SAYI 8 Tüm Dergi - kabataş erkek liseliler derneği
Transkript
SAYI 8 Tüm Dergi - kabataş erkek liseliler derneği
EDÝTÖR Baþlamak tabii ki çok önemliydi bizim için, ama bu kolay kýsmý. Önemli olan bunu sürdürebilmekti... Kýsa süreli aksaklýklara karþýn 2 yýlý geride býraktýk. Bu derginin sürekli olacaðýndan, adres deðiþikliðinizi Derneðimize zamanýnda ilettiðiniz sürece elinize ulaþacaðýndan emin olabilirsiniz. 4 Ýlerlemeye devam ediyoruz... S izlerle olan birlikteliðimiz devam ediyor. Elinizdeki yeni sayýmýzla birlikte Kabataþ Dergisi'nin 8 sayýsýný geride býrakmýþ oluyoruz. Her sayýsýný özenle hazýrladýðýmýz, birbirinden deðerli Kabataþlýlarý sizlerle buluþturduðumuz bu yayýna katkýsý bulunan herkese teþekkür ederim. Baþlamak tabii ki çok önemliydi bizim için, ama bu kolay kýsmý. Önemli olan bunu sürdürebilmekti... Kýsa süreli aksaklýklara karþýn 2 yýlý geride býraktýk. Bu derginin sürekli olacaðýndan, adres deðiþikliðinizi Derneðimize zamanýnda ilettiðiniz sürece elinize ulaþacaðýndan emin olabilirsiniz. Kütüphanenizde yerini alacak bu sayýmýzda da yine çok deðerli Kabataþlýlarla buluþturuyoruz sizi: Türkiye'nin en büyük, dünyanýn sayýlý barajlarýndan Atatürk Barajý ve Hidroelektrik Santrali inþaatýný gerçekleþtiren Ata Ýnþaat'ýn Yönetim Kurulu Baþkan Dr. Y. Müh. Sedat Üründül, Kabataþlýlar Derneði'nin bugünlere gelmesinde büyük katkýlarý olan Av. Taner Kýral ve görev aldýðý tüm bölgelerde baþarýlý çalýþmalar imza atan, halen Beyoðlu Kaymakamý olarak görevini sürdüren Kamil Baþar. Röportajlarýn yanýnda hayata dair bir çok konu ile sizlerin ilgisini çekecek bir sayýyla birlikteliðimizi sürdürüyoruz. Kabataþ'a yakýþan bir çizgide, her türlü görüþ ve düþüncenize açýk bir þekilde ilerlemeye devam edeceðiz. iÇiNDEKiLER 14 14 Kýsa kýsa 58 18 Bakýþ 58 250. yýlýnda Mozart 20 Dünya 22 Sedat Üründül: Atatürk Barajý dünya çapýnda bir iþti 32 42 Kamil Baþar: Kabataþ’ý yaþayanlar bilir 52 22 60 Bir dünya kenti Safranbolu 32 Taner Kýral: Kabataþ’ta 1 sene hazýrlýk okuduk... 42 52 Kahve Gönül ne kahve ister, ne kahvehane 60 Sahibi (Sorumlu) Kabataþlýlar Derneði adýna Ýlhan ORHUN Yayýn Kurulu Prof. Dr. Aydýn AYBAY Hakký DEVRÝM Cahit KOCAÖMER Prof. Dr. Özcan KÖKNEL Oktay TUNCER Hilmi YAVUZ Yayýn Direktörü Suat NAZAROÐLU Grafik Tasarým Sibel GÜNDOÐDU Deniz GÜLEROÐLU Fotoðraf Editörü Necat NAZAROÐLU Yazý Ýþleri Levent BALCI Osman TUNCER Umut YÜCEL Baský Mask Matbaacýlýk Tel: 0 212 270 20 43 64 Kültür Sanat 64 4 8 10 12 30 40 50 56 66 Editörden Ýlhan Orhun M. Erol Demirdöven Recep Memiþ Prof. Dr. Özcan Köknel Ahmet Erol Cezmi Ersöz Oktay Tuncer Yurdagün Göker Ortak Ýletiþim Tanýtým Pazarlama Ltd. Genel Müdür Suat NAZAROÐLU Reklam Ýletiþim Nur ALTI Neslihan KALKANDELEN Reklam Rezervasyon Tel: 0 212 211 57 90 pbx Faks: 0 212 211 59 51 [email protected] Kabataþlýlar Derneði Çýraðan Cad. No: 124 C Kapýsý Ortaköy / Ýstanbul Tel: 0 212 260 93 89 Faks: 0 212 260 63 33 www.kabataslilar.org [email protected] Kabataþ Dergisi, Kabataþlýlar Derneði ve O Ýletiþim Tanýtým Pazarlama Ltd. Þti. tarafýnda T.C. yasalarýna uygun yayýnlanmaktadýr. Kabataþ Dergisi'nde yayýnlanan yazý, fotoðr ilüstrasyon ve konularýn her hakký mahfuzd Ýzinsiz kullanýlamaz, kaynak gösterilerek alý yapýlabilir. Kabataþ Dergisi, Kabataþlýlar Derneði'nin ücretsiz yayýnýdýr Yýl: 2 Sayý: 8 Mayýs 2006 Yayýn Türü Yerel süreli yayýn. Ýki ayda bir yayýmlanýr. Deðerli Kabataþlýlar Kabataþlýlar Derneði Baþkaný Ýlhan Orhun Bilinen bir gerçektir ki Kabataþ Erkek Lisesi Türk Milli Eðitimi’nin en saygýn eðitim ve öðretim kurumlarýndan birisidir. Bunun da sebebi sevgili öðretmenlerimiz tarafýndan öðrencilerimize verilen müstesna bir eðitim ve öðretim, ahlaki ve sosyal deðerler, sevgi, saygý ve bunun neticesinde yetiþen, Türk toplumuna kazandýrýlan, hayata hazýrlanan erdemli fertlerdir. 8 K abataþ sevgisi ve tutkusu ile Kabataþlýlýk ruhunu yaþatmak için hazýrlayýp, yayýmladýðýmýz bir dergimiz ile daha sizlerle beraberiz. Bu yýl yapýlan Ö.S.S. sýnavlarýnda okulumuz olarak aldýðýmýz dereceler ve kazandýðýmýz baþarýlar haklý olarak hepimizin göðsünü kabarttý. Bilinen bir gerçektir ki Kabataþ Erkek Lisesi Türk Milli Eðitimi’nin en saygýn eðitim ve öðretim kurumlarýndan birisidir. Bunun da sebebi sevgili öðretmenlerimiz tarafýndan öðrencilerimize verilen müstesna bir eðitim ve öðretim, ahlaki ve sosyal deðerler, sevgi, saygý ve bunun neticesinde yetiþen, Türk toplumuna kazandýrýlan, hayata hazýrlanan erdemli fertlerdir. Kabataþ Erkek Lisesi Türkiye’nin modern çaða ayak uydurma gayretlerinin önemli bir mihenk noktasý ve basamaðýdýr. Eðitim, eðitim ve yine eðitim, toplumumuzun bu dönemde þiddetle ihtiyaç duyduðu olmazsa olmaz gereksinimidir. Yani daha bir çok Kabataþ'a ihtiyaç vardýr. Ne mutlu ki okulumuz mezunu sevgili dostlarýmýz bu iþe de el vermiþ ve geçtiðimiz günlerde Kabataþ Erkek Lisesi’nin ilk öðretim okulunun temel nüveleri atýlmýþ, protokol ve sözleþmeleri imzalanmýþtýr. Destek olan herkese þükranlarýmýzý sunmayý bir borç biliyor, sýranýn artýk üniversite kademesine geldiðini düþünüyoruz. Sevgili Kabataþlýlar. Derneðimiz bundan sonrada mezunlarýmýz arasýndaki sýcak iliþkilerin devamý için iletiþim köprüsü olmaya devam edecektir. Geçtiðimiz aylarda gerçekleþtirdiðimiz kýþ yemeðinden sonra 4 Haziran’da “pilav” daha sonrada 14 Haziran da mezuniyetlerinin 40. yýlýný kutlayacak olan 1966 yýlý mezunlarýmýz ile geleneksel yaz yemeðimizi kutlayacaðýz. Tüm camia ile birlikte bu keyifleri paylaþmak en büyük arzumuzdur. Hep beraber olabilmek dileklerimizle. Ýlhan ORHUN Kabataþlýlar Derneði Bþk. Çok Deðerli Kabataþ’lý Dostlarým Merhaba... K. E. L. Eðitim Vakfý Yönetim Kurulu Baþkaný M. Erol DEMÝRDÖVEN Vakfýmýz da camiamýzýn 98 yýllýk geçmiþine yaraþýr biçimde kurumsallaþma yönünde çaba harcamaktadýr. Kabataþ liderdir, öncüdür, özellikle eðitim camiasý tarafýndan ilgi ile izlenilmektedir. 10 V akýf Baþkanlýðý’ný devraldýðým 17 Nisan 2005 tarihinden bu yana bir yýl geçti. Bir yýllýk süre içersinde Kabataþ Erkek Lisesi Eðitim Vakfý’nda Yönetim Kurulu üye arkadaþlarýmýzla önemli hizmetler ürettik, Vakfý’mýzýn kurumsallaþmasý yönünde önemli adýmlar attýk ve çok olumlu sonuçlar aldýk. Anaokulumuzu çok kýsa sürede tamamlayýp eðitime açtýk. Ancak eðitim dönemi baþlamýþ olduðu için öðrenci temininde sýkýntýlar yaþadýk. Çocuðunu ana okuluna göndermeyi planlayan veli, çocuðunun gideceði okulu çoðunlukla tatil öncesi belirlemekte ve kararýný vermektedir. Biz yasalara saygýlý bir kurumuz ve yasal iznimiz gelmeden öðrenci kabulü ile ilgili hiç bir iþlem yapamazdýk, yapmadýk. Yasal iznimiz Eylül 2005 içersinde geldi ve tanýtýma baþladýk. Bu sýkýntýmýzý her gün biraz daha aþýyoruz. Þu anda okulumuzda 14 öðrencimiz mevcut olup gelecek eðitim döneminde tam kapasiteye ulaþacaðýmýzý ümit ediyorum. Vakfýmýzýn özel eðitim alanýnda attýðý ikinci adýmý, 4 Nisan 2006 günü Hamdi Saver Salonu’nda düzenlediðimiz basýnla söyleþi yemeðinde duyurduk. “Kabataþ Eðitim Vakfý Özel Ana ve Ýlköðretim Okulu” nun kuruluþ çalýþmalarýna baþladýk. Çok deðerli mütevellimiz eðitim gönüllüsü deðerli dostum, kardeþim Ali AÐAOÐLU, Ýstanbul’un gözde geliþim merkezlerinin baþýnda gelen Ümraniye Çakmak’ta My City tesislerinin bitiþiðinde yer alan ve okul alaný olarak ayrýlmýþ olan 4.200 m²’lik arsasýný Vakfýmýz’a baðýþladý. Çok deðerli kardeþim arsayý baðýþlamakla kalmayýp 20 derslikli olarak planlanan okulumuzun inþaatýný da üstlenmiþtir. Okulumuzu Kabataþ Erkek Lisesi’nin yüzüncü kuruluþ yýlýnda (2007-2008 ders yýlý) açmayý hedefliyoruz. Bizce bu giriþim Kabataþ Eðitim Vakfý için önemli bir dönüm noktasý olup eðitim yatýrýmlarýmýza çok ciddi ve devamlý kaynak yaratacaktýr. Þimdi artýk “Kabataþ Üniversitesi” hayal olmaktan çýkýp gerçekleþtirilebilir bir hedef konumuna gelmiþtir. Kabataþ Erkek Lisesi 1908 yýlýnda kurulmuþ ve 98 yýllýk eðitim süreci içersinde köklü gelenekleri oluþmuþ Türkiye’nin örnek saygýn eðitim kurumlarýnýn baþýnda gelmektedir. Vakfýmýz da camiamýzýn 98 yýllýk geçmiþine yaraþýr biçimde kurumsallaþma yönünde çaba harcamaktadýr. Kabataþ liderdir, öncüdür, özellikle eðitim camiasý tarafýndan ilgi ile izlenilmektedir. Kabataþ Erkek Lisesi’nin yüzüncü yýlýnýn geniþ bir platformda ve lider okul konumuna yakýþýr bir biçimde kutlanýlmasý için yoðun bir çaba içersindeyiz. Bir icra komitesi kurduk. Deðiþik konularda yapýlacak aktivitelerin plan ve programýný yapmak üzere alt komiteler oluþturduk. Bu komiteler tüm Kabataþlýlar’a açýktýr. Tüm Kabataþ kurumlarý organizasyonun içinde yer almaktadýr. Bu konuda sizlerin görüþ ve katkýlarýný da bekliyoruz. Göreve baþlar baþlamaz “Kabataþ Erkek Lisesi”ni geçmiþte olduðu gibi Türkiye’nin okulu haline getirme çabalarýmýzý artan hýzla devam ettiriyoruz. Lisemiz de halen 87’si kýz olmak üzere 225 yatýlý öðrencimiz mevcuttur. Amacýmýz Kabataþ Erkek Lisesi’nde, Türkiye’nin her yerinden gelen zeki ve çalýþkan çocuklarýmýzýn eðitim almasýný temin etmek ve üstün niteliklerle donatýlmýþ çaðdaþ gençler yetiþtirmektir. Bildiðiniz gibi Anadolu liselerinin 2005 öðrenim döneminde hazýrlýk sýnýflarý kaldýrýlýp dört yýllýk eðitim verir konuma getirilmiþti. Kabataþ Erkek Lisesi’nde Lisan aðýrlýklý hazýrlýk sýnýfýnýn varlýðý gençlerin lisemizi tercihlerinde önemli etkenlerden biridir. Ülkemizin geleceðinde söz sahibi olacak gerek kamuda gerekse özel sektörde önemli mevkileri iþgal edecek gençlerimizin en az bir lisan bilmeleri vazgeçilmez temel þartlardan birisidir. Okulumuzun, Ýngilizce hazýrlýk sýnýfý olan Anadolu Lisesi statüsüne yeniden kavuþturulmasý çabalarýna geçmiþ dönem baþkanýmýz Sn. Erdal DUMANLI’nýn býraktýðý yerden aralýksýz devam edilmiþ ve bu giriþimlerimiz olumlu olarak sonuçlanmýþtýr. Kabataþ Erkek Lisesi (2006-2007) ders yýlýndan itibaren lisan hazýrlýk sýnýfý olan (4+1) Anadolu Lisesi statüsünü kazanmýþtýr. Türkiye’de bu statüde eðitim veren okul sayýsý (6)’dýr. (Kabataþ Erkek Lisesi, Galatasaray Lisesi, Kadýköy Anadolu Lisesi, Vefa Lisesi, Çemberlitaþ Anadolu Lisesi, Ýstanbul Erkek Lisesi). Lisemizin (4+1) statüsüne kavuþmasýnda bize sonsuz destek veren hemþehrim, Kabataþ’lý dostum TBMM Plan Bütçe Komisyonu Baþkan Vekili Sn. Altan KARAPAÞAOÐLU’na ve Milli Eðitim Bakanýmýz Sn. Hüseyin ÇELÝK’e camiamýz adýna teþekkürler. Vakfýmýz Kabataþ Üniversitesi kurulmasýyla ilgili olarak çalýþmalarý baþlatmýþ bulunuyor. Bu amaçla Prof. Dr. Osman ÝNCÝ, Prof. Dr. Mehmet Þener KÜÇÜKDOÐU, Prof. Dr. Naci KARAAÐAÇ, Yrd. Doç. Dr. Abdullah ARAS, Ýsmail ÖZSÜRÜCÜ, Av. Gamze SEDEF ve Sevdiye YÜCER’ den oluþan bir komite kurduk. Çalýþmalarýmýz yoðun biçimde devam ediyor. Okulumuzun derslik binasýnýn arkasýnda yer alan kültür sitesi olarak adlandýrdýðýmýz halen kullanýlamaz durumda olan binamýzýn restorasyon projeleri tamamlanmýþtýr. Restorasyon inþaatýna Mayýs/2006 ayý içersinde baþlýyoruz. Kültür binamýzýn restorasyon iþinin, finansmanýný üstlenen Kabataþ’lý kardeþlerimiz Sayýn Oðuz ÇARMIKLI ve Sayýn Kemal GENÇER ile restorasyon projelerinin hazýrlanmasýný karþýlýksýz olarak üstlenmiþ olan Sayýn Ýrfan BALÝ, Sayýn Nural KARAALP, Sayýn Coþkun ÖZBAÞ’a camiamýz adýna sonsuz teþekkürler. Ýçinde bulunduðumuz eðitim dönemi baþýnda oluþturduðumuz “Burs Fonu” bu dönem 14 çocuðumuzun ihtiyaçlarýný karþýlamaktadýr. Anadolu’dan gelecek öðrenci sayýmýzýn artmasý ile burs fonuna talebinde artacaðýný tahmin ediyoruz. Burs Fonumuza herkes katkýda bulunabilir. Kabataþ Eðitim Vakfý Burs Fonu Hesabý Vakýf Bank Ortaköy Þubesi Hesap No: 2020500 Vakfýmýz’ýn saðlam gelir kaynaklarýna ulaþtýrýlmasý için çabalarýmýz aralýksýz devam edecektir. Diðer taraftan Vakfýn mevcut kaynaklarýnýn akýlcý biçimde kullanýlmasýnda azami dikkat gösterilmesine de devam edilecektir. “Vakýflar, vakfedenlerin ilgi ve katkýlarý ile yücelip yükselirler.” Saðlýk ve esenlik dolu günler dilerim. Saygýlarýmla, M. Erol DEMÝRDÖVEN K.E.L. Eðitim Vakfý Yönetim Kurulu Baþkaný 11 Kabataþ’ta Yeniden Yapýlanma Kabataþ Erkek Lisesi Müdürü Recep MEMÝÞ Ülkemizin uygarlýk yarýþýnda, çaðdaþ medeniyet seviyesinin üzerine çýkma ülküsü, eðitim hayatýmýzdaki baþarýlarýmýza baðlýdýr. Devletimizin bu yarýþý kazanabilmesi için standardý yüksek, kaliteli bir eðitim sistemi oluþturulmasý zorunludur. 1 908 yýlýndan bu yana gerek Osmanlý Devletinde gerekse Türkiye Cumhuriyeti Öðretim Kurumlarý arasýnda saygýn ve etkin yerini muhafaza eden Kabataþ Lisesi, Cumhuriyetimizin önemli bir ortaöðretim kurumu olarak baþarýlý eðitim hayatýna devam etmektedir. Ülkemizin uygarlýk yarýþýnda, çaðdaþ medeniyet seviyesinin üzerine çýkma ülküsü, eðitim hayatýmýzdaki baþarýlarýmýza baðlýdýr. Devletimiz’in bu yarýþý kazanabilmesi için standardý yüksek, kaliteli bir eðitim sistemi oluþturulmasý zorunludur. Üzerine titrediðimiz, Cumhuriyetimiz ve Devletimiz’in yaþamasý cumhuriyet, demokrasi, insan haklarý gibi evrensel kavramlarý özümsemiþ bireylerin ayný zamanda kendi milli deðerini, çaðdaþ yorumlarla yaþatmasý sonucu, bilimsel temeller üzerinde saðlanacaktýr. Ülkemizin bu yarýþýnda, üzerine düþen görevi yüz yýla yakýn baþarýlý bir biçimde yerine getiren Kabataþ Lisesi, her zaman olduðu gibi, bu günde Cumhuriyetimizin yýlmaz savunucusu, Atatürk’ün idealini gerçekleþtirme çabasýnda eðitim meþalesini yükseklerde tutmaktadýr. Bilindiði gibi Kabataþ Erkek Lisesi, Anadolu Lisesi statüsünde eðitim veren ve sýnavla öðrenci alan bir kurumdur. Anadolu liseleri arasýnda ÖSS sýnavýnda Ýstanbul birincisi, Türkiye ikincisi konumunda olup, sürekli yarýþan ve lider bir eðitim kurumudur. Gücünü yüz yýla yakýn kurumsallaþmýþ yapýsýndan, devletimizden ve yetiþtirdiði deðerli insan gücünden almaktadýr. Okulumuz 2006-2007 öðretim yýlýnda, Bakanlýðýmýz’ýn almýþ olduðu karar gereðince 5 yýl eðitim yapacaktýr. Bunun bir yýlý hazýrlýk, 4 yýlý eðitim-öðretim aþamasýdýr. Bakanlýðýmýz’ýn okulumuza tanýdýðý bu ayrýcalýk Kabataþ'ýn büyüklüðünden ve baþarýsýndan dolayýdýr. Bütün Kabataþlýlar’ý, onlarý yetiþtiren Kabataþ Erkek Lisesi’ne desteðe davet ediyorum. Saygý ve sevgiler sunuyorum. Recep MEMÝÞ Kabataþ Erkek Lisesi Müdürü 12 KISA KISA ACTFAX ÝLE FAKS YIÐINLARINDAN KURTULACAKSINIZ BEKO, KURÞUNSUZ ÜRETÝME BAÞLADI BEKO Elektronik A.Þ, Avrupa Birliði'ne üye ülkelerin zorunlu olarak uyguladýðý kurþunsuz üretimi iç piyasaya sunduðu ürünlerde de hayata geçirdi. Türkiye'de elektrik ve elektronik ürünlerde zararlý maddelerin kullanýmýný kýsýtlayan direktife (RoHS) uygun üretime geçilerek bir ilkin gerçekleþtirildiði ifade edilerek, þirketin Ocak 2006 itibariyle hem yurt içi hem de yurt dýþý ürünlerinde RoHS'a uygun üretime baþladýðý kaydedildi. AB tarafýndan 2003 yýlýnda yayýnlanan RoHS direktifi, elektrik ve elektronik ürünlerin atýklarýnýn çevresel etkisini azaltmak, insan saðlýðý ve çevrenin korunmasý için üretime, kullanýlan malzemeye yönelik çeþitli kýsýtlamalar ve deðiþiklikler getiriyor. ÝSTANBUL “SUÝT RESIDENCE” KAVRAMIYLA TANIÞIYOR: NÝÞANTAÞI GALLERY RESIDENCE AÇILDI... Sanat, kültür ve alýþveriþin kalbi Niþantaþý'nda kurulan Gallery Residence, 21 suit odasý ile ev sýcaklýðýndan fazla, otel konforundan öte bir konseptle misafirlerine kapýlarýný açýyor. Uzun süreli konaklamalar ve þehir içinde bir otel konforunda yaþamak isteyenler için dizayn edilen Gallery Residence, sýradan otel anlayýþýnýn dýþýnda hizmet sunuyor. Nisan ayýnýn baþýnda açýlan Gallery Residence, iþ dünyasýna, konsolosluklara, Niþantaþý'nýn keyfini sürmek isteyen yerli ve yabancý turistlere hizmet veriyor. Öte yandan, farklý þehirlerden Niþantaþý'na alýþveriþ, eðlence amaçlý gelen müþterilere de kýsa süreli konaklamalar için hizmet veren Gallery Residence, Ýstanbul'un farklý bir yakasýnda yaþayýp da þehrin merkezinde de bir ev ya da ofis tutmak isteyenler için farklý bir alternatif oluþturuyor. 14 Günün büyük bölümünü faks baþýnda, gelen ve giden çok sayýdaki faks kaðýdýný düzenlemek ve yönetmekle geçiren ofis çalýþanlarý masalarýna dönebilirler. Faksla ilgili tüm iþlemleri elektronik ortama aktaran ActFax'ýn Türkçe sürümü artýk þirketlerin hizmetinde. Temel olarak bir faks sunucu sistemi olan ActFax, að ortamýnda gelen fakslarýn bir sunucuya yönlendirilmesini ve bu sunucuda toplanan fakslarýn ilgili kiþiye elektronik ortamda gönderilmesini saðlýyor. Özellikle bir að yapýsýnda çalýþan müþteriler için tasarlandýðýndan birden fazla sunucuya ve bilgisayara kurulabilen ActFax'ta gelen fakslar bir “gelenler” kutusuna düþüyor. Fakslar buradan itibaren bütün ofis programlarýyla uyumlu çalýþan ActFax yardýmýyla yönetilip, istenilen bilgisayarlara yönlendirilebiliyor. Microsoft ürünleri ile uyum içerisinde çalýþan ActFax, Windows 95, Windows 98, Windows XP, Windows 2000 veya Windows 2003 Server üzerine kurulabiliyor. ActFax kullanýcý makinelerine yazýcý olarak yüklendiðinden, Word, Excel, Outlook, Powerpoint, Wordpad ve Photoshop gibi farklý programlarda oluþturulan, “yazdýr” komutunun çalýþtýðý tüm dosyalarýn faks çekilebilme imkaný doðuyor. Logo, Eta, Link gibi muhasebe programlarýyla beraber çalýþabilmesi, firmalarýn tüm ekstrelerini istedikleri anda, herhangi ek bir ürüne ihtiyaç duymadan faks çekebilmelerine imkan tanýyor. TÜRK HAVA YOLLARI’NIN UÇUÞ EMNÝYETÝ KONUSUNDAKÝ BAÞARISI BÝR KEZ DAHA KANITLANDI Türk Hava Yollarý, havayolu emniyet yönetimi konusunda dünya çapýnda ilk standart olan ve Uluslararasý Hava Taþýmacýlýðý Birliði (IATA) tarafýndan verilen “Havacýlýk Emniyet Standartý” IOSA belgesini alarak tescil edildi. IATA tarafýndan ilk kez Temmuz 2003’te baþlatýlan IOSA (IATA Operasyonel Güvenlik Denetimi) programý için Mayýs 2005’ten bu yana çalýþmalarýný sürdüren Türk Hava Yollarý, yapýlan tüm denetimleri baþarýyla tamamlayarak Türkiye'deki ilk IOSA operatörü olarak ilan edildi. Üye havayolu þirketlerinin en geç 31 Aralýk 2007 tarihine kadar denetimden geçmek zorunda olduklarý IOSA programýnda þirketler “ortak organizasyon ve yönetim, uçuþ operasyonlarý, mühendislik ve bakým, operasyonel kontrol ve uçuþ dispatch, yer iþletme, kargo, kabin hizmetleri, operasyonel güvenlik” kriterleri açýsýndan ölçülmektedir. BOSCH OKSÝJEN SENSÖRÜ 30 YAÞINDA Dünyanýn önde gelen otomotiv teknolojileri üreticisi Bosch tarafýndan geliþtirilen, bir çevre devrimi sayýlabilecek “oksijen sensörü”nün 30. üretim yýlý kutlanýyor. Otomobiller ve diðer motorlu araçlarda, egzozla çevreye atýlan zararlý gazlarýn miktarýný azaltan ve düþük egzoz emisyonu gerçekleþmesini saðlayan “oksijen sensörü”, ayný zamanda %15 oranýnda yakýt tasarrufu avantajý sunuyor. Bosch, yýlda ortalama 33 milyon oksijen sensörü ile bugüne kadar toplamda 400 milyon adetten fazla oksijen sensörü üretimi ile pazarýn lideri konumunda. Çevreye, cebe ve motora kazanç saðlýyor. Oksijen sensörü düþük emisyon verileri saðlamasýnýn yaný sýra, egzoz gazýndaki oksijen miktarýný ölçümleyerek elektronik beyne yanma odasýna gönderilen yakýtýn optimum düzeyde olup olmadýðý ile ilgili bilgi aktarýyor. Oksijen sensörü sayesinde hava yakýt karýþýmýnýn zengin ya da fakir olduðu bilgisi beyne iletiliyor, eðer hava yakýt karýþýmý zengin ise beyin enjektörlerin açýk kalma süresini azalýyor. Bu da son kullanýcý açýsýndan yakýt tasarrufu avantajý anlamýna geliyor. VISA ÝLE FIFA ARASINDA DEV ÝÞBÝRLÝÐÝ Visa International ve FIFA (Uluslararasý Futbol Federasyonlarý Birliði) tarafýndan imzalanan bir anlaþmayla, FIFA Dünya Kupasý ve FIFA Kadýnlar Dünya Kupasý baþta olmak üzere FIFA etkinlikleriyle ilgili haklar Visa'ya verildi. Açýklanan yeni iþbirliði, dünyanýn lider ödeme sistemi markasý Visa'yla dünyadaki en popüler spor olan futbolu, futbolseverlere tüm dünya çapýnda yeni faydalar saðlayacak bir iliþkide bir araya getiriyor. Anlaþma çerçevesinde Finansal Servisler ürün kategorisindeki Visa hizmetleri Ocak 2007’de baþlayacak ve 2014 sonuna kadar sürecek. Visa, altý ortaðýndan biri olduðu FIFA'yla daha önceki kategori sponsorlarýndan daha yakýn bir iliþki içinde olacak ve FIFA etkinliklerinde, sadece Visa’ya özel pazarlama araçlarý, yarýþma, özel etkinlikler ve geliþtirme programlarý da dahil daha fazla hakka sahip olacak. Visa ve FIFA ayrýca çeþitli etkinlikler çerçevesinde Visa’ya özel ödeme programlarý yaratmak üzere birlikte çalýþacak. 15 KISA KISA NOVARTÝS, PROMOSYON DEPOSU’NDA NEXUS CUBÝC SÝSTEMÝNÝ KULLANIYOR SHELL'ÝN AVRUPA RALLÝ ÞAMPÝYONA’SINA DESTEÐÝ SÜRÜYOR Shell, 1999 yýlýndan bu yana Avrupa Rallisi’ne verdiði desteði bu yýl da Ýstanbul'da yapýlacak olan 35. Fiat Rallisi ile sürdürüyor. Türkiye'de ve dünyada motor sporlarý etkinliklerine destek veren Shell, son olarak Fiat Rallisi'ne sponsor oldu. Shell, Türkiye'de ve dünyada sayýsýz motor sporlarý etkinliðinde önde gelen otomotiv firmalarý ile son derece baþarýlý teknolojik ortaklýklarýyla öne çýkýyor. Tüm dünyada Formula1, Le Mans, World Superbikes ve MotoGP gibi etkinliklere katký saðlayan Shell bu desteðini Türkiye'de 35. Fiat Rallisi ile sürdürüyor. TOSFED tarafýndan düzenlenen ve Avrupa Ralli Þampiyonasý'nýn dokuz ayaðýndan biri olan 35. Fiat Rallisi bu yýl ilk kez Ýzmir dýþýnda farklý bir ilde, Ýstanbul'da düzenliyor. 12 Mayýs'ta Ýstanbul Taksim Meydaný'ndan 19.30'da start alan ve merkez olarak Ýstanbul Park pistinin kullanýldýðý organizasyon, Þile ve Kocaeli'ni kapsayan bir güzergah üzerinde gerçekleþtiriliyor. Ýlaç sektöründe bir dünya devi olan Novartis, 140'ý aþkýn ülkede 90,000 çalýþaný ile faaliyet gösteriyor. Türkiye'de yaklaþýk 2,000 çalýþaný ile üretim, pazarlama, klinik araþtýrmalar faaliyetlerini yürütmekte olan Novartis'in 4 üretim fabrikasý bulunuyor. Novartis Kurtköy Üretim Tesisi, promosyon deposunda gerçekleþebilecek tüm operasyonlarý etkin ve verimli þekilde yönetmek, operasyonlarýn kaðýtsýz, en kýsa sürede, en az insan ve makina kaynaðý ile hatasýz tamamlanmasýný saðlamak üzere Kasým 2005 tarihinde Nexus Cubic Ambar Yönetim Sistemi'ni kullanmaya baþladý. Nexus Cubic Ambar Yönetim Sistemi hem Beþiktaþ Merkez'de, hem de Kurtköy Üretim Tesisleri'ndeki promosyon deposunda Novartis kurumsal að yapýsý üzerinden çevrimiçi ve gerçek zamanlý (online/real time) kullanýlýyor. Mal kabul giriþi, mal kabul ve diðer operasyonel iþlemler promosyon deposunda gerçekleþtirilirken; raporlama, müþteri, ürün tanýmlama gibi yönetsel iþlemler Beþiktaþ Merkez'den yapýlýyor. Beþiktaþ Merkez'de sevk planlamasý yapýlýp sonrasýnda promosyon deposunda sevkiyat baþlatýlýyor. RF terminaller ile ürünler toplanýyor, sevkiyata ait tüm ürünler toplanýnca da sevkiyat otomatik olarak tamamlandý statüsüne geçiyor. Sevkiyat onaylandýðýnda otomatik olarak ýrsaliye ve sevk etiketi (müþteri adý ve adresi) basýlýyor. Nexus Cubic Ambar Yönetim Sistemi'nin uzman yetkilendirme uygulamasýyla tüm bu iþlemler sadece yetkisi olan çalýþanlar tarafýndan yapýlabiliyor. SUBARU IMPREZA “EN GÜVENLÝ ARAÇ” 2006 model Impreza 2.0R, Impreza WRX ve Impreza WRX Sti güçlendirilen arka kapýlarý, koruyucu etkisi artýrýlan yan hava yastýklarý ve aktif baþ destekleri ile, Amerikan Insurance Institute of Highway Safety (Amerikan Otoban Güvenliði Sigorta Enstitüsü) tarafýndan gerçekleþtirilen güvenlik testlerinde “En Güvenli Araç” seçildi. 2006 model Subaru Impreza'nýn güvenilirliði üç farklý çarpma testiyle sýnandý. Testlerde, önden, arkadan ve yandan çarpma anýnda oluþabilecek hasarlara karþý aracýn dayanýklýlýðý ile olasý boyun sakatlanmalarýna karþý aracýn güvenlik donanýmlarý deðerlendirildi. 2006 model Impreza 2.0R, Impreza WRX ve Impreza WRX Sti güçlendirilen arka kapýlarý, koruyucu etkisi artýrýlan yan hava yastýklarý ve aktif baþ destekleri ile gerçekleþtirilen çarpma testlerinden baþarýyla geçti. 16 BAKIÞ Bahar Þiiri Bu sabah mutluluða aç pencereni Bir güzel arýn dünkü kederinden Bahar geldi bahar geldi güneþin doðduðu yerden Çocuðum uzat ellerini Þu güzelim bulut gözlü buzaðýyý Duy böyle koþturan sevinci Dinle nasýl telaþ telaþ çarpýyor Toprak ananýn kalbi Þöyle yanýbaþýma çimenlere uzan Kulak ver gümbürtüsüne dünyanýn Baharýn gençliðin ve aþkýn Türküsünü söyleyelim bir aðýzdan ATAOL BEHRAMOÐLU Fotoðraf: Necat NAZAROÐLU 18 19 DÜNYA Dünyanýn Ýlk Kök Gökyüzünde Hýz Rekoru Hücre Bankasý denemesi Onulmaz hastalýklarýn tedaviNASA bu ay sonunda insansýz jet sinde kullanýlmasý planlanan kök motorlu uçaklarda hýz rekorunu kýrhücreleri muhafaza edecek ve maya hazýrlanýyor. Bu alandaki araþtýrmacýlara kaynak saðlayacak rekorun üç katý hýza ulaþmak üzere dünyanýn ilk kök hücre bankasý tasarlanan X-43A adlý süpersonik Ýngiltere’de açýldý. uçak saatte 10 bin km hýz yapabiliTýbbi Araþtýrmalar Konseyi Baþkaný yor. X-43A prototipi, California’daki Profesör Colin Blakemore, kök Edwards Hava Kuvvetleri Üssü’nde hücre çalýþmalarýnýn tedavisi müm27 Mart’ta yapýlmasý planlanan dekün olmayan hastalýklarýn çözünemede uçuþunda baþarýlý olmasý münde gerçek bir umut vaat ettiðini durumunda jet motor rekorunu ele vurguladý. geçirecek. NASA ilk denemede uçaðý Ýngiltere’nin baþkenti Londra’nýn 20 kapasitesinin yaklaþýk yarýsý kadar, 6 kilometre kuzeyindeki Potters bin km/s (5 Mach) hýzla uçurmayý Bar’da bulunan Ulusal Biyolojik planlýyor. Bu alandaki hýz rekoru 3 Standartlar ve Kontrol Enstitüsü’nde bin 529 km/s (3.2 Mach) ile SR-71 kurulan bankada tutulacak kök Blackbird adlý casus uçaðýna ait. hücreler, tüm dünyadaki araþtýrmaRekor 1964 yýlýndan bu yana cýlarýn kullanýmýna sunulacak. kýrýlamýyor. X-15 olarak adlandýrýlan Londra’daki Krallýk Koleji ve Newbir baþka test uçaðý 6.7 Mach hýza castle’daki Yaþam Merkezi araþulaþmýþtý, ancak bu uçakta roketli týrmacýlarý tarafýndan ayrý ayrý motor kullanýlýyordu. Uzunluðu 3.6 geliþtirilen iki insan embriyosu metre, kanat açýklýðý 1.5 metre kök hücresi, bankada saklanan olan X-43A, NASA’nýn 20 yýllýk ilk iki kök hücresi oldu. “scramjet” teknolojisinin ürünü. 20 Japonya’da Yakýt Hücreli Tren Japonya’nýn en büyük tren þirketi, yakýt hücreli ilk hýzlý trenin deneme sürüþünün yapýlacaðýný açýkladý. Japonya’da her gün binlerce insan trenlerle yolculuk yapýyor, bu nedenle ülkede þirketler enerji tasarrufu saðlayan çevre dostu tekniklere yatýrým yapýyor. Hidrojenle oksijen arasýnda bir kimyasal reaksiyonla elektrik üreten yakýt hücresi teknolojisi atýk madde olarak su buharý üretiyor. Uluslararasý adýyla East Japan Railways þirketi, NE Train (Yeni Enerji Treni) adý verilen yakýt hücreli trenin Temmuz ayýnda ilk kez raya çýkacaðýný, gelecek yýldan itibaren de hizmete gireceðini duyurdu. East Japan Railways þirketi, Tokyo bölgesinde günde 16 milyon yolcu taþýyor. Yakýt hücreli trenin lokomotifi elektrik pille çalýþacak ve saatte 100 km yol alacak. Tren ilk etapta dizelle çalýþanlarýn yerini alacak. NE Train, Japonya’daki benzer trenlerden yüzde 20 daha az enerji tüketecek. Pasifik Asit Denizine Doðru! Son Gezegen Parlak Çýktý Sinirlere baðlý ilk biyonik Bilim insanlarý, yapýlan ölçümlerde Hubble Uzay Teleskobu’nun kol yapýldý son 15 yýllýk süre zarfýnda Pasifik gözlemlerine göre 10’uncu gezeBilimkurgu film ve romanlarýndaki Okyanusu’nun küresel ýsýnmaya gen adayý Xena, onaylandýðýnda bir düþ daha gerçek oluyor: baðlý olarak normalin üstünde Avrupalý bilimciler sinirlerimizin kont- Güneþ Sistemi’nin en parlak gezeasitlendiðini tespit etti. Uzmanlar, rolünde ilk biyonik kolun prototipini geni olacak. Bilim insanlarý geçen yýl bu anormal asitlenmeyi küresel ýsýnPluton’un da dahil olduðu Kuiper mayla atmosfere salýnan karbon- ürettiler. Kollarýný bacaklarýný yitiren Kuþaðý’nda yeni bir gezegen adayý kimseler, bu biyonik protezi hissederek dioksidin denizler tarafýndan emilgözlemlemiþti. Yeni gezegen adayýnýn kullanabilecekler. Doðrudan sinir sismesine baðlýyor. Yapýlan araþtýren uç gezegen Pluton’dan yüzde 30 temine baðlanan biyonik protezi takanmalarda pH’ta 0.025 birimlik düþüþ daha büyük olduðu düþünülmüþtü. tespit edildi. Asitlenmenin üç ok- lar, düþünerek, aklýndan geçirerek týpký Ancak, son gözlemler gezegen adayanusta da birden görülmesi, küresel eli gibi protezi de hareket ettirebilecek yýnýn büyüklüðünün Pluton’a hemen ýsýnmanýn dolaylý tehlikelerine dikkati ve gerçek gibi duyularý da algýlayabile- hemen eþit olduðunu ortaya koydu. çekiyor. Dünya denizleri, petrol, cek. En büyük özellikleri, duyu geri Gezegenin büyüklüðünün tahminlerkömür ve doðal gaz kökenli enerji bildirime sahip olmalarý. Biyome- den küçük çýkmasý bir baþka özelliðine kaynaklarýnýn yakýlmasýyla atmosfere kanikçilerin ve sinirbilimcilerin birlikte iþaret ediyor; Xena, þahsýna münhasýr salýnan karbondioksidin yaklaþýk çalýþmalarý sonucu, protez kollarda bir þekilde Güneþ Sistemi’ndeki diðer yüzde 30’unu emiyor. Bilim insanlarý, büyük bir devrim gerçekleþtirildi ve sinir tüm göktaþlarýndan çok daha parlak. karbondioksid deposu haline gelen sistemimizle doðrudan iletiþim içinde Resmi gözlem adýyla 2003 UB313, denizlerin gelecek binyýlda küresel Güneþ’e Pluton’dan üç kat daha bulunacak, cisimleri hissedebilecek ve uzak. Astronomlar bu nedenle, geCO2’nin yüzde 90’ýný emeceðini beyin ile alýþ veriþ yapabilecek ilk zegen adayýnýn Pluton’dan daha tahmin ediyor. Karbon dioksid oragerçek biyonik kol protezi gerçek- büyük olmasý gerektiðine kanaat nýnýn artmasý, denizlerdeki doðal leþtirildi. Bu, doðrudan sinir sistemine getirmiþti. Ancak büyüklüðünün yaþamýn tehlikeye girmesi demek. baðlanan biyonik bir protez. Takan Pluton kadar olduðunun anlaþýlÖnce küçük canlýlarýn soyunun kiþi, sadece aklýndan geçirerek promasýyla gezegenin normalden çok tükenmesi, besin zincirinde daha tezi hareket ettirmekle kalmayacak, daha parlak olmasý gerektiði fikri üstteki canlýlarýn yemsiz kalmasýna öne çýktý. gerçek gibi duyularý da algýlayacak. neden olacak. 21 RÖPORTAJ Atatürk Barajý dünya çapýnda bir iþti Kabataþ, resmi okullar arasýnda çok tanýnmýþ bir okuldu. O zamanlar Kabataþ için, resmi okullar içerisinde en sýký okul tabiri kullanýlýrdý. K onuðumuz 1938 mezunu bir Kabataþlý: Sedat Üründül. Evet, kendisi 1920 doðumlu ve tam 86 yaþýnda. Halen iþlerinin baþýnda olan Sedat Üründül, bu yaþýný ve dinç görünümünü çalýþmaya borçlu. Aslýnda kendisini tüm Türkiye tanýyor, ismiyle olmasa da ortaya koyduðu bir eser nedeniyle: Atatürk Barajý. Kendisi, haklý gururunu taþýdýðý Atatürk Barajý’ný ülkemize kazandýran Ata Ýnþaat’ýn Yönetim Kurulu Baþkaný. Birçok þirketin yönetiminde yer alan Sedat Üründül, ayný zamanda Kabataþ Eðitim Vakfý’nýn da kurucularýndan. Sedat Üründül’ün okul yýllarýndan iþ yaþamýna uzanan serüvenini sizlerle paylaþýyoruz. Fotoðraflar: Murat Özbey 22 Doðumum 1920 yýlýnýn Ocak ayýnýn 16’sý. Ýstanbul doðumluyum; fakat babam Bulgaristan’da doðmuþ ve sonra 16 yaþýnda Türkiye’ye gelmiþ burada evlenmiþ. Ben tek çocuðum, benim kardeþim yok. Babanýz ne iþle meþguldü? Babam evvela emniyet teþkilatýna mensup olup, Sultan Reþat’ýn muhafýzlýðýný yapmýþ. Ýlk iþi o. Padiþah deðiþtikten sonra o da belediyeye girmiþ. Belediyede temizlik iþlerinde memur olarak görev almýþ. Bu arada Ýstanbul iþgalde. O zaman çöp arabalarý vardý, atla çekilen. Ve o atlardan 50 tanesini Anadolu’ya kaçýrýyorlar ve bu kaçýrmalarda babamýn da rolü var. Ardýndan belediyeden ayrýlýyor, bir müddet serbest çalýþýyor ve sonra otelciliðe baþlýyor. Ben doðduðum zaman Sirkeci’de bir otel iþletiyordu. Ben okurken ve de ben mühendis çýktýktan sonra da babam otelini iþletti. 23 RÖPORTAJ 24 Babanýz, sizi hiç otelde yanýnda istemedi mi? Hayýr, öyle bir þey düþünmedi. Zaten okumamla çok ilgilenirdi ve mali durumu iyiydi. Teþvikiye’de oturuyorduk o zaman. Ýlkokulu ve ortaokulu Þiþli Terakki’de bitirdim. Hatta 9. sýnýfý da Þiþli Terakki’de okuyup, 10. sýnýfa geçtim. Ben hiç ikmale dahi kalmadan sýnýflarýmý geçiyordum. Kabataþ Erkek Lisesi’nde arkadaþlarým vardý. Hep derlerdi ki; “Sen para ile geçiyorsun sýnýfý, ikmale kalmýyorsun”. Bu benim aðýrýma gidiyordu. Bu yüzden 9. sýnýftan 10. sýnýfa geçtiðim sene Kabataþ’a kayýt oldum. Peki dedikleri kadar zor muydu, okurken hiç sýkýntý çektiniz mi Kabataþ’ta? Hayýr. Zaten 3 tane hoca Þiþli Terakki’de de hocamdý, beni tanýyorlardý. Hatta þaþýrdýlar, “Niye geldin Sedat? Ne oldu?” dediler. Ben de nedenini anlattým. “Senin için mevzu bahis deðil” dediler. Çünkü orada da en iyi talebelerden biri idim. Bilhassa matematik yönünden. Özel merakým da vardý, o bakýmdan mühendisliði de seçmiþ oldum. Bir sýkýntý çekmeden okudum, Kabataþ’ta da ikmale kalmadým. O yýllardaki Kabataþ Erkek Lisesi’nden söz eder misiniz? Kabataþ nasýl bir okuldu? Kabataþ, resmi okullar arasýnda çok tanýnmýþ bir okuldu. O zamanlar, Galatasaray, Fransýz tedrisatýyla eðitim veriyordu. Ýstanbul Erkek Lisesi, Haydarpaþa Lisesi gibi büyük liseler vardý. Sonra hususi okullar çoktu; Boðaziçi, Fevzi Ati Feyziye Mektebi, Þiþli Terakki gibi birkaç tane daha özel okul vardý; ama Kabataþ için resmi okullar içerisinde en sýký okul tabiri kullanýlýrdý. Kabataþ Erkek Lisesi’nden sonra eðitiminiz nasýl sürdü? Kabataþ mezunu olduktan sonra, o sene hem bitirmeyi hem de olgunluðu verdik, ikmal görmeden. Sonra o sene, ki zannediyorum Aðustos ayý idi, Yüksek Mühendis Mektebi adý altýnda olan þimdiki ÝTÜ ( Ýstanbul Teknik Üniversitesi)’ne girdim. 1938 senesiydi, 768 kiþi imtihana girdik, 161 kiþi kazandý. Ben bu 161 kiþi içerisinde 28. oldum. O sene Kabataþ’tan 8 arkadaþ girdik. Mühendis çýktým. Üniversitede neden mühendisliði seçtiniz? Matematiðim çok kuvvetli olduðu için, aklýmdan geçen mühendislikti. Babam da teþvik etti. Bir de bir þey daha söyleyeyim, ben okula gitmeden evvel yani 1 sene evvel babam bana toplama, çýkartma, bölme, çarpma öðretti. Babam da matematiðe çok meraklýydý. Ve okula gittiðim zaman ben bu dört iþlemi biliyordum. O bakýmdan matematik kafasý vardý. Bildiðiniz gibi de matematik, mühendisliðin esasýný teþkil eder. Bu sayede meslekte de baþarýlý oldum. Ýlk çalýþtýðýnýz yer neresiydi? Ýlk olarak Ýbrahim Yolal’ýn, o zamanýn meþhur Ýstanbul müteahhitinin yanýnda çalýþmaya baþladým. Ben, mezun olduktan sonra ilkbaharda çalýþma hayatýna geçerim diye düþünüyordum. O zaman Teþvikiye’de otu- Kabataþ’tan olan arkadaþlarla 1960 yýlýndan beri her ayýn ilk çarþambasý toplanýrýz. Fakat sayýmýz 4’e kadar indi. Yalnýz bu haftanýn çarþambasýnda 8 kiþi olduk, çok kaybettik. 43 kiþiye kadar çýktýðýmýz oluyordu. Görüþmelerimiz önceleri geceydi sonra gündüze çevirdik. Son 30 senedir Beyoðlu Cumhuriyet Meyhanesi'nde her ayýn ilk çarþambasý toplanýyoruz. ruyoruz ve yürüyüþ yapýyorum. Taksim’den eve gelirken, baktým bir kulübe kurulmuþ, mezarlýktý orasý. O sýrada pencereden biri bakýyor. Bir baktým, mahalle arkadaþým olan Haluk Derman. Benden 2 sene evvel mühendis çýkan arkadaþým. O da beni gördü, “Hemen gel.” dedi. Girdik içeriye, radyo evi ihalesini almýþlar, kaba inþaatýný. O þantiye þefi olarak oraya gelmiþ, yardýmcý mühendise de ihtiyaç varmýþ. “Benimle çalýþmak ister misin?” dedi. “Memnuniyetle.” dedim. “Hemen ben patronla konuþayým, sen bana 2-3 gün sonra tekrar uðra.” dedi. Ben de düþündüm taþýndým, evime de yakýn. Böylece benim ilk iþim Ýstanbul Radyo Evi’nde þantiye þef yardýmcýlýðý oldu. Haluk Derman’da öyle bir insan ki, onu söyleyeyim size: Hayatýnda ikincilik diye bir þey bilmiyor. Pertevniyal Lisesi’ni birinci bitirmiþ, mühendislik mektebine birincilikle girmiþ ve onun girdiði sene vardý, benim girdiðim sene kaldýrmýþlardý ikinci sýnýf sýnavý vardý. Ona da girip ve baþarýlý olup doðrudan doðruya ikinci sýnýfa baþlamýþtý. O kadar zeki... Ondan sonra askere gidiyor, yedek subay okulu Ankara’da o zaman ve orada da 1. oluyor. Aramýzda 2 yaþ var, beni de iþe aldý ve hakikaten onun yanýnda pratik tecrübe edindim. Radyo Evi’nden sonra hangi projelerde çalýþtýnýz? Radyo Evi’ni bitirdikten sonra yanýnda Kervansaray Apartmaný vardýr, onun da kaba inþaatýný verdik. Ondan sonra Taksim’de þimdiki Kültür Sarayý, o zamanki adý Opera Binasý idi. Onun kaba inþaatýný da biz yaptýk. Ve ben orada þantiye þefiydim, bu benim ilk þantiye þefliðimdi. Sonra Ýzmir’de Sümerbank’ýn dokuma fabrikasý inþaatý çýktý. Ondan evvel Zincirlikuyu’da Merkez Bankasý Evleri diye 38 tane çok lüks bina ihalesi vardý, onu aldýk. Orada da þantiye þefliði yaptým. Ýzmir’de sahilde bir Merkez Bankasý yapýldý sonradan, sanýrým 1947 senesiydi o bina da benim þantiye þefliðimde yapýlmýþtýr. Ondan sonra Haydarpaþa’daki büyük silo var. O silo inþaatý için, Yolal firmasý bir Alman firmasý ile müþterek olarak ihaleye girdi, kazandý. Onun da mukavelesinde :”Ýhaleyi yabancý bir firma alsa dahi, þantiye þefinin mutlaka Türk mühendis olmasýnýn þartý vardýr” deniyor. Almanlarla %50-%50 ortak alýnan bu iþte tekniði onlar yürütecekler; fakat bir Türk mühendis þantiye þefi olacak. Patronumuz Ýbrahim Yolal, beni buraya þantiye þefi olarak gösterdi, benim de rýzamý alarak. Hemen oradan geldim buraya, oðlum da o zaman 3-4 yaþýndaydý. 1953’ün sonunda alýnan bu iþe 1954’te baþlandý. Türkiye’de bir ilk, 35.000 tonluk silo. Onun fiilen þantiye þefi bendim. Tekniði Alman mühendisler yürütüyorlardý. Ben idari iþleri yönetiyordum; ama resmi mesuliyet bendeydi. Yolal’a ortak olduk sonra, sonraki iþlerde Yolal ve ortaklarý adý altýnda ihalelere girdik. Ondan sonra füze rampalarý iþini aldýk. Çok büyük bir NATO iþi, onu da yaptýk baþarýyla. NATO’dan teþekkür mektubumuz var firma olarak. 25 RÖPORTAJ 26 Ýbrahim Yolal ile yollarýnýz nasýl ayrýldý? Maalesef pek tatlý olmadý ayrýlýk. Bazý anlaþmazlýklar oldu. Benimle beraber birçok iþte þantiye þefliði yapan 2 mühendis arkadaþým ile beraber ayrýldýk Yolal’dan ve 3 kiþiyle Palet Ýnþaat’ý kurduk. Kaç senesinde? 1966 senesinde Palet Ýnþaat’ý kurduk. Palet Ýnþaat’ta füze rampalarý yapma iþi dolayýsýyla elimizde büyük bir karne vardý. Benim þantiye þefi sýfatýmdan istifade ederek müteahhitlik karnesi teþkil edildi. Her türlü iþe girebilir diye. A grubunun sonsuz karnesi benim adýma alýndý. Çünkü, karne füze rampalarý dolayýsý ile vermiþti. Ve ben de Palet Ýnþaat’ýn kurucu ortaklarýndandým. Palet Ýnþaat Türkiye’de A grubu sonsuz müteahhitlik karnesine sahip 11 firma arasýndaydý. Ve Atatürk Barajý’nýn alýnmasýna sebep o karnedir. Palet Ýnþaat olarak iki tane baraj yaptýk. Ondan sonra Sakarya Seddeleri, Adapazarý’nda. Düzce Büyük Belen Çayý ýslahý, Yataðan - Muðla Yolu inþaatý. Aðýrlýklý alt yapý çalýþmalarýnda faaliyet göstermiþsiniz. Tabii kaba inþaatlar; ama ince inþaatlar da yaptýk. Merkez Bankasý mesela, ince inþaattý. Okullar yaptýk, dahiliye kliniði, Diþ Tabibi Okulu, Beyazýt Meydaný hep bunlar benim de ilgili olduðum konulardýr. Fakat tabii bunlarýn içerisinde en büyük proje, bana da fahri doktorluk ünvanýný o verdirmiþtir, Atatürk Barajý. Atatürk Barajý dünya çapýnda bir iþti. Atatürk Barajý iþi nasýl doðdu? Siz nasýl dahil oldunuz iþe? Atatürk Barajý ihaleye çýktý, tabii büyük çapta bir iþ. Tek karne de kâfi deðil, mali konu planda var. Ýki þirketle iþ birliðine gittik. Palet Ýnþaat bizim þirketimiz, Seri Ýnþaat var Ertuðrul Kurtoðlu’nun, bizim arkadaþýmýz. Bir de Enerjisu. Teklif hazýrladýk verdik; ama teklif için öyle muazzam hazýrlýk yapýldý ki... Haziran ayýnda ihaleye çýktý, Aðustos’ta teklif verilecek. 1983 yýlý, ondan sonra arkadaþlar rahat çalýþabilmek için Uludað’da kamp kurdular. Yani orada çalýþýldý, ondan sonra teklifler hazýrlandý. Baþta yabancýlar olmak üzere bir çok Türk ve yabancý ortaklý firmanýn yanýnda, bir tek biz Türk firmasý olarak girdik ihaleye. Ýhalede en uygun fiyatý biz verdik ve iþi aldýk. Ýhaleyi alabileceðinizi düþünüyor muydunuz? Çok güçlü rakipler, yabancý ortaklar da vardý sonuçta... Var tabii, yabancý ortaklar da vardý. Bir de en büyük rakip Doðuþ þirketi idi. Onlar bizden hem daha kuvvetli mali bakýmdan, hem de daha çok baraj inþaatý yapmýþlardý. Biz de Palet olarak oldukça büyük 2 tane baraj yaptýk, onlarýn da faydasý oldu tabii... Ýhalede 1. olduk. Ve üç firma birlikte Ata Ýnþaat’ý kurarak Atatürk Barajý’na baþladýk. Korkunç bir makine parký, o kadar büyük bir makine parký ki inþaat esnasýnda 2-3 sene zarfýnda Amerikan inþaat dergilerinde þöyle bir ifade çýktý: “Halen yeryüzünde en büyük makine parkýyla çalýþan þantiye, Türkiye’de Atatürk Barajý’ný yapan firmanýn þantiyesidir.” Makine adedini hatýrlýyor musunuz? En büyük yükleyiciler, 200’ün üstünde makine sayýsý. 85 tonluk damperlerden yalnýz 200 tane geldi. Bu makinelerin alýnmasýnda Turgut Özal’ýn büyük rolü vardýr. Maalesef baraj bittikten sonra o koskoca makine parkýna Türkiye’de bir iþ bulamadýk. Ürdün’de bir iþ aldýk; ama o da o kadar büyük deðildi. Makinelerin ¼’ünü bile götürmedik. Atatürk Barajý’ný biz 1992’de bitirdik. 10 seneydi süresi, biz 9 senede bitirdik. Proje bedeli ne kadardý? Bizim inþaat bedeli 1 milyar 165 milyon dolar. Yalnýz inþaat, transformatörlerin falan toplamýyla 2.8 milyar dolara mal oldu. 8 tribün devamlý çalýþýyor, sulama yapýyor. Korkunç bir göl Atatürk Barajý. Van Gölü’nden sonra Türkiye’nin 2. büyük gölü oldu. Makine parkýmýz çok geniþti dediniz, makine markalarýný hatýrlar mýsýnýz? 200 milyon dolarlýk Caterpillar vardý. Toplamda kaç kiþi vardý çalýþan? Atatürk Barajý inþaatý sýrasýnda, þantiyede yalnýz bize baðlý 218 tane mühendis vardý. Kontrol ve Devlet Su Ýþleri mühendisleri hariç. Ýstanbul’da ve Ankara’da bir þubemiz vardý, oradaki mühendislerle 250’yi buluyordu. 890 kiþi çalýþtýðý oldu iþçi olarak. 27 RÖPORTAJ Þu an Ata Ýnþaat neler yapýyor? Ýnþaat iþimiz yok; ama baþka konularýmýz var. Mesela bu arada bir kireç fabrikasý var Ömerli’de. Fransýz Lafarge firmasý ortaklýk talep etti, bundan takriben 10-12 sene evvel % 50’sine ortak oldular. Þimdi Entegre Has Sanayi adý altýnda Ata Ýnþaat’ýn % 50 ortak olduðu fabrika çalýþmaktadýr. Peki inþaat iþleri ne zaman býrakýldý? Atatürk Barajý’ndan sonra bir de Ürdün’de iþ aldýk. Onun dýþýnda Türkiye’de inþaatla ilgili hiçbir iþ alamadýk. Makineleri de Türkiye’de satamadýk; çünkü Türkiye’de makinelere göre iþ yok. Hep yurtdýþýna sattýk. Arabistan çok aldý, Rusya’dan çok aldýlar. Lise yýllarýndan görüþtüðünüz arkadaþlarýnýz var mý? Kabataþ’tan olan arkadaþlarla 1960 yýlýndan beri her ayýn ilk çarþambasý toplanýrýz. Fakat sayýmýz 4’e kadar indi. Yalnýz, bu haftanýn çarþambasýnda 8 kiþi olduk, çok kaybettik. 43 kiþiye kadar çýktýðýmýz oluyordu. Görüþmelerimiz önceleri geceydi, sonra gündüze çevirdik. Son 30 senedir Beyoðlu Cumhuriyet Meyhanesi’nde her ayýn ilk çarþambasý toplanýyoruz. Yaklaþýk 50 yýldýr arkadaþlarýnýzla görüþüyorsunuz, bu birlikteliði saðlayan nedir? O arkadaþlýðý kuranlardan bir tanesi benim. Ben o zaman Bakýrköy’de oturuyorum, Bakýrköy Vergi Dairesi müdürü Kabataþ’tan sýnýf arkadaþým, Kemal. Bir gün bana “Sýnýf arkadaþlarýný toplasak iyi olur sen ne der- sin?” dedi. “Hay hay” dedim. Bir de Maruf Önal var, emekli profesör mimar; ama tanýnmýþ mimardýr, akademiden mezun. Onu da görmüþ, o da tamam demiþ. Biz üçümüz bu toplantýlarýn kurulmasýna sebep olduk. 17 Mart 1960 tarihinde toplantý yapmaya karar verdik, tünel civarýnda Nil Restoran vardýr, Asmalý Mescit’te. Orada yer ayýrttýk ve oraya 17 kiþi geldi. Ýlk toplantýmýz 17 kiþiydi, akþamdý. Ondan sonra dedik ki her ay toplanalým. Ve bu 3-4 sene devam etti ve git gide de çoðaldý. Sonra gece aðýr oluyor, gündüze çevirelim dediler ve ayak altý diye Cumhuriyet Meyhanesi’nde toplanmaya baþladýk. Ve her ayýn ilk çarþambasý gündüz olmak üzere devam ediyor, 1960’tan beri. Rekor 43 kiþi toplandýk bir kere oldu o da. Halen görüþtüðünüz insanlar kimler? Mesela bir tanesi Adnan Görker, Ýbrahim Yolal firmasýnda çalýþtýðým sýrada mali iþler müdürü idi. Ytong diye bir inþaat malzemesi markasý var. Ben büyük ortaklarýndaným, þahsen Sedat Üründül olarak Ytong þirketinin yönetim kurulunda baþkan vekiliyim. Baþkan Adnan Görker de sýnýf arkadaþýmdýr. Mühendistir, kurucudur zaten o da. Onun % 31 hissesi var, benim % 30, Alman ana þirketin de % 25’tir hisseleri. Benim oðlum Ömer de yönetim kurulunda üyedir. Onun dýþýnda bir de Ertuðrul Kurtoðlu’nun çocuklarýnýn ve benim de oðlumun beraber kurduðu Burger King. Türk Ata Burger (TAB) Gýda adý altýnda kurduk. Orada % 30 Ömer ile benim hissem, % 70 Ertuðrul Kurtoðlu ve çocuklarýnýn hissesi var. Oðlunuz spor yazarý, sizin geçmiþte sporla bir ilginiz oldu mu? Benim oldu, benden dolayý Ömer’in de. Ben Fenerbahçe taraftarýyým; fakat babam Beþiktaþlý idi. Çok gayret etti beni Beþiktaþlý yapmaya; ama muvaffak olamadý. Okul zamanlarý hiç futbol oynadýnýz mý? Mahalle takýmýnda oynuyordum, Kabataþ’ta mektep takýmýnda oynadým. Þeref Stadý’nda 2 maça çýktým. Kabataþ yýllarýnda sizi çok etkileyen, katkýsý büyüktür diyebileceðiniz hocanýz var mý? Hocalarýmdan Ecvet Bey, Kutsi Bey, Kamil Bey ve Hadi Bey Þiþli Terakki’de de hocamdý. Bir de Hýfzý Tevfik Gönensay Bey, o zaman Boðaziçi’nin müdürü, bizde de edebiyat hocasý idi. Atatürk’e benzer bir yüzü vardý, çok iyi giyinirdi. Çok güzel bir ders anlatýþý vardý, ona hayran kalmýþtým. Sýnýflar kaç kiþilikti o dönemler? 40 kiþiden az sýnýf yoktu, 60’a kadar çýkan sýnýflar vardý. Baþarýlý bir öðrenciydim dediniz, peki hiç yaramazlýk yapar mýydýnýz? Hayýr. Kabataþ’ta benim mezun olduðum sene, 6 kiþi hem ikmalsiz liseyi bitirdi hem de olgunluðu bitirdi. Onlardan biri de benim tabii. Ve sekiz kiþi de Yüksek Mühendis Mektebini kazanabildi. Enteresandýr, Radyo Evi’nin kaba inþaatýný yaptýk dedim ya, Radyo Evi’nin proje müsabakasýný kazanan da hem Kabataþ’tan sýnýf arkadaþým, hem de mühendis mektebinden sýnýf arkadaþým Doðan Erginsoy. Ben Fenerbahçe taraftarýyým; fakat babam Beþiktaþlý idi. Çok gayret etti beni Beþiktaþlý yapmaya; ama muvaffak olamadý. 28 29 YORUM Özerklik ve Sorumluluk Dikkat edilirse, gençlerin dile getirdikleri, yakýndýklarý konu ve sorunlarýn hemen hepsi, onlarýn toplum içinde durumlarýný belirleyememiþ, gerçek rollerini ve yerlerini alamamýþ olmalarýndan kaynaklanmaktadýr. Prof. Dr. Özcan KÖKNEL Özdeþleþme süreci içinde gencin art arda kurup sürdüðü iletiþimler, denediði roller, kullandýðý davranýþ kalýplarý birbirleriyle çatýþýr, birbirine karýþýrsa kimlik geliþmesi bozulur. Genç kendi kimliðini algýlayamaz. Kendi kimliðine yabancý kalýr. 30 Ö zdeþleþme süreci içinde genç özerklik ve sorumluluk arasýndaki dengeyi kurmaya çalýþýr. Kimliðini, kiþiliðini kazandýðýný sanan, anne babasýný, yakýn çevresini, baþkalarýný sürekli olarak eleþtiren, küçümseyen genç, kendisi ve çevresiyle ilgili tüm kararlarda, baðýmsýz ve özgür olmak ister. Buna karþýlýk içinde bulunduðu ailede, çevrede kendisine düþen sorumluluklarý yüklenmez ya da zorla yüklenip sürükler. Giyeceðine, yiyeceðine, eve geliþ gidiþ zamanýna baþkalarýnýn karýþmasýný istemeyen genç, istediði zaman yemeðin hazýr olmamasýna kýzýp öfkelenirken, sofranýn kurulmasýna, bakkaldan öteberi alýnmasýna yardýmcý olmaz. Alabildiðine baðýmsýz ve özgür yaþamak için her türlü çabayý gösterirken ailenin ekonomik durumunu görmezlikten gelir. Çalýþmak, baþarýlý olmak gibi sorumluluklarý olduðunu unutur. Özerklikle sorumluluk arasýndaki denge saðlýklý iletiþim ve özdeþleþmeyle kurulur. Böylece genç dengeli, düzenli, tutarlý, gerçekçi davranmayý öðrenir. Özdeþleþme süreci içinde gencin art arda kurup sürdüðü iletiþimler, denediði roller, kullandýðý davranýþ kalýplarý birbirleriyle çatýþýr, birbirine karýþýrsa kimlik geliþmesi bozulur. Genç kendi kimliðini algýlayamaz. Kendi kimliðine yabancý kalýr. Bu duruma “kimlik karýþýklýðý” ya da “kimlik bunalýmý” (identity confusion, identity cries) adý verilir. Erikson tarafýndan tanýmlanan bu tablo, gençlerin iç dünyalarýnda kendi benlikleriyle saðlýklý iletiþim kuramamalarýndan kaynaklanýr. Genç davranýþlarý üzerindeki denetimi kaybeder. Ayný anda türlü özdeþleþmelerden kazandýðý, ancak benimseyip pekiþtirmediði davranýþ kalýplarýný kullanmak ister. Hepsini birbirine karýþtýrýr. Erikson, engel ve zorlama karþýsýnda gençlerin bir bölümünde kimlik karýþýklýðý ve bunalýmý olabileceðini belirtmiþtir. Ancak bu durum gençlik çaðýnda ortaya çýkan þizofreninin baþlangýç belirtileri arasýnda da bulunduðundan önemlidir. Erinlik döneminin ilk yýllarýnda genç duygu ve düþünceleriyle bir düþ, düþlem dünyasý yaratýr ve bunun içinde yaþar. Yazarý, yapýmcýsý, yönetmeni olarak hazýrladýðý bir filmde ya da oyunda baþrolü oynuyor gibidir. Baþkalarý bu filmin, oyunun izleyicisidirler. Genç kiþiliðinin gerçek sýnýrlarýný çizemez. Gerçekle düþü ve düþlemi kolayca ayýramaz. Kendisini çok önemser. Bütün duygu ve düþüncelerini benzersiz, tek, kendisine özgü olduðunu düþünür. Kendisinin bütün duygularý en yoðun biçimde yaþadýðýna, acýlarýnýn, elemlerinin, kaygý ve sýkýntýlarýnýn derin ve sonsuz, neþesinin, sevincinin, sevgisinin, umudunun aydýnlýk ve parlak, düþüncelerinin doðru ve kesin olduðuna inanýr. Baþkalarýnýn kendisini anlamadýðý, dinlemediði kanýsýndadýr. Gencin kendisini yarý düþ, yarý masal ve öykü kahramaný gibi deðerlendirmesi onda ölümsüzlük duygusu yaratýr. Böylece genç baþrolü oynadýðý, kahramaný olduðu düþ-gerçek karýþýmý dünyada kendi efsanesini, masalýný yaþar. Gencin yarattýðý bu masallarýn, kiþisel mitlerin izleri, onun baþkalarýyla olan iletiþimlerine, özellikle günlük anýlarýný yazdýklarý “hatýra defterleri”ne yansýr. En büyük aþklarý o yaþamýþtýr. En büyük sýkýntýlarý o çekmiþ, beðenilere, övgülere o eriþmiþtir. Son yýllarda, orta öðrenim döneminde bulunan gençler arasýnda yaptýðým anket araþtýrmalarýnýn sonucu ve okullarda gençlerle söyleþiler sýrasýnda aldýðým cevaplardan anladýðým kadarýyla, gençlerin üzerinde durduklarý konu ve sorunlarý önem sýrasýna göre þöyle sýralayabilirim: Büyüklerin anlayýþsýzlýðý ve baskýsý, onur kýrýcý konuþ- malarý; arkadaþ edinmekte zorluk; kýz-erkek arkadaþlýðýnýn olmamasý; kýz-erkek arkadaþlýðýnýn aile ve çevre tarafýndan anlaþýlmamasý ve karþý çýkýlmasý; boþ zamanlarý etkin biçimde deðerlendirecek olanaklarýn olmamasý; evde ve okulda dayaðýn bir eðitim aracý olarak kullanýlmasý; yoðun yüklü ve ezbere dayanan derslerin okutulmasý; ders yükü nedeniyle, kültüre, spora zaman ayýramamak; yüksek öðrenim ya da meslek seçimi konusunda endiþeler; geleceðe güvensizlik; eðitim sisteminde aþýrý baský ve disiplinin geçerli olmasý; dinlenme ve eðlence için zaman bulamamak; kiþiliðine güvensizlik; yalnýzlýk; sorunlarýna yardýmcý olabilecek, kiþi, kiþiler ya da kuruluþlarýn olmayýþý. Dikkat edilirse, gençlerin dile getirdikleri, yakýndýklarý konu ve sorunlarýn hemen hepsi, onlarýn toplum içinde durumlarýný belirleyememiþ, gerçek rollerini ve yerlerini alamamýþ olmalarýndan kaynaklanmaktadýr. Gerçekte gençlik çaðý, toplumsal olarak gencin durumunu arayýp bulma, saptama çabasýnýn ortaya çýktýðý bir süreçtir. 31 H epimiz okulumuzu çok seviyoruz; ama birçoðumuz bunu sözden öteye taþýyamýyoruz. Bir de büyük bir özveriyle tüm Kabataþlýlar için çabalayan, Kabataþ Erkek Lisesi'nin ve Kabataþlýlýðýn geliþimi için maddi manevi her türlü fedakârlýða katlanarak çalýþan deðerli insanlarýmýz var. Sanýrým kendisini tanýyanlarýn hemen hepsi bu görüþlerime katýlacaklar. Evet sözünü ettiðim kiþi Taner Kýral. Çalýþma arkadaþlarýyla birlikte Kabataþlýlar Derneði'nin bugünlere gelmesinde önemli payý olan ve geçmiþte Derneðin baþkanlýðýný da yürüten Taner Kýral avukatlýk mesleðini sürdürüyor. Ýstanbul Üniversitesi Ýþletme Fakültesi'nde öðretim görevlisi olarak da çalýþan Av. Taner Kýral, ayný zamanda da Türkiye Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu'nda görevli. Camiamýz sizi iyi tanýyor ama yine de bir özgeçmiþ alabilir miyiz? Ýstanbul'da 17 Ocak 1965'te doðdum. 1978 yýlýnda Kabataþ Erkek Lisesi'ne girdim, 1982 yýlýnda da mezun oldum. Kabataþ'taki bütün hocalarýmýn þaþýrmasýna raðmen 1.tercihime girdim. 1. tercihim de ne hikmetse 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi idi. O nedenle ilk 2 sene Ýzmir'de okudum, 2.sýnýftan sonra Ýstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne yatay geçiþ yaptým. 1990 yýlýndan beri Avukatlýk yapýyorum 1991 yýlýnda evlendim. Hocalar neden þaþýrdý? Tembel miydiniz? Yaramaz mýydýnýz? Derslerin üstüne çok fazla düþmeyen bir öðrenciydim. Hayatta 8 alayým,10 alayým gibi bir endiþem olmadý. 5 almak geçmek için yetiyorsa, 5 alýr geçersin. Tabii okulda bizim çok güzel bir grubumuz vardý. O dönemki hocalarýmýz tarafýndan her konuda parmakla gösterilirdik. Haylazlýk konusunda da, zeka konusunda da, çalýþkanlýk konusunda da 3 Fen C hep parmakla gösterilen bir sýnýftý. Biz sýnýf içinde 8-10 tane çok samimi arkadaþtýk. Mahalleden 3-4 kiþi birlikte geliyorduk okula, ayný sýnýftaydýk. Bizim de çevremizde olanlarla 10 kiþiyi buluyorduk. Çok haylaz bir gruptuk. Grupta; Hasan Duvan, Cihat Göker, Gökhan Acartürk, Faruk Þekercioðlu, Adnan Savun, Sami Erkiþi, Tuncay Taþ, Doðan Erden, Gazanfer Kemal Gül vardý. Boþ ders 32 olunca hemen çýkar basketbol oynardýk. Okuldan kaytarmanýn bütün yollarýný bilirdik. Hocalar özellikle derslerde bizi yan yana oturtmazdý. Cumhur Hoca ve Nail Hoca yerlerimizi belirlemiþlerdi. Hepimiz sýnýfýn bir köþesine daðýlýrdýk. 3.sýnýfýn 1.döneminde, mesela boþ ders olduðu zaman bizim grup sýnýftan çýkar dolaþýr, kontrol için sýnýfa dönerdik hoca geldi mi diye! Sýnýfa yaklaþtýkça bir korku salardý çünkü sýnýftan çýt çýkmýyor. Kapý gözünden bakardýk acaba hoca sýnýfa geldi derse baþladý mý diye... Bir de ne görelim bütün sýnýf arkadaþlarýmýz oturmuþ ders çalýþýyor. Birinci dönem bu þekilde geçti. 2. yarý tüm sýnýf bize uydu. Boþ derslerde bütün sýnýf birlikte dolaþýrdýk. Hocalar müdahale etmiyorlar mýydý? Edemiyorlardý ki. Hepsi 80 kiþilik sýnýflar. Hepsi 5-6 senelik insanlar. Tabii son sýnýfda olunca biraz hocalarla da dost olmaya baþlýyorsunuz artýk. Her anlamda tolerans gösteriyorlar. Bir de artýk sizin kötü niyetle bir þey yapmadýðýnýzý biliyorlar. Eðlenmek için yaptýðýmýzý biliyorlar. Sonuçta eðlenmek de eðitimin bir parçasý. Sonuçta birine zarar veriyor musun, biriyle kavga çýkartýyor musun? Hayýr. Diðer arkadaþlarýnýz da sizin gibi üniversiteye girdiler mi, yoksa haylazlýklarýyla kaldýlar mý? Son sene sýnýf mevcudu 83 kiþi idi. Sene sonunda sýnýfta 81 kiþi kaldýk ve üniversite sýnavlarýnda 79 kiþi de üniversiteye girdi. Sadece 2 kiþi giremedi. Onlar da bir ertesi sene girdiler üniversiteye. Bu 79 kiþinin yaklaþýk 23-24 kiþisi týp fakültesine girmiþti. Bizim dönemimizde týp çok önemliydi. Annem benim de týbba girmemi çok istedi; ama ben tercihlerim arasýna yazmadým bile. Avukatlýk nereden girdi aklýnýza? Benim iki dayým da avukattý. Ama ben ailenin en küçük çocuðu olduðum için, ablamla 15, abimle 11 yaþ kadar fark vardý aramda, dolayýsýyla dayýlarýmýn yaþý da büyüktü. Ben üniversiteye girdiðimde dayýmlar mesleði býrakmýþlardý, emekli olmuþlardý. Ýkisi de 1950'li yýllarda çok iyi hocalardan eðitim almýþ insanlardý. O insanlar eski insanlar olduklarý için hep belirli bir kaliteyle gözümün önünde duruyorlardý. Her zaman takým elbiseleri ile dolaþýrlar. Her zaman týraþlýdýrlar. Önümde hep düzgün birer örnektiler. Dolayýsýyla o bana etki etti. Son sene sýnýf mevcudu 83 kiþi idi. Sene sonunda sýnýfta 81 kiþi kaldýk ve üniversite sýnavlarýnda 79 kiþi de üniversiteye girdi. Sadece 2 kiþi giremedi. Onlar da bir ertesi sene girdiler üniversiteye. Bu 79 kiþinin yaklaþýk 23-24 kiþisi týp fakültesine girmiþti. Bizim dönemimizde týp çok önemliydi. Annem benim de týbba girmemi çok istedi; ama ben tercihlerim arasýna yazmadým bile. Fotoðraflar: Murat Özbey RÖPORTAJ Kabataþ’ta 1 sene hazýrlýk okuduk... 33 RÖPORTAJ Kaldýðýmýz 1.sýnýfta ben baþkandým. Ýlk gün ben baþkan seçildim; ama haftasýna Salla beni sigara içerken yakaladý okulun kapýsýnda ve baþkanlýktan alýndým. Cihat Göker baþkan seçildi. Zaten yan yana oturuyorduk. Cihat hep 1., 2. sýnýfta bana sorardý; "Sen ne olacaksýn?" diye. Ben "Avukat olacaðým." derdim. Seneler geçti mezun olduk, Cihat hep söyler; "Avukat olacaðým dedi ve oldu." der. Bir de avukat olamasaydým, öðretmen olmak isterdim. Neden öðretmenlik? Öðrenciye, bir þeyler öðretmekten çok, onu eðitmek gerekiyor. Çocuðu, almýþ olduðu bilgiyi nasýl kullanacaðý konusunda yönlendirmek gerekiyor. Eh insan Kabataþta’ki hocalarýný tanýyýnca öðretmen olmayý istiyor ne de olsa. Öðretmenlik isteðimi bir þekilde yerine getirdim. Üç yýldýr Ýstanbul Üniversitesi Ýþletme Fakültesi'nde Ýþletme Hukuku ve Hukukun Temel Kavramlarý derslerinde öðretim görevlisi olarak çalýþýyorum. Kabataþ Erkek Lisesi'ne geliþiniz nasýl oldu? Mahallede bizden büyük arkadaþlarýmýz vardý Kabataþ Erkek Lisesi'nde okuyan. Onlardan Kabataþ'ýn iyi bir okul olduðunu duyuyorduk. Ayný zamanda dayým, yengem Balýkesir Lisesi'nden mezunlardý. Kabataþ'ýn isminin daha o zamanlarda bile çok büyük olduðunu, çok sevdikleri, takdir ettikleri hocalarýnýn daha sonra Kabataþ'a geldiklerini söylerlerdi. Yengemin erkek kardeþi de Kabataþ'tan mezundu. Kabataþ'ýn iyi bir okul olduðunu hep duyuyorduk. Ýyi olmasýnýn yanýnda çok aðýr ve disiplinli olduðunu biliyor muydunuz Kabataþ'ýn? Mutlaka zorlanacaðýmýzý biliyorduk; ama geldiðimiz ilk sene kroke olduk. Ýlk yarý 6 tane zayýf vardý. 2. yarý kurtarmak için debelendik; ama bir þey olacaðý yok. 7 dersten kaldým ilk sene. Nabi Cücük'ün söylediði gibi; Kabataþ'ta 1 sene hazýrlýk okuduk. Baþka bir okula geçmeyi düþündünüz mü derslerin bu kadar zor olduðunu görünce? Hayýr. Ne kadar zorlu da olsa, ne kadar bütünlemeye kalýp geçsek de biz bu okulu bitireceðiz diye kafamýza koymuþtuk. Zor da olsa mezun olduk. Tabii buradaki o zorlamalar üniversite zamanýnda gördüðümüz bir çok dersin bize kolay gelmesini de saðladý. Ben üniversite 1. sýnýfta doðrudan geçtim. Zorlanmadan, kendimi fazla vermeden sadece dersleri takip ederek 1. sýnýfý geçtim. Yatay geçiþ de yapabilirdim; ama gelmedim Ýzmir'den buraya. Neden üniversitede Ýzmir'i tercih ettiniz? Ýlk tercihim Ýzmir'di; çünkü Ýzmir daha yüksek puanla alýyordu. Ankara 2. sýrada, Ýstanbul da 3. sýrada geliyordu. Ama Ankara'yý tercihlerime yazmadým. Sonuçta 1. tercihime girdim. Ýlk tercihime girmemdeki en büyük etken felsefe-sosyoloji hocamýz Mehmet Kaya'dýr. O bize edebiyat sorularýný ya da sosyal sorularý mantýk yoluyla çözme yöntemini göstermiþti. Yani cümle içindeki "ve", "veya" baðlaçlarýný ayýrýp, onlara 0 veya 1 gibi deðerler vererek sorularý çözme yöntemini göstermiþti. Sýnavda ben yapabileceklerimi yaptým bitirdim.Sonra baktým 45 dakika daha zaman var sýnavýn bitmesine. Oturdum hocanýn verdiði yöntemle 10 tane daha soru yaptým. Sanýrým % 90 ihtimalle o sorularý yaptýðým için Ýzmir'e geldim. Ýyi bir hayat tecrübesi oldu. Üniversite 2. sýnýfta kalmam da bir hayat tecrübesi oldu. Boþ kaldýðým o dönemde ticarete atýldým, video film pazarlama iþi yapmaya baþladým. 2 dersten kalmýþtým, dersler haftada 1 gün. O derslere girdikten sonra haftanýn 6 günü Ýzmir de kalmanýn bir anlamý yok. Böyle bir boþluk olunca Ýstanbul'da video film pazarlama iþine baþladým. Ýzmir'e gelip gittiðim için Ýzmir'de de yapmaya baþladým bu iþi. Sonra bayaðý geliþti, iyi de para kazanmaya baþladýk. Ankara, Ýstanbul, Ýzmir hepsini dolaþmaya baþladýk. Sonra sýnýf arkadaþým Gökhan Acartürk'le ortak olduk. O dönemde 13 tane pazarlamacý çalýþtýrýyorduk, 3-4 tane de arabamýz vardý. Çok iyi kazanýyorduk; ama bandrol yasasý çýktýktan sonra her þey ters döndü. Zamanla Warner Bross gibi firmalar piyasaya girince iþ iyice öldü. Biz ilk býrakanlardandýk, zorlanarak tabii. Çok paralar kazanmýþtýk, altýmýzda arabalar vardý; ama hiçbir þey kalmadý. Ondan sonra otobüste þoför arkasýnda üniversiteye gidip geldik. Üniversite bittikten sonra meslek yaþantýnýz nasýl baþladý? Üniversite bittikten sonra staja baþlamamýz gerekiyordu, 1 yýl staj yapýlýyordu 6 ay avukatýn yanýnda, 6 ay adliyelerde. Ama adliyelerdeki stajlar imza atmaktan, ya da gidip mahkemeyi dinlemekten öteye geçmiyordu. Esas öðreneceðiniz þeyleri hep staj gördüðünüz yerlerde öðreniyorsunuz, olaylarýn içine ancak orada girebiliyorsunuz. Çünkü mahkemede 1 ay ya da 15 gün staj görüyorsunuz; ama bir davanýn diðer duruþmasý 3-5 ay sonra. Dolayýsý ile mahkemelerde 6 aylýk süreçte bir þey yapmak mümkün deðil. Mesela Almanya'da staj dönemi 3 yýl, Ýngiltere de avukatlar neredeyse hayatlarý boyunca stajyer oluyorlar. Hepsinin ayrý ayrý kademeleri var. Ýlk baþta sulh mahkemelerine girebiliyorlar, 5 yýl geçtikten sonra asliyelere girebiliyorsun. Sonra 10-15 yýl geçiyor. Ancak o zaman yüksek mahkemelerde dava alabiliyorsunuz. Bizdeki staj döneminde mahkemelerde sonuç almak mümkün deðil. Ben de yanýnda çalýþacak avukat aradým. Avukat olan bir arkadaþým stajýný yapýp ayrýldýðý yere beni önerdi. Orada baþladým, 1 ay çalýþtým, baþlangýçta söylenen ücret ödenmediði için ayrýldým. Genç arkadaþlarýn ya da buradan mezun olmuþ ve uzak kalmýþ olan bütün aðabeylerimizin, gelip derneðin yapmýþ olduðu faaliyetlere katýlmalarýný ve katkýda bulunmalarýný isterim. Biz onlarý görmekten zevk duyarýz. En iyi dostluklarý, en iyi arkadaþlýklarý ve en iyi günleri biz burada yaþadýk. 34 35 RÖPORTAJ Biz haylazdýk; ama haylazlýðý da her hocaya yapamazdýk. Nail Hoca sýnýfa girdiði zaman kimseden çýt çýkmazdý. Ama hocanýn da bir kere “Susun” dediðini, “Derse baþlýyorum” dediðini bilmiyorum. Baþka bir arkadaþ "Bizim büroya gel, görüþ." dedi, "Tamam." dedim ben de. Ben üniversite hayatým boyunca hiçbir zaman kravat takmadým, lisede de takmadým. Hep askýlýkta dururdu kravatým. Hocalar kontrole geldiðinde kravatýmý takardým, hiç sevmezdim kravat takmayý. Ama üniversi-teden mezun olduðum gün giyindim, 15 yýl oldu, toplasanýz en fazla 3-4 defa spor kýyafetle iþe gitmiþimdir. O görüþmeye gittim, anlaþtýk ve orada çalýþmaya baþladým. Arada askerliði çýkarýrsak 12 sene gibi bir süre orada çalýþtým. Neresiydi çalýþmaya baþladýðýnýz yer? Av. Dr. Levent Býçakçý'nýn ofisi. 12 sene orada çalýþtým. Sonuçta da eðer orada kalýrsam bir daha hiç büro açamayacaðýmý, o gücü kendimde bulamayacaðýmý düþünüp, 2001 yýlýnda kendi büromu açtým. Çalýþtýðým yerde pozisyonum iyiydi. Sonuç olarak Levent Bey haftanýn 3-4 günü hep yurt dýþýndaydý, yurt içinde baþka þehirlerdeydi. Bir yerde büroyu biz idare eder gibi bir pozisyondaydýk. O anlamda iþin yapýsý bakýmýndan ya da Levent Bey ile aramda herhangi bir sorun olduðundan dolayý ayrýlmýþ deðilim. Ama biraz daha orada kalmýþ olsaydým kendi büromu açmak için ilerleyen zamanlarda çok zorlanacaðýmý düþündüm ve ayrýlmaya karar verdim. Büroyu kurarken gene bir Kabataþlý olan kayýnpederimin de çok büyük yardýmýný gördüm. Güzel bir açýlýþ oldu, Süleyman Seba lütfetti, kayýn peder ile beraber 2 Kabataþlý büronun açýlýþýný yaptýlar. Kabataþ sýralarýnda arkadaþlarla çok iyi bir birlikteliðimiz vardý dediniz. Sonrasýnda bir kopukluk oldu mu yoksa görüþmeleriniz sürüyor mu? Biz mezun olduktan sonra, ertesi sene bir gün için sözleþmiþtik ve 40-50 kiþi kadar toplandýk. Fakat okula almadý bizi Fahri Hoca. Þu anda derneðin kullanmýþ olduðu oda misafir bekleme odasýydý. "Orada beklersiniz, hocalarýnýz gelir görüþürsünüz; ama okula giremezsiniz." dedi. "Peki hoca, biz misafir bekleme odasýnda oturmayýz, çýkalým." dedik. Çýktýk dýþarýya, hep okuldan kaçmak için kullandýðýmýz bu yöntemi bu sefer okula girmek için kullandýk. Ortaköy'den kayýk kiraladýk, 2-3 motor ile beraber okulun sahiline yanaþtýk. Cumhur Hoca'nýn dersine bütün 3 Fen C'yi boþaltýp biz girdik. Hoca derste bizi görünce zaten þok oldu, bizden sonraki Fen C'lilerin de canýna minnet, ders kaynýyor. Tabii sonra Fahri Hoca da geldi. Onunla da uzun süre muhabbet ettik, güzel bir gündü. O günlerin resimleri var. Sonra çoðuyla biz irtibatý kaybetmedik, þu an da derneðe üye bizim sýnýftan 37 kiþi var. 36 Kabataþlýlar Derneði ile tanýþmanýz nasýl gerçekleþti? Bir gün Ýsmet eniþteyi (Ýsmet Kalyoncu) -Kabataþ'taki dönem arkadaþlarý arasýnda lakabý Çarli Ýsmet'tirgördüm pilav gününde, "Taner sen burada ne arýyorsun?" dedi bana. "Aðabey dedim ben Kabataþlýyým." "Gel o zaman seni hemen derneðe üye yapacaðýz." dedi. Emin Zorlu Aðabey de yanýndaydý, üye formunu çýkarttýlar, doldurduk ve üye olduk. Sonrasýnda Kabataþlýlar Derneði'nin iki dönem baþkanlýðýný yaptýnýz. 1,5 dönem diyebiliriz; çünkü bazý nedenlerden dolayý istifa ettim, baþkanlýktan ayrýldým. Yönetim Kurulu üyeliði ve baþkanlýðýnýz nasýl gerçek leþti? Lokalin açýlýþý vardý, biz lokalin açýlýþýna 3-4 arkadaþ geldik. Açýlýþta bir genç grup daha vardý, yaklaþýk 10 kiþi gelmiþlerdi. Biz onlarla beraber olunca biraz da eski günleri hatýrlayýnca Kabataþ üçlüleri, halaylar çekmeye baþladýk. Bizi heyecanlý, canlý görünce Erdal (Dumanlý) Aðabey geldi: "Ben böyle insanlar arýyorum, mutlaka geleceksiniz 2-3 ay sonra genel kurul var." dedi. Sonra birkaç gece oldu oralara davet ettiler. Genel kurulda da Erdal Aðabey listesine Gökhan Acartürk ile beni yazdý, Nabi Cücük'ü yedeðe yazdý, yanlýþ hatýrlamýyorsam. Yani Erdal aðabey bizim yönetim kuruluna girmemize neden oldu. Sene herhalde 1993 olmasý lazým. Ondan sonra biz yönetim kurullarýnda çalýþmaya baþladýk, 7 sene yönetim kurulunda çalýþtýk. Ben genel sekreterlik yaptým, Nusret (Selen) Aðabey'in ve Naci (Karaaðaç) Aðabey'in baþkan olduðu dönemde. Naci Aðabey bir kural koydu; "Bir baþkan en fazla 4 sene görev yapsýn, ben býrakýyorum." dedi. Ýki dönem yani. Sonra da Naci Aðabey; "Sen burada ekibi ile en çok çalýþan insansýn, dedi, senin yürütmen lazým, herkes de böyle düþünüyor. Hazýrlayýn listenizi, biz sizi destekliyoruz." dedi. Ve bizim yönetim kurulu seçildi. Yönetim kurulu da kendi arasýnda yaptýðý toplantý ile beni baþkan seçti. Çalýþmalarýmýz sýrasýnda benden desteðini esirgemeyen Talip Aðabey'e burada teþekkürlerimi sunmak isterim, bizim her derdimize koþmuþtur. Yönetim kurulunda birlikte görev aldýðým tüm arkadaþlarým tam bir özveri ile çalýþtýlar. Buradan onlara da ayrý ayrý teþekkürü bir borç bilirim. Aramýzdan ayrýlan Murat Ýçli ve Tevfik Yaman aðabeylerimizi de rahmetle anarým. Hele Tefo (Tevfik Yaman) kanser olduðunu öðrendikten sonra bile pilav gününe geldi ve hasta hasta revirin önündeki promosyon masasýnýn sorumluluðunu aldý. Unutulmaz insandý, ruhu þad olsun aþýrý fanatik Galatasaraylýydý. Kabataþlýlar Derneði aktif bir þekilde çalýþýyor. Kabataþlýlarý bir araya getirmek konusunda yapýlan çalýþ malarý nasýl deðerlendiriyorsunuz? Çeþitli organizasyonlar yapýlýyor. 40 yýllýk mezunlara yaz yemeklerinde plaket verilmesi, kýþ yemeklerinde 25 yýllýk mezunlara plaket verilmesi gibi. Þu anda Kabataþ Erkek Lisesi çok saygýn bir durumda, Vakfýn durumu iyi, Derneðin bütçesi gayet saðlam. Sonuç olarak okula belirli yardýmlarda bulunuyorlar, pilav günlerini organize ediyorlar, Kabataþ Dergisi'nin çýkartýlmasý için sizinle beraber çalýþýyorlar, 2 ayda bir bülten gönderiyorlar. Bir de web sitesi gerekli iletiþimi saðlýyor. Yönetim kurulu olarak ya da çalýþan insanlar olarak kendi içlerine kapalý deðiller. Yani her dönem yeni insanlar katýlýyor. Bu da belirli yerlere ulaþtýklarýný gösteriyor, statik olarak kalmadýklarýný gösteriyor. Bunu yaratmak en büyük baþarý zaten. Ben özellikle genç arkadaþlara bu tip dernek faaliyetlerinin içinde bulunmalarýný þiddetle tavsiye ediyorum. Neden? Mesela iþletmeciyseniz, iþletme fakültesinde okuyorsanýz sonuç olarak yönetim sanatýný öðreniyorsunuz demektir ve tecrübeyi okulda edinemezsiniz, kalkýp da bir þirketin yönetim kuruluna da ha deyince girmek mümkün deðil. Ama bir dernekte yönetim konularýnda çalýþabilirsiniz. Oranýn iþleyiþ tarzýnýn ne olduðunu, yönetimin nasýl yapýldýðýný, kararlarýn nasýl alýndýðýný, yönetim kurullarýnýn nasýl yapýldýðýný, bunlarý öðrenirsiniz. Sonuç olarak zaten derneklerin yönetim tarzý ile þirketlerin yönetim tarzý çok farklý deðil. Burada sosyal faaliyette bulunuyorsunuz, orada ticari faaliyette bulunuyorsunuz. Bunlarýn hepsi bir tecrübe. Okul günlerine dönersek çok yaramaz bir öðrenciy dim dediniz. Hiç unutamadýðýnýz bir aný var mý? Biz haylazdýk; ama haylazlýðý da her hocaya yapamazdýk. Nail Hoca sýnýfa girdiði zaman kimseden çýt çýkmazdý. Ama hocanýn da bir kere "Susun" dediðini, "Derse baþlýyorum" dediðini bilmiyorum. Nail Hoca sýnýfa girer, yoklama kaðýdýný kontrol dahi etmez, hemen dersine baþlardý. Kimse konuþmazdý dersinde. Dersi dinlemesek bile sesimiz çýkmazdý. Nail Hoca'nýn öyle bir aðýrlýðý, saygýnlýðý vardý. Nail Hoca sonuç olarak modern matematiði hocalara öðreten bir hocaydý. Ve biz Nail Hoca'dan 2 de alsak, 3 de alsak, üniversite sýnavýnda çok fazla matematik sorusu yaptýk. 1. sýnýfta Mustafa Battal hocamýz vardý, Kabataþ'tan mezun olup, Kabataþ'a öðretmen olarak gelmiþti. Sefer Hoca ile çok büyük anýlarýmýz var. Hava buz gibi, maça gidiyorduk. Biz oynamýyorduk, bizim sýnýftan Cihat oynuyordu okul takýmýnda. Maçta "Hoca bize þarap" diye tezahürat yapardýk. Ne yapacaksýn, hava soðuk içini ýsýtmak için bir þeyler yapacaksýn. 37 RÖPORTAJ 38 Okulda okurken spor ile uðraþtýnýz mý? Basketbol oynadým. O dönemde Otomarsan'da oynuyordum. Yýldýz, Genç, A takým. Otomarsan'da oynadýðým dönemde Beþiktaþ transfer etmek istemiþti; ama üniversiteyi Ýzmir'de kazanmýþ olduðum için Beþiktaþ'a gidemedim. Üzerinizde çok etkisi olduðuna inandýðýnýz, hayat görüþümü bir þekilde deðiþtirdi diyebileceðiniz bir hocanýz var mý? Bir insan diyemem. Eðer insanlara saygý duyuyorsanýz, mutlaka o insanlarý dinliyorsunuz ve o insanlardan bir þeyler almaya çalýþýyorsunuz. Dolayýsýyla Nail Hoca'ya, Cumhur Hoca'ya, Oktay Hoca'ya, Nuran Hoca'ya saygý duymamak mümkün deðil. Nuran Hoca'ya “Ana” derdik. Tarih ezberlemek bana zor gelirdi. Mesleðimde de hiçbir kanun maddesini ezberlememiþimdir. Ezber bana yanlýþ bir olgu gibi geliyor. Kanunun madde numarasýný bilmem; ama o maddenin ne verdiðini bilirim. Dolayýsýyla derslerimde de Karlofça Antlaþmasý ne zaman yapýlmýþ, Mercidabýk Savaþý ne zaman olmuþ bunlarý hiç ezberlemedim. Onlarý sýraya türev olarak yazardým. Mesela diyelim 19 Mayýs 1919 yazacaksýn. 19x+5y+19 yazardým. Hoca gelirdi ve bakardý. “Matematik dersinden kaldý” derdim. Kimya'da anyonlarýn ve katyonlarýn aktiflik sýrasý, hayatta ezberleyebileceðim bir þey deðil. Katyonlarýn aktiflik sýrasýný formüle etmiþtim, hâla hatýrlarým: “Kýcýna mamoz acop ýsvahac ahap” diye... Bunu tahtaya yazdýðýnýzda ne olduðu anlaþýlmaz. Necla Hoca gelip bakardý. “Ne yazdýn buraya böyle?” derdi. Ben de birisi yazmýþ, ben bilmiyorum ne ayýp derdim. Zaten sonra yazmaya gerek kalmadý hala hatýrýmda. Kabataþlýlar birbirlerini tutan ve seven insanlardýr. Bu birlikteliði saðlayan hocalar mý yoksa okulun havasý mý? O birlikteliði þöyle deðerlendirmek lazým: Hayatýnýzýn çok önemli devresinde buradasýnýz. Sizi çok sýkan bir ortamdasýnýz. 70 kiþilik sýnýfta ve dersleriniz devamlý aðýr. Her zaman söylerim þarj, deþarj. Çok þarj olanlar çok daha fazla deþarj oluyorlar herhalde. Burada çok yoðun derslerle uðraþtýðýn zaman, dersin dýþýna çýktýðýnýz zaman insanlar çok daha faal oluyorlar. Mesela ben 10 dakikalýk teneffüslerde veya öðlen tenefüslerinde hiç boþ kaldýðýmýzý hatýrlamam. 5 dakikalýk tenefüste bile 3'e 3 basket maçý yapardýk. Bu hiç deðiþmezdi. Kabataþlýlara ulaþtýrmak istediðiniz bir mesajýnýz var mý? Genç arkadaþlarýn ya da buradan mezun olmuþ ve uzak kalmýþ olan bütün aðabeylerimizin gelip derneðin yapmýþ olduðu faaliyetlere katýlmalarýný ve katkýda bulunmalarýný isterim. Buraya gelen burada yanlýþ bir insan ya da yanlýþ bir olay görmüyor. Dolayýsýyla gelen takýlýp kalýyor. Katký saðlamak zor gelebilir, zaman ayýramayabilirler; ama yaz yemeði, kýþ yemeði, kahvaltýlar oluyor, gelip bunlara katýlsýnlar. Biz onlarý görmekten zevk duyarýz. En iyi dostluklarý, en iyi arkadaþlýklarý ve en iyi günleri biz burada yaþadýk. Sonuç olarak ben görev yaptýðým dönemde, þu ana kadar baþkan olan herkesle çalýþtým. Hepsi deðerli insanlar. Fikir ayrýlýklarýmýz olmuþtur; ama olacak. Her insan ayný düþünmek zorunda deðil. Ama fikir ayrýlýklarýnýn olabileceðini kabullenebilmek önemli. Birlikte çalýþtýðým tüm yönetim kurulu üyesi arkadaþlarým, tüm baþkanlar hepsi saygýn insanlar. Birlikte çalýþtýðýmýz için hepsine teþekkür ederim. Diðer yönetim kurulu üyesi arkadaþlarýmýza da teþekkür ederim. Onlar þimdi bayraðý çok daha ilerlere götürüyorlar. Üye sayýsý her geçen gün artýyor. Derneðimiz daha kurumsal ve daha iyi projelere imza atacaktýr. Hiçbir yönetim kurulu kendisinden önceki yönetim kurulundan daha az çalýþýr durumda olmadý. Hepsi üstüne yeni þeyler kattý. Burada iyi bir ortam var, dost insanlar var. Buraya gelen bir þey kaybetmez. Bütün organizasyonlarda çok büyük desteðini gördüðünüz büyüklerimiz var. Ben hepsine teþekkür ediyorum. Benden istenen ne varsa, Kabataþ ve dernek için yaparým. Dernekte güzel bir yapý var, kolay kolay bozulmaz. Temelleri çok iyi atýlmýþ, herkes birbirini çok seviyor. Herkes kenetlenmiþ durumda. Herkes birbirinin özel ve iþ yaþantýsýnda yardýmýna koþuyor. YORUM Trabzon’dan Kahramanmaraþ’a Doðru Ahmet EROL Sultan Murat Yaylasý’nýn tam doruðunda 30-40 mezardan oluþan Sultan Murat Þehitliði var. Bu þehitliðin hemen giriþine yüksek bir taþtan anýt yapýlmýþ ve bayraklar dikilmiþti. 40 0 3 Ekim 1990. Günlerden Çarþamba. Daha üç gün önce güneþli, pýrýl pýrýl bir günde gezmiþ olduðumuz Sultan Murat Yaylasý'na alabildiðine kar yaðmýþ. Trabzon'a, yaylalarý sarmýþ olan karýn soðuðu ve ýþýltýsý yansýyordu. Sultan Murat Yaylasý, Trabzon ve Bayburt arasýnda, belki de en yüksek noktada bulunuyordu. Yükseklik nedenleriyle her yan yemyeþil bir çimle kaplý. Çevrede hiç aðaç yok. Her yer yemyeþil ot ve yüzlerce çeþit otsu ve soðansýz çiçeklerle örtülü. Beni çok þaþýrtan, aðaç bile yetiþmeyen böylesi yüksek bir yerde bir þehitlik bulunmasýydý. Sultan Murat Yaylasý'nýn tam doruðunda 30-40 mezardan oluþan Sultan Murat Þehitliði var. Bu þehitliðin hemen giriþine yüksek bir taþtan anýt yapýlmýþ ve bayraklar dikilmiþti. Sultan Murat Yaylasý'nda bir baþka ilginç þey, tasarlý (planlý) yapýlaþma olayýydý. Sultan Murat Yaylasý'nda hiç kimse Yaylalar Birliði Kurulu'ndan izin almadan tek bir çivi bile çakmýyor. Yýllardýr bu kurala uymayan, bu kuralý aþmak için olmadýk yollarý deneyen tek bir insan bile olmamýþ. Baþta Ýstanbul olmak üzere tüm belediyelerin bu basit yönetimden ala- caklarý çok ders olmalý!... Bu dersi alabilmek için, öncelikle dürüstlük, içtenlik ve önyargýsýzlýk gerekli. Evet. Günlerden 03 Ekim 1990, Çarþamba saat 11.00… 60 gün geçirdiðim Trabzon'dan ayrýlýyorum. 60 günde bu kent bizlerden neler aldý, bize neler kazandýrdý ve biz bu kente neler býraktýk? Oturup ayrýntýlý bir dökümünü yapmak gerek. Ancak, elimde nesnel (objektif) veriler yok ki… O zaman býrakalým bu deðerlendirimi, nesnel olan duygumuz ve duygusal olan yüreðimiz, zaman (yaþam) süreci içinde kendi kendine yapsýn. Havaalaný son derece kalabalýk. Ýnsanlar alanýn giriþine taþmýþ. Bir sürü araç var. Beni uðurlamaya gelenler, bir milletvekilinin geldiðini söylüyorlar. Yanýlmýyorsam 11.10'da havalanýyoruz Trabzon'dan. Ýþte kara, azgýn dalgalý denizin üzerindeyiz. Özlem dolu dizelerimin bir öðesi olan yaðmur kuþlarýyla yarýþýyoruz. Hatta onlarý geride bile býraktýk. Üretkenlik, yaratýcýlýk, çalýþkanlýk ve teknoloji ne güzel þey. Hangi ulustan, hangi dilden, hangi dinden olursa olsun üretken, yaratýcý, çalýþkan insanlara sonsuz gönül borcumuz var. Trabzon'da okumaya baþladýðým Adalet Aðaoðlu'nun Göç Temizliði adlý “Aný Roman” ýný uçakta okumayý sürdürü- yorum. Kitap bir özgeçmiþ seçkisi, bir anýlar bütünlüðü, bir hesaplaþým söyleþisi. Bu hesaplaþým hem yazarýn kendisiyle, hem de çevresindeki sanatçýlarla olan hesaplaþýmý. Yazýn dünyamýzýn mutfaðýna, kulisine ve karanlýk noktalarýna karýnca kararýnca ýþýk tutmaya çalýþýyor Adalet Aðaoðlu. Tüm iðrençliði, çirkefliði, çýkarcý ve kalýpçý yapýsý ile gözlerimizin önünden akýp gidiyor yayýn dünyasý… Mutfaðý böylesine acýnasý durumda olan yayýn dünyasýnýn “3000 satýyoruz. 5000 satýyoruz” diye aðlamaya pek de hakký yok gibi geliyor bana. Ýnsanýn kendisini anlatmasý gerçekten dünyanýn en güç þeyi olsa gerek. Adalet Aðaoðlu, güç olaný baþarmayý denemiþ. Büyük oranda da baþarmýþ. Göç Temizliði'nin 20 ve 21inci sayfalarýnda insanýn kendini anlatmasýnýn güçlüðüne iliþkin ilginç tümceler var. Herkes ayný çerçevede, ayný zaman parçasý içinde, ayný etkiler altýnda, ayný duygu ve düþüncelerle, kýsacasý dün ve bugün, þimdi, þu an, her þeyin aynýný yaþayýp, ayný olduðu zaman, yazar da belki bir oranda kendini anlatabilir. Ama bu da, o denli aynýlaþma noktasýna dek, olacak þey mi? (...) Hem, bütün üniformalaþtýrmalar insaný bir kiþi yapamayacaksa, en sonunda YAÞAMAYI da üniformadan sýyýrmaya yaramayacaksa neye yarar ki? Hangimiz, hangimiz yaþamýmýzý, düþünce yapýmýzý ve davranýþlarýmýzý üniforma dergâhçýlýðýndan kurtarabildik ki? Üçüncü dünya ülkelerinin demokratikleþmemelerinin temelinde yatan en önemli nedenlerden biri düþüncelerdeki üniforma dergâhçýlýðýnýn sarsýlmayan boyutudur. Türkiye'de özellikle eðitilmiþ seçkinler arasýnda bir üniforma ve rozet tutkunluðu var. Bu üniforma ve rozet tutkunluðu “statükoculuðu” birlikte getirmektedir. Statükoculuk ise çaðdaþlaþma, özgürleþme ve demokratikleþme sürecini son derece olumsuz yönde etkilemektedir. Böylesi açmazlar içine (üniformalara, rozetlere vb.) sýðýnan insanlarýn gerçek tarihin “bu kubbede hoþ bir seda” olan basit kahramanlýk öykülerini yeðlemelerinden daha doðal ne olabilir? Adalet Aðaoðlu'nun kitabýnýn bir bölümünde “uydurulmuþ tarihler” üzerine deðiþik bir irdelemede bulunmakta. Toplumlarýn tarihleri uydurulmuþ tarihlerse, biz o toplumlarý tanýmakta, giderek onlarla birliktelik kurmakta güçlük çekeriz. Toplumlarý doðru tanýmak için, yine de en saðlýklý yol, yakýn tanýklara baþvurmak. Kiþiler için de ayný oranda doðru bu. Ama, diyelim bir yazarýn kimliðinin gerçeðe en yakýn olarak bilinebilmesi için ona kendinden yakýn bir tanýk bulmak da olanaksýz. Yazarlarýn kendi üstlerindeki tanýklarý, bir tarihçinin bir toplum üstündeki tanýklýðýndan çok daha kuþku çekicidir. Tarihte bir olay bittiði yerde dururken, insanda bir olay bittiði yerde durmaz. Daha doðrusu tarih insanla deðiþirken, insan hem tarihle hem de kendisiyle deðiþir. (Göç Temizliði, sayfa 21) Uçak, 12.00 sýralarýnda Ankara Esenboða Hava Limaný'na iniþ yaptý. Burada kýsa bir beklemeden sonra, Gaziantep'e gidecek uçaða bineceðim. Güneydoðu Anadolu'ya bu ilk yolculuðum. Gerçi, 1988 yýlý Aðustos ayýnda Diyarbakýr'dan bir geçiþ yapmýþtým. Bugün þansýmýz siyasilerden açýldý. Uçaðýmýzýn 10 dakikalýk gecikmesi var. 4-5 kiþiden oluþan bir milletvekili ve bakan topluluðu uçaðýmýza girmekte. Neyse, artýk kalkýyoruz. Güneþli, aydýnlýk bir gün. Hava son yazýn kýrgýn sýcaklýðýný taþýyor. Bulutlarýn üzerine çýktýk bile. Hostesler yiyecek daðýtýmýna baþladýlar. Yolculara kutular içinde yiyecekler veriyorlar. En önde oturan milletvekillerine ise özel bir servis yapýyorlar. Milletin gözü vekillerin üzerinde. Seçilmiþler, ayrýcalýkla seçilmeyi özdeþ tutuyor olmalýlar. Yarasýn beyler! Ayrýcalýðýn nimetleri bunlar. Buyrun lütfen, buyrun yiyin. Can sýkýcý, tatsýz bir yolculuktan kurtulmanýn sevinci ile yeni bir yerde nelerle karþýlaþacaðýmý bilmemenin kuþkusu ve meraký yüreðimde birbirine karýþýyor. Uzun bir zaman dilimi geçireceðimiz yeni bir turne kentine varmak üzere Gaziantep'ten ayrýlýyorum. Bende unutulmaz izler, unutulmaz anýlar býrakacak olan Kahramanmaraþ'a doðru yola koyuluyorum. Elimdeki Göç Temizliði'ni okumayý sürdürüyorum. Kahramanmaraþ'a varmadan bitirmeye kararlýyým. Þimdi, kitaptan bir alýntý yaparak bu turne mektubumu noktalamayý düþünüyorum. Selim Ýleri, mektuplarýndan birinde,”Þu çorak hayat!” diye yazmýþtý… Kimse kimseye, “seni seviyorum” diyemediði için… Bunlarý okuduðum zaman da silkelenmiþtim. Ýliþkilerimizde sevgisizlikler olduðundan deðil de salt yüreklerin kitlenmesi, yüreklerin baðlanmasý. Sahici bir sevgide de, en derin baðlýlýkta da dilsizdir. Saldýrýda hiç çekinik olmayan toplum, sevmekte ve bunu dile getirmekte neden o kadar suskundu? (Göç Temizliði, Sayfa 228) Sevgilerimizi, baðlýlýklarýmýzý haykýracaðýmýz, birbirimize yüksek sesle söyleyeceðimiz günlerin tez gelmesi dileðiyle. Ýstanbul, 21.02.1991 41 RÖPORTAJ Kabataþ’ý yaþayanlar bilir... Görevim nedeniyle Türkiye'nin her yerini dolaþtým. Doðusu, batýsý, kuzeyi ve güneyi. Çok iyi yerlerde olan Kabataþlýlar’a rastladým. Yani ayný sýnýftan olmasak da, Kabataþlý olmasý yeterli. Kabataþ'ýn en güzel özelliði o. Yatýlý okulda okuyan insanlarýn görev yaptýklarý yerlerin sosyal, kültürel hayatýna çok önemli katkýlarý oluyor. Hepsi Anadolu'da çok önemli yerlerde. B ir çok alanda olduðu gibi kamu yönetiminde de baþarýlý mezunlarýmýza rastlamak mümkün. Bunlardan biri de uzun yýllar Türkiye’nin çeþitli bölgelerinde kaymakam olarak görev yapmýþ bir Kabataþlý olan A. Kamil Baþar. Halen Beyoðlu Kaymakamý olarak Ýstanbul’da görev yapan Kamil Baþar 1973 mezunu. Maden mühendisi olan babasýnýn görev yaptýðý Zonguldak’ta 1956 yýlýnda dünyaya gelen Kamil Baþar, ilk ve ortaokulu Zonguldak’ta okuduktan sonra, çevresinin tavsiyesiyle Kabataþ Erkek Lisesi’ne gelir. Sonrasýný kendisinden dinliyoruz: Bir anda insanýn içine büyük bir þehre gelmenin heyecaný beliriyor. Bir taraftan da korku. Kuþku ile bakýyor insan, büyük bir þehre geldiði için. Acaba orada beni nasýl bir hayat bekliyor diye. Ýçinde korku ile karýþýk tatlý bir heyecan oluþuyor. Çünkü, nihayetinde büyük bir þehir olan Ýstanbul’a geliyorsunuz. Futbola meraklýsýnýz, büyük takýmlarý seyretme olanaðýnýz olacak. Büyük bir þehirde ve boðazýn en güzel yerinde lise tahsili yapmak insana hem heyecan veriyor hem de korkutuyor. Bu þekilde Kabataþ’a geldik. Daimi yatýlýydým. Kabataþ’a gelince sýcak bir ortam buldum. Daha ilk günden, o sýcaklýðýn verdiði hisle iþlerin daha da iyiye gideceðini anlamýþtým. Ýnsanlarla tanýþýp, kaynaþmanýn arkasýndan yatakhanede bir arkadaþlýk, dostluk hemen bizi sardý tabii. Kabataþ’ýn gizemli havasýný hissettim. Ve yýllar boyunca da o his hep içimde kalmýþtýr, onu anlatmak mümkün deðil. Ancak Kabataþ’ý yaþayanlar bilir, okulun kokusu, havasý... Hâla da gidip ziyaret ettiðimde o kokuyu hissederim. O duygu anlatýlmaz. Okula ilk geldiðiniz günü hatýrlýyor musunuz? Çok iyi hatýrlýyorum. Ýlk geldiðimiz günlerde sahile inmiþtik. Sahilde dolaþtýk ve okulda ilk gece çok önemliydi, yatakhanede hiç kimse uyuyamadý. Ve zaman zaman da aðlama seslerini de duyarak çok etkilendik. Açýkça söyleyeyim ben de aðladým. Ýlk defa ayrýlýyorsunuz evinizden. Ortaokulu bitirmiþsiniz ve tek baþýnýza büyük bir þehre geliyorsunuz. Hayata atýlmýþ oluyorsunuz. Neticede tek baþýnasýnýz, yanýnýzda arkadaþlarýnýz olsa da. Ýþte o þekilde Kabataþ günleri baþladý. Okulda derslerin aðýrlýðý nedeniyle zorlandýnýz mý? Tabii derslerimiz çok aðýrdý. Hocalarýmýz çok tecrübe- li ve deðerli idi. Ben Ýngilizce’den çok zorluk çektim, diðer derslerden fazla zorluk çekmedim. Diðer dersleri çalýþýp, baþarmanýz mümkündü; ama benim ortaokulda öðrendiðim Ýngilizce, Kabataþ’ýn Ýngilizce’sine pek yeterli gelmedi. O konuda da beni çok destekleyen arkadaþlarým vardý. Kolejden Kabataþ’a gelen bir arkadaþým vardý Hikmet Poyraz. O bana çok yardýmcý oldu. Ýngilizce öðretmenimiz Fahriye Arýkan’dý. Çok sözlü yapardý. 3 sene Hikmet Poyraz ile Fen E þubesinde ayný sýnýftaydýk. 3 sene beni taþýdý. Ben de ona matematik ve diðer derslerde yardým ettim. Çok güzel günlerdi. Okul sýralarýndan görüþtüðünüz arkadaþlarýnýz var mý hâla? Ben, Kabataþ bittikten sonra Ýstanbul’dan ayrýldým. Ailem Zonguldak’ta oturduðu için Zonguldak’a döndüm. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni de kazanýnca Ýstanbul’dan kopmuþ oldum. Arada gidip, geldiðim zamanlar oluyordu. Tabii yýllar sonra Ýstanbul’a resmi görevli olarak gelmek çok heyecan verici. Genelde benim memleketimden olan Kabataþlýlar ile görüþüyordum. Zaten yatýlý okul olmasý nedeniyle ülkemizin her yerinde Kabataþlý var. En küçük bir kasabaya bile gitseniz, bir Kabataþlý ile karþýlaþýyorsunuz. Zaten biz Kabataþlýlar birbirimizi buluruz. Konuþtuktan belli bir zaman sonra “Siz Kabataþlý mýsýnýz?” diye sorup, “Evet” yanýtýný aldýðým çok kiþi oldu. Fotoðraflar: Necat Nazaroðlu 42 43 RÖPORTAJ Görevim nedeniyle Türkiye’nin her yerini dolaþtým. Doðusu, batýsý, kuzeyi ve güneyi. Çok iyi yerlerde olan Kabataþlýlara rastladým. Yani ayný sýnýftan olmasak da, Kabataþlý olmasý yeterli. Kabataþ’ýn en güzel özelliði o. Yatýlý okulda okuyan insanlarýn görev yaptýklarý yerlerin sosyal, kültürel hayatýna çok önemli katkýlarý oluyor. Hepsi Anadolu’da çok önemli yerlerde. Tüm Türkiye’nin okulu. Bir mozaik oluþturmuþ. Ýnsanlar bunu farkýnda deðil; ama Kabataþ’ýn kiþiye çok fazla katkýsý var. Deðerli hocalardan bahsettiniz. Hatýrladýðýnýz size yön veren hocanýz var mý? O dönemin tüm hocalarý çok deðerli idi. Benim kiþiliðimi, karakterimi þekillendiren Kabataþ’týr. Kabataþ’ýn o havasý, hocalarý hepsi beni etkilemiþtir. Türkiye Cumhuriyeti’ne baðlý, Atatürkçü, laik ve çaðdaþ kiþilerdir Kabataþlýlar. Bizim bu karakter yapýmýzý Kabataþ Erkek Lisesi oluþturmuþtur, ben bunu övünerek söylüyorum. Yatýlý olmanýzýn da etkisi oldu mu yaþantýnýzda? Tabii ki. Paylaþým, yardýmlaþma... Çabuk duþ almaktan, yemek tarzýmýza kadar hayatýmýzýn her noktasýnda etkisi vardýr. Beþeri ve sosyal iliþkiler Kabataþ’ýn bize verdiði artý deðerlerdir. Tabii biz bunun farkýna o zamanlar varamýyorduk. Okulun kazanýmlarýný þimdi þimdi anlýyoruz. Bunun için de genç arkadaþlara tavsiyemiz; Kabataþ’ýn kýymetini bilsinler. Belki onlar da ileriki nesillere bizim anlattýklarýmýzý anlatacaklar. Zaman zaman genç Kabataþlý arkadaþlarla beraber oluyoruz. Ben onlarýn bizlerden daha iyi olduðunu düþünüyorum. Birbirlerine çok baðlýlar. Bizlere “Aðabey” diyerek yaklaþýyorlar. Gençleri tutuyor, seviyor ve onlarýn bizden daha iyi olduklarýna inanýyorum. Pilav günlerinde müthiþ bir saygý ve sevgi var, hakikaten gözlerimiz yaþarýyor. Kabataþ geleneði mutlaka sürecek; çünkü baðlantýlar kopmuyor. Bir pilav gününe katýlýyoruz; 80-85 yaþýndan tutun, þimdiki öðrencilere kadar herkes bir aðabey, kardeþ gibi. Orada görevler, makamlar ve yaþlar hepsi kayboluyor. Herkes çocuklaþýyor, gençlik günlerimizi 44 anýyoruz, onlarla kaynaþýyoruz. Bilirsiniz Kabataþ’ta kimsede kompleks yoktur, biz ne olursak olalým Kabataþlýyýz. Her zaman o sýcaklýðýmýzý gösteriyoruz. Benim makamým gereði asýk suratlý biri olacaðým düþünülür. Ama benimle tanýþan kiþiler “Siz çok güler yüzlüsünüz” derler. Bunu birçok kiþiden duydum. Makama, konuma ben önem vermem. Mütevazýyýmdýr. Böyle olmakla da hiç bir þey kaybetmedim. Kabataþ’ýn verdiði bir yön bu bana. Muhakkak aileden de bir þeyler alýyoruz; ama tam kiþiliðimizin geliþtiði dönemde yatýlý bir okul olan Kabataþ’ta okumamýzýn bize katkýsý çoktur. Ýngilizce dýþýnda nasýl bir öðrenciydiniz? Vasat, orta düzeyde bir öðrenciydim. Açýkça söyleyeyim çok da çalýþkan deðildim. Hafta sonlarý ve akþamlarý sandalla çok kaçardým. Gece sabahlardýk, okula dönmezdik. Düþünüyorum da þimdi, Beyoðlu’na Çiçek Pasajý’na 8-10 kiþi lise talebesi olarak gelirdik. Geriye dönüp baktýðýmýzda çok çýlgýnlýklar yapmýþýz. Unutamadýðýnýz bir anýnýz var mý? Bir hocamýzýn sýnav defterini çalmýþtýk. Felsefe/mantýk hocamýzdý ve ayný zamanda müdür yardýmcýsýydý. Sýnavlarý çok zor olurdu. Kendisinin kara kaplý bir defteri vardý ve içinde sýnavda soracaðý sorular yazardý. O deftere göz koymuþtuk; çünkü iyi not alamýyorduk. 2. kattaydý odasý, kat muavini olduðu için. Tabii bu iþ de yatýlýlara düþtü. Gece pencereden girdik ve o kara kaplý defteri aldýk. Bir de baktýk ki yazýlar eski Türkçe ile yazýlmýþ. Bunu tercüme ettirtmek için de gece sandal ile arkadaþlarý dýþarý çýkardýk. Sabaha kadar cami cami dolaþýp tercümesini yapacak birisini aradýk ve bulduk. Bu sefer de kýsa kýsa not þeklinde yazýlmýþ olduðunu gördük. Ama yine de sorularý az çok anladýk. Tabii zaman yetmedi çalýþmak için ve yerine tekrar geri koymasý sorun oldu. Sonradan da aldýðýmýzý anladýðýný duyduk. Ve kimin aldýðýný da tespit etmiþ. O kiþiyi hayat boyu dersten geçirmedi ve o öðrenci kendini baþka yere naklettirmek zorunda kaldý. Defterin alýnmasý ve yerine konmasý çok organize idi; fakat yazýlar Türkçe olmadýðý için yaptýðýmýz çalýþma boþa gitti. Ayrýca tarih hocamýz Selahattin Sert, dersi yaþayarak anlatýrdý. Ayný bir tiyatro sahnesinde gibi yaþayarak, çok güzel anlatýrdý. Boðaza sepet daldýrdýðýnýzda balýk yakalardýnýz. Ayrýca yemekhanede haftada iki kez kalkan balýðý çýkardý. Pe ki fen e ðitimi alýp, ne de n daha sonra hukuk okudunuz? Evet fen eðitimi alýp, hukuk seçtim. O zamanlarda týp çok revaçtaydý. Ýktisat ve hukuk vasat fakülteler gibiydi. Þimdiki gibi endüstri mühendisliði, uçak mühendisliði gibi deðiþik bölümler yoktu. En çok týp revaçtaydý ve bizim idealimiz týp okumaktý. Zaten Kabataþ’ta fen veya edebiyat sýnýfý fark etmiyordu. Edebiyat hocamýz bize fen sýnýfý gibi bakmýyordu. O dönemde edebiyat da kompozisyonum da iyiydi. Edebiyat hocamýz Oktay Tuncer oldu son dönemde. Matematik hocamýz Zekiye Haným, Kimya hocamýz Adviye Haným, Biyoloji Zeliha Haným ve Fizik hocamýz Cemile Haným idi. Üniversite sýnavýna girdiðim yýl sorular çalýndý. Halbuki sýnavým çok iyi geçmiþti. Ýkinci sýnavda iktisatý kazandým; ama gitmedim. Ýkinci seneye giriþte de hukuk kazanýnca, hukukçu olduk. O zamanlar Ankara ve Ýstanbul Hukuk vardý. Ben Ankara Hukuk’u kazandým. Sonrasýnda kýsmet kaymakam olmakmýþ. Hukuk bitince avukatlýk yaptýnýz mý? Hukuk fakültesinin son iki senesinde bir kamu kuruluþu olan Türkiye Kömür Ýþletmeleri Hukuk Müþavirliði’nde memur olarak göreve baþladým. Okulda devam mecburiyeti olmadýðý için hem okuyup, hem de çalýþabildim. Ardýndan okul bitti. Hukuk bitiren herkes hakim, savcý veya avukat olmak ister. Ben nedense kaymakamlýðý seçtim, bunda yine bir yakýnýmýn etkisi oldu. Kaymakamlýðýn daha hareketli ve sosyal olduðunu, hakim ve savcýlarýn görevlerinin daha içine kapanýk olduðunu söylemiþti. Ben hem hakimlik, hem de kaymakamlýk sýnavýný kazandým. Ýkisi arasýnda tercih yapmakta zorlandým; ama kaymakamlýðý tercih ettim. Beyoðlu çok problemli ve hareketli bir bölge olarak gözüküyor. Hayat 24 saat yaþanýyor ve günde 2 milyon insanýn sirkülasyonunun olduðu bir yer. Ama dýþarýdan gözüktüðü gibi bir yer deðil. Ýçinde yaþadýkça anlýyor insan. Basýnýn göz bebeði olan bir yer. Þu an çýkýn bakýn mutlaka elinde kamera olup, çekim yapan insanlar görürsünüz. Ýçinde yaþadýkça çok keyifli ve heyecan verici bir yer olduðunu anlýyorsunuz. Hiç piþman olduðunuz oldu mu? Hayýr olmadým. Ýlçelerde hakim ve savcýlarýn iþini de gördüm. Gerçekten iþleri çok zor. Kaymakamlýðý nasýl tanýmlarsýnýz? Kaymakamlýlýk çok enteresan bir meslek. Yaþayarak anlayabiliyorsunuz. Büyük þehirlerde pek hissedilmiyor; ama taþrada kaymakamýn çok büyük önemi var. Kýrsal yaþantýda kaymakam çok önemli bir unsur. Herkesin örnek aldýðý ve bir takým sorunlarýný anlattýðý tek merci diyebiliriz. Bir psikolog görevi de yaparsýnýz. Görevinizle ilgili olsun veya olmasýn, ailevi yaþantýsýný bile sizinle paylaþýr vatandaþ. Bence kaymakam taþrada çok önemli ki ben de bu görevi çok zevk alarak yaptým. Ýnsanlarla yardýmlaþma, paylaþma, onlarýn dertlerine çözüm getirme. Bunlarý görünce karakter yapýma uygun bir meslek seçtiðimi gördüm. Ve kendimce de baþarýlý olduðumu da sanýyorum. 2 seneye yakýn staj yaptým. Sonra kura ile görev yerim tespit edildi. Kaymakamlýða ilk Sivas’ýn Ýmranlý ilçesinden baþladým. Orada 4 sene kaldým. Oralarý çok geliþmemiþ yöreler. 100 köy vardý ve % 50’sinde elektrik ve su yoktu. 82 senesiydi. Buradan sonra Aðrý, Þebinkarahisar, Dalaman, Urla ve sonra Beyoðlu. Türkiye’yi 6 bölgeye ayýrmýþlar. Ýlk baþta beþ, sonra altý. Altý en zor olan bölge. Ardýndan dört, üç, iki ve bir. 25 yýldýr kaymakamým. Beyoðlu gibi bir yerde görev verilmesi herhalde daha önce yaptýðýmýz iyi çalýþmalarýn göstergesi. 2000 yýlýnda Ýzmir’de yýlýn kaymakamý seçildim. Tabii buraya gelmemde bunun da çok etkisi var. 45 RÖPORTAJ 46 Hangi çalýþmalarýnýz nedeniyle bu ünvan lâyýk görüldü size? Türk Ýdareciler Derneði bir komisyon ile karar veriyor. Bu komisyonda vali yardýmcýlarý, müfettiþler ve dernekten görevliler var. Öncelikle Cumhuriyetçi, Atatürkçü ve laik bir yapýya sahip olacaksýnýz. Ondan sonra yaptýðýnýz çalýþmalar deðerlendiriliyor. Her yörenin kendine göre özellikleri var. Mesela, Urla’da seracýlýk, arýcýlýk, sakýz koyunculuðu ile ilgili projeler yaptýk. Bunlarý Dünya Bankasý’ndan gelen fonlarla meydana getirdik. Kent Senatosu’nun kurulmasýna katkýda bulunduk. Gündem 21 adýndaki çevre projesini belediye ile organize ettik. Orada halk ile çok güzel bir sinerji yakaladýk. Hâla oraya gittiðimde bana çok fazla saygý ve sevgi gösterirler. Orada yýlýn kaymakamý olduktan sonra, Beyoðlu’na atandým. Tabii orada seracýlýk, koyunculuk varken burada daha sosyal projeler var. Mesela burada da kadýn sýðýnma evi açtýk. Ayrýca sokakta yaþayan insanlarýn barýnýp, yemek ihtiyaçlarýný giderdiði bir evsizler evi açtýk. Saðlýk sorunlarý dahil tüm sorunlarý ile ilgileniyoruz. Ayrýca yoksullar için sosyal yardým maðazasý açtýk. Fakirliði tespit edilen kiþilere bir kart veriyoruz, onlar da o maðazadan alýþveriþ yapabiliyorlar. Hiçbir ücret ödemeden 10 parça eþya alabiliyorlar. Aþaðý yukarý 1213 bin alýþveriþ olmuþ, bir hayli iyi gidiyor. Hiç bir maðazadan farký yok, yeterince modern oldu. Burada amaç, onlarý rencide etmemek. Hayatýnda maðazadan alýþveriþ yapamayan insanlar, maðazadan alýþveriþ yapma zevkini de tatmýþ oluyorlar. Bu projelere Ankara Sosyal Yardýmlaþma ve Teþvik Fonu’ndan kaynak saðlýyoruz. Bu projeleri oraya gönderip, ekstra ödenek alýyoruz. Biliyorsunuz kaymakamlýðýn bütçesi Genel Bütçe, biz ancak ekstra ödeneklerle bu tür projeleri yapabiliyoruz. Dünya Bankasý bu projelere ödemeyi karþýlýksýz yapýyor. Zaten saðlam bir proje yaptýðýnýz zaman kaynak sorunu yok. Proje süreci nasýl oluþuyor? Hep ihtiyaçtan çýkýyor. Ýhtiyacý görebilmek, ona inanmak ve çaba sarf etmek. Ayrýca bunu yapmasanýz da size kimse niye yapmadýnýz demez. Biz duramýyoruz. Mesela Beyoðlu’nda sokakta yatan insanlar görüyorum. Bazen muhtar, bazen bir vatandaþýmýz arayýp bize durumu bildiriyor. Devletiz biz. Çok zoruma gitti insanlarýn sokakta olmasý. Ýstanbul’da sokakta yaþayan insanlar var. Ve belediyeler bu kiþileri kýþýn soðuk günlerde kapalý spor salonlarýnda barýndýrýyorlar. Tabii soðuklar geçince tekrar sokaklarda yaþamaya devam ediyorlar. Buralarda devlete ve vakýflara ait çok yer var. Onlardan bir binayý restore ettik. 2 yýl oldu açýlalý, 750 vatandaþý misafir etmiþiz. Burasý huzurevi deðil. Burada 1 saat kalan da var, 1 sene kalan da var. Maksimum kalma süresi var mý? Ýnanýn yok. Gelip, banyo yapýp dönen olduðu gibi, iþ aramaya gelip bulamayan insanlar da memleketine dönene kadar kalýyor. Gerekirse yol parasý dahi veriyoruz. Yakýný hasta olup baþka þehirden gelen yoksul insanlar, yakýnlarý hastanede kalýrken biz de onlarý burada misafir ediyoruz. Kimliði olup, Darülaceze’ye gitmek isteyen oluyor, onlarýn iþlemlerini yapýyoruz. Burasý istasyon gibi bir yer, bir ilk basamak. Buradan daðýlým oluyor belli bir zaman sonra. 1-2 senedir kalan demirbaþlarýmýz var. Biz kimseye git demiyoruz; ama kendiliðinden giden oluyor. Ben bu projeyle 1 kiþiye faydalý olsak kârdýr diye düþünüyorum. Bakýn 2 senede 750 kiþiyi aðýrlamýþýz. Kadýn Sýðýnma Evi de öyle çýktý. Baktýk ki sokakta þiddet gibi nedenlerle kalan kadýnlar var. Mor Çatý da bizim burada Beyoðlu’nda zaten. Onlarla görüþürken onlarýn yanýnda bulunan yine vakýflara ait olan binayý restore ettik. Bu projelere baþlayýp, sonra Ankara’ya gönderdik daha da destek gelmeye baþladý. Bunlar çok masraflý projeler deðil; ama iþlevi çok yoðun. Örneðin maðaza projesi: Sizlerden alýp, fakire veriyoruz. Zor bir iþ deðil. Az kullanýlmýþ, temiz malzemeleri topluyoruz. Masrafýmýz çok deðil. 2 personel maaþý, elektrik, doðalgaz. Özellikle Kadýn Sýðýnma Evi’nde gönüllü çalýþanlar da var. Ýnternet sitemizden bize ulaþan tanýmadýðýmýz çok fazla destekçimiz var. Yardýmýn nereye yapýldýðýný da görüyorlar ve artýk iþleri onlar koordine ediyorlar. Ýhtiyaçlarý orada görüp, not edip getirenler de var. Bu Kadýn Sýðýnma Evi’nde Mor Çatý ile güzel bir çalýþmamýz var. Kadýnlarýn sorunlarýný biz çok iyi bilemeyiz, onlardan bu konuda destek alýyoruz. Sadece sýðýnma deðil, bir kadýnýn ayakta durabilmesi için her türlü imkâný saðlýyoruz. Psikolojik sorunlarda Mor Çatý’nýn gönüllü hukukçularý, sosyolog ve psikologlarý bizlere yardýmcý oluyorlar. Yemekler aþevlerinden araba ile geliyor. Büyükþehir Belediyesi Aþevi’nden alýyoruz ve 3 öðün yemek çýkartýyoruz. Önemli olan az para ile çok iþ yapmak ve biz de bunu baþarýyoruz. Tabii kýrsal bölgelerde çalýþmalar farklý oluyor. Yol, su, köprü, okul... O zamanlar çok büyük kampanyalar yapýldý taþrada. Kendi okulunu kendin yap gibi. Mesela Sivas’ta eski kullanýlmayan tren raylarýndan köprü yaptýk. Az maliyetli, iþçiliði az ve köylü ile iþbirliði yapýlan projeler ortay çýkardýk. Biz ustabaþý idik, köylü ise iþçi. O projelerin de zevki bir baþka. Ýnsanlara yol, su, elektrik getirmek insana çok büyük haz veriyor. Bu insanlarý gördükçe yaptýðýmýz iþin keyfini alýyoruz. Tabii yapmasan da, kimse size neden yapmýyorsun demez. Belediyeler ve diðer kuruluþlarla iliþkileriniz ne düzeyde? Belediye baþkanýmýz çok yardýmcý oluyor. Bir isteðimiz olduðunda hemen karþýlamaya hazýr. Mesela yemekleri taþýdýðýmýz aracý kendisi tahsil etti. O aracý maðazaya da kullanýyoruz. Ayrýca o araçla adresten eþya alýmý da yapýyoruz. Vakýf binasýnýn güçlendirilmesini de belediyemiz yaptý. Vatandaþlarýmýz boyasýnda yardýmcý oldular. Bu sayede biz o binayý çok cüzi rakamlarla iyileþtirdik. Tabii biz bu paylaþma ve yardýmlaþma kavramlarýný hep Kabataþ’ta öðrendik. Beyoðlu çok merkezi ve kozmopolit bir yer. Çok sayýda eðlence yerine sahip olmasý nedeniyle hayat 24 saat yaþanýyor adeta. Bu durum beraberinde birçok zorluk getiriyor olsa gerek; bölgeye hâkim olabiliyor musunuz? Beyoðlu çok problemli ve hareketli bir bölge olarak gözüküyor.Burada hayat 24 saat yaþanýyor ve günde 2 milyon insanýn sirkülasyonun olduðu bir yer. Ama dýþarýdan gözüktüðü gibi bir yer deðil. Ýçinde yaþadýkça anlýyor insan. Basýnýn göz bebeði olan bir yer. Þu an çýkýn bakýn, mutlaka elinde kamera olup, çekim yapan insanlar görürsünüz. Ýçinde yaþadýkça çok keyifli ve heyecan verici bir yer olduðunu anlýyorsunuz. Adrenalinin çok yüksek olduðu bir yer ve burada 5 dakika sonra ne olacaðýný bilmiyorsunuz, bu çok heyecan verici. Bir olay olabilir de, olamayabilir de. Biz buna alýþtýk. Tabii ki 2 milyon insanýn gezdiði yerde mutlaka olaylar oluyor. Suç iþlemeye meyilli kiþiler zaten kalabalýk yerleri tercih eder. Aslýnda 24 saat yaþam olduðu için en güvenli yerler Ýstiklal Caddesi ve çevresi. Tarlabaþý ve Dolapdere belki gece belli saatten sonra güvenli deðil. Zaten orada gece 47 RÖPORTAJ yapýlacak bir þey yok. Beyoðlu dýþýnda birçok yerde de kapkaç ve gasp oluyor. Beyoðlu’nun adý çýkmýþ; ama inanýn bu bölgede böyle olaylar yok. Tabii kalabalýk olan her yerde olabilen ve insanlarýn dikkatsizliðinden kaynaklanan ufak tefek yankesicilik olaylarý olabiliyor. Merkezi bir yer olduðu için tüm basýn açýklamalarý ve gösteriler burada olur. Kalabalýk ve ilgi çekici bir yer olduðu için burasý tercih ediliyor. Örneðin burada geçen ay 72 adet basýn açýklamasý olmuþ ve polis sadece bir tanesine müdahale etmiþ. Bir megapolde mutlaka problemler olur. Dünyadaki diðer megapollerle karþýlaþtýrdýðýmýzda Ýstanbul gerçekten daha güvenli. Tabii olaylarýn hiç olmamasý için elimizden geleni de yapýyoruz. Toplum her þeyi polisten bekliyor. Esasýnda bu konuda en son iþ düþecek kiþi polis olmalý. Göçü, sokak çocuklarýnýn ve kimsesizlerin sorunlarýný polis çözemez. Ýstanbul’a her yýl bir Eskiþehir nüfusu geliyor. Göçün ilk durak yeri de bizim bölgemiz. Burada sýnýf atlayarak ve iþ bularak baþka yerlere gidiyorlar. Beyoðlu’nun kültür, sanat ve eðlence tarafý dýþýnda bir de diðer tarafý var: Çok farklý dinler, kültürler ve yaþantýlarýn hepsi burada. Ve madalyonun diðer bir yüzünde de çok fakir bir kesim var Tarlabaþý tarafýnda. Her kültürden insan buranýn kültüründen ve eðlencesinden yararlanýyor. Burada eðlence sektöründe 1400 adet iþletme var. Buraya geldiðimizde devletle eðlence sektörü karþý karþýya gibiydi. Polisin eðlence sektörüne bakýþ açýþý çok farklý idi. Ýþletme sahiplerine kapýlarýmýzý açtýk. Geldiler karþýlýklý sorunlarý konuþtuk, tartýþtýk. Burada 30.000 kiþi 48 çalýþýyor, bu Türkiye ekonomisi için büyük bir istihdam. Onlara bir dernek kurmalarýný önerdik ve BEYDER (Beyoðlu Eðlence Yerleri Derneði) kuruldu. Örgütlendik ve problemler ortadan kalktý. Bizler de rahatladýk, onlar da rahatladý. Bir olayda katýlýmcýlýk ne kadar çoksa, o kadar rahat ediyorsunuz. Katýlýmcýlýk saðlayarak bu iþi götürmek lazým. Ayrýca Beyoðlu Kültür ve Turizm Geliþtirme Platformu’nu kurduk. Belediye baþkanýmýz burada sivil toplum iþbirliði merkezi kurdu. Sivil toplum ile katýlýmcýlýk saðlarsanýz, yönetimde çok rahatlarsýnýz. Böyle çalýþmalar olduktan sonra Beyoðlu’nun idaresi zor deðil, çok kolay. Rutini deðiþtirmek zor mu? Evet, özellikle bizim ülkemizde çok zor. Yasal bir giriþimde de bulunsanýz, hep neden sorularýný soruyor insanlar size. Kaç yýldýr Beyoðlu’nda görevlisiniz? Görev süremiz 5 yýl. Burada 4 bitti, 1 yýl kaldý. Sporla aranýz nasýl? Kabataþ’ta genelde Beþiktaþlý olunur; fakat ben Fenerbahçeliyim. Ama benim Beþiktaþ’a büyük bir sempatim var. Eskiden Þeref Stadý vardý. Orada antrenmanlarý seyretmeye giderdik. Zonguldak’ta da amatör genç takýmda futbol oynadým. Daha sonra Kabataþ’a geldim, futbol hayatým kýsa sürdü. Özel hayatýnýza zaman ayýrabiliyor musunuz? Esasýnda çok fazla zaman ayýramýyoruz. Eðlence bile görev gibi. Hafta sonlarý ailemle toplumun içine karýþýyoruz. Beyoðlu’nda sinema ve tiyatro gibi çok fazla imkân var. Onlardan yararlanýyoruz. YORUM Gece Gezen Kýzýn Kalbi Çantasýnda Gizlidir... Kýz kalbini hatýrladý. Sevse mi onu? Ama sevmesi için bir içinin, ruhunun olmasý gerekli. Baþlý ve sonlu bir düþüncesi olmasý. Onurlu bir çilesi. Bir yolculuðu. Oysa gerçek ve derin bir ýstýrabý yok onun. Cezmi Ersöz Genç çocuk odada, yatakta kalýyor, küçük bir gece lambasý yakýyor. Kýzýn aðlama seslerini duyup, “Sen aðlamazsýn oðlum, zayýflar aðlar,” diyor: “Ýyiydin oðlum, sað ol,” diyor kendine ardýndan. 50 A rtýk Ortaköy’ün, Bebek’in, Beyoðlu’nun barlarýna takýlan genç kýzlar kendileriyle seviþmek isteyen genç çocuklara “beni aramayan, beni özlemeyen, bana emek harcamayan biriyle seviþmem, ona bedenimi açamam” demiyor. Barlarýn kapanýþ saatlerinde yüreklerde sýkýntýlý, gergin bir heyecan dolaþýyor. Bakýþlar son kez buluþuyor, gecenin macerasýna uygun biletler kesiliyor. Olabilecek müdahaleler, alkolün kaypak gücüyle ve þýmarýk bencilliðiyle denetleniyor. Yolculuða çýkacak kýz, kâküllerine biraz ölümcül hüzün düþürüyor. “Gece gezen kýz” maskesini takýnýyor. Anais Nin’i biliyorsa aklýna onu getiriyor. Anýlarýnýn defterine hýzlý hýzlý bir þeyler yazýyor. Kendini bir filmin karesinde hatýrlýyor. Çantasýnda anýlarýný düzenleyen bilgiç kýza haber gönderiyor. “Yola çýkýyoruz, hazýrlan” diyor. Gözlerine çekimser bir mevsim süsü veriyor. Yol, bir iki bar ve taksiyle alýnan 15-20 dakikalýk bir zaman içinde tükeniyor. Kýzýn içinde üvey bir iç acýsý var. Onu özlemeyen, aramayan biriyle seviþecek. Çünkü yola çýkmak istiyor, ama yol kýsa sürüyor. Hep böyle oluyor! Kendisine sýký sýký tembih ediyor. Seviþmeden önce kalbini çýkartýp çantasýna, çantasýndaki aný defterinin içine koyacak. Koymayý unutursa, yandý. Kalbi iki azgýn beden arasýnda sýkýþýp ölecek! Genç çocuk da bir tuhaf. O da hep yola çýkmak istiyor, ama yol kýsa sürüyor! Ýçindeki o üvey acýyý bastýrmak için sayýlara veriyor kendisini. Kýzýn yaþý, bir sayý. Kalçalarý, göðüslerinin iç bükey ve dýþ bükey oranlarý da. Kýzýn kilometre saatini düþünüyor. Aþýnma ve yýpranma payýný. Tehlike derecesini. Isýnma ve soðuma katsayýlarýný. Sigortasý var mý, yok mu? Kaç kardeþi var? Baðlanma katsayýsýný düþünüyor. Risk payýný, zekâ düzeyini. Gece bir þey olursa taksi tutacak parasý olup olmadýðýný. Bütün bu sahte ve gerçek þeyleri, o üvey acýsýný bastýrmak için düþünüyor genç erkek. Seviþmeye baþlarken kalbinin off düðmesine basmayý hiç unutmuyor... Seviþmeden sonra kýz aðlama krizlerine kapýlýyor. Çantasýný alýp banyoya giriyor. Kapýyý kapatýp içinden kalbini çýkarýyor. Ona sarýlýp biraz daha aðlýyor. Genç çocuk odada, yatakta kalýyor, küçük bir gece lambasý yakýyor. Kýzýn aðlama seslerini duyup, “Sen aðlamazsýn oðlum, zayýflar aðlar,” diyor: “Ýyiydin oðlum, sað ol,” diyor kendine ardýndan. “Kýz odaya gelince ona sarýl, gönlünü al biraz,” diyor. Kalbinin off, on düðmeleriyle geliþigüzel oynuyor. Ýçinde hep çok eski bir acý duygusu var. Uzaklardan bazý sesler geliyor, kulaðýna çalýnýyor. Bir okul þarkýsý mý, bir masal türküsü mü? Bir yerlerde bir þey var, ama nerede? Beynindeki düþüncelerini toparlayamýyor. Ne zamandýr böyle bir Casanova, böyle bir aþk ustasý gibi yaþýyor? Yolculuðu o baþlattý, önce o sýkýldý. Ýhtiyaç sahibiydi, hizmet sundu. Kýzý aðlattý. Kýz kalbini hatýrladý. Sevse mi onu? Ama sevmesi için bir içinin, ruhunun olmasý gerekli. Baþlý ve sonlu bir düþüncesi olmasý. Onurlu bir çilesi. Bir yolculuðu. Oysa gerçek ve derin bir ýstýrabý yok onun. Düþünceleri bir video-clip gibi. Fonda kaygý ve korku müziði. Tema yalnýzlýk ve kimsesizlik duygusu. Figüran kadrosu: “Gece gezen” bar kýzlarý. Aslýnda hemen herkes umutsuzca ayný þarkýyý “Aþk ýrmaklarý” þarkýsýný söylüyor ve aþk ýrmaklarý akýp akýp denize karýþýyor. Onlara da bakmak düþüyor... Genç çocuðun beynindeki video-clip, yani abuklama ve sabuklanmanýn sinemaskop görüntüleri hýzla dönmeye baþladýkça, gece yalnýz kalma korkusu daha da artýyor. Istýrabýný çoktan zehirlediði için de “salt” fiziksel güzelliðe gönlü düþüyor. Gönlünü ayaklar altýna alýyor. Kendisinden her akþam sadece fiziksel bir güzellikle kýsa bir yolculuða çýkýyor. Gecesini kurtarýyor, ihtiyaç sahiplerine kampanya düzenliyor, “aþk hizmeti” sunuyor... Kýzsa hâlâ banyoda, kalbini çantasýndan çýkartmýþ üstüne bir þeyler yazýyor. Kalbini düþen bir uçaðýn kara kutusu gibi görüyor. Kalbinin üzerine yazdýklarýný sevdikçe, kendine güveni artýyor. Kalbini tekrar çantasýna koyuyor. Genç çocuðun yanýna geliyor, baþýný onun dizlerinin üzerine koyuyor. Genç çocuk kýzýn saçlarýný okþarken: “Ýyi misin?” diye soruyor. Kýzsa “Geçti,” diyor sadece. Genç çocuk kýzýn ismini hatýrlýyor ve aklýndan bu ismi iki üç kez tekrarlýyor. Kýzýn isminden emin olunca da “caným benim,” diyor ona. “Caným benim...” 51 TANITIM Gönül ne kahve ister, ne kahvehane... Kahve altý diyerek bir ayrý zaman dilimi yaratmýþýz kahvaltý öncesi içilen kahve saatine. Törensel bir havaya sokmuþuz kahveyi. Ýnansak da inanmasak da fallar icat etmiþiz, telvelerin býraktýðý izler için. E skiler, her ne kadar “gönül ne kahve ister, ne kahvehane, gönül sohbet ister, kahve bahane” demiþlerse de kahve her zaman törensel amaçlara hizmet etmiþ. Kimi zaman evliliðe ilk adým sayýlan “kýz isteme” merasiminde genç kýzýn iyi kahve yapmasý ve sunmasý evliliðe niyeti olduðunu ifade etmiþ, kimi zaman da Türk insanýnýn misafirperverliðini beklentilerine dönüþtürerek alýnganlýk sözüne dönüþmüþ “bir fincan kahvenin kýrk yýl hatýrý var” diyerek sitemlere sebep oluvermiþ. Þarkýlara, deyiþlere, atasözlerine konu olmuþ, “Kahve gelir Yemen’den / bülbül gelir çimenden”, “Kadifeden kesesi, kahveden gelir sesi” ve daha niceleri... Kahve altý diyerek bir ayrý zaman dilimi yaratmýþýz kahvaltý öncesi içilen kahve saatine. Törensel bir havaya sokmuþuz kahveyi. Ýnansak da inanmasak da fallar icat etmiþiz, telvelerin býraktýðý izler için. Bugün masamýza bazen bol köpüklü bir Türk kahvesi, bazen modern bir filtre kahve, bazen bir sütlü nescafe, kimi zaman da soðuk, dondurmalý, tarçýnlý, aromalý ve bir çok biçime girmiþ gelen kahve, bu hale gelmeden önce neler yaþamýþ, neler görmüþ. Gelin kahvenin yolculuðuna birlikte bakalým. Kahve adý, Arapça “qahwah” kelimesinden geliyor. Kelime Türkçe’de “kahve”ye dönüþmüþ, Avrupa’da cafe, caffe, koffie, coffee, koffie þekline gelmiþ. Kahve, Arapça kelime karþýlýðý olarak “keyif veren içki” anlamýnda. Kahvenin kökeni Arap yarýmadasý. Ýlk bilgiler 10. yy’da Rhazes adlý bir Arap doktoruna dayansa da, ilk kullanýmýnýn M.S. 575 yýllarýnda olduðu biliniyor. Kahvenin ilk elde edildiði aðaç olan Coffea Arabica, Etopya’da yetiþmiþ. Daha sonra, kahve elde edilen diðer aðaçlar olan Coffea Robusta ve Liberica da Afrika’da yetiþmiþtir. Etiyopya’da baþlangýçta az olan üretim, bu aðaçlarýn Yemen’de yetiþtirilmesi ile artmýþtýr. Kahvenin fýrýnlanarak kullanýlmasý 13. yy’ý bulmakta. Kahve, Yemen’den Mekke ve Medine’ye yayýlmýþ ve 15. yy. sonunda Ýslam gezginleri tarafýndan Ýran, Mýsýr, Türkiye ve tüm Ýslam dünyasýna yayýlmýþ. Kahvenin, Arap Yarýmadasý’ndan Osmanlý Ýmparatorluðu’na ulaþmasý ise kahvenin tüm dünyaya yayýlmasý için en önemli adým olmuþ. Kahvenin Osmanlý Ýmparatorluðu’na geliþ tarihi kesin bilinmese de, tarihçiler tarafýndan, ilk defa 1519 yýlýnda I. Selim’in Mýsýr seferinden sonra Ýstanbul’a geldiði sanýlmaktadýr. 1551 yýlýnda da Ýstanbul’da ilk kahvehane açýlmýþtýr. O tarihlerde kahve özellikle Mýsýr ve Ýskenderiye’den Eminönü’ne gelmekte idi. Baþlangýçta özellikle gelir düzeyi yüksek ve okuryazarlar tarafýndan tüketilen kahve, hýzla tüm Ýstanbul’a yayýlmýþ ve çok sayýda kahvehane açýlmýþtýr. Kahvenin toplumsal sonuçlarý burada ortaya çýkmýþtýr. Özellikle dindar çevreler, kahvenin insanlarý bir araya getirici ve camilerden uzaklaþtýrýcý etkilerinden korkarak, kahveyi yasaklamaya çalýþmýþtýr. Örneðin Kanuni Sultan Süleyman döneminde Þeyhülislam Ebusuud Efendi, “kömür derecesinde kavrulan maddeleri içmenin haram” olduðunu söyleyerek, Yazý: Nur ALTI 52 53 TANITIM kahveyi yasaklamýþtýr. Bunu izleyerek III. Selim, III. Murad ve I. Ahmet dönemlerinde de yasaklamalar olmuþ ama kýsa sürmüþtür. Evliya Çelebi’ye göre XVII. yy.’da Ýstanbul’da 55 kahve dükkaný ve 300 kahve deposu vardýr. Bu ticarette özellikle Mýsýr tüccarlarý önemli rol almýþtýr. Kahvenin aþýrý tüketimi, kahve ticaret yollarýndaki engeller, 17. yy’da kahvenin pahalýlaþmasý, vergilendirilmesine ve özellikle Eminönü’ndeki fýrýnlama tesislerinde Yeniçeriler tarafýndan kahveye nohut karýþtýrýlmasýna yol açmýþtýr. 18 ve 19. yy’da ise kahve ticareti tüccarlardan, büyük þirketlere geçmiþtir. Kahvenin, Ýstanbul’daki bu yaygýnlýðý, bir süre sonra kahvenin Avrupa’ya geçmesine yol açmýþtýr. Ancak Avrupa’nýn gerçek anlamda, tüketilebilecek miktarda kahve ile tanýþmasý, Osmanlý imparatorluðu’nun 1683 Viyana yenilgisi ile olmuþtur. Osmanlý ordularý Viyana kapýlarýndan çekilirken geride bol miktarda kahve býrakmýþlardý. Bir rivayete göre, bu savaþ sýrasýnda Osmanlý ile Viyana arasýnda tercümanlýk yapan Georg Kolschitsky kahvenin deðerini bildiðinden, Osmanlý’nýn býraktýðý bu 500 çuval kahveyle Viyana’daki ilk kahve dükkanýný açmýþtýr. Arap ülkelerinden kahvenin dýþarý çýkmasý kurallara baðlý idi. Ýhraçtan önce kahve sýcak sudan geçirilir ya da ezilirdi. Bu yolla kahvenin Arabistan dýþýnda üretilmesi engellenmeye çalýþýlýrdý. 54 Baþlangýçta Avrupa’da ilaç olarak kullanýlan kahvenin Venedikliler tarafýndan fýrýnlanmasýnýn öðrenilmesi ile Avrupa’da kahvehaneler açýlmaya baþladý. Bu eðilim, 1759 yýlýnda Venedik’te 206 kahve dükkaný olmasýna yol açtý. Her ne kadar Venedikliler 18. yy.’a kadar kahve ticaretini ellerinde tuttularsa da, Arap Yarýmadasý dýþýnda kahve üretimi Hollandalýlar tarafýnda gerçekleþtirilmiþtir. Baba Budan tarafýndan çalýna kökler Mekke’den Hindistan’a taþýnmýþ ve orada kahve üretimi baþlamýþtýr. Bu sýrada Amsterdam’da da kahve bitkileri yetiþtirilerek, Hollanda’nýn sömürgelerine daðýtýlmaya baþlamýþtý. Bunu izleyen yýllarda Hollanda, kolonilerinde yetiþtirdiði kahve ile, Avrupa’nýn kahve ticaret merkezi oldu ve Amsterdam da bu ticaretin baþþehri oldu. Hollanda’da kahve tüketimi daha farklý idi; genellikle sokak kahvehaneleri yerine evde tüketilmekte idi. Tüm bunlara raðmen Hollanda, Avrupa’da bir tekel oluþturmadý ve 1714’te Amsterdam’dan Fransýz Kralý XIV. Louis’e bir hediye gitti. Bu hediye kahve kökleri idi. Bu kökler Versay Sarayý’nda yetiþtirildi. Bu dönemde Fransa’da kahve çok ilgi görmekte idi. 1723 yýlýnda Gabriel de Clieu adlý kaptan, Martinik’teki Fransýz kolonisine yolculuk yaparken yanýnda bu köklerden bazýlarýný götürdü. Martinik’te yetiþen bu köklerden 1777 yýlýnda 18-19 milyon aðaç oluþtu. Amerika kýtasý kahve ile böylece tanýþtý. Puerto Rico ve Küba’yý izleyerek kahve Brezilya’ya ulaþtý. Dünyanýn en önemli kahve üreticisi olan Brezilya’ya kahvenin giriþi ilginçtir. Fransýz Guyanasý’na yaptýðý bir ziyarette valinin eþine aþýk olan bir Brezilyalý subay, dönüþte sevgilisinden hediye olarak bir buket çiçeðin arasýna saklanmýþ kahve bitkisi almýþ ve bu dünyanýn en büyük kahve devinin doðuþu olmuþ. 19. yy. ortalarýnda, kahve bitkisinin ölümüne yol açan bir yaprak hastalýðý, Brezilya dýþýnda pek çok yerde kahve üretiminin durmasýna yol açmýþ, bu da Brezilya’nýn çok iþine yaramýþtýr. Brezilya’da kahve üretiminin yol açtýðý önemli bir deðiþiklik de, kahvenin lüks bir içecek olmaktan çýkýp, herkesin kullanabileceði bir içecek haline gelmesidir. Halen Brezilya ve Kolombiya, kahve üretiminin önemli bir kýsmýný elinde tutmakla birlikte, II. Dünya savaþýndan sonra Afrika ülkelerindeki kahve üretimi giderek önemli bir noktaya gelmiþtir. Kahve üretiminde hastalýklarýn ve politik olaylarýn getirdiði deðiþiklikler, kahve fiyatlarýnda da önemli oynamalara yol açmýþtýr. Bunlarý önlemek için, 1962’de kahve üreten ülkeler Uluslararasý Kahve Anlaþmasý’ný New York’ta imzalamýþtýr. Halen bu alanda serbest piyasa kurallarý iþlemektedir. Ünlüler arasýnda kahve tutkunu olan bir çok isim de biliniyor. Fransýz yazar Honoré de Balzac, kahve tutkunlarý arasýnda ön sýralarda. 51 yaþýnda ölen yazarýn, tüm hayatý boyunca 50 bin fincan kahve içtiði söylenir. J. S. Bach da baþka bir kahve tutkunu. Kahveye olan düþkünlüðünü, ünlü Kahve Kantatý’nda, “Ah, kahve ne tatlý / binlerce öpücükten daha tatlý / muscat þarabýndan daha yumuþak...” diyerek anlatmýþtýr. Dünyaca ünlü kahve tutkunlarý arasýnda Madame de Pompadour, Alexandre Dumas, Andre Gide, Moliere, Pierre Loti, Victor Hugo, Balzac sayýlabilir. Ünlü Türk ressam Ali Rýza Bey de, kahveyi karakalemlerinde resmetmiþtir. Ünlü komedi yazarý Moliére, Türk elçisi Süleyman Aða’nýn Paris’e tanýttýðý kahveyi ilk tadanlardandý. Türk dostu olarak bilinen Pierre Loti’nin Eyüp’te bulunan kahvehaneye ismi verilmiþtir. Pierre Loti, deniz subayý olarak Ýstanbul’da bulunduðu ilk yýllarda, Eyüp tepesine gider, Haliç’in güzel manzarasýný seyredermiþ. Kahvehaneye bu yüzden Pierre Loti’nin ismi verilmiþtir. Geçmiþte zaman zaman “siyah inci” veya “Müslümanlarýn þarabý” olarak nitelendirilen kahvenin macerasý hakkýnda birçok araþtýrma yapýlmasýna raðmen kesin bir sonuca ulaþýlamamýþ. Ancak gerek doðu gerekse batý kaynaklarýnýn birleþtiði ortak rivayet, kahveyi ilk bulan kiþinin Þazilli adýnda bir Arap þeyhi olduðu. Bazý söylentilere göre Þazilli bir tarikat ve þeyhinin adý da Ömer. Kaynaklara göre keçi ve deve sürülerinin çobanlarý, güttükleri hayvanlarýn garip bir aðacýn meyvelerini yedikten sonra, fazla canlýlýk gösterdiklerini hatta keçilerin mehtapta dans ettiklerini görmüþler. Durumu derviþlere anlatmýþlar. Ünlü bir derviþ olan Þazilli gösterilen aðacýn meyvelerini kaynatarak içmiþ ve kendisi de ayný canlýlýðý hissetmiþ. Böylece kahvenin meziyetlerini keþfetmiþ. Kahve çekirdekleri yalnýzca içilerek de kullanýlmamýþ. Araplar uzun yýllar boyunca kahve çekirdeðini öðüterek hamurla karýþtýrmýþ ve çekirdeði ekmek yaparak deðerlendirmiþ. Bugün masamýza bazen bol köpüklü bir Türk kahvesi, bazen modern bir filtre kahve, bazen bir sütlü nescafe, kimi zaman da soðuk, dondurmalý, tarçýnlý, aromalý ve bir çok biçime girmiþ gelen kahve, bu hale gelmeden önce neler yaþamýþ, neler görmüþ. 55 YORUM 23.08.2001 Hastaneye gittim. ÝNR 2.85, yüksek Prof. Dr. Naci ile görüþtüm. Ýlacý bir akþam ¼ alacaðým. Sonra gene ½. Yaþam Kesiti Oktay Tuncer Sevgili hocamýz Oktay Tuncer’in deðerli yaþamýndan kesitleri içeren güncesini sizlerle paylaþmayý sürdürüyoruz... 11.08.2001 Vapurla yolculuk baþladý. Onur bizi götürdü ve üç saatlik bir yolculuktan sonra vardýk. Güzel bir ada. Güzel bir otel. Yerleþtik. Denize attýk kendimizi. Ataman ve karýsý gezi arkadaþlarýmýz. Odamýz güzel. Avþa da. 12.08.2001 Adanýn diðer yerlerini gezdik. Bizim kýsým çok güzel. Diðer kýsmý gördüm, fakat beðenmedim. Deniz çok güzel. Tülin’in ve benim cildimizde güzel deðiþmeler baþladý. 13.08.2001 Öðleye kadar hava tuhaftý. Bulut ve rüzgar vardý. Öðleden sonra tekrar deniz. Geziyoruz Avþa’yý. Güzel bir yer. 14.08.2001 Her gün yeni bir þey oluyor. Her gün deniz oluyor. Gene merkeze tur. Gene deniz. 11.0015.30 arasý denize girmiyorum. Çoðunlukla- Ondan sonra tam olarak yararlanýyorum. Tülin o saatlerde denizde kalýyor. 15.08.2001 Ýstanbul’la devamlý görüþüyoruz. Hava iyi deðilmiþ oralarda. Oysa biz tadýný çýkartýyoruz. 16.08.2006 Deniz ve güneþ. Güzel bir ikili. Tülin’le dinleniyoruz. Hep böyle geçse günler. 56 17.08.2001 Sonuna geldik gibi. Gönül Yazar’la beraber olduk. Ýlginç bir kiþilik. Deniz. Ve çok güzel. 18.08.2001 Deniz güzel. Son fýrsatlarý iyi geçirmeliyiz. Garip tartýþmalar olmamalý dostlar arasýnda. Ben neden uyamýyorum bu durumlara. Gezintiler, alýþveriþler. 19.08.2001 Bu gün son gün. Hesabý ödedik. Küçük ödemeleri de yaptým. Herkesle vedalaþtýk. Üç buçuk saatlik yolculuktan sonra Onur bizi aldý iskeleden. Önce Ataman’larý býraktýk. Eve Umut da geldi. 20.08.2001 28 için Bandýrma’ya bilet aldýrdýk. Ayýn ikisinde döneceðiz. Hava bulutlu. Yýkandým, biraz uyudum. Banka iþlerini hallettim. Ömer’in bir kýzý olmuþ. Telefon ederek bildirdi. Çok sevindik. 21.08.2001 Biletleri bu gün alacak çocuklar. “Ne ki yaþam Öteye beriye savrulmuþ Günler” 22.08.2001 Çok güzel bir gün. Dinleniyoruz. Zenith saati saatçiden aldým. Pil deðiþtirdik diðer saate. Konyalý da yemek yedik. Tülin’in diþ sorununu hallettik. 24.08.2001 Çok iþ yapýldý bu gün. Vergi numaralarýmý aldým. O. Tuncer: 8640089957 T. Tuncer: 8640089973 Saðlýk yazýmý Terakki’ye býraktým. Zeki Diren’e gittim. Gidiþ biletlerini býraktým. Belki deðiþtirecek. Sýcak var. Tülin berbere gitmiþ. Saçlarýný toparlatmýþ. 25.08.2001 Kalktým, çayý demledim. Tülin de kalktý. Zeki aradý telefonla, Salý günü 12.30’a çevirmiþ bileti. Saç traþý olacaðým ama hangi gün. Hava bulutlu. Belki de Ýstanbul’a -bazý yerlerine- yaðmur yaðýyordur. 26.08.2001 Dün akþam üstü karýþtýrdým bazý þeyleri. Bilmiyorum neler oluyor. Dün Alarko’nun patronlarýndan Üzeyir Garih öldürüldü. Basit bir öldürme ama çok üzücü. 27.08.2001 Traþ oldum. Bankadan para çektim. Yýkandým. 03.09.2001 Eve yerleþiyoruz. Bazý ödemeleri yaptým. 04.09.2001 Terakki’ye gittim. Naci’nin kýzýnýn öðretmeni ile tanýþtým. Bu iþ de tamamlandý. 05.09.2001 Terakki’den telefon geldi. Pazartesi günü açýlýþýný yapacaðým lisenin. Yani konuþmayý ben yapacaðým. Baþ muavin bu konuþmayý benden rica etti. 06.09.2001 Alman Hastanesi’ne gittim. ÝNR: 2.37 Gülsen Haným’a hediyesini aldým. Ziya Tuncer kira için aradý, yarýn gideceðim. Hava yaðýþlý. Bir ara ýslandým bile. Ömer’e uðradým. Yurtdýþýnda. Kýzý için bugün Avusturya Lisesi’ne gideceklermiþ. 07.09.2001 Tülin’le Beyoðlu’na çýktýk. Kebap yedik. Oradan Yeniköy’e gittik. Bilet aldýk Tülin’e. 28.08.2001 12.30, Bandýrma’ya. Zeki bizi alacak. Hayýrlýsý ile yola çýkacaðýz. Mükemmel bir yolculuk baþladý. 22.30 dolaylarýnda Bodrum’a vardýk. Turgut Reis’in Akyarlar semtine vardýk. Akbüke de kalacaðýz. Akþam Akif Beyler de (Füsun Haným) yemek yedik. Gece bütün güzellikleri göstermiyor. Sakladýklarý var. 29.08.2001 Denize gittik. Köfteciye gittik. (aklarlar) Devlet Devrim (Agah Beylere) gittik. Geç vakte kadar oturduk. Güzel insanlar. 30.08.2001 Motorla denizde gezinti. Deðiþik yerlerde denize girdik. Turgut Reis’te gözleme yedik. 31.08.2001 Meteoroloji plajýna gittik. Akþam Bodrum da gezinti ve yemek yedik. 01.09.2001 Akþam Zeki’nin arkadaþýna yemeðe gidildi. Gündüz deniz. 02.09.2001 Son deniz. Ve Ýstanbul’a hareket. Gece 02.00 sýralarýnda Ýstanbul’dayýz. 57 RÖPORTAJ 250. Yýlýnda MOZART Mozart, yaþarken kendisine verilen deðerden daha çok öldükten sonra anlaþýlabilmiþ bir müzik dehasýdýr. W 3 yaþýnda klavsen çalmayý öðrendi, 5 yaþýnda bir menuet besteledi, 8 yaþýnda Paris’te ilk yapýtlarý yayýmlandý, 9 yaþýnda bir senfoni yazdý, ablasýyla konserler vermeye baþladý, 12 yaþýnda opera besteledi, 35 yaþýna geldiðinde hayata veda ederken 600’den fazla eseri vardý. Yazý: Nur ALTI 58 olfgang Ameduas Mozart, 27 Ocak 1756 yýlýnda Avusturya Salzburg’ta doðmuþ, doðuþtan gelen müzik yeteneði ile küçük yaþlardan itibaren herkesi þaþýrtmakla kalmayýp son derece verimli bir ömür geçirmiþ ve ölümünün üzerinden 210 yýl geçmiþ olmasýna raðmen hala, aslýnda yaþarken verilen deðerden daha çok deðer verilerek anlaþýlabilmiþ bir müzik dehasýdýr. Mozart, 3 yaþýnda müzisyen olan babasý tarafýndan keþfedilmiþtir. Kalem kullanmayý beceremediði zamanlarda nota yazmaya çalýþmasý dehasýnýn ilk ýþýklarýnýn göstergesiydi. Müzik adamý olmak için olaðanüstü yeteneklerle doðmuþ olan Mozart, insan üstü sayýlabilecek bir müzik kulaðýna sahipti. Çirkin seslere, bir çok kiþi tarafýndan zor anlaþýlabilen akort bozukluklarýna çok küçük yaþlardan itibaren tepki veriyordu. Babasýnýn bu harika çocuk sayesinde para kazanmak istemesi, küçük Mozart, ablasý ve babasýný Avrupa yollarýna düþürdü. Hemen her Avrupa baþkentinde verilen konserler sýrasýnda Mozart dinleyenleri þankýnlýða uðratacak bestelerle karþýlarýna çýkýyordu. Ve bu deha beþ yaþýnda menuet, yedi yaþýnda konçerto ve sekiz yaþýnda senfoni mey- dana getirdi. Ondört yaþýnda iken, ilk opera eseri “Lucia Silla” Milano'da çalýndý ve Papa tarafýndan kabul edilerek ona, o güne kadar sadece büyük ustalarýn alabildiði “Altýn Mahmuz” niþaný ve þövalyelik beratý verildi. Bu yolculuklar sýrasýnda o dönemlerde ölümcül olan bir çok hastalýk atlatan Mozart neþesini hiç bir zaman bozmadý. Küçük zevklerden tat almayý bilen, insanlarla neþeli konuþmalar yapmaktan hoþlanan, bilardo oynamayý, Türk kahvesi içmeyi, dans etmeyi seven çocuksu bir ruha sahipti. Çok çalýþmýþ olmasýna raðmen yeterince para kazanamayan ve yoksulluk içinde ölen Mozart, ölümünden önceki son beþ yýl içinde ünlü þaheserlerini peþpeþe yaratmýþtýr. Figaronun Düðünü, Don Giovanni, Cosi Fom Tutte ve Sihirli Flüt operalarýný, Prag ve Jupiter gibi büyük senfonilerini, son piyano konçertolarýný ve nihayet yaþamýnýn en dokunaklý ve en anlamlý eseri olan Requiem'i bu dönemde bestelemiþtir. 2006 yýlý Mozart’ýn doðumun 250.yýlý olmasý nedeniyle hemen her ülkede Mozart’ý anlatan, eserlerini ustalarýn yorumladýðý etkinliklerle kutlanmaya devam ediyor. Bu eþsiz ustanýn anýsýna bir programa siz de katýlýn ve kendinizi bir müzik ziyafetinin keyfine býrakýn. 59 GEZÝ Bir Dünya kenti SAFRANBOLU Sahip olduðu zengin kültürel mirasý kent ölçeðinde korumadaki baþarýsý Safranbolu’yu “Dünya Kenti” ününe kavuþturmuþ ve UNESCO tarafýndan “Dünya Miras Listesi”ne alýnmýþtýr. A nadolu’nun kuzey batý kesiminde, Antik devirde tarihçi Homeros’un Ýlyada destanýnda Paplagonya olarak geçen yörede sýrasý ile Hititler, Frigler, dolaylý yoldan Lidyalýlar, Persler, Helenistik Krallýklar (Pondlar), Romalýlar, Selçuklular, Çobanoðullarý, Candaroðullarý ve Osmanlýlar egemenlik kurmuþlardýr. Safranbolu 1196 tarihinde Selçuklu Sultaný II.Kýlýç Arslan’ýn oðlu Muhiddin Mesut Þah zamanýnda Türkler’in eline geçmiþtir. Safranbolu, tarihi geçmiþinde, en üstün ekonomik ve kültürel düzeyine Osmanlý döneminde ulaþmýþtýr. Kentin 17.yy’da Ýstanbul-Sinop kervan yolu üzerinde önemli bir konaklama merkezi oluþu, bölgede ticaretin geliþimine olanak saðlayarak zenginleþtirmiþtir. Bu dönemde Ýstanbul ve Kastamonu ile yoðun iliþkiler yaþamýþ, Osmanlý devlet adamlarýndan bazýlarý kente önemli eserler býrakmýþlardýr. Safranbolu geleneksel Türk toplum yaþantýsýnýn tüm özelliklerini yansýtan ve uzun tarihi geçmiþinde yarattýðý kültürel mirasý çevresel dokusu içinde koruyan örnek bir kenttir. Sahip olduðu zengin kültürel mirasý kent ölçeðinde korumadaki baþarýsý Safranbolu’yu “Dünya Kenti” ününe kavuþturmuþ ve UNESCO tarafýndan “Dünya Miras Listesi”ne alýnmýþtýr. Tüm ülkede bulunan yaklaþýk 50 bin kadar korunmasý gerekli kültür ve tabiat varlýðýnýn 1125’i Safranbolu’dadýr. Bu zenginlik kenti bir müze kent halinle getirmiþ, korumacýlýktaki baþarýsý ise kente “Korumanýn Baþkenti” unvanýný kazandýrmýþtýr. Kentin ününü oluþturan Safranbolu evleri 18. ve 19.yy. Türk toplumunun geçmiþini, kültürünü, ekonomisini, teknolojisini ve yaþama biçimini yansýtan mükemmel mimarlýk bilgisi ile yapýlmýþlardýr. Yaklaþýk 2000 geleneksel Türk evi bulunmaktadýr. Bu evlerin 800 kadarý yasal koruma altýndadýr. Özellikle Osmanlý döneminden kalma han, hamam, cami, çeþme, köprü ve eþsiz konaklar gelenlere hayranlýk uyandýracak niteliktedir. 1975 yýlýnda Yüksek Anýtlar Kurulu’nun Safranbolu’yu kentsel sit ilan etmesi ile akademik düzeyde baþlayan kente olan ilgi, zamanla ülkemiz sýnýrlarýnýn dýþýna taþmýþtýr. 90’lý yýllarýn baþýndan bu yana küçük ve orta ölçekli turistik tesislerin oluþumu ile turizm ilçe ekonomisindeki yerini hissettirmeye baþlamýþ, terk edilen konaklar, otel, lokanta gibi iþlevlerle yaþama dönüþtürülmüþ, bozulan arnavut kaldýrýmlarý yeniden yapýlmýþ, anýtsal eserler restore edilmeye baþlanmýþ, kaybolmak üzere olan el sanatlarý turistik amaçla yeniden canlýlýk kazanmýþtýr. Kentte otel ve eski evlerin restorasyonu ile oluþturulmuþ pansiyonlarýn yaný sýra ev pansiyonlarýnda da konaklamak mümkündür. EVLERÝ Safranbolu’yu ülkemizde ve dünyada ön plana çýkaran en önemli unsur geleneksel Türk mimarisi tarzýndaki Safranbolu evleridir. Bu evler bir yandan kentsel konumlarýyla, diðer yandan mimarileriyle dikkate deðerdirler. Baþka bir anlatýmla Safranbolu Evleri yüzlerce yýllýk bir süreçte oluþan Türk kent kültürünün günümüzde yaþamaya devam eden en önemli yapý taþlarýdýr. Evler Safranbolu’nun iki ayrý kesiminde gruplanmýþ durumdadýr. Birincisi “Þehir” (Çarþý ve Kýranköy) diye bilinen ve kýþlýk olarak kullanýlan, ikincisi “Baðlar” diye bilinen ve yazlýk olarak kullanýlan kesimdir. Hemen hemen herkesin bir kýþlýk bir de yazlýk evi vardýr. Yöre halký kýþýn þehirdeki evinde yaþar ve yazýn havalarýn ýsýnmasýyla Baðlar’daki yazlýk evine göçer. “Çarþý”da üretim ve ticaret hayatý yazýn da aynen sürer. Safranbolu evinin boyutu ve biçimini belirleyen üç temel unsurdan söz edilebilir: Çok nüfuslu büyük aile yapýsý, yaðýþlý iklim, kültürel ve maddi zenginlik. Safranbolu evlerinin “çevreye saygýlý” olarak tasarlandýðý günümüz mimarlarýnca sýklýkla vurgulanýr. Doðainsan-ev, sokak-ev, sokak-çarþý iliþkileri son derece düzenli ve dengelidir. Çevreye olduðu kadar komþuya da saygý egemendir. Hiç bir ev diðerinin görüþünü engellemez. Kýsacasý Safranbolu’da “görünüm hakça paylaþýlmýþtýr”. Yazý: Neslihan Kalkandelen 60 61 GEZÝ Evlerin pencereleri çok özel biçimde tasarlanmýþ olup dar ve uzuncadýr. Ahþap kanatlý pencerelerde ayrýca “muþabak” denilen kafesler bulunur. Pencere sayýlarý oda büyüklüðüne göre deðiþmekle birlikte genellikle fazladýr. Bu hem içten geniþ bir görünüm saðlar, hem dýþtan evin görünümüne güzellik kazandýrýr. Evlerin sokak cephelerinde ev içlerinde, bahçelerde, sokaklarda çeþmeler vardýr. Þehirde su kültürü, dönemine göre oldukça ileridir. 5 km. mesafeden ve tarihi Ýncekaya Su Kemeri’nin üzerinden þehre su getirilmiþtir. Bir kýsým büyük konaklarda havuzlu odalar bulunmaktadýr. Havuzlar büyük hacimli ve insan boyu derinliktedir. Havuzlar bazý konaklarda selamlýk köþkü denilen bahçe içindeki baðýmsýz binalarda yer almaktadýr. Bahçelerde havuz ve kuyular (Baðlar’da) yoðunluktadýr. Evlerin pencereleri çok özel biçimde tasarlanmýþ olup dar ve uzuncadýr. Ahþap kanatlý pencerelerde ayrýca “muþabak” denilen kafesler bulunur. Pencere sayýlarý oda büyüklüðüne göre deðiþmekle birlikte genellikle fazladýr. Akla ve insana dönük olarak fonksiyonel bir biçimde tasarlanan evlerin yapýmýnda taþ, kerpiç, ahþap ve alaturka kiremit kullanýlmýþtýr. Evin oturtulduðu arsa ne þekilde olursa olsun üst katlarda uygun geometri mutlaka saðlanmýþtýr. Bahçeler sokaktan taþ duvarlarla ayrýlmýþtýr. Çift kanatlý büyükçe kapýlarla bahçeye, bazen de doðrudan eve girilir. Ýhtiþamý daha kapýda görmek mümkündür. Harem-selâmlýk geleneðinin bir sonucu olarak bazý evlerin çift giriþi bulunmaktadýr. Evin giriþinde zemin katta “hayat” vardýr. Bu bölüm eðer taþ kaplýysa “taþlýk” adýný alýr. Burada ýþýk almayý saðlayan ve ayný zamanda odunlarýn dizilerek hava akýmýyla kurutulduðu ahþap kafesten “gliste” mevcuttur. Zemin katlarda ayrýca ahýrlar, büyük kazan ocaklarý ve ambarlar bulunur. Üst katlara ahþap ustalýðýnýn üstün örneklerini sergileyen merdivenlerle çýkýlýr. Ýkinci kat diðer katlara göre daha basýktýr. Bu katta gerektiðinde yatak odasý olarak da kullanýlabilen bir mutfak bulunur. Mutfak ile selamlýk arasýnda yemek servisinde kullanýlan silindirik bir ahþap dönme dolap yer alýr. Gündelik 62 yaþam orta katta geçer. Soðuk kýþ günlerinde bu katýn ýsýtýlmasý daha kolay olur. Üçüncü kat Safranbolu evinde mükemmelliðe varýlan noktadýr. Bu katta tavanlar daha yüksektir. Odalara sekiz kenarlý bir çokgenden oluþan “sofa”nýn (çardak) daha kýsa olan dört çapraz kenarýndan açýlan kapýlardan girilir. Odalarýn giriþ kapýlarý köþelerdedir ve giriþ kapýlarýnda oda ile doðrudan temasý kesen özel ahþap paravana düzeni bulunur. Sofalar ve odalarýn tavanlarý ahþap süslemelerle kaplýdýr. Her odada sedir düzeni ve çoðu zaman ocak vardýr. Oda yan duvarlarýnda ahþap dolaplar ve sergen yer alýr. Odalarýn her biri bir çekirdek aileyi ya da bir aile yakýnýný barýndýrabilecek tüm unsurlara sahip, baðýmsýz birim olarak tasarlanmýþtýr. Bu doðrultuda her odada ahþap dolaplarýn (yüklük) içerisinde bugünün duþ kabinlerini andýran gusülhaneler mevcuttur. Safranbolu evlerindeki çýkmalar, evin dýþ görünümünü tek düzelikten kurtardýðý gibi, bu çýkmalarýn yanlarýnda yer alan pencereler sedirde oturanlarýn sokaðý baþtan baþa görmesine olanak saðlar. GEZÝLECEK YERLER Cinci Haný Eski Hükümet Konaðý Hýdýrlýk Tepesi Yemeniciler Arastasý Demirciler Çarþýsý Ýncekaya Su Kemeri Saat Kulesi Deðirmenbaþý Su Deðirmeni Güneþ Saati Kazdaðlýoðlu Camisi Yörük Köyü Uluyayla ve Sarýçiçek Yaylalarý Tokatlý, Düzce, Sýrçalý ve Sakaralan Kanyonlarý Kaçak (Lütfiye) Camisi Bulak(Mencilis) Maðarasý Hýzar Maðarasý Aðzýkara Maðarasý NELER YENEBÝLÝR? Kentte evlerin restorasyonu ile oluþturulmuþ pek çok yeme-içme ve eðlence mekanlarý bulunmaktadýr. Safranbolu bükmesi, kuyu kebabý, cevizli yayým (eriþte), su böreði, ev baklavasý, zerde tatlýsý ve gözleme her zaman bulunabilecek yöresel yemeklerdendir. Her zaman taze satýlan fýndýklý, þam fýstýklý, güllü ve safranlý çeþitleri bulunan Safranbolu Lokumu ayný zamanda hediye olarak tercih edilen mükemmel bir aðýz tadýdýr. Çavuþ Üzümü ise yörenin sofralýk olarak üretilen ve çok tutulan bir ürünüdür. • • • • • • YAPMADAN DÖNME Hýdýrlýk Tepesi ve Kale’den fotoðraf çekmeden, Müze evleri ve Yemeniciler Arastasý’ný gezmeden, Tarihi evlerde konaklamadan, Ýncekaya Su Kemeri ve Bulak Maðarasý’ný görmeden, Safranbolu bükmesi, baklavasý ve lokumunu yemeden, Havuzlu bir konakta kahve içmeden dönmeyin. 63 KÜLTÜR-SANAT Paþazade Jon Courtenry Grimwood Ýnkilâp Kitabevi “Çocuðun yaþamak için yapmasý gereken tek þey, kolu çevirip kapýyý açmaktý. Diðer seçeneði, kapý koluna yapýþýp kalan derisi gibi ruhuna yapýþan son umut parçalarýný koyverip, burada huzur içinde ölmekti. Ölmek ya da gümüþi yaðmurun altýna çýkmak.” 21. yüzyýlda, Osmanlý Ýmparatorluðu hâlâ ayaktadýr. Etkisinin yüksek olduðu bir Kuzey Afrika metropolü olan El Ýskenderiye’de ise Eþref Bey de dahil olmak üzere hiçbir þey göründüðü gibi deðildir. Seattle’deki hapishaneden apar topar kaçýrýlan ZeeZee, Ýskenderiye Havaalaný’na vardýðýnda artýk Eþref Bey olmuþtur. Peki, kimdir Eþref Bey? Çin mafyasýndan paçayý kurtarmaya çalýþan azýlý bir gangster mi, soylu bir Osmanlý aristokratý mý? Tilki’nin rehberliði olmadan kendisi bile kim olduðundan pek emin deðildir. Evvelotel Ayfer Tunç Can Yayýnlarý Ayfer Tunç 1989’da yayýnlanan ve ayný yýl Yunus Nadi Öykü Armaðaný’ný kazanan ilk kitabý Saklý’nýn öykülerindeki temalarýn ve/veya karakterlerin bir çýkýþ noktasý oluþturduðu yeni öykü kitabý Evvelotel ile yaklaþýk üç yýl aradan sonra okurun karþýsýna çýkýyor. Edebiyatýmýzda pek örneðine rastlamadýðýmýz türden bir çalýþma olan Evvelotel’in koyu öyküleri, Saklý’nýn öykülerinin devamý deðil; ancak, yazarýn Kapak Kýzý adlý romanýnýn sonunda da vurguladýðý gibi, yazarýn zihninde karakterlerin yaþamayý, temalarýn kendini üretmeyi sürdürdüðünü gösteriyor. Ýlk kitabý Saklý’yý da içeren Evvelotel, Ayfer Tunç’un yapýtlarý içerisinde yepyeni bir doruk. Gerek çok katmanlý yapýsýyla, gerek öykücülüðümüze getirdiði açýlýmlarla, gerek yapýtýn gerçekte tamamlanmamýþ bir süreç olduðunu hatýrlatýþýyla Evvelotel, çok konuþulmaya aday. 64 ÝÞ SANAT Kibele Galerisi Retrospektif Sergi / Süleyman Saim Tekcan Ýþ Sanat Kibele Galerisi, 11 Mayýs 2006 -24 Haziran 2006 tarihleri arasýnda Türk Gravür Sanatýnýn en yaratýcý sanatçýlarýndan Süleyman Saim Tekcan’ýn 45 yýllýk sanat çalýþmalarýndan oluþan sergisini Ýstanbullu sanatseverlerle buluþturuyor. Tekcan’ýn gravürlerinin yaný sýra yaðlý boya resimleri, heykel ve serigrafi örneklerinin de yer alacaðý sergide 100’ü aþkýn eser yer alýyor. Sanat serüvenine Anadolu kadýnýný ve çocuklarýný konu alan figüratif çalýþmalarla baþlayan Süleyman Saim Tekcan, 1976 yýlýndan itibaren soyuta yönelmiþtir. Belleklerde özgün baskýlarýyla yer etmiþ olmasýna karþýn desen, yaðlý boya, suluboya resimler ve bronz heykeller de yapan sanatçý, “gelenek” ve “modernite”nin kesiþme noktasýnda, yaratýcý potansiyeliyle bir senteze ulaþarak Türk gravür sanatýný evrensel ölçeklere taþýmýþtýr. Yapýtlarýna yaþadýðý çevreden, doðadan, Anadolu uygarlýklarýndan ve Osmanlý sanatýndan kaynaklanan biçimlerle bir kimlik kazandýrmakla birlikte modernist bir anlayýþla yaratýmda bulunan Tekcan, özgün baský alanýnda kendine has bir teknik geliþtirmiþtir. ÝÞ SANAT Arif Mardin & Hüseyin Sermet’ten DÜNYA PRÖMÝYERLERÝ Yaþamý boyunca müzik endüstrisine yaptýðý katkýlarla müzik dünyasýnýn Oscar’ý sayýlan Grammy ödülünü, 2 kez “Yýlýn Yapýmcýsý” olmak üzere tam 11 kez kazanan 20. yüzyýlýn en önemli müzik yapýmcýlarýndan Arif Mardin ve eþsiz yorumunu yurtdýþýnda kazandýðý ödüllerle taçlandýran günümüzün önde gelen piyanistlerinden Hüseyin Sermet’in gün ýþýðýna çýkmamýþ klasik müzik eserlerinin dünya prömiyerleri 13 Mayýs Cumartesi 20:00’de Ýþ Sanat’ta gerçekleþiyor. Arif Mardin, Bee Gees, Phil Collins, Roberta Flack, Aretha Franklin, Chaka Khan, Bette Midler, Modern Jazz Quartet, Barbra Streisand ve Norah Jones gibi isimlerle yaptýðý çalýþmalarla kazandýðý baþarýlar nedeniyle 40’ý aþkýn altýn ve platin plaðýn yapýmcýsý oldu. Ülkemizin yetiþtirdiði en yetenekli piyanistlerden biri olan Hüseyin Sermet, “Harika çocuk” olarak baþladýðý kariyerinde, seçkin þefler ve orkestralarla verdiði konserler, yaptýðý kayýtlar ve yanký getiren besteleriyle müzik dünyasýnýn dikkatini üzerine çekmeye devam ediyor. PERA Carlos Robles Dünyaca ünlü flamenko sanatçýsý CARLOS ROBLES Pera’da... Türkiye’de flamenco eðitimini baþlatan ve her yýl yurtdýþýndan getirdiði dünyaca ünlü sanatçý-eðitmenlerle eðitim kalitesini arttýran Pera Güzel Sanatlar Dans Bölümü, bu yýl bir ilke imza atarak dünyaca ünlü flamenco sanatçýsý Carlos Robles’i Türkiye’ye getiriyor. Robles, 15 Mayýs - 25 Haziran 2006 tarihleri arasýnda Pera Güzel Sanatlar’da hem workshop yapacak, hem de gösteriye çýkacak. Workshop’a tüm seviyelerde flamenco severler katýlabilir. Gösteri de tüm katýlýmcýlara açýk olacak. CARLOS ROBLES Queipo de Llano kolejinden mezun olduktan sonra 16 yýl boyunca ünlü flamenco eðitmeni Manolo Marin’le birlikte çalýþtý. Almanya, Kanada, Ýtalya, Fransa ve Amerika’da eðitim verdi. “Montoyas y Tarantos” filminde oynadý. Deðiþik tablao’larda (Patio Sevilliano, Trocha, Los Gallos, vs.) dans etti. Manool Marin’le birlikte Frederico Garcia Lorca’nýn eseri olan “Sangre de la Primevera”nýn Paris’teki gösterisinde yer aldý. Carlos, Ýspanya / Sevilla’da yaþýyor. BABYLON Grammy’ye Doymayan Bas Virtüözü JOHN PATITUCCI Garanti Caz Yeþili konserleri kapsamýnda, caz dünyasýnýn önemli isimlerinden John Patitucci Trio, 26-27 Mayýs tarihleri arasýnda Ýstanbul’da olacak. 2 Grammy ödüllü, New York’lu bas ustasý Patitucci, son albümünün promosyonu için sürdürdüðü turne kapsamýnda Babylon’da Ýstanbullu cazseverlerle buluþacak. Patitucci, The Thelonius Monk Institute of Jazz’da öðretim görevlisi ve The Bass Collective’da sanat yönetmeni olarak çalýþýyor. John Patitucci Trio isimli orkestrasýyla düzenli olarak turnelere çýkan sanatçý, solo albüm ve çalýþmalarýna ara vermiyor. Fraternis Saklý Tarih Burak Eldem Ýnkilâp Kitabevi Aydýnlanma, Masonluk, Ýlluminati ve Yeni Dünya Düzeni’nin kýsa tarihi. * Kapalý bir “erkekler kulübü” görüntüsüne sahip Mason localarýnýn gerçek kökeni, geçmiþi en az beþ bin yýl geriye giden bir “bilge kadýnlar” kültü müdür? * “Geometrinin Babasý” Pythagoras’ý ellerindeki “gizli bilgiyle” tanýþtýrýp, seçkin bir lider olarak yetiþtirenler, Delphi, Samos, Cumae gibi kentlerde üslenmiþ, Sibyl adlý bu güçlü kadýnlar mýdýr? * Marduk yörünge geçiþleri dahil, dünyanýn uzak geçmiþinde yaþananlarý içeren binlerce yýllýk kayýtlar ve evrenin yapýsýyla ilgili bilgiler, bu kadýnlarýn güvence altýna aldýðý özel bir kitap koleksiyonunda mý saklanýyordu? * “Kitaplarýn saðladýðý güç” sayesinde Roma’da Cumhuriyet yönetimini kurarak etkin ve nüfuzlu bir iktidar odaðý haline gelen “Kardeþlik Örgütü”, Ana Tanrýça ideallerine baðlý bu kültün devamý mýydý? * Binlerce yýl korunan “gizli bilgi”, Cathar’lar ve Tapýnak Þövalyeleri aracýlýðýyla Masonik örgütlere dek iletilmiþ miydi? Sophia ya da Maria Magdalena gerçekte kimdi? Masonik Hiram Abif efsanesinin ardýnda hangi “örtülü mesaj” yatýyordu? * Efsanevi Illuminati, aþýrý saðcý ve kökten dinci gruplarýn iddia ettiði gibi “komplo” peþindeki bir gizli örgüt müydü, yoksa beþ bin yýllýk “eþit, adil, barýþçý ve kardeþçe dünya” düþlerini yaþama geçirmeye çalýþan, idealist bir burjuva entelektüelleri grubu mu? “Saklý Tarih” dizisinin ilki olan “2012: Marduk’la Randevu”nun devamýný oluþturan bu ikinci kitabýnda Burak Eldem, dünyanýn en eski bilgi koruyucularý geleneðinin izini sürüyor… 65 YORUM Yurdagün Göker 66