahiptir.
Bu kapsamda en fazla ticareti yapılan hayvan türleri domuz, koyun ve
sığırdır.
Türkiye 2011 yılında
uluslararası koyun
ticaretindeki en önemli
ithalatçı olmuş ve yaklaşık
148 milyon ABD Doları
değerinde 1,5 milyon baş
koyun ithal etmiştir.
TÜİK verilerine göre 2003 ve 2010
yıllarına ait üretimin miktar ve değeri birlikte incelendiğinde son yıllardaki en önemli ithal ürün olan
ette, manda dışındaki hemen tüm
türlerde birim fiyatlar yaklaşık 2 kat
artmıştır. Et üretimi son 7 yılda değişen Türkiye’nin yıllık kişi başı sığır
eti üretimi (manda dâhil) 4,4-8,7 kg
arasında değişmiştir
Sığırcılık sektöründe 2008’de başlayan sıkıntı, 2008-2009 arasında,
toplam et üretiminde beyaz etin payının artmasına (yüzde 75) sebep olmuştur. Ancak 2010-2011 döneminde bu oranın eski seviyesinde (yüzde
66-69) gerçekleştiği görülmektedir.
GTHB verilerine göre toplam kırmızı
et üretiminde ithalatın payı 2010’da
yüzde 8, 2011 yılında yüzde 7 olmuştur. Kırmızı et tüketiminde ise, ithalatın payı 2010’da yüzde 15, 2011’de
yüzde 22’dir.
Türkiye, diğer hayvansal ürünler
sınıfında yer alan bal ve balmumu
Avusturya’dan (15 bin baş) gerçekleştirilmiştir. Aynı yıl toplam damızlık kanatlı ithalatının (damızlık
yumurta dahil) tutarı ise 34 milyon
ABD Doları olmuştur.
Damızlık kanatlı materyal büyük
oranda AB ülkelerinden temin edilmektedir. Türkiye’nin 2011 yılı toplam damızlık ihracatı yaklaşık 20
milyon ABD Doları civarındayken,
toplam 72 milyon adet damızlık kuluçkalık yumurta, 922 bin adet civciv ve 5 bin kg’a yakın kovan halinde
arı ihraç edilmiştir. Damızlık hayvan
ihracatının yapıldığı başlıca ülkeler
Irak, İsrail, Suudi Arabistan, Azerbaycan ve Özbekistan gibi ülkelerdir
Bunlara ek olarak, Türkiye önemli bir ipekböceği tohumu üreticisi
olup, yılda yaklaşık 3000 kutu tohum ihracatı gerçekleşmektedir.
Türkiye ithalatın
serbestleştirildiği 2010
yılından günümüze toplam
2,6 milyon başa yakın
hayvan (kasaplık sığır ve
koyun) ithal etmiş ve bunun
karşılığında 1,3 milyar ABD
Doları ödemiştir.
Türkiye’nin damızlık dışındaki ticareti incelendiğinde, ithalatta sığırdan sonra koyun ve kanatlının (damızlık olmayan kuluçkalık yumurta
dâhil) geldiği, ihracatta ise, büyük
oranda kanatlı hayvanların olduğu
görülmektedir. Türkiye kanatlı ihracatında damızlık olmayan, kuluçkalık yumurta ile civcivi Orta Doğu ve
Afrika ülkelerine, özellikle de Irak ve
İran’a pazarlamaktadır
Hastalıklar
Kanatlı hayvanlarda canlı tavuk ve
hindi ticareti daha çok AB ülkelerinin etkinliğinde gerçekleşmekte iken
ABD tavukta ihracatçı (188 milyon
ABD Doları), hindide ise ithalatçıdır
(15 milyon ABD Doları). Kanatlı sektöründeki canlı hayvan ticaretinin
toplam değeri 2011 yılında 2 milyar
ABD Dolarını bulmuştur. Küresel
hayvansal ürün ticaretinin değeri
(genetik materyal ve canlı hayvan
hariç) 2011 yılında toplam 280 milyar ABD Doları’na yaklaşmıştır. Bu
konudaki en büyük pay yüzde 35
ile ete aittir. Süt ve ürünleri ile deri
ürünleri yüzde 24 ve 22 pay ile ikinci
ve üçüncü sırayı paylaşmaktadır.
Türkiye özellikle
sığır ve tavuk genetik
materyallerinde önemli
bir alıcıdır. Türkiye sığır
sperması ithalatında
dünyada 12 inci sırada yer
almakta olup, dondurulmuş
boğa sperması ithalatına
2011 yılında 10,7 milyon
ABD Doları ödemiştir
Türkiye son yıllarda önemli düzeyde damızlık sığır ithalatı yapmakta
olup, 2011 yılı toplam damızlık sığır ithalatı 80 bin başa yakın ve 293
milyon ABD Doları değerindedir.
Damızlık sığır ithalatının yüzde 66’sı
ABD’den (52 bin baş), yüzde 19’u da
Dokuzuncu Kalkınma Planı döneminde; Koyun ve Keçilerin Küpelenmesi ve Aşılanması, Avian Influenza,
Şap ve Kuduz Hastalıklarının Kontrolü ve Yabani Hayattaki Kuduz Hastalığına Karşı Oral Aşılama, Brusellozis
ve Tüberkülozis için Ulusal Kontrol
ve Mücadele Stratejisinin Oluşturulması ve Prevalans Tespit Çalışması
Projeleri yürütülmüş olup, bu çalışmalardan bazıları tamamlanmış diğerleri ise halen sürdürülmektedir.
Türkiye’de Brusellozis ile Tüberkülozis hala varlığını sürdürmekte olup,
diğer önemli zoonoz olan ve her yıl
bahar aylarında görülen Kırım Kongo
Kanamalı Ateşi hastalığı konusunda Sağlık Bakanlığı verilerine göre;
2002-2012 döneminde 7 bin civarında vaka belirlenmiş ve 400’den fazlası ölümle sonuçlanmıştır.
Türkiye’nin önemli
hayvansal üretim
dallarından olan arıcılıkta,
tüm dünyada olduğu gibi
Varroosis büyük ekonomik
kayıplara neden olmakta
ve ülke arıcılığını tehdit
eden önemli dış parazit
hastalıklarından biri olarak
kabul edilmektedir.
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı10.
Kalkınma Planı 2014-2018 Hayvancılık
Özel İhtısas Komısyonu Raporu
Gelecek sayımızda sektörel
politikaya ilişkin gelişmeler,
sorunlar, darboğazlar ve öneriler
hakkında değerlendirmelerde
bulunacağım.
18
Aralık 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
Ahırlarına Kamera Sistemi Kurdular
Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) önerisiyle Birleşmiş Milletler, açlıkyoksullukla mücadele ve doğal kaynakların korunması, sürdürülebilir
gıda güvencesinin sağlanması, kırdan-kente göçün azaltılması ve tarımsal üretim faaliyetlerinin devamlılığı açısından “Aile Çiftçiliği”nin
öneminin vurgulanması amacıyla
2014 yılını “Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı” olarak ilan etmiştir.
Türkiye’de Ankara Üniversitesi Rektörlüğü, Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi, Ankara Üniversitesi AKÇAM, Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü
ve Ziraat Mühendisleri Odası öncülüğünde, TC Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Türkiye Ziraat
Odaları Birliği, FAO Türkiye Temsilciliği, Tarım Kredi Kooperatifleri,
PANKOBİRLİK, OR-KOOP Merkez
Birliği, KÖY-KOOP Merkez Birliği
ve ŞEKERBANK Genel Müdürlüğününü katkılarıyla 30-31 Kasım 2014
tarihinde Ankara’da Ulusal Aile Çiftçiliği Sempozyumu düzenlenmiştir.
Sempozyumda 70’den fazla bildiri sunulmuştur. Sempozyum kapsamında sunulan bildirilerden bir
tanesini bu ayki köşemizde sizlerle
paylaşıyoruz.
Abant İzzet Baysal
Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi Sosyoloji Bölümü
lisansüstü öğrencisi
Neslihan Yılmaz ve aynı
bölüm öğretim üyesi Yrd.
Doç. Dr. Dilek Eroğlu
tarafından sunulan
“Küçük Aile İşletmelerinde
Kadının Bilgi ve İletişim
Teknolojileri Kullanımının
Önemi:Kars İli Örneği”
başlıklı bildiriyi sizlerle
paylaşamak istedik.
Bildiri, Kars’ın Boğatepe ve
Küçükboğatepe köylerinde
halen devam etmekte olan
bir saha araştırmasının
küçük aile işletmelerinde
kadınların teknoloji
kullanımına yönelik
örneklerini kapsamaktadır.
Dr. Özdal KÖKSAL
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Ekonomisi Bölümü
[email protected]
Araştırmada ayırca, kadınların
bilgisayar ve internetin günlük
hayatlarında ne işe yarayacağı
zey Kafkasya’da yaşayan Terekemeler bazı sebeplerden dolayı buraları
terk ederek Gürcistan ve Türkiye’ye
yerleşmişlerdir. Bu bölgelere geldiklerinde yerli halk tarafından “yurtlarını terk edenler” anlamına gelen
Terekeme adı ile anılmışlardır.
ve neleri değiştirebileceği konusu araştırılmıştır. Kadınların yanıtları ise şu şekildedir:
Araştırma yapılan Kars’ın Boğatepe
ve Küçükboğatepe köylerindeki halk
Terekeme (Karapapak)’dir. Bu bölge
daha önceleri Çarlık döneminde savaşa karşı çıkan Malakanlar’ın sürgün
edildiği bölgedir. Türkiye’ye göç ederek ilk olarak Selim ilçesine yerleşiyorlar. Selim ilçesini beğenmeyip yeni bir
arayışa girdiklerinde Malakanlar’dan
boşalan bu köylerde mera alanlarının
ilgilerini çekmesi bu bölgeye yerleşiyorlar ve Malakanlar’dan kalan mandıralarda gravyer ve kaşar üretimine
başlıyorlar.
• %9,9’u “Bir değişiklik yapabileceğine inanmıyorum”;
Bölgenin bitki örtüsünden kaynaklanan elverişli yapısını değerlendirmek isteyen Boğatepe ve Küçükboğatepe köyü halkı 2007’de Boğatepe
Çevre ve Yaşam Derneği’ni kurarak
köy halkına, özellikle kadınlara, yönelik eğitimler verilmeye başlanıyor.
Köylerin turistlerin ilgi odağı olması
nedeniyle kadınlar turizm kurslarına
gitmişlerdir ve 7 kadın belge almıştır,
yine köye gelen turistlerle günlük
ihtiyaçlarını karşılayabilecek
“Araştırma yapılan Kars’ın Boğatepe ve Küçükboğatepe köylerindeki halk Terekeme (Karapapak)’dir
ve sosyalist düzeni benimsemeyip
Gürcistan’dan Türkiye’ye göç eden
kişilerdir. Karapapak ismi, giyim
tarzını tanımlayan bir üst kimlik
özelliği taşımakta ve Oğuz boyundan gelen Terekemeler de giyim
tarzları nedeniyle Karapapak adını
almaktadırlar. Türkiye’de Yeşilbaşlı, Akbaşlı, Akbaşlar, Karabörklü,
Kızılbörklü isimli birçok köy bulunmaktadır, o dönemlerde kalpak giyen Kafkas Türklerine verilen addır.
Karapapaklar Şah İsmail’in babası
Şeyh Haydar’ın müritlerine giydirdiği “taç” adlı kızıl kavukları reddederek Sünniliklerini belirtmek adına
kara papak giymişlerdir. Ataları Ku-
derecede konuşabilmek amacıyla 11 kadın Fransızca eğitimi
almıştır. Bununla birlikte yalnızca
4 kadının katıldığı daha çok erkeklerin katılım gösterdiği organik
tarım kursu gerçekleştirilmiştir.
Kadınlar hayvancılık faaliyetleri ile
doğrudan ilgilendikleri için, özellikle
kışın ahırlara gitmekte zorlandıkları
için, ahırlara yerleştirdikleri kamera
sistemi ile hayvanlarını evden dışarı çıkmadan izleyebilmektedirler.”
(Yılmaz ve Eroğlu)
• %39,6’sı “El işi örnekleri ve yemek
tarifi almak için kullanırım”
• %9,9’u “Sağlıkla ilgili sorunları
araştırırım”;
• %8,8 “Bu yaştan sonra benim bir
işime yaramaz”;
• %7,7’si “İşimi engeller, zaman kaybı”;
• %5,5’i “Uzaktakilerle internet üzerinden görüşebilirim”;
• %4,4’ü “Benim bilgim bana yeter
oradan öğrenecekbir şey yok”;
• %3,3’ü “Aklıma takılan konularda
bilgi almak için”;
• %2,2’si “Hayvan bakımı ve hastalıkları ile ilgili araştırma yaparım”;
• %2,2’si “Bilgisayardan bilgi almama eşim/ailem izin vermez”;
• %2,2’si “Köyde bir işime yaramaz”;
• %2,2’si “Dünyada olup bitenden
haberdar olmak”;
• %1,1’i “Bitki ve peynir satışı için gerekli, insanlar talep ediyor”;
• %1,1’i “Ne olduğunu bilmediğim
için sağlayacağı faydayı bilmiyorum”.
Orta Vadeli Program
(2015-2017) Kapsamında Tarım
Sektöründeki Beklentiler
»» Türkiye ekonomisinin daha rekabetçi ve yenilikçi
bir zeminde 2023 hedeflerine ulaşması için gerekli
atılımı gerçekleştirmek üzere Kalkınma Bakanlığı
tarafından hazırlanan Orta Vadeli Program
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan tarafından 8 Ekim
2014’te açıklandı.
Söz konusu Program, önümüzdeki
3 seneyi kapsayacaktır. Bu ayki
yazımda, Program’da önemli gördüğüm bazı kısımları ve tarım
sektörü için ifade edilen konuları
açıklamaya çalışacağım.
Orta Vadeli Program’ın temel
amaçları olarak; Türkiye’nin büyüme performansını yükseltirken
cari işlemler açığını düşürmeye
devam etmek, enflasyonla mücadeleye kararlılıkla devam etmek
ve böylece makroekonomik ve finansal istikrarı güçlendirmek ifade edilmiştir. Ayrıca, Program’da
yapısal reformlar çerçevesinde 10.
Kalkınma Planı’nda yer alan öncelikli dönüşüm programları çerçevesinde hazırlanan eylem planları
da uygulamaya konulacaktır.
Tarım sektöründeki beklentilere
geçmeden önce Orta Vadeli Program kapsamında Türkiye ekonomisine dair genel beklentilerin ne
olduğuna bakmak faydalı olacaktır.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan
Program’ın temel önceliklerinin sırasıyla “enflasyonun düşürülmesi,
cari açığın düşürülmesi ve yapısal
reformların” olduğunu ifade etmiştir. Bu noktalara vurgu yapılması
gelecek yıllarda ekonominin 3 ayaklı bir yapı üzerine inşa edileceği anlamına da geliyor. Program’a göre
2014 yılı büyüme tahmini 2013 yılındaki %4’lük değerinden %3,3’e
çekilmiştir. 2013 yılında %7,4 olan
enflasyonun ise 2014 yılı sonunda
%9,4’e yükselmesi beklenmektedir.
Ayrıca, 2013 yılında %7,9 olan cari
açığın düşüş göstererek 2014 yılında
%5,7 olması beklenmektedir. Bunların yanında, toplumun her kesimini
yakından ilgilendiren işsizlik konusunda da hedef belirlenmiştir. Bu
hedefe göre, işsizlik oranının 2014
yılında %9,6 olması, program dönemi sonunda yani 2017 yılında ise
%9,1’e düşmesi öngörülmektedir.
Türkiye ekonomisi konusunda genel bir değerlendirme
yaptıktan sonra konuya tarım
sektörü özelinde bakıldığında
Program’da yer alan beklentiler aşağıda maddeler halinde
verilmiştir:
• 2013 yılında tarım sektöründe
%3,5 oranında katma değer artışının olduğu, ancak bu artışın beklentinin bir miktar altında kalacağı
tahmin edilmektedir.
• Olumsuz hava koşulları nedeniyle
tarımsal üretimin azalması beklenmektedir.
• İstihdamda tarım sektörünün
ağırlığının 2014 yılında %21,3 olarak gerçekleşmesi beklenirken, dönem sonunda yani 2017 yılında bu
oranın %18,5’e gerileyeceği tahmin
edilmektedir.
• İklim şartlarından, yanlış ve aşırı su kullanımından kaynaklanan
veya kaynaklanması beklenen sorunlar çözülerek tarımda su kullanımının etkinleştirileceği beklenmektedir.
• Doğal kaynak zenginliğinin ve
tarımsal ürün çeşitliliğinin, teknoloji yardımıyla üretime ve rekabet
avantajına dönüştürülmesine yönelik politikalara ağırlık verilecektir.
• Tarımsal destekleme amacıyla
yapılan transferler; etkinlik, verimlilik ve katma değerin artırılması hedefi çerçevesinde gözden
geçirilerek gerekli düzenlemeler
yapılacaktır.
2023 yılı hedeflerini kapsayan 10.
Kalkınma Planı’na uygun olarak
hazırlanan Orta Vadeli Program,
Türkiye’nin yeni ekonomik yapısının
3 yıllık yol haritasını oluşturması bakımından önemli görülmektedir. Bu
bağlamda, Türkiye ekonomisi içinde
üretim, istihdam ve ihracat açısından önemli bir konumda bulunan
tarım sektörü için de bazı tedbirlerin
alınacağı görülmektedir.
Önümüzdeki 3 yılın Türkiye ekonomisi ve tarım sektörü açısından
neler getireceğini hep beraber yaşayarak göreceğiz. Bu vesile ile kış
aylarına girdiğimiz bugünlerde
tüm üreticilerimize sağlıklı ve bereketli bir ürün dönemi dilerim.
Rabobank Türkiye’de
»» Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
(BDDK) 2013’te kuruluş izni verdiği Hollanda’lı
Rabobank’a faaliyet izni verdi.
Türkiye’nin 50. bankası olarak resmen faaliyetine başlayan Rabobank
Türkiye, 3 yıl boyunca tek şubeyle
hizmet verecek. Rabobank Yönetim Kurulu Üyesi Jan van Nieuwenhuizenn da, Türkiye 15 yıldır yakından tanıdıkları Türkiye pazarındaki
gelişmeleri de iyi takip ettiklerini
belirterek, dünyada gıda ve tarım
sektörü hiçbir zaman çok hızlı büyüyen bir sektör olmadığını “Dünyada çok büyük bir kriz yaşansa bile
kimse yemek-içmekten vazgeçmiyor. Dolayısıyla her şart altında bu
iki sektör hep büyüyor. Bazen bazı
ülkelerde düşük büyüme görülse
de, her ülkede büyüme yaşandığı
kesin. Türkiye için ise şunu söyleyebilirim; genç nüfus, hızlı büyüme,
orta sınıf genişliyor, alım gücü artıyor. Dolayısıyla gelecek bizim açımızdan Türkiye’de parlak. Özellikle
Avrupa ile kıyaslarsanız Türkiye
çok iç açıcı bir pazar.” dedi.
Köy-Koop Haber Aralık 2014
KOOPERATİFÇİLİK
Dünyadan Kooperatif
Hikâyeleri
Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN
Değerli okurlar,
Sizlere bu sayıda, Fas’taki kadınların
küçük hayallerine ulaşabilmek için
kooperatifi nasıl kullandıkları ve yöreye özgü çok eski bir ağaçtan nasıl
faydalandıklarına ilişkin güzel bir
hikâye aktaracağız. Burada dikkat
çeken bir başka husus ise, ABD’de
doktorasını tamamladıktan sonra
Fas’a geri dönen ve kadınlara ürünlerini internet üzerinden satmalarına yardımcı olan Zahir Dossa’nın
hikâyesi. Bu arada Uluslararası Kalkınma Araştırmaları Merkezi IRDC
tarafından kooperatif kadınların girişimciliği açısından yakın takip altında olduğunu da belirtelim.
Yeni yılınızı şimdiden kutlar, sağlık
mutluluk ve başarılar dileriz.
Argan Ağacı Kooperatifi
Argan Ağacı Kooperatifi, argan yağı
üreten Faslı kadınların 2009 yılında
Fas’ın Agadir şehrinde kurdukları 18
üyeli bir kooperatifdir. Kooperatif,
http://theargantree.com isimli web
sayfasına sahiptir ve argan yağını
kendilerinin oluşturduğu bu internet ağı yoluyla pazarlamaktadır.
Argan ağacı (Argania spinosa) Argania familyasındaki tek türdür. Geçen
yüzyılda Argan ormanlarını yarısına
sahip olan Kuzey Batı Afrika’da Argan ormanlarının büyük bölümü yok
edilmiştir. Bu boğumlu ağaçların kalın kabuklu meyveleri yağ bakımından zengin tohumlara sahiptir.
Çok eski çağlara dayanan bir tür olan
Argan ağacı, bugün 18 Faslı kadının
ortak umudu durumuna gelmiştir.
Zahir Dossa, Fas’ın uzak Sous vadisinde küçük Berberi kadın grubunun
Argan Ağacının tohumlarını değerli
bir kargo gibi eşeklerinden boşaltırken görünce; kendisi gibi gelişime açık olan kadınlara rastladığına
anladı. Bugün gelinen noktada artık
kadınlar aylarca gıda ve erzak alabilmek için yeterli miktardaki parayla (dirhem) evlerine dönüyorlardı.
Dossa, Argan Ağacı kooperatifinin
iş yapısının katı kurallarından ve zor
olan hayat tarzından dolayı iş bulmakta zorlanan, güç ve kontrol sahibi olmayan ve Arap olmayan Berberi
kadınlara nasıl bir fırsat yaratabileceğini gördü.
Doktorasını Amerika’daki MIT’de
yapan Dossa, kooperatifin başkanlığını üstlendi. Onun doktara çalışmaları üretici kooperatifinin ortaklarının yaşamlarını iyileştirmek
ve internet üzerinden ürün satışı
yoluyla kendi çevrelerini oluşturmaları amacıyla internetin nasıl benimsenebileceği üzerine odaklanmıştı.
Geçmişte satışlar kooperatif dışında çalışan şirketler grubu tarafın-
19
Dünya Kooperatif Gözlemi
Araştırmasına Destek Verelim
»» Son yıllarda dünya kooperatifçilik hareketinin önem verdiği konuların
başında kooperatifçilik konusunda dünya ölçeğinde yapılan araştırmalardır. Bu
araştırmalardan biri Euricse tarafından yapılan ve Uluslararası Kooperatifler
Birliği (ICA) tarafından desteklenen Dünya Kooperatif Gözlemi araştırmasıdır.
dan yapılıyordu. Şirketler, küresel
piyasada yağın pazarlayıcısı rolünü
üstleniyordu. Dossa’nın hesaplarına
göre ürünün değerinin %71 ‘e kadarlık büyük kısmını bu şirketler ve perakendeciler ele geçiriyordu.
Dossa, Argan yağı üreticilerinin gelirin küçük bir kısmını alan Argan
Ağacı Kooperatifini kuran kadınlara
olumlu baktıklarını gözlemledi. Her
satıştan elde edilen gelirin bir kısmı
Sous vadisi kadınlarına gidiyordu ve
bu da grafiksel olarak yetersizliğin
azaldığını gösteriliyordu.
Argan Ağacı’nın kadın üyeleri, itina
isteyen bir işe sahipler. Argan ağacı
meyvesinin etli acı kısmını başından
ayırıp çatlatarak değerli çekirdeğini
alıyorlar. Bütün gün çalışmayla 30
kg’lık etli meyve kısmından ancak 1
kg çekirdek elde ediyorlar.
Her kadın daha iyi bir
hayata sahip olmak
veya temel ihtiyaçlarını
karşılamak gibi sebeplerden
dolayı kooperatife katılmak
istemişler.
Aşağıda birkaç kadının kooperatif
ortağı olmak istemelerinin nedenleri
belirtilmektedir. Örneğin; 9 çocuklu
Mamassa Battah, her zaman ineğinden daha fazla süt vermesine yardım
etmek amacıyla ahır kurmak istemiş. 4 çocuklu Aicha Elmansouri ise,
sağlık problemlerini karşılamak için
kenarda biraz parası olsun istemiş.
Evli olmayan Imane Elmadi, şehirde
yaşamasına rağmen, bir gün büyük
anne ve babasının köyüne dönmek
ve kendini az bir parayla idare etmek
istiyormuş. Çocuğu olmayan Yamna
Redouane, kocasına yardımcı olmak
ve evinde elektriğin olmasını istiyormuş. 7 çocuklu Fatima Aggzar da
harika bir mutfağının olmasını ve
çocuklarının okula geri dönmesini
istiyormuş.
Euricse İtalyan yasalarına göre kurulan başta İtalyan kooperatifleri
olmak üzere Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin (ICA) kıta örgütü Cooperatives Europe tarafından
kurulan ve ilgili çeşitli kuruluşların fonladığı ve çeşitli ülkelerden
akademisyen ve kooperatifçilerin
yönetiminde yer aldığı vakıf statülü bir araştırma enstitüsüdür. Açık
adıyla Avrupa sosyal girişimler ve
kooperatifçilik araştırma
enstitüsü (Euricse) dünyadaki kooperatiflerin çalışmalarına önem verdikleri
ve destekledikleri bir kuruluştur.
Euricse’nin yaptığı önemli araştırmalardan biri de
Dünya Kooperatif Gözlemi
projesidir. Bu projenin hedefi kooperatiflerin ülke,
bölge ve dünya ölçeğindeki
ekonomik ve sosyal değerlerini çok boyutlu ortaya
koyacak bir veri tabanı
oluşturarak
raporlama
yapmaktır. Bu raporlar yayınlandığı günden itibaren dünyaya
kooperatiflerin sosyal ve ekonomik
önemini göstermiş ve kooperatifler
ile ilgili gerçekleri insanlığın hizmetine sunmuştur. Farkındalığın artırılmasında kullanılan kaynaklardan
biri haline gelmiştir.
2014 yılında yayınlanan
Dünya Kooperatif Gözlemi
raporunda dünyadaki
26 ülkeyi kapsayan
araştırmada en büyük 300
kooperatifin cirosunun
2.2 trilyona ulaştığı ve
son üç yılda büyümenin
de %11.6 olduğu ortaya
konulmuştur.
ICA Başkanı Pauline Green Dünya
Kooperatif Gözlemi araştırmasının sonuçlarının göz ardı edilemeyeceğini, kooperatif liderleri,
kooperatif politikası geliştirenler
ve sektördeki profesyoneller için
kooperatiflerin
geliştirilmesinde
kullanılacak önemli bir araç olduğunu ifade etmektedir. Ayni zamanda araştırmanın sonuçlarının
araştırmacı ve akademisyenler için
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
yararlı olacağını belirtmektedir.
Geniş bir araştırma havuzundan
elde edilen verilerin kooperatiflerin dünya ekonomisi içinde iyi bir
küresel oyuncu olduğu konusunda
güçlü bir kanıt oluşturacağını açıklamaktadır. 2014 yılında Asya ve
Afrika’dan daha fazla kooperatifin
anketlere katılmasının önemli bir
gelişme olduğunu, 2015 yılındaki
çalışmanın da kısa zamanda sonuçlanacağını söylemektedir.
Bu açıklamalardan da görüleceği
üzere bu araştırma sonuçları dünyada kooperatiflere olan güveni
artıracak, sağlıklı politikalar belirlemede, geliştirmede ve izlemede
kooperatifçisinden, politikacısına
ve akademisyenine kadar bir araç
konumundadır. Özellikle dünya
ekonomisine yön veren Birleşmiş
Milletler çalışmalarında ve G 20
zirveleri başta olmak üzere birçok
uluslararası platformda kooperatiflerin temsili açısından güçlü bir
dayanak oluşturacaktır. Kooperatifçiliğin geliştirilmesine çalışılan ve
bazen de bazı çevrelerin baskısı ile
engel olunan ülkeler içinde gerçekleri göstermeye çalışan insanlar için
yardımcı bir doküman olacaktır.
Türk kooperatifçilik hareketi bugüne kadar çeşitli engellere ve engellemelere karşı önemli başarılar elde
etmiş, gerek ülke düzeyinde gerekse
dünya ölçeğinde kooperatifçilik hareketine her zaman omuz vermiştir.
Her ne kadar Türk kooperatifçilik
hareketinde dalgalanmalar görülse
de gerçekte kooperatifçilik tarihimiz eskidir. Günümüzde
kooperatifçilik hareketinin
veri tabanının sağlıklı şekilde oluşturulması hem
ülkemiz hem de dünya için
önemlidir. Dünya kooperatifçilik hareketi Türkiye’nin
öneminin ve çalışmalarının farkındadır. Nitekim
Türk Kooperatif liderleri
ve temsilcileri Uluslararası
Kooperatif Birliğinin çeşitli
organlarında ve faaliyetlerinde yer almaktadırlar.
ICA içindeki kıta ve sektör
örgütlerinde görev yapmaktadırlar.
Bugün ICA ve Euricse 2015 yılı
araştırması için Türkiye’deki kooperatiflerden ICA üyesi olsun olmasın araştırmaya katılmasını ve destek vermesini beklemektedir. Bu
amaçla Dünya Kooperatif Gözlemi
araştırmasının ilgili web sayfasındaki anket formuna Türk Kooperatifçilerin elektronik ortamda kolaylıkla doldurulabilecekleri Türkçe
menü eklenmiştir.
İşte bu link ile sayfaya girebilirsiniz.
http://survey.euricse.eu/index.php?sid=91227&lang=tr,
sadece 15-20 dakikanızı ayırarak
ankete katılabilirsiniz.
Ankete katılarak dünya kooperatif
hareketine destek veren kooperatiflere teşekkür ederken, katılmayan kooperatiflerimizi bu ankete
katılmaya davet ediyorum. Kooperatifçilerin görevi ister ülke isterse
dünya çapında olsun birlik ve dayanışma sergilemektir. Bu nedenle
kooperatifçilere ve kooperatifçiliğe
gönül vermiş bireylere düşen görev
Dünya kooperatifçilik hareketine
destek vermek için bu formu doldurmak ya da doldurulmasına destek olmaktır.
Gıda İşletmelerinde Yerel, Marjinal ve
Sınırlı Faaliyetlerde Düzenleme
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Gıda İşletmelerinde Yerel, Marjinal ve
Sınırlı Faaliyetlerin Düzenlenmesine Dair Tebliği, 27 Kasım’da Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Tebliğle, son tüketicinin yanı sıra bir
başka perakendeciye et ve et ürünlerinden çiğ et ve kıyma, süt ve süt
ürünleri kapsamındaki çiğ süt, içme
sütü, kolostrum, kolostrum bazlı
ürünler, çiğ krema ve kaymak dışındaki süt ve süt ürünleri ile bütün
halindeki balık ve su ürünlerini arz
eden perakende gıda işletmelerinin
satış usul ve esasları belirlendi.
Yerel, marjinal ve sınırlı faaliyette
bulunmak isteyen perakendeci, yetkili mercilere İşletme kayıt numarası; Yerel, marjinal ve sınırlı faaliyet
kapsamında arz edilecek hayvansal
gıda; Yerel, marjinal ve sınırlı faaliyet için belirlenen gerekliliklere
uyacağına dair taahhütname ile
müracaat edecek. Yerel faaliyet;
perakende işletmenin bulunduğu
nokta merkez kabul edilerek 50 kilometrelik yarıçap içerisinde kalan
alanda yapılacak.
Ambalajı bozulmadan satılan hayvansal gıdaların kapsam dışında
tutulduğu Tebliğe göre, bir perakendecinin bir diğer perakendeciye
yapabileceği haftalık arz, et ve ürünlerinde 2 bin 500 kilogramı, süt ve
balıkçılık ürünlerinde 500 kilogramı
geçemeyecek. Çiğ süt, içme sütü, çiğ
krema ve kaymak satılamayacak.
20
Aralık 2014 Köy-Koop Haber
KIRSAL KALKINMA
Üçünçü Sektör Kooperatifçilik
»» Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifler Genel
Müdürlüğü tarafından kooperatifler için yapılan
çalışmalarından, gelişmiş ülkelerde kooperatifçilik
uygulamalarından bahsetmek istiyorum.
Kooperatifçilik, serbest pazar ekonomilerinde zayıflıkları azaltarak çeşitli ekonomik aktörlerin, ekonomik
sistemde yer ve söz sahibi olabilmeleri bakımından denge sağlayıcı bir
mekanizma sunmaktadır. Bu nedenle, piyasa ekonomisinin hâkim olduğu pek çok gelişmiş ülkelerde, kooperatiflerin gelişmesini ve çalışma
koşullarını iyileştiren ve destekleyen
yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılmıştır.
1980’lerde ekonomik krizin derinleşmesi, işsizliğin artması toplumsal
dışlanma ve yoksulluğunun yaygınlaşması gibi problemler,
toplum yararına yeni
çözüm arayışlarını ön
plana çıkarmıştır. Küreselleşme sürecindeki
gelişmeler, özelleştirmeler ile kamu sektörünün
küçülmesi ve kamu sektörünün mevcut yapısı
ile artan sosyal sorunlara çözüm getirememesi,
özel sektörün doğası gereğı sosyal
sorunlara yanlızca kar amacıyla
yaklaşması “sosyal ekonomi “ ya da
“Üçüncü sistem” ya da “üçüncü sektör” olarak adlandırılan yanı bir ekonomik, toplumsal ve siyasal yaklaşımı gündeme getirmiştir.
Bu kapsamda gelişmiş ülkelerde kooperatifler, diğer benzeri kuruluşlarla
birlikte “üçüncü sektör” olarak tanımlanmıştır. Günümüzde devletlerin
fonksiyonlarının önemli bir bölümünü sivil toplum örgütlerine devretme
eğilimi giderek ağırlık kazanmakta ve
kooperatiflerin de dâhil edildiği üçüncü sektör, bu alanda önemli ve yeni
görevler üstlenmektedir.
Öte yandan, Avrupa Birliğinde ekonomik ve sosyal alanda kooperatifler
önemli bir yere sahip olup, ekonomik işletmelerin bir türü olarak değerlendirilmektedirler.
Avrupa Birliğinde yaklaşık
250.000 kooperatif
bulunmaktadır. 5.4
milyon kişiye iş sunan
kooperatifler, istihdam
bakımından da son derece
önemlidir.
Bu işletmeler, Avrupa Birliğinde 163
milyondan fazla kooperatif ortağının
Turgay SOLMAZ
Köy-Koop Genel Müdürü
hayatını etkilemektedir. Kooperatiflerin yüklendiği ekonomik ve sosyal
fonksiyonlara gelince;
• Piyasa başarısızlığını
düzeltebilir ve etkin bir
organizasyonunu
destekleyebilir
• Küçük sınai işletmelere, kendi özerkliklerini
kaybetmeksizin daha büyük ve güçlü ekonomik
yapılar şeklinde birleşme
olanağı sağlar.
• Ürün yada hizmet arzını koordine
etmek suretiyle bireylerin ya da küçük işletmelerin pazar gücünü artırabilir.
• Düşük sermeyeli ortaklara da ekonomik kararlara katılım olanağı sağlar.
• Kooperatif ortaklarına ve vatandaşlara hizmet ihtiyaçlarını düzenleme veya tespit etme olanağı sağlar.
• İstikrar katkıda bulunur. Kooperatifin amacı, maksimum kar elde
etmek değil de ortakların desteklenmesi olduğundan, hiç kar etmediği
durumda dahi, ortaklarına hizmet
götürmeyi sürdürebiliyorsa genelde
ayak ta kalmayı başarmakta ve başarılı olmaktadır. Aynı durum yatırımcıların kurduğu ticari şirketler için
geçerli değildir.
• Demokratik olarak yönetildiğinden
ve ekonomik açıdan yönetime katılmaya olanak sağladığından, güven
yaratır, sosyal sermaye oluşturur.
Bu özellikler, bölgesel kalkınma stratejileriyle bütünleşme için kooperatifleri elverişli hale getirmektedir.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığının Kooperatifçilik için yayımladığı Gelişmiş Ülkelerde Kooperatifçilik kitabında konu hakkında geniş bilgiler
verilmiş olduğu görülmektedir.
KOOP-GEP Projesi ve Türkiyede
Kooperatifçilik Eğitiminin Geleceği
»» Ülkemiz sosyal kalkınma ve sosyal barışın sağlanması için ekonomik ve sosyal
değerlerde gelişmiş ülkelerin makro ve mikro ekonomik değerlerine yaklaşılmasını
hedeflemektedir.
Ülkemizde kişi başına düşen milli gelir, yatırım, tasarruf etme oranı ve
bireylerin ve küçük ölçekte işletmelerin kredi maliyetleri yüksektir. Bu
nedenle bireyler işsizlikle, küçük ve
orta ölçekte işletmeler finansman ve
dış pazarlara açılmakta zorluklarla
karşılaşmakta ve bu durum ülkemizde kooperatifleşme ve kooperatifçilik bilincine sahip bireylerin
yetiştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
1950’li yıllara kadar kooperatifçilik
eğitimi ziraat fakültelerinde beraber veriliyordu. Daha sonra kooperatifçilik ayrı bir dal kabul edildi
ve bu bölünme kooperatifçilik eğitiminin ülkemizde gerilemesine yol
açtı. Yaşanan inşaat kooperatiflerindeki bitmemiş uygulamalar kooperatifçilik hakkında toplumda ön
yargılar oluşturdu. Bu önyargılar
kooperatifçilik eğitimi ile aşılabilir.
Ülkemizde sürdürebilir kalkınma
modellerinden olan kooperatifçilik
bölgesel eşitsizliklerin azaltılması ve
sosyal paylaşımın dengeli olması,
sosyal refahın artması için yegane
ekonomik modellemedir.. Henüz
ülkemizde kooperatifleşme oranı
ve üye sayıları dünya ilkelerinin bir
hayli gerisinde kalmıştır. Bunun
en önemli temel nedeni ülkemizde
kooperatifçilik eğitiminin yetersiz
olması ve nitelikli kooperatif eleman sayısının azlığıdır. Ülkemizde
halen kooperatifçilik ön lisans ve
lisans düzeyinde hedeflenen meslek
yüksekokulu ve lisans öğrenci sayısı
istenilen sayıda değildir.
Anayasanın 171. maddesinde ‘Devlet, milli ekonominin yararlarını dikkate alarak, öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını
amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.’
ifadesi Anayasamızda yer almasına
rağmen, kooperatifçiliğin ülkemizde
gelişememesinin en önemli nedenlerinden biri kooperatifçiliğin öneminin ilkokul seviyesinden başlayarak
üniversite döneminde zorunlu ders
olarak okutulmaması ve kooperatifçiliğin düşünsel ve sosyal öneminin
bireylere aktarılmasında gereken
önemin verilmemesidir. Kooperatifçilik ön lisans ve lisans öğrencilerinin sayısında azlık ve kooperatifçili-
S. Sedat AKGÖZ
Ahi Evran Üniversitesi
Mucur Meslek Yüksekokulu
Kooperatifçilik Bölümü
Öğretim Görevlisi
ğin bir meslek olarak görülmemesi
ve mesleki standart ve şartlarını
belirleyecek Bir kooperatifçilik eğitim merkezi KEGEM’in kurulmamış
olmaması da kooperatifçilik eğitiminin gelişememesinde en temel etkenlerden bir olarak kabul edilir.
Kooperatifçilik Eğitim Merkezi’ nin (KEGEM) Faydaları
İnteraktif kooperatifçilik eğitim
modelinin oluşturulması ve bu eğitim modelinin yazılı ve görsel olarak belirlenmesi. Kooperatifçilikte
görev alacak personel hakkında
farklılaştırılmış, denetçi, baş denetçi, muhasebe, finansman alanlarında yeni şartlar belirlenerek meslekte standartlaşmanın kazandırılması
ve evrensel kooperatifçilik şartlarına uygun elemanlar yetiştirilerek
ülkemize katkıda bulunması olarak
özetlenebilir.
Akredite şartları belirlenerek Kooperatif Girişimciliği Projesi kapsamında Koop-Gep Eğitimin tabana
yayılması şartıyla; Bu eğitimlerde
görev alacak eğitmenlerin kooperatifçilik bölümü öğretim üyeleri
ve iktisadi ve idari bilimlerde görev
alabilecek akademisyenler ile sınırlandırılmaması gerekir.
Ziraat fakültelerinin tarım ekonomisi, tarım işletmeciliği öğretim
üyeleri ve görevlileri ile Kooperatif
üst birliklerinde (Köy-Koop, OrKoop, Türkiye Milli Kooperatifler
Birliği) görev alan başkan, üst düzey yöneticilerinin de bu eğitimlerde görev almasının sağlanarak
ülkemizde kooperatifçilik eğitimin
geliştirilmesi sağlanabilir.
Bu eğitimde; Kamu kurumları, üni-
versiteler, tarım kredi birlikleri, kooperatif üst birlikleri ortak hareket
etmek zorundadır.
Gümrük Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü 20122016 Türkiye’de Kooperatifçilik
Stratejisi Eylem Planının gerçekleşmesi için büyük bir özveri ve gayret
göstermektedir.
Kooperatifçilik
Girişimciliği Geliştirme projesi ile
ülkemizde kooperatif eğitimi uygulamalarının artması için gayret göstermektedir.
Bu programın başarılı olması için
gerekenler aşağıda belirtilmiştir.
• Eylem planında belirtilen kooperatifçilik lisans ve ön lisans öğretim
programları açılmalıdır.
• Kooperatifçilik yüksek lisan ve
doktora programları artırılmalıdır.
• Ülkemizde istihdam ve üretim
bazlı olan Bask-Mondregon modeli
uygulanarak işsizlikle mücadelede
• Model uygulamalar uygulanabilir.
• Mesleki ve teknik alanında tez ve
yazılı eser yazma konusunda teşvik
edilebilir.
• Toplumda kooperatifçilik ile ilgili
ön yargıları kırmak için kamu yararına spot ve reklamların desteklenmesine teşvik edilmelidir.
• Görsel televizyon ve radyo programlarında kooperatifçiliği geliştirmeye yönelik programlarına
yönelik destek verilmesi gerekir.
Kooperatifçilik programlarında
• Öğretim görevlilerin kontrolünde
öğrenciler haftada 3 gün uygulamalı meslek eğitimini kooperatiflerde
almalıdır.
• İş kur bünyesinde verilen girişimcilik projelerine kooperatif girişimciliği dâhil edilmeli.
• Bireylere bireysel olarak girişimcilik projeleri yerine kooperatif
kurması teşvik edilmeli
• Hibe ve desteklerin artırılarak kooperatif sayısının artması hedeflenmelidir.
• Atıl durumda bulunan kooperatiflerin yeniden faaliyete geçme süreçlerinin araştırılması gerekir.
Hepimize kooperatifçiliğe adanmış
bir ömür dileğiyle…
TKDK’dan 187,6 Milyon Avro Bütçeli Çağrı
»» Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK), AB ve Türkiye
tarafından ortaklaşa finanse edilen ve Avrupa Birliği’nin Katılım Öncesi Mali
Yardım Aracı olan IPA’nın Kırsal Kalkınma Bileşeni (IPARD) kapsamında
uygulanacak yatırımlara ilişkin olarak 10 Kasım’da 13. Başvuru Çağrı İlanına çıktı.
com
Avrupa Komisyonu tarafından 25 Şubat 2008 tarihinde onaylanan Kırsal Kalkınma (IPARD) Programı;
Türkiye’nin katılım öncesi dönemdeki öncelikleri ve ihtiyaçlarını dikkate
alarak, sürdürülebilir kalkınmayı
sağlamak için kapasite oluşturma
hedefiyle, işletmeleri AB standartlarına yükseltmeyi amaçlıyor.
IPARD Programı kapsamında yatırım yapmak isteyen işletmeler tarafından destek almak üzere yapılacak başvurulara ilişkin 13. Başvuru
Çağrı İlanı kapsamında; Süt ve Süt
Ürünleri, Et ve Et Ürünleri, Meyve
ve Sebzeler ile Su Ürünlerinin İşlenmesi ve Pazarlanması yatırımlarına
%50 oranında destek verilecek. AB
ve Türkiye Cumhuriyeti katkısından
oluşan destek bütçesi 110 milyon
290 bin 351 avro olarak belirlendi.
Çiftlik Faaliyetlerinin Çeşitlendirilmesi ve Geliştirilmesi, Yerel Ürünlerin ve Mikro İşletmelerin Geliştirilmesi, Kırsal Turizm ve Kültür
Balıkçılığının Geliştirilmesi yatırımları için yine %50 oranında 77
milyon 535 bin 661 avroluk bütçe
kullandırılacak.
Böylece 13. Başvuru Çağrı İlanı kapsamında verilecek toplam destek bütçe-
si 187 milyon 826 bin 12 avro olacak.
Destek almak üzere 12 Ocak-10 Şubat 2015 tarihleri arasında başvuruların yapılacağı ve yatırımın uygulanacağı iller ise şöyle:
Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray,
Amasya, Ankara, Ardahan, Aydın,
Balıkesir, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum,
Giresun, Hatay Isparta, Kahramanmaraş, Karaman, Kars, Kastamonu,
Konya, Kütahya, Malatya, Manisa,
Mardin, Mersin, Muş, Nevşehir,
Ordu, Samsun, Sivas, Şanlıurfa,
Tokat, Trabzon, Uşak, Van, Yozgat.
Başvurularla ilgili ayrıntılı bilgilere
www.tkdk.gov.tr adresinden ulaşılabiliyor.
Köy-Koop Haber Aralık 2014
SAĞLIK
21
Ebegümecinin Faydaları Gut ile Savaşmak İçin 12 Yol
»» Ebegümeci bitkisi kolaylıkla yol kenarlarında,
tarlalarda, göl, su kenarlarında ve ormanlarda
yetişebilen bir bitkidir.
Kendi kendine yetişen ve mor renkte
çiçekler açan bir bitki olan Ebegümecinin yaprakları sebze olarak, çiçekleri de ilaç olarak kullanılır.
Protein ve C vitaminince zengindir.
İçeriğindeki malvin ve malvidin dolayısı ile diş etleri için plak önleyici
ve ağızdaki bakterilere karşı mükemmel bir prooksidan özelliğe sahiptir. Ağız gargaraları, faranjit ve
kronikleşmiş bademcik iltihaplanmasına iyi gelir. Bileşiminde % 10 15 müshil yapıcı maddeler olduğundan yumuşaklık verir.
Taze yapraklarından hazırlanan lapası çıban ve yaraların ağrısını dindirmede kullanılır.
Akciğerlerde balgam toplanmasında, öksürük ve bronşitte, ses kısıklıklarında, anfizemde faydalıdır.
Ayak şişkinlerinde, kırık ve çıkıklardan ileri gelen şişkinliklerde banyoları çok yararlıdır.
Göz kuruluğu çekenlerde çayı ile
pansuman iyi gelir.
Burun kanamasını durdurur. Burun
tıkanıklığını giderir.
Mide ve bağırsakların muntazam
çalışmasını sağlar. Kabızlığı giderir.
Mide bulantısı ve kusmaları önler.
Ateşi düşürüp, vücuda rahatlık verir.
Alerji, ciltte alerjiler sonucu görülen
kaşıntılarda bitkinin çayı çok büyük
fayda sağlar.
Ebegümeci Nasıl Kullanılır?
Tazesi sebze olarak tüketilir. Kuru
yaprakları ve çiçekleri de suda kaynatılmak suretiyle Ebegümeci çayı
olarak ya da lapa haline getirilerek
haricen kullanılır. Lapa haline getirilip çıbanların, yaraların ya da egzama
olan bölgenin üzerine konursa yararı
görülür. Kaynatılıp demlendikten
sonra ellere ve ayaklara banyo yaptırılırsa yorgunluğu giderir. Gözlere
pansuman yapılırsa gözleri dinlendirir. İnce ciltlere de faydalıdır.
Temizlikte ve Mutfakta Püf
Noktalar!
• Mutfak eşyalarının üzerindeki etiket izlerini yok
etmek için, üzerlerine
mobilya cilası serpip yumuşak bir bezle silin.
• Fırınınıza sinmiş kötü
yemek kokuları için; yemek yapmadan önce fırınınızın ortasına yarısı sirke yarısı su ile doldurulmuş bir tava
koyun. Fırınınızı birkaç dakika için
ısıtın daha sonra soğumaya bırakın.
• Gömlek yakalarındaki kirleri gidermek için, gömleği makineye atmadan önce yaka kısmına sabun sürüp
15 dakika bekletin.
• Tutkal lekelerini çıkarmak için, sirke ile ıslatıp, bol su ile durulanmalıdır.
• Masanızın üzerine damlayan mumları çıkarmak için lekenin üzerine
neft döküp 5 dakika bekleyin sonra
nemli bir bezle silin.
• Ellerdeki soğan ve sarımsak kokularını giderebilmek için yapılacak en
iyi şey, haşlanmış patatesle ovmaktır.
• Çay lekesi: Pamuklu ve yünlülerde: leke taze ise, ılık suya batırılmış
bir bezle ovulur. Eskimiş ise, içine
limon suyu katılmış ılık suda ıslatılmış bir pamuk parçası ile silinir.Ilık
su ile çalkalanır.
• Bir yerdeki sigara dumanını yok etmek için hemen mum yakın.
• Ütüde sararan elbise hemen oksi-
jenli su ile silinirse sararan yerler kaybolur.
• Kuru bakliyatları bir
gece önceden ılık suya
koyun ve haşlarken içine biraz karbonat ilave
edin.
• Sürahinizin dibi kir
tutmuş ise, içine bir
avuç tuz ile sirke koyup çalkalayınız.
Tertemiz olacaktır.
• Buzdolabındaki nemi almak için,
dolaba içi tuz dolu bir kap konur.
• Pişirdiğiniz kek kalıbından çıkmıyor ise, kabın altına ıslak bir bez yayarak biraz bekletin.
• Konserve açıldıktan sonra cam kavanozda saklanırsa daha dayanıklı
olur.
• Kristallerin ışıl ışıl parlaması için,
yıkadıktan sonra durulama sırasında sirkeli suya batırın. Bu işlem kristalleri parlatacaktır.
• Sararan teflon tava ve tencerelerin
içerisine bir miktar su ve birazda çamaşır suyu koyduktan sonra ateşin
üzerinde kaynatın. İndirincede önce
sıcak suyla daha sonra soğuk su ile
iyice durulayın.
• Dibi tutan tencereleri bir gece suda
bekletin, tencere daha kolay temizlenecektir.
• Dibi tutan tencereleri bir gece suda
bekletin, tencere daha kolay temizlenecektir.
Dt. Coşkan ARAS
HAFİFLEME
Güzel bir kadın, arkadaşıyla sohbet ediyordu.
- Geçenlerde güzelim, bir 20 yaş
dişi çektirdim, Allah seni inandırsın tam 20 kilo verdim !
Arkadaşı alaycı bir üslupla:
- Ay şekerim bir dişin ağırlığının
o kadar ettiğini inan bilmiyordum.!!!
»» Çoğu şeker esaslı şuruplar içeren içecekler birçok zararının
yanında gut hastalığını da tetikliyor. Yemekten
çok daha kolay tüketildiğinden aşırı miktarda
içtiğimizin farkında bile olmayabiliyoruz.
Gut, basitçe eklemlerimizin mikropsuz iltihabi bir hastalığıdır.
Ürikasit denilen, metabolizma artığı bir maddenin eklem boşluklarında, iğnemsi kristaller şeklinde
çökelek oluşturmasıyla, ağrıyla
ortaya çıkıyor, sıklıkla tekrarlıyor.
Çoğunlukla ayak başparmağında
beliriyor. Uzmanlar gut sorunu yaşayanlara şu önerileri getiriyorlar.
1-Fazla protein (et, süt ürünleri,
deniz mahsulleri, bakliyat, mantar)
tüketimini kısıtlayın.
2-Şekerli meşrubat, hazır meyve
suları, şekerli gıdalar ve beyaz unlu
gıdalar tüketin. Hergün 1 bardak
şekerli meşrubat (kolalı içecekler,
gazoz, meyve suyu) içenlerin ayda 1
bardak içenlere göre gut riski %74
artar.
3-Meyveyi bütün haliyle tüketin. Az
şekerlisini tercih edin…
4-Alkol tüketimi azaltın.(günde 1
bardak kırmızı şarabı aşmayın)
5-Kiraz, çilek, böğürtlen ailesinden
meyveler aspirin benzeri bir madde
içerdiğinden bolca tüketilmeli gut
atağı sırasında hergün 50 adet kirazın suyunu sıkıp içmenin faydalı
olduğunu biliyor muydunuz?
6-Ev yapımı turşu, kefir, elma sirkesi, limon, sarımsak tüketin…
7-İdrar rengi uçuk sarı olacak miktarda su tüketimine özen gösterin
8-Koyu yeşil yapraklı, taze ve mümkünse çiğ sebze tüketin
Karaciğerinizi Koruyun
9-Dolaşımı hızlandırarak ürikasit
atılımını arttırdığından ve bağışıklık sistemini güçlendirdiğinden düzenli egzersiz yapın.
10-Günde 1 bardak portakal suyu
içenlerde gut riski %41 artıyor.Günde 2 bardak portakal suyu içenlerde
ise gut riski %142 artıyor.
11-Beden kitle indeksi 30'un üzerindeki kilolu bayanların, Alkol
içenler kadar ve hatta daha fazla
riskli olduğu saptanıyor. Bedeninize özen gösterin
12-Et yemiyorum ama Gut'dan
kurtulamıyorum diyorsanız, şekerli
meşrubat ve gıdalardan uzak durmayı deneyin.
»» Uzmanlar, karaciğer sağlığının korunmasında tüketilen gıdaların önemine
dikkat çekiyor. Elma, enginar ve havuç gibi yiyecekler karaciğeri yeniliyor.
Alkol kullanımı ve aşırı yağlı yiyecekler, karaciğer hastalıklarına davetiye çıkarıyor. Doğru yiyecekler
antioksidan etkileri ile karaciğeri
temizler ve korur. En büyük organlardan biri olan karaciğerin,
besinlerle birlikte alınan vitamin
ve minerallerin emilmesi, vücuttaki zararlı maddelerin temizlenmesi
gibi hayati görevleri bulunmaktadır. Düzenli alkol kullanımı ve aşırı
yağlı gıdaların tüketimi karaciğer
yağlanması, hepatit ve siroz gibi
karaciğer hastalıklarına yol açabilmektedir. Karaciğeri koruyan
yiyeceklerden olan elma, yüksek
lif içerir ve sindirim sistemindeki
toksinlerin atılımına destek olur.
Böylece karaciğerin işini kolaylaştırır. Sarımsak, karaciğer enzimlerini
aktive ederek, toksinlerin vücuttan
atılımına destek olur. Kırmızı pancar ve havuç ise, karaciğer fonksiyonlarının iyileşmesini sağlar. Yine
aynı şekilde enginar, karaciğer hücre onarımına destek olur ve yağlanmasını engeller.
Uykusuzluk Çekenlere Öneriler
»» Günümüzde birçok insan uykusuzluk sorunu yaşıyor. Uykusuzluk çok sayıda
nedenden kaynaklanıyor, beslenme uzmanlarına göre ise yiyip içtiklerimizin
uykusuz gecelerdeki sorumluluğu düşündüğümüzden daha fazla.
Düzensiz ve kalitesiz bir uyku;
gün içerisinde baş ağrısından
sinirliliğe, konsantrasyon eksikliğinden günlük motivasyonda düşüşe dek birçok soruna
yol açabiliyor. Hele de bağışıklık sistemimizin zayıfladığı bu
soğuk günlerde griple mücadelede de çok önemli bir silah;
düzenli ve kaliteli uyku! Peki
uykusuzluk problemi süreklilik
gösterenlerin kendilerini sürekli aç hissettiğini ve bunun
da kilo artışıyla sonuçlanabildiğini
biliyor musunuz?
Gün içerisindeki beslenme düzeninin kişinin gece rahat bir uyku uyuyup uyuyamayacağının da sinyallerini verdiğini belirten Beslenme
ve Diyet Uzmanı Melis Torluoğlu,
düzensiz uyuyanlarda obezite riskinin % 65 arttığının çalışmalarla
ispatlandığını söylüyor. Kaliteli ve
sağlıklı uykuda, karanlık ortamdan
oda ısısına birçok faktör etkili olurken, beslenme düzeni de önemli
rol oynuyor. İşte, Torluoğlu'nun
ntvmsnbc için derlediği uykusuzluk
çekenlerin dikkat etmesi gereken
10 beslenme kuralı:
Yatmadan 2 saat önce süt için:
Geleneksel yöntemlerden biri olarak görülse de yatmadan önce süt
içmek içeriğindeki triptofan aminoasidi ile melatonin salgısını uyarıyor ve daha rahat uykuya dalmanız
için zemin hazırlıyor.
Akşam yedikleriniz çok önemli: Günün son saatlerine doğru artık metabolizma hızı kendini yavaş-
zorluyor; aynı zamanda gaz ve
şişkinlik problemine neden
oluyor.
Alkole dikkat: Alkol her ne
kadar uyuşturan bir içecek olarak görülse de vücutta yarattığı
dehidretasyondan (vücut sıvı
hacminin azalması) kaynaklı;
terleme, sık uyanma gibi problemler yaratabiliyor. Bu nedenle yatmadan 6 saat öncesinde
alkol alımını kesmek gerekiyor.
lamaya aldığından akşam yenilen
yemekler mutlaka hafif olmalı. Fazla şekerli tatlılar, kızarmış gıdalar,
gazlı ve şekerli içecekler, porsiyonların büyümesi, dikkatsizce yenilen
bol baharatlı gıdalar sindirimi zorlayarak kaliteli bir uyku sürecine
geçmenizi engelleyebiliyor.
Gizli kafein kaynaklarına dikkat: Kafeinin kaynakları klasik
olarak çay, kahve, enerji içecekleri
ve bazı gazlı içecekler gibi görünsede aslında bunlarla sınırlı değil.
Çikolata ve bazı soğuk algınlığı
ilaçları ile idrar söktürücü ilaçların
içerisinde hatta kafeinsiz kahvenin
içinde bile belirli miktarda kafein bulunuyor. Bu nedenle kafeine
karşı hassasiyeti olanların akşam
yemeği ve sonrasında bu tip yiyecek ve içecekleri tüketmemelerinde
fayda var.
Hızlı yeme alışkanlığından vazgeçin: Hızlı yaşam temposu içerisinde toplantılara ve işe yetişmek
amacıyla çoğumuzun dikkatsizce ve
hızlıca beslendiği ortada. Fakat hızlı yemek yeme alışkanlığı sindirimi
Badem ve ceviz tüketin: 1
çay bardağı kadar badem veya ceviz
melatonin kaynağı olarak uykuya
dalış sürecini kısaltıyor ve kaliteli
bir uyku sürecine zemin hazırlıyor.
Ahududuyu eksik etmeyin: Ahududu, dondurulmuş veya taze olarak
yenildiğinde kaliteli bir uyku süreci
yakalamanıza yardımcı oluyor.
Günde 1 muz şart: Muz içeriğindeki magnezyum ile kasların gevşeyerek rahatlamasını sağlıyor ve
melatonin hormonunun salınımını
artırarak kaliteli bir uykuya zemin
hazırlıyor.
Bitki çayları destek: Melisa ve
papatya çayının uyku verici ve rahatlatıcı özelliği yadsınamaz bir
gerçek. Özellikle kaygı bozukluğu
ve yoğun stres yaşadığınız dönemlerde bunu uykunuza yansıtmamak
adına yatmadan 1-2 saat önce 1-2
fincan melisa ya da papatya çayı tüketmeye çalışın.
Yulaf tüketin: Yulaf, içeriğinde
barındırdığı triftofan aminoasidi
ile melatonin salgısını uyarıyor ve
uyku kalitesini artırıyor.
22
Aralık 2014 Köy-Koop Haber
ETKİNLİKLER
ARALIK 2014-OCAK 2015
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
03.12.2014 - 06.12.2014
Growtech Eurasia 2014
Antalya Expo Center
Uluslararası Sera, Tarım Ekipmanları ve Teknolojileri Fuarı
Growtech Eurasia
07.01.2015 - 11.01.2015
AEGEANAGRI Tarım ve Hayancılık
Tarımsal Mekanizasyon, Tarım Teknolojileri, Seracılık ve Hayvancılık Fuarı
Tarım, Tarım Teknolojileri, seracılık, Hayvancılık, Tohum, fidan, Gübre, Sulama Teknolojileri
Orion Fuarcılık -Denizli
08.01.2015 - 11.01.2015
Exponatura 2015
6.Doğal, Organik ve Sağlıklı Ürünler Fuarı
Doğal ve Organik Gıda Çeşitleri ve İçecekler, Doğal ve Organik Ev Ürünleri, Bitkisel İlaçlar, Doğal
Vitaminler ve Enzimler, Spa, Wellness Ürünleri,
Bitkisel Kozmetik ve Güzellik Ürünleri
ARALIK AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA BİTKİLERİ
a) Buğday ve arpa ekimlerine devam edilir.
b) 2-3 el pamuk hasadı devam eder.
c) Pamuk sapları kırılır ve sürüm yapılır, pamukta çırçırlama devam eder.
d) Yeni ekim dönemi için tütün tohumu temin edilir.
e) Fiğ ekimleri yapılır.
BAĞ-BAHÇE
a) Meyve bahçelerinde toprak işleme ve yanmış hayvan gübresi ile gübreleme yapılır.
b) Gübreleme için toprak örneği alınıp, analiz ettirilir.
c) Yeni kurulacak meyvelik tesisi için fidan
yeri işaretlemesi ve çukur açma işlemleri yapılır.
d) Kışlık sebze hasadı devam eder, ilkbahar
için marul ve turp tohumları ekilir.
e) Yazlık sebzelerin ekileceği sıcak yastıklar
hazırlanır.
e) Seralarda sonbahar ürünü sebzelerin hasadı yapılır. İlkbahar yeütiştiriciliği için domates fidealeri naylon torbalara şaşırtılır.
f) Bağlarda boğaz açma yapılır, don tehlikesi olmayan yerlerde bağ budamaya başlanır,
gübreleme yapılır.
g) Ağaç kesimi
h) Zeytin hasadı
HAYVANCILIK
a) Ağıllarda turfanda kuzu doğumları başlar.
b) Kuzular 3 haftalıkken kesif yeme başlanır,
mer’a dönüşü koyunlara ek yem verilmeli
c) Gebe koyunlar sinirsel ve fiziksel stresten
uzak tutulmalı
mühürleme işlemleri
b) Fidanlıklarda söküm dönemi kontrolleri
c) Buğday entegre mücadele çalışmaları
d) Buğdayda sürme mücadelesi
e) Pamukta pembe kurt için kültürel mücadele işlemleri yapılır.
f) Sebze fide yastıklarının ilaçlaması yapılır.
g) Sebze fideliklerinde kök çürüklüğü ile mücadele edilir.
h) Seralarda hastalık ve zararlılarla mücadele sürdürülür.
e) Zeytinlerde halkalı leke ile mücadele edilir.
f) Fidanlıklardan sökülen fidanların kontrolü yapılır, denetlenip mühürlenir ve pazara
çıkarılır.
TARIMSAL MEKANİZASYON
a) Zirai alet ve makinalarının, zirai mücadele
makinalarının kışlık bakımları yapılır.
b) Mısır silaj makinalarının bakımı yapılır ve
silaja devam edilir.
c) Araçların kışlık bakımlarının yapılması,
antrifizlerinin konması, vize ve sigorta işlemleri
d) Doğum malzemeleri hazırlanmalı
e) Ahırlarda havalandırma ve sık sık altlık
temizliği yapılır.
f) Kümeslerde nem ve ısı kontrolleri yapılır.
g) Yemlikler sık sık temizlenir.
h) Koyun-keçi vebası, Tüberkiloz, Ruam,
Br.Abortus Bang, Br. Melitensis, Kuduz,
Nevcastle hastalıklarıyla mücadele yapılır.
BİTKİ KORUMA
a) Pamuk tohumu fümigasyonu, muayene ve
Tureks Fuarcılık
Mevzuat
08.01.2015 - 10.01.2015
Fresh Türkiye
▶▶ 5 Kasım 2014 Tarihli ve
29166 Sayılı Resmî Gazete,
6563 Elektronik Ticaretin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Yaş Meyve Sebze Depolama ve Ambalaj
Fuarı
Yaş Meyve- Sebze, Organik Ürünler, Sert Kabuklu Meyveler, Kuruyemişler, Aromatik ve Tıbbi
Bitkiler, Zirai Tohumlar ve Teknolojileri
▶▶ 9 Kasım 2014 Tarihli ve 29170
Sayılı Resmî Gazete, 2014/6917
Uyumu Sağlanmış (Armonize)
Mal Tanımı ve Kodlama Sistemi
Hakkında Uluslararası Sözleşme
Uyarınca Uygulanması Gereken
Sınıflandırma Görüşlerinin
Yürürlüğe Konulması Hakkında
Karar
Start Fuarcılık
08.01.2015 - 10.01.2015
Türkiye Tohum
Türkiye Tohum Teknolojileri, Tohumculuk Fuarı
Tohumculuk ve Tohum Teknolojileri, Fide, Fidan, Süs Bitkileri, Paketleme-Ambalaj Tarımsal Yazılımlar, Tarımsal Bankacılık, Bitki İslahı,
Gübre
▶▶ 12 Kasım 2014 Tarihli
ve 29173 Sayılı Resmî Gazete,
Motorlu Araçların ve Bunlar İçin
Tasarlanan Römorklar, Sistemler,
Aksamlar ve Ayrı Teknik
Ünitelerin Genel Güvenliği ile
İlgili Tip Onayı Yönetmeliğinde
(661/2009/AT) Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Start Fuarcılık
29.01.2015 - 01.02.2015
Avrasya Hayvancılık 2015
5.Hayvancılık, Ekipmanları, Tavukçuluk
ve Süt Endüstrisi Fuarı
▶▶ 12 Kasım 2014 Tarihli
ve 29173 Sayılı Resmî Gazete,
Tekerlekli Araçlar ile Bu Araçlara
Takılan ve/veya Araçlarda
Kullanılan Aksam ve Parçalar
ile İlgili Teknik Mevzuatın
Uygulanmasına Dair Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Hayvancılık, Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi
Tüyap-İstanbul
18.02.2015 - 21.02.2015
KONYA HAYVANCILIK 2015
3. Hayvancılık, Çiftlik Ekipmanları ve Süt
Endüstrisi Fuarı
Konya Tohum 2015, Konya Sulama Teknolojileri ve Bitki Besleme Fuarı 2015, Konya
Tavukçuluk, Kümes Hayvanları ve Ekipmanları Fuarı 2015 ve KET 2015 Fuarı ile eş
zamanlı.
KTO-TÜYAP Konya Uluslararası Fuar Merkezi
Türkiye’de 24 saat
esasıyla hizmet veren
tek Merkez olan Ulusal
Zehir Danışma Merkezi,
zehirlenmeler hakkında
size bilgi verir...
Prof.Dr. Erkan REHBER
• Kooperatifçiliğin Tarihçesi
• Kooperatif Tanımı,
Sınıflandırılması
• Kooperatifçilik
Değer ve İlkeleri
• Kooperatif Teorisi
• Dünya ve Türkiye'de
Kooperatifçilik
• Kooperatiflerin Geleceği
www.ekinyayinevi.com
▶▶ 12 Kasım 2014 Tarihli
ve 29173 Sayılı Resmî Gazete,
Yerli Hayvan Irk ve Hatlarının
Tescili Hakkında Tebliğ (Tebliğ
No: 2004/39)’de Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ (No:
2014/50)
▶▶ 12 Kasım 2014 Tarihli
ve 29173 Sayılı Resmî Gazete,
Tarımsal Faaliyetlere İlişkin
Türkiye Muhasebe Standardı
(TMS 41) Hakkında Tebliğ (Sıra
No: 22)’de Değişiklik Yapılmasına
Dair Tebliğ (Sıra No: 31)
▶▶ 14 Kasım 2014 Tarihli ve
29175 Sayılı Resmî Gazete, 1074
Mevsimlik Tarım İşçilerinin
Sorunlarının Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Amacıyla Bir
Meclis Araştırması Komisyonu
Kurulmasına İlişkin Karar
▶▶ 20 Kasım 2014 Tarihli
ve 29181 Sayılı Resmî Gazete,
2014/6955 Doğal Reçine ve
Doğal Reçinelerden Elde Edilen
Reçine Asitleri İthalatında
Tarife Kontenjanı Uygulanması
Hakkında Karar
▶▶ 20 Kasım 2014 Tarihli ve
29181 Sayılı Resmî Gazete, Türk
Gıda Kodeksi Zeytinyağı ve Pirina
Yağı Analiz Metotları Tebliği (No:
2014/53)
▶▶ 22 Kasım 2014 Tarihli
ve 29183 Sayılı Resmî Gazete,
Buzağıların Korunması ile İlgili
Asgari Standartlara İlişkin
Yönetmelik
▶▶ 22 Kasım 2014 Tarihli ve
29183 Sayılı Resmî Gazete, Çiftlik
Hayvanlarının Refahına İlişkin
Genel Hükümler Hakkında
Yönetmelik
▶▶ 22 Kasım 2014 Tarihli
ve 29183 Sayılı Resmî Gazete,
Yumurtacı Tavukların Korunması
ile İlgili Asgari Standartlara İlişkin
Yönetmelik
▶▶ 24 Kasım 2014 Tarihli
ve 29185 Sayılı Resmî Gazete,
Türk Gıda Kodeksi Gıda Katkı
Maddeleri Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Köy-Koop Haber Aralık 2014
SPOR-TARIM BULMACA
“Ata” Gitti Spor Bitti!
23
»» Çok iddialı bir başlıkla başlamak, yazının devamı için beklentiyi yükseltir. Ancak hazır 10 Kasım Atatürk’ü Anma Haftasını yeni arkamızda
bırakmışken, Büyük Önderin sporla ve spor yapan halkla ne kadar iç içe olduğunu tekrarlamakta yarar olduğunu düşünüyorum.
Bir düşünün bakalım, Cumhuriyet tarihimizin başından bugüne kadar hangi siyasi lider, halkla spor anlamında
Atatürk kadar yakın olmuştu? Özellikle Florya’da halkla beraber denize
girip, onlarla çektirdiği fotoğraflar bugün bile nasıl da imrendiriyor insanı.
Oysa Atatürk o fotoğrafları sadece
spor olsun çektirmemiştir. Zeki lider, o fotoğrafları gören insanların
da su sporlarına karşı hareketleneceğini, ilginin artacağını hesaplamıştır. Tıpkı şapka devrimini başlatmak
için gittiği Kastamonu’ya başında
Panama Şapkasıyla gitmesi gibi.
Günümüzde, özellikle dünya liderlerinin insanlara tanıtımında rol alanlar, bunun bilinciyle, liderlerin kılık
kıyafetinden tutun da attığı adıma,
ağzından çıkan her söze kadar yönlendirmeler yapmaktadırlar. Çünkü
halk onları örnek almaktadır, çünkü
halk onları taklit etmektedir.
Atatürk, bunu yaşadığı dönemde en
iyi anlayan ve buna göre davranan
liderdi. Onun spor konusunda, o günün koşullarına göre yaptığı büyük
atılımlar bugün bile yapılamamıştır.
Kurulmasına önderlik ettiği sporla
ilgili kuruluşlar bugün hala devamlılığını sürdürmektedir. Özellikle 1924
yılında Paris Olimpiyatlarına gidilebilmesi için, o günün zor koşullarında maddi manevi imkânlar yaratma
çabası, Türk insanının yeteneklerine
güveninden kaynaklanmaktadır.
O günlerin hızlı ilerlemesine karşılık, anayasamızda spor konusu ilk
defa 1982 anayasasında yer almıştır. Ancak anayasamızda bile içinde spor geçen kısımlar çok azdır.
Anayasadaki ”Devlet, her yaştaki
Türk vatandaşlarının beden ve ruh
sağlığını geliştirecek tedbirleri alır,
sporun kitlelere yayılmasını teşvik
eder. Devlet başarılı sporcuyu korur.” sözlerinin gerçek hayatta daha
fazla uygulandığını keşke görebilsek.
İlkokullarda beden eğitimi derslerinin olmadığı, orta öğretimde beden
eğitimi derslerinin mecburi değil
seçmeli hale getirildiği, tesis açılma gösterilerinin yapıldığı, ancak
tesislerin boş tutulduğu bir ortam-
TARIM BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
Y. İzzettin BAŞER
8
9
10
11
12
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
da, anayasayı sayfalarca sporla ilgili
maddelerle doldursak da fayda yok.
gara içilmeme tavsiye dayatması yapılıyorsa, spor yapılması konusunda
da yediden yetmişe liderlerin dayatma yapması toplum sağlığı açısından olumlu bir davranış olacaktır.
Yazımızın sonunda, 1916 yılında Büyük Önderin söylediği sözleri, sözün
bittiği yer olarak paylaşıyoruz:
Bizler sporu yapan ve yaptıran insanlar olarak, Atatürk gibi sporu yapan ve yapmaya teşvik eden insanlar
istiyoruz. Nasıl ki, yeri geldiğinde
vatandaşa, en az beş çocuk ya da si-
Türkiye Modern Kölelikte
Avrupa Birincisi
»» Walk Free örgütünün 2014 Küresel
Kölelik Endeksine göre Dünyada yaklaşık
35 milyon 800 bin kişi modern köle olarak
yaşamını sürdüyor.
“Efendiler,
Spordan yoksun bir gençlik,
nasıl ki vatan müdafaası
sırasında etkili olamıyorsa,
insan denen varlığın kafa
yapısı da ne derece tekâmül
ederse etsin, bedeni inkişafı
noksan ve yetersiz olursa,
o vücut o kafayı ileriye
götüremez, taşıyamaz.
İlmi metodlarla
yetiştirmeye çalıştığınız
gençler, tam anlamda
bedenen ve fikren
geliştikleri zaman vatan
müdafaasında, ilmi
sahalarda olduğu gibi, spor
alanlarında da avrupalı
hasımlarına türk’ün ölmez
gücünü ispat edeceklerdir.”
Küreselleş(tir)me Karşısı
Bilim Politik Yazılar
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı
Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları
Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve
Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış
ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu
yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna
karşılık İslam Dünyası ve Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan
metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve Doğu’nun gelişen Dünya tarihi
içinde edilgen bir izleyici olarak kaldığını
varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci
görüşler ise birbirini izleyen yazılarla sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir.
Kooperatifçilik
Soldan Sağa
1- Birleşmiş Milletlerin ilan ettiği 2015 Yılı etkinliğinin adı 2Nisbet... Ayın ışık çevresi... Kürk hayvanı 3- Büyük meyve sebze
pazarı... Magnetik rezonans... Güzel kokulu 4- Çok bilmiş... Yağ
eritildikten ve süzüldükten sonra, geride kalan tortu 5- Kadın
tellak... Haykırma, bağırma 6- Nam... Ceylan... Tatlı çörek 7Güneş tanrısı... Cesaret, yüreklilik... Bir nota 8- Güç... Kırmızı...
Yığılmış, üstüste dizilmiş odun 9- Boru sesi... Bilge... Bir bağlaç 10- Bostan dolaplarında suyun düşüş yönüne karşı çakılan
kazıklara destek olarak konulan ağaç... Otlak... En kısa zaman
11- Kara erik... Direksiyon ile tekerlek arasındaki bağlantıyı sağlayan demir çubuk 12- Sürekli anlaşmazlık, tefrika... Tahıl ölçeği
Yukarıdan Aşağıya
1- Daha verimli ürün alabilmek için bitki tanelerinin 2- Ekin
biçme aleti... Nazik, kibar 3- Eşek çulu... Gelecek 4- Radonun
simgesi... Amerika’ya özgü bir hayvan... Kırık kemiklere yapılan
destek 5- Ağaçtan yapılmış barut kabı... Bir nota... 6- Bir yağış
türü... Karekterize etmek... 7- Asır... Rutbesiz asker... Lisans
Yerleştirme Sınavı 8- Soğuk, sıcak arası... Pasak 9- Oğlan evine
gitmek için ata bindirilmiş geline hocanın okuduğu dua.... Kanatlı, açılmayan kuru meyve 10- Uzak ... Yayla atılır 11- Utanma... Eşlik etme 12- Duman karası... Besin değeri olmayan yapay tatlandırıcı.
İnsan hakları kuruluşu Walk
Free’nin verilerine göre;
dünyada 35 milyon 800 bin
kişi kölelik benzeri koşullarda yaşıyor. Türkiye, Avrupa’daki modern kölelerin
üçte birinden fazlasının
yaşadığı bir ülke olarak ilk
sıralarda yer alıyor.
Türkiye için 2014, kölelik
benzeri koşullarda yaşayanlara çocuk yaşta evlendirilen kızlar ve zoraki
evliliklerin de sıralamaya
eklenmesiyle köle nüfusu
rakamlarının en yüksek olduğu yıl.
Türkiye, 566 bin modern
kölenin bulunduğu Avrupada ilk sırada. Türkiye’yi
71 bin 900 kişiyle Polonya
izliyor. Türkiye’de bulunduğu ifade edilen 185 bin
500 modern köle rakamı,
raporda en çok modern kölenin olduğu ifadele Sahra
Altı Afrikası coğrafyasın-
da bile ilk beşi zorluyor.
Bu coğrafyada Moritanya,
Kongo ve Sudan başı çekiyor.
Dünya genelinde modern
köle nüfusunda ise Türkiye
28. sırada yer aldı. Listenin
başında Hindistan, sonunda ise İzlanda bulunuyor.
Türkiye ise Fas, Cezayir,
Kamboçya ve Mozambik ile
art arda anılıyor. Modern
köleliğe karşı devletlerin
aldığı önlemlerin de araştırıldığı raporda Türkiye’ye
“çok kısıtlı önlemler aldığı”
için “CCC” notu verildi.
Dünya çapında ‘köle’ sayısının yarısı 5 ülkede,
Hindistan, Çin, Pakistan,
Özbekistan ve Rusya’da bulunuyor. Modern kölelerin
toplam nüfusa oranı açısından Moritanya başı çekerken, Hindistan sayı olarak
en fazla kölenin yaşadığı
ülke durumunda.
Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim
Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara
Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya
kooperatifçiliğindeki en son durum
ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik,
Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında
Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve
Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı
ve birçok konu ele alınmış.
Başka Bir
Hayvancılık Mümkün
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Yayınevi: Yeni İnsan
Endüstriyel haycancılık için harcanan milyarlar, yarattığı birçok sorunlardan, epeyce birkişi ve uzman
da bu durumun farkındayken, sorun ne? Endüstriyel hayvancılığa
mahkûm muyuz? Başka yolu, yordamı var mı? İşte elinizdeki kitap bu
sorulara cevap arıyor.

Benzer belgeler