Cinsel Kimlik (ve Yönelim) Bozuklukları

Transkript

Cinsel Kimlik (ve Yönelim) Bozuklukları
CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
Prof. Dr. Ali Bozkurt,
Psk. Dr. Zeynep Gülçat
Cinsel kimlik birçok faktörün etkileşimi ile ortaya çıkmaktadır. Cinsel kimliğin alt yapısı,
biyolojik temel olan erkekte "XY", kadında "XX" kromozomlarıyla oluşmaktadır. Bu kromozomal
fark, çevreden gelen mesajlar ve anatomik özelliklerin farkedilmesi ile, 2-3 yaşlarında hemen tüm
çocuklarda "ben erkeğim" ya da "ben kızım" yönünde temel algıları şekillendirmektedir. Temeli
genetik yapı ile başlayan cinsel kimlik, anne-baba tutumları, kültürel normlar ile şekillenir. Zaman
içerisinde cinsel roller ile ifade bulur. Ergenlikte, biyolojik değişimlerle birlikte cinselliğin fiziksel
anlamda da yaşanması ile cinsel kimlik bütünleşip tamamlanmaktadır.
Biyolojik altyapı üzerinde gelişen cinsel kimliğin psikolojik boyutu olan gender kimlik,
kişinin anatomik cinsiyetinden bağımsız olarak, kendini kadın ya da erkek olarak hissetmesidir. Bu
alandaki bozukluk transseksüalite (karşıtcinsellik) adını alır.
Transseksüalite
günümüzde sosyal ve bilimsel boyutlarıyla tartışılmaktadır. Bilimsel
açıdan ise, transseksüalite psikopatolojisi ele alınırken, sağlıklı cinsel kimlik ve yönelimini
tanımlamada yararlanılmaktadır.
Tanı:
DSM-IV-TR transseksüaliteyi “Cinsel Kimlik Bozukluğu” başlığı altında ele almaktadır.
Tanı ölçütleri şunlardır:
A.
Karşı cinsiyetle güçlü ve sürekli bir özdeşim kurma (sadece diğer cinsiyette olmanın getireceği
sanılan kültürel üstünlükler için bir istek duyma olarak değil)
Çocuklarda bu bozukluk aşağıdakilerden dördü (ya da daha fazlası) ile kendini gösterir:
(1) diğer cinsiyette olma isteğini ya da ısrarını yineleyici bir biçimde dile getirme
(2) erkek çocukların aykırı giyimi yeğlemesi ya da kadınsı giyim kuşamı taklit etmesi; kız çocukların
sadece kalıplaşmış alışılagelen erkeksi giysiler giyme konusunda ısrar etmesi
1
(3) imgesel oyunlarda güçlü bir biçimde ve sürekli olarak karşı cinsin rollerini oynamayı yeğleme ya
da sürekli olarak diğer cinsiyette olma fantazileri taşıma
(4) karşı cinsin alışılagelmiş oyunlarına ve eğlencelerine katılma konusunda yoğun bir istek duyma
(5) özellikle karşı cinsten oyun arkadaşları seçme
Ergenlerde ve erişkinlerde bu bozukluk diğer cinsiyette olma isteğini dile getirme, diğer cinsiyettymiş
gibi yaşamayı ya da davranılmayı isteme ya da diğer cinsiyete özgü duygularının ve tepkilerinin olduğuna
ilişkin bir inanç taşıma gibi semptomlarla kendini gösterir.
B.
Cinsiyetine ilişkin sürekli bir rahatsızlık duyma ya da cinsiyetinin gerektirdiği cinsel rol için uygun
olmadığı duyumunun olması.
Çocuklarda bu bozukluk aşağıdakilerden herhangi biriyle kendini gösterir: Erkek çocuklarında, penis
ya da testislerinin iğrenç olduğunu, ileride yok olacaklarını ya da bir penis sahibi olmamanın daha iyi
olacağını öne sürme, kuralsız kaba saba oyunlardan tiksinme ya da erkeklere özgü oyuncakları, oyunları ve
etkinlikleri reddetme; kız çocuklarında, oturarak idrar yapmayı reddetme, penisinin olduğunu ya da ileride bir
penisinin olacağını öne sürme, göğüslerinin büyümesini ya da menstruasyon görmeyi istememe üzerinde
durma ya da olağan kadınsı giysilere karşı ileri derecede tiksinti duyma.
Ergenlerde ve erişkinlerde bu bozukluk primer ve sekonder cinsiyet özelliklerinden kurtulma üzerine
kafa yorma (örn. diğer cinsiyeti taklit etmek için cinsiyet özelliklerini fiziksel olarak değiştirmek üzere
hormon, cerrahi ya da başka tür bir girişim uygulanmasını isteme) ya da yanlış cinsiyette doğduğuna ilişkin bir
inanç taşıma gibi semptomlarla kendini gösterir.
C.
Bu bozukluk fiziksel bir interseks durumu ile beraber gitmemektedir.
D.
Bu bozukluk klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer
işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
Cinsel açıdan; a. Erkeklere, b. Kadınlara, c. Heriki cinse ilgi duyan, d. Hiçbirine ilgi duymayan tipler
olarak alt gruplara ayrılır.
ICD-10’da transseksüalizm tanımı halen kullanılmaktadır. ICD-10 tanıları şöyledir:
•
F 64.0 Transseksüalizm: (Transseksüel kimlik en az iki yıldır devam ediyor olmalı; karşı
cinsin üyesi olarak kabul ve yaşam isteği olmalı, kendi anatomik cinsiyetinden rahatsız olmadır.)
•
F 64.1 İki yönlü karşıt giysicilik
•
F 64.2 Çocukluğun cinsel kimlik bozukluğu
Her ne kadar DSM-IV-TR’de transseksüelite tanımı kullanılmasa da birçok klinisyen
bunun gerekli olduğunu düşünmekte ve kullanmaya devam etmektedir.
1894 yılında Krafft-Ebing ve 1936 yılında Ellis transseksüalitenin klinik tanımlamasını
yapmışlar, "transseksüalizm" sözcüğü ise ilk kez 1953 yılında Benjamin tarafından kullanılmıştır.
Kişinin anatomik cinsiyetini reddederek karşı cinsin primer ve sekonder cinsiyet özelliklerine sahip
2
olmak istemesi olarak tanımlanabilir. Karşı cinsle sürekli ve güçlü bir özdeşim kurmanın yanısıra,
anatomik cinsiyetinden rahatsızlık duyma ve anatomik cinsiyetine ait rolde uygunsuzluk hissetme
söz konusudur. Cinsel kimlikle ilgili hafif düzeyde birçok sorun, kişinin kendi kültüründe
belirlenmiş olan cinsel rol beklentilerini karşılamada yetersizlik duyguları ya da bu role
uyumsuzluğundan kaynaklanabilir, bu gibi sorunlar transseksüalite ile karıştırılmamalıdır.
Transseksüalite oldukça nadir görülür ve kişinin cinsiyetinden rahatsızlık duymasının yanısıra karşı
cinsiyete ait olma duygusunu da içerir.
Transseksüalite çocuklukta başlayan bir bozukluktur. Bazı olgularda başlangıç ergenlik ya
da erişkinlikte gibi görünse de, erken yaşlardan itibaren cinsel kimlikle ilgili farklı yaşantıları
olduğunu ifade etmektedirler.
Epidemiyoloji:
Cinsel kimlik bozukluklarına ilişkin epidemiyolojik veriler çok sınırlıdır. Eldeki veriler
daha çok cerrahi girişime ya da hormon kullanmak için başvuran bireylerden elde edilmektedir.
Avrupa ülkeleri için cinsiyet değiştirme isteği ile başvuran transseksüel olgularda
prevalans, yetişkin erkeklerde 1/30 000, yetişkin kadınlarda 1/100 000 olarak verilmekte,
erkek/kadın prevalans oranının kabaca 3-4/1 olduğu tahmin edilmektedir. Onbeş yaşın üzerindeki
bireyler için yıllık insidans 100 000’de 0.17 ile 0.58 arasında değişmektedir. Epidemiyolojik
verileri yayınlayan birkaç çocuk kliniğinde oranlar 30:1 ile 1.4:1 arasında değişmektedir.
Etiyoloji:
Transseksüalitenin gelişiminde biyolojik, psikolojik, ailesel, kültürel ve çevresel faktörler
birlikte ele alınmalıdır. Biyolojik yatkınlık, diğer faktörlerin de etkisiyle açık bir tabloya
dönüşebilmektedir.
Biyolojik Faktörler: Bilindiği gibi memelilerde tüm dokular önce dişi özellikler
gösterirler. Y kromozomu ile androjen aktivitesi testislerin bu da erkek genital yapısının
oluşmasına neden olur. Aynı maskülinizasyon beyinde de gerçekleşmektedir. Cinsel kimlik
bozukluklarında bu alanda bir sorun olup olmadığı halen bilinmemektedir. Günümüzde, genetik
faktörler ve yapısal farkların incelenmesine yönelik çalışmalarda, etiyolojinin aydınlatılmasına
ilişkin sonuçlara ulaşıldığı söylenemez. Ancak, yüksek epilepsi insidansı ya da EEG bozukluklarına
işaret eden çalışmalar vardır.Bununla beraber beyin yapısında değişiklikler olduğuna ait verilerden
3
söz edilmektedir. Red nucleous’un kadınlara benzer boyutta olduğuna ait postmertem bir çalışma
mevcuttur.
Psikososyal Faktörler: Klasik psikoanalitik teori ve Freud cinsel kimlik bozukluklarının
oedipal çatışmadan kaynaklandığını söylemektedir. Bu açıdan psikoanalitik teori homoseksüaliteyi
de halen patoloji olarak kabul etmektedir. Psikodinamik açıdan, anne-çocuk ilişkisinde
sembiyozisle başlayan birlikteliğin,
pre-oedipal dönemdeki ayrışma-bireyselleşme fazlarından
sağlıklı bir biçimde geçilememesiyle pekiştiği, ve tablonun ergenlik döneminde belirgin olarak
ortaya çıktığı kabul edilmektedir.
Gelişim özellikleri ve çocukluk dönemi davranımları ile cinsel kimlik bozuklukları ilişkisi
konusunda çeşitli çalışmalar mevcuttur. Ebevynlerce reddedilmenin çocuklukta cinsel kimliğe
uyum gösterememe ile ilişkili olduğunu belirlenmiştir. Daha feminen çocuklarda ve homoseksüel
bireylerde baba-oğul ilişkisindeki uzaklığın rol oynadığına ait veriler mevcuttur. Her iki ebeveyn ile
birlikte yaşamıyor olmanın, çocuklukta aile sorunları ve davranım sorunlarının varlığı cinsel kimlik
bozukluğu ile ilişkili bulunmuştur. Çocukluk döneminde cinsel olarak travma olabileceği düşünülen
cinsel kötüye kullanım ve anne-baba cinselliğine şahit olma ile ilgili veriler vardır.
Stoller, transseksüellerin öykülerinde pasif, boyun eğen baba, depresif anne ve güzel çocuk
konfigürasyonunun bulunmasına önem vermektedir. Stoller, erken gelişim dönemlerinde görülen
feminen davranışın çocukla anne arasındaki doyum verici sembiyotik ilişkinin uzun sürmesi ve
babanın pasif-ilgisiz olması ile desteklendiğini öne sürmüştür. Çocuk bireyselleşmeyi ve feminen
özdeşimlerini bırakarak sonraki gelişim basamaklarına
geçemez. Sembiyoz ne kadar yoğunsa
feminen özdeşim de o derecede fazladır.
Separasyon anksiyetesi ve füzyon fantezileri transseksüeller için özgül olmamakla birlikte,
özelllikle ''borderline'' olgularda füzyon fantezilerinin çekirdek cinsiyette belirsizliğe yol açarak
transseksüaliteyi meydana getirdiği belirtilmektedir.
Cinsel kimlik bozuklukları kendilik psikolojisi içinde formüle edildiğinde, cinsiyetine
ilişkin kendine ürkütücü gelen mesajlar, çocuğun kadın ve erkek özdeşimlerini bütünleştirmesine
engel olmaktadır. Cinsel kimliğini pekiştirmedeki yetersizliğin ego yetersizliğine yol açtığı, böylece
kendilik duygusunu yapılandırıp sürdüremediği söylenebilir. Bundan kaynaklanan yoğun anksiyete,
çocuğun vücudundan nefret etmesine yol açmakta, ödünlemek için, karşı cinse ait fanteziler
geliştirmekte, katı bir şekilde karşı cins rolünü benimsemektedir.
Bu temeller ve dinamikler doğrultusunda çocukluk döneminde cinsellik duygusunda
bulanıklık yaşayan transseksüel, "rol ambivalansı" dönemine girer. Karşı cinsiyet aktivitesi
4
göstererek
heteroseksüaliteden
kaçınabilir,
ya
da
anksiyeteye
karşı
savunma
olarak
hipermasküliniteye kayabilir. Karşı cinsiyet aktivitesi gösterirse toplumsal dışlanma yaşar.
Hipermasküliniteye yönelirse, bu faz orta veya geç ergenlik ile erken veya orta erişkinliğe kadar
sürebilir. Dışlanma ve hipermasküliniteye kayma, savunmaların kırılmasına yol açarak transseksüel
kimliğinin yerleşmesi ile sonuçlanır.
Psikopatoloji ile ilgili çalışmalar çelişkilidir. Depresyondan psikoza geniş spektrumda
psikopatolojinin varlığına ait çalışmalara karşılık transeksüel bireylerin kişilik bozuklukları ve
sağlıklı erişkinlerle karşılaştırılmasında sağlıklı bireylere yakın semptomları olduğu, kişilik
bozukluklarına göre anlamlı düşük semptomatolojileri olduğuna ait veriler de mevcuttur. Kişilik
özellikleri ile ilgili çalışmalar, borderline kişilik özelliklerinin, narsistik ve paranoid ögelerin
bulunduğu çeşitli çalışmalarda vurgulanmıştır. Bununla birlikte, bu kişileri, özdeşleştikleri cinsel
kimlikleriyle kabul etmenin, algılanan patolojiyi azaltacağı öne sürülmüştür. Ayrıca, patolojik
örüntünün ortaya çıkmasında, toplumsal dışlanmanın da rolü olabileceği belirtilmiştir.
Grubumuzun çalışmalarında, transseksüellerin Eysenck Kişilik Envanterinde extrovertlik
ve nevrotizm yüksek puanlar aldıkları, İlter-Kiper Agresyon ölçeğine göre transseksüellerin pasif
ve yıkıcı agresyon ile total agresyon puanlarının daha yüksek olduğu, Maudsley obsesyon
ölçeğinde transseksüellerin genel obsesyon seviyesi, temizlik ve ruminasyon puanları yüksek
olduğu bulunmuştur.
1990’dan beri doğum sırası ile cinsel kimlik arasında ilişki olduğuna ait veriler vardır.
Ülkemiz dahil çeşitli çalışmalarda transseksüellerde geç doğum sırası ve kızdan çok erkek
kardeşleri olduğu gösterilmiştir.
Klinik:
Adolesan ve erişkinlerde klinik belirtiler diğer cins gibi olma, diğer cinse dönüşebilme,
kendilerine diğer cins gibi davranılmasını isteme ve diğer cinsin cinsel kimliğine sahip olma
şeklinde görülür. Yanlış cins olarak doğduklarını düşünürler. Bunu da “erkek vücudunun içine
sıkıştırılmış kadın gibiyim” diye ifade ederler. Adolesan ve ergenler sıklıkla tıbbı ya da cerrahi
girişim isteklerini dile getirirler. Erişkin transseksüeller sıklıkla giydikleri elbiselerden yakınmakta
ve diğer cinsin elbiselerini giymek istemektedirler. Diğer cinsin katıldığı aktivitelere katılmak
istemektedirler. Cinsel organlarını itici bulurlar. Cerrahi girişim isterler ve bu bazen beyni en sık
dolduran düşüncedir. Göğüs operasyonu ve hormon kullanırlar. Kılları için girişimde bulunurlar.
5
Yapay vajen sahibi olmak isterler. Bazen bu girişimler çok başarılı olup ayırdedilemez olmalarına
neden olur.
Ayırıcı Tanı:
Interseks bozukluklarında kişi genetik, anatomik ve fizyolojik açılardan iki cinsiyetin
özelliklerini de taşımaktadır. Cinsel organların görünümünde belirsizlik olabileceği gibi, genetik
yapı ile uyumsuzluk da olabilir. Hastanın cinsiyeti konusunda ailenin kararsızlığı ile birlikte
biyolojik etkiler, cinsel kimlik sorununun oluşmasına zemin hazırlar. DSM-IV-TR’ye göre
interseks durumları ile birlikte bulunan cinsel kimlik bozuklukları “Başka Türlü Adlandırılamayan
Cinsel Kimlik Bozukluğu” kategorisinde değerlendirilmelidir.
Nadiren, skizofrenik bozukluklarda, karşı cinse ait olma delüzyonu görülebilir.
Transseksüel, karşı cinse ait olduğunda ısrar ederken, beden yapısı açısından buna inanıyor
olmaktan çok, öyle hissettiğini ifade etmektedir. Bununla birlikte, çok nadir de olsa, skizofreni ile
transseksüalite birlikte görülebilir.
Transvestik fetişizmde temel özellik olan karşıt-giyim, cinsel uyarılma amacına yöneliktir.
Transseksüel ise karşı cinse ait olduğunu hissettiğinden, özdeşleştiği cinsiyete uygun
giyinmektedir. Temelde heteroseksüel olan transvestit kadın kıyafeti giydiğinde kadın gibi, erkek
giysileri içindeyken erkeksi davranır. Transseksüelde karşı cinsiyet özdeşimi süreklidir. Genel
olarak transvestik fetişizm ve transseksüalite farklı antiteler olarak ele alınmakla birlikte, bazı
yazarlar
birlikte
bulunabileceklerini
ya
da
zaman
içerisinde
transvestik
fetişizmden
transseksüaliteye kayma olabileceğini öne sürmüşlerdir.
Efemine homoseksüel (ya da erkeksi lezbiyen), transseksüelden cinsel özdeşiminin
anatomik cinsiyetiyle paralel olması ve karşı cinsiyet özelliklerine sahip olma isteğinin
bulunmaması ile ayırdedilmektedir.
Gidiş ve Sonlanış:
Gidiş başlangıç yaşıyla ilişkilidir. Çocuklukta sorunu olanların %10 erişkinlikte devam
etttiği bilinmektedir. Depresyon en sık eşlik eden klinik tablodur.
Tedavi :
Psikoterapi :
6
Çoğunlukla yaşanan toplumsal izolasyon ve dışlanma, transseksüellerin benlik saygısında
azalmaya yol açmaktadır. Madde kullanımı ile ilgili sorunlar, anksiyete ve depresyon belirtileri,
özellikle ergenlerde intihar fikirleri ve girişimleri sıklıkla görülmektedir. Cinsel kimlik
bozukluğunun temelinde yer alan ego defektleri bireyin sosyal ve mesleki ilişkilerini yaşam boyu
etkilemektedir. Psikoterapi bu gibi sorunlar açısından belli bir yarar sağlamakla birlikte, öncelikle
tedavinin amaçlarını belirlemek ve sınırlılıklarını gözönünde bulundurmak gerekir.
İçgörü kazandırmaya yönelik tedaviler terapist ve hasta için özgül güçlükler taşımaktadır.
Terapistin karşı-aktarımı ve süreçte belirginleşen kendi cinsel kimliğine ilişkin içgörüleri,
süpervizyon desteğini gerektirebilir. Transseksüel, sorunun biyolojik olduğunu düşündüğünden
genellikle içgörüye yatkın değildir ve psikoterapiden bu anlamda yarar beklemez. Amacı, daha çok,
hormon tedavisi ve cerrahi girişimlerle, özdeşleştiği cinsiyete fiziksel anlamda da yaklaşmaktır.
Hormon Tedavisi ve Cinsiyet Değiştirme Operasyonları:
Bu girişimlerin ayrıntılı tıbbi ve psikolojik değerlendirmelerden sonra yapılması
gerekmektedir. Karşı cinsiyet hormonu uygulanması için bir çok batılı ülkede cinsel kimlik
bozukluğunun en az iki yıldır sürdüğünün belgelenmesi ve hastanın 3 aylık bir psikoterapi
sürecinden geçmesi gerekir. Cerrahi girişimler için hastanın en az 6 ay süreyle psikoterapi görmesi
ve özdeşleştiği cinsel rolde bir yıldır yaşıyor olması beklenir.
Bu önlemlerle hastaya fikrini değiştirme olanağı verildiği gibi, farklı cinsel rolde
karşılaşabileceği problemlerle başa çıkma fırsatı da tanınmış olmaktadır. Uygun hastalarda hormon
tedavisi ve cinsiyet değiştirme operasyonları kişinin daha uyumlu ve üretken bir yaşam
sürdürmesini sağlayabilir. Bu grup için bu olanak sağlanmaması halinde, kişi kontrolsuz hormon
kullanımı, otokastrasyon ve intihar girişimleri gibi sağlıksız çözümlere yönelebilir.
Erkek transseksüellere estrojenin etkisi kontrollu şekilde incelenmemiş olmasına karşın,
hastalar, kısa dönemde psikolojik doyum ve sükunet duygusu, ereksiyon sıklığında ve cinsel
dürtülerde azalma ile uzun dönemde vücut hatlarında dolgunlaşma, göğüslerde büyüme ve
testislerin hacminde azalma olduğunu bildirmektedir. Androjen alan kadınlarda kısa sürede cinsel
dürtülerde artış, klitoriste büyüme ile birkaç ay içinde amenore ve seste boğuklaşma
gözlenmektedir. Yüz ve beden kıllanmasında bir miktar artış ile, bazılarında alın bölgesinde saç
dökülmesi olabilmektedir. Hormon tedavilerinde tromboemboliler, hipertansiyon, hepatik
disfonksiyon, kolesterol ve trigliseridlerde artış olabilmektedir.
Genital rekonstrüksiyon işlemleri plastik cerrahların, ürologların ve jinekologların
işbirliğini gerektiren komplike operasyonlardır. Hastanın bu girişimlerin getireceği ekonomik,
7
psikolojik ve cerrahi güçlükler konusunda bilgilendirilmesi, operasyonlardan beklentilerinin
anlaşılması gerekir. Post-operatif dönemde çoğunluğu sonuçtan memnun olduklarını, bedenleri ile
bütünleştiklerini ifade etmekle birlikte, transseksüellerin %30 kadarı da cinsiyet değiştirmiş
olmaktan pişmanlık duymaktadır. Bu grupta zaman zaman intihar, intihar girişimleri, eski
cinsiyetine dönme talepleri ile karşılaşılmaktadır.
Kaynaklar:
American Psychiatric Association. Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders. 4th ed.Text rev.
Washington, DC: American Psychiatric Association, 2000.
Bancroft J. Human Sexuality and Its Problems, 2nd Ed. New York: Churchill Livingstone, 1989.
Battal, S., Aydın, H., Gülçat, Z. Cinsel kimlik ve cinsel davranis bozukluklarinda kisilik ozellikleri Gata
Bülteni, 31, 651-660, 1989.
Blanchard, R., Zucker, K.J., Siegelman, M., et al. The relation of birth order to sexual orientation in men and
women. Journal of Biosocial Science, 30, 511-519, 1998.
Bradley, S.J, and Zucker, K.J. Gender Identity disorder: A review of past 10 years Journal of American
Academy of Child and Adolescent Psychiatry, 36(7), 872-880, 1997.
Cohen-Kettenis, P.T, Owen, A., Kaijser, V.G., et al. Demographic characteristics, social competence, and
behavior problems in children with gender identity disorder: A cross-national, cross-clinic comparative
analysis. Journal of Abnormal Child Psychology, Feb 31(1), 41-52, 2003
Fagan, P.J., Wise, T.N., Derogatis, L.R., et al. Distressed transvestites. Psychometric characteristics. The
Journal of Nervous and Mental Disease October, 176(10), 626-32, 1998.
Fenichel O: The Psychoanalytic Theory of Neurosis, W W Norton & Company, New York, 1945.
Gülçat, Z., Aydın, A., Battal, S, ve ark. Transseksueller ve homoseksueller uzerine psikososyal bir calisma.
The Turkish XXIVncü Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Kongresi, 19-23 Eylül, GATA/ ANKARA,
1998.
Gülçat Z, Aydın H, İnci Y ve ark.: Homoseksüel ve transseksüellerin aile özellikleri ve cinsel yaşantılarına
ilişkin bir araştırma. XXVII. Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Kongresi (Bildiri),1991.
Hoening, J., Kenna, J., Youd, A. Social and economic aspects of transsexualism. British Journal of Psychiatry,
117, 163-172, 1970.
İnci Y: Homoseksüel ve transseksüellerde kendilik kavramı. Uzmanlık Tezi, GATA, Ankara, 1993.
Işıklı, H., Bozkurt, A., Özmenler, K., N., ve ark. The Family Stories of Homosexual and Transsexual Person.
Presented at the 14th World Congress of Sexology, Hong Kong, 1999.
Işıklı, H., Bozkurt, A., Özmenler, K., N., ve ark. The sexual behavior features and sexual satisfaction of
homosexual and transsexual person. Presented at the 14th World Congress of Sexology, Hong Kong, 1999.
Işıklı, H., Özmenler, K. N., Bozkurt, A., ve ark. The personality traits and the levels of obsession and
aggression of homosexual and transsexual person. Presented at the 14th World Congress of Sexology, Hong
Kong, 1999.
Kernberg O: Aggression in Personality Disorders and Perversions, Yale University Press, New Haven, 1992.
Lothstein, L.M. Psychological testing with transsexuals: A 30-year review. Journal of Personality Assessment,
48, 500-507, 1984.
Öztürk O: Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, 5’nci baskı, Medikomat, Istanbul, 1994.
Sadock BJ, Sadock VA (Eds), Kaplan & Sadock’s Synopsis of Psychiatry: Behavioral sciences, clinical
psychiatry. 9th ed.Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins, 2003.
Stoller, R.J. Sex and Gender, Vol II: The transsexual experiment. London: Hogarth Press, 1975.
Zucker, K.J., Blanchard, R. Re-analysis of Bieber et al.’s 1962 data on sibling sex ratio and birth order in male
homosexuals. J. Nervous and Mental Disease, 182, 528-530, 1994.
Zucker, K.J., Green, R., Garofano, C. Prenatal gender preference of mothers of feminine and masculine boys:
relation to sibling sex composition and birth order. Journal of Abnormal Child Psychology, 22, 1-13, 1994.
8