SAYI 8 Tüm Dergi - kabataş erkek liseliler derneği

Transkript

SAYI 8 Tüm Dergi - kabataş erkek liseliler derneği
EDÝTÖR
Baþlamak tabii ki çok
önemliydi bizim için,
ama bu kolay kýsmý.
Önemli olan bunu
sürdürebilmekti...
Kýsa süreli
aksaklýklara karþýn
2 yýlý geride býraktýk.
Bu derginin sürekli
olacaðýndan, adres
deðiþikliðinizi
Derneðimize
zamanýnda ilettiðiniz
sürece elinize
ulaþacaðýndan emin
olabilirsiniz.
4
Ýlerlemeye devam
ediyoruz...
S
izlerle olan birlikteliðimiz devam ediyor. Elinizdeki yeni
sayýmýzla birlikte Kabataþ Dergisi'nin 8 sayýsýný geride býrakmýþ oluyoruz. Her sayýsýný özenle hazýrladýðýmýz, birbirinden
deðerli Kabataþlýlarý sizlerle buluþturduðumuz bu yayýna
katkýsý bulunan herkese teþekkür ederim.
Baþlamak tabii ki çok önemliydi bizim için, ama bu kolay kýsmý. Önemli olan bunu sürdürebilmekti... Kýsa süreli aksaklýklara karþýn 2 yýlý geride
býraktýk. Bu derginin sürekli olacaðýndan, adres deðiþikliðinizi Derneðimize
zamanýnda ilettiðiniz sürece elinize ulaþacaðýndan emin olabilirsiniz.
Kütüphanenizde yerini alacak bu sayýmýzda da yine çok deðerli
Kabataþlýlarla buluþturuyoruz sizi: Türkiye'nin en büyük, dünyanýn sayýlý
barajlarýndan Atatürk Barajý ve Hidroelektrik Santrali inþaatýný gerçekleþtiren Ata Ýnþaat'ýn Yönetim Kurulu Baþkan Dr. Y. Müh. Sedat Üründül,
Kabataþlýlar Derneði'nin bugünlere gelmesinde büyük katkýlarý olan Av.
Taner Kýral ve görev aldýðý tüm bölgelerde baþarýlý çalýþmalar imza atan,
halen Beyoðlu Kaymakamý olarak görevini sürdüren Kamil Baþar.
Röportajlarýn yanýnda hayata dair bir çok konu ile sizlerin ilgisini çekecek
bir sayýyla birlikteliðimizi sürdürüyoruz.
Kabataþ'a yakýþan bir çizgide, her türlü görüþ ve düþüncenize açýk bir
þekilde ilerlemeye devam edeceðiz.
iÇiNDEKiLER
14
14 Kýsa kýsa
58
18 Bakýþ
58 250. yýlýnda
Mozart
20 Dünya
22 Sedat Üründül:
Atatürk Barajý dünya
çapýnda bir iþti
32
42 Kamil Baþar:
Kabataþ’ý
yaþayanlar bilir
52
22
60
Bir dünya kenti
Safranbolu
32 Taner Kýral:
Kabataþ’ta 1 sene
hazýrlýk okuduk...
42
52 Kahve
Gönül ne kahve ister,
ne kahvehane
60
Sahibi (Sorumlu)
Kabataþlýlar Derneði adýna
Ýlhan ORHUN
Yayýn Kurulu
Prof. Dr. Aydýn AYBAY
Hakký DEVRÝM
Cahit KOCAÖMER
Prof. Dr. Özcan KÖKNEL
Oktay TUNCER
Hilmi YAVUZ
Yayýn Direktörü
Suat NAZAROÐLU
Grafik Tasarým
Sibel GÜNDOÐDU
Deniz GÜLEROÐLU
Fotoðraf Editörü
Necat NAZAROÐLU
Yazý Ýþleri
Levent BALCI
Osman TUNCER
Umut YÜCEL
Baský
Mask Matbaacýlýk
Tel: 0 212 270 20 43
64 Kültür Sanat
64
4
8
10
12
30
40
50
56
66
Editörden
Ýlhan Orhun
M. Erol Demirdöven
Recep Memiþ
Prof. Dr. Özcan Köknel
Ahmet Erol
Cezmi Ersöz
Oktay Tuncer
Yurdagün Göker
Ortak Ýletiþim Tanýtým Pazarlama Ltd.
Genel Müdür
Suat NAZAROÐLU
Reklam Ýletiþim
Nur ALTI
Neslihan KALKANDELEN
Reklam Rezervasyon
Tel: 0 212 211 57 90 pbx
Faks: 0 212 211 59 51
[email protected]
Kabataþlýlar Derneði
Çýraðan Cad. No: 124 C Kapýsý
Ortaköy / Ýstanbul
Tel: 0 212 260 93 89
Faks: 0 212 260 63 33
www.kabataslilar.org
[email protected]
Kabataþ Dergisi, Kabataþlýlar Derneði ve O
Ýletiþim Tanýtým Pazarlama Ltd. Þti. tarafýnda
T.C. yasalarýna uygun yayýnlanmaktadýr.
Kabataþ Dergisi'nde yayýnlanan yazý, fotoðr
ilüstrasyon ve konularýn her hakký mahfuzd
Ýzinsiz kullanýlamaz, kaynak gösterilerek alý
yapýlabilir. Kabataþ Dergisi, Kabataþlýlar
Derneði'nin ücretsiz yayýnýdýr
Yýl: 2 Sayý: 8 Mayýs 2006
Yayýn Türü
Yerel süreli yayýn. Ýki ayda bir yayýmlanýr.
Deðerli
Kabataþlýlar
Kabataþlýlar Derneði Baþkaný
Ýlhan Orhun
Bilinen bir gerçektir
ki Kabataþ Erkek
Lisesi Türk Milli
Eðitimi’nin en saygýn
eðitim ve öðretim
kurumlarýndan
birisidir. Bunun da
sebebi sevgili
öðretmenlerimiz
tarafýndan
öðrencilerimize
verilen müstesna bir
eðitim ve öðretim,
ahlaki ve sosyal
deðerler, sevgi,
saygý ve bunun
neticesinde yetiþen,
Türk toplumuna
kazandýrýlan, hayata
hazýrlanan erdemli
fertlerdir.
8
K
abataþ sevgisi ve tutkusu ile Kabataþlýlýk ruhunu yaþatmak için hazýrlayýp, yayýmladýðýmýz bir dergimiz ile daha sizlerle beraberiz.
Bu yýl yapýlan Ö.S.S. sýnavlarýnda okulumuz olarak aldýðýmýz dereceler ve kazandýðýmýz baþarýlar haklý olarak hepimizin göðsünü
kabarttý. Bilinen bir gerçektir ki Kabataþ Erkek Lisesi Türk Milli
Eðitimi’nin en saygýn eðitim ve öðretim kurumlarýndan birisidir. Bunun
da sebebi sevgili öðretmenlerimiz tarafýndan öðrencilerimize verilen müstesna bir
eðitim ve öðretim, ahlaki ve sosyal deðerler, sevgi, saygý ve bunun neticesinde yetiþen,
Türk toplumuna kazandýrýlan, hayata hazýrlanan erdemli fertlerdir.
Kabataþ Erkek Lisesi Türkiye’nin modern çaða ayak uydurma gayretlerinin önemli
bir mihenk noktasý ve basamaðýdýr.
Eðitim, eðitim ve yine eðitim, toplumumuzun bu dönemde þiddetle ihtiyaç duyduðu
olmazsa olmaz gereksinimidir. Yani daha bir çok Kabataþ'a ihtiyaç vardýr.
Ne mutlu ki okulumuz mezunu sevgili dostlarýmýz bu iþe de el vermiþ ve geçtiðimiz
günlerde Kabataþ Erkek Lisesi’nin ilk öðretim okulunun temel nüveleri atýlmýþ, protokol
ve sözleþmeleri imzalanmýþtýr. Destek olan herkese þükranlarýmýzý sunmayý bir borç
biliyor, sýranýn artýk üniversite kademesine geldiðini düþünüyoruz.
Sevgili Kabataþlýlar. Derneðimiz bundan sonrada mezunlarýmýz arasýndaki sýcak
iliþkilerin devamý için iletiþim köprüsü olmaya devam edecektir.
Geçtiðimiz aylarda gerçekleþtirdiðimiz kýþ yemeðinden sonra 4 Haziran’da “pilav”
daha sonrada 14 Haziran da mezuniyetlerinin 40. yýlýný kutlayacak olan 1966 yýlý
mezunlarýmýz ile geleneksel yaz yemeðimizi kutlayacaðýz. Tüm camia ile birlikte bu
keyifleri paylaþmak en büyük arzumuzdur. Hep beraber olabilmek dileklerimizle.
Ýlhan ORHUN
Kabataþlýlar Derneði Bþk.
Çok Deðerli
Kabataþ’lý Dostlarým
Merhaba...
K. E. L. Eðitim Vakfý
Yönetim Kurulu Baþkaný
M. Erol DEMÝRDÖVEN
Vakfýmýz da
camiamýzýn 98
yýllýk geçmiþine
yaraþýr biçimde
kurumsallaþma
yönünde çaba
harcamaktadýr.
Kabataþ liderdir,
öncüdür, özellikle
eðitim camiasý
tarafýndan ilgi ile
izlenilmektedir.
10
V
akýf Baþkanlýðý’ný devraldýðým 17 Nisan 2005 tarihinden bu yana bir
yýl geçti. Bir yýllýk süre içersinde Kabataþ Erkek Lisesi Eðitim Vakfý’nda
Yönetim Kurulu üye arkadaþlarýmýzla önemli hizmetler ürettik,
Vakfý’mýzýn kurumsallaþmasý yönünde önemli adýmlar attýk ve çok
olumlu sonuçlar aldýk.
Anaokulumuzu çok kýsa sürede tamamlayýp eðitime açtýk. Ancak eðitim dönemi
baþlamýþ olduðu için öðrenci temininde sýkýntýlar yaþadýk. Çocuðunu ana okuluna
göndermeyi planlayan veli, çocuðunun gideceði okulu çoðunlukla tatil öncesi belirlemekte ve kararýný vermektedir. Biz yasalara saygýlý bir kurumuz ve yasal iznimiz
gelmeden öðrenci kabulü ile ilgili hiç bir iþlem yapamazdýk, yapmadýk. Yasal iznimiz
Eylül 2005 içersinde geldi ve tanýtýma baþladýk. Bu sýkýntýmýzý her gün biraz daha aþýyoruz. Þu anda okulumuzda 14 öðrencimiz mevcut olup gelecek eðitim döneminde
tam kapasiteye ulaþacaðýmýzý ümit ediyorum.
Vakfýmýzýn özel eðitim alanýnda attýðý ikinci adýmý, 4 Nisan 2006 günü Hamdi Saver
Salonu’nda düzenlediðimiz basýnla söyleþi yemeðinde duyurduk.
“Kabataþ Eðitim Vakfý Özel Ana ve Ýlköðretim Okulu” nun kuruluþ çalýþmalarýna
baþladýk. Çok deðerli mütevellimiz eðitim gönüllüsü deðerli dostum, kardeþim Ali
AÐAOÐLU, Ýstanbul’un gözde geliþim merkezlerinin baþýnda gelen Ümraniye Çakmak’ta My City tesislerinin bitiþiðinde yer alan ve okul alaný olarak ayrýlmýþ olan 4.200
m²’lik arsasýný Vakfýmýz’a baðýþladý.
Çok deðerli kardeþim arsayý baðýþlamakla kalmayýp 20 derslikli olarak planlanan
okulumuzun inþaatýný da üstlenmiþtir. Okulumuzu Kabataþ Erkek Lisesi’nin yüzüncü
kuruluþ yýlýnda (2007-2008 ders yýlý) açmayý hedefliyoruz. Bizce bu giriþim Kabataþ
Eðitim Vakfý için önemli bir dönüm noktasý olup eðitim yatýrýmlarýmýza çok ciddi ve
devamlý kaynak yaratacaktýr. Þimdi artýk “Kabataþ Üniversitesi” hayal olmaktan çýkýp
gerçekleþtirilebilir bir hedef konumuna gelmiþtir.
Kabataþ Erkek Lisesi 1908 yýlýnda kurulmuþ ve 98 yýllýk eðitim süreci içersinde köklü
gelenekleri oluþmuþ Türkiye’nin örnek saygýn eðitim kurumlarýnýn baþýnda gelmektedir.
Vakfýmýz da camiamýzýn 98 yýllýk geçmiþine yaraþýr biçimde kurumsallaþma
yönünde çaba harcamaktadýr. Kabataþ liderdir, öncüdür, özellikle eðitim camiasý
tarafýndan ilgi ile izlenilmektedir.
Kabataþ Erkek Lisesi’nin yüzüncü yýlýnýn geniþ bir platformda ve lider okul konumuna yakýþýr bir biçimde kutlanýlmasý için yoðun bir çaba içersindeyiz. Bir icra komitesi kurduk. Deðiþik konularda yapýlacak aktivitelerin plan ve programýný yapmak üzere alt komiteler oluþturduk. Bu komiteler tüm Kabataþlýlar’a açýktýr. Tüm Kabataþ kurumlarý organizasyonun içinde yer almaktadýr. Bu konuda sizlerin görüþ ve katkýlarýný da bekliyoruz.
Göreve baþlar baþlamaz “Kabataþ Erkek Lisesi”ni geçmiþte olduðu gibi Türkiye’nin okulu haline getirme
çabalarýmýzý artan hýzla devam ettiriyoruz. Lisemiz de halen 87’si kýz olmak üzere 225 yatýlý öðrencimiz mevcuttur.
Amacýmýz Kabataþ Erkek Lisesi’nde, Türkiye’nin her yerinden gelen zeki ve çalýþkan çocuklarýmýzýn eðitim almasýný
temin etmek ve üstün niteliklerle donatýlmýþ çaðdaþ gençler yetiþtirmektir.
Bildiðiniz gibi Anadolu liselerinin 2005 öðrenim döneminde hazýrlýk sýnýflarý kaldýrýlýp dört yýllýk eðitim verir konuma getirilmiþti. Kabataþ Erkek Lisesi’nde Lisan aðýrlýklý hazýrlýk sýnýfýnýn varlýðý gençlerin lisemizi tercihlerinde önemli etkenlerden biridir.
Ülkemizin geleceðinde söz sahibi olacak gerek kamuda gerekse özel sektörde önemli mevkileri iþgal edecek
gençlerimizin en az bir lisan bilmeleri vazgeçilmez temel þartlardan birisidir. Okulumuzun, Ýngilizce hazýrlýk sýnýfý olan
Anadolu Lisesi statüsüne yeniden kavuþturulmasý çabalarýna geçmiþ dönem baþkanýmýz Sn. Erdal DUMANLI’nýn
býraktýðý yerden aralýksýz devam edilmiþ ve bu giriþimlerimiz olumlu olarak sonuçlanmýþtýr. Kabataþ Erkek Lisesi
(2006-2007) ders yýlýndan itibaren lisan hazýrlýk sýnýfý olan (4+1) Anadolu Lisesi statüsünü kazanmýþtýr.
Türkiye’de bu statüde eðitim veren okul sayýsý (6)’dýr. (Kabataþ Erkek Lisesi, Galatasaray Lisesi, Kadýköy Anadolu
Lisesi, Vefa Lisesi, Çemberlitaþ Anadolu Lisesi, Ýstanbul Erkek Lisesi).
Lisemizin (4+1) statüsüne kavuþmasýnda bize sonsuz destek veren hemþehrim, Kabataþ’lý dostum TBMM Plan
Bütçe Komisyonu Baþkan Vekili Sn. Altan KARAPAÞAOÐLU’na ve Milli Eðitim Bakanýmýz Sn. Hüseyin ÇELÝK’e camiamýz adýna teþekkürler.
Vakfýmýz Kabataþ Üniversitesi kurulmasýyla ilgili olarak çalýþmalarý baþlatmýþ bulunuyor. Bu amaçla Prof. Dr.
Osman ÝNCÝ, Prof. Dr. Mehmet Þener KÜÇÜKDOÐU, Prof. Dr. Naci KARAAÐAÇ, Yrd. Doç. Dr. Abdullah ARAS,
Ýsmail ÖZSÜRÜCÜ, Av. Gamze SEDEF ve Sevdiye YÜCER’ den oluþan bir komite kurduk. Çalýþmalarýmýz yoðun
biçimde devam ediyor.
Okulumuzun derslik binasýnýn arkasýnda yer alan kültür sitesi olarak adlandýrdýðýmýz halen kullanýlamaz durumda olan binamýzýn restorasyon projeleri tamamlanmýþtýr. Restorasyon inþaatýna Mayýs/2006 ayý içersinde baþlýyoruz.
Kültür binamýzýn restorasyon iþinin, finansmanýný üstlenen Kabataþ’lý kardeþlerimiz Sayýn Oðuz ÇARMIKLI ve Sayýn
Kemal GENÇER ile restorasyon projelerinin hazýrlanmasýný karþýlýksýz olarak üstlenmiþ olan Sayýn Ýrfan BALÝ, Sayýn
Nural KARAALP, Sayýn Coþkun ÖZBAÞ’a camiamýz adýna sonsuz teþekkürler.
Ýçinde bulunduðumuz eðitim dönemi baþýnda oluþturduðumuz “Burs Fonu” bu dönem 14 çocuðumuzun
ihtiyaçlarýný karþýlamaktadýr. Anadolu’dan gelecek öðrenci sayýmýzýn artmasý ile burs fonuna talebinde artacaðýný tahmin ediyoruz. Burs Fonumuza herkes katkýda bulunabilir.
Kabataþ Eðitim Vakfý Burs Fonu Hesabý
Vakýf Bank Ortaköy Þubesi
Hesap No: 2020500
Vakfýmýz’ýn saðlam gelir kaynaklarýna ulaþtýrýlmasý için çabalarýmýz aralýksýz devam edecektir. Diðer taraftan
Vakfýn mevcut kaynaklarýnýn akýlcý biçimde kullanýlmasýnda azami dikkat gösterilmesine de devam edilecektir.
“Vakýflar, vakfedenlerin ilgi ve katkýlarý ile yücelip yükselirler.”
Saðlýk ve esenlik dolu günler dilerim.
Saygýlarýmla,
M. Erol DEMÝRDÖVEN
K.E.L. Eðitim Vakfý
Yönetim Kurulu Baþkaný
11
Kabataþ’ta Yeniden
Yapýlanma
Kabataþ Erkek Lisesi Müdürü
Recep MEMÝÞ
Ülkemizin uygarlýk
yarýþýnda, çaðdaþ
medeniyet
seviyesinin üzerine
çýkma ülküsü,
eðitim hayatýmýzdaki
baþarýlarýmýza
baðlýdýr. Devletimizin
bu yarýþý
kazanabilmesi için
standardý yüksek,
kaliteli bir eðitim
sistemi oluþturulmasý
zorunludur.
1
908 yýlýndan bu yana gerek Osmanlý Devletinde gerekse Türkiye
Cumhuriyeti Öðretim Kurumlarý arasýnda saygýn ve etkin yerini
muhafaza eden Kabataþ Lisesi, Cumhuriyetimizin önemli bir ortaöðretim kurumu olarak baþarýlý eðitim hayatýna devam etmektedir.
Ülkemizin uygarlýk yarýþýnda, çaðdaþ medeniyet seviyesinin üzerine çýkma ülküsü, eðitim hayatýmýzdaki baþarýlarýmýza baðlýdýr.
Devletimiz’in bu yarýþý kazanabilmesi için standardý yüksek, kaliteli bir eðitim sistemi
oluþturulmasý zorunludur.
Üzerine titrediðimiz, Cumhuriyetimiz ve Devletimiz’in yaþamasý cumhuriyet,
demokrasi, insan haklarý gibi evrensel kavramlarý özümsemiþ bireylerin ayný zamanda
kendi milli deðerini, çaðdaþ yorumlarla yaþatmasý sonucu, bilimsel temeller üzerinde
saðlanacaktýr.
Ülkemizin bu yarýþýnda, üzerine düþen görevi yüz yýla yakýn baþarýlý bir biçimde yerine getiren Kabataþ Lisesi, her zaman olduðu gibi, bu günde Cumhuriyetimizin yýlmaz
savunucusu, Atatürk’ün idealini gerçekleþtirme çabasýnda eðitim meþalesini yükseklerde tutmaktadýr.
Bilindiði gibi Kabataþ Erkek Lisesi, Anadolu Lisesi statüsünde eðitim veren ve
sýnavla öðrenci alan bir kurumdur. Anadolu liseleri arasýnda ÖSS sýnavýnda Ýstanbul
birincisi, Türkiye ikincisi konumunda olup, sürekli yarýþan ve lider bir eðitim kurumudur. Gücünü yüz yýla yakýn kurumsallaþmýþ yapýsýndan, devletimizden ve yetiþtirdiði
deðerli insan gücünden almaktadýr.
Okulumuz 2006-2007 öðretim yýlýnda, Bakanlýðýmýz’ýn almýþ olduðu karar
gereðince 5 yýl eðitim yapacaktýr. Bunun bir yýlý hazýrlýk, 4 yýlý eðitim-öðretim aþamasýdýr. Bakanlýðýmýz’ýn okulumuza tanýdýðý bu ayrýcalýk Kabataþ'ýn büyüklüðünden ve
baþarýsýndan dolayýdýr. Bütün Kabataþlýlar’ý, onlarý yetiþtiren Kabataþ Erkek Lisesi’ne
desteðe davet ediyorum.
Saygý ve sevgiler sunuyorum.
Recep MEMÝÞ
Kabataþ Erkek Lisesi Müdürü
12
KISA KISA
ACTFAX ÝLE FAKS
YIÐINLARINDAN
KURTULACAKSINIZ
BEKO, KURÞUNSUZ
ÜRETÝME BAÞLADI
BEKO Elektronik A.Þ, Avrupa Birliði'ne üye ülkelerin
zorunlu olarak uyguladýðý kurþunsuz üretimi iç piyasaya
sunduðu ürünlerde de hayata geçirdi. Türkiye'de elektrik
ve elektronik ürünlerde zararlý maddelerin kullanýmýný
kýsýtlayan direktife (RoHS) uygun üretime geçilerek bir
ilkin gerçekleþtirildiði ifade edilerek, þirketin Ocak 2006
itibariyle hem yurt içi hem de yurt dýþý ürünlerinde RoHS'a
uygun üretime baþladýðý kaydedildi. AB tarafýndan 2003
yýlýnda yayýnlanan RoHS direktifi, elektrik ve elektronik
ürünlerin atýklarýnýn çevresel etkisini azaltmak, insan
saðlýðý ve çevrenin korunmasý için üretime, kullanýlan
malzemeye yönelik çeþitli kýsýtlamalar ve deðiþiklikler
getiriyor.
ÝSTANBUL “SUÝT RESIDENCE”
KAVRAMIYLA TANIÞIYOR:
NÝÞANTAÞI GALLERY RESIDENCE AÇILDI...
Sanat, kültür ve alýþveriþin kalbi Niþantaþý'nda kurulan
Gallery Residence, 21 suit odasý ile ev sýcaklýðýndan
fazla, otel konforundan öte bir konseptle misafirlerine
kapýlarýný açýyor.
Uzun süreli konaklamalar ve þehir içinde bir otel konforunda yaþamak isteyenler için dizayn edilen Gallery
Residence, sýradan otel anlayýþýnýn dýþýnda hizmet sunuyor. Nisan ayýnýn baþýnda açýlan Gallery Residence, iþ
dünyasýna, konsolosluklara, Niþantaþý'nýn keyfini sürmek
isteyen yerli ve yabancý turistlere hizmet veriyor.
Öte yandan, farklý þehirlerden Niþantaþý'na alýþveriþ,
eðlence amaçlý gelen müþterilere de kýsa süreli konaklamalar için hizmet veren Gallery Residence, Ýstanbul'un
farklý bir yakasýnda yaþayýp da þehrin merkezinde de bir
ev ya da ofis tutmak isteyenler için farklý bir alternatif
oluþturuyor.
14
Günün büyük bölümünü faks baþýnda, gelen ve giden
çok sayýdaki faks kaðýdýný düzenlemek ve yönetmekle
geçiren ofis çalýþanlarý masalarýna dönebilirler. Faksla
ilgili tüm iþlemleri elektronik ortama aktaran ActFax'ýn
Türkçe sürümü artýk þirketlerin hizmetinde.
Temel olarak bir faks sunucu sistemi olan ActFax, að
ortamýnda gelen fakslarýn bir sunucuya yönlendirilmesini ve bu sunucuda toplanan fakslarýn ilgili kiþiye elektronik ortamda gönderilmesini saðlýyor. Özellikle bir að
yapýsýnda çalýþan müþteriler için tasarlandýðýndan birden
fazla sunucuya ve bilgisayara kurulabilen ActFax'ta gelen
fakslar bir “gelenler” kutusuna düþüyor. Fakslar buradan
itibaren bütün ofis programlarýyla uyumlu çalýþan ActFax
yardýmýyla yönetilip, istenilen bilgisayarlara yönlendirilebiliyor. Microsoft ürünleri ile uyum içerisinde
çalýþan ActFax, Windows 95, Windows 98, Windows XP,
Windows 2000 veya Windows 2003 Server üzerine
kurulabiliyor. ActFax kullanýcý makinelerine yazýcý olarak
yüklendiðinden, Word, Excel, Outlook, Powerpoint,
Wordpad ve Photoshop gibi farklý programlarda oluþturulan, “yazdýr” komutunun çalýþtýðý tüm dosyalarýn faks
çekilebilme imkaný doðuyor. Logo, Eta, Link gibi
muhasebe programlarýyla beraber çalýþabilmesi, firmalarýn tüm ekstrelerini istedikleri anda, herhangi ek bir
ürüne ihtiyaç duymadan faks çekebilmelerine imkan
tanýyor.
TÜRK HAVA YOLLARI’NIN
UÇUÞ EMNÝYETÝ KONUSUNDAKÝ
BAÞARISI BÝR KEZ DAHA KANITLANDI
Türk Hava Yollarý, havayolu emniyet yönetimi konusunda dünya çapýnda ilk standart olan ve Uluslararasý Hava
Taþýmacýlýðý Birliði (IATA) tarafýndan verilen “Havacýlýk
Emniyet Standartý” IOSA belgesini alarak tescil edildi.
IATA tarafýndan ilk kez Temmuz 2003’te baþlatýlan IOSA
(IATA Operasyonel Güvenlik Denetimi) programý için
Mayýs 2005’ten bu yana çalýþmalarýný sürdüren Türk
Hava Yollarý, yapýlan tüm denetimleri baþarýyla tamamlayarak Türkiye'deki ilk IOSA operatörü olarak ilan edildi.
Üye havayolu þirketlerinin en geç 31 Aralýk 2007 tarihine kadar denetimden geçmek zorunda olduklarý IOSA
programýnda þirketler “ortak organizasyon ve yönetim,
uçuþ operasyonlarý, mühendislik ve bakým, operasyonel
kontrol ve uçuþ dispatch, yer iþletme, kargo, kabin
hizmetleri, operasyonel güvenlik” kriterleri açýsýndan
ölçülmektedir.
BOSCH OKSÝJEN SENSÖRÜ
30 YAÞINDA
Dünyanýn önde gelen otomotiv teknolojileri üreticisi
Bosch tarafýndan geliþtirilen, bir çevre devrimi sayýlabilecek “oksijen sensörü”nün 30. üretim yýlý kutlanýyor.
Otomobiller ve diðer motorlu araçlarda, egzozla çevreye atýlan zararlý gazlarýn miktarýný azaltan ve düþük
egzoz emisyonu gerçekleþmesini saðlayan “oksijen sensörü”, ayný zamanda %15 oranýnda yakýt tasarrufu
avantajý sunuyor.
Bosch, yýlda ortalama 33 milyon oksijen sensörü ile
bugüne kadar toplamda 400 milyon adetten fazla oksijen sensörü üretimi ile pazarýn lideri konumunda.
Çevreye, cebe ve motora kazanç saðlýyor.
Oksijen sensörü düþük emisyon verileri saðlamasýnýn
yaný sýra, egzoz gazýndaki oksijen miktarýný ölçümleyerek
elektronik beyne yanma odasýna gönderilen yakýtýn optimum düzeyde olup olmadýðý ile ilgili bilgi aktarýyor.
Oksijen sensörü sayesinde hava yakýt karýþýmýnýn zengin
ya da fakir olduðu bilgisi beyne iletiliyor, eðer hava yakýt
karýþýmý zengin ise beyin enjektörlerin açýk kalma süresini azalýyor. Bu da son kullanýcý açýsýndan yakýt tasarrufu
avantajý anlamýna geliyor.
VISA ÝLE FIFA ARASINDA DEV ÝÞBÝRLÝÐÝ
Visa International ve FIFA (Uluslararasý Futbol Federasyonlarý Birliði) tarafýndan imzalanan bir anlaþmayla, FIFA Dünya Kupasý ve FIFA Kadýnlar Dünya Kupasý baþta olmak üzere FIFA etkinlikleriyle ilgili
haklar Visa'ya verildi. Açýklanan yeni iþbirliði, dünyanýn lider ödeme sistemi markasý Visa'yla
dünyadaki en popüler spor olan futbolu, futbolseverlere tüm dünya çapýnda yeni faydalar saðlayacak bir iliþkide bir araya getiriyor.
Anlaþma çerçevesinde Finansal Servisler ürün kategorisindeki Visa hizmetleri Ocak 2007’de baþlayacak ve 2014 sonuna kadar sürecek. Visa, altý ortaðýndan biri olduðu FIFA'yla daha önceki kategori sponsorlarýndan daha yakýn bir iliþki içinde olacak ve FIFA etkinliklerinde, sadece Visa’ya özel
pazarlama araçlarý, yarýþma, özel etkinlikler ve geliþtirme programlarý da dahil daha fazla hakka
sahip olacak. Visa ve FIFA ayrýca çeþitli etkinlikler çerçevesinde Visa’ya özel ödeme programlarý
yaratmak üzere birlikte çalýþacak.
15
KISA KISA
NOVARTÝS, PROMOSYON
DEPOSU’NDA NEXUS CUBÝC
SÝSTEMÝNÝ KULLANIYOR
SHELL'ÝN AVRUPA RALLÝ
ÞAMPÝYONA’SINA DESTEÐÝ
SÜRÜYOR
Shell, 1999 yýlýndan bu yana Avrupa Rallisi’ne verdiði
desteði bu yýl da Ýstanbul'da yapýlacak olan 35. Fiat
Rallisi ile sürdürüyor. Türkiye'de ve dünyada motor
sporlarý etkinliklerine destek veren Shell, son olarak
Fiat Rallisi'ne sponsor oldu. Shell, Türkiye'de ve dünyada sayýsýz motor sporlarý etkinliðinde önde gelen otomotiv firmalarý ile son derece baþarýlý teknolojik ortaklýklarýyla öne çýkýyor. Tüm dünyada Formula1, Le
Mans, World Superbikes ve MotoGP gibi etkinliklere
katký saðlayan Shell bu desteðini Türkiye'de 35. Fiat
Rallisi ile sürdürüyor.
TOSFED tarafýndan düzenlenen ve Avrupa Ralli Þampiyonasý'nýn dokuz ayaðýndan biri olan 35. Fiat Rallisi bu
yýl ilk kez Ýzmir dýþýnda farklý bir ilde, Ýstanbul'da düzenliyor. 12 Mayýs'ta Ýstanbul Taksim Meydaný'ndan
19.30'da start alan ve merkez olarak Ýstanbul Park pistinin kullanýldýðý organizasyon, Þile ve Kocaeli'ni kapsayan bir güzergah üzerinde gerçekleþtiriliyor.
Ýlaç sektöründe bir dünya devi olan Novartis, 140'ý
aþkýn ülkede 90,000 çalýþaný ile faaliyet gösteriyor.
Türkiye'de yaklaþýk 2,000 çalýþaný ile üretim, pazarlama, klinik araþtýrmalar faaliyetlerini yürütmekte olan
Novartis'in 4 üretim fabrikasý bulunuyor.
Novartis Kurtköy Üretim Tesisi, promosyon deposunda
gerçekleþebilecek tüm operasyonlarý etkin ve verimli
þekilde yönetmek, operasyonlarýn kaðýtsýz, en kýsa
sürede, en az insan ve makina kaynaðý ile hatasýz
tamamlanmasýný saðlamak üzere Kasým 2005 tarihinde
Nexus Cubic Ambar Yönetim Sistemi'ni kullanmaya
baþladý.
Nexus Cubic Ambar Yönetim Sistemi hem Beþiktaþ
Merkez'de, hem de Kurtköy Üretim Tesisleri'ndeki promosyon deposunda Novartis kurumsal að yapýsý
üzerinden çevrimiçi ve gerçek zamanlý (online/real
time) kullanýlýyor. Mal kabul giriþi, mal kabul ve diðer
operasyonel iþlemler promosyon deposunda gerçekleþtirilirken; raporlama, müþteri, ürün tanýmlama gibi
yönetsel iþlemler Beþiktaþ Merkez'den yapýlýyor. Beþiktaþ
Merkez'de sevk planlamasý yapýlýp sonrasýnda promosyon deposunda sevkiyat baþlatýlýyor. RF terminaller ile
ürünler toplanýyor, sevkiyata ait tüm ürünler toplanýnca
da sevkiyat otomatik olarak tamamlandý statüsüne
geçiyor. Sevkiyat onaylandýðýnda otomatik olarak
ýrsaliye ve sevk etiketi (müþteri adý ve adresi) basýlýyor.
Nexus Cubic Ambar Yönetim Sistemi'nin uzman yetkilendirme uygulamasýyla tüm bu iþlemler sadece yetkisi
olan çalýþanlar tarafýndan yapýlabiliyor.
SUBARU IMPREZA “EN GÜVENLÝ ARAÇ”
2006 model Impreza 2.0R, Impreza WRX ve Impreza WRX Sti güçlendirilen
arka kapýlarý, koruyucu etkisi artýrýlan yan hava yastýklarý ve aktif baþ
destekleri ile, Amerikan Insurance Institute of Highway Safety (Amerikan
Otoban Güvenliði Sigorta Enstitüsü) tarafýndan gerçekleþtirilen güvenlik
testlerinde “En Güvenli Araç” seçildi.
2006 model Subaru Impreza'nýn güvenilirliði üç farklý çarpma testiyle
sýnandý. Testlerde, önden, arkadan ve yandan çarpma anýnda oluþabilecek hasarlara karþý aracýn dayanýklýlýðý ile olasý boyun sakatlanmalarýna karþý aracýn güvenlik donanýmlarý deðerlendirildi. 2006 model
Impreza 2.0R, Impreza WRX ve Impreza WRX Sti güçlendirilen arka kapýlarý,
koruyucu etkisi artýrýlan yan hava yastýklarý ve aktif baþ destekleri ile
gerçekleþtirilen çarpma testlerinden baþarýyla geçti.
16
BAKIÞ
Bahar Þiiri
Bu sabah mutluluða aç pencereni
Bir güzel arýn dünkü kederinden
Bahar geldi bahar geldi güneþin
doðduðu yerden
Çocuðum uzat ellerini
Þu güzelim bulut gözlü buzaðýyý
Duy böyle koþturan sevinci
Dinle nasýl telaþ telaþ çarpýyor
Toprak ananýn kalbi
Þöyle yanýbaþýma çimenlere uzan
Kulak ver gümbürtüsüne dünyanýn
Baharýn gençliðin ve aþkýn
Türküsünü söyleyelim bir aðýzdan
ATAOL BEHRAMOÐLU
Fotoðraf: Necat NAZAROÐLU
18
19
DÜNYA
Dünyanýn Ýlk Kök
Gökyüzünde Hýz Rekoru
Hücre Bankasý
denemesi
Onulmaz hastalýklarýn tedaviNASA bu ay sonunda insansýz jet
sinde kullanýlmasý planlanan kök
motorlu uçaklarda hýz rekorunu kýrhücreleri muhafaza edecek ve
maya hazýrlanýyor. Bu alandaki
araþtýrmacýlara kaynak saðlayacak
rekorun üç katý hýza ulaþmak üzere
dünyanýn ilk kök hücre bankasý
tasarlanan X-43A adlý süpersonik
Ýngiltere’de açýldý.
uçak saatte 10 bin km hýz yapabiliTýbbi Araþtýrmalar Konseyi Baþkaný
yor. X-43A prototipi, California’daki
Profesör Colin Blakemore, kök
Edwards Hava Kuvvetleri Üssü’nde
hücre çalýþmalarýnýn tedavisi müm27 Mart’ta yapýlmasý planlanan dekün olmayan hastalýklarýn çözünemede uçuþunda baþarýlý olmasý
münde gerçek bir umut vaat ettiðini
durumunda jet motor rekorunu ele
vurguladý.
geçirecek. NASA ilk denemede uçaðý
Ýngiltere’nin baþkenti Londra’nýn 20
kapasitesinin yaklaþýk yarýsý kadar, 6
kilometre kuzeyindeki Potters
bin km/s (5 Mach) hýzla uçurmayý
Bar’da bulunan Ulusal Biyolojik
planlýyor. Bu alandaki hýz rekoru 3
Standartlar ve Kontrol Enstitüsü’nde
bin 529 km/s (3.2 Mach) ile SR-71
kurulan bankada tutulacak kök
Blackbird adlý casus uçaðýna ait.
hücreler, tüm dünyadaki araþtýrmaRekor 1964 yýlýndan bu yana
cýlarýn kullanýmýna sunulacak.
kýrýlamýyor. X-15 olarak adlandýrýlan
Londra’daki Krallýk Koleji ve Newbir baþka test uçaðý 6.7 Mach hýza
castle’daki Yaþam Merkezi araþulaþmýþtý, ancak bu uçakta roketli
týrmacýlarý tarafýndan ayrý ayrý
motor kullanýlýyordu. Uzunluðu 3.6
geliþtirilen iki insan embriyosu
metre, kanat açýklýðý 1.5 metre
kök hücresi, bankada saklanan
olan X-43A, NASA’nýn 20 yýllýk
ilk iki kök hücresi oldu.
“scramjet” teknolojisinin ürünü.
20
Japonya’da Yakýt
Hücreli Tren
Japonya’nýn en büyük tren þirketi, yakýt hücreli ilk hýzlý trenin
deneme sürüþünün yapýlacaðýný
açýkladý. Japonya’da her gün binlerce insan trenlerle yolculuk
yapýyor, bu nedenle ülkede þirketler enerji tasarrufu saðlayan
çevre dostu tekniklere yatýrým
yapýyor. Hidrojenle oksijen arasýnda bir kimyasal reaksiyonla elektrik
üreten yakýt hücresi teknolojisi atýk
madde olarak su buharý üretiyor.
Uluslararasý adýyla East Japan
Railways þirketi, NE Train (Yeni
Enerji Treni) adý verilen yakýt hücreli trenin Temmuz ayýnda ilk kez raya
çýkacaðýný, gelecek yýldan itibaren
de hizmete gireceðini duyurdu.
East Japan Railways þirketi, Tokyo
bölgesinde günde 16 milyon
yolcu taþýyor. Yakýt hücreli trenin
lokomotifi elektrik pille çalýþacak
ve saatte 100 km yol alacak. Tren
ilk etapta dizelle çalýþanlarýn yerini alacak. NE Train, Japonya’daki benzer trenlerden yüzde
20 daha az enerji tüketecek.
Pasifik Asit Denizine Doðru!
Son Gezegen Parlak Çýktý
Sinirlere baðlý ilk biyonik
Bilim insanlarý, yapýlan ölçümlerde
Hubble Uzay Teleskobu’nun
kol yapýldý
son 15 yýllýk süre zarfýnda Pasifik
gözlemlerine göre 10’uncu gezeBilimkurgu film ve romanlarýndaki
Okyanusu’nun küresel ýsýnmaya
gen adayý Xena, onaylandýðýnda
bir düþ daha gerçek oluyor:
baðlý olarak normalin üstünde
Avrupalý bilimciler sinirlerimizin kont- Güneþ Sistemi’nin en parlak gezeasitlendiðini tespit etti. Uzmanlar,
rolünde ilk biyonik kolun prototipini geni olacak. Bilim insanlarý geçen yýl
bu anormal asitlenmeyi küresel ýsýnPluton’un da dahil olduðu Kuiper
mayla atmosfere salýnan karbon- ürettiler. Kollarýný bacaklarýný yitiren
Kuþaðý’nda yeni bir gezegen adayý
kimseler,
bu
biyonik
protezi
hissederek
dioksidin denizler tarafýndan emilgözlemlemiþti. Yeni gezegen adayýnýn
kullanabilecekler.
Doðrudan
sinir
sismesine baðlýyor. Yapýlan araþtýren uç gezegen Pluton’dan yüzde 30
temine
baðlanan
biyonik
protezi
takanmalarda pH’ta 0.025 birimlik düþüþ
daha büyük olduðu düþünülmüþtü.
tespit edildi. Asitlenmenin üç ok- lar, düþünerek, aklýndan geçirerek týpký Ancak, son gözlemler gezegen adayanusta da birden görülmesi, küresel eli gibi protezi de hareket ettirebilecek yýnýn büyüklüðünün Pluton’a hemen
ýsýnmanýn dolaylý tehlikelerine dikkati ve gerçek gibi duyularý da algýlayabile- hemen eþit olduðunu ortaya koydu.
çekiyor. Dünya denizleri, petrol, cek. En büyük özellikleri, duyu geri Gezegenin büyüklüðünün tahminlerkömür ve doðal gaz kökenli enerji bildirime sahip olmalarý. Biyome- den küçük çýkmasý bir baþka özelliðine
kaynaklarýnýn yakýlmasýyla atmosfere kanikçilerin ve sinirbilimcilerin birlikte iþaret ediyor; Xena, þahsýna münhasýr
salýnan karbondioksidin yaklaþýk çalýþmalarý sonucu, protez kollarda bir þekilde Güneþ Sistemi’ndeki diðer
yüzde 30’unu emiyor. Bilim insanlarý, büyük bir devrim gerçekleþtirildi ve sinir tüm göktaþlarýndan çok daha parlak.
karbondioksid deposu haline gelen sistemimizle doðrudan iletiþim içinde Resmi gözlem adýyla 2003 UB313,
denizlerin gelecek binyýlda küresel
Güneþ’e Pluton’dan üç kat daha
bulunacak, cisimleri hissedebilecek ve
uzak. Astronomlar bu nedenle, geCO2’nin yüzde 90’ýný emeceðini
beyin ile alýþ veriþ yapabilecek ilk zegen adayýnýn Pluton’dan daha
tahmin ediyor. Karbon dioksid oragerçek biyonik kol protezi gerçek- büyük olmasý gerektiðine kanaat
nýnýn artmasý, denizlerdeki doðal
leþtirildi. Bu, doðrudan sinir sistemine getirmiþti. Ancak büyüklüðünün
yaþamýn tehlikeye girmesi demek.
baðlanan biyonik bir protez. Takan Pluton kadar olduðunun anlaþýlÖnce küçük canlýlarýn soyunun
kiþi, sadece aklýndan geçirerek promasýyla gezegenin normalden çok
tükenmesi, besin zincirinde daha
tezi hareket ettirmekle kalmayacak,
daha parlak olmasý gerektiði fikri
üstteki canlýlarýn yemsiz kalmasýna
öne çýktý.
gerçek gibi duyularý da algýlayacak.
neden olacak.
21
RÖPORTAJ
Atatürk Barajý dünya
çapýnda bir iþti
Kabataþ, resmi okullar arasýnda çok
tanýnmýþ bir okuldu. O zamanlar
Kabataþ için, resmi okullar içerisinde
en sýký okul tabiri kullanýlýrdý.
K
onuðumuz 1938 mezunu bir Kabataþlý:
Sedat Üründül. Evet, kendisi 1920
doðumlu ve tam 86 yaþýnda. Halen
iþlerinin baþýnda olan Sedat Üründül,
bu yaþýný ve dinç görünümünü çalýþmaya borçlu. Aslýnda kendisini tüm Türkiye tanýyor,
ismiyle olmasa da ortaya koyduðu bir eser nedeniyle:
Atatürk Barajý. Kendisi, haklý gururunu taþýdýðý Atatürk
Barajý’ný ülkemize kazandýran Ata Ýnþaat’ýn Yönetim
Kurulu Baþkaný. Birçok þirketin yönetiminde yer alan
Sedat Üründül, ayný zamanda Kabataþ Eðitim Vakfý’nýn
da kurucularýndan. Sedat Üründül’ün okul yýllarýndan iþ
yaþamýna uzanan serüvenini sizlerle paylaþýyoruz.
Fotoðraflar: Murat Özbey
22
Doðumum 1920 yýlýnýn Ocak ayýnýn 16’sý. Ýstanbul
doðumluyum; fakat babam Bulgaristan’da doðmuþ ve
sonra 16 yaþýnda Türkiye’ye gelmiþ burada evlenmiþ.
Ben tek çocuðum, benim kardeþim yok.
Babanýz ne iþle meþguldü?
Babam evvela emniyet teþkilatýna mensup olup,
Sultan Reþat’ýn muhafýzlýðýný yapmýþ. Ýlk iþi o. Padiþah
deðiþtikten sonra o da belediyeye girmiþ. Belediyede
temizlik iþlerinde memur olarak görev almýþ. Bu arada
Ýstanbul iþgalde. O zaman çöp arabalarý vardý, atla çekilen. Ve o atlardan 50 tanesini Anadolu’ya kaçýrýyorlar
ve bu kaçýrmalarda babamýn da rolü var. Ardýndan
belediyeden ayrýlýyor, bir müddet serbest çalýþýyor ve
sonra otelciliðe baþlýyor. Ben doðduðum zaman
Sirkeci’de bir otel iþletiyordu. Ben okurken ve de ben
mühendis çýktýktan sonra da babam otelini iþletti.
23
RÖPORTAJ
24
Babanýz, sizi hiç otelde yanýnda istemedi mi?
Hayýr, öyle bir þey düþünmedi. Zaten okumamla çok
ilgilenirdi ve mali durumu iyiydi. Teþvikiye’de oturuyorduk
o zaman. Ýlkokulu ve ortaokulu Þiþli Terakki’de bitirdim.
Hatta 9. sýnýfý da Þiþli Terakki’de okuyup, 10. sýnýfa geçtim. Ben hiç ikmale dahi kalmadan sýnýflarýmý geçiyordum. Kabataþ Erkek Lisesi’nde arkadaþlarým vardý. Hep
derlerdi ki; “Sen para ile geçiyorsun sýnýfý, ikmale kalmýyorsun”. Bu benim aðýrýma gidiyordu. Bu yüzden 9. sýnýftan 10. sýnýfa geçtiðim sene Kabataþ’a kayýt oldum.
Peki dedikleri kadar zor muydu, okurken hiç sýkýntý
çektiniz mi Kabataþ’ta?
Hayýr. Zaten 3 tane hoca Þiþli Terakki’de de hocamdý,
beni tanýyorlardý. Hatta þaþýrdýlar, “Niye geldin Sedat?
Ne oldu?” dediler. Ben de nedenini anlattým. “Senin için
mevzu bahis deðil” dediler. Çünkü orada da en iyi talebelerden biri idim. Bilhassa matematik yönünden. Özel
merakým da vardý, o bakýmdan mühendisliði de seçmiþ
oldum. Bir sýkýntý çekmeden okudum, Kabataþ’ta da
ikmale kalmadým.
O yýllardaki Kabataþ Erkek Lisesi’nden söz eder
misiniz? Kabataþ nasýl bir okuldu?
Kabataþ, resmi okullar arasýnda çok tanýnmýþ bir
okuldu. O zamanlar, Galatasaray, Fransýz tedrisatýyla
eðitim veriyordu. Ýstanbul Erkek Lisesi, Haydarpaþa Lisesi
gibi büyük liseler vardý. Sonra hususi okullar çoktu;
Boðaziçi, Fevzi Ati Feyziye Mektebi, Þiþli Terakki gibi
birkaç tane daha özel okul vardý; ama Kabataþ için resmi
okullar içerisinde en sýký okul tabiri kullanýlýrdý.
Kabataþ Erkek Lisesi’nden sonra eðitiminiz nasýl
sürdü?
Kabataþ mezunu olduktan sonra, o sene hem
bitirmeyi hem de olgunluðu verdik, ikmal görmeden.
Sonra o sene, ki zannediyorum Aðustos ayý idi, Yüksek
Mühendis Mektebi adý altýnda olan þimdiki ÝTÜ ( Ýstanbul
Teknik Üniversitesi)’ne girdim. 1938 senesiydi, 768 kiþi
imtihana girdik, 161 kiþi kazandý. Ben bu 161 kiþi
içerisinde 28. oldum. O sene Kabataþ’tan 8 arkadaþ
girdik. Mühendis çýktým.
Üniversitede neden mühendisliði seçtiniz?
Matematiðim çok kuvvetli olduðu için, aklýmdan
geçen mühendislikti. Babam da teþvik etti. Bir de bir þey
daha söyleyeyim, ben okula gitmeden evvel yani 1 sene
evvel babam bana toplama, çýkartma, bölme, çarpma
öðretti. Babam da matematiðe çok meraklýydý. Ve okula
gittiðim zaman ben bu dört iþlemi biliyordum. O bakýmdan matematik kafasý vardý. Bildiðiniz gibi de matematik,
mühendisliðin esasýný teþkil eder. Bu sayede meslekte de
baþarýlý oldum.
Ýlk çalýþtýðýnýz yer neresiydi?
Ýlk olarak Ýbrahim Yolal’ýn, o zamanýn meþhur Ýstanbul müteahhitinin yanýnda çalýþmaya baþladým. Ben,
mezun olduktan sonra ilkbaharda çalýþma hayatýna
geçerim diye düþünüyordum. O zaman Teþvikiye’de otu-
Kabataþ’tan olan arkadaþlarla 1960 yýlýndan beri her ayýn ilk çarþambasý
toplanýrýz. Fakat sayýmýz 4’e kadar indi. Yalnýz bu haftanýn çarþambasýnda 8
kiþi olduk, çok kaybettik. 43 kiþiye kadar çýktýðýmýz oluyordu.
Görüþmelerimiz önceleri geceydi sonra gündüze çevirdik. Son 30 senedir
Beyoðlu Cumhuriyet Meyhanesi'nde her ayýn ilk çarþambasý toplanýyoruz.
ruyoruz ve yürüyüþ yapýyorum. Taksim’den eve gelirken,
baktým bir kulübe kurulmuþ, mezarlýktý orasý. O sýrada
pencereden biri bakýyor. Bir baktým, mahalle arkadaþým
olan Haluk Derman. Benden 2 sene evvel mühendis
çýkan arkadaþým. O da beni gördü, “Hemen gel.” dedi.
Girdik içeriye, radyo evi ihalesini almýþlar, kaba inþaatýný.
O þantiye þefi olarak oraya gelmiþ, yardýmcý mühendise
de ihtiyaç varmýþ. “Benimle çalýþmak ister misin?” dedi.
“Memnuniyetle.” dedim. “Hemen ben patronla
konuþayým, sen bana 2-3 gün sonra tekrar uðra.” dedi.
Ben de düþündüm taþýndým, evime de yakýn. Böylece
benim ilk iþim Ýstanbul Radyo Evi’nde þantiye þef yardýmcýlýðý oldu. Haluk Derman’da öyle bir insan ki, onu
söyleyeyim size: Hayatýnda ikincilik diye bir þey bilmiyor.
Pertevniyal Lisesi’ni birinci bitirmiþ, mühendislik mektebine birincilikle girmiþ ve onun girdiði sene vardý, benim
girdiðim sene kaldýrmýþlardý ikinci sýnýf sýnavý vardý. Ona
da girip ve baþarýlý olup doðrudan doðruya ikinci sýnýfa
baþlamýþtý. O kadar zeki... Ondan sonra askere gidiyor,
yedek subay okulu Ankara’da o zaman ve orada da 1.
oluyor. Aramýzda 2 yaþ var, beni de iþe aldý ve hakikaten
onun yanýnda pratik tecrübe edindim.
Radyo Evi’nden sonra hangi projelerde çalýþtýnýz?
Radyo Evi’ni bitirdikten sonra yanýnda Kervansaray
Apartmaný vardýr, onun da kaba inþaatýný verdik. Ondan
sonra Taksim’de þimdiki Kültür Sarayý, o zamanki adý
Opera Binasý idi. Onun kaba inþaatýný da biz yaptýk. Ve
ben orada þantiye þefiydim, bu benim ilk þantiye þefliðimdi. Sonra Ýzmir’de Sümerbank’ýn dokuma fabrikasý
inþaatý çýktý. Ondan evvel Zincirlikuyu’da Merkez Bankasý
Evleri diye 38 tane çok lüks bina ihalesi vardý, onu aldýk.
Orada da þantiye þefliði yaptým. Ýzmir’de sahilde bir
Merkez Bankasý yapýldý sonradan, sanýrým 1947 senesiydi o bina da benim þantiye þefliðimde yapýlmýþtýr. Ondan
sonra Haydarpaþa’daki büyük silo var. O silo inþaatý için,
Yolal firmasý bir Alman firmasý ile müþterek olarak ihaleye girdi, kazandý. Onun da mukavelesinde :”Ýhaleyi
yabancý bir firma alsa dahi, þantiye þefinin mutlaka Türk
mühendis olmasýnýn þartý vardýr” deniyor. Almanlarla
%50-%50 ortak alýnan bu iþte tekniði onlar yürütecekler;
fakat bir Türk mühendis þantiye þefi olacak. Patronumuz
Ýbrahim Yolal, beni buraya þantiye þefi olarak gösterdi,
benim de rýzamý alarak. Hemen oradan geldim buraya,
oðlum da o zaman 3-4 yaþýndaydý. 1953’ün sonunda
alýnan bu iþe 1954’te baþlandý. Türkiye’de bir ilk,
35.000 tonluk silo. Onun fiilen þantiye þefi bendim.
Tekniði Alman mühendisler yürütüyorlardý. Ben idari iþleri
yönetiyordum; ama resmi mesuliyet bendeydi. Yolal’a
ortak olduk sonra, sonraki iþlerde Yolal ve ortaklarý adý
altýnda ihalelere girdik. Ondan sonra füze rampalarý iþini
aldýk. Çok büyük bir NATO iþi, onu da yaptýk baþarýyla.
NATO’dan teþekkür mektubumuz var firma olarak.
25
RÖPORTAJ
26
Ýbrahim Yolal ile yollarýnýz nasýl ayrýldý?
Maalesef pek tatlý olmadý ayrýlýk. Bazý anlaþmazlýklar
oldu. Benimle beraber birçok iþte þantiye þefliði yapan 2
mühendis arkadaþým ile beraber ayrýldýk Yolal’dan ve 3
kiþiyle Palet Ýnþaat’ý kurduk.
Kaç senesinde?
1966 senesinde Palet Ýnþaat’ý kurduk. Palet Ýnþaat’ta
füze rampalarý yapma iþi dolayýsýyla elimizde büyük bir
karne vardý. Benim þantiye þefi sýfatýmdan istifade ederek
müteahhitlik karnesi teþkil edildi. Her türlü iþe girebilir
diye. A grubunun sonsuz karnesi benim adýma alýndý.
Çünkü, karne füze rampalarý dolayýsý ile vermiþti. Ve ben
de Palet Ýnþaat’ýn kurucu ortaklarýndandým. Palet Ýnþaat
Türkiye’de A grubu sonsuz müteahhitlik karnesine sahip
11 firma arasýndaydý. Ve Atatürk Barajý’nýn alýnmasýna
sebep o karnedir. Palet Ýnþaat olarak iki tane baraj yaptýk.
Ondan sonra Sakarya Seddeleri, Adapazarý’nda. Düzce
Büyük Belen Çayý ýslahý, Yataðan - Muðla Yolu inþaatý.
Aðýrlýklý alt yapý çalýþmalarýnda faaliyet göstermiþsiniz.
Tabii kaba inþaatlar; ama ince inþaatlar da yaptýk.
Merkez Bankasý mesela, ince inþaattý. Okullar yaptýk,
dahiliye kliniði, Diþ Tabibi Okulu, Beyazýt Meydaný hep
bunlar benim de ilgili olduðum konulardýr. Fakat tabii
bunlarýn içerisinde en büyük proje, bana da fahri doktorluk ünvanýný o verdirmiþtir, Atatürk Barajý. Atatürk Barajý
dünya çapýnda bir iþti.
Atatürk Barajý iþi nasýl doðdu? Siz nasýl dahil oldunuz
iþe?
Atatürk Barajý ihaleye çýktý, tabii büyük çapta bir iþ.
Tek karne de kâfi deðil, mali konu planda var. Ýki þirketle iþ birliðine gittik. Palet Ýnþaat bizim þirketimiz, Seri
Ýnþaat var Ertuðrul Kurtoðlu’nun, bizim arkadaþýmýz. Bir
de Enerjisu. Teklif hazýrladýk verdik; ama teklif için öyle
muazzam hazýrlýk yapýldý ki... Haziran ayýnda ihaleye
çýktý, Aðustos’ta teklif verilecek. 1983 yýlý, ondan sonra
arkadaþlar rahat çalýþabilmek için Uludað’da kamp kurdular. Yani orada çalýþýldý, ondan sonra teklifler hazýrlandý. Baþta yabancýlar olmak üzere bir çok Türk ve
yabancý ortaklý firmanýn yanýnda, bir tek biz Türk firmasý
olarak girdik ihaleye. Ýhalede en uygun fiyatý biz verdik
ve iþi aldýk.
Ýhaleyi alabileceðinizi düþünüyor muydunuz? Çok
güçlü rakipler, yabancý ortaklar da vardý sonuçta...
Var tabii, yabancý ortaklar da vardý. Bir de en büyük
rakip Doðuþ þirketi idi. Onlar bizden hem daha kuvvetli
mali bakýmdan, hem de daha çok baraj inþaatý yapmýþlardý. Biz de Palet olarak oldukça büyük 2 tane baraj
yaptýk, onlarýn da faydasý oldu tabii... Ýhalede 1. olduk.
Ve üç firma birlikte Ata Ýnþaat’ý kurarak Atatürk Barajý’na
baþladýk. Korkunç bir makine parký, o kadar büyük bir
makine parký ki inþaat esnasýnda 2-3 sene zarfýnda
Amerikan inþaat dergilerinde þöyle bir ifade çýktý: “Halen
yeryüzünde en büyük makine parkýyla çalýþan þantiye,
Türkiye’de Atatürk Barajý’ný yapan firmanýn þantiyesidir.”
Makine adedini hatýrlýyor musunuz?
En büyük yükleyiciler, 200’ün üstünde makine sayýsý.
85 tonluk damperlerden yalnýz 200 tane geldi. Bu
makinelerin alýnmasýnda Turgut Özal’ýn büyük rolü
vardýr. Maalesef baraj bittikten sonra o koskoca makine
parkýna Türkiye’de bir iþ bulamadýk. Ürdün’de bir iþ
aldýk; ama o da o kadar büyük deðildi. Makinelerin
¼’ünü bile götürmedik. Atatürk Barajý’ný biz 1992’de
bitirdik. 10 seneydi süresi, biz 9 senede bitirdik.
Proje bedeli ne kadardý?
Bizim inþaat bedeli 1 milyar 165 milyon dolar. Yalnýz
inþaat, transformatörlerin falan toplamýyla 2.8 milyar
dolara mal oldu. 8 tribün devamlý çalýþýyor, sulama
yapýyor. Korkunç bir göl Atatürk Barajý. Van Gölü’nden
sonra Türkiye’nin 2. büyük gölü oldu.
Makine parkýmýz çok geniþti dediniz, makine
markalarýný hatýrlar mýsýnýz?
200 milyon dolarlýk Caterpillar vardý.
Toplamda kaç kiþi vardý çalýþan?
Atatürk Barajý inþaatý sýrasýnda, þantiyede yalnýz bize
baðlý 218 tane mühendis vardý. Kontrol ve Devlet Su
Ýþleri mühendisleri hariç. Ýstanbul’da ve Ankara’da bir
þubemiz vardý, oradaki mühendislerle 250’yi buluyordu.
890 kiþi çalýþtýðý oldu iþçi olarak.
27
RÖPORTAJ
Þu an Ata Ýnþaat neler yapýyor?
Ýnþaat iþimiz yok; ama baþka konularýmýz var. Mesela
bu arada bir kireç fabrikasý var Ömerli’de. Fransýz
Lafarge firmasý ortaklýk talep etti, bundan takriben 10-12
sene evvel % 50’sine ortak oldular. Þimdi Entegre Has
Sanayi adý altýnda Ata Ýnþaat’ýn % 50 ortak olduðu fabrika çalýþmaktadýr.
Peki inþaat iþleri ne zaman býrakýldý?
Atatürk Barajý’ndan sonra bir de Ürdün’de iþ aldýk.
Onun dýþýnda Türkiye’de inþaatla ilgili hiçbir iþ alamadýk.
Makineleri de Türkiye’de satamadýk; çünkü Türkiye’de
makinelere göre iþ yok. Hep yurtdýþýna sattýk. Arabistan
çok aldý, Rusya’dan çok aldýlar.
Lise yýllarýndan görüþtüðünüz arkadaþlarýnýz var mý?
Kabataþ’tan olan arkadaþlarla 1960 yýlýndan beri her
ayýn ilk çarþambasý toplanýrýz. Fakat sayýmýz 4’e kadar
indi. Yalnýz, bu haftanýn çarþambasýnda 8 kiþi olduk, çok
kaybettik. 43 kiþiye kadar çýktýðýmýz oluyordu.
Görüþmelerimiz önceleri geceydi, sonra gündüze
çevirdik. Son 30 senedir Beyoðlu Cumhuriyet Meyhanesi’nde her ayýn ilk çarþambasý toplanýyoruz.
Yaklaþýk 50 yýldýr arkadaþlarýnýzla görüþüyorsunuz, bu
birlikteliði saðlayan nedir?
O arkadaþlýðý kuranlardan bir tanesi benim. Ben o
zaman Bakýrköy’de oturuyorum, Bakýrköy Vergi Dairesi
müdürü Kabataþ’tan sýnýf arkadaþým, Kemal. Bir gün
bana “Sýnýf arkadaþlarýný toplasak iyi olur sen ne der-
sin?” dedi. “Hay hay” dedim. Bir de Maruf Önal var,
emekli profesör mimar; ama tanýnmýþ mimardýr,
akademiden mezun. Onu da görmüþ, o da tamam
demiþ. Biz üçümüz bu toplantýlarýn kurulmasýna sebep
olduk. 17 Mart 1960 tarihinde toplantý yapmaya karar
verdik, tünel civarýnda Nil Restoran vardýr, Asmalý
Mescit’te. Orada yer ayýrttýk ve oraya 17 kiþi geldi. Ýlk
toplantýmýz 17 kiþiydi, akþamdý. Ondan sonra dedik ki
her ay toplanalým. Ve bu 3-4 sene devam etti ve git gide
de çoðaldý. Sonra gece aðýr oluyor, gündüze çevirelim
dediler ve ayak altý diye Cumhuriyet Meyhanesi’nde
toplanmaya baþladýk. Ve her ayýn ilk çarþambasý gündüz
olmak üzere devam ediyor, 1960’tan beri. Rekor 43 kiþi
toplandýk bir kere oldu o da.
Halen görüþtüðünüz insanlar kimler?
Mesela bir tanesi Adnan Görker, Ýbrahim Yolal firmasýnda çalýþtýðým sýrada mali iþler müdürü idi. Ytong
diye bir inþaat malzemesi markasý var. Ben büyük ortaklarýndaným, þahsen Sedat Üründül olarak Ytong þirketinin yönetim kurulunda baþkan vekiliyim. Baþkan Adnan
Görker de sýnýf arkadaþýmdýr. Mühendistir, kurucudur
zaten o da. Onun % 31 hissesi var, benim % 30, Alman
ana þirketin de % 25’tir hisseleri. Benim oðlum Ömer de
yönetim kurulunda üyedir. Onun dýþýnda bir de Ertuðrul
Kurtoðlu’nun çocuklarýnýn ve benim de oðlumun beraber
kurduðu Burger King. Türk Ata Burger (TAB) Gýda adý
altýnda kurduk. Orada % 30 Ömer ile benim hissem, %
70 Ertuðrul Kurtoðlu ve çocuklarýnýn hissesi var.
Oðlunuz spor yazarý, sizin geçmiþte sporla bir ilginiz
oldu mu?
Benim oldu, benden dolayý Ömer’in de. Ben Fenerbahçe taraftarýyým; fakat babam Beþiktaþlý idi. Çok gayret etti beni Beþiktaþlý yapmaya; ama muvaffak olamadý.
Okul zamanlarý hiç futbol oynadýnýz mý?
Mahalle takýmýnda oynuyordum, Kabataþ’ta mektep
takýmýnda oynadým. Þeref Stadý’nda 2 maça çýktým.
Kabataþ yýllarýnda sizi çok etkileyen, katkýsý büyüktür
diyebileceðiniz hocanýz var mý?
Hocalarýmdan Ecvet Bey, Kutsi Bey, Kamil Bey ve
Hadi Bey Þiþli Terakki’de de hocamdý. Bir de Hýfzý Tevfik
Gönensay Bey, o zaman Boðaziçi’nin müdürü, bizde de
edebiyat hocasý idi. Atatürk’e benzer bir yüzü vardý, çok
iyi giyinirdi. Çok güzel bir ders anlatýþý vardý, ona hayran
kalmýþtým.
Sýnýflar kaç kiþilikti o dönemler?
40 kiþiden az sýnýf yoktu, 60’a kadar çýkan sýnýflar
vardý.
Baþarýlý bir öðrenciydim dediniz, peki hiç yaramazlýk
yapar mýydýnýz?
Hayýr. Kabataþ’ta benim mezun olduðum sene, 6 kiþi
hem ikmalsiz liseyi bitirdi hem de olgunluðu bitirdi.
Onlardan biri de benim tabii. Ve sekiz kiþi de Yüksek
Mühendis Mektebini kazanabildi. Enteresandýr, Radyo
Evi’nin kaba inþaatýný yaptýk dedim ya, Radyo Evi’nin
proje müsabakasýný kazanan da hem Kabataþ’tan sýnýf
arkadaþým, hem de mühendis mektebinden sýnýf
arkadaþým Doðan Erginsoy.
Ben Fenerbahçe
taraftarýyým; fakat
babam Beþiktaþlý idi.
Çok gayret etti beni
Beþiktaþlý yapmaya;
ama muvaffak olamadý.
28
29
YORUM
Özerklik ve
Sorumluluk
Dikkat edilirse, gençlerin dile getirdikleri, yakýndýklarý konu ve sorunlarýn
hemen hepsi, onlarýn toplum içinde durumlarýný belirleyememiþ, gerçek
rollerini ve yerlerini alamamýþ olmalarýndan kaynaklanmaktadýr.
Prof. Dr. Özcan KÖKNEL
Özdeþleþme süreci
içinde gencin art
arda kurup sürdüðü
iletiþimler, denediði
roller, kullandýðý
davranýþ kalýplarý
birbirleriyle çatýþýr,
birbirine karýþýrsa
kimlik geliþmesi
bozulur. Genç kendi
kimliðini algýlayamaz.
Kendi kimliðine
yabancý kalýr.
30
Ö
zdeþleþme süreci içinde
genç özerklik ve sorumluluk
arasýndaki dengeyi kurmaya
çalýþýr. Kimliðini, kiþiliðini
kazandýðýný sanan, anne
babasýný, yakýn çevresini, baþkalarýný
sürekli olarak eleþtiren, küçümseyen genç,
kendisi ve çevresiyle ilgili tüm kararlarda,
baðýmsýz ve özgür olmak ister. Buna
karþýlýk içinde bulunduðu ailede, çevrede
kendisine düþen sorumluluklarý yüklenmez
ya da zorla yüklenip sürükler. Giyeceðine,
yiyeceðine, eve geliþ gidiþ zamanýna
baþkalarýnýn karýþmasýný istemeyen genç,
istediði zaman yemeðin hazýr olmamasýna
kýzýp öfkelenirken, sofranýn kurulmasýna,
bakkaldan öteberi alýnmasýna yardýmcý
olmaz. Alabildiðine baðýmsýz ve özgür
yaþamak için her türlü çabayý gösterirken
ailenin ekonomik durumunu görmezlikten
gelir. Çalýþmak, baþarýlý olmak gibi
sorumluluklarý olduðunu unutur.
Özerklikle sorumluluk arasýndaki
denge saðlýklý iletiþim ve özdeþleþmeyle
kurulur. Böylece genç dengeli, düzenli,
tutarlý, gerçekçi davranmayý öðrenir.
Özdeþleþme süreci içinde gencin art arda
kurup sürdüðü iletiþimler, denediði roller,
kullandýðý davranýþ kalýplarý birbirleriyle
çatýþýr, birbirine karýþýrsa kimlik geliþmesi
bozulur. Genç kendi kimliðini algýlayamaz. Kendi kimliðine yabancý kalýr. Bu
duruma “kimlik karýþýklýðý” ya da “kimlik
bunalýmý” (identity confusion, identity
cries) adý verilir. Erikson tarafýndan tanýmlanan bu tablo, gençlerin iç dünyalarýnda
kendi benlikleriyle saðlýklý iletiþim kuramamalarýndan kaynaklanýr. Genç davranýþlarý üzerindeki denetimi kaybeder. Ayný
anda türlü özdeþleþmelerden kazandýðý,
ancak benimseyip pekiþtirmediði davranýþ
kalýplarýný kullanmak ister. Hepsini birbirine karýþtýrýr. Erikson, engel ve zorlama
karþýsýnda gençlerin bir bölümünde kimlik
karýþýklýðý ve bunalýmý olabileceðini belirtmiþtir. Ancak bu durum gençlik çaðýnda
ortaya çýkan þizofreninin baþlangýç belirtileri arasýnda da bulunduðundan önemlidir.
Erinlik döneminin ilk yýllarýnda genç
duygu ve düþünceleriyle bir düþ, düþlem
dünyasý yaratýr ve bunun içinde yaþar.
Yazarý, yapýmcýsý, yönetmeni olarak hazýrladýðý bir filmde ya da oyunda baþrolü
oynuyor gibidir. Baþkalarý bu filmin, oyunun izleyicisidirler. Genç kiþiliðinin gerçek
sýnýrlarýný çizemez. Gerçekle düþü ve
düþlemi kolayca ayýramaz. Kendisini çok
önemser. Bütün duygu ve düþüncelerini
benzersiz, tek, kendisine özgü olduðunu
düþünür. Kendisinin bütün duygularý en
yoðun biçimde yaþadýðýna, acýlarýnýn,
elemlerinin, kaygý ve sýkýntýlarýnýn derin ve
sonsuz, neþesinin, sevincinin, sevgisinin,
umudunun aydýnlýk ve parlak, düþüncelerinin doðru ve
kesin olduðuna inanýr. Baþkalarýnýn kendisini anlamadýðý, dinlemediði kanýsýndadýr. Gencin kendisini yarý
düþ, yarý masal ve öykü kahramaný gibi deðerlendirmesi
onda ölümsüzlük duygusu yaratýr. Böylece genç baþrolü
oynadýðý, kahramaný olduðu düþ-gerçek karýþýmý dünyada kendi efsanesini, masalýný yaþar. Gencin yarattýðý bu
masallarýn, kiþisel mitlerin izleri, onun baþkalarýyla olan
iletiþimlerine, özellikle günlük anýlarýný yazdýklarý “hatýra
defterleri”ne yansýr. En büyük aþklarý o yaþamýþtýr. En
büyük sýkýntýlarý o çekmiþ, beðenilere, övgülere o
eriþmiþtir.
Son yýllarda, orta öðrenim döneminde bulunan
gençler arasýnda yaptýðým anket araþtýrmalarýnýn sonucu
ve okullarda gençlerle söyleþiler sýrasýnda aldýðým
cevaplardan anladýðým kadarýyla, gençlerin üzerinde
durduklarý konu ve sorunlarý önem sýrasýna göre þöyle
sýralayabilirim:
Büyüklerin anlayýþsýzlýðý ve baskýsý, onur kýrýcý konuþ-
malarý; arkadaþ edinmekte zorluk; kýz-erkek arkadaþlýðýnýn olmamasý; kýz-erkek arkadaþlýðýnýn aile ve çevre
tarafýndan anlaþýlmamasý ve karþý çýkýlmasý; boþ zamanlarý etkin biçimde deðerlendirecek olanaklarýn olmamasý; evde ve okulda dayaðýn bir eðitim aracý olarak
kullanýlmasý; yoðun yüklü ve ezbere dayanan derslerin
okutulmasý; ders yükü nedeniyle, kültüre, spora zaman
ayýramamak; yüksek öðrenim ya da meslek seçimi
konusunda endiþeler; geleceðe güvensizlik; eðitim sisteminde aþýrý baský ve disiplinin geçerli olmasý; dinlenme
ve eðlence için zaman bulamamak; kiþiliðine güvensizlik; yalnýzlýk; sorunlarýna yardýmcý olabilecek, kiþi, kiþiler
ya da kuruluþlarýn olmayýþý.
Dikkat edilirse, gençlerin dile getirdikleri, yakýndýklarý
konu ve sorunlarýn hemen hepsi, onlarýn toplum içinde
durumlarýný belirleyememiþ, gerçek rollerini ve yerlerini
alamamýþ olmalarýndan kaynaklanmaktadýr. Gerçekte
gençlik çaðý, toplumsal olarak gencin durumunu arayýp
bulma, saptama çabasýnýn ortaya çýktýðý bir süreçtir.
31
H
epimiz okulumuzu çok seviyoruz; ama
birçoðumuz bunu sözden öteye
taþýyamýyoruz. Bir de büyük bir özveriyle
tüm Kabataþlýlar için çabalayan,
Kabataþ Erkek Lisesi'nin ve Kabataþlýlýðýn
geliþimi için maddi manevi her türlü
fedakârlýða katlanarak çalýþan deðerli insanlarýmýz var.
Sanýrým kendisini tanýyanlarýn hemen hepsi bu görüþlerime katýlacaklar. Evet sözünü ettiðim kiþi Taner Kýral.
Çalýþma arkadaþlarýyla birlikte Kabataþlýlar Derneði'nin
bugünlere gelmesinde önemli payý olan ve geçmiþte
Derneðin baþkanlýðýný da yürüten Taner Kýral avukatlýk
mesleðini sürdürüyor. Ýstanbul Üniversitesi Ýþletme
Fakültesi'nde öðretim görevlisi olarak da çalýþan Av.
Taner Kýral, ayný zamanda da Türkiye Futbol
Federasyonu Hukuk Kurulu'nda görevli.
Camiamýz sizi iyi tanýyor ama yine de bir özgeçmiþ
alabilir miyiz?
Ýstanbul'da 17 Ocak 1965'te doðdum. 1978 yýlýnda
Kabataþ Erkek Lisesi'ne girdim, 1982 yýlýnda da mezun
oldum. Kabataþ'taki bütün hocalarýmýn þaþýrmasýna raðmen 1.tercihime girdim. 1. tercihim de ne hikmetse 9
Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi idi. O nedenle ilk 2
sene Ýzmir'de okudum, 2.sýnýftan sonra Ýstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne yatay geçiþ yaptým. 1990 yýlýndan beri Avukatlýk yapýyorum 1991 yýlýnda evlendim.
Hocalar neden þaþýrdý? Tembel miydiniz? Yaramaz
mýydýnýz?
Derslerin üstüne çok fazla düþmeyen bir öðrenciydim.
Hayatta 8 alayým,10 alayým gibi bir endiþem olmadý. 5
almak geçmek için yetiyorsa, 5 alýr geçersin. Tabii okulda bizim çok güzel bir grubumuz vardý. O dönemki
hocalarýmýz tarafýndan her konuda parmakla gösterilirdik. Haylazlýk konusunda da, zeka konusunda da,
çalýþkanlýk konusunda da 3 Fen C hep parmakla gösterilen bir sýnýftý. Biz sýnýf içinde 8-10 tane çok samimi
arkadaþtýk. Mahalleden 3-4 kiþi birlikte geliyorduk
okula, ayný sýnýftaydýk. Bizim de çevremizde olanlarla 10
kiþiyi buluyorduk. Çok haylaz bir gruptuk. Grupta;
Hasan Duvan, Cihat Göker, Gökhan Acartürk, Faruk
Þekercioðlu, Adnan Savun, Sami Erkiþi, Tuncay Taþ,
Doðan Erden, Gazanfer Kemal Gül vardý. Boþ ders
32
olunca hemen çýkar basketbol oynardýk. Okuldan kaytarmanýn bütün yollarýný bilirdik. Hocalar özellikle derslerde bizi yan yana oturtmazdý. Cumhur Hoca ve Nail
Hoca yerlerimizi belirlemiþlerdi. Hepimiz sýnýfýn bir köþesine daðýlýrdýk. 3.sýnýfýn 1.döneminde, mesela boþ ders
olduðu zaman bizim grup sýnýftan çýkar dolaþýr, kontrol
için sýnýfa dönerdik hoca geldi mi diye! Sýnýfa yaklaþtýkça
bir korku salardý çünkü sýnýftan çýt çýkmýyor. Kapý gözünden bakardýk acaba hoca sýnýfa geldi derse baþladý mý
diye... Bir de ne görelim bütün sýnýf arkadaþlarýmýz oturmuþ ders çalýþýyor. Birinci dönem bu þekilde geçti. 2. yarý
tüm sýnýf bize uydu. Boþ derslerde bütün sýnýf birlikte
dolaþýrdýk.
Hocalar müdahale etmiyorlar mýydý?
Edemiyorlardý ki. Hepsi 80 kiþilik sýnýflar. Hepsi 5-6
senelik insanlar. Tabii son sýnýfda olunca biraz hocalarla da dost olmaya baþlýyorsunuz artýk. Her anlamda tolerans gösteriyorlar. Bir de artýk sizin kötü niyetle bir þey
yapmadýðýnýzý biliyorlar. Eðlenmek için yaptýðýmýzý biliyorlar. Sonuçta eðlenmek de eðitimin bir parçasý.
Sonuçta birine zarar veriyor musun, biriyle kavga
çýkartýyor musun? Hayýr.
Diðer arkadaþlarýnýz da sizin gibi üniversiteye girdiler
mi, yoksa haylazlýklarýyla kaldýlar mý?
Son sene sýnýf mevcudu 83 kiþi idi. Sene sonunda
sýnýfta 81 kiþi kaldýk ve üniversite sýnavlarýnda 79 kiþi de
üniversiteye girdi. Sadece 2 kiþi giremedi. Onlar da bir
ertesi sene girdiler üniversiteye. Bu 79 kiþinin yaklaþýk
23-24 kiþisi týp fakültesine girmiþti. Bizim dönemimizde
týp çok önemliydi. Annem benim de týbba girmemi çok
istedi; ama ben tercihlerim arasýna yazmadým bile.
Avukatlýk nereden girdi aklýnýza?
Benim iki dayým da avukattý. Ama ben ailenin en
küçük çocuðu olduðum için, ablamla 15, abimle 11 yaþ
kadar fark vardý aramda, dolayýsýyla dayýlarýmýn yaþý da
büyüktü. Ben üniversiteye girdiðimde dayýmlar mesleði
býrakmýþlardý, emekli olmuþlardý. Ýkisi de 1950'li yýllarda
çok iyi hocalardan eðitim almýþ insanlardý. O insanlar
eski insanlar olduklarý için hep belirli bir kaliteyle
gözümün önünde duruyorlardý. Her zaman takým
elbiseleri ile dolaþýrlar. Her zaman týraþlýdýrlar. Önümde
hep düzgün birer örnektiler. Dolayýsýyla o bana etki etti.
Son sene sýnýf mevcudu 83 kiþi idi. Sene sonunda sýnýfta 81 kiþi kaldýk ve
üniversite sýnavlarýnda 79 kiþi de üniversiteye girdi. Sadece 2 kiþi
giremedi. Onlar da bir ertesi sene girdiler üniversiteye. Bu 79 kiþinin
yaklaþýk 23-24 kiþisi týp fakültesine girmiþti. Bizim dönemimizde týp çok
önemliydi. Annem benim de týbba girmemi çok istedi; ama ben
tercihlerim arasýna yazmadým bile.
Fotoðraflar: Murat Özbey
RÖPORTAJ
Kabataþ’ta 1 sene
hazýrlýk okuduk...
33
RÖPORTAJ
Kaldýðýmýz 1.sýnýfta ben baþkandým. Ýlk gün ben
baþkan seçildim; ama haftasýna Salla beni sigara içerken
yakaladý okulun kapýsýnda ve baþkanlýktan alýndým.
Cihat Göker baþkan seçildi. Zaten yan yana oturuyorduk. Cihat hep 1., 2. sýnýfta bana sorardý; "Sen ne olacaksýn?" diye. Ben "Avukat olacaðým." derdim. Seneler
geçti mezun olduk, Cihat hep söyler; "Avukat olacaðým
dedi ve oldu." der. Bir de avukat olamasaydým, öðretmen
olmak isterdim.
Neden öðretmenlik?
Öðrenciye, bir þeyler öðretmekten çok, onu eðitmek
gerekiyor. Çocuðu, almýþ olduðu bilgiyi nasýl kullanacaðý
konusunda yönlendirmek gerekiyor. Eh insan Kabataþta’ki hocalarýný tanýyýnca öðretmen olmayý istiyor ne de
olsa. Öðretmenlik isteðimi bir þekilde yerine getirdim. Üç
yýldýr Ýstanbul Üniversitesi Ýþletme Fakültesi'nde Ýþletme
Hukuku ve Hukukun Temel Kavramlarý derslerinde öðretim görevlisi olarak çalýþýyorum.
Kabataþ Erkek Lisesi'ne geliþiniz nasýl oldu?
Mahallede bizden büyük arkadaþlarýmýz vardý
Kabataþ Erkek Lisesi'nde okuyan. Onlardan Kabataþ'ýn iyi
bir okul olduðunu duyuyorduk. Ayný zamanda dayým,
yengem Balýkesir Lisesi'nden mezunlardý. Kabataþ'ýn
isminin daha o zamanlarda bile çok büyük olduðunu,
çok sevdikleri, takdir ettikleri hocalarýnýn daha sonra
Kabataþ'a geldiklerini söylerlerdi. Yengemin erkek
kardeþi de Kabataþ'tan mezundu. Kabataþ'ýn iyi bir okul
olduðunu hep duyuyorduk.
Ýyi olmasýnýn yanýnda çok aðýr ve disiplinli olduðunu
biliyor muydunuz Kabataþ'ýn?
Mutlaka zorlanacaðýmýzý biliyorduk; ama geldiðimiz
ilk sene kroke olduk. Ýlk yarý 6 tane zayýf vardý. 2. yarý
kurtarmak için debelendik; ama bir þey olacaðý yok. 7
dersten kaldým ilk sene. Nabi Cücük'ün söylediði gibi;
Kabataþ'ta 1 sene hazýrlýk okuduk.
Baþka bir okula geçmeyi düþündünüz mü derslerin bu
kadar zor olduðunu görünce?
Hayýr. Ne kadar zorlu da olsa, ne kadar bütünlemeye
kalýp geçsek de biz bu okulu bitireceðiz diye kafamýza
koymuþtuk. Zor da olsa mezun olduk. Tabii buradaki o
zorlamalar üniversite zamanýnda gördüðümüz bir çok
dersin bize kolay gelmesini de saðladý. Ben üniversite 1.
sýnýfta doðrudan geçtim. Zorlanmadan, kendimi fazla
vermeden sadece dersleri takip ederek 1. sýnýfý geçtim.
Yatay geçiþ de yapabilirdim; ama gelmedim Ýzmir'den
buraya.
Neden üniversitede Ýzmir'i tercih ettiniz?
Ýlk tercihim Ýzmir'di; çünkü Ýzmir daha yüksek puanla
alýyordu. Ankara 2. sýrada, Ýstanbul da 3. sýrada geliyordu. Ama Ankara'yý tercihlerime yazmadým. Sonuçta 1.
tercihime girdim. Ýlk tercihime girmemdeki en büyük
etken felsefe-sosyoloji hocamýz Mehmet Kaya'dýr. O bize
edebiyat sorularýný ya da sosyal sorularý mantýk yoluyla
çözme yöntemini göstermiþti. Yani cümle içindeki "ve",
"veya" baðlaçlarýný ayýrýp, onlara 0 veya 1 gibi deðerler
vererek sorularý çözme yöntemini göstermiþti. Sýnavda
ben yapabileceklerimi yaptým bitirdim.Sonra baktým 45
dakika daha zaman var sýnavýn bitmesine. Oturdum
hocanýn verdiði yöntemle 10 tane daha soru yaptým.
Sanýrým % 90 ihtimalle o sorularý yaptýðým için Ýzmir'e
geldim. Ýyi bir hayat tecrübesi oldu. Üniversite 2. sýnýfta
kalmam da bir hayat tecrübesi oldu. Boþ kaldýðým o
dönemde ticarete atýldým, video film pazarlama iþi yapmaya baþladým. 2 dersten kalmýþtým, dersler haftada 1
gün. O derslere girdikten sonra haftanýn 6 günü Ýzmir de
kalmanýn bir anlamý yok. Böyle bir boþluk olunca Ýstanbul'da video film pazarlama iþine baþladým. Ýzmir'e gelip
gittiðim için Ýzmir'de de yapmaya baþladým bu iþi. Sonra
bayaðý geliþti, iyi de para kazanmaya baþladýk. Ankara,
Ýstanbul, Ýzmir hepsini dolaþmaya baþladýk. Sonra sýnýf
arkadaþým Gökhan Acartürk'le ortak olduk. O dönemde
13 tane pazarlamacý çalýþtýrýyorduk, 3-4 tane de
arabamýz vardý. Çok iyi kazanýyorduk; ama bandrol
yasasý çýktýktan sonra her þey ters döndü. Zamanla
Warner Bross gibi firmalar piyasaya girince iþ iyice öldü.
Biz ilk býrakanlardandýk, zorlanarak tabii. Çok paralar
kazanmýþtýk, altýmýzda arabalar vardý; ama hiçbir þey
kalmadý. Ondan sonra otobüste þoför arkasýnda üniversiteye gidip geldik.
Üniversite bittikten sonra meslek yaþantýnýz nasýl
baþladý?
Üniversite bittikten sonra staja baþlamamýz gerekiyordu, 1 yýl staj yapýlýyordu 6 ay avukatýn yanýnda, 6 ay
adliyelerde. Ama adliyelerdeki stajlar imza atmaktan, ya
da gidip mahkemeyi dinlemekten öteye geçmiyordu.
Esas öðreneceðiniz þeyleri hep staj gördüðünüz yerlerde
öðreniyorsunuz, olaylarýn içine ancak orada girebiliyorsunuz. Çünkü mahkemede 1 ay ya da 15 gün staj görüyorsunuz; ama bir davanýn diðer duruþmasý 3-5 ay
sonra. Dolayýsý ile mahkemelerde 6 aylýk süreçte bir þey
yapmak mümkün deðil. Mesela Almanya'da staj dönemi
3 yýl, Ýngiltere de avukatlar neredeyse hayatlarý boyunca
stajyer oluyorlar. Hepsinin ayrý ayrý kademeleri var. Ýlk
baþta sulh mahkemelerine girebiliyorlar, 5 yýl geçtikten
sonra asliyelere girebiliyorsun. Sonra 10-15 yýl geçiyor.
Ancak o zaman yüksek mahkemelerde dava alabiliyorsunuz. Bizdeki staj döneminde mahkemelerde sonuç
almak mümkün deðil. Ben de yanýnda çalýþacak avukat
aradým. Avukat olan bir arkadaþým stajýný yapýp ayrýldýðý
yere beni önerdi. Orada baþladým, 1 ay çalýþtým,
baþlangýçta söylenen ücret ödenmediði için ayrýldým.
Genç arkadaþlarýn ya da
buradan mezun olmuþ ve uzak
kalmýþ olan bütün aðabeylerimizin,
gelip derneðin yapmýþ olduðu
faaliyetlere katýlmalarýný ve
katkýda bulunmalarýný isterim.
Biz onlarý görmekten zevk
duyarýz. En iyi dostluklarý, en iyi
arkadaþlýklarý ve en iyi günleri biz
burada yaþadýk.
34
35
RÖPORTAJ
Biz haylazdýk; ama haylazlýðý da her hocaya yapamazdýk. Nail Hoca sýnýfa
girdiði zaman kimseden çýt çýkmazdý. Ama hocanýn da bir kere “Susun”
dediðini, “Derse baþlýyorum” dediðini bilmiyorum.
Baþka bir arkadaþ "Bizim büroya gel, görüþ." dedi,
"Tamam." dedim ben de. Ben üniversite hayatým boyunca hiçbir zaman kravat takmadým, lisede de takmadým.
Hep askýlýkta dururdu kravatým. Hocalar kontrole
geldiðinde kravatýmý takardým, hiç sevmezdim kravat
takmayý. Ama üniversi-teden mezun olduðum gün
giyindim, 15 yýl oldu, toplasanýz en fazla 3-4 defa spor
kýyafetle iþe gitmiþimdir. O görüþmeye gittim, anlaþtýk ve
orada çalýþmaya baþladým. Arada askerliði çýkarýrsak 12
sene gibi bir süre orada çalýþtým.
Neresiydi çalýþmaya baþladýðýnýz yer?
Av. Dr. Levent Býçakçý'nýn ofisi. 12 sene orada
çalýþtým. Sonuçta da eðer orada kalýrsam bir daha hiç
büro açamayacaðýmý, o gücü kendimde bulamayacaðýmý düþünüp, 2001 yýlýnda kendi büromu açtým.
Çalýþtýðým yerde pozisyonum iyiydi. Sonuç olarak Levent
Bey haftanýn 3-4 günü hep yurt dýþýndaydý, yurt içinde
baþka þehirlerdeydi. Bir yerde büroyu biz idare eder gibi
bir pozisyondaydýk. O anlamda iþin yapýsý bakýmýndan
ya da Levent Bey ile aramda herhangi bir sorun olduðundan dolayý ayrýlmýþ deðilim. Ama biraz daha orada
kalmýþ olsaydým kendi büromu açmak için ilerleyen
zamanlarda çok zorlanacaðýmý düþündüm ve ayrýlmaya
karar verdim. Büroyu kurarken gene bir Kabataþlý olan
kayýnpederimin de çok büyük yardýmýný gördüm. Güzel
bir açýlýþ oldu, Süleyman Seba lütfetti, kayýn peder ile
beraber 2 Kabataþlý büronun açýlýþýný yaptýlar.
Kabataþ sýralarýnda arkadaþlarla çok iyi bir birlikteliðimiz vardý dediniz. Sonrasýnda bir kopukluk oldu mu
yoksa görüþmeleriniz sürüyor mu?
Biz mezun olduktan sonra, ertesi sene bir gün için
sözleþmiþtik ve 40-50 kiþi kadar toplandýk. Fakat okula
almadý bizi Fahri Hoca. Þu anda derneðin kullanmýþ
olduðu oda misafir bekleme odasýydý. "Orada beklersiniz, hocalarýnýz gelir görüþürsünüz; ama okula giremezsiniz." dedi. "Peki hoca, biz misafir bekleme odasýnda oturmayýz, çýkalým." dedik. Çýktýk dýþarýya, hep okuldan kaçmak için kullandýðýmýz bu yöntemi bu sefer okula
girmek için kullandýk. Ortaköy'den kayýk kiraladýk, 2-3
motor ile beraber okulun sahiline yanaþtýk. Cumhur
Hoca'nýn dersine bütün 3 Fen C'yi boþaltýp biz girdik.
Hoca derste bizi görünce zaten þok oldu, bizden sonraki
Fen C'lilerin de canýna minnet, ders kaynýyor. Tabii sonra
Fahri Hoca da geldi. Onunla da uzun süre muhabbet
ettik, güzel bir gündü. O günlerin resimleri var. Sonra
çoðuyla biz irtibatý kaybetmedik, þu an da derneðe üye
bizim sýnýftan 37 kiþi var.
36
Kabataþlýlar Derneði ile tanýþmanýz nasýl gerçekleþti?
Bir gün Ýsmet eniþteyi (Ýsmet Kalyoncu) -Kabataþ'taki
dönem arkadaþlarý arasýnda lakabý Çarli Ýsmet'tirgördüm pilav gününde, "Taner sen burada ne arýyorsun?" dedi bana. "Aðabey dedim ben Kabataþlýyým." "Gel
o zaman seni hemen derneðe üye yapacaðýz." dedi.
Emin Zorlu Aðabey de yanýndaydý, üye formunu çýkarttýlar, doldurduk ve üye olduk.
Sonrasýnda Kabataþlýlar Derneði'nin iki dönem
baþkanlýðýný yaptýnýz.
1,5 dönem diyebiliriz; çünkü bazý nedenlerden dolayý
istifa ettim, baþkanlýktan ayrýldým.
Yönetim Kurulu üyeliði ve baþkanlýðýnýz nasýl gerçek leþti?
Lokalin açýlýþý vardý, biz lokalin açýlýþýna 3-4 arkadaþ
geldik. Açýlýþta bir genç grup daha vardý, yaklaþýk 10 kiþi
gelmiþlerdi. Biz onlarla beraber olunca biraz da eski
günleri hatýrlayýnca Kabataþ üçlüleri, halaylar çekmeye
baþladýk. Bizi heyecanlý, canlý görünce Erdal (Dumanlý)
Aðabey geldi: "Ben böyle insanlar arýyorum, mutlaka
geleceksiniz 2-3 ay sonra genel kurul var." dedi. Sonra
birkaç gece oldu oralara davet ettiler. Genel kurulda da
Erdal Aðabey listesine Gökhan Acartürk ile beni yazdý,
Nabi Cücük'ü yedeðe yazdý, yanlýþ hatýrlamýyorsam. Yani
Erdal aðabey bizim yönetim kuruluna girmemize neden
oldu. Sene herhalde 1993 olmasý lazým. Ondan sonra
biz yönetim kurullarýnda çalýþmaya baþladýk, 7 sene
yönetim kurulunda çalýþtýk. Ben genel sekreterlik yaptým,
Nusret (Selen) Aðabey'in ve Naci (Karaaðaç) Aðabey'in
baþkan olduðu dönemde. Naci Aðabey bir kural koydu;
"Bir baþkan en fazla 4 sene görev yapsýn, ben býrakýyorum." dedi. Ýki dönem yani. Sonra da Naci Aðabey; "Sen
burada ekibi ile en çok çalýþan insansýn, dedi, senin
yürütmen lazým, herkes de böyle düþünüyor. Hazýrlayýn
listenizi, biz sizi destekliyoruz." dedi. Ve bizim yönetim
kurulu seçildi. Yönetim kurulu da kendi arasýnda yaptýðý
toplantý ile beni baþkan seçti. Çalýþmalarýmýz sýrasýnda
benden desteðini esirgemeyen Talip Aðabey'e burada
teþekkürlerimi sunmak isterim, bizim her derdimize koþmuþtur. Yönetim kurulunda birlikte görev aldýðým tüm
arkadaþlarým tam bir özveri ile çalýþtýlar. Buradan onlara
da ayrý ayrý teþekkürü bir borç bilirim. Aramýzdan ayrýlan
Murat Ýçli ve Tevfik Yaman aðabeylerimizi de rahmetle
anarým. Hele Tefo (Tevfik Yaman) kanser olduðunu
öðrendikten sonra bile pilav gününe geldi ve hasta hasta
revirin önündeki promosyon masasýnýn sorumluluðunu
aldý. Unutulmaz insandý, ruhu þad olsun aþýrý fanatik
Galatasaraylýydý.
Kabataþlýlar Derneði aktif bir þekilde çalýþýyor.
Kabataþlýlarý bir araya getirmek konusunda yapýlan çalýþ malarý nasýl deðerlendiriyorsunuz?
Çeþitli organizasyonlar yapýlýyor. 40 yýllýk mezunlara
yaz yemeklerinde plaket verilmesi, kýþ yemeklerinde 25
yýllýk mezunlara plaket verilmesi gibi. Þu anda Kabataþ
Erkek Lisesi çok saygýn bir durumda, Vakfýn durumu iyi,
Derneðin bütçesi gayet saðlam. Sonuç olarak okula
belirli yardýmlarda bulunuyorlar, pilav günlerini organize
ediyorlar, Kabataþ Dergisi'nin çýkartýlmasý için sizinle
beraber çalýþýyorlar, 2 ayda bir bülten gönderiyorlar. Bir
de web sitesi gerekli iletiþimi saðlýyor. Yönetim kurulu
olarak ya da çalýþan insanlar olarak kendi içlerine kapalý
deðiller. Yani her dönem yeni insanlar katýlýyor. Bu da
belirli yerlere ulaþtýklarýný gösteriyor, statik olarak
kalmadýklarýný gösteriyor. Bunu yaratmak en büyük
baþarý zaten.
Ben özellikle genç arkadaþlara bu tip dernek faaliyetlerinin içinde bulunmalarýný þiddetle tavsiye ediyorum.
Neden? Mesela iþletmeciyseniz, iþletme fakültesinde
okuyorsanýz sonuç olarak yönetim sanatýný öðreniyorsunuz demektir ve tecrübeyi okulda edinemezsiniz, kalkýp
da bir þirketin yönetim kuruluna da ha deyince girmek
mümkün deðil. Ama bir dernekte yönetim konularýnda
çalýþabilirsiniz. Oranýn iþleyiþ tarzýnýn ne olduðunu,
yönetimin nasýl yapýldýðýný, kararlarýn nasýl alýndýðýný,
yönetim kurullarýnýn nasýl yapýldýðýný, bunlarý
öðrenirsiniz. Sonuç olarak zaten derneklerin yönetim
tarzý ile þirketlerin yönetim tarzý çok farklý deðil. Burada
sosyal faaliyette bulunuyorsunuz, orada ticari faaliyette
bulunuyorsunuz. Bunlarýn hepsi bir tecrübe.
Okul günlerine dönersek çok yaramaz bir öðrenciy dim dediniz. Hiç unutamadýðýnýz bir aný var mý?
Biz haylazdýk; ama haylazlýðý da her hocaya yapamazdýk. Nail Hoca sýnýfa girdiði zaman kimseden çýt çýkmazdý. Ama hocanýn da bir kere "Susun" dediðini, "Derse
baþlýyorum" dediðini bilmiyorum. Nail Hoca sýnýfa girer,
yoklama kaðýdýný kontrol dahi etmez, hemen dersine
baþlardý. Kimse konuþmazdý dersinde. Dersi dinlemesek
bile sesimiz çýkmazdý. Nail Hoca'nýn öyle bir aðýrlýðý,
saygýnlýðý vardý. Nail Hoca sonuç olarak modern
matematiði hocalara öðreten bir hocaydý. Ve biz Nail
Hoca'dan 2 de alsak, 3 de alsak, üniversite sýnavýnda
çok fazla matematik sorusu yaptýk. 1. sýnýfta Mustafa
Battal hocamýz vardý, Kabataþ'tan mezun olup, Kabataþ'a
öðretmen olarak gelmiþti. Sefer Hoca ile çok büyük
anýlarýmýz var. Hava buz gibi, maça gidiyorduk. Biz
oynamýyorduk, bizim sýnýftan Cihat oynuyordu okul
takýmýnda. Maçta "Hoca bize þarap" diye tezahürat
yapardýk. Ne yapacaksýn, hava soðuk içini ýsýtmak için
bir þeyler yapacaksýn.
37
RÖPORTAJ
38
Okulda okurken spor ile uðraþtýnýz mý?
Basketbol oynadým. O dönemde Otomarsan'da
oynuyordum. Yýldýz, Genç, A takým. Otomarsan'da
oynadýðým dönemde Beþiktaþ transfer etmek istemiþti;
ama üniversiteyi Ýzmir'de kazanmýþ olduðum için
Beþiktaþ'a gidemedim.
Üzerinizde çok etkisi olduðuna inandýðýnýz, hayat
görüþümü bir þekilde deðiþtirdi diyebileceðiniz bir
hocanýz var mý?
Bir insan diyemem. Eðer insanlara saygý duyuyorsanýz, mutlaka o insanlarý dinliyorsunuz ve o insanlardan
bir þeyler almaya çalýþýyorsunuz. Dolayýsýyla Nail
Hoca'ya, Cumhur Hoca'ya, Oktay Hoca'ya, Nuran
Hoca'ya saygý duymamak mümkün deðil. Nuran
Hoca'ya “Ana” derdik. Tarih ezberlemek bana zor gelirdi.
Mesleðimde de hiçbir kanun maddesini ezberlememiþimdir. Ezber bana yanlýþ bir olgu gibi geliyor.
Kanunun madde numarasýný bilmem; ama o maddenin
ne verdiðini bilirim. Dolayýsýyla derslerimde de Karlofça
Antlaþmasý ne zaman yapýlmýþ, Mercidabýk Savaþý ne
zaman olmuþ bunlarý hiç ezberlemedim. Onlarý sýraya
türev olarak yazardým. Mesela diyelim 19 Mayýs 1919
yazacaksýn. 19x+5y+19 yazardým. Hoca gelirdi ve
bakardý. “Matematik dersinden kaldý” derdim. Kimya'da
anyonlarýn ve katyonlarýn aktiflik sýrasý, hayatta
ezberleyebileceðim bir þey deðil. Katyonlarýn aktiflik
sýrasýný formüle etmiþtim, hâla hatýrlarým: “Kýcýna mamoz
acop ýsvahac ahap” diye... Bunu tahtaya yazdýðýnýzda ne
olduðu anlaþýlmaz. Necla Hoca gelip bakardý. “Ne
yazdýn buraya böyle?” derdi. Ben de birisi yazmýþ, ben
bilmiyorum ne ayýp derdim. Zaten sonra yazmaya gerek
kalmadý hala hatýrýmda.
Kabataþlýlar birbirlerini tutan ve seven insanlardýr. Bu
birlikteliði saðlayan hocalar mý yoksa okulun havasý mý?
O birlikteliði þöyle deðerlendirmek lazým: Hayatýnýzýn
çok önemli devresinde buradasýnýz. Sizi çok sýkan bir
ortamdasýnýz. 70 kiþilik sýnýfta ve dersleriniz devamlý aðýr.
Her zaman söylerim þarj, deþarj. Çok þarj olanlar çok
daha fazla deþarj oluyorlar herhalde. Burada çok yoðun
derslerle uðraþtýðýn zaman, dersin dýþýna çýktýðýnýz zaman
insanlar çok daha faal oluyorlar. Mesela ben 10
dakikalýk teneffüslerde veya öðlen tenefüslerinde hiç boþ
kaldýðýmýzý hatýrlamam. 5 dakikalýk tenefüste bile 3'e 3
basket maçý yapardýk. Bu hiç deðiþmezdi.
Kabataþlýlara ulaþtýrmak istediðiniz bir mesajýnýz var
mý?
Genç arkadaþlarýn ya da buradan mezun olmuþ ve
uzak kalmýþ olan bütün aðabeylerimizin gelip derneðin
yapmýþ olduðu faaliyetlere katýlmalarýný ve katkýda
bulunmalarýný isterim. Buraya gelen burada yanlýþ bir
insan ya da yanlýþ bir olay görmüyor. Dolayýsýyla gelen
takýlýp kalýyor. Katký saðlamak zor gelebilir, zaman ayýramayabilirler; ama yaz yemeði, kýþ yemeði, kahvaltýlar
oluyor, gelip bunlara katýlsýnlar. Biz onlarý görmekten
zevk duyarýz. En iyi dostluklarý, en iyi arkadaþlýklarý ve en
iyi günleri biz burada yaþadýk. Sonuç olarak ben görev
yaptýðým dönemde, þu ana kadar baþkan olan herkesle
çalýþtým. Hepsi deðerli insanlar. Fikir ayrýlýklarýmýz olmuþtur; ama olacak. Her insan ayný düþünmek zorunda
deðil. Ama fikir ayrýlýklarýnýn olabileceðini kabullenebilmek önemli. Birlikte çalýþtýðým tüm yönetim kurulu
üyesi arkadaþlarým, tüm baþkanlar hepsi saygýn insanlar.
Birlikte çalýþtýðýmýz için hepsine teþekkür ederim. Diðer
yönetim kurulu üyesi arkadaþlarýmýza da teþekkür ederim. Onlar þimdi bayraðý çok daha ilerlere götürüyorlar.
Üye sayýsý her geçen gün artýyor. Derneðimiz daha
kurumsal ve daha iyi projelere imza atacaktýr. Hiçbir
yönetim kurulu kendisinden önceki yönetim kurulundan
daha az çalýþýr durumda olmadý. Hepsi üstüne yeni
þeyler kattý. Burada iyi bir ortam var, dost insanlar var.
Buraya gelen bir þey kaybetmez. Bütün organizasyonlarda çok büyük desteðini gördüðünüz büyüklerimiz var.
Ben hepsine teþekkür ediyorum. Benden istenen ne
varsa, Kabataþ ve dernek için yaparým. Dernekte güzel
bir yapý var, kolay kolay bozulmaz. Temelleri çok iyi
atýlmýþ, herkes birbirini çok seviyor. Herkes kenetlenmiþ
durumda. Herkes birbirinin özel ve iþ yaþantýsýnda
yardýmýna koþuyor.
YORUM
Trabzon’dan
Kahramanmaraþ’a
Doðru
Ahmet EROL
Sultan Murat
Yaylasý’nýn tam
doruðunda 30-40
mezardan oluþan
Sultan Murat
Þehitliði var. Bu
þehitliðin hemen
giriþine yüksek bir
taþtan anýt yapýlmýþ
ve bayraklar
dikilmiþti.
40
0
3 Ekim 1990. Günlerden
Çarþamba. Daha üç gün
önce güneþli, pýrýl pýrýl bir
günde gezmiþ olduðumuz
Sultan Murat Yaylasý'na
alabildiðine kar yaðmýþ. Trabzon'a, yaylalarý sarmýþ olan karýn soðuðu ve ýþýltýsý
yansýyordu.
Sultan Murat Yaylasý, Trabzon ve
Bayburt arasýnda, belki de en yüksek
noktada bulunuyordu. Yükseklik nedenleriyle her yan yemyeþil bir çimle kaplý.
Çevrede hiç aðaç yok. Her yer yemyeþil
ot ve yüzlerce çeþit otsu ve soðansýz
çiçeklerle örtülü. Beni çok þaþýrtan, aðaç
bile yetiþmeyen böylesi yüksek bir yerde
bir þehitlik bulunmasýydý. Sultan Murat
Yaylasý'nýn tam doruðunda 30-40 mezardan oluþan Sultan Murat Þehitliði var.
Bu þehitliðin hemen giriþine yüksek bir
taþtan anýt yapýlmýþ ve bayraklar dikilmiþti.
Sultan Murat Yaylasý'nda bir baþka
ilginç þey, tasarlý (planlý) yapýlaþma olayýydý. Sultan Murat Yaylasý'nda hiç kimse
Yaylalar Birliði Kurulu'ndan izin almadan
tek bir çivi bile çakmýyor. Yýllardýr bu
kurala uymayan, bu kuralý aþmak için
olmadýk yollarý deneyen tek bir insan bile
olmamýþ. Baþta Ýstanbul olmak üzere tüm
belediyelerin bu basit yönetimden ala-
caklarý çok ders olmalý!... Bu dersi alabilmek için, öncelikle dürüstlük, içtenlik
ve önyargýsýzlýk gerekli.
Evet. Günlerden 03 Ekim 1990,
Çarþamba saat 11.00… 60 gün geçirdiðim Trabzon'dan ayrýlýyorum. 60 günde
bu kent bizlerden neler aldý, bize neler
kazandýrdý ve biz bu kente neler býraktýk?
Oturup ayrýntýlý bir dökümünü yapmak
gerek. Ancak, elimde nesnel (objektif) veriler yok ki… O zaman býrakalým bu
deðerlendirimi, nesnel olan duygumuz ve
duygusal olan yüreðimiz, zaman (yaþam)
süreci içinde kendi kendine yapsýn.
Havaalaný son derece kalabalýk.
Ýnsanlar alanýn giriþine taþmýþ. Bir sürü
araç var. Beni uðurlamaya gelenler, bir
milletvekilinin geldiðini söylüyorlar. Yanýlmýyorsam 11.10'da havalanýyoruz Trabzon'dan. Ýþte kara, azgýn dalgalý denizin
üzerindeyiz. Özlem dolu dizelerimin bir
öðesi olan yaðmur kuþlarýyla yarýþýyoruz.
Hatta onlarý geride bile býraktýk. Üretkenlik, yaratýcýlýk, çalýþkanlýk ve teknoloji ne
güzel þey. Hangi ulustan, hangi dilden,
hangi dinden olursa olsun üretken,
yaratýcý, çalýþkan insanlara sonsuz gönül
borcumuz var.
Trabzon'da okumaya baþladýðým
Adalet Aðaoðlu'nun Göç Temizliði adlý
“Aný Roman” ýný uçakta okumayý sürdürü-
yorum. Kitap bir özgeçmiþ seçkisi, bir anýlar bütünlüðü,
bir hesaplaþým söyleþisi. Bu hesaplaþým hem yazarýn
kendisiyle, hem de çevresindeki sanatçýlarla olan
hesaplaþýmý. Yazýn dünyamýzýn mutfaðýna, kulisine ve
karanlýk noktalarýna karýnca kararýnca ýþýk tutmaya
çalýþýyor Adalet Aðaoðlu. Tüm iðrençliði, çirkefliði,
çýkarcý ve kalýpçý yapýsý ile gözlerimizin önünden akýp
gidiyor yayýn dünyasý… Mutfaðý böylesine acýnasý
durumda olan yayýn dünyasýnýn “3000 satýyoruz. 5000
satýyoruz” diye aðlamaya pek de hakký yok gibi geliyor
bana.
Ýnsanýn kendisini anlatmasý gerçekten dünyanýn en
güç þeyi olsa gerek. Adalet Aðaoðlu, güç olaný baþarmayý denemiþ. Büyük oranda da baþarmýþ. Göç
Temizliði'nin 20 ve 21inci sayfalarýnda insanýn kendini
anlatmasýnýn güçlüðüne iliþkin ilginç tümceler var.
Herkes ayný çerçevede, ayný zaman parçasý içinde,
ayný etkiler altýnda, ayný duygu ve düþüncelerle, kýsacasý
dün ve bugün, þimdi, þu an, her þeyin aynýný yaþayýp,
ayný olduðu zaman, yazar da belki bir oranda kendini
anlatabilir. Ama bu da, o denli aynýlaþma noktasýna dek,
olacak þey mi?
(...) Hem, bütün üniformalaþtýrmalar insaný bir kiþi
yapamayacaksa, en sonunda YAÞAMAYI da üniformadan sýyýrmaya yaramayacaksa neye yarar ki?
Hangimiz, hangimiz yaþamýmýzý, düþünce yapýmýzý
ve davranýþlarýmýzý üniforma dergâhçýlýðýndan kurtarabildik ki? Üçüncü dünya ülkelerinin demokratikleþmemelerinin temelinde yatan en önemli nedenlerden
biri düþüncelerdeki üniforma dergâhçýlýðýnýn sarsýlmayan boyutudur. Türkiye'de özellikle eðitilmiþ seçkinler
arasýnda bir üniforma ve rozet tutkunluðu var. Bu üniforma ve rozet tutkunluðu “statükoculuðu” birlikte
getirmektedir. Statükoculuk ise çaðdaþlaþma, özgürleþme ve demokratikleþme sürecini son derece olumsuz
yönde etkilemektedir. Böylesi açmazlar içine (üniformalara, rozetlere vb.) sýðýnan insanlarýn gerçek tarihin
“bu kubbede hoþ bir seda” olan basit kahramanlýk öykülerini yeðlemelerinden daha doðal ne olabilir? Adalet
Aðaoðlu'nun kitabýnýn bir bölümünde “uydurulmuþ tarihler” üzerine deðiþik bir irdelemede bulunmakta.
Toplumlarýn tarihleri uydurulmuþ tarihlerse, biz o
toplumlarý tanýmakta, giderek onlarla birliktelik kurmakta güçlük çekeriz. Toplumlarý doðru tanýmak için, yine de
en saðlýklý yol, yakýn tanýklara baþvurmak. Kiþiler için de
ayný oranda doðru bu. Ama, diyelim bir yazarýn kimliðinin gerçeðe en yakýn olarak bilinebilmesi için ona
kendinden yakýn bir tanýk bulmak da olanaksýz.
Yazarlarýn kendi üstlerindeki tanýklarý, bir tarihçinin bir
toplum üstündeki tanýklýðýndan çok daha kuþku çekicidir.
Tarihte bir olay bittiði yerde dururken, insanda bir olay
bittiði yerde durmaz. Daha doðrusu tarih insanla
deðiþirken, insan hem tarihle hem de kendisiyle deðiþir.
(Göç Temizliði, sayfa 21)
Uçak, 12.00 sýralarýnda Ankara Esenboða Hava
Limaný'na iniþ yaptý. Burada kýsa bir beklemeden sonra,
Gaziantep'e gidecek uçaða bineceðim. Güneydoðu
Anadolu'ya bu ilk yolculuðum. Gerçi, 1988 yýlý Aðustos
ayýnda Diyarbakýr'dan bir geçiþ yapmýþtým.
Bugün þansýmýz siyasilerden açýldý. Uçaðýmýzýn 10
dakikalýk gecikmesi var.
4-5 kiþiden oluþan bir milletvekili ve bakan topluluðu uçaðýmýza girmekte. Neyse, artýk kalkýyoruz.
Güneþli, aydýnlýk bir gün. Hava son yazýn kýrgýn sýcaklýðýný taþýyor. Bulutlarýn üzerine çýktýk bile. Hostesler yiyecek daðýtýmýna baþladýlar. Yolculara kutular içinde yiyecekler veriyorlar. En önde oturan milletvekillerine ise
özel bir servis yapýyorlar. Milletin gözü vekillerin
üzerinde. Seçilmiþler, ayrýcalýkla seçilmeyi özdeþ tutuyor
olmalýlar. Yarasýn beyler! Ayrýcalýðýn nimetleri bunlar.
Buyrun lütfen, buyrun yiyin.
Can sýkýcý, tatsýz bir yolculuktan kurtulmanýn sevinci
ile yeni bir yerde nelerle karþýlaþacaðýmý bilmemenin
kuþkusu ve meraký yüreðimde birbirine karýþýyor. Uzun
bir zaman dilimi geçireceðimiz yeni bir turne kentine
varmak üzere Gaziantep'ten ayrýlýyorum. Bende unutulmaz izler, unutulmaz anýlar býrakacak olan
Kahramanmaraþ'a doðru yola koyuluyorum. Elimdeki
Göç
Temizliði'ni
okumayý
sürdürüyorum.
Kahramanmaraþ'a varmadan bitirmeye kararlýyým.
Þimdi, kitaptan bir alýntý yaparak bu turne mektubumu
noktalamayý düþünüyorum.
Selim Ýleri, mektuplarýndan birinde,”Þu çorak hayat!”
diye yazmýþtý… Kimse kimseye, “seni seviyorum”
diyemediði için… Bunlarý okuduðum zaman da silkelenmiþtim. Ýliþkilerimizde sevgisizlikler olduðundan deðil de
salt yüreklerin kitlenmesi, yüreklerin baðlanmasý. Sahici
bir sevgide de, en derin baðlýlýkta da dilsizdir. Saldýrýda
hiç çekinik olmayan toplum, sevmekte ve bunu dile
getirmekte neden o kadar suskundu?
(Göç Temizliði, Sayfa 228)
Sevgilerimizi, baðlýlýklarýmýzý haykýracaðýmýz, birbirimize yüksek sesle söyleyeceðimiz günlerin tez gelmesi
dileðiyle.
Ýstanbul, 21.02.1991
41
RÖPORTAJ
Kabataþ’ý
yaþayanlar
bilir...
Görevim nedeniyle Türkiye'nin her yerini dolaþtým. Doðusu, batýsý, kuzeyi
ve güneyi. Çok iyi yerlerde olan Kabataþlýlar’a rastladým. Yani ayný sýnýftan
olmasak da, Kabataþlý olmasý yeterli. Kabataþ'ýn en güzel özelliði o. Yatýlý
okulda okuyan insanlarýn görev yaptýklarý yerlerin sosyal, kültürel hayatýna
çok önemli katkýlarý oluyor. Hepsi Anadolu'da çok önemli yerlerde.
B
ir çok alanda olduðu gibi kamu yönetiminde de baþarýlý mezunlarýmýza rastlamak mümkün. Bunlardan biri de uzun yýllar Türkiye’nin çeþitli bölgelerinde kaymakam olarak görev yapmýþ bir Kabataþlý
olan A. Kamil Baþar. Halen Beyoðlu
Kaymakamý olarak Ýstanbul’da görev yapan Kamil Baþar
1973 mezunu. Maden mühendisi olan babasýnýn görev
yaptýðý Zonguldak’ta 1956 yýlýnda dünyaya gelen Kamil
Baþar, ilk ve ortaokulu Zonguldak’ta okuduktan sonra,
çevresinin tavsiyesiyle Kabataþ Erkek Lisesi’ne gelir.
Sonrasýný kendisinden dinliyoruz:
Bir anda insanýn içine büyük bir þehre gelmenin heyecaný beliriyor. Bir taraftan da korku.
Kuþku ile bakýyor insan, büyük bir þehre geldiði için.
Acaba orada beni nasýl bir hayat bekliyor diye. Ýçinde
korku ile karýþýk tatlý bir heyecan oluþuyor. Çünkü, nihayetinde büyük bir þehir olan Ýstanbul’a geliyorsunuz.
Futbola meraklýsýnýz, büyük takýmlarý seyretme olanaðýnýz
olacak. Büyük bir þehirde ve boðazýn en güzel yerinde
lise tahsili yapmak insana hem heyecan veriyor hem de
korkutuyor. Bu þekilde Kabataþ’a geldik. Daimi yatýlýydým. Kabataþ’a gelince sýcak bir ortam buldum. Daha ilk
günden, o sýcaklýðýn verdiði hisle iþlerin daha da iyiye
gideceðini anlamýþtým. Ýnsanlarla tanýþýp, kaynaþmanýn
arkasýndan yatakhanede bir arkadaþlýk, dostluk hemen
bizi sardý tabii. Kabataþ’ýn gizemli havasýný hissettim. Ve
yýllar boyunca da o his hep içimde kalmýþtýr, onu anlatmak mümkün deðil. Ancak Kabataþ’ý yaþayanlar bilir,
okulun kokusu, havasý... Hâla da gidip ziyaret ettiðimde
o kokuyu hissederim. O duygu anlatýlmaz.
Okula ilk geldiðiniz günü hatýrlýyor musunuz?
Çok iyi hatýrlýyorum. Ýlk geldiðimiz günlerde sahile
inmiþtik. Sahilde dolaþtýk ve okulda ilk gece çok önemliydi, yatakhanede hiç kimse uyuyamadý. Ve zaman
zaman da aðlama seslerini de duyarak çok etkilendik.
Açýkça söyleyeyim ben de aðladým. Ýlk defa ayrýlýyorsunuz evinizden. Ortaokulu bitirmiþsiniz ve tek baþýnýza
büyük bir þehre geliyorsunuz. Hayata atýlmýþ oluyorsunuz. Neticede tek baþýnasýnýz, yanýnýzda arkadaþlarýnýz
olsa da. Ýþte o þekilde Kabataþ günleri baþladý.
Okulda derslerin aðýrlýðý nedeniyle zorlandýnýz mý?
Tabii derslerimiz çok aðýrdý. Hocalarýmýz çok tecrübe-
li ve deðerli idi. Ben Ýngilizce’den çok zorluk çektim,
diðer derslerden fazla zorluk çekmedim. Diðer dersleri
çalýþýp, baþarmanýz mümkündü; ama benim ortaokulda
öðrendiðim Ýngilizce, Kabataþ’ýn Ýngilizce’sine pek yeterli gelmedi. O konuda da beni çok destekleyen
arkadaþlarým vardý. Kolejden Kabataþ’a gelen bir
arkadaþým vardý Hikmet Poyraz. O bana çok yardýmcý
oldu. Ýngilizce öðretmenimiz Fahriye Arýkan’dý. Çok sözlü
yapardý. 3 sene Hikmet Poyraz ile Fen E þubesinde ayný
sýnýftaydýk. 3 sene beni taþýdý. Ben de ona matematik ve
diðer derslerde yardým ettim. Çok güzel günlerdi.
Okul sýralarýndan görüþtüðünüz arkadaþlarýnýz var mý
hâla?
Ben, Kabataþ bittikten sonra Ýstanbul’dan ayrýldým.
Ailem Zonguldak’ta oturduðu için Zonguldak’a
döndüm. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni de
kazanýnca Ýstanbul’dan kopmuþ oldum. Arada gidip,
geldiðim zamanlar oluyordu. Tabii yýllar sonra Ýstanbul’a
resmi görevli olarak gelmek çok heyecan verici. Genelde
benim memleketimden olan Kabataþlýlar ile görüþüyordum. Zaten yatýlý okul olmasý nedeniyle ülkemizin her
yerinde Kabataþlý var. En küçük bir kasabaya bile gitseniz, bir Kabataþlý ile karþýlaþýyorsunuz. Zaten biz
Kabataþlýlar birbirimizi buluruz. Konuþtuktan belli bir
zaman sonra “Siz Kabataþlý mýsýnýz?” diye sorup, “Evet”
yanýtýný aldýðým çok kiþi oldu.
Fotoðraflar: Necat Nazaroðlu
42
43
RÖPORTAJ
Görevim nedeniyle Türkiye’nin her yerini dolaþtým.
Doðusu, batýsý, kuzeyi ve güneyi. Çok iyi yerlerde olan
Kabataþlýlara rastladým. Yani ayný sýnýftan olmasak da,
Kabataþlý olmasý yeterli. Kabataþ’ýn en güzel özelliði o.
Yatýlý okulda okuyan insanlarýn görev yaptýklarý yerlerin
sosyal, kültürel hayatýna çok önemli katkýlarý oluyor.
Hepsi Anadolu’da çok önemli yerlerde. Tüm Türkiye’nin
okulu. Bir mozaik oluþturmuþ. Ýnsanlar bunu farkýnda
deðil; ama Kabataþ’ýn kiþiye çok fazla katkýsý var.
Deðerli hocalardan bahsettiniz. Hatýrladýðýnýz size
yön veren hocanýz var mý?
O dönemin tüm hocalarý çok deðerli idi. Benim kiþiliðimi, karakterimi þekillendiren Kabataþ’týr. Kabataþ’ýn o
havasý, hocalarý hepsi beni etkilemiþtir. Türkiye
Cumhuriyeti’ne baðlý, Atatürkçü, laik ve çaðdaþ kiþilerdir
Kabataþlýlar. Bizim bu karakter yapýmýzý Kabataþ Erkek
Lisesi oluþturmuþtur, ben bunu övünerek söylüyorum.
Yatýlý olmanýzýn da etkisi oldu mu yaþantýnýzda?
Tabii ki. Paylaþým, yardýmlaþma... Çabuk duþ almaktan, yemek tarzýmýza kadar hayatýmýzýn her noktasýnda
etkisi vardýr. Beþeri ve sosyal iliþkiler Kabataþ’ýn bize
verdiði artý deðerlerdir. Tabii biz bunun farkýna o zamanlar varamýyorduk. Okulun kazanýmlarýný þimdi þimdi
anlýyoruz. Bunun için de genç arkadaþlara tavsiyemiz;
Kabataþ’ýn kýymetini bilsinler. Belki onlar da ileriki
nesillere bizim anlattýklarýmýzý anlatacaklar. Zaman
zaman genç Kabataþlý arkadaþlarla beraber oluyoruz.
Ben onlarýn bizlerden daha iyi olduðunu düþünüyorum.
Birbirlerine çok baðlýlar. Bizlere “Aðabey” diyerek yaklaþýyorlar. Gençleri tutuyor, seviyor ve onlarýn bizden
daha iyi olduklarýna inanýyorum. Pilav günlerinde müthiþ
bir saygý ve sevgi var, hakikaten gözlerimiz yaþarýyor.
Kabataþ geleneði mutlaka sürecek; çünkü baðlantýlar
kopmuyor. Bir pilav gününe katýlýyoruz; 80-85 yaþýndan
tutun, þimdiki öðrencilere kadar herkes bir aðabey,
kardeþ gibi. Orada görevler, makamlar ve yaþlar hepsi
kayboluyor. Herkes çocuklaþýyor, gençlik günlerimizi
44
anýyoruz, onlarla kaynaþýyoruz. Bilirsiniz Kabataþ’ta
kimsede kompleks yoktur, biz ne olursak olalým
Kabataþlýyýz. Her zaman o sýcaklýðýmýzý gösteriyoruz.
Benim makamým gereði asýk suratlý biri olacaðým
düþünülür. Ama benimle tanýþan kiþiler “Siz çok güler
yüzlüsünüz” derler. Bunu birçok kiþiden duydum.
Makama, konuma ben önem vermem. Mütevazýyýmdýr.
Böyle olmakla da hiç bir þey kaybetmedim. Kabataþ’ýn
verdiði bir yön bu bana. Muhakkak aileden de bir þeyler
alýyoruz; ama tam kiþiliðimizin geliþtiði dönemde yatýlý
bir okul olan Kabataþ’ta okumamýzýn bize katkýsý çoktur.
Ýngilizce dýþýnda nasýl bir öðrenciydiniz?
Vasat, orta düzeyde bir öðrenciydim. Açýkça söyleyeyim çok da çalýþkan deðildim. Hafta sonlarý ve akþamlarý
sandalla çok kaçardým. Gece sabahlardýk, okula dönmezdik. Düþünüyorum da þimdi, Beyoðlu’na Çiçek
Pasajý’na 8-10 kiþi lise talebesi olarak gelirdik. Geriye
dönüp baktýðýmýzda çok çýlgýnlýklar yapmýþýz.
Unutamadýðýnýz bir anýnýz var mý?
Bir hocamýzýn sýnav defterini çalmýþtýk. Felsefe/mantýk
hocamýzdý ve ayný zamanda müdür yardýmcýsýydý. Sýnavlarý çok zor olurdu. Kendisinin kara kaplý bir defteri vardý
ve içinde sýnavda soracaðý sorular yazardý. O deftere
göz koymuþtuk; çünkü iyi not alamýyorduk. 2. kattaydý
odasý, kat muavini olduðu için. Tabii bu iþ de yatýlýlara
düþtü. Gece pencereden girdik ve o kara kaplý defteri
aldýk. Bir de baktýk ki yazýlar eski Türkçe ile yazýlmýþ.
Bunu tercüme ettirtmek için de gece sandal ile
arkadaþlarý dýþarý çýkardýk. Sabaha kadar cami cami
dolaþýp tercümesini yapacak birisini aradýk ve bulduk. Bu
sefer de kýsa kýsa not þeklinde yazýlmýþ olduðunu gördük.
Ama yine de sorularý az çok anladýk. Tabii zaman yetmedi çalýþmak için ve yerine tekrar geri koymasý sorun oldu.
Sonradan da aldýðýmýzý anladýðýný duyduk. Ve kimin
aldýðýný da tespit etmiþ. O kiþiyi hayat boyu dersten
geçirmedi ve o öðrenci kendini baþka yere naklettirmek
zorunda kaldý. Defterin alýnmasý ve yerine konmasý çok
organize idi; fakat yazýlar Türkçe olmadýðý için yaptýðýmýz
çalýþma boþa gitti. Ayrýca tarih hocamýz Selahattin Sert,
dersi yaþayarak anlatýrdý. Ayný bir tiyatro sahnesinde gibi
yaþayarak, çok güzel anlatýrdý. Boðaza sepet daldýrdýðýnýzda balýk yakalardýnýz. Ayrýca yemekhanede haftada iki kez kalkan balýðý çýkardý.
Pe ki fen e ðitimi alýp, ne de n daha sonra hukuk
okudunuz?
Evet fen eðitimi alýp, hukuk seçtim. O zamanlarda týp
çok revaçtaydý. Ýktisat ve hukuk vasat fakülteler gibiydi.
Þimdiki gibi endüstri mühendisliði, uçak mühendisliði
gibi deðiþik bölümler yoktu. En çok týp revaçtaydý ve
bizim idealimiz týp okumaktý. Zaten Kabataþ’ta fen veya
edebiyat sýnýfý fark etmiyordu. Edebiyat hocamýz bize fen
sýnýfý gibi bakmýyordu. O dönemde edebiyat da kompozisyonum da iyiydi. Edebiyat hocamýz Oktay Tuncer
oldu son dönemde. Matematik hocamýz Zekiye Haným,
Kimya hocamýz Adviye Haným, Biyoloji Zeliha Haným ve
Fizik hocamýz Cemile Haným idi. Üniversite sýnavýna
girdiðim yýl sorular çalýndý. Halbuki sýnavým çok iyi
geçmiþti. Ýkinci sýnavda iktisatý kazandým; ama gitmedim. Ýkinci seneye giriþte de hukuk kazanýnca, hukukçu
olduk. O zamanlar Ankara ve Ýstanbul Hukuk vardý. Ben
Ankara Hukuk’u kazandým. Sonrasýnda kýsmet kaymakam olmakmýþ.
Hukuk bitince avukatlýk yaptýnýz mý?
Hukuk fakültesinin son iki senesinde bir kamu kuruluþu olan Türkiye Kömür Ýþletmeleri Hukuk Müþavirliði’nde memur olarak göreve baþladým. Okulda devam
mecburiyeti olmadýðý için hem okuyup, hem de çalýþabildim. Ardýndan okul bitti. Hukuk bitiren herkes hakim,
savcý veya avukat olmak ister. Ben nedense kaymakamlýðý seçtim, bunda yine bir yakýnýmýn etkisi oldu.
Kaymakamlýðýn daha hareketli ve sosyal olduðunu,
hakim ve savcýlarýn görevlerinin daha içine kapanýk
olduðunu söylemiþti. Ben hem hakimlik, hem de kaymakamlýk sýnavýný kazandým. Ýkisi arasýnda tercih yapmakta zorlandým; ama kaymakamlýðý tercih ettim.
Beyoðlu çok problemli ve
hareketli bir bölge olarak
gözüküyor. Hayat 24 saat
yaþanýyor ve günde 2 milyon
insanýn sirkülasyonunun olduðu
bir yer. Ama dýþarýdan gözüktüðü
gibi bir yer deðil. Ýçinde
yaþadýkça anlýyor insan. Basýnýn
göz bebeði olan bir yer. Þu an
çýkýn bakýn mutlaka elinde
kamera olup, çekim yapan
insanlar görürsünüz. Ýçinde
yaþadýkça çok keyifli ve heyecan
verici bir yer olduðunu
anlýyorsunuz.
Hiç piþman olduðunuz oldu mu?
Hayýr olmadým. Ýlçelerde hakim ve savcýlarýn iþini de
gördüm. Gerçekten iþleri çok zor.
Kaymakamlýðý nasýl tanýmlarsýnýz?
Kaymakamlýlýk çok enteresan bir meslek. Yaþayarak
anlayabiliyorsunuz. Büyük þehirlerde pek hissedilmiyor;
ama taþrada kaymakamýn çok büyük önemi var. Kýrsal
yaþantýda kaymakam çok önemli bir unsur. Herkesin
örnek aldýðý ve bir takým sorunlarýný anlattýðý tek merci
diyebiliriz. Bir psikolog görevi de yaparsýnýz. Görevinizle
ilgili olsun veya olmasýn, ailevi yaþantýsýný bile sizinle
paylaþýr vatandaþ. Bence kaymakam taþrada çok önemli ki ben de bu görevi çok zevk alarak yaptým. Ýnsanlarla
yardýmlaþma, paylaþma, onlarýn dertlerine çözüm
getirme. Bunlarý görünce karakter yapýma uygun bir
meslek seçtiðimi gördüm. Ve kendimce de baþarýlý
olduðumu da sanýyorum. 2 seneye yakýn staj yaptým.
Sonra kura ile görev yerim tespit edildi. Kaymakamlýða
ilk Sivas’ýn Ýmranlý ilçesinden baþladým. Orada 4 sene
kaldým. Oralarý çok geliþmemiþ yöreler. 100 köy vardý ve
% 50’sinde elektrik ve su yoktu. 82 senesiydi. Buradan
sonra Aðrý, Þebinkarahisar, Dalaman, Urla ve sonra
Beyoðlu. Türkiye’yi 6 bölgeye ayýrmýþlar. Ýlk baþta beþ,
sonra altý. Altý en zor olan bölge. Ardýndan dört, üç, iki
ve bir. 25 yýldýr kaymakamým. Beyoðlu gibi bir yerde
görev verilmesi herhalde daha önce yaptýðýmýz iyi çalýþmalarýn göstergesi. 2000 yýlýnda Ýzmir’de yýlýn kaymakamý seçildim. Tabii buraya gelmemde bunun da çok
etkisi var.
45
RÖPORTAJ
46
Hangi çalýþmalarýnýz nedeniyle bu ünvan lâyýk
görüldü size?
Türk Ýdareciler Derneði bir komisyon ile karar veriyor.
Bu komisyonda vali yardýmcýlarý, müfettiþler ve dernekten
görevliler var. Öncelikle Cumhuriyetçi, Atatürkçü ve laik
bir yapýya sahip olacaksýnýz. Ondan sonra yaptýðýnýz
çalýþmalar deðerlendiriliyor. Her yörenin kendine göre
özellikleri var. Mesela, Urla’da seracýlýk, arýcýlýk, sakýz
koyunculuðu ile ilgili projeler yaptýk. Bunlarý Dünya
Bankasý’ndan gelen fonlarla meydana getirdik. Kent
Senatosu’nun kurulmasýna katkýda bulunduk. Gündem
21 adýndaki çevre projesini belediye ile organize ettik.
Orada halk ile çok güzel bir sinerji yakaladýk. Hâla
oraya gittiðimde bana çok fazla saygý ve sevgi gösterirler. Orada yýlýn kaymakamý olduktan sonra, Beyoðlu’na
atandým. Tabii orada seracýlýk, koyunculuk varken burada daha sosyal projeler var. Mesela burada da kadýn
sýðýnma evi açtýk.
Ayrýca sokakta yaþayan insanlarýn barýnýp, yemek
ihtiyaçlarýný giderdiði bir evsizler evi açtýk.
Saðlýk sorunlarý dahil tüm sorunlarý ile ilgileniyoruz.
Ayrýca yoksullar için sosyal yardým maðazasý açtýk.
Fakirliði tespit edilen kiþilere bir kart veriyoruz, onlar da
o maðazadan alýþveriþ yapabiliyorlar. Hiçbir ücret
ödemeden 10 parça eþya alabiliyorlar. Aþaðý yukarý 1213 bin alýþveriþ olmuþ, bir hayli iyi gidiyor. Hiç bir
maðazadan farký yok, yeterince modern oldu. Burada
amaç, onlarý rencide etmemek. Hayatýnda maðazadan
alýþveriþ yapamayan insanlar, maðazadan alýþveriþ
yapma zevkini de tatmýþ oluyorlar.
Bu projelere Ankara Sosyal Yardýmlaþma ve Teþvik
Fonu’ndan kaynak saðlýyoruz. Bu projeleri oraya gönderip, ekstra ödenek alýyoruz. Biliyorsunuz kaymakamlýðýn bütçesi Genel Bütçe, biz ancak ekstra ödeneklerle
bu tür projeleri yapabiliyoruz. Dünya Bankasý bu projelere ödemeyi karþýlýksýz yapýyor. Zaten saðlam bir proje
yaptýðýnýz zaman kaynak sorunu yok.
Proje süreci nasýl oluþuyor?
Hep ihtiyaçtan çýkýyor. Ýhtiyacý görebilmek, ona inanmak ve çaba sarf etmek. Ayrýca bunu yapmasanýz da
size kimse niye yapmadýnýz demez. Biz duramýyoruz.
Mesela Beyoðlu’nda sokakta yatan insanlar görüyorum.
Bazen muhtar, bazen bir vatandaþýmýz arayýp bize durumu bildiriyor. Devletiz biz. Çok zoruma gitti insanlarýn
sokakta olmasý. Ýstanbul’da sokakta yaþayan insanlar
var. Ve belediyeler bu kiþileri kýþýn soðuk günlerde kapalý
spor salonlarýnda barýndýrýyorlar. Tabii soðuklar geçince
tekrar sokaklarda yaþamaya devam ediyorlar.
Buralarda devlete ve vakýflara ait çok yer var.
Onlardan bir binayý restore ettik. 2 yýl oldu açýlalý, 750
vatandaþý misafir etmiþiz. Burasý huzurevi deðil. Burada
1 saat kalan da var, 1 sene kalan da var.
Maksimum kalma süresi var mý?
Ýnanýn yok. Gelip, banyo yapýp dönen olduðu gibi, iþ
aramaya gelip bulamayan insanlar da memleketine
dönene kadar kalýyor. Gerekirse yol parasý dahi veriyoruz. Yakýný hasta olup baþka þehirden gelen yoksul
insanlar, yakýnlarý hastanede kalýrken biz de onlarý burada misafir ediyoruz. Kimliði olup, Darülaceze’ye gitmek
isteyen oluyor, onlarýn iþlemlerini yapýyoruz. Burasý istasyon gibi bir yer, bir ilk basamak. Buradan daðýlým oluyor belli bir zaman sonra. 1-2 senedir kalan demirbaþlarýmýz var. Biz kimseye git demiyoruz; ama kendiliðinden giden oluyor. Ben bu projeyle 1 kiþiye faydalý
olsak kârdýr diye düþünüyorum. Bakýn 2 senede 750
kiþiyi aðýrlamýþýz.
Kadýn Sýðýnma Evi de öyle çýktý. Baktýk ki sokakta þiddet gibi nedenlerle kalan kadýnlar var. Mor Çatý da bizim
burada Beyoðlu’nda zaten. Onlarla görüþürken onlarýn
yanýnda bulunan yine vakýflara ait olan binayý restore
ettik. Bu projelere baþlayýp, sonra Ankara’ya gönderdik
daha da destek gelmeye baþladý. Bunlar çok masraflý
projeler deðil; ama iþlevi çok yoðun. Örneðin maðaza
projesi: Sizlerden alýp, fakire veriyoruz. Zor bir iþ deðil.
Az kullanýlmýþ, temiz malzemeleri topluyoruz. Masrafýmýz
çok deðil. 2 personel maaþý, elektrik, doðalgaz.
Özellikle Kadýn Sýðýnma Evi’nde gönüllü çalýþanlar
da var. Ýnternet sitemizden bize ulaþan tanýmadýðýmýz
çok fazla destekçimiz var. Yardýmýn nereye yapýldýðýný da
görüyorlar ve artýk iþleri onlar koordine ediyorlar.
Ýhtiyaçlarý orada görüp, not edip getirenler de var. Bu
Kadýn Sýðýnma Evi’nde Mor Çatý ile güzel bir çalýþmamýz
var. Kadýnlarýn sorunlarýný biz çok iyi bilemeyiz, onlardan
bu konuda destek alýyoruz. Sadece sýðýnma deðil, bir
kadýnýn ayakta durabilmesi için her türlü imkâný saðlýyoruz. Psikolojik sorunlarda Mor Çatý’nýn gönüllü
hukukçularý, sosyolog ve psikologlarý bizlere yardýmcý
oluyorlar.
Yemekler aþevlerinden araba ile geliyor. Büyükþehir
Belediyesi Aþevi’nden alýyoruz ve 3 öðün yemek çýkartýyoruz. Önemli olan az para ile çok iþ yapmak ve biz de
bunu baþarýyoruz. Tabii kýrsal bölgelerde çalýþmalar
farklý oluyor. Yol, su, köprü, okul... O zamanlar çok
büyük kampanyalar yapýldý taþrada. Kendi okulunu
kendin yap gibi. Mesela Sivas’ta eski kullanýlmayan tren
raylarýndan köprü yaptýk. Az maliyetli, iþçiliði az ve köylü
ile iþbirliði yapýlan projeler ortay çýkardýk. Biz ustabaþý
idik, köylü ise iþçi. O projelerin de zevki bir baþka.
Ýnsanlara yol, su, elektrik getirmek insana çok büyük haz
veriyor. Bu insanlarý gördükçe yaptýðýmýz iþin keyfini alýyoruz. Tabii yapmasan da, kimse size neden yapmýyorsun demez.
Belediyeler ve diðer kuruluþlarla iliþkileriniz ne
düzeyde?
Belediye baþkanýmýz çok yardýmcý oluyor. Bir
isteðimiz olduðunda hemen karþýlamaya hazýr.
Mesela yemekleri taþýdýðýmýz aracý kendisi tahsil etti.
O aracý maðazaya da kullanýyoruz. Ayrýca o araçla
adresten eþya alýmý da yapýyoruz. Vakýf binasýnýn
güçlendirilmesini de belediyemiz yaptý. Vatandaþlarýmýz
boyasýnda yardýmcý oldular. Bu sayede biz o binayý çok
cüzi rakamlarla iyileþtirdik. Tabii biz bu paylaþma ve
yardýmlaþma kavramlarýný hep Kabataþ’ta öðrendik.
Beyoðlu çok merkezi ve kozmopolit bir yer. Çok sayýda eðlence yerine sahip olmasý nedeniyle hayat 24 saat
yaþanýyor adeta. Bu durum beraberinde birçok zorluk
getiriyor olsa gerek; bölgeye hâkim olabiliyor musunuz?
Beyoðlu çok problemli ve hareketli bir bölge olarak
gözüküyor.Burada hayat 24 saat yaþanýyor ve günde 2
milyon insanýn sirkülasyonun olduðu bir yer. Ama dýþarýdan gözüktüðü gibi bir yer deðil. Ýçinde yaþadýkça anlýyor insan. Basýnýn göz bebeði olan bir yer. Þu an çýkýn
bakýn, mutlaka elinde kamera olup, çekim yapan insanlar görürsünüz. Ýçinde yaþadýkça çok keyifli ve heyecan
verici bir yer olduðunu anlýyorsunuz. Adrenalinin çok
yüksek olduðu bir yer ve burada 5 dakika sonra ne olacaðýný bilmiyorsunuz, bu çok heyecan verici. Bir olay
olabilir de, olamayabilir de. Biz buna alýþtýk. Tabii ki 2
milyon insanýn gezdiði yerde mutlaka olaylar oluyor. Suç
iþlemeye meyilli kiþiler zaten kalabalýk yerleri tercih eder.
Aslýnda 24 saat yaþam olduðu için en güvenli yerler Ýstiklal Caddesi ve çevresi. Tarlabaþý ve Dolapdere belki
gece belli saatten sonra güvenli deðil. Zaten orada gece
47
RÖPORTAJ
yapýlacak bir þey yok. Beyoðlu dýþýnda birçok yerde de
kapkaç ve gasp oluyor. Beyoðlu’nun adý çýkmýþ; ama
inanýn bu bölgede böyle olaylar yok. Tabii kalabalýk olan
her yerde olabilen ve insanlarýn dikkatsizliðinden kaynaklanan ufak tefek yankesicilik olaylarý olabiliyor.
Merkezi bir yer olduðu için tüm basýn açýklamalarý ve
gösteriler burada olur. Kalabalýk ve ilgi çekici bir yer
olduðu için burasý tercih ediliyor. Örneðin burada geçen
ay 72 adet basýn açýklamasý olmuþ ve polis sadece bir
tanesine müdahale etmiþ.
Bir megapolde mutlaka problemler olur. Dünyadaki
diðer megapollerle karþýlaþtýrdýðýmýzda Ýstanbul gerçekten daha güvenli. Tabii olaylarýn hiç olmamasý için elimizden geleni de yapýyoruz. Toplum her þeyi polisten
bekliyor. Esasýnda bu konuda en son iþ düþecek kiþi polis
olmalý. Göçü, sokak çocuklarýnýn ve kimsesizlerin sorunlarýný polis çözemez. Ýstanbul’a her yýl bir Eskiþehir
nüfusu geliyor. Göçün ilk durak yeri de bizim bölgemiz.
Burada sýnýf atlayarak ve iþ bularak baþka yerlere gidiyorlar. Beyoðlu’nun kültür, sanat ve eðlence tarafý dýþýnda bir de diðer tarafý var: Çok farklý dinler, kültürler ve
yaþantýlarýn hepsi burada. Ve madalyonun diðer bir
yüzünde de çok fakir bir kesim var Tarlabaþý tarafýnda.
Her kültürden insan buranýn kültüründen ve eðlencesinden yararlanýyor.
Burada eðlence sektöründe 1400 adet iþletme var.
Buraya geldiðimizde devletle eðlence sektörü karþý
karþýya gibiydi. Polisin eðlence sektörüne bakýþ açýþý çok
farklý idi. Ýþletme sahiplerine kapýlarýmýzý açtýk. Geldiler
karþýlýklý sorunlarý konuþtuk, tartýþtýk. Burada 30.000 kiþi
48
çalýþýyor, bu Türkiye ekonomisi için büyük bir istihdam.
Onlara bir dernek kurmalarýný önerdik ve BEYDER
(Beyoðlu Eðlence Yerleri Derneði) kuruldu. Örgütlendik
ve problemler ortadan kalktý. Bizler de rahatladýk, onlar
da rahatladý. Bir olayda katýlýmcýlýk ne kadar çoksa, o
kadar rahat ediyorsunuz. Katýlýmcýlýk saðlayarak bu iþi
götürmek lazým. Ayrýca Beyoðlu Kültür ve Turizm
Geliþtirme Platformu’nu kurduk. Belediye baþkanýmýz
burada sivil toplum iþbirliði merkezi kurdu. Sivil toplum
ile katýlýmcýlýk saðlarsanýz, yönetimde çok rahatlarsýnýz.
Böyle çalýþmalar olduktan sonra Beyoðlu’nun idaresi zor
deðil, çok kolay.
Rutini deðiþtirmek zor mu?
Evet, özellikle bizim ülkemizde çok zor. Yasal bir giriþimde de bulunsanýz, hep neden sorularýný soruyor
insanlar size.
Kaç yýldýr Beyoðlu’nda görevlisiniz?
Görev süremiz 5 yýl. Burada 4 bitti, 1 yýl kaldý.
Sporla aranýz nasýl?
Kabataþ’ta genelde Beþiktaþlý olunur; fakat ben
Fenerbahçeliyim. Ama benim Beþiktaþ’a büyük bir sempatim var. Eskiden Þeref Stadý vardý. Orada antrenmanlarý seyretmeye giderdik. Zonguldak’ta da amatör genç
takýmda futbol oynadým. Daha sonra Kabataþ’a geldim,
futbol hayatým kýsa sürdü.
Özel hayatýnýza zaman ayýrabiliyor musunuz?
Esasýnda çok fazla zaman ayýramýyoruz. Eðlence bile
görev gibi. Hafta sonlarý ailemle toplumun içine karýþýyoruz. Beyoðlu’nda sinema ve tiyatro gibi çok fazla
imkân var. Onlardan yararlanýyoruz.
YORUM
Gece Gezen Kýzýn
Kalbi Çantasýnda
Gizlidir...
Kýz kalbini hatýrladý. Sevse mi onu? Ama sevmesi için bir içinin, ruhunun
olmasý gerekli. Baþlý ve sonlu bir düþüncesi olmasý. Onurlu bir çilesi.
Bir yolculuðu. Oysa gerçek ve derin bir ýstýrabý yok onun.
Cezmi Ersöz
Genç çocuk odada,
yatakta kalýyor, küçük
bir gece lambasý
yakýyor. Kýzýn aðlama
seslerini duyup,
“Sen aðlamazsýn
oðlum, zayýflar aðlar,”
diyor: “Ýyiydin oðlum,
sað ol,” diyor
kendine ardýndan.
50
A
rtýk Ortaköy’ün, Bebek’in,
Beyoðlu’nun barlarýna takýlan genç kýzlar kendileriyle
seviþmek isteyen genç
çocuklara “beni aramayan,
beni özlemeyen, bana emek
harcamayan biriyle seviþmem, ona
bedenimi açamam” demiyor. Barlarýn
kapanýþ saatlerinde yüreklerde sýkýntýlý,
gergin bir heyecan dolaþýyor. Bakýþlar son
kez buluþuyor, gecenin macerasýna uygun
biletler kesiliyor. Olabilecek müdahaleler,
alkolün kaypak gücüyle ve þýmarýk bencilliðiyle denetleniyor. Yolculuða çýkacak kýz,
kâküllerine biraz ölümcül hüzün düþürüyor. “Gece gezen kýz” maskesini takýnýyor.
Anais Nin’i biliyorsa aklýna onu getiriyor.
Anýlarýnýn defterine hýzlý hýzlý bir þeyler
yazýyor. Kendini bir filmin karesinde hatýrlýyor. Çantasýnda anýlarýný düzenleyen bilgiç kýza haber gönderiyor. “Yola çýkýyoruz,
hazýrlan” diyor. Gözlerine çekimser bir
mevsim süsü veriyor.
Yol, bir iki bar ve taksiyle alýnan 15-20
dakikalýk bir zaman içinde tükeniyor. Kýzýn
içinde üvey bir iç acýsý var. Onu özlemeyen, aramayan biriyle seviþecek.
Çünkü yola çýkmak istiyor, ama yol kýsa
sürüyor. Hep böyle oluyor! Kendisine sýký
sýký tembih ediyor. Seviþmeden önce kalbini çýkartýp çantasýna, çantasýndaki aný
defterinin içine koyacak. Koymayý unutursa, yandý. Kalbi iki azgýn beden arasýnda
sýkýþýp ölecek!
Genç çocuk da bir tuhaf. O da hep
yola çýkmak istiyor, ama yol kýsa sürüyor!
Ýçindeki o üvey acýyý bastýrmak için
sayýlara veriyor kendisini. Kýzýn yaþý, bir
sayý. Kalçalarý, göðüslerinin iç bükey ve
dýþ bükey oranlarý da. Kýzýn kilometre saatini düþünüyor. Aþýnma ve yýpranma
payýný. Tehlike derecesini. Isýnma ve soðuma katsayýlarýný. Sigortasý var mý, yok mu?
Kaç kardeþi var? Baðlanma katsayýsýný
düþünüyor. Risk payýný, zekâ düzeyini.
Gece bir þey olursa taksi tutacak parasý
olup olmadýðýný. Bütün bu sahte ve gerçek
þeyleri, o üvey acýsýný bastýrmak için
düþünüyor genç erkek. Seviþmeye baþlarken kalbinin off düðmesine basmayý hiç
unutmuyor... Seviþmeden sonra kýz aðlama krizlerine kapýlýyor. Çantasýný alýp
banyoya giriyor. Kapýyý kapatýp içinden
kalbini çýkarýyor. Ona sarýlýp biraz daha
aðlýyor. Genç çocuk odada, yatakta kalýyor, küçük bir gece lambasý yakýyor. Kýzýn
aðlama seslerini duyup, “Sen aðlamazsýn
oðlum, zayýflar aðlar,” diyor: “Ýyiydin
oðlum, sað ol,” diyor kendine ardýndan.
“Kýz odaya gelince ona sarýl, gönlünü al
biraz,” diyor. Kalbinin off, on düðmeleriyle
geliþigüzel oynuyor. Ýçinde hep çok eski
bir acý duygusu var. Uzaklardan bazý sesler geliyor,
kulaðýna çalýnýyor. Bir okul þarkýsý mý, bir masal türküsü
mü? Bir yerlerde bir þey var, ama nerede? Beynindeki
düþüncelerini toparlayamýyor. Ne zamandýr böyle bir
Casanova, böyle bir aþk ustasý gibi yaþýyor? Yolculuðu o
baþlattý, önce o sýkýldý. Ýhtiyaç sahibiydi, hizmet sundu.
Kýzý aðlattý. Kýz kalbini hatýrladý. Sevse mi onu? Ama
sevmesi için bir içinin, ruhunun olmasý gerekli. Baþlý ve
sonlu bir düþüncesi olmasý. Onurlu bir çilesi. Bir yolculuðu. Oysa gerçek ve derin bir ýstýrabý yok onun.
Düþünceleri bir video-clip gibi. Fonda kaygý ve korku
müziði. Tema yalnýzlýk ve kimsesizlik duygusu. Figüran
kadrosu: “Gece gezen” bar kýzlarý. Aslýnda hemen
herkes umutsuzca ayný þarkýyý “Aþk ýrmaklarý” þarkýsýný
söylüyor ve aþk ýrmaklarý akýp akýp denize karýþýyor.
Onlara da bakmak düþüyor...
Genç çocuðun beynindeki video-clip, yani abuklama
ve sabuklanmanýn sinemaskop görüntüleri hýzla dönmeye baþladýkça, gece yalnýz kalma korkusu daha da
artýyor. Istýrabýný çoktan zehirlediði için de “salt” fiziksel
güzelliðe gönlü düþüyor. Gönlünü ayaklar altýna alýyor.
Kendisinden her akþam sadece fiziksel bir güzellikle kýsa
bir yolculuða çýkýyor. Gecesini kurtarýyor, ihtiyaç sahiplerine kampanya düzenliyor, “aþk hizmeti” sunuyor...
Kýzsa hâlâ banyoda, kalbini çantasýndan çýkartmýþ
üstüne bir þeyler yazýyor. Kalbini düþen bir uçaðýn kara
kutusu gibi görüyor. Kalbinin üzerine yazdýklarýný
sevdikçe, kendine güveni artýyor. Kalbini tekrar çantasýna
koyuyor. Genç çocuðun yanýna geliyor, baþýný onun dizlerinin üzerine koyuyor. Genç çocuk kýzýn saçlarýný
okþarken: “Ýyi misin?” diye soruyor. Kýzsa “Geçti,” diyor
sadece. Genç çocuk kýzýn ismini hatýrlýyor ve aklýndan bu
ismi iki üç kez tekrarlýyor. Kýzýn isminden emin olunca da
“caným benim,” diyor ona. “Caným benim...”
51
TANITIM
Gönül ne kahve ister,
ne kahvehane...
Kahve altý diyerek bir ayrý zaman dilimi yaratmýþýz kahvaltý öncesi içilen
kahve saatine. Törensel bir havaya sokmuþuz kahveyi. Ýnansak da
inanmasak da fallar icat etmiþiz, telvelerin býraktýðý izler için.
E
skiler, her ne kadar “gönül ne kahve ister,
ne kahvehane, gönül sohbet ister, kahve
bahane” demiþlerse de kahve her zaman
törensel amaçlara hizmet etmiþ. Kimi
zaman evliliðe ilk adým sayýlan “kýz isteme”
merasiminde genç kýzýn iyi kahve yapmasý ve sunmasý
evliliðe niyeti olduðunu ifade etmiþ, kimi zaman da Türk
insanýnýn misafirperverliðini beklentilerine dönüþtürerek
alýnganlýk sözüne dönüþmüþ “bir fincan kahvenin kýrk yýl
hatýrý var” diyerek sitemlere sebep oluvermiþ. Þarkýlara,
deyiþlere, atasözlerine konu olmuþ, “Kahve gelir
Yemen’den / bülbül gelir çimenden”, “Kadifeden kesesi,
kahveden gelir sesi” ve daha niceleri... Kahve altý diyerek
bir ayrý zaman dilimi yaratmýþýz kahvaltý öncesi içilen
kahve saatine. Törensel bir havaya sokmuþuz kahveyi.
Ýnansak da inanmasak da fallar icat etmiþiz, telvelerin
býraktýðý izler için.
Bugün masamýza bazen bol köpüklü bir Türk kahvesi,
bazen modern bir filtre kahve, bazen bir sütlü nescafe,
kimi zaman da soðuk, dondurmalý, tarçýnlý, aromalý ve
bir çok biçime girmiþ gelen kahve, bu hale gelmeden
önce neler yaþamýþ, neler görmüþ. Gelin kahvenin yolculuðuna birlikte bakalým.
Kahve adý, Arapça “qahwah” kelimesinden geliyor.
Kelime Türkçe’de “kahve”ye dönüþmüþ, Avrupa’da cafe,
caffe, koffie, coffee, koffie þekline gelmiþ. Kahve, Arapça
kelime karþýlýðý olarak “keyif veren içki” anlamýnda.
Kahvenin kökeni Arap yarýmadasý. Ýlk bilgiler 10. yy’da
Rhazes adlý bir Arap doktoruna dayansa da, ilk kullanýmýnýn M.S. 575 yýllarýnda olduðu biliniyor. Kahvenin
ilk elde edildiði aðaç olan Coffea Arabica, Etopya’da
yetiþmiþ. Daha sonra, kahve elde edilen diðer aðaçlar
olan Coffea Robusta ve Liberica da Afrika’da yetiþmiþtir.
Etiyopya’da baþlangýçta az olan üretim, bu aðaçlarýn
Yemen’de yetiþtirilmesi ile artmýþtýr.
Kahvenin fýrýnlanarak kullanýlmasý 13. yy’ý bulmakta.
Kahve, Yemen’den Mekke ve Medine’ye yayýlmýþ ve 15.
yy. sonunda Ýslam gezginleri tarafýndan Ýran, Mýsýr,
Türkiye ve tüm Ýslam dünyasýna yayýlmýþ. Kahvenin, Arap
Yarýmadasý’ndan Osmanlý Ýmparatorluðu’na ulaþmasý
ise kahvenin tüm dünyaya yayýlmasý için en önemli adým
olmuþ. Kahvenin Osmanlý Ýmparatorluðu’na geliþ tarihi
kesin bilinmese de, tarihçiler tarafýndan, ilk defa 1519
yýlýnda I. Selim’in Mýsýr seferinden sonra Ýstanbul’a
geldiði sanýlmaktadýr. 1551 yýlýnda da Ýstanbul’da ilk
kahvehane açýlmýþtýr. O tarihlerde kahve özellikle Mýsýr
ve Ýskenderiye’den Eminönü’ne gelmekte idi. Baþlangýçta
özellikle gelir düzeyi yüksek ve okuryazarlar tarafýndan
tüketilen kahve, hýzla tüm Ýstanbul’a yayýlmýþ ve çok sayýda kahvehane açýlmýþtýr. Kahvenin toplumsal sonuçlarý
burada ortaya çýkmýþtýr. Özellikle dindar çevreler,
kahvenin insanlarý bir araya getirici ve camilerden uzaklaþtýrýcý etkilerinden korkarak, kahveyi yasaklamaya
çalýþmýþtýr. Örneðin Kanuni Sultan Süleyman döneminde
Þeyhülislam Ebusuud Efendi, “kömür derecesinde kavrulan maddeleri içmenin haram” olduðunu söyleyerek,
Yazý: Nur ALTI
52
53
TANITIM
kahveyi yasaklamýþtýr. Bunu izleyerek III. Selim, III. Murad
ve I. Ahmet dönemlerinde de yasaklamalar olmuþ ama
kýsa sürmüþtür. Evliya Çelebi’ye göre XVII. yy.’da Ýstanbul’da 55 kahve dükkaný ve 300 kahve deposu vardýr.
Bu ticarette özellikle Mýsýr tüccarlarý önemli rol almýþtýr.
Kahvenin aþýrý tüketimi, kahve ticaret yollarýndaki
engeller, 17. yy’da kahvenin pahalýlaþmasý, vergilendirilmesine ve özellikle Eminönü’ndeki fýrýnlama tesislerinde Yeniçeriler tarafýndan kahveye nohut karýþtýrýlmasýna yol açmýþtýr. 18 ve 19. yy’da ise kahve ticareti
tüccarlardan, büyük þirketlere geçmiþtir. Kahvenin, Ýstanbul’daki bu yaygýnlýðý, bir süre sonra kahvenin Avrupa’ya
geçmesine yol açmýþtýr.
Ancak Avrupa’nýn gerçek anlamda, tüketilebilecek
miktarda kahve ile tanýþmasý, Osmanlý imparatorluðu’nun 1683 Viyana yenilgisi ile olmuþtur. Osmanlý ordularý
Viyana kapýlarýndan çekilirken geride bol miktarda
kahve býrakmýþlardý. Bir rivayete göre, bu savaþ sýrasýnda Osmanlý ile Viyana arasýnda tercümanlýk yapan
Georg Kolschitsky kahvenin deðerini bildiðinden,
Osmanlý’nýn býraktýðý bu 500 çuval kahveyle Viyana’daki
ilk kahve dükkanýný açmýþtýr. Arap ülkelerinden kahvenin
dýþarý çýkmasý kurallara baðlý idi. Ýhraçtan önce kahve
sýcak sudan geçirilir ya da ezilirdi. Bu yolla kahvenin
Arabistan dýþýnda üretilmesi engellenmeye çalýþýlýrdý.
54
Baþlangýçta Avrupa’da ilaç olarak kullanýlan kahvenin
Venedikliler tarafýndan fýrýnlanmasýnýn öðrenilmesi ile
Avrupa’da kahvehaneler açýlmaya baþladý. Bu eðilim,
1759 yýlýnda Venedik’te 206 kahve dükkaný olmasýna
yol açtý.
Her ne kadar Venedikliler 18. yy.’a kadar kahve
ticaretini ellerinde tuttularsa da, Arap Yarýmadasý dýþýnda
kahve üretimi Hollandalýlar tarafýnda gerçekleþtirilmiþtir.
Baba Budan tarafýndan çalýna kökler Mekke’den
Hindistan’a taþýnmýþ ve orada kahve üretimi baþlamýþtýr.
Bu sýrada Amsterdam’da da kahve bitkileri yetiþtirilerek,
Hollanda’nýn sömürgelerine daðýtýlmaya baþlamýþtý.
Bunu izleyen yýllarda Hollanda, kolonilerinde yetiþtirdiði
kahve ile, Avrupa’nýn kahve ticaret merkezi oldu ve
Amsterdam da bu ticaretin baþþehri oldu. Hollanda’da
kahve tüketimi daha farklý idi; genellikle sokak kahvehaneleri yerine evde tüketilmekte idi. Tüm bunlara raðmen Hollanda, Avrupa’da bir tekel oluþturmadý ve
1714’te Amsterdam’dan Fransýz Kralý XIV. Louis’e bir
hediye gitti. Bu hediye kahve kökleri idi. Bu kökler Versay
Sarayý’nda yetiþtirildi. Bu dönemde Fransa’da kahve çok
ilgi görmekte idi. 1723 yýlýnda Gabriel de Clieu adlý
kaptan, Martinik’teki Fransýz kolonisine yolculuk
yaparken yanýnda bu köklerden bazýlarýný götürdü.
Martinik’te yetiþen bu köklerden 1777 yýlýnda 18-19
milyon aðaç oluþtu. Amerika kýtasý kahve ile böylece
tanýþtý. Puerto Rico ve Küba’yý izleyerek kahve Brezilya’ya
ulaþtý. Dünyanýn en önemli kahve üreticisi olan
Brezilya’ya kahvenin giriþi ilginçtir. Fransýz Guyanasý’na
yaptýðý bir ziyarette valinin eþine aþýk olan bir Brezilyalý
subay, dönüþte sevgilisinden hediye olarak bir buket
çiçeðin arasýna saklanmýþ kahve bitkisi almýþ ve bu
dünyanýn en büyük kahve devinin doðuþu olmuþ. 19. yy.
ortalarýnda, kahve bitkisinin ölümüne yol açan bir
yaprak hastalýðý, Brezilya dýþýnda pek çok yerde kahve
üretiminin durmasýna yol açmýþ, bu da Brezilya’nýn çok
iþine yaramýþtýr. Brezilya’da kahve üretiminin yol açtýðý
önemli bir deðiþiklik de, kahvenin lüks bir içecek olmaktan çýkýp, herkesin kullanabileceði bir içecek haline
gelmesidir. Halen Brezilya ve Kolombiya, kahve üretiminin önemli bir kýsmýný elinde tutmakla birlikte, II.
Dünya savaþýndan sonra Afrika ülkelerindeki kahve üretimi giderek önemli bir noktaya gelmiþtir. Kahve üretiminde hastalýklarýn ve politik olaylarýn getirdiði deðiþiklikler, kahve fiyatlarýnda da önemli oynamalara yol
açmýþtýr. Bunlarý önlemek için, 1962’de kahve üreten
ülkeler Uluslararasý Kahve Anlaþmasý’ný New York’ta
imzalamýþtýr. Halen bu alanda serbest piyasa kurallarý
iþlemektedir.
Ünlüler arasýnda kahve tutkunu olan bir çok isim de
biliniyor. Fransýz yazar Honoré de Balzac, kahve tutkunlarý arasýnda ön sýralarda. 51 yaþýnda ölen yazarýn, tüm
hayatý boyunca 50 bin fincan kahve içtiði söylenir. J. S.
Bach da baþka bir kahve tutkunu. Kahveye olan düþkünlüðünü, ünlü Kahve Kantatý’nda, “Ah, kahve ne tatlý /
binlerce öpücükten daha tatlý / muscat þarabýndan daha
yumuþak...” diyerek anlatmýþtýr. Dünyaca ünlü kahve
tutkunlarý arasýnda Madame de Pompadour, Alexandre
Dumas, Andre Gide, Moliere, Pierre Loti, Victor Hugo,
Balzac sayýlabilir. Ünlü Türk ressam Ali Rýza Bey de,
kahveyi karakalemlerinde resmetmiþtir. Ünlü komedi
yazarý Moliére, Türk elçisi Süleyman Aða’nýn Paris’e
tanýttýðý kahveyi ilk tadanlardandý. Türk dostu olarak bilinen Pierre Loti’nin Eyüp’te bulunan kahvehaneye ismi
verilmiþtir. Pierre Loti, deniz subayý olarak Ýstanbul’da
bulunduðu ilk yýllarda, Eyüp tepesine gider, Haliç’in
güzel manzarasýný seyredermiþ. Kahvehaneye bu yüzden
Pierre Loti’nin ismi verilmiþtir.
Geçmiþte zaman zaman “siyah inci” veya
“Müslümanlarýn þarabý” olarak nitelendirilen kahvenin
macerasý hakkýnda birçok araþtýrma yapýlmasýna raðmen kesin bir sonuca ulaþýlamamýþ. Ancak gerek doðu
gerekse batý kaynaklarýnýn birleþtiði ortak rivayet, kahveyi
ilk bulan kiþinin Þazilli adýnda bir Arap þeyhi olduðu. Bazý
söylentilere göre Þazilli bir tarikat ve þeyhinin adý da
Ömer. Kaynaklara göre keçi ve deve sürülerinin çobanlarý, güttükleri hayvanlarýn garip bir aðacýn meyvelerini
yedikten sonra, fazla canlýlýk gösterdiklerini hatta keçilerin mehtapta dans ettiklerini görmüþler. Durumu
derviþlere anlatmýþlar. Ünlü bir derviþ olan Þazilli gösterilen aðacýn meyvelerini kaynatarak içmiþ ve kendisi de
ayný canlýlýðý hissetmiþ. Böylece kahvenin meziyetlerini
keþfetmiþ. Kahve çekirdekleri yalnýzca içilerek de kullanýlmamýþ. Araplar uzun yýllar boyunca kahve çekirdeðini öðüterek hamurla karýþtýrmýþ ve çekirdeði ekmek
yaparak deðerlendirmiþ.
Bugün masamýza bazen bol
köpüklü bir Türk kahvesi, bazen
modern bir filtre kahve, bazen bir
sütlü nescafe, kimi zaman da
soðuk, dondurmalý, tarçýnlý, aromalý
ve bir çok biçime girmiþ gelen
kahve, bu hale gelmeden önce
neler yaþamýþ, neler görmüþ.
55
YORUM
23.08.2001
Hastaneye gittim. ÝNR 2.85, yüksek Prof. Dr. Naci ile
görüþtüm. Ýlacý bir akþam ¼ alacaðým. Sonra gene ½.
Yaþam Kesiti
Oktay Tuncer
Sevgili hocamýz
Oktay Tuncer’in
deðerli yaþamýndan
kesitleri içeren
güncesini sizlerle
paylaþmayý
sürdürüyoruz...
11.08.2001
Vapurla yolculuk baþladý. Onur bizi
götürdü ve üç saatlik bir yolculuktan
sonra vardýk. Güzel bir ada. Güzel bir
otel. Yerleþtik. Denize attýk kendimizi.
Ataman ve karýsý gezi arkadaþlarýmýz.
Odamýz güzel. Avþa da.
12.08.2001
Adanýn diðer yerlerini gezdik. Bizim kýsým
çok güzel. Diðer kýsmý gördüm, fakat
beðenmedim.
Deniz çok güzel. Tülin’in ve benim
cildimizde güzel deðiþmeler baþladý.
13.08.2001
Öðleye kadar hava tuhaftý. Bulut ve rüzgar vardý. Öðleden sonra tekrar deniz.
Geziyoruz Avþa’yý. Güzel bir yer.
14.08.2001
Her gün yeni bir þey oluyor. Her gün deniz
oluyor.
Gene merkeze tur. Gene deniz. 11.0015.30 arasý denize girmiyorum. Çoðunlukla- Ondan sonra tam olarak yararlanýyorum. Tülin o saatlerde denizde
kalýyor.
15.08.2001
Ýstanbul’la devamlý görüþüyoruz. Hava iyi
deðilmiþ oralarda. Oysa biz tadýný
çýkartýyoruz.
16.08.2006
Deniz ve güneþ. Güzel bir ikili. Tülin’le
dinleniyoruz.
Hep böyle geçse günler.
56
17.08.2001
Sonuna geldik gibi. Gönül Yazar’la
beraber olduk. Ýlginç bir kiþilik.
Deniz. Ve çok güzel.
18.08.2001
Deniz güzel. Son fýrsatlarý iyi geçirmeliyiz.
Garip tartýþmalar olmamalý dostlar
arasýnda. Ben neden uyamýyorum bu
durumlara.
Gezintiler, alýþveriþler.
19.08.2001
Bu gün son gün. Hesabý ödedik. Küçük
ödemeleri de yaptým. Herkesle vedalaþtýk.
Üç buçuk saatlik yolculuktan sonra Onur
bizi aldý iskeleden. Önce Ataman’larý
býraktýk. Eve Umut da geldi.
20.08.2001
28 için Bandýrma’ya bilet aldýrdýk. Ayýn
ikisinde döneceðiz.
Hava bulutlu. Yýkandým, biraz uyudum.
Banka iþlerini hallettim.
Ömer’in bir kýzý olmuþ. Telefon ederek
bildirdi. Çok sevindik.
21.08.2001
Biletleri bu gün alacak çocuklar.
“Ne ki yaþam
Öteye beriye savrulmuþ
Günler”
22.08.2001
Çok güzel bir gün. Dinleniyoruz.
Zenith saati saatçiden aldým. Pil
deðiþtirdik diðer saate. Konyalý da yemek
yedik. Tülin’in diþ sorununu hallettik.
24.08.2001
Çok iþ yapýldý bu gün. Vergi numaralarýmý aldým. O.
Tuncer: 8640089957 T. Tuncer: 8640089973
Saðlýk yazýmý Terakki’ye býraktým. Zeki Diren’e gittim.
Gidiþ biletlerini býraktým. Belki deðiþtirecek.
Sýcak var. Tülin berbere gitmiþ. Saçlarýný toparlatmýþ.
25.08.2001
Kalktým, çayý demledim. Tülin de kalktý. Zeki aradý telefonla, Salý günü 12.30’a çevirmiþ bileti.
Saç traþý olacaðým ama hangi gün. Hava bulutlu. Belki
de Ýstanbul’a -bazý yerlerine- yaðmur yaðýyordur.
26.08.2001
Dün akþam üstü karýþtýrdým bazý þeyleri. Bilmiyorum neler
oluyor. Dün Alarko’nun patronlarýndan Üzeyir Garih
öldürüldü. Basit bir öldürme ama çok üzücü.
27.08.2001
Traþ oldum. Bankadan para çektim. Yýkandým.
03.09.2001
Eve yerleþiyoruz. Bazý ödemeleri yaptým.
04.09.2001
Terakki’ye gittim. Naci’nin kýzýnýn öðretmeni ile tanýþtým.
Bu iþ de tamamlandý.
05.09.2001
Terakki’den telefon geldi. Pazartesi günü açýlýþýný
yapacaðým lisenin. Yani konuþmayý ben yapacaðým. Baþ
muavin bu konuþmayý benden rica etti.
06.09.2001
Alman Hastanesi’ne gittim. ÝNR: 2.37
Gülsen Haným’a hediyesini aldým.
Ziya Tuncer kira için aradý, yarýn gideceðim. Hava
yaðýþlý. Bir ara ýslandým bile.
Ömer’e uðradým. Yurtdýþýnda. Kýzý için bugün Avusturya
Lisesi’ne gideceklermiþ.
07.09.2001
Tülin’le Beyoðlu’na çýktýk. Kebap yedik. Oradan
Yeniköy’e gittik. Bilet aldýk Tülin’e.
28.08.2001
12.30, Bandýrma’ya. Zeki bizi alacak. Hayýrlýsý ile yola
çýkacaðýz. Mükemmel bir yolculuk baþladý. 22.30 dolaylarýnda Bodrum’a vardýk. Turgut Reis’in Akyarlar semtine
vardýk. Akbüke de kalacaðýz.
Akþam Akif Beyler de (Füsun Haným) yemek yedik.
Gece bütün güzellikleri göstermiyor. Sakladýklarý var.
29.08.2001
Denize gittik. Köfteciye gittik. (aklarlar) Devlet Devrim
(Agah Beylere) gittik. Geç vakte kadar oturduk. Güzel
insanlar.
30.08.2001
Motorla denizde gezinti. Deðiþik yerlerde denize girdik.
Turgut Reis’te gözleme yedik.
31.08.2001
Meteoroloji plajýna gittik. Akþam Bodrum da gezinti ve
yemek yedik.
01.09.2001
Akþam Zeki’nin arkadaþýna yemeðe gidildi. Gündüz
deniz.
02.09.2001
Son deniz. Ve Ýstanbul’a hareket.
Gece 02.00 sýralarýnda Ýstanbul’dayýz.
57
RÖPORTAJ
250. Yýlýnda
MOZART
Mozart, yaþarken kendisine
verilen deðerden daha çok
öldükten sonra anlaþýlabilmiþ
bir müzik dehasýdýr.
W
3 yaþýnda klavsen çalmayý öðrendi,
5 yaþýnda bir menuet besteledi,
8 yaþýnda Paris’te ilk yapýtlarý yayýmlandý,
9 yaþýnda bir senfoni yazdý, ablasýyla konserler vermeye baþladý,
12 yaþýnda opera besteledi,
35 yaþýna geldiðinde hayata veda ederken 600’den fazla eseri vardý.
Yazý: Nur ALTI
58
olfgang Ameduas Mozart, 27 Ocak
1756 yýlýnda Avusturya Salzburg’ta
doðmuþ, doðuþtan gelen müzik
yeteneði ile küçük yaþlardan itibaren
herkesi þaþýrtmakla kalmayýp son
derece verimli bir ömür geçirmiþ ve ölümünün
üzerinden 210 yýl geçmiþ olmasýna raðmen hala, aslýnda yaþarken verilen deðerden daha çok deðer verilerek
anlaþýlabilmiþ bir müzik dehasýdýr. Mozart, 3 yaþýnda
müzisyen olan babasý tarafýndan keþfedilmiþtir. Kalem
kullanmayý beceremediði zamanlarda nota yazmaya
çalýþmasý dehasýnýn ilk ýþýklarýnýn göstergesiydi. Müzik
adamý olmak için olaðanüstü yeteneklerle doðmuþ
olan Mozart, insan üstü sayýlabilecek bir müzik kulaðýna sahipti. Çirkin seslere, bir çok kiþi tarafýndan zor
anlaþýlabilen akort bozukluklarýna çok küçük yaþlardan
itibaren tepki veriyordu. Babasýnýn bu harika çocuk
sayesinde para kazanmak istemesi, küçük Mozart,
ablasý ve babasýný Avrupa yollarýna düþürdü. Hemen
her Avrupa baþkentinde verilen konserler sýrasýnda
Mozart dinleyenleri þankýnlýða uðratacak bestelerle
karþýlarýna çýkýyordu. Ve bu deha beþ yaþýnda menuet,
yedi yaþýnda konçerto ve sekiz yaþýnda senfoni mey-
dana getirdi. Ondört yaþýnda iken, ilk opera eseri
“Lucia Silla” Milano'da çalýndý ve Papa tarafýndan
kabul edilerek ona, o güne kadar sadece büyük ustalarýn alabildiði “Altýn Mahmuz” niþaný ve þövalyelik
beratý verildi. Bu yolculuklar sýrasýnda o dönemlerde
ölümcül olan bir çok hastalýk atlatan Mozart neþesini
hiç bir zaman bozmadý. Küçük zevklerden tat almayý
bilen, insanlarla neþeli konuþmalar yapmaktan
hoþlanan, bilardo oynamayý, Türk kahvesi içmeyi, dans
etmeyi seven çocuksu bir ruha sahipti. Çok çalýþmýþ
olmasýna raðmen yeterince para kazanamayan ve yoksulluk içinde ölen Mozart, ölümünden önceki son beþ
yýl içinde ünlü þaheserlerini peþpeþe yaratmýþtýr.
Figaronun Düðünü, Don Giovanni, Cosi Fom Tutte ve
Sihirli Flüt operalarýný, Prag ve Jupiter gibi büyük senfonilerini, son piyano konçertolarýný ve nihayet
yaþamýnýn en dokunaklý ve en anlamlý eseri olan
Requiem'i bu dönemde bestelemiþtir. 2006 yýlý
Mozart’ýn doðumun 250.yýlý olmasý nedeniyle hemen
her ülkede Mozart’ý anlatan, eserlerini ustalarýn yorumladýðý etkinliklerle kutlanmaya devam ediyor. Bu eþsiz
ustanýn anýsýna bir programa siz de katýlýn ve kendinizi
bir müzik ziyafetinin keyfine býrakýn.
59
GEZÝ
Bir Dünya kenti
SAFRANBOLU
Sahip olduðu zengin kültürel mirasý kent ölçeðinde korumadaki
baþarýsý Safranbolu’yu “Dünya Kenti” ününe kavuþturmuþ ve
UNESCO tarafýndan “Dünya Miras Listesi”ne alýnmýþtýr.
A
nadolu’nun kuzey batý kesiminde, Antik
devirde tarihçi Homeros’un Ýlyada
destanýnda Paplagonya olarak geçen
yörede sýrasý ile Hititler, Frigler, dolaylý
yoldan Lidyalýlar, Persler, Helenistik
Krallýklar (Pondlar), Romalýlar, Selçuklular, Çobanoðullarý, Candaroðullarý ve Osmanlýlar
egemenlik kurmuþlardýr.
Safranbolu 1196 tarihinde Selçuklu Sultaný II.Kýlýç
Arslan’ýn oðlu Muhiddin Mesut Þah zamanýnda
Türkler’in eline geçmiþtir. Safranbolu, tarihi geçmiþinde, en üstün ekonomik ve kültürel düzeyine
Osmanlý döneminde ulaþmýþtýr. Kentin 17.yy’da Ýstanbul-Sinop kervan yolu üzerinde önemli bir konaklama
merkezi oluþu, bölgede ticaretin geliþimine olanak
saðlayarak zenginleþtirmiþtir. Bu dönemde Ýstanbul ve
Kastamonu ile yoðun iliþkiler yaþamýþ, Osmanlý devlet
adamlarýndan bazýlarý kente önemli eserler býrakmýþlardýr.
Safranbolu geleneksel Türk toplum yaþantýsýnýn tüm
özelliklerini yansýtan ve uzun tarihi geçmiþinde yarattýðý
kültürel mirasý çevresel dokusu içinde koruyan örnek
bir kenttir. Sahip olduðu zengin kültürel mirasý kent
ölçeðinde korumadaki baþarýsý Safranbolu’yu “Dünya
Kenti” ününe kavuþturmuþ ve UNESCO tarafýndan
“Dünya Miras Listesi”ne alýnmýþtýr.
Tüm ülkede bulunan yaklaþýk 50 bin kadar korunmasý gerekli kültür ve tabiat varlýðýnýn 1125’i
Safranbolu’dadýr. Bu zenginlik kenti bir müze kent
halinle getirmiþ, korumacýlýktaki baþarýsý ise kente
“Korumanýn Baþkenti” unvanýný kazandýrmýþtýr.
Kentin ününü oluþturan Safranbolu evleri 18. ve
19.yy. Türk toplumunun geçmiþini, kültürünü,
ekonomisini, teknolojisini ve yaþama biçimini yansýtan
mükemmel mimarlýk bilgisi ile yapýlmýþlardýr. Yaklaþýk
2000 geleneksel Türk evi bulunmaktadýr. Bu evlerin
800 kadarý yasal koruma altýndadýr. Özellikle Osmanlý
döneminden kalma han, hamam, cami, çeþme, köprü
ve eþsiz konaklar gelenlere hayranlýk uyandýracak niteliktedir.
1975 yýlýnda Yüksek Anýtlar Kurulu’nun
Safranbolu’yu kentsel sit ilan etmesi ile akademik
düzeyde baþlayan kente olan ilgi, zamanla ülkemiz
sýnýrlarýnýn dýþýna taþmýþtýr. 90’lý yýllarýn baþýndan bu
yana küçük ve orta ölçekli turistik tesislerin oluþumu ile
turizm ilçe ekonomisindeki yerini hissettirmeye
baþlamýþ, terk edilen konaklar, otel, lokanta gibi
iþlevlerle yaþama dönüþtürülmüþ, bozulan arnavut
kaldýrýmlarý yeniden yapýlmýþ, anýtsal eserler restore
edilmeye baþlanmýþ, kaybolmak üzere olan el sanatlarý
turistik amaçla yeniden canlýlýk kazanmýþtýr.
Kentte otel ve eski evlerin restorasyonu ile oluþturulmuþ pansiyonlarýn yaný sýra ev pansiyonlarýnda da
konaklamak mümkündür.
EVLERÝ
Safranbolu’yu ülkemizde ve dünyada ön plana
çýkaran en önemli unsur geleneksel Türk mimarisi tarzýndaki Safranbolu evleridir. Bu evler bir yandan kentsel
konumlarýyla, diðer yandan mimarileriyle dikkate
deðerdirler. Baþka bir anlatýmla Safranbolu Evleri
yüzlerce yýllýk bir süreçte oluþan Türk kent kültürünün
günümüzde yaþamaya devam eden en önemli yapý
taþlarýdýr.
Evler Safranbolu’nun iki ayrý kesiminde gruplanmýþ
durumdadýr. Birincisi “Þehir” (Çarþý ve Kýranköy) diye bilinen ve kýþlýk olarak kullanýlan, ikincisi “Baðlar” diye bilinen ve yazlýk olarak kullanýlan kesimdir.
Hemen hemen herkesin bir kýþlýk bir de yazlýk evi
vardýr. Yöre halký kýþýn þehirdeki evinde yaþar ve yazýn
havalarýn ýsýnmasýyla Baðlar’daki yazlýk evine göçer.
“Çarþý”da üretim ve ticaret hayatý yazýn da aynen sürer.
Safranbolu evinin boyutu ve biçimini belirleyen üç
temel unsurdan söz edilebilir: Çok nüfuslu büyük aile
yapýsý, yaðýþlý iklim, kültürel ve maddi zenginlik.
Safranbolu evlerinin “çevreye saygýlý” olarak tasarlandýðý günümüz mimarlarýnca sýklýkla vurgulanýr. Doðainsan-ev, sokak-ev, sokak-çarþý iliþkileri son derece
düzenli ve dengelidir. Çevreye olduðu kadar komþuya da
saygý egemendir. Hiç bir ev diðerinin görüþünü engellemez. Kýsacasý Safranbolu’da “görünüm hakça paylaþýlmýþtýr”.
Yazý: Neslihan Kalkandelen
60
61
GEZÝ
Evlerin pencereleri çok özel biçimde tasarlanmýþ olup
dar ve uzuncadýr. Ahþap kanatlý pencerelerde ayrýca
“muþabak” denilen kafesler bulunur. Pencere sayýlarý
oda büyüklüðüne göre deðiþmekle birlikte genellikle
fazladýr. Bu hem içten geniþ bir görünüm saðlar, hem dýþtan evin görünümüne güzellik kazandýrýr.
Evlerin sokak cephelerinde ev içlerinde, bahçelerde,
sokaklarda çeþmeler vardýr. Þehirde su kültürü, dönemine göre oldukça ileridir. 5 km. mesafeden ve tarihi
Ýncekaya Su Kemeri’nin üzerinden þehre su getirilmiþtir.
Bir kýsým büyük konaklarda havuzlu odalar bulunmaktadýr. Havuzlar büyük hacimli ve insan boyu derinliktedir.
Havuzlar bazý konaklarda selamlýk köþkü denilen bahçe
içindeki baðýmsýz binalarda yer almaktadýr. Bahçelerde
havuz ve kuyular (Baðlar’da) yoðunluktadýr.
Evlerin pencereleri çok özel biçimde tasarlanmýþ olup dar ve uzuncadýr.
Ahþap kanatlý pencerelerde ayrýca “muþabak” denilen kafesler bulunur.
Pencere sayýlarý oda büyüklüðüne göre deðiþmekle birlikte genellikle
fazladýr.
Akla ve insana dönük olarak fonksiyonel bir biçimde
tasarlanan evlerin yapýmýnda taþ, kerpiç, ahþap ve
alaturka kiremit kullanýlmýþtýr. Evin oturtulduðu arsa ne
þekilde olursa olsun üst katlarda uygun geometri mutlaka saðlanmýþtýr.
Bahçeler sokaktan taþ duvarlarla ayrýlmýþtýr. Çift
kanatlý büyükçe kapýlarla bahçeye, bazen de doðrudan
eve girilir. Ýhtiþamý daha kapýda görmek mümkündür.
Harem-selâmlýk geleneðinin bir sonucu olarak bazý
evlerin çift giriþi bulunmaktadýr.
Evin giriþinde zemin katta “hayat” vardýr. Bu bölüm
eðer taþ kaplýysa “taþlýk” adýný alýr. Burada ýþýk almayý
saðlayan ve ayný zamanda odunlarýn dizilerek hava
akýmýyla kurutulduðu ahþap kafesten “gliste” mevcuttur.
Zemin katlarda ayrýca ahýrlar, büyük kazan ocaklarý ve
ambarlar bulunur. Üst katlara ahþap ustalýðýnýn üstün
örneklerini sergileyen merdivenlerle çýkýlýr. Ýkinci kat diðer
katlara göre daha basýktýr. Bu katta gerektiðinde yatak
odasý olarak da kullanýlabilen bir mutfak bulunur. Mutfak
ile selamlýk arasýnda yemek servisinde kullanýlan
silindirik bir ahþap dönme dolap yer alýr. Gündelik
62
yaþam orta katta geçer. Soðuk kýþ günlerinde bu katýn
ýsýtýlmasý daha kolay olur.
Üçüncü kat Safranbolu evinde mükemmelliðe varýlan
noktadýr. Bu katta tavanlar daha yüksektir. Odalara sekiz
kenarlý bir çokgenden oluþan “sofa”nýn (çardak) daha
kýsa olan dört çapraz kenarýndan açýlan kapýlardan girilir. Odalarýn giriþ kapýlarý köþelerdedir ve giriþ kapýlarýnda oda ile doðrudan temasý kesen özel ahþap paravana
düzeni bulunur. Sofalar ve odalarýn tavanlarý ahþap
süslemelerle kaplýdýr. Her odada sedir düzeni ve çoðu
zaman ocak vardýr. Oda yan duvarlarýnda ahþap
dolaplar ve sergen yer alýr. Odalarýn her biri bir çekirdek aileyi ya da bir aile yakýnýný barýndýrabilecek tüm
unsurlara sahip, baðýmsýz birim olarak tasarlanmýþtýr. Bu
doðrultuda her odada ahþap dolaplarýn (yüklük)
içerisinde bugünün duþ kabinlerini andýran gusülhaneler
mevcuttur.
Safranbolu evlerindeki çýkmalar, evin dýþ görünümünü tek düzelikten kurtardýðý gibi, bu çýkmalarýn
yanlarýnda yer alan pencereler sedirde oturanlarýn
sokaðý baþtan baþa görmesine olanak saðlar.
GEZÝLECEK YERLER
Cinci Haný
Eski Hükümet Konaðý
Hýdýrlýk Tepesi
Yemeniciler Arastasý
Demirciler Çarþýsý
Ýncekaya Su Kemeri
Saat Kulesi
Deðirmenbaþý Su Deðirmeni
Güneþ Saati
Kazdaðlýoðlu Camisi
Yörük Köyü
Uluyayla ve Sarýçiçek Yaylalarý
Tokatlý, Düzce, Sýrçalý ve Sakaralan Kanyonlarý
Kaçak (Lütfiye) Camisi
Bulak(Mencilis) Maðarasý
Hýzar Maðarasý
Aðzýkara Maðarasý
NELER YENEBÝLÝR?
Kentte evlerin restorasyonu ile oluþturulmuþ pek çok
yeme-içme ve eðlence mekanlarý bulunmaktadýr.
Safranbolu bükmesi, kuyu kebabý, cevizli yayým (eriþte),
su böreði, ev baklavasý, zerde tatlýsý ve gözleme her
zaman bulunabilecek yöresel yemeklerdendir. Her
zaman taze satýlan fýndýklý, þam fýstýklý, güllü ve safranlý
çeþitleri bulunan Safranbolu Lokumu ayný zamanda
hediye olarak tercih edilen mükemmel bir aðýz tadýdýr.
Çavuþ Üzümü ise yörenin sofralýk olarak üretilen ve çok
tutulan bir ürünüdür.
•
•
•
•
•
•
YAPMADAN DÖNME
Hýdýrlýk Tepesi ve Kale’den fotoðraf çekmeden,
Müze evleri ve Yemeniciler Arastasý’ný gezmeden,
Tarihi evlerde konaklamadan,
Ýncekaya Su Kemeri ve Bulak Maðarasý’ný görmeden,
Safranbolu bükmesi, baklavasý ve lokumunu yemeden,
Havuzlu bir konakta kahve içmeden dönmeyin.
63
KÜLTÜR-SANAT
Paþazade
Jon Courtenry
Grimwood
Ýnkilâp Kitabevi
“Çocuðun yaþamak için yapmasý gereken tek
þey, kolu çevirip kapýyý açmaktý. Diðer
seçeneði, kapý koluna yapýþýp kalan derisi gibi
ruhuna yapýþan son umut parçalarýný koyverip,
burada huzur içinde ölmekti. Ölmek ya da
gümüþi yaðmurun altýna çýkmak.”
21. yüzyýlda, Osmanlý Ýmparatorluðu hâlâ
ayaktadýr. Etkisinin yüksek olduðu bir Kuzey
Afrika metropolü olan El Ýskenderiye’de ise
Eþref Bey de dahil olmak üzere hiçbir þey
göründüðü gibi deðildir. Seattle’deki hapishaneden apar topar kaçýrýlan ZeeZee, Ýskenderiye Havaalaný’na vardýðýnda artýk Eþref
Bey olmuþtur.
Peki, kimdir Eþref Bey? Çin mafyasýndan
paçayý kurtarmaya çalýþan azýlý bir gangster
mi, soylu bir Osmanlý aristokratý mý?
Tilki’nin rehberliði olmadan kendisi bile kim
olduðundan pek emin deðildir.
Evvelotel
Ayfer Tunç
Can Yayýnlarý
Ayfer Tunç 1989’da
yayýnlanan ve ayný
yýl Yunus Nadi Öykü
Armaðaný’ný kazanan ilk kitabý Saklý’nýn öykülerindeki
temalarýn ve/veya
karakterlerin bir çýkýþ noktasý oluþturduðu yeni öykü kitabý Evvelotel ile yaklaþýk
üç yýl aradan sonra okurun karþýsýna çýkýyor. Edebiyatýmýzda pek örneðine rastlamadýðýmýz türden bir çalýþma olan
Evvelotel’in koyu öyküleri, Saklý’nýn öykülerinin devamý deðil; ancak, yazarýn Kapak
Kýzý adlý romanýnýn sonunda da vurguladýðý gibi, yazarýn zihninde karakterlerin
yaþamayý, temalarýn kendini üretmeyi
sürdürdüðünü gösteriyor. Ýlk kitabý Saklý’yý
da içeren Evvelotel, Ayfer Tunç’un yapýtlarý
içerisinde yepyeni bir doruk. Gerek çok
katmanlý yapýsýyla, gerek öykücülüðümüze
getirdiði açýlýmlarla, gerek yapýtýn gerçekte
tamamlanmamýþ bir süreç olduðunu hatýrlatýþýyla Evvelotel, çok konuþulmaya aday.
64
ÝÞ SANAT
Kibele Galerisi Retrospektif Sergi / Süleyman Saim Tekcan
Ýþ Sanat Kibele Galerisi, 11 Mayýs 2006 -24
Haziran 2006 tarihleri arasýnda Türk Gravür
Sanatýnýn en yaratýcý sanatçýlarýndan Süleyman Saim Tekcan’ýn 45 yýllýk sanat çalýþmalarýndan oluþan sergisini Ýstanbullu sanatseverlerle buluþturuyor. Tekcan’ýn gravürlerinin
yaný sýra yaðlý boya resimleri, heykel ve serigrafi örneklerinin de yer alacaðý sergide
100’ü aþkýn eser yer alýyor.
Sanat serüvenine Anadolu kadýnýný ve çocuklarýný konu alan figüratif çalýþmalarla baþlayan
Süleyman Saim Tekcan, 1976 yýlýndan itibaren
soyuta yönelmiþtir. Belleklerde özgün baskýlarýyla yer etmiþ olmasýna karþýn
desen, yaðlý boya, suluboya resimler ve bronz heykeller de yapan sanatçý,
“gelenek” ve “modernite”nin kesiþme noktasýnda, yaratýcý potansiyeliyle bir
senteze ulaþarak Türk gravür sanatýný evrensel ölçeklere taþýmýþtýr. Yapýtlarýna
yaþadýðý çevreden, doðadan, Anadolu uygarlýklarýndan ve Osmanlý sanatýndan kaynaklanan biçimlerle bir kimlik kazandýrmakla birlikte modernist bir
anlayýþla yaratýmda bulunan Tekcan, özgün baský alanýnda kendine has bir
teknik geliþtirmiþtir.
ÝÞ SANAT
Arif Mardin & Hüseyin Sermet’ten DÜNYA PRÖMÝYERLERÝ
Yaþamý boyunca müzik endüstrisine
yaptýðý katkýlarla müzik dünyasýnýn
Oscar’ý sayýlan Grammy ödülünü, 2
kez “Yýlýn Yapýmcýsý” olmak üzere tam
11 kez kazanan 20. yüzyýlýn en önemli müzik yapýmcýlarýndan Arif Mardin
ve eþsiz yorumunu yurtdýþýnda kazandýðý ödüllerle taçlandýran günümüzün
önde gelen piyanistlerinden Hüseyin
Sermet’in gün ýþýðýna çýkmamýþ klasik
müzik eserlerinin dünya prömiyerleri
13 Mayýs Cumartesi 20:00’de Ýþ
Sanat’ta gerçekleþiyor. Arif Mardin,
Bee Gees, Phil Collins, Roberta
Flack, Aretha Franklin, Chaka Khan,
Bette Midler, Modern Jazz Quartet,
Barbra Streisand ve Norah Jones gibi
isimlerle yaptýðý çalýþmalarla kazandýðý baþarýlar nedeniyle 40’ý aþkýn
altýn ve platin plaðýn yapýmcýsý oldu.
Ülkemizin yetiþtirdiði en yetenekli
piyanistlerden biri olan Hüseyin Sermet, “Harika çocuk” olarak baþladýðý
kariyerinde, seçkin þefler ve orkestralarla verdiði konserler, yaptýðý kayýtlar ve
yanký getiren besteleriyle müzik dünyasýnýn dikkatini üzerine çekmeye devam
ediyor.
PERA
Carlos Robles
Dünyaca ünlü flamenko sanatçýsý CARLOS ROBLES
Pera’da...
Türkiye’de flamenco eðitimini baþlatan ve her yýl
yurtdýþýndan getirdiði dünyaca ünlü sanatçý-eðitmenlerle eðitim kalitesini arttýran Pera Güzel Sanatlar
Dans Bölümü, bu yýl bir ilke imza atarak dünyaca
ünlü flamenco sanatçýsý Carlos Robles’i Türkiye’ye
getiriyor. Robles, 15 Mayýs - 25 Haziran 2006 tarihleri arasýnda Pera Güzel Sanatlar’da hem workshop
yapacak, hem de gösteriye çýkacak. Workshop’a tüm
seviyelerde flamenco severler katýlabilir. Gösteri de
tüm katýlýmcýlara açýk olacak.
CARLOS ROBLES
Queipo de Llano kolejinden mezun olduktan
sonra 16 yýl boyunca ünlü flamenco eðitmeni
Manolo Marin’le birlikte çalýþtý. Almanya,
Kanada, Ýtalya, Fransa ve Amerika’da eðitim
verdi. “Montoyas y Tarantos” filminde oynadý.
Deðiþik tablao’larda (Patio Sevilliano, Trocha, Los
Gallos, vs.) dans etti. Manool Marin’le birlikte
Frederico Garcia Lorca’nýn eseri olan “Sangre de la
Primevera”nýn Paris’teki gösterisinde yer aldý. Carlos,
Ýspanya / Sevilla’da yaþýyor.
BABYLON
Grammy’ye Doymayan
Bas Virtüözü JOHN PATITUCCI
Garanti Caz Yeþili konserleri kapsamýnda, caz dünyasýnýn önemli
isimlerinden John Patitucci Trio,
26-27 Mayýs tarihleri arasýnda
Ýstanbul’da olacak.
2 Grammy ödüllü, New York’lu
bas ustasý Patitucci, son albümünün promosyonu için sürdürdüðü
turne kapsamýnda Babylon’da
Ýstanbullu cazseverlerle buluþacak.
Patitucci, The Thelonius Monk
Institute of Jazz’da öðretim
görevlisi ve The Bass Collective’da sanat yönetmeni olarak çalýþýyor. John
Patitucci Trio isimli orkestrasýyla düzenli olarak turnelere çýkan sanatçý,
solo albüm ve çalýþmalarýna ara vermiyor.
Fraternis Saklý Tarih
Burak Eldem
Ýnkilâp Kitabevi
Aydýnlanma, Masonluk, Ýlluminati ve Yeni
Dünya
Düzeni’nin
kýsa tarihi.
* Kapalý bir “erkekler kulübü” görüntüsüne
sahip Mason localarýnýn gerçek kökeni,
geçmiþi en az beþ bin yýl geriye giden bir
“bilge kadýnlar” kültü müdür?
* “Geometrinin Babasý” Pythagoras’ý
ellerindeki “gizli bilgiyle” tanýþtýrýp, seçkin
bir lider olarak yetiþtirenler, Delphi,
Samos, Cumae gibi kentlerde üslenmiþ,
Sibyl adlý bu güçlü kadýnlar mýdýr?
* Marduk yörünge geçiþleri dahil,
dünyanýn uzak geçmiþinde yaþananlarý
içeren binlerce yýllýk kayýtlar ve evrenin
yapýsýyla ilgili bilgiler,
bu kadýnlarýn güvence altýna aldýðý özel bir
kitap koleksiyonunda mý saklanýyordu?
* “Kitaplarýn saðladýðý güç” sayesinde
Roma’da Cumhuriyet yönetimini kurarak
etkin ve nüfuzlu bir iktidar odaðý haline
gelen “Kardeþlik Örgütü”, Ana Tanrýça
ideallerine baðlý bu kültün devamý mýydý?
* Binlerce yýl korunan “gizli bilgi”,
Cathar’lar ve Tapýnak Þövalyeleri aracýlýðýyla Masonik örgütlere dek iletilmiþ
miydi? Sophia ya da Maria Magdalena
gerçekte kimdi? Masonik Hiram Abif
efsanesinin ardýnda hangi “örtülü mesaj”
yatýyordu?
* Efsanevi Illuminati, aþýrý saðcý ve kökten
dinci gruplarýn iddia ettiði gibi “komplo”
peþindeki bir gizli örgüt müydü, yoksa beþ
bin yýllýk “eþit, adil, barýþçý ve kardeþçe
dünya” düþlerini yaþama geçirmeye
çalýþan, idealist bir burjuva entelektüelleri
grubu mu?
“Saklý Tarih” dizisinin ilki olan “2012:
Marduk’la Randevu”nun devamýný oluþturan bu ikinci kitabýnda Burak Eldem,
dünyanýn en eski bilgi koruyucularý
geleneðinin izini sürüyor…
65
YORUM
Yurdagün Göker
66

Benzer belgeler