Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.

Transkript

Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.
‹srail’in De¤iflime Tedirgin Bak›fl›
Nur CAFOĞLU*
Tunus’ta başlayıp, Mısır’da Hüsnü Mübarek’i tahtından eden ve şu sıralar Libya, Bahreyn ve Yemen’de şiddetli bir şekilde devam
eden halk ayaklanmalarını, bölgenin “demokratik” ve “Batılı” devleti İsrail endişeyle izlemektedir. Bölgedeki mevcut statükonun bozulması ve ayaklanmanın Batı Şeria’ya sıçraması ihtimali İsrail’i tedirgin etmektedir.
Daha fazla demokrasi ve insan hakları
için başlayan bu isyanların İsrail’i endişelendirmesi boşuna değildir. Bölgenin tek demokrasisi olma iddiasındaki İsrail’in “meşruiyetini” esasen diktatör yönetimler arttırmaktadır. Yıllardır ilişkileri düzenleyen hassas
dengenin bozulması ve bölgeye girmesi beklenen “demokrasi” kavramı, İsrail’in “haklı”
davasına zarar verebilecek etkenlerdir. Meşruiyetin sorgulanmaya başlaması, çatışmaları
da beraberinde getirecektir.
Netanyahu’nun Pears Morgan’a verdiği
röportaj1 bölgedeki değişikliğin devlet seviyesinde nasıl algılandığını anlamak açısından
açıklayıcı olacaktır.
Libya
Netanyahu’ya göre Kaddafi, İsrail ve Yahudi düşmanı olduğu kadar son gelişmeler
göz önüne alındığında kendi vatandaşına da
düşman ve muhalif seslere tahammülü bulunmayan bir liderdir. Netanyahu, Libya’da çıkarlar ve değerlerin ilginç bir şekilde örtüştüğünü düşünmektedir. Liderlerin, kimi zaman
çıkarlarına uymasa bile bir takım demokratik
ve insani değerlerin arkasında durmak zorunda kaldıklarını ancak Libya’da bunun tam tersi olduğunu vurgulamaktadır. Libya’nın Kaddafi’den bir çıkarı olamaz, dolayısıyla Kaddafi’nin gitmesi bölge için olduğu kadar halkı
* 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi, Araştırmacı, [email protected]
Nisan ’11 • Sayı: 28
21. YÜZYIL
[1]
Nur Cafo¤lu
içinde bir kayıp olmayacaktır. Amerika’nın
olası bir Libya müdahalesinde İsrail’in kesinlikle buna karşı çıkmayıp hatta yanında olacağını belirten Netanyahu’nun aksine, İsrail
halkı olayın bir çıkar ilişkisinden ibaret olduğu görüşündedir. Libya’da işlenen insanlık
suçu nedeniyle NATO müdahalesinin gerçekleştiği iddiası inandırıcı gelmemektedir. Bu
noktada Darfur ve Ruanda’daya tepkisiz kalındığı ancak müttefik ülkelerin Libya’dan
petrol çıkarı olduğu ve tam da Arap Ligi’nin
de desteği alınmışken bölgeye yakınlaşma fırsatını kaçırmamak için böylesi bir girişimin
desteklendiği vurgulanmaktadır.2 Son olarak
BM Güvenlik Konseyi tarafından 10 kabul ve
5 çekimser oy ile kabul edilen 1973 sayılı karar gereği hava sahası uçuşlara kapatılan Libya semalarında Fransız savaş uçaklarının belirmesi, İngiltere’nin savaş uçaklarını Güney
Kıbrıs’taki üssüne konuşlandırması ve Amerika’nın kullandığı sert üslup kuşkusuz İsrail’i
rahatlatmıştır.
Bahreyn
Bahreyn ayaklanmalar karşısında komşusu Suudi Arabistan’dan “yardım” istemiş ve
Suudi ordusu Bahreyn topraklarında tansiyonun yükselmesine sebep olmuştur. Netanyahu, Suudi Arabistan’ın Bahreyn’e müdahalesini, ülkenin çıkarlarını koruması adına “olması gereken” bir girişim olarak tanımlamaktadır. Bahreyn’de kontrolün İran ya da İran
yanlısı güçlere geçmesinden endişe duymaktadır. Dünya petrol rezervinin büyük kısmının
bu bölgede olduğu düşünüldüğünde olayın
küresel bir boyut kazandığı da unutulmamalıdır. Libya’da olduğu gibi Bahreyn’de de değer ve çıkarların çeliştiğini belirten Netanyahu, Arap coğrafyasının da İran’dan rahatsızlık
duyduğunu belirtmektedir.
Filistin
Barış görüşmelerinin yerleşim merkezleri
inşası sebebi ile kesildiği bölgede geçmişte
yaşanan ufak çaplı protestolar bile İsrail devletini tedirgin etmeye yetmişti. Liderleri deviren bir dalganın Filistin’e sıçrama ihtimaline karşı hava güçlerinin yenilenmesini, Ame[2]
21. YÜZYIL
Nisan ’11 • Sayı: 28
rika’dan F-35 savaş uçaklarının alımını, istihbarat ve teknoloji alanlarında düzenlemeleri
içeren bir dizi önlem alınmıştır. Bu anlamda
İran’ın bölgeye müdahalesi ile küçük çaplı terör eylemlerinde artış yaşanması muhtemeldir. İsrail, genç Filistinlilerin düzenleyeceği
protesto gösterilerini ciddi bir tehdit olarak
algılamayacak olsa da uluslararası kamuoyunun son dönemdeki tutumu göz ardı edilmemelidir. Yakın zamanda İsrail’in yerleşim
yerleri inşasını kınayan bir BM kararının çıkması İsrail’in büyük çabaları sonucunda
Amerika’nın vetosu ile engellenmiştir. Bunun yanı sıra barış görüşmelerinin kesilmesinin ardından Filistin’in yıl sonuna kadar tek
taraflı bağımsızlığını ilan edeceğini açıklaması, Latin Amerika ülkelerinin başlattığı Filistin’i tanıma kararlarına AB ülkelerinde de
destek gelmesi ve Filistin Yönetimi Dış İşleri Bakanı Riyad al-Malki’nin yıl sonuna kadar Filistin’i tanıyan ülke sayısının 150’yi bulacağı iddiası3 Filistin’in “elini güçlendirmektedir”. İsrail’in ve “şahin” kabinenin barış meselesinde, Filistin’in ve küresel güçlerin taleplerini iyi değerlendirip, farklı bir yaklaşımla sürecin düğümünü çözmesi gerekmektedir. Aksi taktirde, değişim dalgasının
kısa süre içinde Filistin’de ortaya çıkması
muhtemeldir.
Lübnan
Lübnan’da 2011’de yapılacak genel seçimlerde Hizbullah’ın yerel seçimlerdeki başarısını tekrarlaması, Lübnan-İsrail ilişkilerine askeri bir harekatı gündeme getirecek düzeyde zarar verebilir. Nitekim İsrail Savunma
Bakanı Ehud Barak, 2006’daki savaşı da hatırlatarak günümüz şartları devam ettiği takdirde bir askeri müdahalenin kaçınılmaz olabileceğini söylemiştir.4 Hizbullah lideri Hassan Nasrallah ise cevaben her zaman ve her
yerde öldürmek için İsrailli siyasiler, askerler
ve sivillerin peşinde olduklarını söylemiştir.5
İki ülke arasındaki gerginlik, Lübnan’da genel seçimlerin sonucu beklenmeksizin bile
zirveye çıkabilir. İran’ın bölge ve Hizbullah
üzerindeki etkisi İsrail’i uzun yıllardır rahatsız ederken, bir halk ayaklanması vesilesiyle
İran’ın bölgeye müdahalesi iki ülkeyi karşı
‹srail’in De¤iflime Tedirgin Bak›fl›
karşıya getirebilir. Nitekim Netanyahu, savaş
sonrasında İsrail’in Lübnan’dan çekilmesinin
ardından İran’ın bölgeye girdiğini ve o tarihten itibaren İsrail topraklarına 6000 roket isabet ettiğini hatırlatmıştır. İsrail Gazze’den çekildikten sonra da aynı olayların yaşandığını
belirten Başbakan, şu anda aynı propagandanın Batı Şeria için yapılmakta olduğunu iddia
etmektedir.
Mısır
Mübarek zamanında, İsrail-Mısır işbirliği
çerçevesinde, Mısır-Gazze sınırının kapatılması, Irak savaşına destek verilmesi, İran karşıtlığı ve göstermelik de olsa barış sürecinde
gözetmenlik rolünün üstlenilmesi gibi ortak
bazı politikalar sürdürülmüştür. Ancak isyanlar, İsrail-Mısır arasında 1979 Barış Anlaşması’ndan beri süregelen statükoyu tehlikeye
sokmuştur. Mübarek’in gidişi, ordunun yönetime el koyması ve önceki anlaşmaların
sürdürüleceği açıklamasıyla az da olsa rahatlayan İsrail’in önünde şimdi daha büyük bir
sorun vardır. Seçimlere kadar demokrasi vaadiyle sürece dahil olan ordu, İsrail’e bir husumet denizinin ortasında kaldığına dair Batı’yı
ikna edecek6 zamanı kazandırmışsa da seçimlerde Müslüman Kardeşlerin iktidara gelmesi
İsrail’e bölgedeki tek müttefiki Mısır’ı kaybettirecek bir gelişme olacaktır. Müslüman
Kardeşlerin dışarıdan gözüktüğü kadar radikal olmadığı açıklamaları anlaşılan Netanyahu’yu tatmin etmemektedir. Nitekim röportajda bu tarz benzetmelerin Hamas, Hizbullah ve Humeyni için de yapıldığı ancak gerçekte bunların zaman içinde daha da “radikalleşerek” İran’ı model alan kurumlar haline
geldiğini belirtmiştir. Laik, liberal, Batı yanlısı ve demokrasi adına başlayan devrimlerin
sonuna da dikkat çeken Başbakan, Mısır’daki
sürecin iyi yönetilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Netanyahu, Pears Morgan’a verdiği röportajda, Mısır’daki 20 milyon göstericiye
bedel 1 milyon Lübnanlının beş yıl önce özgürlük, liberalizm ve laiklik için Beyrut’ta
yürüdüğünü ama bugün Lübnan’ın İran kontrolündeki Hizbullah tarafından yönetildiğini
dile getirmekle Arap coğrafyasındaki değişimden duyduğu endişeyi de netleştirmektedir. İsrail’in değişime tedirgin bakışı Arap
coğrafyası ile sınırlı değil. Netanyahu’nun Japonya’daki deprem sonrasında meydana gelen nükleer felaket konusundaki yorumları da
dikkat çekicidir. İran’ın nükleer tehdidi karşısında geçen sene neredeyse askeri müdahale
noktasına gelen Tel-Aviv, görülen o ki Fukuşima Nükleer Santrali’ndeki patlamanın ardından kendi nükleer çalışmaları ile ilgili geri adım atmaya hazırlanmaktadır. Ülkesinde
“sivil” amaçlı nükleer güç inşası için büyük
bir istek duyan Başbakan, yaşanan felaketin
ardından bu seçeneği gözden geçirme kararı
almıştır. Bugüne kadar topraklarının yer altı
kaynakları bakımından ne kadar talihsiz olduğu konusunda esprili bir dille “Musa’yı” suçlamış ve nükleer enerjinin bir “zorunluluk”
olduğu savunması yapmıştır. Ancak geçtiğimiz yıllarda sınırları içerisinde keşfedilen büyük doğalgaz rezervi göz önüne alındığında,
nükleerden bu kadar çabuk vazgeçebilmelerinin “insancıl” sebeplere ne oranda dayandığı
sorgulanabilir.
21. YÜZYIL
1
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu CNN Televizyonu
muhabiri Piers Morgan’ın “Piers Morgan Tonight” programına konuk olmuştur. Röportajın tam metni muhabirin bloğunda
yayınlanmıştır.
http://piersmorgan.blogs.cnn.com/2011/03/18/piers-morgan-and-israeliprime-minister-benjamin-netanyahu-full-transcript/
2
Celine Touboul, “Before NATO Steps In”, Haaretz, 18 Mart
2011
3
Avi Issacharoff ve Amos Harel, Mideast Popular Unrest
May Be Rolling Into the Palestinian Territories”, Haaretz,
4 Mart 2011
4
“Israel troops may ‘have to re-enter’ Lebanon”, Jerusalem,
16 Şubat 2011
5
Natacha Yazbeck, “Hezbollah threatens Israeli leaders”,
Aawsat, 16 Şubat 2011
6
Daniel Levy, “Israel’s Options After Mubarak”, Aljazeera,
13 Şubat 2011
Nisan ’11 • Sayı: 28
21. YÜZYIL
[3]