atatürk liseli yıllarım

Transkript

atatürk liseli yıllarım
Savaş SÖNMEZ
ATATÜRK LİSELİ YILLARIM
(1957 – 1960)*
13.04.1960 günü AAL bahçesinde Müdür Yardımcısı Kerim Kerimoğlu
25 Mayıs 1959 günü AAL basket sahasında çekilmiş 5 Fen/E fotoğrafı
ile bir grup 6 Fen/D’li (Oturanlar soldan: 1279-Kamil Alper, 342-Coşkun
(Oturanlar soldan: Erdinç, Atakan, Cihat, Bülent, orta sıra soldan:
Güngen, 1659-Kutlay Algan, 1031-Savaş Sönmez; ayaktakiler soldan:
Nevzat, Timuçin, Bülent, Ertan, Savaş, ayaktakiler soldan: Kaya, Ömer,
2508-Metin Okumuş, belli değil, 765-Fikret Özcan, 1576-Atakan Günay,
Mehmet, Erdoğan, Müren)
3627-Salih Zeki Tokdemir, 110-Ersan Guten, Kerim Kerimoğlu, 299-Akın
Usel, 1001- Ömer Gürses, 527-Mehmet Çultu.)
Atatürk Lisesinde Eğitim
Cebeci Ortaokulu’nu bitirdikten sonra, 1957-1958
ders yılında, bir başka Bruno Taut yapısı, Ankara’nın
köklü çınarı Atatürk Lisesine kaydoluyorum. 1957-58,
1958-59 ve 1959-60 ders yıllarında sırasıyla 4/E, 5 Fen/E
ve 6 Fen/D şubelerinde, 1031 numaralı öğrenci olarak
öğrenim görüyorum. O yılların Atatürk Lisesinde tam
gün eğitim veriliyor. Öğleden önce 4 ve öğleden sonra
2 olmak üzere, günde 6 ders var. Cumartesileri de 4 saatlik program uygulanıyor. Bir buçuk saate yaklaşan öğle
tatilimizde evlerimizden getirdiğimiz kumanyalarımızı
ya da yöredeki bakkallardan edindiklerimizi yedikten
(Lokantalara gittiğimizi hiç hatırlamıyorum, fast-food
zaten daha icat edilmemiş.) sonra, ilgi duyduğumuz kız
arkadaşlarımızın okullarına göre, ya İsmet Paşa Kız Enstitüsünün karşısında açıktan akan İncesu Deresi’nin kıyısında uzanan Atatürk Bulvarı’nda ya Kızılay Sokağı’ndan
Halkevi’ne ve Ankara Kız Lisesi’ne uzanan Türkocağı
Sokağı’nda ya da Ziya Gökalp Bulvarı’nda Kızılay-TED
114
Ankara İl Millî Eğitim Dergisi
Maarif Koleji arasında dolaşıyoruz. O yılların Ankara’sında lise ve dengi eğitim veren kuruluşların sayısı iki elin
parmaklarını ancak geçebiliyor. Atatürk Lisesinin dışında
Kurtuluş, Gazi, Yenimahalle Kız, Yenimahalle Erkek, Cumhuriyet, Bahçelievler Deneme liseleri ile TED Ankara Maarif Koleji (Sadece bu okulda ve Deneme Lisesinde karma eğitim var, ancak bildiğim kadarıyla kızlar ve erkekler
aynı sınıfın ayrı bölümlerinde oturuyorlar.)’nin yanı sıra
Kız ve Erkek Sanat Enstitüleri ile Ticaret Lisesi anımsayabildiğim diğer ortaöğretim kuruluşları. Okula devamsızlıklar öğleden önce yarım, öğleden sonra da yarım gün
olarak hesaplanıyor ve 30 gün devamsızlığı olan öğrenci
doğrudan sınıfta kalıyor. Ara sınıflarda doğrudan sınıf
geçilememesi hâlinde sonbaharda ikmal (bütünleme)
sınavlarına giriliyor, birden fazla dersten başarılı olunamazsa sınıfta kalınıyor ve aynı sınıf, bütün derslerinden
sorumlu olunarak yeniden okunuyor (Bir dersten borçlu
olarak sınıf geçmenin tam o yıllarda uygulanmaya başladığını sanıyorum). Ortaokul ve lisenin son sınıflarında,
yıl içinde alınan notlar ve karnelerin dışında, yazılı (Mate-
matik ve Kompozisyon) ve sözlü (Diğer bütün dersler) bitirme sınavları uygulanıyor.
Mezun olabilmek için, yıl içindeki notlar ne
olursa olsun, bu sınavlarda başarılı olmak
(10 tam not üzerinden en az 5 almak) şart.
Son sınıflarda kalındığında sınıf tekrarlanmıyor, derslere girilmeksizin bir yıl “bekleniyor”, yıl sonunda bu kez yalnız beklenen
derslerden sınavlara giriliyor. Şimdilerin
liselerine göre son derece sert ve acımasız olan bu öğretim sistemi nedeniyle yine
şimdilerin liselerinde “takdir”(iftihar) bile
alabilecek nice değerli arkadaşımızın sınıfta
kalıp “yıl” ya da “yıllar” yitirdiğini, hatta “belge” alarak okulu bırakmak zorunda kaldığını üzülerek hatırlıyorum.
Hicran Aktürk ile tiyatroya
giden öğrencilerin fotoğraflı
listesi (541-Ferhat Selamoğlu,
546-İlker Gencel, 1708-Atınç
Tophanelioğlu, 3246-Oğuz
Yalçınkaya, 1570-Timuçin
Sayraç, 3686-Yalçın Yıldırım,
2144-Mehmet Mirap, 1031-Savaş
Sönmez, 2756-Nuri Doğulu,
3004-Vail Hammaş, 2417-Ekrem
Yıldırım, 65-Çetin Tuğal,
2366-Ergin Özat, 3139-Orhan
Kobal, 765-Fikret Özcan, 52-Tanıl
Akyüz, 570-Abdullah Bulum,
2354-Ahmet Duyar, 1001-Ömer
Gürses, 527-Mehmet Çultu, 2559Ünal Gazyakan, 1115-Şahap Er,
1298-Bülent Üstünel)
Hocalarımız:
Okuduğum yıllarda ilkokuldaki “öğretmen”lerimiz,
ortaokulda kimimize göre hâlâ “öğretmen”, kimimize
göre “hoca” iken lisede kesinlikle “hoca” oluyorlar. Atatürk Lisesinde o dönem Ankara’sının “isim” yapmış birçok
“hoca”sı görevli. Edebiyatta “sıfırcı” lakaplı Fevziye Abdullah Tansel, sonraki yıllarda milletvekilliği de yapacak
olan Ahmet Şevket Bohça ve daha sonra tekrar değineceğim Hicran Aktürk; “Topluiğne” lakaplı fizikçimiz Suha
Beydağ Hanım, “baba” lakaplı hocalardan İngilizce’ci
Hayri (Hayrettin) Sağlamtunç ve kimyacı Seyfi Melen,
matematikçilerimiz Vahap Aydıntuğ ve Reşat Özbayoğlu
gibi...
Edebiyat-kompozisyon hocamız
Tam not 10 olduğu hâlde, bazı kolay problemlerin
çözümünü tüm sınıfa yaymak için olsa gerek derste bir
problem sorup “Bunu yapana 5 vereceğim.” diyen “Sinek”
lakaplı, soyadını anımsamadığım fizik hocamız Necati
Bey, yaygın bir şekilde kopya çekilmesine göz yumarak
bitirme sınavlarında büyük ölçüde “dökülmemize” neden olan cebir-geometri hocamız “Kütük” lakaplı Burhan Dinçer, “Karakız” lakaplı İngilizce hocamız Nurunisa
Güven, yıllar öncesinde Erenköy Kız Lisesinde annemin
de hocalığını yapıp hocalığının son yıllarını okulumuzda
geçiren “Rezalet” lakaplı coğrafya hocamız Reşadet Gül-
27 Mart 2002 günlü sınıf toplantısı akşamında,
Hicran Aktürk’ün, 28.02.1987’de
Hicran Aktürk hoca, 823 Erdem Akyüz’ün evinde,
Dedeman Oteli’ndeki Atatürk Lisesi
546 Ferhat Selamoğlu, 1031 Savaş Sönmez ve 1956
Balosu’nda çekilmiş fotoğrafı.
Mehmet Köprülü ile.
Ankara İl Millî Eğitim Dergisi
115
gönen, saçlarının kesim biçimi ve profili tarih kitaplarımızdaki Danton resmini çağrıştırdığı için “Danton” olarak
adlandırdığımız fizik hocamız Emine Akmandor, gerek
lakapları gerekse bazı özellikleri ile belleğimde yer etmiş
diğer sınıf hocalarımızdan...
Üçüncü Tiyatro, 1 Mart 1959, Gönül Avcısı
Oda Tiyatrosu, 14 Şubat 1960 (Arkasına oyun adını yazmamışım.)
Ulus Sineması “Hususi” bileti
Büyük Tiyatro, 1 Şubat 1959, Kral Lear
Büyük Sinema “Balkon” bileti
Küçük Tiyatro, 10 Mayıs 1959, Tablodaki Adam
116
Ankara İl Millî Eğitim Dergisi
Kimi başka sınıfları kimi de benim sınıflarımı okutmuş tarihçi Zahide Menemencioğlu, coğrafyacı Sabiha
Fotozoğlu, kimyacı Servet Asya, cebir-geometri-astronomi hocalarımız Maşuk Atsü ve Fatma Hanım, fizikçi Aliye (Fıstık) Biray, biyolojiciler Memduha Dölen ve Pakize
Atsü, İngilizce’ciler Sencer Bey ve Melike Kavlakoğlu, jeoloji hocamız Leman Doğan, sosyolojici kat muavinimiz
Belkıs Emre, psikoloji hocamız Hayrünnisa Köni, Müdür
Mustafa Bey’in eşi Almanca’cı Tayyıbe Dayıoğlu, Müdür
Yardımcısı Kerim Kerimoğlu, beden eğitimi öğretmenleri Mahmut Işıtman ve Seyfi Dinçtürk, hem de kat muavinlerimiz olan tarihçi Naciye Ürünay ile İbrahim (İbo)
Bey ise; çoğunun siluetlerini de hatırladığım, 1957 -1960
yıllarının diğer Atatürk Lisesi "hoca"ları.
Okulla Bağlantılı ama Okul Dışındaki Yaşam
Özellikle son sınıfta ve özellikle öğleden sonraları
“sinema-sigara-kız arkadaş” üçlüsü nedeniyle okulu asmalarımız (Okula gitmemeye o günlerin öğrenci jargonunda “asmak” deniliyor.) başlıyor. Kızılay’da, Atatürk Bulvarı üzerinde, şimdilerde gelinlikçi ve kuyumcu mağazalarının yer aldığı Büyük Pasaj’ın yerinde, o zamanların
en gözdesi Büyük Sinema var. Ziya Gökalp Caddesi’nin
başladığı köşede, eski adıyla Gökdelen’in karşısındaki Soysal Pasajı’nın yerindeki Ulus Sineması; Necatibey
Caddesi’nin girişinde Ankara Kapalı Çarşısı’nın olduğu
yerdeki, gürültülü tahta koltuklu ve zemin katı seviyesinin altında bir de “duhuliye” salonu bulunan Ankara Sineması, çok rağbet gören diğer sinemalar (Bahçelievler
Karakolunun arkasında olup da esrarengiz bir yangınla
yok olan Renkli Sinema bu kervana daha sonra katılıyor.).
14:00 matineleri, “okulu asanlar” nedeniyle neredeyse
tamamen dolu oluyor, hatta çoğunlukla biletleri karaborsada satılıyor. Elektrikler söndükten sonra gelenlerin
yer göstericilerle yaptıkları “bahşiş” tartışmaları, jenerik
sırasında konuşanlara yapılan “Kardeşim, susun da görelim!” gibi absurd müdahale sesleri halen kulaklarımda.
Ava Gardner, Audrey Hepburn, Rita Hayworth, Sophia
Loren, Gina Lollobrigida, özellikle “Piknik” filmiyle Kim
Novak, Elizabeth Taylor; biz oğlanların aşkları. Bu ünlülerin arasına o yıllarda “Ve Allah Kadını Yarattı” ile Brigitte
Bardot, adını anımsayamadığım ama yine o günlerin bir
filmiyle Catherine Spaak ve Alain Delon’un da yer aldığı
“Üç Sevgili” deki Mylene Demongeot “bomba” gibi dü-
şerek, “artist aşklarımız”ın yeniden gözden geçirilmesine
neden oluyorlar.
Büyük Sinema’nın girişinden balkonuna tırmanan
merdivenlerinin arasından geçilen çekme kattaki o olağanüstü lezzetlerin sunulduğu, adının Larissa olduğunu
çok yenilerde öğrendiğim Belaruslu “Madam”ın yönetimindeki pastane; Sakarya Caddesi’nin girişinde, bugünlere kadar direnemeyen Tarhan Kitabevi’ne bitişik
Sergen; yerini yukarıda tariflediğim, Ulus Sineması’nın
yanındaki Flamingo; Millî Müdafaa Caddesi’nde Penguen; Atatürk Bulvarı üzerinde, şimdiki İzmir-Tuna caddeleri üst geçidinin iki yanının yakınlarındaki Boğaziçi ve
Özen, Kızılay’ın ünlü pastaneleri.
5 Fen/D ve 6 Fen/E sınıflarındaki edebiyat hocamız
Hicran Aktürk, Atatürk Lisesi yıllarında beni en derinden etkileyen hocam. İstanbul Edebiyat Fakültesinden
edindiği engin edebiyat bilgisi, o zamanlar gerektiğince
ayırdına varamadığım ancak sonraki yıllarda anlayabileceğim duru Türkçesi, ciddiliği, güzelliği ve güler yüzlülüğü, hoşgörüsü, ilginç kompozisyon ödevleri ve sınavları,
aydınlıkçılığı, ilericiliği, kibarlığı ve zerafeti ile bana edebiyatı çok ama pek çok sevdiren ve kütüphanemdeki ilk
kitaplarımı önerileri doğrultusunda edindiğim kişi. Hicran Hoca ile okuldan çıkışımızın 40. yıllarında başlayan
yakınlığımız onu 6 Ekim 2006’da yitirişimize değin sürüyor. Sevgili kızı Aslı Özyürek aracılığı ile bana bıraktığı
kitaplarını, Sharp GF-9494 müzik setini ve Dual HS-39
pikabını halen koruyor ve kullanıyor olmakla gururluyum. Hocamız, okuttuğu sınıfların öğrencilerinden oluşturduğu kalabalık bir grubu, hemen hemen her hafta
sonunda tiyatroya götürüyor (Bu öğrencilerin vesikalık
fotoğraflarından oluşturduğu bir listeyi, ileriki yıllardaki
görüşmelerimiz sırasında bir gün çıkarıp bana veriyor.).
Şimdilerin seyircilerinde pek göremediğimiz tiyatro terbiyemizi (Düzgün ve temiz bir kılıkla ve mutlaka oyun
başlamadan en az 5 dakika önce tiyatroya gitmek, gürültülü konuşmamak, oyun sırasında yanındaki ile fısıldaşıp-gülüşmemek ve de sesli yorum yapmamak, fazla
giysileri ücretsiz vestiyere bırakmak, oyuncuları perde
ya da oyun sonunun dışında yerli-yersiz alkışlamamak
vb.) ilk ondan ediniyoruz. Devlet Tiyatrolarının BüyükKüçük-Oda-Üçüncü-Yeni Sahnelerinde, Konservatuvarın
ilk mezunlarından olan o zamanın büyük oyuncularını,
elimdeki tiyatro biletlerinin arkalarına not düştüğüm
üzere Toreadorlar Valsi, Kral Lear, Hürrem Sultan, Kral
Oidipus, Ekmek Parası, Cengizhan’ın Bisikleti, Tablodaki
Adam, Karayar Köprüsü, Gönül Avcısı vb. gibi oyunlarda
izliyoruz (CSO, Opera ve Bale ile daha sonraki SBF yılla-
7 Mart 1959 günlü Demirspor-Karagümrük ve Gençlerbirliği-Vefa
futbol maçlarına giriş bileti
AOÇ’ye gidişlerimizde kullandığımız halk otobüsü bileti
29 Ekim 1958 günü Hipodrom’da yapılan kutlama törenine giriş kartı
rımda tanışacağım.).
Atatürk Orman Çiftliği, kimi zaman mahalle kimi zaman da okul arkadaşlarımızla gittiğimiz, şarap dahil AOÇ
ürünleri ve Tekel Birası ile tanıştığımız piknik alanımız. O
tarihlerde Gazi Mahallesi henüz kurulmamış. AOÇ Süt
Fabrikasının olduğu tarafında belki de ilaçlama yapan
pır-pır uçakların bulunduğu bir iniş-kalkış alanı, hemen
bitişiğinde kendimizden geçercesine koşturduğumuz,
hem direkleri de olan kocaman bir futbol sahası var.
O yıllar Ankara’sının bir diğer özelliği de troleybüslerinin bolluğu ve güzelliği (İstanbul ile İzmir’in tramvayları varsa bizim de troleybüslerimiz var.). Bu şirin araçlar
Ulus- İstasyon, Bahçelievler-Dikimevi, Kavaklıdere-Yıldırım Beyazıt Meydanı (Dışkapı), Ulus-Yenimahalle gibi
semtler arasında işliyor. Benim de sıkça kullandığım
4 numaralı ring hattının iki güzergâhı var. Bu hatların
biri Ulus-Lozan Meydanı(Sıhhiye)-Cebeci, diğeri ise
Ulus-Opera (Opera’dan Talat Paşa Bulvarı’na hemen her
Ankara İl Millî Eğitim Dergisi
117
O yıllarda 100 kuruşa edindiğimiz
Varlık Yayınlarından iki örnek (A.Ş.
Hisar’ın kitabının ilk sayfasında
“muharririn hatırası” ibaresi ve imzası
bulunmaktadır.)
dönüşte, o zamanki yakıştırma ile “boynuzları çıkıyor.”Cebeci hattı.
Lise son sınıfında iken başlamalı “ Ankara İl Radyosu” düşkünlüğüm. Bir yandan, halen kullandığım 1938
modeli lambalı AEG radyomdan Elvis Presley, Paul Anka,
Edith Piaf, Cliff Richard, Dean Martin, Catherina Valente,
Bing Crosby, Frank Sinatra, Louis Armstrong, Nat King
Cole...dinliyor, bir yandan da ders çalışmaya çalışıyorum.
Sosyalleşme ve Siyasallaşma:
Hipodrom’da büyük bir coşku ile kutlanan Cumhuriyet Bayramı törenlerine, o günlerden bu günlere okul yıllarından başlayan arkadaşlığımızı sürdürdüğümüz Necip
Ateş ile birlikte gidiyoruz. Aralarında kız arkadaşlarımızın
da bulunduğu izcilerin (Derslerimi engelleyeceği gerekçesi ile annem ile babamın karşı duruşlarından ötürü
hiç bir zaman izci olamamış, hep bunun burukluğunu
hissetmişimdir.) birbirleriyle sürekli yarışan boru-trampet takımları ile özellikle Harbiye öğrencilerinin Atatürk
Bulvarı’nda marşlar eşliğinde devam eden gürültülü
tören yürüyüşleri, yol boyuna sıralananlarca çılgınca
alkışlanıyor. 1956-1959 yılları arasında Ankara’yı ziyaret
eden İran Şahı Rıza Pehlevi ve eşi Süreyya, Endonezya
Cumhurbaşkanı A. Sokarno, ABD Başkanı D. Eisenhower
gibi devlet adamlarının karşılanışlarında, kalabalık görüntüsü vermek için biz liseliler Atatürk Bulvarı’nın iki
118
Ankara İl Millî Eğitim Dergisi
yanına diziliyoruz. 1960 başlarında Türkiye’de politik karışıklıklar çıkmaya başlıyor. 28 Nisan'da İstanbul Üniversitesinde başlayan olaylar, 29 Nisan’da Ankara’ya sıçrıyor.
29 Nisan 1960 günü Cebeci’deki Hukuk ve Siyasal Bilgiler
Fakülteleri kurşunlanıyor. Öğle tatilinde Necip Ateş, Semih Şardan ve Bilge Manav ile birlikte tren yolunu takiben Cebeci’ye yönleniyoruz. Bu iki fakültenin karşısına
sıralanmış süvari askerlerini tren yolunun kenarından
sessizce izliyor, aynı anda Hukuk Fakültesinin kilitlenmiş
bulunan büyük giriş kapısının camları arkasından bakışan öğrencileri seçiyoruz (Siyasal Bilgiler Fakültesinin o
günkü kurşunlanışı sırasında duvarlarında oluşan ancak
sonraki yıllarda her nedense üzerleri sıvanıp yok edilen
delik ve çukurları, ertesi yıl öğrencisi olduğumda çok
daha yakından görebileceğim.). Derken 27 Mayıs geliyor, bir günlük sokağa çıkma yasağının ardından 28 Mayıs günü sokağa fırlayıp coşkulu kalabalığın arasına ve
tanklar üzerindeki öğrencilerin sevinç çığlıkları ile marşlarına (O gün tırmandığım tankta yine SBF’li öğrencilerin
oluşu ve benim Mülkiye ya da Vatan Marşı ile ilk orada
tanışmam da ilginç bir raslantıdır.) ben de karışıyorum.
Okulumuz o günlerde tatil oluyor ve haziranın hemen ilk günlerinde lise bitirme sınavlarımız başlıyor.
* “Turan Tanyer, Ankara’nın Köklü Çınarı Atatürk Lisesi 1886-2007, Ankara
Atatürk Lisesi Vakfı Yayınları, Yayın No:1, Ankara, 2007” adlı kitabın 371375. sayfaları arasında yer alan anılarımdan derlenmiştir.