PDF Versiyonu - Kahve Molası

Transkript

PDF Versiyonu - Kahve Molası
Yazýlan, Okunan, Kopyalanan, Ýletilen, Saklanýlan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yýl: 2 Sayý: 444
19 Þubat 2004 - Fincanýn Ýçindekiler
■
■
ISSN: 1303-8923
Arkadaþlarýnýza önermek ister
misiniz?
KISAYOLLAR
SON BASKI
kahvemolasi.com
Arþivimiz
Yazarlarýmýz
Manilerimiz
Forum Alaný
Ýletiþim Platformu
Sohbet Odasý
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
Kütüphane
Kahverengi Sayfalar
FÝNCAN/SÝPARÝÞ
Medya
Ýletiþim
Reklam
Gizlilik Ýlkeleri
Kim Bu Editor?
KAPI KOMÞULARIMIZ
■
■
■
■
■
■
■
Andaman Denizinde Kýþ Tatili ... Osman Günay
Çakýr Keyif Satýrlar ... Ayþenur Güven
ÝHTÝYAÇTAN BÝR DOÐUMGÜNÜ HEDÝYESÝ ... C.Parkan Özturan
AÞK KAZANMAK MIDIR, KAYBETMEK MÝ? -1- ... Gülcan Talay
Durup Dururken ... Oktan Erdikmen
Café d'Istanbul...Mustafa Serdar Korucu
ÝLAN-I ÝLAN-I AÞK ... Ayþe Nur Doksat
Milenyumun Mandalý...Sait Haþmetoðlu
Dost Meclisi, Tadýmlýk Þiirler, Biraz Gülümseyin,
Ýþe Yarar Kýsayollar, Damak Tadýnýza Uygun Kahveler
Editör'den : Geri dönüþ yok!
Merhabalar,
Ýlgi, alaka ve bilumum katkýlý, payandalý sözlerinize yürekten teþekkürler. Bir dirhem etin
bin ayýbý aslýnda örtmediði gerçeðinden yola çýkarak bana türlü önerilerde bulunan siz
sevgili kahvecilere müteþekkirim. Ancak konuyu duman manitusuyla iþbirliði havasýna
sokan, özellikle arap illerinden yüklü vaziyette seslenen, deðerli kahveci kardeþlerime
de teessüf etmek durumundayým. Duman manitusunun çaðrýsýna kýlýf hazýrlýyormuþum
falan. Efendim külliyen yalan, dolan ve desise. Dumanla aramýzda ki herþey bitmiþtir.
Karþýlýklý verdiðimiz dilekçeler kabul görmüþ ve tek celsede boþanmýþýzdýr. Arada sevgi,
saygý, arzu kalmadýðýndan geriye dönüþ mümkün deðildir. Evler ayrýlmýþ, resimler iade edilmiþtir. Sigarayla
olan iliþkimiz iyi kötü anýlarýyla tarih sayfalarýnda yerini almýþtýr. Dolayýsýyla 104 okkalýk sorunun duman
manitusuna maledilmesi tarafýmdan uygun karþýlanmamýþtýr. Saygýyla duyurulur.
Bir iki güzel diyet ve tokluk hapý önerisi aldým. Ýçlerinden ekmek arasý dönere sýrtýný dönmeyen ile su böreðini
tukaka ilan etmeyenlerini seçip bir bir uygulayacaðým Allahýn izniyle. Sonunda verilebilirse 15 kilo vermeye
niyetliyim. Eðer mümkün olmazsa, kilolarýmla mutlu olmayý deneyeceðim. KM içinde 'BALIK ETÝ' 'TOMBÝÞÝM'
'YE KÝ HUZUR BULASIN' isimli köþeler açýp deneyimlerimi siz sevgili kahvecilere aktaracaðým. Sizlere caným
feda inanýn!..
Bugün 19 Þubat. Kýbrýs görüþmeleri baþlýyor. 40 gün sürecek bu maratonun taraflar için ama en çok bizler
için hayýrlý olmasýný dilemekten baþka þansýmýz yok. Kavgasýz, gürültüsüz, anayasa fýrlatmasýz, masa
terketmesiz günler dileriz hepsine. Biraz yüklüyüz bugün, o nedenle fazla uzatmadan huzurlarýnýzdan ayrýlýp
yataðýma yatayým müsadenizle. Kalýn saðlýcakla...
Bir sonraki sayýda buluþuncaya kadar bulunduðunuz yerden bir adým öne çýkýn. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarý
Marmaris Balýkçýsý : Osman Günay
Andaman Denizinde Kýþ Tatili
Dönüþte Ýstanbul a inince Halit Hoca: " Rüya bitti, bu yolculuðun en önemli özelliði anlatýlamaz olmasý
bence.." dedi, ve özetini yapmýþ oldu geçen iki harika haftanýn..
Böyle bir baþlangýçtan sonra yazmak ne kadar doðru bilmem ama, paylaþmak iyidir yine de, ama görmeden,
gitmeden bilinmez, anlaþýlmaz.. Özlenecek ve tekrar dönülecek bir yer olarak kalacak Tayland, Phuket Adasý,
Phi-Phi adasý, diðer adalar, karidesler, pirinç, çeþitli bilinmedik, tadýlmadýk meyvalar, ve en çok da güleryüz,
mutluluk ve barýþ kokan hava...
Yolculuk Ýstanbul dan baþladý, THY nin seferiyle kuþ gibi uçtuk konduk Bangkok a.. Bir kaç saat Tayland
biralarýný degüste ettikten sonra alandaki barda, Phuket e doðru havalandýk yeniden, akþam saatlerinde
Phuket in doðu kýyýsýndaki "Boat Lagoon" isimli marinada, Ýngiliz Sunsail firmasýnýn Beneteau Oceanis 350
sine yerleþtik..
Bu arada Marmaris Sunsail in bize bu konuda saðladýðý kolaylýklara da teþekkür etmemiz lazým, saðolsunlar..
Tayland ta vergi konusundaki zorunluluklardan dolayý tekneler hep eski-püskü, hepsi de mecburen Thai
bayraklý..
"Base manager" bürokrasi ve kurallardan þikayetçi ama, "Yakýnda çözülecek, tekneleri ýsmarladýk bile !!"
diyor, onun yalancýsýyým.. Bizim tekne de 10 yaþýnda, yýpranmýþ, ne otopilot var, GPS diye bir tane cep
telefonundan bozma bir þey koymuþlar, onun da ilk gün ekraný karardý, ama yelkenler yeni ve iyi durumda, bu
güzel..
Bizim charter firmalarýnýn hakkýný teslim edelim, Marmaris te hangi firmadan tekne alýrsanýz gözü kapalý yola
gidebilirsiniz.. Ekipte Marmaris Sunsail den eski dost Oðuz var, ses çýkarmadan teslim aldýk tekneyi, nasýlsa
havalar güzel, navigasyon adalar arasý, biz de tatil peþindeyiz, "hiç bir þeyle kafayý bozmayýz" diye yola
çýkmýþýz zaten..
Kumanya pek kolay oldu, bir süpermarkete gidip, meyvalar ve biraz peynir aldýk, sularla biralarý kasa kasa
yerleþtirince dolaba oldu bitti.. Meyva reyonunda da etraftan yardým istedik, hiç tanýmadýðýmýz görmediðimiz
meyvalar, bir tek muzu tanýdým, onu gösterince de "monkey food" diye bizle kafa yaptýlar!!! Neyse, içten ve
yardýmsever hoþ kýzlar, kikirdeyerek "this good, this no good" diye bizi yönlendirdiler!! Yemek piþirmemeðe,
dertli rotalarla can sýkmamaða kararlýyýz, pek de iyi yapmýþýz.. Zira her adada mutlaka yemek yenecek bir yer
oluyor, adam baþý turistik(!) fiyatla 5 US dolara karides-balýk vesaireyle ekmeksiz karýn doyuruyorsunuz, daha
ne isterim ben !!!
Marinadan çýkýþ acaip bir durum.. Pek alýþýk olmadýðýmýz med-cezirde su yüksekliklerini cetvelden okuyup
çýkýþ saatini belirliyoruz, o saatlerde Thai bir denizci kýlavuzluðunda kanalýn içinden açýk denize doðru, sular
yüksek olmasýna karþý salmanýn altýnda 70-80 santim, direklerle iþaretlenmiþ kanaldan yarým saatlik
yolculukla "Andaman Denizi" ne kavuþuyoruz..
Kanal hem dar, hem kalabalýk, ama görüntüler akla iþleniyor, aðaçlarý, kuþlarý, tekneleri, insanlarý hiç biri
tanýdýðýnýz-bildiðiniz cinsten deðil !!! Rüzgar pek hafif, etraftaki adalar parlak beyaz kumsallarla kaplý,
palmiyelerin, hindistan cevizi aðaçlarýnýn, "long-tail" denen, þeytan icadý gibi výzýr-výzýr gelip geçen, bir çeþit
"piyade" teknelerin arasýndan süzülerek, manzaraya baka baka açýlmaða baþlýyoruz..
Ýlk rotamýz Ko Yao Yai adasýnýn güney ucundan geçerek meþhur Phi-Phi Don adasý.. Mesafe 30 mil falan,
zaten birazdan gözükecek, biz de biralarý açýp navigasyona boþ veriyoruz, arada kerteriz pusulasýyla bir
mevki koyup akýntýnýn bizi oldukça etkilediðini farkediyor, ufak bir rota modifikasyonuyla, elde bira, radyoda
Thai müziði, muhabbet ve keyif eþliðinde yol yapýyoruz.. Denizin rengi ve gökyüzü pek bizim buralar gibi
deðil, biraz daha yeþil sanki, rutubetin fazla olduðu bölgelerde böyle olurmuþ.. Kýyýdan 20 mil açýktayýz
altýmýzdaki su 20-30 metre arasýnda deðiþiyor, neredeyse dip gözükecek.. Fotograf makinalarý kifayetsizmiþ
gibi geliyor, hatta bir ara " Neden çekiyoruz bu fotograflarý turistler gibi, etrafa bakmak, o güzelliklerin içinde
kaybolmak daha çekici bence.." deyip makinayý bir kenara atýveriyorum..
Oldukça genç bir volanik adalar gurubu rotamýz, inanýlmaz bir bitki örtüsü ile kaplý, topraðý görmek imkansýz,
ya yeþil, ya da kum, bembeyaz ve incecik.... Adaya varýyoruz, pilot kitabýndaki köþeye demiri çakýyoruz, pek
güzel bir kumluk, demir de iyi tutuyor.. Etrafýmýzda tonozlar var, adaya baðlý, tur yapan teknelerin herhalde,
çapariz olmadan biz de bir köþeye monte oluyoruz.. Adanýn tek küçük iskelesi feribota ayrýlmýþ, iskele de
yüzer bir ponton, feribot ta tam yol ileri, tam yol tornistan manevra meraklýsý, uzak durmalý!! Gece pek güzel
bir lokantada yemek yiyoruz, kumsalda masa, üstümüzde hindistancevizi aðaçlarý, yerler tik !!! Garsonumuz
müslüman bir Thai delikanlýsý, Türk olduðumuzu öðrenince hemen "Galatasaray" diyor, arkasýndan "Hasan
Sas".. Fenerli Halit Hocayý teselli edip midyelere karideslere saldýrýyoruz.. Yemek deyince mutlaka anlatýlmalý,
benim aðýz tadýma pek uygun, geçen seyahatten beri tadý damaðýmda "Tom Yam Goong" çorbasýný da
menüden hiç eksik etmiyoruz.. Biraz terbiyeli, acýlý bir suyun içinde mantarlar, taze zencefil, "Lemon Grass"
otu, acý biberler ve her kasede 7-8 tane bizim jumbo karideslerden.. Yeme de yanýnda yat !!! Yemekten sonra
ufak bir yürüyüþ, dingiyi býraktýðýmýz yere gidiyoruz, kumsala çektiðimiz dingi, palmiyeye baðlý çýmasýyla iki
metre suda yüzüyor !!! Tonozlarýn arasýndan geçip teknemize vasýl oluyoruz, yýldýzlara baka baka, Ýstanbul
daki kar, Marmaris teki 10 kuvvet batý-lodos fýrtýnasýnýn ne kadar uzak olduðunu düþünerek içkileri
yudumluyor, kamaralarýmýza çekiliyoruz..
Sabah erken kalkýlýyor, kamaradayken "Yahu biz otobana mý demirledik !" dedirtecek cinsten havalý klakson,
ve "ara gazlý" benzinli makine akselerasyon seslerini duyuyor, etrafý kolaçan ettiðimizde de, arkasýnda 500
HP den aþaðý olmayan motorlar, bizim minibüs þöförü tarzýndaki kaptanlarýyla, günlük gezi teknelerini hazýrlýk
üzerinde buluyoruz.. Biz de demiri leva edip o günkü rotamýz olan meþhur doðal filim seti "Phi-Phi Le"
adasýna doðru yola çýkýyoruz. Etrafý derin sular, apiko kayalýklara çevrili rüya gibi bir yer, akþamüstü günlük
tekneler ortalýktan çekilince görüntü iyice güzelleþiyor, balýkçýlarla muhabbet ediyor, demir yerimizi bulunca
da tertemiz sularda yüzüyor, kitap okuyor, dönüþümüzden önce üreticisinden madalya almayý planladýðýmýz
Thai birasý "Singha" tüketimini son hýzla sürdürüyoruz..
Ertesi gün tekrar Phi-Phi Don un, kuzey ucundaki limana gitmeðe karar veriyoruz.. Demir yeri pek bol, dipler
de pek müsait demirlemeðe.. Yolda ufak bir koyda bir kaç long-tail görüp biz de oraya yöneliyoruz.. Dalýþ
tekneleri bunlar, kumsalda da maymunlar gelen turistlerden meyva ikramý kabul ediyor, oradan buraya
koþturarak güneþe pek alýþýk olmayan beyaz tenleri hayretler içinde býrakýyorlar.. Maske palet kuþanýp, suya
atlýyorum.. Senelerdir su altýnla haþýr-neþir olan, ve "ol hayvanatý" oldukça tanýyan bendenizin aþina olduðu
bir balýk bile yok!!.. Bir saati aþkýn geziyor, 4-5 metreye bile dalýnca inanilmaz görüntüler yakalýyor, akvaryum
balýðý kýlýklý, ressam paleti renkleriyle bezenmiþ yaratýklarla içli-dýþlý oluyoruz.. Balýklar pek meraklý, gelip
maskeye dokunuyor, dibe dalýp hareketi kesince hemen yanýnýza geliyorlar.. Zaten balýkçýlarýn
tezgahlarýndaki bolluk ve bereketten belli buralarýn denizinin zenginliði.. Ayný koyda bizim gýrgýrlara benzer
tipte 25-30 metrelik bir iki tekne, ve onlarca lamba kayýðý var.. Jeneratörle lambalarý yakýp gýrgýrlarla
çeviriyorlarmýþ.. Geceleri denizde gördüðümüz parlak ýþýklarýn ne olduðunu da böylece anlamýþ bulunuyoruz..
Gelmeden "sadece tatil, yanýmýza iki tiþort bir þort" þiarýyla yola çýkmýþýz ya, ne olta takýmý, ne de baþka bir
þey var mevcutta.. Balýklar da nispet yapar gibi teknenin saðýndan solundan havalara fýrlýyor, koca uskumru
kýlýklý balýk sürüleri oynaða kalkýyor, bir metreyi aþkýn turnalar taklalar atýyor havalarda.. Ýçim gidiyor
gitmesine amma, "Balýðýn karidesin bolluðundayýz, karnýmýz tok, sýrtýmýz pek, nasýlsa bir gün gelir kendi
takýmlarýmýzla avcýlýk ta yaparýz buralarda" diye kendimi teselli ediyorum..
Biraz da yürüyüþ yapýp orayý burayý keþfedelim diyerek demirliyor ve adanýn çarþýsýna, yetmiþ milletten
insanýn arasýna katýlýyoruz.. Memlekette turistik yerde yaþýyoruz ya hepimiz, manzaralar pek yabancý deðil
bize, dalýþ turlarý, týrmanma gezileri, trekking programlarý satanlar daraltýyor ruhumuzu.. Biz de daha içlere
yönelerek yerli halkýn takýldýðý köþeler arýyor, ve her zamanki gibi özel bir yer buluyoruz.. Sonralarý "Esnaf
Lokantasý" adýný vereceðimiz bir yerli evinin tek odasýnýn önündeki üç plastik masadan ibaret lokanta..
Yediðimiz en güzel "fried rice" ý yeyip, karidesler sübyelerle dolu yemekleri hüpletiyor, yan marketten alýnýp
servis edilmiþ "Singha" larla beraber üç kiþi bizim parayla 7,5 milyona akþam yemeði yiyoruz.. Thai lisanýndan
baþka dil bilmeyen lokanta sahibinin ikramý "Ça" diye sunduðu demlikte yeþil çayý içerken, rüzgar çýkýyor, bir
de yaðmur bastýrýyor ki; toparlanýp tekneye dönüyoruz.. O sýcakta gece yaðmurda ýslanmak, bir fýrt viskiyle
boðazý da ýslatmanýn sonu yatak oluyor hemencecik.. Bu arada gidecekler için bizim esnaf lokantasýný
bulmak pek kolay, adanýn jeneratörünün yakýnýnda buzcu dükkanýnýn bitiþiði, karþýsýnda bakkal var.. Karýsý
piþiriyor, adam serviste.. Küçük not: tuvaleti kullanmayýn!!!
Dönüþ yolunda bir istiridye çiftliðinin olduðu "Rang Noi" adasýný niþanladýk.. Bembeyaz kumsal, palmiyeler,
inciler, ve oldukça lüks ve Japonlarla dolu bir lokanta.. Akþama kimseler kalmadý bizden ve lokanta
çalýþanlarýndan baþka, çocuklar da bize futbol maçý teklif ettiler.. Onlarýn hasýrdan toplarýný görünce özür
dileyip vazgeçtik futboldan, ama ilgiyle oyunlarýný seyredip, þezlonglarda aðaç gölgesinde hayallere daldýk..
Akþam yemeðinde lisan geliþtirip, Thai garsonlarla muhabbet, Thai viskisi degüstasyonu ki; pek tavsiye
etmem, viski niyetine içerseniz olmuyor ama, after-shave olarak mükemmel !!! Ertesi gün dönüþ yolculuðuna
geçeceðiz, tekneye dogru giderken bakýyoruz baþtan demirli teknenin kýçý rüzgarüstüne doðru duruyor,
yaklaþýnca da bunun en az 2-3 knot luk akýntýnýn marifeti olduðunu anlýyor, rahatlýyoruz.. Sabah makina
çalýþmýyor, telsizle arýyoruz " Yelkenle lagoon giriþine gelin, bakarýz" diyorlar.. Bizim memlekette olsa racon
gereði, 50 mile arýzaya giden mekanikler, orada biraz ehlikeyif galiba, bunda biraz da esen rüzgarýn etkisi
olsa gerek.. Biz de demiri leva, yelkeni basýyor, giriþe kadar paldýr-küldür gidiyoruz.. Dingiyle gelen yerli
mekanik, dinginin pompasýyla depoya hava basýyor, rekordan pisliði dýþarý attýrýyor.. Makinaya yol verip, bu
sefer kendi baþýmýza marinaya geri dönüþ yolculuðuna geçiyoruz..
Ertesi gün karadan Phuket turu, Patong Beach, Phuket Town ziyaret ediliyor, bir iki tapýnakta Budha ya
þükranlar sunuyor, bir botanik bahçesinde resimler çekiyor, rehberimizin önerdiði filleri görmeðe gidiyoruz..
Kapýdan girer girmez, yoðun turist ve hediyelik eþya durumlarýný görüp, üstüne de fillerin ayaðýndaki zinciri
farkedince hemen uzuyoruz oradan ve baþkent Bangkok a doðru yola koyuluyoruz..
Gerisini de sonra anlatýrým, hayatýnýz renkli, düþleriniz gerçek, keyfiniz gýcýr olsun...
Osman Günay
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Noktasýz : Ayþenur Güven
Çakýr Keyif Satýrlar
Sevgililer gününün gecesi...
Bütün gün boyunca, kalp þeklinde kýpkýrmýzý balonlarla gezen bir dolu adam gördükten ve onlarý epeyce bir
komik bulduktan sonra, evimdeyim.
Cumartesi'leri de çalýþan bir hatun olarak kýzýmla geçirdiðim anlar çok kýymetli olduðu için, mýncýk cýncýk olup
uyku vaktini az biraz geçe aldýktan, koltukta kocaman bir sevgi yumaðý olduktan, artýk ezbere bildiðim çizgi
filmlerden birini bir kez daha saçlarýndaki lülelerle oynayaraktan seyrettikten, ve kocaman öpücüklerle uykuya
uðurladýktan sonra... Kendime bir içki hazýrlamýþým... Bir de ziyafet çekmiþim... Ardýndan bir içki daha...
Keyfim iyi... Klavyem, ekraným, ben, baþbaþayýz.
Kendisiyle barýþýk insanlara koymaz yalnýzlýk! Böyle bir günde bile koymuyor bana. Hani sevgililerin illa ki de
mum ýþýðýnda yedikleri o leziz yemekleri, ayýrttýklarý otel odasýnda çalýþtýracaklarý jakuzileri, bu gece için
alýnmýþ o harikulade iç çamaþýrlarýný ve bütün bunlarý bu gün yapmanýn zorunluluðunu düþünüyorum da, üstü
kalsýn diyorum. Tadýný çýkarýyorum dakikalarýn, kendimle baþbaþalýðýmýn.
Sarhoþluk, yok yok, çakýr keyiflilik çöküyor beynime, bakýþlarýma, bütün gün ayakta olmaktan isyan etmiþ
kaþlarýma, hislerime. Hafif hafif gevþiyorum. Yorgunluðum huzur oluyor yavaþ yavaþ... Birazdan bunun
üstüne çay da demlerim. Bir hatunun ayyaþlýðý anca bu kadar olur ne de olsa... Hem daha kendime
hazýrladýðým ziyafetin bir de tatlý kýsmý var ki, ne içkiyle gider, ne sodayla...
Kafam iyiyken yazdýklarým kafiyeli mi oluyo ne ? Oysa ben pek sevmem þiiri, gökten ayýn koparýlýp,
dalgalardan yakamozlarýn çalýnmasýný... Ne diyeceðiniz varsa adam gibi söyleseniz ya... Yok illa bir yerinizde
bir þeyler parlamalý. Öyle bir kanun konmuþ bir vakit. "Güzel þeyler demezsen oluyo abi, vermiyolar valla !"
diyen biri çýkmýþ, herkes ona inanmýþ, asýrlardýr ayný iþkence yaþanýyor...
Oysa ben en çok, her fýrsatta karþýma bir buket çiçekle dikileni deðil, uzayan sessizlik anlarýný bozmak için
iþaret parmaðýmý yakalayýp, burnuna sokmaya çalýþaný sevmiþim... Yapýþ yapýþ sevgi dolu satýrlarýyla
sayfalar dolduraný deðil, "çok severim" diye, yýrtýk bir kese kaðýdýna doldurulmuþ üç kilo çilekle, kapýmda,
yaðmurun altýnda eve dönüþümü bekleyeni sevmiþim... Kendisi olaný, ve beni þaþýrtaný sevmiþim... Ýstediði
an, aklýna estiði gibi...
Haftalardýr vitrin vitrin kalp seyrettikten sonra, bir de dün gece radyoda, sevgililerine sevgilerini ifade
edebilmek için ne yapmalarý gerektiðini bilemeyen, ve iki dingil zibidi sunucudan öneri alan zavallý aþýklarýn
haykýrýþlarýný dinledim... Oniki yaþýnda bir çocuk aradý... Ve þunlarý dedi...
"Yarýn kýz arkadaþýmla buluþucam"
- "Eeeee"
"Ben onu seviyorum, o beni seviyor"
- "Afiyet þeker ola, eeeeee"
"Ama daha nasýl öpmem gerektiðini bile bilmiyorum ! Nasýl yapmalýyým ?"
- "Ne nasýl ? Nasýl nasýl ? Ne yani ? Neyi nasýl ?"
"Yani dilimi ne kadar çýkarmalýyým ? Ne taraftan ne tarafa çevirecem ?"
Derin bir sessizlik oluþu, sunucunun dumur olduðunun ifadesi. Zavallým ne desem acaba diye düþüne
dursun... Ben size soruyorum, içgüdü diye bir þey vardý deðil mi ? Yok mu yoksa ? Ben mi yanlýþ hatýrlýyorum
? Duygularý olan bir canlý olduðumuzu unuttuk "iki kere iki dört ise, ben de bir þekilde öpmeliyim ama nasýl ?"
gibi bir denkleme mi kaldýk ? Ve üstelik, bu çocuk oniki yaþýnda ! Ben oniki yaþýndayken arka bahçede yakar
top, komþu arsada kukalý saklambaç oynuyordum ! Þok olduðuma göre yaþlanýyor olmalýyým.
Þu kanunlarý, denklemleri býraksak da, biz olsak, birbirbirimizi olduðumuz þeyler için sevsek ve
"seviyommmmm" diye yýrtýnmak için belli bir güne ihtiyaç duyup, bazý sektörlerin ekmeðine yað, bal, kaymak
ve benzeri leziz þeyler sürmek yerine, kendi duygularýmýzýn saltanatýný sürsek daha iyi olmaz mý ? Ne
dersiniz ?
Bu satýrlar sevgililer günü sonrasý, her an, herþeyi sevebilenler içindi... Hem bana her gün bayram olduðuna
göre, tarihte bir yanýlsama söz konusu da deðil haliyle... Þimdi gidip kendime çay demleyeceðim...
Pastamdan bir dilim kesip, elime bir de kitap aldým mý al sana baþka bir saltanat.... Sevgiyle kalýn...
Ayþenur Güven
Belçika
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Sahne Tozu : C.Parkan Özturan
ÝHTÝYAÇTAN BÝR DOÐUMGÜNÜ HEDÝYESÝ
YADA HER KATÝL SUÇSUZMUDUR ACABA ?
Okullar açýlacak. Ben bu sene bir köy okuluna gideceðim. Hayatýmda köy okulu görmedim diyeceðim, çok
salak bir cümle olacak. Çünki ben hayatýmda köy görmedim. Ýstanbul'un ortasýndan birdenbire, varoþta uyum
bir uyum dönemi bile geçirmeden, hoppadanak bir köye gelmiþim. Burda yazýn hayat iyi. Bir bakýma yaz tatili
durumu. Ama ya kýþýn... Ya okul hayatý. Bilemiyoruz ki... Bir biçimde öðreneceðiz. Hayat açýsýndan, tecrübe
bazýnda bir þeyler yaþayacaðýz. "Acaba nasýldýr köy okulu" gibisinden, neye yarayacaðýný çok bilemediðim bir
merak durumum var. Merak insaný kontrpiyede býrakýyor. Dolayýsýyla açýlsýn artýk þu okullar, nereye
saplandýðýmýzý bir anlayalým.
Ama okulun açýlmasý önemli deðil. Baþ çeliþki, bana öðretmen bulunmasý durumu. Ýnsan oðlu kendi hayatýný
zorlaþtýrmak için neden bu kadar çaba sarfeder bir türlü anlayamamýþýmdýr. Okula ilk baþlayacaðýmda, "hangi
okula verelim bu çocuðu" gibisinden bir kaos yaþadýk, bitti. Allah'ýn köyündeyiz. Bir tane okul var. Ya o okula
gidilecek, ya o okula gidilecek. Köyün ortasýnda bir kolej bulunma durumu olmayacaðýna göre... Hayýr
bizimkiler kaos seviyorlar. Kaos olmadýmý rahat edemiyorlar. Yeni kaosumuz, konumuz itibariyle, ne olacak
bu çocuðun öðretmen durumu.
Köyde bir tane okul var. Ýki beþinci sýnýf var. Dolayýsýyla iki öðretmen var. Tamam iþte, olay çýkartmak için
gerekli malzeme mevcut, kan çýkmazsa para yok.
Ulan bulmuþsun okulu, içinde bi dolu öðretmen var, daha ne. Bunu bulamayanlar da var. Öðretmen,
öðretmen iþte. Ne yani, bütün öðretmenler okulun kapýsýna dizilmiþ, biz bu çocuðu nasýl kötü eðitiriz diye
beklemiyorlar ya. Bunun ne tartýþmasý yapýlýr artýk. Olsun çocuðumuz iyi öðretmene düþsün. Kim biliyorki
hangi öðretmenin daha iyi olduðunu? Hayýr karar verecek, öðretmeni ölçecek mercii kim? Ayrýca bakalým sen
bu yetkinlikte misin? Ma-aile acayibiz iþte. Ne acayip yetiþtiriliyoruz. Daima malýn iyisi bizde olsun.
Öðretmene mal muamelesi yapýlýyor.
Bizim oðlan Selahattin öðretmene mi gitsin ki, kendisi erkekdir, yoksa Bilgin öðretmene mi gitsin ki, kendisi
bayandýr?
Evde yine aptal bir tartýþma var. Bizim çocuða acaba hangisi münasip? Bakalým bizim çocuk, onlara münasip
mi? Bunu soran, hatta sormayý akýl eden bir aile bireyi yok. Bilgin öðretmen bilgin mi deðil mi? Tadýna
muayyer mi, deðil mi? Evde bu tartýþýlýyor. Babam kamuoyu araþtýrmasý yapmýþ, benim Selahattin öðretmene
verilmem kesinlik kazanýyor. Babam ne kadar yetkili, kamuoyunun oyu ne kadar geçerlidir, bunu bilemiyoruz.
Bilgin öðretmenin bilgince haklarý yeniyor, bizim ailenin tartýþýlýr bilginliði tarafýndan.
Tam bu sýralarda geliyor benim doðum günüm. Alt tarafý doðum günü dediðimiz þey aslýnda ne kadar
önemlidir. Her doðum günü insan hayatýnda ayrý biz iz býraksa, adam otuzsekiz yaþýna gelince, birdenbire
þizo yada terörist olabilir. Bunu hiç düþünmüþ müydünüz? Sanmýyorum... Çünki hayatýmýzda bu tür detaylara
takmýþ olsak, bir anlamda incecik detaylarý ince ince düþünmüþ olsak, bir ülke nüfusunun yarýdan fazlasý
þizoid olur muydu?
Eylül'ün ilk günü benim doðum günüm. Mecburen hüzünlü olmak zorundayýz. Çünki Eylül sonbahara dahildir
ve sonbaharda nedense hüzünlü olunur. Bir yaþam boyunca, sonbahar hüzündür diye þartlanmýþýz ya... Biz
bu yüzden sonbaharlarda sevinemeyiz. Ýki gözümüz topraða bakar, ha aðladýk ha aðlayacaðýz. Ensemizden
kötü bir akrilik boyayla, sarýya boyanmýþ çýnar yapraðý da yere düþebilir. Çünki bütün alfabelerde böyledir,
yada ben fena halde atýyorum.
Ben çok küçük yaþlardan beri hüzünlenmek için hiç sonbaharý beklememiþimdir. Nedense benim bütün
yaþamým ve her mevsimim hüzünlü geçmiþtir. Bunun niye böyle olduðu üzerine çok düþünmek istemedim.
Varsayalým benim modelim böyleymiþ. Benim modelimi defolu üretmiþler varsayalým. Hayatta takacak okadar
çok þey varki, birde buna takmak istemiyorum. Yoruyor beni. Kendime has bir hüzün anlayýþým var. Bu asla
bir Kemalettin Tuðcu durumu deðil. Çünki benim zamanýmda Kemalettin Tuðcu okunmasýna þiddetle karþýydý
eðitimciler. Onlar kabaca "Okumayýn lan bu Kemalettin Tuðcu'yu. Valla büyünce Orhan Gencebay dinlersiniz,
yoldan çýkýp, fena olursunuz" derlerdi. Ýþte bu yüzden benim hüznüm biraz daha Mehmet Rauf bir durum.
1 Eylül sabahý... Benim doðum günüm. Heyecanlýyým. Daha hayatýn çok baþýnda olduðum için, bu aptal
çocuk sevinci. Yaþ kemale erince, giderek insan kendi doðum gününü bile unutuyor. Biri söylemezse,
hatýrlatmazsa, kutlamazsa, bir doðum gününüzü, bir sonrakinde hatýrlayabilirsiniz. O zaman çok ufaðým.
Böyle þeyler sevindirebiliyor beni. Ýçim pýrpýr ediyor.
Sabah kahvaltýsýný müteakkiben babam elimden tutup beni köyün çarþýna götürdü. Köyde üç tane dükkan bir
tatlýcý var, biz buraya kendi aramýzda çarþý diyoruz ve ciddi ciddi çarþý muamelesi yapýyoruz. Buradaki
dükkanlar, kovboy flimlerindeki dükkanlarý andýrýyor. Modernliðinden deðil, salakça yapýlanmalarýndan. Bu
dükkanlardan herhangi birine giriyorsunuz , sütten peynirden tutunda, elbiseye, hatta traktör lastiðinde kadar
her þeyi alabiliyorsunuz. Örneðin bir þiþe halis mandra sütünün yanýnda, kalem defter yada haþarat ilacý
durabiliyor. Bu dükkanlardan birine girdik, babamla beraber.
Babamla birlikte alýþveriþe gitmeye çok alýþýk deðilim. Alýþveriþe gidilecekse annemle gidilir. Babamla böyle
bir çarþý turu yapýlýyorsa çok özel bir nedeni vardýr. Öylede oluyor. Babam dükkan sahibi ile görüþüyor ve
adam raflardan bir tanesinden eteklikle, ilkokul önlüðü karýþýmý bir þey indiriyor. Siyah. Hayatýmda böyle
boktan bir önlük giymedim. Ama artýk kýskývrak yakalandýðýmýn ve bu önlüðü giymek zorunda olduðumun
bilincindeyim. Boynumu bir çevirebilsem, kendimi kurtaracaðým ama bu mümkün deðil. Bu önlükleri, bakkalýn
kýzkardeþi dikiyor. Köyün konfeksiyon anlayýþý bu. Bütün köy bakkalýn ablasýnýn kreasyonuna mecburen
saygýlý olmak zorunda. Burda hayat çok geri. Þehirden bir yetmiþ yýl kadar geri yani. Daha buraya medeniyet
gelecek, olgunlaþma enstitüsü açýlacak, bakkalýn ablasý bu kurslardan diploma alacak ve adam gibi önlük
dikmeyi öðrenecek.
Ben önlükla durumu kurtaracaðýmý sanýrkan, babam bakkala birde ayakkabý istediðini söyledi. Adam raflarýn
bir tanesine uzandý ve bir ayakkabý çýkardý. Ayakkabýdan baþka her þeye benzeyen bu nesneleri ayaðýma
giydim. Yeni toynaklarým hayýrlý olsun. Ayaðým içinde kýpýrdamýyor. Ayak bileðim bükülmüyor. Ayaðýmý
bükemiyorum. Bu yüzden yürümek istediðimde, her adýmda ayaðýmý dizimden kaldýrýyorum. Ayakkabý
deriden yapýlýr sanýyorsanýz aldanýyorsunuz. Köyde ayakkabýlar, kerpiç yada tuðladan yapýlýyor. Bu bilgiyi
parasýz ek olarak veriyorum ve bunun için sizden ek bir ücret taleb etmiyorum. Bir yandanda kendi kendime
de düþünüyorum. Acaba bu ayakkabýyý bakkalýn hangi kardeþi yada hangi abisi yapmýþtýr?
Dükkandan çýktýk. Yürüyoruz. Moralim çok bozuk. Babam öldürücü tonlamasýyla, konuþmaya baþlýyor. " Bu
günün senin doðum günün". Evet biliyoruz, bu gün benim doðum günüm ama bunun konuyla ne alakasý var.
Babam tiradýný sürdürmeye devam ediyor. "Ýþte sana en güzel doðum günü hediyesi". Nasýl ya? Ne hediyesi?
Ýnsana doðum gününde filistin askasý hediþe edildiði nerde görülmüþ lan. Ben zaten hediye beklemiyorumki.
Madem zorla bir hediye alma durumu doðmuþ, niçin filistin askýsý seçiliyor. Babam bu duygu ve düþüncelerimi
hiç bilmeyecek. Çünkü babam okumada sevmez. O hayatýn özünü biliyor. Hiç bir þey okumaya ihtiyacý yok. O
bütün yazýlanlarý okumadan biliyor. Babam sözlerini þöyle tamamladý. " Hem hediye, hem ihtiyaç". Yapma be
baba....
Ayný gün dayým geldi Ýstanbul'dan. Küçük dayým, Erdoðan dayým geldi. Benim iki dayým var. Biri büyük
dayým, diðeri küçük dayým. Aslýnda birde fuji dayým vardý. Üç taneydiler. Biri kayýp gitti elimizden. Onu yitirdik.
O öldüðünde ben çok küçüktüm. Ama o da iyi bir dayýydý. Ama Allah onu yanýmýzdan aldý. O dayýmýda
seviyoruz. Bir keresinde beni at yarýþlarýna götürmüþtü. Sonra gazoz da alýrdý bana. Bir keresinde annemle
onu hastahaneye ziyarete gitmiþtik. Hastahane kapýsýndan beni yukarýya almamýþlardý da, beni illegal
yollardan çýkarmýþtý annem yukarýya. O gün sevmiþtim illegalliði. Çünkü özünde heyecan var. Bir bilinmezlik
söz konusu. Bu hastahanelerde az terörist deðil hani. Ýyi insandý benim fuji dayým. Öldüðünde aðlamamýþtým.
Ýki dayým kaldý benim. Ama küçük dayým, daha çok dayým.
Ýþte o doðum günümde Erdoðan dayým gelmiþti. Saatlerce boðuþmuþtuk. Büyük adam gibi konuþmuþtuk.
Geçici bir zaman içinde olsa, ben adam olmuþtum. Dayým benimle adam gibi konuþmuþ, bir çok þey için
düþüncemi sormuþtu. Dayým bana gelirken doðum günü hediyesi getirmiþti. Ben kitap severim. O zamandan
belli benim adam olmayacaðým. Kalýn tuðla gibi bir kitap. Adý "Bir Çalgýcýnýn Seyahati"... Çok güzel bir kitaptý.
Dört kere okudum. Aldýðým ne güzel doðum günü hediyelerinden biridir o kitap. Bir çok kere parasýz kaldýðým
zamanlarda, kitaplarýmý satmýþýmdýr. Ama bir o kitap rafýmda kalmýþtýr.
Oðlumun ilk doðumgününde kendi kendime ve ona bir söz verdim. Asla ve asla ona pantolon, çorap,
ayakkabý alýp, "hem hediye, hem ihtiyaç" yalanýna yatmayacaðým. Bir doðumgünü hediyesi alýnacaksa, insan
þunu hesaplamalý. Hediye açýlmalý, hediyeyi alan, açar açmaz, ve hediyeyi görür görmez büyük bir çýðlýk
atmalý. Öyle büyük bir çýðlýk olmalý ki bu yedi mahalleden duyulmalý. Hediye daima ve daima böyle bir þey
olmalý.
Aslýnda babam bana ne güzel hediyeler alýrdý. Unutamadýðým hediyeler arasýnda onun bana bir yýlbaþý günü
aldýðý hediyede vardýr. Hiç unutmuyorum, bir yýlbaþý günü bana dart almýþtý. O hediye beni o kadar
etkilemiþtiki, yýllar sonra yine bir yýlbaþý günü yeðenime oyuncak almak için girdiðim bir oyuncakçýda, bir dart
gördüm ve hiç düþünmeden aldým. Buradaki dart manyaklýðý tamamen babamýn bana aldýðý o darttan
yadigardýr.
Annemde bana bir çok güzel hediye almýþtýr. Hakkýný yememek lazým. Annemin hediyeleri nedense hep
eðitsel olmuþtur. Nefret ederim eðitsel hediye ve oyuncaklardan. Annem bunu neden anlamak ismedi, bende
bir türlü bunu anlayamadým. Örneðin yine bir vesile ile oyuncakçýlarý geziyorduk. Çok güzel bir top gördüm.
Anneme bana onu almasýný istedim. Annem bana o topu almamakta direndi. Çünki annem ýsrarla bana
Ayþegül serisinden bir kitap almak istiyordu. Ne yaptýmsa o topu aldýrtamadým. O bana ýsrarla Ayþegül
serisinden üç kitap almayý yeðledi. Ne o üç kitabý, nede ondan sonraki Ayþegülleri hiç okumadým. Ayþegül
adýndan nefret ettim ve 18 aylýk oðluma yýrtmasý içim bol bol Ayþegül kitabý alýyorum.
Çocukluðumdan beri, nedense vosvagen arabalara inanýlmaz bir düþkünlüðüm vardýr. Beni böylesine çeken
nedir bilemiyorum ama böyle bir manyaklýðým vardýr. Sadece volsvagene deðil, kankýrmýzý rengede
dayanýlmaz bir zaafým vardýr. Ne zaman bana bir renk sorulsa, hemen kýrmýzý derim. Hemde o kýrmýzý
kelimesi son derece yürekten çýkar aðzýmdan. Belki Galatasaray manyaðý olmamýn baþlýca nedenlerinden
biridir bu.
Yine bir doðum günümde annem bana bir hediye almýþ. Çok güzel bir paketi vardý ve benim annemden
bekleyebileceðimden daha büyük bir paketti. Acaba ne olabilir diye düþündüm? Aklýmdan seri bir biçimde
bütün olasýlýklarý geçiriyordum. Giysi olmayacak kadar ufak bir paketti ve kutuluydu. Oh... Demek bu bir
oyuncak. Çünke annem bu kadar kalýn bir kitap almaz. Kitap deðil . Ama ne?
Aman Allah'ým gözlerime inanamýyorum. O da nesi? Yoksa benim için kýrmýzý bir volsvagen mi? Evet, annem
bana kýrmýzý bir volsvagen almýþ. Hemde pilli, hemde tek baþýna gidiyor. Sevinçten çýldýrdým, hatta çýðlýklar
attým.
Önce þöyle bir baktým. Sonra nerdedan çalýþtýðýný buldum. Sonra büyük bir heyecanla çalýþtýrýp, halýnýn
üstüne býraktým. Volsvagen'im sürekli kendi ekseni etrafýnda dönüyordu. Çok güzel dönüyor caným, bu
arabacýk. Bir müddet öylece hayran hayran baktým ve seyrettim. Gözlerimi alamadým ondan. Her þey
umulmadýk bir biçimde yolunda ve mutlu gidiyordu.
Kýsa bir müddet sonra arabanýn sadece kendi etrafýnda döndüðünü hissettim. Eh ama artýk, bu araba birazda
ileriye doðru gitsin. Araba bir türlü ileri doðru gitmiyordu. Baktým ki arabanýn ön tekerlekleri oynak. Düzelttim.
Tekrar çalýþtýrýp, halýnýn üstüne býraktým. Ama arabam kendi ekseni etrafýnda hýzla dönmeye devam etti. Bu
araba asla ve asla ileri doðru gitmiyordu. Bunu anladýðýmda kimseye bir þey söylemedim ama çok üzüldüm.
Ama ne diyeyim anneme. O zamanýn parasý ile elli lira vererek almýþ o arabayý. Annem beni önemseyerek ve
sevindirmek için bu arabayý almýþ. Ben þimdi ona ne diyebilirimki. Yavaþ yavaþ suratýmdaki çizgi ve gülücük
çizgileri aþaðýya doðru inmeye baþladý. Bu güzel davranýþa bir terörle karþýlýk vermek asla benim tarzým
deðildi. O arabadan nefret ettim. Hatta gizli gizli , hadi taþý bakalým beni, biçiminde komut vererek, üstüne
oturduðumda olmuþtur. Tek amacým onun bir anda kýrýlmasý ve ortadan kalkmasý, bu hayal kýrýklýðýnýn bir an
önce yok olmasýydý. Bir gün annem benim bu çabalarýmý görüp, bana fena halde baðýrdý. "Sen ne yaptýðýný
sanýyorsun, ben o arabaya ellibin lira verdim". Annemi üzdüðüm için, içim ezildi. Bu suçumu acilen telafi
etmem gerekiyordu.
Bir gün Erdoðan dayým bize gelmiþti. Bende annemi onore etmek için, ona sahtekar bir çocuk sevinci içinde
þöyle dedim.
- Bak dayý, annem bana ne güzel bir hediye aldý...
Annemin elinde bir iþ vardý ve ilgilenmiyor gibiydi ama ben ona yan gözle baktým, o mutluydu. Bu
sahtekarlýðýmý bu yaþlarda ve bu gibi olaylarda kazandým. Dayým arabayý eline aldý ve oynamaya baþladý. O
da arabanýn hap kendi etrafýnda döndüðünü farketti.
-E, bu hep kendi etrafýnda dönüyor...
-Eh, bu arabanýn özelliði böyle dayý... dedim.
-A siktir, böyle arabamý olur.... dedi. Dayý seni seviyorum.
Sýký durun, þimdi size bir hediyenin nasýl insanýn nasýl katil edebileceðini anlatacaðým.
Benim babam bir denizaltý astsubayý. O gemisine bindi mi, bir daha eve dönmesi zordur. Ben babamý en çok,
onbeþgünde iki gece görebiliyordum. O da þanslý olduðum zamanlar. O yüzden babamýn bana aldýðý her
hediye, normal deðerini ikiye katlar. Babamýn yok Amerike görevi, yok nato tatbikatý, o da olmadý Malta seferi
gibi iþleri arka arkaya geldi mi, evine bir kaç sene gelmeyebiyordu. Zavallý babacýðým benim doðumum da
bile bulunamamýþ ve beni ilk kucaðýna aldýðý zaman ben iki yaþýnda koca bir çocuk muþum.
Yine böyle seyr-ü sefer bir durum yaþýyoruz. Çok net hatýrlamýyorum. Ama babam çok uzun bir zaman ve
gelmedi. Biz bu sýrada bulunduðumuz evden baþka bir eve taþýnmak zorunda akaldýk. Yeni evimez kocaman
bir teras katýydý.
Bir akþamüstü terasta durmuþ, mahalleyi seyrediyordum. Herkesin babasý birer ikiþer eve geliyordu. Her
babasý eve gelen çocuk , deli gibi "baba..." diye baðýrarak, babasýnýn kucaðýna koþuyordu. Ben öyle mahsun
mahsun, bir beþinci katýn terasýndan onlarý izliyordum. Bu durumu ne kadar iç sýkýntýsý yapmýþým ki, birden
mutfakta yemek yapmakta olan anneme koþup þöyle dedim:
-Anne keþke babam yokken taþýnmasaydýk. Bak babam evi kaybetti, bizi bulamýyor.
Çocukken çok fazla baba hasreti çektim. Babam pazar günleri gemisine giderken bilirdim ki, çok uzun bir
zaman görüþemeyeceðiz. O giderken, mutlaka hastalanýrdým. Olmayacaðým ne kadar hastalýk varsa, hep
babamýn bizim yanýmýzdan ayrýlýþýndan bir kaç saat sonra olmuþumdur. Hep onbeþ gün sonrayý iple
çekerken, birden bire, onun gelmesine bir gece kala, bir haber gelir, acil bir görev çýkar ve ben babamý
göremezdim. Bu yüzden babamýn gemiye gideceði günler ev çok mahsun ve sessiz olurdu. Ýþte babamla
bizim çok kimsenin çakamadýðý, pek akýl sýr eremeyecek bir iliþkimiz var. Askerlikten nefret ediþim belkide bu
yüzden, o çocuk yaþlarda bilinç altýma kazýnmýþ. Anne ve babalarýn, sünnet düðünlerinde yada özel ve
bayram günlerinde üniformalarla çocuklarýný dolaþtýrdýðýný görünce, caným yanýyor.
O teras katlý evimizde, benim bir oyuncak çuvalým vardý. Bütün oyuncaklarýmý onun içine koyardým. Ama
çoðu kerede daðýnýk býrakýrdým. Çocuktum çok ufaktým. Oyuna dalýp, yada baþka bir þeye takýlýp,
oyuncaklarýmý daðýnýk býrakýrdým. Annem bir gün beni uyardý. Eðer bir daha oyuncaklarýmý daðýnýk
býrakýrsam, benim oyuncaklarýmý sokakta oynayan çocuklara atacaktý. Bu durum beni çok korkuttu ve
oyuncaklarýmý düzenli olarak toplamaya baþladým.
Terasta bakýp büyüttüðümüz minik bir yavru kedimiz vardý. Bir gün yine oyuncaklarýmý çuvalýn içine koyup
býraktým ve terasýn duvarýna yaslanarak, mahallede oyun oynayan çocuklarý seyretmeye daldým. Annem
baðýrarak yanýma geldi. "Oyuncaklarýný yine daðýnýk býrakmýþsýn" diyordu. Ama oyuncaklarý kedi daðýtmýþtý.
Çuvalýn içine girmek istemiþ ve oyuncaklarý daðýtmýþtý. Bunu anneme defaatle anlattým. Bana inanmadý. Eline
gelen ilk oyuncaklarý kapýp, çocuklara atmak için, terasýn kenarýna doðru yürümeye baþladý. Bir yandan da
bana "özür dile" diye baðýrýyordu. Bende:
-Dilemem, ben doðru söylüyorum, oyuncaklarýmý ben toplamýþtým, kedi daðýttý... diye baðýrýyordum. Annem
bana inanmadý. Bende "atarsan at" dedim.
Annem oyuncaklarýmý çocuklara atmaya baþladý. Aðlamam geldi ama keçiliðimden kendimi tutuyordum.
Annem bir kez daha oyuncak torbasýna gitti, yeniden eline bir kaç oyuncak aldý. O zaman gözüm döndü.
Çünkü bu sefer eline aldýðý oyuncaklar, babamýn bana aldýðý oyuncak askerlerdi. O zaman oyuncak asker
çok moda bir oyuncaktý. Ben onlarýn koleksiyonunu yapýyordum ve onlarý bana babam hediye almýþtý. Beynim
döndü. Ne yapacaðýmý þaþýrdým. Baþýma gelecekleri anladým, etimden et koptu.
- Anne yalvarýyorum atma ne olur. Lütfen anne atma... diye aðlamaya baþladým. Annem beni hiç dinlemedi. O
askerlerimi çocuklara attý. Atýlan askerlerin ardýndan, sessiz sessiz aðlayarak ve içim yanarak öylece baktým,
Yere düþen askerleri çocuklar karýncalar gibi kapýþýyorlardý.O gün hem ömrümün, hemde vücudumun yarýsý,
terastan zemin kata gitti.
Bu asker olayý böyle mi bitti? Hayýr. Böyle biter mi? Ýçim oncacýk yaþýnda intikam diye baðýrýyordu.
Bu olaydan bir müddet sonra, yine terasta elimde mantar tabancam, mantar patlatýyorum. Yalnýz baþýmayým.
Bir iki üç... Allah ne verdiyse patlatýyorum.
Tam bu sýrda, annem banyodan çýkmýþ, elindeki ýslak havluyu asmak üzere terasa gelmiþti. Onu kapýda
gördüm ve içinde mantar olan tabancamý onun bacaðýna doðru tuttum. Annem "yapma" diye beni uyardý. Ben
oralý olmadým. Onun bacaðýna doðru tuttum silahý, "ateþ edicem" diye sallýyorum. Sonra ne olduðunu çok
anlayamadým. Birden o tetiðe dokunmak geldi içimden. Parmaðým tetikte oynuyor ve kendimi alamýyordum.
Sonunda tetiði çektim ve silah patladý. Silah ile annemin bacaðý arasýnda fazla mesafe yok. Silah patladý ve
annemin bacaðýndan ipincecik bir kan aktý. Ben terörist oldum, ben katil oldum. Ama inanýn suça teþvik vardý
sayýn hakimler....
C.Parkan Özturan
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Kahvecigillerden : Gülcan Talay
AÞK KAZANMAK MIDIR, KAYBETMEK MÝ? -1Týk týk .......
- Girebilir miyim ?
- Gel Burcu !!!
Burcu patronun istediði raporu getirmiþti odasýna. Onun dýþýnda biri daha vardý oda da. Müþterilerden biri
deðildi. Daha önce hiç görmemiþti bu mavi gözlerin sahibini. O anda, hayatýnýn geri kalan bölümünde büyük
bir yer edineceðini bilemezdi. Kapýya doðru yöneldiðinde bir an göz göze geldiler.
- Müsaadenizle .. diyerek odadan çýktý.
Sonradan öðrenmiþti okyanus mavisi gözlerin sahibini. Ýþe yeni baþlayan finans müdürü Kývanç Bey' di.
Burcu da muhasebe þefi olduðu için ayný bölümde çalýþacaklardý. Ertesi gün iþe gittiðinde kapýda karþýlaþtýlar.
- Günaydýn !
- Size de günaydýn. Ben Kývanç. Sizin adýnýz Burcu idi, deðil mi?
- Evet. Bu arada hayýrlý olsun, aramýza hoþ geldiniz.
- Teþekkür ederim.
Asansörden indikten sonra, yan yana olan odalarýnýn kapýlarýný açýp birbirlerinden ayrýldýlar. Masasýna oturur
oturmaz telefonu çaldý. Telefondaki ses Ýbrahim' di :
- Günaydýn caným, nasýlsýn?
- Günaydýn... iyiyim, güne sesini duyarak baþlamak istedim. Akþam kahve içmeye gidelim mi?
- Tamam olur caným.
- Peki seni iþ çýkýþý alýrým.
Burcu Ýbrahim ile iki senedir çýkýyordu. Kendisine - çýkmak- kelimesi çok garip gelse de, adý buydu iþte. Ama
iki senenin toplamýnda beraberlikleri bir sene bile sayýlmazdý. O kadar çok kavga edip yeniden barýþmýþlardý
ki, artýk sayýsýný unutmuþtu. Kavgalarýndaki tek neden Ýbrahim' in aþýrý kýskanç yapýsýydý. Aslýnda birbirlerini
dört senedir tanýyorlar ve birbirlerini tanýmak için, iliþkiye baþlamadan önce çok zamanlarý olmuþtu. Bu zaman
zarfýnda çok kez Burcu' ya çýkma teklif etmiþ, ama Burcu duymazdan gelmeyi yeðlemiþti. Hatta " Sana birini
ayarlayacaðým." diyerek þakalaþýyordu her seferinde. Bir gün Ýbrahim " Ayarladýn mý bana birini ? " demiþti
þakasýna karþýlýk olarak.
- Evet. Ayarladým.
- Kimi?
Burcu sustu... Sadece elini kalbinin üstüne bastýrdý. Ýbrahim þaþkýndý... Gözleri yerinden fýrlayacak sandý.
Kalp atýþý hýzlanmýþ, dizlerini hissetmez olmuþtu. Ama emin deðildi. "Yine þaka mý yapýyor" diye
düþünmekten kendini alamadý. O kadar çok teklif etmiþti ki, artýk olumlu bir yanýt beklemiyordu. " Sen ciddi
misin?" diyebildi sesi titreyerek. Burcu evet anlamýnda baþýný salladý. Oda þaþkýndý. Böyle bir þeyi
planlamamýþtý. Ýçinden bir sesti ona, artýk evet demesini söyleyen. Bayýlacaðýný hissetti, ama bayýlmadý. Daha
önce hiç sevgilisi olmamýþtý. Bir iliþkiyi yaþamayý becerebileceðinden emin deðildi. Ýbrahim kendine geldiðinde
boynuna atýldý... Sýmsýký sardý.
- Tamam. Býrak kemiklerimi kýracaksýn !
- Ýnanamýyorummmmm!! Beni ne kadar mutlu ettiðini anlatamam.
Ýþte böyle baþlamýþtý. Lakin iþ sevgili olmaya geldiðinde Ýbrahim çok deðiþmiþti. Olmadýk þeylerden Burcu' yu
kýskanýyor, buda ona çok aðýr geliyordu. " Bana güvenmiyorsun sen" demiþti her tartýþmalarýnda. Ama bu
kýskançlýklara bir türlü çözüm bulunamadý her ayrýlýklarýnda. En son tartýþmalarýnda Ýbrahim özür dilerken,
Burcu bu kez "hayýr" dedi. Ýbrahim devam etti; bir saati aþkýn bir süre kendisini affetmesi için çabaladý. Burcu
ret cevabýnda ýsrarlýydý. Çünkü, çok yorulmuþtu tartýþmalardan, ayrýlýklardan. Artýk devam edemeyecekti.
Sonunda Ýbrahim' in gözünden yaþlar süzülmeye baþladýðýnda dayanamadý;
- Bak caným. Ben artýk bu tartýþmalarýmýzdan çok yoruldum. Ama bu iliþkiye son bir fýrsat daha vereceðim.
Ama bu gidiþle, kýrdýðýn kalbimde birleþtirebilecek hiçbir þey kalmayacak. Fakat þunu bilmeni istiyorum; bir
daha beni kýskançlýk yada baþka bir sebepten üzersen, o gün ister hala çýkýyor olalým, ister çocuðunun anasý
eþin olayým, hiçbir açýklama yapmadan arkamý döner giderim sana. Bunu göze alabilecek misin?
- Evet, evet. Bir daha seni asla üzmeyeceðim sevgilim, söz.
Burcu kapýnýn çalýþý ile kendine geldi. Telefondan sonra bütün yaþanmýþlýklara o kadar dalmýþtý ki, kapý
çalmasa orada saplanýp kalacaktý.
- Buyrun.
- Merhaba rahatsýz etmiyorum umarým. Bir kahvenizi içmeye geldim. Biraz da sohbet ederiz diye
düþünmüþtüm.
- Rica ederim buyurun þöyle... Nasýl içersiniz kahvenizi ?
- Orta olsun lütfen.
Telefon ahizesini kaldýrdý:
- Emine Haným bize bir sade, bir orta kahve getirir misin?
Kahvelerini içerken uzun bir süre sohbet ettiler Kývanç' la. "Ýyi birine benziyor" diye düþündü o gün.
Anlaþabileceklerinden emindi. Ama ileride yaþayacaklarýný bilemezdi. Zamanla iþlerle ilgili takýþmalar baþladý
aralarýnda. Hemen her gün, ufakta olsa bir tartýþma yaþanmaya baþladý. Buna raðmen iyi zamanlarýnda
sohbette edebiliyorlardý. Burcu bu kadar tartýþmalarýna anlam veremese de, ona göre tartýþmalarýnýn tek
nedeni, ikisinin de iþlerine karþý aþýrý titiz olmalarý olabilirdi. Ama; Kývanç' ýn kendisine karþý bu kadar asabi
davranmasýnýn asýl nedenini, ileride anlayacaktý.
Ýbrahim ile son tartýþmalarýnýn üzerinden bir ay geçmiþti henüz. Sevgililer gününe bir gün kalmýþtý. Bir önceki
gün de, ortak arkadaþlarýnýn mutlu günlerine þahit olmak üzere nikah dairesine birlikte gitmiþlerdi.
Arkadaþlarýnýn mutluluklarý kendi mutluluklarý olmuþ, keyifli bir gün geçirmiþlerdi. Akþam birbirlerinin
yanaklarýna öpücük kondurup ayrýlmýþlardý " Yarýn görüþürüz" temennisiyle.
Burcu sevgililer günü için, kendi elleriyle bir hýrka örmüþtü hediye olarak... Kendi kokusunu, sýcaklýðýný her
zaman hissedebilmesi için. Geceyi "kim bilir ne kadar çok sevinecek" diyerek geçirdi. Sabah iþyerine gitti,
ama bir an önce akþam olmasýný istiyor, akþam için hayaller kuruyordu. "Artýk her þey yoluna girdi, tartýþmalar
da yok" diye düþündü. Saat 17:30 olduðunda telefonu çaldý:
- Caným... Arabayý tamire verdiðim için, seni iþyerinden alamayacaðým. Eminönü' ne gel, birlikte vapurla
geçelim.
- Tamam caným... 18:30 da orda olacaðým... Görüþürüz.
Arkasý Yarýn...
Gülcan Talay
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Misafir Kahveci : Oktan Erdikmen
Durup Dururken..
Hemþire Ýlknur Ateþ.. 17 Aðustos Depreminde akrabalarýný ziyaret etmek üzere gittiði Adapazarý'ndaydý.
Görev yeri Bolu Devlet Hastahanesi'ne döndüðünde, Düzce Depremiyle sarsýldý. Kurtarma çalýþmalarý
sýrasýnda çöken bir binada enkaz altýnda kaldý. Psikolojisi bozuldu, tedavi gördü. Doktorun önerisi üzerine
deprem olmasý mümkün olmayan bir yere, 0 derece deprem bölgesi Konya'ya tayin istedi ve Zümrüt
Apartmaný'na yerleþti. Bayramýn ikinci günü Zümrüt Apartmaný da çöktü. Gazeteler Ýlknur Hemþire'yi
manþetlere taþýdýlar.. Acaba talihsiz olan Ýlknur Hemþire'nin kendisi miydi, yoksa yalnýzca bu ülkede doðmuþ
olduðu için 70 milyon insanla paylaþtýðý ortak kaderi miydi? Bence ikincisi.. Bütün bunlar olaðan aslýnda.
Karnýnda sargý bezi unutulan hastayla, belediye çukuruna düþüp ölen insanýn paylaþtýðý kader, Ýlknur
Hemþire'nin talihsizliðinin nedenin aynýsý aslýnda.. Zaten haftasýna kalmadan bu sefer Beyoðlu'nda iki bina
daha çöktü. Hem de, durup dururken..
Dünyanýn her yerinde doðal afetler olur. Devletin görevi bunlarýn zararýný en aza indirmektir. Oysa bu sefer
durum farklýydý. Zümrüt Apartmaný durup dururken çökmüþtü. Ortada hiçbir þey yokken. Ne bir kaza, ne bir
felaket.. Yýllardýr devletin vatandaþýný doðal afetlerden neden koruyamadýðý tartýþýlýrken. Bu sefer vatandaþ
zamana kurban olmuþtu. Üstelik, durup dururken. Bu olayý hiç kimse açýklayamaz. Bir binanýn durup dururken
çökmesinin ve altýnda kalan yüzlerce insanýn, birbirine sarýlý çýkarýlan cesetlerin hesabýný kimse veremez.
Hiçbir ceza, hiçbir yaptýrým bunun karþýlýðý olamaz. Bunun sorumluluðu çok aðýrdýr. Müteahhit Vedat Kaya
yakalandý. Önce ortak çalýþtýðý taþeronu suçladý, sonra hapisten hemen çýkacaðýný söyledi. 17 Aðustos
binalarýnýn müteahhidi Veli Göçer'in nasýl kurtulduðunu hatýrlatmayý da ihmal etmedi. Türkiye'de 80 bin
müteahhit var. Müteahhit olmak zor deðil. Ne diploma gerekiyor, ne sertifika; ne de önemli bir yetenek. Biraz
paranýz varsa kurun bir þirket siz de müteahhit olun. Bir takým müteahhitler malzemeden çalýyor, binalar
ondan çöküyor. Olayýn açýklamasý bu kadar basit deðil. Dünyada bizden baþka açýkgöz millet yok mu? Ya da
içimizden biri gidip Almanya'da, Japonya'da bina yaparken malzemeden çalamaz mý? Ýþte yanýt burada:
Çalamaz. Çünkü orda bizim yalnýzca bina yaparken deðil, hayatýn her alanýnda görmezden geldiðimiz bir
anlayýþ var: Denetim. Türkiye'de binalarý denetlemekle kim yükümlü? Belediye. Zümrüt Apartmaný çöktükten
sonra müteahhit kaçarken kameralarýn en önünde açýklama yapan kimdi peki? Belediye Baþkaný. Eðer
Türkiye'de bir þey yapacaksanýz, herkesin gözü önünde yapacaksýnýz ki, kimse sizden þüphelenmesin. Bizim
17 Aðustos'tan sonra çýkarýlan bir Yapý Denetim Yasamýz bulunuyor. 19 ilde pilot uygulamaya geçilmiþ. Yine
de unutulan bir nokta var: Bu ülkede gecekondulara yol, su, elektrik götürülüyorsa eðer, seçim öncesi
kondurulan kaçak katlara göz yumuluyorsa, yandaþlarýn ihlal ettiði yasalar görmezden geliniyorsa;
apartmanlar da çöker, yollar da bozulur, rüþvet de alýnýr. Ne kadar yasa çýkarýlýrsa çýkarýlsýn; esas olan,
uygulamadýr.
Zümrüt Apartmaný bir yandan da kurtarma iþini hala beceremediðimizi gösterdi. Ekipler arasýnda bir çok
baþlýlýk. AKUT bölgeye geliyor, ne plan var ne proje. Üstelik bir süre sonra enkaza iþ makineleri sokulmak
isteniyor. AKUT bölgeyi terk ediyor. 6 gün sonra kurtarýlan 14 yaþýnda bir kardeþimiz vardý. Adý Muhammed.
Gazetelerden öðrendiðimize göre çýkar çýkmaz Fenerbahçe'nin maçýný sordu. Muhammed'in o soruyu içinde
bulunduðu þokun etkisiyle yönelttiði kuþkusuz. Ama yine de insan düþünmeden edemiyor. Acaba
Muhammed, "Sorumlular nerde?" diye sorsaydý; her þey bugünkü haliyle devam eder miydi? Bence etmezdi..
Oktan Erdikmen
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Café d'Istanbul par Mustafa Serdar Korucu
Merhaba,
Bugün sizlerle ilk olarak Türk rock müziðinin sevilen güçlü bir sesinin Aslý'nýn son albümü "Su Gibi"yi,
ardýndan Tom Cruise'un baþrolünde oynadýðý, efsanevi samuraylarýn hayatlarýna ayna tutmaya çalýþan "Son
Samuray"ý ve son olarak William Irwin'in dünyada felsefe ve popüler kültür çevrelerinde tartýþmalara neden
olan "Seinfeld ve Felsefe" kitabýný ele alacaðým.
Keyifle dinlemenizi, izlemenizi ve okumanýzý dilerim.
SU GÝBÝ / ASLI :
Türk rock müziðine yeni bir soluk getiren ve ilk albümü "Neresindeyim"in
üzerinden üç yýl geçtikten sonra Aslý, ikinci albümü "Su Gibi" ile karþýmýza
çýkýyor. Uzun bir süre kendi grubuyla coverlar yapan ardýndan Teoman ile
uzun bir süre beraber çalýþan sanatçý, bu baþarýlý çalýþmasýyla tek
albümle ismini duyuran ve ardýndan sönen þarkýcýlardan biri olmadýðýný
kanýtlýyor.
Ýlk albümünde, klibini havaalanýnda çektiði ve büyük ilgi gören "Keþfi
Alem", "Ölüm Kapýmý Çalmasa da" ve "Sessizce" adlý þarkýlarýyla
dikkatleri üzerine çeken Aslý, ilk albümünde olduðu gibi "Su Gibi"
albümünde de sözlerini kendi yazdýðý þarkýlara aðýrlýk vermiþ. Ayrýca
genç þarkýcý, Ozan Ömer ve Kargo grubundan tanýdýðýmýz Serkan
Çeliköz ile birlikte bu albümün prodüktörlüðünü de üstlendi. Aslý'ya ait
olan parçalar "Ýronik", "Tüm Þehir Aðladý", "Þampiyon" ve "Ödünç Aldýðým
Tüm Erkekler" sanatçýnýn bu albümü çýkartmadan önce yaþadýðý bir
iliþkinin izlerini taþýyor adeta. Albümün çýkýþ parçasý olan ve þimdiden çok
beðenilen "Su Gibi"nin sözleri de Aslý'ya ait. "Su Gibi" albümünün içinde ayrýca Hümeyra'nýn "Kördüðüm"
þarkýsýnýn Aslý'ya özgün yorumu da dinleyenlere sunuluyor.
Son on - onbeþ yýldýr tekrar yükseliþe geçen Türk rock'ýnýn genç sesine kulak vermek isteyenler için
kaçýrýlmaz bir albüm "Su Gibi".
SON SAMURAY (THE LAST SAMURAI) :
Uzakdoðu'nun en uzak köþesinde bir ada olmasý sebebiyle
Japonya'nýn baþka kültürlerle pek de tanýþma ve kaynaþma þansý
olmamýþtýr. Bu yüzden bu ülke uzun bir süre boyunca batýnýn
pragmatist deðerleriyle tanýþmamýþtýr. Ancak teknoloji arttýkça
küreselleþme de hýzlanacak ve bu sayede dünyanýn bir ucundaki
fikirler ve sistemler diðer ucuna gitmeye baþlayacaktýr. Bundan en
fazla etkilenebilecek ülkelerin baþýnda da Japonya bulunacaktýr.
Nathan Algren, kendisini onuru ve ülkesi için tehlikeye atmýþ bir
yüzbaþýdýr. Katýldýðý Kuzey-Güney Savaþý'nýn üzerinden uzun bir
süre geçmiþtir ve hala Kýzýlderililerin katlinde kendisinin de katkýsý
olduðuna inandýðý için vicdan azabý çekmektedir. Ancak dünya
yüzbaþýnýn katýldýðý savaþlarýn ardýndan çok deðiþmiþtir. Artýk batý
toplumunda cesaret, onur gibi kavramlar yerini kiþisel çýkarlara
býrakmaya baþlamýþtýr. Bu nedenle arkasýna dönüp baktýðýnda
katýldýðý savaþlarýn artýk onun için bir deðer arz etmediðini görür.
Diðer yandan Japon Ýmparatoru Katsumoto, 19. Yüzyýlýn sonlarýna
doðru, yayýlan batý kültürünün de etkisiyle ülkesine ilk modern
orduyu kurmaya karar verir. Hükümetin amacý Samuray gelenekleriyle yetiþen savaþçýlarýný, batýlý tarzda bir
orduya dönüþtürmeye çalýþmaktýr. Bunun için ilk iþ olarak Nathan Algren'i kiralar. Bu sayede iki savaþçýnýn
yollarý birleþir. Katsumoto'nun amacý Batý dünyasýndan çok uzakta kalmýþ ülkesini batýlýlaþtýrmaktýr ve Algren'i
de aslýnda bu deðiþimi saðlamasý amacýyla getirtmiþtir. Ancak yüzbaþý hiç ummadýðý bir þekilde samuray
kültüründen etkilenmeye baþlayacaktýr. Çünkü samuraylarýn güçlü ilkeleri ve onur anlayýþlarý Algren'inkilerle
paraleldir. Bu ona geçmiþini hatýrlatmaya baþlar. Algren, kendisini bir anda Batý ve Doðu'nun birbirinden çok
farklý kültürleri arasýnda bulur.
"Nathan Algren" rolünde düblör kullanmadan filmi baþarýyla tamamlayan Tom Cruise"u görüyoruz. Cruise bu
film için on kilo almýþ ve savaþ tekniklerini öðrendi. Cruise, bütün bunlarýn yanýnda çekimlerde dublör
kullanmadýðý için bir de ölüm tehlikesi geçirdi.
"Aþýk Shakespeare" adlý yapýmý En Ýyi Film Oscar'ý alan ayrýca "Benim Adým Sam", "Kuþatma" ile birlikte
"Zafer", "Ýhtiras Rüzgarlarý" gibi savaþý içinde barýndýran filmlere de imza atmýþ olan Edward Zwick son
filminde "Sinbad: Yedi Denizler Efsanesi", "Star Trek: Nemesis", "Zaman Tüneli", "Gladyatör" ve "Kazanma
Hýrsý" filmleriyle adýný duyuran John Logan ile çalýþýyor.
"Halka", "Pearl Harbor", "Hannibal", "Görevimiz Tehlike 2" ve "Gladyatör" filmlerinde katkýsý bulunan Oscar
ödüllü besteci Hans Zimmer shakuhachi, koto ve taiko gibi geleneksel Japon enstrümanlarýný 'Son
Samuray'da baþarýyla kullanýyor.
Ayrýca "Yüzüklerin Efendisi: Ýki Kule" ve "Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeþliði"yle kendi alanýnda haklý bir
üne sahip olan kostüm tasarýmcýsý Ngila Dickson da bu büyük yapýmda yerini alýyor.
Sinema sektöründe "Halka" ve"Karanlýk Sular" filmleriyle uluslararasý baþarý yakalayan ve Tarantino'nunson
filmi "Kill Bill Vol. 1" ile de kültürünü bütün dünyaya yaymaya devam eden Japonya için "Son Samuray" bu
ülkenin samuray kültürünü mercek altýna almasý bakýmýndan ilgi çekici bir yapým.
SEINFELD VE FELSEFE / WILLIAM IRWIN :
Ülkemizde felsefe her zaman boþ bir uðraþ olarak görülmüþtür. Hatta bu
deyimlerimize bile yansýmýþ boþ konuþanlara felsefe yapma demeye kadar
gitmiþtir.
Daha çok teoriðe dayalý olmakla itham edilmiþ ve pratikte iþlerliði olmadýðý
için önemli bulunmamýþtýr. Ancak yurtdýþýnda felsefe her zaman saygý
görmüþtür. Ki pek çok çalýþma ile felsefeyi pratiðe de dökmeyi
baþarmýþlardýr. Ýþte bunun en popüler örneklerinden birini sergiliyor bize
"Seinfeld ve Felsefe". Felsefeyi koyu ve kalýn kitaplardan çýkarýp
Amerika'nýn en popüler dizilerinden biri olan ve bitmesine karþýn hala
hayran kitlesini kaybetmeyen (Bizde önceleri Cine5'te verilmesine karþýn
ardýndan CNBC-E'de tekrar verilen ve Türkiye'de de bir izleyici kitlesi
oluþturan) "Hiçbir Þey Hakkýnda Bir Þov" olarak tanýmlayabileceðimiz
Seinfeld dizisini ele alýyor kitabýmýz. Bu sayede felsefeyle yakýndan
ilgilenmeyenlerin bile keyifle okuyabilecekleri bir eser sunuyorlar bize.
Kitapta felsefe ve dizi arasýnda kurulan enteresan baðlantýlar da dikkati çekmekte. Örneðin Sokrates'in
"sorgulanmamýþ hayatýn yaþamaya deðer olmadýðý" görüþünü Jerry'e benzetmesi, Elaine'in feminist olup
olamayacaðýný ele almasý, Aristo'nun George hakkýnda ne düþünebileceði üzerine gitmesi ve Kramer'ýn
Kierkegaard'ýn estetik yaþam evresine ulaþýp ulaþmadýðýný sorgulamasý kitabýn ilgi çekici yönleri.
Daha önce ülkemizde yeni yayýmlanan "Simpsonlar ve Felsefe" kitabýyla pekçok otoritenin dikkatini çeken
William Irwin'in yazdýðý "Seinfeld ve Felsefe" felsefeye ilgi duyan ve keyifli bir kýyýsýndan yaklaþmak isteyen
herkesin okumasý gereken eðlenceli bir kitap,
http://www.kahvemolasi.com/cafe.asp
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Þifacý Kahveci : Ayþe Nur Doksat
ÝLAN-I ÝLAN-I AÞK
Ben aldým baþýmý gidiyorum.
Siz daha ne duruyorsunuz?
Anladýysam camdan bakayým. Cam yoksa, dansöz olayým.
Adem demiþ, "Badem bitti, adem gitti".
Badem bir þey diyememiþ. Çünkü, bitmiþ.
Ýlk aþk unutulmaz.
Doðru laf.
Ýlk aþkýný unutan son aþkýna vakýf olmaz.
Son aþkla sonu yakalayan, öbür dünyada iflah olmaz.
Ýflah olmayan, sana bana sadýk kalmaz.
Kalsa kalsa, ona kalýr.
"Ne ise bunlar hep dedikodu. Sadede gelelim".
Sadet dediðin, konuþulan asýl konu.
Konu, bundan mütevellit, yazýda ele alýnan duruma uygun eni konu.
Ben, "Öðretmenimizin verdiði konularý manzum yazardým".
"Daha fazla tafsilata girmeyi bu gün zararlý gördüðüm için bu konuda susacaðým".
Beyler, size dedim, daha ne duruyor, ne yorumluyorsunuz?
Biz ilan-ý ilan-ý aþk edenleri bir güzel yoruyorsunuz!
ANur
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Milenyumun Mandalý : Sait Haþmetoðlu
Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haþmetoðlu'nun e-romaný görsel öðelerle süslendiðinden, aþaðýdaki
adresten tek týklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üþenmeyin... Týklayýn... Ayrýca bugünden itibaren duygu ve
görüþlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kahvemolasi.com/xfiles/mandal_1.asp
Devamý yok. BÝTTÝ
[email protected]
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Dost Meclisi
Fotoðraf: Berrin Cerrahoðlu
( ANur'a sevgilerle:-))
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molasý, siz sevgili kahvecilerden gelen yazýlarla hayat bulmaktadýr.
Her kahveci ayný zamanda bir yazar adayýdýr. Yolladýðýnýz her özgün yazý deðerlendirilecektir.
Kahve Molasý bugün 4.175 kahveciye doðru yola çýkmýþtýr.
Yukarý
Tadýmlýk Þiirler
Fýsýldasam
Karanlýðýnda gecenin
Açsam penceremi
Fýsýldasam rüzgara
Duyabilir misin ?
Uzatsam ellerimi
Tutabilir misin ?
Diksem yýldýzlara gözlerimi
Yýldýzým....
Olabilir misin ?
Ay gibi geceme
Doðabilir misin ?
Kapatsam gözlerimi
Hayalime
Düþebilir misin ?
Burhan KÜÇÜK
Yukarý
Biraz Gülümseyin
Karamanýn koyunu sonra çýkar oyunu!...
Yukarý
Ýþe Yarar Kýsayollar - Þef garson: Akýn Ceylan
http://www.turkstudent.net/art/1687
...Look my ram.I`m Anatolian child, If I put, you sit... Bak koçum, ben Anadolu çocuðuyum, bi koyarsam
oturursun.... ya da ...Master!... Do something burning-turning in the middle... Usta!... Ortaya yanar döner biþi
yapsana.... Ýngilizce pratik cümle kalýplarý isteyenlere duyurulur.
http://www.baybul.com/pop3/
Kullandýðýnýz þirket mail hesabýnýza uzaktan eriþebilmeniz ve mail alma / gönderme iþlemlerinizi kolaylýkla
yapabilmenizi saðlayacak pop3 destek sitesi. Tabi bu sayfayý kullanabilmeniz için mail server'ýnýzýn internet'e
açýk olmasý þart. Pop server adresi örneðin: mail.yahoo.com þeklinde olacaktýr. Bu sayede internet'e açýk
herhangi bir bilgisayardan maillerinize ulaþabilmeniz mümkün.
http://www.dunyaonline.com/131619.asp
Sezon sonlarýnda alýþveriþ yapmak hem kolay hem de daha avantajlýdýr. Kýþ sezonunun sonlarýna geldiðimiz
bu günlerde kendinize gelecek kýþ için bir ayakkabý almayý düþünüyorsanýz, bu tavsiyeleri incelemenizde
fayda var.
http://movies.flabber.nl/Madonna.wannabe/
Þarký söylemek stres atmak için iyidir; ama lütfen ortamýnýzý iyi seçin. Bu kýsayolda iyi seçilmemiþ bir ortam
ve sonuçlarýný göreceksiniz. Bir musibet bin nasihatten iyidir.
[email protected]
Yukarý
http://kahvemolasi.com/sayilar/20040219.asp
ISSN: 1303-8923
19 Þubat 2004 - ©2002/04-kahvemolasi.com
istanbullife.com
Kahve Molasý MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiþtir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakký saklýdýr. Yayýn Ýlkeleri

Benzer belgeler

PDF Versiyonu - Kahve Molası

PDF Versiyonu - Kahve Molası 19 Þubat 2004 - Fincanýn Ýçindekiler

Detaylı

PDF Versiyonu - Kahve Molası

PDF Versiyonu - Kahve Molası Yazýlan, Okunan, Kopyalanan, Ýletilen, Saklanýlan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yýl: 2 Sayý: 445

Detaylı

PDF Versiyonu - Kahve Molası

PDF Versiyonu - Kahve Molası 19 Þubat 2004 - Fincanýn Ýçindekiler

Detaylı

PDF Versiyonu - Kahve Molası

PDF Versiyonu - Kahve Molası Yazýlan, Okunan, Kopyalanan, Ýletilen, Saklanýlan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yýl: 2 Sayý: 444

Detaylı