Türkiye Kalkınma Bankası Yayını www.kalkinma.com.tr İÇİNDEKİLER

Transkript

Türkiye Kalkınma Bankası Yayını www.kalkinma.com.tr İÇİNDEKİLER
Türkiye Kalkınma Bankası Yayını
TEMMUZ – EYLÜL 2012 Sayı : 65
TÜRKİYE KALKINMA BANKASI A.Ş.
Adına Sahibi
Metin PEHLİVAN
Genel Müdür Vekili
İÇİNDEKİLER
Yazı İşleri Sorumlusu
Salih DEMİREL
BASINDA KALKINMA
Kurumsal İletişim ve Eğitim Daire Başkanı
Yayına Hazırlık

KALKINMA BANKASI 2012 YILININ İLK YARISINDA 3.MİLYAR TL’LİK AKTİF
BÜYÜKLÜĞÜNÜ AŞTI. 2

KALKINMA BANKASI YILIN İLK YARISINDA 3 MİLYAR LİRA AKTİF
BÜYÜKLÜĞÜ AŞTI. 5
Mehmet Ali TOPRAKOĞLU
Düzeltmen
MAKALE
Özlem MUMCU

EKONOMİK VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR MÜDÜRÜ
OKTAY KÜÇÜKKİREMİTÇİ ‘NİN KOBİEFOR DERGİSİ İLE YAPTIĞI SÖYLEŞİ; 6
Yazışma Adresi
[email protected]

KENTLER VE MEYDANLAR. 11

SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜMEYİ SAĞLAMADA KALKINMA BANKACILIĞININ ROLÜ:
TÜRKİYE KALKINMA BANKASI ÖRNEĞİ. 14

KREDİ DEĞERLENDİRME YÖNTEMLERİNİN, SONUÇLARI, KRİTERLERİ,
HATALARI VE HATALARININ MALİYETLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ. 28
• Dergide yayınlanan bütün yazılar
kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.
• Bu dergi ücretsizdir.
KURUMSAL İLETİŞİM VE EĞİTİM DAİRE BAŞKANLIĞI FAALİYETLERİ
• Dergimizde yayınlanan yazılardaki bilgi ve
görüşlerin sorumluluğu yazarlara aittir.


KURUM DIŞI EĞİTİMLER. 34
SOSYAL VE KÜLTÜREL ETKİNLİKLER. 35
e-dergi OLARAK YAYINLANMAKTADIR.
www.kalkinma.com.tr
1
BASINDA Kalkınma
ÇORAPLAND
EYLÜL - EKİM 2012
2
BASINDA Kalkınma
3
BASINDA Kalkınma
4
BASINDA Kalkınma
Kalkınma Bankası
yılın ilk yarısında 3 milyar lira
aktif büyüklüğü aştı
ANADOLU AJANSI
03.08.2012
Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü'nün yılın ilk yarısında aktif
büyüklüğü 3 Milyar lirayı aştı.
Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada,
bankanın ana faaliyet alanı olan kredilerde hacmin son bir yılda yüzde 43 artarak 2,2
milyar lira seviyesine ulaştığı kaydedildi. Açıklamada, Bankanın ağırlıklı olarak yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği başta olmak üzere imalat ve hizmet sektöründe özel
müteşebbis yatırımlarının finansmanına uzun vadeli cazip fonlarla destek verilmeye
devam edildiği belirtildi.
Açıklamaya göre, yılın ilk yarısında bankanın net bankacılık faaliyet gelirleri
geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 57 artarak 61,3 milyon liraya yükseldi. Geçen
yılın aynı dönemine göre bu yılın ilk yarısında bankanın net karı 5 kat artarak 22,6
milyon liraya olarak gerçekleştiği bildirilen açıklamada, yeni kredi planlamasının geçen yıla göre yüzde 57 artarak bu yılın ilk yarısında 443 milyon lira ulaştığı ifade edildi. Bu dönem kredilerin yüzde 55'inin KOBİ'lere dönük toptan bankacılık yöntemiyle
finans sektörüne kullandırıldığı belirtilen açıklamada, kredilerin yüzde 35'inin enerji
sektörüne, yüzde 9'unun imalat sanayine ve yüzde 1'inin de turizm sektörüne kullandırıldığı bildirildi.
5
MAKALE
EKONOMİK VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR MÜDÜRÜ OKTAY KÜÇÜKKİREMİTÇİ ‘NİN
KOBİEFOR DERGİSİ İLE YAPTIĞI SÖYLEŞİ;

Toplumlardaki
ve
ülkelerdeki kalkınma anlayışı, krizden
önceki kalkınma anlayışı küresel ekonomik krizden sonra
da sürecek midir?
2008 krizinin daha öncesi global boyutta yaşanan krizlerden belirgin farklılıklarından
bir tanesi, ama belki de en
önemlisi, bu kriz sonrasında
dünya ekonomisinin finansal
ve dış ticaret kesimlerinde
ortaya çıkardığı “atomize ve
kutuplaşmış ekonomiler” kaygısının yüksek sesle dile getirilmesi olmuştur. Kriz öncesinde
gelişmiş
ülkelerce
“başkalarının sorunu” olarak
düşünülen, kalkınma ve bölgesel gelir dengesizliklerinin kaldırılmasına yönelik olarak ağırlıkla uluslararası/ulusal/
bölgesel kalkınma finans kuruluşlarının desteği ile sürdürülen yoksullukla mücadele
programlarının öneminin ve taşıdığı boyutun daha net bir şekilde idrak edildiğine dair
önemli mesajlar veriliyor. Bu noktada, finansal piyasalarda entegrasyon ve finansal küreselleşme kavramının yeni ve daha yaşanır bir dünya yaratmak için yeterli ve geçerli
bir paradigma olmadığı, bunun yerine gelir dağılımı dengesizliklerinin ve gelir farklılıklarının azaltıldığı bir dünyanın, finansal piyasalar da dahil olmak üzere, tüm dünya ekonomisi için çok daha elzem bir ihtiyaç olduğunun artık anlaşıldığını düşünüyorum.
* Bu söyleşi Haziran 2012’de gerçekleştirilmiş ve KOBİEFOR dergisinin Temmuz 2012
sayısında yayınlanmıştır.
6
MAKALE

Küreselleşme ve AB’ye bağlanan umutları, 10 yıl öncesine yaslayarak
değerlendirir misiniz?
Bir önceki soruda da kısmen belirttiğim gibi, küreselleşme ve AB ile entegrasyon kavramlarında açıkça dile getirilmese bile vurgulanan ana fikir; “gelişmiş ülkelerle entegre olurlarsa, bundan kazançlı çıkacak olan daha az gelişmiş ülkeler olacaklardır” şeklindeydi.
Son kriz neticesinde, “gelişmiş” olarak nitelenen AB ülkeleri ile hem gelişmiş hem de finansal merkez niteliği taşıyan ABD, İngiltere, Japonya gibi ülkelerin de bu gelişmişlik kavramının gerektirdiği “rasyonel, etkin, dayanıklı” finansal ve reel piyasalar oluşturmakta
çok da başarılı olmadıkları; bu ülkelerle entegre olmak isteyen ve bu entegrasyonu da
yine bu gelişmiş ülkelerin koyduğu kurallara bağlı kalarak yapmaları talep edilen ve açık
söylemek gerekirse hep bu kurallara uyma niyetleri açısından şüphe ile bakılan ülkelerin,
meseleyi çok daha ciddiye aldıkları ortaya çıktı. Bakın şu anda parasal birliğin temel kuralları olan Maastricht ilkelerinin en önemlileri olan kamu borcu ve bütçe disiplini kısıtlarına uyan nadir ülkelerden birisi Türkiye ve Türkiye bunu birlik üyesi olmadan gerçekleştiriyor. 10 yıl öncesinde Avrupa Birliği, Türkiye için finansal piyasalara güven verme anlamında belki IMF çıpası kadar güçlü bir çıpa, ekonomik göstergelerin “denetimini” sağlamak için bir gösterge seti ve zengin bir dış ticaret pazarı niteliğinde idi. Şu anda bunlardan hemen hiçbirisi geçerli gibi görünmüyor.

Türkiye özgüvenli konuşuyor, krizsavarları mı var, varsa bunlar
nelerdir?
1980 sonrasında dış ticarete dayalı sanayileşme ve büyüme politikalarının seçildiği ve
1989 sonrasında da liberal finans ve dış ticaret rejiminin benimsendiği bir ülke olan Türkiye’nin dünyada ve yakın coğrafyasında ortaya çıkan bir krizden hiç etkilenmemesi
mümkün değil. 2008 öncesinde ihracat pazarlarımızın yaklaşık yüzde 65’ini oluşturan
Avrupa, bugünlerde bu pay yüzde 50’lere gerilemiş olsa da hâlâ en önemli pazarımız.
Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı yatırımların yüzde 80’i Avrupa’dan geliyor. Türk bankaları ve özel sektörünün kredilerinin de büyük çoğunluğu Avrupa piyasalarından, kurumlarından ve bankalarından temin ediliyor. Bu nedenle Avrupa’yı sarsan bir krizin bizi
de etkilemesi kaçınılmaz. Burada Türkiye’nin en önemli “krizsavar” avantajları; bankacılık kesiminin yapısının sağlamlığı (ki bu sağlamlığı sağlamak için de ülke olarak biz 2001
sonrasında görünen 50 milyar USD, diğer görünmeyen etkileri de hesaba katarsak bunun
çok daha üzerinde bir bedel ödedik), bütçe disiplininin devam etmesi (ancak burada da
vergi yükünün dağılımı ve vergi kaynaklarının dağılımı açısından sıkıntılar var) ve kamu
borçlarının oransal olarak Avrupa ülkelerinden çok düşük olması.
7
MAKALE

Türkiye’nin cari açık kırılganlığından kurtulması ve sıcak para bağımlısı olmaktan çıkması için denediği bugünkü politikaları nasıl buluyorsunuz; bu yönde geçilmesi gereken büyük bir tarihsel kavis var, bu ne
kadar zamanda ve hangi uzun vadeli politikalar ile aşılabilir?
Cari işlemler açığı bir netice hesabıdır, sadece netice hesabının nasıl finanse edileceği,
hangi kaynakların kullanılacağı, bu kaynakların sürekliliği gibi konular ön plana çıkarılıp,
bu neticenin neden ortaya çıktığı ve açığın azaltılması için ne türde yapısal önlemler gerçekleştirilmesi gerektiği dikkate alınmazsa, konunun özü yakalanmamış olur. Ulusal muhasebe açısından bakıldığında cari açık hem bir gelir hem de bir tasarruf açığıdır. Yabancı para harcamalarınızı (ithalat, yurtdışından sağlanan hizmetler, borç faiz ödemeleri gibi) karşılayacak kadar yabancı para geliriniz (ihracat, turizm ve müteahhitlik gelirleri,
yurtdışı yatırımlardan elde edilen kârların transferi gibi) yoksa, sonuçta ortaya çıkan açık
tutarını yabancıların tasarrufları (doğrudan yabancı yatırımlar, portföy yatırımları ve
yurtdışından sağlanan krediler) ya da kendi vatandaşlarınızın yabancı para tasarrufları
ve Merkez Bankası rezervleri ile karşılamanız lazım. Bugüne kadar uygulanan politikalar
genellikle açığın finansmanı için ülkeye girmesi gerekli olan bu yabancı para tasarrufların
kalitesini ve vadesini artırmaya yönelik tedbirlerden oluşmuştur. Ne yazık ki, kalitesi ne
kadar yüksek olursa olsun cari açığın finansmanı için kullanılan tüm yabancı para kaynaklar ülke muhasebesi açısından bir yükümlülüktür ve farklı vadelerde de olsa bu yükümlülüklerin hepsinin maliyeti vardır (doğrudan yabancı yatırımlar için kâr transferleri,
portföy yatırımları için reel faiz ödeme gereksinimi, krediler için ödenecek faiz ve komisyonlar).
Türkiye’nin cari açığının kalıcı çözümü için; ithalata bağlı üretim yapısının değiştirilmesi
için çabaların yoğunlaştırılmasına, üretim sonucunda elde edilecek katma değer zincirinin ülke içinde kalmasına, ülkede bilhassa ara malları üretecek KOBİ’lerin desteklenmesine, sektörel öncelikli kalkınma politikalarına önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu politikaların “ülke politikası” olarak benimsenmesi ve kesintisiz sürdürülmesinin önümüzdeki 10 yıllık süreçte semeresini vereceğine ve ülkenin yalnızca cari açık sorununun
değil, istihdam ve bölgesel kalkınma farklılıklarının giderilmesi sorunlarının da çözümünün temelini teşkil ettiğine inanıyorum.

Türkiye istiyor fakat tasarrufunu artıramıyor; cebri tasarrufa örneğin
okkalı bir varlık vergisine ne dersiniz?
Olağanüstü şartlar dışında (doğal afetler, savaş, kıtlık vb) bir defaya mahsus vergilerin
alınmasının toplumsal uzlaşmayla bağdaşmayacağını düşünüyorum. Bunun yanında, bir
defalık vergilerin tasarruf oranlarının artırılmasına bir katkısı olacağını da düşünmüyorum.
8
MAKALE
Bu uygulama sadece bir defaya mahsus olmak üzere vergi gelirlerini artıracak ama devlete ve adalete güven duygusunu önemli ölçüde zedeleyeceğinden, gelecek dönem
vergi gelirlerinin üzerine ipotek koyacaktır. Beyan ederek vergisini ödeyen kurum ya da
kişilerin bu beyanlarını cezalandırarak bir kez daha vergi alınması, bu kişi ve kuruluşları
da kayıt dışına itecektir. Türkiye’de tasarruf oranlarının düşük olması, tüketimin cazibesi karşısında tasarrufun cazibesini artırmakla mümkün olabilir. Bu anlamda, son günlerde gündeme gelen isteğe bağlı emeklilik sistemi uygulamasındaki özendirici düzenlemelerin bireysel tasarruf anlamında olumlu etkisi olacaktır. Ancak, dolaylı tüketim vergilerinin toplam vergi gelirlerinin yüzde 60’ını oluşturduğu bir vergi kompozisyonu, bireysel tasarrufların artırılmasının önündeki en önemli engellerden birisini oluşturmaktadır.

Bazı ‘Bazı Baykuş- Ama Duayen’ iktisatçılar bir yıl sonrası için kriz
uyarısında bulunuyor, katılır mısınız?
Ben bugüne kadar iktisadî kehanet konusunda yanılmamış tek büyük iktisatçı tanıyorum: John Maynard Keynes. Keynes “uzun dönemde hepimiz ölmüş olacağız” kehanetinde bulunmuş ve bugüne kadar da yanılmamıştır. Bilhassa kriz öncesi dönemde piyasaların görünen cephesi iyiye giderken, ama işleyişin temelinde bazı sorunlar varken
bunları herkesten önce algılayan ve kriz ortamının belirsizliğinde gelecek dönem için
isabetli öngörülerde bulunan iktisatçılara saygı duyuyorum. Ancak şunu da belirtmeden
geçemeyeceğim, iktisat bir kehanet hatta “geleceği bilme” disiplini değildir. Bu nedenle
iktisadi formasyonun yeterliliğinin “gelecekte döviz kuru ne olacak, faiz düzeyi ve borsa
endeksleri ne olacak” sorularının cevabını verilip verilmemesine endekslenmesini de
anlamlı bulmuyorum. Benim değerlendirebildiğim ve izleyebildiğim göstergelerle baktığımda ve gelecek dönem olaylarının olağan şartlarında gelişmesi ve rasyonel kararlarla
devam etmesi kaydıyla, bir kriz olasılığını çok düşük görüyorum diyebilirim. Biliyorum,
bu net bir cevap değil ama, dediğim gibi maalesef ben “geleceği bilemem”.

Hükümetin yüzde 4 büyüme hedefi son dönemlerde yüzde 5.5 bandına doğru çıkarılıyor, sizin görüşünüz ne ölçüdedir?
Orta vadeli planda yüzde 4 olarak hedeflenen 2012 yılı büyüme hedefi için farklı uluslararası finansal kuruluşların tahminleri genellikle daha düşük düzeylerde, yüzde 2 ler
yüzde 3’ler düzeyinde. Bunun yanında 2010 ve 2011 yıllarının ilk iki çeyreklerindeki yıllık büyüme hızlarına bakıldığında; her iki yıl için de bu oranlar yüzde 10’lar civarında ve
biraz da üzerinde. Bu nedenle bilhassa ilk iki çeyrek için baz etkisi nedeniyle yüksek büyüme oranlarının gerçekleşmesi zor. Büyümenin öncü göstergelerinden olan imalat sanayi üretim endeksine baktığımızda ilk çeyrek için geçen yılın aynı dönemine göre belirgin bir yükselme yok, benzer şekilde kapasite kullanım oranları da 2011 yılının
9
MAKALE
düzeylerinde. Ayrıca yılın ilk dört ayı için ihracat ve bilhassa ithalat rakamlarını incelediğimizde, ihracat geçen yılın ilk dört ayına göre 5 milyar USD’lik bir artış göstermişken,
ithalatta 2 milyar USD’lik bir gerileme var. Bilhassa ithalat, büyümemizle, sanayi sektörünün büyümesi ile çok yakından ilişkilidir. Bu verileri dikkate aldığımda, yılın ilk dönemi için ben yüksek büyüme rakamları beklemiyorum, hatta ilk çeyrek için yıllık büyüme
oranları sıfırlara yakın düzeyde olabilir. Yıl sonu için de bilhassa cari işlemler açığı konusunda merkezi hükümet ve para otoritesinin ortak kaygısını ve politika uyumluluğunu
düşündüğümüzde, yıllık büyüme oranının hedef değer olan yüzde 4’ler düzeyinde olacağını tahmin ediyorum.

Türkiye’nin yumuşak karnı olarak gördüğünüz ve acil önlemler gerekli dediğiniz alan-konu- sorun nedir?
Görünürde işsizlik ve yüksek cari işlemler açığı ülkenin en önemli sorunu. Ancak bana
göre bunlar türev sorunlar, bence sorunların temelinde ülkemizin üretim yapısının gözden geçirilmesi gerekiyor. Türkiye kesintisiz büyüme sürecinde olduğu, ekonominin 27
çeyrek arka arkaya pozitif büyüme gösterdiği 2002-2007 döneminde bile işsizlik oranları yüzde 10’lar civarında kalmıştır. Ekonomi büyümesine karşın bu büyüme paralelinde
gerekli istihdam kapasitesini yaratamamış ve büyüme ağırlıklı olarak verimlilik artışından kaynaklanmıştır. Bankamızca gerçekleştirilen ve Türkiye’nin sanayisini analiz ettiğimiz son çalışmamızda gördük ki; 2005-2010 döneminde imalat sanayi katma değerinde
de bir gerileme var, daha düşük katma değerle üretim yapmışız ülke olarak. Bu durum,
doğal olarak ihraç ettiğimiz mallara da yansıyor ve daha düşük katma değer yapısına
sahip bir ihracat kompozisyonu ortaya çıkıyor. Bunun yanında hem içeride tüketilen
hem de ihraç ettiğimiz ürünlerdeki yüksek ithal girdi oranları nedeniyle, üretilen malların yarattığı katma değer zinciri ülke içinde kalamıyor, bu girdileri üreten yerli firmaların rekabet şansı azalıyor ve bilhassa KOBİ’ler kanalıyla yaratılması gereken katma değer de istihdam da istenilen düzeylere ulaşamıyor.
10
MAKALE
Kentler ve Meydanlar
Dr. Serdar Şahinkaya
Kıdemli Uzman ESAM
Aslında ister doğuya, ister batıya, ister kuzeye, ister güney ülkelerine gidin, adam gibi
her kent, adam gibi meydan ya da meydanlarını muhafaza eder.
Her ne kadar şehir plancısı ve mimar değilsem de, meydanı olmak, meydanlarını gözleri gibi korumak, yurttaş olmak, kentli yurttaş olmak demektir diye düşünüyorum.
Bu arada, Cumhuriyetimizin başkenti Ankara’da da meydanlar vardı. Şimdi nerelerde
ise sadece eskimiş fotoğraflarda kalmış meydanlar; Ulus, Tandoğan, Zafer ve en simgeseli de Kızılay Meydanları.
Bugün üniversiteli olan kızım
Asya, ilkokulda iken bir gün
Kızılay’da geziyorduk ki bir
soru sordu:
-Baba, buraya niçin Kızılay
Meydanı diyoruz? diye.
Ne söyleyeceğimi bilemedim.
Anlatacaklarım vardı. Ancak
göstereceğim hiçbir şey kalmamıştı. Önüme bakıp susarak, geçiştirdiydim. 1979 yılında yıkılan Kızılay Binası ile
ölmüştü aslında Kızılay Meydanı. Yani 1929’da başlamış 1979’da bitmişti.
Aslında, meydanların bitişi, kentlerin ve yurttaşlarının bitişi idi. Yaklaşık elli yıl sürdü
meydan. Hâlbuki Cumhuriyetin düşleri arasında idi. Şimdi ise kâbusa
dönüştü.
Bu düşten kâbusa dönüşün ayrıntılarını meraklıları Mülkiye Dergisi’nin Kış 2008 / 261. sayısından okuyabilirler.
Yukarıda değinmiştim ya, pek çok ülkenin pek çok kentinde meydanlar mühimdir. Çünkü kentlerin tarihlerinde, meydanlar kamusal
mekânlardır. Ama Osmanlı kent kültüründe bu tür kamusal mekânlar
yer almaz. XIX. Yüzyıldan önce Osmanlı kentinin geleneksel dokusunda ve toplumsal yapısında kalabalıkların bir araya gelmesi için kullanılmakta olan kamusal alanlar, cami avluları, mesire yerleri, çeşme etrafları ve pazaryerleridir.
O nedenle girişte bahsettiğim Ankara için meydan, yeni bir kentsel deneyimdir ve yeni bir kamusal kültürün gelişmesine işaret eder.
11
MAKALE
Bakın, başkent Ankara’daki imar faaliyetlerinin düzenli bir şekilde yapılmasını temin
amacıyla 25 Mayıs 1928 gün ve 1351 sayılı kanunlar özel yetkiler verilen Ankara Şehri
İmar Müdürlüğü kuruluyor. Ve bu kuruluş sürecinden itibaren Ankara yeniden ve her
şeyden önemlisi planlı ve estetik bir biçimde yeniden yaratılıyor. Fakat 1950’lili yıllar
sonrasından günümüze kadar ne plan kalıyor ne de kent estetiği. Başta da söylemiştim
ya, Cumhuriyetin başkenti “düşten kâbusa dönüşüyor”.
Cumhuriyet ve Başkent Ankara.
Ankara Büyükşehir Belediyesi. Ankara Tarihi ve Kültürü Dizisi. 2007.
C.4. s. 117’den alınmıştır.
Kızılay Meydanı, 1930
Kızılay Meydanının süreç içerisinde
dönüşümünden kareler
12
MAKALE
Yeri gelmişken, Koleksiyoncular Derneğince çıkartılan, H. Çağatay Keskinok’un yayına
hazırladığı Cumhuriyet Devrimi’nin Yolu Atatürk Bulvarı isimli muhteşem kitabın arka
kapağında yer alan notlara birlikte bir göz atalım:
“Atatürk Bulvarı, Kurtuluş Savaşı’nın örgütlendiği ve dönemin en hareketli gösterilerinin yapıldığı Hakimiyet-i Milliye Meydanı’ndan başlayıp Çankaya Köşkü’ne uzanan yolun adıdır.
Atatürk Bulvarı’nın tarihi Cumhuriyet Devrimi’nin tarihidir. Cumhuriyet Devrimi gerçekleştirilirken, Bulvar, halka kazandırılmaya çalışılan çağdaş yaşamın önemli bir sahnesi olarak şekillenmekte, Cumhuriyet’in yeni kurumları cadde üzerinde bir bir yerlerini
almaktadır.
O günlerin şehirciliğinde, çağdaş yaşam özgü olarak görülen ölçü ve düzen içinde biçimlendirilen bulvar, İstanbul’a karşı Anadolu’nun geliştirilmesinin bir simgesi olarak
Başkent Ankara’nın planlanması ve tasarımının en önemli göstergesidir”.
Sadece Ankara’da değil, nerede ise tüm kentlerimizdeki bu dönüşümün müsebbibi
sadece kamu yöneticileri ve belediyeler mi?
Cumhuriyet ya da hükümet meydanlarımız, anıtsal yapılarımız, Atatürk Bulvarları ya
da caddelerimiz, özgün parklarımız, az da olsa heykellerimiz, havuzlarımız birer birer gözlerimizin önünde yok olurken biz yurttaşlar olarak ne yaptık?
Hele estik mi mangalda kül bırakmayan biz “kentli” yurttaşlar!..
Yurt dışına gidip, gelince çektiğimiz fotoğrafları dostlarımızla paylaşırken “adamlar
korumuş, sahip çıkmış azizim” tıraşları dışında. Kocaman bir HİÇ değil mi?
Oysa özellikle biz Ankara’da yaşayan yurttaşlar olarak; Cumhuriyet yurttaşının toplumsallaşmasının en önemli yolu olan Atatürk Bulvarı ve meydanlarının önümüzdeki dönemde daha yoğunlaşacak olan değersizleştirilme ve simgesel önemini ortadan kaldırmaya çalışan ideolojik ve siyasal tutumlara karşı daha dirençli ve daha kararlı olmalıyız
Noktalarken Doğan Kuban Hoca’nın Kentleşememenin Bedeli başlıklı yazısından bir
cümleyi aktarmak istiyorum;
“Türkiye’de şehirler kötü meyve veren bahçelerdir. Bu, halkın ve belediyenin ortak
bahçıvanlığıdır”
13
MAKALE
Sürdürülebilir Büyümeyi Sağlamada
Kalkınma Bankacılığının Rolü:
Türkiye Kalkınma Bankası Örneği
1
Dr. Aykut EkinciUzman Risk İzleme Müdürlüğü
Özet
Yatırımlar, ekonomik faaliyetin temel unsurunu oluşturmaktadır. Kalkınma Bankacılığı ise, kredilendirme faaliyetlerinde doğrudan yatırımları hedef almaktadır.
Finans sektörü içerisinde Kalkınma Bankaları; yatırım kredisi üzerinde uzmanlaşma, kredilendirmenin proje üzerinden yapılması ve uzun vadeli finansman sağlama gibi ayırt edici bir takım özelliklere sahiptirler. Çalışma, Kalkınma Bankacılığının sahip olduğu bu özelliklerin sürdürülebilir büyüme için taşıdığı öneme vurgu
yapmakta; Türkiye Kalkınma Bankası örneğinde, Türkiye ve Karadeniz Bölgesi
özelinde Kalkınma Bankacılığının rolünü değerlendirmektedir.
Anahtar Kelimeler: Türkiye ekonomisi, Kalkınma Bankacılığı, Karadeniz Bölgesi
Jel Kodu: E32, E44, G01
1. Giriş
Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkeler, 1990’lar sonrası üretim değişkenliğinde bir azalma eğilimi içerisinde bulunmuşlardır (bkz. Blanchard ve Simon, 2001). Bu durum, akademisyenler ve uygulayıcılar arasında uygulanan para ve maliye politikalarının da katkısıyla
iktisadi dalgalanmaların şiddetinin azaltıldığı şeklinde bir algının yerleşmesine neden olmuştur. Bununla birlikte, 2008 yılının sonlarına doğru ABD finans piyasalarında ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan küresel kriz; birçok ülkede ciddi üretim
kayıpları yaşanmasına neden olmuş ve dikkatleri tekrardan sürdürülebilir/istikrarlı büyüme kavramına yöneltmiştir.
1 Türkiye
Kalkınma Bankası, Risk İzleme Müdürlüğü.
Çalışma, 24-26 Mayıs 2012 tarihlerinde Gümüşhane Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleştirilen “IV. Ulusal Yerel
Ekonomiler Kongresi'nde sunulmuştur. Yazar, değerli öneri ve eleştirileri için Risk İzleme Müdürü Özkan Erdal’a teşekkür eder.
14
MAKALE
Türkiye ise, genel trendin tersine 1990’lı yılları ekonomik krizlerle geçirmiş, ekonomide
ciddi tahribata neden olan 2001 krizinin ardından ise; küresel krize kadar süren kesintisiz
bir genişleme dönemi yaşamıştır. Bununla birlikte, gerek önceden gelen acı kriz tecrübeleri; gerek son krizde tüm dünyanın krizin olumsuz etkilerini yaşıyor olması, gerekse de cari
açık sorununun uzun vadeli büyümeyi tehdit etmesinin getirdiği farkındalık ile birlikte;
Türkiye’de de sürdürülebilir büyüme tekrardan akademisyen ve uygulayıcıların birincil tartışma konularından olmuştur.
Kalkınma bankacılığı, büyümenin temelini oluşturan yatırımlar konusunda uzmanlaşmış
bankacılık hizmeti sunması açısından sürdürülebilir büyümeyi sağlamada önemli bir fonksiyon görmektedir. Finans sektörü içerisinde kalkınma bankaları; yatırım kredisi üzerinde
uzmanlaşma, kredilendirmenin proje üzerinden yapılması ve uzun vadeli finansman sağlama gibi bir takım ayırt edici özelliklere sahiptirler. Bu durum, kalkınma bankalarının ekonomik krizlerin olumsuz etkilerini azaltmada önemli bir role sahip olmaları sonucunu beraberinde getirmektedir.
Çalışmanın takip eden bölümünde, kalkınma bankacılığı tanımlanmakta ve Türkiye’de faaliyet gösteren kalkınma bankaları hakkında kısa bilgi sunulmaktadır. Daha sonraki bölümde, sürdürülebilir büyümenin sağlanmasında modern kalkınma bankacılığının rolü tartışılmaktadır. Üçüncü bölümde, küresel kriz sonrası Türkiye Kalkınma Bankası’nın kredilendirme faaliyetlerinden bahsedilmektedir. Son bölüm, çalışmadan elde edilen bulguların değerlendirildiği bölümdür.
2. Türkiye’de Kalkınma Bankacılığı
Ulusal kalkınma bankaları (UKB) literatürde çeşitli şekillerde tanımlanabilmektedir: Diamond (1957), ulusal kalkınma bankalarını özel sektördeki girişimcileri destekleyen ve finanse eden; Boskey (1959), ağırlıklı olarak orta ve uzun dönemli sanayi projelerini finanse
kuruluşlar olarak tanımlamaktadır. Brucks (1998) “kalkınmayı finanse eden kuruluşlar”
olarak tanımlarken; Yeyati, Micco ve Panizza (2004) kalkınma bankalarını; pozitif dışsallıklar yaratan ve bu nedenle özel kreditörler tarafından yetersiz finanse edilen projelere
uzun dönemli finansman öneren kurumlar olarak tanımlamaktadır.
Türkiye’nin ulusal kalkınma bankası konumunda bulunan Türkiye Kalkınma Bankası ise;
kendine belirlediği misyon çerçevesinde tanımlanabilir. Türkiye Kalkınma Bankası; ülkemizin kalkınması ve sürdürülebilir büyümenin gerçekleştirilmesi doğrultusunda; anonim şirket statüsündeki teşebbüslerin yatırımlarını yurtiçi & yurtdışı kaynaklarla destekleyerek,
öncü/örnek işletmelere iştirak ederek, girişimcilere teknik yardım desteği sağlayarak, sermaye piyasasının gelişmesine katkıda bulunarak, istihdam gelir ve refah düzeyinin artmasını sağlamayı amaçlamaktadır.
Grafik 1: Bankacılık Sektörü Yapısının Aktif Dağılımı
(Fonksiyonel Ayrım, 2011)
Kaynak: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)
15
MAKALE
2011yıl sonu aktif büyüklüklerinin yüzde dağılımına göre Türkiye bankacılık sektörüne
bakıldığında, sektörün % 92’sini mevduat bankacılığının, % 4,6’sını katılım bankacılığının
ve % 3,4’ünü kalkınma ve yatırım bankacılığının oluşturduğu görülmektedir.
Türkiye’de faaliyette bulunan kalkınma ve yatırım bankaları, Tablo 1’de verilmiştir. Bununla birlikte, girişte tanımlanan anlamda kalkınma bankacılığı Türkiye Kalkınma Bankası,
Türk Eximbank, İller Bankası, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası A.Ş. İle Bank Pozitif Kredi ve
Kalkınma Bankası A.Ş. tarafından sunulmaktadır. İlgili bankalardan ilk üçü kamu sermayeli, diğer ikisi ise özel sermayeli bankalardır.
Tablo 1: Türkiye’de Faaliyette Bulunan Kalkınma ve Yatırım Bankaları
Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş.
Türk Eximbank
İller Bankası
Türkiye Sınai Kalkınma Bankası A.Ş.
BankPozitif Kredi ve Kalkınma Bankası A.Ş.
Aktif Yatırım Bankası A.Ş.
Credit Agricole Yatırım Bankası Türk A.Ş.
Diler Yatırım Bankası A.Ş.
GSD Yatırım Bankası A.Ş.
İMKB Takas ve Saklama Bankası A.Ş.
Merrill Lynch Yatırım Bank A.Ş.
Nurol Yatırım Bankası A.Ş.
Taib Yatırım Bank A.Ş.
Kaynak: Türkiye Bankalar Birliği (TBB) İstatistiki Raporlar
Türkiye Kalkınma Bankası, 1975 yılında Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası (DESİYAB)
A.Ş. adı altında kuruldu.1988 yılında Banka’nın unvanı “Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş.”
olarak değiştirildi ve sanayi sektörü dışındaki sektörleri de finanse etmesine olanak sağlandı.1989 yılında T.C. Turizm Bankası A.Ş. tüm aktif ve pasifleriyle Türkiye Kalkınma Bankası’na devredildi. Geçmişten günümüze Türkiye Kalkınma Bankası, Türkiye’nin sanayileşmesi ve turizm alanında dünya seviyesinde tesislere ulaşmasında öncü bir rol oynamıştır.
Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş./Türk Eximbank, 1987 tarihinde ihracatın geliştirilmesi,
ihraç edilen mal ve hizmetlerin çeşitlendirilmesi, ihraç mallarına yeni pazarlar kazandırılması, ihracatçıların uluslararası ticarette paylarının artırılması ve girişimlerinde gerekli
desteğin sağlanması, ihracatçılar ile yurt dışında faaliyet gösteren müteahhitler ve yatırımcılara uluslararası piyasalarda rekabet gücü ve güvence kazandırılması, yurt dışında
yapılacak yatırımlar ile ihracat maksadına yönelik yatırım malları üretim ve satışının desteklenerek teşvik edilmesi amacıyla kurulmuştur (www.eximbank.gov.tr).
16
MAKALE
İller Bankası, belediyelerin imar faaliyetlerini finans etmek üzere, 1933 tarihinde
'Belediyeler Bankası' adıyla kurulmuştur. Bankanın Kuruluş Kanunu uyarınca yalnız Belediyelere yönelik faaliyetlerde bulunması, kuruluş sermayesinin, hızlı nüfus artışı ve şehirleşmeye paralel olarak artan kredi ihtiyacını karşılayamaması ayrıca, mali kaynağa ve
teknik yardıma muhtaç İl Özel İdareleri ile köylerin bu yardım dışında bırakılması ve faaliyet sahasının daha genişletilmesi gibi hususlar göz önünde bulundurularak, Belediyeler
Bankasının değişik bir bünyeye sahip kılınması düşünülmüş ve bu düşünceyle kurulan
Belediyeler Bankasının, Mahalli İdareler İmar Bankasına dönüştürülmesi için 1944 tarihinde kanun tasarısı hazırlanmıştır. Bu tasarının Bütçe Komisyonunda görüşülmesi sırasında Bankanın adı 'İller Bankası' olarak değiştirilmiştir. İl Özel İdareleri, Belediyeler ve
Köyleri de içine alan İller Bankası A.Ş., 1945 yılında Belediyeler Bankasının görevlerini
üstlenerek resmen kurulmuştur. İller Bankası A.Ş. özel hukuk hükümlerine tabi, tüzel kişiliğe sahip, özel bütçeli Anonim Şirket statüsünde bir kalkınma ve yatırım bankasıdır
(www.ilbank.gov.tr).
Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, 1950 yılında Dünya Bankası'nın desteği ve T.C. Hükümeti, T.C. Merkez Bankası ve ticaret bankalarının işbirliği ile kurulmuş, Türkiye'nin ilk özel
yatırım ve kalkınma bankasıdır. Türkiye Sınai Kalkınma Bankası'nın kuruluş amacı; Türkiye'de öncelikle sanayi olmak üzere bütün ekonomik sektörlerdeki girişimlere ait yatırımları desteklemek, yabancı ve yerli sermayenin Türkiye'de kurulmuş veya kurulacak şirketlere iştirakine yardımcı olmak ve Türkiye'de sermaye piyasasının gelişmesine yardım etmektir (www.tskb.com.tr). Bu açıdan, kalkınma bankacılığı içerisinde Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, Türkiye Kalkınma Bankası ile birlikte benzer amaçları taşıyan ve yatırımcılara uzun vadeli yatırım kredisi kullandırmayı birincil amaç haline getiren sektördeki bir
diğer bankadır.
3. Sürdürülebilir Büyümenin Sağlanmasında Modern Kalkınma Bankacılığının Rolü
UKB’ler sürdürülebilir büyümeyi sağlamada beş A olarak özetlenen bir faaliyet çerçevesinde hareket etmektedirler (United Nations, 2005, 9-10):
(i) Finansman arayışında olan projelerin, iktisadî ve sosyal kalkınma üzerindeki etkilerini
değerlendirmek (Appraising).
(ii) Yatırımcılara, uzun dönemli krediler vasıtasıyla uzun süreli eşlik etmek
(Accompanying).
(iii) Finansman operasyonlarında katalizör rolü oynamak suretiyle yatırımcıları çekmek
(Attracting).
(iv) Büyüme için önemli olan sektörlere teknik destek aracılığıyla yardım etmek
(Assisting).
(v) İktisadi dalgalanmanın daralma dönemlerinde bile kredi önererek ve bölgesel finans
kuruluşlarıyla birlikte çaba sarfederek finansal krizlerin negatif etkilerini azaltma
(Alleviating).
17
MAKALE
Tablo 2: Beş “A”
Eylem
Değerlendirmek
Hedef
Projeler
(Appraising)
Eşlik etmek
Yatırımcılar
(Accompanying)
Çekmek
Sermaye
(Attracting)
Yardım etmek
(Alleviating)
Hedef
Kalkınma hedeflerinin ve sürdürülebilir
kredilendirme politikalarının uzlaştırılması.
20-30 yıla kadar varabilen vadelerde uzun vadeli
finansman sağlama, kalkınma bankalarının
altyapı yatırımları gibi uzun vadeli yatırımları
finanse edebilmesini sağlayan önemli bir noktadır.
UKB’ler, bir katalizör gibi hareket ederek yabancı yatırımcıların, garantör ve karsı-garantörlerin,
bölgesel ve çok taraflı finansman kurumlarının
ülkeye çekilmesine yardımcı olabilmektedir.
Sürdürülebilir bir temelde elverişli ve
uzun vadeli ürünler sunulması
Büyük ölçekli finansman operasyonları
için katalizör rolünün geliştirilmesi
Verimli sektörler
Teknik yardım, verimli sektörlerin desteklenmesi ve ihracata dayalı sanayilerin teşviki bakımından UKB’ lerin gittikçe önemi artan bir faaliyet
alanını oluşturmaktadır.
Uzmanlığın bir araya getirilmesi ve
sunumu
Finansal
UKB’ler kriz dönemlerinde bile kendi kaynaklarını ve bölgesel kalkınma bankalarını kullanarak
iktisadi çevrimle ilişkisiz olarak kredi önerebilmektedir.
İşbirliginin geliştirilmesi ve ulusal kalkınma bankalarının konjonktüre-ters
kullanılma potansiyelinin anlaşılması.
(Assisting)
Azaltmak
Mekanizma
Ulusal kalkınma bankalarının kendine mahsus
bir karakteristiği; projelerin finansmana uygunluklarını değerlendirirken, sadecefinansalgetirilerini değil, aynı zamanda projelerin ekonomik
ve sosyal kalkınma üzerindeki etkilerini de
hesaba katmasıdır.
krizler
Tablo 2’de daha ayrıntılı olarak açıklanan ve modern UKB’leri finansal sektörün genelinden farklı kılan bu özellikler, Kalkınma Bankası’nın ikinci Bölümde sunulan temel hedeflerine ulaşma süreciyle doğrudan ilişkilidir. Tablo’da belirtilen Kalkınma bankacılığının “finansal krizlerin olumsuz etkilerini azaltmak” özelliği çalışmanın özünü oluşturmakta ve bahsedilen diğer “değerlendirmek, eşlik etmek, çekmek ve yardım etmek” eylemlerinin finansal krizlerin etkilerini azaltmak eylemine katkıda bulunduğu görülmektedir.
Değerlendirmek
Kalkınma bankaları ve özelinde Türkiye Kalkınma Bankası, yatırım kredileri üzerinde uzmanlaşmış bankalardır. Türkiye Kalkınma Bankası’na kredi desteği için başvuran yatırımcı şirketlerin projeleri, teknik, ekonomik ve mali uzmandan oluşan bir ekip tarafından
teknik, ekonomik ve mali yönden değerlendirilir.2 Bu değerlendirmeyi benzerlerinden
farklı kılan temel unsur, kredi kullandırıcında karlılık özelliğinin yansıra; yatırımın uzun
vadedeki ekonomik ve sosyal çıkarlarına da odaklanılmasıdır. Özellikle Türkiye gibi, yapısal büyüme sorunlarının bulunduğu ülkelerde ekonomik yapının temelini oluşturan uzun
vadeli yatırım kararları oldukça önemli olmaktadır.
2 Teknik
Değerlendirme: Projenin teknik değerlendirmesinde temel amaç, yatırım projesinin konu, ürünler, teknoloji, altyapı olanakları açısından
incelenmesi, yapılacak yatırımın fiziki boyutunun ve yatırım sonucunda ulaşılacak kapasitenin belirlenmesi olup, bu belirlemelerden yararlanarak
sabit ve işletme sermayesi yatırım tutarları ile işletme döneminde projenin yaratacağı fonların hesaplanmasıdır.
Projenin Toplam Yatırım Tutarının Hesaplanması : Toplam yatırım tutarı; projenin sabit yatırım tutarı ile işletme sermayesinden oluşur. Projenin
sabit yatırım tutarı arsa, etüt ve proje, teknik yardım ve lisans, inşaat, makine ve teçhizat, navlun, sigorta, ithalat ve gümrükleme giderleri, montaj
giderleri, taşıt ve demirbaşlar, işletmeye alma giderleri, genel giderler kalemlerinden oluşan gerçek fiziki maliyete, fiyat artışları, kur farkları,
beklenmeyen giderler ve yatırım dönemi finansman giderlerinin eklenmesiyle belirlenir.
Ekonomik Değerlendirme: Projenin ekonomik açıdan değerlendirilmesinde temel amaç, mevcut ve potansiyel talep ve arz koşullarını, proje konusu halen üretilen ve/veya üretilecek olan ürün (lerin) özelliklerini, projenin katma değer, istihdam ve döviz yaratma gücünü analiz etmektir. Bu
çalışmalarda talep ve arz ölçekleri, talep ve arzı etkileyen faktörler, piyasanın yapısı ve özellikleri, rekabet olanakları, yatırımın bölge ve ülke
kapasitesine katkısı araştırılır ve proje konusu halen üretilmekte veya üretilecek olan ürün (lerin) pazar olanakları ve talebin büyüklüğü belirlenir.
Mali Değerlendirme: Teknik ve ekonomik değerlendirme raporlarının entegre edildiği mali değerlendirmede temel amaç; kredi talep eden şirketin
geçmiş yıllardaki faaliyetlerinin, mali ve hukuki yapısının incelenmesi yoluyla şirketin mevcut durumunun belirlenmesi, projenin gerçekleştirilmesi
ve tesisin işletmeye geçebilmesi için gerekli finansman ihtiyacının tespiti, bu ihtiyacın uygun finansman kaynaklarıyla karşılanmasına yönelik fon
ihtiyaç ve kaynak tablosunun düzenlenmesi sonucunda, projenin gerçekleştirile bilirliğini ve proje gelirlerinin, kredi anapara taksit ve faiz geri
ödemeleri ile yatırımcıya gelir yaratma gücüne sahip olup olmadığını belirlemektir. Açılacak kredi miktarı, projenin ihtiyacı, teşvik mevzuatı ve
Bankamız kriterleri dikkate alınarak yapılan inceleme ve değerlendirme sonucuna göre saptanır ve yatırımın sağlam bir mali yapı içinde tamamlanması amaçlanır. Proje ve şirket bazında yapılacak inceleme ve değerlendirme sonuçlarına göre Bankamızca şirketin belli bir miktar özkaynak
koyması da istenebilir (www.kalkinma.com.tr).
18
MAKALE
Bu noktada yatırım ve sürdürülebilir büyüme arasındaki bazı noktalara dikkat çekmekte fayda
var:
(i) Yatırımların geri çevrilemezligi: Yatırımcının, yatırım kararı ile ilgili sahip olduğu belirsizlik büyüme üzerinde negatif etkilere sahiptir. Bernanke (1983) ve Pindyck (1990), beklentilerdeki belirsizliğin temel nedeni olarak yatırımların geri çevrilemez ligine dikkat çekmişlerdir. Pindyck
'nin (1983:85) analizi iki temel varsayıma dayanmaktadır. Birincisi, yatırım projeleri iktisaden
geri alınamaz, yapılmamış hale getirilemez; ancak belki yüksek maliyetlere katlanarak farklı bir
proje tipine dönüştürülebilir. İkincisi, yeni enformasyonun uzun dönemli projelerin getirilerinin
değerlendirilmesi ile olan ilişkisi zaman almaktadır. Bu nedenle potansiyel yatırımcı, bekleyerek
doğru karar verme şansını artırabilir. Bu varsayımla altında, optimize eden yatırımcı sadece
hangi projeyi üstleneceğini değil, zamanın hangi noktasında bu anlaşmayı yapmanın en iyi olduğuna da karar vermelidir.
Pindyck de (1990) Bernanke(1983) gibi yatırım kararlarındaki belirsizlik etkisi ve yatırımın geri
alınamaz olması üzerinde durmuştur. Pindyck’e göre işletme bölümlerinde öğretilen net bugünkü değer kuralı yanlıştır. Bu kural, yatırım kararının ondan beklenen nakit akımlarının bugünkü
değerinin projenin maliyetine eşit veya yüksek olduğunda verileceğini söyler. Bununla birlikte
bu kural ve buna dayalı modeller, yatırımın geri alı namazlığı ve yatırım kararlarının ertelenebilir
olması durumlarında geçerliliğini yitirir. Yazar, geri alınamaz yatırım olanağını, finansal bir alım
opsiyonuna (call option) benzetmektedir. Yatırım olanağına sahip bir firma, parasını şimdi veya
gelecekte harcayarak bir varlığı (projeyi) satın alma hakkına sahiptir. Firmanın yatırım yapma
opsiyonu, bir finansal alım opsiyonuna benzer biçimde, yatırımın içerdiği belirsizlikler nedeniyle
oluşmaktadır. Eğer varlığın (projenin) değeri yükselirse, yatırım yapmamanın primi yükselecektir. Eğer varlığın (projenin) değeri düşerse, firma yatırım yapma gereği duymayacak ve yatırım
olanağını elde etmek için ne harcadıysa onu kaybedecektir. Firma bir kere geri alınamaz yatırım
kararını aldığında, yatırımla ilgili opsiyonunu gerçekleştirmiş olmaktadır.
Yazar, firmanın yatırım olanağını elde etmek için katlandığı maliyetlerin yüksek olabileceğini ve
yatırımla ilgili modellerin bu durumu bir hata terimi olarak görerek görmezden gelmelerinin
yanlış olduğunu belirtmektedir. Bu fırsat maliyeti, gelecekteki ekonomik koşulların yaratacağı
belirsizlikten büyük ölçüde etkilenmektedir. Bu durumun yatırım harcamaları üzerindeki etkisi,
faiz oranlarındaki bir değişimden çok daha büyüktür. Yazara göre bu sonuç, neoklasik yatırım
teorilerinin, yatırım davranışı hakkındaki neden iyi ampirik modeller sağlayamadıklarını da açıklayabilir. Bu durumda yatırımları canlandırmada istikrar ve kredibilite; vergi teşvikleri ve faiz
oranlarından daha önemli olabilir.
Kalkınma bankacılığının buradaki rolü, karar verme maliyetinin oldukça yüksek olduğu uzun vadeli ve büyük yatırımlar için yatırımcının karar almasını kolaylaştıracak şekilde karar verme belirsizliğini azaltma yönündedir. Proje değerlendirme süreci, kredi talebinde bulunan firmanın
projenin risklerini daha iyi görmesini sağlamaktadır. Bazı durumlarda, banka projenin aşağı doğru oluşan risklere göre yeniden ele alınmasını önerebilirken; pozitif koşulların ağır basması durumunda değerlendirmesinde daha iyi bir büyüme planı önerebilmektedir. Böylece, projelendirme faaliyeti, şirket için profesyonel bir danışmanlık hizmeti görevini de yerine getirmektedir.
Bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kredilendirmenin proje üzerinden yapılması; yatırım riskini düşürmekte ve kıt kaynakların daha verimli kullanılmasını sağlamaktadır. Ayrıca projelendirme süreci, bir kriz ortamında yatırımın daha esnek olmasını sağlayarak; firmanın negatif ekonomik şoku daha az hasarla atlatmasına yardımcı olmaktadır.
19
MAKALE
(ii) Yanlış yönlendirilmiş yatırım: Genişleyici para politikası, küresel kriz öncesi dönemde
ABD örneğinde olduğu gibi ekonomiyi tüketici kredileri üzerinden büyüttüğünde; ekonomide yanlış yönlendirilmiş yatırım sorunu ile karşılaşılabilir (bkz. Bocutoğlu ve Ekinci,
2010; 2011). Böyle bir durumda, ekonomide dengesiz büyüme sözkonusu olur ve ekonominin kısa vadeli ihtiyaçlarını karşılayan sektörler hızla büyürken; ekonomik üretim faktörlerini de kendi sektörlerine kaydırırlar. Bu durum, üretim faktör fiyatlarını yükseltirken, ekonominin temelini oluşturan uzun vadeli yatırımlarda yer alan firmaların yatırım
ve üretim maliyetlerini artırmaktadır.
Ekonomideki yanlış yönlendirilmiş yatırım süreci, yatırım yapan firmaların krediye ulaşımını vade olarak kısaltırken; maliyet olarak artırmaktadır. Ayrıca yatırım maliyetleri de,
yükselen faktör fiyatları nedeniyle artmaktadır. Bu nedenle, kaynaklarını ekonomideki
kısa vadeli kredi getirilerine göre tahsis eden bir bankacılık yerine; sadece uzun vadeli
yatırım yapan firmalara odaklanan ve kredi tahsisini stratejik sektörler üzerinden ve/
veya sektörün uzun dönemli karlılığı üzerinden yerine getiren bir kalkınma bankacılığı bu
tarz bir dengesizlik durumunu azaltıcı yönde katkı yapacağından, ekonomik krizin yatırım
kredileri üzerindeki olumsuz etkisini azaltabilecektir.
(iii) Yapısal büyüme sorunlarının farkında olmak: Türkiye’nin temel büyüme sorunu, düşük tasarruf oranı ile yatırımları finanse edemiyor olmasından kaynaklanmaktadır. Büyüyen ekonomi, cari açık problemini de beraberinde getirmektedir. Bu durum ise ekonomideki kırılganlığı artırarak sürdürülebilir büyümeyi olumsuz etkilemektedir. Nitekim, küresel kriz sonrası yüksek büyüme oranlarına erişen Türkiye’nin şu andaki en temel problemi cari açık sorunudur. Cari açığın kısa vadeli çözümü, bir yandan banka kredileri üzerinden toplam talep ve yatırımları düşürürken; diğer yandan kur seviyesini yükselterek dış
ticaret açığını kısmak biçiminde kendini göstermiştir. Uzun vadede ise, ekonominin rekabetçi bir yapı içerisinde kendi kendini sürdürebilir diğer bir deyişle yatırımlar için gerekli
tasarrufu istikrarlı biçimde sağlayabilir yapıda olması gerekmektedir.
Ulusal kalkınma bankacılığı bu açıdan önemli bir yerde durmaktadır. Doğası gereği, uzun
vadeli yatırımlara ortak olan bu bankalar sürdürülebilir büyümeyi talep etmektedirler.
Bu bakımdan, ister kamu ister özel sahipli olsun Kalkınma bankaları, kredi kararlarında
ülkenin yapısal büyüme sorunlarını çözücü yönde hareket etme eğilimindedirler. Kalkınma Bankaları, projeleri değerlendirirken sadece finansal getirilerini değil, aynı zamanda
projelerin ekonomik ve sosyal kalkınma üzerindeki etkilerini de hesaba katmaktadırlar.
Proje değerlendirme sürecinde; projenin karlılığı, verimliliği, istihdamı artırma potansiyeli, ekonomik yapıya uzun vadeli kazançları ve cari açığı azaltma bakımından döviz ikamesi
sağlayıp sağlamadığı göz önüne alınmaktadır.
Eşlik etmek
Kalkınma bankaları ile yatırım yapan firma arasındaki kredi ilişkisi genelde 10 yıl ve daha
uzun bir süreyi kapsamaktadır. Bu durumun doğal bir sonucu, bankanın uzun vadede
yatırımın gelişimini, yatırımın getirdiği riskleri ve değişen sektör ile piyasa koşullarını takip edebilmesidir. Kalkınma bankası, yatırımcının sadece kredi ödemelerini yapacağı bir
kurum değil; aynı zamanda firmanın yeni veya genişleyici yatırımlarında kendisi ile birlikte hareket edeceği bir ticari partner ve danışman görevini de üstlenmektedir. Bu ilişkinin
kurulması, Kalkınma bankacılığı yapan bankanın kurumsal yönetim anlayışını geliştirmesiyle de yakından ilgilidir.
20
MAKALE
Grafik 2: Türkiye’de İktisadi Dalgalanmalar
Uzun vadeli kredi kullandırıcının bir diğer sonucu, kredilerin sadece ekonominin genişleme dönemini değil daralma dönemlerini de kapsamasıdır. Nitekim, Grafik 2’de görüleceği üzere Türkiye, üretimde önemli değişkenliğe sahip bir ülkedir. Kimi dönemlerde, üretim potansiyelin oldukça altına düşerken; kimi dönemlerde yüksek üretim artışlarıyla
karşılaşılabilmektedir. Bu durumda, banka kredi geri ödeme dönemi süresinde, en az bir
ekonomik daralma dönemi görme riskini de değerlendirmeye almaktadır. Bu nedenle,
uzun vadeli finansman, yatırımların krizlerdeki durma refleksini azaltıcı bir etki doğurmaktadır.
Çekmek
Kalkınma Bankacılığının bir diğer önemli ayırt edici noktası da; kredi kaynağı olarak mevduatı kullanmamasıdır. Türkiye’de mevduatın kısa vadeli yapısı, bir ekonomik krizde
bankacılık sektörünün kırılganlığını artırmakta ve yatırım tarafında ciddi oynaklıklar yaratabilmektedir. Kalkınma Bankasının kredi kaynağını; Hazine ile birlikte Dünya Bankası,
Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası, İslam Kalkınma Bankası gibi yatırım kredileri kullandıran uluslararası bankalar oluşturmaktadır. Uzun vadeli yatırım sermayesinin ülkeye
çekilebilmesi, özellikle kredi kaynağının azaldığı kriz dönemlerinde daha önemli olmaktadır. Böylece, ulusal kalkınma bankaları konjonktüre-ters biçimde yatırımları destekleyebilmektedirler.
Türkiye Kalkınma Bankası, toptan (apeks) bankacılığı aracılığıyla elde ettiği kaynakları
küçük ve orta ölçekli işletmelere (KOBİ) kullandırmaktadır. Bu modelde Kalkınma Bankası, direkt finansman yerine, yaygın şube ağı bulunan ticari bankalar aracılığı ile firmaları
kredilendirmektedir.Türkiye Kalkınma Bankası, kendi kaynaklarının yanısıra, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası, Fransız Kalkınma Ajansı, Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası’ndan temin ettiği kaynakları istihdama katkı ve firmaların rekabet güçlerinin artırılması
ana amacı çercevesinde KOBİ’lere kullandırmaktadır.
21
MAKALE
Yardım Etmek
Kalkınma bankasında, teknik/ekonomik/mali destek özellikle proje değerlendirme aşamasında yatırımcıya sunulan bir nitelik taşımaktadır. Projenin değerlendirmesinde yer
alan konuyla ilgili mühendis(ler), benzer birçok projede de yer almış olmalarının verdiği
tecrübe ile konuya yaklaşmakta ve yatırımcının yatırımını en verimli şekilde yapmasına
yardımcı olmaktadırlar. Benzer şekilde ekonomik değerlendirmenin hazırlanmasında da,
benzer birçok projede yer almış ve sektörün Türkiye, yakın/ikame piyasalar ve dünyadaki gidişatı hakkında geniş bilgiye sahip olan ekonomist (ler) yatırımın gelecekteki konumlanmasınınım belirlenmesinde yatırımcıya destek olmaktadırlar. Mali analist(ler) ise, teknik ve ekonomik değerlendirme sonucu son şeklini almış yatırımın, gelecekteki muhtemel getiri ve maliyetlerinin hesaplanarak karlılığın ortaya daha net konulmasında ve kredi ihtiyacının uygun finansman kaynaklarıyla karşılanması konularında yatırımcıyı bilgilendirmektedirler.
4. Küresel Kriz Sonrası Türkiye Kalkınma Bankası
2008 Eylül ayında Lehman Brothers’ın iflası ile küresel bir nitelik kazanmaya başlayan
krizi diğerlerinden ayıran en önemli nokta, ABD finans piyasaları kaynaklı olması ve türev
araçlar denen yeni finansal enstrümanların yardımıyla kısa sürede tüm dünyaya yayılmasıdır. Diğer önemli husus, krizin ABD ve Batı Avrupa ekonomilerinin alıştığı şekilde kısa
ve şiddeti düşük biçimde geçmemesidir. Küresel kriz, etki alanını ve şiddetini değiştirse
de, hala sona ermemiştir. Arkasında önemli üretim ve istihdam kayıpları bırakarak ilerlemektedir. İyileşme, bizatihi iyileşmenin sağlanması için yapılan genişleyici para politikasının yarattığı istikrarsız finansal ortam ve genişleyici maliye politikasının sonucu olan
kamu borcu sorunlarının da katkısıyla gecikmektedir (bkz. Bocutoğlu ve Ekinci, 2009).
Bankacılık sektörü ile ekonomik faaliyet arasında oldukça güçlü bir ilişki bulunmaktadır.
Bunun en önemli nedeni, parasal aktarım mekanizmasında vurgulanan düşen faiz yükselen yatırım ilişkisinde, tasarrufu kredi aracılığıyla yatırım sahibi ile buluşturanın temel
oyuncunun bankacılık sektörü olmasıdır. Bankacılık sektörü bu faaliyeti yerine getirirken,
kredi maliyetini ve krediye bağlı tüm riskleri (iflas, faiz, kur, vade, likidite riski) üzerine
almaktadır. Öyleyse, kredi maliyeti düşük faiz nedeni ile gerilese bile artan riskler ve
özellikle kredi batma riski kredi kullandırımında oldukça sıkı bir duruş sergilemeyi rasyonel hale getirebilir. Nitekim, küresel krizle birlikte Fed ve ECB’nin politika faizlerini oldukça düşük seviyelere çekerek, bankalara ucuz kredi kaynağı sağlamalarına karşın; bu ülkelerde istenen kredi genişlemesi yaşanamamıştır.
Grafik 3: Kredilerin Gelişimi
22
MAKALE
Türkiye Kalkınma Bankası, küresel kriz ve sonrası dönemde ülke ekonomisinin krizden
çıkması için en önemli husus olan uzun vadeli yatırım projelerini desteklemeye devam
etmiştir. Grafik 3, 2008 Ağustos ayından 2011 yıl sonuna kadar Kalkınma tarafından verilen kredilerin seyrini göstermektedir. Grafikten görüleceği üzere, Kalkınma Bankası küresel kriz ve sonrası dönemde sürdürülebilir büyümeyi sağlamada beş A olarak özetlenen
faaliyetlerinin getirdiği pozitif katkılar neticesinde; kredilendirme faaliyetlerine ara vermemiştir. 2008 Ağustos’ta 481 milyon TL olan kredi hacmi, 2011 sonunda 1.849 milyon
TL’ye (% 284’lük artış) yükselmiştir.
Grafik 4: Kredi/Aktif Oranı
Kalkınma Bankaları, temel görevi uzun vadeli kredi vermek olan kuruluşlar olduğundan;
aktif yapısının önemli bir kısmı krediden oluşmaktadır. Nitekim, Türkiye kalkınma bankasının kredilendirme faaliyetlerindeki artışla birlikte, kredi/aktif (%) oranı da hızlı biçimde
yükselmiştir. Küresel krizin başlangıcında, aktifinin % 52’sini kullandırdığı krediler oluştururken; bu oran hızlı biçimde artarak, 2010 sonunda % 75’li seviyelere ulamıştır.
Grafik 5: Canlı Kredilerin Sektörel Dağılımı (2011 yıl sonu)
23
MAKALE
Kalkınma bankasının bu süreçte kullandırdığı krediler, temelde beş sektöre dağılmıştır.
2011 yıl sonu itibariyle canlı kredilerin % 60’ı enerji, % 16’sı turizm, % 13’ü imalat sanayi, % 7’si finansal aracılık ve % 3’ü sağlık ve sosyal hizmetler alanında kullandırılmıştır.
Enerji’de özellikle hidroelektrik santralleri ve enerji verimliliği alanında kullandırılan krediler, Türkiye’nin orta-uzun dönemde cari açığının azaltılmasına katkıda bulunacak niteliktedir. Turizm kredileri, benzer turizm bölgelerinin küresel kriz nedeniyle sıkıntılı bir
süreçte olduğu bu dönemde turizm yatırımı yapan girişimcileri rekabette öne taşıyacak
niteliktedir. İmalat sanayinde krediler, başta otomotiv ve tekstil olmak üzere Türkiye’nin sağlıklı büyümesinde ve cari açığın azaltılmasında öncü rol oynayan sektörlere
kullandırılmıştır. Finansal aracılık, Türkiye’deki KOBİ’lerin üretken yatırım projelerini
destekleyerek istihdam yaratılmasına ve istihdamın korunmasına destek olmak için geliştirilen toptan (apeks) bankacılığı şeklinde KOBİ’lere kullandırılan kredilerdir. Sağlık ve
sosyal hizmetler ise, daha çok sağlık alanında özel hastane yatırımları yapmak isteyen
girişimcilere kullandırılmıştır.
Grafik 6: Canlı Kredilerin Bölgesel Dağılımı (2011 Yıl Sonu)
Canlı kredilerin bölgesel dağılımına bakıldığında ise, Karadeniz bölgesinin ilk sırada olduğu görülmektedir. Toplam kredilerin yaklaşık %40’ı Karadeniz bölgesi tarafından kullanılmıştır. Karadeniz bölgesini, Marmara ve Akdeniz bölgeleri izlemektedir. 2011 yıl sonu
itibariyle Karadeniz bölgesine 700 milyon TL’nin üzerinde kredi kullandırılmıştır; bu kredilerin önemli bir kısmı, enerji ve turizm alanına yoğunlaşmıştır.
5. Sonuç
Kalkınma bankaları, yatırımları uzun vadeli finanse etme amacına yönelik kurumlar olduklarından; finansal sektör içerisindeki kimi boşlukları doldurmakta ve bu sayede finansal krizlerin olumsuz etkilerini azaltmada önemli rol oynayabilmektedirler. Kalkınma
bankacılığının, finansal krizlerin olumsuz etkilerini azaltma yönündeki katkıları aşağıdaki
gibi belirtilebilir:
24
MAKALE
(i) Yatırıma karar verme belirsizliğini azaltmak: Kalkınma bankacılığı, karar verme maliyetinin oldukça yüksek olduğu uzun vadeli ve büyük yatırımlar için yatırımcının karar almasını kolaylaştıracak şekilde karar verme belirsizliğini azaltmaktadır. Kredilendirmenin
proje üzerinden yapılması; yatırım riskini düşürmekte ve kıt kaynakların daha verimli kullanılmasını sağlamaktadır. Ayrıca projelendirme süreci, bir kriz ortamında yatırımın daha
esnek olmasını sağlayarak; firmanın negatif ekonomik şoku daha az hasarla atlatmasına
yardımcı olmaktadır.
(ii) Yanlış yönlendirilmiş yatırımı azaltmak: Ekonomideki yanlış yönlendirilmiş yatırım
süreci, yatırım yapan firmaların krediye ulaşımını vade olarak kısaltırken; maliyet olarak
artırmaktadır. Ayrıca yatırım maliyetleri de, yükselen faktör fiyatları nedeniyle artırmaktadır. Bu nedenle, kaynaklarını ekonomideki kısa vadeli kredi getirilerine göre tahsis eden
bir bankacılık yerine; sadece uzun vadeli yatırım yapan firmalara odaklanan ve kredi tahsisini stratejik sektörler üzerinden ve/veya sektörün uzun dönemli karlılığı üzerinden yerine getiren bir kalkınma bankacılığı bu tarz bir dengesizlik durumunu azaltıcı yönde katkı
yapacağından, ekonomik krizin yatırım kredileri üzerindeki olumsuz etkisini azaltabilecektir.
(iii) Yapısal büyüme sorunlarının farkında olmak: Doğası gereği, uzun vadeli yatırımlara
ortak olan kalkınma bankaları sürdürülebilir büyümeyi talep etmektedirler. Bu bakımdan,
ister kamu ister özel sahipli olsun Kalkınma bankaları, kredi kararlarında ülkenin yapısal
büyüme sorunlarını çözücü yönde hareket etme eğilimindedirler. Kalkınma Bankaları,
projeleri değerlendirirken sadece finansal getirilerini değil, aynı zamanda projelerin ekonomik ve sosyal kalkınma üzerindeki etkilerini de hesaba katmaktadırlar. Proje değerlendirme sürecinde; projenin karlılığı, verimliliği, istihdamı artırma potansiyeli, ekonomik
yapıya uzun vadeli kazançları ve cari açığı azaltma yönünde döviz ikamesi sağlayıp sağlamadığı göz önüne alınmaktadır.
(iv) Yatırımcıya eşlik etmek: Kalkınma bankaları ile yatırım yapan firma arasındaki kredi
ilişkisi genelde 10 yıl ve daha uzun bir süreyi kapsamaktadır. Bu nedenle kalkınma bankaları, firmanın yeni veya genişleyici yatırımlarında kendisi ile birlikte hareket edeceği bir
ticari partner ve danışman görevini üstlenmektedir
(iv) İktisadi dalgalanmaların farkında olmak: Ayrıca bu uzun dönemli birliktelik, Kalkınma Bankaları’nın kredi geri ödeme dönemi süresinde, en az bir ekonomik daralma dönemi görme riskini de değerlendirmeye almalarını gerektirmektedir. Bu nedenle uzun vadeli
finansman, yatırımların krizlerdeki durma refleksini azaltıcı bir etki doğurmaktadır.
(v) Konjonktüre-ters kredilendirme potansiyeli: Uzun vadeli yatırım sermayesinin ülkeye
çekilebilmesi, özellikle kredi kaynağının azaldığı kriz dönemlerinde daha önemli olmaktadır. Böylece, ulusal kalkınma bankaları konjonktüre-ters biçimde yatırımları destekleyebilmektedirler.
(vi) Verimli sektörlere teknik/ekonomik/mali destek: Kalkınma bankasında, teknik/
ekonomik/mali destek özellikle proje değerlendirme aşamasında yatırımcıya sunulan bir
nitelik taşımaktadır. Projenin değerlendirmesinde yer alan konuyla ilgili mühendis (ler),
yatırımcının yatırımını en verimli şekilde yapmasına yardımcı olmakta; ekonomist (ler)
25
MAKALE
yatırımın gelecekteki konumlanmasınınım belirlenmesinde yatırımcıya destek olmakta
ve mali analistler ise, yatırımın gelecekteki muhtemel getiri ve maliyetlerinin hesaplanarak karlılığın ortaya daha net konulmasında ve kredi ihtiyacının uygun finansman kaynaklarıyla karşılanması konularında yatırımcıyı bilgilendirmektedirler.
Türkiye’de ulusal kalkınma bankacılığının önemli bir örneğini teşkil eden Türkiye Kalkınma Bankası; faaliyetlerinin doğal bir sonucu olarak yukarıda belirtilen ve finansal krizlerin olumsuz etkilerini azaltan bir yapıya sahiptir. Nitekim, konjonktüre ters biçimde küresel kriz süresince ve kriz sonrası kredilerini sürekli artıran Türkiye Kalkınma Bankası’nın, toplam kredi hacmi Ağustos 2008 -Aralık 2011 döneminde % 284 artış göstermiştir.
Kalkınma bankasının bu süreçte kullandırdığı krediler, temelde beş sektöre dağılmıştır.
2011 yıl sonu itibariyle canlı kredilerin % 60’ı enerji, % 16’sı turizm, % 13’ü imalat sanayi, % 7’si finansal aracılık ve % 3’ü sağlık ve sosyal hizmetler alanında kullandırılmıştır.
Enerji’de özellikle hidroelektrik santralleri ve enerji verimliliği alanında kullandırılan krediler, Türkiye’nin orta-uzun dönemde cari açığının azaltılmasına katkıda bulunacak niteliktedir. Turizm kredileri, benzer turizm bölgelerinin küresel kriz nedeniyle sıkıntılı bir
süreçte olduğu bu dönemde turizm yatırımı yapan girişimcileri rekabette öne taşıyacak
niteliktedir. İmalat sanayinde krediler, başta otomotiv ve tekstil olmak üzere Türkiye’nin
sağlıklı büyümesinde ve cari açığın azaltılmasında öncü rol oynayan sektörlere kullandırılmıştır. Finansal aracılık, Türkiye’deki KOBİ’lerin üretken yatırım projelerini destekleyerek istihdam yaratılmasına ve istihdamın korunmasına destek olmak için geliştirilen toptan (apeks) bankacılığı şeklinde KOBİ’lere kullandırılan kredilerdir.
Karadeniz bölgesi, canlı kredilerin bölgesel dağılımında ilk sıradadır. Toplam kredilerin
yaklaşık %40’ı Karadeniz bölgesi tarafından kullanılmıştır. Karadeniz bölgesini, Marmara
ve Akdeniz bölgeleri izlemektedir. 2011 yıl sonu itibariyle Karadeniz bölgesine 700 milyon TL’nin üzerinde kredi kullandırılmıştır ve bu kredilerin önemli bir kısmı, enerji ve turizm alanına yoğunlaşmıştır.
Kaynakça
Bernanke, B. S. (1983), “Irreversibility, Uncertainty and Cyclical Investment”. Quarterly
Journal of Economics, 98(1), 85–106.
Blanchard O. ve Simon J. (2001), “The Long and Large Decline in U.S. Output Volatility”,
Brookings Papers on Economic Activity, 1, 135-164.
Bocutoğlu E. ve Ekinci A. (2009), "Genel Teori, Küresel Krizler ve Yeniden Maliye Politikası", Maliye Dergisi, 156.
Bocutoğlu E. ve Ekinci A. (2010), "Küresel Krize Farklı Bir Teorik Çerçeve: Avusturyacı
Konjonktür Teorisi", Bankacılar Dergisi, Sayı 73, Haziran 2010.
26
MAKALE
Bocutoğlu E. ve Ekinci A. (2011), "Austrian Business Cycle Theory and Global Financial Crisis: Some Lessons for Macroeconomic Risk and Financial Stability", Mises Institute Working Papers.
Boskey, S. (1959), Problems and Practices of Development Banks, Johns Hopkins
University Press, 1959.
Bruck, N. (1998), “The Role of Development Banks in the Twenty-First Century.”,
Journal of Emerging Markets, 3, 39-67.
Diamond, W. (1957), Development Banks, The Economic Development Institute,
EBRD, Johns Hopkins Univ. Press, Baltimore, MD.
Pindyck, R. (1990), “Irreversibility, Uncertainty and Investment”. Journal of Economic Literature, 29(3), 1110–48.
United Nations (2005), “Rethinking the Role of National Banks”, United Nations
Department of Economic and Social Affairs, Financing for Development Office, Ad
Hoc Expert Group Meeting “Rethinking the Role of National Development Banks”,
New York, 1-2 December, 2005, Report.
Yeyati, E. L., Micco . ve Panizza U. (2004), “Should the Government be in the Banking Business? The Role of State-Owned and Development Banks”, Governments
and Banks: Responsibilities and Limits, IDB-IIC Annual Meetings, Lima, Peru,
March 28.
27
MAKALE
KREDİ DEĞERLENDİRME YÖNTEMLERİNİN,
SONUÇLARI, KRİTERLERİ, HATALARI VE
HATALARININ MALİYETLERİ AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Yücel Özbilgin-Müdür
İş Ürün ve Planlama Daire Başkanlığı
Kredi Değerlendirme, kredi talebi kabul eden finans kuruluşunun, kredi talebini değerlendirmesidir. Kredi analizi geniş anlamıyla kredi talebinde bulunan kişi ve/veya kuruluşun kredi değerliliği-kredibilitesi- konusunda bir karara ulaşabilmek için gerekli ve ilgili
görülen çeşitli bilgi ve faktörlerin değerlendirilmesi yanında kredi riskinin yönetimini de
kapsar. Bu kapsama kriz yönetimi, müşterilerin ödeme güçlüğüne düşmesinden kaynaklanan problemli veya tahsili gecikmiş alacaklar da alınabilir. Kredi analizi değerlendirmeye
alınan firmanın geçmiş, cari ve gelecekteki sonuçlarını dikkate alır.
Klasik tanımda kredi analizinin amacı, kredi talep eden müşterinin sözleşme şartlarına
uygun olarak krediyi geri ödeme kapasitesine ve arzusuna sahip olup olmadığının tespitidir. Bu tanım doğru olmakla birlikte eksik bir tanımdır. Bu amacın yanına, aşırı temkinlilikten kaynaklanan kredilendirme faaliyet hacmini daraltan unsur olan, “kredi verilmesi gerekene kredi vermemek” şeklindeki hatayı da minimize etmek de eklenmelidir. Buna göre, kredi analizinin amacını, kredi verilmesi ve verilmemesi gerekenleri yüksek bir oranda
tahmin etmek, şeklinde ifade edebiliriz.
Kredi Değerlendirme sisteminin hızlı ve yavaş olmasına göre kredi alan ve veren açısından farklı etkileri bulunmaktadır.
Kredi Alan
Kredi Veren
Sistem Hızlı
Sistem Yavaş
Finansman ihtiyacının
zamanında karşılanması, yatırımların zamanında yapılması ve
gecikme kayıplarının
olmaması
Yatırımların gecikmesi
ve alternatif maliyetlerin oluşması
Sorunlu
kredilerin
artması, kredi stok
düzeyinin yüksekliği,
faiz gelirinin artışı,
müşteri memnuniyeti
Sorunlu kredilerin az
olması, müşteri memnuniyetsizliği,
kredi
stok düzeyinin yetersizliği, faiz gelirlerinin
düşük olması
28
MAKALE
Kredilendirme kriterleri bankadan bankaya farklılık gösterebildiği gibi, Türkiye Kalkınma Bankası’ndan da şu anda uygulandığı şekliyle, teminata bağlı olmadan tek kopuş
değeri de (cut off) kullanılabilmektedir. Kopuş Değeri, kullanılan modelin hatalı öngörülerine ve bu hatalı öngörü maliyetlerine göre belirlenmektedir. Herhangi bir kredi
modeli kullanımı sonucunda, iki doğru ve iki hatalı karar olmak üzere dört değişik durum bulunur.
Model Öngörüsü
Gerçek
Durum
Kredi Verilebilir
Kredi Verilemez
Kredi Verilebilir
Kredi Verilemez
Doğru Karar
1.durum
Hatalı Karar
2. durum
(1. tip hata)
Doğru Karar
4.durum
Hatalı Karar
3. durum
(2. tip hata)
Hatalı Kararlar ve Kriter İlişkisi
Kredi veren finans kurumları sonuçlarının hesaplara yansıması nedeniyle genelde hatalı
kararlardan 3. durumu çok önemser ve 2. durumun maliyetini ihmal ederler. Yani, finans
kurumları, kredi verilmemesi gerekenlere kredi verilmesi şeklindeki hatayı, sonuçları
açık bir şekilde görüldüğü ve hesaplandığı için çok önemserler. Analiz yönteminin sağlıklı
çalışabilmesi açısından, yöntemin türetilmiş ve/veya farklı bir örnek veri seti üzerinde
hatalı kararların maliyetini minimum kılması ve buna bağlı olarak uygun kriter/kriterlerin
belirlenmesi önemli bir karar aşamasını oluşturur.
Varsayımlar
1.
Temerrüt Halinde Kayıp Oranı : % 30
2.
Ortalama Kredi Büyüklüğü
: 2.000.000 TL
3.
Alternatif Maliyet
: % 10
Örnek analiz yönteminde kredibilite 0-100 ölçeğinde belirtilmekte ve 0 en kötü 100 en
iyi durumu ifade etmektedir. Düşük puanlar kötü kredibilite anlamına gelirken, yüksek
puanlar yüksek kredibiliteye işaret etmektedir. Bu analiz yönteminin kendisinden ziyade sonuçlarına odaklanacağımızdan, yöntemin nasıl çalıştığına ilişkin detaylara girilmemiş ve örnek alınan 152 firma sonuçları ile değerlendirme yapılmıştır.
29
MAKALE
Kriter Değeri 50
50 ve 50 puan üzeri alan her firma kredilendirilebilir olarak değerlendirilmektedir. Fiili
durumun tespitinde, özkaynakları negatif, son üç yıl zarar açıklayanlar, iflas edenler ve
temerrüte düşenler kredi verilemez olarak dikkate alınmış, diğerleri ise kredi verilebilir
olarak değerlendirilmiştir.
Fiili Durum / Model
Öngörüsü
Kredi Verilemez
Kredi Verilebilir
Toplam
Kredi Verilemez
27
10
37
Kredi Verilebilir
13
102
115
Toplam
40
112
152
Kriter (kopuş değeri) 50 olarak kabul edildiğinde (50 ve üzeri puan alanlara kredi öngörüldüğünde) hatalı tahmin maliyeti 8.600.000 TL olarak hesaplanmıştır. Kredi verilmemesi
gereken firmaya kredi vermenin maliyeti ise aşağıdaki şekilde hesaplanır.
Ortalama Kredi (2.000.000 TL) x 10 x Temerrüt Halinde Kayıp Oranı (%30) = 6.000.000 TL
Kredi verilmesi gereken firmaya kredi vermemenin maliyeti ise şöyle hesaplanır.
Ortalama Kredi (2.000.000 TL) x 13 x alternatif maliyet (%10) = 2.600.000 TL
Her iki hatalı kararın maliyetleri toplamı olan 8.600.000 TL ise modelin bu kriter düzeyindeki hatalı öngörü maliyetini verir.
Modelin bu kriter düzeyindeki başarılı öngörü yüzdeleri ise aşağıdaki gibi hesaplanmıştır.
Modelin genel tahmin gücü % 85
Başarılı şirket tahmin gücü % 89
Başarısız şirket tahmin gücü % 73
30
MAKALE
Kriter Değeri 60
60 ve 60 puan üzeri alan her firma kredilendirilebilir olarak değerlendirilmektedir.
Fiili / Model
Kredi Verilemez
Kredi Verilebilir
Toplam
Kredi Verilemez
33
4
37
Kredi Verilebilir
25
90
115
Toplam
58
94
152
Kriter (kopuş değeri) 60 olarak kabul edildiğinde hatalı tahmin maliyeti 7.400.000 TL olarak hesaplanmıştır. Kredi verilmemesi gereken firmaya kredi vermenin maliyeti aşağıdaki
şekilde hesaplanır.
Ortalama Kredi (2.000.000 TL) x 4 x Temerrüt Halinde Kayıp Oranı (%30) = 2.400.000 TL
Kredi verilmesi gereken firmaya kredi vermemenin maliyeti ise şöyle hesaplanır.
Ortalama Kredi (2.000.000 TL) x 25 x alternatif maliyet (%10) = 5.000.000 TL
Her iki hatalı kararın maliyetleri toplamı olan 7.400.000 TL ise modelin bu kriter düzeyindeki hatalı öngörü maliyetini verir.
Modelin bu kriter düzeyindeki başarılı öngörü yüzdeleri ise aşağıdaki gibi hesaplanmıştır.
Modelin genel tahmin gücü % 81
Başarılı şirket tahmin gücü % 78
Başarısız şirket tahmin gücü %89
Görüldüğü modelin genel başarı oranı 50 kriter düzeyinde % 85 iken, 60 kriter düzeyinde
% 81’e gerilemiştir. Başarılı şirketleri tahmin gücü % 89 seviyelerinden % 78’e gerilerken,
başarısız şirketleri tahmin gücü ise % 73’den % 89’a çıkmıştır. Buna göre de toplam hatalı
maliyetimizde 8.600.000 TL’ndan 7.400.000 TL’na gerilemiştir. Modelin genel tahmin gücü düşerken hatalı tahmin maliyet toplamının da azalması 60 kriter düzeyinin 50 kriter
düzeyine göre daha iyi sonuç verdiği göstermektedir.
31
MAKALE
Kriter Değeri 70
70 ve 70 puan üzeri alan her firma kredilendirilebilir olarak değerlendirilmektedir.
Fiili / Model
Kredi Verilemez
Kredi Verilebilir
Toplam
Kredi Verilemez
33
4
37
Kredi Verilebilir
45
70
115
Toplam
78
74
152
Çok temkinli bir yaklaşım olarak 2. Tip hatayı minimize edebilmek amacıyla kopuş değeri 70 olarak dikkate alındığında hatalı tahmin maliyeti 11.400.000 TL’sına artmaktadır.
Kriter (kopuş değeri) 70 olarak kabul edildiğinde hatalı tahmin maliyeti 11.400.000 TL
olarak hesaplanmıştır. Kredi verilmemesi gereken firmaya kredi vermenin maliyeti
aşağıdaki şekilde hesaplanır.
Ortalama Kredi (2.000.000 TL) x 4 x Temerrüt Halinde Kayıp Oranı (%30) = 2.400.000
TL
Kredi verilmesi gereken firmaya kredi vermemenin maliyeti ise şöyle hesaplanır.
Ortalama Kredi (2.000.000 TL) x 45 x alternatif maliyet (%10) = 9.000.000 TL
Her iki hatalı kararın maliyetleri toplamı olan 11.400.000 TL ise modelin bu kriter düzeyindeki hatalı öngörü maliyetini verir.
Modelin bu kriter düzeyindeki başarılı öngörü yüzdeleri ise aşağıdaki gibi hesaplanmıştır.
Modelin genel tahmin gücü % 68
Başarılı şirket tahmin gücü % 61
Başarısız şirket tahmin gücü % 89
Görüldüğü gibi kriter seviyesi arttıkça 2. Tip hatayı azaltırken 1. Tip hatayı arttırmaktadır. Kriter seviyesini 60’ dan 70’e çıkardığımızda ise modelin başarısız şirketleri tahmin
gücü değişmezken başarılı şirketleri tahmin gücü ise azalmıştır.
32
MAKALE
tahmin gücü %
puan
Sonuç olarak, kredi analiz yöntemi kriter ya da kriterlerin düzeyi kredi kararı sonucunda
yapılabilecek hataların maliyetinin yönünü göstermektedir. Kriter düzeyi arttıkça 1. tip
hata artarken 2. tip hata azalmaktadır. Dolayısıyla kriter belirlerken iki tip hatadan kaynaklanan maliyetlerimizi dikkate almalıyız.
Bu yazı ile, bankacılık sektöründe kredi taleplerinin değerlendirilmesinde kullanılan model ve kriterlerin belirlenmesi aşamasında, 2. tip hata yani “kredi verilmemesi gerekene
kredi verme” yanında 1. tip hata olan “kredi verilmesi gerekene kredi vermeme” hatasının da dikkate alınması gerekliliğine, vurgu yapılmaktadır.
33
KURUMSAL İLETİŞİM VE EĞİTİM DAİRE BAŞKANLIĞI
FAALİYETLERİ
KURUM DIŞI EĞİTİMLER
( TEMMUZ / EYLÜL 2012 )
EĞİTİM VEREN KURUM
KONU
DELOITTE ACADEMY
YENİ TÜRK TİCARET KANUNUNUN
10 Ağustos 2012/
İŞ HAYATINA VE EKONOMİ DÜZEİSTANBUL
NİNE GETİRDİKLERİ
BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM
BİLİŞİM ZİRVESİ"12"
KURUMU (BTK)
-
TARİH/YER
11-13 Eylül 2012/
İSTANBUL
KREDİ İŞ AKIŞI GÜNCELLEME TOP- 01-07 TEMMUZ
LANTISI
2012 /BOLU
34
KİŞİ
3
3
8
TEKNİK DESTEK VE DANIŞMANLIK HİZMETLERİ
SOSYAL VE KÜLTÜREL ETKİNLİKLER

Bankamıza, oluşturduğu Okul Kütüphanesi için kitap talebi başvurusunda
bulunan Adana İli - Tufanbeyli İlçesi, Cumhuriyet İlköğretim Okulu yetkililerinin talebi üzerine, banka çalışanlarımızdan temin edilen, 6 koli çeşitli
kitap ve ansiklopediler gönderilmiştir.

Gönüllülük esasına dayalı olarak, her yıl Ramazan ayında Bankamız bünyesinde temizlik v.b. hizmetleri yürüten şirket elemanlarına dağıtılmak
üzere, ramazan paketi ile ilgili yapılan çalışmalar tamamlanarak, banka
çalışanlarımızın katılımı ile hazırlanan ramazan paketleri, 11 – 15 ağustos
günleri, ilgili görevlilere bayram çikolataları ile birlikte verilmiştir.

TÜMSİAD İstanbul Şube Başkanı Eyüp Topal, Başkan Yardımcı Senayi Saltık ve Genel Sekreter Yasin Ceyhan 4 Temmuz Çarşamba günü Türkiye
Kalkınma Bankası İstanbul Şubesi Müdürü Çetin Kayış’a ofisinde bir ziyarette bulundular. TÜMSİAD. ORG.TR 07.07.2012
35