Yoksulluk ölçümlerine yeni bir yaklaşım Sürdürülebilir turizm

Transkript

Yoksulluk ölçümlerine yeni bir yaklaşım Sürdürülebilir turizm
Sayı: 99
Mart 2014
Yoksulluk ölçümlerine
yeni bir yaklaşım
Sürdürülebilir turizm
projeleri destekleniyor
Öğrencilere doğa
eğitimi verildi
11. Yoksullukla Mücadele Maçı
4 Mart'ta oynanıyor
Türkiye’deki öğrenciler için
yeni bir yarışma
‘Gelecek Turizmde’ sürdürülebilir
turizm projelerini destekliyor
Ankara, Mart 2014
Ekim 2013’te üç turizm projesine fon sağlayan Gelecek Turizmde
Sürdürülebilir Turizm Destek Fonu için başvurular tekrar açıldı.
Sürdürülebilir turizmi ve yerel kalkınmayı destekleyecek projelere verilecek
fon için son ön başvuru tarihi 11 Nisan olarak belirlendi.
Gelecek Turizmde Sürdürülebilir Turizm Destek Fonu Anadolu Efes, Kültür ve
Turizm Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ortaklığıyla
yürütülüyor.
Destek fonu, yerel turizm aktörlerinin ve sivil toplum örgütlerinin kamu
kuruluşları ve özel kuruluşlarla işbirlikleri geliştirerek kapasitelerinin
artırılmasını ve sürdürülebilir turizm alanında iyi örneklerin çoğalmasını
amaçlıyor.
Gelecek Turizmde Sürdürülebilir Turizm Destek Fonu’na Türkiye’de kayıtlı ve
tüzel kişiliğe sahip kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşları, sivil toplum
örgütleri ile bu kuruluşların oluşturmuş olduğu odalar, birlikler, kooperatifler,
mesleki dernekler, federasyonlar, dernekler, vakıflar ile üniversiteler ve
araştırma enstitüleri/merkezleri başvurabilir.
Kabul edilen projenin bütçesi en az 15 bin TL en fazla 90 bin TL olabiliyor.
Proje tutarının yüzde 100’üne kadar olan kısmı Sürdürülebilir Turizm Destek
Fonu tarafından karşılanıyor.
Nasıl projeler destekleniyor?
Sürdürülebilir Turizm Destek Fonu, yerel aktörlerin ve sivil toplum
örgütlerinin sürdürülebilir turizmi geliştirme ilkelerini benimseyen ve küçük
ölçekli yerel ekonomik kalkınmaya destek olabilecek projelerini
destekleyecek.
Yerel aktörler ve sivil toplum örgütleri desteklenme nedeni ise bu
girişimlerin, belirli bir sektör veya bölgede daha büyük ölçekte ve ulusal etki
yaratabilecek gelişmeleri tetikleyebilecek potansiyele sahip olmaları.
Desteklenecek projeler ile somut etki ve modeller yaratılarak yerel ekonomik
kalkınma için sürdürülebilir turizmin önemi hakkında farkındalık yaratılması
ve Türkiye’de sürdürülebilir turizm alanında paydaşlar arası işbirliğinin ve
ortaklıklarının artırılması amaçlanıyor.
Ön başvuruların kabulü için son tarih 11 Nisan 2014.
Başvuru rehberine ve detaylı bilgiye www.gelecekturizmde.com internet
sitesinden ulaşılabilir.
Türkiye’deki yoksulluk ölçümlerine yeni bir
yaklaşım sunuldu
Ankara’da düzenlenen or tak çalıştayda, Türkiye’deki yoksulluk ölçümleri için
hanehalkı üretimindeki zaman açığını göz önünde bulunduran iki boyutlu bir
ölçüm yöntemi önerildi.
Ankara, Mart 2014
“Yoksulluk Ölçümüne Yeni Yaklaşımlar” çalıştayı 20 Şubat’ta Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat
Bölümü, Levy Enstitüsü ve UNDP Türkiye’nin işbirliğiyle düzenlendi.
“Yoksulluk Ölçümüne Yeni Yaklaşımlar” araştırma projesinin sonuç raporu, çalıştay sırasında araştırmacılar, uzmanlar,
akademisyenler ve yoksulluğun azaltılması üzerine çalışan öğrencilerle paylaşıldı.
Araştırma projesi Ankara Üniversitesi, Levy Enstitüsü ve UNDP Türkiye’nin ortaklığında hazırlandı.
Zaman ve tüketim yoksulluğunu ölçmek
Rapor, Levy Enstitüsü’nün geliştirdiği Zaman ve Tüketim Yoksulluğu Ölçümü (LIMTCP) üzerine yoğunlaştı.
LIMTCP, yoksul kesimin büyük bir kısmının eksik sayılmaması için hanehalkı üretimindeki zaman açığın da ölçüm
yöntemlerine dâhil edilmesi gerektiğini vurguladı.
Türkiye'ye bakıldığında, LIMTCP ölçümüne göre 2006 yılı için yoksulluk içinde yaşayan kişilerin oranı resmi oranlardan
yüzde 10 daha fazla. Resmi istatistiklere göre Türkiye'deki yoksulların oranı yüzde 30.
Kadınlar arasındaki zaman yoksulluğu erkeklerden iki kat fazla
Çalışma, aynı zamanda, kadınların sosyal ve ekonomik yaşamda eşit katılım gösterdikleri toplumlarda bile zaman
yoksulluğu gibi yaşam kalitelerini düşüren zorluklarla karşı karşıya kaldıklarını gösterdi.
Tam zamanlı çalışanlar arasında, kadınların zaman yoksulluğu oranı erkeklerin neredeyse iki katıyken (% 70’e %37),
yarı zamanlı çalışanlar arasında bu oran 9 katı buluyor. (% 37’ye % 4).
Raporun sunumundan sonra, çok boyutlu yoksulluk ölçümleri ve yeni ölçüm yöntemlerinin ışığında yoksullukla
mücadele politikaları gibi konularda üç panel yapıldı.
Datça-Bozburun, Deniz ve Kıyı Koruma
Alanları ile kalkınıyor
Datça-Bozburun Özel Çevre Koruma (ÖÇK) Bölgesi’nin yıllık değeri 72 milyon TL’ye
ulaştı.
Ankara, Mart 2014
Datça-Bozburun, “Türkiye’nin Deniz ve Kıyı Koruma Alanları Sisteminin Güçlendirilmesi” projesi kapsamında çalışılan
Deniz ve Kıyı Koruma Alanları’ndan (DKKA) biri.
Denizel değerler ekonomiye katkı sağlıyor
Datça-Bozburun ÖÇK Bölgesi’nde denizel değerlerin korunmasına yönelik çalışmalar, ekonomide önemli kazanımları
da beraberinde getiriyor.
Bölgede denizel alanda ilan edilen dört adet balıkçılığa kısıtlı alan sayesinde balık stokları koruma altına alındı.
Bölgedeki balıkçılık faaliyetlerinin yöreye yıllık katkısı 1,8 milyon TL olarak belirlendi.
Deniz çayırı mucizesi
Dünyada sadece Akdeniz Havzası’nda bulunan deniz çayırları (Posidonia oceanica), ormanlardan beş kat daha fazla
karbonu tutup depolayarak iklimin düzenlenmesinde hayati önem taşıyor.
Bu özellikleriyle Datça-Bozburun ÖÇK Bölgesi’ne yıllık 4,7 milyon TL değer katan deniz çayırlarının yararları bu kadarla
kalmıyor.
Kıyı erozyonunu engellemek gibi kıyı yapısını dengeleyici özellikleri olan deniz çayırlarının, bu özellikleri ile DatçaBozburun ÖÇK Bölgesi‘ne kattığı değer ise yıllık yaklaşık 3,2 milyon TL olarak hesaplandı.
Atık su arıtımından turizme kadar her alanda gelir
Datça-Bozburun ÖÇK Bölgesi kıyıları, yılda yaklaşık 28 milyon TL değerinde bir atık su arıtma maliyetini de karşılıyor.
Böylece temiz deniz, sahil ve kıyı alanlarıyla ziyaretçilerin tercihi haline gelen Datça-Bozburun ÖÇK Bölgesi’nin yıllık
turizm değeri ise yaklaşık 34 milyon TL oldu.
Bu rakam, alanın toplam gelirinin yüzde 47’sine karşılık geliyor.
Öğrencilere doğa eğitimi verildi
Foça Özel Çevre Koruma (ÖÇK) Bölgesi’ndeki üç ilköğretim okulunda “Deniz
Canlılarını Tanıyalım” doğa eğitimi yapıldı.
Ankara, Mart 2014
Eğitimler, “Türkiye’nin Deniz ve Kıyı Koruma Alanları Sisteminin Güçlendirilmesi” projesi ve “İzmir Körfezi’nin
Yunusları” projesi kapsamında verildi.
Üç okulda 203 öğrenciye ulaşıldı
Foça ÖÇK Bölgesi’nde düzenlenen eğitimler, üç okulda verildi.
Reha Midilli İlköğretim Okulu, Reha Necla Midilli İlköğretim Okulu ve Bedia Midilli İlköğretim Okulu’ndaki eğitimlere
203 öğrenci katıldı.
Bilgiler hikâye, oyun ve sunumlarla aktarıldı
İlköğretim 3. ve 4. sınıf öğrencilerine yönelik olarak hazırlanan program ile Foça ÖÇK Bölgesi’ndeki deniz canlıları ve
denizel yaşam öğrencilere tanıtıldı.
Söz konusu konulara ilişkin bilgiler, Foça ÖÇK Bölgesi için özel olarak hazırlanan hikâye, oyun ve sunumlar yoluyla
öğrencilere aktarıldı.
Sualtı Araştırmaları Derneği’nin işbirliği ile
Öğrencilerin merak ve ilgiyle katılım sağladıkları eğitimin hayata geçmesini sağlayan projelerden “İzmir Körfezi’nin
Yunusları Projesi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü ve Sualtı Araştırmaları Derneği’nin
işbirliği ile yürütülüyor.
UNDP ve Türk hükümeti, afet riski azaltımı
konusunda işbirliği yapıyor
UNDP ve Türk Hükümeti, afet riski azaltımı konusundaki işbirliğini güçlendirmek
için ‘İşbirliği Protokolü’ imzaladı. Afet riski azaltımı Türkiye için çok önemli bir
kalkınma meselesi çünkü son 60 yılda afetlerin neden olduğu ekonomik kayıplar,
gayrisafi milli hâsılanın yüzde 3’üne tekabül ediyor.
Ankara, Mart 2014
İşbirliği Protokolü’nün imza töreni, bugün Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) ev sahipliğinde
düzenlendi.
Törende açılış konuşmalarını UNDP’nin Avrupa ve Bağımsız Devletler Topluluğu Bölge Direktörü Cihan Sultanoğlu ve
AFAD Başkanı Dr. Fuat Oktay yaptı.
Afet yönetimi ile ilgili bilgi ve deneyim paylaşımı
Afet riski azaltımı Türkiye için önemli bir kalkınma meselesi.
Ülkede 1950’den bu yana, sadece depremlerde yaklaşık 34 bin kişi hayatını kaybetti ve son 60 yılda afetlerin neden
olduğu ekonomik kayıplar ülkenin gayrisafi milli hâsılasının yüzde 3’üne tekabül ediyor.
AFAD da, 2013-2017 Stratejik Planı’nda ‘afetlere dayanıklı bir toplumu’ hedefliyor.
Afet riski azaltımı aynı zamanda UNDP ve Türk Hükümeti’nin Mart 2011’de imzaladığı Ortaklık Çerçeve Anlaşması’nda
belirtilen işbirliği alanlarından da biri.
Bu nedenle, AFAD ve UNDP’nin birlikte hazırladığı İşbirliği Protokolü de afet riski azaltımında ortak çalışma alanları
konusundaki diyalogu ve işbirliğini güçlendirmeyi amaçlıyor.
Protokolde UNDP ve AFAD’ın bu konudaki işbirliği alanları belirleniyor.
İşbirliği alanları arasında afet yönetimi, afet riski azaltımı, erken uyarı ve erken müdahale de yer alıyor.
İmzalanan protokol ile birlikte UNDP ve AFAD, bütünleşmiş afet ve acil durum yönetiminin iyileştirilmesine destek
vermeyi amaçlayan girişimler konusunda farkındalığın artırılması ve afet ve acil durum yönetiminin her aşamasında
sistemli bir yaklaşımın iyileştirilmesine destek verilmesi gibi konularda da işbirliği yapacak.
Türk Hükümeti ve UNDP yoksullukla ve
eşitsizliklerle küresel mücadele için
işbirliklerini ilerletiyor
Türk Hükümeti’nden ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’ndan (UNDP) üst
düzey yetkililer, küresel stratejik or taklıklarını ilerletmek için 6 Şubat’ta Ankara’da
bir araya geldi.
Ankara, Mart 2014
2011 yılından beri devam eden küresel stratejik ortaklık ile yönetişim, insan hakları, eşitlik, kadınların ekonomik olarak
güçlendirilmesi ve sürdürülebilir kalkınma gibi tüm dünyanın karşılaştığı önemli kalkınma meselelerine ortak çözüm
bulunması amaçlanıyor.
UNDP ve Türkiye arasındaki küresel ortaklık, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve UNDP Başkanı Helen Clark
tarafından resmi olarak 2011’de başlatılmıştı. Bu küresel ortaklık kapsamında Türk Hükümeti ve UNDP, ülkelerin
karşılaştığı en önemli kalkınma zorluklarına çözüm bulunması için ortak çalışmalarını ilerletti ve bu meseleleri gelecek
kalkınma gündeminin ön plana çıkan konuları arasına konumlandırdı.
En Az Gelişmiş Ülkeler’de (EAGÜ) yaşayan kişilerin yaşam standartlarının iyileştirilmesinin hem UNDP hem de Türk
Hükümeti için öncelikli bir konu olduğu 6 Şubat’ta yapılan istişarelerde teyit edildi. Türk Hükümeti’nin EAGÜ’ler
konusundaki çalışma taahhüdü ve UNDP’nin tüm dünyada 166’dan fazla ülkedeki varlığı ve deneyimi göz önüne
alınarak 2014 yılında atılacak işbirliği adımları için somut fırsatlar belirlendi. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
(TİKA) ve UNDP, EAGÜ’ler konusunda işbirliğinin artırılması için bazı çalışma alanları belirledi. Bu alanlar arasında
EAGÜ’lerin kalkınmasında, özellikle tarım ticaretinde ve turizmde, özel sektörün rolünün artırılması ve kadınların
ekonomik olarak güçlendirilmesinin desteklenmesi için olası girişimlerin belirlenmesi de yer alacak.
Yapılan istişarelerde, yeni bir 2015 sonrası kalkınma gündeminin şekillenmesi ve tanımlanması için devam eden
küresel çabalara katkıda bulunma konusunda verilen ortak taahhüt yeniden teyit edildi. Türk Hükümeti ve UNDP,
küresel kalkınma gündeminin kalkınma diyaloglarında yer alması için ortak çabalarına devam edecek. Türk Hükümeti,
UNDP ve BM Avrupa Ekonomik Konseyi (UNECE) işbirliğinde, Avrupa ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinin
katıldığı bölgesel istişare toplantısını geçtiğimiz Kasım ayında İstanbul’da düzenlemişti. Bu istişarelere 40 ülkeden,
350’den fazla hükümet, sivil toplum, akademi ve özel sektör temsilcisi katıldı. Bu diyalogla bölge insanları yönetişim,
insan hakları, sosyal kapsayıcılık, hukukun üstünlüğü ve diğer önemli hedeflere öncelik verdi. Bu öncelikler, Türk
Hükümeti ve UNDP’nin 2014 yılında küresel kalkınma gündemi için yapacağı ortak çalışmaların da temelini
oluşturacak.
UNDP ve Türkiye’nin ortaklığı, afet riski azaltımı ve afete müdahale gibi konularda Güney-Güney işbirliğini ilerletmek
için ortak çabaların artırılmasını da sağlayacak. Ortaklık aynı zamanda BM Genel Sekreteri’nin başlattığı ‘Herkes için
Sürdürülebilir Enerji’ kampanyasına yakın bir zamanda katılımını teyit eden Türkiye’nin bu alandaki çalışmalarını da
destekleyecek. BM Genel Sekreteri’nin ‘Herkes için Sürdürülebilir Enerji’ kampanyası enerji, yoksulluk, eşitsizlik ve
dışlanma konuları arasındaki ilişkilere dikkat çekiyor ve Türk hükümeti, Mayıs 2014’te İstanbul’da Sürdürülebilir Enerji
ve Özel Sektör konulu uluslararası bir konferans düzenleyecek.
Küresel stratejik ortaklık, Türkiye’nin ve diğer gelişen ekonomilerin küresel kalkınma konularını şekillendirmesi ve bu
konulara katkı sağlamasındaki yükselen rolünü ve sorumluluğunu teyit ediyor. Bu anlamda, Türk hükümeti ve UNDP,
19-20 Haziran’da İstanbul’da “Uluslararası Kalkınma İşbirliği: Eğilimler ve Yükselen Fırsatlar – Yeni Aktörlerin Bakış
Açıları’ konulu üst düzey bir uluslararası konferans düzenleyecek. Bu konferansa tüm dünyadan yükselen ve
geleneksel donör ülkelerinin üst düzey temsilcileri katılacak.
*Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin ve UNDP'nin ortak basın açıklamasıdır. Orijinal İngilizce basın bülteninin Türkçe
çevrisi UNDP Türkiye tarafından yapılmıştır.
11. Yoksullukla Mücadele Maçı’na Marta,
Gattuso ve Vieri’nin de aralarında bulunduğu
dokuz yeni futbolcu katılıyor
Brezilyalı for vet oyuncusu Mar ta Vieira da Silva, Filipinler ’deki iyileştirme
çalışmalarını desteklemek için düzenlenen Yoksullukla Mücadele Maçı’na ikinci kez
katılıyor.
Ankara, Mart 2014
Marta Vieira da Silva, Genaro Gattuso, Christian Vieri ve Phillip Cocu’nun da aralarında bulunduğu futbolcular
Ronaldo ve Zinédine Zidane’ın 11. yıllık Yoksullukla Mücadele Maçı’na katılacaklarını açıkladılar. Maçın geliri şimdiye
kadar görülen en güçlü fırtınalardan biri olan Haiyan Tayfunu’nun ardından Filipinler’de başlayan iyileştirme
çalışmalarını desteklemek için kullanılacak.
UNDP İyi niyet Elçisi Brezilyalı kadın futbolcu Marta Vieira da Silva ikinci kez maça katılacak. Ronaldo ve Zinedine
Zidane, Marta Vieira da Silva’yı 2007 yılında Fas’ın Fez kentinde yapılan 7. Yoksullukla Mücadele Maçı’nda oynaması
için çağırmışlardı. Bu maç ile Marta, futbol tarihinde uluslararası anlamda kabul gören bir erkek futbol maçında
oynayan ilk kadın futbolcu olmuştu.
Yakın zamanda Haiyan Tayfunu mağdurlarına yardım için bir video ile çağrıda bulunan Marta, “Bu önemli maça
katıldığım ve Filipinler için seferber olan oyuncular, koçlar, hakemler, teknik heyetler ve seyircilerin arasına katılma
olanağına sahip olduğum için şeref duyuyorum” dedi. Marta art arda beş kez FIFA’nın Dünyada Yılın Futbolcusu
ödülünü kazandı ve 2013 FIFA Ballon d`Or’un (Altın Top) üç finalistinden biri oldu.
Şu ana kadar doğrulanmış Ronaldo, Zidane ve Arkadaşarı takımının oyuncu listesi şöyle: Ronald de Boer ve Phillip
Cocu (Hollanda), Steve McManaman (İngiltere), Robert Pires, Makélélé and Youri Djorkaeff (Fransa), Jens Lehmann
(Almanya), Gaizka Mendieta , Fernando Hierro and Michel Salgado (İspanya), Paulo Sousa and Deco (Portekiz), Marta,
Elber, Juliano Belletti, Roberto Carlos (Brezilya), Pavel Nedvěd (Çek Cumhuriyeti), Gianluca Zambrotta, Gennaro
Gattuso, ChristianVieri (İtalya), Hakan Sukur (Türkiye) and Freddie Ljunberg (İsveç).
BSC Young Boys (Genç Erkekler) ve Arkadaşlar takımı, BSC Young Boys’un eski ve şimdiki oyuncularından oluşacak.
Takım, İsviçreli eski futbolcu Stéphane Chapuisat ve Hakan Yakın tarafından yönetilecek. İlerleyen günlerde üst düzey
uluslararası birçok ismin katılımlarını açıklamları bekleniyor. Maçın hakemi İtalyan Pierluigi Collina olacak.
11. yıllık Yoksullukla Mücadele Maçı, 4 Mart 2014’te Bern’de yerel saat ile 20.00’de başlayacak. Bilet fiyatları 20 İsviçre
Frangı ile 60 İsviçre Frangı aralığında satılıyor ve biletler www.stadedesuisse.ch/tickets ve www.ticketcorner.ch
sitelerinden satın alınabiliyor.
Türk Heyeti İspanya’daki sürdürülebilir
ormancılık uygulamalarını yerinde gördü
Türk heyeti, İspanya’daki sürdürülebilir orman yönetimi uygulamaları ile ilgili bilgi
almak için çalışma gezisi düzenledi.
Ankara, Mart 2014
"Orman Amenajman Planlarına Su Fonksiyonunun Entegrasyonu” projesi kapsamında İspanya'ya bir inceleme gezisi
düzenlendi.
Teknik inceleme gezisi kapsamında etkin bir orman ve su yönetimi için örgütsel, ekonomik, yasal, politik ve sosyal
yaklaşımların önemi ile ilgili işleyen bir örnek görülmesi amaçlandı.
Yapılan görüşmeler ile Orman Genel Müdürlüğü ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye Ofisi'nin
Türkiye'deki sürdürülebilir ormancılıkla ilgili yapılan çalışmalardaki rolü ve planları paylaşıldı.
Ayrıca iki ülke arasında sürdürülebilir orman yönetimi konusunda ilgili kurumlarla işbirliği olanakları görüşüldü.
13 ve 17 Ocak 2014 tarihleri arasında düzenlenen inceleme gezisi kapsamında heyet Avrupa Orman Enstitüsü,
Akdeniz Bölge Ofisi (EFIMED) ve İspanya-Katalonya Orman Bilimleri Merkezi’ni (CTFC) ziyaret ederek ormancılık
uygulamalarıyla ilgili bilgi aldı.
Heyeti Sort'ta karşılayan Katalonya Tarım, Hayvancılık, Balıkçılık, Gıda ve Çevre Bakanı Josep Maria Pelegrí, Türkiye’den
gelen ormancıları İspanya'da görmekten duyduğu mutluluğu ifade etti.
Heyet, Port Ainé bölgesinde yüksek yağış alan bir çam ormanına ve Gerri de la Sal bölgesinde az yağışlı meşe ve çam
karışımı ormana yapılan arazi gezisiyle farklı hidrolojik ve ormancılık uygulamalarını yerinde görüp inceleme imkânı
buldu.
Orman Amenajman Planlarına Su Fonksiyonunun Entegrasyonu Projesi; Orman Genel Müdürlüğü Orman İdaresi ve
Planlama Dairesi Başkanlığı tarafından Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye Ofisi ile birlikte
yürütülüyor ve İngiltere Büyükelçiliği tarafından destekleniyor.
Türkiye’deki öğrenciler için yeni
bir yarışma: Su ile ilgili projeler
için yenilikçi fikirler
Ankara, Mart 2014
Her Damla Değer Katar projesi, su ile ilgili yenilikçi fikirlere para
ödülünün verileceği “Su Ödülleri” yarışmasını başlattı.
Yarışmaya, Türkiye’deki üniversitelerde kayıtlı yüksek lisans öğrencileri veya
doktora öğrencileri katılabiliyor.
Yarışma için son başvuru tarihi 10 Mart 2014.
Toplumların suya erişimi ve sanitasyon ihtiyacına karşılık verebilecek, iklim
değişikliğine uyum sağlamaya yardımcı olacak ve suyun bilinçli tüketimi
konusunda farkındalık yaratabilecek yeni fikirler bu yarışmada
ödüllendirilecek.
İyi tasarlanmış proje fikirlerinin, başvuru rehberinde belirtildiği gibi açıkça
belirtilmesi gerekiyor.
Ödüller en iyi proje fikirlerine verilecek. Verilen ödüllerin, projelerin
uygulanmasını fonlaması beklenmiyor.
Başvuru koşulları ve detaylı bilgi için tıklayınız.
BM, yerel sürdürülebilir kalkınma çözümlerini
ödüllendiriyor
Birleşmiş Milletler liderliğinde bir araya gelen Ekvator Girişimi, yerelde
sürdürülebilir kalkınmayı ön plana çıkaran yenilikleri 2014 Ekvator Ödülleri’ne
başvurmaya davet ediyor. Başvurular Türkçe olarak da yapılabiliyor.
Ankara, Mart 2014
Ekvator Girişimi, gelişmekte olan ülkelerde yoksullukla mücadele ederken çevreyi koruyan toplum temelli girişimleri
ödüllendirmek istiyor.
146 ülkeden kabul edilen başvurular 22 Mart 2014 tarihine kadar yapılabilecek. Başvurular Türkçe olarak da
yapılabiliyor. Türkçe başvuru formuna ulaşmak için tıklayınız.
Pek çok konuda kalkınma projeleri ödüllendiriliyor
“Büyük etki yaratabilecek yerel çevre ve kalkınma çözümleri arıyoruz” diyen UNDP Başkanı Helen Clark, “Dünyanın
çeşitli yerlerinden topluluklar çevre, iklim, yoksullukla mücadele konularında ilham verici çözümler üretiyorlar ve biz
bu çabaları tüm dünyaya duyurmak istiyoruz,” dedi.
Geçtiğimiz 12 yıl boyunca Ekvator Ödülleri, 60 farklı ülkeden projeye verildi.
Bu ödüllerin içinde korunan bölgeler, tarım ve hayvancılık kooperatifleri, vahşi hayatı koruma girişimleri, yerel su
komiteleri, toplum tarafından korunan ormanlar, yerel düzeyde yönetilen deniz alanları ve tohum bankaları yer aldı.
Ekvator ödülü, Gisele Bündchen ve Edward Norton gibi ünlülerin yanı sıra, eski Norveç Devlet Başkanı Gro Harlem
Brundtland ve Kosta Rika eski Devlet Başkanı Oscar Arias, Ted Turner ve Richard Branson gibi hayırseverler ve Nobel
ödüllü kişiler tarafından destekleniyor.
Bu yılın teması: İklim değişikliği için yerel çözümler
Ekvator Girişimi bireysel başarıları değil, kolektif hareketleri ödüllendiriyor.
2014 Ekvator Ödülü, dünyanın dört bir tarafından 25 toplum temelli kuruluşa verilecek. Kazananlar, nakit para ödülü
alırken, kazananların arasından seçilecek beş kuruluş özel ödülün sahibi olacak.
Ekvator ödülünün bu yılki teması iklim değişikliği için yerel çözümler.
Kazananların, Eylül ayında New York’ta yapılacak BM Genel Kurulu’na ve İklim Zirvesi’ne katılması sağlanacak.
Ekvator Girişimi BM’yi, hükümetleri, sivil toplum örgütlerini ve iş dünyasını bir araya getiriyor ve insanlık, doğa ve
güçlü toplumlar için yerel düzeyde sürdürülebilir kalkınmayı güçlendirmeyi amaçlıyor.
PODCAST 94
3 ŞUBAT 2014
Yaşam kaynağı su için
yenilikçi fikirler
Ceyda Alpay, Her Damla Değer
Katar projesi Proje Sorumlusu
listen to ‘Yeni Ufuklar 94 - Yaşam kaynağı su için yenilikçi fikirler’ on Audioboo
UNDP Türkiye: Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Türkiye Temsilciliğinin
hazırladığı Yeni Ufuklar programıyla karşınızdayız. Bu bölümde yaşam
kaynağı suyun sürdürülebilir yönetimini ve herkes için temiz suya erişimi
sağlamayı amaçlayan “Her Damla Değer Katar” projesinin çalışmaları ve
doktora, yüksek lisans öğrencileri için açılan su ödülleri konusunda
konuşacağız ve konuğum da “Her Damla Değer Katar” projesinden proje
sorumlusu Ceyda Alpay. Hoşgeldiniz.
Ceyda Alpay : Merhabalar.
UNDP Türkiye: Uzun süredir yürüyen bir proje bu. Daha önceki
programlarımızda bir kez bu konuyu işlemiştik ama o zamandan bu zaman
epey yol kat etti. En başa dönmem gerekirse, Binyıl Kalkınma Hedefleri’nin
altına imza atan 180’den fazla ülke temiz içme suyuna erişemeyen insanların
sayısını yarıya indirmek ve su kaynaklarının sorumsuzca kullanılmasını
durdurmak için 2000 yılında bir söz vermişti. Aradan 13-14 sene geçti. Bu
doğrultuda Her Damla Değer Katar projesi 2006 yılında başlatılmıştı, bölgesel
bir su ortaklığı projesi olarak ve Avrupa ve Bağımsız Devletler Topluluğu
bölgesini kapsıyor ama daha ötesine de gitmeye başladı. Öncelikle projede
amaçladığımız neydi hatırlatalım ve bu anlamda bölgesel ve küresel bir
işbirliği yapmak neden önemliydi?
Ceyda Alpay : Bizim bu projeyle amacımız sizin dediğiniz gibi Binyıl
Kalkınma Hedefleri’nden yola çıkarak bu proje ortaya çıktı. Hedefimiz temiz
ve içme suyuna erişimi olmayan yerlerde insanlara temiz içme suyu sağlamak
aynı zamanda iklim değişikliği adaptasyonu çerçevesinde suyun bilinçli bir
şekilde kullanılmasını desteklemekti. Bunun için 2006 yılında bu ortaklığı
başlattık. Bölgesel olarak başlattık çünkü hem bizim çalışma alanımızdaki
ülkeleri kapsasın aynı zamanda Coca-Cola şirketinin de çalıştığı bölgede
projeler yapmaya başladık. Ancak projenin, mütevazı olamayacağım bu
konuda, başarısından da yola çıkarak biraz daha büyütmeye karar verdik
hedef alanı.
UNDP Türkiye: Şimdi ilk başladığı bölgeden biraz bahsedelim hangi ülkeler
vardı ve nereye doğru genişliyor proje?
Ceyda Alpay : Avrupa ve Balkanlar olarak başladı ondan sonra Asya-Pasifik,
Arap ülkeleri, ilk baştaki hedefimiz olan Avrupa ve Balkanlar devam ediyor.
Yani Asya-Pasifik ve Arap ülkelerini katmış olduk.
UNDP Türkiye: Peki Türkiye bu anlamda öncü rol üstlendi mi Türkiye’deki
proje yönetimi?
Ceyda Alpay : Tabii zaten 2006 yılında başladığında proje Türkiye’den
yönetiliyordu. Öncülük şöyle üstlendi, bütün bu projelerin ilk baştaki başarısı,
Türkiye’den yönetilen kısmıyla ortaya çıktı. Daha sonra ise projenin yönetilen
kısmı İsveç’e alındı. Oradaki su enstitüsüne. Yalnız Türkiye’den de hala
yönetimeye devam ediyor. Yani iki taraflı yönetiliyor aslında şu anda bu proje.
UNDP Türkiye: Şimdi başarısından söz ediyoruz ama bu başarı nedir,
hayatlara nasıl dokunduk ve proje temel olarak ne yapıyor aslında? Ondan
biraz bahsetmek iyi olabilir.
Ceyda Alpay : Proje temel olarak, aslında biz genelde suya erişimi, asıl yerde
yaşamayan, ücra yerlerde yaşayan, suya erişimi olmayan insanlara su
götürmek en büyük amacımızdı. Binyıl Kalkınma Hedeflerinde, asıl yola çıkma
hedefimiz buydu. Daha sonra, bununla beraber suyla ilgili bilinci artırma,
iklim değişikliğine adaptasyon bunun yanındaki aslında eklentilerdi. Fakat
projemizin yani daha doğrusu Binyıl Kalkınma Hedeflerine ulaşıldıktan sonra
suyla ilgili hedeflere ulaşıldı. Ancak biz çalışmaya devam ettik ve bunun
yanında, temiz içme suyuna erşimin yanında ilklim değişikliği, adaptasyon,
bilinçlendirme gibi projelere de destek vermek zorunda kaldık.
Projelerimizden biraz bahsedeyim mi?
UNDP Türkiye: Çok iyi olur. Bir de suyu koruma, yağmur suyundan içme
suyu elde etme gibi çalışmalarınız da var biraz da bundan bahsetmemiz iyi
olabilir.
Ceyda Alpay : Evet yağmur suyundan su elde etme gibi çalışmalarımız
aslında ilk projemiz, bununla ilgili ilk projemiz Türkiye’de yapıldı, Ankara’da
Beypazarı’nda. Yağmur suyu hasadı projesi. Orada da Kuyumcu Teke köyünde
temiz su yoktu, evlere daha doğrusu hiç su gelmiyordu. Biz o evlere bir
yağmur suyu hasadı sistemi kurduk ve o zamandan itibaren de o su içilebilir
bir su, yağmur suyu hasadıyla elde edilen suyu içilebilir hale getirdik basit bir
kum-çakıl filtresiyle ve o zamandan beri de bu suyu kullanıyorlar. Bununla
birlikte Lübnan’da iki okula yağmur suyu hasadı sistemi kuruldu kullanma
suyu olarak. Aynı zamanda oradaki o iki okulda okuyan öğrencilier bu
konuda bilinçlendirildi, yağmur suyu sistemi anlatıldı ayrıca suyu tasarruflu
kullanmanın ne kadar önemli olduğu anlatıldı. Tabii bu bahsettiğimiz ülkeler
biraz daha kurak alanlar, o yüzden orada daha da önemli Türkiye’de
olduğundan. Bunun dışında başka ne tip projeler yaptık, daha büyük ölçekli
projelerimiz var, örneğin Ermenistan’da Dilijan kentinde nehir var, ve buraya
atık su direkt karışıyordu, atık su sistemi kurmaya karar verildi oraya, daha
doğrusu bu “Her Damla Değer Katar” projesinin başlattığı bir fikirdi. Bu
projeye iyi bir aidden USA Aid’den fonlar bulunarak yaklaşık 2 buçuk milyon
dolarlık bir proje haline geldi ve şu anda o sistem kuruluyor. Yani arıtma tesisi
kuruluyor Ermenistan’da.
UNDP Türkiye: Yani suyla ilgili ne kadar inovatif fikir varsa bu projeye dahil
ettiniz ve aslında çok öteye ulaştı en baştaki noktasından projeniz. Bu konuya
lişkin olarak bize görüşlerini aktarmak isteyenler #yeniufuklar etiketiyle
twitter üzerinden bize ulaşabilirler. Bu arada projenin bir websitesi var,
herdamladegerkatar.org üzerinden veya undp’nin tr.undp.org sitesi
üzerinden de şu anda konuştuğumuz projeye ilişkin ayrıntılı bilgiler
edinilebilir. biraz daha devam edelim isterseniz Ceyda Hanım,, küresel
boyutlarına ilişkin örneklere devam edelim. Şu anda projemiz hangi
aşamada? hangi çalışmalar yürütülüyor ve hangi, belki sürpriz sayılabilecek
ülkeler eklendi son olarak?
Ceyda Alpay : Bizim projemiz yönetim süreci şu anda ülkelerden,
STK’lardan, üniversitelerden, enstitülerden, birliklerden proje teklifleri
toplayarak yönetim kuruluna sunuyoruz ve bunlardan seçim yapılıyor,
projelere destek veriliyor. O yüzden her ülke kendi ihtiyacına göre kendisi
buluyor projeyi çünkü bir yandan da hani Sri Lanka da var bizim projemizde,
Nepal de var, Lübnan, Kırgızistan, Rusya, Türkiye ve daha yaklaşık 35 ülkeye
kadar ulaşıyoruz.
UNDP Türkiye: Giderek bölgeselden küresele ulaşan bir proje haline geldi.
Ceyda Alpay : Evet.O yüzden her ülkenin kendi insanından kendi problemini
almak daha mantıklı bir süreç haline geldi. Biz de başvuruları bu şekilde
topluyoruz ve başvuruları değerlendiriyoruz. Bir yandan da kendimiz karar
verip yaptığımız projeler de var. Örneğin Karadeniz Eğitim Kutusu. Bunu
Türkiye’de başlatmıştık ve amacımız Karadeniz’e kıyısı olan bütün ülkelere
dağıtmaktı. Geçen seferki programımızda bahsetmiştik o zaman Türkiye’de
Rusya’da ve Ukrayna’da uygulanmıştı bu program ve bu sene Bulgarca ve
Romenceye de çevrildi, bu ülkelerde dağıtımı başladı. Önümüzdeki sene
Gürcistan’da da yapıldıktan sonra, bütün Karadeniz ülkelerine ulaşmış
olacağız.
UNDP Türkiye: Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerde özellikle çocukların bu
konularda bilinçlendirilmesini hedefleyen bir eğitim projesiydi Karadeniz
Eğitim Kutusu. Zaten arama motorlarına yazdığımız zaman çıkar ve aynı
zamanda son olarak da 2013 yılının sonlarında ipad için tabletler için bir
aplikasyon çıkardınız. Onu da yine ilgili yerlerden indirmek mümkün.
Ceyda Alpay : Ücretsiz şekilde yükleyebilirler.
UNDP Türkiye: Şimdi aslında bu programı yapmamızın ve tekrar bu konuyu
ele almamızın önemli bri sebebi daha var ki o da ödüllü bir yarışma başlatmış
olmanız proje kapsamında. Suyla ilgili yaratıcı yenilikçi projelere yönelik
olarak yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin başvurabileceği bir yarışma bu.
Bu yarışmadan ayrıntılrından biraz bahseder misiniz?
Ceyda Alpay : Bu yarışma bizim dediğimiz şekilde “Every Drop Matters
Water Awards” yani “Her Damla Değer Katar Su Ödülleri”. Yani sizin de
dediğiniz gibi yüksek lisans ve doktora öğrencilerine başlattığımız bir
yarışma. Tabii ki bu yarışmada da “Her Damla Değer Katar”ın amaçlarına
hizmet etmesini istiyoruz. Yani istediğimiz projeler bizim istediğimiz amaçlara
katkı sağlayan veya bir şekilde dokunan proje teklifleri bekliyoruz. Konuları
özetleyim biraz, hangi konularda başvurabilirler? Temiz içme suyu ve hijyene
erişimi arttıtmak, iyileştirilmiş su yönetimiyle iklim değişikliğine uyum, suya
ve hijyene erişimin ekonomisi ve su ve hijyenin sosyo ekonomik etkisi ve su
kaynağına erişimin kalkınmadaki değerine ilişkin konulara dokunabilen
projelere destekler vereceğiz. Projelere destek deyince şöyle oluyor, bu
projeleri seçeceğiz ve bu fonları projenin yapılması için vereceğiz gibi
anlaşılıyor ama biz böyle bir şey aramıyoruz. Biz sadece fikre veriyoruz ödülü.
Tabii ki önemli bir kriterimiz başvurunun akademik çalışmanın bir parçası
olması gerekiyor, yani yüksek lisans ve doktora öğrencilerini de bu yüzden
hedefliyoruz. Bir akademik çalışmaların bir parçası olarak sunacaklar biz
projeleri değerlemdireceğiz ve sonunda da para ödülümüz var.
UNDP Türkiye: Aslında çok fazla sınırlarını çerçevesini daraltmadan
koymaya çalıştığınız bir yarışma bu anladığım kadarıyla. Sadece temayı siz
belirliyorsunuz geri kalan fikri, inovatif yaklaşımı akademiden yüksek lisans
veya doktora öğrencilerinden bekliyorsunuz. Ödüllerden de bahsedelim
isterseniz.
Ceyda Alpay : Ödüllerden bahsedelim tabii ki, 5000 dolar 4000 dolar ve
3000 dolarlok ödüllerimiz olacak projenin jüreiden aldığı puana göre
verilecek bu ödüller ve bu ödüllerden birer tane değil bir çok.
UNDP Türkiye: Sadece 3 kişiye verilmeyecek.
Ceyda Alpay : 3 kişiye verilmeyecek evet.
UNDP Türkiye: Çok sayıda kişi bu ödülü alabilecek. Sınırı belli mi ne kadarlık
bir fon sağlanacak acaba?
Ceyda Alpay : Evet yalşalık 90000 dolarlık bir bütçemiz var bu bütçeyi..
UNDP Türkiye: Dolayısıyla suyla ilgili yaratıcı fikirleri olanlar için şansın
yüksek olduğu bir yarışma bu Türkiye genelindeki bütün üniversitelere açık
olduğunu vurgulayalım ve çok sayıda başvuru beklendiğini de vurgulayalım.
Son başvuru tarihi?
Ceyda Alpay : 10 Mart 2014.
UNDP
Türkiye:
10
Mart
2014’e
kadar
başvurulabiliyor.
herdamladegerkatar.org sitesi üzerinden değil mi bilgiye ulaşılabiliyor?
Ceyda Alpay : Aynı zamanda birlikte çalıştığımız parlar vakfı
parlar.org.tr/everydropmatters adresinden de başvuru formuna ve detaylı
bilgiye ulaşılabiliyor.
UNDP Türkiye: Aynı zamanda UNDP’nin sayfasından, tr.undp.org’dan
ulaşılabileceğini de hatırlatalım. Çok sayıda başvuru bekliyoruz. Umarız o
başvurulardan elde edilen sonuçları ve projeleri de bir sonraki programda
sizinle konuşma şansımız olur.
Ceyda Alpay : İnşallah.
UNDP Türkiye: Çok teşekkürler. “Her Damla Değer Katar” projesi sorumlusu
Ceyda Alpay idi konuğumuz. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı UNDP
Türkiye temsilciliğinin hazırladığı yeni ufuklar programının bu bölümünün
sonuna gelmiş oluyoruz.Programı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Radyosu - Radyo İlef’te hazırladık. Programımıza İstanbul’da FM bandında ve
internette Açık Radyo’dan, 50’ye yakın ilde Polis Radyosundan, yayın
ağımızdaki üniversite radyolarından, Kıbrıs’ta MYCY radyosundan ve podcast
formatında iTunes, Soundcloud ve Audioboo üzerinden, ayrıca tr.undp.org
adresinden ulaşabilirsiniz. Sosyal medya üzerinde kullanıcı adımız
undpturkiye. Tekrar görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.
PODCAST 95
10 ŞUBAT 2014
İş ve aile yaşamının
uyumlaştırılması
Işıl Kurnaz, Gazi Üniversitesi
Araştırma Görevlisi
play
UNDP Türkiye: Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Türkiye Temsilciliğinin
hazırladığı Yeni Ufuklar programıyla karşınızdayız. Bu bölümde ANKA Kadın
Araştırma Merkezi’nin hazırladığı kadın istihdamıyla cinsiyet eşitliği ilişkisini
irdeleyen “İş-Aile Yaşamının Uyumlaştırılması: Türkiye’de Güncel Tartışmalar”
başlıklı bir rapor hakkında konuşacağız. Konuğum da raporun yazarlarından
Işıl Kurnaz. Gazi Üniversitesi’nden araştırma görevlisi ve ANKA
uzmanlarından. Hoşgeldiniz Işıl Hanım.
Işıl Kurnaz: Hoşbulduk teşekkürler.
UNDP Türkiye: Raporu siz ve yine Gazi Üniversitesi’nden bir diğer
araştırmacı arkadaşınız Duygu Atalay birlikte hazırladınız. ANKA Kadın
Araştırma Merkezi’nin ikinci raporu bu, Ankara’da kurulan bir kadın araştırma
merkezi ANKA ve bu rapor kırsal bölgelerde kadın istihdamının kentlere
oranla daha yüksek olduğunu ve Türkiye’nin Avrupa’daki sıralamasında da
kadın istihdamı sıralamasında son sırada yer aldığını da bize gösteriyor.
Raporunuzun başlığı “İş-Aile Yaşamının Uyumlaştırması”. Öncelikle bu terimle
neyi kastediyorsunuz onunla başlayalım.
Işıl Kurnaz: Evet, bildiğiniz gibi, kadının özellikle modernleşme ile birlikte iş
gücü piyasasında giderek daha fazla yer alması, onun hem evde hem çalışma
hayatında bir çalışan olarak karşınıza çıkmasına neden oluyor. İşte biz iş ve
aile yaşamı derken kadının savaştığı da diyebiliriz iki farklı cepheden
bahsediyoruz ve bunlar arasındaki çatışmanın azaltılmasından genel olarak
böyle bir çerçeve çizmeye çalışıyoruz.
UNDP Türkiye: Aslında ilk raporunuz da, ANKA olarak çıkardığınız rapor da
masanın üstünde duruyor. “Kadının görünmeyen emeği: ikinci vardiya”
başlıklı yine aynı sorunun bir ölçüde altını çizmiştiniz o raporla da.
Işıl Kurnaz: O raporda da ev içinde ve iş gücü piyasasında, yani ev dışında
çalışan kadınların durumuna ilişkin bir takım saptamalar yapmıştık. Yaklaşık
1000 kadın genelinde çalışmamız vardı ve orada ümit verici bazı tespitlerde
bulunmuştuk ondan da bahsetmek istiyorum. Gördüğümüz kadarıyla artık
kadın ve erkek arasındaki roller biraz daha az toplumsal cinsiyet temeline
dayanmaya başlamış. Özellikle çocuk bakımı konusunda erkeklerin de
geçmiştekinden daha fazla çaba sarf ettiğini ve ev içinde çocuk bakımı
alanında aktif olduğun görüyoruz. Bunun dışında tabii kadınlar için hem evde
hem de dışarıda devam eden çatışmalar söz konusu ne yazık ki bu da zaten
genellikle evlenen ve evlendikten sonra çocuk sahibi olan kadınların iş gücü
piyasasından istemeyerek de olsa ayrılmasına yol açıyor. Biz de bu
raporumuzda bu temel problem üzerinden ve son dönemde hükümetin
gündeminde olan kadın istihdamı yasa tasarısındaki kamuoyuna yansıdığı
kadarıyla çeşitli düzenlemelerin neler yaratabileceği üzerinden hareket ettik.
UNDP Türkiye: Kadın istihdamının teşvikine yönelik Türkiye’de alınması
düşünülen önlemlerden söz ediyorsunuz. Şimdi başta bahsettiğim, Türkiye
Avrupa sıralamasında kadın istihdamı anlamında son sırada yer alıyor ama
burada dikkat çeken nokta şu, kırsal bölgelerde kadın istihdamı kentlere
oranla daha yüksek değil mi Türkiye’de?
Işıl Kurnaz: Bizim tabi kendi bir takım yapısal problemlerimizle ya da yapısal
özelliklerimizle ilgili bu iş gücü piyasamıza ilişkin. Öncelikle şunu söyleyelim,
Türkiye, Avrupa ortalamalarının yaklaşık yüzde 50’si kadar bir kadın
istihdamına sahip. Dolayısıyla gerçekten oldukça düşük rakamlar.
UNDP Türkiye: Ortalamaya ulaşmak için bile iki katına çıkartmamız
gerekiyor.
Işıl Kurnaz: Öyle söyleyebiliriz. En yakın bize sanırım Meksika, o da yüzde
46’lık bir katılım söz konusu. Bunu da OECD ülkeleri arasında saymak
istiyorum. Bunun dışında Türkiye’deki problemler ne? Her ne kadar son
yıllarda tarımdaki çözülmeye bağlı olarak bir takım istihdam azalışı söz
konusu olsa da Türkiye hala çok ciddi oranda tarım sektörünün yoğun olduğu
ve bu da genellikle kırsal bölgelerde olduğu için tarımsal faaliyet, kadın
istihdamının göreli olarak yüksek çıkmasına neden oluyor. Çünkü kırsal
alanlarda ücretsiz aile işçisi olarak, bizim tabir ettiğiz teorik bazda. Yani
herhangi bir geliri olmasa da ya da çok düşük bir geliri olsa da eşin, ailesinin
yanında çalışan kadınların, kente geldiğinde, kentin gerektirdiği niteliklere
sahip olmaması nedeniyle iş gücü piyasasının dışına itilmesi ya da ev kadını
olarak tabir ettiğimiz grupta yer almasına neden oluyor, zaten TÜİK
istatistiklerine bakacak olursanız, iş gücüne dâhil olmayan kadınların
genellikle ev işleriyle meşgul olan grubun payının çok yüksek olduğunu
görürsünüz.
UNDP Türkiye: OECD ülkelerinde kadınların iş gücüne katılım oranı
ortalama yüzde 62 seviyesinde. Türkiye’de bu oran yüzde 31’de. Yarı yarıya bir
düşüş var. Yani her 10 kadından yedisi belki de evde oturuyor Türkiye’de. AB
ortalaması da yüzde 65. OECD ortalamasından yüksek olan bir oran. Dünya
Ekonomik Forumu’nun toplumsal cinsiyet eşitsizliği endeksine göre Türkiye
124. sırada en son endekse göre. UNDP’nin hazırladığı 2013 İnsani Gelişme
Raporu’nda yer alan toplumsal cinsiyet eşitsizliği endeksinde 148 ülke
arasında 68. sırada yer aldı ki UNDP istihdam kriterini de indikatörleri arasında
ciddi oranda kullanan bir endekse sahip bu anlamda. Şimdi “İş-Aile Yaşamının
Uyumlaştırılması: Türkiye’de Güncel Tartışmalar” raporundan bahsedelim,
çarpıcı tespitlerinizden. Bu arada raporu indirmek isteyenler sizin web
sayfanızdan bir önceki raporunuz da dâhil olmak üzere ulaşabiliyorlar.
ankakadin.org sitesi üzerinden, bunu vurgulayalım. Bu arada tartışmaya
katılmak isterlerse dinleyicilerimiz #yeniufuklar etiketiyle twitter üzerinden
bizlere görüşlerini aktarabilirler. Raporunuzda yer alan verilere göre, en düşük
kadın istihdamı 33 Avrupa ülkesi arasında Türkiye’de. En önemli nedeni de iş
ve aile yaşamını uyumlaştırmayan yetersiz sosyal politikalar diyorsunuz. Bu
anlamda özellikle bakım hizmetlerindeki kurumsallaşmanın yetersiz
olduğuna dikkat çekiyorsunuz ve diğer başka önerileriniz de var. Yasal
düzenlemeler niye yetersiz?
Işıl Kurnaz: Şimdi şöyle söyleyebiliriz, Türkiye’de kadınların iş gücüne
katılmama yönündeki eğilimin en önemli nedeni iş ve aile yaşamın
uyumlaştırılması olduğunu söylüyoruz bunun arka planında sosyo kültürel
nedenler var. Gelenekler, kadına bakış açısı, kadının yerinin evi olduğu veya
en azından çocuk olduktan sonra kadının çocuğuna kendisinin bakması
gerektiği düşüncesi, Türk kadınlarının istihdama da düşük oranda katılmasına
sebep oluyor. Şaşırtıcı biçimde aslında pek çok Ortadoğu ülkesinin de
gerisinde bulunuyoruz kadını iş gücüne katılımı çerçevesindeki oranlara
baktığımızda, Türkiye geride kalıyor. Hâlbuki daha dindar, daha cinsiyetçi, ya
da daha muhafazakâr olduğunu düşündüğümüz bu toplumlarda bile demek
ki kadınları iş gücü piyasasına katabilecek bir takım uygulamalar ya da
ihtiyaçlar süz konusu. Şimdi Türkiye’de baktığınızda kadınlar için en önemli
hususlardan birisi çocuğuna nasıl bakacağını merak etmesi. Eğer bir kadın,
çocuk sahibi olduktan sonra çalışıyor dahi olsa bu soruyu kafasında taşıyor.
Bu onun verimliliğinde düşüşe neden olabiliyor. Dolayısıyla işveren
tarafından da genellikle çocuk sahibi olduklarında kadınların daha az verimli
çalışacağı düşünüldüğü için tercih edilmemelerine neden oluyor adeta bir
ikincil iş gücü haline geliyorlar. Peki, Türkiye’de uygulamalar ya da alınan
tedbirler neden yetersiz? Çünkü bakım hizmetleri bugüne kadar çok önemli
bir gündem maddesi oluşturmamış ne özel sektör için ne kamu için. Şöyle
söyleyelim, düzenlemeler yok mu? Elbette ki var fakat özel sektörde
işverenlerin kreş veya çocuk bakım hizmetleri ile ilgili bir merkez açması için
en az yüz elli kadın işçi çalıştırmaları gerekiyor. Türkiye’de bırakın kadınları,
toplam işçi sayısı üzerinden bile bakacak olursanız zaten genellikle küçük ve
orta ölçekli firmalar var. Yüz elli çalışan şartını yakalayabilen bile çok fazla
firma yokken yüz elli kadın çalışan gibi bir şart koyduğunuzda otomatik
olarak uygulamada pratik bir sonuç alamıyorsunuz.
UNDP Türkiye: Aslında tersten bir yaklaşım olmuş değil mi? Aslında kreş
olsa yüz elli kadın çalışan olacakken, yüzde elli kadın varsa kreş açılsın
demek…
Işıl Kurnaz: 150. Kişi sayısı olarak.
UNDP Türkiye: Onu sağlayamadığı için, dolayısıyla tersten bir yaklaşım söz
konusu.
Işıl Kurnaz: Kesinlikle. Kamuda da böyle bir zorunluluk yok.
UNDP Türkiye: Az önce bahsettik, hükümetin alması düşünülen
önlemlerden bahsettiniz. Onların arasında o zaman kritik bir yer teşkil ediliyor
değil mi bakım hizmeti?
Işıl Kurnaz: Evet var bildiğimiz kadarıyla kamuoyuna yansıdığı kadarıyla
henüz tasarıyı biz de görmedik fakat önemli bir husus olarak görünüyor.
Bildiğimiz kadarıyla hem özel sektör hem de kamu sektöründe hizmet veren
kurum ve kuruluşlar için böyle bir zorunluluk getirileceğine dair. Yine tabi bir
çalışan sayısı şartı sağlanacaktır, böyle bir husus var ama burada önemli olan,
tabii ki bir yasal zorunluluk olarak sadece kreşin açılması değil, aynı zamanda
bu kreşin kaliteli hizmet vermesi. Dolayısıyla kadınların çalışırken çocukların
bakımına ilişkin kafalarında herhangi bir endişe olmaması gerektiğini
düşünüyoruz. Bizim bu konuda şöyle bir önerimiz var kamu kurumlarında bir
zorunluluk getirilecekse bunun çalışan sayısı dikkate alarak getirilmesi. Yani
sadece kadınların değil, çünkü aynı kurumda hizmet veren erkeklerin de
çocukları var onların da eşleri başka yerde çalışıyor dahi olsa, onlara bu hak
tanınırsa çocuk bakımı adeta bir ebeveyn görevi, yani aile, anne ve baba
arasında bir görev paylaşımı olarak karşımıza çıkacaktır. Bir de Özel sektörde
de, aynı bölgede bulunan kurumlar, bir araya gelerek bunu gönüllülük içinde,
sağlanan teşviklerle, uygulanacak indirimlerle açabilirler. Burada da kadınlar
çalıştırılacağı için, çünkü biliyorsunuz ülkemizde biliyorsunuz ki
toplumumuzda çocuk bakımının anne tarafından yapılmadığı durumlarda
yine başka kadınlar tarafından yapılması söz konusu. Onlar için de yeni bir
istihdam olanağı yaratılacağını düşünüyoruz aynı zamanda. Dolayısıyla
muhtemelen Hükümet bunları dikkate alarak yasal düzenlemeler
gerçekleştirecektir.
UNDP Türkiye: Çok kısaca cevaplamanızı istediğim bir konu daha var. Bir
endişe de söz konusu aslında alınması düşünülen önemlerle alakalı. Siz
raporunuzda da bahsediyorsunuz. Yasal düzenlemelerin kadınların istihdama
katılımını teşvik etme amacını taşımasıyla beraber, işverenin kadın çalışanı
tercih etme iradesini olumsuz etkilemesi ihtimali de var diyorsunuz. Bu denge
nasıl sağlanacak?
Işıl Kurnaz: Burada da şunu söyleyebiliriz, bu yasa tasarısı gündeme geldiği
ilk anda kamuoyunda iki önemli aktör tarafından bir takım açıklamalar
yapıldı, biri Ankara Sanayi Odası Başkanı, diğeri İstanbul Sanayi Odası Başkanı
idi ve doğrudan dediler ki bu şekliyle yasa geçecek olursa, bu kadın
istihdamının önüne ket vurulması anlamına gelir. Biz zaten kadın çalışan
almayız. Dolayısıyla şimdi bu toplumsal aktörlerin mutlaka ve özellikle işveren
cephesinin işin içine katılması gerekiyor. Çünkü Türkiye’de ne kadar önlem
alırsanız alın ya da ne kadar iyi yasalar hazırlarsanız hazırlayın bir takim
toplumsal kökler var, problemler var ve işverenin de kadına yönelik ayrımcı
bakış açısının öncelikle azaltılması gerekiyor. Bununla ilgili bir takım
çalışmalar yapılırsa, derinlemesine analizler yapılırsa, arkasındaki kodlar
çözülür ve buna uygun bir yapı kurulabilir diye düşünüyoruz. Aksi takdirde
işverenler muhtemelen kadınları hiç almamayı tercih edebileceklerdir.
UNDP Türkiye: Bunlar yapılsın ki önlemler ters tepmesin diyoruz. Çok
teşekkürler Işıl Hanım katıldığınız için. Bu bölümde ANKA kadın araştırma
merkezi’nin “İş-aile yaşamının uyumlaştırılması: Türkiye’deki güncel konulu
tartışmalar” raporu hakkında konuştuk ve konuğumuz da Gazi
Üniversitesi’nden ve Anka’nın uzmanlarından Işıl Kurnaz idi. Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı UNDP Türkiye temsilciliğinin hazırladığı yeni
ufuklar programının bu bölümünün sonuna gelmiş oluyoruz.Programı
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyosu - Radyo İlef’te hazırladık.
Programımıza İstanbul’da FM bandında ve internette Açık Radyo’dan, 50’ye
yakın ilde Polis Radyosundan, yayın ağımızdaki üniversite radyolarından,
Kıbrıs’ta MYCY radyosundan ve podcast formatında iTunes, Soundcloud ve
Audioboo üzerinden, ayrıca tr.undp.org adresinden ulaşabilirsiniz. Sosyal
medya üzerinde kullanıcı adımız undpturkiye. Tekrar görüşmek dileğiyle,
hoşçakalın.
PODCAST 96
17 ŞUBAT 2014
İnsani gelişme ve yaratıcılık
Prof. Dr. Cem Kılıç, Gazi
Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi, Çalışma
Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri
Bölümü Öğretim Üyesi
play
UNDP Türkiye: Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Türkiye Temsilciliğinin
hazırladığı Yeni Ufuklar programıyla karşınızdayız. Bu bölümde seksen iki
ülkenin yaratıcılık seviyesini ölçen ve insani gelişme gibi ekonomik ve sosyal
göstergelerle yaratıcılığın ilişkisini inceleyen “Küresel Yaratıcılık Endeksi”nden
söz edeceğiz ve konuğum da Prof. Dr. Cem Kılıç. Hoşgeldiniz.
Cem Kılıç: Merhaba, hoşbulduk.
UNDP Türkiye: Gazi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nden sayın
Cem Kılıç, Milliyet Gazetesi köşe yazarı ve Bilgi Üniversitesi İşletme Yüksek
Lisans öğretim üyesi ayrıca NTV ve CNBC-E izleyenler de sizi yakından
tanıyorlar, çok teşekkürler katıldığınız için.
Cem Kılıç: Ben teşekkür ederim.
UNDP Türkiye: Şimdi bu raporda bahsettiğimiz “Küresel Yaratıcılık Endeksi”
ve raporunda 82 ülke için hesaplanmış olan bir endeks söz konusu. Üç tane
temel unsur var: Yetenek, teknoloji ve tolerans; yani yeni fikirlere açık olma,
bunları ölçüyor, ülkeleri bunlara göre kıyaslıyor. Günümüze baktığımızda,
modern ve gelişmiş küresel ekonomilerde teknoloji, inovasyon, bilgi, insani
sermaye artık giderek önem kazanıyor, bunların hepsini besleyen de
yaratıcılık yani o katma değeri yaratan faktör. Ancak yaratıcılık arazi, işçi ve
sermaye gibi geleneksel faktörlerden çok farklı. Bir üretim faktörü olarak
bunu farklı kılan nedir acaba, yaratıcılığı?
Cem Kılıç: Şimdi yaratıcılık tabii doğrudan beşer bir unsur yani emek
unsuruyla çok alakalı bir kavram. Yaratıcılık dediğiniz zaman biraz önce
saydığımız bu endeks içinde kullanılan üç tane temel unsur var: Bunlar
yetenek, teknoloji ve tolerans. Bunlar çerçevesinde baktığımız zaman
yaratıcılık tabii ki yetenekle birlikte şekillenen ama doldurulması gerek bir
alan. Ne ile doldurulacak bu alan, tabii ki eğitim ve doğru bir planlama ile
doldurulması gereken bir alan. Doğru bir planlama konusunda hemen şunu
söyleyeyim, ne ifade ettiğini dinleyicilerimize aktaralım, eğitim
projeksiyonları. Türkiye mesela, bu yaratıcılık listesinde bir takım rakamlar
vermiştim ben o yazımda, yetenek endeksinde 59, yaratıcılıkta 68, insan
kaynağı yani yüksek eğitim almış insan kaynağı açısından da 52. sırada yani
bu rakamlar seksen iki ülke arasında bu sıralama hiç de hoş değil, çok iç açıcı
değil. Dolayısıyla biz burada yaratıcılık içerisinde eğitim planlamasının
olmamasını o doldurulması gereken alan olarak görüyoruz, eğitim
projeksiyonlarının yapılamaması. Şöyle bir örnek vereyim yani çok işi tekniğe
boğmayalım. Bakın bugün ben de akademisyenim üniversitede görev
alıyorum benim görev yaptığım ana bilim dalı çalışma ekonomisi bir bölüm
olarak zaten var, biz bundan yirmi yıl önce bu bölüm kurulurken yaklaşık 6
bölümdük Türkiye’de. Şu anda yaklaşık 40’a yakın bölüm var. Peki bu kadar
çalışma ekonomistine, sendikacıya, çalışma yaşamı uzmanına ihtiyaç var mı
Türkiye açısından? Bence yok. Bakın o dönemde sendikalaşma oranıyla bu
dönemdeki sendikalaşma oranına baktığımızda sendikalaşma geriye bile
gidiyor. İnsan kaynakları ayrı bir alan olarak ortaya çıktı oraya yönelelim dedik
ama orada da zaten yeterince o alanı dolduracak uzman var, işletmeciler
endüstri mühendisleri vs. Yani buradan bu örnekten şuraya gelmek istiyorum.
İyi bir eğitim projeksiyonu yapılmaz ise basma kalıp çok rutin alışıla gelmiş
eğitimler üzerine giderseniz buralardan mezun ettiğiniz insanlar gelecekte
herhangi bir şey üretemiyor yani her şeyden önce stratejik bir planlama
gerekiyor her şeyden önce. Kendi alanlarında çalışmıyorlar. Ben bugün bir çok
banka şubesine girdiğim zaman bankadaki veznedeki arkadaştan MT’ye
kadar öğrencilerime rastlıyorum oysa ki biz hiç finans dersi vermedik. Bazıları
emlakçılık bile yapanlar var yani çok değişik gruplardan iş görenler var. Bu
şunu gösteriyor yani biz niye başarısızız belli eğitim projeksiyonlarımız yok.
UNDP Türkiye: Okuduğu alanda çalışanların sayısından da belli heralde
değil mi?
Cem Kılıç: Tabii.
UNDP Türkiye: Şimdi Kanada’da Rotman İşletme Okuluna bağlı Martin
Refah Enstitüsü, siz yazınızda da bahsettiniz Milliyet Gazetesi’nde, 2004
yılından bu yana 82 ülke için bu endeks yani Küresel Yaratıcılık Endeksi’ni
hesaplıyor. Aslında yaratıcılık ölçümü çok kolay bir şey olmasa gerek. Bu
endeks nasıl hesaplanıyor? Siz nasıl buldunuz hesaplama yöntemini?
Ülkelerin durumuna baktığımızda sizin çıkarımlarınız neler oldu?
Cem Kılıç: Şimdi burada, ben Kanada’da bir müddet kalmıştım bu Rotman
İşletme Okulunu bilirim. Onların linkleri vardı o linkleri takip ediyorum sürekli.
Çok güzel faydalı bilgiler veriyorlar o linkleri dolaşırken aslında gazetede
kendime bir konu ararken ne yazacığım bu hafta derken o linklerde buna
rastladım ve oradaki bir arkadaşımla yazıştık bana detayları gönderdi. Ben de
onun üzerine kaleme aldım. Dediğiniz gibi yaratıcılığı yeteneği ne ile
ölçeceksiniz. Yani bu somut bir değer değil aslında soyut kavramlardan
bahsediyoruz. Ama şunlara bakıyorlar: Yüksek öğrenimde ne kadar kişi var,
eğitim alan insanlar aldıkları eğitim içerisinde mi ya da o alanda mı
çalışıyorlar, bunun dışında bu PISA önemli bir ölçüm aracıdır. PISA’daki
durumumuz nedir, ona bakıyorlar. Farklı kategorileri var yani ben o yazımda
Milliyet’teki o yazımda bunun derinlemesine girmedim ölçüm yöntemlerine
girmedim ama çok farklı unsurlara bir arada bakıyorlar. Genç işsizlik oranına
bakıyorlar mesela çok önemli ölçüm kriterlerinden birisi. Türkiye genç işsizlik
alanında hakikaten yüksek oranlara sahip. Geçen gün ILO’nun rakamları da
açıklandı. Yaklaşık yüzde 15’lere varan genç işsizlik oranımız var ki bu kayıtlı
olanlar. Bir de bizim ümidi kırılmış iş gücü etkisi dediğimiz grup var ki onları
da dahil etsek bu yüzde 25’lere çıkıyor. Mesela bu da önemli bir kriter bu
endeksin ortaya çıkmasında. Biz mevcut potansiyelimizi, genç potansiyelimizi
iyi kullanamıyoruz, yaratıcı değiller, yetenek tabii ki bunun peşi sıra geliyor.
Yaratıcılığın olmadığı bir yerde yetenek de gelmiyor. Konuyu, aslında şimdi
ben başa döneceğim, biraz da bizim normal eğitim sistemimizle, örgün
eğitim sistemimizle ilişkilendireceğim. Şimdi ilkokul ortaokuldan başlayarak
bence basma kalıp bir eğitim sistemi içerisine giriyoruz. Üniversiteye gelen
öğrencilerimizden görüyorum. Bir konuyu ele almak, onu detaylandırmak,
oradan bir analiz yapıp senteze ulaşmak konusunda son derece kısır ve en
azından hiçbir kabiliyetlerinin olmadıklarını görüyoruz. Son sınıfa doğru bunu
geliştirebiliyor öğrenciler ama bugün Amerika’daki bir ilkokula gidin ilkokula
giden bir çocuğa çevre sorunları hakkında bir makale yazması söyleniyor.
Onu sunum olarak göstermesi söyleniyor gibi yani bunlar çeşitlendirebilir
ama bizim özellikle ortaokul ve lise seviyesindeki eğitimlerimiz ezber üzerine
dayanan çocuğun fikirlerine yaratıcılığını ortaya çıkarmayan bir yapıda. Bu da
bu sonuca neden oluyor.
UNDP Türkiye: Dolayısıyla Türkiye’nin 82 ülke arasında yetenek açısından
59., yaratıcılık açısından 68. olması sizi diğer endekslerle de kıyasladığınızda
şaşırtmayan bir durum olduğunu anlıyoruz. Bugünkü sohbetimize görüş ve
önerileriyle katkıda bulunmak isteyen dinleyicilerimiz #yeniufuklar etiketiyle
Twitter üzerinden bizlere görüşlerini aktarabilirler bu arada. Raporda yer alan
başka bir sıralama da yaratıcı sınıf sıralaması. Yaratıcı sınıf ekonominin tüm
sektörlerinde yer alan yaratıcı iş kollarında çalışanları kapsıyor. Türkiye’de iş
gücünün yüzde 21’ e yakın olan bir kesimi yaratıcı sınıfı oluşturuyormuş bunu
öğrendik. Yaratıcı sınıfın toplam iş gücündeki payını arttırmak için ne
yapılması gerekiyor acaba?
Cem Kılıç: Bir defa AR-GE çalışmaları çok önem taşıyor. Yaratıcı sınıfta yer
alan iş kolları genellikle teknoloji odaklı, özellikle bilişim sektörünü içine alan
sektörler kastediliyor orada, katma değeri yüksek olan sektörler, inovasyonu
yüksek olan sektörler. Siz biraz önce sordunuz hani neler dikkate alındı da bu
endeks oluşturuldu diye. İşte o unsurlardan biri de bu, iş kolları itibariyle
duruma bakmak. Sektör olarak üç tane ana sektör tarım, sanayi, hizmet diye
belirlemişiz, yıllardır bu böyle gider, üç sektör kanunu deriz. Sanayi sektörü ve
hizmet sektörü içerisinde günün teknolojik şartlarına uyumlaşabilen
bilişimsel altyapısı olan yeni alanları ortaya çıkarmamız lazım aynen
Amerika’da Silikon Vadisi örneğinde olduğu gibi. Belki çok küçük ölçekli
işletmeler ama katma değeri çok yüksek olan teknolojiyle yürüyen alanlara
yönelmemiz lazım.
UNDP Türkiye: AR-GE yatırımlarında zaten, sözünüzü böldüm, Türkiye 37.,
inovasyonda ise 54. Sırada. Bu anlattıklarınızı teyit eder nitelikte sonuçlar
getiriyor değil mi? Raporda insani gelişme ve yaratıcılık arasında da pozitif bir
ilişki olduğu söyleniyor yani bir ülkede yaratıcılık artıkça insani gelişmede de
bir artış oluyor yani genel kalkınma seviyesi eğitim sağlık hepsini birden ele
aldığımızda. Yaratıcılıkla insani kalkınma arasında böyle bir ilişki niye var size
göre?
Cem Kılıç: Çünkü yaratıcılık beraberinde yeni imkanlar yeni teknolojik
donanımlar ve o teknolojik donanımların ortaya çıkardığı refah artışını
getiriyor. Refah artışı sadece maddi imkanlar anlamında ele alınmamalı,
sosyal kültürel çevre itibariyle de ele alınmalı. Bütün bunları ortaya koymuş
olması insanları farklı platformlarda farklı şekilde sosyal sorumluluklar
içerisine sokabilmesini de beraberinde getiriyor. Dolayısıyla doğrudan bir
ilişki olduğunu düşünüyorum ben.
UNDP Türkiye: Çok teşekkürler sayın Cem Kılıç programımıza katıldığınız
için.
Cem Kılıç: Ben teşekkür ederim.
UNDP Türkiye: Konuğumuz Gazi Üniversitesinden Prof. Dr. Cem Kılıç’dı ve
kendisiyle Martin Refah Enstitüsü tarafından 2004’ten bu yana hesaplanan
Küresel Yaratıcılık Endeksi’nin son rakamları hakkında konuştuk ve Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye Temsilciliği’nin hazırladığı Yeni
Ufuklar’ın bu haftalık da sonuna gelmiş oluyoruz. Programı Ankara
Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyosu Radyo İlef’de hazırladık. Programımıza
İstanbul’da FM bandında ve internette Açık Radyo’dan, 50’ye yakın ilde Polis
Radyosundan, yayın ağımızdaki üniversite radyolarından, Kıbrıs’ta MYCY
radyosundan ve podcast formatında iTunes, Soundcloud ve Audioboo
üzerinden, ayrıca tr.undp.org adresinden ulaşabilirsiniz. Sosyal medya
üzerinde kullanıcı adımız undpturkiye. Tekrar görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.
PODCAST 97
24 ŞUBAT 2014
Datça ve Bozburun doğası
Dr. Deniz Özüt, Doğa Koruma
Merkezi
play
UNDP Türkiye: Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Türkiye Temsilciliğinin
hazırladığı Yeni Ufuklar programıyla karşınızdayız. Bu bölümde Datça ve
Bozburun’un hassas orman ekosistemlerini korumayı amaçlayan bir projeden
söz edeceğiz ve konuğum da Doğa Koruma Merkezi’nden Orman Koruma
Projesi Program Koordinatörü Dr. Deniz Özüt. Hoşgeldiniz.
Deniz Özüt: Hoşbulduk.
UNDP Türkiye: Bu projenin amacı Datça-Bozburun önemli doğa alanının
hassas ekosistemlerinin korunması. Orman Genel Müdürlüğü tarafından
orman yönetimi için hazırlanan planlara biyolojik çeşitliliğin de dâhil olmasını
amaçladınız büyük ölçüde. Aslında burada başarılar elde edildi birazdan
konuşacağız ama ‘Datça ve Bozburun Doğası’ adlı bu projeniz Doğa Koruma
Merkezi tarafından yürütülüyor. GEF Küçük Destek Programı, Orman Genel
Müdürlüğü tarafından destekleniyor dolayısıyla UNDP ile dolaylı da olsa bir
bağlantısı var. Projenizin temel amacı nedir ve neden Datça-Bozburun
bölgesini tercih ettiniz?
Deniz Özüt: Öncelikle Datça-Bozburun Türkiye’deki bitki örtüsü ve
barındırdığı biyolojik çeşitlilik açısından öne çıkan bir alan. UNDP ve GEF
programının aslında bu alanı seçmişliği var ve bunun temel dayanaklarından
bir tanesi de Doğa Derneği’nin geçtiğimiz yıllarda tamamladığı Türkiye’nin
önemli doğal alanlarından bir tanesi oluşu. Bizim buradaki, bu alandaki
amacımız ise aslında geçtiğimiz son 5 yıldır Orman Genel Müdürlüğü ile
birlikte yaptığımız orman amenajman planlarında ki bu planlar Orman Genel
Müdürlüğü’nün Türkiye’nin yüzde 25’i olan ormanlık alanlarını nasıl
yöneteceği burada hangi uygulamaları yapacağını belirleyen planlardır.
UNDP Türkiye: Yani
yönetileceğini anlıyoruz.
amenajmandediğimizde
o
ormanın
nasıl
Deniz Özüt: Anlıyoruz evet, 10 ve 20 yıllık süreçler için yapılıyor. Bu
planlarda o alanda bulunan çok önemli, kaybedilmemesi gereken, korunması
gereken ormana bağımlı biyolojik çeşitlilik unsurlarının da ormancılar
tarafından bilinmesi ve bütün uygulamalarının da buna göre yapılmasını
sağlıyor. Dolayısıyla biz 5 yıldır Orman Genel Müdürlüğü ile birlikte çalışarak
planlarına bu konuları dahil etmeye çalışıyoruz, buna yönelik rehberler
hazırladık ve Türkiye’nin bir çok yerinde Doğu Karadeniz’den Marmara
bölgesine, Ege bölgesine örnek çalışmalarla da bunu destekledik. DatçaBozburun önemli doğa alanı da planlama olarak aslında Marmaris Orman
Bölge Müdürlüğüne, Orman İşletme Müdürlüğüne bağlı ve bu proje bir fırsat
oldu bizim için. Oranın bu sene yenilenecek olan planlarında özellikle DatçaBozburun doğal alanındaki orman alanlarının barındırdığı işte endemik türler
bunların arasında Datça hurması, Bozburun al meşesi gibi türler ama bunların
da genel olarak içerisinde bulunduğu Datça-Bozburun’daki Akdeniz
makiliklerinin korunmasına yönelik ormancılarla birlikte çalışma şansımız
oldu.
UNDP Türkiye: Dolayısıyla diğer alanlarda elde ettiğiniz deneyimi ve
ürettiğiniz innovatif çözümleri uygulamak için Datça-Bozburun doğası sizler
için önemli bir alan oldu bunu anlıyoruz Doğa Koruma Merkezi olarak.
Projenizden özellikle bahsettiniz biraz, sığla ormanlarının özellikle, Datça
hurması topluluklarının ve Akdeniz makilerinin korunmasını ve bunların
Orman Genel Müdürlüğü tarafından amenajman dediğimiz o orman yönetim
planlarına dahil edilmesini amaçladınız. Neden özellikle bu ekosistemlere
odaklandınız?
Deniz Özüt: Çünkü Datça-Bozburun’u öne çıkaran ve oradaki özel bir
çeşitliliği barındıran ekosistemler maki ekosistemleri kuş türleri açısından,
orada bulunan sürüngenler, kelebekler ve endemik bitki türleri açısından
Türkiye’de eşi bulunmayan hatta dünyada eşi bulunmayan biyoçeşitliliği
barındırıyorlar ve ormancıların da birebir etkisi üzerinde olan alanlar. İşte
makiliklerden defne üretimi yapılıyor, onun dışında makilikler bugüne kadar
kızılçam ağaçlandırmalarıyla tahrip edilebiliyor. Orman Genel Müdürlüğü
artık bu uygulamalarını yavaş yavaş sona erdiriyor ama hani bunun yerine ne
koyacağız, bunları peki biz koruma bakışıyla nasıl yönetebiliriz sorusuna
cevap ararken işte burada biz devreye giriyoruz ve özellikle bu alanda
bozulmaması gereken olduğu gibi korunması gereken makilik alanlar
nerelerdir? Bunun yanında belli kıstaslara uyularak defne üretimi olsun, belki
ağaçlandırma olsun yapılabilecek alanlar nerelerdir bunları ortaya çıkartıp
ormancıların planlarına yerleştiriyoruz.
UNDP Türkiye: Dolayısıyla belli tehditler var, o tehditler tespit edilip o
bölgenin korunması için yeni stratejilerin geliştirilmesi. Bu bölümle ilgili
olarak bizlere görüş ve düşüncelerini iletmek isteyen dinleyicilerimiz
#yeniufuklar etiketiyle Twitter üzerinden bizlere ulaşabilirler. Bu arada Doğa
Koruma Merkezi’nin bu sivil toplum kuruluşunun veya vakfın çalışmaları
hakkında bilgi edinmek veya bugünkü programda konuştuğumuz ‘DatçaBozburun Doğası’ projesi hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak isteyenler
www.dkm.org.tradresi üzerinden ulaşabiliyorlar. GEF SGP’nin yani Küçük
Destek Programı’nın da web sitesi üzerinden de bu projeye ilişkin bilgilere
ulaşmak mümkün diyelim ve sohbetimize devam edelim. Şimdi DatçaBozburun’a geri dönelim. Öncelikli olarak bu bölgede korunması gereken
orman ekosistemlerinin yayılışı, bunları olumsuz etkileyen insan faaliyetleri,
bölgedeki diğer arazi kullanım faaliyetleri ile ilgili bilgiler topladınız ve bu
ekosistemlerin haritalandırmasını yaptınız. Bu ne anlama geliyor ve bu
çalışmalarınızdan biraz bahseder misiniz?
Deniz Özüt: Aslında Datça-Bozburun önemli doğa alanı dediğimiz alan özel
çevre alanı, tabiatı koruma alanı gibi birçok alanları içeriyor ve bugüne kadar
birçok çalışmalar yapılmış bu alanlarda. Biz de çalışmalarımızda bundan
faydalandık ama genelde Türkiye genelinde ve dünyada da böyle korumaya
yönelik çalışmalar hani belli bir araştırma evresi içeriyor ve bu araştırmalar
sonucunda da bazı bilgiler toplanıyor ama bu bilgiler sadece toplayan
insanlarda ya da çok kısıtlı bir çevrede kaldığında, o bilgilerin içerdiği bir
çeşitliliğin yani o üzerine bilgiler toplanan çeşitliliğin korunmasına yönelik bir
adım daha atılması gerçekleştirilemiyor. Çoğu zaman burada o alanın
yönetiminden sorumlu birim olan ve önemli bir birim olan Orman Genel
Müdürlüğü’nün planlarına bu bilgilerin aktarılması bunun orayı birebir orada
söz sahibi olan birebir oradaki işte ormanların işletilmesinden sığla
ormanlarının nasıl bir uygulama yapacağız, makiliklerin hangi alanlarında
üretime izin vereceğiz, hangi alanda vermeyeceğiz gibi sorulara cevap
arayarak planlarına koyan ormancılara biz bu bilgileri ulaştırmaya çalıştık.
Dolayısıyla ormancılar açısından bu bilgileri vermemiz için belli bir haritalama
yapmamız lazım çünkü bütün orman planları haritalar üzerinden işliyor.
Dolayısıyla biz elde ettiğimiz önemli örneğin sığla ormanlarının son kalan
alanları neredir, nerelerdir, bütüncül yapılarının bozulmaması gereken alanlar
nerelerdir bunları çıkarttık. Sığla ormanları alanları ayrıca dere boylarında
yayılış gösteriyor bunlara baktık ki orman haritalarında çok yer verilmemiş
biz bunların haritalamasını yaptık onlara verdik. Ormancılar daha çok ağaç
türlerini kızıl çam gibi asli orman ağaç türleri işletmesi üzerinden bir miktar
işletmecilik yapıp para kazandıkları için makilikler bugüne kadar bir miktar
ikinci planda kalmış ve çoğu zaman kızıl çam ağaçlandırmasıyla ya da geri
getirilebilecek başka tipte bitki örtüsü değişikliklerini konu edinmişler,
dolayısıyla bir tehdit var ama biz özellikle korunması gereken belli alanlar
belirledik. Örneğin Datça’daki Koca Dağ vardır, bu Koca Dağ’ın kuzey
yamaçlarında bir orman halini almış meşin yapraklı orman diyebileceğimiz 34 metreye ulaşmış bir maki örtüsü var baya geniş bir alanı kaplayan ve
bütüncül, Türkiye’de başka bir örneği yok. Örneğin, bu alanın mutlaka
korunması gerektiğini onların planlarına işleyerek, koyarak birebir oradan,
yönetiminden sorumlu olan kişilerin, şeflerin, Orman Bölge Müdürlüğü’nün
ve orman yetkilililerinin bu konuda herhangi bir onlara başka bir kurumdan
teklif geldiğinde işte buraya yol yapalım ya da işte burada şöyle bir taş ocağı
kuralım ya da burada şöyle bir ağaçlandırma yapalım gibi hani bunların bir
miktar neden yapılmaması gerektiğine dair çok önemli bilgileri onların
yönetim planlarına taşıyoruz.
UNDP Türkiye: Bilgiler, veriler elde edildi, haritalar üzerine eklendi ve son
olarak da amenajman veya yönetim planlarına bunlar eklendi. Orman Genel
Müdürlüğü orman amenajman planlarına eklenmiş vaziyette toplanan veriler.
Yaptığınız çalışmalar bu planlarda nasıl yer aldı biraz bahsettiniz bundan
sonrası için asıl soru şu: Datça-Bozburun’un öncelikli orman ekosistemleri için
ne değişecek? Hem doğa anlamında, hem de yaşayanlar açısından.
Deniz Özüt: Somut bir örnekle söze başlayayım, belirlediğimiz korunması
gereken maki alanlarının bir kısmında biz bu sene örneğin defne
işletmeciliğinin ve Türkiye’nin rekor sayılabilecek miktarda defne üretiminin
yapıldığını gördük, bu alanın hemen yanındaydı bizim işte sakın buraya hani
bir şey yapmayın makiler olduğu gibi doğal kalsın dediğimiz alanlar ve bu
alanlarda bir sonraki senede ya da birkaç sene sonraki planlarda yer almışlar
yani burada da yine defne üreticiliği yapılacaktı. Oysa bizim burada devreye
girmemiz, oranın önemli bir alan olduğunu hani bu üretim oradan değil ama
başka alanlardan yapılması gerektiğini söylememiz çok etkili oldu. Planı yeni
yapılan planlar uyarınca artık o alanlarda herhangi bir üretim yapmayacaklar
ve doğal haliyle bırakacaklar ya da belirli yerlere, insanların kullanımı için
mesire alanları yapılması planlanıyordu ama o mesire alanları yapılması için
belli yolların süzenlenmesi ya da açılması gerekiyordu yine bu konuda
bunlardan bazılarının olabileceği ama bazılarının olmaması gerektiği
yönündeki bilgileri ve kararları o plana aktardığımızda, ormancılarla
konuştuğumuzda bu konuları anlaşılmasını sağladık. Böyle pratik koruma
sonuçları elde edebildik.
UNDP Türkiye: Stratejik, bilimsel ve biyolojik çeşitliliğe uygun planlamalar
yapıldığında bunların sonuçları da çok kısa süre içerisinde görülebiliyor. Çok
kısaca cevap vermenizi istediğim bir soru var aynı zamanda sizin projenizle
doğa insan bütünlüğü haritası yapmayı planlıyorsunuz. Bu nasıl bir çalışma
olacak?
Deniz Özüt: Bu ilginç bir çalışma olacak. Biz de sonucunu aslında merak
ediyoruz ama burada temel olarak kullanacağımız yaklaşım Datça-Bozburun
gibi binlerce yıldır geleneksel tarımın, bademciliğin, zeytinciliğin yapıldığı bir
alanda korumaya çalıştığımız maki alanları da iç içe geçmiş durumda. Bu
agro-pastoral dediğimiz alanların yine o şekilde devam edebilmesi önemli
dolayısıyla biz de yapacağımız bu haritalamada hem biyoçeşitlilik açısından
önemli olan alanları hem de bunların doğayla, insan kullanımıyla nasıl iç içe
geçtiğini hem içerik olarak hem görsel olarak vermeye çalıştığımız bir harita
çalışması olacak.
UNDP Türkiye: 2014 yılı içinde projeniz sonuçlanacak ve sonuçlanmadan
bu bahsettiğiniz amaçlarınıza da ulaşmanızı diliyoruz. Çok teşekkürler
programımıza katıldığınız için Dr. Deniz Özüt Doğa Koruma Merkezi’nden,
sağolun.
Deniz Özüt: Teşekkürler.
UNDP Türkiye: Bu bölümde ‘Datça-Bozburun Doğası’ adlı proje hakkında
konuştuk, Doğa Koruma Merkezinden konuğumuz Deniz Özüt ile birlikte ve
programımızın sonuna gelmiş oluyoruz. Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı (UNDP) Türkiye Temsilciliği tarafından hazırlanıyor Yeni Ufuklar.
Programı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyosu Radyo İlef’de
hazırladık. Programımıza İstanbul’da FM bandında ve internette Açık
Radyo’dan, 50’ye yakın ilde Polis Radyosundan, yayın ağımızdaki üniversite
radyolarından, Kıbrıs’ta MYCY radyosundan ve podcast formatında iTunes,
Soundcloud ve Audioboo üzerinden, ayrıca tr.undp.org adresinden
ulaşabilirsiniz. Sosyal medya üzerinde kullanıcı adımız undpturkiye. Tekrar
görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.
UNDP Türkiye'de iş ilanları
BM Kadın: Program Uzmanı (Son başvuru tarihi: 4 Mart 2014)
Özel Güvenlik Sektörü ile ilgili kısa dönem uluslararası uzman (Son
başvuru tarihi: 5 Mart 2014)
Uluslararası Eğitmen/"Arabuluculuğun toplumsal cinsiyet boyutu - Barışın
inşaasında kadınların rolünün artırılması stratejileri ile ilgili danışman
(Son başvuru tarihi: 6 Mart 2014)
BM Kadın: Direktör Yardımcısı, Avrupa ve Orta Asya Bölge Ofisi (Son
başvuru tarihi: 6 Mart 2014)
Tüm ilanlar için buraya tıklayın.
Katkıda Bulunanlar
Editör: Faik Uyanık
Asistan: Nazife Ece
Stajyer: Dilara Zengin
Bu sayıya katkıda bulunanlar: Ceyda Alpay, Deniz Tapan, Pelin Kihtir Öztürk
Kapak fotoğrafı: Ali İnan, Nilüfer Misi Köyü Kadınları Kültür ve Yardımlaşma
Derneği
UNDP Türkiye’yi takip edin:
© 2014 UNDP Türkiye
Yeni Ufuklar’ın tüm hakları UNDP Türkiye’ye aittir. Yeni Ufuklar dergisinin
kaynak gösterilmesi ve ilgili linkin verilmesi kaydıyla dergiden alıntı yapılabilir.

Benzer belgeler

Kadınların ekonomik güçlenmesi üst düzey paneli İleriye bakmak

Kadınların ekonomik güçlenmesi üst düzey paneli İleriye bakmak IFAD kırsal kesime yatırım yapıyor ve kırsal yoksulluğun azaltılması, gıda güvenliği, sağlıklı beslenme ve kırsal kesimde yaşayanların güçlenmesini amaçlıyor. IFAD 1978 yılından bu yana 445 milyon ...

Detaylı

`Benim Dünyam` anketinin ilk sonuçları açıklandı Ban Ki

`Benim Dünyam` anketinin ilk sonuçları açıklandı Ban Ki UNDP ve BM Avrupa Ekonomik Konseyi (UNECE) işbirliğinde, Avrupa ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinin katıldığı bölgesel istişare toplantısını geçtiğimiz Kasım ayında İstanbul’da düzenlemişti...

Detaylı

Dünya Barış Günü Avrupa ve Orta Asya Bölgesi`nden kalkınma

Dünya Barış Günü Avrupa ve Orta Asya Bölgesi`nden kalkınma olduğu ekonomik kayıplar ülkenin gayrisafi milli hâsılasının yüzde 3’üne tekabül ediyor. AFAD da, 2013-2017 Stratejik Planı’nda ‘afetlere dayanıklı bir toplumu’ hedefliyor. Afet riski azaltımı aynı...

Detaylı

Katkıda Bulunanlar - UNDP TR | New Horizons

Katkıda Bulunanlar - UNDP TR | New Horizons Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından da destekleniyor. Bern’deki 11’inci Yoksullukla Mücadele Maçı, 4 Mart 2014’te TSİ 21.00’de başlayacak. Fiyatları 20 ile 60 İsviçre Frangı (yak...

Detaylı