kentsel dönüşümün sosyal boyutu

Transkript

kentsel dönüşümün sosyal boyutu
29 No’lu Mimarlık ve
Mühendislik Komitesi
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN
SOSYAL BOYUTU
Sempozyumu 12 Mayıs 2014
SEMPOZYUM
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN
SOSYAL BOYUTU
İstanbul Ticaret Odası Meclis Salonu - Eminönü
12 Mayıs 2014
Pazartesi
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN
SOSYAL BOYUTU
Yayına Hazırlayanlar
Genel Yayın Yönetmeni
İsmail Şaşmaz
Editör
Fatih Göksu
Görsel Yönetmen
Ersan Topuz
Grafik Tasarım
Elmira Girgin
Yayıncı
ABE MEDYA Yayıncılık LTD. ŞTİ.
Kuştepe mah. Tomurcuk Sok. İzmen Sitesi A-1 Blok
Kat:11 D-50 Şişli / İSTANBUL
Tel: 0 (212) 273 27 50 Faks: 0 (212) 273 27 51
www.abemedya.com
Sertifika No: 31971
Baskı ve Cilt
Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj A. Ş.
ISBN 978-605-65722
Basım: Mayıs - 2015
Her hakkı saklıdır, alıntılar dışında izinsiz
kopyalanamaz, çoğaltılamaz.
Bildiri kitabında yayınlanan yazıların tüm
sorumluluğu yazarlara aittir.
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
SEMPOZYUM
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN
SOSYAL BOYUTU
İstanbul Ticaret Odası Meclis Salonu - Eminönü
12 Mayıs 2014
Pazartesi
29 No’lu Mimarlık ve
Mühendislik Komitesi
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN SOSYAL BOYUTU
SEMPOZYUMU BİLİM VE DANIŞMA KURULU
Prof. Dr. Ali Osman ÖNCEL
Prof. Dr. Erdal Osmanlıoğlu
Prof. Dr. Nazif GÜRDOĞAN
Prof. Dr. Kemal Sayar
Prof. Dr. Korkut TUNA
Prof. Dr. Nevin GÜNGÖR ERGAN
Prof. Dr. Esra BURCU
Doç.Dr. Hatice AYATAÇ
Doç. Dr. Nail YILMAZ
Doç. Dr. Birsen ŞAHİN KÜTÜK
Doç. Dr. Serdar SAĞLAM
Abdurrahman GÜNER
Yrd. Doç. Dr. Aynur CAN
Yrd. Doç. Dr. Erhan Berat Fındıklı
Araş Gör. Levent TAŞ
Araş. Gör. Çiğdem Sema SIRMA
Mazlum-Der Genel Başkanı Cüneyt SARIYAŞAR
Mimar Semih AKŞEKER
Ali ÖNER
Erhan ER
4
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Sempozyum Düzenleme Kurulu
Murat Özdemir
Murat Özmen
Ali Reyhan Esen
Ali Osman Öncel
Murat Alpay
EDİTÖRLER
Ali Osman ÖNCEL
Nevin Güngör ERGAN
Ahmet Erdal OSMANLIOĞLU
Murat ÖZDEMİR
5
İÇİNDEKİLER
PROGRAM
Açılış Konuşmaları
MMG Genel Başkanı Murat ÖZDEMİR
İTO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Murat KALSIN
İBB Başkanı Dr. Kadir TOPBAŞ
Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris GÜLLÜCE
BİRİNCİ OTURUM 24
Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
Oturum Başkanı PROF DR. Ali Osman ÖNCEL
PROF. DR. Korkut TUNA Tarihte Şehirler ve Dönüşümleri
26
PROF. DR. Nazif GÜRDOĞAN Medeniyet Kaynağı Kutlu Şehirler 30
PROF. DR. Nevin GÜNGÖR ERGAN Kentsel Dönüşüm Politikası ve Toplumsal Katılım
34
PROF. DR. Kemal SAYAR Şehir ve Ruh Sağlığı
54
6
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
İKİNCİ OTURUM 56
Kentsel Dönüşüm’den Sosyal dönüşüme
Oturum Başkanı Avni ÇEBİ
DOÇ. DR. Nail YILMAZ Toplumsal Yapı Belediyeler ve Kentsel dönüşüm
58
YARD. DOÇ. DR. Erhan Berat FINDIKLI Metropolde Mekansal ve Tinsel Ayrışmanın Çoğul Formları
62
YARD. DOÇ. DR. Aynur CAN Turgut Cansever Düşüncesinde Şehir Tasavvuru
80
Cüneyt SARIYAŞAR Kentsel Dönüşümde İnsan Hakları İhlalleri
84
ÜÇÜNCÜ OTURUM 88
Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün Toplumsal Etkileri
Oturum Başkanı Y. Mimar Ali Reyhan ESEN
DOÇ. DR. Hatice AYATAÇ Şehirleşmede Mekansal Dönüşüm
90
Mimar Semih AKŞEKER Şehir ve Kent Ayrımı
104
PROF. DR. Abdurrahman GÜNER Kentsel Dönüşümde Mühendislik Ahlakı
110
DİĞER BİLDİRİMLER
118
7
8
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
AÇILIŞ
KONUŞMALARI
SEMPOZYUM
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN
SOSYAL BOYUTU
İstanbul Ticaret Odası Meclis Salonu - Eminönü
12 Mayıs 2014
Pazartesi
9
Açılış Konuşmaları
MMG GENEL BAŞKANI
MURAT ÖZDEMİR
Sayın Bakanım, Büyükşehir Belediye Başkanımız,
Esenler Belediye Başkanımız, Sektör Temsilcilerimiz
ve kıymetli katılımcılar.
İstanbul Ticaret Odası ile ortaklaşa düzenlediğimiz
"Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu" başlıklı sempozyumumuza katılımınız için Mimar ve Mühendisler Grubu adına, sizlere teşekkür ediyor, hoş geldiniz
diyorum. “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. " hükmünü
meslek alanlarında da rehber edinerek 1996 yılında
dernekleşen MMG hareketi bugün, 3000'e yaklaşan
üyesi, 6.000 civarında takip edeni olan, İstanbul dışında Ankara, İzmir, Bursa, Kayseri, Sakarya, Konya, Samsun ve son olarak da Diyarbakır’da şubeleşen ve bugünlerde Erzurum şubesinin de kuruluş
çalışmalarına başlayan, camiamızın saygın bir STK’sı
haline gelmiştir. Evet, teknik bir Sivil Toplum Kuruluşu olan MMG olarak, ilgi alanımız içerisindeki
konularda yaptığımız bu ve benzeri etkinliklerimizle, çıkardığımız dergilerimizle, meslektaşlarımızı
ve kamu oyunu bilgilendirmeye, kanun koyucu ve
uygulayıcılara destek olmaya, yol göstermeye, teşvik
etmeye ve uyarıcı olmaya gayret ediyoruz. Bu kapsamdaki çalışmalarımızda Şehirleşme ve Kentsel Dönüşüm önemli bir yer tutmaktadır. Kentsel Dönüşüm
kavramı, özellikle 23 Ekim 2011 tarihinde meydana
gelen Van depremi sonrasında gündeme gelmiş ve 31
Mayıs 2012 tarihinde yürürlüğe giren, kamuoyunda
Kentsel Dönüşüm Kanunu olarak bilinen 6306 sayılı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkındaki" kanun ile birlikte popülaritesini arttırmışsa da bizim gündemimizde çok öncesinden beri
10
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
yer almaktaydı. Hatta bu konuda belki de ilk sayılabilecek bir sempozyumu 19 Kasım
2011 tarihinde, hemen Van depreminin ertesinde, Üsküdar Belediyesi ile ortaklaşa gerçekleştirmiştik. “Şehirlerimizin Geleceği, Tehditler ve Fırsatlar” başlıklı o sempozyumumuzda, Kamu, Üniversite ve Meslek mensuplarından uzmanlar bir araya gelerek “Afet,
Deprem ve Risk Analizleri”, “Kentsel Dönüşüm Politikaları” ile “Şehir, İnsan ve Toplum” başlıklı oturumlarda konunun teknik yönleriyle birlikte sosyal yönlerini de etraflıca
değerlendirme imkanı bulmuştuk. Bir sempozyum düzenlemek aylar süren bir organizasyon gerektirdiğinden böyle bir sempozyumu depremden hemen sonra yaklaşık 25 günde
tabii ki organize etmemiştik. Bütün bu konular henüz kamuoyunun gündeminde değilken
biz sempozyum hazırlığımızı yapmıştık, deprem ve gündem bizim hazırlığımızın üzerine
gelmiş oldu. Şehirleşme kamu oyu gündeminde bu yoğunlukla konuşulmazken, gerek
üniversitelerde yaptığımız panellerde gerekse çıkardığımız dergilerimizde şehirleşmeyle
ilgili endişelerimizi sürekli gündemde tutmaya gayret ediyorduk.
Bizim için önemli olan ve ülkemizde yaşanan bir çok problemin ana çıkış kaynağı olarak
gördüğümüz şehirleşme sorunumuzu dergilerimizin
52. Ocak-Şubat 2010 sayısında "ŞEHİRLEŞME AMA NASIL?"
57. Kasım-Aralık 2010 sayısında "KENTSEL DÖNÜŞÜM"
65. Mart-Nisan 2012 sayısında "ŞEHİRLERİMİZ DÖNÜŞÜRKEN BAŞKA BİR ŞEHİRLEŞME MÜMKÜN MÜ?” ve 71. Mayıs-Haziran 2013 sayısında "ŞEHİRLERİMİZ
NEREYE KOŞUYOR?" dosya konuları ile her açıdan işlemiştik ve bundan sonra da
işlemeye devam edeceğiz.
Dergilerimizin tüm sayılarına internet sitemizden ulaşılabilinir. Üniversitelerimizde gerçekleştirdiğimiz paneller kapsamında da, 15.02.2012 tarihinde Fatih Sultan Mehmet Vakıf
Üniversitesi'nde "Şehirlerin Kimliği ve Geleceğe Taşınması" 07.06.2012 tarihinde İTÜ'de
"Medeniyet Kurucu Şehirler" 13.12.2012 tarihinde Sabahattin Zaim Üniversitesi'nde
K.Çekmece belediyesi ile "Herkes için Şehir: Değişen Kentler Dönüşen Yaşamlar”
27.02.2013 tarihinde Marmara Üniversitesi'nde "Şehir ve Medeniyet Tasavvurumuz" panellerini gerçekleştirdik. Bunlardan, şehircilik konusuyla popüler olduğu için değil gerçekten önemsediğimiz için ilgilendiğimizi ifade etmek ve tabii ki biraz da MMG'nin reklamını
yapmak için bahsettim. Aslında bütün bu dergilerimizde yazılanlar, sempozyum ve panellerde konuşulanlarla konu ile ilgili olarak söylenmesi gereken bir çok şey söylenmiş, yazılmış, çizilmiştir. Ama, sizlerinde bildiği gibi özellikle iyi ve faydalı şeylerin tekrar edilmesi
teşvik edilmiştir. Ayrıca her defasında farklı uzmanlarla, gelişen şartları da dikkate alarak
konuyu farklı yönleriyle değerlendirmek ve kamuoyunun gündeminde tutmak adına bu
ve benzer faaliyetlerimize devam ediyoruz.
Biz MMG olarak şehirlerimizin yapılanmalarını ve şehircilik uygulamalarını yakından
takip etmeye çalışıyor ve şehirlerimizin insani ölçeklerde, herkes için huzur beldeleri ola-
11
Açılış Konuşmaları
cak şekilde teşkil edilmelerinin önemini sürekli vurguluyoruz. Aslında şehirlerimizin birer
"Dönüştürme Makineleri" olduğunu düşünüyoruz. İnsanı, aileyi ve toplumu dönüştürme makineleri. Bizleri dönüştürmek üzere kendi ellerimizle inşa ettiğimiz, sonucunu sıcağı
sıcağına belki hemen görüp anlayamayacağımız, anladığımızda da, geç kalmış olacağımızdan korktuğumuz, dönüştürme makineleri. Bu konu ile ilgili olarak hemen her defasında ifade ettiğim gibi, 1+1, 1+0 dairelerin, mahalleyi ortadan kaldıran, kendi içinde
bir dünyası olan, çevresinden izole adeta gettolaşan, isimlerinde Türkçenin kaybolduğu,
çok katlı korunaklı, havuzlu sitelerin, orta ve küçük ölçekli esnafı ortadan kaldıran dev
market ve alışveriş merkezlerinin, çocuk, yaşlı ve engellilerin şehir içindeki varlıklarını
önemsemeyen, doğayla ve coğrafyayla mücadele eden bir yapılaşma gerçeğinin bizleri ve
toplumumuzu zamanla nasıl dönüştürebileceğini bugünlerden hesap etmemiz gerektiğini
düşünüyoruz. Çünkü etrafımızda birbiri ardına gerçekleştirilen projelerde işin bu kısmının genelde göz ardı edildiğini düşünüyoruz. Şehircilik ve yapı yapmak sadece arsa büyüklüğü ile emsal değerini çarparak bulduğunuz alanı yapı olarak o arsaya yerleştirmek
ve metrekare maliyeti ile satış fiyatı arasındaki farkı hesaplamak değildir, olmamalıdır.
Bu anlayışın yerleşip hakim olmasında aslında hepimizin, yani vatandaşından mimar ve
mühendisine, ve müteahhidine, idarecisinden STK'sına kadar hepimizin bir sorumluluğu
ve vebali bulunmaktadır. Evet biraz önce bahsettiğin dönüşümün etkisinden olsa gerek
daha tamahkar bir toplum haline gelmemizle birlikte, farklı konuları önceliklerimiz arasına aldığımızdan, şehircilikle ilgili sağlıklı, içimize sinecek, bu coğrafyanın inanç ve kültür
değerlerinin ürünü diyebileceğimiz şehircilik örnekleri ortaya maalesef koyamadık.
Yanlışta ısrar etmemek ve yeni şehircilik kazalarına yol açmamak adına, çünkü bu süreçte
maalesef yaşanan bir çok şehircilik kazası da olmuştur, öncelikle hepimizin bir öz eleştiri
olarak bu durumu tespit etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Tabii aslında, siz samimiyetle
bir şeyler yapıyor ve doğruları dile getiriyorsanız, bu doğrular bir gün bir şekilde mutlaka
bir yerlerde karşılık bulacaktır diye düşünüyor ve ümit ediyoruz. En azından şimdilik
teorik de olsa, bu düşüncemizi doğrulayan gelişmelerde yok değil aslında.
Kentsel dönüşüm ve bu vesile ile şehirlerimizin yeniden yapılanması kapsamında MMG
olarak, gerek önceki başkanımız Avni bey'in gerekse benim muhtelif vesilelerle dile getirdiğimiz çekincelerimiz, endişelerimiz ve yapılması gerekenler hakkındaki düşüncelerimiz
ortadadır.
Bu kapsamdaki genel prensip ve yaklaşımlarımızdan bazılarını, 19 Kasım 2011 tarihinde
düzenlediğimiz sempozyumun sonuç bildirgesinden aktarmak isterim:
1. Şehirlerimiz kurulduğu bölgenin kültürel ve topografik dokusuna uygun, bölgenin
kendine has mimari özeliklerinin yansıtıldığı, yerel malzemenin kullanıldığı, mimari
ve estetiğin öne çıktığı, sosyal donatı alanlarının geniş ve erişilebilir olduğu, birbirini
tekrar etmeyen kimlikli şehirler olarak inşa edilmelidir.
12
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
2. Yapılması gereken, şehirlerimizi, yoğunluğunu azaltarak mümkün mertebe az katlı
ve bahçeli konutlardan müteşekkil, eskiden olduğu gibi zengini fakiri, doğulusu batılısı her bireyinin birlikte yaşadığı, paylaşmaktan ve diğerinin varlığından güç aldığı,
sosyal barışını sağlamış medeni, mutlu birey ve ailelerin olduğu, çocuk, yaşlı, özürlü
gibi tüm sakinlerinin çevre, estetik ve sosyal donatı imkanlarından istifade edebildiği,
mekanlara dönüştürmektir.
3. Şehri insana, doğaya saygılı bir şekilde onu bir rant aracı olarak değil Allah’ın
bize bir emaneti olarak korumalı ve güzelleştirmeliyiz. O bizim ve bizden sonrakilerin
ortak malıdır. Bizden sonraki nesillere imar edilmiş, huzurlu ve yaşanabilir şehirler
bırakmak herkesin görevidir. Toplumsal barışımıza ve insanımızın huzuruna katkı
sağlayacak şehirleri yeni bir idrak ile inşa ve ihya ederken, şehirlerimizi yeni bir medeniyetin taşıyıcıları olarak geleceğe taşımalı, bugün yaptığımız şehirlerle yarınlarımızı
belirlediğimizi aklımızdan çıkarmamalıyız.
Bunların yanı sıra teknik olarak üzerinde durduğumuz iki önemli husus daha var.
Bunlardan bir tanesi; Şehirlerimizin özellikle de İstanbul'un sorunlarını çözmek için tüm
ülkenin kaynak ve imkanlarını birlikte değerlendirip ülkeyi top yekun planlamak ve çözmek gerekliliğidir. Anadolu'yu planlayıp çözmeden İstanbul'u çözmemiz mümkün olamaz. Kırsalın, Anadolu'nun itim gücünü kırmadan İstanbul'a yapacağınız her yatırım buranın çekim gücünü daha da arttıracaktır. Onu için kırsalın, Anadolu'nun çekim gücünü
arttıracak yatırımlar yapılmalı ve teşvikler verilmelidir.
Diğer husus ise, daha önce de her vesile ile söylediğimiz gibi, gerek emsal artışlarıyla gerekse kamu yatırımlarıyla oluşturulan kent rantının bir şekilde kamuya geri dönüşünün
sağlanmasıdır. Bu tabii siyasi olarak riskli ve sıkıntılı bir durum olabilir ama bunun kamuoyu önünde anlatılması ve savunulması ile ilgili STK desteğini biz MMG olarak vermeye
hazır olduğumuzu bir kez daha ifade etmek isterim.
Şimdi ise Ak Parti'nin 30 Mart 2014 seçimleri öncesi yayınladığı seçim beyannamesinden
bazı cümleleri aktarmak istiyorum:
Kişinin yaşadığı çevre, binalar dünya ve yaşam tasavvuruna etki eder. Bu bilinçle uygarlığımızın insan ölçekli, insan odaklı ve insan dostu şehir anlayışını ihya etmek temel
misyonumuzdur.
1. Şehirlerimizin her birini kendi tarihi, sosyal, ekonomik, kültürel değerleriyle marka
şehir haline getirmeyi hedefliyoruz.
Hedefimiz öncelikle insan dostu şehir anlayışımızı hâkim kılmaktır. “Kimlikli ve kişilikli
13
şehirler” oluşturarak medeniyetimizin şehir tasavvurunu ihya etmektir.
Güzel insan, güzel şehir demektir. Mekânın estetiği, insanın estetiği demektir. Çünkü
mekân insanı, insan da mekânı şekillendirir.
2. Mahalleler şehirde dayanışma ve kaynaşmanın vuku bulduğu, toplumsal değerlerin
yeni kuşaklara aktarıldığı yerlerdir.
Bizim şehirlerimiz, sadece kendi insanımıza değil, her insana açık olmuştur.
Bizim şehirlerimiz, sosyal ve iktisadi durumuna bakmadan, her insanı kuşatan, kucaklayan mekânlar olmuştur.
3. Bizim anlayışımıza göre, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan insanın temel sorumluluklarından bir tanesi de dünyayı, yani yaşadığı mekânı güzelleştirmektir.
Her nesil, devraldığı çevreyi güzelleştirerek kendinden sonraki nesillere miras bırakmakla
mükelleftir. Dolayısıyla insanın iki temel görevi vardır:
• Doğal çevrenin güzel muhafaza edilmesi
• İnsan tabiatına uygun mimari eserlerin vücuda getirilmesi.
Bizim hedefimiz “huzurlu şehirler" dir. Hedefimiz; çocuklarımıza, torunlarımıza gurur
duyacakları bir medeniyeti, şehirleri ve ülkeyi miras bırakmaktır.
Şehir sadece insanın inşa ettiği değil, insanı da inşa eden canlı bir mekândır. İnsanı şekillendirir, geçmişini olduğu kadar bugününü ve yarınını da belirler. Şehir mirasımız,
aynı zamanda medeniyet birikimimizdir. Göç olgusunun, yasaklarla cebredici tedbirlerle
önüne geçilemeyeceği aşikârdır. Göç, ancak taşranın güçlendirilmesi ile, yani cezbedici
tedbirlerle azaltılabilir. Yeni dönemde teşvik politikalarımızı çeşitlendirip, daha yaygın
hale getireceğiz. Böylelikle Anadolu’da yeni cazibe merkezleri oluşacağına ve alternatif
şehirlerimizin ortaya çıkacağına inanıyoruz.
Mevcut şehirlerin merkezlerini daha fazla yoğunlaştıracak mevcut yapılaşma eğilimini azaltacağız. İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi şehirleri daha da büyütecek gelişim planları
yerine, sosyo-ekonomik gelişimi yeni şehirlere bir şehirleşme modeli uygulayacağız.
Ve son olarak ta geçenlerde gazetelere yansıyan Kalkınma Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz'ın
yaptığı açıklamaya göre, Temmuz ayına kadar görüşülmesi beklenen Gelir Vergisi Kanun
tasarısı kapsamında Şehir Rantının Vergilendirilmesi ile ilgili bir çalışma da yürütülmektedir. Gerçi bakanımızın bu konunun kısa vadede akşamdan sabaha çözülebilecek bir konu
olmadığı ancak orta vadede gündeme gelebileceği gibi bir beyanını da yine basından takip
ettik ama böyle bir konunun gündeme alınmış olmasını bile önemsediğimizi ifade etmek
isterim.
Evet, demin de dediğim gibi, bu görüşlerin seçim beyannamelerine girmesini düşüncelerimizin doğru ve haklılığını gösteren gelişmeler olarak değerlendiriyoruz. Tabii ki bu
saatten sonra bu ifadelerin teorik düzlemden pratik uygulamalara dönüştüğünü görmeyi
14
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
de bir an önce beklemekleyiz.
Kentsel dönüşüm yasasının esas çıkış maksadı risk taşıyan binaların dönüştürülmesi iken
bugün geldiğimiz noktada risk taşıyan binalardan ziyade rant taşıyan binaların dönüştürüldüğünü görmekteyiz. Zira barınma hakkı temel insan haklarındandır ve rant konusu
edilmemesi gerekir. Dönüşüm uygulamalarını, insanların kendi yaşayıp büyüdükleri, aidiyet hissettikleri, komşuluk ilişkileri kurup geliştirdikleri ortamlarını muhafaza edecek bir
kurgulamanın gereğine inanıyoruz.
Bu maksatla Kentsel dönüşüm kanunu ve hamlesi, bir fırsat olarak görülmeli ama fırsatçılığa dönüşmesine de meydan verilmemelidir. Sayın bakanımızın da konu ile ilgili hassasiyetimizi paylaştığını biliyoruz.
Tabii çok zor ve maalesef çoğunluğun tamahkarlıkla yaklaştığı bir konuyu değerlendiriyoruz. Ama biz elimizden geldiğince öncelikle olması gerekenleri tespit ve ifade etmek,
sonrasında ise eldeki imkanlarla bu olması gereken tespitlere ne kadar ulaşabileceğimizin
mücadelesini vermek durumundayız. Burada herkes elini taşın altına koymalı ve gerekli
fedakarlığı ve katkıyı yapmalıdır. Zira, Şehirlerde aslında insanlar gibi canlı organizmalara benzerler. Şehirlerin de insanlar gibi doğumu, büyümesi, gelişmesi, hastalığı ve hatta
ölümü söz konusu olabilir. Ancak şehirler insanlardan farklı olarak öldükten sonra hesap
vermezler ama o şehirlerde yaşayanlar, yönetenler, yetkililer, aydınları, müteahhitleri, mimarları, mühendisleri o şehirlerin de hesabını verirler... Evet, bu önemli konu yoğun bir
gündemle uzmanları tarafından ele alınacağından, ben sözü daha fazla uzatmadan esas
sahiplerine bırakmak istiyorum.
Bu vesile ile de, Mimar ve Mühendisler Grubu olarak, her zaman ülkemiz adına değer
üretmeye, dönemimize şahitlik yaparken olumlu gelişmeleri müjdelemeye ve duyurmaya,
yanlış gördüğümüz uygulamalar hakkında da uyarıcı olmaya çalışırken her faaliyetimizde
HİKMETİ gözeterek İMAR edici olacağımızı ve ürettiklerimizi toplumumuzla İHSAN’la
paylaşacağımızı ifade etmek istiyor, bu sempozyumumuzun da hayırlara vesile olması
duasıyla, İstanbul Ticaret Odasına ev sahipliğinden ve katkılarından, Sayın bakanımıza
yoğun programı arasında bizlere değer verip vakit ayırdığından, sizlere de katılımızdan
dolayı bir kez daha teşekkür ediyor saygılarımı sunuyorum.
15
Açılış Konuşmaları
İTO YÖNETİM KURULU BAŞKAN YARDIMCISI
MURAT KALSIN
Çok kıymetli Bakanım, İBB Başkanım, Esenler
Belediye Başkanım, MMG Değerli üyeleri, değerli
konuklar sizleri İTO adına saygıyla selamlıyor ve
bugünkü düzenlenen sempozyuma hoş geldiniz diyorum. Konumuz kentsel dönüşümün sosyal boyutu. Burada bu konuda konuşacak çok önemli bireyler var, umarım önemli meselelere parmak basarız.
Kentsel dönüşüm Türkiye’nin son yıllarında
en önemli gündem maddelerinden birisidir.
Şehirlerimizin imar ve inşası adına çok önemli
süreçlerden geçiyoruz. Yapı stokumuz eski, deprem
yönetmeliğimizde olmayan bina sayısı fazla ve
şehirlerimizin estetik konusunda sıkıntıları var.
MMG işte bu işlere gönlünü koymuş bir kurum.
Daha evvel 4 yıl başkanlığını da yapma gururuna
eriştiğim bu kurumu bir fikir ve imar potası
olarak görüyorum. Kentsel dönüşümün sosyal
boyutlarının da olduğunu bu sempozyumda her
beraber izleyeceğiz.
Değerli dostlar inşaat sektörü ülke ekonomisinin
lokomotifidir. Başta imalat sektörü olmak üzere bir
çok sektör iç içedir. Dolayısıyla bu sektörde yapılan
harcamalar diğer sektörlere de ivme kazandırır.
2013 yılında 1 milyon 200 bine yakın Türkiye’de
konut satıldı ve bunun 200 bine yakını tek başına
İstanbul’da gerçekleşti. Diğer yandan 3. köprü,
yeni havalimanı projesi, kanal İstanbul ve kentsel
dönüşüm projeleri sektördeki hareketliliğe büyük
bir ivme katıyor. Öte yandan sektörün istihdam
konusunda da önde gittiğini görmekteyiz. 2 milyona
yakın insan sektörde çalışmakta. Biz İTO olarak
16
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
bu dinamizmin farkındayız. Bu yüzden göreve geldikten sonra mimar ve mühendisleri
bir araya getirerek bir proje birliği kurduk. Komitelerimizi geniş paydaşlara açtık.
Gerçekten de mimarlık ve mühendislik alanında birçok şehir yeniden kuruluyor. Bugün
birçok ülke mimari ve teknik inşaat sayesinde büyüdü. Burada tarihi bir vakayı sizlerle
paylaşmak istiyorum. Süleymaniye Camii’nin açılışında Mimar Sinan altın bir tepsi
üzerinde Süleymaniye Camii’nin anahtarını Kanuni Sultan Süleyman’a sunduğunda
Padişah kendisine cevaben, “Ey Sinan bu ihtişamlı yapının açılışı bunu yapanlara
düşer” der ve anahtarı açılışı yapması için Mimar Sinan’a verir. İşte ecdadın mimara ve
mühendislere verdiği önem budur. Biz de bu değeri mimar ve mühendislere vermek için
elimizden geleni yapmaktayız.
Değerli katılımcılar, kentsel dönüşüm sadece binaların güvenli hale gelmesi anlamına
gelmez. Esasen kentsel dönüşüm tam anlamıyla bir dönüşümden bahsetmektir. Burada
belki de en az kentsel dönüşümün sosyal boyutundan bahsedilecek. Kentsel dönüşüm ile
yeni yaşam alanlarına kavuşacağımızın yanı sıra yeni sosyal ortamlara da kavuşacağız.
Bu alanlar bize kendimizi daha iyi hissettirecek alanlar olmalıdır. Trafik sıkışıklığının
bizlere sosyal yönden nasıl sorunlar çıkardığı ortadadır. Biz İTO olarak denizi daha
yoğun olarak kullanılması konusunda çalışmalar yürütmekteyiz ve inşallah iyi sonuçlar
almayı planlıyoruz.
Burada farklı bir konudan bakarsak, ülkemiz Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme
Kurumu vasıtasıyla Avrupa Birliği Kırsal Kalkınmayı destekleme fonlarında senelik
750 milyon TL para alıyor ve bu fondan şu ana kadar 1 milyar TL’nin üzerinde para
dağıtıldı. Kasada da 2 milyar 600 bin TL dağıtılmak üzere duruyor. Bu paranın kırsal
kesimlere dağıtılması neticesinde umuyoruz ki işsiz nüfusu tarıma çekip bu üretim
alanını da tekrar harekete geçirmiş oluruz.
Büyük şehirlerde istediğiniz kadar yol yapın, istediğiniz kadar yol açın artan nüfus
ile baş etmek mümkün değil. Bundan 30 yıl önceki kırsal-kentsel nüfus dengesini
yakalamadan kentsel dönüşüm hamlesinin başarılı olması çok zor görünüyor. Ayriyeten
dönüşüm projelerinin İstanbul’a uygun ve geleneksel mimari anlayışımız ile uyuşmasına
çok önem vermekteyim.
Bu vesile ile organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
17
Açılış Konuşmaları
İBB BAŞKANI
DR. KADİR TOPBAŞ
Sayın Bakanım, Ticaret Odamızın Genel Başkan
Yardımcısı., Mimar ve Mühendisler Grubu’nun
Sayın Başkanı ve yöneticileri, değerli katılımcılar,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Günümüzün önemli konularından birisi olan kentsel dönüşümün gündeme alınmasının çok önemli
olduğunu söylemeliyim. Bir yazarın güzel bir ifadesi var. Diyor ki; bundan 100-200 yıl önce biz insanların atları, bahçeleri, bağları vardı ve biz bunların
hepsini teknoloji uğruna verdik. İnsanoğlu olarak
şu an karda mıyız zararda mıyız değerlendirmek
lazım ama bir gerçek var dünyanın hızla nüfusu
artmakta. Şu an şehirlerin kara alanlarında işgal
ettiği alan ise yer kürenin % 2.5’i durumunda. Yine
2005 yılında kırsal ve kent nüfus oranı dengelendi
ve daha sonra kentsel nüfus oranı artışa geçti. Yakın bir gelecekte de kent nüfusunun % 60-70’inin
şehirlerde yaşayacağı düşünülmekte. Bizler bu dengeleri kader olarak görmeyip ne yapmamız gerekiyorsa yapmak durumundayız. Şunu maalesef dile
getirmek zorundayım. Ülkemizde yapılan 5 yıllık
kalkınma planları var ama ulusal ölçekte yapılmış
bir kalkınma planımız yok. Araziler nasıl gelişecek,
bölgeler nasıl gelişecek gibi konular ne yazık ki olmadı ve yöneticilere göre şehirler oluştu. Mutlaka
ulusal planlar yapılmalı. Sayın Başbakan’ın talimatıyla sanırım şu anda ulusal planlar yapılmakta.
Sanayileşme sürecinin Avrupa’da başlamasıyla
daha sonra ülkemize sıçraması neticesinde göçlerin kentlere doğru akışı maalesef bugün ki şikayet
18
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
ettiğimiz kentleşmeyi ortaya çıkardı. Kentlilik aslında sosyolojik bir evrimdir. Kente
gelen bir insan kenti yaşayamıyorsa o insan kentli olamaz. Ne yazık ki savaşlar sonrası
yaşam mücadelesi veren insanlarımız temel ihtiyaçlarını karşılamak düşüncesiyle dar
ufuklarla bakmak zorunda kaldı. İstanbul’un dün üzerinde biraz inceleme yaptığım bir
kitapta 1930’ların İstanbul’una bakma fırsatına eriştim. Gerçekten sıkıntıdan dolayı
çökmüş bir İstanbul vardı fotoğraflarda. Ama biliyoruz ki burası bir yeryüzü cenneti.
Her alanıyla 4 mevsimi yaşayan bir nokta. Zaten bundan dolayı insanlar 8 bin 500 yıl
önce burayı keşfedip yaşamını buraya kurmuş ama şu an hemen hemen 15 milyona
gelmiş bir İstanbul’dan bahsediyoruz. Bu şehrin kullanma konusunda daha dikkatli
olmalıyız. Ben çocukluğumdan İstanbul’u hatırlarım, Şehir Suriçi dolduktan sonra dışa
taşmaya başladı. O dönemde yeni ihtiyaç alanları belirlenseydi bugün daha farklı bir
İstanbul’u konuşuyor olurduk. Bir gerçek var, İstanbul’un 5 bin 400 km’lik alanının 2
bin 500 km’ si orman alanıdır. Geri kalanı ise yerleşim alanı. Hesap yaparsak kişi başına düşen alan İstanbul’da 160 metrekaredir. Siz bu alanı tek katlı yapılar ile yerleşim
alanlarına dönderirseniz 4 kişilik bir aileye 560 metrekarelik bir alan, ki bu alanda
yollar ve sosyal donatı alanları dahil olmak üzere nasıl bir ölçek ortaya çıkar, işte o
yüzden çok katlı yapıları savunmasam bile böyle bir durum ortaya çıkmaktadır. Şu an
Paris’te yapılan bir çalışma var. Geleceğin Paris’i isimli. 100 milyon nüfuslu bir Paris
ve Rhen Nehri’ne kıyısı olan 3 kenti birleştirip yeni bir yönetim merkezi kuruyorlar.
Diyorlar ki bizim şu an ihtiyaçlarımız farklı, tabiî ki eskiyi koruyoruz ama zaman
değişiyor. Evet, artık çocukluğumuzdaki 1 milyonluk İstanbul yok, 15 milyonluk bir
şehir var.
Şehirler inovasyon merkezlerdir. İhtiyaçlar doğurmaktadır. Atlı tramvaylar yerini metrolara bıraktı. Tabii ki bu değişim talepler neticesinde oldu. Biz bugünün şartlarında
kentin her noktasına birkaç kez ulaşabiliyoruz. İş alanları genişledi. İlişkiler arttı ve
hızlı hareket etme mecburiyeti geldi. Aslında bizleri artık sistemler yönetir hale geldi.
Bize bu kentlerde düşen, değerler konusunda hassasiyet göstermek, yeni yaşam alanlarında yaşam ilişkilerini doğru hale getirmek bizim için önemli olmalı. Londra’da
şehrin en yüksek binası yapıldı. Projelendirmede şu düşünüldü. Biz diğer yüksek binalarda insanları ayrıştırıyoruz. Bu binalarda her katmandan insan yaşamalı diyorlar. Bu
çok önemli çünkü insan ilişkilerine değer veriyorlar. Biz de maalesef siteler ayrıştırma
amacıyla yapılıyor. Aradaki uçurumlar artmakta. Bu mesafeler artmakta ve arttıkça
tehlikeli hale gelmektedir. Bir de şunu iyi biliyoruz ki hareket halinde olan insanlar,
göçmenler var. Bakın Yunanistan çitler inşa ediyor. Ama bu dengesizlik devam ederse
en büyük problem güvenlik konusu olacaktır. Ben bunu Birleşmiş Milletler’deki bir
konuşmamda da dile getirdim.
19
Açılış Konuşmaları
Biz bir kere sosyalleşme adına ortak mekan sayısını artırmak zorundayız. Ötekini kanıksama yollarını açmalıyız. Bakın Sayın Başbakanımız Belediyelere ait olan Sosyal
Tesisleri halka açtığında, toplumsal bir sosyalleşmeyi ortaya çıkardığını kendisi dile
getirmiştir. İnsanlar sokağa çıktığı zaman aidiyet duyguları gelişiyor ve dolayısıyla sorgulamaya başlıyor. Dahası talepleri dile getiriyorlar. Burada bize düşen gelir, rant gibi
kavramlardan uzak sosyal gelişimleri ortaya koyacak çalışmalar yapmak zorundayız.
Her daim dile getirdiğim gibi insanoğlunun kutsal olan bir hakkı; barınma hakkı vardır. Yönetimlerin bu hak konusunda üzerine düşeni yapması lazımdır. Kira öder gibi
yapıları, ucuz yapıları vermezseniz, çarpık, sakat yapılar ortaya çıkar. Son olarak deprem riski var, burada kentsel dönüşüm de bir şans getirmektedir, tabii ki rant ve kar
amacı gütmeden yapılmalı, Sayın Başbakan’ın belediye başkanlarına ilk söyledikleri
de budur.
Sözlerime burada son verirken sempozyumun hayırlı ve başarılı geçmesini diliyor ve
saygılarımı arz ediyorum.
20
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Günümüzün önemli konularından birisi olan kentsel dönüşümün gündeme alınmasının çok önemli olduğunu söylemeliyim. Bir yazarın güzel bir ifadesi var. Diyor ki; bundan 100200 yıl önce biz insanların atları, bahçeleri, bağları vardı ve
biz bunların hepsini teknoloji uğruna verdik.
21
Açılış Konuşmaları
ÇEVRE ve ŞEHİRCİLİK BAKANI
İDRİS GÜLLÜCE
Değerli Belediye Başkanları, İTO’nun değerli yöneticileri, Mimar ve Mühendisler Grubu’ndan değerli
dostlarım, kıymetli misafirler; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Organizasyon için çok teşekkür ediyorum ve
böyle organizasyonların devamlı olmasının çok faydalı olacağını düşünüyorum.
Kentsel dönüşüm bir mecburiyetten kaynaklandı.
Hepimiz biliyoruz ki ülkemizin % 90’ı bir deprem
alanı. Milletvekili iken ben deprem komisyon
başkanıydım. Ayrıca deprem bölgelerinden birinde
belediye başkanlığı yaptım. 17 Ağustos depremini de
tecrübe edenlerden biriydim. Evet, böyle bir vaka var.
Dahası yapılaşmamız çok çirkin olmuş. Bir anda %
60 köylü olan nüfusumuzun % 80’i şehirlere gelmiş.
Bu kadar kısa zamanda nüfus katlandı ve mühendislik
hizmetleri olmadan gecekondu ve benzeri olan binalar
yapıldı. Bu binalar plan ve mühendislik görmeden
yapılan binalardı. Ama artık ülkemiz eski Türkiye
değil. Dünya ekonomisinde 16. sırayı zorlayan, 17
milyon öğrencisi olan, ileri teknoloji peşinde koşan,
artık sanayi ürünleri satan bir ülkeye dönüşmüş
durumda, o halde şehirlerinde bu çökmüş, riskli
halden kurtarılıp çağdaş donatıları olan şehirlere
kavuşması gerekiyor. Bu ve bunun gibi daha birçok
nedenden dolayı da kentsel dönüşümün ortaya
çıkması gerekiyor.
37 ilde 106 adet bakanlık, 148 farklı noktada 383
bin bağımsız birimin 81 ilde 106 binin üzerinde
dönüşümünü başlattık. Tabi her işin başında eksik ve
hatalar olabiliyor. Daha iyisi tecrübe ile kazanılıyor.
Bazı belediye başkanlarımız yola çıkmış ama halkın %
70’i karşı bu duruma. Şikayet etmiyorum ama bazıları
22
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
geliyor ve halkın karşı çıkması konusunda endişelerini anlatıyor. Ama zaman içerisinde işin
pişmesi de gerekiyor tabi. Yapılması gereken yapılacaktır. Ama halka rağmen değil, halkla
birlikte yapacağız. Kentsel dönüşüm konusunda da bu böyledir.
Siyaset mümkün olanı yapmaktır. Mümkün olanlar da her zaman doğru olanlar olmuyor
ve olması gerekenle olabilecek olan da her zaman örtüşmüyor. Bu durum şehircilikte de
böyledir. İnsanın gönlünde geçenlerle gerçekler örtüşmüyor. İstanbul’un imarı Sivas’tan,
Ardahan’dan, Sinop’tan, Kastamonu’dan başlıyor. Bu şehirler en fazla göç veren şehirler.
Eğer siz buraların imarını yapamazsanız, o insanlar nerede iş bulabilirse oraya akıyor ve bu
akış çok hızlı oluyor. Devletler bu hıza yetişememiştir ve bu çarpık şehirler ortaya çıkmıştır.
Ben bu tür binaları yapan vatandaşları da suçlamıyorum, artık ne yapılacağının konuşulması lazım. Unutmamalıyız ki göç hiçbir gücün durduramayacağı bir olgudur. Avrupa yakın
bir zaman içerisinde Afrika tarafından işgal edilecektir. Milyonlarca insan gelecektir. O zamanki İstanbul ile şimdiki İstanbul’un aynı olmadığı bu duruma da örnektir. Eski İstanbul’u
artık bulamayız. Ahşap evleri artık bulamayız. Üsküdar buna örnektir. Artık Üsküdar’ın
Marmaray’ı var. Bakın 3. Boğaz Köprüsü yapılan bir İstanbul var.
Evet, topraktan uzaklaştıkça insanın mutluluğu azaldığı şeklinde iddialar var ve evet ben
de buna inanıyorum. İnsanları diğeri için dertlenme ihtiyacından alıkoyuyor ki biz mazlum
halklar için uğraşan onlara dert yanan en büyük milletiz. Topraktan uzaklaştıkça insanlar
kendileri için yaşamaya başlıyor ve bu gönül ile ilgili problemken ekonomik durumlar bunu
gerektirmeye başlıyor.
Ekonomik-stratejik-mekansal planlamayı bakanlık olarak kararlaştırdık ve bunla ilgili
olarak İTO’nun da içerisinde bulunduğu tüm Türkiye’nin stratejik planlamasını yapmaya
çalışıyoruz. Herkesin karara etkisi olacağı çok ciddi bir projedir.
Kentsel Dönüşümü hükümetimiz başka bir şekilde de yapıyor. Teşvik uygulaması denen
olay da bana göre bir kentsel dönüşümdür. İnsanın bulunduğu yerdeki imkânları ile hayatını
devam ettirmesi de bir kentsel dönüşümdür.
Şehrin büyümesinin insani ilişkileri nasıl etkilediği konusuna gelirsek; bu konu az dikkat
edilen bir konudur. Şehircilik sadece mimarlık ve mühendislik yanı ile bakılamayacak kadar
önemli bir konu. Bunun bir de insani, sosyal ve psikolojik yanı var. Çünkü bu tür olguların
ölçülmesi çok kolay değil. Bulunduğu dükkanın karşılığında plaza verseler gitmeyen yani
oraya aitlik hisseden bireyler var ve bunu ölçmek çok kolay değil. Bu yüzden kentsel
dönüşümünde sosyal boyutlarının iyi incelenmesi lazım. Biz her zaman hem şehirleri yıkıp
yaşanabilir, donatıları olan, metroları olan şehirler yapacağız hem de kalbi olan, gönlü olan,
aşkı olan, insanı seven, komşuluk bağları olan şehirler yapmaya çalışacağız. Komşulukların
önemli olduğu cenazelerin ortada kalmadığı şehirler yapılması için uğraşacağız.
Hepinize muhabbetler ediyor, saygılar sunuyorum
23
24
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
1. OTURUM
Medeniyetlerin Şehir Algısı
ve Kentsel Dönüşüm
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ali Osman ÖNCEL
SEMPOZYUM
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN
SOSYAL BOYUTU
İstanbul Ticaret Odası Meclis Salonu - Eminönü
12 Mayıs 2014
Pazartesi
25
1. OTURUM Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
Prof. Dr. Korkut TUNA
TARİHTE ŞEHİRLER ve DÖNÜŞÜMLERİ
Kentsel dönüşüm konusunda kullanılan kavramlara
bakarsak günümüzün meseleleri ile sınırlı ve tabii
ki tayin edici bir tutumun öncesinde de belirli
uygulamalar ile karşılaşıldığı anlaşılmaktadır. Bu
bakımdan günümüz uygulamaları ve buna bağlı
meseleler açısından konunun daha başka boyutları
olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Kentsel dönüşüm kavramının yanında, yeniden
oluşum, kentsel yenileme, sağlılıklaştırma, yeniden
geliştirme, yeniden oluşum ve son zamanlarda
kullanılmaya başlayan soylulaştırma kavramları
meselenin boyutlarını bize gösteriyor. Daha çok
günümüzdeki uygulamalarda ortaya çıkan ve
şehrin değişim ve dönüşümünü açıklamaya çalışan
bu ve benzeri kavramlaştırmalar, şehrin tarihi
boyunca hep dönüştüklerini göz önüne almamızı
gerektiriyor. Şehirlerin değişim ve dönüşümleri
ve bir manada da belki de yok oluş süreçleri
içerisinde de bakacak olursak şehirlerin tarihteki
en büyük değişimlere karşılık olacak şekilde ortaya
çıktıklarını unutmamamız gerekiyor.
Şehirlerin ortaya çıkmasından önceki yaşam
koşulları nerdeyse 1 milyon yılı aşkın bir süreyle
insanın var olabilme mücadelesini gösterir. Diğer
canlıların yanında avcılık ve toplayıcılık gibi
çabalar haricinde kendisinin bir toprak üzerine
yerleşmesine izin verecek bir tarım faaliyetine
girerek insan olarak büyük bir var olma
mücadelesi içerisinde yer almıştır. Tarım faaliyetine
bağlı yerleşme köyleri, köylerin tek başlarına
26
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
çözemedikleri açmazlar ise şehirlerin çıkmasına neden olmuştur. Şehir kır ile birlikte
var olmakla birlikte, kırdaki siyasi, iktisadi, ekonomik ve dini açmazların çözüm yeri
olarak mevcut üretimin devamlılığını sağlamış ve bu üretimden elde edilen artı değer
ile şehirler kendi devamlılığını sürdürmüştür. Şehrin kırda oluşturulan artı ürünle
beraber, üretim, yönetim, denetim merkezi olarak var olması yeni toplum kesimlerinin
de gelişmesine yol açmıştır. Şehir kırdaki mevcut üretim ilişkileri ile toplum kesimlerinin
değişimine bağlı olarak sürekli dönüşüm içerisinde olmuştur. Dönüşemeyen şehirler
tarih sahnesinde çekilecek şehirler olmuşlardır. Şehri var eden artı ürün şehrin içinde
yer aldığı toplumsal ve toplumlar arası ilişkilerin sürdürülmesi, el değiştirilmesi veya
askeri müdahaleler gibi olaylar ile birlikte yeni dengelerin oluşmasıyla el değiştirdiği
ölçüde şehirlerin dönüştüğü görülecektir. Başka bir değişle şehir varlığını ortaya koyan
veya sürdüren toplum kesimleri ile etkileşim içerisinde olacaktır.
Şehrin barındırdığı toplum kesimleri ve bunların üretim ve hayat şekilleri şehrin
tüm özelliklerini ortaya çıkartacak ve şehrin değişimi bu unsunlar üzerinden takip
edilebilecektir. Şehrin fiziki yapısı aynı zamanda sosyal yapısı, üretimi ve elinde
tuttuğu bir manada ilişkiler çerçevesinde var olacaktır. Bir manada dönüşüm içerisinde
olacaktır. Şehir artık sahip olmadığı ilişkiler kadar yeni boy gösteren ilişkilerin de
izlerini taşıyacaktır. Bu izler bir taraftan dönüşümün nasıl olduğunu ortaya koyarken,
o günlerde aldığı şekillerde aldığı dönüşümü işaretleyip belgeleyecektir. Tarihi süreç
içerisinde sosyal değişiklikler kadar ortaya çıkan dış müdahaleler şehirdeki dönüşümün
izlerine taşıyacaktır. Şehrin el değiştirmesi, fetih edilmesi dönemin dönüşümündeki
unsurlarını ortaya koyacaktır. Mezopotamya şehirlerinin tarihine baktığımız da sadece
din unsurunun kattığı özellikler bile başlı başına şehirdeki dönüşümü açıklayacak
özelliklerdir. Gelişmeler Orta Doğu’daki şehirlerde mevcut Yahudi mahallesinin yanında
bir Hıristiyan mahallesinin de oluşmasına, tapınağın kiliseye dönüşmesine yol açacak,
ilerleyen zamanlarda Müslüman varlığının ortaya çıkması, hakim Hıristiyan özellikleri
taşıyan şehirde yeni dönüşümler ortaya çıkmasına yol açacaktır.
Tarih; bir şehri oluşturan ana unsurların zaman içende uğradı dönüşümlerin bir serüveni
olarak karşımızdadır. Şehir örgütlediği toplum ilişkileri çerçevesinde varlığını ve belki
de kazandığı yeni kimliğini yaşadığı dönüşümlere göre sürdürmektedir. Şehir içinde
yer aldığı toplumun her manadaki izlerini zamanın tahribatına rağmen taşımaktadır.
Geçmişte ortaya çıkan dönüşümlerin izleri bu manada varlığını sürdürmektedir. İnsanın
izlerine ulaştığımız 1 milyon yıllık serüveni sonrasında şehirlerin günümüzden 5-6
bin yıl önceye kadar geri götürdüğümüz varlıkları önemli ölçüde kentsel dönüşümü
yaşamıştır. Şehirlerin din değiştirmeleri yeni siyasi birliklerin hakimiyeti altına girmeleri
ve buna bağlı dönüşümlerinin yanında dünyada siyasi hakimiyetlerin sınırlarına
27
1. OTURUM Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
ulaşması, el değiştiren şehirlerde gözlenen radikal değişimlerin giderek azalmasına ve
bir manada dünyanın İslam ve İslam dışı, batı ve doğu gibi temel ayrımların yerleşmesi
karşısında şehirlerin üretim yönetim biçimlerinin sağladığı refah ve çekicilik sayesinde
artan nüfusları şehirlerde ek dönüşümlere yol açacaktır.
Az bir nüfusla yola çıkan doğu şehirlerindeki iç kale ve dış kale ayrımının ve üretim
işlerinin sahibi olduğu itibara göre şehir içinden dışına doğru oluşmuş bir hiyerarşi
çerçevesinde yer alması ilerleyen yıllarda İslamiyet’in de yaygınlaşması ile merkez
cami etrafında etrafındaki külliyeler ile yeni bir boyut kazanmıştır. Yapılan medrese
hamam vb. yapılar ile şehir mahalleleri yaygınlık kazanacaktır. Oluşan merkezi
çekirdek etrafında çok unsurlu bir nüfus artışı dikkat çekecektir. Sağlanan güvenlik bazı
bölgelerde kalelerin korunmasına olan ihtiyaç ortadan kalkınca şehrin çevreye doğru
genişlemesi de ortaya çıkmıştır.
Batı Avrupa’da yaşanan ve feodal dönemin getirdiği şehirsizliğin ardından ortaya çıkan
sanayi devriminin getirdiği üretim ve sanayinin şehri ele geçirmesine yol açacaktır. Sanayi
üretimini sürdürecek imalathanelerin şehrin merkezinde yer alması üretimin çektiği
nüfusun şehrin çevresine savrulmasına yol açacaktır. Sanayi ile dönüşen batı şehrinin
artık önemsizleşen eski dönemlerinden günümüze ulaşanlarının yer aldıkları bölgelerin
tekrar önem kazanması ile yeniden onarılması sağlanmıştır. Sanayi ile canlanan şehirler
sur engellerinden kurtulunca kırsal alanda kurulan yeni yerleşim alanları mahalleleri
günümüzün tüm büyük şehirlerinde isimleri ile ele vereceklerdir. Şehir, sokak ve yer
adlarının adeta bir sözlük gibi bizlere ip uçları verebileceği bir ortamda yer adlarının
değiştirilmesi bizi farklı bir müdahale biçimine de götürmektedir.
Şehirlerde olan tüm bu dönüşümler belli bir müdahaleye bağlı olarak çıkmışlardır ama
işin içine belli hesaplar karışmaya başlayınca şehre yapılan müdahalelerin daha kapsamlı
ve radikal bir biçim aldığı görülmektedir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı ardından
bombalanarak Avrupa şehirleri bugünkü manada bir kentsel dönüşümün başlangıcını
oluşturacaklardır. Bir taraftan mevcut şehrin tarihi yapıları yeniden canlandırılır ve
şehrin konut stoku yeniden oluşturulurken sanayi döneminin başlangıcında yaşanan
sorunlara da çözüm getirilmişti. İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa ve ABD’de ortaya
çıkan üretim çeşitliliği ve artışı yeni durumları da yol açacaktır. Artan şehir nüfusları
yeni bir alan oluşturmuştur. Bizde de gecekondu olarak zamanında adlandırılan yapılar
nüfus artışıyla beraber gelişen ve büyüyen şehirlerin sorunları olarak ortaya çıkmıştır.
Gecekondular; derme çatma, acele yapılmış ve altyapısı olmayan yerleşme türleriydi.
Oturanlarının şehirde karşılaştıkları konut sorununu çözme biçimi olarak ortaya
çıkmışlardı. Merkezi yönetimlerin ülke içi nüfus hareketliliğini oluşturduğu karmaşık
28
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
yapıya çare üretememeleri sonucu dünyanın farklı bölgelerinde benzer özellikler
sonucu ortaya çıkmışlardı. Nüfus artışlarının zayıf, ekonomik gelişmenin güçlü olduğu
toplumlarda söz konusu sorun daha çabuk çözüldü. Ailenin nüfus yapısına bağlı olarak
eski şehrin büyük ölçüde muhafaza edilmesi yanında inşa edilen konutlar devlet destekli
ve ucuz kiralarla ihtiyaç sahiplerinin kullanımına sunuldu. Asıl dönüşüm ise fabrika,
kışla vb devrini tamamlamış büyük yapılarda ortaya çıktı. Önemli ölçüde yıkıldılar
ya da işlevlerinin aksine kullanılmaya başlandılar. Bunun tersi ise özellikle Türkiye’de
dışarıdan önemli bir müdahale olmadan kullanıcılarının imkanları ile apartmana
çevrildi. Özellikle Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirlerimizde bu tür yapıların
içerisinde yaşayan şehirli nüfusun % 60’ını oluşturmaktaydı. Yakın zamanlara geldikçe
idari yapılanmalarla gecekondu mahallelerinin ilçeye dönüşmeleri ile belli bir kontrol
altına alınmaları sağlanmıştır.
Görüldüğü gibi şehirler tarih boyunca dönüşümü bünyelerinde taşımışlardır. Dönüşüm
nasıl adlandırılsa adlandırılsın kısmen kendiliğinden olduğu gibi bir yerden sonra bir
müdahale sonucunda olmaktadır. Önemli olan ortaya konacak olan müdahalenin, şehrin
tarihine, bütünlüğüne ve özellikle de geleceğine bir ipotek koymadan gerçekleşmesidir.
29
1. OTURUM Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
Prof. Dr. Nazif GÜRDOĞAN
MEDENİYETLERİN
AYNALARI KUTLU ŞEHİRLER
GİRİŞ
Bir medeniyetin değerleri şehirlerin ekonomik,
sosyal ve kültürel dokusunu oluşturur. Camiler,
çarşılar, çeşmeler, dergahlar, meydanlar ve evler,
kültürlerin şehirlerdeki elle tutulur, gözle görülür
yansımalarıdır. Medeniyetleri diri tutan, her alanda
güçlü kılan, onların ruhlarıdır. İç dünyaları canlı
ve zengin olmayan medeniyetlerin, şehirlerinin
bir şiir gibi, düzen ve uyum içinde olmaları
beklenmez. Çünkü bir medeniyetin değerleri;
ahlakı, sanatı ve düşünceyi biçimlendiren, bilim
ve teknolojiyi yönlendiren, geniş bir çerçevenin
sınırlarını ve kırmızı çizgilerini belirler.
İslam medeniyeti, teori ve pratiğiyle bir inançlar
bütünüdür. İslam medeniyetinin teorisini imanın,
pratiğini de İslamın şartları oluşturur. İmanın
çerçevesinde; Allah’a, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine, öteki dünyaya, kadere, iyiliğin
ve kötülüğün O’ndan geldiğine ve ölümden sonra
dirilmeye inanmadır. İslamın şartları olan şehadet,
namaz, oruç, hac ve zekat da pratiği oluşturur. İç
ve dış dünya İslam medeniyetinde iç içe, birbirini
besleyen ve zenginleştiren bir bütündür.İnsanın
iç dünyası, dış dünyasına yansır. İç dünya dış
dünyayı hayatın ölümü içinde taşıdığı gibi taşır.
İslam medeniyetinin ortak noktaları, imanın ve
İslamın şartlarıdır. Onları teori ve pratik gibi,
bir bütün olarak ele alıp derinliğine kavramadan
Müslümanları anlamak mümkün değildir. Şehirler
30
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
medeniyetin, camiler de şehirlerin ruhudur. İslam medeniyetinin özünü kavrama açısından, üç cami, yeryüzündeki mabetlerin
başında gelir. Onlar, diğer mabetlerden daha anlamlı oldukları gibi, erdemlilikte
de hiçbir mabet onlarla boy ölçüşemez. Bu mabetler, Mekke’nin, Medine’nin ve
Kudüs’ün kalbinde yer alan mescitlerdir. Mekke’de Harem, Medine’de Peygamber ve
Kudüs’te Aksa Mescitleri İslam Medeniyetinin köşe taşlarıdır. Onlar Mekke, Medine
ve Kudüs’ün simgeleridir. Erdemli şehirlerin ve erdemli yönetimlerin bilgisi, İslam
milletinin kalbi olan bu şehirlerdir.
Mekke, ilk Peygamber’den son Peygamber’e kadar bütün peygamberlerden izler taşır.
Malcolm X’in deyişiyle, Mekke zaman kadar eski bir şehirdir. Bu yüzden, şehirlerin
Anası Mekke’ye, İslam milletinin başşehri gözüyle bakılır. Mekke İslam milletinin,
Kabe de Mekke’nin merkezidir. Kur’an’da haber verildiği gibi, Kabe yeryüzünün ilk
mabedidir. Kabe ilk defa melekler, sonra da ilk insan ve ilk peygamber Âdem tarafından
inşa edilmiş. İslam medeniyetinde sürekliliğin, bütünlüğün ve değişmezliğin simgesi.
Kabe’yi İbrahim Peygamber, oğlu İsmail ile birlikte, eski yerine yeniden yapmıştır.
Son olarak Son Peygamber Hz. Muhammed (SAV) tarafından yenilenerek, putlardan
temizlendi. Kabe ile Mekke, İslam kültür ve sanatında vazgeçilmez bir yer tutar.
Kabe Müslümanların sanatında, Titus Burchart’un vurguladığı gibi, bir kutup yıldızı
işlevi yüklenmiştir. Çevresinde toprağa verilmiş yüzlerce peygamberle birlikte bütün
insanlığa yol gösteren Mekke’yi, Müslümanlar ömürlerinde en az bir kere ziyaret
etmek zorundadır. İslamın şartlarından biri olan Hac, Mekke merkezli bir ibadettir.
Medine Peygamber şehridir. Etrafı dağlarla çevrili olan Medine, Hz. Muhammed’in
(SAV) ümmetinin başşehri konumundadır. Medine’nin merkezi Peygamber
Mescidi’dir. Hz. Muhammed, dünya değiştirdiği evde toprağa verilmiştir. O toprak ki
bütün insanlığa rahmet olarak gönderilmiş Son Peygamber’i bağrında taşımaktadır.
Varoluşun kaynağı olmasıyla, Ravza yeryüzünün en aziz köşesidir. Ravza’yı ziyaretin,
Son Peygamber’i sağlında ziyaret gibi olduğu, kendisi tarafında müjdelenmiştir.
Kudüs, Yakupoğulları’ndan Peygamberlik ile Sultanlığı birleştiren Davut ve
oğlu Süleyman’a başşehir olmuştur. Mukaddes Beyt, Musa Peygamber’den 5 asır
sonra Süleyman Peygamber tarafından yapılmıştır. Seçilmiş Meryem, bu mescit
çevresinde iç olgunluğa erişerek, İsa’yı babasız olarak doğurmuştur. İsa Peygamber
ölüleri diriltme, doğuştan görmeyen gözleri açma gibi bütün mucizelerini bu şehirde
göstermiştir.
30 yaşında peygamber olan İsa (AS) ile İslam Milletinin bayrağı Musa (AS)
31
1. OTURUM Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
ümmetinden İsa (AS) ümmetine geçmiştir. Ancak üç yıllık peygamberlik süresinde
kendisine yalnızca 12 kişi inanmıştır. İsa Peygamber havarileriyle son görüşmesinde,
“Horoz ötmeden sizin biriniz beni inkar edecek ve pek az paraya satacak” demiştir.
Yuda O’nu ele vermiş ancak onun yerine kendisi cezalandırılmıştır.
Romalılar, İsa Peygamber’in göğe çekilişinden 40 yıl sonra Kudüs’ü ele geçirerek,
yakıp yıkmışlar. Üç asır içinde imparator Konstantin eliyle de Hıristiyan olmuşlardır.
Konstantin ikinci Roma olarak İstanbul’u kurmuştur. Kudüs Halife Ömer ile
Müslümanlara geçmiş. Son Peygamber’in Miraç kenti, Mekke’den önceki kıble ve
Halife Ömer’in yaptığı camiyle İslam kültüründe önemli bir yer tutar. Bu yüzden
Kudüs, Hz. Muhammed (SAV), Musa (AS) ve İsa (AS) ümmetlerinin ortak başkentidir.
İslam Milletinin erdemli şehirlerinin üçüncüsüdür.
İslam kültürü içinde şehirlerin kurulmasında ana örnek, Peygamber şehri Medine
olmuştur. Müslümanların kurdukları şehirlerin merkezinde Cami, çarşı ve okul
bulunur. Şehri bu üçlünün çevresinde işyerleri, evleri, mektepleri, kütüphaneleri,
hanları, hamamları ve çeşmeleriyle birlikte ezan sesinin duyulduğu sınıra kadar
halka halka genişler. Ezan sesinin işitilmediği sınırdan sonra, başka bir yerleşim
kümesinin çevresi başlar. Merkez ile çevre, çevre ile merkez yoğun bir alışveriş
içindedir. Buhara’dan Saraybosna ve Kurtuba’ya kadar Müslümanların kurdukları
bütün şehirlerde, söz konusu fiziksel gelişme bütün ayrıntılarıyla gözlenir.
İstanbul’un eski merkezine bakıldığında İslam kültürü içinde oluşan şehirlerin
ana özellikleri açıkça görülür. Beyazıt, Süleymaniye ve Nuruosmaniye camileri
üçgenindeki yapılar, medrese, cami ve kapalıçarşıyı odak noktası alan mekansal bir
bütünlük gösterir. Şehrin oluşumunda yapılar ve doğal çevre tatlı bir uyum ve düzen
içindedir. Camiler, çarşılar, çeşmeler ve meskenlerle ağaçlar birbirini tamamlar.
Mecidiyeköy ve Maslak sözkonusu olduğu zaman, gökyüzüne isyan edercesine çok
katlı binalar ve onların arasında ezilen ağaçların oluşturduğu bir yapılaşma vardır.
Eski İstanbul bir uyum ve düzeni yansıtırken, yeni İstanbul göklere başkaldıran bir
yapılaşmayı sergiler. Eski İstanbul’un örneği Hz. Peygamber’in hicret yurdu Medine
iken, yeni İstanbul’un örneği modern çağların Roma’sı New York’tur.
Dünyadaki her şehir, Medine ile Roma’yı; gündüzün geceyi, gecenin gündüzü içinde
bulundurması gibi yapısında taşır. Medine’ye özenenlerde hoşgörü ve güzellik öne
çıkarken, Roma’ya özenenlerde isyan ve şiddet ağırlık kazanır. Geleceğin erdemli
şehirlerinin örneği Medine’de, eski İstanbul’da ve eski Kurtuba’da, hiçbir yapı,
32
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Yaratıcı ile yarış olabilir kaygısıyla, ağaçlardan büyük yapılmamıştır. Bu yüzden eski
Şam, eski Konya ve eski Bağdat’ta doğal çevreyle, insan eliyle yapılanlar arasında eşsiz
bir uyum ve düzen vardır. Çünkü onların mimari eserlerdeki örneği, hayatın olduğu
kadar doğal çevrenin de benzersiz bir simgesi olan ağaçlarla birlikte tabiattır. Tabiat,
Allah’ın sözsüz ayetleridir. İnananlar, Kur’an gibi tabiatı da okumak zorundadır.
Şehirleşme olgusu, son yüzyılda ekonomik, sosyal ve kültürel yapıda ortaya çıkan en
önemli gelişmelerden biridir. Nüfusun çoğunluğunun şehirlerde yaşamasıyla sosyal,
ekonomik hayat köklü değişikliklere uğramıştır. İbn Haldun, şehirlerin büyümesiyle
üretimin de kat kat artacağını söyler. Üretimin artmasıyla gelir ve bolluk da büyür.
Şehirlerin yaşama düzeyi ve zenginliği de üretime paralel olarak gelişir. Ancak
şehirleşmeyle insanların üretim düzeylerinden daha çok tüketim düzeyleri yükselirse,
şehirler kültürlerin gerilemesine yol açar. Şehirler, ürettiklerinden daha çok tüketmeye
heveslenirlerse, toplumların çökmesinin kaynağı ve hazırlayıcı olur.
Bir ülkede şehirler, kültürlerin aynası oldukları kadar kültürlerin zenginleşmesinin de
sürükleyici gücüdür. Bu yüzden Mevlana, köyde üç gün kalanın kırk gün aklı başına
gelmez, diyerek merkez ile çevre arasındaki işlev farkını çarpıcı bir biçimde dile
getirir.Şehirler tarih boyunca ekonomik ve kültürel canlılık kaynakları olmuşlardır.
İslam medeniyetinin geleceği, Medine’yi örnek alan İstanbul, Buhara, Bursa, Bakü,
Kazan, Saraybosna, Kayseri, Konya ve Maraş gibi şehirlerdir. Onlar ülkelerinden
önce şehirlerini, gelecekte kaçınılması sözkonusu olmayan bir kültür ve medeniyet
hesaplaşmasına hazırlıyor. Onların mayası Mekke, Medine ve Kudüs gibi erdemli
şehirlerde yoğrulmuştur.
Bütün dünyada inananlar, Medine’de Son Peygamber’in çevresinde halkalanan ilk
Müslümanların coşkusunu taşıyor. İstanbul’u kuşatanlar gibi, Paris’i, Londra’yı,
Berlin’i, Moskova’yı, Roma’yı ve New York’u kuşatmaya hazırlanıyorlar. Orduların
yerini gönüllü kuruluşların, devletlerin yerini de şehirlerin aldığının bilincindedir.
Duvarsız, kapısız ve sınırsız kare dünyada her şehir bir dünya, her dünya bir şehirdir.
33
1. OTURUM Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
Prof. Dr. Nevin GÜNGÖR ERGAN
Hacettepe Üniversitesi
[email protected]
Doç. Dr. Birsen ŞAHİN KÜTÜK
Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi
[email protected]
Doç. Dr. Serdar SAĞLAM
Gazi Üniversitesi
KENTSEL DÖNÜŞÜM
POLİTİKALARI VE
TOPLUMSAL KATILIM
Özet:
Son 5 yıldır hızı artan ve yeni düzenlemelerle farklı
boyut kazanan kentsel dönüşüm projeleri Türkiye’de
önemli bir değişime kaynaklık etmektedir. Ankara’daki kentsel dönüşüm projeleri ise bunun önemli uygulama alanlarından birini oluşturmaktadır. Bu nicel
araştırmada Ankara’da kentsel dönüşüm alanlarından
olan Mamak ve Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa bölgeleri incelenmiş ve kentsel dönüşüm projesi alanlarında
yaşayan halkın bu projelere bakışları ele alınmıştır.
Çalışmada anket tekniği ile toplam 374 kişiden veri
toplanmıştır. Araştırma sonucunda kentsel dönüşüm
projelerinde, halkın ihtiyaçlarının dikkate alınmasının
son derece önemli olduğu görülmüştür.
Anahtar kelimeler: Kentleşme, gecekondu, kentsel dönüşüm, kentsel dönüşüm projeleri, nicel araştırma.
Abstract:
Urban transformation projects that winning new regulations in different sizes for 5 years has been an important source of change inTurkey. The urban transformation projects in Ankara constitutes one of the major
34
Bu çalışma Hacettepe Üniversitesi
BAB desteği ile gerçekleştirilen
“Kentsel Dönüşüm Projelerinin
Gerçekleştirildiği Alanlarda
Yaşanan Sosyal, Ekonomik ve
Kültürel Değişmeler” isimli
projenin verilerinden faydalanılarak
oluşturulmuştur. Çalışmanın
daha geniş kapsamlı hali daha
önce VII. Sosyoloji Kongresinde
sunulmuş ve kongrenin e-kitabında
yayımlanmıştır.
1
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
application areas of it. Mamak and Hıdırlık Tepe – Ismet Pasa regions which is the urban
transformation areas in Ankara were examined in this quantitative research and the thoughts
of the people living in the areas of urban transformation project about these projects are discussed in this study. We collected data from 374 people with survey technique in this study.
The results of this study showed that it is important to take the needs of the people who live
in urban transformation project areas.
Key words: Urbanization, squatter, urban transformation, urban transformation project, quantitative research.
Giriş
Gecekondulaşma ile kentleşmenin adeta birlikte geliştiği Ankara’da son yıllarda arka
arkaya büyük ölçekli kentsel dönüşüm projeleri sürdürülmektedir. Bu projeler sadece
bir ilçede değil aynı anda birden fazla ilçede devam etmektedir. Bu çalışmada gecekondulaşmanın ilk şekillendiği ve en geniş kapsamda gecekondu mahallelerine sahip olan
Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa ve Mamak kentsel dönüşüm alanında yaşayan halkın
bu projelere bakışları ele alınmaktadır. Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa, Cumhuriyet’in
kuruluşunun sembolü olan Ulus bölgesindedir ve bu bölge 1950’li yıllardan bu yana
Kale, Kale çevresi, Bentderesi ve karşısındaki gecekondu mahalleleri ile birlikte adeta
Ankara’nın merkezinde hiç değişmeyecek ve yerleşik bir yapı olarak düşünülmekteydi.
Ankara’da yaşayanlar, Ankara’nın tarihini bilenler belki de bu bölgenin değişeceğini şimdiye kadar hiç düşünmemiştir. Mamak bölgesi ise yine gecekondulaşma hikayesi Ulus kadar eski olan ve Ankara’nın gecekondu kenti manzarasına sahip olmasında büyük bir
paya sahip ilçesidir. Şimdiye kadar kısmen apartmanlaşma olmuşsa da bunlar ya özel müteahhitler aracılığı ile ya da devletin, belediyenin sosyal sorumluluk kapsamında yaptırdığı
konutlar şeklinde olmuştur. Bu araştırmada amaç gecekondulaşmanın ilk şekillendiği ve
en geniş kapsamda gecekondu mahallelerine sahip olan Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa ve
Mamak kentsel dönüşüm alanında yaşayan halkın bu projelere bakışlarını karşılaştırmalı
olarak vermektir. Bu projelerden doğrudan etkilenen halkın, konuya ilişkin düşünceleri
hem bu projelerin gerçekleştirilmesi hem de sonraki projeler yapılırken uygulamaya ilişkin
fikir vermesi açısından önemlidir. Literatürde kentsel dönüşüm planları uygulamalarında son dönemde en çok kabul gören ve daha insani olduğu düşünülen uygulama “katılımlı kentsel dönüşüm”dür. Bunun anlamı kentsel dönüşüm projelerinin hazırlık aşamasında halkın da düşüncesini alarak, projenin bu doğrultuda şekillendirilmesidir. Böylece
halk doğrudan etkileneceği projeyi, kendisi de etkileyebilmektedir. Bu nicel araştırma ile
Ankara’da uygulanan projelerin ne derece katılımlı kentsel dönüşüm projesi olduğu ve
halkın bu konudaki düşünceleri iki proje bölgesinde karşılaştırmalı olarak verilecektir. Te-
35
1. OTURUM Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
mel amaç halkın kentsel dönüşüm projelerine bakışını, projelerden beklentilerini, memnun
oldukları ve memnun olmadıkları alanları tespit ederek katılımlı kentsel dönüşüm projeleri
için bir veri sağlamaktır.
Ankara’da Kentleşme, Gecekondulaşma ve Kentsel Dönüşüm Projeleri
Türkiye’deki imar ve konut sorunu öncelikle başkent olduktan sonra her yıl % 6’lık bir
nüfus artışını gerçekleştiren Ankara’da (Tekeli 2011: 281) kendisini gösterdi. Ankara’da
İmar Müdürlüğü’nün kurulması ile konut sorununu çözmek devlet politikası haline geldi.
Ankara, 1928 yılında hazırlanan Jansen Planı ile Türkiye’de ilk şehir planının yapıldığı, ilk
konut kooperatiflerinin doğduğu, daha sonra gecekondulara dönüşecek olan ilk barakaların inşa edildiği ve ilk konut affının çakarıldığı kentimiz oldu.
Türkiye’de hızlı kentleşme süreci ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlamıştır. Kırlardan
kentlere yoğun göç hareketinin bir neticesi olarak doğan gecekondular ülkenin uzun bir
dönemini kapsayan ekonomik, toplumsal ve kültürel bir sorun olarak devam etmiştir.
İlk barakalar Ulus’ta şehir merkezine yakın yerlerde, daha sonra Altındağ, Atıfbey ve Yenidoğan üçgeninde yaygınlaştı. Ankara’da 1935’te 17 bin 372 yapıdan 937’sinin baraka olduğu tespit edilmiştir (Tekeli 1996: 55). 1940’lardan sonra gecekondu adını alan barakalar
Hıdırlıktepe, Mamak, Gülveren, Cebeci, Yenişehir ve Seyranbağları semtlerinde artmaya
başladı. Küçükesat, Çankaya ve Dikmen çevrelerinde seyrek bir yerleşim vardı. 1948’de çıkan 5218 sayılı yasa ile gecekondular Topraklık, İncesu bölgelerinde (Şenyapılı 2004: 125134), sonraki yıllarda da Ankara’nın neredeyse bütün bölge ve çeperlerine yayıldı.
Mamak’ta ilk gecekondular 1930’lu yıllara kadar uzanmaktadır. 1950’de şehir planlamasının gözden geçirilmesi ve Demirlibahçe’deki imarlı yapılaşmanın ardından Mamak bölgesinde de hızlı bir gecekondulaşma süreci başlamıştır. 1990’lara gelindiğinde ise Mamak’ın
% 90’ı gecekondulardan oluşmaktaydı (2013 Performans Programı 2013: 8).
İlk dönemlerde bir asayiş meselesi olarak algılanan gecekondu sorunu 1966 yılında “Gecekondu Kanunu” ile birlikte hukuk literatürüne de girmiştir. Günümüze kadar 12 civarında
imar affının çıkarılması ile devam eden süreç “kentsel dönüşüm projeleri” ile birlikte yeni
bir aşamaya gelmiştir.
Kentsel dönüşüm, ekonomik, sosyal, mekansal ve çevresel dinamikleri ile “kentsel sorunların çözümünü sağlayan ve değişime uğrayan bir bölgenin ekonomik, fiziksel, sosyal ve
çevresel koşullarına kalıcı bir çözüm sağlamaya çalışan kapsamlı bir vizyon ve eylem olarak
tanımlanmaktadır (Turok, 2005,s.25’ten akt. Özdemir 2010: 1).
Bayraktar’a göre kentsel dönüşüm şu beş unsuru kapsamaktadır: Kaçak yapılaşmış alanların; doğal afetlerden doğrudan etkilenecek alanların; kent içerisindeki kullanımı sakıncalı
36
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
alanların; kent içindeki niteliksiz, sağlıksız ve yaşanabilir kent standartları dışında kalan
alanların ve işlevini yitirmiş tarihi mekânların, koruma alanlarının dönüştürülmesi (Bayraktar 2006: 235).
2981 ve 6875 sayılı kanunlar gereğince gecekondular bazı haklara kavuşmuş ve kentsel dönüşüm projelerinin uygulanmasının önü açılmıştır (Resmi Gazete, 8.3.1984, Sayı: 18355).
5366 sayılı kanun ile kentsel dönüşüm projelerinin gerçekleşmesinde ilgili bakanlık, belediyeler, il özel idareleri ve TOKİ yetkili kılmıştır (Resmi Gazete, 14.2.2005, Sayı: 26023).
Kentsel Dönüşüm kavramının Türk hukuk literatürüne ve uygulama alanına girmesinin ardından konu ile ilgili birçok eser yayınlanmış, resmi yayınlar, hukuki derleme ve tartışmalar,
yüksek lisans, doktora çalışmaları ve projeler yapılmıştır. Bu konuda en fazla yayınlanan
eserler kanunlar, ilgili mevzuat, dünyadaki uygulama ve hukuki yapılara ilişkindir.
YÖK tez kataloğu incelendiğinde Türkiye’deki üniversitelerde artarak devam eden yoğunlukta kentsel dönüşüm proje ve uygulamalarına ilişkin yüksek lisans ve doktora tezleri hazırlandığı görülmektedir. Bu tezler daha çok Şehir ve Bölge Planlama bölümünde yapılmıştır, diğerleri ise Sosyoloji, Kamu Yönetimi ve Tarih bölümleri ağırlıklıdır. Bu çalışmalarda
dikkati çeken bir başka husus ise bu tezlerin kentsel dönüşümün uygulandığı şehirlerdeki
üniversitelerde ve özellikle kendi bölgeleri üzerine yapılan çalışmalar olduklarıdır.
Kentsel dönüşüm ile ilgili çalışmalarda ele alınan konular da kentsel dönüşüm alanlarında
yaşayanların kent yaşamı ile entegrasyonları ve bunun mekanizmaları (Kahraman, 2008),
kentsel dönüşüm alanlarının dönüşümünü, bölgelerin idari, demografik ve iktisadi yapısındaki değişimi sağlayan unsurlar (Yenigül, 2009), kentsel dönüşüm projelerinin konut sorunu çözümündeki yeri (Kara, 2010), kentsel dönüşümde yeni politika, yasa ve eğilimlerin
değerlendirilmesi (Kütük İnce, 2006), kentsel dönüşümün fiziksel ve sosyal mekana etkisi
(Yüksel, 2007), kentsel dönüşüm alanlarında yaşayanların bu projelere bakışları (Güngör
Ergan ve Şahin, 2007) ve projelere dirençleri (Deniz, 2010) vb. gibidir.
Kentsel dönüşüm çalışmalarının nasıl yapılması gerektiği konusunda çeşitli görüşler olmasına rağmen sosyolojik açından en dikkat çekicilerinden biri şüphesiz ilk defa Sherry
Arnstein(1969)’ın ‘Halk Katılımı Merdiveni’ isimli eserinde geçen katılımlı kentsel dönüşümdür. Daha sonra doğrudan kentsel dönüşümün katılımlı modelinden söz eden
Atkinson (2004) ise bu projelerde halkın görüşünün önemine değinmiştir. Bir dönüşüm
sürecinin aşamaları olan hazırlık, planlama ve uygulama aşamalarından özellikle hazırlık aşamasında halkın düşüncesinin alınması önemlidir. Bu diğer aşamaların şekillenmesine de yardımcı olacaktır. Böylece halk dönüşüm sürecine katılacak ve halkın
ihtiyaçlarının belirlenmesi ve gerekiyorsa yerel halkın kişisel ve toplumsal kapasitesinin
artırılması gibi konular proje kapsamına alınacaktır.
37
1. OTURUM Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
Bu çalışmada ise Cumhuriyet sonrası Ankara’sı fotografının görünür alanlarından olan
Mamak ve Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa bölgelerinde uygulanmakta olan kentsel dönüşüm projelerine halkın bakışı iki proje alanında yaşayan halkın düşünceleri karşılaştırılarak incelenmektedir.
Yöntem
Ankara’da kentsel dönüşüm projesi kapsamındaki gecekondu mahallelerinde bu projelere ilişkin bakışın incelendiği bu çalışmada nicel yöntem kullanılmıştır. Anket tekniği
ile veri toplanan araştırmada temel hipotezler aşağıda verilmiştir.
Hipotezler:
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden aldığımız bilgilere göre, Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa Projesi’nin uygulandığı alanda ev sahibi olanların Mamak bölgesindekilere oranla
daha düşük oranda tapusu vardır ya da tapulu arazi miktarı daha düşüktür. Bu bağlamda tapulu ev sahibi olma oranı ve arsa miktarı düşük olan Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa Projesi’nin bulunduğu alanda yaşayanların, kentsel dönüşüm projesine ilişkin
düşüncelerinin Mamak bölgesindekilerden farklı olacağını düşünmekteyiz.
H1. Kentsel dönüşüme bakış, proje bölgesine göre değişir.
Evren ve Örneklem:
Çalışmanın Evreni’ni Ankara’nın Mamak ve Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa kentsel dönüşüm projeleri oluşturmaktadır. Evren olarak Mamak ve Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa Projeleri’nin alınma gerekçelerinden biri, Ankara’nın ilk gecekondu alanlarının
bu bölgelerde şekillenmiş olmasıdır. Diğeri ise her iki proje alanında da bu derece kapsamlı bir kentsel dönüşüm projesinin ilk defa uygulanmasıdır. Proje alanı HıdırlıktepeAtıfbey-İsmetpaşa’nın Ulus bölgesinin büyük bir kısmına yayıla n ve şehrin ortasında
Ankara fotoğrafının önemli bir parçasını oluşturan bir yerdedir ve şimdiye kadar bu
alanda ciddi bir dönüşüm projesi gerçekleşmemiştir. Ankara’nın gecekondu kenti görüntüsüne neden olmasında büyük payı olan Mamak’ta da ilk defa bu derece büyük
ölçekli bir proje ile dönüşüm hedeflenmektedir.
Bu kapsamda tesadüfi örneklem yöntemi ile iptal olabilecek anketler de düşünülerek
Mamak Kentsel Dönüşüm Projesi için proje kapsamındaki mahallelerden (Araplar, Boğaziçi, Büyük Kayaş, Küçük Kayaş, Derbent, Dostlar, Dutluk, Köstence, Şahap Gürler,
Şirin Tepe, Tepecik, Yeşil Bayır mahallesi) toplam 12 mahallede 307 gecekonduludan,
Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamındaki mahallelerden
(Atıf Bey, Orhan Gazi, Yıldırım Beyazıt, Fatih, Gökçenefe, Öncüler ve Yenidoğan) ise
38
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
toplam 7 mahallede 67 gecekonduludan anket tekniği ile veri toplanmıştır. Toplamda
ise 19 mahallede 380 gecekonduludan veri toplanmıştır.
Veri Toplama ve Analiz Teknikleri:
Bu nicel araştırmada veri toplama tekniği olarak gözlem, görüşme ve anket kullanılmıştır. Anket sorularının oluşturulması için gözlem ve görüşmeler yapılmış, bunlardan elde
edilen verilere göre de araştırmanın anket soruları oluşturulmuştur.
Anket soruları demografik sorular, şehre geliş, yaşanan konuta ve mahalleye ilişkin düşünceler, kentsel dönüşüm projelerine ilişkin bilgi düzeyi ve kentsel dönüşüm projelerine
ilişkin düşünceler ve beklentilerden oluşmaktadır. Düşünce ve beklentilerle ilgili bazı
sorular açık uçludur. Hazırlanan anket 380 kişiye uygulanmıştır. 380 anketten 6 tanesi
yarıda bırakılma ve çekindikleri için doğru bilgi vermeme ya da bilgi vermek istememe
gibi nedenlerle iptal edilmiş ve toplam 374 anket üzerinden analizler yapılmıştır.
Açık uçlu soruların analizi için örneklemin orjinal söylemine bağlı kalınarak kategori
ve temalaştırma yapılarak analiz edilmiştir. Diğer soruların analizinde ise SPSS20 kullanılmış ve 374 anketten elde edilen veriler, iki proje bölgesi için karşılaştırmalı frekans
tabloları ve çapraz tabloları alınarak, hipotez testleri için ki kare analizi yapılmıştır.
Bulgular
Araştırmanın bulgular bölümü örneklem grubunun sosyo-demografik özellikleri, gecekonduya yerleşme ve yaşanan mekanların özellikleri, kentsel dönüşüm projelerine
ilişkin bilgi düzeyi ve kentsel dönüşüm projelerine ilişkin düşünceler ve beklentilerden
oluşmaktadır.
1. Örneklem Grubunun Sosyo-Demografik Özellikleri
Sosyo-demografik özellikler cinsiyet, yaş, medeni durum, doğum yeri, kendisinin ve
eşinin eğitim durumu, kendisinin meslek ve gelir düzeyinden oluşmaktadır.
Örneklem grubunun % 60’ını kadınlar (bunun % 69’u Mamak’ta, % 31’i ise
Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa’da ikamet etmektedir), %40’ını ise erkekler ( bunun
% 30’u Mamak’ta, % 70’i Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa’da ikamet etmektedir) oluşturmaktadır. Kadın katılımcının fazla olmasının nedeni araştırmanın günün 10.00 ile
19.00 saatleri arasında yapılması ve bu saatlerde çalışan erkeklerin evde olmamasıdır.
Bu veri evde çalışan kişiler sorusuna verilen cevaplarla birlikte düşünüldüğünde daha
da anlam kazanmaktadır. Şöyle ki Mamak Kentsel Dönüşüm Projesinin olduğu alanda
erkeklerin çalışma yüzdesi (% 70), Hıdırlıktepe Atıfbey-İsmetpaşa Kentsel Dönüşüm
39
1. OTURUM Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
Tablo 1:
Örneklem Grubunun Yaş Dağılımı
% 50
% 40
% 30
% 20
% 10
%0
13-17
18-22
23-27
Mamak Kentsel Dönüşüm Projesi
28-32
33-37
38-42
43-47
48-52
53 ve üstü
Hıdırlıktepe-Atıf Bey-İsmet Paşa Kentsel Dönüşüm Projesi
Proje alanındakinden (% 50) daha yüksektir.
Örneklem grubunun yaş dağılımı ise benzer şekildedir. Buna göre her iki proje alanında
da 53 yaş ve üzerinde olanlar en yüksek orana sahiptir.
Medeni durum ise yine her iki proje alanında benzerdir. Buna göre her iki proje alanında evli olanların oranı % 75’in izerindedir. Eşi ölmüş olanlar % 10 civarında, hiç
evlenmemiş olanlar % 4, boşananlar ise % 2 oranındadır.
Doğum yeri, eğitim düzeyi, eşin eğitim düzeyi konularında da örneklem grubu her iki
proje bölgesinde de benzer özellikler göstermektedir. Örneklem grubunda en yüksek
oran köy doğumlu olanlardır. Bunu şehir+büyükşehir doğumlular izlemektedir.
40
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Örneklem grubunun ve eşlerinin eğitim düzeyleri de proje bölgesine göre anlamlı düzeyde değişmemektedir (P>0.05). Hem kendileri hem de eşleri için iki proje bölgesinde
de en yüksek oran ilkokul mezunu olmaya aittir.
Tablo 2:
DOĞUM YERİ
Projenin Adı
Dogum yeri
Mamak Kentsel Dönüşüm
Projesi
Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa
Kentsel Dönüşüm Projesi
toplam
Köy
Frekans
% Sütun
Kasaba
Frekans11 1 12
% Sütun
% 3,6
% 1,5
% 3,2
İlçe
Frekans
% Sütun
60
% 19,6
15
% 22,4
75
% 20,1
Şehir
Frekans
% Sütun
55
% 18,0
9
% 13,4
64
% 17,2
Büyükşehir
Frekans
% Sütun
36
% 11,8
16
% 23,9
52
% 13,9
Toplam
Frekans
% Sütun
306
% 100,0
67
% 100,0
373
% 100,0
144
% 47,1
26
% 38,8
170
% 45,6
Mamak bölgesinde vasıflı işçi diğer meslek grupları içinde yüksek bir değere sahipken,
Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa bölgesinde işçi yüksek orana sahiptir. Gelir durumu ise
Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa bölgesinde 700 TL’den az ve düzenli bir geliri olmayanların oranı (% 24), Mamak bölgesine göre (% 11) oldukça yüksekken, 700-2000
TL arasında geliri olanlar Mamak bölgesinde % 72 iken, bu oran Hıdırlıktepe-Atıfbeyİsmetpaşa bölgesinde düşmektedir (% 50). Meslek ve gelir düzeyi proje bölgesi ile
anlamlı düzeyde ilişkilidir (P<0.05).
2. Gecekonduya Yerleşme ve Yaşanan Mekanların Özellikleri
Gecekonduya yerleşme ve yaşanan mekanların özellikleri bölümü; kente geliş ve gecekonduya yerleşme nedeni, oturulan evin özellikleri, mahallesinde akrabasının hemşeri-
41
1. OTURUM Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
sinin olma durumu, oturulan evin mülkiyeti ve evin hane halkına yetme durumlarından
oluşmaktadır.
Her iki proje bölgesinde de kente geliş ve gecekonduda yaşama nedeni iş bulmak (en
düşük % 74) ve daha iyi yaşam koşullarına sahip olabilmektir (en düşük % 23).
Oturulan evlerin özellikleri ise şu şekildedir: Evlerin tamamında elektirik, su ve mut-
Tablo 3:
ÖRNEKLEM GRUBUNUN EĞİTİM DURUMU
EĞİTİM DURUMU
Projenin Adı
Mamak Kentsel Dönüşüm
Projesi
Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa
Kentsel Dönüşüm Projesi
toplam
Okur-yazar değil Frekans
% Sütun
35
% 11,4
9
% 13,6
44
% 11,8
Okur-yazar
Frekans
% Sütun
15
% 4,9
10
% 15,2
25
% 6,7
İlkokul
Frekans
% Sütun
158
% 51,6
26
% 39,4
184
% 49,5
Ortaokul
Frekans
% Sütun
36
% 11,8
8
% 12,1
44
% 11,8
İlköðretim
Frekans
% Sütun
11
% 3,6
2
% 3,0
13
% 3,5
Lise
Frekans
% Sütun
39
% 12,7
7
% 10,6
46
% 12,4
Meslek lisesi
Frekans
% Sütun
2
% 0,7
2
% 3,0
4
% 1,1
Yüksekokul
Frekans
% Sütun
3
% 1,0
0
% 0,0
3
% 0,8
Üniversite
Frekans
% Sütun
6
% 2,0
2
% 3,0
8
% 2,2
Lisansüstü
Frekans
% Sütun
1
% 0,3
0
% 0,0
1
% 0,3
TOPLAM
Frekans
% Sütun
306
% 100,0
66
% 100,0
42
372
% 100,0
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
fark vardır. Tamamına yakınında (en düşük % 92) tuvalet ve banyo içeridedir. Mamak
bölgesindeki evler daha çok (% 73.6 ) tek katlı iken, Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa
Kentsel Dönüşüm Projesi alanındaki evler daha çok (% 51.5) iki katlıdır. Mamak’ta üç
odalı ev oranı, Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa Kentsel Dönüşüm Projesi alanında ise iki
odalı ev oranı daha yüksektir.
Evlerin bahçesinde sebze ekilen yer, kümes ya da ekmek yapılan yer olup olmadığı
Tablo 4:
Kente Geliş ve Gecekonduya Yerleşme Nedeni
Projenin Adı
EĞİTİM DURUMU
Mamak Kentsel
Dönüşüm Projesi
EVET
İş bulmak için
HAYIR
Can ve mal
güvenligi
nedeniyle
Evlilik
nedeniyle
Akrabalarım
ve yakınlarım
olduğu icin
Daha iyi yaşam
koşullari için
Cocukların
eğitimi için
EVET
HAYIR
EVET
HAYIR
EVET
HAYIR
EVET
HAYIR
EVET
HAYIR
Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa
Kentsel Dönüşüm Projesi
toplam
Frekans
% Sütun
Frekans
% Sütun
190
64,8%
103
35,2%
45
76,3%
14
23,7%
235
66,8%
117
33,2%
Frekans
% Sütun
Frekans
% Sütun
6
2,0%
287
98,0%
2
3,4%
57
96,6%
8
2,3%
344
97,7%
Frekans
% Sütun
Frekans
% Sütun
56
19,1%
237
80,9%
3
5,1%
56
94,9%
59
16,8%
293
83,2%
Frekans
% Sütun
Frekans
% Sütun
18
6,1%
275
93,9%
1
1,7%
58
98,3%
19
5,4%
333
94,6%
Frekans
% Sütun
Frekans
% Sütun
69
23,5%
224
76,5%
18
30,5%
41
69,5%
87
24,7%
265
75,3%
Frekans
% Sütun
Frekans
% Sütun
39
13,3%
254
86,7%
7
11,9%
52
88,1%
46
13,1%
306
86,9%
43
1. OTURUM Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
Tablo 5:
Mahallesinde Akraba/ Hemşehrisinin Olma Durumu
Projenin Adı
Mamak Kentsel
Dönüşüm
Projesi
Hıdırlıktepe-Atıfbeyİsmetpaşa Kentsel
Dönüşüm Projesi
Frekans
% Sütun
Frekans
% Sütun
181
% 59,9
121
% 40,1
42
% 64,6
23
% 35,4
223
% 60,8
144
% 39,2
Frekans
% Sütun
Frekans
% Sütun
99
% 32,8
203
% 67,2
25
% 38,5
40
% 61,5
124
% 33,8
243
% 66,2
Frekans
% Sütun
Frekans
% Sütun
10
% 3,3
292
% 96,7
0
% 0,0
65
% 100,0
10
% 2,7
357
% 97,3
Frekans
% Sütun
Frekans
% Sütun
Frekans
% Sütun
Frekans
% Sütun
66
% 22,4
56
% 19,0
42
% 14,2
131
% 44,4
13
% 20,0
11
% 16,9
10
% 15,4
31
% 47,7
79
% 21,9
67
% 18,6
52
% 14,4
162
% 45,0
Frekans
% Sütun
Frekans
% Sütun
Frekans
% Sütun
Frekans
% Sütun
76
% 27,0
40
% 14,2
39
% 13,8
127
% 45,0
13
% 19,4
14
% 20,9
11
% 16,4
29
% 43,3
89
% 25,5
54
% 15,5
50
% 14,3
156
% 44,7
EĞİTİM DURUMU
Sizden önce
bu maHallede
Sizden önce bu
mahallede yerleşen
hemşeriniz
var mıydı?
Sizden önce bu mahallede
yerleşen tanıdıklarınız
arkadaşlarınız var mıydı?
EVET
HAYIR
EVET
HAYIR
EVET
HAYIR
EVET
BİR ÇOĞU
Şu an komşularInIzdan
akraba olanlar var mI?
Evet bir
kısmı
Evet birkaç
tanesi
Hayır
yok
EVET
BİR ÇOĞU
Şu an komşularInIzdan
hemserileriniz
olanlar var mI?
Evet bir
kısmı
Evet birkaç
tanesi
Hayır
yok
44
toplam
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
konusunda elde edilen verilerde ise her iki proje alanında da en az % 50’sinin evinin bahçesinde bu tarz bir yapının olmadığı tespit edilmiştir. Ancak bunun olmadığını
söyleyenlerin oranı Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa Kentsel Dönüşüm Projesi alanında
yaşayanlarda daha yüksektir (% 70). Bahçesinde bu tarz yerler olduğunu söyleyenlerin
içinde ise en yüksek oran sebze ekilen yerleri olduğunu söyleyenlere aittir.
Her iki proje bölgesinde de örneklem grubunun en düşük % 60’ı mahalleye taşınmadan
önce o mahallede akrabaları olduğunu belirtmiştir. Bu oranlar şu an için sorulduğunda
ise düşmüştür.
Her iki proje bölgesinde de oturulan ev örneklem grubunun yaklaşık % 50’sinin kendi
evi, yaklaşık % 20’sinin anne–babasının evi, yine yaklaşık % 20’si ise kiracıdır. Örneklem grubunun oturduğu evin hane halkına yettiğini söyleyenlerin oranı Mamak’ta %
67, Hıdırlıktepe- Atıfbey- İsmetpaşa’da % 54’tür. Evin hane halkına yetme konusundaki düşünce proje alanına göre değişmemektedir.
Ev sahibi olma ile kentsel dönüşüm projesinin uygulanmasını isteme arasındaki ilişki
incelendiğinde ise hem ev sahibi hem de kiracı açısından % 50’ye yakın bir kesimin
bunu istediği, kalanın ise istemediği ve ev sahibi olmaya göre projeye ilişkin düşüncenin
anlamlı düzeyde değişmediği görülmüştür.
3. Kentsel Dönüşüm Projelerine İlişkin Bilgi Düzeyi
Kentsel dönüşüm projelerine ilişkin bilgi düzeyi bölümü; mahallelerinin kentsel dönüşüm projesi içinde yer alıp almadığı, kentsel dönüşüm projesini kimin yaptığını bilip
bilmedikleri, proje hakkında onlara bilgi verilip verilmediği, kentsel dönüşüm projesi
kapsamında kendilerine daire verilip verilmeyeceği, kentsel dönüşüm kapsamında yıkım yapıldığında ne yapacakları, kentsel dönüşüm kapsamında kendilerine verilecek
evlerle satılacak evlerin aynı olup olmadığı ve onlara verilecek evlerin nerede olacağından oluşmaktadır.
Mahallelerinin kentsel dönüşüm projesi kapsamında olup olmadığı konusundaki bilgileri incelendiğinde, Mamak kentsel dönüşüm bölgesinde yaşayanların % 92’si, Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa bölgesinde yaşayanların ise % 97’sinin mahallelerinin kentsel
dönüşüm projesi içinde yer aldığını bildikleri görülmüştür. Durumdan haberdar olma
açısından iki proje bölgesi arasında anlamlı bir ilişki yoktur.
Mahallerindeki kentsel dönüşüm projesini kimin yaptığını bilip bilmedikleri konusunda
ise, örneklem grubunun % 30’u bunu büyükşehir belediyesinin, % 20’si belediyenin, %
10’u büyükşehir ve TOKİ’nin ortaklaşa yaptıkları, % 10’u TOKİ yanıtını verirken, %
30’u bunu bilmediklerini belirtmişlerdir.
45
1. OTURUM Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
Proje hakkında size bilgi veriliyor mu sorusunda ise her iki proje bölgesinde de örneklem grubunun yaklaşık % 70’i kendilerine bilgi veren olmadığını % 10’u çeşitli
kaynaklardan, % 10’u belediye ve TOKİ görevlilerin yaptıkları toplantılardan, % 10’u
ise dernek, parti, avukat gibi yollardan bilgi aldığını söylemiştir.
Mamak kentsel dönüşüm projesi kapsamında kendilerine daire verilip verilmeyeceği
konusundaki düşüncelerinin yaşadıkları proje alanı ile anlamlı düzeyde ilişkili olduğu
görülmüştür (P<0.05). Kendisine daire verileceğini düşünme oranı Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa bölgesinde daha düşüktür.
Yıkım olduğunda ne yapılacağına ilişkin düşünce proje bölgesine göre değişmemektedir. Her iki proje bölgesinde de ne yapacağını bilmeyenler, kendi imkanları ile bir yer
bulacağını düşünenler ve bunların dışında farklı bir şey yapacağını söyleyenler yaklaşık
% 25 civarındadır.
Ancak, toprak sahiplerine verilecek evlerle, o toprak üzerinde yapılanlardan satılacak
olan evler aynı mı sorusuna verilen cevaplar, proje bölgesine göre anlamlı düzeyde değişmektedir (P<0.05). Şöyle ki kendilerine verilen evlerle satılacak evlerin aynı olmayacağını düşünenlerin oranı Hıdırlıktepe-Atıfbey- İsmetpaşa kentsel dönüşüm projesi
alanında yaşayanlarda (% 29.50), Mamak kentsel dönüşüm projesi alanında yaşayanlardan daha yüksektir (% 17.90).
Yine kendilerine verilecek evlerin kendi topraklarının olduğu yerden mi yoksa başka
yerden mi verileceği sorusunda verilen cevaplar da proje alanına göre anlamlı düzeyde
değişmiştir (P<0.05). Hıdırlık tepe-Atıf bey-İsmetpaşa bölgesinde yaşayanlarda, kendilerine verilecek evlerin bir başka yerde olacağı düşüncesi (% 36.7), Mamak bölgesinde
yaşayanlardakinden yüksektir (% 22).
4. Kentsel Dönüşüm Projelerine İlişkin Düşünceler ve Beklentiler
Kentsel dönüşüm projelerine ilişkin düşünceler ve beklentiler bölümü; kentsel dönüşüm projesinin uygulanmasını isteme durumu, kentsel dönüşüm projesinin kendileri
için faydalı olup olmayacağı, kentsel dönüşüm projesinin uygulanmasını isteme ve
istememe nedenleri, mahalleli bu konuyu kendi arasında konuşuyor mu, ortak karar alınıyor mu ya da ortak hareket ediliyor mu, mahallenin bu konuda bir temsilcisi ya da
sözcüsü var mı, mahalle dışından gelip proje konusunda size yardımcı olanlar var mı
(dernek vakıf gibi), kentsel dönüşüm projesi sizin için faydalı olur mu ve kentsel dönüşüm
projelerinden beklentileriniz nelerdir sorularına verilen cevapları içermektedir.
Kentsel dönüşüm projesinin kendi mahallelerinde uygulanması konusundaki düşünceleri ile proje bölgesi arasında da anlamlı ilişki yoktur. Her iki proje bölgesinde de
46
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Tablo 6:
Tablo 6: Kentsel Dönüşüm Kapsamında Yıkım Yapıldığında Ne Yapacaksınız?
Projenin Adı
Dogum yeri
Mamak Kentsel
Dönüşüm Projesi
Hıdırlıktepe-Atıfbeyİsmetpaşa Kentsel
Dönüşüm Projesi
toplam
Bilmiyorum herhangi bir bilgi verilmedi
Frekans
% Sütun
79
% 27,20
1796
% 27,90
% 27,4
Belediyenin ücretsiz vereceği
yerlerde oturacağız
Frekans
% Sütun
26
% 9,00
3 29
% 4,90
% 8,30
Kendi imkanlarımızla yer bulup,
belediyeden kira yardımı alacağız
Frekans
% Sütun
29
% 10,00
9 38
% 14,80
% 10,80
kendi imkanlarımızla yer bulup
kirasını ödeyerek oturacaz
akrabalarımızın yardımı ile
bir yerde kalacağız
Frekans
% Sütun
79
% 27,2
1089
% 16,4
% 25,4
Frekans
% Sütun
3
% 1
Diğer
Frekans
% Sütun
74
% 25,5
2296
% 36,1
% 27,4
TOPLAM
Frekans
% Sütun
290
% 100,0
61351
% 100,0
% 100
0 3
% 0% 0,9
Tablo 7:
Kentsel DönüşÜm Kapsamında Kendilerine Verilecek Evlerle Satılcak Evler Aynı mı?
% 60
% 50
Mamak Kentsel
Dönüşüm Projesi
% 40
% 30
% 20
% 10
%0
EVET
HAYIR
BİLMİYORUM
Hıdırlıktepe-Atıf Beyİsmet Paşa Kentsel
Dönüşüm Projesi
47
1. OTURUM Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
örneklem grubunun en az % 53’ü kentsel dönüşüm projesinin uygulanmasını istemektedir.
Aile fertlerinin bu konuda onlarla aynı fikirde olup olmama konusunda görüşleri sorulduğunda her iki proje bölgesinden de örneklem grububun en az % 90’ı bu konuda
ailelerinin kendileri ile aynı şekilde düşündüklerini ifade etmişlerdir.
Mahallelerinde kentsel dönüşüm projesinin uygulanmasını isteme ve istememe nedenleri sorulduğunda ise şöyle evaplar alınmıştır: Kentsel dönüşüm projesinin uygulanmasını isteme nedeni sırasıyla, “çarpık yapılaşmanın ortadan kalkması, düzen ve temizlik
gelecek olması, gelişmek (% 65), gecekondudan kurtulmak (% 15), apartmanın rahat
olması ve doğalgazı olması, sobadan kurtulmak (% 15) ve evlerin bakımsızlıktan kurtulmasıdır (% 5). Bu konuda örneklem grubundan bazı gecekondulular düşüncelerini
şu şekilde ifade etmişlerdir:
“Her yerde olsun isterim, gecekondu sorununu çözsünler.” (Erkek, 53 yaşında,
Mamak)
“Herkes gidiyor ben de bu ortamdan kurtulmak istiyorum.” (Kadın, 37 yaşında,
Hıdırlıktepe-Atıf Bey-İsmet Paşa)
“Görünüm bakımından daha güzel olacak çocuklar için park olur, bahçe süpürmekten kurtuluruz.”(Kadın, 56 yaşında, Mamak)
“Gecekondunun çilesinden bıktım. Her şey için Ulus’a iniyoruz. PTT uzak, kışın
çok buz oluyor. köpekler çoğaldı, kadınları ısırdı”(Kadın, 47 yaşında, HıdırlıktepeAtıfbey-İsmetpaşa)
“Güzelliği, evlerin rahatlığı var. Sobadan kurtuluruz, çok temiz. Kömürü yok,
pisliği yok.”(Erkek, 29 yaşında, Mamak)
“Güzel çevre olur, insanlar tertemiz oturur. Elektrik koptu, hala bekliyoruz,
yapılacak. Uzun süre yıkılmasa ben burada otururum, başka yere gücüm yetmez
ama tuvalet dışarıda, koşullar kötü. TOKİ’ye 2 yıl önce başvurdum ama hala ses
yok.” (Erkek, 48 yaşında, Mamak)
Kentsel dönüşüm projesinin uygulanmasını istememe nedeni ise sırasıyla, % 25’i hakkımızı vermiyorlar, % 15’i böyle mutlu ve memnunum, % 15’i borçlandırıyorlar, %10’u
evimizi seviyoruz , % 10’u kalacak yerimiz yok, % 15’u bireysel müteahhite vermek
istiyoruz, % 5’i kiracıym beni mağdur ederler, zor durumda kalırım, % 5’i bahçeli ev
daha iyidir apartmanı sevmiyorum demiştir. Bu konuda örneklem grubundan bazı gecekondulular düşüncelerini şu şekilde ifade etmiştir.
“Çok rahatım, evim büyük. Beni borçlandırmadan hakkımı verirse isterim ama diğer
48
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
türlü istemem.” (Erkek, 63yaşında, Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmepaşa)
“Biz daireye gidemeyiz. Çünkü metre kare az. Borçlandırıyorlar ama kimsenin ödeyecek parası yok. 150 metre kare tapuluya 80 metre kare ev verseler güzel olur. Tapu tahsisliye de 250 metre kareye 80 metre kare ev verseler makbul olur.” (Erkek, 44 yaşında,
Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa)
“Çok geç bitiyor, borçlandırma oluyor, müteahhit gibi olmuyor.” (Kadın, 52
yaşında, Mamak)
“Karşılığını alamıyoruz.” (Kadın, 38 yaşında, Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa).
“Müstakil evim olsun, sadece bizim burası kaldı değerli olduğu için vermek
istemiyorum.”(Erkek, 65 yaşında, Mamak)
“Millet alt alta üst üsteler, ses yaparlar, gürültü olunca yaşayamam.” (Kadın, 57
yaşında, Mamak)
“Kimse evinin yıkılmasını istemez. Çoluğum çocuğum aç susuz kaldı ben bu evimi yapana kadar. Yıkılırsa ne gidecek yer var ne de yeniden yapacak güç.”(Erkek,
57 yaşında, Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa)
“Kötü evim ölene kadar bana yeter.” (Erkek, 50 yaşında, Mamak)
“Kiralar artacak, maddi durum iyi değil. Bizi mağdur edecekler.”(Kadın, 34 yaşında, Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa)
“Oturduğum evde kiram az, yıkılınca nereye giderim. Daireye gitsem gücüm
yetmez.” (Erkek, 29 yaşında, Mamak)
“TOKİ az ev verir, daireyi az veriyor.”(Kadın, 44 yaşında, Mamak)
“Yaşlıyız belki göremeyiz. Hem kaç senede belli değil ama elden bir şey gelmiyor. Bir daire verecek, müteahhite versem en az 2 daire alırım.” (Erkek, 62 yaşında, Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa)
“Mahalleli toplanıp bu konuyu kendi aranızda konusuyor musunuz, ortak karar alınıyor mu, ya da ortak hareket ediliyor mu?” sorusuna her iki proje bölgesinde de örneklem grubunun yaklaşık % 50’si hayır, % 35’i konuşuluyor ama ortak karar alınmıyor;
% 15’i evet konuşuyor ve ortak karar alıyoruz, yanıtını vermiştir.
Mahallenizin bu konuda bir temsilcisi ya da sözcüsü olup olmadığı sorusuna ise örneklem grubunun % 60’ı hayır yok, % 15’i evet var, % 15’i muhtarlık, % 10’u bilmiyorum
demiştir.
49
1. OTURUM Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
Mahalle dışından gelip proje konusunda onlara yardımcı olanların olup olmadığı sorusuna ise örneklem grubunun 80’i hayır yok; % 10’u bilmiyorum; % 5’i muhtar; % 3’ü
Halkevleri, % 2’si Dikmen Vadisi Barınma Bürosu cevabını vermiştir.
Kentsel dönüşüm projesinin kendileri için faydalı olup olmayacağı konusunda ise her
iki proje bölgesinde de örneklem grubunun yaklaşık %5 0’si faydalı olacağını, yaklaşık
% 40’ı faydalı olmayacağını, kalanlar ise bir şey değişmeyeceğini belirtmişlerdir. Bu
konudaki düşünce de proje bölgesine göre değişmemektedir.
Kentsel dönüşüm projesinin faydası olmaz, bir şey değişmez ve bilmiyorum diyenlere,
neden sorusu sorulduğunda verilen cevaplarla, “Kentsel dönüşüm projelerinden beklentileriniz nelerdir?” sorusuna verilen cevaplar benzerdir. Örneklem grubunun % 20’si
yüksek oranda borçlandırıldıklarını, bunun yerine arsası küçük de olsa en azından herkese yaşayabileceği bir evin borçsuz verilmesini beklediklerini, % 20’si haklarının
verilmediğini, daha az metre kareli arsalara ev verilmesini istediklerini, % 60’ı TOKİ
değil, müteahhitlerin kentsel dönüşüm projesini yapmasını istediklerini belirtmişlerdir.
Örneklem grubunun tamamına yakını ise bu tarz bir proje yapılmadan önce halkın
düşüncesini almalarını, onlarla yapılacak toplantılarla halkın beklentilerini öğrenip
halkı mağdur etmeden bu işi gerçekleştirmelerini istediklerini belirtmişlerdir. Örneklem
grubuna göre halk kentsel dönüşüm projelerine karşı değildir, projelerin halka sorulmadan ani kararlarla uygulanmasına ve halkın mağdur edilmesine karşı olduklarını
belirtmişlerdir.
Sonuç ve Tartışma
Gecekondular ilk yıllardakinin aksine artık bahçesinde sebze yetiştirilen, ekmek pişirilen, kümesi olan, tuvaleti dışarıda olan mekanlardan; tuvaleti içeride olan, daha sağlamlaştırılmış ve düzenlenmiş, oda sayısı artmış ve bahçeleri ihtiyaçları karşılamakta
kullanılan alanlar olmaktan çıkmış ve bir dönüşüm gerçekleştirmiştir. Her iki proje
bölgesinde de örneklem grubunun en az % 60’ının mahalleye taşınmadan önce o mahallede akrabaları varken, bu oranlar şu an mahallerinde akraba ve hemşerilerin olması
açısından çok azalmıştır. Yıllar içindeki değişime rağmen iki proje kapsamındaki örneklem grubunun eğitim düzeyinin yaşadıkları bölge ile ilişkisi bulunmamıştır.
Genel anlamda bir değişim geçiren gecekonduları bekleyen yeni değişim, kentsel dönüşüm projeleridir. Bu projelerle sadece gecekonduların niteliği değil, aynı zamanda gecekondu mahallelerindeki sosyal ve kültürel ortamda da değişiklikler gerçekleşecektir.
Halkın bu değişime hazır olup olmadığı ya da bunu isteyip istemediği konusunda ise
aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır.
Her iki proje alanında da halkın neredeyse tamamına yakını yaşadıkları mahallenin
50
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
kentsel dönüşüm projesi alanında olduğunu bilmektedir. Bu konuda kendilerini kimin
bilgilendirdiği konusunda ise yine büyük birkısmı belediye ya da muhtarlık aracılığı
ile bilgilendirilmediklerini belirtmişlerdir. Yaşadıkları alanda başlayacak bir dönüşüm
hakkında bilgilendirilmediğini söyleyen halkın yaklaşık yarısı, her iki proje bölgesinde
de, bu projelerin uygulanmasını istemektedir. Gecekondudan kurtulmak, sobadan kurtulmak, apartmanın rahat olması, doğalgazı olması ve evlerin bakımsızlıktan kurtulması gibi nedenlerle bu projelerin hayata geçirilmesini isteyen halk, buna rağmen kendilerinin fikirlerinin alınmaması ve bilgilendirilmemeleri konularında belediyeye eleştirel
yaklaşmaktadır. Örneklem grubunun yaklaşık diğer yarısını oluşturan ve projeye karşı
olduklarını söyleyen grup ise proje bölgesine bağlı olmaksızın, yıllarca yaşadıkları, çocuklarını büyüttükleri ve bizim dedikleri evlerinin, alınan bir kararla kentsel dönüşüm
içinde yıkılacak olması fikrinin her ne kadar kendilerini rahatsız etse de asıl sorunun
bu yıkım sonrasında kendilerine haklarının verilip verilmeyeceği endişesi olduğu düşüncesindedir. Arsa miktarı ve genişliği ne olursa olsun, yıllarca o alanda yaşamış, emek
vermiş ve başka çaresi olmayan bu insanlar bir ev borçsuz verilsin ya da çok düşük
aidatlarla uzun vadede ödensin istemektedir.
Halka danışılarak yapılsa, bu projelere halk büyük destek verirdi diyen örneklem grubu,
gecekondunun olanaksızlıklarından bıktıklarını, kendilerinin de apartmanda yaşamak
istediklerini ancak, proje bu hali ile uygulandığında halkın büyük kısmının mağdur
olacağını belirtmişler. Bu sonuçlar, Ankara’daki sözkonusu proje alanlarındaki kentsel
dönüşüm projesi uygulamalarının, Atkinson (2004)’un katılımlı kentsel dönüşüm projeleri kapsamında değerlendirilemeyeceğini göstermektedir.
Kentsel dönüşüm projelerine ilişkin düşünceyi etkileyen değişkenler hakkında ise şu sonuçlara ulaşılmıştır: Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa Projesinin bulunduğu alanda yaşayanların sahip oldukları arsa miktarının Mamak bölgesindekilerden daha düşük olması
nedeniyle, “Kentsel dönüşüme bakış, proje bölgesine göre değişir” şeklindeki Hipotez
1 ile ilgilidir. Araştırma kapsamında elde edilen verilere göre Hipotez 1 yanlışlanmıştır.
Kaynakça
Sherry R. Arnstein, 1969. “A Ladder of Citizen Participation”, Journal of the
American Institute of Planners, (35: July), s. 216-24.
Rob Atkınson, “Kentsel Dönüşüm, Ortaklıklar ve Yerel Katılım: İngiltere Deneyimi”,
Uluslararası Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Sempozyumu, İstanbul, 2004.
Erdoğan Bayraktar, Gecekondu ve Kentsel Yenileme, Ekonomik Araştırmalar Merkezi,
Ankara, 2006.
Mehmet Baki Deniz, Grasroots Action Against Gecekondu Renewal Projects: The Case
51
1. OTURUM Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
of İstanbul Başıbüyük and Ankara Dikmen Vadi, Boğaziçi Üniversitesi Şehir ve Bölge
Planlaması Bölümü (Yayınlanmamış Doktora Tezi), 2010.
Nevin Güngör Ergan, Birsen Şahin, “Kentsel Dönüşüm Projesi Kapsamındaki Hacılar
Mahallesinde Yaşayanların Bu Projeye Bakışları”, Edebiyat Fakültesi Dergisi, Ankara,
2007, Cilt 24, Sayı 1, s. 83-106
Zerrin Ezgi Kahraman, The Relationship Between Squatter Housing Transformation
and Social Integration of Rural Migrants İnto Urban Life: A Case Study in Dikmen,
Ankara ODTÜ Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü (Yayınlanmamış Doktora Tezi),
2008.
Mustafa Kara, Gecekondu Dönüşüm Projelerinin Konut Sorununun Çözümündeki
Rolü: Ankara İli Gültepe ve Yatıkmusluk Mahalleleri Örneği, Süleyman Demirel
Üniversitesi (Yayınlanmamış Doktora Tezi), 2010.
Esra Kütük İnce, Kentsel Dönüşümde Yeni Politika, Yasa ve Eğilimlerin
Değerlendirilmesi, Kuzey Ankara Girişi (Protokol Yolu) Kentsel Dönüşüm Projesi,
Gazi Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü (Yayınlanmamış Y. Lisans Tezi),
2006.
Mamak Belediye Başkanlığı 2013 Performans Programı. Ankara: Mamak Belediyesi
Yayını, 2013.
Dilek Özdemir, Kentsel Dönüşümde Politika, Mevzuat, Uygulama – Avrupa Deneyimi
İstanbul Uygulamaları, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2010.
Resmi Gazete, 14.2.2005, Sayı: 26023
Resmi Gazete, 8.3.1984, Sayı: 18355
Tansu Şenyapılı, Barakadan Gecekonduya, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004.
İlhan Tekeli v.d. Ankara 1985’den 2015’e, Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayını
Ankara, 1996.
İlhan Tekeli, Anadolu’da Yerleşme Sistemi ve Yerleşme Tarihleri, Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, İstanbul, 2011.
Sevinç Bahar Yenigül, Metropoliten Kent Etkisindeki Yerleşimlerin Dönüşüm Sürecinin
Çözümlenmesi: Ankara Örneği, Ankara Gazi Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlaması
Bölümü (Yayınlanmamış Doktora Tezi), 2009.
Özge Yüksel, Kentsel Dönüşümün Fiziksel ve Sosyal Mekana Etkisi: Kuzey Ankara Girişi
Kentsel Dönüşüm Projesi, G.Ü. Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü (Yayınlanmamış Y.
Lisans Tezi), 2007.
52
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Gecekondular ilk yıllardakinin aksine artık bahçesinde sebze
yetiştirilen, ekmek pişirilen, kümesi olan, tuvaleti dışarıda
olan mekanlardan; tuvaleti içeride olan, daha sağlamlaştırılmış ve düzenlenmiş, oda sayısı artmış ve bahçeleri ihtiyaçları karşılamakta kullanılan alanlar olmaktan çıkmış ve bir
dönüşüm gerçekleştirmiştir.
53
1. OTURUM Medeniyetlerin Şehir Algısı ve Kentsel Dönüşüm
Prof. Dr. Kemal SAYAR
ŞEHİR ve RUH SAĞLIĞI
Psikoloji ile şehir hayatını birleştiren çalışmalar bizlere
çok temel olarak bir şey söylemektedir; insanın kullandığı yeşil alan miktarı arttıkça insanın mutluluğu artıyor, bir insanın kullandığı oksijen miktarının metreküpü arttıkça o insanın mutluluğu artıyor. Dolayısıyla
şehir olgusunu insanın mutluluğu göz önüne alınarak
yapılıyorsa, yeşil alana daha çok yer vermek gerekiyor.
Yeşil alana bakmayan evlerde bakmayan çatışmaların
daha fazla olduğuna dair çalışmalar vardır.
Modern hayat hız ve tempo üzerine kuruludur. Herkes
bir telaş içerisindedir. Bütün bu telaşlar aslında bizim
mutluluğumuzdan bir şeyler alıp götüren şeyler. Şehirleri dikey kurdukça hep insanların mutluluğundan
bir şey çalmış oluyoruz. Maalesef İstanbul’u da bu yapaylığa giderek teslim ediyoruz. Yöneticileri dinlediğimizde gayet güzel konuşmalar ortaya çıkıyor fakat
uygulamaya baktığınız da bu söylemler ortaya çıkmıyor. Bütün yanlış yapılanmaya karşı tedbirler alınmalı
ve insan mutluluğu ön planda tutulmalı. Bizler şehirleri kalkınmacı modele göre inşa edebiliriz, harikulade gökdelenler yapabiliriz fakat insanların birbirini
görmediği şehirde mutluluktan bahsedemeyiz. Mekan
psikolojisi üzerine çalışan pek çok insan, mekanlar insanın ruhuna sirayet ettiğini söyler. Batı Ataşehir örneği verilirken, oradaki insanların çok bireysel ve yardım
etmekten kaçınan insan tipleri olduğu söyleniyor, bunlar tabi çalışmalarla desteklenerek ortaya konabilir.
Kurduğumuz şehirlerde belli bir insan tipini de üretmiş oluyoruz, bu yüzden TOKİ kurumunun felsefesi
değişmeli çünkü TOKİ tarafından yapılan binalar
insanların birbirine yabancılaşmasını hızlandıran bir
etkiye sahip. Bu konuda daha fazla düşünmeli, bize ait
54
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
mahalleyi kurmaya çalışmalıyız. Bugün depresyon, uyuşturucu madde bağımlılığı gibi konular şehir insanlarının sorunları olarak ortaya çıkıyor. Bugün İstanbul’un bazı mahallelerinde
uyuşturucu maddeler leblebi gibi satılıyor. Bu ruh sağlığı açısından büyük bir problem. Varoş
mahaller büyüyor ama bizler de oralara yeşil alanlar, insanların spor yapabileceği yerler yapmazsak, bireylerin uyuşturucuya yönelmeleri daha kolay bir hale gelmektedir.
Modern şehirlerdeki bir başka problem de güvenlik konusudur. Baktığımızda büyük duvarla
mahalleler, zenginler ve fakirler olara ayrılmakta. Bu insanların birbirlerini hissetmeleri çok
zor çünkü insanın görülebilirliği azalmaktadır. Bir diğerkamlık ahlakı olmadan, narsist ve
materyalist durumlardan kurtulmak çok zor. Batı toplumlarında da bu böyle ama onlar da
rasyonellik ve planlama daha iyi. Biz de diğerkamlık ahlakını geliştirip şehirlerimizi merhametli şehirler olarak tekrar kurmalıyız.
Göçmenler üzerine yapılan çalışmalar şunu söylemektedir; bir göçmen geldiği şehirde ne kadar kabul görürse, ruhsal rahatsızlığa o kadar az yakalanıyor. Batı toplumlarında ırkçılık çok
yüksek olduğu için buradaki göçmenler bu tür rahatsızlıklara çok yakalanıyor. Göçmenler
buralarda şehir dışlarında veya ayrıştırılmış bölgelerde yaşadıkları için, şizofreni vb. birçok
hastalığı yakalanıyor. Şehirlerimizin dışarıdan gelen insanları daha yumuşak biçimde bağrına
basacak mekanizmaları da kurması lazım. Herkes aslında sorunu kolayca görebiliyor. Ben
çok güzel bir günde Süleymaniye’yi büyük bir mutlulukla izlerken bir bakıyorsun hayalet
gibi iki adet apartman arkadan beliriveriyor. Bu iki apartmanın benim ruhuma yaptığı tecavüzün hesabını kim verecek, ya da göğe bakma hakkımın Ataşehir’de engellenmesinin
hesabını kim verecek? Bu soruları hem de dostlarımıza sormamız lazım. Ne yaptıklarının
farkında olmaları lazım. Psikolojik rahatsızlıkların önemli bir kısmı aslında güzelliği hayatımızdan kovmamız neticesinde oluyor. Bir güzel camiye baktıkça insanların endişesi azalıyor.
O yüzden hepimizin şehirlerimiz de güzelliği isteme konusunda aktivistler olması lazım.
Sorumluluk psikolojide en önemli kavramlardan biridir. Hiç kimse aynı anda hem umutsuzluk hem de sorumluluk duygusuna sahip olamaz. Umutlu bir sorumludur. İnsanın şehirlerle
alakalı bazı şeyleri de yapabilmesi için, yaşadığı şehrin sorumluluğunu duyması lazım. Ben
yaşadığımız bu şehrin çok ciddi sağlık sorunlarına neden olduğunu düşünüyorum.
İnsanların şehirlerde geçişgenliğinin artırılması lazım. Merhametli şehirler aslında bu tür şehirlerdir. Farklı statükolardaki insanların bir arada, barış içerisinde yaşabilmesi lazım. Değişik
toplumsal grupların bir arada okullarda olması A.B.D.’de ırkçılığı ortadan kaldıran en önemli
deneyim olmuştur. Bu bizde de yapılabilir. Ayrıca mahaller yenilenirken o mahalle sakinlerinin
Sulukule’de olduğu gibi başka yerlere gönderilmemesi lazım. Şehrin ruhunu öldürdüğümüz
zaman depresyon, intihar, uyuşturucu bağımlılığı gibi durumlar da artmaktadır.
Son olarak şikayet etmeyelim artık, aktif olarak yol almaya, görev almaya başlayalım. Şehir
için çalışmak herhangi bir partiye mensup olmakla alakalı değildir. Hepimizin çalışması gerekir. Bir Kızılderili sözü ile yazımı bitirmek istiyorum: “Biz bu dünyayı atalarımızdan miras
almadık, çocuklarımızdan ödünç aldık”.
55
56
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
2. OTURUM
Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
Oturum Başkanı: Avni ÇEBİ
SEMPOZYUM
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN
SOSYAL BOYUTU
İstanbul Ticaret Odası Meclis Salonu - Eminönü
12 Mayıs 2014
Pazartesi
57
2. OTURUM Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
Doç. Dr. Nail YILMAZ
TOPLUMSAL YAPI, BELEDİYELER
VE KENTSEL DÖNÜŞÜM
Bugün kentleşme manasında karşılaşmış olduğumuz problemin temelinde geçmişteki plansız kentleşme politikaları vardır. Bu yüzden bundan sonraki yapacağımız kentleşme politikalarında geçmişte
yapılanların doğru okunması gerekmektedir.
Genel olarak ifade etmek gerekirse, Türkiye’deki
kentleşme olgusuyla alakalı ortaya çıkan genel sorunlar, çözülmesi zor sonuçlar doğurmuştur. Zira
Türkiye’deki kentleşme batıdan biraz daha değişik şekilde yaşanmıştır. Batıda sanayileşmeye bağlı
bir kentleşme durumu varken biz de hızlı ve kısa
süreli bir kentleşme olmuş ve kentleşme politikamız da bu hızlı ve kısa süreli kentleşmeye bağlı
olarak dönemsel anlayışlar çerçevesinde gelişmiştir. Bilindiği gibi Türkiye’de kentleşme 1950’liler
ile başlamaktadır. 1940’lardan itibaren batı ile
bütünleşme girişimleri ancak sonuçlarını 1950’li
yıllarda vermiştir. Bu dönemde 1930’ların devletçilik politikaları terk ediliyor, liberal ekonomiye
önem veriliyor, tarımda da makineleşme başlıyor.
Bu yüzden kırsal alanlarda toplumsa çözülme başlayıp kentlere doğru kitlesel göçler yaşanmaya
başlıyor. Kırdan kente göçenler kentteki siyasetin
belirlenmesi konusunda da önemli bir yer tutuyor zira kente gelen göçmen toplumsal durumları
gereği siyasal partiler için bir oy kaynağı olarak
görülüyor. Göçmenlerin de tabii ki oy verme karşılığında istekleri oluyor ve siyasal partiler bu isteklerin karşılanması için daha fazla gayret içerisine
58
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
giriyor. İşte bu durum bizim kentleşmemizde en önemli unsur olarak ortaya çıkıyor
zira homojen bir şekilde gruplanan bu göçmen grupları, siyasal partiler için bir oy
deposu olarak görülüyor. Dolayısıyla kentleşmenin seyri, göçmen-siyasetçi arasındaki
ilişkiye dayanan bir seyir alıyor.
Dönemin şartlarına uygun olarak gelişen ve kentleşme konusunda önemli bir rol oynayan başka bir husus daha vardır. Bu da devletin konumuyla ilgilidir. Bu dönemde
devletin refah devleti uygulamaları ortaya konuyor. Bu refah devleti uygulamasında devlet kırsal kente göçenlere sosyal imkanlar sağlayamadığı için onları sübvanse
etmeye başlıyor. Bu anlamda özellikle hazine arazilerinin işgal edilmesi noktasında
göçmenlere göz yumuyor. Burada başka bir durumda İstanbul-Ankara gibi kentlerde
bulunan sanayi tesislerine ucuz iş gücü sağlama noktasında ortaya çıkıyor. Bu göçmenlerin aynı zamanda yerli malı tüketiminde etken olması durumu da hazine arazilerinin işgal edilmesi konusunu bir devlet politikası haline getiriyor.
Uzun yıllar kentlerin şekillenmesinde etkili olan bu paradigma 1980’lerden itibaren
değişmeye başlıyor zira devlet bu dönemden sonra daha liberal devlet politikalarını
benimsiyor ve hakem rolünü terk etmeye başlıyor. Daha evvel yoksulların lehine ortaya koyduğu politikaları daha sonra zenginlerin lehine bir tavra dönüştürüyor zira
bu koruyucu rolünü devletin terk etmesi, kentlerde bir ayrışma oluşmasını da zemin
hazırlıyor. Kentlerin kenarlarında yoksul sınıflar yerleşirken aralarda bir yerlerde orta
sınıflar yerleşmiş oluyor, daha prestijli yerler de ise zenginler yerleşmeye başlıyor. Tabi
yeşil alanların yok edilerek zenginler için yeni yaşam alanları açılmasına devlet göz
yumuyor.
Merkezi iktidarların anlayış ve yetkisi doğrultusunda biçimlenen kentsel politikalar
1990’lardan itibaren değişmeye başlıyor çünkü bu tarihten itibaren yerel yönetimlerin
yetkilerinde yapılan genişlemeler bu durumu değiştiriyor. Zira yetkileri ve kaynakları
artırılan yerel yönetimler görece itibarlı kurumlar halini almaya başlıyor. Böylece
merkezi siyasetin vesayetinden kurtulma başlayan yerel yönetimler kentsel
politikalarda daha önemli yer tutmaya başlıyor. Ancak bütün bunlara rağmen
geçmişten süregelen yanlış anlayış çok kolay aşılamıyor zira her ne kadar belediyelerin
yetki ve konumların değişiklikler olmuş olsa bile şehirlerin oluşturulmasında çok
ciddi adımlar atamıyorlar.
Tam da bu noktada 1999’da yaşanan deprem bize başka bir açılım yapıyor. Bir zihniyet
dönüşümü yaşandığı için belediyeler yapmak istediklerini daha rahat yapmaya
başlıyor. Kent planlaması ve mimari anlayış kökten değişiyor. Yeni yasal düzenlemeler
59
2. OTURUM Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
geliştiriliyor ancak hızlı ve modern konut üretme adına estetik kaygılar ve yerel
özellikler göz ardı edilmeye başlanıyor. Bu anlayış ise kentleşme meselesinde başka
problemlerin ortaya çıkmasına neden oluyor çünkü hızlı ve modern konutlar üretme
farklılıkları sıfırlandırıyor, tek tip ve yüksek konut yapımını çoğaltıyor, geleneksel
mimariyi yok sayıyor. TOKİ başta olmak üzere özel sektörün yap ve yapmaya devam
ettiği yapılar aynı problemler ile devam ediyor.
Dönemin kentleşmesinde rahatsızlık veren ve kentsel dönüşüm alanlarında ortaya
çıkan başka bir rahatsızlık daha var. Bu da rantsal kaygılarla mahalle sakinlerinin
yerinden edilmesi olayıdır. Sulukule bu konuda çok trajik örnektir. Kültürel değerler
burada yok sayılmıştır. Bu durum travmatik sosyal problemleri de ortaya çıkarıyor
dahası toplumsal emniyet bakımından son derece önemli olduğunu düşündüğümüz
komşuluk kültürünü de yok ediyor. Sadece Sulukule örneği değil, gecekondular
sayesinde oluşturulan komşuluk kültürünün de yok edildiği düşünülürse kentsel
dönüşüme karşı çıkanların oranı % 40’ı buluyor.
Burada altını çizmek istediğim bir başka husus da, başta İstanbul ve Ankara gibi
büyük şehirlerimizde fiziki ve demografik bakımlardan sınırların aşılması olayıdır. Bu
nedenle hantallaşmış, yönetmesi zor yapılar haline gelen şehirler aynı zamanda sosyal
problemlerin de çoğunluğuyla dikkat çekmektedir. Bu anlamda çöküntü alanları her
geçen gün daha da çoğalıyor.
Aslında bugün karşı karşıya kaldığımız sıkıntıların temelinde plansız ve denetimsiz
çarpık yapılaşmanın olduğunu ifade etmek mümkündür. Bu nedenledir ki kentsel
dönüşümü insan yaşamanın gereklilikleri doğrultusunda yapmak gerekir. Uygulama
da ise kent yönetiminde söz sahibi olan tüm kurum ve kuruluşları sürecin içerisine
dahil ederek bu yapıların sorumluluk üstlenmesi konusunda çalışmalar yapılmalıdır.
Kentlerin güçlü ve zayıf yönlerinin ortaya çıkarıldığı, yapılaşma ve planlamaların
her kentin yerel özellikleri dahilinde yapıldığı, insan onuruna yakışır ve medeniyete
saygılı, geçici değil, kalıcı değerlerin üretildiği, sosyal yönü ağır basan yeni bir olguya
ihtiyaç vardır.
60
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Kentlerin güçlü ve zayıf yönlerinin ortaya çıkarıldığı, yapılaşma ve planlamaların her kentin yerel özellikleri dahilinde
yapıldığı, insan onuruna yakışır ve medeniyete saygılı, geçici
değil, kalıcı değerlerin üretildiği, sosyal yönü ağır basan yeni
bir olguya ihtiyaç vardır.
61
2. OTURUM Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
Yrd. Doç. Dr. Erhan Berat Fındıklı
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
METROPOLDE TİNSEL VE
MEKÂNSAL AYRIŞMANIN
ÇOĞUL FORMLARI
ÖZET:
Kentsel dönüşümün önemli bileşenlerinden biri olan yol
yapımı ve araç teknolojilerinin kullanımı, sadece yapılı çevreyi değil, bireylerin gündelik yaşam pratiklerini,
kent algısını ve kavrayışını şekillendiren koşulsal ve çoğul bir olgular dizisidir. Kent içinde motorize hareketlilik, bir noktadan diğerine gitmekle sınırlı bir eylem değildir; toplumsal değerlerin, kültürel kodların, iletişimin,
tinsel ve mekânsal ayrışmanın çoğul formlarının yeniden üretilmesini ifade etmektedir. Bu makale İstanbul’da
günün önemli bir bölümünü işle ev arasında trafikte
geçiren “mesai yolcularının”, (commuter) sosyo-zamanmekânsal deneyimlerinin bazı yönlerini, toplu taşıma
araçları, otomobilizasyon, tüketim kültürü, bireysel
stratejiler ve sınıf çatışması kavramlarının buluştuğu bir
arakesit üzerinde yoğunlaşarak analiz ederken, söz konusu sürecin insan davranışlarını nasıl etkilediği, hangi
sosyal koreografileri, ritüel ve rutinleri ürettiği, özel ve
kamusal alan kullanım biçimlerini ve talebini ne yönde
şekillendirdiği sorularına cevap aramaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kentsel çoğulluk, suskunluk, tinsel ve mekânsal ayrışma, hareketlilik, otomobilizasyon, ulaşım sosyolojisi, mesai yolcusu, sosyo-materyal
melezlik, tüketim toplumu, güvenlikli siteler, mekânsal
pratikler, kamusal ve özel alan.
ABSTRACT
Multiple Forms of Mental and Spatial Segregation in
the Metropolis Technologies of public transportation
62
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
are important components of urban renewal which have not only a key role in redefining
the built environment but also in forming the mental, social, economic and political life in
cities. They also have a big impact on individual’s psychological and visual perceptions of
urban texture. Mobility in the city is not only a movement from one point to another but
also reproduction of cultural codes and social values, multiple forms of communication
and of mental-spatial segregations. This article deals with several aspects of socio-spatiotemporal experience of commuters concentrating on intersectionality of public transportation,
automobilisation and consumption culture of different social classes in today’s Istanbul. It tries
also to answer the questions, such as how these multiple socio-spatio-temporal conditions
effect human behaviours during the creation of spatial segregation, what type of class ritual
and routines related to transportation develop, which type of social choreographies, spatial
practices and cultural codes emerge, which mode of communications appear in public and
private spaces and how ways of using and claiming the public space change in mobility.
Key words: Urban multiplicity, silencing, mental and spatial segregation, mobility, automobilisation,
sociology of transportation, socio-material hybridity, commuters, spatial practices, reclaiming
the public space.
Ulaşım teknolojileri, şehir planlama ve kentsel dönüşüm süreciyle iç içe geçerek gündelik yaşam
pratiklerinin önemli bir bölümünü belirlemektedir. Tren yollarının, metro hatlarının, otobanların inşası, kentin gelişim akslarını, çevreye yayılmasını ve saçaklanma süreçlerini şekillendiren,
var olan saçaklanmaları ise farklı merkezlere bağlayan bir inşa faaliyetini işaret etmektedir.
Ulaşım teknolojileri, kent içinde “motorize hareket” ve “otomobilizasyon”, bireylerin zaman
ve mekân kavrayışlarını dönüştürmekte, toplumun sosyo-psişik altyapısının daha karmaşık
hale gelmesinde, kültürel kodlarının farklılaşarak çoğalmasında önemli rol oynamaktadır.
Bu metinde, günün önemli bir kısmını işe gitmek ve eve dönmek için yolda geçiren bireylerin,
“mesai yolcuları”nın (commuter) yapılı çevre ve toplumla kurduğu ilişki biçimleri, kentin
kullanıcılarının kentsel dönüşüm mekânlarını birbirine bağlayan yol ağlarında deneyimledikleri metropol, bu deneyim sırasında “suskunluk” ve “göz temasından kaçınma” aracılığıyla
geliştirdikleri “mekânsal ve tinsel ayrışmanın çoğul formları” üzerinde durulurken, bu sürecin
hangi savunma, direnme ve sınır aşımı deneyimlerine yol açtığı, ne tür rutin ve ritüeller ürettiği ile “sözel ve metinsel olmayan yeni bir kent semiyotiğinin” nasıl geliştiği sorularına cevap
aranmaktadır.
Kentin ulaşım konusundaki alt yapı hizmetleri, “zamansal coğrafya”yı belirlerken, farklı sosyo-ekonomik sınıfların hareket güzergâhlarını da büyük ölçüde şekillendirir.1 Kent ekonomisi
ve yönetiminin ürettiği genişleyen metropoliten alanlardaki iş imkânları ile konut alanları arasındaki mesafe ve uyumsuzluk, kent yoksulları, izole olmuş gençler, yaşlılar, engelliler, etnik
azınlıklar ve kadınlar arasında yeni eşitsizlik ilişkilerine yol açmaktadır. Periferide yalıtılmış
semtlerin, toplu konutların ve güvenlikli sitelerin, düzen, disiplin ve mekânsal ayrışma pratiği,
özel ve toplu taşıma araçlarının içinde de nitelik değiştirerek yaşamaya devam eder. Devlet,
63
2. OTURUM Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
sermaye, kültür endüstrisi, konut sahipleri, kiracılar,
profesyoneller, işsizler, evsizler ve daha pek çok farklı
kategoride yer alan toplumsal aktörler birbirlerine caddeler, otobanlar ve zihin haritaları ile bağlanır ve ayrılırlar. Kent içinde hareketlilik olgusu eşitsizlik temelinde
şekillenen bu karmaşık yapının sadece bir katmanına
fakat en dinamik olanlarından birine işaret etmektedir.
Komşuluk ve cemaat gibi geleneksel dayanışma biçimlerinin çözüldüğü, nostalji ve gelenek simülasyonlarının,
geleneğin yerini aldığı bir kültürel atmosferde, bireyler
kendilerine günün her saatinde sorumluluk yüklemeyecek, daha kontrol edilebilir ilişkiler geliştirme eğilimi taşırlar. Mekânsal ayrışmanın kökeninde, yalıtım,
atomizasyon, yabancılaşma gibi duyguların yanı sıra
“mesafeli dayanışma”, “homojenlik arayışı” ve “yoğun
bireyselleşme” gibi pek çok farklı motivasyon ve neden
bulunmaktadır. Benzer sosyo-ekonomik ve kültürel koşullara sahip olan bireyler, birbirlerine zorunlu sorumluluk bağlarıyla bağlı bulunmadıkları ortak bir hayali
cemaat ve mekân tahayyülü geliştirmekte, aynı zamanda bunu mümkün olduğunca dış dünyadan yalıtmayı
tercih etmektedirler.
Fiziksel ve metaforik göndermeleri olan söz konusu
mekânsal deneyim, mimarlık terminolojisinden esinlenerek ifade edilecek olursa bir “parametrik tinsel
ayrışma”dır. Parametrik ifadesi, koşulsallığa karşılık
gelmektedir. Kimden, nelerden, hangi mekânlardan,
hangi süreçlerden nasıl bir tinsel ve mekânsal ayrışmanın gerçekleştirileceğini belirleyen pek çok faktör, koşul ve bağlam söz konusudur. Böyle bir yalıtımın arzu
edilmesi, bunun rahatlıkla sağlanabileceği anlamına
gelmemektedir. Mekânsal ve tinsel ayrışmanın sınırları
sürekli yer ve nitelik değiştirmekte, hem genel bir eğilimi
hem de o eğilim içinde sayısız tikel deneyimleri temsil
etmektedir.
Geliştiği kültür coğrafyasının izlerini taşıyan kamusal
ve özel alan ayırımının farklı ve yeni bir ilişkiselliğe
girdiği,3 inşa edilmeye çalışılan bu alanların, kültürel
ve teknolojik olarak aşındırıldığı, aşıldığı bir evrede
64
Uğur Tanyeli, “Kamusal İnsan
Öldü mü, Kamusal İnsan Çöktü
mü?”, Arredamento, Sayı. 100+95,
Boyut, İstanbul, Ekim2006, s. 7.
3
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
mekânsal ve tinsel ayrışmanın stratejileri de farklılaşır. Bu
ayrışma, mimarlık ve şehir planlama gibi doğrudan somut
mekânlar aracılığıyla olduğu gibi, kişinin zihin yapısı, psikolojik
dinamikleri ve mekânsal pratiklerle de gerçekleşmektedir.
Mesai Yolcusu: Sosyo-Materyal Melezliğin Çoğul Formları
Farklı teknolojilerin kent içinde ve uzak mesafeler arasında
hareket kabiliyetini artırmasıyla, benliğini taşıt içinde
deneyimleyen ve kurgulayan yeni bir insan tipi, “mesai yolcusu”
doğmuştur. Ulaşım “düzen inşa eden bir araç”, iletişim ve
aracılıktır.4 Söz konusu deneyimin gerçekleştiği ulaşım ağları,
metropolü disipline ederken, kendisi de kentin kullanıcılarının,
mesai yolcularının verdiği tepkilerle etkileşim halinde değişip,
dönüşmektedir. Dolayısıyla otoban salt fiziki verileriyle değil,
üzerindeki taşıt ve insan hareketliliği, bu insanların bireysel
öyküleriyle birlikte var olur.5
Ulaşım sosyolojisi ve tarihinde motorlu araç teknolojisinin
kullanılması, salt bir hareket değildir. Kentsel mekân içinde
fiziksel, sosyal ve kültürel bir dönüşümler zincirini tetikleyen,
çeşitli varoluş biçimlerinin görsel, bedensel ve zaman-mekânsal
(spatio-temporality) deneyimlerinin bütünüdür. Bu süreç farklı
özne ve nesneler yaratmıştır. Bu yeni motorize birey, yeni
bir “sosyo-materyal melezliğin” (socio-material hybridity)6
oluşumunu işaret etmektedir. Bireyin bedeni mekân içinde farklı
bir devinim ve zaman boyutuyla hareket etmekte, mesafeler
kısalmakta, zamanın kullanım sürecinde verimlilik kavramı ön
plana geçmektedir.
Burada tarih sahnesine “araçlı özne” (auto subject) denebilecek
yeni bir insan modeli çıkmaktadır. Bu kavram, araç kullanan
ya da hareket halindeki bir taşıtta bulunan bireylerin tümünü
içermektedir. Ulaşım teknolojilerinin kültürel tarihinde
değinilmesi gereken bir diğer kavram ise “taşıt nesnesi”dir
(auto object). Söz konusu kavram taşıtlar, yollar, buna bağlı
kurumlar, trafik kuralları, sürücü kurslarını vb. içerir. Bu
bağlamda karşılaşılan bir diğer olgu ise (autoscape), araç
içinden algılanan manzaradır. Yol filmleri, seyahatle ilgili görsel
üretim, hareket saati panoları, grafikleri, mühendislik çizimleri,
bunların metaforik izdüşümleri autoscape’in kültür tarihinde
insan algısının yapılı çevreyi ve doğayı algılama biçimlerinin
ColinDivall ve George
Revill, “Cultures of
Transport:
Representation,
PracticeandTechnology”.
TheJournal of Transport
History. 1, March 2005,s.
105.
4
Mekânsal pratikler
konusunda bkz.
HenriLefebvre.
TheProduction of Space,
çev. Donald NicholsonSmith, Blackwell, Oxford
UK, Cambridge USA,
1996.
5
Divall ve Revill, age.,
103.
6
65
2. OTURUM Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
dönüşümü ile ilgili zengin bir alanı temsil eder.7
Richard Sennett, on dokuzuncu yüzyılda sıkış tıkış
yolcularla dolu bir tren vagonunda seyahat eden insan
manzarasının büyük bir toplumsal dönüşüme işaret
ettiğini, bu vagonlarda sessizliğin bireysel mahremiyeti
korumaya yarayan bir araca dönüştüğünü, bunu
sağlamak için insanların kitap okuduğunu ya da sessizce
dışarıyı seyrettiğini, benzer bir şekilde kent içinde
yürürken de yabancıların kendileriyle konuşmasını özel
alanlarının ihlali gibi görmeye başladıklarını belirtir.8
Şüphesiz Endüstri Devrimi’nin gerçekleştiği yıllardaki
toplu taşıma aracını kullanan kitlelerin sosyo-psişik
konumu ve kültürel kodlarıyla, günümüzde postendüstriyel bir dünyada, neoliberal üretim ilişkileri
ve istihdam koşullarında yaşayanlar arasında ciddi
farklılıklar bulunmaktadır; fakat konuşmamayı
ve sessizliği tercih etmenin jeneolojisi, Endüstri
Devrimi’nin bir mirası olarak farklılaşarak günümüze
kadar ulaşmış ve farklı formlarla yaşamaya devam
etmiştir.9
İş piyasasında, dakiklik, profesyonellik ve verimlilik
gibi taleplerin yoğunluğu ile alınan düşük gelir, sınırlı
istihdam ve iş güvencesizliği arasındaki gerilim, yaygın
prekarya yaşam biçiminin güçlükleri, bireyleri topluma
ve üretim ilişkilerine yabancılaştırırken kendilerine
ayıracakları zaman dilimini sınırlandırmaktadır. Bu
duygusal yük, toplu taşıma araçlarının kullanım
yoğunluğu ve koşullarıyla katlanarak artmakta,
“suskunluk” bir hayatta kalma stratejisi olarak
belirmektedir. Sennett’in mahremiyeti koruma olarak
adlandırdığı toplu taşıma araçlarında suskunluk ve göz
temasından kaçınma, “mekânsal bir ayrışma” biçimi
olarak değerlendirilebilir.
Uzun süre trafikte kalmak, bir taraftan Simmel’in
tanımladığı türden kentin uyarıcılarına karşı ilgisizlik
ve bıkkınlığa sebep olurken,10 diğer taraftan
kişinin farklı korunma ve kamuflaj teknikleri
geliştirmesine yol açar. Kentin uyarıcılarına
karşı ilgisizleşen birey, yanı başındakinin fiziksel
66
7
Age., s. 102
8
Sennett, age., s. 309.
Demir yollarının Avrupa’da ve
Amerika’da yaygınlaşma sürecinde
ortaya çıkan toplumsal imgelerle
ilgili bkz. Wolfgang Schivelbusch.
The Railway Journey, The
Industrialization of Time and Space
in the 19th century, The University
of California Press, Berkeley and
Los Angeles, California, 1986.
9
GeorgSimmel,
“Metropol ve Tinsel Hayat”,
Modern Kültürde Çatışma, içinde,
çev. T. Bora, N. Kalaycı, E. Gen,
7. bs. İletişim Yayınları, İstanbul,
2011, s. 91.
10
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
pozisyonuyla ilgisini sürdürmeye devam eder. Görmezden gelmek ve herhangi
bir çatışmaya karşı hazırlık, birlikte yaşamayı mümkün kılan kültürel bir koda
dönüşür. Yolculuk esnasında göz temasından kaçınma isteği, gözü meşgul edecek
bir nesne ihtiyacının gelişimine, kitap, gazete, akıllı telefon, ipad, e-book gibi farklı
teknolojilere başvurulmasına sebep olur. Bu teknoloji kullanımı, iş ve yolculuk
sırasında, hayatın kaçırılmış alanlarına kavuşma, kurgusal bir telafi etme, zamanı
olumlanan bir şekilde yeniden kazanma çabasının bir yansımasıdır. Kitap ya da
akıllı telefonun kullanılmadığı durumlarda temel seçeneklerden biri, içe dönmek
ve suskunluğu daha da derinleştirmektir. Bu defa bakışlar boşluğa yöneltilerek
optik bir mimicry11 üretilir. Yolcuların birbirini ezdiği bir toplu taşıma aracında bu
durum, fiziksel yakınlık gerçekliğini bir süreliğine askıya alma ihtiyacını doğurur.
Gören, gözetleyen ama bunu inkâr eden zihinsel tutum yaygınlaşır.
Beden Dilinin Farklı Göndermeleri
Güvenlikli sitelerde, toplu konutlarda karşılaşılan güvenlik talebi ve mekânsal
ayrışma, toplu taşıma araçlarında devam eder. Can ve mal güvenliği kavramı,
bireyin üzerindeki değerli eşyalar, çanta ve cüzdanlarla nesneleşir. Sınırlı bir
suçluluk olgusu, orantısız bir kaygıya dönüşür. Yankesicilik ya da farklı bir
biçimdeki hırsızlık paranoyasıyla birlikte yaşamak, benliğin sınırlarını ve özsaygıyı
inşa etmede araçsallaştırılır. Toplu taşıma araçlarında, tesadüfi, anlık ve tedirgin
bir göz temasının ardından kadın ve erkeklerin çantalarına daha sıkı sarılmaları
veya arka ceplerindeki cüzdanlarını kontrol etmeleri doğal bir refleks haline geldiği
gibi, bazı durumlarda da mekânsal yakınlıktan duydukları rahatsızlığı, duygusal
şantaj aracılığıyla ifade etme biçimidir. Bu davranışla karşıdakine verilen mesaj, bir
taraftan mekânsal farkındalık ve mekânsal hak talebiyken, diğer taraftan bakılan
kişiye yönelmiş pasif-agresif bir psikolojik şiddet uygulama yöntemidir. Burada
kişi, bir diğerini potansiyel suçlu olarak gördüğünü sözel olmayan yollarla, vücut
diliyle ifade ederek, kendi mekânını genişletir. Çoğu örnekte bu duygusal şantaj,
pragmatik bir çözüm ve iletişim biçimi halini alır. Söz konusu kaygının temelinde
büyük ölçüde arzu edilmeyen fiziksel yakınlık ve birlikte uzun süreli yolculuk etme
zorunluluğu yatmaktadır. Simmel bu duygu durumunu farklı bir bağlamda şu
şekilde ifade etmektedir:
Biz farkına varmasak da, çoğu kez, nedeni ne olursa olsun yakın temas durumunda
her an nefrete ya da kavgaya dönüşebilecek hafif bir hoşnutsuzluk, karşılıklı bir
yabancılık ve tiksinme hissi de söz konusudur. Böylesine kapsamlı bir iletişimin
söz konusu olduğu bir hayatın içsel düzeni, en kalıcısından en geçici olanına
kadar, duygudaşlıklar, kayıtsızlıklar ve hoşnutsuzluklar arasındaki hiyerarşiye
dayanır.
Gizli bir antipati, pratik bir uzlaşmazlığın hazırlık evresi, bu hayat tarzının sür-
67
2. OTURUM Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
dürülebilmesi açısından zorunlu olan mesafeleri ve hoşnutsuzlukları yaratır.12
Günün özellikle işe gidiş ve dönüş saatlerinde bu
duygu durumu daha belirgin hale gelmektedir. Uykusuzluk ve yorgunluk gibi biyolojik faktörler, kat
edilmesi gereken uzun mesafeler, yolcuların yaşadığı stres düzeyini artırarak, tolerans eşiğini düşürmektedir. Bu olumsuz koşullara, uzun sürecek
yolculuk için yer kapma yarışı, rekabetin yarattığı
öfke, fiziksel yakınlık ve mekânsal daralma eklendiğinde, “pik saatler gerilimi” ortaya çıkmaktadır.
Yapılan bazı çalışmalar, işe gidiş dönüş yolculuğunun uzunluğu, hızı, coğrafi konumu, kentsel yoğunluğu ile bunun psikososyal sonuçları arasındaki paralelliğe dikkat çekmiştir. Yolculuk uzadıkça,
aile ve sosyal çevreyle ilişkiler azalmakta, evlilik
stresi ve boşanma vakaları artmaktadır. Ayrıca
kalabalık mekânlarda, aşırı trafik gürültüsüne
maruz kalanlar arasında, stresle ilişkili psikosomatik hastalıklarda artış görülmektedir. Trafikten
kaynaklanan duygusal çöküntü psikolojik bir aşırı
yüklemeye sebep olmakta, bu durum ise bireyin
benlik duygusunu erozyona uğratmakta, daha
geniş bir topluluğa ait olma duygusunu ortadan
kaldırmaktadır.13
Ulaşım teknolojilerinin sunduğu hareket imkânları
veya kesintileri, insan psikolojisini derinden etkilediği kadar, anlık tepki ve davranış biçimlerini de
şekillendirmektedir. Bireyin sosyo-materyal veriler
tarafından koşullanmasını ve içindeki embriyonik
şiddet ve rekabet potansiyelinin dışarı taşmasını
gözlemlemede metrobüs ultrason işlevi görür. Tercihli yolda ilerleyen metrobüsün istisnai durumlar
hariç trafiğe takılma riskinin bulunmaması, son
derece seri ve hızlı bir ulaşım imkânı sunması, bu
araca yönelen yolcu talebini artırmış, artan taleple birlikte metrobüs duraklarında günün belirli
saatlerinde izdiham yaşanması kaçınılmaz hale
68
Burada HomiBhabha’nınmimicry
kavramından esinlenmekle
birlikte farklı olgulara referans
verilmektedir.bkz.Homi
11
K. Bhabha. TheLocation of
Culture, Routledge, New York,
2006, s. 85-91.
12
13
Yago, age., s. 185.
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
gelmiştir. Burada dikkat çekici nokta, bu sürecin daha
önce benzeri görülmeyen bir yolcu agresyonunu tetiklemiş olmasıdır. Raylı sisteme geçmeden önce geçici ve acil
bir çözüm olarak üretilen metrobüs, İstanbul’a özgü bir
“metrobüs insan”ının doğmasına yol açmıştır. Kendini
koruyabilmek için kentin uyarıcılarına karşı kayıtsız, ilgisiz, bıkkın ve çoğu zaman mutsuzken, yaşadığı çöküntüye
rağmen boş yer kapma yarışını, amok koşucusu olmaya
kadar vardırabilen bir kişilik özelliği belirginleşmiştir.
Zaman, hız ve hareketlilik talebi, panik halinde otobüslere saldıran ve başka yolcuları ezmekten çekinmeyen bir yolcu profilini
ortaya çıkarmıştır. Benzer yoğunluğa rağmen, diğer taşıt kullanımlarında bu denli bir agresyonun üretilmiyor olması ayrıca
üzerinde çalışılması gereken bir konudur.
Vakumlanmış Kentsel Doku:
Bir Oksijen Maskesi Olarak AVM’ler
Toplu taşıma araçlarının ulaştığı kentin çeperlerinde yer alan disipliner bir koğuş sistemi ya da yatakhane süreklilikleri olarak
beliren kentsel dönüşüm mekânları, kent merkezinin çeşitliliğini ve canlılığını üretmekten en azından şu an itibariyle uzak görünmektedir. Kent merkezlerinin yoğunluğundan sonra varılan
yerin, sessiz bekleyen binalar, devasa boşluklar, tarlalar, arsalar
ve boş araziler olması, eriyen özel ve kamusal alan algısını da
farklılaştırır. Kamusal alan daralarak iç mekânlara yönelirken14,
öte yandan internet sayesinde tüm dünyayla irtibata geçerek yeni
bir özel ve kamusal alan kavramı, güzergâhı ve melezliği yaratılır;
“çoğul-mahremiyet kodları”nın geliştirilmesine yol açar. Sokakta
yaşanabilecek karşılaşmalar ve sürprizler, disipliner kentsel dönüşüm projeleriyle minimize edilmiş, bazı örneklerde ise sokak tamamen kaybolmuş, vakumlanmış yapılı çevreler ortaya çıkmıştır.
Eve ulaşmanın birkaç saatlik zorlu bir mücadeleden sonra mümkün olduğu bir ortamda, insanların yaşadıkları bu vakumlanmış
çevreye yorgunluk dışında sunacak çok az şeyleri kalmaktadır. İş
dönüşünde akşam saatlerinin önemli bir kısmını yolda geçiren
“mesai yolcusu”nun uyumadan önce kendisi için geçirebileceği
sadece birkaç saati bulunmaktadır; yolculuk esnasında yaşamsal
enerjisinin büyük bir kısmını tüketmekte, geri kalanını kendi iç
dünyası ve bütünlüğünü korumaya ayırmaktadır. Bu zaman di-
Hanna Arendt. İnsanlık
Durumu, Seçme Eserler 1,
çev. Bahadır Sina Şener,
7. bs. İletişim Yayınları,
İstanbul, 2013, s. 95.
Kamusal alan, insan ve
mimarlık ilişkileri için
ayrıca bkz. Richard
Sennett Kamusal İnsanın
Çöküşü, çev. S. Durak,
A. Yılmaz, 4. bs. Ayrıntı,
İstanbul, 2013.
14
69
2. OTURUM Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
limini evinde ya da AVM’lerde, kent fonksiyonlarının
sunulduğu bir kutu içinde geçirmeyi tercih etmektedir.
Şehrin banliyölerinde bulunan AVM’ler kamusal
alan ihtiyacını acilen karşılayan bir oksijen maskesine benzemektedir ve yapılı çevrede üretilen “türdeşlik
rejimi”nin15 yarattığı monotoniden kurtulma çabasının
bir uzantısı olarak belirir. Halka açık olmasıyla kamusal alan işlevi gören AVM’ler, kontrol edilen seyirlik özel
mülkiyet formlarının, pazarlama stratejilerinin bir araya
gelmesiyle oluşur. Bu özel mülkiyet, bireylerin mekân
içinde fiziksel ve duygusal sirkülasyonlarının farklı aşamaları önceden en ince ayrıntısına kadar hesap edilerek
tasarlanır.
AVM’lerdeki mağaza zincirlerinin vitrin düzenlemeleri,
ürün tasarım ve sunumlarıyla, tüketicinin estetik uyarıcı ihtiyacının karşıladığı gibi, aynı ürün ve hizmetin bir
başka dünya kentinde de sunuluyor olduğunu hatırlatmalarıyla, vakumlanmış şehir mekânlarına farklı bir boyut katar. Toplu konutlar ve güvenlikli siteleri mekânsal
ayrışma süreçleri üretirken, AVM’ler bu mekânsal ayrışmayı, tüketim toplumumun alışveriş ritüelleriyle belli bir oranda birleştirir. Starbucks’ta içilen bir kahve,
H&M’den alınan bir kıyafet, Ikea’dan alınan bir eşya,
aynı şehirde, ülkede ya da dünyanın başka yerlerinde
benzer tüketim alışkanlıkları ve zevkleri olan insanların var olduğu bilgisiyle hareket edilmesine, onlarla bir
bağ kurulmasına, dolayısıyla yalnızlığın azalmasına yol
açar. Bütün dünyayı aynılaştırdığı savıyla eleştirilen bu
markalar, aynı zamanda global bir tüketim evreni yaratmanın yapıtaşlarını oluşturarak, insanların farklı düşünce ve yaşam biçimlerini birbirine bağlamakta, canlı
tutmaktadır.
Globalizm çağında iletişimin en önemli formlarından ve
araçlarından biri, tüketimdir. Küresel tasarım süreçlerinin yerel koşullara uyarlanmış görsel uyarıcı akışlarına
konu olan birey, AVM’lerde tüketim aracılığıyla belli bir
oranda sessizliğini bozma fırsatı yakalasa da, sosyalizasyonunu büyük ölçüde tanıdığı ve tanıştırıldığı insanlarla
gerçekleştirmektedir. AVM’ler bireyin görme ve görülme
70
Uğur Tanyeli’nin tercih ettiği
“aynılık rejimi” kavramı için bkz.
Tanyeli, 2012, age., s. 133.
15
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
ihtiyacını karşılarken, tesadüfi tanışmaların mekânı olarak sınırlı
bir imkân sunmaktadır.
AVM’lerdeki mekânsal, tinsel ve ekonomik ayrışma, kronik bir
vitrinkolik olmakla yetinmek zorunda kalmakla, alışveriş yapma kapasitesi arasındaki farkta ortaya çıkar. Mekânın kullanıcıları, tüketim temelinde kurgulanan bir hiyerarşik performansın
hem öznesini hem nesnesini oluştururlar. Tüketici AVM’de sadece alışveriş poşetleriyle değil, satın aldığı ürünlerin sembolik
göndermeleriyle birlikte dolaşır. Burada fiziksel mesafe, alışveriş
öncesi, süresi ve sonrasında ritüeli güçlendiren görsel bir mercek
ayarına işaret eder. Göz teması kurmamak şartıyla, bütün bu
sürecin birileri tarafından belli bir mesafeden görüldüğü hatta
seyredildiği bilgisi, ritüel duygusunu güçlendiren duygusal bir
fon sunar.
Satın alma, reklamlarda vaat edilen mutluluğun bir süreliğine
yaşandığı andır. Tüketim toplumunda alışveriş, pek çok tüketici
için bir mutluluk parodisi değil, mutluluğun kendisi, bir terapi,
bir var olma biçimidir. Para ekonomisi ve tüketim, içeriği farklı
olmakla birlikte bir din kadar güçlü sembolik, kültürel ve tinsel
doyum aracıdır. Bir metayı belirleyen parametreler, sadece kullanım ya da değişim değeriyle değil, kelimelere ve yazıya dökülemeyen, rakamlarla ifade edilemeyen bir “tinsel dönüştürme” ve
“haz değeri”yle de belirleyici olur. Alışveriş yaptıktan ya da sadece vitrinleri seyrettikten sonra, tüketiciler, tatmin edilmiş ya da
ertelenmiş hazların mekânı olarak deneyimledikleri AVM’lerden
özel arabaları ya da toplu taşıma araçlarıyla çıkarak, mal, hizmet ve insan sirkülasyonuna katılarak dağılırlar. Işıltılı, güvenli
ve simülakrlarla dolu bir kamusal alandan, yine hareket içinde ayrışarak, yalnızlaşarak farklı mekânlara doğru yola çıkılır.
AVM’den ayrılmak, Baudrillard’ın tanımladığı türden bir tema
parkı sonrası yalnızlığı ve terk edilmişlik duygusunu16 beraberinde getirir.
Lüks Mekâna Sızan Sefalet
İstanbul’da idealize edilen lüks rezidans ve ofis kulelerinin etrafı, söz konusu mekânın kullanıcılarının görmekten hoşlanmadıkları bir sefaletle çevrilir. Richard Sennett’ten ödünç alınarak
ve farklı bir bağlamda kullanılacak olursa, “bunlar zenginliğin
çatlakları arasındaki yoksulluk dolguları”dır.17 Diğer bir deyiş-
Jean Baudrillard,
Simulakrlar ve Simülasyon,
çev. Oğuz Adanır, 6. bs.
Doğu Batı Yayınları,
Ankara, 2011, s.29.
16
Sennett (2011), age., s.
249.
17
71
2. OTURUM Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
le yalıtılmış zenginliğe fakirlik sızar, bu sızmanın en belirgin yaşandığı yerlerden biri
ise AVM’lerdir. Servis sektörünün farklı kollarında çalışanların büyük bir çoğunluğunun çıkıp geldiği yoksul semtler, o mekânların içinde yaşamaya devam eder. Lüks
kavramı ve tüketim ilişkileri, güvenlik elemanları, tezgâhtarlar, garsonlar, temizlikçiler
başta olmak üzere pek çok toplumsal aktör tarafından ortak katkıyla, kolektif bir
şekilde üretilir.
Metropolde tinsel ayrışma, farklı sosyo-ekonomik ve kültürel temasların oluşturduğu
tedirginliklerle uğraşmayı getirir. Birey öz güvenini ve kendine duyduğu saygıyı, tinsel
ve fiziksel varlığını tehdit eden sayısız veriyle dolu bir şehir imgesi üzerinden inşa eder.
Bütün kent aniden tekinsiz bir mekân haline gelir.
Düzensizlik, hijyenik olmama ve estetik yoksunluk söylemleri, disipliner bir kentsel
dönüşüm sürecinin meşrulaştırılmasında araçsallaştırılır. “Çarpık yapılaşma” şeklinde
kavramsallaştırılan kentsel doku yerle bir edilerek, daha sağlıklı, güvenli, estetik ve
disiplinli bir kent görünümü oluşturulmaya çalışılır. Bunun yapılamadığı yerlerde,
otobana bakan ve çirkin olduğu düşünülen yapılara en ucuz malzemeden yapılmış
pasta görünümlü, rengarenk cepheler giydirilerek sefalet kamufle edilir. Sözde estetik
ve zenginlik, o evlerde yaşayanlardan ziyade, otobanda bir araba manzarası ve hızıyla
şehri algılayan özneler için tasarlanan çok eski bir uygulamadır. Bina kullanıcılarından
çok Belediye çalışanlarının geliştirdiği “utanma kodu”yla ilintilidir. Kentle ilgili her
türlü dönüştürme ya da üstünü örtme, kaplama refleksi, olgusal bir takım sorunlara
çözüm bulma çabasının yanı sıra, bu fikrin sözcülüğünü yapan uygulayıcıları için
kendilerini ayrıcalıklı ve seçkin hissetmelerine yol açan narsistik bir yatırım anlamı
da taşımaktadır. Beş yıldızlı bir otelin lüksü nasıl vale hizmeti, şık resepsiyonistler ve
garsonlar olmadan üretilemiyorsa, kentsel dönüşüm süreci de sefalet içinde yaşayan
insan toplulukları ve bunların imgesel ve söylemsel röprodüksiyonları olmadan
düşünülememektedir.
Kentsel dönüşüm, ileriki bir tarihe ertelenmiş yaşam konforunu imler. İskâna açılmış
ıssız eski hazine arazilerinde henüz inşa edilmemiş konut projeleri, sundukları temel
konforun yanı sıra, kent içinde hareket etme ve ulaşım imkânlarıyla birlikte pazarlanır.
Söz gelimi, gerçekleşmesi belki gelecek on yıl içinde söz konusu olacak bir metro,
kanal ya da hava alanı projesi, çok daha yakın bir gelecekte faaliyete geçecekmiş
hatta bazı durumlarda ise faaliyetteymiş gibi sunulur. Burada önemli olan sadece
nerede yaşanacağı değil, hangi güzergâhlar ve taşıtlarla kent içinde hareket halinde
olunacağıdır.
Metronun, kanalın ya da dünyanın en büyük havalimanlarından birinin söz konusu
semte gelecek olması, o yerin değerini artıracak bir veri olarak selamlanır; medeniyet,
iktisadi kalkınma, teknolojik gelişme gibi pek çok ideolojik ve kültürel göndermeler
eşliğinde bütün ülkeyle paylaşılır. Günün birinde her yere metronun ulaşacağı
fikri, toplumca paylaşılan ortak bir hedefe, “arzu nesnesi”ne dönüştürülür. Kentsel
72
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
dönüşüm sürecinin imlediği “soyut bir geniş zaman”ın içindeki boşluklar, inşası süren
metro hatları, hızlı trenler, tüneller ve otobanlarla örülür. Modernite tam da bu tavır
eşliğinde kendini sürekli üretir. Düşlemek bazı durumlarda düşlerin gerçekleşmesinden
çok daha ödüllendirici bir deneyime dönüşür. Sözgelimi Başakşehir’deki Metrokent
gibi, teknik bütün alt yapının sunulduğu bir yerin, renkli ve canlı bir kent parçası
yaratmaya yetmediğini görmek yerine, kent içindeki caddelerde, otobanlarda, metro
tünellerinde hareket halinde olan bedenler düşlemek ve coşkulu bir inşa faaliyeti
sürdürmek, kentsel yaşamı geleceğe bağlayan yeni motivasyon kaynakları ve yaşam
enerjisi üretir. Ortak hayallerin, metro ağlarının günün birinde başka bir sessizliğe
ve yalnızlığa, hareketliliğe ve canlılığa açılacak çoğul merkezler ve çeperler yaratmak
üzere inşa edilmesine devam edilir. Bütün bu süreçte beden A noktasından B’ye
giderken, tin, her yöne savrulur.
Ritüel, Rutin, Suskunluk İnşası ve Yıkımı
Trafikte hareket halinde mekânsal ayrışmanın, toplu taşıma araçlarından çok daha
konforlu bir formu taksi kullanımıdır. Bu tercih, anonim yolcularla fiziksel yakınlığın
reddedildiği bireysel hareket talebi ve bunu gerçekleştirebilecek ekonomik güçle
ilintilidir. Taksi, bir taraftan bireyi otobüs saatlerinin öngördüğü yaşama, mekân ve
hareket düzlemine bağımlı olmaktan kurtarırken, diğer taraftan, istenildiği takdirde
farklı bir sosyal deneyim imkânı sunabilmektedir. Siyasi ve kültürel gündem hakkında
şoförlerin anlattıkları, o kentin farklı alt akımlarına, yer altına dair pek çok veriyi
içinde barındırır.
Hareket halinde mekânsal ayrışmanın bir diğer biçimi özel otomobil kullanımıdır. Bu
durum toplu taşımadaki ortak mekân paylaşımının reddine, daha etkin ve hızlı bir
ulaşım talebine dayanır. Söz konusu deneyimin önemli bileşenlerinden biri, kullanılan
taşıtın markasıdır. Sürücü, mekânsal ayrışmanın yansıra, ekonomik farklılaşma ve
profesyonel statünün de bir simgesi olarak kent içinde kullandığı arabanın markasıyla
birlikte hareket eder. Kentsel dönüşüm söylem başlıklarından biri olan estetik kaygısı,
çok daha farklı bir içerikle burada da belirir. Otomobil bu anlamda hem estetik
talebinin karşılanmasını hem de bunun teşhir edilmesini ifade etmektedir.
Otomotiv endüstrisinin gelişmiş olduğu ülkelerde banka kredileri aracılığıyla
kolaylaştırılan otomobil satın alma, kişiyi aracın kullanımını mümkün kılacak
maddi koşulların sürekliliğini sağlama sorumluluğuyla baş başa bırakır. Araç satın
almak, ekonomik güçlükler yüzünden, kent içi ulaşım ihtiyacının sürekli aynı taşıtla
karşılanması anlamına gelmemektedir. Bu durum, taşıt kullanımında zamansal ve
mekânsal anlamda, karma ve etaplandırılmış bir çözümün üretilmesine yol açar. Çoğu
örnekte özel taşıtlar hafta sonu kullanılan araçlar haline gelirler veya işe gidiş ve dönüş
saatlerinde bir metro ya da otobüs durağı, tren istasyonu yakınlarına bırakılan özel
taşıtlar halini alırlar.
73
2. OTURUM Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
Hafta içi sınırlı ölçüde kullanılan taşıt, hafta sonu
rutininin ve ritüelinin bir parçası olarak işlev görür;
pek çok göndermelerinin yanı sıra, alt ve orta sınıf
iş hayatı ve muhafazakârlığın ikonlarından biridir.
Aileler için evlilik cüzdanının sözel ve metinsel olmayan bir formuyken, kullanıcı kombinasyonu,
yaş aralığı ve meslek grubuna göre farklı toplumsal
konsensüslerin kısa süreli hareketli haline dönüşerek kent içinde gezinir.
Uğur Tanyeli “ev insanın protezidir”18 demektedir;
söz konusu kentsel dönüşüm ve toplu konutlar olduğunda, bu protezi, bireyin bedeninden aileye doğru esnetmek ve bu proteze bir yenisini, özel aracı eklemek
mümkündür. Konut ve araba, aile mahremiyetini koruyan, inşa eden taşınmaz ve hareketli malvarlığı, diğer
bir deyişle farklı protezlerdir. İlki bireyin yaşam alanını
sabitlerken, diğeri dış dünyayla hareket halindeki ilişkisini ve sosyalliğini bir dereceye kadar örgütlemesine
yardım eder. Burada taşıtın ifade ettiği gönderen, sözel
ve metinsel olmayan semiyotiğin alanına girmektedir.19
Gündelik yaşam pratiklerinin zamansal organizasyonunda, kültürel kodların yeniden üretilmesinde özel
araç bir dizi ritüelin gelişimine öncülük etmiştir. Hafta
sonu bu noktada önemli bir zaman aralığına işaret etmektedir. Üretim ilişkileri ve çalışma düzeninin getirdiği
bu zamansal denk düşme, ritüelin hem kitleselleşmesi
hem de bireysel yaşanmasını beraberinde getirmiştir.
Araba yıka(t)mak, AVM’lerde haftalık alışveriş ihtiyacını karşılamak, boş zamanı değerlendirmek üzere kent
merkezine ya da biraz daha dışındaki noktalara doğru
gitmek, hafta sonuyla, bu zaman dilimi ise düzenli bir
gelir ve iş kavramıyla iç içe geçmiş etkinliklerdir.
Otomobil, kent içindeki hareketliliğin, hem mekânsal
ayrışmanın hem de görülme talebinin bir parçası haline
gelir. Lüks otomobil sürücüsü kendini cadde ve otobanlarda kentsel bir sahnede olduğun hissederken, yaya ve
motorlu taşıtları seyirci olarak görme eğilimi geliştirir.
Toplu taşıma araçlarında yoğun şekilde ortaya çıkan
göz teması kurmama, görmezden gelme pratiği, özel
74
Uğur Tanyeli, “Transformasyon/
Malformasyon, Kitle Bezemeleri ve
Protezler Üzerine”, Dosya, TMMOB
Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Sayı
28, Temmuz 2012, s. 131-136.
18
19
Divall ve Revill, age, s. 6-7.
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
araçlarda yerini güçlü bir görme ve görülme arzusuna bırakabilir.
Elde edilen mekânsal ayrışma ve güven, yalnızlığı beraberinde getirme riski taşır. Bu durum,
hareket halindeki sürücüyü farklı dolayımlarla kendini ifade etmeye götürür. Bireysel güvenlik
ve mekânsal ayrışma imkânından vazgeçmeden fark edilme talebi, kendini çoğu zaman araba
markalarıyla ifade eder. Farklı gelir ve zevk gruplarının göndermek istedikleri mesajlar, otomobil
tasarımlarıyla üç boyutlu hale gelir. Söz gelimi aynı fiyata alınan siyah bir jeeple, üstü açık kırmızı
bir spor arabanın göndermeleri aynı değildir. Siyah jeepler, yaşama, ölüme ve iktidarın ciddiyetine
dair pek çok imgeyi bir arada barındırırken, kırmızı spor araba, erotizm, dinamizm, zenginlik ve
hız gibi göndermelere sahiptir. Siyah jeepler, reel işlevlerinin dışında kullanıcılarının mekânsal ayrışmayı daha masif hale getirme eğiliminin bir yansımasıyken, sadece estetik bir tasarım, konfor ve
ekonomik alım gücüne değil, sürücünün kamusal alan talebini genişleten, yayılmacılığını artıran,
trafikteki diğer taşıtların, yayaların tavrını da belirlemek isteyen ve bunda da bir ölçüde başarılı
olan bir sürücü profiline işaret eder. Bütün bu imgeler ve göndermeler aynı zamanda reklam ve
sinema filmleriyle manipüle edilmiş bir görme biçiminin yaygınlaşması, ortak kabul ve dil haline
gelmesiyle de ilintilidir. “Autoscape” türevleri gözü belli açılardan eğitmekte, algıyı yönetmektedir.
Araba gibi bir metanın rengi, formu, markası ve fiyatı, kullanıcısı hakkında beklentileri şekillendirir. Sözgelimi, sınırlı sayıda kişi, park eden sarı bir kaplumbağadan (Volkswagen) bir mafya
babasının ya da bir devlet adamının çıkabileceğine ihtimal verir.
Görünürlük talebinin taşıtın lüksüyle gerçekleştiremeyenler veya gerçekleştirmesine rağmen bununla yetinmeyenler, müziğin sesini açmayı bir çözüm olarak benimserler. Ses, hareket halindeki
taşıtın gelişini haber veren titreşimden oluşan bir çeşit haleyle sarılır. Burada temel duygu, sürü
cünün kişiliğine ait bazı bileşenleri, tercih edilen müzik aracılığıyla dışarıya duyumsatmaktır. Sürücü kimliğini etrafa yaydığı işitsel simülasyona verilen olumlu ya da olumsuz tepkiler üzerinden
kurgular; iktisadi bir güç ve araba kullanmak gibi teknik bir bilgiyi uygulama yeteneğinin yanı
sıra müzik zevkiyle de var olmak isterken, sokakta, caddede ya da otobanda hareket halindeki
mekânsal ayrışmayı, yeni katmanlarıyla sürdürmeye devam eder. Teknoloji insanların tavırlarını
dönüştürür, benzeştirirken, her bir birey bu teknolojik doku uyumunu bireysel tikelliği çerçevesinde deneyimler.
Hareket halindeki mekânsal ayrışma talebi, arzu edildiği ölçüde gerçekleşemez, kentin çoğul koşulları, bu talebi kısmen karşılarken pek çok yerde geri çevrir. Trafikte takılıp kalan özel bir araç
ortak bir problemin parçası olarak bireysel, mekânsal ayrışması içindeki yalnızlığını otobanda
kendisi gibi sıkışıp kalan insanlarla paylaşmak zorunda kalır. Olumsuz hava koşulları, gerçekleşen
bir kaza ya da yol çalışmaları, kolektif bir tepkiselliğe yol açar. Burada kente ait bir rutin, hayatın
hem otobandaki akışını hem de bu akışın ilintili olduğu diğer etkinlik alanlarını yavaşlatır.
Trafikteki rutinin ya da sorununun yarattığı sıkıcılığın diğer ucunda, hareket halinde olmanın
hazzı, motoru çalıştırma ya da park etme ritüeli yer alır. Bu ritüelin sürücü sayısı kadar farklı
biçimi ve yine benzer bir çoğullukla kesintiye uğrama riski vardır. Bunlar arasında görsel medyada
en fazla karşılaşılanlardan biri, “tinerci dehşeti” manşetiyle verilendir. Marjinalleştirilmiş bir şehir
sakinin yarattığı korku veya tehdit, reel boyutlarının çok ötesinde “dehşet” olarak tanımlanırken,
75
2. OTURUM Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
söz konusu lüks bir araç, sürücüsü ise ünlü bir kişiyse, korku daha da abartılı bir dille ifade edilir.
Sosyo-ekonomik asimetri ve zihinsel pozisyonların farklılığı, taşıt etrafında kurgulanan eşitsiz ve
hiyerarşik dili güçlendirir. Özel taşıt sahipleri arasında üretilen şiddet “yol verme tartışması yüzünden çıkan kavga” şeklinde formüle edilir, sürücü olağan ve öfkeli bir kişilik olarak betimlenirken,
tinerci dehşet saçan bir ucubedir. Şehir, seçkinlerini ve meşru normları temsil eden sınıfları, toplulukları yaratabilmek için, kendi vahşilerini, korku nesnelerini üretir ve onları medya, sözel kültür
ve efsaneler aracılığıyla linç eder.
Ritüelin ya da rutinin kesintiye uğrama biçimleri, söz konusu özel değil de toplu taşıma araçları
olduğunda çok daha farklı ve öngörülemez formlar şeklinde ortaya çıkabilir. Bazı örneklerde ise
kentin ideolojik çoğulluğu, çözülmemiş siyasi, ekonomik ve kültürel gerilimleri toplu taşıma aracının hareket imkânlarını belirleyen verilere dönüşür. Bir gösteriye denk gelen otobüsün, resmi
otoriteyi ve onun söylemlerini temsil eden bir nesne olarak algılanarak camlarının kırılması, yolcuların her türlü tinsel ve mekânsal ayrışmayı askıya aldıkları, önceliğin hayatta kalmak olduğu,
yaşamı durduran ortak bir deneyime dönüşür.
Mekânsal ayrışma, ayrışmaya zemin oluşturan nesnenin tahrip edilmesiyle sonuçlanabilir. Sözgelimi, hareket halindeyken durdurulup yolcular indirildikten sonra ateşe verilen ya da içinde insanlar
olduğu halde molotof kokteyli atılarak yakılan otobüsler, sadece araçtakilerin suskunluk zırhının
kırılmasına değil, bütün toplumun güvenlik duygusunun sarsılmasına da yol açar. Bu eylemin
gerçekleştirildiği yer, kent hafızasında söz konusu olayla anılan bir tekinsizlik mekânı olarak yerini
alır. Mekânsal ayrışma sadece yapılı çevreyle değil, eylemler ve söylentilerle de inşa edilir.
Metropolde özgürlüğün bedeli olan yalnızlık, atomizasyon ve nihilizm, bazı durumlarda kendini
alternatif kolektif yaşam biçimleri, etno-dinsel ve siyasi aidiyet duygularıyla kamufle ederek dışa
vurur. Kimi istisnai örneklerde ise bu ideolojik adanmışlık agresif, yıkıcı ve öztahripkâr bir güdünün süblime edilmesinin aracı olur. Taşıta konan bir bombanın ya da yola konan bir düzeneğin
patlaması ve bunun kimin tarafından yapıldığının bilin(eme)mesi, şiddet tarihinin yeni teknolojiler
aracılığıyla kendine yeni mekânlar ve alacakaranlık kuşakları kurma biçimine işaret eder.
Özel otomobili ya da toplu taşıma aracını kullanırken gündelik bir rutinin akışı yıkıcı bir kesintiye
uğrar. Birikmiş öfke, çözülmemiş siyasi ve kültürel sorunlar, iktisadi eşitsizlik, sessizce kitap okuyan ya da dışarıyı seyreden insanların sadece iç dünyalarında değil bedenlerinde de kurban ayırt
etmeksizin büyük bir gürültüyle patlar. Çoğu örnekte kent yoksulları bu şiddetin birinci dereceden
mağdurları haline gelirler.
Sürekli sözü edilen güvenlik korkusu, siteleri çeviren duvarları ya da kapıları değil ara sokakları,
caddeleri aşarak gelmiş, sürücü ve yolcuları hareket halindeyken yakalamıştır. Suskunluk, sessizlik, beden dili, vakumlanmış semtler ve yüksek duvarlarla oluşturulmaya çalışılan güvenlik ve
mekânsal ayrışmanın koruyuculuğu fikri yara almış, bir yerde geçersiz kılınmış, sınır ihlalinin önüne geçilememiştir. Söz konusu ihlal imgesi, var olan bir korkunun derinleşmesini sağlar; şiddet görüntüsünün röprodüksiyonu dalga dalga yayılarak gerçeğin kendisinden daha güçlü bir simülakra
dönüşürken, seslerini ancak şiddet aracılığıyla duyurabileceğine inananların söylemini doğrular.
Semtler ideolojik olarak ayrışmaya başlar. Grup içi aidiyet duygusunu güçlendiren kurban verme
76
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
ritüelleri, taraflarca agresif bir coşkuyla yaşanır; trafiğe kapatılan
yollar, ana caddeler, otobanlar, taşıtların aktığı değil, cenaze alaylarının geçtiği, hayatın tıkandığı, çatışma, yas ve öfke alanlarına dönüşür. Mal, hizmet ve insan sirkülasyonu durur. Molotof kokteyli,
havai fişek, taş, sopa, sapan, cop, basınçlı su, plastik mermi, gaz
bombası, panzer ve insan bedenlerinden oluşan bir şiddet toplamı,
bazı medya organlarında karnavalesk bir kareografiyle, yüksek sesle görselleştirilir, yıkıcı bir coşkuyla kutlanırken, kimisi ise otobüste
olduğu gibi gözünü kaçırmayı ve suskunluğu tercih eder; konuştuğu
zaman ise kente dair olağan bir demokratik katılım, kamusal alan
talebini kriminalize ederek, atılan sloganları, silah ve şiddet kullanımıyla özdeş görerek marjinalleştirir. Bütün taraflar ve toplumsal
aktörler, hem şiddetin hem de ses, ışık, yaralanmış ya da ölü insan
bedenleriyle harmanlanan performatif gösteri kültürünün farkındadır; şiddetin estetizasyonu, hak arayışı ve ideolojik gerekçelerle
inşa edilmiş kolektif bir baskı ve direnç, sado-mazoşistik bileşenlerle
gelişerek kentin sokaklarında, caddelerinde, otobanlarında trafiği
aksatarak gezinirken, “Dur!” demek çoğu zaman “devam” anlamına gelebilir ya da kavram dağarcığı ve kodlar karıştığında agresif
bir iletişim biçimi olmaktan da çıkarak kolektif bir yıkıma doğru
evirilebilir.
Kentin bütün olağan rutinleri ve ritüelleri sadece tarafların değil
kimsenin bir diğerine eşit olmadığı bir zeminde şiddet kullanılmasıyla bozulur. Hayatın normale dönmesi demek ise hem reel hem de
metaforik olarak trafik akışının sürmesiyle, kaos ise yolların trafiğe
kapatılmasıyla özdeş algılanır. Demokrasi aynı zamanda bu çatışma
ve çözüm kabiliyeti üzerinden sınanır ve inşa edilir.
Sonuç
Suskunluk kendi içinde dışardan görünenden çok daha farklı bir
oluşumu biriktirir.20 Simmel “Bir form gelişimini tamamladığında,
bir sonraki form çoktan onun altında biçimlenmeye başlamıştır ve
kısa ya da uzun bir mücadelenin ardından mutlaka onun yerini
alacaktır”21 […]İçsel tutarlılığı ve kendine yeten anlamıyla bütün
tasavvur dünyamız için sıkı bir çerçeve ya da yırtılmaz bir örtü
oluşturan bilgi formları, hayatın akışı tarafından, hayatın akışı
içinde çözülmektedir”22 diye yazar. Metropolde tinsel ve mekânsal
ayrışmanın formları sınırsız kombinasyonlarla çoğalırken, disipliner pratiğin öznesi ve nesnesi olan bütün toplumsal aktörler, ken-
Form ve yaşam
arasındaki ilişki için bkz.
Georg Simmel, “Modern
Kültürde Çatışma”,
Modern Kültürde Çatışma,
içinde, çev. T. Bora, N.
Kalaycı, E. Gen, 7.bs.
İletişim Yayınları, İstanbul,
2011, ss, 57-83.
20
Simmel, age., s. 58. s.
6-7.
21
22
Age., s. 73.
Marshall Berman,
Katı Olan Her Şey
Buharlaşıyor, çev. Ümit
Altuğ, Bülent Peker, 9. bs.
İletişim Yayınları, İstanbul,
2005, s. 222.
23
77
2. OTURUM Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
di tasarladıkları mekânsal kurguların her birinin dinamik, yüzergezer, koşulsal, rasyonel,
duygusal, kontrol edilemez ve öngörülemez süreçlerle birlikte geliştiğini deneyimlerler.
Marshall Berman, “Bir aydınlanma anında, modern şehri oluşturan yalnızlıklar yığını yeni bir
ilişkiyle bir araya gelerek bir halk oluşturur. ‘Sokaklar halka aittir’: şehir unsurlarına el koyar ve
onu kendilerinin kılarlar.” diye yazar. Benzer bir şekilde İstanbul’da güvenlik kaygısı, tekinsiz
mekân, narsistik yatırım, yalnızlık ve bunun yol açtığı suskunluk aracılığıyla geliştirilen tinsel ve
mekânsal ayrışma biçimleri, farklı ve kitlesel bir sese dönüşerek bozulur. Karşıdakini potansiyel
tehdit ve tedirginlik nesnesi olarak gören insanlar, mitinglerde, gösterilerde, protestolarda,
konserlerde, büyük festivallerde bir araya gelir, yabancılaşmanın ve yalnızlığın ağırlığını bir
süreliğine paylaşırlar. Bu festival, gösteri, ritüel, şiddet ve tehdit öğeleri içeren karnavalesk bir
an da olabilir.
Bu devinim, kendi iç dünyası, bedeni ya da yaşadığı şehirle sınırlı kalmış değil, dünyayla global
ölçekte eklemlenmiş bireylerin hareketliliğidir. Marshall Berman’ın belirttiği bir araya gelerek
kendini bir halk gibi hisseden yalnızlıkları, 21.yüzyılda, internet çağının getirdiği farklı kamusal
düzlemlerde insanlık için sorumluluk duyan dünya vatandaşlarına dönüşürler. Bu birliktelik
ve sorumluluk duygusu, İstanbul’u New York’a, Tokyo’yu Londra’ya, Manila’yı Sydney’e,
Cape Town’u Buenos Aires’e, dünyanın en ücra köşelerini merkezlere veya haritada kaybolmuş
yerlere bağlar. Devletler, sınırlar, farklı nitelikteki iktidarlar ve disipliner pratikler, bunların
hepsini tersyüz edecek ya da bir süreliğine geçersiz kılacak dinamik bir kamuoyu tarafından
evcilleştirilirler. Yanı başındakine sesini duyuramayan, göz temasından kaçınan, suskunluğu
sığınak haline getiren bireyler, yeterli mesafe ve güven oluştuğunda dünyanın öteki ucunda sesine
kulak veren birilerini bulduğu gibi bir başkasının sesine de kulak verirler. Otobüste, metroda,
toplu konutlarda, AVM’lerde yaşanan yalnızlık, izolasyon ve suskunluk aracılığıyla kurulan
“tinsel ve mekânsal ayrışma”, ortak bir sese, polifonik bir koroya, dünya vatandaşlarının
hayata dair ortak ve çoğul taleplerine dönüşür.
Kaynakça
Arendt, Hannah. İnsanlık Durumu, Seçme Eserler 1. çev. Bahadır Sina Şener. 7. bs.
İletişim Yayınları, İstanbul, 2013.
Baudrillard, Jean. Simulakrlar ve Simülasyon. çev. Oğuz Adanır. 6. bs. Doğu Batı
Yayınları, Ankara, 2011.
Berman, Marshall. Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor. çev. Ümit Altuğ, Bülent Peker. 9. bs.
İletişim Yayınları, İstanbul, 2005.
Bhabha Homi K., The Location of Culture Routledge. New York, 2006.
Divall, Colin., Revill, George. “Cultures of Transport: Representation, Practice and
Technology”. Journal of Transport History. 1 March 2005, s. 99-111.
Lefebvre, Henri. The Production of Space. çev. Donald Nicholson-Smith. Blackwell,
78
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Oxford UK, Cambridge USA, 1996.
Schivelbusch, Wolfgang. The Railway Journey, The Industrialization of Time and Space
in the 19th Century. The University of California Press, Berkeley and Los Angeles,
California, 1986.
Sennett, Richard. Kamusal İnsanın Çöküşü. çev. S. Durak, A. Yılmaz. 4. bs. Ayrıntı,
İstanbul, 2013.
____ Ten ve Taş, Batı Uygarlığında Beden ve Şehir. çev. Tuncay Birkan. 4.bs. Metis
Yayınları, İstanbul, 2011.
Simmel, Georg. “Modern Kültürde Çatışma”. Modern Kültürde Çatışma. çev. T. Bora,
N. Kalaycı, E. Gen, 7. bs. İletişim Yayınları, İstanbul, 2011.
____ “Metropol ve Tinsel Hayat”, Modern Kültürde Çatışma. İçinde. çev. T. Bora, N.
Kalaycı, E. Gen, 7. bs. İletişim Yayınları, İstanbul, 2011, s. 85-102.
Tanyeli, Uğur. “Kamusal İnsan Öldü mü, Kamusal İnsan Çöktü mü?”. Arredamento. Sayı
100+95. Boyut, İstanbul, Ekim, 2006, s. 7.
____ “Transformasyon/Malformasyon, Kitle Bezemeleri ve Protezler Üzerine”, Dosya,
TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Sayı 28, Temmuz, Ankara, 2012, s. 131-136.
Yago, Glenn. “The Sociology of Transportation”, Annual Review of Sociology, Vol. 9,
1983, s. 171-190.
79
2. OTURUM Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
Yrd. Doç. Dr. Aynur CAN
TURGUT CANSEVER
DÜŞÜNCESİNDE ŞEHİR TASAVVURU
Turgut Cansever için mühim bir noktada doğrulan
münevver diyebiliriz. Türk toplumunun şehirle ilgili problemlerinde bu problemlerin adını koymuş
ve şehirle ilgili düşünüp yayın vermiş, mimar ve
düşünce adamı olarak entelektüel tarihimizde yer
edinmektedir.
Kentlerin dönüşümü konusu çok travmatik bir
konu. Batıdan gelen, kendi yaşam kurallarının sanayi kentleri dahilinde üretildiği mekanlardır. Bu
mekanlar Londra ve Manchester’da şehircilik esasları korurken, yatay yapılar üretilirken Fransa’ya
gelindiğinde dikey yapılara büründü. Viyana olsun
Madrid olsun, bu şehirlerdeki gelişim kendi toplumu ile yüzleşen kentin değerinin adını koydukları
gelişimler oldu. Biz de ise modernite ile tanışmamız, adını koymamız ve sorunu tespit etmemiz
başlı başına sisli bir ortama dönüşürken, Turgut
Cansever’in katkısı ortaya çıkmıştır.
1997 ve 1998 arasındaki 4 aylık bir süreçte
Türkiye’de henüz Kamu Reformu veya şu anda çok
önemli konumdaki hukuksal mevzuatlar olmadan
yerel yönetimler konusunda ilk okul denemesi olduğunda Turgut Bey rehberliğinde 8 derslik bir ideal şehir modeli üzerine tartışmalar gerçekleştirdik.
Bizi ondan ayıran şeyin aslında şu anda kendisinin
sadece bilgi yüklü olması değil, aynı zamanda meseleyi de dert edinmesi olmuştur. Kent en çok onun
sırtında taşıdığı şeydi. Batı medeniyeti entelektüel
birikimi itibariyle kendine çok vefa eden bir top-
80
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
lum. Mesela Batıda Van Gogh’u veya Dostoyevski’yi tanımayan entelektüel bulmak
zordur, biz de ise uçuşan şeyler vardır. Burada Turgut Cansever düşüncesini kentsel
dönüşüm ile ilgili bir alanda öne sürmek gerekmektedir.
Hocanın şehre bakışı, o mekanizmaya nasıl işleteceği ile ilgili öngörüler kentsel dönüşüm manasında ve onun düşüncelerini diri tutma konusunda çok önemli bir noktada
yer almaktadır. Meseleye nasıl bakmamız gerektiğini zaten yayınları ile ortaya koymuştur. Bunun haricinde kent meseleleri konuşulduğunda; batıda bu işin uzmanlarının bir
araya gelmesiyle ortaya çıkan tartışmalar bulmak mümkün, biz de ise ya çok uzman
ya da çok hamasi duygular söz konusu oluyor. Burada hocanın şehir tasavvuruna geri
dönecek olursak, dimada mertebeler vardır, tahayyülden sonrakinden bahsederiz. Hayalden sonra gelen resim gibi. Aslında biraz bu noktalara dikkat etmeliyiz. Her zaman
yeniden başlayan, eskiyi kesen bir anlayıştansa mevcut olanın üzerine koymak daha iyi
olacaktır.
Şehir tasavvuru demek, medeniyet tasavvurunun alt alanı gibidir. Medeniyet bizim
nasıl yaşacağımızı nasıl düşüneceğimizi ve nasıl hissedeceğimizi söyleşen bir olgudur.
Modern durumda olduğu üzere yıkıp yenisini daha büyüğünü yapmakla mı ilgilenmeliyiz yoksa insanın fani olduğunu kabul edip ürettiklerimiz üzerinden mi gitmeliyiz,
bunu düşünmek lazım.
Turgut Cansever şehir sorunlarının adını koymuştur, zaten her zaman şehir meselesi
diye konudan bahsetmiştir. Her medeniyet ailesi kendi tasavvuruna uygun şehirler inşa
ederse sağlıklı ve mutlu şehirlere ulaşabiliriz demiştir. Turgut Hoca, “Şehir açmazların
çözüm yeridir, iç çelişkilerin çözüldüğü yerdir” der. Bunu düşünürken burada real düzleme ilişkin real analizler öneriyor. Buna bir tümevarım yaklaşımı da diyebiliriz. Bulunulan şehir nerede, ne üretiyor, topografik zenginliği nedir, sanayi yapılabilir mi, insan
topluluğunun oradaki rengi nedir? Bütün bu real verileri aldığı bir noktadır burası. Bir
de tümdengelim yaklaşımı ile, biz nasıl bir şehir tasarlayacağız, hangi kabulle olacak
gibi ciddi soruları sormaktadır. Muhyiddin Arabi’nin bir kitabında bahsettiği “ferdiye”
hikmeti yani insanın hayatı güzelleştirmesi fikrinin altını çizmektedir. Mesela bir bahçe
düzenlemesinin insan hayatı ile olan ilişkisi gibi.
Kentin çarpıklaşması, düzenin bozulması üzerine de Turgut Cansever, ortak bir kazanım sağlama düşüncesinin herkes tarafından benimsenmesinden bahseder. Meteforlarla
açıkladığı bu bozulmanın, herkesin maddi zenginliklerinin kazanımlarının kenti bozduğundan bahseder, bu yüzden kentsel çarpıklaşma konusunda herkesin suçu olduğundan
bahseder ve yaradılışın yapısına uygun çözümler üretmek gerektiğinden bahseder ve
orta yol bulmanın öneminden söz eder. Kanun ve yasaların bu konularda bir kılıf olarak
81
2. OTURUM Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
hazırlandığından dem vurur.
Turgut Cansever, şehir ve toprak mülkiyeti ile alakalı sorundan da bahseder. Osmanlı
zamanın da İngilizler’in baskısıyla değiştirilen iki kararnameden sonra şehirlerimiz aynı
felaketleri her daim yaşamaya etmiştir der. Bu modernitenin ürettiği alınıp satılan bir
olgu mu yoksa fani olan bizler için üretilen bir düzlem mi? Hangi insan için şehir tasarlaması sorusu burada önem kazanıyor. Bir şehrin ol diyince olmayacağı ve her şeyin
adım adım olmaması durumunda bozulmanın kaçınılmaz olacağından bahsediyor.
Burada benim de kendi düşüncem olarak söylemek istediğim, İstanbul olarak New
York’a ya da başka ünlü bir şehre benzeme düşüncemizden kurtulmamız gerektiği. Kendimize göre ülkeler üzerinden gidebilir ve daha mütevazi olarak düşünmeliyiz.
82
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Turgut Cansever, şehir ve toprak mülkiyeti ile alakalı
sorundan da bahseder. "Osmanlı zamanın da İngilizler’in
baskısıyla değiştirilen iki kararnameden sonra şehirlerimiz
aynı felaketleri her daim yaşamaya devam etmiştir" der.
83
2. OTURUM Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
Cüneyt SARIYAŞAR
Mazlum-Der Genel Başkanı
KENTSEL DÖNÜŞÜMDE İNSAN
HAKLARI İHLALLERİ
Üniversite yıllarımız kim olduğumuzu idrak etme,
kimliğimize sarılma yıllarıydı ama o yıllar esasında
başka bir tefekkürün bizim hayatımıza değer kattığı yıllardı. Türkiye’de Müslüman kimliğimize sarılma yıllarıydı. O zamanlar başka şeyler düşünsek
de askerlikten sonra bir baktık mühendis olmuşuz.
İşte Mimar ve Mühendislik Grubu’nun kurulma
sürecinde rol oynayan düşünce, kimlik bulma bu
anlattığım şeylerdi ama bu işlerin demlenmesi 20
yıl sürüyor.
İnsan hakları dediğimiz konu ile bu kent sorunları dediğimiz konuların ortaya çıkış süreci birbiriyle paraleldir. Burada Turgut Cansever’den
bahsetmem lazım çünkü Turgut Cansever bizim
mühendislik hayatımızda nesil olarak düşüncemizi
öteleyip önümüze konan peşinden koşturmamızla
ortaya koyduğumuz vahim sonuçları bize bağıra
bağıra anlatarak emanet bıraktı. Eğer iyi idrak edilirse bu düşünceler bir dahaki nesil çok değerli bir
nesil olabilir.
İnsan hakları kavramı modern bir kavram çünkü
fıtrata rağmen olan bir hayat tarzının yeryüzünde
oluşturduğu hegonomik süreçlerin ortaya koyduğu
bir kavram. Bunun fıtrata uygun olan hali ise kul
hakkıdır ama yaşadığımız sanayi devrimi ve sonraki süreçten gelen ismi insan haklarıdır çünkü bize
kent olgusunu dayatan süreçler aslında devlet de-
84
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
diğimiz aygıtın modern zamanda biçimini oluşturdu. İşte o çerçevede aslında atlıları
ile yılda iki defa karşımıza çıkan devlet memurlarıyla haftada bire indirgedikten sonra
bilişim çağı ile saniyelik olarak bize hükmetmeye ve bizi şekillendirmeye başladı. Ayrı
bir yönü de bu devletin, insan olarak ürettiğimiz her üç değerin ikisinin birini direk
birini de dolaylı olarak alan bir Deli Dumrul. İşte böyle bir devlet formatının karşısında
sorunlarımızı konuşurken bu yaşamı, bu düşünceyi, bu hayat tarzını hangi aklın inşa
ettiğine dönüp baktığımızda batıdaki seküler akıl karşımıza çıkar. İşte bu aklın bir yeryüzü, bir insan düşüncesi var. Aslında hegamonik süreçlerinde bunu beslediği enerjiyle
geliştirmiş bulunmakta dolayısıyla insanoğlu kendi emeğini sömüren bir canavar ortaya
çıkardığının farkına varmadı. Bu süreçlerle mücadele etmeye başlaması gerektiğinin algısına vardığı zaman batı dünyası insan hakları diye bir kavramı önümüze koydu ama
bu kavram esasında çok kadim iki kelimenin modern dünyadaki algılanmasıyla alakalı.
İnsanın var olduğunu anladığımız Hz. Adem’den gelişinin hemen bir adım sonrası olan
Habil ve Kabil ile ilgili olan hikaye. Yani yeryüzünde sadece iki kardeşin var olduğu
andan itibaren hak kavramı hayatın okumasıyla ilgili konuşuyoruz.
Yeryüzünde özgürlüğü insan tanımı gereği sorumluluk çerçevesinde bir perspektife
oturtmayan batı aklı sonuç itibariyle yeryüzünde hegonomik ve kapitalist bir sonucu
inşa etti. Onun girdabında biz bugün kentleşme sorununu konuşuyoruz. Çok acı ve can
yakıcı olayları hep beraber yaşadık. 1994 yılından itibaren kendisini neyle ifade ederse
etsin muhatapları tarafından İslam ile ilintilendirerek ifade edilen bir iktidar İstanbul
şehrini 20 yıldır yönetmekte. 20 yıl önce düşüncelerimizi arkadaşlarımızla paylaştığımız zaman, durduğumuz yerde duramayız. 20 yıldır biz planlıyoruz, biz inşa ediyoruz.
Buradan baktığımız zaman, “günahsız olan taşı atsın” sözünü hatırlattı. Onun için bu
kentin sakinlerinden, emanet ile sorumlu ama sorumluluğunu yerine getirmemiş bir
insan olarak özür diliyorum. Çünkü biz ne mühendisler ne de yönetenler olarak sözlerimizi yerine getiremedik. Bir farkındalık ve bir bilincin gelişmesi gerekmektedir. İşte biz
bugün o noktada olduğumuzu görüyorum. Onun için bundan sonra daha sorgulayan
bir toplum olmamız gerektiği kanaatindeyim.
Bu kent sorunları nelere sebep oluyor, çok hızlı bir şekilde iki acıya dikkat çekmek
istiyorum. Kentsel dönüşüm özellikle 1999 depreminden sonra çok büyük bir enerjiyi
arkasına aldı. Aslında o enerji planlama, tamamlama ve siyasetin önünü açması bakımından müthiş bir enerjiydi ama Turgut Cansever Hoca’nın medeniyete tekabül eden
fikri kodlarıyla yapılmayan planlama ve bu medeniyeti sürdürme kaygısını henüz hayata aktaramayışımız bu konudaki yetersizliklerimiz, nefsimiz bizleri 20 yıl bekletti. Biz
bir anda kimliğimizi, bizi biz yapan değerleri unutmuş görünüyoruz. Esas mesele daha
85
2. OTURUM Kentsel Dönüşüm’den Sosyal Dönüşüme
önce üniversite sohbetlerinde konuştuğumuz konuları hayata getirmekte, getirmek için
müdahil olabilmekte.
Şimdi kentsel dönüşüm ile ilgili acı bir tecrübeyi ifade edeceğim. Cumhuriyet Mahallesi
kentsel dönüşüm uygulamaları ile ilgili bir örnek var. Bu örneği şu yönüyle belirtmek
istiyorum. Bu mahalle aslında 775 sayılı gecekondu yapılaşmasını önlemek amacıyla
planlı, programlı üretilen bir şehir ve devletin kontrolündeki kooperatifler tarafından
yapıldığı içinde iskanı da verilmiş gerekli mühendislik kontrolleri de gerçekleştirilmiş
bir şehir ama kentsel dönüşüm denen bir haklılığın rantı nasıl arkasında sakladığının
örnekliğini oluşturan bir tecrübe. İBB’nin Japonlar’ın yardımı ile oluşturduğu açık raporlarında iyileştirme gereken yerler arasında olmadığı halde sonra kentsel dönüşüm
alanına alınarak orada yeni bir alan üretilmekte. Çünkü orada 18 hektarlık alanda 110
blokta 1168 daire ve 5 katlık yapılar olduğu halde hemen yanında 60 katlı devasa 5
lüks blok ve AVM yapılması insanları rant ile konuda iştahlandırmakta.
Biz hepimiz biliyoruz ki İstanbul’un pek çok yerinde sağlıksız yapılar var ama Turgut
Hoca’nın söylediği şeytan yolumuzun üzerinde ve maalesef bugün sorunlarımız Türkiye’deki siyasal ortamın oluşturduğu cepheden dolayı yüzyıllık derin, ideolojik ve halkı
ötelemiş olan devlet aklının karşısında millet olarak kendi ifademizi ortaya koymak
sorumluğundan dolayı çok kısıtlı bariyerlewr içerisindeyiz.
86
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
20 yıl önce düşüncelerimizi arkadaşlarımızla paylaştığımız
zaman, durduğumuz yerde duramayız. 20 yıldır biz
planlıyoruz, biz inşa ediyoruz. Buradan baktığımız
zaman, “günahsız olan taşı atsın” sözünü hatırlattı. Onun
için bu kentin sakinlerinden, emanet ile sorumlu ama
sorumluluğunu yerine getirmemiş bir insan olarak özür
diliyorum. Çünkü biz ne mühendisler ne de yönetenler
olarak sözlerimizi yerine getiremedik.
87
88
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
3. OTURUM
Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün
Toplumsal Etkileri
Oturum Başkanı: Y. Mimar Ali Reyhan ESEN
SEMPOZYUM
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN
SOSYAL BOYUTU
İstanbul Ticaret Odası Meclis Salonu - Eminönü
12 Mayıs 2014
Pazartesi
89
3. OTURUM Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün Toplumsal Etkileri
Doç.Dr. Hatice AYATAÇ
İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi,
Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü
[email protected], [email protected]
İSTANBUL’DA KENTSEL
DÖNÜŞÜMÜN MEKANSAL
PARÇALANMA VE SOSYAL
AYRIŞMAYA ETKİSİ
ÖZET
Son yüz yıl içindeki demografik değişim, kentlerde
yaşayan nüfusun hızla artması karmaşık ve dinamik
bir yapıya sahip olan kentlerde fiziksel, toplumsal,
ekonomik, çevresel, siyasal faktörlerin etkisiyle de değişim ve dönüşüme neden olmuştur. Mekanın kalitesini artırmayı hedefleyen bu dönüşümler, kimi zaman
mekanda parçalanmanın ve sosyal ayrışmanın da
nedenidir. İstanbul, dünyanın en büyük metropollerinden biri, Türkiye’nin en büyük metropol kenti olarak son yıllarda hızla dönüşmektedir. Cumhuriyetten
bugüne kent mekanında kentsel arazi kullanımı alansal, fonksiyonel ve yoğunluk olarak hızla değişmiştir.
Kent mekanındaki bu değişimler sosyal ayrışmayla
tanımlanması yanı sıra özellikle 1990’lardan itibaren
literatüre giren kentsel mekanda parçalanma sürecini
de getirmiştir. Bu bildirinin amacı, İstanbul kentsel
mekanındaki dönüşümün sonucu olan mekânsal parçalanmayı değerlendirmek ve kentin bugününe ve geleceğine etkilerini sorgulamaktır. Araştırma öncelikle
dönüşüm, ayrışma ve parçalanma ana kavramalarının tanımlanması ile başlayarak, mekânsal parçalanmanın güncel literatürü üzerinden İstanbul kent mekanındaki etkilerini değerlendirmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kentsel dönüşüm, Kentsel parçalanma,
Sosyal ayrışma, İstanbul.
90
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Giriş
Kentler, içinde bulundukları tarihsel dönemin ve toplumsal koşulların belirleyiciliğiyle
şekillenir. Kentin mekânsal örüntüsü, ekonomik ve toplumsal tabakalaşmayla bağıntılı
olarak çehresini kazanır (Kurtuluş, 2009). Son yüz yıl içindeki demografik değişim,
kentlerde yaşayan nüfusun hızla artması karmaşık ve dinamik bir yapıya sahip olan
kentler de fiziksel, toplumsal, ekonomik, çevresel, siyasal faktörlerin etkisiyle de değişim ve dönüşüme neden olmuştur. Özellikle kentsel alanların politik ve yasal araçlarla
dönüştürülmesi, kentsel saçaklanma bölgelerinin toplu konut alanı olarak geliştirilmesi,
çöküntü bölgelerinin yeniden yapılandırılması veya tarihi kent merkezlerinin korunması
ve canlandırılması gibi, gerek fiziksel gerek toplumsal boyutları birlikte içeren dönüşüm
biçimleri tanımlanmaktadır (Kurtuluş, 2011). Mekanın ekonomik, toplumsal, çevresel
kalitesini arttırmayı hedefleyen bu dönüşümler, kimi zaman mekanda parçalanmanın
ve sosyal ayrışmanın da nedenidir (İçli, 2011).
Dünyanın en büyük metropollerinden birisi ve Türkiye’nin en büyük metropol kenti olan İstanbul’da bu dönüşüm sürecini her biçimiyle yaşamaktadır. Cumhuriyetten
bugüne kent mekanında kentsel arazi kullanımı alansal, fonksiyonel ve yoğunluk olarak hızla değişmiştir. Kent mekanındaki bu değişimler sosyal ayrışmayla tanımlanması
yanı sıra özellikle 1990’lardan itibaren literatüre giren kentsel mekanda parçalanma
sürecini de getirmiştir. Bu bildirinin amacı İstanbul kentsel mekanındaki dönüşümün
sonucu olan mekânsal parçalanmayı değerlendirmek ve kentin bugününe ve geleceğine etkilerini sorgulamaktır. Araştırma öncelikle dönüşüm, ayrışma ve parçalanma ana
kavramalarının tanımlanması ile başlayarak, mekânsal parçalanmanın güncel literatürü
üzerinden İstanbul kent mekanındaki etkilerini değerlendirmektedir.
Kentsel dönüşüm ve Mekansal parçalanmada kavramsal çerçeve
Kentsel dönüşüm amacına, sürecine göre değişik biçimlerde tanımlanmaktadır. Donnison (1993) kentsel dönüşümü, “kentsel çöküntü alanlarında yoğunlaşan sorunları,
eşgüdümlü bir biçimde çözümlemek için ortaya konulan yeni yol ve yöntemler” olarak
tanımlanmıştır. Roberts’a (2000) göre kentsel dönüşüm, “bütünleşik bir eylem olarak
bir alanın toplumsal, fiziksel, ekonomik ve çevresel koşullarının sürekli iyileştirilmesini
sağlamaya çalışmak”tır (İçli, 2011).
Kentsel dönüşümün birinci evresi, şehirlerdeki nüfus büyümesi ve yayılmasıdır. Nüfus
arttıkça yoğunlaşmış ve daha fazla alan kullanmıştır. 19. yüzyılda modernitenin sanayi
kapitalizmi ile birlikte işleyişiyle ortaya çıkan yeni kentsel işlevler, büyüyen sanayi ve
91
3. OTURUM Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün Toplumsal Etkileri
artan kent nüfusunun etkin ve kontrollü bir biçimde düzenlenmesi amacıyla kentlerin
bölgelere ayrılarak biçimlendirilmesine yöneliktir.
Kentsel dönüşümün ikinci evresi, İkinci Dünya Savaşı sonrası görülen yeni yerleşme
alanlarının yer seçimine bağlı temel dönüşümdür. Bu evrede erken sanayileşmiş ülkelerde sanayiler kent dışına çıkarılarak kentlerde geniş alanlar oluşturulmuş enerji, ucuz
işcilik, piyasa ve ulaşım olanakları yer seçimini etkilemiştir. Kentlere göç edenlerin
ürettikleri gecekondular bu dönemde yaygınlaşmıştır (Türkün-Kurtuluş, 2005). Üçüncü
evre 1970’lerden itibaren küreselleşme süreciyle başlamıştır. Batıdaki sanayi kentlerinin
çoğu sanayisizleşme olarak adlandırılan bu sürecin sonucunda üretim mekanı olmaktan
çıkarak tüketim mekanı haline gelmiş ve hizmet sektörünün kazançlı olduğu mekanlara dönüşmüştür. Kentler, farklı biçimlerde pazarlanmaya, diğer kentlerle yarıştırılmaya
başlanmıştır (Harvey, 1987; Storper 2004). Sanayi devrimiyle birlikte kentler büyük ölçekli bir dönüşümün etkisindedir. Sosyal ve mekansal parçalanma ve ayrışma bu sürecin
ardından gelmiştir (Altınok - Cengiz, 2008).
Son dönem araştırmalara göre, günümüz kentleri süregelen bir mekânsal parçalanma
süreci içerisindedir. Mevcut literatür genelinde mekânsal parçalanma, kentlerimizde
giderek artan, gelecekteki boyutları ve etkilerinin hesaplanması güç olan, sosyal ve
mekânsal bir ayrışma olarak tanımlanır. Ayrışma ya da parçalanma, yeni bir kavram
değildir. Kutuplaşma ve modern toplumlarda farklılaşma arasında tanımlanır.
Kelime olarak çoklu bir kullanımı vardır. Fragment (Latince Fragmentum) kırık parçalar, To fragment (Latince frangere) parçalara ayrılmak basitçe kırılmak, ayrışmak
olarak tanımlanır. Bu nedenle “fragmentation” hem bir ayrışma hem de parçalarına kırılma anlamında kullanılır. “Parçalanma-Fragmentation” üzerine yapılan araştırmalar
üç temel konuya odaklanır. Eski durum, mevcut algı ve gelişen doku. Klasik sosyolojik
yaklaşımda parçalanma düzen dışı bir durumdur (Deffner ve Hoerning, 2011).
Parçalanma-Fragmentation, kavram olarak değerlendiren çalışmalarda ise yeni bir paradigmadır (Menzel 1992). Coğrafyacı Fred Scholz bu terimi 1990’ların sonunda tanıtmıştır. Scholz, Almanca konuşulan disiplinlerdeki parçalanma teorisi üzerinde çalışmıştır. Ekonomi, politika ve sosyal dönüşüm sürecinde “ikinci modernite” (liberalleşme,
kuralsızlaştırma, serbest piyasa ekonomisi, küresel kapitale bağlı kutuplaşma) olarak
da adlandırılır (Scholz, 2004). Bu bakış açısıyla parçalanma ayrışmanın-segregation
büyük ölçekteki yeni formu olarak görülür (Deffner ve Hoerning, 2011).
92
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Parçalanma ekonomik, politik nedenlerle ortaya çıkan yeni bir yapılanma prensibi olarak algılanır (Kozak 2008). Parçalanma bu nedenle küreselleşmenin doğal bir karşılığı
olarak da kabul edilir. Bu yüzden küreselleşmiş dünyanın dikkate almadığı bir yeniden
entegrasyon yeniden dahil etme sürecidir (Tröger 2009). Özellikle mekansal ilişkiler
doğru analiz edilmeli sosyal, ekonomik ve politik ilişkiler mekan ruhuyla değerlendirilmelidir (Scholz 2004) (Deffner - Hoerning, 2011).
Parçalanmanın farklı boyutları
Genel olarak bakıldığında literatürde parçalanma-fragmentation dört temel alanda değerlendirilmektedir.
Mekansal parçalanma; arazi kullanımındaki koordinasyonsuzluk, kentle bütünleşememe,
konut, çalışma, rekreasyon, alışveriş kullanımlarının kent mekanında dağılımı ve ayrışması önemli bir problem noktasıdır.
Doğal çevredeki etkiler ve parçalanma; kentsel yayılmayla yakın ilgi gösteren çoğunlukla kentsel tarım alanları ve orman alanlarıyla ilgi kuran çalışmalardır.
Politik ve yönetsel bölünme; merkez ve yerel yönetimlerin ortak politikaları hedeflememesiyle
gerçekleşir.
Sosyal parçalanma; mahrumiyet, ötekileştirme, azınlık olma, sosyal ve sınıfsal ayrışma terimleriyle açıklanır.
Mekansal parçalanma-spatIal fragmentatIon ve sosyal ayrışma-socIal segregatIon
Kentler bir yandan mekânsal olarak parçalanırken, diğer yandan toplum sosyo-ekonomik ve kültürel ayrışmalarla çözülmekte; mekânda ve toplumsal yapıdaki bu iki çözülme süreci karşılıklı olarak birbirini belirlemektedir. Artan ekonomik gelir dengesizliği ile ayrışan toplum grupları mekânda kendi yaşam çevrelerine kapanırken, kentin
mekânsal çözülmesi bu toplumsal ayrışmayı daha da güçlendirmektedir. Bu süreçler
sonucunda kent tüm kentlilerce paylaşılan bir kamusal alan olmaktan çıkarak bir araya gelemeyen toplumsal gruplar / kültür grupları tarafından bölüşülmüş bir “kentsel
alanlar kümelenmesi”ne dönüşmektedir. Cana Bilsel’e (2006) göre; “Toplumsal ayrışma süreçlerinin mekânda somutlaşmasıyla kentlilerin kolektif olarak paylaştıkları bir
kamusal alanın mekânda var olma zemini ortadan kalkmakta. Kolektif bir kentlilik
duygusunun yerini giderek güçlenen bir toplumsal paranoyanın alması ise kaçınılmaz
93
3. OTURUM Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün Toplumsal Etkileri
bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır.”
Kent bilimcileri yönüyle “parçalanmış şehir” “bölünmüş / ikili şehir” olarak kabul
görür, fakat açık olmayan bu parçalanmanın yeni bir sosyo-mekansal formunun olup
olmadığı ya da geçici bir süreç mi olduğudur. Küresel ve yerel arasındaki tanımlanan bir
parçalanmadır (Harrison 2003). Sosyolojik bakış açısıyla parçalanma ayrışmadan farklıdır. Kent sosyolojisinde temel araştırma konularından birisi az çok homojen grupların
birlikte olmasıdır. Francoise Navez-Bouchanine’nin bakış açısıyla parçalanmayı ayrışmadan ayıran iki temel eleman vardır. Birincisi, “parçalanma bir kırılmayı tarifler, sosyal ve politik anlamda parçaların tekrar bir araya getirilebileceği bir kırılmadır, ayrışma
ise hiyerarşik bir ilkedir fakat bütün bir organizasyondur. İkincisi; farklı parçalar arasındaki sınırlar belirlenir. Sosyal olarak özelleşmiş mekanlardır. Diğer bir bakış açısıyla
kentsel formun parçalanması farklı kentsel mekanların bir kentsel mozaik oluşturduğu
düzensiz fakat çok kutuplu bir morfolojinin oluşturduğu düzendir. Parçalanma konut
alanlarındakinden çok kamusal mekandaki dönüşümün karşılığıdır” (Navez-Bouchanine 2002) (Michelutti, E., 2005).
Kentsel parçalanma süreci son yıllarda kent yönetimi ve kent planlama alanında önemli
bir gündem olmuştur. Tartışmaların tümü sosyo-mekansal etkileri üzerine yoğunlaşmaktadır. Sosyal olarak homojen olan bir kentsel yerleşim dokusunda ayrışmadan çok
parçalanmadan bahsedilir.
Parçalanmış Şehirler/Kentler/Metropoller-Fragmented CItIes/ MetropolIs
D.Graham Shane’in (2011) kentsel tasarımın değişimi üzerine yazmış olduğu kitabında
“Parçalanmış Şehirler-fragmented cities” olgusunu üçüncü bir kentsel model (Şekil 1)
olarak tanımlamaktadır (Shane, 2011). Kentsel yönetim ile ilgi kuran bu modelde özellikle kentliler kentsel ekonomik değerin daha düşük olduğu çeper alanlarda üretilen nispeten daha ucuz ve toplu konut mantığıyla gelişen yerleşim alanlarına yönelmektedir.
İlk olarak New York kenti için J.Barnett (1996) tarafından bir çözüm olarak önerilen
bu modelde, kentsel ulaşım akslarına bağlı bir gelişmeyle birlikte ünlü mimarlarca tasarlanan dünya ticaret merkezi, gökdelenler, alışveriş merkezleri ve kentsel konut alanları önerilmiş ve geliştirilmiştir. 1964 yılında Kopenhag kentinde kent yönetimi merkezi
yaya akslarıyla belirlerken, 1980 yılında Londra parçalanmış metropol şemasını bir
kentsel gelişme modeli olarak önermiştir. 2000’li yıllardan sonra ise karma kullanımlı
konut alanlarının, alışveriş merkezlerinin rezidansların bir eleman olarak kullanıldığı
94
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
*Şekil1 Graham Shane’in Şehir model şeması (2011). Parçalanmış Metropol şemasının diğer kent
şemalarıyla tarihsel süreçteki ilişkisini örneklerle ve tarihsel kırılma noktalarıyla açıklamaktadır. Bu
şemaların üst üste çakışmasıyla bir parçalı kent dokusunun oluştuğunu gösterir.
95
3. OTURUM Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün Toplumsal Etkileri
ve transit ulaşıma bağlı kentsel gelişme modeli (TOD - A transit-oriented development)
kullanılmaktadır. Bu modelde otobüs, metro, metrobüs gibi her bir ulaşım durağını
merkez alan ve 400 ila 800 m çapında bir alanda yayaların yürüyerek erişebildikleri
mahalle birimleri geliştirilir (Shane, 2011).
İstanbul’da Kentsel Dönüşüm ve Mekansal parçalanma & Sosyal ayrışma
İstanbul, dünyanın en büyük metropollerinden biri, Türkiye’nin en büyük metropol
kenti olarak son yıllarda hızla dönüşmektedir. İstanbul 2013 ADNKS verilerine göre
nüfusu yaklaşık 14 milyon kişidir. Ülke nüfusunun % 18.46’sını barındırmakta ve 5 bin
400 km2 bir alana yayılmaktadır. Kilometrekareye 2 bin 725 kişiyle nüfus yoğunluğunda en yüksek kentleri arasında 1. sırada yer almaktadır (tuik.gov.tr, 2014).
Kentsel arazi kullanımındaki değişim köprü ve otoyol projeleriyle gelişmiştir. 1973 yılında hizmete giren Boğaziçi Köprüsü, Asya’yı Avrupa’ya bağlama ve transit trafiği kent
*Şekil 2 1955-2007 yerleşim alan sınırları (Taşdemir-Batuk, 2009)
96
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
içi trafikten ayırma amacıyla yapılmıştır. 1988 yılında Fatih Sultan Mehmet Köprüsü
ve takip eden yıllarda ikinci kuşak çevre yolları hizmete açılmıştır. Ancak her iki köprüde şehrin kuzeye doğru gelişmesini tetiklemiş, kuzeyde bulunan orman ve su havza
alanlarını büyük bir tehlikeyle karşı karşıya bırakmıştır.
(Şekil 2) (Taşdemir-Batuk, 2009)
Yıl
Yerleşim alanı(m2)
Yerleşim /
Toplam alan (%)
1955
1965
1975
1987
1997
2007
71320403,26
113929792,26
171567415,42
384666727,21
737071536,85
1050286231,52
1
2
3
7
14
19
*Tablo.1 Yıllara göre yapılaşma büyüklükleri ve oranları (Taşdemir-Batuk, 2009)
Yapılaşma değişimleri gösterilen 540 bin ha büyüklüğündeki İstanbul ilinin % 53’ünün
su toplama havzaları ve % 48’inin orman alanları ve % 19’luk bir yapılaşmadır. İdari
sınır değişiklikleri ve arazi kullanımının değişimlerinde boğaz geçişlerinin etkisi önemlidir (Taşdemir - Batuk, 2009).
İstanbul’da kentsel dönüşümü tarihsel süreçte kentsel mekana etkisiyle değerlendiren
farklı araştırmaların bulgularıyla karşılaştırmalı bir değerlendirme yapıldığında kentsel
mekandaki yer değiştirmelere bağlı bir mekânsal ayrışma ve bölünmede açıkça görülmektedir.
1950 ve 1980 yılları arasında ekonomik büyüme ve sanayileşme politikası bir sanayi
kenti oluşumunu ortaya çıkartırken, kırdan kente göçü ve hızlı bir kentleşmeyi de
beraberinde getirmiştir. Bu kent çevresindeki kırsal veya boş alanların kentsel alana
dönüşümü ile sonuçlanmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1980’li yıllara kadar,
ülke ekonomisinde büyüme politikası izlenmiş ve kent nüfusu hızla artmıştır. Ekonomik büyüme ilk 10 yılda sanayileşmeyi, dış yardımları, liberal ekonomi modelini ve
tarımsal modernleşmeyi beraberinde getirmiştir (Şenyapılı, 2007). Dönemi belirleyen
97
3. OTURUM Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün Toplumsal Etkileri
yapısal değişimlerle beraber, büyük kentlere göç başlamıştır. Bu dönemde büyük
kentler doğal nüfus artışlarının üç katı oranında göç alarak büyümüşlerdir. Kentsel
nüfus 1950 ve 1960 yılları arasında toplam ülke nüfusuna oranla % 80’e varan
bir artış göstermiştir. Bu oran en yüksek değerine 1965 ve 1970 arası ulaşmıştır.
Örneğin, kent nüfusu artışı 1950’de % 19’dan 1970’de % 36’ya çıkmıştır (AtaövOsmay, 2007)
1950 ve 1980 yılları arasında topografik eşiklere referansla organik olarak şekillenen gecekondu yerleşmeleri, ana yollara yakın kümeler halinde oluşmuştur. Zaman
içinde bu kümelerin aralarındaki boş alanlar da dolmuş ve birbirleriyle bütünleşen
yerleşimler giderek ilçeler oluşturmaya başlamışlardır (Şenyapılı, 1996).
Kooperatifler 1983-1990 arasında büyük bir atılım yapmıştır. Büyük inşaat firmaları
ve Toplu Konut İdaresi yeni yerleşmeleri ve uydu kentleri gerçekleştirmiştir. Üst-Orta
gelir grubuna hitap eden bu konutların yanı sıra gündelik kullanımda “site” olarak
anılan toplu konutların hedefi de üst gelir grubuydu. Önce kent içinde büyük boş
alanlarda ve korularda yer alan bu siteler giderek kentin çevresindeki yeşil alanları
kullanmaya başladı. Kendi içine kapalı, özel sosyal tesislerle desteklenmiş bu yerleşmeler, bir prestij ve sembol olarak günümüzde de hızla artmaktadır
(Şekil 3) (Ayataç, 2012).
Şekil 3 İstanbul uydu fotoğrafları ve internet üzerinden tespit edilen lüks/kapalı konut sitesi sayısı 2 bin
290’dır. Bu siteler İstanbul geneline yayılmış olmakla birlikte belirli yerlerde yoğunlaşmakta, kümelenerek
bölgeler ve koridorlar oluşturmaktadır (Çalışkan ve diğ., 2010).
(http://istanbuldonusumcografyasi.wordpress.com/donusum-haritalari/)
98
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Bu sitelerin ilk örneği olan Kemer Country’nin bir broşüründe yapılan şu alıntı, sitelerin ne türden bir ihtiyaca, seçkinci bir yaklaşımla nasıl yanıt vermeyi amaçladığını
açıkça göstermektedir: “Bir zamanlar her İstanbullu’nun sahip olup sonradan yitirdiği bir yaşama biçimini geri kazanmak. Gelenekten geleceğe uzanan bir vizyondu
bu: Meydanı, dükkânları, okulu, toplantı salonu, spor ve sosyal kulüpleri ile birlikte,
toplum ruhunun ve komşuluk ilişkilerinin de serpilip gelişeceği bir yaşama mekânı
kurmak. Mahalleyi, mahallelilik kimliğini yeniden oluşturmak ve yaşatmak. Kaçmak
değil buraya varmaktı hedef. Ana kavram, o bilinen banliyö ve site anlayışından
çok farklıydı. Toplumsal değerlere hem fiziksel hem de ruhsal anlamda bir dönüşü
içeriyordu: Birbirini tanıyan, birbiriyle görüşen aileler, sık sık rastlanan “aşina” çehreler, merhabalar, günaydınlar, çocukların sokakta yaşadıkları o inanılmaz büyüklükteki evren... İnsanlara, hem sağlıklı bir ‘kamusal’ yaşama katılma olanağı veren
hem de canları istediğinde kendi ev ve bahçelerinde özel yaşantılarına çekilmelerini
mümkün kılan bir ortam. Mahalle işte! Hayali cihan değecek bir vakitte, geçmişte,
Erenköy’de, Bostancı’da ya da Yeşilköy’de, Fatih’te, Nişantaşı’nda olduğu gibi...”
(Bali, 1999) (Akman, 2009).
Diğer üç dönüşüm süreci, ruhsatsız konut alanlarına yönelik olmuştur. Birinci süreçte, gecekondu mahallelerine altyapı hizmetleri götürülmüş ve yeni kurulacak
gecekondu yerleşimleri için düzgün ve düşük yoğunluklu alanlar gecekondu islah
alanı olarak planlanmıştır. Bu yapılanma mahalle ölçeğinde yapılan ilk sağlıklaştırma
(upgrading) uygulaması olarak tanımlanabilir. İkinci tür dönüşüm kent çeperindeki
gecekonduluların kendi sınırlı olanaklarına dayanarak çok katlı binalar üretmesi
ve taşınmasıyla oluşmuştur. Bu bir yeniden yapılandırma (redevelopment) süreci olarak
tanımlanabilir. Üçüncü tür ise büyüyen kentin çeperinde orta ve üst gelir grubuna
konut üretim talebi doğrultusunda, mevcut gecekonduluların bedel ödenerek kentin
diğer alanlarına gitmelerinin sağlanması ve bu yerleşim alanlarının örgütlü büyük
inşaat şirketleri tarafından geliştirilmesiyle oluşmuştur. Bu tür gecekondu dönüşüm
süreci özel sektör girişimiyle yapılan kentsel yenileme (urban renewal) olarak nitelendirilebilir. Son olarak, bu dönemde kent merkezinin geçiş ve çöküntü bölgelerine
dönüşüm süreci yaşanmıştır. Dördüncü dönüşüm biçimi üst gelir kesimin kent merkezindeki tarihi veya eskimeye yüz tutmuş konutları satın alarak ve restore ederek
soylulaştırdığı (gentrification) uygulamalardır. İstanbul’da Cihangir ve Kuzguncuk’ta
bir önceki dönemde başlayan dönüşüm biçimi bu dönem de benzer mahallelerdeki
gelişimlerle birlikte devam etmektedir (Ataöv-Osmay, 2007).
Bu dönemde, ayrıca, ulaşılabilirlik ve yeni iletişim teknolojisi ilişkisiyle çevre yolları
99
3. OTURUM Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün Toplumsal Etkileri
boyunca ‘yeni finans merkezleri’nin oluşumuna rastlanmaktadır (Şekil 4). İstanbul’da
İkitelli böyle bir ticaret ve medya merkezi gelişimine örnektir. Buna karşılık, kentin eski
ticaret merkezinde yüksek yoğunluğa doğru bir dönüşüm de devam etmektedir. Diğer
yandan tarihi kent merkezleri - İstiklal Caddesi’nde ve Tarihi Yarımada’da olduğu gibi
- turizm ağırlıklı işyerlerinin ve hizmetlerin yoğunlaştığı alanlara dönüşmektedir (Ataöv
- Osmay, 2007) (İçli, 2011), Gelişen Merkezi İş alanı, çok merkezli büyüme ve turizm
alanlarının ilanı. 1984-1993 arasında 40 alan turizm alanı olarak ilan edilmiştir (Enlil, 2011).
Şekil 4 Avrupa yakasında Beşiktaş-Şişli-Maslak ve Beylikdüzü bölgesinde, Anadolu yakasında ise MİA
niteliği taşıyan ve Finans Merkezi olması beklenen Ataşehir bölgesinde en yoğun kümelenmeler yer
almaktadır. Bu kümelenmeler, rezidanslarla ofis ve iş merkezleri alanları arasındaki yüksek ilişkiyi ortaya
koymaktadır. Buna bağlı olarak metro hatları ile de güçlü bir ilişki tespit edilmiştir (Çalışkan ve diğ., 2010).
(http://istanbuldonusumcografyasi.wordpress.com/donusum-haritalari/)
4. Levent’te inşa edilen bu ofis kulesi, alışveriş merkezi ve internet bağlantılı dairelerden oluşan site (Fotoğraf 1); kentten kaçanları İstanbul’a, aynı site kompleksi içinde
hem işyeri hem de ev sahibi olmaya çağırıyor. Metrocity Millenium projesi de digger
toplumsal elitleri hedef alan bir vurguyla sunulmuştu: “İstanbul’da; hayatın, işin, prestijin, konforun, alışverişin, Boğaz’ın, yeşilin, mutluluğun, güvenliğin, eğlencenin, sporun, sağlığın, huzurun ve kültürün tam ortasında bizim gibi düşünen tüm özel kentliler
için...” (Bali, 1999) (Akman, 2009).
100
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Fotoğraf 1. Levent Mahallesi ve çevresindeki ofis ve gökdelenlerin kullanım ilişkisi (http://www.panoramio.
com/photo/45159870, 2010)
Sonuç
Günümüzde mekansal parçalanma ve sosyal ayrışmaya uğramış alanlar kent mekanında bir arada bulunmaktadır. Kentsel mekanda planlanmış lüks konut alanları ile gecekondu alanları ya da yasadışı gelişen alanlar hatta dönüşüm amaçlı üretilen yeni konut
modeli ve kültürü yanyana görülmektedir.
Kentsel mekanda parçalanma literatüründe tanımlanan evrelerin İstanbul için hızla ve
durmaksızın sürdüğü açıktır. Neo-liberal ekonomilerin, gereği olan küresel kapitale
bağlı kutuplaşmalar ve kamusal mekanın hızla dönüşümü bu sonuçları kaçınılmaz hale
getirmektedir. İstanbul için GIS ortamında hazırlanan dönüşüm haritalarından (Çalışkan ve diğ, 2010) da izlendiği gibi İstanbul için gelişmenin yönünün tanımı kalmamıştır.
Kent lineer olarak doğu-batı yönünde gelişirken özellikle son dönemde kentin koruma
kuşaklarına doğru sorgusuzca büyümektedir. 2000’li yıllardan sonra ise karma kullanımlı konut alanlarının, alışveriş merkezlerinin rezidansların bir eleman olarak kullanıldığı ve ulaşım odaklı kentsel yayılma hedefleriyle kent mekanında ki parçalanma açıkça
görülmektedir (Şekil 5). Bütüncül bir kent hafızasının kaybolmakta, kentliler için bütünsel bir kamusal mekan algısı ve kimliği “dönüşüm” kimliğinde tanımlanmaktadır.
101
3. OTURUM Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün Toplumsal Etkileri
Şekil 5 Sentez haritasında İstanbul kentinin gelişim/yayılım dinamikleri ve mekânsal kümelenmelerin kent
makroformunun şekillenmesinde belirleyici rolü gösterilmektedir.
http://istanbuldonusumcografyasi.wordpress.com/donusum-haritalari/
İstanbul’a önerilen projelerin fiziksel, doğal, beşeri, yapılaşmış ve ekolojik çevredeki
kayıpları ve katacakları tartışılmış ve uzman görüşleriyle sunulmuştur (Gülersoy Zeren,
2014) ancak burada yadsınmayacak bir diğer gerçeklik mekânsal parçalanmanın kent
morfolojisine ve geleceğine etkisi olmalıdır.
Kentsel ulaşım altyapısı güçlendirilmeli, özel araç özendirilmemeli, sadece kentsel ekonomi değil, doğal, ekolojik, mekansal, sosyal kültürel çevre de dikkate alınmalı, uluslarararası sözleşme yükümlülükleri düşünülmeli gibi geleceğe dair bir çok öneri yazılabilir. Ancak bunları yazmak yerine önce içimize sindirmeli ve en önemlisi herkes için yeni bir
İstanbul var etmek yerine İstanbul’u hepimize var etmeliyiz.
Kaynaklar
Akman, K., 2009, “İstanbul’da kentsel farklılaşmalar ve mekânsal yansımaları”, ZKÜ
Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 5, sayı 9, ss.117-127.
Ayataç, H., 2012, “The International Diffusion of Planning Ideas; Influence on İstanbul’s
urban fabric”, LAMBERT Academic publishing, ISBN 978-3-8484-2797-0.
Altınok E., Cengiz, H., 2008, “The effects of urban sprawl on spatial fragmentation
and social segregation in İstanbul”, 44th ISOCARP Congress, 2008.
Ataöv A., ve Osmay, S., 2007, “Türkiye’de kentsel dönüşüme yöntemsel bir yaklaşım”,
METU JFA 2007 /2 (24:2) 57-82.
102
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Bilsel, C., 2006, “Kentsel Dönüşüm, Çözülen Kentler ve Parçalanan Kamusal Alan”,
Mimarlık Dergisi, 327. Sayı Ocak-Şubat 2006.
Coy, M., 2006, “Gated communities and urban fragmentation in Latin America: the
Brazilian experience”, GeoJournal, June 2006, Volume 66, Issue 1-2, pp 121-132.
Çalışkan, Ç.O., Çılgın, K., Dündar, U., Yalçıntan, M.C., (2010) İstanbul Dönüşüm
Coğrafyası, http://istanbuldonusumcografyasi.wordpress.com/donusum-haritalari/
Deffner,V., Hoerning,J., 2011, “Fragmentation as a Threat to Social Cohesion? A
Conceptual Review and an Empirical Approach to Brazilian Cities”, RC21 Conference,
Amsterdam 7-9 July 2011.
Enlil, Z. 2011, “The neoliberal agenda and the changing urban form of İstanbul”, IPSInternational Planning Studies, vol. 16, no 1, 5-25, February 2011.
Erkip, F., 2000, “Global transformations versus local Dynamics in İstanbul-planning
in a fragmented metropolis”, Cities, vol.17, no.5., pp. 371-377.
Gülersoy Zeren N., (Ed) 2014, İstanbul’da yapılması planlanan projelerin demografik
ve sosyo-ekonomik Etkileri, İstanbul’un Geleceğini Etkileyecek Üç Proje; 3. Köprü –
3. Havalimanı- Kanal İstanbul, TEMA Vakfı Uzman Görüşleri, Mart 2014, İstanbul.
www.tema.org.tr
İçli, G., 2011. Kentsel dönüşüme ilişkin sosyolojik bir değerlendirme-Denizli örneği,
Sosyal ve beşeri bilimler dergisi, Cilt 3., no 1., 2011.
Kurtuluş, H., 2011, Gated Communuties as a representation of new upper and middle
classes in İstanbul, İÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No 44 (Mart 2011), ss.49-65.
Kozak, D. (2008): Assessing Urban Fragmentation: The emergence of new typologies
in central Buenos Aires. In: Jenks, M., D. Kozak and P. Takkanor (ed.): World Cities
and Urban Form. Fragmented, polycentric, sustainable? London: Routledge, 239-258.
Michelutti, E., 2005 “An Analtical framework for urban fragmentation analysis in the
Global South city” , XI N-AERUS, Urban Knowledge cities of the South,
(www.n-aerus.net/.../PAPER_michelutti_e.pdf)
Öktem, B., “The role of global city discourses in the development and transformation
of the Büyükdere-Maslak axis into the ınternational buisness district of İstanbul”,
International Planning Studies (IPS), vol, 16, no 1, 27-42, February, 2011.
Shane, D.G., 2011 “ Urban Design Since 1945 A Global Perspective”, Wiley
publication, 2011.
Schafran, A., 2013. Rethinking mega-regions: sub-regional politics in a fragmented
metropolis, Regional Studies, http://www.regionalstudies.org.
Taşdemir, İ., Batuk, F., 2009 Boğaz Geçişlerinin İstanbul’un Mekânsal Gelişimine
Etkileri www.hkmo.org.tr/resimler/ekler/5f66a7cda623915_ek.pdf
103
3. OTURUM Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün Toplumsal Etkileri
Semih AKŞEKER
Mimar
ŞEHİR VE KENT AYRIMI
Özet:
Şehir ve kent kavramları; aralarında herhangi bir fark
yok gibi özensizce daha doğrusu bilinçsiz bir şekilde
birbirinin muadili olarak kullanılmaktadır, tıpkı medeniyet ve uygarlık kavramlarının birbirinin muadili
olarak kullanılması gibi.
Oysa bu iki kavram iki farklı dünyanın iki farklı mekân anlayışına işaret ediyor. Şehir; din ile aynı kökten
gelen ve din-dünya ayrımı yapılmayan yerleşimlerin
adı, kent ise tek kutuplu/dünyevî yerleşimlerin adıdır.
Bu karakteristik ayrım sebebiyledir ki medeniyet
şehirlerde ve uygarlıklar kentlerde ortaya çıkmıştır.
Diğer yandan şehir ve kent ayrımını en başta Kur’an-ı
Kerim yapmaktadır. Kur’an’-ı Kerim’de şehir/medine, Lütfi Bergen’in tespitine göre dinî ahkâmın hem
va’z hem tatbik edildiği yerleşimlerin adı, karye ise
dinî ahkâmın yaşan/a/madığı yerleşimlerin adıdır. Bu
yerleşimler teknik/sanat/nüfus/bina/yol/eşya çokluğu
gibi uygarlığa ait vasıflara sahip bile olsalar sonuç
yine değişmemektedir.
Kur’an-ı Kerim içinde Kâbe olmasına ve bir
Peygamber’in görev yapmasına rağmen Mekke’yi
karye/kent, dinî ahkâmın yaşandığı yerleri medine/
şehir olarak isimlendirmesi üzerinde daha çokça
durmalıyız, şehir/mimâri/medeniyet meselelerinde
uğraş veren bütün Müslüman âlim ve münevverlerimizin bu hususta dikkatini çekerim.
Müslüman zihnin bundan böyle din/medine/medeniyet davasında kente/karyeye değil şehre/medineye
yönelmek zorundadır. Zîra üçü bir arada olmaksızın/
düşünülmeksizin İslâm toplumu ve adalet ülküsü asla
gerçekleşmeyecektir.
Anahtar Kavramlar: Şehir Kent Medeniyet Kur’an-ı Kerim
Kapitalizm
104
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Değerli hâzirun;
Şehir ve kent kavramları özensiz bir şekilde birbiri yerine kullanılmaya devam etmektedir ne yazık ki. Buna sempozyumda tekrar şahit oldum. Oysa şehir ile kent arasında çok
mühim bir fark var. Dücane Cündioğlu’nun çarpıcı ifadesi ile söylersek bu fark, fark-ı
azîmdir, yani pek büyüktür. Şehir ile kent arasındaki fark elbette nüfus, topoğrafya veya
coğrafya ile alâkalı değil, fark sosyolojik bir gerçeğe dayanmaktadır.
Şehir ve kent ayrımını en başta Kur’an-ı Kerim yapmaktadır. Kur’an, yerleşimler için üç
farklı kelime kullanır, belde, karye ve medine. Belde kelimesi toplam 14 defa, karye 56
defa, medine 13 defa geçmektedir. Şimdi Kur’an’daki bu kullanıma rağmen Türkçe meallerde farkların hiçe sayıldığını ve bu üç kavramın umumiyetle tek bir şehir kelimesiyle
tercüme edildiğini görüyoruz. Doğrusu Kur’an-ı Kerim bir olgu için farklı kelimeler kullanmışsa bize düşen vazife bu farkları yok saymak değil anlamaya çalışmak olmalıydı.
Kur’an-ı Kerim Mekke için karye’den başka bir kelime kullanmaz. (6/92) Oysa Hz.
Peygamber (s) henüz Mekke’de görev yaptığı sırada bile nazil olan (mekkî) surelerde
medine/şehir kelimesi kullanılmaktaydı. (7/111, 19/82…) Burada dikkat çekici husus,
içinde Kâbe olmasına ve Hz. Peygamber’in (s) görev yapmasına rağmen Mekke’ye karye dışında bir kez olsun medine/şehir denmemiş olmasıdır.
O halde Medine ne idi ve karyeden farkı ne idi? Bu kelimeleri Arapça bilenlere sordum,
ancak aldığım cevapların hiçbiri beni iknâ etmedi. En muknî izaha Lütfi Bergen Bey’in
bir makalesinde rastladım.
“Medeniyet, dinin iktisadî ve sosyal pratiğidir. İslam şehrinin özellikleri nedeniyle ortaya çıkmıştır. Tüm nebevî dönemleri muhtevidir. Başka bir ihtimal hiç bir şekilde Hz.
Peygamber’in (s) Yesrib’e “Medine” adını vermesini anlamlandır mayacaktır. Medeniyet kavramı, Kur’an’da bu telaffuzla yer almamış olmakla beraber “medinetî” şeklinde bir kavramın (şehir anlamında) Müslüman toplulukların iktisadî/içtimaî/ahkâmî
yükümlülüklerini yansıtacak şekilde kullanıldığını görüyoruz. Bu kavram A’râf 123;
Tevbe 101, 120; Yusuf 30; Hicr 67; Kehf 19, 82; Neml 48; Kasas 15, 17, 20; Ahzap
60; Yasin 20; Münafikun 8 ayetlerinde geçmektedir. Buna göre, “medîneti” kavramının
geçtiği ayetlerde resuller kavimlerine tevhid inancını anlatmaktan ziyade ahkâmı emretmektedir. Kur’an Medine’de de ahkâm olarak inmiştir.”(1)
Kur’an’da “karye” geçen yerlerde topluma tevhid-risalet-ahiret gibi imanî mesajlar verilirken “medine” geçen yerlerde mü’minlere/İslâm toplumuna ahkâm ayetleri emredilmektedir. Şimdi bu çerçeveden bakıldığında karye/lerin dinin tebliğ edildiği fakat dinî
ahkâmın tebliğine henüz hazır olmayan yer/ler olduğu anlaşılmaktadır. Diğer yandan
105
3. OTURUM Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün Toplumsal Etkileri
peygamberlerin bütün gayretlerine rağmen her ümmetin medine/şehir/medeniyet seviyesine terakkî edemediği bir başka gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şimdi kendi ifademle söylüyorum, Hz. Peygamber (s) daha Mekke döneminde karyemedine arasındaki farkı kendine mahsus bir idrâk ile fehmetti ve hicret ettiği Yesrib’e
Kur’an’dan ilhamla Medine adını verdi.
-- -- -Evet tarihî seyir kısaca böyle. Şimdi devrin bir site-kent devleti Mekke ile bugünkü
kentlerin ortak özellikleri nelerdir ona bakalım.
1- Öncelikle o günün Mekke’si para merkezli dünyevî bir kent. Din yok değil, var fakat o bile
ticarete alet edilmiş. Bu kentte âdeta paraya tapılıyor. Buna kapitalizm diyoruz bugün.
Kapitalizm sermaye hâkimiyetinin güncel adı ve gerçekte bugüne mahsus bir şey değil.
Mesela geçmişte Karun para sihirbazı mühim bir kapitalistti.
Şimdi geçmişteki bir realiteyi bugünkü kavramlarla ifade ettiğimizde garip gelebiliyor
ama form değişse bile özde bir değişiklik yok bence. Geçmişte de para, altın, gümüş,
mal biriktiren insanlar vardı, bugün de. Böyle insanların Kur’an’da prototip adı Karun.
Karun öldü, cehennemi boyladı, ama başka ad ve ünvanlarla bugün de yaşıyor. Mekke
adaletten mahrum bir kent. Parası ve gücü olanın hep haklı çıktığı, paranın kimdeyse
onun sözünün geçtiği bir kent, tıpkı bugünkü kentler gibi. Bugün de kentlerde parası
olanın sözü geçmiyor mu?
Mekke’de dostluk, yardımlaşma, paylaşma gibi şehre/medine’ye ait değerlerin hükmü
yok. Zaten bunun için Mekke’ye karye/kent diyoruz. Medine’de paraya ve güce dayalı
bu hegemonik yapı kırılıyor ve ahlâk hayatın merkezine yerleşiyor.
2- Mekke az sayıda zengin egemenin, bugünkü lisanla söylersek tekelci kartelin hâkim olduğu
bir kent. Mekke’yi 9-10 kişilik bir çete (Ebu Leheb, Ebu Cehil, Velid b. Mugiyr, Utbe,
Şeybe... lanetullahi aleyh) kendi menfaatlerine göre yönetiyor. Mekke’de bu çeteden
habersiz ticaret yapmak, mal satmak mümkün değil, kervanların panayırların hâkimi
hep bunlardı.
Bugün de kapitalizmin yuvalandığı kentler o günkü Mekke’ye benziyor. Tekelci kartel
kentte ne mal sokuyor ne sattırıyor. Şimdi şâhidi olduğum bir olayı anlatmak istiyorum:
Bir akrabam vardı, terlikçi. Bir hevesle terliklerini zincir markete koymak istedi. Önce
malını almadılar, ısrar edince alalım ama haraç vermen lazım dediler. Haracı verdi bu
sefer stand koy dediler. Stand koydu, kirasını istediler. Kira verdi, bu sefer standın başına satıcı kız istediler. Sonra şu kadar indirim yap, şu kadar vadeli çek, derken adam
battı gitti. Şu zulme bir bakar mısınız?
106
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Bugün de kentlerde en büyük zulüm köylü/esnaf/zanaatkâr üreticinin pazara mal sürememesi ve ürününü değerine satamaması değil mi? Gazetelerde her yıl “-domates
üreticileri ürününü denize döktü, karpuz üreticileri otoyola döktü” haberleri yapılır.
Bunun nedeni görünmez bir elin fiyatları kırarak küçük üreticiyi yıldırması ve işinden
soğutmak istemesidir. Sermaye sahipleri istiyor ki kendileri hariç iş sahibi kimse kalmasın, herkes onlara çalışan birer işçi olsun.
Şimdi görünmez eller kimlerdir derseniz; uluslararası zincir marketler (gıda/inşaat/tekstil/mobilya…) tedarikçiler, bayiler, kabzımal-tüccarlar ve hallerdir. Mekke’de kılıç gücüyle sağlanan pazar hâkimiyeti bugün kentlerde siyasî ve yerel iktidarların çıkardığı
yasalarla sağlanıyor. Marketleri şehir dışına çıkarmak isteyen hükümetin 2004 yılında
bu yasayı çıkaramadığını ve geri attığını bilmem hatırlayanınız var mı?
Evet çarşılar, AVM’ler, marketler, zincir mağazalar bugün kentlerde mevzilenmiş tekellerdir. Markalı ürünleri satan marketlerin kendileri de birer marka olduğundan it itin
kuyruğunu ısırmıyor tabi. Avcılar’da 1995 yılında Carrefour isimli bir hipermarketin
açılmasıyla bölgede birkaç yüz küçük esnafın kapandığını gazetelerden okuduğumu hatırlıyorum. Kentleri(n ticârî hayatını) ele geçiren zincir marketler, AVM sahipleri gibi
büyük sermaye grupları son 10 yılda 360 bin esnafın işini kaybetmesine neden oldu.(2)
Feryadım şu ki, halkımız işçileştiriliyor, proleterleştiriliyor. Kent ve tekelci kapitalizm
evlatlarımızı esir alıyor.
Yok mu şu zalimlere bir tokat atacak yiğit bir Anadolu evladı?
İslâm şehrinde tekelcilik olmaz daha doğrusu tekelciliğe müsaade edilmez. Tekelciliğe
ve sermaye hegemonyasına müsaade etmeyen İslâm’ın pazar anlayışıyla kapitalizme
büyük bir darbe indirebileceğine inanıyorum.
3- Mekke gibi karye/kentlerin karakteristik özelliklerinden üçüncüsü tefeci/faizci yapısıdır.
Mekke tefecileri (ki elebaşıları Ebu Leheb’ti) öyle merhametsizdi ki sözgelimi bugün
kredi borcunu ödeyemeyen bir adamın evine mahkeme kararıyla icra memurları
gelirken, Mekke’de faizini ödeyemeyen yoksulun evine silahlı adamlar dayanıyor ve
evin genç kızına el koyuyorlardı. Mekke’de tefecilere kolunu kaptıran yoksulların kız
evlatlarını doğar doğmaz ya da küçük yaşlarda toprağa diri diri gömmeleri, ileride
geneleve düşme ihtimaline karşı bir tedbir maksadını taşıyordu aslında. Bunun,
elbette sorunlu ama özünde bir o kadar da onurlu bir davranış olduğunu söylememiz
gerekiyor. Oysa bize bu kızların kız babası olma utancı yüzünden öldürüldüğü
söylenmişti ki bu doğru değildir.
4- Karye ve kentlerin bir diğer ortak özelliği sınıflı toplum yapısıdır. Mekke’de bir özgürler, bir
107
3. OTURUM Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün Toplumsal Etkileri
de köleler vardı. Egemenler bir tarafta, marabalar bir taraftaydı. Bugünkü kentlerdeki
patron-işçi, iktidar-vatandaş, beyaztürk-kavruktürk… sınıfları gibi.
-- -- -Evet, geçmişte ticâret yoluyla eski karye/kentler ve şimdiler de endüstri ve hizmet sektörleriyle bugünkü kentler işçi/proleter/esir üretmeye devam etmektedir. Hürriyetimizi
elimizden alan kentlere ve kapitalizme karşı çıkmayacaksak insanlıktan çıkacağız. Bunu
anlamak zorundayız, dertleneceğimiz asıl konu budur. Hiç kimse ben mühendisim, ben
beyaz yakalıyım diye kendini kandırmasın. Eskiden kölelerin prangaları vardı, şimdikilerin kravatları ve tulumları.
Şehirler ise hür insanların hürriyet içinde yaşadıkları ve çalıştıkları yerlerdir. Hz.
Peygamber’in (s) köleliği, marabalığı bitiren uygulamaları hayata geçirilmelidir.
-- -- -Kent ve kapitalizm ilişkisini Mekke metaforu üzerinden konuştuk. Hz. Peygamber (s)
ancak Medine’ye hicretle bu iktisadî yapının belini kırabilmiş, fıkha/hukuka dayalı bir
İslâm toplumu meydana getirmiştir.
Peki bugün ülkemizde yapılanlara ne demeli? Bugün şehirlerimiz, geleneksel iktisadî
yapıları bozularak iktidar-sermaye-banka sacayağıyla kentleştirilmektedir. Sanayileşme
yatırımlarıyla halkımız topraklarından koparılmakta, kentlerde maaşa mahkûm işçiler haline getirilmektedir. Yüzbinlerce tektip apartman toplu konutları yapılarak kırlar
kent lehine boşaltılmaktadır. Tüketimi körüklemek, büyümenin önünü açmak üzere
bütün ülke otoyol ağıyla örülmektedir. Türkiye bugün kapitalizm bataklığında boğulurken münevverlerimize soruyorum, niçin suskunsunuz?
-- -- -Efendim son olarak Mekke/kentten sonra Medine’yi/İslâm şehrini konuşup sözümü tamamlıyorum.
Hz. Peygamber (s) Yesrib’e hicret ettiğinde yaptığı ilk iş ensar ve muhacir arasında kardeşlik tesisi idi. Bu kardeşlik tesisi ile aynı zamanda muhacirlerin ev sorunu çözülmüş
oluyordu. Sonra mescit inşa edilmiştir. Peki sıra itibarıyla sonraki iş ne idi? Bu husus
İslâm şehir pratiği açısından hayatî öneme sahiptir.
Hz. Peygamber’in (s) “ev” ve “mescit” meselesini hallettikten sonra yaptığı üçüncü iş
Müslüman “pazar”ını kurmasıdır. Pazar, üretilen malların değiş-tokuş edildiği veya satışa
arz edildiği yegâne yerler olması sebebiyle şehrin vazgeçilmezidir. Bununla birlikte
pazarın da varlığı yeterli olmuyor, ayrıca bu pazarın ahlâkî temellere sahip olması
108
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
gerekiyor. Peki Medine’de mevcut bir pazar yeri
varken Peygamber’i (s) yeni bir pazar arayışına
iten sâik neydi?
Hz. Peygamber (s) yalanın, hilekârlığın, faizin ve
mülkleştirmenin hâkim olduğu Yahudi pazarını
gördüğünde “burası asla bizim pazarımız olamaz” buyurmuş (3) ve başka bir yerde Müslüman pazarını kurmuştur.(4) Pazar kurallarını da
şöyle belirlemiştir. 1-Kimseden vergi/haraç alınmayacak, 2-Sabit yer edinilmeyecek, 3-Pazar yeri
daraltılmayacaktı. Zira sabit yer mevzuu ileride
mülkleştirmeye ve o da emeksiz-haksız kazançlara
sebep olabilirdi.
Bu uygulamadan da anlaşılıyor ki bir İslâm toplumu ve şehrinin (ikisini birbirinden ayırmıyorum)
kurulması ve yaşaması ancak geçimliğin/iktisadının da ilkeli/hukukî/ahlâkî temellere oturmasına
bağlıdır. Kur’an ahlâkı yaşanmadan Müslüman
şehri kurulamaz. Şehrin tanımı şöyle verilmiştir:
“Cum’a kılınur, Pazar kurulur.” Her iki şehir tanımında da şehir fıkıh (kad’ı) ile Cum’a-Pazar yani
din-iktisat ilişkisini tesis etmektedir.
Dinleyenlere teşekkür ederim.
(1)Lütfi Bergen, Ferdin Dini İslâm
Toplumun Dindarlığı Medeniyet,
lütfibergen.blogspot.com, 24.06.2013
(2)TÜİK-2013
(3)Sünen-i İbn-i Mace, Ticârât, 40
(4)Muhammed Hamidullah, İslâm
Peygamberi, 2/957-958
Kendi notum: Pazar yeri
kurulması ile sadece yer tespiti ve
arazide tümseklerin düzlenmesi,
çukurlukların tesviye edilmesi
kastedilmektedir. Yani pazar yerinde
bir bina inşa edilmemiştir. Pazar
yeri boş bir alandan ibarettir, hatta
sonraki yıllarda yapılan bir bina bile
yıkılmıştır.
109
3. OTURUM Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün Toplumsal Etkileri
Prof. Dr. Abdurrahman GÜNER
İnşaat Mühühendisi
KENTSEL DÖNÜŞÜMDE
MÜHENDİSLİK AHLÂKI
Özet:
“İyi” meslek ahlâkı sâhipliğinin göstergesi, hizmet
verilen kişilerin haklarını yasal sınırların ötesinde
fazlasıyla aldıklarına hiç tereddütsüz inanmalarını
temin edebilmektir. Bunun gerçekleşebilmesi
için gerekli ilk adım tarafların haklarını gözeten
bir yasal düzenleme ve bu yasal düzenlemenin
taraflarca ayrıntılarıyla bilinmesidir. Günümüzde
her türlü kuruluşun nitelik belgelenmesi için
yönetiminde Bütüncül Nitelik Yönetimi (BNY)
aranmaktadır. BNY’nin ana amacı iç ve dış
müşterilerin bütününün tam memnûniyetidir.
Meslekî hizmette esas “insanlara faydalı olmak”
ve “zararlı olmamak”tır. İnsanları memnûn etmek,
eşdeyişle “gönül yapmak”, “kendisi için istediğini
başkaları için de istemek, kendisi için istemediğini
başkaları için de istememek” ile kısacası insanları
sevmekle başlar. Kendisi için iyiyi, güzeli, doğruyu
isteyip elde edebilmek, kötüyü, çirkini, yanlışı
istemeyip reddedebilmek için öncelikle bunları
“bilmek”; cehâletten kurtulmak gerekir. Bunun
için doğru, güvenilir, güncel bilgi kaynağı, sürekli
eğitim-öğretim, bilgiye ve bunların öğrenildiği
bilgi sahibi “öğretici-eğitici-önder”e saygı ile
“iki günü bir olan zarardadır” ilkesine uygun
sürekli iyileştirme gerek şarttır. Bunları gereği gibi
yapabilmek için sabrın ve muhabbetin dayanağı
olan “samîmiyet”, “ihlâs” gerekir. Verilen hizmetin
yeterli, tatmîn edici olmaması durumunda karşılıklı
insan hakları ortaya çıkar. İnsanların haklarının
110
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
mutlaka teslim edilmesi gerektiğine, insan hayatının ölümle bitmediğine, bir gün mutlak
adâletin tecellî edeceğine, haksızlardan hakların alınıp hak sâhiplerine teslim edileceğine
tereddütsüz inanarak gereğini yapmakla “iyi” meslek ahlâkı gerçekleşebilir.
Anahtar kelimeler: Ahlâk, Yasa, Bilim, Uygulama, Mühendislik
ABSTRACT
The indication of “good” professional ethics is the ability of the service presented being
able to convince those served to believe without any doubt that they have got more than
what they had been promised, beyond legal regulatory terms. The prerequisite for this to be
realized is constitution of an explicit legal regulation guaranteeing the rights of the parties
involved, and its full recognition by them. Today, adoption of Total Quality Management
(TQM) system is a requirement for accreditation of all types of organizations. The ultimate
objective of TQM is full satisfaction of all internal and external customers. The main aim
of any professional service is “to be beneficial” and “not to be harmful” to the human
beings. The attempt towards satisfying the needs of the human beings, in other words,
“making up hearts”, begins with “wishing for others that one wishes for oneself, rejecting
for others that one rejects for oneself”. To be able to wish and acquire what is good, nice,
correct, and to be able to reject and drive away what is bad, ugly, and wrong for oneself,
firstly, one has to “know” them, and get rid of the ignorance. To this end, continuous
improvement in compliance with the principle of “the one with two days without any
progress is in loss” is necessary condition, accompanied with correct, reliable, up-to-date
knowledge source, continuous learning and training, “aspiration for knowledge from
cradle to grave”, respect for the knowledge and the teacher-trainer-leader source of the
knowledge. To accomplish these, “sincerity”, “earnestness”, that is, purity of intention,
the basis for patience and love is needed. Otherwise, there will arise mutual infringement
of human rights. “Good” professional ethics requires belief and compliant action that the
rights that the human beings are entitled to are to be ultimately given in; that the human
life does not end with death, that absolute justice will one day certainly come about, that
the rights of those deprived will be taken from those who misappropriated them, and will
be given to the true owners.
Keywords: Ethics (morals), Law, Science, Application, Engineering
111
3. OTURUM Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün Toplumsal Etkileri
İNSAN İLİŞKİLERİ - AHLÂK VE ETİK
İnsanlar bir arada, topluluklar hâlinde birbirlerine hizmetler sağlayarak yaşamaktadır. Birlikte yaşamakta, hizmet ve mal alışverişlerinde yerleşmiş, toplumca bilinen
belirli kurallara uygun davrandıklarında rahatsızlık oluşmaksızın ihtiyaçlarını temin edebilmektedirler. İnsan hayatının rahat ve huzur içerisinde devamı için gerekli kuralların kaynağı dinler olmuştur. Dînleri getiren peygamberler toplumlarda
“ahlâk-ı hamîde” denilen güzel ahlâkı, merhamet ve muhabbeti yerleştirme görevini
yapmışlardır. Ancak insanların bu kuralları, dîni, kendi uygunsuz isteklerini haklı
göstermek için kullanmaya çalıştıkları da bilinmektedir. İnsanda mevcut olan, ona
yaşama isteği, erki veren nefsi veya “ego”su, isteklerini elde etmek için bu kuralların dışına çıkma eğilimi gösterebilmektedir.
Toplumlar nefsin bu zararlı eğilimini dizginlemek, zararlarını engellemek için her
türlü insan ilişkileri ile ve özelde de meslek uygulamalarıyla ilgili insan ilişkilerini
düzenleyen kurallar koymaktadır. Bilim ve insan hayatına uygulanmasındaki ilerlemelere, gelişmelere bağlı olarak bu kurallarda değişiklikler, ilâveler yapılmaktadır.
Özel olarak çeşitli meslek erbâbı toplum kesimlerinin bu meslek erbâbından hizmet
alanları ve meslek erbâbının saygınlığını, dolayısıyle varlığının sürdürülebilirliğini
korumak için yasalar ve “meslek ahlâkı” kuralları geliştirildiğini görmekteyiz.
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük’te verilen tanımlar aşağıdadır:
“ahlak 1. Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve
kuralları, aktöre, sağtöre. 2. Huylar.
“etik 1. Töre bilimi. 2. Çeşitli meslek kolları arasında tarafların uyması veya kaçınması gereken davranışlar bütünü. 3. Etik bilimi. 4. sf Ahlaki, ahlakla ilgili.”
Wikipedia’da bulunan açıklamalar, tanımlamalar tam onaylanmış olmamakla birlikte şu şekildedir:
“Etik: Grekçe “ethos, ήθος, έθος” kökünden “ethicos, ήθικός”, kişilik, davranış özeliği, ahlak, iyi davranış anlamında kullanılan bir kelimedir
[http://en.wikipedia.org/wiki/Ethos#Etymology_and_origin]
“Mühendislik etiği kavramı mühendislerin halka, müşterilere, işçilere ve meslektaşlarına karşı uymaları gereken kuralları anlatır. Mühendislik etiğinin tek bir standardı yoktur, dallara göre değişen değişik kuralları vardır
[http://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BChendislik_eti%C4%9Fi].”
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası meslek mensuplarının “Mühendisin Yemini”
meslekle ilgili ahlâkî ilkeleri içermektedir. Yetkileri “iyiye” ve insanların “yararına”
112
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
kullanmaya, kişisel ve meslekî saygınlığı yükseltmeye yönlendirmektedir:
“Mühendisin Yemini: Bana verilen mühendislik unvanına daima layık olmaya, onun
bana sağladığı yetki ve yüklediği sorumluluğu bilerek, hangi şartlar altında olursa
olsun onları ancak iyiye kullanmaya, yurduma ve insanlığa yararlı olmaya, kendimi
ve mesleğimi maddi ve manevi alanlarda yükseltmeye çalışacağıma namusum üzerine yemin ederim.”
[http://www.imo.org.tr/imo_hakkinda/muhendisin_yemini.php#.U2_e-IKKDaY].”
Bu ahlâkî yönlendirmelerde “iyi” ve “yararlı” olma, “kötü” ve “zararlı” olmama öne çıkmaktadır. Meslek ahlâkının temelini şimdiki zamanda ve gelecek için
“doğru”nun “yanlış”tan, “iyi”nin “kötü”den, “faydalı”nın “zararlı”dan ayırt edilmesi ve ona göre hareket edilmesi oluşturmaktadır.
HUKUK - İNSAN HAKLARI
“Hukuk” kelimesi Arabî “hak” kelimesinin çoğuludur; insanların karşılıklı hakları
anlamını taşımaktadır.
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük’te “Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü, tüze” olarak açıklanmaktadır.
“Çerçevesi yasalarla oluşturulmuş, birey, toplum ve devletin hareketlerini, birbirleriyle olan ilişkilerini; yetkili birimler tarafından usulüne uygun olarak çıkarılan,
kamu gücüyle desteklenen, muhatabına genel olarak nasıl davranması yahut nasıl
davranmaması gerektiğini gösteren ve bunun için ilgili bütün olasılıkları yürürlükte
olan normlarla düzenleyen normatif bir bilimdir. Hukuk, birey-toplum-devlet ilişkilerinde ortak iyilik ve ortak menfaati gözetir” [http://tr.wikipedia.org/wiki/Hukuk].
Birleşmiş Milletler Genel Kurulun’nun 10 Aralık 1948 tarih ve 217 A (III) sayılı kararı ile benimsenmiş ve ilan edilmiş olan (Resmi Gazete: 27 Mayıs 1949-7217) İnsan
Hakları Beyannamesi’nin meslek ahlâkı açısından anlamlı olabilecek
“Madde 1 Tüm insanlar özgür; onur ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdanla
donatılmış olup birbirlerine karşı bir kardeşlik anlayışıyla davranır.”
...
“Madde 29 “1. Herkesin, kişiliğinin özgürce ve tam gelişmesine olanak veren topluma
karşı ödevleri vardır.
“2. Herkes, hak ve özgürlüklerini kullanırken, ancak başkalarının hak ve özgürlüklerinin tanınması ve bunlara saygı gösterilmesinin sağlanması ve demokratik bir
toplumda genel ahlak ve kamu düzeniyle genel refah gereklerinin karşılanması ama-
113
3. OTURUM Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün Toplumsal Etkileri
cıyla yasayla belirlenmiş sınırlamalara bağlı olabilir.”
“3. Bu hak ve özgürlükler, hiçbir koşulda Birleşmiş Milletler’in amaç ve ilkelerine
aykırı olarak kullanılamaz.”
maddeleri insanların birbirlerine “kardeş” gibi davranmalarını, özgürlüklerin sınırlarının bu anlayışla çizilmesini, yorumların amaçlanan ilkelere ters düşecek şekilde
yapılamayacağını hükme bağlamaktadır.
Ancak bilindiği üzere, özenle bir araya getirilmiş olan bu insancıl, çevrecil kurallar
güç sahiplerinde samîmiyet yetersizliği veya yokluğu sebebiyle çoğunlukla işlevsel
olamamakta, beklenen sonuçlar elde edilememektedir.
YASAL DÜZENLEMELER - ADÂLETİN TESİSİ
İş ahlâkı kavramından kaynaklanan hakların ve bunun sonucunda kişilerin çatışmasını
önlemek, anlaşmazlık durumlarında hakların doğru, âdil biçimde paylaşılmasını sağlamak üzere toplumu temsil eden toplumsal kuruluşlar tarafından yasal düzenlemeler
yapılmakta ve uygulanmaktadır. Örnek olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Türk
Medeni Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, İcra ve İflas Kanunu ve benzerleri sayılabilir.
Kişiler yasalarla verilen haklarını alamadıklarını, haksızlığa uğradıklarını düşündüklerinde bütün taraflara devletin yükümlülüğündeki adâlete başvurarak haklarını mahkemeler aracılığıyla aramak ve almak yolu açıktır. Bu durum insan egosunun zararlı
davanışlarına açıkça görünen bir engel olmak yanında mağdurlara da hakkını arama
cesareti veren bir toplumsal güven kaynağıdır.
Yasaların amaca uygun şekilde ve düzeyde etkili olabilmesi de yine uygulamaya bağlıdır.
Adâletin yerine getirilmesini sağlayan muhâkeme, ilgili usuller çerçevesinde, tanıklara
ve belgelere dayanmak zorundadır. Kararların gerçek anlamda hukuka uygunluğunu
tanık ve belgelerin doğruluğu belirlemektedir.
Konumuzla ilgili 29.06.2001 tarihli 4708 Sayılı Yapı Denetim Kanunu “3194 sayılı
İmar Kanunu’nun 26’ncı maddesinde belirtilen kamuya ait yapı ve tesisler ile 27’nci
maddesinde belirtilen ruhsata tâbi olmayan yapılar hariç, belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak yapıların denetimini kapsar.” Resmi Gazete Tarihi: 05.02.2008 Resmi Gazete Sayısı: 26778 Yapı Denetimi Uygulama
Yönetmeliği’nin amacı, “29/6/2001 tarihli ve 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında
Kanu’na göre faaliyet gösteren Merkez ve İl Yapı Denetim Komisyonları’nın, yapı denetim kuruluşlarının ve laboratuvarların kuruluş ve çalışmaları; yapı denetim kuruluşlarında ve laboratuvarlarda görev alacak denetçi mimar ve mühendisler ile diğer görevlilerde aranacak nitelikler; ilgili idare, proje müellifi, yapı müteahhidi, şantiye şefi, yapı
114
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
sahibi ile yapı denetim kuruluşu ortaklarının görev ve sorumlulukları; yapı denetimi
hizmet sözleşmesinin düzenlenmesi ve hizmet bedellerinin ödenmesi; yapılara sertifika
verilmesi ve kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.”
Günün gereklerine göre her türlü uygulama yönetmeliklerinde değişiklikler yapılarak
kanunun uygulanabilirliği iyileştirilmeye çalışılmaktadır. Ancak bilinmelidir ki sürekli
değişen uygulama şartları ve insan etmeni sebebiyle iyileştirmeye yönelik bu çalışmalar
“devamlı olmak” durumundadır. İnsanların memnûn, mutlu olacağı durumlar büyük
ölçüde uygulamacıların tutumlarına bağlı olmaktadır.
MÜHENDİSLİK MESLEK AHLÂKI - MESLEKÎ DAVRANIŞ İLKELERİ
Mühendislik meslek ahlâkı uygulama ilkeleri TMMOB 38. Genel Kurul Kararıyla
TMMOB Mesleki Davranış İlkeleri genel çerçevesiyle bir giriş bölümünden sonra
- Topluma ve Doğaya Karşı Sorumluluklar,
- Hizmet Verilen Gerçek ya da Tüzel Kişilere Karşı Sorumluluklar,
- Mesleğe ve Meslekdaşa Karşı Sorumluluklar,
- Kendilerine Karşı Sorumlulukları
başlıkları altında ayrıntılandırılmaktadır.
Giriş bölümünde insan egosunun istekleri uğruna kendisine, meslekdaşlarına, diğer
insanlara ve çevreye verebileceği zararlara karşı sorumluluklarının önüne geçmemesi için ayrıntılandırılan uygulama ilkelerine uymalarının ve uyulmasını sağlamalarının görevlerinin, verdikleri hizmetin parçaları olduğu vurgulanmaktadır. Bu
ilkelerin başında bilim ve mühendislik bilgi ve deneyimlerini toplum ve çevrenin
yararına kullanmaları, bütün müşterilere ve meslekdaşlarına karşı dürüst davranarak kendi ve özellikle meslekdaşlarının güvenilirliklerini titizlikle korumaları,
uzmanlık alanlarını gözetmeleri, meslekî bilgilerini güncel ve gelişkin tutmaları
gelmektedir (Etik, 2003; TMMOB Mesleki Davranış İlkeleri, 2014).
Topluma, doğaya, iç ve dış müşterilere (hizmet tâliplerine) karşı sorumluluk duygusu bu varlıklara karşı sevgi ve onun ötesinde saygı gerektirir. Kendisinin ve gelecek nesillerin hayatı bu varlıklarla ilişkilerinin sürdürülebilirliğine bağlıdır.
BÜTÜNCÜL NİTELİK YÖNETİMİ
Mükemmel bir yasal ve yönetsel düzenleme olması halinde dahî mal ve hizmet talep
eden her türlü ve düzeyde hizmet sağlayıcının ve müşterinin ortaya koyulan muame-
115
3. OTURUM Şehirleşmede Mekansal Dönüşümün Toplumsal Etkileri
leden memnun olmaları ahlâk kurallarına ek olarak “samîmiyet” bulunması ile mümkün olabileceği bilinmektedir. İnsanın elde ettiğinden râzı veya memnûn olması, bu
memnûniyetin kalıcılığı, yasa ve yönetmelik maddelerinin ötesinde ve bu yasal düzenlemeler ve meslekî ahlâk ilkelerine ilâveten, büyük ölçüde ilişki ve etkileşimdeki karşılıklı
güvene, itimâda ve bunu ortaya çıkaran dürüst ve samîmî davranışa bağlıdır (Besterfield, 2001; Feigenbaum, 1991; Günaydın, 1997; Soylu vd, 1998).
Öncelikle tarafların yapılacak iş ve birbirlerinin durumu hakkında yeterli düzeyde yasal,
parasal ve teknik bilgi sâhibi olmaları gerekmektedir. Müşteriye anlayabileceği biçimde
yapılacak işin ne olduğu kısaca anlatılabilmelidir. Müşterinin veya müşteri temsilcisinin
de anlamak için çaba sarfetmesi gerekecektir. Karşılıklı bilgilenmeden sonra söz konusu
işin kurallarına uygun olarak yapılması gelmektedir. Kurallara en üst düzeyde uygunluğun sağlanması ise ancak karşılıklı dürüst ve samîmî uygulamayla gerçekleştirilebilir. Taraflar birbirlerinin güvenini kazanmak ve bunu ömürleri boyunca sürdürülebilir
yapmak için Bütüncül Nitelik Yönetimi (BNY) (Total Quality Management) ilkelerine
uygun hareket etmek durumundadır [Feigenbaum, 1991; Besterfield, 2001; Soylu vd.
1998; Günaydın, 1997; Dellen et al., 1998].
BNY ilkeleri kısaca “kendisi için istediğini başkaları için de istemek, kendisi için istemediğini başkaları için de istememek”, dergâha götürmek için “eğri odun kesmemek”
veya iki kelimeyle “kalb kırmamak”, “gönül yapmak”, bunları samîmî inanç hâline
getirmek olarak özetlenebilir. Bu istenenlerin gerçek anlamda iyi, doğru, güzel, istenmeyenlerin kötü, yanlış, çirkin olabilmesi için taraflarca kabul gören güncel ve doğru bilgi
gerekir. Bu bilginin edinilebilmesi ve canlı tutulabilmesi için ise sürekli, günün özeliklerini yansıtan öğretim ve eğitim gerekir. Böyle bir öğretim ve eğitimin yapılabilmesi için
tarafların bilgi ve uzmanlığa saygılı olması ve eğitim-öğretimi gerçekleştirecek, saygın,
“gönüllere dokunabilen” öğretici-eğitici-öncüler veya -rehberler gerekir (Feigenbaum,
1991; Besterfield, 2001). “Gönüllere dokunan öğretici-eğitici-öncü” yüksek bir düzeyden etrafına bilgi saçan konumda değil, bilgiye talep oluşturabilen, bilgiyi talep edenler
arasında bilginin nasıl edinileceğini gösteren, edinilen bilgiyi uygulayan konumdadır.
TARTIŞMA VE SONUÇLAR
Kentsel dönüşümde kurulan ilişkilerin sorunsuz yürütülüp tamamlanabilmesi için
taraflar bütün iletişim ve öğretim-eğitim yolları kullanılarak öncelikle her düzeyde
bilgilendirilmelidir. Meslek erbâbı meslek içi eğitimle, dış müşteri yaygın iletişim
araçları kullanılarak bilgilendirilebilir. Meslek odaları, merkezî ve yerel yönetimler
bu amaca yönelik çalışmalar yaparak kötüye kullanıma karşı tarafları bilinçlendirebilir. Tarafların parasal fazla kâra değil öncelikle işin doğru yapılmasına, asıl ama-
116
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
cın gerçekleştirilmesine yönelmeleri sağlanmalıdır. Ancak burada da muhayyilenin
erişebildiği mükemmeli ararken mevcut şartlar çerçevesinde iyiyi elden kaçırmamak
gerektiği bilinmelidir.
KAYNAKLAR
------ “Etik”, TMH Sayı: 423 48-2003-1. Erişim tarihi: 2014-05-12, http://www.
imo.org.tr/yayinlar/dergi_goster.php?kodu=172&dergi=13#.U3CCbYKKDaY )
------ “TMMOB Mesleki Davranış İlkeleri”, (Erişim tarihi: 2014-05-12, http://
www.tmmob.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=3246&tipi=16)
Feigenbaum A. V., (1991) “Total Quality Control”, McGraw-Hill.
Besterfield D. H., (2001), “Quality Control”, Prentice-Hall.
Soylu F., Soylu K., Suer A., Suer E. Ö., (1998), “Toplam Kalite Yönetimi Sözlüğü”,
Beyaz Yayınları.
Günaydın H. M., (1997) “İnşaat Sektöründe Toplam Kalite Yönetimi”, İMO
Teknik Dergi, No:1, Cilt 8 1327-1342
Dellen R., Uhlmann E., “Kalite Yönetimi - İnşaat Sektöründeki İşveren Planlamacı
ve Müteahhitlik Firmalarına Yönelik - İşletme ekonomisi ağırlıklı optimal bir
çözüm” Cemre Basın Yayın Hizmetleri Ltd. Şti., 1998.
117
118
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Diğer Bildiriler
119
Diğer Bildiriler
Ebru AYDINDAĞ
İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi
[email protected]
Prof. Dr. Ali Osman ÖNCEL
İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi
[email protected]
Seda TEMEL
İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi
[email protected]
KENTSEL DÖNÜŞÜMDE RİSKLİ
ALANLARIN İZLENMESİNDE SOSYAL
KATILIM: 101 DEPREM EVİ PROJESİ
ÖZET
Afet Risk Yönetimi çalışmalarında sosyal katılımın
sağlanmasıyla ilgili olarak geliştirilen pek çok proje
bulunmaktadır; fakat ev merkezli sürekli risk izlenmesi
ve yönetimiyle ilgili çalışmalar yeni gelişmeye başlamıştır. Bu çalışma kapsamında markalaşma ve farkındalık sağlamak amacıyla geliştirilmiş ‘101 Deprem Evi
Projesi’ mevcut makalede açıklanacaktır. Makalenin
amacı önerilen Proje ile İstanbul’da yıkıma neden olmayan orta büyüklüklü (4.5<M<6.0) uyarıcı depremlerin
mahalle ölçekli izlenmesi ve yer tepkisinin ölçülmesinin hangi şekillerde yapılacağı açıklanacaktır. Uyarıcı
depremlerin Yer Titreşim İvmelerini (PGA) doğru elde
etmek ve deprem sonrasında oluşan tehlikeyi daha hızlı
değerlendirmek için önceden seçilmiş bölgelerde deprem ivme ölçüm istasyonlarının arttırılmasını, bu cihazları arttırırken de ivme ölçüm cihazlarının yerleştirme
standartlarına uygun olacak sayıda ve yerlerde Deprem
Evi Gönüllüleri gerekmektedir.
Önerilen projeden beklenen sonuçlar uyarıcı depremlerden sonra yapılaşma ve yapı jeofiziği incelemelerinde
referans fiziksel büyüklük olarak PGA değişimleri esas
120
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
alınarak Riskli Alan ve Riskli Yapı sınıflandırılması yapılabilir. Yıkıcı depremlerden sonra ise
kritik 72 saatte acil müdahale amaçlı planlamalara büyük katkı sağlayabilir.
Anahtar Kelimeler: İstanbul, deprem, deprem evi gönüllüleri, zemin ivme değişimi, acil
müdahale.
ABSTRACT
There are a lot of projects about the seismic hazard and earthquake risk management with
social participation. Although home based continuous risk monitoring and urban management
researches have been developed recently. In this study, in order to provide enhanced public
awareness ‘101 Earthquake House Project’ will be described in the present article. The aim of
the article with the scope of this project is monitoring local based non-destructive earthquakes
(4.5<M<6.0) and to evaluate the site effect, in Istanbul. To get the exact Peak Ground Acceleration (PGA) measures the ground response due to earthquake loading and to consider the
policiy of hazard management faster in which earthquakes occur, it is necesarry to increase
the Strong-Motion Stations through at determined district, during these it is need to search for
standarts such as confirming volunteer houses, which have to be enough to install the acceleration measurement devices.
The expected results of the proposed project are to show rapid changes of PGA that will be used
as the reference construction and building seismic hazard map based on geophysical monitoring after the stimulatory earthquakes can be made on the basis of risk areas and the risk classification of structure. After the devastating earthquake, it can make contribution to planning
emergency response during the critical 72 hours.
Key Words: İstanbul, earthquake, volunteer of earthquake houses, acceleration changes of ground,
emergency response.
GİRİŞ
Depremi oluşturan kaynaktan çıkan dalgaları yerel deprem istasyonlarıyla kaydederek, oluşan depremin yeri, dış merkezi, derinliğini, iç merkezi, büyüklüğünü ve depremi oluşturan fay
düzlemindeki kayma miktarı dağılımlarını sismik istasyonlarla toplanan verilerin analizleriyle
bulmaktayız. Sismik dalgaların yayılma hızları malzemelerin fiziksel özellikleriyle ilişkili olarak
yüksek dayanımlı malzemelerde yüksek hızlı ve düşük dayanımlı malzemelerde ise düşük hızla
hareket etmektedir. Malzeme içerisinde geçiş hızının düşmesi hasarı yükselten faktörlerin en
başında gelir. Kentlerin deprem odaklı planlanması veya deprem sonrasında kurtarma çalışmalarının doğru yapılabilmesi için Kuvvetli Yer Hareketleri İstasyonlarının sayıları çoğaltılmalıdır.
Böylelikle sismik risk hakkında gerçek zamanlı ve yüksek doğrulukta bilgiler elde edilecektir.
Türkiye’nin deprem bölgesi olduğu düşünülünce deprem sonrası oluşan tehlikeyi en hızlı ve
doğru biçimde belirlemek için yapılması gerekenin Yer Titreşim İvmeleri (PGA)’ni ölçecek Kuv-
121
Diğer Bildiriler
vetli Yer Hareketi Sismometre (Strong-Motion Seismometer) sayısının arttırılması olduğu açıktır. Bir sismik istasyonun kurulması için yer hareketini kayıt edecek sensör, veriyi kayıt edecek
bilgisayar, kayıt zamanını ve istasyonun lokasyonunu doğrulayacak GPS, bu bilgileri merkeze
gönderecek internet bağlantısı ve akü gerekmektedir. Ancak geleneksel deprem ivme ölçüm
istasyonlarının sensör ve kayıtçı ile birlikte 5.000-15.000$ aralığında değişen maliyetlerde olmasından dolayı Türkiye’deki istasyonların dağılımı ve sayısı yeterli düzeyde artmış değildir.
“101 Deprem Evi Projesi: DEP101” internet üzerinden düşük maliyetli deprem ivme ölçüm
cihazlarını yerleştirecek Deprem Evi Gönüllülerinin arandığı bir ‘Vatandaş ve Bilim Odaklı Sosyal Sorumluluk’ projesidir.
Şekil 1. 1994-2014 yılları arasında İstanbul (41.02 K ve 29.06 D) merkeze alınarak 300 km bir yarıçap
seçilerek meydana gelen depremler Kandilli Deprem Rasathanesinin web sitesinden 4.5<M<6.0 depremleri
incelenmiştir. 20 yılda meydana gelen uyarıcı deprem sayısı 104 bulunmuş ve bunun anlamı İstanbul’da Yer
Titreşimi Meydana getirecek uyarıcı kaynak deprem sayısı yılda ortalama 5 gibi bir sayıdır. http://udim.koeri.
boun.edu.tr/zeqdb/
122
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
DEP101 ile beklenen büyük - yıkıcı - İstanbul depremleri öncesinde İstanbul’da yıllık ortalama
sayısı 5 olan orta büyüklüklü - uyarıcı - depremlerin neden olacağı mahalle ölçekli ölçülen
ivmelerden hesap edilecek şiddet değişim haritalamasının yapılması hedeflenmektedir. Benzer
şekilde meydana gelebilecek hasar ve yıkıma neden olabilecek bir İstanbul depreminin sonrasında,
ilk kritik 72 saat içinde acil müdahale ve kurtarma planlamasına da katkı sağlanacaktır. Bu
proje sayesinde elde edilen ölçümlerle orta büyüklükte uyarıcı PGA değişimlerinin hızlı şekilde
yerel deprem evi kontrol noktalarında ölçülmesi ve sınıflandırılmasıyla kentsel dönüşüm
çalışmalarına temel olarak alınacak ve gerekli olan riskli alanların tespiti çalışmalarına katkı
sağlanacaktır. Yıkıcı bir deprem sonrasında Acil Müdahale ve Yardım Planlamalarına mahalle
ölçekli katkı verilecektir.
Bu proje kapsamında deprem istasyonlarının mahalle bazında oluşturulması ile deprem
sonrası oluşan potansiyel tehlikenin ve tahribatının boyutlarının hızlı ve güvenilir bir şekilde
belirlenmesi amaçlanmaktadır. Uyarıcı depremler sonrasında belirlenecek Mahalle Ölçekli
Yerel PGA değişimleriyle riskli alanların/yapıların belirlenmesi ve yıkıcı deprem sonrasında
yapılacak ilk yardım çalışmalarının kalitesinin arttırılarak daha doğru ve güvenilir seviyelere
ulaştırılması sağlanacaktır. Bunun yanı sıra ‘101 Deprem Evi’ projesi ile deprem tehlike
çalışmalarında vatandaş ve kurumlar aktif özne haline gelecek, halkın deprem konusunda daha
da bilgilenmesi, bilinçli hazırlanması ve gönüllü katılımı sağlanacaktır.
PROJENİN AMAÇLARI
DEP101 projesi ile amaçlananlar aşağıda liste olarak verilmiştir.
• Deprem Evi Gönüllülerinin katılımıyla mahalle tabanlı izleme yapılarak deprem
riskini azaltma çalışmalarında vatandaş ve kurumlara aktif rol yüklemek,
• Depremin mahalle ölçeğinde zemin kalitesine bağlı olarak şiddetini düşük maliyetle
hızlı ve doğru şekilde belirlemek,
• Büyük bir deprem sonrasında acil kurtarma çalışmalarının hızlandırılmasını sağlamak,
• Orta büyüklükte bir depremden sonra yapı hasarı oluşmuş ise bu hasarın izlenmesidir.
Şekil
2:Hanehalkı
Bilişim
Teknolojileri
Kullanım
Araştırması,
2014 (TÜİK)
123
Diğer Bildiriler
Şekil 2’de gösterilen araştırma tablosuna göre Türkiye’de hanelerdeki internet erişim oranı
2014 yılı itibariyle %60 civarındadır ve son 5 yılda %30’lardan %60’lara yükselmesi internet
kullanımının hızla yükseldiğini gösterir. Bu projenin uygulanması aşamasında kullanılan
yöntemlerde gerekli olan araçların başında internet bağlantısı yer almaktadır. İnternet erişim
oranına bakıldığında bu sistemden yararlanabileceğimiz açık şekilde görülmektedir.
YAKLAŞIM VE YÖNTEMLER
I. STANDFORD ÜNİVERSİTESİ DEPREM YAKALAMA AĞI QUAKE CATCHER NETWORK
Deprem ivme ölçüm cihazı kurulumu için gerekenler;
* Bilgisayar
* Güç kaynağı
* İnternet bağlantısı
Sensörün yerleştirilmesi ve bilgisayara BOINC (Berkeley Open Infrastructure for Network
Computing) yazılımının yüklenmesi ile deprem sırasında kayıt edilen veri internet aracılığıyla
sistemin veri merkezine iletilir.
II. NETQUAKES (USGS)
Deprem ivme ölçüm cihazının kurulumu için gerekenler:
* WIFI bağlantısı
* Bilgisayar
* Güç kaynağı
Cihaz WIFI aracılığıyla yerel ağa bağlanır ve deprem sırasında kayda alınan veriler geniş bant
bağlantısı kullanılarak sistemin veri merkezine iletilir.
Şekil 3: Quake
Catcher Network
(solda) ve
Netquakes(sağda)
deprem şiddet
ölçüm cihazları
124
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Şekil 4: Quake Catcher
Network deprem
şiddeti belirleme ağının
interaktif haritası
Amerikan Jeoloji Servisi (USGS) ve Pasifik Kuzey Sismik Ağı (PNSN) tarafından 2009
yılında Kaliforniya Menlo Park’ ta uygulanmaya başlanan ‘Netquakes’ bir “vatandaş-bilim”
projesidir. Geliştirilen dijital deprem ivme ölçüm cihazlarının kamu binalarına, evlere veya
okullara yerleştirilmesiyle magnitüdü 3’ten büyük olan (M>3) depremlerin sonrasında
kaydedilen verilerin internet üzerinden iletilmesi ve işlenmesini gerçekleştirmektedir. Elde
edilen bu veriler daha sonra internet sitesinde yayınlanmaktadır. New York, Boston, Alaska,
Hawaii, San Francisso gibi Amerika’nın birçok eyaletinde bu program uygulanmakta ve
genişletilmeye devam etmektedir. Aktif deprem bölgelerini çoğaldığı düşünülünce kentsel
alanlara geleneksel deprem ivme ölçüm istasyonlarını kurmak pahalı ve karmaşık olacaktır.
Şekil 5: Deprem Acil
Müdahale Sistemi
kapsamında İstanbul ve
çevre illere yerleştirilen
deprem istasyonları
(KRDAE)
125
Diğer Bildiriler
Şekil 5’teki haritada bu zamana kadar uygulanan standart izleme sistemi ile İstanbul ve
çevresine yerleştirilen sensörler gösterilmektedir. Haritada görüldüğü gibi sistemin yaygın
olmadığı, İstanbul’un en batısında - Avcılar, Beylikdüzü, Büyükçekmece ve Silivri - kalan
yerleşim alanlarında yüksek katlı yapılaşmaya bağlı olarak nüfus artışında büyümenin çok
hızlı devam etmesinden dolayı bu alanların depremde zemin davranış (şiddet) özelliklerinin
belirlemesi yapılmalıdır.
Şekil 6: İstanbul Deprem Acil Müdahale Sistemi kapsamında yerleştirilen istasyonlar ile bir depremden sonra
elde edilen ivme haritası (KRDAE) örneği.
İstanbul Deprem Acil Müdahale Sistemi ile yerleştirilen istasyonlar sayesinde yukarıdaki gibi
ivme haritaları elde edilmektedir.
Şekil 7: İstanbul
Üniversitesi
Teknokent’te
bulunan deprem
laboratuvarı
126
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
İstanbul’da erken uyarı sisteminde kullanılan cihazların bir benzeri İstanbul Üniversitesi
Teknokent binasındaki deprem laboratuvarında bulunmaktadır. Bu cihaz maliyeti yüksek
olan standart bir yapısal hasar izleme sistemidir. Proje kapsamında yapılmak istenen ise;
maliyeti düşük, kurulumu hızlı yapısal hasar izleme sistemi kurulmasıdır.
ÖRNEK UYGULAMA ALANI
Şekil 8: Beylikdüzü ilçe haritası ve mahalle sınırları
Beylikdüzü İstanbul gibi kozmopolit bir şehrin deprem fayına yakın olması, yerin dayanım
özelliklerinin farklı olması ve yüksek yapılaşmanın yoğun olması gibi farklı yer ve yapı
karakterlerine sahip olmasından dolayı güzel bir örnek olup, yerleşim ve yaşam alanı
bakımından oldukça gelişmiş ve halen gelişmeye açık bir ilçemizdir. Şekil 8’de gösterilen
ilçe-şehir haritasına göre seçilen yerlere ivme ölçüm istasyonlarının yerleştirilmesiyle elde
edilen ivme değerleri kullanılarak Beylikdüzü ilçesinin mahalle tabanlı deprem şiddet
değişim haritası oluşturulacaktır. Bu sayede bölgedeki riskli alanların belirlenmesi, meydana
gelebilecek herhangi bir deprem sonrasında oluşan tehlike ve tahribatın hızlı ve güvenilir
şekilde belirlenmesi ile ilk yardım çalışmalarının daha etkili şekilde yürütülmesi sağlanacaktır.
Gönüllü deprem istasyonlarının yer seçimi yapılırken yerin yapısını dikkate almamız daha
doğru sonuçlar elde etmemizi sağlar. Şekil 10’daki haritada çalışma alanı olarak kabul edilen
Beylikdüzü’ndeki eski ve yeni heyelan bölgeleri mahalle bazında gösterilmektedir. Proje
127
Diğer Bildiriler
Şekil 9: Beylikdüzü Cumhuriyet Mahallesi bölgesine üçgen modeli ile yerleştirilen ivmeölçerlerin temsili gösterimi
Şekil 10: Beylikdüzü ilçesindeki eski ve yeni heyelan alanları (MTA,2014)
zayıf bölgelere uygulanırken mahallelerin belirlenmesi aşamasında eski heyelanlı bölge,
yeni heyelanlı bölge veya heyelan görülmeyen bölge dikkate alınmalıdır. Böylelikle seçilen
mahallelere yerleştirilen ivmeölçerlerden elde edilen veriler ile heyelan faktörünün yerin
salınım şiddetine etkisi belirlenebilecektir.
128
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
BEKLENEN SONUÇLAR
DEP101 Projesi ile kurulan istasyonların ölçümleri kullanılarak;
• Depremin mahalle ölçeğinde Yer Jeolojik Özelliklerindeki DEĞİŞME (Eski veya
Yeni Heyelan) ve şiddet dağılımında büyüklük değişimleri hızlı, ekonomik ve güvenilir
biçimde belirlenebilecektir.
• 2014 MTA Heyelan Haritasında önerilen potansiyel kayma ve zayıflık bölgelerine
bağlı olarak farklılık gösteren deprem şiddet büyüklüklerindeki değişime göre deprem
sonrası yapılacak afet ve ilk yardım çalışmaları daha da verimli hale getirilebilecektir.
• Depremden en fazla etkilenecek ve etkilenmesi beklenen kayma potansiyeli yüksek
alanlardaki şiddet büyütme değerlerindeki değişimine göre riskli alanlara/yapılara
bağlı olarak risk büyüklük değerleri tespit edilebilecek ve inşaat-mühendislik
standartlarının sürekli gelişim içerisinde olmasına katkı sağlanacaktır.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, http://www.
koeri.boun.edu.tr/ArastIrma/%20Erken%20UyarI%20%20SIstemI_3_66.depmuh
Cochran E., Lawrence J., Christensen C., and Chung A. “A Novel Strong-Motion Seismic Network for Community Participation in Earthquake Monitoring”
Earth The Science Behind The headlines, http://www.earthmagazine.org/Seismicitizens
Kanamori H., Hauksson E. , Heaton T. “Real-time Seismology and Earthquake Hazard Mitigation”
MTA, http://www.mta.gov.tr/v2.0/index.php
Stanford Üniversitesi, http://qcn.stanford.edu/?lang=tr
USGS, http://earthquake.usgs.gov/monitoring/netquakes/map/
USGS,
http://www.usgs.gov/blogs/features/usgs_top_story/bringing-earthquake-science-into-your-home/?from=title
UTKUCU. , BUDAKOĞLU E., DURMUŞ H. Marmara Bölgesinde (KB Türkiye)
Depremsellik ve Deprem Tehlikesi Üzerine Bir Tartışma ,Yerbilimleri,32(3),187-212
Hacettepe Üniversitesi Yerbilimleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Bülteni
129
Diğer Bildiriler
Araş. Gör. Seda TEMEL
İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi
[email protected]
Prof. Dr. Ali Osman ÖNCEL
İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi
[email protected]
Öğr. Ebru AYDINDAĞ
İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi
[email protected]
KENTSEL DÖNÜŞÜMDE
YAPILAŞMA JEOFİZİĞİ VE SOSYAL
RİSK BOYUTUNUN DEĞİŞİMİ
ÖZET
Türkiye’nin Kentsel Dönüşüm sürecinden geçtiği bu dönemde Kentsel Dönüşüm kavramı yaşam alanlarımızda
hem fiziki hem de sosyal açıdan değişimlere neden olmaya devam edecektir. Ülkemiz içerisinde barındırdığı
eşsiz doğal kaynakları, güzelliği, birçok kültürü bir arada toplayışı bakımından dünya üzerindeki sayılı görülmeye değer coğrafyalardan biridir. Yurdumuzun bütün
bu artılarının yanında aktif fay hatlarının etkin olduğu
bir bölgede yer alması deprem gerçeğini unutmamamızı,
depremin yaratacağı maddi ve manevi kaybı minimuma
indirmek için hem sosyal bilincin yaratılması gerektiğini hem de bilimin konuya daha çok dâhil olması zorunluluğunu bize göstermektedir. Kentsel dönüşüm ile
herhangi bir afet sonrasında (deprem, sel, heyelan vb.)
yaşadığımız yapıların ve alanların zarar görüp görmeyeceği, zarar görecekse ne tür ve nasıl bir tehlike ile karşı
karşıya kalacağımız konusu ile yüzleşmekteyiz. Çıkan
yasa öncesi birçok belediyemizde aslında yapılması
gereken her türden konut için zorunlu olması gereken
zemin/yer incelemesi ya bilimsel standartlara uygunsuz
yapılmış ya da sadece çok katlı binalar için jeofizik, jeo-
130
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
lojik ve jeoteknik anlamda incelemelerden tamamı yerine birisinin yapılması gerekli görülmüştür. Dönüşüm ile birlikte zeminlerin hasarsız bir şekilde incelenmesi için Yapılaşma Jeofiziği
(YJ) standartları devreye girmiştir. Makale kapsamında yasa öncesi zemin etüdünün kanunlarda ve yönetmeliklerde her tür koşulda gerekli görülmemesi durumunun neden olduğu sonuçlar
incelenecektir. Ayrıca bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi YJ uygulamalarının artık ülkemizde
de gerekli değeri görmesi hakkında görüşlere yer verilecektir.
Anahtar kelimeler: Kentsel Dönüşüm, Yapılaşma Jeofiziği, Zemin İnceleme Standartları
GİRİŞ
Kentsel Dönüşüm uygulaması vatandaşların konutlarda, hastanelerde, okullarda, idari ve özel
kuruluşlarda, alışveriş merkezlerinde vb. yaşam alanlarında kısacası her türden yapı ve alan
çeşidinde ülkede oluşabilecek en başta deprem olmak üzere afetler karşısında başta can güvenliğini sağlamak ve ayrıca maddi zarara uğramalarını önlemek için hayata geçirilmeye başlanmış
cumhuriyet tarihinin en büyük devlet projelerinden biridir.
Ülkemizin Kentsel Dönüşüm uygulamalarının başlanıp uygulandığı bir süreçte Kentsel Dönüşüm projesi yaşam alanlarımızda hem fiziki yenilenmelere hem de sosyal açıdan değişimlere neden olmuştur. Bu projenin öncesi ve sonrasının yaşam alanlarımızda yaratacağı fiziki ve sosyal
değişiklikler şüphesiz çok önemlidir ve üzerinde durulmalıdır.
Ülkemizde yapılan deprem yönetmelikleri (1947,1953,1961,1968,1975,1997 (1998) ve 2006
(2007))incelendiğinde büyük depremlerden sonra mevcut yönetmeliğin güncellenmesine ve yeniden hazırlanmasına zemin hazırlamıştır. Dünyadaki örnekleri de incelediğimizde her yönetmelik ve kapsamı (yapı ya da zemin sınıflaması); bilimsel ve aletsel gelişmelere bağlı olarak inceleme ve sınıflama yapılan alanlarla ilgili ölçme ve veri (jeolojik, jeofizik ve jeoteknik) toplanması
ile kendini yenilemiştir.
Kentsel Dönüşüm (KD) ile birlikte zeminlerin hasarsız bir şekilde incelenmesi için Yapılaşma
Jeofiziği (YJ) standartları devreye girmiştir. KD kapsamında yapılacak yeni binaların zeminlerinin incelenmesi, dünya standartlarına uygun zemin etütleri yapılması için jeofizik, jeoloji
ve jeoteknik alanında uzmanlaşmış mühendislerin birlikte çalışması ve 3J değerlendirmeli rapor esaslı inceleme yapılması gerekmektedir. Bu üç mühendislik alanından birinin eksik olması
yapılacak olan Yer İnceleme Projesinin (Zemin Etüdünün) ve yapı tasarımının güvenilirliğini
azaltmaktadır.
Yapılaşma Jeolojisi çalışmalarında zeminlerden alınan numunelerin laboratuvar ortamında
çeşitli zemin testlerinden geçirilerek zeminlere ait çeşitli mühendislik parametrelerin hesaplanması yapılmaktadır. Bayındırlık ve İskan Bakanlığını 2005 yılında yayınladığı “Zemin ve Temel Etüdü Genel Formatında” üçüncü bölümde “Laboratuvar Deneyleri ve Analizler” başlığı
altında yapılaşma jeolojisi kapsamında yapılması zorunlu olan laboratuvar ve arazi deneyleri
131
Diğer Bildiriler
yer almaktadır. Laboratuvar çalışmaları zeminlere ait fiziksel (Boşluk oranı ve ya porozite, su
içeriği, tabi birim hacim ağırlığı, elek ve hidrometre analizleri vd.) ve mekanik (serbest basınç
dayanımı, kesme dayanımı, konsolidasyon vb.) özelliklerin belirlenmesiyle ilişkilidir. Arazide
yapılan SPT uygulaması 76 cm yükseklikten 63.5 kg ağırlığındaki bir yük bırakılır ve 45 cm’lik
penetrasyon borusunun 15 cm’lik kısmının zemine sokulması sırasında gereken darbe sayısı sayılır. Bu değer zemin sınıflamasında kullanılan bir parametredir. SPT-N değeri yerinde malzeme
dayanım testi olarak bilinir. SPT deneyi ile alınmış örselenmiş zemin numuneleri laboratuvar
ortamından çeşitli testlerden geçer. SPT deneyi ayrıca zeminin sıvılaşma potansiyelini de ortaya
koyan önemli bir çalışmadır. Bu yüzden açılan sondaj kuyularının derinliğinin en az 20 metre
olması gerekmektedir.
Kentsel dönüşüm ve şehirleşme sürecinde planlama (eni inşa edilecek yapıların “nerede konumlandırılması) ve yapı tasarımı ( kat sayısı) yeraltı sığ malzeme dayanımının uluslararası standartlara göre belirlenmesiyle ekonomik ve güvenli bir şekilde belirlenir. (Öncel, A.O. 2013http://
www.slideshare.net/oncel/standardzasyonun-kresel-etm-ve-mhendslk-uygulamalarina-etkler.)
Yapılaşma Jeofiziği kavramı bu nokta da devreye girer. Yapılaşma Jeofiziği (Ercan, A. “Yapılaşma Jeofiziği” kitabından) yer altı tabakalarının durumlarını, konumlarını, hangi tür jeolojik
yapıdan oluştuklarını, derinliklerini, kalınlıklarını, yoğunluklarını, elektrik özdirençlerini, sismik hızlarını, ivmesini, yeraltı suyu derinliğini ve bu tabakaların diğer dinamik parametrelerini,
bir doğal afet karşısında (deprem, heyelan gibi) gösterecekleri davranışları, tespit etmek amacıyla yapılmaktadır. Kentsel dönüşümde standart yapı ve yapılaşma jeofiziği mühendisliğinin
kullanımıyla hem binalara şiddet uygulanmadan ve riskli duruma neden olmadan incelemeleri
yapılabilmekte hem de zemine ait parametreler daha düşük maliyetle hızlı ve güvenli saptanabilmektedir. Yapılaşma jeofiziği çeşitli jeofizik yöntemlerin birlikte kullanılması ve bütünsel
yorumlamaya dayanır. Bir sonraki başlıkta değinilecek olan Türkiye’de kullanılan Zemin İnceleme Standartları başlığı altında ilk 30 metreye kadar derinlikte S kayma dalgası (shear waves)
hız büyüklüğünün çoklu değişiminden bulunan bir ortalama hız büyüklüğü risk odaklı zemin
sınıflamasında kullanılır. Burada S dalgası (Kayma Dalgası) hızının tercih edilmesinin nedeni
depremde S dalgasının ve yüzey dalgalarının zeminde ve yapıda daha fazla hasara neden olmasıdır. S dalga hızına göre zemin sınıflamasının yapılması ilk önce Borcherdt ve diğ. (1994)
tarafından yapılmıştır. Bu sınıflamayla ilgili yapılan yeni çalışmalarda zayıf ve kuvvetli yönleri
araştırılmıştır. Örneğin derin basenler, hızın aniden düştüğü alanlar, tektonik olarak aktif bölgelerin bir tek VS30 parametresi esas alınarak sınıflandırılmasının hatalı olduğu görülmüştür
Bugün Dünya’da kullanılan NEHRP (National Earthquake Hazard Risk Programme), EUROCODE-8, NBCC (National Building Code of Canada), Standart 2080 (İran’da kullanılan
yapı kodu), NTC (İtalyan yapı kodu) vb. yapı kodlarının temelini oluşturmuştur. Tabakalar
hakkında bilgi sahibi olmak için sondaja başvurulması hem ekonomik açıdan maliyeti arttır-
132
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
makta hem de bilgi alınan bölgeyi daraltmaktadır. Sondaj ile sınırlı bir derinliğe inilebilirken
örneğin jeofizik yöntemlerden biri olan REMI (Refraction Microtremor) yöntemi ile 100 metre
derinliğin S dalga hız yapısı analiz edilmektedir. Yine jeofizik yöntemlerden biri olan çevresel
gürültüyü veri olarak kullanıp bunu veri işlem sonrasında yapının ve ya zeminin titreşim periyodunu veren Mikrotremör yöntemini örnek olarak verebiliriz. Bu yöntemin arazi maliyeti
düşük olup zemin etüdü yapılırken zamandan da kazanılmasını sağlayan, kolay uygulanan
yöntemdir. Bu yöntem ile elde edilen zemin hakim titreşim periyodu ve bina salınım periyodu
bize ileri de olabilecek bir deprem sonrası oluşacak hasar hakkında önemli bir bilgi vermektedir. Depremler sonrası ağır hasar gören bölgelerdeki binalar incelendiğinde zeminin ve binanın
titreşim periyodunun birbirine yakın olduğu bu durumunda rezonansa yol açtığı görülmüştür.
Yapılaşma Jeofiziği zemin türünün ve yer altındaki yapıların tahribatsız bir şekilde ekonomik
olarak saptanmasını, sosyal açıdan da bu standartlar ile incelenen yerleşim alanlarında yaşayan
insanların bir afet sonrasında can kaybına uğramamalarını, maddi hasarın en aza indirgenmesini sağlamaktadır.
Şekil 1. Yapılaşma Jeofiziği Mühendisliği Çalışmaları. Üstteki sol şekilde Yapılaşma İncelemeleri Uluslararası
Standartlara göre yapıldığında oldukça emek harcandığını ve buna bağlı olarak ta standart hesaplanması
gerekli VS30 hesaplaması için yeterli derinliğe ulaşıldığını göstermektedir. Altta verilen ve KAUST
sitesinden alınmış şekillerde taban fayı araştırılmasında kullanılan çok boyutlu yapılaşma jeofiziği araştırma
sonuçlarıyla afet riskinkinin büyütecek kırık geometrilerinin bulunmasına ilişkin örnekleri vermektedir.
ÜLKEMİZDE VE DÜNYA’DA YAPILAŞMA JEOFİZİĞİ STANDARTLARI
2012 yılında yürürlüğe giren Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki
Alanların dönüştürülmesi hakkındaki kanunda Afet riski bulunan bölgelerde güvenli ve sağlığa
uygun yaşama alanları oluşturmak amacı ile binaların iyileştirme, tasfiye ve yenilenmelerine
ait usuller belirlenmiştir. Çıkan bu yasa ile başta İstanbul olmak üzere diğer afet riski taşıyan
133
Diğer Bildiriler
şehirlerimizde mevcut yapı stokunun incelenmesi bu yapıların üzerinde bulundukları zeminlerin
herhangi bir afet durumunda gösterecekleri tepkilerin belirlenmesi için zemin parametrelerinin
yapılaşma jeofiziği yöntemleri ile saptanması gerekmektedir. Yapılaşma Jeofiziği ile zemin parametrelerinin hesaplanmasında ilk 30 m’ nin kayma dalgası hızı hesaplanmalı arazi çalışması sırasında sondajda SPT testi yaptırılmalıdır. Özdirenç yöntemi ile yer altı su seviyesi ve zemin türü
belirlenerek zeminin sıvılaşma potansiyeli ortaya konmalıdır. Bu yöntemlerin uygulamalarının
esaslarına uygun olarak yapılması gerekmektedir. Örnek verilecek olursa 30 metre derinlikten
S dalga hız bilgisinin alınması için yöntem olarak mesela “Çok Kanallı Yüzey Dalgalarının
Analizi” yöntemi seçilmişse profil boyu 30 metreden bilgi alınacak şekilde düzenlenmelidir.
Ya da sondajda SPT testi yapılırken istenen derinliğe kadar kuyu açılmalıdır. Fakat yapılan
uygulamalarda ilk 30 metrelik kısma inilerek yapılan çalışmaların denetiminde eksiklik olduğu
görülmektedir. Zemin etüdü inşaat masrafının çok küçük bir miktarını kapsamaktadır. Kentsel Dönüşüm sürecinde Yapı Denetim ve Jeofizik firmalarının yönetmeliklerde istenen esaslara
göre çalışmamaları olması beklenen afet sonrası can ve mal kaybını azaltmaya yeterli olmamakla birlikte devletin ve vatandaşın parasının çöpe atılmasına neden olacaktır.
TÜRKİYE’DE KULLANILAN ZEMİN İNCELEME STANDARTLARI
Türkiye’de kullanılan zemin inceleme standartları gelişmiş ülkelerin zemin inceleme standartlarını da inceleyerek oluşturulmuş ve Türk Standartları Enstitüsü çatısı altında yer almaktadır.
Depremin yaratacağı hasarın miktarında etkili olan en önemli faktörlerden biri yerel zemin
sınıfıdır. Yapıların üzerinde bulundukları yerel zemin sınıflarına göre uğrayacağı tahribat değişmektedir. Örneğin alüvyon bir zemin üzerine dikilmiş bir yapı deprem olduğunda kaynaktan
çıkan sismik dalgalar bu zeminde büyütmeye uğrayacağından önemli ölçüde hasar görür. Yerel
Zemin Sınıfının bulunması için önce deprem gibi dinamik kuvvetlerin yapıya aktaracağı kuvveti
belirlemede elastik tasarım ivme spektrumu kullanılmaktadır (Sae). Yapıya etkiyen yatay ivme
yani at’ nin bulunması güç olduğundan Sae’ nin yerçekimi ivmesine (g) bölümü ile elde edilen
A(T) spektral ivme katsayısı kullanılır. Spektral ivme katsayısı etkin yer ivme katsayısı A0, yapı
önem katsayısı I ve spektrum katsayısının S(t)’nin çarpımına eşittir. Etkin yer ivme katsayısı A0
1996 yılında hazırlanan “Türkiye Deprem Bölgeleri” haritasından elde edinilen bilgilere göre
tablodan seçilmektedir. Yapı önem katsayısının da hazırlanan tablodan seçimi kolay ve basittir.
Spektrum katsayılarının hesaplanmasında önce zemin grubu sınıflaması yapılır. Bu sınıflama da
sondajda yapılan SPT-N sayısı, Yapılaşma jeolojisi kapsamında laboratuvarda yapılan testlerden elde edilen serbest basınç ve Relatif sıklık parametreleri ve arazide uygulanan jeofizik yöntemlerden biri (örneğin MASW) ile elde edilmiş Vs30 değeri göz önünde tutulur. Zemin grubu
sınıflamasından sonra Yerel zemin sınıflaması basamağına geçilir. Burada yüzeyden itibaren
ilk tabakanın derinliği seçilen jeofizik yöntem ile hesaplanır bulunan zemin grubu ile birlikte
çalışma alanının tablodan hangi yerel zemin sınıfına dahil olduğu saptanır. Bundan sonra yerel
134
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
zemin grubunun Ta ve Tb periyotları çizelgeden belirlenir. Yapı doğal salınım periyodu da zayıf
ya da kuvvetli hareket ölçen sismometreler yardımıyla ölçülerek bulunur. İlgili aralığa gelen
değer bize spektrum katsayısını vermektedir. Buradan ilgili değerler yerine konduktan sonra
spektral ivme katsayısı (A0) hesaplanmış olur.
A(T)=A0*I*S(T)
Sae=A(T)*g
Deprem Bölgesi
A0
1
0.4
2
0.3
3
0.2
4
0.1
Bina Kullanım Amacı veya Türü
1.Deprem sonrası kullanımı gereken binalar ve tehlikeli madde içeren binalar
a)Deprem sonrasında hemen kullanılması gerekli binalar (Hastaneler, dispanserler, sağlık ocakları, itfaiye bina ve tesisleri,
PTT ve diğer haberleşme tesisleri, ulaşım istasyonları ve terminalleri, enerji üretim ve dağıtım tesisleri; vilayet, kaymakamlık ve belediye yönetim binaları, ilk yardım ve afet planlama istasyonları )
b)Toksik, patlayıcı, parlayıcı, vb. özellikleri olan maddelerin bulunduğu veya depolandığı binalar
2.İnsanların uzun süreli ve yoğun olarak bulunduğu ve değerli eşyanın saklandığı binalar
a)Okullar, diğer eğitim ve bina tesisleri, yurt ve yatakhaneler, askeri kışlalar, cezaevleri vb.
b)Müzeler
3.İnsanların kısa süreli ve yoğun olarak bulunduğu binalar
Spor tesisleri, sinema, tiyatro ve konser salonları, vb.
0.4
0.3
0.2
4.Diğer binalar
Yukarıdaki tanımlara girmeyen diğer binalar
(Konutlar, işyerleri, oteller, bina türü endüstri yapıları, vb.)
S(T)=1+1,5 T/TA
S(T)=2,5
S(T)=2,5 (T/TB)0,8
Bina Önem
0.1
(0≤T≤TA)
(TA<T≤TB)
(TB<T)
135
Diğer Bildiriler
Zemin Grubu Tanımı
Zemin
Grubu
(A)
(B)
1.Masif volkanik kayaçlar ve ayrışmamış sağlam metamorfik kayaçlar, sert çimentolu tortul kayaçlar
2.Çok sıkı kum, çakıl
3.Sert kil ve siltli kil
1.Tüf ve aglomera gibi gevşek volkanik kayaçlar, süreksizlik düzlemleri bulunan ayrışmış çimentolu tortul kayaçlar
2.Sıkı kum, çakıl
3.Çok katı kil ve siltli kil
(C)
1.Yumuşak süreksizlik düzlemleri bulunan çok ayrışmış
metamorfik kayaçlar ve çimentolu tortul kayaçlar
2.Orta sıkı kum, çakıl
3.Katı kil ve siltli kil
(D)
Yer altı su seviyesinin yüksek olduğu yumuşak kalın
alüvyon tabakaları
2.Gevşek kum
3.Yumuşak kil, siltli kil
Yerel Zemin
Sınıfı
Stand.
Penetr.
(N/30)
Relatif
Sıklık (%)
-----
-
>50
>32
-
85-100
-
>1000
>400
>1000
>700
>700
500-1000
700-1000
30-50
16-32
65-85
-
200-400
400-700
300-700
-
-
<500
400-700
10-30
8-16
35-65
-
100-200
200-400
200-300
-
-
-
<200
<10
<8
<35
-
<100
<200
<200
Zemin Grubu ve En üst Zemin Tabakası Kalınlığı (h1)
Z1
(A) grubu zeminler
Z2
h1>15 m olan (B) grubu zeminler
Z3
15 m<h1 ≤50 m olan (C) grubu zeminler
Z4
Serbest
Kayma Dalgası
Basınç
Hızı (m/s)
Direnci (kPa)
h1≤15 m olan (B) grubu zeminler
h1≤15 m olan (C) grubu zeminler
h1≤10 m olan (D) grubu zeminler
h1>50 m olan (C) grubu zeminler
h1>10 m olan (D) grubu zeminler
Şekil 2:Ülkemizde kullanılan Zemin inceleme tablo ve parametreleri
YAPILAŞMA JEOFİZİĞİ DÜNYA STANDARTLARI ÖRNEKLER
Dünya’daki zemin inceleme standartları incelendiğinde hemen hemen hepsinin temek olarak
Vs30 parametresinden yararlanarak zemin sınıflama yoluna gittikleri görülmektedir. Giriş
kısmında da söz edildiği üzere Vs30 parametresine dayalı zemin sınıflama NEHRP zemin
sınıflama kriterleri tarafından benimsenmiş daha sonra ABD için yapılan bu sınıflama Diğer ülkelerde de benimsenerek alınmıştır. İtalya’da yapılan çalışma makaleleri incelendiğinde
NEHRP zemin sınıflamasının İtalya gibi karmaşık jeolojiye sahip ülkelerde yeterli olmadığı
yapılan araştırmalarla Vs30 parametresinin yanında en azından zeminin doğal periyodunun
da esas alınması gerektiğini savunmaktadırlar. İran’da yapılan bir çalışma da zemin sınıflamasında kullanılan “2080 Standardının” sadece Vs30 ve yüzey jeolojisi inceleyerek zemin tanımlaması yaptığını bunun eksik olduğu buna ek olarak zemin doğal periyodunun da
işin içine katılması gerektiği sonucu elde edilmiştir. Kanada’da kullanılan yapı koduna göre
(NBCC) Vs30 parametresi kullanımı uygun değilse, serbest basınç dayanımı ya da SPT-N
sayısına bağlı olarak zemin sınıflamasına gidilmektedir.
Diğer ülkelerin yapı kodları incelenirken dikkat çeken en önemli nokta gelişmiş ülkelerin
136
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
meydana gelen büyük depremlerden ders çıkartmış olmaları ve deprem kayıtçı cihazlarını
(sismometre ve ivme ölçer) sayılarını giderek arttırmışlardır. Örneğin sismik olarak aktif bir
bölge olan Japonya 1995 Kobe depreminden sonra ülkeye yüzlerce sismometre ve ivme ölçer
yerleştirilmiştir. Sismik alıcı sayılarında yükseliş zemin ve yer altı hakkında daha da fazla bilgi
sahibi olmamız anlamına gelmektedir.
İlk 30 m derinlik için zemindeki ortalama kesme dalgası Vs hızı
Zemin
Grubu
Zemin Grubu
Tanımı
A
Sert Kaya
Vs>5000
Vs>1524
B
Kaya
2500<Vs≤5000
762<Vs≤1524
C
Çok yumuşak toprak
ve ya yumuşak kaya
1200<Vs≤2500
366<Vs≤762
600<Vs≤1200
183<Vs≤366
Vs<600
Vs<183
D
Sıkı toprak zemin
Yumuşak toprak
zemin
E
Zemin
Grubu
Feet /saniye
Zemin Grubu Tanımı
Metre/saniye
Stand. Penetr. Relatif Sıklık
(N/30)
(%)
Serbest Basınç
Direnci (kPa)
Vs30
NOPT
CW (kPa)
A
Yüzeyden en fazla 5 m zayıf malzeme içeren kaya ya da
kaya benzeri jeolojik formasyonlar
>800
-
-
B
Kalınlığı 10 metreden fazla mekanik özellikleri derinlik ile
artan taşınmış kum, çakıl, kil
360-800
>50
>250
C
Kalınlığı yüzlerce metreyi bulabilen taşınmış yoğun ya da
orta yoğunlukta kum, çakıl, sert kil
180-360
15-50
70-250
D
Taşınmış gevşek kohezyona uğramış zemin ya da yumuşaktan serte doğru geçiş yapan kohezyonlu zemin
<180
15-50
<70
E
Bu zemin türünde alüvyon tabakası C ve D türü zeminlerdeki Vs hızına sahip, zemin kalınlığı 5 ile 20 metre
arasında değişen altta bulunan sert malzemenin hızı
Vs>800 m/sn.
S1
Taşınmış zemin plastisite indeksi yüksek (PI>40) ve
yüksek oranda su içeren yumuşak kil ve ya kum
<100
-
10-20
S2
Taşınmış, sıvılaşma gözlenebilecek zemin türü
Şekil 3:NEHRP(ilk sıradaki çizelge) ve EUROCODE-8 ‘e göre zemin sınıflaması
SOSYAL RİSK BOYUTUNDA DEĞİŞİM VE YAPILAŞMA JEOFİZİĞİ
Kentsel Dönüşüm yasasının çıkış noktası incelenecek olursa dönüşümün amacı afet riski taşıyan alanlarda halkın güvenli bir şekilde yaşayacağı konutların iyileştirilmesi ya da yeniden
inşa edilmesidir. Bunun yolu Avrupa’da 1998 yılında çıkan deprem riskini azaltıcı Yapılaşma
Mühendisliği Standartlarının (EUROCODE) uygulanmasının yasa ve yönetmeliklerde zorunlu
uygulama olarak yazılmasıdır. İlave olarak Profesyonel Mühendislik uygulamasına ivedilikle
137
Diğer Bildiriler
geçilerek, Kuzey Amerika Mühendislik Standartları örneğinde olabileceği gibi en az dört yıl
deneyime sahip, iletişimde yeterli ve etik olarak düzgün oldukları belgelenmiş mühendislere
imza yetkisi verilmesi zorunluluktur. (http://www.apega.ca/applicants/Engineers/peng_general.
html )Konu ile ilgili örnek vermek için Kayseri ilimizi ele alınmıştır. Kayseri’de belediyeler 2012
yılı öncesinde sadece 8 kat ve üzeri binalar için Yapılaşma Mühendisliği Projesi - Zemin Etüdü
- gerekliliği getirmekte idi. 2012 yılından sonra kat sınırlaması kaldırılmış bütün yapılar için
zemin etüdü yaptırılması zorunluluğu gelmiştir. 2012 yılı öncesi yapılaşma çalışmalarında Avrupa Mühendislik Kriterlerine (Eurocode) uygun yapılması istenmemiş zemin etüdü eksikliği
sosyal açıdan depreme karşı kentsel yapı dokusunda güvenirliğin azalmasına, deprem odaklı
riske açık yapılaşmanın bilinir varlığından kaynaklı olarak deprem öncesi veya sonrası onarım
ve etüt için geriye dönük daha fazla kaynak harcanmasını mecbur kılacaktır. Geriye dönük
yapılaşma amaçlı Jeofizik Mühendisliği çalışmaları yapılarak Yer-Yapı uyumsuzluğuna bağlı
olarak meydana gelecek rezonans etkisiyle oluşabilecek afete maruz kalacak yapıların tespitinin
yapılmaması durumunda sosyal yapının önemli bir kısmı riskler – heyelan veya deprem – açısından afete açık kalacaktır. Kentsel Dönüşümün sağlıklı bir şekilde ilerlemesi ve verimli sonuçlar alınabilmesi için çıkan yasadaki eksiklikler hızlıca giderilmeli, yer araştırmaları çalışmaları
mevzuata uygun bir şekilde dikkatli ve özenli bir şekilde yapılması sağlanmalıdır. Dönüşüm
kapsamında Avrupa Birliği’nde kullanılan zemin sınıflama ölçütleri göz önünde bulundurulmalı zemin parametrelerinin belirlenmesinde zamandan ve maliyetten tasarruf için yapılaşma
jeofiziğinden yararlanılmalıdır.
Şekil 4. Kayseri ve civarının
afet riski bakımından
incelenmesi (Kaynak: MTA)
SONUÇ
Kentsel Dönüşümün sağlıklı bir şekilde ilerlemesi ve verimli sonuçlar alınabilmesi için çıkan
yasadaki eksiklikler hızlıca giderilmeli yer araştırmaları çalışmaları mevzuata uygun bir şekilde
dikkatli ve özenli bir şekilde yapılmalıdır. Dönüşüm kapsamında Avrupa Birliği’nde kullanılan
zemin sınıflama ölçütleri göz önünde bulundurulmalı zemin parametrelerinin belirlenmesinde zamandan ve maliyetten tasarruf için yapılaşma jeofiziğinden yararlanılmalıdır. Ancak bu
şekilde Kentsel dönüşüm için gerekli süre kısaltılabilir ve dönüşüm daha güvenli ve sağlam
adımlarla ilerleyebilir.
138
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Kaynakça
*Adams J., Atkinson G. “Development of seismic hazard maps for the proposed 2005 edition
of the National Building “Code of Canada1,2 Can. J. Civ. Eng. 30: 255–271 (2003)
*AKDENİZ E.-MUTLU S.-GÜNEY Y- ÖZDEMİR V. “Zemin Etüt Raporlarının
Esaslara Uygunluğunun Değerlendirilmesi: Eskişehir Örneği” Yapı Teknolojileri Elektronik
DergisiCilt: 8, No: 2, 2012 (26-37)
*Bayındırlık Ve İskân Bakanlığı Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında
Yönetmelik, 2007
*“Bina Ve Bina Türü Yapılar İçin Zemin Ve Temel Etüdü Raporu Genel Formatı” Bayındırlık
Ve İskan Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü 2005
*Cassidy J.F. - Mucciarelli M. “THE IMPORTANCE OF GROUND-TRUTHING
FOR EARTHQUAKE SITE RESPONSE” Proceedings of the 9th U.S. National and 10th
Canadian Conference on Earthquake Engineering Paper No 758
*Ercan A.,Oncel A.O.,Goren S.,Tank S.,Özdemir T.,Mart-Nisan 2012 ,”Kentsel Dönüşüm
Işığında Jeofizik”,Mimar ve Mühendisler Dergisi 96-98
Eurocode 8: Seismic Design of Buildings Worked examples
http://eurocodes.jrc.ec.europa.eu/
*Gallipoli M.R – Mucciarelli M. “Comparison of Site Classification from VS30, VS10, and
HVSR in Italy” Bulletin of the Seismological Society of America, Vol. 99, No. 1, pp. 340–
351, February 2009, doi: 10.1785/0120080083
*Ghasemia H- Zarea M.- Fukushimab Y,-Sinaeian F“ Applying empirical methods in site
classification, using response spectral ratio (H/V): A case study on Iranian strong motion
network (ISMN)” Soil Dynamics and Earthquake Engineering 29 (2009) 121–132
*Kanlı A.İ- Tildy P-Pr´onay Z.-Pınar A.-Hermann L. “VS30 mapping and soil classification
for seismic site effect evaluation in Dinar region, SW Turkey” Geophys. J. Int. (2006) 165,
223–235
*Luzi L. · Puglia R. · Pacor F. · Gallipoli M. R. ·Bindi D. · Mucciarelli M. “Proposal for a soil
classification based on parameters alternative or complementary to Vs,30” Bull Earthquake
Eng (2011) 9:1877–1898
*NEHRP(National Earthquake Hazard Reduction Programme )
Amerika Birleşik Devletleri Zemin Sınıflama Kriterleri
*Özçep F. ,Aşçı M. , Alpaslan N. ,Yas T. ,Gündoğdu D.,”Statik Ve Dinamik (Deprem)
Etkiler Altında Zemin Davranışı” Deprem Sempozyumu Kocaeli 2005,1123-1129
Özcep T- Özcep F.- Özel O. “VS30, site amplifications and some comparisons: The Adapazari
(Turkey) case” Physics and Chemistry of the Earth 63 (2013) 92–101
*Sandıkkaya M.A· Yılmaz M.T- Bakır B.S.- Yılmaz Ö “Site classification of Turkish national
strong-motion stations” J Seismol (2010) 14:543–563DOI 10.1007/s10950-009-9182-y
*Thitimakorn T., Channoo S. ” Shear Wave Velocity of Soils and NEHRP Site Classification
Map of Chiangrai City, Northern Thailand” EJGE 2891-2903
139
Diğer Bildiriler
Erhan ER
FARKLI YÖNLERİYLE
KENTSEL DÖNÜŞÜM SÜRECİ
GİRİŞ
Kentsel dönüşüm, yıkılma ve bozulma riski olan kentsel mekanların, ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel koşullarını kapsamlı bir şekilde iyileştirmeye yönelik uygulamalardır. Bu nedenle, kentsel dönüşüm,
yeni kentsel alanların planlanması ve geliştirilmesinden ziyade, var olan kentsel alanların planlanması ve
yönetimi ile ilgilidir. Projeler geliştirilirken ve uygulamaya alınırken, altyapı çalışmaları, toz emisyonları,
doğal kaynakların verimli kullanımı, atık yönetimi,
gürültü kirliliği gibi birçok çevresel parametre ile kültürel ve sosyal faktörler ayrı ayrı değerlendirilmeli ve
uygun çözümler bulunarak süreç işletilmelidir.
Ülkemizde kentsel dönüşüm süreci, özellikle Van
depremi sonrasında 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile
hız kazanmış, birçok belediyenin çalışma gündemine alınarak bu doğrultuda planlama ve uygulamalar
başlatılmıştır. Kentsel dönüşüm sürecine birkaç farklı
pencereden bakarak değerlendirmek gerekirse;
Çevresel Açıdan
Yıkım ve inşaat aşamasında başta inşaat atıkları ve
toz emisyonu olmak üzere birçok çevresel problem
de kaçınılmaz hale gelmektedir. Hafriyat atıklarının depolama alanlarına nakledilmesi iyi bir şekilde
planlanmalı, yıkım sırasında toz emisyonlarına önlem olarak ıslatma çalışmaları ihmal edilmemelidir.
Kentsel dönüşüm şehir yerleşkelerinde yürütülen bir
140
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
süreç olduğundan, şehir şantiyeciliği kavramı önem kazanmaktadır. Batılı ülkelerde, şehir
şantiyeciliği; şehirde yaşayan insanların yaşam konforunu en az düzeyde etkilemek üzere
planlanmakta ve inşaat süresi uzun zamana yayılmaktadır.
200 konut ve üzeri projeler ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) Yönetmeliği kapsamında
değerlendirilmekte iken, 200 konut altı projeler ise yönetmelik kapsamı dışında kaldığından,
birçok çevresel etken göz ardı edilmektedir.
Süreci bir de teknik boyutu ile ele almak gerekir. Yeni inşa edilecek binalarda şu hususlara
dikkat edilmesi gerekir;
1. Doğal kaynakların israf edilmemesi adına yapılan sitelerin çatılarında biriken yağmur
suları toplanarak, daha sonra, araç yıkamalarında, çimlendirme ve ağaçlandırma faaliyetlerinde kullanılmak hatta klozet haznelerine geri besleme yapmak üzere, site bahçesinde
yeraltına veya uygun bir yere inşa edilecek su depolarında biriktirilmelidir.
2. Eğer mümkün ise konutlardan çıkan atık sular 3 farklı gider kanalı ile toplanmalıdır.
Bunlardan 1. Kanala mutfaklardan gelen atık sular bağlanmalı ve şehir kanalizasyon kanalına
bağlanmadan önce yağ speratörü ile bitkisel atık yağlar ayrılmalıdır. 2. kanala duş, el yıkama
lavaboları ve küvetlerden gelen atık sular bağlanmalı ve küçük bir arıtmadan geçtikten
yağmur sularının biriktirildiği depoya gönderilmelidir. Böylece içme suyu standartlarındaki
suların klozetlerde kullanılmasının önüne geçilecektir. 3. kanala ise diğer atık su boruları
bağlanmalı ve bu atık sular direk şehir kanalizasyon sistemine gönderilmelidir.
3. Geri dönüşümü mümkün olan atıkların kaynağında ayrı toplanmasına uygun sistemler
belirlenmeli, elektronik atıklar, atık piller, bitkisel atık yağlar, günü geçmiş ilaçlar ve tehlikeli
atıkların ayrı olarak atılabileceği toplama alanları oluşturulmalıdır.
4. Binalar, enerji verimliliği yönetmeliğine uygun inşa edilmelidir. Böylece hem enerji tasarrufu sağlanacak, hem de karbon emisyonları azaltılarak küresel ısınma ve iklim değişikliği
ile mücadele anlamında önemli bir adım atılacaktır.
Altyapı Sorunlarına Çözüm
Yeni bir kent inşa edilirken altyapı sorunun çözülmesi, hiç şüphesiz sürecin önemli
gündem maddeleri arasında olmalıdır. Gelişmiş ülkelerde altyapı, içme suyu ve atık
su tesisleri projelendirilirken 500 yıllık nüfusun baz alınırken, ülkemizde bu tesisler
maalesef 50 yıllık nüfus hesapları üzerinden projelendiriliyor. Bu süreçte belediyeler,
sular idareleri ile beraber hareket etmeli, altyapı sistemlerini en az 500 yıl, bir daha
141
Diğer Bildiriler
asfalta kazma vurmayacak şekilde planlamalı ve uygulamaya koyması arzu edilirken;
ülkemizdeki nüfus artışı ile gelişmiş ülkelerdeki nüfus artışını da göz önünde tutarak,
uygulanabilir projeleri yapmak oldukça önemlidir.
Galeri sistemi olarak adlandırılan, caddenin altında cadde genişliğinde, sokağın altında
sokak genişliğinde, araçların belki de kamyonların gidebileceği tüneller inşa edilmeli,
elektrik hatları, doğalgaz hatları, telekomünikasyon hatları, su ve atık su hatları gibi
tüm hatlar bu tünel yapının içerisinden geçirilmedir.
Öyle ki; herhangi bir arıza durumunda, hiçbir yer kazılmadan, teknik ekibin aracı ile
gidip müdahalesini gerçekleştirebileceği imkanlar oluşturulmalıdır. Bu sayede sürekli
altyapı ve asfalt yapımı gibi işler maliyet ve enerji kaybı olmaktan çıkacak, sistem biraz
uzun zaman alsa da kendini amorti edecektir. Hatta söz konusu galeri sistemi daha
en başından iyi projelendirilebilirse, belirli yerlerden giriş çıkışı sağlanabilen (özellikle
112 ambulansları için hastane önlerinden) yer altı yollarına dönüşür ve acil müdahale
ekipleri şehir trafiğine takılmadan bu yolları kullanarak gerekli müdahaleleri gerçekleştirebilir. Toprağın üzerini kullanıyoruz ancak, toprağın altını yeterince kullanamıyoruz.
İş Sağlığı ve Güvenliği Açısından
Kentsel dönüşüm gerçekleştirilirken, şüphesiz en önemli konulardan biri de İş Sağlığı
ve Güvenliğidir. Her şey insanlarımızın daha iyi şartlarda yaşaması için yapılırken, bu
esnada işi gerçekleştiren kişilerin iş kazalarına uğramalarını veya meslek hastalıklarına
yakalanmalarını önlemek üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konudur. Yıkımı
gerçekleştiren ekibe verilecek eğitimlerle, yıkılan eski binalardaki tehlikeli atıkların varlığına dikkat çekilmeli, olası kazalardan korunmak için kişisel koruyucu donanımların
kullandırılması dikkatle takip edilmelidir. Hiçbir şey insan hayatın ve sağlığından daha
önemli değildir.
Ülkemiz bu konuda gelişmiş ülkelerden oldukça geride görünse de 6331 Sayılı İş Sağlığı
ve Güvenliği Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle iyi bir mesafe kat ettiğimizi söyleyebilirim.
Neredeyse bütün inşaatlarda tehlike sınıfına uygun İş Güvenliği Uzmanı görevlendirilmiştir.
Ancak inşaat işlerinde çalışan işçilerin İş Güvenliği kültüründen yoksun olarak yetişmesi süreci olumsuz etkileyen bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle inşaatlarda görevlendirilen İş Güvenliği uzmanlarının işlerini çok iyi yapmaları beklenirken,
firma üst yönetiminin de uzmana gerekli desteği sonuna kadar vermesi gerekir. İş gü-
142
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
venliği kültürünün oluşması için uygulamalı eğitimler periyodik olarak devam ettirilmeli, yaşanmış iş kazalarından örnekler verilerek durumun ciddiyeti iyi anlatılabilmelidir.
Sosyoekonomik ve Kültürel Açıdan
Gecekondu bölgeleri yıkıldıktan sonra yerlerine lüks binaları inşa edip sonrasında kültürel ve sosyoekonomik yapıları birbirlerinden çok farklı olan gece kondu sahipleri
ile bu lüks konutları satın alan yüksek gelirli insanları, bir arada yaşamaya zorlamak,
kentsel dönüşümü üzerinde düşünülmesi gereken boyutlara götürecektir.
Yıkılan gecekondu bölgelerinde, hak sahiplerine cüzi miktar ödemeler yaparak başka
yerlere göndermek ne kadar yanlışsa, yeni inşa edilen lüks konutlara yerleştirmek de o
ölçüde hata olacaktır. Gecekondu sahiplerinin, ilçe veya il dışına göndermemek kaydıyla, ekonomik anlamda daha mütevazi siteler inşa edildikten sonra, sosyal kaynaşmanın
sağlanması da hedeflenerek bu sitelere yerleştirilmeleri, daha olumlu neticeler verecektir. Bu insanların site kültürüne alışmaları çok da kolay olamayacağı için, profesyonel
site yönetimleri oluşturulmalıdır. Bu yönetimlerin organize edecekleri; gerek site yaşamı
gerekse geri dönüşüm ve çevre konulu eğitimler verilmeli, bu sayede yeni bir kültür inşa
edilmeye çalışılmalıdır.
Kentsel dönüşüm alanı ilan edilen semtlerde ikamet eden vatandaşlarımızın, bu süreçteki beklentileri ise işin bir başka boyutunu oluşturmaktadır. 4-5 katlı binalar yıkıldıktan
sonra, yeşil alan ve otopark gibi sosyal yaşam alanları açmak için, yerlerine yapılacak
sitelerin yüksek katlardan ibaret olması kaçınılmaz bir durumdur. Ayrıca evleri yıkılan
insanların yeni binalar inşa edilene kadar aldıkları kira ve taşınma yardımları, hiç de
küçümsenmeyecek meblağlar oluşturmakta iken, vatandaşın bire iki, hatta üç istemek
gibi talepleri de işi zora sokan önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şüphesiz kentsel dönüşüm beraberinde belli oranda ekonomin kazanç da getirecektir.
Asıl önemli olan bu kazancın paylaşımının nasıl olacağıdır. Konut sahibi mi yoksa müteahhit mi bu kazançtan daha çok pay almalı? Bu süreci başlatan, imar planlarını oluşturan ve uygulamaya koyan kamu yönetimlerinin hiç mi payı olmayacak bu kazanç
paylaşımında? Adil bir paylaşım olması gerekirse, ortaya çıkan bu ekonomik getiri,
konut sahibi, müteahhit ve kamu yönetimleri arasında dengeli bir şekilde paylaşılmalı
ki kentsel dönüşüm sağlıklı bir şekilde devam etsin.
Kentsel dönüşüm bütün yönleri ele alınarak, süreç tarihi bir fırsata dönüştürülmelidir.
Tüm bu faktörler göz önüne alınarak yarınlara daha modern ve daha yaşanabilir bir
Türkiye bırakmak süreçte görev alan tüm yöneticilerin görevi olmalıdır.
143
Diğer Bildiriler
Ali ÖNER
MEKÂN İNSAN İLİŞKİSİNİN
SOSYO-PSİKOLOJİK
DEĞERLENDİRİLMESİ
GİRİŞ
Mekân, insan gereksiniminin vazgeçilmez bir unsurudur. Mekân, ihtiyaçları ve öncelikleri belirler.“İnsan
ve mekân ilişkisi”nin çok boyutlu yapısı, kaçınılmaz
olarak insanların gereksinimlerine “fiziksel” çözümler üretmekten ve yön vermekten önce, “fikirsel” mesajlar içerir ve giderek “bir yaşam biçimi” tanımlar.
“Yaşam biçimi”, öncelikle düşünsel bir kavramdır.
Değerler dünyasına aittir ve yaşamın niteliklerine
yönelir.”1 Bu nitelikler düşüncenin ne kadar oturduğuyla alakalı olarak ilerler ve durur. İnsanın değerler
dünyası kendisini şekillendirdiği gibi, yaşadığı ve düzenlediği yerin kavramsal düzlemde bir mekân mantığını da ortaya koyar.
MEKAN İNSAN İLİŞKİSİ VE DEĞERLENDİRMESİ
“Kentsel ve mekânsal dönüşüm süreçleri tarih boyunca, toplumsal yaşamdaki gelişmelere ve bunların
nedenledikleri parametrelere bağlı olarak değişmektedir. Geçmişten günümüze uzanan süreçte, her türlü
insan yerleşmesi farklı bir “insan-mekân” ilişkisi söz
konusu kıldığı ve bunların farklı kimlikler oluşturmuş
oldukları söylenebilir. Bugün bunlar mimarlık araştırmalarının önemli başlıkları olarak kurumsal anlamda “kimlik”, “özgünlük”, “yerellik” vb. temalarla
sıklıkla tartışılmaktadır.2 Bu tartışmalarda insanlar
bulundukları yerde değerlendirmelerde bulunmaktadır. Çünkü mekânın inşası belli bir perspektiften
bakılarak gerçekleşmektedir. İnşa edilen şeye bir isim
144
Deniz İncedayı, “Tasarım
Felsefesinde Farklıyı Algılama
Biçimi Üzerine”, Mimar.ist, sayı.
16, yaz 2005
1
Deniz İncedayı, “Tasarım
Felsefesinde Farklıyı Algılama
Biçimi Üzerine”, Mimar.ist, sayı.
16, yaz 2005
2
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
vermeniz ve bir kimlik kazandırmanız gerekir ki yapılan iş anlamlı kılınsın. Kimlik mekânın
ruhunu şekillendirir. Duruşu ve şehir sakinlerinin ilişki biçimlerinde rol alır. Alış-verişlerinden okuma biçimlerine, yemek kültürlerinden giyim kültürlerine kadar her şeylerine karışır.
Adınız kadar oturduğunuz mekânda sizi ele verecektir çünkü…
Bu nedenle mekânlar, yaşamsal dönüşümün izdüşümleri olarak, çok boyutlu ve çok
disiplinli olarak ele almayı gerektirir. Böylece doğru bir okuma doğru bir değerlendirmeyi
beraberinde getirmiş olsun.
Yaşam duyumlara göre biçimlenir. Duyumlar ne kadar iyi beslemişse, mekan o kadar estetik
kazanır. Duyumların aşkınlığı kadar, mekânların mükemmelliği ortaya çıkar. Çünkü mekan
insanın içindeki ritmi konuşturur. Şehrin tüm dokusuna işlediği bu insani ritim bazen siluet
olarak dışa yansıdığı gibi, bazen de bir şiirin mısrası olarak öne çıkar. Mekanlar duyumlarla
beslendiğinden kimi zaman şairin şiiri kimi zaman da mimarın elinde titrek bir nağme olur.
İnsan estetiğinin, mekâna yansıması okunur gözbebeklerinde bakanın. Mekan, mimar için
parmak ucuyla beslenecek bir çocuk gibi görülmektedir. Onun için bütün hüner ve gizemini
mekanın görünen ve görünmeyen dokusuna işler. Bu sır, kimi yerde bir mabedi süsleyen bir
rik’a, kimi yerde üzerine mavi bir lale düşmüş çinidir.
Mekân ve insan birbirinden ayrılmaz. Birini diğerinden soyutlayarak, kültürün tek
parçasıymış gibi yazamaz/konuşamazsın. Birinin elinden tutarak, diğerini yerde
süründüremezsin. Birini tuttuğunda diğerini de tutmuşsun demektir. Biri kendini harflerle
besleyerek sözcüğe, oradan alarak bir anlamlı cümleye dönüştürdüğünde, diğerini ruhsuz
diye adlandırdığın taşları alıp şekillendirmeye ve onları üst üste koyarak anlamlı bir yapıya
dönüştürürsün. Her iki duruma da ruhunu katmak zorundasın. Yoksa çok yavan kalır ve
ona yönelenin boğazına takılır, rahatsız edici, yapay bir şey olur. Onun için iki ayrılmaz
şey bir elde tutularak anlatılmaya çalışılmaktadır. Demir nasıl anlatılacaksa, kemikte aynı
şekilde anlatılmalıdır. Demiri giydirdiğin gibi, kemiği giydirirsin. Demiri büktüğün ve anlam
kattığın gibi, insanı da eğer büker bir düzene getirirsin.
Mekânın yansıması, mukiminin iç dünyasını yansıtır. Mekânın haleti ruhiyesi, içinde
yaşayanın ruhunu ele verir. Birini ötekinden farklı değerlendiremezsin. Birini ele aldığında
ötekini de ele almışsın demektir. Birinin bir tarafı yıkıldığında diğerinin de bir tarafı
yıkılmaktadır. Birini tarif ederken belki çok teknik ve mimari kavramlar kullanırsın.
Diğerini daha çok sosyolojik ve psikolojik kavramlarla anlatmaya çalışırsın. Birini diğerinin
üzerinden anlatmak pek işimize gelen bir şey değildir. Genelde insan var olduğu durumdan
soyutlayarak tanımlanmaktadır, bu da insanı yanlışa sürüklemektedir. Çünkü oturduğun
yerden alarak başka mekânlarda ve masa başı mühendislikleriyle insan tanımlanamaz.
Tanımladığını söyleyenler sürekli yanılmışlardır. Yürekleri bir tarafa bırakılmış insanın
yüreği üzerinden ne kadar yol alınabilir.
İnsanın tanımlamasından önce mekânın tanımlanması gerekir. Nerede, nasıl ve hangi
145
Diğer Bildiriler
şartlarda bir yapı inşa edilmiştir. Bu binanın
temeli atılırken, hangi ihtiyaçlar öncelenmiştir. Bu
ihtiyaçların kaçı maddi kaçı manevi yönü tatmine
yöneliktir? soruları sorulmalıdır. Böylece taş veya
beton yığını diye baktığımız şey, bir nebze de olsa
duygusal bir bağ kurularak yanaşmış oluruz. Bir şehir
için ise bize en ücra köşesinde ve gecekondu diye
tabir edilen bir yapının taş, tuğla, beton, teneke her
ne ile yapılmışsa, onunla duygudaşlık kurarak içinde
barınana ulaşmaya çalışacağız.
Buna yapı denecekse ki ufakta olsa bir kuruma
sağlayan, insanın başını içine soktuğu her şey yapı
olarak isimlendirilmektedir, o zaman bunu sağlayan
ilk bilginin derecesi yapının şeklini ve şemalını
belirlemektedir. İlk insanın yaşadığı yer, kullandığı
alet düşünülerek hareket edildiğinde, bunun abece
biçiminde başladığı görülecektir. Viktor Hugo’nun
deyişiyle. “Her yazı nasıl doğduysa, mimarlıkta
öyle doğmuştur. Önce abece biçimindeydi. ‘Bir taş
ayağa dikiliyordu’ (çıkış xx, 25)( ve eğer benim için
taştan mezbah yapacaksan; onu yontma taştan
yapmayacaksın, çünkü eğer üzerinde kalemini
vurursan onu murdar edersin). İşte o bir harfti ve her
harf bir hiyeroglifti, her hiyeroglife de bir düşünce
öbeği bağlanıyordu, örneğin sütun üzerinde sütun
başlığı, (Tekvin 31/45: “ve Yakup bir taş alıp onu
direk olarak dikti”) işte böyle yapmıştı ilk ırklar her
yerde, tüm dünya düzeyinde aynı anda. Sözgelimi,
Keltler’in ayaktaki taşı Asya’nın Sibirya’sında da
karşımıza çıkar, Güney Amerika’nın bozkırında da.”3
Düşünce mi taşı oydu, yoksa taş mı düşünceyi
geliştirdi? Yoksa insan yürürken ayağı taşa takıldı
da düştü ve bir tarafını kanatıp bundan hıncını
almak için taşı kaldırıp diğer taşlara vurunca, onun
parçalanışını ve bir tarafların keskinliğini görünce
mi taşla tanışmaya ve ilgilenmeye başladı? Bunun
üzerinde çokça akıl yürütülebilir. Ama insanın taşla
146
Viktor Hugo, Kentlerin Felsefesi,
Cogito, Yaz, 1996
3
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
hemhal olmasıyla birlikte estetik ve mimari bir taraf geliştirdiği de inkâr edilemeyecek
kadar karşımızda durmaktadır. Bu ilk karşılaşma ve ilk tanışma bir daha kopmamacasına
günümüze kadar devam etmiştir. Bugün de taş üzerinden düşünceler okuyor ve yine taş
üzerinden bir medeniyetin nasıl kurulduğunu konuşuyoruz. Mesela taş evlerdeki mimari
özelliklerden bahsediyoruz. Bir depremde yeni beton evler yerle bir olurken binlerce yıl önce
taştan yapılmış surlara, evlere ve kutsal mabetlere bir şey olmadığını görüp hayretlerimizi
gizlemiyoruz. Bunun üzerine düşünüyoruz.
Mekân algısı, insanı içinde gözünü açtığı yerin, zihninde oluşturmuş olduğu girdilerin,
yaşamı boyunca imgelerini renklendirmesidir. Böylece yaşama, bugün nerede durduğuyla
ilgili sorulardan çok, nasıl ve nerede başladığıyla ilgili soruların sorulması gerekir. Mevcut
bulunmuşluğun sorunsallığında çözümün paradigması ortaya çıksın. Fakat rastlantısal
algının zaman sınırlamasında ayniliğin ortaya çıkması beklenmemelidir. Onun için aynı
mekân içinde gözlerini açanların, aynı şeyleri düşünmemeleri ve zihinlerindeki yapıları farklı
şekil ve renge boyamaların nedeni ise farklı algılama ve imgelemlere sahip olmalarından
kaynaklanmaktadır. Aynı şeye bakanların, farklı şeyler anlatması gibi.
Mekânı çözümleme ve okuma bir ruhun açılımıyla alakası olabileceğini düşündüğümüzde,
olayın boyutu da ortaya çıkacaktır. Her bireyin derinlik algısı farklılık göstermektedir. Aynı
yolu yürüyenlerin yolda bırakacak izlerinin aynı olamayacağı gibi. Aynı taşı aynı zaman ve
mekânda işleyen iki ustanın farklı şekillerde taşı şekillendirmeleri bunu belki biraz açacaktır.
Çünkü her bireyin yaşam serüveni farklı bir mecrada akmayı sürdürmektedir.
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız şeyi bir psikiyatr olan Jung diliyle ifadelendirmeye
çalışırsak; “Önümüzde keşfedilmesi ve açıklanması gereken bir yapı var. Bu yapının en üst
katı 19. yy’da inşa edilmiş, giriş katı 16. yy.dan kalma ve konstrüksiyonuyla ilgili titiz bir
inceleme bu yapının 2. yy’dan kalma bir kulenin üzerine inşa edildiğini ortaya koyuyor.
Mahzende, Romalılar’dan kalma temellere rastlıyoruz; mahzenin altındaysa içi toprakla
dolmuş bir mağara var; bu toprağı kazdığımızda, üst katmanda sileksten yapılma aletlere,
daha derindeki katmanlarda da buzul çağına ait bitki örtüsünün kalıntılarına rastlıyoruz.
Ruh yapımızın yaklaşık olarak bu işte bu özellikleri gösterdiği düşünülebilir.”
Bu konunun anlaşılması için yeterli kanıt oluşturmayabilir. Ama bundan hareketle mekan,
insan ruhunun çözümleme aracı olabilir. “Bu ‘aracın’ yardımıyla basit mekanımızda düşler
kurarken, kendi içimizde mağara avuntularını yeniden bulmayacak mıyız? Ruhumuzdaki
kule bir daha dikilmemek üzere yıkıldı mı? Bizler, o ünlü yarım dizeye göre, sonsuza kadar
“kulesi yıkılmış” varlıklar mıyız? Yalnızca anılarımız değil, unuttuklarımız da içimizde
147
Diğer Bildiriler
‘barındırılmıştır’. Bilinçsizliğimiz ‘barındırılmıştır’.
Ruhumuz bir oturma yeridir. Ve ‘evleri’, ‘odaları’
sürekli anımsayarak kendi içimizde oturmayı
öğreniriz.”4 Hangi kopmaz bağlarla bağlandığımızı
bilmeden bir yola çıkılmıştır. İşin ilginç yanı yolculuğa
çıkıp çıkmadığımızın dahi farkında değilizdir. Ama
gözlerimiz dışarıda olduğu anların çoğunda, o yerlerle
ilgili zihnimizde şimşekler çakılıp durmaktadır. Her
seferinde farklı resimler ve onlara giydirilmiş farklı
tonlarda renklerle karşılaşmaktayız.
Gözlerimizi bir mekânın içinde açışımız, insanı
ondan bağımsız kılmamaktadır. Psikolojik olarak bir
bağımlılık meydana getirmektedir. Kullanacağınız
kavramlarının büyük yekûnunu bu süreci
yaşamanızdan gelmektedir. İçinde oturduğunuz
şeyi, günü geldiğinde içinizde yer aldığını
hissedeceksiniz. Hem de öyle az buz değil, kocaman
bir yer edindiğini ancak derinliklerde seyredenler
anlayacaktır. Zihnimiz bu yere ait o kadar fazla
imge barındırmaktadır ki onların ifadelendirilmesi
bile bir güçlülük oluşturmaktadır. Çünkü burada
ortaya çıkan ve resimlenen şeylerin bazıları ifadelerini
bulmuş olmazsa da çoğu fenomenolojisinin çok
ötesinde imgeleri kullanmaktadır. Bu gerçeklikle olan
ilk ilişkide gerçekliği farklı bir yere çekerek mekân/ev
algısı üzerinde nasıl bir seyrüseferin gerçekleşeceğini
de bize göstermektedir.
İçinde doğduğumuz ev, birey için zihinsel sığınak
oluşturur. Bu, onun için hem fiziksel hem de ruhsal
bir barınaktır. Bu köşeye çekildiğimiz zaman kendi
geçmişimizi resimlerini peşi sıra sıralarken ve
gelecekle ilgili düşleri kurarken, bir sonraki adıma
dair imgeler oluştururuz. İlk edinimlerimizden yoksun
yola çıkışların nasıl havada kaldığını ve düşten
arındırılmış ve temelsiz bir bakışı barındırdığını
anlamayız bile. Onun için “içinde gerçekten oturulan
148
GastonBachelard,
MekanınPoetikası, çev. Aykut
Derman, kesit yayınları, İstanbul
1996, s.28
4
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
her mekân, ev kahramanının özünü kendi içinde barındırır.
Varlık, kendine en küçük bir barınak edindiğinde, imgelemin
bu yönde nasıl çalışmaya başladığı… (görülecektir. aö).
İmgelimin, elle tutulamaz gölgelerden ‘duvarlar’ ördüğünü,
korunma sanrılarıyla kendini rahatladığını- ya da tersine,
kalın duvarların ardında tittir titrediğini, en sağlam
surlardan kuşkulandığını göreceğiz. Kısacası, barınak varlık,
barınağının sınırlarını, diyalektiklerin en bitip tükenmezi
içinde duyarlılaştırır. Evi gerçekliği içinde; düşünceleriyle ve
düşleriyle sanallığı içinde yaşar.”5
Onun için de “bir evin içinde, düşler aracılığıyla bütünüyle
bir geçmiş yaşar. ‘insan gittiği her yeni eve ocak tanrılarını da
beraberinde götürür’ deyişinin binlerce çeşitlemesi vardır. Bu
kurulan düşler derinleştikçe derinleşir, öyle ki evle ilgili düş
kuranın önünde en uzak belleğin ötesinde, düşünülmeyecek
kadar eskiye uzanan bir alan açılır.” 6
İnsanın kendini kayıt dışı olarak algılamasına imkan
görünmemektedir. Köksal Alver;“Mekân, tıpkı zaman gibi,
insanın yapıp etmelerini kayıtlayan temel bir kategoridir.
İnsan, zaman ve mekân iletişiminde yahut geriliminde kendini
inşa eder. Zaman ve mekân kategorisinin dışında insanın
var olma imkânı yoktur. İnsanın kadim yürüyüşü zamanın
ve mekânın sınırlarında gerçekleşmektedir. Yürüyüşünün
bıraktığı iz ise insanın tarihini, dönüşüm hikâyesini yani
bizzat insanın yapıp etmelerini içermektedir. İnsan kendini
zamanlara ve mekânlara işlemektedir. İnsanlar zamanları ve
mekânları bir gergef gibi işlemektedir. İnsan zaman ve mekân
aynasında yansımaktadır.” 7
Ev/mekân insanı soğuk ve fırtınalı havalardan koruduğu gibi,
insanın içinde kopardığı ve yaşadığı fırtınaları karşısında da
ayakta tutar. Kişi eve karşı minnet borcunun yükünü üzerinde
hissederek ona karşı duygular geliştirir. Bu duyguların olumsuz
olması beklenmemelidir. Onu bir koruyucu olarak sürekli
gözetlenmesi ve korunması gereken şey olarak algılarda yer
almasını sağlamaktadır.
GastonBachelard,
MekanınPoetikası, çev.
Aykut Derman, kesit
yayınları, İstanbul 1996,
s. 33
5
GastonBachelard,
MekanınPoetikası, çev.
Aykut Derman, kesit
yayınları, İstanbul 1996,
s. 33
6
Köksal Alver, “Mekan
Tartışmaları ve Değişen
Mekan Algısı”, Hece
Dergisi, özel sayı 16,yıl 12,
7
149
Diğer Bildiriler
O zaman nasıl bir mekân tarifi, bizi nasıl bir kişiye götürecek. Bu yolculuk bizi kişi ile
karşı karşıya getirdiğinde onu tanıyabilecek miyiz ve yine ona göre davranışlarımızı
düzenleyebilecek miyiz?
Mekân, insan yaşamında kazanılmış ve kaybedilmiş şeylerin bıraktığı izleri taşımasını
sağlamaktadır. Bu kazanılmış ve kaybedilmiş şeylerin insan üzerinde bıraktığı izlerin
derinliği, yaşamın bundan sonra sürdürülecek olan anlarının şeklini belirleyecektir. Öyle ise
bu izlerin derinliği mekânın inşasında veya orada yaşanan anların travmaya maruz kalan
yönünün ne olduğu belirleyecektir. Eğer mekân kişinin yaşamında kazanılmış iyi şeylerin
varlığına karşılık geliyorsa, bunun korunmasını ve sürekliliğinin devamı için uğraşır. Mekân
onun dağılıp gitmesini engelleyen, onu bir bütün olarak kalmasını sağlayan sağlam bir
imge olarak zihninde yer edinmiştir. Onu sürekli bir kazanç olarak görecektir. Bu kazancın
kaybolmaması için de mutlaka çaba sarf edecektir.
Buradan yola çıkacak olursak, mekân insan için hem beden vazifesi gören bir koruma hem
de ruhunu tüm baskılardan koruyan bir koruyucu vazifesine de taliptir. Çünkü insanın
gözünü açtığı ve tabanını, köşelerini saydığı ve tabanda ya da duvarda oluşmuş olan
çatlağın veya düzlüğün zihne işlediği ilk evredir. Bu ilk evrenin insandan koparılıp atılması
ne kadar kolay olabilir. Onun için bu ilk karşılaşma, ilk resim insan düşündüğünde hep
gözlerinin önünde olacaktır. Attığı her ilk adımda, düşlediği her anıda, hazırladığı gelecek
yaşama dair slaytta bu ilk çekilen resmi yerleştirme ihtiyacını hissedecektir. Hem de
adımın ilk başına. Öyleyse bu ilk evre bundan sonra atılacak olan adımların belirleyicisi
olma vazifesini yüklendiği gibi, adımlara müdahale görevini de yüklemiş durumdadır.
Bundan sonra sürdürülecek olan yaşamında merhamet ve gaddar sahibi olmayı belki bu
ilk evre belirleyecektir.
Ev iyi varlığa tekâmül eder. İnsan iyi bir varlığın içine yerleşmiş olduğundan varlıkla
içlenmiş olarak yoluna devam eder. Zamanla bu evde gerçekleşecek olan arızalar kime
zaman ev ahalisi üzerinde etkili olacak ve ev ahalisi üzerinde de arızaların doğmasına
sebep olacaktır. Onun için evin insan üzerindeki etkisi ve psikolojisinin belirleyici konumu
rahatlıkla görülebilir.
Arkeolojik kazılar salt geçmişte ne yaşandığının merakı değil, geçmişten bugüne ne
taşındığının merakını da kendinde bulma çabasıdır da. Onun için mekânın nasıl
kurulduğundan, nasıl kullanıldığına kadar her şey insanın merakını celbeden durumlardır.
Dünü yaşamayanın bugünü nasıl konuşacağını ve kelime dağarcığının zayıflığı ele
verecektir. Kendini ele vermeyen şey ise mekâna deruni bir bağla bağlanarak, ortak
kelimeler bulmaktır.
150
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Mekân çözümlemesi, “özel yaşamımızla ilgili mekânların
dizgesel ruhsal çözümlemesi olacaktır.”8 Geçmişe dair algılara
kazınmış olan dekor, zaman içinde gezindiği yerlerde gözüne
tanıdık olarak yansıyan dekoratif görüntülerin zihninde
çizilmiş olan resimlere benzerliklerinden dolayı tanıdık olarak
görünmektedir. Tanıdık denen şey yaşanmışlığın, yaşanmaya
devam etmesinde gizlidir. Bu bazen gizil bir örtüyle kendini
bir tarafta zamanı gelene kadar bekletebilir. Sonra mutlak
anlamda meydana inecek ve avazı çıktığı kadar bağırıp ben
buradayım diyecektir.
“Oysa tanıdığını sandığı şey, varlığın durağanlık kazandığı
mekânlar içindeki bir dizi bağlamalardır yalnızca; geçip
gitmek istemeyen varlığın, geçmişte bile, yetirilen zamanın
peşine düştüğünde, zamanın akışını durdurmak isteyen
varlığın.”9 Bu med cezir olayı insanın peşini bırakmadığı,
kimi zaman zevk, kimi zaman hüzün damıttığı anlardır.
Böylece soyut mekân, kelimelerle somut bir fosilmiş gibi
gözlere boca edilecektir. Böylece ruh çözümleyici kendini
mekânın içinde bulacaktır. Bilinçdışı diye tarif edilen
olmuş olanlar yanı başında oturmuştur artık. Fakat bunun
kelimelere ne kadar yükleneceği tartışması başlayacaktır. Şiir
burada devreye girerek, insanın önüne koca bir alan açarak,
düzlemde yeni ufuklar açarak, mekâna karşı farklı özlemler
dillendirilecektir. Şiir anıya dönüşerek, uzun ömürlü bir
giysiye kavuşacaktır.
Anılar hareketsiz bir şekilde bulundukları yerlerini korur; her
bir anı, zihinde bıraktığı izin derinliğince tutunur yerine. Onun
için kişisel serüvenler dikkate değer tutulmaktadır. Bu kişinin
yaşam öyküsünden hareketle bir döneme ışık tutulmaya
çalışılır. Böylece yeni ve farklı bir tarih algısıyla karşı karşıya
kalınır.
GastonBachelard,
Mekânın Poetikası, çev.
Aykut Derman, kesit
yayınları, İstanbul 1996,
s.36
8
GastonBachelard,
Mekânın Poetikası, çev.
Aykut Derman, kesit
yayınları, İstanbul 1996,
s.36
9
Bu, bir başkasının hayat serüveninin dışında bir şeydir. Bir
yaşam öyküsünden hareketle tüm mekânlar bir elekten
geçirilemez. Çünkü eleklerin dokusundaki farklılık ve ustalığın
151
Diğer Bildiriler
ayrılığı mekânın ayrılığına da sirayet etmiştir. İç
yaşamın dokusu nasıl avuçlanabilir ki, buna ait mekân
saptanabilsin. Anı bir şeyin kişi üzerinde bıraktığı etki
ve bu etkinin anında resminin çekilmesidir.
Böylece hareketsizlik sağlanmış olacaktır. Bir ruh
çözümlemesine kalkışıldığında, ruh çözümcüye
değişkenlik arz eden şeyler değil, değişmez anılar
gerekmektedir. Bundan hareketle varmak istediği
yere varsın. Geçmişin kalıntılarına ulaşabilsin. Çünkü
muhatabının zihnindeki köşelerde neler yaşandığını
öğrenebilmesi için, yaşanan yerin nasıl olduğu da
önemli yer edinmektedir.
Bugün o iz bırakan yerler geriye dönmemek üzere,
yetirilmiş olsalar da yazarın “geleceğin tüm vaatlerine
bundan böyle yabancı da olsa, bir tavan aramız artık
olmasa, çatı katımızı artık yetirmiş de olsak, bir tavan
arasını sevmişliğimiz, bir çatı katında yaşamışlığımız
içimizde hep yaşayacaktır.”10 Demesi ve bunu
özlem ve duygu dolu cümlelere dökmesi, gözden
kaçırılmaması gerekmektedir. Çünkü bu özlem çoğu
zaman şiirlerin mısralarında karşımıza çıkmaktadır.
“Bu yaşamışlıkta, gece düşlerimize döneriz. Bu
kovuklar bizim için, hayvanların içinde yaşadığı kabuk
değerindedir. İnsan bekli de uykunun labirentlerinin
sonuna vardığında, derin uyku bölgelerinin sınırına
yaklaştığında, insan öncesi dinginlikleri tanır.
İnsan öncesi burada, anımsanmayacak kadar eski
zamanlara dokunur. Ne var ki gündüz yaptığımız düş
kurmalarda, yakın, basit, sıkışık yalnızlıkların anısı
bizim için, rahatlık veren, yayılmak istemeyen, buna
karşılık daha çok sahip olunmak isteyen mekânın
deneyimleridir. İnsan vaktiyle oturduğu çatı katını
çok dar bulabilir, kışın soğuk yazın sıcak bulabilir.
Ama şimdi, düş kurmayla yakalanan o anın içinde,
hangi bağdaştırmacılarla olduğu bilinmez, çatı katı
152
GastonBachelard, Mekânın
Poetikası, çev. Aykut Derman, kesit
yayınları, İstanbul 1996, s.38
10
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
ister küçük, ister büyük, ister soğuk ve serin olsun, her
zaman rahatlatıcıdır.”11
“Mekân bir zemine yerleştirdiği insana, belli bir tarz,
yol-yordam ve üslup sunar. İnsan, kendisini inşa
ederken, bir kimlik ve kültür ortaya koyarken, bir
zeminden hareket etmesini kavrar. Sanki zemin yoksa
seyyaliyet hâkimse, her şey olabilecektir. Yani hiçbir
şey esaslı bir şekilde ortaya konamayacaktır. Zemin,
insanın yapıp etmelerine anlam katar, adeta bir anlam
duvarı örer. Ve insan ancak bir zemine sahip olursa,
hayata kendini kazayacağını bilir. Ancak kendisine
bahşedilen hayatı sürdürürken mutlaka bir zemine
basması gerektiğini, aksi takdirde yersiz-yurtsuz
kalacağının farkındadır. Bu açıdan mekân bilinci,
bir zemin belirleme işidir ve insanın kendini bulma
eylemidir.”12
Ruhların esir edilmesinden önce, mekânlar esir
alındığına göre, bu iki unsurun birbirinden ne kadar
ayrılmaz parçalar olduğu ortaya çıkar. Mekâna
sahipseniz, kendinize sahipsiniz. Kendinize güveniniz
tamdır ve içinizde sizin kontrol dahi edemediğiniz
özgürlük rüzgârları esmektedir. Bu rüzgârları estiren
mekânın özgürlüğüdür.
11
GastonBachelard, Mekânın
Poetikası, çev. Aykut Derman,
kesit yayınları, İstanbul 1996,
s.38
Köksal Alver, “Mekân
Tartışmaları ve Değişen Mekân
Algısı”, Hece Dergisi, özel sayı
16,yıl 12,
12
153
Diğer Bildiriler
Araş Gör. Levent TAŞ
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
[email protected]
Araş. Gör. Çiğdem Sema POLAT
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
[email protected]
Prof. Dr. Esra BURCU
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
[email protected]
SOSYO-MEKANSAL
AYRIŞMANIN ÖZNELER/BİREYLER
ÜZERİNDEN İNŞASI
Özet:
Günümüz kentlerinin mekânsal görünümü hızla
değişmektedir. Bu değişim kentlerde mekânsal ve
toplumsal bir dönüşümün yaşandığının bir göstergesidir. Kentlerin mekânsal görünümünde yaşanan
değişiklikler sosyal ilişkilerden hem etkilenmekte
hem de sosyal ilişkileri etkilenmektedir. Mekân-toplum arasındaki karşılıklı etkileşimin en iyi örneklerinden biri sosyo-mekânsal ayrışmadır. Bu nedenle
sosyo-mekânsal ayrışma mekân-toplum arasındaki
etkileşimin anlaşılması açısından önem taşımaktadır.
Sosyo-mekânsal ayrışma hem makro hem de mikro
boyutlarıyla incelenmektedir. Ancak sosyo-mekansal
ayrışmayı küreselleşme, neo-liberal politikalar ve
refah devleti gibi makro boyutlarıyla inceleyen
araştırmalar literatürde daha yaygın olarak yer
almaktadır. Bu açıdan sosyo-mekânsal ayrışmanın
ortaya çıkmasında öznelerin rolünün yeterince
vurgulanmadığı söylenebilir. Bu çalışmada sosyo-mekânsal ayrışmanın anlaşılmasında mikro boyutların
da önemli olduğuna dikkat çekilerek öznenin / bireylerin inşa edici rolü vurgulanmıştır.
154
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Ayrıca bu çalışmada sosyo-mekânsal ayrışmanın önüne geçilmesinde özneyi merkeze alan
ve sürece dahil eden sosyal politikaların geliştirilmesi yönünde bir gereklilik olduğuna da
dikkat çekilmiştir.
Anahtar kelimeler: Mekânsal dönüşüm, globalleşme, sosyal-mekânsal ayrışma, özne, kent
GİRİŞ: Sosyo-mekansal Ayrışma Nedir?
20. yüzyılın ortalarından itibaren küreselleşmeyle birlikte yaşanan ekonomik yeniden
yapılanmanın kentlerde büyük mekânsal dönüşümlere neden olduğu bilinmektedir. Bu
dönüşümler sosyolojik açıdan önemli toplumsal sonuçlar doğurmaktadır.
Sosyo-mekânsal ayrışma kentlerde yaşanan mekânsal dönüşümlerin en çok tartışılan
sonuçlarından bir tanesidir (Musterd ve Ostendorf: 1998 1-2). Sosyo-mekânsal ayrışma; mekânsal ayrışma, sosyal ayrışma, kentsel sosyal ayrışma, mekânsal farklılaşma,
mekânsal yarılma gibi farklı şekillerde kavramsallaştırılmaktadır. Çalışmada, mekân ile
sosyal olan arasındaki ilişkinin karşılıklı etkileşimi göz önünde bulundurularak sosyomekânsal ayrışma kavramı benimsenmiştir.
Toplumda var olan gelir, tüketim, statü, etnisite gibi sosyal faktörlere bağlı olarak ortaya çıkan eşitsizliklerin ve farklılıkların mekâna yansıması sosyo-mekânsal ayrışma
olarak tanımlanabilir. Sosyo-mekânsal ayrışma, kentlerin temel işlevlerinden biri olan
farklı bireylerin bir arada yaşamasına imkan tanımasının günümüz kentlerinde yerine
getirilmediğinin bir göstergesi olarak görülmekte ve çözülmesi gereken bir problem olarak ele alınmaktadır.
Sosyo-mekansal ayrışma genellikle küreselleşme ve neo-liberal politikalar gibi makro
etkenler bağlamında tartışılmaktadır. Oysa ki özne/bireyi dikkate alan sosyo-mekansal
ayrışmanın mikro boyutlarının da tartışılması gerekmektedir.
Mikro yaklaşımla sosyo-mekânsal ayrışma, hem bireyler ya da gruplar arasındaki sosyal ilişkilerin zayıflamasını hem de söz konusu bireylerin ya da grupların mekânsal
olarak da farklı bölgelerde kümelenmelerini ifade eder (Caldeira: 2000: 213; Roitman
2005: 306). Bu bağlamda Roitman (2005:306), ‘kentsel sosyal ayrışma’ kavramını kullanarak sosyo-mekânsal ayrışmayı belirli bireylerin ya da grupların toplumun geri kalan kesimiyle ilişkisinin sınırlı ya da hiç olmaması olarak tanımlamaktadır.
Sosyo-mekânsal ayrışma kentlerde her zaman var olmuş bir olgudur (Roitman: 2005:
306). Ancak sosyo-mekânsal ayrışmanın ortay çıkışı farklı görünümlere sahiptir. Kurtuluş (2003:75)’un vurguladığı gibi sosyo-mekânsal ayrışmanın derecesi ve biçimi kent-
155
Diğer Bildiriler
teki üretim ilişkileri, sınıfsal, kültürel, etnik yada dinsel güç ilişkilerine bağlı olarak
farklılaşmaktadır.
Günümüz kentlerinde sosyo-mekânsal ayrışma kentsel dönüşüm, soylulaştırma ve kapalı sitelerin yaygınlaşması gibi üç olgu üzerinden gözlenebilir. Bu üç süreç, sosyo-ekonomik statüye göre farklı tabakalarda bulunan bireylerin kentin farklı mekânlarında
kümelenmelerine yani sosyo-mekânsal ayrışmaya neden olmaktadır (Alver 2010: 43).
Sosyo-mekânsal ayrışma, sosyal izolasyon ve sosyal dışlama/dışlanma gibi sonuçlara
neden olduğu için toplumsal bağlılık, toplumsal bütünlük ve toplumsal eşitlik açısından
olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bu bağlamda sosyo-mekânsal ayrışmayı kentlilerin
gelir, statü, sınıf ve etnik farklılıklara göre kentsel mekân üzerinde kümelenmeleriyle
ortaya çıkan ve sosyal dışlanma yada izolasyona neden olan bir süreç olarak tanımlayabiliriz.
Sosyo-mekânsal Ayrışmayı Açıklamaya Yönelik Çabalar
Sosyo-mekânsal ayrışma yeni bir olgu değildir. Örneğin, Engels’in İngiltere’de işçi sınıfının
durumunu incelediği çalışmasında sosyo-mekânsal ayrışmanın 17. yüzyıl İngiltere’sinde
çok belirgin olduğu belirtilmiştir. Engels’in yaptığı tespitler günümüzde yapılan tartışmalara referans olacak niteliktedir. Engels sosyo-mekânsal ayrışmanın sınıfsal farklılıkların
bir görünümü olarak ortaya çıktığına dikkat çekmekte ve sosyo-mekânsal ayrışmayı kapitalizmin (sermaye ilişkilerinin) bir sonucu olarak değerlendirmektedir (Pınarcıoğlu ve
diğerleri 2010: 75-76).
Bauman (2006:7) sosyo-mekânsal ayrışmayı, küreselleşmenin bir sonucu olarak değerlendirir. Bauman mekân üzerindeki hareketliliği artan elit bir tabaka ile mekâna hapsedilmiş
yereller arasındaki iletişim kopukluğunun neden olduğu dışlanma ve ayrışmanın günümüz toplumlarının vazgeçilmez bir özelliği olduğuna dikkat çeker.
Günümüzde sosyo-mekânsal ayrışma genellikle küreselleşme ve neo-liberal politikalar
bağlamında açıklanmaktadır. Neo-liberal politikaların uygulanmasının ekonomik yeniden yapılanmayla birlikte kentsel mekânda büyük bir değişime neden olduğu ve bu değimin de toplumsal yansımalarına dikkat çekilmektedir. Ekonomik yeniden yapılanma
toplumdaki gelir ve eğitim durumunda farklılaşmalar ve kutuplaşmalara neden olmaktadır. Bu yaklaşıma göre sosyo-mekansal ayrışma gelir ve eğitim durumuna bağlı meslek
farklılaşmalarına dayanmaktadır.
Sassen’e göre özellikle 1970’li yıllarla birlikte yaşanan ekonomik yeniden yapılanma kentlilerin gelir ve meslek açısından farklılaşmalarına neden olmuş ve bu farklılaşmaların mekâna
yansımasıyla sosyo-mekânsal ayrışma ve kutuplaşma yaygınlaşmıştır (Hamnett 1998: 18).
156
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Sosyo-mekânsal ayrışmanın açıklanmasında küreselleşme ve neo-liberal politikalara
dikkat çeken küresel şehir hipotezini eleştiren Hamnett (1998:17) sadece küresel etkenlere bağlı olarak sosyo-mekânsal ayrışmayı açıklamanın indirgemeci bir yaklaşım
olduğuna dikkat çekmekte ve refah devleti politikalarının sosyo-mekânsal ayrışmanın
ve sosyal kutuplaşmanın ortaya çıkmasındaki etkili olduğunu dile getirmektedir.
Kentsel bir olgu olarak sosyo-mekânsal ayrışma makro ve mikro etkenlerin karşılıklı
etkileşimiyle ortaya çıkmaktadır. Sosyo-mekânsal ayrışmada küreselleşme, neo-liberal
politikalar, refah devleti politikaları gibi makro etkenlerin yanında bireylerin tercihlerinin, taleplerinin ve eylem biçimlerinin de etkili olduğunun dikkate alınması gerekmektedir. Friedrichs (1998:169-170) sosyo-mekânsal ayrışmanın makro yada mikro
boyutlara indirgemenin yanlışlığına dikkat çekerek bağlamsal etkiler kavramıyla çok
boyutlu bir yaklaşım önermektedir.
Makro-Mikro Bütünlüğü ve Sosyo-mekânsal Ayrışmada Öznelerin İnşa Edici Rolü
Sosyo-mekânsal ayrışmanın açıklanmasında öznelerin inşa edici rolünün yeterince vurgulanmaması kent sosyolojisinin temel problemlerine dayanır. Bu problemlerden birincisi mekân ile toplum arasındaki karşılıklı etkileşimin açıklanması; ikincisi ise makro etkenler ile mikro etkenlerin ilişkilendirilmesidir. Flanagan (2010:3) kent sosyolojisindeki
yaklaşımlarda bireyler arası etkileşim ve bireylerin günlük yaşamının ihmal edildiğine
dikkat çekmekte ve klasik yaklaşımları birleştiren bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu ifade
etmektedir. Makro ile mikro arasındaki karmaşık ilişkiye dikkat çeken Soja (2002:289290) da günümüz kentlerinin anlaşılmasında makro ve mikro boyutların bir arada düşünüldüğü bütünsel bir yaklaşıma ihtiyaç olduğuna dikkat çekmektedir.
Gottdiener ve Hutchison (2011:19-21), kentsel yaşamı anlamak için öncelikle mekân
ile toplum arasındaki karşılıklı etkileşimin, indirgemeci yaklaşımların düştüğü hataya düşmeden bütünsel olarak düşünülmesi gerektiğini vurgular. Ayrıca Gottdiener ve
Hutchison kentsel yaşamın analizinde küresel etkenler, yerel etkenler ve bireysel etkenleri birleştirebilen bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu vurgular. Gottdiener ve Hutchison’ın
yaklaşımı mekân-toplum bütünlüğüne dikkat çekmesi ve bireysel eylemin yapısal süreçler karşısında pasif olmadığı aksine belirleyici olabildiğini vurgulaması açısından
önemlidir.
Bu tartışmalara Bourdieu’nun yapı ile özne arasındaki ilişkiselliğe yaptığı vurgu katkı
sağlayabilir. Bourdieu yapı-özne etkileşiminde yapısal unsurların yeniden üretiminde
öznenin rolüne dikkat çekmektedir. Bireyler yapının pasif taşıyıcıları değildir (Grenfell
2008:44-45). Bourdieu’nun bu yaklaşımına dayanarak öznelerin bilinçli ve bilinçsiz eylemleriyle sosyo-mekânsal farklılaşmanın üretilmesinde aktif rol oynadıkları söyleyebi-
157
Diğer Bildiriler
lir. Örneğin, elitlerin bilinçli olarak kent merkezlerinden uzaklaşmayı ve kendileri gibi
olanlarla birlikte yaşamayı tercih etmeleriyle ortaya çıkan ‘sosyal dışlama’ bireylerin
bilinçli eylemlerine örnek olarak düşünülebilir. Buna karşın yoksulların hemşehrilik
sosyal sermayesini kullanarak kendileri gibi olan yoksullarla bir arada yaşamayı tercih
etmeleri ‘zorunlu yada bilinçsiz eylemlere’ örnek olarak düşünülebilir.
Sonuç olarak küreselleşme ve neo-liberal politikalar gibi makro etkenlerin oluşturduğu
şartlar altında özneler, bilinçli (isteyerek) yada bilinçsiz (zorunlu) yaptıkları tercihlerle
sosyo-mekansal ayrışmanın ortaya çıkmasında rol oynamaktadır. Özellikle orta sınıflar
sosyo-mekansal ayrışmanın taşıyıcısı ve yeniden üreticisi konumundadır. Hatta toplumun en alt tabakasını oluşturan yoksunları hariç tutarsak, ‘ideal ev mitosuna’ sahip
yoksulların da, sosyo-mekansal ayrışmanın yeniden üretilmesinde etkili oldukları söylenebilir.
Sonuç Yerine
Makro ve mikro etkenlerin kompleks ilişkisinin önemine rağmen, küreselleşme, neoliberal politikalar, medya, yerel ve ulusal yönetim mekânizmaları gibi makro etkenlere
daha çok vurgu yapılması öznelerin inşa edici gücünün (mikro boyutun) yeterince tartışılmasını engellemektedir. Oysa toplumsal olguların ve problemlerin daha iyi anlaşılması için makro ve mikro etkenlerin bir arada değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer
taraftan toplumsal problemler sadece makro boyutlarıyla değerlendirildiğinde üretilecek çözüm önerileri de makro boyutlu politikalarla sınırlı kalacak ve makro çözüm
önerileri birey odaklı olmaktan uzaklaşacaktır. Bu nedenle bireyleri mutlu edecek çözümlere odaklı ve dolayısıyla bireyi sürece dahil eden politikaların üretilmesinde mikro
yaklaşımın katkısı olacaktır.
Kaynakça
Chris Hamnett, “Social Polarisation, Economic Restructuring and Welfare State Regimes”,
Urban Segregation and Welfare State içinde, ed.Sako Musterd ve Wim Ostendorf, pp: 1527, Routledge, London, 1998
Edward Soja, ‘Postmetropolis Üzerine Altı Söylem’, içinde 20. Yüzyıl Kenti,der. Bülent
Duru ve Ayten Alkan, Ankara: İmge Kitabevi, 2002.
Hatice Kurtuluş, “Mekânda Billurlaşan Kentsel Kimlikler: İstanbul’da Yeni Sınıfsal
Kimlikler ve Mekânsal Ayrışmanın Bazı Boyutları”, Doğu-Batı: Kimlikler, 2003, ss. 75-98
Jürgen, Friedrichs, “Social Inequality, Segregation and Urban Conflict: the case of
Hamburg”, Urban Segregation and Welfare State içinde, ed. Sako Musterd ve Wim
Ostendorf, ss. 168-190, Routledge, London, 1998
158
Kentsel Dönüşümün Sosyal Boyutu
Köksal Alver, Siteril Hayatlar:Kentte Mekânsal Ayrışma ve Güvenlikli Siteler, 2.b., Hece
Yayınları, Ankara, 2010
Mark Gottdiener ve Ray Hutchison, The New Urban Sociology, 4.b., Westwiev Press, 2011
Michael Grenfell, “Field Theory: Beyond Subjectivity and Objectivity”, içinde, Pierre
Bourdieu: Key Consepts, ed. M. Grenfell, Stocksfield: Acumen Publish, 2008
Nihan Şirin Pınarcıoğlu, Ayşegül Kanbak ve Makbule Şiriner, ‘Kent Kuramları’, içinde
Türkiye Perspektifinden Kent Sosyolojisi Çalışmaları, der. Örgen Uğurlu, Nihan Şirin
Pınarcıoğlu, Ayşegül Kanbak ve Makbule Şiriner, İstanbul: Örgün Yayınevi,2010.
Sako Musterd ve Wim Ostendorf. “Segregation, Polarisation and Social Exclusion in
Metropolitan Areas”, Urban Segregation and Welfare State içinde, ed., Sako Musterd ve
Wim Ostendorf, pp: 1-14, Routledge, London, 1998
Sencer Ayata, Yeni Orta Sınıf ve Uydu Kent Yaşamı. Kültür Fragmanları: Türkiye’de
Gündelik Hayat (der. Deniz Kandiyoti ve Ayşe Saktanber) içinde. Metis Yayınları, İstanbul,
2005
Sonia Roitman “Who Segregates Whom? The Analysis of a Gated Community in Mendoza,
Argentina” Housing Studies, Vol. 20, No. 2, March, 2005, pp: 303–321.
Teresa Caldeira, City of Walls: Crime, Segregation and Citizenship in Sao Paulo.,CA:
University of California Press, Berkeley, 2000
William G. Flanagan, Urban Sociology: Images and Structure, 5.b., Rowman & Littlefield
Publisher, 2010
Zygmunt Bauman, Küreselleşme: Toplumsal Sonuçları, 2.b, Ayrıntı Yayınları, İstanbul,
2006
http://d24w6bsrhbeh9d.cloudfront.net/photo/3915476_700b.jpg erişim tarihi 5 Mayıs
2014
http://www.complexcity.info, erişim tarihi 1 Mayıs 2014
159
29 No’lu Mimarlık ve
Mühendislik Komitesi

Benzer belgeler