Köy-Koop Haber Gazetesi 14. Sayı

Transkript

Köy-Koop Haber Gazetesi 14. Sayı
BİZİ ARAYIN
SORULARINIZI CEVAPLAYALIM!
0216
465 7353
S.S.KORU SİGORTA KOOPERATİFİ
OCAK 2013
Yıl:2 Sayı:14
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
Okul Sütü İhalesi Onaylandı
Kooperatifler
Yaşam Şartlarını İyileştirir ve
Ekonomiyi Güçlendirir
»»İhaleyi kazanan firmalar 11 Şubat 2013'te okul sütü dağıtımına başlayacak.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada; 20 Aralık
2012 tarihinde gerçekleştirilen okul sütü
ihalesinin 21 Aralık 2012 tarihinde ihale
yetkilisi tarafından onaylandığı belirtildi.
Bakanlıkça yapılan açıklamada, “İhaleyi
kazanan firmalar 11 Şubat 2013 tarihinde
okul sütü dağıtımına başlayacaktır. İhaleye verilen en avantajlı teklifler ve firmalar sözleşmeye davet edilmiştir:
Doğu Anadolu ve Ege Bölgeleri İhale Kısmında Dimes A.Ş. - Pınar A.Ş.
Ortak Girişimi 51,5 Kuruş,
Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu Bölgeleri İhale Kısmında Güney Süt
San.ve Tic. A.Ş. 49,9 Kuruş,
Karadeniz ve Marmara Bölgeleri
İhale Kısmında Ak Gıda San. ve Tic.
A.Ş. 53 Kuruş,
Akdeniz Bölgesi İhale Kısmında Yörükoğlu Süt ve Ürünleri San. Tic. A.Ş. 49
Kuruş’tur” açıklaması geldi.
Süt dağıtım haftada 3 gün
Türkiye genelinde özel okullar dahil olmak üzere ana sınıfı ve ilkokul öğrencilerini kapsayan 30 bin 752 okulda toplam
6 milyon 172 bin 692 öğrenci için haftada 3 gün olmak üzere 296 milyon 241 bin
216 kutu sütü alımı yapılacak.
Okul sütü projesi, eğitimin ikinci yarıyılında başlayacağı 11 Şubat 2013 tarihinden
itibaren dönem sonuna kadar gerçekleşecek. Proje kapsamında özel okullar dahil
30 bin 752 okulda 6 milyon 171 bin 692
anasınıfı ve ilkokul öğrencisinin tamamına pazartesi, çarşamba ve cuma günleri
200 mililitre UHT süt dağıtılacak.
Bölgelere Göre İhale Kısımları
1. Kısım; Doğu Anadolu ve Ege Bölgesi, okul sayısı 8.945, Öğrenci sayısı
1.278.031, süt miktarı 61.345.488 ton.
2. Kısım; Güneydoğu ve İç Anadolu Bölgesi, okul sayısı 10.510, Öğrenci sayısı
2.010.262, süt miktarı 96.492.576 ton.
3. Kısım; Karadeniz ve Marmara Bölgesi, okul sayısı 8.313, Öğrenci sayısı
2.145.070, süt miktarı 102.963.360 ton.
Okul sütünün kutusu belli oldu
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
hayata geçirdiği okul sütü projesinin yeni
öğretim yılındaki kutusu belli oldu.
Denizli’de“Kooperatifçilik”
Konulu Şiir Ve Kompozisyon
Yarışması Düzenlendi
Röportaj »
Syf 8’de
“Kooperatif İşletmeler
Daha Güzel Bir Dünya Kurar”
2012-2013 “Okul Sütü Programı” çerçevesinde dağıtılacak süt kutusunun bir
yüzünde “Biz geleceğiz, gelecek bizim” ve
“Sağlıklı büyüme ve gelişme için süt içelim” sloganları, diğer yüzünde ise EXPO
2016 Antalya ile İzmir’in aday olduğu
EXPO 2020’nin logoları yer alacak.
Kutunun yan yüzünde Sağlık, Milli Eğitim, Gıda Tarım ve Hayvancılık bakanlıkları ve Ulusal Süt Konseyi’nin logosuna yer verilecek. Ayrıca, Bakanlığı’nın
ALO Gıda Hattı 174 ile Sağlık Bakanlığı
İletişim Merkezi (SABİM) ALO 184’ün
amblemleri bulunacak süt kutusunun diğer yan yüzde ise sütün tüketimiyle ilgili
bilgilendirici uyarılar olacak.
»»21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü’nde
Köy-Koop İzmir Birliği “Kooperatif
İşletmeler daha Güzel Bir Dünya Kurar”
konulu bir panel düzenledi.
İzmir Bornova Uğur Mumcu Kültür Merkezinde gerçekleştirilen Panele konuşmacı olarak; Köy-Koop Merkez Birliği
Başkanı Yakup Yıldız, Köy-Koop İzmir Birlik Başkanı Muhittin Akbulut, Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı
Cahit Çetin ve Panko Birlik Yönetim Kurulu Başkanı Recep
Konuk katıldı. Moderatörlüğünü Çiftçi Platformu Sözcüsü
Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı’nın yaptığı panelin açılış konuşmasını Bornova Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay
Sındır yaptı. » Syf 3’de
Kooperatiflerin Her yıl 1 Ocak-30 Haziran tarihleri arasında
Genel Kurullarının yapılması kanuni bir zorunluluktur.
Yurdumuzda bulunan Binlerce kooperatifin yönetiminde
bulunanların kanun hükümlerini takip ederek Genel Kurullarını nasıl toplamaları gerektiğini, hangi resmi kurumlara
müracaat edeceklerini, hazırlanması gereken evrakları ve
diğer birçok konuyu bilmeleri gerekmektedir. » Syf 19’da
Ödül törenine Kale Kaymakamı Serap Özmen, Belediye Başkanı İsmail Yarımca, İl Milli Eğitim Müdürü Sebahattin Akgül, İl Tarım
Müdürü Sezgin Kutlu, İl Müdür Yardımcısı Nejdet Demir, İlçe
Garnizon Komutanı, İlçe Emniyet Amiri, İl Kadastro Müdürü
Emin Madran, Pamukkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç Dr.
İlhan Küçükkaplan, Denizli Köy-Koop Birlik Başkanı Mehmet
Varol, Yönetim Kurulu Üyeleri Hüseyin İnamlık, Ahmet Ceray,
Şuayip Tekeli, İlçe Milli Eğitim Müdürü Nurettin Tıkım, İlçe Tarım Müdürü Yüksel Sözgen, İlçe Halk Eğitim Müdürü İlhan Gözeten, Orman İşletme Müdürü Erdal Dingil ve Bölge şefleri, çok
sayıda Belediye Başkanı, Kooperatif Başkanları, Köy Muhtarı,
Kale Halkı ve Öğrencileri katıldı. » Syf 5’de
Zeytin hasat döneminde
ülkemizdeki Zeytin-Zeytinyağı
sektörünü ve sorunlarını
Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı
Konseyi (UZZK) Başkanı
Dr. Mustafa TAN
ile konuştuk.
ARALIK
Kooperatiflerde Genel
Kurul Nasıl Yapılır?
»»21 Aralık 2012 Dünya Kooperatifler
Günü’nde gerçekleştirilen etkinlikle yarışmada
dereceye girenlere ödülleri verildi.
“Zeytinde Üretim Kalitesini
Artırmamız Gerekli”
21
Canlı Hayvan ve Et
İthalatı Durduruldu
“Su Kanunu Tasarısı”
Değerlendirmesi
Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından “Su Kanunu Tasarısı” ve “Havza Yönetmeli” başlığı altında yayınlanan kanun
taslağını; ‘Suyun Metalaşması/Kıtlığın Nedeni Kıtlığa Çare
Olabilir mi?’ kitabının yazarı İktisatçı Dr.Gaye Yılmaz’la konuştuk. » Syf 12’de
Dünya Kooperatifçilik
Günümüz Kutlu Olsun
»»Bakanlık, et fiyatını düşürmek için yaptığı
ithalatı fiilen durdurdu.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ithalat yapacak firmalara
kontrol belgesi vermeyerek ve ithalat için veteriner hekim
görevlendirmeyerek ithalat yasağını fiili olarak uygulamaya
başladı. » Syf 7’de
Hadi İLBAŞ
Tevfik Fikret CENGİZ
Dr. Umut TOPRAK
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -14» Syf 2’de
Türkiye’de Yatırım Ortamı,
Yeni Yatırımlar ve Destekler
» Syf 19’da
Bir Uğur Böceğinin
Günlüğü -V» Syf 9’da
Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI
Esengül ERDEM
Atatürk’ün Kooperatifçi
Yönünü Algılama
Dr. Erhan EKMEN
» Syf 4’de
Mısır: Herşeyin
İçindeyim -II» Syf 15’de
Tek Bacakla Maraton
Koşamazsınız...
» Syf 10’da
Erol AKAR
Mehmet VAROL
Ünal ÖRNEK
Köy-Koop ve Köy Enstitüleri
İle Ne Zaman Yüzleşilecek?
Hoşgeldin 2013
» Syf 6’da
» Syf 17’de
Japon Kooperatifçilik
Hareketi Toyohiko Kagawa
» Syf 18’de
KOOPERATİFÇİLİK
DÜNDEN BUGÜNE KOOPERATİFÇİLİK -141975 Yılı Karacan Kooperatifçilik Yarışması düzenda Rum tüccarlarla Hacıpaşa’nın hamallığını, yarıcılığını yapmakta, ama gavur işidir diye Rum’un
lenmiş, bu yarışmada;
yaptığı terziliği, kunduracılığı, yapı ustalığını,
• Doç.Dr. Özer Ozankaya’nın hazırladığı Taşucu
marangozluğu öğrenmekte, Rumlar yiyor diye
Balıkçılık Kooperatifi birinciliği,
karides, istakoz hatta lahos balığı bile yememek• Füsün Tunç Tayanç’ın hazırladığı Bademler
tedirler.
Köyü Kalkınma Kooperatif ikinciliği,
Cumhuriyet döneminin başlarında Rumların
• Yalçın Engiz’in hazırladığı Tüten Bacanın ÖyAnadolu’dan, Taşucu’ndan uzaklaştırılması üzeküsü üçüncülüğü almıştır.
Mehmet Hadi İLBAŞ rine Hacıpaşa ailesi kasabanın tüm ekonomisine
O nedenle Köy-Koop kuruluşuna doğru giden Köy-Koop Eski Genel Başkanı ve toplumsal yaşamına tek başına egemen duruBademler Köyü Kalkınma Kooperatifi’nin ve
ma geçiyor.
Mahmut Türkmenoğlu’nun öyküsünü burada kesiyoruz. İleBütün Cumhuriyet dönemi boyunca kooperatifleşme harekeride Köy-Koop Merkez Birliği faaliyetleri içinde kendisini
ti olumlu sonuçlarını verinciye kadar Taşucu halkının büyük
yine göndeme getireceğiz.
çoğunluğunu ekonomik ve toplumsal durumunda önemli değişmeler olmamıştır.
Taşucu Balıkçılık Kooperatifi
ATATÜRK TAŞUCU’NDA
1925 yılında Atatürk’ün Taşucu’na vapurla bir gezisi vardır.
Bu gezi sırasında Atatürk’ü evinde ağırlayan Hacıpaşa’nın
oğlu Sadık Bey’dir. Beyrut Fransız Kolejini bitiren ve babasından kalma geniş toprakların geliri ile geçinen Sadık Bey
(Sadık Taşucu), Atatür’ün bu gezisine hazırlık olmak üzere bir
Alman dans hocasını getirerek karısına dans dersleri aldırır.
Burada Taşucu’nda sık anlatılan bir olayı anlatmadan geçemiyeceğiz.
Atatürk kasabaya gelip halk arasından geçerken kalabalık içerisinden birine “Siz ne yaparsınız?” diye sorar. O kişi çevresindeki tüm insanları göstererek “Biz hambalisiz efendim” (Biz hep hamallık yaparız anlamına) diye cevaplandırır.
Nitekim o kişi o günden sonra yaşadığı sürece “hambalis”
diye çağrılmıştır.
Öncelikle geçen ay Antalya’da düzenlenen “Kooperatif Yöneticilerinin Eğitimi”
seminerinde Maliye Bakanlığı ile ilgili Murat AKBABA
konularda yapılması gereken işlerden
Muhasebeci
biraz bahsetmiş idik. Bu defa yine hatırlatma bahabında bazı konulara değineceğiz. Bunları madde
madde aşağıda belirtilmiştir.
Ocak-2013 Döneminde Yapılaması Gerekenler
1- 31.12.2012 tarihine kadar defter tasdik ettirmemiş veya
defter tasdikini unutmuş kooperatifler için çok geç kalınmış
sayılmaz. 31.Ocak.2013 tarihine kadar 2012 yılına ait defterlerimizi düzenleyip yazdırdıktan sonra ara tasdiki yaparak
2013 yılı defterlerimizi tasdik ettirmiş oluruz. Değinmeden
geçmeyelim önceki yazımızda bahsettiğimiz gibi defterlerini 31.12.2012 tarihine kadar tasdik ettirmemiş olanlar için
4.000,00TL özel usulsüzlük cezası uygulanmaktadır. Eğer
31.12.2012 tarihine kadar defterlerinizi tasdik ettirmemiş
iseniz bu cezaya maruz kalmamak için bu son şans olarak
değerlendirmeliyiz.
2- 23.Ocak.2013 tarihi akşam saat 24.00’a kadar çalışanlara ait SSK prim bildirgelerinin E-Bildirge ile internetten
göndermenin son günü,
3- 23.Ocak.2013 tarihi akşam saat 24.00’a kadar muhtasar
beyanname göndermenin son günü,
4- 24.Ocak.2013 tarihine kadar KDV beyannamelerini
göndermenin son günü,
Silifke’de İlk Kooperatifçi ATATÜRK
5- 31.03.2013 tarihine kadar BA BS formlarını göndermenin son günü,
Atatürk’ün Silifke’ye yaptığı bu gezi, hem yörede çağdaş tekniklerle tarım yapılması düşüncesi, hem de doğrudan doğruya
konumuz olan kooperatifçilik hareketi bakımından ilk örnekler sağlamak gibi bir özellikde göstermiştir. Şöyle ki; Atatürk
hem toprağın çok verimli hem de iklim bakımından çok elverişli olmasına karşın, yoksulluk içinde gördüğü bu yörede
çağdaş tekniklerle tarım yapmaya örnek sağlamak amacıyla
bir çiftlik kurmayı düşünür, bunu için satışa çıkan Rumlardan kalma 16,500 dönümlük bir hazine toprağını almak üzere Sadık Taşucu’na noterlikten vekaletname veriyor. 36,000
liraya satın alınan bu topraklar üzerinde gerçekten örnek
olabilecek bir çağdaş çiftlik kuruluyor. Bu çiftliğin yöre tarımına ve hayvancılığına yaptığı başlıca katkılar arasında çeltik
tarımını geliştirmesi, kırmızı güney ineği ile merinos koyun
cinslerini yörede yetişmesini sağlaması anılabilir. Atatürk’ün
ölümünden sonra çiftlik toprakları, onun vasiyeti gereğince
Silifke’deki topraksız köylülere dağıtılmıştır.
Çiftlik kurulduktan sonra Atatürk, kendisi de bir çiftçi gibi
davranarak çiftçilerin işletme ve pazarlama kredisi ihtiyacını
karşılayacak, üretimi artıracak bir Tarım Kredi Kooperatifi kurulmasını da ilgili yöneticilere emrediyor ve yine öncülük yaparak, 1,500 TL taahhüt ile Silifke Tarım Kredi Kooperatifi’ne
ortak olup kaydını yaptırıyor. Daha Atatürk zamanında ve
doğrudan doğruya Atatürk’ün emriyle kurulan kooperatif karşı bile tefeci ve aracılar her türlü suçlamayı yapmışlardır. O
zamanki Silifke Valisinin kooperatife üye olmaya teşvik ettiği
köylüler, geleneksel olarak bağımlı durumda ağa, tüccar ve tefecilere danışmak, onların görüşünü öğrenmek isterler. Ancak
bu kişiler “sakın kooperatife ortak olmayın. Olursanız,
toprağınız gittiği gibi, tavuğunuzun yumurtasını bile
devlet elinizden alacaktır.” diye köylüleri korkutular. Örneğin, Fucur Hamdi adındaki yaşlı bir köylü bu konuda şunları
anlatıyor: “Bu kooperatife üye olmak için jandarma aracılığıyla dört kez valinin önüne çağrıldım. İlk üç kez “kooperatife yatırılacak param yok” diyerek üye olmamakta direndim. Dördüncüsünde ise jandarma korkusuyla üye oldum. Ama, ortak
olduktan sonra toprağımız ya da tavuğumuzu alan olmadığı
gibi, bize kredi verildiğini gördüm. Kooperatifin zararlı değil
yararlı olduğunu öğrendim.” ...sürecek
6- 01.Ocak.2013 tarihinden itibaren genel kurul yapmak
için gerekli süreç başlamış olup Haziran-2013 ayı sonuna
kadar yapılabilmektedir.
1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre kurulan KöyKoop Merkez Birliği; Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal
Amaçlı Kooperatiflerin merkezi kuruluşudur. Tarıma ait
farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık-Süt üretimi ve
işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik,
fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI
• Dr. Bediha DEMİRÖZÜ
• Dr. Caner KOÇ
• Dr. Tuba ŞANLI
• Dr. Güray AKDOĞAN
• Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Yener ATASEVEN
• Dr. Hilal TUNCA
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Alper Serdar ANLI
• Dr. Umut TOPRAK
SA
M
LA
AÇLI KOO
PE
RI
M
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
R
V E D İ Ğ E R TA
Z
K
RK
IN
MA
LİKLERİ M
E
Bİ
RLİ
Ğİ • KÖY
KA
L
uzman Simel Esim’de yer aldı.
BM 2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı
resmi kapanış töreni 20 Kasım 2012 günü
gerçekleştirildi. BM Genel Sekreteri Ban
Ki-moon, aynı zamanda FAO Genel Di-
rektörü José Graziano da Silva, adına bildiriler okundu. Programın diğer iki paneli
Kooperatiflerin geleceğe hareketi konulu
politikalar ve çözüm yolların ele alındığı
panel ve Ulusal komitelerin sunuş yaptığı yereldeki kooperatifler ile ilgili tartışmaların yer aldığı paneldi. Dame Pauline
Green Kooperatiflerin geleceğe hareketi
konulu panelde yer aldı. Son panelde de
Endonezya, Panama, Malta ve Trinidad
Tobago ulusal komiteleri ülkelerine ait
çeşitli raporlar sundular.
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
BİR
»»Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 18 Aralık 2009 tarihinde ilan edilen Uluslararası
Kooperatif yılı olarak 2012 yılı 19 -20 Kasım 2012 tarihleri arasında ABD Newyork’ta BM
binasında düzenlenen bir törenle yılsonu itibariyle sona erdi.
Değerli okurlar, yukarıda bahsettiğimiz yapılması gereken
konular yükümlülüğü bulunan kooperatifler içindir. Ayrıca
bu işlerinizi genellikle muhasebecileriniz yapması zorunda
olduğu işler olması bakımından siz değerli kooperatif üyeleri ve başkanları için sadece hatırlatma amaçlı olup, kendi
işlerinizin de zamanında yapılıp yapılmadığını takip etmeniz amacıyla bu köşemizde sizlere bilgi vermekteyiz.
F
BM 2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı Kapanış Toplantısını Yaptı
Kapanış töreni kapsamında 2012 sonrası
Kooperatiflerin Desteklenmesine odaklanıldı. Gelecek yıllarda gençlerin kooperatifleşmeye yöneltilmesi konusunun
işlendi. Program çerçevesinde 3 panel
bir forum ve bir basın toplantısı gerçekleştirildi. 19 Kasım 2012 günü ilk panel
"Küresel Gıda Güvenliği ve Kooperatifler
Rolü" konusunda idi. Daha sonra Kooperatifler ve gençlik temalı bir forum yapıldı. Forumda Uluslararası Çalışma Örgütü Kooperatif Bölümü Şefi olan Türk
Değerli Okurlar,
Köşemizde bundan sonra sizlere kooperatiflerin mali konularında hatırlatma amaçlı bilgiler ile ay içerisinde mali
açıdan yapılması gereken işler hakkında
sizleri bilgilendireceğiz.
İ
AT
Bu kooperatifin kuruluşundu birinci derecede rol alan Aslan Eyce ile 1974-1978 yılları arasında Köy-Koop Merkez
Birliği’nde Genel Başkan Yardımcıları olarak çok yakın ve
başarılı çalışmalar yaptık. Köy-Koop’un Uluslararası Kooperatifler Birliği’ne (ICA) girmesi, tek başına Türk Kooperatifçiliğini temsil etmesi ve bu kuruluş tarafından “En Dinamik
Üye” olarak sınıflandırılmasında bizim çalışmalarımızın rolü
büyüktür. Köy-Koop Merkez Birliği aşamasına geldiğimizde,
bu başarıları tek tek anlatacağız.
Şimdi gelelim Taşucu Balıkçılık Kooperatifi’nin öyküsüne;
Taşucu Silifke-Antalya yolu üzerinde Torasların eteğinde kurulu bir kıyı kasabasıdır. Genel olarak bütün Türkiye’de olduğu gibi Taşucu’nda da bir Cumhuriyet dönemi öncesinin, bir
de Cumhuriyet döneminin ayrı önemleri vardır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Taşucu İç Anadolu Bölgesinin bir ihracat limanıdır. Örneğin, Konya’dan sürekli olarak yüzlerce deveden oluşan kervanlar İç Anadolu ürünlerini
ihraç edilmek üzere Taşucuna getirirlerdi. Aslında bu durum
karayollarının gelişmeye başladığı II. Dünya Savaşı sonrasına
değin, azalarak da olsa süre gitmiş, deve kervanları bu yakın
tarihe gelinceye kadar ulaştırma alınında yer almıştır.
Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra 1923-1927 yılları arasında Anadolu’daki Rumların Yunanistan’daki Türklerle değiştirilmek üzere yurt dışına gönderilişlerine kadar
Taşucu’nun ekonomisine tek başlarına Rum tüccarlar egemen bulunuyorlardı. Silifke Ovasının çok büyük bir kesimi
de Rumların elindeydi. Bu tüccarlar egemenliklerini
oldukça ilginç yollarla sürdürüyorlardı. Örneğin,
Taşucu’nda büyük depolara sahip bulunan bu tüccarlar, yazıhane ve bu depolarının yanı başında birer
de meyhane işletmekteydiler. Büyük çoğunluğu tümden topraksız olup bu depolarda ve liman yüklemeboşaltma işlerinde hamal olarak çalışan Taşuculu
Türkler ise, Rum tüccarların yazıhanesinden aldıkları ücretleri bitişikteki meyhanede içkiye yatırır ve
evlerine parasız dönerlerdi. Rum tüccarların ekonomik
durumlarını sürdürmek üzere uyguladıkları ikinci bir ilginç
yol da o yöredeki imamlara her yıl düzenli olarak kese içerisinde ikişer altın hediye etmeleriydi. Bir Rum papazın bu durumu yadırgayıp tüccarlara çıkışması üzerine şu karşılığı aldığı bugün de anlatılmaktadır. “Papaz efendi biz imamlara
bu yardımı yapıyoruz, çünkü onlar bizim için en iyi
biçimde icra memurluğunu yürütmektedirler. Her
yıl iki altını alan köy imamları camilere gelen köylülere “Ey müslümanlar, sakın ola gayri müslimlere
borçlu olarak öte dünyaya gitmiyesiniz. Tanrı kul
borcunu affetmez. Gayri müslimlere borçlu olarak
giderseniz o dünyada cehennemde yanarsınız” diye
vaaz etmekteydiler. Böylece de bizden on lira, yirmi lira alan
Müslüman Türkler de bu parayı % 100 faiziyle birlikte zamanında getirip ödemektedirler.
Rumların dışında Türk kesiminde ekonomik bir güç olarak
yalnızca Hacıpaşa adında bir isim görüyoruz. Hacıpaşa (asıl
adı Hacı Mehmet) Sultan Abdülhamit’e bir gemi telefon direği hediye göndererek ondan bir sivil paşalık fermanıyla bir
paşa elbisesi almıştır. Silifke arazisinin geriye kalan 1/3’ünü
de böylece Hacıpaşa sahiplenmiştir. Geriye kalan Türk halkı
MUHASEBEDE BU AY
E
2
̇
̇
Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet VAROL
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96
Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Ocak 2013 ANKARA
Baskı:
Atalay Matbaacılık Ltd. Şti.
Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA
Tel: 0312. 384 41 82
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
̇
̇ Ocak 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
BİRLİKLERDEN HABER
3
“Kooperatif İşletmeler Daha Güzel Bir Dünya Kurar”
»»21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü’nde Köy-Koop İzmir Birliği “Kooperatif İşletmeler daha Güzel Bir Dünya Kurar” konulu bir panel düzenledi.
İzmir Bornova Uğur Mumcu Kültür
Merkezinde gerçekleştirilen Panele
konuşmacı olarak; Köy-Koop Merkez Birliği Başkanı Yakup Yıldız,
Köy-Koop İzmir Birlik Başkanı Muhittin Akbulut, Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Cahit Çetin
Panko Birlik Yönetim Kurulu Başkanı Recep Konuk katıldı. Moderatörlüğünü Çiftçi Platformu Sözcüsü
Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı’nın
yaptığı panelin açılış konuşmasını
yapan Bornova Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay
Sındır, “Mayaların takvimine göre
bugünün kıyamet günü olacağını
söylüyorlar. Ama bugün asıl kooperatifçilik günü. ‘Biri yer biri bakar.
Kıyamet oradan’ kopar diye güzel bir
sözümüz var. Birinin yiyip, birinin
bakmaması adına kooperatifçiliğe
önem vermemiz gerekir” dedi.
Atatürk’ün “Milli Ekonominin temeli ziraattir” dediğini hatırlatan
Başkan Sındır şöyle konuştu: “Ziraat yapan çiftçiyi yok ederseniz
milli ekonomi diye bir şey kalmaz.
Türkiye’de 10 yıl önce köylü nüfus
yüzde 35 oranındaydı. Şimdi ise yüzde 25 civarında. Her yıl yaklaşık bir
milyon kişi köyden kentlere geç ediyor. Köylülerimizin yaşam kalitesini
yükseltecek çalışmalar yapmak zorundayız. Bu anlamda kooperatifçilik çok önemlidir. Biz de yerel yönetim olarak kooperatiflerimize destek
olmaya çalışıyoruz. Geçen yıl kooperatiflerden aldığımız mandalinaları
ilkokullarımızda dağıttık. Köy-Kop’a
önceki yıllarda bir yer sağlayarak
satış yapmasını sağladık. Ayrıca köy
pazarımızı da faaliyete geçirdik.”
Köy-Koop İzmir Birlik Başkanı Muhittin Akbulut, Birliğe 110
üretim kooperatifinin 32 bin üyesi
bulunduğuna dikkat çekerek, çiftçi-
nin ürettiği ürünlerin pazarlanması
konusunda yerel yönetimlerden destek beklediklerini söyledi.
Akbulut, “Merkez Birliğimiz, birlikler ve kooperatifler tarafından
üretilen ürünlere yönelik Marka
Tescil Belgesi almıştır. Birçok üretilen ürün Köy-Koop markası altında
pazar bulmaktadır. Markalı ürünlerimizin daha geniş alanda pazar
bulması ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir. Ürünlerimizin büyük bölümü kimyasallar veya zirai
ilaç kullanılmadan üretilen organik ürünlerdir. Bademlerde kurulu
zeytinyağı fabrikası Türkiye’de ilk
organik zeytinyağını üretmektedir.
Ayrıca 25 Kooperatifimizin ayrı ayrı
zeytinyağı fabrikaları vardır” dedi.
bunun yarısı oranında bir destek
verildiğini hatırlattı. Gıda maddelerinin güvenliğinin ülkenin güvenliği
ile ilgili olduğunu vurgulayan Tariş
Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Cahit Çetin de, “Kooperatifçiliğe
‘kara delik’ diyen siyasetçileri kınıyorum” dedi.
Panko Birlik Başkanı Recep
Konuk da dünyanın en liberal ülkesi olan 310 milyon nüfuslu ABD’de
de bile 340 milyon kooperatif üyesi
olduğunu hatırlatarak şu bilgileri
verdi: “Bizim ise 8 milyon kooperatif
üyemiz var. Kooperatifçilik dar gelirlilere çıkış yolu sağlayan bir alandır. Dünya bu yolla sonuç alıyor. Biz
de almalıyız.”
mak üzere İzmir’in çeşitli ilçelerinden gelen üretici köylüler taze ve
doğal ürünlerini satmaya başladı.
Bornova Belediye Başkanı Prof. Dr.
Kamil Okyay Sındır, Köy-Koop temsilcileriyle birlikte açtığı Bornova
Katlı Otoparkı’nın altındaki Köylü
Üretici Pazarı’nın her Cumartesi
günü kurulacağını açıkladı.
Bornova Belediyesi’nin hem çiftçiye
destek olmak hem de doğal ve katkısız ürünlerle beslenmek isteyen
vatandaşların bu isteğini yerine getirmek amacıyla ‘Köylü Üretici Pazarı’ açıldı. Bornova Katlı Otoparkı’nın
altındaki Pazar’ın açılışına Bornova
Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil
Okyay Sındır’ın yanısıra Köy Koop
Genel Başkanı Yakup Yıldız, KöyKoop İzmir Birliği Başkanı Muhittin Akbulut, Çiftçi Örgütleri Güç
Birliği Platformu Dönem Sözcüsü
ve Köy-Koop İzmir Birliği Danışmanı Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı,
Kiraz Haliller Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Hasan
Özdemir, İğdeli Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi Başkanı Süleyman Top,
Buca Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
Başkanı Mustafa Sepetçi, Bademler
Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mehmet Sever, Çaylı Tarımsal
Kalkınma Kooperatifi Başkanın Osman Koç, Bornova Eğridere Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı
Mahmut Yılmazlar, meclis üyeleri ve
çok sayıda vatandaş katıldı. İzmir ve
Bornova’nın çeşitli köylerinden gelen üreticiler Bornova Belediyesi’nin
sağladığı tezgahlarda kendi üretimleri olan sebze, meyve ve hayvansal
ürünlerini Köylü Üretici Pazarı’nda
satma imkanı buldu. Bundan böyle
her Cumartesi günü kurulacak olan
Pazar’da çoğunluğu üretici kooperatiflerine üye olan köylüler ürünlerini
sergileyecek.
Köylü Üretici Pazarı’nı açmaktan
büyük mutluluk duyduklarını dile
getiren Bornova Belediye Başkanı
Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, daha
önce organik halk pazarı ve üretici
kadınlar pazarını açtıklarını hatırlatarak, “Bornovamızın 12 köyü var.
Bu köylerimizden Salı ve Cuma günleri vatandaşlarımız kendi ürettiklerini getirip çarşıda bir köşe bulup satıyorlardı. Şimdi Bornova Belediyesi
olarak köylülerimize daha düzenli
bir alan yaratmış oluyoruz. Bornova Katlı Otoparkı’nın altındaki bu
alanı, Ziraat Odası’na kayıtlı, üretici
belgeli Köy-Koop üyesi köylülerimize açtık. Bundan sonra köylümüz
üretimlerini doğrudan halka ulaştırabilecek. Bornovalılalar da hem
doğal ürünler tüketecek hem de köylümüze destek vermiş olacak” dedi.
‘Köylü Üretici Pazarı’ Açıldı
Türkiye’nin ithalatının ihracattan
daha fazla olduğuna dikkat çeken
Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı 10
milyar dolarlık da tarım ihracatı olduğunu hatırlattı. Bir tarım ülkesi olan
Türkiye’nin kavun ve karpuz bile ithal
ettiğini ifade eden Kaymakçı, bu tablonun değişmesi için kooperatifçiğe
destek verilmesi gerektiğini söyledi.
Köp-Kop Merkez Birliği Başkanı Yakup Yıldız, yasalara göre
Türkiye bütçesinin yüzde 1’nin kooperatifçiliğe ayrılması gerekirken
Bornova Belediyesi üretici kadınlar
ve organik ürün pazarından sonra
‘Köylü Üretici Pazarı’nı da hizmete
açtı. Bornova’nın köyleri başta ol-
Köy-Koop Manisa Birliği AKM Fuarındaydı
»»Atatürk Kültür Merkezi’nde başlayan ve Ankaralıların yoğun ilgi gösterdiği 9. Ülkeler El Sanatları ve Hediyelik Eşya Fuarı 9 Aralık’ta sona erdi.
40 ülkeden 150’si yabancı olmak üzere
toplam 210 firmanın el sanatları ve
hediyelik eşyalarıyla katıldığı fuar,
farklı kültürlerin buluşup kaynaşması nedeniyle Ankaralılar tarafından
yoğun ilgi gördü. Yaklaşan yılbaşı
öncesi alternatif hediye seçenekleri
sunan fuarda Orta Asya’nın giysilerinden yemeklerine, çeşitli kültürlere ait takılar, kumaşlar, el sanatları
ve antik ürünler, Uzak Doğu’nun el
sanatlarından, Afrika ülkelerinin
el oymalarına birçok farklı ürün ve
eserler sergilendi.
Fuara katılan ülkeler arasında Rusya, Pakistan, Hindistan, Sudan, Filistin, Çin, Endonezya, Tayland, Mısır,
Gürcistan, Azerbaycan, Kırgızistan,
Kazakistan, Tacikistan, Özbekistan,
Türkmenistan, İran, Afganistan, Filipin, Nepal, Senegal, Doğu Türkistan,
Dubai, Tataristan, Kenya, Nijerya,
Etiyopya ve Gagavuzlar yer aldı.
Fuarda Köy-Koop Manisa
Birliği İlgi Odağı Oldu
Köy-Koop Manisa Birlik Başkanı
Nurettin Dingaz fuarda yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin 7 bölgesinde
yılda yaklaşık 15-20 fuara katılıyoruz. Gittiğimiz fuarlarda Manisa’yı
tanıtıyoruz. Kooperatifimizin ürettiği gıdaları da katıldığımız fuarlara
taşıyoruz. El sanatları, kilim, bebeklerin yanında gıda ürünleri de
satıyoruz. En önemli ürünümüz zeytinyağıdır. Zeytinyağlarımızı kooperatifimizin fabrikasında üretiyoruz.
Siyah zeytin, yeşil zeytin çeşitlerimizin yanında zeytinyağlı kuru domates, Manisa’nın kuru üzümü, Mesir
Macunu ve diğer el sanatları gibi
birçok ürünü burada vatandaşlara
sergiliyoruz. Satılan bütün ürünlerimiz doğal ve natüreldir. Tamamı kadın kooperatifçilerimiz yaptığı Halı,
kilim, el dokuması şallar, el işlemesi
yemeniler, Manisa’mızı simgeleyen
bebekler, Manisa bezi gibi yöremize
ait ürünleri tanıtıyoruz. Bu fuarda
Ankaralıların yoğun ilgisi bizleri çok
memnun etti.” dedi.
Manisalı Kadın kooperatifçi Aynur
Doğan’a kooperatifçilik serüveni
sorduk. Doğan, “Bundan tam beş
sene önce Köy-Koop Manisa Birliği ile tanıştım. Dokuma tezgahları
almıştık. Altı kişi ile beraber KöyKoop Manisa Birliği bünyesinde
Kadın-Koop’u kurduk. Hem kooperatif hem de dokuma atölyesinin
kuruluşunda başkanımız Nurettin
Dingaz’ın çok büyük emeği geçti. Üç
yıl atölyede çalıştım. İki yıl da kadrolu el sanatları öğretmini olarak çalışıyorum. Türkiye’nin hemen hemen
her yerinde birçok fuarlara katıldık.
Gördüğümüz ilgiden çok memnunuz. Farklı kitlelere ulaşmak, farklı
insanlara kooperatif ürünlerimizi
tanıtmak çok güzel. Bizler katıldığımız fuarlarda fahri olarak Manisa’yı
bir turizm elçisi gibi temsil ediyoruz.
Çalışmalarımızla hem kendi hayallerimizi hem de çevremizdeki kadınların hayallerini kooperatif çatısı altında gerçekleştiriyoruz. Kadınlarımızı
üretimin içerisine çekerek ekonomilerine katkı sağlamaktayız. Bu
anlamda birçok projelerimiz var.
Bunları gerçekleştirmek için azimle
çalışmaktayız. Bizler kooperatifçiler
olarak kocaman bir aileyiz. Kooperatifçiliğin ruhunda olduğu gibi el
ele verirsek başaramıyacağımız hiç
bir hayal yok” diye konuştu.
4
̇
̇
Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
“2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı Kapanış Toplantısı’’ Yapıldı
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
Dünya Kooperatifçilik Yılı’nda
Atatürk’ün Kooperatifçi
Yönünü Algılama
21 Aralık 2012 gününde her yıl olduğu gibi “Dünya Kooperatifçilik
Günü” kutlanacak. Üstelik bu yılın ayrı bir özelliği de var. 2012
yılı Birleşmiş Milletler(BM) tarafından “Uluslararası Kooperatifçilik Yılı (UKY)” olarak ilan edilmiş ve sloganı olarak “Kooperatif İşletmeler Daha İyi Bir Dünya Kurar” belirlenmiştir.
BM’nin bu kararı;
»»20-23 Aralık 2012 tarihinde gerçekleştirilen 2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı Kapanış
Toplantısı ve ülkemizde ilk defa yapılan Kooperatifler Fuarı ile yılın kapanışı yapıldı.
Ankara ATO Congresium'da düzenlen
2012 yılının kapanış etkinliği, Gümrük
ve Ticaret Bakan Yardımcısı Fatih Metin, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altunyaldız, Türkiye Milli
Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı, Kooperatifçilik Genel
Müdürü İsmail Kalender ve çok sayıda
davetlinin katılımıyla gerçekleşti.
• Kooperatif işletme modelinin ekonomik ve sosyal kalkınmada
oynadığı rolün tanınması,
• Kooperatiflere tam katılımın sağlanmasının desteklenmesi,
• Ve özellikle kooperatiflerin yoksullukla mücadelede etkin rol
alması, bir başka deyişle başka çare kalmadığının kabulü anlamına gelmektedir.
TÜRKİYE’DE KOOPERATİFÇİLİK
Türkiye’de tarımsal ve tarım dışı amaçlarla kurulmuş toplam
84.232 kooperatif var. Ortak sayısı ise 8.109.225 dolayında. Buradan az ortaklı, ancak çok sayıda güçsüz kooperatif yapısının
egemen olduğu görülüyor.
Bu olumsuz durumun ortaya çıkmasının temel nedeni ise,
Anayasamızın 171.maddesinde “Devlet, milli ekonominin
yararlarını dikkate alarak, öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.” şeklinde belirtilen önlemlerin hayata geçirilmemesi.
Kooperatif sektörünün Türkiye ekonomisinde payı son derece
sınırlı.Örneğin tarım sektöründe en iyimser tahminlere göre
bile yüzde 3-4’i bulmuyor.Bu rastlantısal bir sonuç değil.1980’li
yıllardan beri dışa bağımlı yeni-liberal politikalar bu sonucu ortaya çıkardı.Bir anımsatma yapalım.12 Eylül Askeri Rejimi’nin
yaptığı ilk işlerden biri,Köy-Koop’u kapatmasıydı.Oysa o yıllarda kooperatifçilik sektörü, “Kooperatifçilik Bankası” kurma
aşamasına gelmişti. Nereden nereye?
ATATÜRK’ÜN KOOPERTATİFÇİ YÖNÜ
Geliniz, bu günlerde Atatürk’ün Kooperatifçilik Yönü’nü de
anımsayalım. Kimilerinin unutturmaya çalıştığı, kimilerinin
de reddi miras yapmaya çalıştığı günümüzde buna gereksinme
var. Çünkü toplumlar geçmişi iyi değerlendirdikleri taktirde,
günümüzü sağlıklı değerlendirebilir ve geleceği doğru bilimsel
ölçülerle kurabilir.
Türkiye’de bugünkü anlamıyla kooperatifçilik Cumhuriyet döneminde başlıyor. Bu konunun da düşünce ve eylemleriyle önderliğinin Atatürk tarafından yapıldığı biliniyor.
Atatürk, 1920’den ölümüne kadar sürekli olarak Türk Kooperatifçilik hareketlerinin içinde olmuştur. Kooperatifçiliğin geliştirilmesinde yasal düzenlemelere öncülük yapmış, bu bağlamda
örnek olsun diye iki kooperatifin de ortağı olmuştur. Bunlardan
biri, kuruluşunu gerçekleştirdiği, Ankara Memurları Tüketim
Kooperatifi’dir. Kooperatifin bir numaralı üyesi Atatürk, iki
numaralı üyesi İsmet İnönü’dür. Diğeri ise, tarımsal amaçlı bir
kooperatif olan Tarım Kredi Kooperatifi’dir.
Atatürk, 1 Kasım 1937 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde
yaptığı son konuşmasında da, üretim sürecinde olduğu kadar
tarım sanayinde de kooperatifçiliğin önemine değinmiş ve şöyle
demiştir; “Zirai sanayi bilhassa üzerinde meşgul olacağımız mevzu olacaktır. Bu arada sütçülüğe, süt sanayine hususi önem vermekteyiz. Sırasıyla şehir ve kasabalarımızın temiz ve ucuz mamulatın ihtiyacın temin
edecek fabrikalar tesisine ve bununla ahenkli bir süratle köydeki sütleri kıymetlendirecek ve satışı kolaylaştıracak kooperatifler teşkiline çalışılacaktır.”
Aradan yıllar geçti. Atatürk’ün düşüncelerini hayata tam olarak geçiremedik. Örneğin yukarıda belirtildiği üzere bugün,
tarımsal ürünleri işlemede kooperatiflerin payı yüzde 3-4’ü
geçmiyor. Türkiye ekonomisi de dışa bağımlılığı yırtmış değil.
Bugünün Atatürkçüleri, bunun nedenlerini sağlıklı olarak çözümlemeli. Olumsuzluğun temeli, çıkarları Batı ile (Atatürk’ün
deyişiyle düvel-i muazzama) bütünleşmiş işbirlikçilerinin topluma egemen oluşundan kaynaklanıyor. İşbirlikçiler, “Türkiye,
Ankara’dan yönetilemez” diyorlar. Kimileri açık, kimileri örtük
geleceklerini Brüksel’e (Avrupa Birliği) ve Amerika Birleşik
Devletleri’ne bağlamışlar. Çözüm ise, bütün ulusalcı güçlerin
iktidara yürümesinden geçiyor.
Sözümüzü, kooperatifçilik sektörünün ulusal sermaye açısından
önemini belirterek bitirelim. Günümüzde “Ulusal Sermayenin Adresi,Kooperatif Sektördür”dür. Bunu “Türkiye
Kooperatifçilik Stratejisi”ni oluştururken unutmayalım.
Gümrük ve Ticaret Bakan Yardımcısı
Fatih Metin, yaptığı konuşmada kooperatiflerin öneminin tüm dünyada
kabul edildiğini, bu nedenle Birleşmiş
Milletler (BM) tarafından 2012 yılının
Uluslararası Kooperatifler Yılı olarak
ilan edildiğini dile getirdi. Hükümet ve
bakanlık olarak kooperatiflere büyük
önem verdiklerini ifade eden Metin, kooperatiflerin sosyal ve iktisadi kalkınmanın nimetlerinin daha geniş kesimlere ulaştırılmasını sağlayan en önemli
araçlardan biri olduğunu kaydetti.
Metin, gelişmiş ülkelerde kooperatiflere
halkın katılım düzeyinin oldukça yüksek olduğunu ifade ederek, Japonya'da
her 3 aileden 1'nin Kanada'da her 10
kişiden 4'ünün, Almanya'da da her 4
kişiden 1'nin en az 1 kooperatifin ortağı
olduğunu kaydetti.
Türkiye'de ise Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı'nın görev ve sorumluluk alanında faaliyet gösteren 30 ayrı türde 84
bin civarında kooperatifin 8 milyondan
fazla insana hizmet sunduğunu belirten Metin, ''8 milyonu aşkın insanımızı
sarlı, ''Biz de kendi ürettiklerimizi korumalı, desteklemeliyiz'' diye konuştu.
ekonomik aktivitelerin içine katmayı
başaran kooperatif işletmeler, özellikle
kırsal alanda istihdamın arttırılması, iç
ve dış ticaretin geliştirilmesi, piyasaların düzenlenmesi ile refah ve zenginliğin ülkemizin en ücra köşelerine kadar
ulaşmasına öncülük ediyor'' dedi.
Uluslararası Kooperatifler yılında Türkiye'deki kooperatiflerin daha güçlü
ve etkin kuruluşlar olması için önemli
adımlar attıklarını anlatan Metin, şöyle
konuştu: ''Cumhuriyet tarihinde bir ilke
imza atarak, dünyaya örnek bir çalışma
yaptık. Bakanlığımız koordinasyonunda hazırlanan Türkiye Kooperatifçilik
Strateji ve Eylem Planı'nı devletin resmi bir belgesi haline getirdik. Bu, strateji ve eylem planı ile birlikte ülkemiz
kooperatifçilik vizyonu 'güvenilir, verimli, etkin ve sürdürülebilir ekonomik
girişimler niteliğini kazanmış bir kooperatifçilik yapısına ulaşmak' olarak
belirlenmiştir.''
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı
Ziya Altunyaldız da, kooperatifçilik sisteminin rasyonel ve bütüncül bir yaklaşımla ele alınıp uygulandığında üreticilere, tüketicilere, küçük işletmelere
ve diğer menfaat sahiplerine çok büyük
fayda sağladığını söyledi.
Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı, kooperatifçiliğin gelişebilmesi için yerel
ekonominin desteklenmesi, yerli malı
kullanma bilincinin geliştirilmesi gerektiğini söyledi.
İtalyanların ''yüzde 100 İtalyan'' şeklinde slogan ürettiklerine işaret eden Nik-
Niksarlı, kooperatifçiliğin gelişmesi için
kooperatiflerin tek çatı altında toplanması gerektiğini, bu konuda dikey örgütlenmelerin zorunlu hale getirilmesi
gerektiğini kaydetti.
Konuşmaların ardından Kooperatif Yılı
kapsamında çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcilerine desteklerinden dolayı ödül ve plaketler verildi.
Ardından, Gümrük ve Ticaret Bakan
Yardımcısı Fatih Metin, Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altunyaldız ve beraberindekiler Türkiye
Kooperatifler Fuarı'nın açılışını gerçekleştirdiler.
Fuara Katılan Pankobirilk, Tarım Kredi
Koopertifleri, Ecza Koop, Trakya Birlik, Karadeniz Birlik, Tariş Zeytinyağı,
Pamuk, Üzüm, İncir Kooperatifleri,
Gülbirlik, Fiskobirlik, Güneydoğu Birlik, Antbirlik, Çukobirlik, Koza Birlik,
Orkoop, Sürkoop, Tüskoop ve bazı illerden kooperatifler katıldı.
“Süt Sempozyumu 2012” Tire’de Gerçekleştirildi
»»Ege Üniversitesi Tire Kutsan Meslek Yüksek Okulu tarafından organize edilen Süt
Sempozyumu 2012, Tire Belediyesi Kültür Sanat Salonu’nda yapıldı.
Ege Üniversitesi Tire Kutsan Meslek Yüksek
Okulu Müdürü Prof. Dr. Harun Raşit
Uysal yapmış olduğu sempozyum açılış
konuşmasında, sempozyumun süt üreticisinin yoğun olarak bulunduğu Tire’de
yapılıyor olmasının önemine dikkat çekti. Uysal; “insan sağlığını son derece ilgilendiren bir konuyu konuşacağız bugün.
Süt Sempozyumunun Tire’de yapılıyor
olmasını çok önemli buluyorum. Süt
üretiminin, işletmelerinin yoğun olduğu
bir yer olan Tire’de yapılan bu sempozyumun son olmamasını diliyor, emek
verenlere teşekkür ediyorum” dedi.
Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı
Dr. Turhan Tuncer, süt ve süt ürünlerinin
sağlıklı yaşam için vazgeçilmez bir kaynak olduğuna ifade ederek, “Türkiye’nin
yıllık süt tüketimi kişi başına 26–27 litre.
Oysa bu rakam Avrupa’da 100 litrenin
üzerinde. Kırsal kalkınmaya önem verilerek desteklenmeli. Tüketimi artırmak
adına okul sütü projesi çok önemlidir.
Hiç süt içmeyen çocuklarımız var” dedi.
Süt Sempozyumu 2012’nin birinci oturumu E.Ü Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi
Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özer Kınık başkanlığında yapıldı. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Ayşe Uzmay
Türkiye’de süt hayvancılığı politikaları,
ASÜD Derneği Genel Sekreteri Dr. İsmail Mert Türkiye’de süt sektörü analizi,
A.Ü Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve A.ü
Gıda Güvenliği Enstitüsü Müdürü Prof.
Dr. Nevzat Artık Gıda güvenliği açısından çiğ süt kalitesi, Tire Süt Kooperatifi
Yönetim Kurulu Başkanı ve İzmir Tarım
Grubu Başkanı Mahmut Eskiyörük Süt
Sektöründe Örgütlenme modeli Tire Süt
Kooperatifi konularında bildiri sundular.
Oturumun son konuşmacısı Tire Süt
Kooperatifi Mahmut Eskiyörük, katılımcıların ilgiyle dinlediği sunumunda
Küçük Menderes bölgesindeki üreticinin efelik ruhuyla hareket ettiğini kaydetti. Eskiyörük, “10 süt ineği olan işletme Avrupa’daki sütten daha kaliteli süt
üretiyor. Kooperatifleşme olduktan sonra üreticiler bırakın 10 ineği ile süt üretsin. Onlarca süt ineği ile işi bilemeyen
kişiler üreticiyim diye geçiniyor. ” dedi.
Çözüm Kooperatifleşmede
Sempozyumun sonuç bildirgesinde kü-
çük aile işletmelerinin yaşatılması istenerek, süt sektöründe kayıt dışılığın
önlenmesi, gıda güvenliğinin sağlanması, fiyat istikrarı, maliyetlerin düşürülmesi, üreticinin pazarlama sorunun
giderilmesi üretimde planlamanın yapılabilmesi ve köyden kente göçün önlenmesi için kooperatifleşmenin gerekliliğine vurgu yapıldı.
Bildirgede, “Bu yapılanmanın teşvik
edilmesine yönelik; sütünü örgütler kanalıyla pazarlayan üreticiye ve sütü soğuk zincir altında kontrollü bir şekilde
toplayan örgütlere daha yüksek teşvik
primi verilmelidir.
Büyükbaş hayvancılığın yanı sıra küçükbaş hayvancılık da hak ettiği yeri almalıdır. Süt işletmeleri; kayıt dışı çalışarak
hileli gıdalar üretenler nedeniyle haksız rekabet ile karşı karşıyadır. Ucuzcu
market politikaları nedeniyle birçok firma ucuz mal elde etmek için katkı maddeleri kullanmakta ve bu durum tüketici
sağlığını tehdit etmektedir. Süt işletmeleri yetiştiriciye süt parasını 15-30 gün
aralığında ödedikleri halde, ürünlerinin parasını marketlerden en az 3 ayda
alabilmektedir. Medyada çoğunlukla
süt ve süt ürünleriyle ilgili uzmanlarından doğru bilgiler almak yerine uzman
olmayan kişilerden spekülatif bilgiler
alınmakta ve bu durumda tüketiciyi
yanlış yönlendirmektedir.” denildi.
̇
̇ Ocak 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
BİRLİKLERDEN HABER
5
Denizli’de“Kooperatifçilik” Konulu Şiir Ve Kompozisyon Yarışması Düzenlendi
»»Dünya Kooperatif yılı etkinlikleri kapsamında, Köy-Koop Denizli Birliği, Kale Kaymakamlığı, Milli Eğitim Müdürlüğü ile birlikte, Kale İlçesi’nde,
İlkokul, Ortaokul ve Liselerarası “Kooperatifçilik” konulu, şiir ve kompozisyon yarışması düzenlendi.
21 Aralık 2012 Dünya Kooperatifler
Günü’nde, Kale Belediye Düğün salonunda gerçekleştirilen etkinlikle
yarışmada dereceye girenlere ödülleri verildi.
Pamukkale Üniversitesi Öğretim
Üyesi Doç Dr. İlhan KÜÇÜKKAPLAN, Denizli Köy-Koop Birlik Başkanı Mehmet VAROL, Yönetim Kurulu
Üyeleri Hüseyin İNAMLIK, Ahmet
CERAY, Şuayip TEKELİ, İlçe Milli
Eğitim Müdürü Nurettin TIKIM, İlçe
Tarım Müdürü Yüksel SÖZGEN, İlçe
Halk Eğitim Müdürü İlhan GÖZETEN, Orman İşletme Müdürü Erdal
DİNGİL ve Bölge şefleri, çok sayıda
Belediye Başkanı, Kooperatif Başkanları, Köy Muhtarı, Kale Halkı ve
Öğrencileri katıldı.
Ödül törenine Kale Kaymakamı Serap ÖZMEN, Belediye Başkanı İsmail YARIMCA İl Milli Eğitim Müdürü
Sebahattin AKGÜL, İl Tarım Müdürü Sezgin KUTLU, İl Müdür Yardımcısı Nejdet DEMİR, İlçe Garnizon
Komutanı, İlçe Emniyet Amiri, İl
Kadastro Müdürü Emin MADRAN,
İlkokullar arası şiir yarışmasında, Belenköy İlkokulu 4/A sınıfı Öğrencisi
Hakan KARTİZ “Kooperatifim” şiiri
ile 1., Kale İlkokulu 4A sınıfı Öğrencisi Latif YETİŞKİN “Kooperatifçilik”
şiiri ile 2. , Gölbaşı İlkokulu 2/A sınıfı
Öğrencisi H. Basri BÖLÜM “Koopertifçilik” şiiri ile 3. Olmuştur.
Ortaokullar arası şiir yarışmasında,
Kale Ortaokulu 7B sınıfı Öğrencisi
Fatma TIKIM, “Birlik Olalım” şiiri
ile 1. , M. Kemal ARACI Ortaokulu
6A sınıfı Öğrencisi “Kooperatif” şiiri
ile 2. , Cumhuriyet Yatılı Bölge Okulu 7/A sınıfı Öğrencisi, “Kooperatif” şiiri ile 3. Olurken, Liseler arası
Kompozisyon yarışmasında Mustafa
SİPAR Anadolu Lisesi 10E sınıfı Öğrencisi Hatice Büşra BALA “Gönül
Hakan Kartiz Kooperatifim Şiiri ile
İlkokullararası 1.’si
Köprüsü” isimli eseri ile 1. , Mustafa
ŞİPAR Anadolu Lisesi 10A sınıfı Öğrencisi İkram KARADUMAN “Kooperatif” isimli eseri ile 2., Kale İmam
Hatip Lisesi 12/A sınıfı Öğrencisi
Ayşenur İVGİN “Kooperatifçilik”
konulu eseri ile3. Olmuştur.
74
Öğrencinin katıldığı yarışma-
Hatice Büşra Bala Gönül Köprüsü
LiselerarasıKompoziyon 1.’si
da, 1. olan Öğrencilerimize, 1 altın,
1 plaket ve 1 kalem takımı, 2. Olan
Öğrencilere 1 altın, 1 plaket, 1 kalem
takımı, 3. Olan Öğrencilere 1 plaket,
1 kalem takımı verilir iken, ayrıca
yarışmaya katılıp dereceye giremeyen 65 Öğrenciye’de kalem takımı
hediye edildi.
Fatma Tıkım Ortaokullararası Şiir 1.’si
Denizli Milli Eğitim Müdürlüğü’nce
oluşturduğu Komisyon tarafından
seçilip, dereceye giren 9 eser sahibi
öğrenci ödüllerinı aldı.
21 Aralık Dünya Kooperatifçilik
Günü sebebiyle Denizli Köy-Koop
Birliği tarafından İl ve İlçe protokolüne, günün anlamını içeren plaketler sunuldu.
Kastamonu Köy-Koop’dan 2013
Eylem Planının Tanıtım Çalıştayı
»»Alman Kooperatifleri Konfederasyonu (DGRV)
ile birlikte 2005 yılından beri yürütülen “Tarımsal
Amaçlı Kooperatif Örgütlerinin Desteklenmesi Projesi”
kapsamında 26 Aralık 2012 tarihinde 2013 yılı eylem
planının tanıtımıyla ilgili toplantımız Kastamonu
Ticaret Borsasi Toplanti Salonunda gerçekleştirildi.
Toplantıya Pilot kooperatiflerin 2013
yılında yapacakları çalışmalar, Eylem Planı Tanıtımı ve birliğin 2013
yılı içerisinde yapmayı hedeflediği
faaliyetlerle ilgili bilgi verildi. Ayrıca
kooperatiflerin 2012 yılı içerisinde
yürüttüğü faaliyetlerin değerlendirilmesi yapıldı. Toplantıya, pilot
kooperatif yöneticilerinin yanı sıra
Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme
Şube Müdürü ve personelleri katildi.
Tarım Ve Kırsal Kalkınmayı
Destekleme Kurumu
Birliğimizi Ziyareti
Birliğimiz faaliyetlerini yerinde görmek ve görüş alışverişinde bulunmak amacıyla, 27 aralık 2012 tarihinde birliğimiz eğitim salonunda
düzenlenen toplantı, Tarım ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumu
Kastamonu İl Koordinatörü Enis
Gökçek ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu uzmanla-
Muğla Köy-Koop Birliğine Bağlı Yazı Köyü Tarımsal
Kalkınma Kooperatifi Zeytinyağı Sıkım Tesisini Yeniledi
S.S. Yazı Köyü Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi, 2012 yılı Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığının kredi
desteğiyle atıl durumda bulunan
eski Zeytinyağı Sıkım Tesisi onarılarak ve makine-ekipman desteği
alarak günümüze uygun modern
bir şekle dönüştürdü.
S.S Yazı Köyü Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi bünyesinde ki zeytinyağı sıkım tesisi 5 Aralık 2012 tarihinde ortakların yoğun ilgisiyle
faaliyete geçirildi. Modernizasyonu yapılan üretim tesisi, ilk
sıkımda zeytinyağının asitlik
oranı 0.5 oranında belirledi.
Yönetim Kurulu Adına konuşan Kadir BALCI, gelecek yıllarda ki amaçlarının zeytinyağı
atıklarının “Doğal Gübre” olarak değerlendirilmesi için girişimlerde bulunmak, organik
üretim yaparak markalaşmak
olduğunu dile getirdi.
Sındı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
Projeleriyle Gelişiyor
rının katılımlarıyla gerçekleşmiştir.
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kastamonu İl Koordinatörü Enis Gökçek, kuruluşlarının
ağırlıklı olarak tarımsal yatırımlara
destek verileceğini, bu faaliyetlerde köy-koop birliğinin hazırlayacağı projelerin ilimiz ekonomosi için
önem arzettiğini vurguladı. Birlik
baskanı Erol Akar, hedeflerinin özellikle tarım ve hayvancılık alanında
mevcut alt yapılarının daha da geliştirilmesi, teknolojiden azami ölçüde
yararlanmak istediklerini belirterek
bu konularda proje calışması hazırlıklarının başlatıldığını belirtti.
»»Köy-Koop Muğla Birliğine bağlı Sındı Köyü Merkeze 20 km uzaklıkta,
yarımadanın uç kısımlarında yer alan, doğal bitki örtüsü ve tarihi dokusuyla hoş
manzaralara sahip bir köydür.
7 Şubat 2006 tarihinde 7 ortağıyla
kurulan, S.S. Sındı Köyü Tarımsal
Kalkınma Kooperatifi; bulunduğu
bölgenin kalkınmasına destek olmak ve iş olanağı olmayan köylerinde, istihdam yaratarak gelişmeye devam ediyor.
Sındı Köyün de bakanlığın kabul ettiği yaklaşık 400 dönüm
sertifikalı ekolojik ürün yetiştirilecek arazi bulunmaktadır.
Sındı Köyü Kooperatifi; bal (cam,
kekik ve çiçek), badem (sarı kuru iç
badem, nurlu kuru iç madem), harnup (keçiboynuzu), badem şekeri,
üç ayrı tür ezme (şekerle yapılan
badem ezmesi, bal ve badem ezme,
bal ve keçi boynuzu ezmesi), sızma
zeytinyağı ve polen ürün çeşitini
Türk Patenti Enstitüsü marka tescil belgeli olarak gerçekleştiriyor.
Kooperatif ayrıca adaçayı, defne ve
son dönemlerde tüketiciden ilgi gören kapari üretimi de yapıyor.
Hedef Ekolojik Üretim
Kooperatif ürünlerini Sındı Köyü
kadınlarının ördüğü el işi ambalajlarla piyasaya sunuyor. Kooperatif
binasında kadınlara ayrılmış alanda yapılmış olan el işi örgüler serginleniyor.
Kooperatifin ilk hedefi kooperatif mali yönden güçlendiği zaman,
sertifika almış kuruluşlarla anlaşıp
ekolojik üretim yapmak. Sındı köyünde yaşayan kadınlarla yapılan
ortak çalışmaları (kurulan örgü
ambalaj) geliştirerek, kooperatifin ürünlerini yurtdışına ihracatını
gerçekleştirmek.
6
̇
̇
Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Köy-Koop ve Köy Enstitüleri İle Ne
Zaman Yüzleşilecek?
Ülkemizde, son yıllarda tarihimizin geçmiş dönemlerinde yaşanan olumsuzluklarla yüzleşme sürecine girilmiştir. Yapılan darbelerle ve
yaşanan sorunlarla yüzleşme dönemi açılmıştır. Bunlar son derece olumlu gelişmelerdir.
Tarihimizde karanlık hiçbir sayfanın kalmaması, sonucu ne olursa olsun her şeyin açıklığa kavuşturulması ve sorumlularından hesap
sorulabilmesi demokrasimiz adına önemlidir.
1960’lı yıllarda kuruluşları gerçekleşmeye
başlayan kooperatiflerle örgütlenmeye başlayan üreticinin, ekonomik ve sosyal gelişimine
önemli katkılar sağlayan, hatta banka sahibi
olmaktan ithalata ve ihracata kadar her türlü ekonomik faaliyetleri yürütmeye başlayan
Köy-Koop Merkez Birlikleri ve bölge birlikleri
neden kapanma noktasına getirilmiştir.
• Neden mal varlıklarına el konulmuştur?
• Bu kadar olumsuzluğa rağmen yöneticilerine ne ceza verilmiştir?
• Acaba birilerinin menfaatlerine mi halel gelmiştir?
• Kimlerin ayağına basılmıştır?
• Bunların sorgulanması gerekmez mi?
Bu durum insanın aklına Köy enstitülerinin
kapanış nedenlerini akla getiriyor.
Köy enstitüleri, kurulduğu 1940 yılların ekonomik ve sosyal yapısı içerisinde değerlendirilmelidir. Günün ve ülkenin gerçekleri ile örtüşen bir eğitim modelidir.
Ancak; görülüyor ki bu ülkede maalesef şahsi
menfaatler nedeniyle neler heba edilmemiştir ki!
Köy enstitülerinin kapanış
nedenleri gerçekten çok ilginçtir.
Ve ibret alınması gereken bir
olaydır. UNESCO nun bütün geri
kalmış ülkeler için örnek alınmasını
önerdiği bir eğitim sistemi. Ancak
bir anda yok edilebiliyor.
Köy Enstitüleri; bundan tam 72 yıl önce,
Cumhuriyetimizi daha ileri götürmek
ve o zamanki çoğu çok fakir köylerimizde yaşanan dogmatik ve feodal bir eğitim biçimine karşı ulusal, halka dönük,
özellikle fakir halkın ve köylümüzün yararlanabileceği, üretimi esas alan, köylerimizi karanlık düşüncelerin ve ağalık
esaretinin zincirlerinden kurtarmayı
amaçlayan, Cumhuriyetimizi tam anlamıyla temsil edecek katılımcı bir eğitim
sağlamak amacıyla kurulmuşlardı.
Bu amaçla; buralarda ilkokul öğretmenleri yetiştirilecek, yetişen bu öğretmenler
yine köylerimize gönderilerek oralardaki
köylümüzün ve köylerimizin gelişmesine
büyük katkılar sağlayacaklardı.
Bu nedenle de 17 Nisan 1940 tarihli ve
3803 sayılı yasa ile bu okulların kurulmasına başlandı. Bu okullara köylerden seçilen öğrenciler ve atanan öğretmenler, sırtlarında taş taşıyarak, kendi
elektriklerini kendileri elde ederek, çok
uzaklardan köylere su getirerek, tarlaları ekerek ve biçerek, fırınlar kurup kendi
ekmeklerini üreterek, yoktan var ederek
bozkırların ortasında okullarını kurdular ve bu okullarda eğitimlerini alarak
birer köy öğretmeni olarak yetiştiler.
Erol AKAR
Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı
27 Ocak 1954 tarihinde çıkarılan kanunla neden kapatıldı biliyor musunuz?
Gelin bu sorunun cevabını, bu okulları
kapattırandan alalım ve öğrenelim….
Sorunun cevabını Toprak ağası ve daha
sonra Van milletvekilliği yapmış Kinyas
KARTAL veriyor….
“Köy Enstitülerini Ben Kapattırdım…”
Kinyas Kartal; Ben kapattırdım köy enstitülerini… Ben toprak ağasıyım. 200’e
yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk
bana tapar…. Ne işi varsa bana sorar.
Evlenecek, boşanacak, askere gidecek,
mahkemesi nesi varsa gelir bana danışırdı... Ama Köy Enstitüleri açıldıktan
sonra 5 köyüme, köy enstitüsü mezunu öğretmen geldi ve bu 5 köyden artık
kimse gelip bana danışmamaya başladı.
Ben düşündüm 200 köyümün hepsine
köy enstitüsü mezunu gelirse benim
ağalım ne olur, sıfıra düşer! Öyleyse benim harekete geçmem gerekir dedim ve
Doğu’daki bütün ağalara telefon ettim
ve onları topladım.
Bir de Batı’dan buldum. Eskişehir’den
Emin Sazak, Sonra Menderes’le pazarlığa gittik. Yıl 1950, seçimlerden önce…
Dedik ki; Köy enstitülerini kapatırsan,
şu gördüğün Doğu’daki tüm toprak ağaları ve Batı’dan Emin Sazak oyları sana.
Kapatmazsan oy yok! Menderes’te iktidara geldikten sonra sözünü tuttu ve
bunların temelini sarsmaya başladı ve
en sonunda 1954 yılında çıkarılan kanunla da kapatıldı. Bu okulların kapatılmasının komünizmle ilgisi yoktur.
Babam beni Moskova Üniversitesinde
okutturdu. Komünizmin ne olduğunu
iyi bilirim. Köy enstitülerinde komünizmi bilen kimse yoktu. Karma eğitimle
ilgisi yoktur. Kapatılma sebebi de size
anlattığım gibidir.”**
Ve Kinyas KARTAL şöyle söylüyor.
“Köy Enstitülerinin bütün günahı omuzlarıma, sevabı başkalarına olsun. O kurumların günahı bile bana yeter.”
Bir avuç kalan Köy Enstitüsü mezunu heba
olmanın üzüntüsü ile bu gerçeği her vesile ile
anlatma çabasını sürdürmektedir. Ancak, ne
kadar dikkate alındığı da tartışılır.
Köy Enstitüleri ile Köy-Koop’ların kapatılma
gerekçelerinin ne kadar benzerlik taşıdığını ister istemez düşünüyorsunuz.
Her ikisinde de aydınlanmaktan güçlenmekten zarar görecek unsurların ülke yönetiminde
ne kadar etkin olduğu gerçeğidir.
Artık bu gerçeklerle de yüzleşmek zamanı gelmedi mi?
* Kinyas KARTAL ile ilgili sözler ekonomisttürk
sitesi yazarlarından Marko paşa’nın makalesinden
alınmıştır.
Göktürk-2 Tarım Alanında da Kullanılacak
»»Türkiye'nin yüksek çözünürlüklü yerli keşif uydusu Göktürk-2,
Çin'deki Jiuquan Fırlatma Üssü'nden uzaya fırlatıldı.
Ankara'dan Canlı yayınla da takip edilen fırlatma dolayısıyla TÜBİTAK UZAY'da TBMM
Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Necdet Özel, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat
Ergün, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanı Binali Yıldırım, Milli Eğitim Bakanı
Ömer Dinçer, Milli Savunma Bakanı İsmet
Yılmaz, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yücel
Altunbaşak'ın katılımıyla tören düzenlendi.
TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü (UZAY) ve TUSAŞ İş Ortaklığı tarafından yüksek yerlilik oranıyla üretilen ve 2,5
metre çözünürlüğe sahip Göktürk-2, Türkiye
saatiyle 18.13'de Çin Halk Cumhuriyeti'nin
Gansu Eyaleti'ndeki Jiuquan Uzay Fırlatma
Merkezi'nden uzay yolculuğuna başladı.
ODTÜ yerleşkesindeki TÜBİTAK UZAY tesislerindeki törende, Çin'deki fırlatma üssü
ile Ankara ve Norveç'teki yer istasyonlarında görev yapan TÜBİTAK UZAY ekipleriyle
canlı bağlantı yapıldı.
Tarım alanlarında kulllanılacak
Yüzde 90’dan fazlası yerli olan Göktürk-2 uydusu 98,5 dakika da bir dünya turu atacak.
Uydudan elde edilecek görüntülerin, askeri
alanda istihbarat, sivil alanlarda ise tarımsal
ürün analizleri, rekolte tahminleri, zirai mücadele, çevre kirliliği, şehir planlaması, madencilik sektörü, doğal afetlerin neden olduğu
hasarların değerlendirilmesi gibi amaçlarla
kullanılacak. Uydudan tek seferde 600 kilometrelik şeridin görüntüsü indirilebilecek.
Türkiye'nin Tarım Arazileri Daralıyor
»»Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin, "20
yılda 3.5 milyon hektar tarım arazisini kaybettik." dedi.
Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin, düzenlediği basın toplantısında, Türkiye'de resmi rakamlara göre, 2010
yılı itibariyle 24 milyon 294 bin hektar tarım
alanı bulunduğunu, 10 yıl önce bu rakamın
27 milyon 856 bin hektar olduğunu söyledi. Türkiye'deki tarım toprakları açısından
önemli bir sorunun da "yabancılara satış olduğunu" savunan Yetkin, son çıkarılan ''Büyükşehir Yasası''nın da tarım topraklarını
tehdit ettiğini öne sürdü.
a
inad t.
Mak 5 ve 1L
ı
n
Ay 25 0,
eme r.
0,
0,2 Paketl ektedi
m
l
i
lab
Yapı
Yetkin, tarım arazilerinin parçalanması ve düşük verimle
kullanılmasının da
önemli bir sorun olduğunu ifade etti.
Son 10 yılda 3 milyon hektar alanının
toplulaştırıldığını
belirten Yetkin, yapılan çalışmaları desteklediklerini söyledi.
et
Poş
ter zaçlı, ci
s
c
Ele m Ka Çevre
He e En ür.
d
d
Hem Çözüm
Organik Tarım Yeni Anayasada
»»Yeni anayasada tüketiciler “Devlet, tüketicileri koruyucu ve
aydınlatıcı tedbirler alır” ifadesiyle güvence altına alındı.
TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu bünyesinde
oluşturulan 1 ve 2 Nolu Alt Yazım Komisyonları, kaleme aldıkları maddelerde “Organik
tarımı” anayasal haklar arasında aldı. 1 Nolu
Alt Komisyon, “Temel Hak ve Özgürlükler”
bölümüne eklenecek maddeler üzerindeki
çalışmalarını tamamlama aşamasına geldi.
“Tarım, Hayvancılık ve Bu Üretim Dallarında
Çalışanların Korunması” maddesinde sürpriz
bir düzenlemeye yer veren komisyon, “organik
tarımı” da İktidar ve muhalefetin tam mutaba-
katıyla metne dökülen madde şöyle:
“Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların
amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek,
tarımsal üretim planlaması ilkelerine ve yerli
türlerin çeşitliliğinin korunması esasına uygun
olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak
ve organik tarım ve hayvancılık yöntemlerini
teşvik etmek amacıyla tarım ve hayvancılıkla
uğraşanları özel olarak destekler. Bunların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin
sağlanmasını kolaylaştırır.”
ELECSTER OYJ
ASO 2. Organize Sanayi Bölgesi 2032. Cad. No:1 Temelli ANKARA Tel:(312) 641 32 52- 394 77 94 Fax: (312) 394 77 95
[email protected]
ELECSTER OYJ PL 39 37801 TOIJALA FINLAND
Tel: +358 201 541 211 Fax: +358 201 541 400 e-mail: [email protected]
www.elecster.fi
www.gemak.com.tr
̇
̇ Ocak 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
1. Ulusal Elma Çalıştayı Isparta’da Yapıldı
»»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar
ve Politikalar Genel Müdürlüğü ile Eğirdir Meyvecilik Araştırma
Enstitüsü tarafından ortaklaşa organize edilen 1. Elma Çalıştayı
Barida Otel’de yapıldı.
Çalıştay; Isparta Valisi Memduh Oğuz, GıdaTarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal
Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürü
Doç. Dr. Masum Burak, Bitkisel Üretim
Genel Müdür Yardımcısı Dr. Talat Şentürk,
akademisyenler, sektör temsilcileri ve üreticilerin katılımıyla 18-19 Aralık tarihlari
arasında düzenlendi. Çalıştayda, ülke elma
sektörünün mevcut durumu, sektörün güçlü ve zayıf yönleri ile dışsatımda karşılaşılan sorunlar ana tema olarak işlendi.
TAGEM Genel Müdürü Masum Burak,
çalıştayın açılış konuşmasında, tarımın
stratejik ve dinamik bir sektör olduğunu
ve devamlı takip edilmesi gerektiğini vurguladı. Burak, "Tarım desteklemesini 10
yılda 1.8 milyar TL'den 8 milyar TL'ye çıkardık. Ar-Ge çalışmalarına hız verdik. ArGe bütçemizi 10 milyar TL'den 130 milyar
TL'ye yükselttik. 50 araştırma merkezinde
2 bin uzman personel ile Ar-Ge çalışmaları
yapılmaktadır." diye konuştu.
Meyve üretiminde hızlı bir artış olduğuna
dikkatleri çeken TAGEM Bitkisel Üretim
Genel Müdür Yardımcısı Talat Şentürk,
Türkiye'de 10 yıl önce 13 milyon ton meyve üretilirken, bu yıl 18 milyon ton meyve
üretimi gerçekleştirildiği bilgisini verdi. 10
yıl önce 2 milyon ton elma üretilirken, bu
yıl 2 milyon 800 bin ton elma üretimi gerçekleştirildiğini söyleyen Şentürk, "Dünya
ülkeleri ürettikleri elmanın yüzde 10'unu
ihraç ederken, biz sadece yüzde 3'ünü ihraç edebilmekteyiz. Çiftçimiz çalışıyor,
devletimiz çalışıyor ama ihraç edemiyoruz." diye konuştu.
Isparta Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Sıddık İpek ise Türkiye'de üretilen
elmanın yüzde 23'ünün Isparta'da gerçekleştirildiğini söyledi.
Isparta Valisi Memduh Oğuz da Isparta'nın
bir ilim şehri olduğunu, Gül'ü ile adının
anıldığı gibi elması ile de anılacağını belirtti.
Çalıştay sonuçlarını açıklayan TAGEM Genel Müdürü Masum Burak, çalıştayda 'Üretimin Pazara Etkisi', 'Altyapının Pazara Etkisi' ve 'Finansman ve Pazarlama' başlıkları
altında elmayı ele aldıklarını söyledi.
Elmada Yeni Pazar Alanı Rusya ve
Türk Cumhuriyetleri
Ortadağu pazarlarını koruyarak, Rusya ve
Türk cumhuriyetlerinin potansiyel pazarlar
olarak dikkate alınması gerektiğine dikkat
çeken Burak, "İhracat yapan firmalar desteklenmeli. Bu firmalarla yurt dışı ortakları
bir araya getirilerek ilişkiler geliştirilmeli.
İç ve dış pazar dikkate alınarak, gelişen dinamik yapı içerisinde yeni çeşitlerin geliştirilmesi için kamu ve özel sektörün Ar-Ge
çalışmaları desteklenmelidir." dedi.
Canlı Hayvan ve Et İthalatı Durduruldu
»»Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 3 yıl boyunca et fiyatını
düşürmek için yaptığı ithalatı fiilen durdurdu.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ithalat
yapacak firmalara kontrol belgesi vermeyerek ve ithalat için veteriner hekim görevlendirmeyerek ithalat yasağını fiili olarak
uygulamaya başladı. İthalatın durdurulmasına ilişkin kararın yakında açıklanması bekleniyor. Bakanlığının bu kararı almasında son aylarda çok sayıda süt ineğinin
kesilmesinin etkili olduğu ifade edildi.
Et ithalatının resmen durdurulmasında süt
ineklerinin kesilmesi ve karkas et fiyatının
16 liradan 13 liraya kadar düşmesi etkili
oldu. Bakanlık, et fiyatındaki düşüşü önlemek ve ithalat baskısını kaldırmak ve sektörü psikolojik olarak rahatlatmak için ithalatı yasaklama yoluna gittiği ifade ediliyor.
Avrupa Birliği'ne verilen taahhütler çerçevesinde ithalatın resmen yasaklandığının
açıklanamayacağını belirten sektör temsilcileri, bakanlığın yetkilerini kullanarak
ithalatı durdurduğuna dikkat çekiyor. Bilindiği gibi canlı hayvan ve et ithalatının
yapabilmesi için Bakanlık kontrol belgesi
düzenliyor. Ayrıca, ithalatın fiili olarak
gerçekleşmesi için ithalatçı firmanın talebi üzerine bakanlık resmi olarak veteriner
görevlendiriyor. Veteriner hekim ithalatın
yapılacağı ülkeye giderek hayvan seçimine katılıyor. Veteriner hekim denetiminde
ve raporu doğrultusunda ithalat yapılıyor.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ithalatçı firmalara kontrol belgesi vermeyerek
ve veteriner hekim görevlendirmeyerek ithalatı fiili olarak durdurdu.
3 yılda 3 milyar dolar ithalat
Hükümet, 2009'un son aylarında kırmızı
et fiyatının çok yükselmesini gerekçe göstererek 2010 Nisan'ında gümrük vergilerini
düşürerek ithalat kapılarını açtı. İlk olarak
kasaplık canlı hayvan ithalatına izin verildi. Daha sonra besilik hayvan, kurbanlık
ve küçükbaş hayvan ithalatına izin verildi.
Buna rağmen et fiyatında istenen oranda
düşüş sağlanamayınca karkas et ithalatına
da izin verildi. Son 3 yılda toplam 3 milyar dolarlık canlı hayvan ve karkas et ithal
edildi. İthalat nedeniyle besiciler ve süt
hayvancılığı yapanlar büyük zarara uğradı.
Zarar eden birçok işletme kapandı veya el
değiştirdi. Koç-Ata Çiftliği ve McDonalds
gibi büyük işletmeler ithalata ve yüksek
yem fiyatlarına dayanamayarak sektörden
çekildi. Birçok işletme besilik hayvan ihtiyacını ithalatla karşılamaya başladı. Ancak,
yem fiyatındaki yükselme özellikle saman
fiyatının 1 liraya kadar yükselmesi buna
karşılık çiğ süt fiyatının düşmesi süt ineklerinin kesilmesine neden oldu. Süt inekleri kesilince kırmızı et fiyatı düştü. Üretici
daha çok mağdur oldu. Öncelikle ithalatta
gümrük vergileri artırıldı ancak bu da çözüm olmayınca Hükümet, 2008'de olduğu
gibi daha büyük bir krizi önlemek ve karkas
et fiyatını belli bir seviyede tutmak için ithalatı durdurmaya karar verdi.
Resmi Gazete'de yayımlanan 2013
Programı'nda, 2009 yılı ikinci yarısından
itibaren sürekli bir artış eğilimine giren
kırmızı et fiyatlarının düşürülmesi için
2010 yılında başlatılan kasaplık canlı hayvan ve et ithalatına değinilerek şu görüşe
yer verildi: "2011 yılı ile 2012 yılı ilk 8 ayını
kapsayan dönemde yaklaşık 500 bin büyükbaş kasaplık canlı hayvan ile 1,7 milyon
küçükbaş canlı hayvan ve 132 bin ton kırmızı et ithal edilmiştir."
7
Kars’ta Güzel Şeyler Oluyor
Kars’ta Boğatepe ve çevresi köysı çoğalınca nöbetleşe tarımın
faydaları ortaya çıkacak. Tek
lerde güzel şeyler oluyor. 1800
ürün (monokültür) hastalık ve
metrede domates yetiştirmek,
zararlıların artmasına neden
kaybolan buğday çeşitlerini canoluyor.
landırmak gibi. Boğatepe Çevre
ve Yaşam Derneği başkanı İlhan
İkinci konu da yerel buğdayKoçulu ve eş başkanı Zümran
lar. Bunlardan en önemlileÖmür ve daha birçok kadın çevrinden biri de kavılca denilen
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
relerindeki hayatı olumlu yönyerel buğday çeşidi. Bildiğimiz
de değiştiriyorlar. Kadınlar çok Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi gibi Türkiye buğdayın ana [email protected]
güçlü bir önderlik sergiliyor.
tanı. Kavılca antik bir buğday.
Derneğin başarılarını anlatmak
Bu proje olmasaydı muhtesayfalar sürer. Bugün sadece ikisinden söz edemelen kaybolurdu. Köylerde bunu üretenlerle
ceğim. Bu yaz gidip yerinde gördük.
konuştuk. Beş-altı sene evvel buğdayı kimyasal gübre ile üretiyorlardı. Bazıları tohuma da
Bu köyler 1800-2200 metre yükseklikteler.
para veriyordu. Şimdi sadece hayvan gübresi
Kars’ın ne kadar soğuk olduğunu biliyorsunuz.
kullanıyorlar. Tohum da artık kendilerinden.
Sebze yetiştirmek zor. Çok yüksek köylerde neVerim kavılcada ve kırmızı buğdayda önceye
rede ise sadece hayvancılık yapılıyor. Biraz daha
göre kısmen artmış. Masraflar azalınca gelirleri
alçaktaki köylerde hayvancılık yanında buğday
de önceye göre artmış bulunuyor. Kavılca buğbaşta bazı ürünler de yetişebiliyor. Dernek çadayı daha pahalı satılıyor. Köylüler bize kırmızı
lışmalarına başlamadan önce çoğu köyde yazın
buğday çeşidi 60 kuruşa satılırken kavılcanın
dahi sebze yetişmiyordu. Daha çok tek yanlı bes3-4 TL’ya bile satıldığını söylediler. Yerel çeşitlenme nedeniyle başta kanser birçok hastalık kol
lerin besin maddeleri açısından zengin olduğugezmekte idi. Köylüler başta “buralarda sebze
nu araştırmalardan biliyoruz. Kavılcada olduğu
olmaz” demişler. Daha sonra her evin yakınıngibi çoğunda lezzet de çok iyi oluyor. Konuştuda küçük bahçeler kurulmuş. Maydonoz, roka,
ğumuz köylüler kavılcadan bulgur yapıldığını ve
tere, soğan vb. birçok yeşillik, ayrıca bazı sebzebununla pişirilen pilavın çok lezzetli olduğunu
ler yetiştiriyorlar. Bazıları naylondan küçücük
söylediler. Bir köylü “eskiden kimyasal gübre ile
seralar yapmışlar. İlkbaharda evlerinin penceüretilmiş buğday çeşitlerinden pilav yaptığımızreleri içinde domates fidesi yetiştirip yazın bu
da hiç lezzet almazdık. İstemeyerek yerdik. Pilaseralara dikiyorlar. Biraz geçte olsa domates, biva burada kaz eti de katarız. Kavılca ile yapılan
ber vb. yetiştiriliyor. Bunlar sayesinde beslenme
pilavın hazmı kolaydır. Şişkinlik yapmaz. Çok su
sistemi iyileşmiş. Yemek yediğimiz yerlerde hep
içersin “dedi. Kars Boğatepe projesinden anlatabu bahçelerden yeşillik, sebze koparılıp yenildi.
cak çok daha güzel şeyler var. Onları başka yazıİlhan Bey “artık kanser olayları daha seyrek gölara saklayalım.
rülüyor” dedi. Her bölgenin üretebildiği kadar
ürün çeşidi yetiştirmesinde büyük fayda var.
Kars projesinin başarılı olmasının bir önemBunu “yerel üret, yerel tüket“ şeklinde formüli nedeni de kadınlara verilen önem. Kadınlar
le edebiliriz. Kars’ta domates üretilebiliyorsa,
projede ve dernek yönetiminde çok önlerde ve
aktifler. Zor koşullarda bile uğraşılırsa hayatı
başka yerlerde neler yapılmaz. Bu uygulamanın
güzelleştirmek, refahı arttırmak mümkün. Yerel
büyük yararları var. Gıdaların seyahati azalacak.
tohumlar ve agro ekolojik tarım başarıya giden
Bu da küresel ısınmayı engelleyecek. Şüphesiz
yolda önemli araçlar.
ticaret sıfırlanacak değil. Her yörede ürün sayı-
8
̇
̇
Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
“Zeytinde Üretim Kalitesini Artırmamız Gerekli”
Röportaj:
Emel Tuğrul
Geçen yıl
zeytinyağı
rekoltesi 191 bin
ton, iç tüketim
miktarı yaklaşık
150 bin ton ve
ihracat yaklaşık
20 bin ton
olmuştur. Sofralık
zeytin için de
benzer durum
söz konusudur.
Geçen yıl üretim
450 bin ton buna
karşı, tüketim
350 bin ton,
ihracat 60 bin ton
olmuştur.
»»Zeytin Hasat Döneminde ülkemizdeki Zeytincilik Sektörünü Ve Zeytin -Zeytinyağı Sorunlarını Ulusal Zeytin Ve
Zeytinyağı Konseyi (UZZK) Başkanı Dr. Mustafa Tan İle Görüştük.
Köy-Koop Haber- Ülkemizdeki zeytin üretiminin durumu nedir?
Mustafa Tan- 2011/2012 Üretim Sezonu Zeytin ve Zeytinyağı Rekoltesi
Ulusal Resmi Tespit Heyeti Tahmin
Heyeti Raporu (UZZK Raporu)’na
göre; 2011/2012 yılında 123.375.338
adet meyve veren, 38.231.803 adet
henüz verime yatmamış olmak üzere
Toplam:161.607.141 adet zeytin ağacımız mevcut iken 2,037,865 adet yeni
dikim gerçekleşmiş ve 163,645,006
adete yükselmiştir.Meyve veren ağaçların toplam ağaç sayısına oranı geçen
yıl %76,34 iken, bu yıl% 80’e yükselmiştir. bir başka ifade ile % 7 oranında
ağaç meyve vermeye başlamıştır. Buna
göre; 2012/2013 yılında;
Türkiye toplam zeytin ağaç varlığının
yaklaşık % 95’ini teşkil eden İzmir,
Balıkesir, Çanakkale, Bursa, Manisa,
Aydın, Muğla, Adana, Antalya, Gaziantep, Hatay, Kilis, Mersin, Osmaniye, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa illerinde ve rekolte tespit heyetlerince
gidilemeyen ancak Bakanlığımız il ve/
veya ilçe tarım müdürlüklerinden temin edinilen bilgilere göre diğer illerle birlikte Türkiye genelinde toplam; 131.263.255adet meyve veren,
32.381.751 adet meyve vermeyenolmak
üzere toplam 163,645,006 adet ağaç
mevcut olup, ağaç başına ortalama 11
kgzeytin verimi ile 1.438.481 ton zeytin
danesi alınacağı, bunun 455.030 ton’
unun sofralık zeytine, 983.450 ton’
unun yağlığa ayrılacağı, bundan da
ortalama 1/4,89 randıman ile 201.196
ton zeytinyağı elde edileceği, tahmin
edilmiştir
K.K.- Dünyadaki zeytin üretimi
ile kıyaslandığındaÜlkemiz zeytinciliğinin durumu nasıldır?
M.T.- Ülkemiz Zeytin üretiminde İspanya, İtalya, Yunanistan’ın ardından
4. sıradadır. Yıllara göre değişmekle
birlikte Dünyada sofralık zeytin üretimindeikinci, zeytinyağı üretiminde ise dördüncüsırada yer almaktadır. 2012/2013 yılı üretim sezonunda
1.438.48 ton zeytin, 201.196 ton zeytinyağı üretileceği tahmin edilmektedir.
K.K.- Ülkemizde zeytin alanlarının toplam tarım alanları içindeki payı nedir? Dağılım nasıldır?
Dünya zeytin alanlarının % 95’i Akdeniz havzasında yer almaktadır. Ülkemizde 774 bin ha zeytin alanı bulunmaktadır. Zeytin alanlarının toplam
tarım arazileri içindeki payı %3,5 dir.
Üretilen zeytinin % 67’si yağlık çeşitlerden oluşmaktadır.
Zeytin üretiminin %50’si Ege Bölgesinde yapılmakta ve bunun da %65’i yağlık zeytin olarak değerlendirilmektedir.
Üretimin %25’i Marmara bölgesinde
yapılmakta olup bunun ise %58’si sofralık zeytindir. Zeytin üretiminin %5.2 si,
zeytinyağı üretiminin % 2 si Güney Doğu
Anadolu bölgesinde üretilmektedir.
K.K.- Üretilen toplam zeytinin
yüzde kaçı sofralık yüzde kaçı yağ
olarak kullanılmaktadır? Gelişmiş ülkelerle Ülkemizdeki tüketimi kıyaslarmısınız? Tüketimin
artırılması için neler yapılmalı?
M.T.- Üretilen zeytin’in toplam yaklaşık %30’u sofralık zeytin, % 70’i yağlık
olarak kullanılmaktadır.
Ege ve Marmara bölgesi zeytinyağı
rekoltesi; geçen yıldan yaklaşık %27
fazla 145.170 ton, sofralık zeytin rekoltesi: geçen yıldan yaklaşık % 42 fazla 297.850 ton’dur. Ege ve Marmara
bölgesi zeytinyağı rekoltesinin toplam
zeytinyağı rekoltesine oranı: %72, sofralık zeytin rekoltesinin toplam sofralık zeytin rekoltesine oranı %65’dir.
diğer bölgeler zeytinyağı rekoltesi; ge-
çen yıldan yaklaşık %29 düşük olarak
56.026 ton, sofralık zeytin rekoltesi; geçen yıldan yaklaşık % 21 düşük
157.180 ton’dur.
Ülkemiz nüfusunu yaklaşık 75
milyon kişi kabul ettiğimizde
kişi başına yenen zeytinyağı
1.92 Kg, Sofralık zeytin
miktarı ise; 4.33 Kg dır.
Kişi başına zeytinyağı tüketimi Yunanistan' da; 21 kg, İtalya'da; 11kg, İspanya'da
10 kg, Tunus'ta 10 kg, Suriye'de 6.2 kg,
Portekiz'de 5 kg olduğu varsayıldığında
iç tüketimin düşük olduğu söylenebilir. Tabii ki arttırılmalı ve arttırılması
da; arz ve kullanım miktarlarının ayarlanması yani iyi bilanço yaparak yerine
getirilmelidir. Konseyimizin, Uluslararası Zeytin Konseyinin çarpan etkisi ile
Balıkesir Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım
Komitesi, Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım
Komitesi’nin ve sektörde yer alan diğer
kurum kuruluş ve firmalarımızın tanıtım faaliyetleri, kamu tarafından olduğundan daha fazla ve farklı argümanlarla desteklenmelidir.
K.K.- Üretilen zeytin ve zeytinyağının iç tüketim ve ihracat durumunu değerlendirir misiniz?
M.T.- Son 4 yıla göre üretilen Sofralık
zeytinin %80-98’i, zeytinyağının ise %
79,45’i iç piyasada tüketilmektedir.
Geçen yıl zeytinyağı rekoltesi 191 bin
ton, iç tüketim miktarı yaklaşık 150
bin ton ve ihracat yaklaşık 20 bin ton
olmuştur. Sofralık zeytin için de benzer durum söz konusudur. Geçen yıl
üretim 450 bin ton buna karşı, tüketim
350 bin ton, ihracat 60 bin ton olmuştur. Önümüzdeki yıl geçtiğimiz yıldan
yaklaşık 2 kat daha fazla bir miktar
ihracata imkan tanıyacak düzeyde sofralık zeytin arzının gerçekleşebileceği
tahmin edilmektedir.
Zeytinyağında geçmiş yıllarda
dökme formda en fazla
ihracat İspanya ve İtalya’ ya
yapılırken son yıllarda ihracat
şekil değiştirmiş, ambajlı ve
MADE-İN TURKEY ağırlıklı
olmak üzere ABD, Japonya,
Suudi Arabistan’a yapılmıştır.
Yeşil Zeytin’de Irak, Almanya,
Romanya , Siyah zeytinde ise:
Romanya, Bulgaristan ve Irak
ilk 3 sırada ihracat yaptığımız
ülkeler olarak yer almaktadır.
K.K.- Sektörde yaşanan sorunları
ve bunlara yönelik çözüm önerilerinizi anlatır mısınız?
M.T.- • Sektörle ilgili istatistiki veriler güncel değildir. Rekolte tahmin
çalışmaları uzmanların sadece tecrü-
beleri ve gözlemlerine dayanarak
yapılmaktadır. Uzaktan algılama
sistemleri kullanılarak, bir coğrafi
bilgi sistemi ve güvenilir veri tabanı
oluşturulmalıdır. Bunun için oluşturulacak projeye AB, Bakanlığımız
ve sektör temsilcilerince destek sağlanması,
• Yeni dikim alanlarına verilen yardımların geleneksel zeytin ağaçlarının gençleştirilmesine ve diğer
kültürel önlemler bakımdan ilave
önlemler ile desteklenmesine gidilmesine, havza bazlı destek modelinde AB’ de daha az kayırılmış alanlar
denen ve ülkemizde geleneksel meyilli alanlarda mukim zeytinlikler
için ilave desteklerin verilmesi,
• Stratejik bir ürün olması nedeniyle
zeytinyağının prim sisteminin zeytinyağına değil ham dane zeytine 50
krş seviyelerine çıkarılması,
• Zeytin alanlarında maden aramalarına imkan tanıyan ve zeytinciliğin
ıslahı ve yabanilerin aşılattırılmasına
dair Kanun’a aykırılıklar taşıyan yeni
yönetmeliğin üreticiler arasında büyük huzursuzluklara yol açtığı ve çeşitli
kurumlarca iptal davaları da açıldığından, sektörün uygun bulmadığı yeni
yönetmeliğin bir an önce geri çekilerek
yönetmeliğin eski haliyle yeniden yürürlüğe konulması,
• Zeytinde hastalık ve zararlılarla mücadelede yeni yaklaşım ve yöntemlerin
geliştirilmesi geniş spektrumlu ilaç tüketiminin minimize edilmesi, organik
kökenli ilaçlarla mücadelenin teşvik
edilmesi, biyolojik ve biyoteknik mücadelede kullanılan preparatların destekleme kapsamına alınması,
• Fidan üretiminde bölgesel adaptasyon önemli olup, coğrafi yöre ile özdeşleşmiş çeşitlerin kendi bölgelerine
dikiminin teşvik edilmesi,
• Ülkemizin yerli zeytin gen kaynaklarının korunması ve çeşitli yollarla fidan
ithalat rejiminin engellenmesi,
• Zeytincilik sektöründe ürün ve üretim
maliyetinin düşürülmesinde mutlak
gerekli görülen ve zeytincilikte kullanılan girdilerden başta akaryakıt ve
enerjinin ucuzlatılması, ar-ge çalışmalarının desteklenmesi,
• Ağaç başına verimliliğin ab seviyesine yükseltilmesi için kamu destekli bir
program ile bölgelere ve zeytin çeşitlerine göre uygun budama tiplerinin
belirlenerek toplu ve tek tip budama
uygulamaları yapılması, yaşlı ağaçların kademeli olarak gençleştirmesi ve
mekanik hasada uygun hale getirilmesi
çalışmalarının desteklenmesi,
• Firesiz ve hızlı zeytin toplama için
mekanik hasatın özendirilmesi ve yardımcı malzemelerin temini ve üretimini kolaylaştıracak önlemlerin alınması,
zeytin hasat makineleri küçük ve orta
üreticilerin alımını kolaylaştırmak üzere fiyatlarının kontrolden geçirilmesi,
ayrıca gövde sarsıcı gibi büyük makinaların da teşvik kapsamına alınması,
• Zeytin işletmelerinde önemli bir sorun olan karasudan kaynaklanan sorunun çözülmesi için üç faz çalışan kontinü tesislerin iki faza dönüştürülmesi,
veya mevcut 3 faz tesislerden çıkan karasuyun buharlaştırılacağı veya arıtılacağı merkezi sistemlerinin kurulması,
dönüşüm ve tesis maliyeti konusunda
sektörün desteklenmesi, konseyimizce
sektör temsilcileri ile mutabakat sağlanmış ve koordinasyonumuzda hazırlanarak çevre orman ve gıda tarım ve
hayvancılık bakanlıklarımıza karasu
çözüm raporu’nun bir an önce uygulanması,
• Kalite kayıplarının önlenmesi için
zeytinyağlarımızın, azot korumalı paslanmaz çelik tanklarda depolanabilmesinin desteklenmesi, bu kapsamda
lisanslı depoculuğun teşvik edilmesi
böylece her yıl iç piyasa ve ihracata uygun, kaliteli ve düzenli bir zeytinyağı
arzınını sağlanması,
• AB’de olduğu gibi piyasayı regüle edici fiyat ve destek modellerinin uygulanması,
• Bölgelerde bulunan “deliceler” aşılanmalı ve 300-400 m. rakımlı, bozuk
orman arazilerinde “zeytinlik” tesisine
izin verilmelidir.
• Zeytinyağının önden gelen sorunlarından birisi de taklit ve tağşişdir. Yasal mevzuatımız AB ile uyumlu hale
gelmiştir. konseyimizce piyasa takip
edilmekte, kalite kontrol programı uygulanmaktadır. Taklit vetağşişli yağ
üretimi yapanlar Bakanlığımıza bildirilmektedir. Bu analizlerin yapılabilmesi için Bakanlığımız bünyesinde
de Ankara, İzmir ve Bursa’da kontrol
laboratuarları faaliyet göstermektedir.
Bu laboratuarların sayılarının arttırılması sağlanması, başta tanker ve depo
bazında kontrollere ağırlık verilmesi,
tağşişli yağla ilgili kamu denetimlerinin artırılarak ve etkin hale getirilmesi,
• Pazarlarda veya yol kenarlarında genellikle taklit ve tahşişli veya uygun olmayan koşullarda satım yoğun görülmekte olup üretici adı altında satılan
pet ambalajlarda veya beyaz tenekelerde satılan bu zeytinyağlarının kontrol
edilmesi, kayıt altına alınmasına yönelik yeni düzenlemelerin getirilmesi,
küçük üreticilerin butik üretimlerinin
teşvik edilmesi firma kurma ve markalaşma çalışmalarının teşvik edilmesi,
sağlıklı ve standart ürünleri pazarlayabilmeleri için gıda kodeksinde bu üreticiler için faaliyetlerini kolaylaştırıcı
yeni denetleme ve pazarlama düzenlemelerine geçilmesinin gerektiği ifade
edilmekte ve bu sorunların bir an önce
çözüme kavuşmalarının sağlanması
beklenmektedir.
K.K.- Zeytinciliğimizin dünya piyasalarında daha fazla yer alması
için neler yapılmalı?
Üretim kalitesinin arttırılması, Sektördeki yapılanma ve düzenlemelerin iyileştirilmesi, İhracat pazarlarının genişletilmesi ve derinleştirilmesi yönünde
strateji uygulanması gerekir.
̇
̇ Ocak 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
9
Bakanlığın 2013 Bütçesi TBMM
Genel Kurulu’nda Kabul Edildi
Bir Uğur Böceğinin Günlüğü -V-
»»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 2013 yılı
bütçesi Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel
Kurulu’nda kabul edildi.
»»Geçen ayki sayıda kahramanımız Uğur Böceği Dobi ve arkadaşları organik tarlada
çalışabilmeleri için Leptomastix dactylopii Arı Hoca, Dr. Syrphus torvus ve Prof. Tobi
tarafından verilen üç günlük organik tarım eğitimini almışlar, ve ardından tarlada
çalışacakları diğer arkadaşlarıyla tanışmışlardı. Yapılan resmi geçit törenin ardından
yemekli bir kokteyl verilmiş ve müzik ve dans gösterileriyle gece son bulmuştu. İşte
Dobi ve arkadaşlarının tarlaya çıkışları ve tarladaki günleri!
TBMM Genel Kurulu’nda bakanlığının 2013 yılı bütçesi üzerinde
konuşan Bakan Eker, bir çiftçinin traktör almak için 2002’de 65
ton buğday, 76 ton mısır sattığını;
2011’de ise 45 ton buğday, 48 ton
mısır sattığını söyledi.
“Türkiye, şu ürünleri ithal ediyor”
söylemlerinin çoğunun gerçek dışı
olduğunu belirten Bakan Eker,
bunların, Ekonomi Bakanlığı’nın
ticareti serbest ürünler listesinde
yer aldığını ancak fiiliyatta olmadığını belirtti. Bakan Eker, “Kaldı
ki fiiliyatta da olabilir. Türkiye serbest ekonomi uyguluyor, satıyorsanız alacaksınız” dedi.
“Türkiye, ABD’den fındık ithal
ediyor” eleştirilerini yanıtlayan
Bakan Eker, Türkiye’nin, 2011’de
230 bin ton iç fındık ihraç ettiğini, 1 milyar 820 milyon dolar gelir
elde ettiğini, bunun bir rekor olduğunu belirtti.
“Sırbistan’dan et ithal ediliyor”
söyleminin de “ayıp” olduğunu
ifade eden Bakan Eker, Türk Kızılay’ının, Sancak bölgesinde yaşayan Müslüman ve Türkler’den
Pakistan’daki sel felaketine uğrayanlara yardım etmek üzere 300
ton et aldığını kaydetti.
Bakan Eker, Türkiye'nin 28,5
milyon ton saman üretiminin bulunduğunu, 2012 itibariyle Bulgaristan' dan 19 ton, Moldova'dan
20 ton, KKTC'den 277 ton olmak
üzere 32 bin dolar karşılığı 316 ton
saman ithalatı yaptığını bildirdi.
Türkiye'nin Ekim 2012 itibariyle
Hollanda, Macaristan, Lübnan,
Irak, Ürdün ve Suudi Arabistan'a
4 bin 740 ton saman ihracatı yaptığını belirten Eker, 766 bin 749
gelir elde ettiğini vurguladı. Eker,
"Dönüp dolaşıp 'Türkiye saman
ithal ediyor' dediğiniz olay bu. Ne
kadar ayıp. Siz Türkiye'nin tarım
sektörünü böyle mi, bu ufukla mı
geliştireceksiniz" diye sordu.
Zirai kredilerin kime verildiğine ilişkin bir soru üzerine Bakan
Eker, 172 bin üreticiye faizsiz kredi
verildiğini, bunun listesinin de Ziraat Bankası kayıtlarında yer aldığını vurguladı.
Bakan Eker, Türkiye'de tarım arazilerinin, aşırı derecede bölünmesinden dolayı işletilemez halde
olduğunu belirterek, bu sorunun
1926 tarihli Medeni Kanun'dan
beri devam ettiğini söyledi. Sorunun giderilmesi için çalıştıklarını
dile getiren Bakan Eker, muhalefet
milletvekillerine, "Bundan sonra
siz de düzeltilmesini istiyorsanız
kanun tasarısını getirdiğimizde
destek verirsiniz. Sorunu hep beraber çözeriz" dedi.
Bakan Eker, sanayide kullanılan
bazı ham maddelerin tarım ürünü
gibi gözüktüğüne dikkati çekerek,
“Tarım ithalatının 6.6 milyar doları sanayide kullanılan ham maddeler. Bunu çıkarın, Türkiye 3.5 milyar dolardan fazla net ihracatçıdır.
Türkiye dışa bağımlı değil. 75 milyon insanını besliyor, 30 milyon
turistin karnını doyuruyor, üstüne
15.4 milyar dolar gıda ürünü ihraç
ediyor" diye konuştu.
Yapılan konuşmaların ardından,
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 2013 yılı bütçesi TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi.
Koyun ve Keçi Yetiştiricileri
Birliği'nden Küpeletme ve Aşı Uyarısı
»»Malatya Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı
İhsan Akın, yetiştiricilerin; hayvancılık için verilen
teşvik kredisi ve hibe destekleri gibi avantajlardan
yararlanabilmeleri için hayvanlarını küpeletmeleri
ve aşılarını yaptırmaları gerektiğini söyledi.
Malatya Koyun ve Keçi Yetiştiricileri
Birliği, Kuluncak ilçesinde yetiştiricilere yönelik bilgilendirme toplantısı düzenledi. Kuluncak Muhtarlar Derneği'nde gerçekleştirilen
toplantıda konuşan Gıda, Tarım
ve Hayvancılık İlçe Müdür Vekili
Yıldıray Yaşar, yetiştiricilerin hayvanlarını hastalık gelmeden aşılatması gerektiğini söyledi.
Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği
Başkanı İhsan Akın ise yetiştiricilere teşvikler ve modern yetiştirme
yöntemleri hakkında bilgi verdi.
Yetiştiricilerden
hayvanlarının
aşılarını yaptırmalarını isteyen
Akın, kulak küpesiz hayvanların
küpelenmesine özen gösterilmesi gerektiğini vurguladı. Artık bir
işletmeden başka bir işletmeye
hayvan geçişlerinde dahi sevk ve
sağlık raporu aranacağını belirten
Akın, yetiştiricilerden bu konuda duyarlı olmalarını istedi. Akın,
şunları söyledi: "Aşılama kampanyası süresince tanımlanmamış
tüm küçükbaş hayvanlar da küpelenerek kayıt altına alınacaktır.
Koyun ve Keçi Türü Hayvanların
Tescili Tanımlanması ve İzlenmesi
Yönetmeliği uyarınca küpelenmemiş ve tanımlatılmamış koyun ve
keçilerin işletme dışına çıkartılması hayvan pazarlarına ve mezbahalara götürülmesi yasaklanmıştır.
Tanımlattırılmamış sığır, koyun ve
keçilerin nakil sırasında yakalanması halinde en yakın kesimhanede kestirilip sahibine teslim edilecektir. Aynı zamanda küpeleme ve
aşılama yapılmayan hayvanlar için
teşvik kredileri ve hibe destekleri
de verilmemektedir. Üreticilerin
herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmaması için küpelenmemiş ve
aşısı yapılmamış küçükbaş hayvanlarını küpeletmeleri ve aşılarını yaptırmaları gerekmektedir.”
ORGANİK TARLA’DA HAYAT
“Sevgili Uğur böcekleri, Syrphus’lar
ve Chrysopid’ler,
Daha önceden birlikte çalışacağınızı söyledim. Bizim alanımız 33 no’lu
parsel olacak. Şimdi hep birlikte larva dönemindeki kardeşlerimiz kekliklerin yanına giderek 33 nolu parsele taşınacaklar. Diğer arkadaşlar
ise beni takip etsin”.
Dr. Umut TOPRAK
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Larvalar Pıtırcık’ların yanına giderken
pek çok keklik sırtlarında yolcularıyla
-“Dobi, bunlar keklik adı verilen kuşBitki Koruma Bölümü
çoktan havalanmıştı bile. Derken Prof.
lar, çeşitli zararlıları yedikleri için doğal
[email protected]
Tobi’nin öncülüğünde biz de havalandengenin önemli öğeleri ve organik tardık. Trafik havada da çok yoğundu.
lada onlar da çalışıyor” yanıtını aldım.
Hava’dan organik tarlaya baktığımda pek çok sarı tuzağın
Yaklaşık 100 kadar keklik oturmuşlar birbirleriyle koçoktan bitkilere asıldığını gördüm. Yaklaşık 5 dakikalık
nuşuyorlardı. Ne kadar da büyüklerdi! Bu arada Mantis
bir uçuştan sonra organik tarlaya indik. Burada pek çok
amcaya benzeyen böcekler her bir kuşun kafasına oturbitkinin yaprakları kıvrılmış, sararmış ve hatta üzerlerinmuşlardı! Bu aradaki yerdeki bazı böceklerde kuşların
de siyahımsı yapışkan bir sıvı tabaka oluşmuştu. Yaprakgagasını seviyorlardı! Derken dayanamayıp bir kekliğin
lar üzerinde pek çok yaprak biti koca bitkileri yiyip bitiryanına gittim.
mekteydi. Bitkiler çok mutsuz ve hastaydı. Bu arada iki
-“Merhaba, benim adım Dobi, senin adın ne?”
keklik sırtlarındaki genç Uğur böceği, Syrphid
ve Chrysopid larvalarıyla alana indi. Ardından
-“Merhaba Dobi, benim adım da Pıtırcık,
aç olan pek çok genç larvacıkla birlikte bitkiçok memnun oldum!”
lerin yardımına gittik. Akşama kadar pek çok
-“Ben de çok memnun oldum Pıtırcık, siz de
yaprak
biti yenilmiş ve bitkiler biraz kendine
mi bizim gibi burada tarlada çalışacaksınız?”
gelmişti. Bu arada başka parsellerdeki pek çok
-“ Biz sizleri tarlaya taşıyacağız yani sizin serzararlı larvasının da, parazitotiler tarafından pavisiniz olacağız. Bu başımdaki Mantisler
razitlendiğini, geri kalanların ise bakulovirüs
de bizim rehberimiz!”
ve Steirnemalar tarafından hastalandırıldığını
Şimdi anlamıştım Mantis’lerin neden oraöğrendik. Başka parsellerde kırmız örümcek
da oturduklarını. Çok sevinmiştim, ben de bir keklikle
istilasına uğrayan yavru bitkiler ise Charlotte ve arkadaşları tarafından kurtarıldı.
birlikte havada uçacaktım! Pıtırcık’a hoşçakal dedikten
sonra babamların yanına döndüm. Kanat çırpmadan uçOrganik tarladaki zararlı böcek istilası yavaş yavaş yerini
mak ne güzel olsa, hem yorulmayız diye babama söylegülümseyen bitkilere bıraktı. Kendine gelmeye başlayan
diğimde:
bitkiler çiçek açmaya başladı. Organik tarlayı mis gibi
kokan çiçekler bezedi. Gülümseyen çiçeklere misafirliğe
-“Dobi’cim belki OB gibi ya da Charlotte gibi uçamayan
gelen Bombus ve Bal Arıları polenleri toplarken bitkiler
arkadaşların kekliklerle gidecektir, boşunma heveslenbüyüdü ve meyvelerini vermeye başladı. Günler günleri
me” diyince biraz hayallerim kırılmadı değil!
kovaladı, hasat mevsimi geldi. Domatesler, soya fasülyeÇayır meydanda dünkü gibi sıralara girdik. Biz uğur böcekleri, patlıcanlar, kavunlar, karpuzlar toplandı.
leri dışında yine Sinir kanatlı Chrysopidler, Çiçek sinekleÜrünler pazarlara gitti. Sonra sofralarımıza geldi. Lezri Syrphuslar, yumurta parazitoidi Trichogramma’lar, afit
zetli ve sağlıklı ürünler sofralar da mutluluk içinde yeparazitoidi Braconidler, tırtıl parazitoiti Ichneumonid’ler
nildi. Belki biz insanlar ne Dobi’yi ne Prof. Tobi’yi ne
ve Tachinid sinekler, Phytoseiidler, Bombuslar, entomoCharlotte’yi ne de bu hikayede anlatılan annelerinin
patojen nematodlardan Steinernema’lar, ve bakulovirüskucaklarındaki bebek Chrospidleri düşündük. Ne de onler meydandaki yerine almıştı.
ların da aileleri olabileceğini ve “küçükte” olsa onların
Bu arada bir grup karınca ise sarı büyük levhalar taşıda bir “dünyaları” olabileceğini… Evet aslında o dünya
maktaydı. Babama bunlar ne diye sorduğumda bunların
aynı dünya. Yani bizim dünyamız. Dobi ve arkadaşlarına
da organik tarımda kullanılan yapışkan tuzaklar olduğune olduğunu mu merak ediyorsunuz? Onlar yine orada,
nu öğrendim. Derken Mantis amca, Prof. Tobi, Leptoetrafınıza baktığınızda göreceksiniz onları… Yani tarlamastix dactylopii Arı Hoca ve Dr. Syrphus torvus ise her
nızda, bahçenizde, parklarınızda, bazen apartmanızın
zamanki gibi sahnede yerlerini aldılar.
bahçesinde, bazen evinizin balkonun da, bazen de pencerenin öbür tarafında. Yürüdüğünüz otların arasında
Mantis Amca kalabalığı süzerek mikrofonu eline aldı:
ya da bastığınız toprakta… Ve sizi bekliyorlar. Sizlerin ve
“Sevgili Arkadaşlar:
bizlerin, hepimizin onları görmesini, tanımasını, yaşamŞimdi başınızdaki rehberlerinizle birlikte ilgili alanlara
larını anlamamızı ve onları korumamızı bekliyorlar. Asgideceksiniz. Bakulovirüsler ve Phytoseiidler gibi uçalında Dobi’yi korumak kendi dünyamızı korumak demek
mayan bazı arkadaşlarımız ve diğer türlerin larvaları
ve milyonlarca insana sağlıklı ürün yetiştirmek demek.
ise Kekliklerle birlikte ilgili parsellere taşınacak. HepiAslında Dobi’yi korumak sürdürülebilir tarım, çevre
nize iyi çalışmalar!”
dostu akıllı tarımsal mücadele stratejileri, ve çevre dosPıtırcık’ın sırtına binemeyecek olmanın üzüntüsüyle
tu biyoteknoloji demek. Isaac Asimov’un dediği gibi “Bu
etrafıma bakınırken Prof. Tobi’nin grubumuzun başına
dünya hepimize yeter”… Ve kim bilir belki bir gün eligeldiğini fark ettim. Prof. Tobi:
nize gelip konan ve size dilek tutturan Dobi’dir...
16 Temmuz Pazartesi ve sonrası:
Beklenen gün gelmişti. Sabah erkenden
Yobi’nin “Dobi hadi uyan!” cümleleriyle
uyandım. Bugün organik tarladaki ilk
günümüz olacaktı. Babamlar, Yobi ve
diğer kardeşlerimle birlikte doğru çayır
meydanın yolunu tuttuk. Meydana geldiğimizde ilk dikkatimizi çeken faydalıların yanındaki kuşlar oldu. Babama
bunlar ne diye sorduğumda:
Bakanlık Kırsal Alanda Kadının Güçlendirilmesi
Ulusal Eylem Planını (2012-2016) Açıkladı
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından kırsal
alanda kadının güçlendirilmesi için kadının sahip olduğu güçlerin ortaya çıkartılması ve yoksulluk, eğitim,
sağlık, tarımsal üretim, girişimcilik, pazarlama, örgütlenme, sosyal güvenlik gibi güçlenmeyi güvence altına
alacak birçok faktöre ilişkin sorunların çözümlenmesi
gereksinimi ile Kırsal Alanda Kadının Güçlendirilmesi
Ulusal Eylem Planı (2012-2016) hazırlanarak açıklandı.
Eylem planının amacı
• Kırsal alanda kadın konusunda çalışan paydaşları bir
araya getirmek
• Kırsal alandaki kadının mevcut durumuna göre strate-
jik hedefleri belirlemek
• Hükümet, sivil toplum kuruluşları,üniversiteler, bölgesel kalkınma kurum ve kuruluşları, uluslararası finans
kurumlar ile belirlenen hedefler gerçekleştirilmek,
Eylem planının hedefleri
• Kırsal alanda kadının konumunu iyileştirmek,
• Tarım sektörünü cinsiyet duyarlı hale getirmek
• Kadınlar ile ilgili istatistik verilerde Türkiyenin uluslararası göstergelerini ve sıralamasını iyileştirmek
• Kırsal alandaki kadınları ulusal kalkınma çalışmaları
ile entegre hale getirmek
10
̇
̇
Ocam 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
AB - KOOPERATİFÇİLİK
Tarımda Yeni Kanunlarla
Yeni Dönem
»»Tarımda yapısal değişim ve dönüşüm
döneminin önünü açan 13 temel Kanun
yayınlandı ve 21 Kanun'da da değişiklik yapıldı.
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Tarım Kanunu,
Organik Tarım Kanunu,
Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu,
Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına
ilişkin Kanun,
Tarım Sigortaları Kanunu,
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu,
Tohumculuk Kanunu,
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş
Kanunu,
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Kullandırılan Toplu Köy İkrazati/Grup Kredilerinden Doğan Kefaletin Sona Erdirilmesi
Hakkında Kanun,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Gıda
ve Tarım Örgütü ( FAO) Arasında FAO Orta Asya Alt Bölge
Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun,
Biyogüvenlik Kanunu,
Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu,
T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun.
Tire Süt’ten Organik Yoğurt
»»Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut
Eskiyörük, ‘organik pastörize süt’ ve ‘organik
ayranın’ ardından ‘organik yoğurdu’ da
tüketiciyle buluşturacaklarını söyledi.
Gelişmiş ülkelerde tüketicilerin artık organik ürünlere yöneldiğini belirten Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük,
“Organik süt konusunda kamuoyunda bilgi eksikliği yaşanıyor.
Organik süt, kimyasal ilaçlar kullanılmadan üretilen yem bitkileriyle beslenen, hormon ve GDO’lu ürünler kullanılmadan,
hayvan refahı göz önünde bulundurularak yetiştirilen hayvanlardan üretilen süttür.” dedi.
Eskiyörük, “Organik süt, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
tarafından yayınlanan 5262 sayılı Organik Tarım Kanunu gereklerine göre yapılan, izlenen, denetlenen ve sertifikalandırılan
organik hayvansal üretimdir. Bu konuda İzmir’deki kuruluşlar
önemli işler yapıyor. İzmir genelinde, Tire Süt Kooperatifi, Pınar Süt A.Ş gibi öncü kuruluşların organik sektöründe ürettiği
ürünler sayesinde tüketici doğal ve daha sağlıklı ürünlerle buluşmaktadır” diye konuştu.
Palmiye Kırmızı Böceğiyle
Mücadele İçin Yönetmelik
Yürürlüğe Girdi
»»Palmiye üretimi yapılan tüm ülkelerde ve
sıcak iklimlerde palmiye türlerinin en önemli
zararlısı olan palmiye kırmızı böceğinin
Türkiye'ye girişi ve yayılmasının önlenmesi
için düzenlemeye gidildi.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nca hazırlanan ''Palmiye Kırmızı Böceği ile Mücadele
Hakkında Yönetmelik'',
Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Avrupa Birliği'nin (AB)
palmiye kırmızı böceğinin yayılmasını engellemek üzere alınacak acil
tedbirlere ilişkin kararına paralel olarak hazırlanan düzenlemeyle, böceğin yurda girişi ve yayılması yasaklandı.
Enstitüler ve müdürlükler, zararlı organizmanın Türkiye'deki
varlığı ve palmiye bitkilerinin zararlı organizma tarafından enfekte edilmesine dair yıllık olarak resmi araştırmalar yapacak.
Bir alanda zararlı organizmanın varlığı doğrulanırsa, bulaşık
alanın sınırları belirlenip acil tedbirler alınacak.
KOOPERATİF
Tek Bacakla Maraton Koşamazsınız...
Sevgili Kooperatifçi Dostlar;
Sizlerle bu ay kooperatifçilik hareketinde
kadının rolünden ve Avrupa Birliği’ndeki yaklaşımdan bahsetmek istiyorum.
Eski Roma Mitolojisinde tarımdan
“Ceres Fraternity” adlı Tanrıça sorumludur. Dünya’da tahıllardan, hasattan,
meyveden, çiçeklerden ve doğurganlıktan sorumlu tutulan tanrının bir kadın
olarak tasvir edilmiş olması tarımda
kadının rolünün önemini vurgulamak
açısından gerçekten manidardır. Günümüzde de kadının ekonomik hayatta en
fazla yer aldığı sektör tarım sektörüdür.
Dünyada ve Türkiye’de Hükümetler ve
uluslararası ekonomik kuruluşlar, ekonomik krizlere karşı, işsizlik ve yoksullukla mücadelede kadınların iş hayatına
atılmalarını ve girişimcilik yapmalarını
teşvik etmektedirler. Çünkü nüfusun
yarısının kendine has yetenek ve becerilerle mal ve hizmet üretimine daha fazla katkı yaratması, ekonomiye yeni bir
enerji ve dinamizm kazandıracaktır. Ailelerin gelirlerinin yükselmesi, tüketimi
artacak ve ekonomiyi canlı tutacaktır.
Ekonominin hızlı ve sürdürülebilir büyümesi için kadınların, iş dünyasına
daha yüksek oranlarda katılması gerekli olduğu artık tartışılmaz bir gerçektir.
Birleşmiş Milletler bu durumu dikkate
alarak, Binyıl Kalkınma Hedeflerinden
birini her alanda toplumsal cinsiyet
eşitliğinin sağlanması olarak belirlemiştir. Bu kapsamda en geç 2015 yılına
kadar özellikle eğitimde, ekonomide ve
siyasette kadının nasıl yer alacağı konusu ele alınmaktadır. Yine Bileşmiş
Milletler tarafından ilan edilen 2012
Kooperatifler Yılı faaliyetleri arasında
kadınların ekonomik faaliyetlere katılımının desteklenmesi hususuna özel bir
önem verilmiştir.
Avrupa Birliği’nde kooperatif hareketinin kalbinde kadınlar olduğu bilinci
yatmaktadır. Avrupa Birliği Komisyonu, kooperatifçi kadın girişimciliğini desteklemektedir. Kooperatiflerde
kadın birlikleri adı altında alt yapılar
(The Co-operation Women’s Guild) kurulmakta ve kayıt dışı istihdamda kadına yönelik organizasyonlar (Women
in Informal Employment: Globalizing
and Organizing -WIEGO) adı altında
kooperatifleşme açısından dikkat çekici
faaliyetlerde bulunulmaktadır. Avrupa
Birliği, katılım sürecinde olan aday ülkelere yönelik uyguladığı “cinsiyet eşitliği politikaları” kadınların ekonomik
hayata katılımlarını arttırmaktadır.
Ülkemizde Anayasa, Medeni Kanun ve
Ceza Kanunu’nda bu konularda önemli reformlar yapılmıştır. 1999 yılında
CEDAW’a (Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi)
Dr. Erhan EKMEN
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grubu
Sorumlusu
katılım sağlanmış, 2000’li yılların başında aile içinde kadın-erkek eşitliğini
getiren yeni Türk Medeni Kanunu ve
Anayasa’da yürürlüğe girmiş, 2005’te
yeni Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) yürürlüğe girmesiyle Kopenhag kriterlerinden doğan yükümlülükler büyük
ölçüde gerçekleşmiştir. AB’nin çeşitli
ülkelerinden kadın örgütlerinin 1990
yılında kurdukları EWL’ye(Avrupa Kadın Lobisi) Türkiye 2004 yılında dâhil
olmuştur. Ülkemizin AB’ye uyum süreci, kadınlara yönelik örgütlenmenin
artmasına katkıda bulunmuştur.
Ülkemizde kadın örgütleri genellikle;
eğitim, siyaset, şiddet, cinsel istismar,
taciz, sağlık ve ekonomik yaşama katılım
konularında faaliyet göstermektedirler.
Bunlar içinde toplum içinde kadının
statüsünü yükseltecek en önemli
unsur, ekonomik hayatta girişimci
olmalarını sağlayacak örgütlerdir.
İşte bu girişimcilik için en uygun
yol kooperatifler olacaktır.
Ülkemizde kadın kooperatiflerinin özellikle iki bakanlığın altında yoğunlaştığını görmekteyiz. Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı sorumluluğunda kurulan 88
adet “Kadın Çevre Kültür ve İşletme
Kooperatifi” bulunmaktadır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı sorumluluğunda kurulan 43 adet “Tarımsal
Kalkınma Kooperatifi”nin de üyeleri sa-
Rusya 23 Ton
Mandalinayı Türkiye’ye
Geri Gönderdi
»»Türkiye'den Rusya'ya gönderilen 23 ton
mandalinada Akdeniz sineği bulunduğu
gerekçesiyle geri gönderildi.
Rusya Federasyonu Federal Bitki Koruma ve Karantina Servisi
basın sözcüsü Aleksey Alekseyenko, 23 ton mandalina üzerinde sağlık taraması yaptıklarını, “Türkiye'den getirilen 23
ton mandalinada Akdeniz sineği tespit edildi. Bu nedenle
23 ton mandalinanın Türkiye'ye geri gönderilmesine karar
verdik." dedi. Son zamanlarda Türkiye'den getirilen meyvelerde sık sık bu durumlarla karşılaştıklarını belirten Alekseyenko, “Bu, 2012 yılı içinde Türkiye’den gelen onuncu parti
ve yaklaşık 260 ton mandalina geri gönderildi. Geri gönderilen meyve geçen yılla kıyasla üç misli daha fazla.” dedi.
dece kadınlardan oluşmaktadır. Burada
kadın kooperatiflerinin sayılardan daha
önemli olan tartışma konusu, kadın kooperatiflerinin doğru bir yaklaşım olup
olmadığıdır. Çünkü genel prensip olarak; kooperatifçilik örgütlenmesinde,
dil, din, ırk ve cinsiyet ayırımı yapılmadan tabandan gelen istek ve sorunlara
yönelik bir yapılanma söz konusudur.
Sadece belirli cinsiyet dikkate alınarak
gerçekleştirilen örgütlenmelerin faydalı olamayacağı düşünülmektedir. Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı görev
alanında yer alan tarımsal amaçlı kooperatif ortaklıkları ve yönetimlerinde
cinsiyet açısından bir ayırımcılık söz konusu olmamakla birlikte herkese açıktır.
Yanı sadece kadınlara yönelik amaçları
olan kooperatif tipi bulunmamaktadır.
Ekonomik hedeflerinin yanı sıra sosyal
hedefleri de olan kooperatifçilik hareketi içinde kadının yer alması toplumun
gelişmesi açısından oldukça önemlidir.
Bu nedenle kooperatif ortakları ve yöneticileri içinde kadınların yer alması
üzerinde durulması daha doğru bir yaklaşım olarak kabul edilmektedir.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
bünyesinde ortakları ve yönetimi kadınlardan oluşan tarımsal kalkınma kooperatiflerinin 21 tanesi pozitif ayırımcılık
gözetilerek Genel Bütçe ve Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi kapsamında
desteklenmiştir. Bütçe kaynakları ölçüsünde kuruluşunu tamamlamış kooperatifler, uygulayacakları proje bazında
başvuruda bulunmaları halinde desteklenmeleri söz konusu olabilecektir.
Ayrıca IPARD Destekleri kapsamında
projelerden faydalanmak isteyen kooperatiflerin değerlendirilmesinde; üye
kadın sayısı fazla olan kooperatiflere 10
puan fazla verilmektedir. Bununla birlikte Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından kırsal alandaki kadınlara
yönelik olarak kooperatif bilincini geliştirmek amacıyla eğitim, yayım çalışmaları yapılmaktadır.
Tek bacakla maraton koşulamayacağı
aşikârdır. Kadınlar olmadan da kooperatifçilik hareketinin başarıya ulaşması
beklenemez. Mustafa Kemal Atatürk’ün,
1923 yılındaki “Toplumlardaki başarısızlığın nedeni, kadınlarımıza karşı
gösterdiğimiz ihmal ve kusurdan doğmaktadır.” sözü Cumhuriyetin kurulduğu günlerde kadının toplumdaki yerini
göstermek açısından anlamlıdır. Bu ülkenin Eliflerin Kağnıları sayesinde kurtulduğunu unutmak mümkün değildir.
Uluslararası Kooperatifler Yılının
sonuna geldiğimiz bu günlerde,
Kadınların daha katılımcı olduğu
bir kooperatif yapısı umuduyla ailenizle birlikte sağlıklı, mutlu ve
başarılı bir yeni yıl dilerim…
Çiftçinin Takipteki
Kredisi Artıyor
»»Tarım kesiminin takibe düşen kredi
tutarı, bu yılın 10 ayında geçen yılın aynı
dönemine göre yüzde 5,6 artarak 936,4
milyon liraya ulaştı.
Tarım kesimine kullandırılan toplam nakdi kredilerin tutarı,
2011 yılının Ocak-Ekim dönemine göre yüzde 4,6 artış kaydederek 31,1 milyar liraya yükseldi.
Öte yandan, tarım kesiminin takibe düşen kredi tutarı bu
yılın 10 ayında geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 5,6
artış göstererek 886,4 milyon liradan 936,3 milyon liraya
ulaştı. Son 5 yıldaki gelişmeler değerlendirildiğinde tarım
kesimine verilen toplam nakdi kredi tutarı 2007 yıl sonuna
göre yaklaşık 3 katına çıkarak, 9,8 milyar liradan 31,1 milyar
liraya yükseldi.
̇
̇ Ocak 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
11
Et Ürünlerinin Standartları Değişti
Türk Çayının 25 Yıl Ömrü Kaldı
»»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hazırladığı “Türk Gıda Kodeksi Et ve
Et Ürünleri Tebliği” Resmi Gazete’de yayımlandı. Döner, pastırma, sucuk, köfte,
kavurma, jambon ve diğer et ürünlerinin standartlarının belirlendiği tebliğ 3 ay
sonra yürürlüğe girecek.
»»Doğu Karadeniz'e Cumhuriyet ile birlikte dikilmeye
başlanan ve ticari ömrü 100 yıl olan çay bitkisi bugün
75 yaşında.
Tebliğde büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarının etleri ile kanatlı hayvanların etlerinin birbirileriyle karıştırılamayacağı ifade edildi. Tebliğe
göre kırmızı etten yapılan döner
piyasaya, yaprak döner (üretiminde kırmızı et olarak sadece yaprak
haline getirilmiş çiğ kırmızı etin
kullanıldığı döner), kıyma döner
(üretiminde kırmızı et olarak en
çok %90 oranında kıymanın ve
en az %10 oranında yaprak haline
getirilmiş çiğ kırmızı etin kullanıldığı döner) ve karışık döner (üretiminde kırmızı et olarak en az %60
oranında yaprak haline getirilmiş
çiğ kırmızı et ve en çok %40 oranında kıymanın kullanıldığı döner)
olmak üzere üç şekilde sunulacak.
Kanatlı eti döneri ise, yaprak kanatlı eti döneri (üretiminde kanatlı
eti olarak sadece yaprak haline getirilmiş çiğ kanatlı etinin kullanıldığı döner) ve karışık kanatlı eti
döneri (üretiminde kanatlı eti olarak en az %60 oranında yaprak haline getirilmiş çiğ kanatlı etinin ve
en çok %40 oranında kanatlı kıymanın kullanıldığı döner) şeklinde
olmak üzere iki şekilde sunulacak.
Tebliğde, dönerin içerdiği yağ oranının kütlece en çok %25, tuz oranının kütlece en çok %2 olacağı,
döner üretiminde hayvansal kaynaklı olmayan proteinler, nişasta
ve nişasta içeren maddeler ile soya
ve soya ürünlerinin kullanılamayacağı belirtildi. Dönerin raf ömrü pişirilme süresi dahil en fazla 24 saat,
dondurulmuş dönerin raf ömrü ise
en fazla 6 ay olarak belirlendi. Kanatlı eti dönerinin içeriğinde ise
yağ oranı kütlece en çok %15, tuz
oranı kütlece en çok %2 olacak.
Kanatlı eti dönerinin üretiminde
de hayvansal kaynaklı olmayan
proteinler, nişasta ve nişasta içeren
maddeler ile soya ve soya ürünleri
kullanılamayacak. Yine kanatlı eti
dönerinin raf ömrü pişirilme süresi
dahil en fazla 24 saat, dondurulmuş kanatlı eti dönerinin raf ömrü
en fazla 6 ay olarak belirlendi..
Ayrıca tebliğe göre pastırmada; çemen hariç olmak üzere, nem miktarı kütlece en çok yüzde 45, ph
değeri en yüksek 6.0, tuz miktarı
kuru maddede kütlece en çok yüzde 7, çemen miktarı kütlece en çok
yüzde 10 olacak. Fermente sucukta; toplam et proteini değeri kütlece en az yüzde 16, kollajen miktarı
toplam et proteinlerinin kütlesinde
en fazla yüzde 20, nem miktarının
toplam et proteini miktarına oranı
2.5’in altında, yağ miktarının toplam et proteini miktarına oranı
yine 2.5’in altında, ph değeri ise
en yüksek 5.4 olacak. Kavurmada;
nem miktarı kütlece en çok yüzde
45,tuz oranı kütlece en çok yüzde 5,
yağ oranı kütlece en çok yüzde 30,
jambonda; toplam et proteini kütlece en az yüzde 13, yağ oranı kütlece en çok yüzde 8, tuz oranı ise
kütlece en çok yüzde 3 bulunacak.
Yağlı Bitkiler Verime Göre Desteklenecek
»»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın talebi üzerine Bakanlar Kurulu'nun
'2012 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Kararda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kararı, 20 Aralık 2012 Tarihinde Resmi Gazete'de yayımlandı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı' nın talebi üzerine Bakanlar
Kurulu'nun '2012 Yılında Yapılacak
Tarımsal Desteklemelere İlişkin
Kararda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kararı, 20 Aralık 2012 Tarihli ve 28503 Sayılı Resmi Gazete’de
yayımlandı. Karara göre Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, yeni
uygulama kapsamında başta yağlı
bitkiler olmak üzere birçok tarımsal ürünü TÜİK ortalama verimlerini dikkate alarak desteklenecek.
Konu ile ilgili bir açıklama yapan
Gıda Tarım ve Hayvancılık Samsun İl Müdürü Kadir Güven, karar
uyarınca belirlenen havzalarda,
2012 yılı üretim sezonunda üreti-
lerek satışı yapılan yağlık ayçiçeği,
kütlü pamuk, soya fasulyesi, kanola, dane Mısır, aspir, zeytinyağı,
buğday, arpa, çavdar, yulaf, tritikale, çeltik, kuru fasulye, nohut ve
mercimek ürünlerinin ilçe bazında
TÜİK ortalama verimleri dikkate alınarak üreticilerin destekleneceğini söyledi. Güven, "Resmi
Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
giren bu kararla bakanlığımız, kaynakların daha etkin kullanımını,
doğru yerlerde doğru ürün ve üretimi desteklemek suretiyle rantabl
üretimin teşvikini ve bu bağlamda
ülke genelinde verimli ürün deseni
oluşumuna katkı sağlamayı hedeflemiştir." dedi.
Newyork Uluslararası Zeyinyağı Yarışması
»»Zeytinyağı hakkında yayımlanan ve bu alanda en çok okunan Olive Oil Times
tarafındandüzenlenen New York Uluslararası Zeytinyağı Yarışmasına kayıtlar
devam ediyor.
Eğer siz de Naturel Sızma Zeytinyağı
üreticisiyseniz online formu doldurarak yarışmaya başvurabilirsiniz.
Kaydınızı tamamladıktan sonra
size gönderilecek sevkiyat etiketi
ile zeytinyağı numunelerinizi 1 Nisan 2013 tarihine kadar herhangi
NIYOOC’a göndermeniz gerekmektedir. Kayıt yaptırmak isteyen
üreticiler aşağıdaki linki tıklayarak
kayıt formunu doldurmaları gerekmektedir. https://nyoliveoil.com/
entry-form/
Kimler Katılabilir
2012 yılında üretilen natürel sızma
zeytinyağı ile bireysel üreticiler,
üretici organizasyonları ve yetkilendirilmiş distribütörler yarışmaya
katılabilirler. Yarışmaya katılmak
için başvuru sahiplerinin Newyork
da bulunmasına gerek duyulmamaktadır.
Başvuru Ücreti
Yarışmaya başvuru yapacakların
online kayıt formunu doldurmaları ve 200 dolar ücreti online olarak
ödemeleri gerekmektedir. Kayıt ücreti geri ödenmeyecektir.
Örnekler Nasıl Gönderilecek?
Yarışmaya katılan başvuru sahiplerinin bir kayıt için 500 ml’lik 3 numune ya da 250 ml’lik 6 numune
göndermeleri gerekmektedir. Numunelerin üzerine İçerik: Numune
ve Değer:5 dolar yazan bir fatura
yapıştırılması ve numune ağızları-
nın sıkıca kapatılarak 1 Nisan 2013
tarihine kadar NYIOOC 1077 Aquidneck Avenue Middletown, RI 02842
USA adresine gönderilmesi gerekmektedir.
Yarışma Sonucu 13 Nisan 2013 tarihinde açıklanacak.
Yarışma Kategorileri
Yarışmada yoğunluk bakımından
üç kategoride değerlendirecek zeytinyağları hafif orta ve yoğun olarak
sınıflandırılacak. Üreticiler eğer organiK ürün ile yarışmaya katılacaksa ürünün organik olduğuna dair
belgenin de 1 Nisan 2013 tarihinden
önce ilgili adrese ulaştırılması gerekmektedir. Yarışmayı kazananlar
Newyork Uluslararası Zeytinyağı
Yarışması Başkanı tarafından ödüllendirilecek olup kazananlar eğer
isterlerse ürün etiketlerinde bunu
kullanabilecekler.
Her gün bardak bardak tükettiğimiz,
sudan sonra en ucuz içecek olan çay
için bir an önce harekete geçilmezse belki de gelecek nesiller bu topraklarda yetişen geleneksel içeceği
bizlerden dinleyecekler, ithal çay ya
da farklı tatlar tüketmeye mahkum
olacaklar. Bu konuda başta büyük
üretici firmalar olmak üzere dernek
ve ziraat odaları da harekete geçti.
Yeni filiz dikimi ile bu yaşlı bitkiyi
ayağa kaldırmak için uğraşan çay
firmalarının yanında kök budama adı verilen ve 300 yıldır Çin ve
Sirilanka'da uygulanan yöntem de
alternatif olarak öne sürülüyor, pilot
bir alanda uygulanıyor. Amaç artık
damak tadı haline gelen Türk çayının genetiğini bozmadan daha uzun
yıllar üretimini sürdürebilmek. "
Arazi çok engebeli, eski fideyi çıkartıp yerine yenisini ekersek fide büyüyene kadar erozyon ile çok toprak
kaybederiz" diyen Çay Üreticileri
Dayanışma Derneği Başkanı Mustafa Mavi 'nin önerisi kök budama ile
eski köklerin yeni sürgün vermelerini sağlamak.
Rize Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Muhammet Keleş ise " Bu işi
pek çok ülke 40 yıl önceden tamamladı. Biz daha başlamadık. Hatta Japonya yüzde yüz oranında yenileme
yaptı. Biz tohumdan ekim yapıyoruz. Oysa eski fideler yani ekonomik ömrünü doldurmuş 60-70 yıllık
bitkiler aynı gen özellikleri taşıması
sağlanarak rehabilite edilmeli, çelikle aşılama yapılarak gençleştirilmeli.
Ancak üreticinin üretim planı düşürülmeden 20 yıl içinde yavaş yavaş
yapılmalı" diyor. Rize Ziraat Odası
Başkanı Nevzat Paliç ise " Projeler
çok önemli ve gerekli ama üreticinin
eski fidelerden vazgeçmesi üretimi
düşürecektir. Bu işin devlet desteği
ve teşviki ile yapılması şart" diyor.
İşte tavşan kanı geleneğini sürdürmek için yapılması gerekenler ve
uygulamaya konulan projeler :
Rakamlarla Çay Sektörü
• Dünya çay pazarı büyüklüğü 18
milyar dolar
HAL VE GİDİŞ
• Dünya çay tüketiminin yüzde 97'si
siyah, yüzde 3'ü yeşil çaydan oluşuyor.
• Dünyada 30 ülkede çay yetiştiriliyor. Toplam üretimin yüzde 80'i
Asya'da gerçekleşiyor.
• Türkiye dünyanın en büyük beşinci çay üreticisi, dünya üretiminin
yaklaşık yüzde 6'sını karşılıyor.
• Çin ve Hindistan'ın ardından Türkiye, en çok çay içilen üçüncü ülke.
-Türkiye'de günlük 245 milyon bardak çay tüketiliyor. Nüfusun yüzde
96'sı her gün çay içiyor. Hanelerin
yüzde 95'inde çay tüketiliyor. Kişi
başına düşen yıllık çay tüketimi 3
kg.
• Türkiye'de 200 bin çay üreticisi ve
300'e yakın işleme - paketleme tesisi bulunuyor. 758 bin dekar alanda
çay tarımı yapılıyor.
• 2009'da Türkiye'de siyah çay pazarı, bir önceki yıla göre yüzde 15
büyüyerek, 212 bin ton - 2,15 milyar
TL değerinde bir hacme ulaşmış durumda.
• Geçtiğimiz yıl yaşanan kuraklık
dünyanın en önemli çay üreticileri
olan Kenya ve Sri Lanka'yı fena vurdu. Küresel piyasalarda kilogram fiyatı 4 ABD doları olan kaliteli siyah
çayın fiyatı 5.45 dolara yükseldi.
Sait MUNZUR
12
̇
̇
Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
“Su Kanunu Yasalaşırsa Tarımdaki Dönüşüm Süreci Daha da Hızlanacak”
Röportaj:
Ayhan Elmalıpınar
»»Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından “Su Kanunu Tasarısı” ve “Havza Yönetmeli” başlığı altında yayınlanan kanun
taslağını; ‘Suyun Metalaşması/Kıtlığın Nedeni Kıtlığa Çare Olabilir mi?’ kitabının yazarı İktisatçı Dr.Gaye Yılmaz’la
konuştuk.
Köy-Koop Haber - "Su Kanunu Tasarısı" ve "Havza Yönetmeliği" ile
ilgili genel bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Gaye Yılmaz - Su kanunu tasarısının
amacı, nehirler, göller, jeo termal kaynaklar, sahiller ve yer altı suları dahil
olmak üzere bütün su kaynaklarını şirket yatırımlarına açık hale getirmek, ya
da özetle suyu da tıpkı piyasadaki diğer
mallar gibi alınıp satılabilen bir mala
dönüştürmektir. Tasarıda özellikle de
maksat ve kapsam bölümlerinde kullanılan son derece yanıltıcı dil, gerçek
amacın anlaşılmasını zorlaştırsa da,
tasarının ilerleyen bölümlerinde yukarıda aktardığım amaçlar berraklaşmaktadır.
K.K.- Su Kanunu neler getiriyor,
yansımaları neler olacak? Örgütlü bir yapı olan kooperatifler bu
durumdan nasıl etkilenecekler?
G.Y- Tasarının yasalaşması halinde
şebekeler aracılığı ile evlere dağıtılan,
tarımsal sulamada kullanılan ve fabrikaların üretimde ihtiyaç duyduğu bütün kullanım suları piyasa fiyatlarıyla
kullanıcılara sunulacak. Ancak, tasarı
aynı zamanda göllerden ve akarsulardan su çekimini basit izinlere bağlayarak serbest hale getirdiği ve nehirler
üzerine HES’ler yapımına onay verdiği
için su kaynakları şimdiye kadar görülmemiş bir hızla tükenecek, kuruyacak
ve yok olacak. Su kaynakları kurudukça
tarımda kullanılan suların piyasa fiyatları yükselecek, özellikle küçük çiftçiler
su fiyatlarıyla baş edemeyecekleri için
topraklarını satmak zorunda kalacak.
Tasarıda, koruma alanlarındaki su kaynaklarının bile metalaştırılacağı açıkça
zikredilmektedir.
K.K.-Bu yasayla tarımda önemli
bir dönüşüm sürecine mi giriyoruz?
G.Y.- Evet bu tasarının yasalaşması halinde tarımdaki dönüşüm süreci daha
da hızlanacak. Su fiyatlarındaki yükselişle birlikte yıllardır amaçlanan tarım
topraklarının toplulaştırılması -ki ben
bunu küçük toprakların büyük tohum
ve tarım şirketlerine devredilmesi olarak tanımlıyorum- kolaylaşmış olacak.
Çünkü yükselen su fiyatları karşısında
küçük toprak sahipleri arazilerini satmaktan başka çare bulamayacak. Böylece yıllardan beri amaçlanan “sermaye sınıfı lehine bir toprak reformu”nun
sorunsuz, muhalefetsiz, sancısız bir
şekilde yapılacağı umulmaktadır. Böyle olup olmayacağı ise elbette yereldeki
üretici güçlerin örgütlü mücadelesine
bağlıdır.
K.K.- Kanun yasalaşırsa, su kıtlığı yaşanan bölgelerde ne gibi sonuçlara yol açacak?
G.Y.- Yine tasarıya göre havzalar arası
su nakilleri yapılabilecek. Dolayısıyla
su kıtlığı yaşanan bölgeler için önerilen çözüm, aslında su kıtlığını daha da
arttıracak olan bir önerme. Zira su kaynakları kendi doğal alanlarından alınıp,
borularla başka bölgelere taşındığında
ana kaynağın kendisi de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Diğer yandan
havzalar arası nakil esas olarak su kıtlığı yaşanan bölgeleri suya kavuşturmayı
değil, suyun ticaretini yapacak olan ya
da üretiminde yoğun olarak su kullanan
şirketlerin faaliyette bulundukları yerlere suyu götürmeyi amaçlıyor.
K.K.- Türkiye’nin yeni bir Su
Kanunu’na ihtiyacı var mı? Suyun metalaşma aşamasında uluslararası süreç nasıl işledi?
G.Y.- Suyun metalaşmasının olmazsa
olmazı, piyasa süreçlerini ve su kay-
“Su fiyatlarındaki
yükselişle
birlikte yıllardır
amaçlanan tarım
topraklarının
toplulaştırılması
-ki ben bunu
küçük toprakların
büyük tohum ve
tarım şirketlerine
devredilmesi
olarak
tanımlıyorumkolaylaşmış
olacak. Çünkü
yükselen
su fiyatları
karşısında küçük
toprak sahipleri
arazilerini
satmaktan
başka çare
bulamayacak”
nakları üzerinde tesis edilecek özel
mülkiyet haklarını güvence altına alacak hukuki düzenlemelerdir. Dolayısıyla bir su kanunu halklar için değil,
ama sermaye sınıfı için vaz geçilmesi
mümkün olmayan bir ihtiyaçtır. Suyun
1970’lerde başlayan metalaşma serüvenindeki ilk kurum IWRA-Uluslararası Su Kaynakları Birliği’dir (1972).
Daha sonra 1992 yılında Birleşmiş
Milletler’in Rio ve Dublin Zirvelerinde
su ilk defa alımı ve satımı yapılabilecek
bir meta olarak tanımlanmıştır. 1996
yılında WWC-Dünya Su Konseyi kurulmuş, 1997 yılında ise Konsey kendisine
bir de WWF-Dünya Su Forumu kurmuştur. Bu arada bütün ülkeler farklı
tarihler ve farklı içeriklerle de olsa kendi su yasalarını çıkarmaktadır. Bunlar arasında yaptırım gücü en yüksek
olanlardan biri de Avrupa Birliği’nin
Su Çerçeve Direktifi’dir.
K.K.- Günümüzde suyun ticarileştirilmesi yönündeki eğilimlerin hız kazanmasının ardındaki
dinamikler nelerdir?
G.Y.-Suyun metalaşmasındaki en temel dinamik kapitalizmin 1970’lerden
beri içine girdiği kar artış oranları düşüşünden kaynaklı krizidir. Yeni, karlı
ve ilk defa metalaşacak (eğitim, sağlık,
ulaştırma, mühendislik hizmetleri ve
su kaynakları gibi) yatırım alanlarının,
dünya sermayesinin azalan karlılığına bir çözüm olacağı öngörülmüştür.
Uluslararası su kurumlarının ilk kez
1970’li yıllarda kurulmaya başlaması da, suyun metalaşmasının eğitim,
sağlık ve mühendislik gibi hizmetlerin metalaşmasıyla aynı döneme denk
düşmesi de sürecin kapitalizmin krizi
ile ne kadar ilintili olduğunu göstermektedir.
K.K. - Taslakta; Madde 3’de geçen
"Ancak, su kaynaklarının bulunduğu arazinin malik veya zilyedinin, su kaynakları üzerinde; bu
taşınmaz için ihtiyacı kadar sudan öncelikle faydalanma hakkı
vardır."
Açıklamasında ‘ihtiyacı kadar sudan öncelikle faydalanma hakkı’
ne anlama geliyor? Taslakta geçen çelişkili ya da muallak diyebileceğniz maddelerden birkaç
örnek verebilir misiniz?
G.Y. - Madde 3’te gönderme yapılan
“ihtiyacı kadar su” kavramı ile, toprak
büyüklüğü ve yetiştirdiği ürünün cinsine göre her arazi için piyasa bedeli karşılığında belli bir su tahsisatı yapılacağı; söz konusu arazinin içinde belli bir
su kaynağı bulunması durumunda da
arazi sahibinin su hakkının yine arazi
büyüklüğü ve üretimi yapılan ürünün
cinsine göre belirleneceği; kaynaktaki
kalan suyun ise devletin tasarrufunda
olacağı anlaşılmaktadır. Su kaynağının
bir fabrikanın ya da çok büyük çiftliklerin arazisinde bulunması halinde bu
büyük yapıların su ihtiyacı çok fazla
olacağı için bu kaynaktan farklı kullanımlar için de su kullanımı mümkün
olmayabilecektir. Çünkü kaynağın malik veya zilyedinin, su kaynakları üzerinde ihtiyacı kadar sudan öncelikle
faydalanma hakkı vardır.
Taslakta su kaynaklarının korunması ile ilgili bölümün 9. Maddesinde de
benzer bir durum vardır. Maddenin
10. Fıkrasında “Göller, rezervuarlar ve
yeraltı su kütlelerinden su çekilmesinde su kütle dengesinin bozulmaması
sağlanır.” denerek, su çekme eylemi
normal ve meşru kabul edilmekte, sadece bu eylem yapılırken su kütle dengesinin bozulmamasının sağlanacağı
iddia edilmektedir. Peki bu dengenin
sağlanması nasıl olacaktır? Bir yandan
ekonomik ihtiyaçlara öncelik verilirken, nasıl olup ta su kütle dengesi korunacaktır?
Taslağın 17. Maddesi ise Acele Kamulaştırma konusuna ayrılmıştır. Maddenin 1. fıkrasında tahsis sahibinin, tahsis yapılan alanda, özel mülkiyete konu
taşınmazın sahibi ile anlaşamaması
halinde, idareye müracaat ederek kamulaştırma veya irtifak hakkı talebinde bulunabileceği belirtilmektedir. Bu
maddeyi biraz açacak olursak, şirketler
devletten su tahsis belgesini alacaklar
ve araziye geldiklerinde su kaynağından tahsiste belirtilen miktarda suyu
çekip diledikleri yerde kullanabilmeleri için yolları üzerindeki bazı tarlaları
satın almak isteyeceklerdir. Tarla sahipleri direnip, tarlalarını satmak istemediklerinde şirketler İdareye başvurup Acele Kamulaştırma ya da İrtifak
hakkı talebinde bulunabilecekler. 17.
Madde bu kadarla da kalmamakta, arazilerin tahsisi ile ilgili olarak daha önce
tapu siciline konmuş yasal itirazların
(şerhler) da idarenin müracaatı üzerine ayrıca mahkeme kararına gerek kalmadan silineceğini belirtmektedir.
Taslağın 22. Maddesi ile su tahsisat ve
kullanımlarının nasıl ücretlendirileceği konusu düzenlenmiştir. Buna göre
tahsis edilen ya da diğer bir deyişle
kullanım hakları kiralanan sulardan,
su tahsis belgesinde belirtilen miktar
su esas alınarak yıllık ücret alınacaktır.
Aynı maddenin 3. Fıkrasında suları;
kullanma maksadı, ekonomik, sosyal
ve mahalli şartlar göz önüne alınarak
farklı ücretlendirmeye Bakanlar Kurulunun yetkili olacağı belirtilmektedir.
Burada su arzı koşulları, su tahsisatının yapılacağı yerlerin su varlıklarına
uzaklığı vb. arz olanaklarının da fiyatlandırmada etkili olacağı tespitini
yapmak yanlış olmayacaktır. Özellikle
su kıtlığı yaşanan bölgelerde tarımsal
sulama için gerekli suların farklı ve
uzak havzalardan taşınması halinde su
fiyatları taşıma maliyetlerini de içereceği için daha yüksek olacaktır. Maddenin 5. Fıkrasında su ücretlerinin,
DSİ tarafından genel hükümlere göre
takip ve tahsil edileceği; 6. Fıkrasında
Su kaynaklarının verimli kullanımı ve
korunması için yapılan hizmet, yatırım
ve diğer masrafların bedelinin, kullanıcı veya faydalanıcıdan, tam maliyet
prensibi esas alınarak, hizmet ve yatırımı yapan idarelerce tahsil edileceği
belirtilmektedir. Su hizmetlerinde tam
maliyet ve toplam maliyet kavramları
Havza Yönetmeliğinin 14/1 ve 2. maddesinde şöyle tanımlanmaktadır
“Su sistemlerinin toplam maliyeti; yatırımın finansal maliyetini, sistemin
işletilme ve bakım maliyetini, sabit
varlıkların amortisman maliyetini,
yönetim ve izleme giderlerini, vergileri, kamulaştırma ve sistemin finansal
sürdürülebilirliğini sağlayacak öz kaynak getirisinden oluşan maliyeti ihtiva
eder.!!”!
“Su sistemlerinin tam maliyeti, kaynağın toplam maliyetini ve çevresel maliyeti birlikte ihtiva eder.”
Dolayısıyla, tasarıda sürekli “maliyet” başlığı altında gündeme getirilen
ücretlendirme bildiğimiz piyasa fiyatından başka bir şey değildir. Burada
kullanılan “maliyet” kavramı tam bir
aldatmacadır. Çünkü klasik maliyet
kavramı sermaye karlılığını içermez.
Oysa tasarıda hem toplam hem tam
maliyet kavramının her ikisi de kar
unsurunu içermektedir. Buradaki tek
sorun kari da içeren fiyatların sürekli yükselecek olması gerçeği değildir
kuşkusuz. Bundan daha da önemlisi su
kaynaklarını kar amaçlı birer yatırıma
dönüşecek olmasının bütün kapitalistlerin iştahını kabartacak olması ve
kısa süre için binlerce şirketin yatırım
yapmak için su kaynaklarına üşüşecek
olmasıdır. Su kaynaklarını tamamen
tüketecek olan da budur.
K.K.- Su yasasının, diğer yasaların hükümleri ile ilişkilerinde ne
gibi sorunlar doğabilir?
G.Y.- Muhtemelen en fazla sorun Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması
(KTVKK) hk. Kanunla yaşanacaktır.
Bir su yapısı, örneğin bir barajın yapılacağı yerde belli bir kültür mirasının
korunması gerektiğinde bu iki yasa birbiriyle çatışan bir duruma girecektir.
İşte böyle bir durumda Su Kanunu neyi
emrediyorsa o yapılacak, yani KTVKK
nın ilgili hükümlerinin ihlal edilmesi
gerekecektir. Her ne kadar Türkiye’de
insan hakları ile ilgili çok bağlayıcı hukuki düzenlemeler bulunmasa da, Su
kanununun diğer kanunlar karşısındaki üstünlüğü özellikle baraj inşaatları,
HES’ler ve sulamanın piyasa fiyatlarıyla yapılması yüzünden zorunlu göç,
yerinden edilme gibi durumlarda kalan
yerel halklar açısından ciddi hak ihlalleri anlamına gelecektir. Bu hak ihlalleri, Su kanunu ile birer ihlal olmaktan
çıkarılmaktadır. Tarımla ve tarım kooperatifleri ile ilintili yasaları bilmediğim için sizin alanınızla ilgili bir yorum
yapmam mümkün değil. Ama kültür
varlıkları üzerinden verdiğim örneği
kendi alanınızdaki ilgili yasalara uygulayabilirsiniz.
̇
̇ Ocak 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Besleyici Ve Sağlığa Yarayışlı Özellikleri
İle Farklı Bir Tür Sütü: Eşek Sütü
Son yıllarda keçi sütünün yanı sıra deve, eşek gibi
farklı tür sütlerinin piyasada değer kazandığı
gözlenmektedir. Bunun önemli nedenlerinden
birisi, adı geçen süt çeşitlerinin, hastalıklara
karşı koruyucu ve iyileştirici özellikleri sayesinde beslenme ve sağlık alanında yarar sağlayacak hammaddeler olarak görülmesidir.
Eşek sütünün diğer süt çeşitlerine
göre farklı ve üstün yönleri
bilimsel araştırmalarla ayrıntılı
olarak ortaya konuldukça, bu süte
karşı bir talep oluştuğu ve İtalya,
Polonya, Yunanistan gibi ülkelerde
eşek çiftliklerinin yaygınlaşmaya
başladığı gözlenmektedir.
İyileştirici, yaşlanmayı geciktirici ve besleyici özelliklere sahip olduğu daha antik çağlarda fark edilen eşek sütünü, Yunan filozof
Hipokrat’ın böbrek sorunları, enfeksiyon hastalıkları, ateş ve zehirlenme gibi durumlarda yaygın şekilde kullandığı, Mısır kraliçesi
Kleopatra’nın da süt banyosunda özellikle eşek
sütünü tercih ettiği yazılı kaynaklardan anlaşılmaktadır. Anadolu’ya gelince, anne sütünün
olmadığı ya da sütanne bulunamadığı hallerde
bebeklerin eşek sütü ile beslendiği yaşlılarımız
tarafından aktarılmaktadır. Eşeğin süt verimi
düşük (1 lt/gün/hayvan) olduğu için, geleneksel olarak, eşeğe, taşımacılık faaliyetlerinde
yer verilmiş ve süt üretiminin pahalı olabileceği varsayılan bir hayvan gözüyle bakılmıştır.
Oysa, meme hacmının küçük ve meme başlarının enfeksiyona yakalanma riskinin düşük
olması nedeniyle eşekte mastitis hastalığına
seyrek olarak rastlanması, sütünün düşük düzeyde bakteri içermesi ve bozulmadan daha
uzun süre dayanım göstermesi, eşek sütü üretimini avantajlı kılan yönlerdir. Nitekim, eşek
sütünün diğer süt çeşitlerine göre farklı ve
üstün yönleri bilimsel araştırmalarla ayrıntılı olarak ortaya konuldukça, bu süte karşı bir
talep oluştuğu ve İtalya, Polonya, Yunanistan
gibi ülkelerde eşek çiftliklerinin yaygınlaşmaya
başladığı gözlenmektedir. Hatta, Güney Afrika
ülkelerinden Namibya’da, özellikle, kimsesiz
çocuklar ve yetimlerin hayvansal protein ihtiyacının karşılanması amacıyla eşek yetiştiriciliği yapıldığı ve sağılan sütlerin okul sütü projesi
kapsamında değerlendirildiği belirtilmektedir.
Ülkemizde de, Kırklareli’nde, 2009 yılında
hayat geçirilen bir projeyle, sütünden yararlanmak üzere, eşek yetiştiriciliğine başlandığı
bilinmektedir. Tüm dünyadaki eşek varlığının
yarısına yakını Çin’de bulunmakta, Afganistan,
Bolivya, Brezilya, Burkina Faso, Mısır, Etiyopya, Hindistan, Pakistan, İran, Mısır, Meksika,
Peru, Sudan gibi ülkeler de eşek varlığının fazla
olduğu ülkeler arasında yer almaktadır.
Eşek sütü, inek sütünden daha düşük oranda yağ, toplam protein ve inorganik tuz, fakat
daha yüksek oranda laktoz içermekte, bu nedenle anne sütüne yakın bir bileşim sergilemektedir. Laktoz içeriğinin yüksekliği, iyi bir
lezzete sahip olmasını sağlamakta, ayrıca kemiğin mineral yükünün artırılması için gerekli olan kalsiyumun bağırsaklardan emilimine
yardımcı olmaktadır. Protein içeriğinin azlığı,
bu sütün böbrekleri fazla yormadan tüketilebilmesine olanak tanımaktadır. Eşek sütünde
kazeinle serum proteinleri arasındaki oranın
alerjiye yol açmayacak bir düzeyde bulunması ve serum proteinlerinden β-laktoglobülinin
inek sütündeki β-laktoglobülinin aksine, midede proteolitik enzimlerle yüksek düzeyde parçalanabilmesi bu sütü inek sütü proteini alerjisi
bulunan bebekler ve çocuklar için alternatif bir
besin kaynağı haline getirmektedir. Bazı klinik
deneylerin sonuçları, inek sütünü tolere edemeyen bireylerin eşek sütüne kolayca adaptasyon sağladıklarını ortaya koymaktadır.
Yağ asitlerinden, omega 3 ve omega 6 gibi
çoklu doymamış yağ asitlerinin beyin ve zeka
gelişiminde önemli bir etkiye sahip olduğu
bilinmektedir. Eşek sütünde bu yağ asitleri,
inek sütündekinden daha yüksek ve anne sütündekilerle kıyaslanabilir bir düzey göstermektedir. Bu nitelik, eşek sütünün anne sütü
yerine kullanılabileceği ve özellikle çocukların
zihinsel gelişiminde potansiyel bir gıda olabileceği anlamına gelmektedir. Diğer taraftan,
13
Köy-Koop Zonguldak Birliği Çaycuma’da
Bilgilendirme Toplantısı Düzenledi
»»Köy-Koop Zonguldak Birliği bünyesinde bulunan Kooperatiflere
yönelik değişen vergi ve ticaret mevzuatları ile mevcut sorunların
çözüm yollarının görüşülmesi amacıyla Birliğin Çaycuma Şubesinde
bilgilendirme toplantısı gerçekleştirdi.
Prof.Dr. Asuman GÜRSEL
A.Ü. Ziraat Fakültesi
Süt Teknolojisi Bölümü
[email protected]
yağ asitleri kompozisyonunda linoleik ve linolenik asitlerin yüksek düzeyde bulunması
eşek sütünün kolesterol düşürücü ve damar
tıkanıklığını önleyici bir aktivite göstermesini
sağlamakta ve bu da beslenmede eşek sütüne
yer verilmesi için önemli bir neden olarak görülmektedir. Linoleik asitin günlük besinlere
eklenmesi bazı alerjik dermatitlerin tedavisinde fayda sağladığı için, bu tip rahatsızlığı olan
çocuklarda eşek sütünün iyi bir kaynak olabileceği düşünülmektedir.
Eşek sütü, bileşiminde yüksek oranda yer alan
lizozim, laktoferrin, laktoperoksidaz gibi doğal
koruyucu maddelerin yanısıra, midede sindirimi sırasında açığa çıkan peptitlere bağlı olarak
antimikrobiyel (istenmeyen mikroorganizmalara karşı etki) ve antiviral etkilere sahip bulunmaktadır. Eşek sütünün düşük sayıda bakteri
içermesinin ve niteliklerinin uzun süre korunabilmesinin, olasılıkla lizozim ve laktoferrin
yüksekliğinden kaynaklandığı açıklanmaktadır. Lizozim ve laktoferrinin, laktoperoksidaz
ve immünoglobülinlerle birlikte bebeklerin
sindirim sisteminde meydana gelebilecek enfeksiyonlara karşı koruyucu role sahip bulunduklarının anlaşılması, eşek sütünü bebek
beslenmesinde önemli bir yere sahip kılmaktadır. Lizozim ve laktoz varlığında, probiyotik
özelliğe sahip laktobasillerin iyi bir gelişme
gösterdiklerinin saptanması ise, her iki bileşeni yüksek miktarda bileşiminde bulunduran
eşek sütünün probiyotik ürünlerde rahatlıkla
kullanılabileceğini ifade etmektedir. Diğer taraftan, eşeğin de yer aldığı atgiller familyasına
dahil hayvanların sütlerinde, doğal antimikrobiyel maddeler dışında, bağışıklık sistemi
üzerinde etkili olabilecek başka bileşenlerin de
bulunduğu ve bu bileşenlerin bağışıklık sisteminin belirli unsurlarını (sitokinleri) uyarma
kapasitesine sahip oldukları bilinmektedir.
Bu özellik, eşek sütünün, insanlarda bağışıklık
sistemiyle ilişkili hastalıkların tedavisinde ve
belirli tümör hücrelerinin (A549) çoğalma ve
farklılaşmasının önlenmesinde yararlı olabileceğini göstermektedir.
Eşek sütünün çok güçlü bir anjiyotensin dönüştürücü enzim (ACE) aktivitesine sahip olması, yüksek tansiyona karşı etkili olabilecek
ürünlerin ya da preparatların üretiminde kullanılabilmesine olanak tanımaktadır.
Eşek sütü yukarıda sayılan yararlarına ek olarak, yaşlanmayı geciktirici (anti-ageing) bir
özellik de göstermektedir. Yüksek vitamin ve
mineral içeriğinden kaynaklanan bu durum,
eşek sütüne, krem, sabun, şampuan gibi kozmetik ürünlerin üretiminde uygun bir hammadde olma niteliği kazandırmaktadır.
Sonuç olarak, eşek sütü, antialerjen, antimikrobiyel, antiviral, antitümör, antiproliferatif
ve antihipertansif etkilere sahip bileşenleri ile
gıda, tıp, eczacılık ve kozmetik endüstrisinde
kullanılabilecek ve üreticisine kazanç sağlayabilecek bir süt çeşidi olması bakımından
önemli görülmektedir.
Toplantıya Zonguldak Köy Kalkınma Ve Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği (Köy-Koop)
Başkanı Bayram Cura, S.S. Nebioğlu ve Çevre Köyleri Tarımsal
Kalkınma Kooperatifi Başkanı
Ertan Aydoğan, S.S. Kadıoğlu ve
Çevre Köyleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Ramazan Öztürk, S.S. Hacılar Köyü
Üretim ve Tüketim Pazarlama
ve Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Dursun Öztürk, S.S.
Yazıcıoğlu Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi Başkanı Abdullah Dibek, S.S.
Karapınar Beldesi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Sorumlu Müdürü Özcan Baştürk,
S.S. Kemerler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Hayrullah Cin, S.S. Yassıören Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
Başkanı Abdullah Mıcık ve Birlik Mali Müşaviri Melek Bayar Şekerci katıldı.
Yapılan bilgilendirme toplantısında Birlik
Başkanı Bayram Cura, her gün değişen mevzuat ve uygulamalara Kooperatiflerin uyum
sağlaması gerektiğini, bu nedenle gerekli
alt yapı çalışmalarının yapılmasının şart olduğunu, değişikliklere uyum sağlayamayan
Kooperatiflerin idareye karşı zor durumda
kalacağını söyledi.
Birlik Başkanı Bayram Cura “Hem mevzuat
açısından hem de Kooperatiflerin varlıklarını
sürdürebilmeleri bakımından Yönetim Kurullarının kendilerinin yürürlükteki değişikliklere adapte etmesi gerekmektedir. Aksi halde
uzun vadede tüzel kişiliklerin faaliyetlerini
sürdürebilmelerinin mümkün olmaz.”dedi.
Birlik Mali Müşaviri Melek Bayar Şekerci
toplantıya katılan Kooperatif temsilcilerine
Yeni Türk Ticaret Kanunu, değişen Borçlar
Kanunu, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile
Vergi Usul Kanunu kapsamında belge düzeninin nasıl olması gerektiği hususlarında
açıklamalarda bulundu. Yeni Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde ticaret hayatında
uyulması gereken kurallar radikal değişikliğe uğradığını, Kanuna aykırı davranışların
ağır para cezalarının yanı sıra hapis cezasına
varan yaptırımları içermesi nedeniyle Kooperatiflerin yeni kanuna uyum sağlaması
gerektiğini, Rekabetin en üst düzeyde yaşandığı çiğ süt toplama faaliyetinde Kooperatiflerin güçlükle ayakta durduğunu, Bunların
yanı sıra yeni yasalara uyum sağlanamaması
dolayısıyla idare tarafından uygulanacak cezaların Kooperatiflerin gelir gider dengesini
bozarak tüzel kişiliği zor durumda bırakacağını, Aynı şekilde İş sağlığı ve Güvenliği
Kanunu kapsamında gerekli çalışmaların
şimdiden yapılması gerektiğini belirten Melek Bayar Şekerci 2013 yılında tutulması gereken defter ve belgeler ile ilgili kooperatif
temsilcilerine bilgiler verdi. caycuma.org
Geciken Kış, Domates Üreticisini Üzdü
»»Muğla’nın Fethiye ilçesindeki domates üreticileri kışın geç
gelmesinden dolayı zarar ettikler.
Geçen yılın sıcak geçmesi ve son 2 yıldır domatesin kazançlı olmasından dolayı güz domatesine yönlenen üreticiler kışın geç gelmesi
nedeniyle, domatesin erken çiçek açmasına
ve ürünün güz dönemine kalmadan hasat
edilmesine neden oldu.
Bu yıl hava koşullarının ortalamaların üzerinde sıcak olması nedeniyle tarlada ürün
bolluğu yaşandı. Henüz kışa girmeden yaşanan bu bolluk domates fiyatlarının 2030 kuruşlara kadar düşmesine neden oldu.
Ürünün kış gelmeden hasat edilmesi üretici
kadar ihracatçıyı da üzdü. İhracatçılar, mevsimin sıcak geçmesinden dolayı domatesin
erken çıktığını , miktarın bol olunca da hiç
para getirmediğini, ayrıca Rusya’ın ürün
bolluğu nedeniyle ürünleri beğenmeyip az
para vermesiyle üreticinin eline para geçmediğini söylüyorlar.
Karaçulha Yaş Sebze Meyve Hali'nde ihracatçılık yapan Ahmet Gürsu Özdemir,
"Antalya'da 4 -5 tane çok büyük ihracatçı firma battı. Firma battığında beraberinde bayiler ve üreticiler de kaybediyor. Birçok işletmeci zor günler yaşıyor. İşin bir diğer boyutu
eline para geçmeyen çiftçi alacağı ev eşyalarını, traktörü, tohumu, ilacı, fideyi daha az
almaya başladı. Sektörler ardı ardına daralmaya başladı. Bazı sektörlerde daralma bu
yıl yüzde 20'lere çıkıyor." dedi.
Fethiye Ticaret ve Sanayi odası (FTSO) Tarım, Hayvancılık ve Tarım Aletleri İle Kimyasal Maddelerin Ticareti Meslek Komitesi,
yaşanan daralmayı araştırmak üzere hal esnafıyla görüştü. Ziyaret sırasında işletmeciler Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın
ve kooperatiflerin yönlendirmesinin eksikliğinden dert yandı. Domatesin 15-20 gündür
para ettiğini, bunun sebebi olarak da havaların soğuması olduğunu söyleyen hal esnafı,
yaşanan bu fiyat artışına rağmen ellerinde
ürün olmadığını söyledi. Yaşanan bu sıkıntının plansızlıktan kaynaklandığını kaydeden
esnaf, kendilerine yol gösteren birilerinin
olmamasından şikayetçi oldu. Bir önceki yıl
hangi ürün para ederse bütün üreticilerin
ertesi yıl o ürüne yöneldiğini, bunun da beraberinde ürün bolluğunu getirdiğini anlatan ihracatçılar, bunun üreticiye dönüşünün
eksi yönde gerçekleştiğini açıkladı.
Üreticilerin sorunlarını dinleyen FTSO) Tarım, Hayvancılık ve Tarım Aletleri ile Kimyasal Maddelerin Ticareti Meslek Komitesi,
konunun çözümü için ne gerekiyorsa yapılacağını söyledi. Komite yaptığı açıklamada,
"Geçen yıllarda geliri iyi olan güzlük domatesine yatırımını bu yıl da sürdüren üreticiler,
iklim koşullarının uygunsuzluğu sonucu domatesin erken çıkması ile beklediğini bulamadı. Hava koşullarının ortalamaların üzerinde
sıcak olması dolayısıyla ürün bolluğu yaşanan
seralarda domates para etmedi. Bunun için
üreticilerimizin bilinçlendirilmesi, üretimlerin planlı bir şekilde yapılması ve periyodik
düzene sokulması gerekir. Bu konuda elimizden geleni yapacağız." ifadelerini kullandı.
14
̇
̇
Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Ekonomi Tarihinin En Uzun Yolculuğu
»»21 Aralık, Dünya Kooperatifçilik günü olarak kutlanı, 21 Aralık aynı zamanda gecenin en uzun, gündüzün de en kısa olduğu gündür. Yani 24
saatin 9 saat 27 dakikası (%39'u) gündüz, 14 saat 33 dakikası da ( % 61'i) gecedir. Canlıların yaşamı, günlük nafakalarını temin etmek için büyük
bir mücadele ile geçer.
İnsan yaşamının da milyar tarihlerle
ölçüldüğü dönemde, insanların kendi aralarında sürekli savaşlar olmuş,
hala da olmaktadır. Güçlüler güçsüzleri ezmiş, insan emeği ile yaratılan
üretim araçları, ekonomideki söylemi ile sermaye, bir grup insanların/
ulusların ellerinde toplanmıştır. Neredeyse dünya gelirinin % 70’inden
fazlası, dünya nüfusunun beşte birinden azına sahip 8 gelişmiş ülkede
toplanmış durumdadır. Ayrıca üretilen gelirin emek sahipleri ile sermaye sahipleri arasındaki dağılımı da
çok dengesizdir. Üretilen gelirlerin
1/5-1/2’si arasındaki bir kısmı emek
sahiplerine giderken (ülkelere göre
çok farklılık gösteriyor) , geri kalanı da nüfusun çok azınlığının elinde
kalmaktadır. Nitekim bankalarda
birikmiş likitleşmiş sermaye dünya
reel üretimini üçe katlamıştır.
Tarihin her döneminde karşılaşılan bu bölüşüm sorunu insanları
çeşitli çözümler üretmeğe yöneltmiştir. Salt kar ekseni üzerinde
üretimini planlayan geleneksel kapitalist işletmelerin sonuçları ekonomiye krizden krize sürüklerken,
üretimi “insan ihtiyaçlarına
göre planlayan kooperatif girişimler” 21. yüzyılın en gözde girişim biçimi olacağı, pek çok bilim
adamınca ileriye sürülmektedir.
İşte bu işletme tipini tarihe armağan
eden Rochdale haksever öncüleri, 21 Aralık 1844’de 28 işçinin 4 ay
uğraşarak adam başına toplayabildiği 1’er İngiliz lirası ile, toplam 28
sterlin sermaye ile kurulmuş, çağdaş
kooperatiflerin başarılı ilkörneğidir.
Dünya kooperatifçilik günlerinde
hep şunu düşünmüşümdür: Acaba
Rochdale haksever öncüleri, 21 aralık gününü, yani gecenin en uzun,
güneşin dünyaya en az aydınlattığı
günü bilinçli olarak mı seçtiler?
Küresel düzeyde her yıl iki kooperatifler günü kutlanmaktadır : biri
Rochdale Haksever Öncüleri Kooperatifinin kurulduğu 21 Aralık 1844’ü
baz alan Dünya Kooperatifçilik
Günü kutlaması; diğeri de Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin kurulduğu 5 Temmuz 1895’i baz alan
ve 1995’den beri Uluslararası Kooperatifler Günü olarak Temmuz
ayının ilk cumartesi günü kutlanan
ve Birleşmiş Milletler tarafından da
resmen kabul edilen gündür. Ayrıca
Birleşmiş Milletler, 2012 yılını, kooperatifçiliğin geniş kitlelerce daha iyi
tanınması için Uluslararası Kooperatifler Yılı olarak ilan etmiştir. Bununla beraber, hemen hemen
tümkooperatifler/kooperatifçiler,
hiç bir resmi zorunluluk olmadığı
halde 21 Aralık’ı kooperatifler günü
olarak anarlar.
Bugünün anlamını daha iyi anlayabilmek için ‘Rochdale haksever
öncüleri’ni biraz daha yakından tanıyalım.
Rochdale Haksever Öncüleri
Rochdale Haksever Öncüleri
kooperatifi, İngiltere’de, Manchestere’ in bir varoşu olan Rochdale’de,
21 Aralık 1844’de kuruldu. George
Jacob Holyoake, “Rochdale Haksever Öncüleri Tarihi” (1893) adlı yapıtıyla ,kooperatifçilik yazınına önemli
bir eser katmıştır. Pek çok yazar, bu
eseri ve Rochdale öncülerini incelemiş ve bugünün kooperatifçilik ilkelerini, Rochdale ilkelerini baz alarak,
yeniden yorumlamışlardır.
1844’de Rochdale mağazasının açılmasında, daha önceki İngiliz işçi
hareketinin kooperatif deneyimlerinden yararlanılmış ve onları sınırlayan etmenler incelenmiştir. Gıda
maddeleri dışında başka mal alamayacak durumda olan bu becerikli
işçilerin yaşamını, endüstri devriminin mekanizmaları, fakirlik, bir
araya gelememek, vb. git gide zorluyordu. Grevlerin yanında temel
olarak işçinin özgürleşmesi için de
mücadele verilirken, politik yükümlülükte üstlenilmek durumda kalınmıştır. Kooperatifin kurulması için
yapılan toplantı, başarısız bir grev
sonrasında gerçekleştirilmiştir. Tü-
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
[email protected]
ketim kooperatifinin kurulması ve
mağazanın açılmasında geçmişteki
hatalardan ve eleştirilerden yararlanılmıştır. Rochdale üyeleri, kendilerinden önce kurulan benzer amaçlı
şirketlerin alım-satım biçimlerini
incelemişler, ortakların tercihlerini
belirlemişler, geçmiş uygulamalarda, elde edilen fazlaların yatırılan
sermaye oranına göre dağıtıldıklarını gözlemlemişlerdir. Ayrıca selefleri
ile bir dayanışmanın da uygulamaya
konulması konusunu da düşünmüşlerdir. Rochdale öncülerinin saptamış olduğu kurallar, tüketim kooperatiflerin büyük çoğunluğunun ve
diğer kooperatiflerin yönetiminde
geçerliliğini hala sürdürmektedirler.
Bunlar şöylece özetlenebilir :
Kooperatifin çalışmasıyla ilgili
olan kurallar :
• Piyasa fiyatları ile alım-satım yapma,
• Fazlanın satın almalarla orantılı
olarak dağıtılması (risturn).
Kooperatifin yapısıyla ilgili
olan kurallar :
• “bir insan, bir oy” deyimi ile özetlenmiş demokratik yönetim ilkesi
• Üyelerin kooperatifçilik görevini
yerine getirme niteliği;
• Ortak sayısının sınırsızlığı;
• Üyelerin dürüstlük temeli üzerinden seçimi;
• Siyasi ve dini tarafsızlık;
• Kazancın bir kısmının sosyal işler
ve geleceğe yatırım için ayrılması.
Bu kurallar, Rochdale öncesi kooperatif kurallarına göre oldukça
zorlayıcıdırlar ve eşitsiz ortamdaki
bir ekonomik var oluşunun temelini
oluştururlar.
Bakkallarda Yumurta Satılacak mı,
Satılmayacak mı?
»»Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Başkanı
Bendevi Palandöken, 1 Ocak itibarıyla yürürlüğe girecek olan
yumurta tebliğinin esnafı tedirgin ettiğini söyledi.
Bursa Esnaf Odaları Birliğinde yıllık değerlendirme toplantısına katılan Bendevi Palandöken, “Bakkallarda yumurta satılacak mı
satılmayacak mı, nasıl muhafaza edilecek,
bütün bunlar esnafı tedirgin ediyor.
Bu durum beyaz et sektörüne darbe
vuracak. Eğer insanlar yumurtaya esnaftan, pazardan ulaşamazsa
nereden ulaşacak? En taze
ve en otokontrol sistemini en yakınındakinde bulur. Çocukluk yıllarımızda yumurta bozuk çıkardı
ama şimdi artık öyle bir
şey de yok. Zaten esnaf kendi
yemediğini başkasına yedirmez. Vatandaş
da alışveriş yapmayarak onu denetler. Hiç
kimsenin tedirgin olmaması lazım. Muhafaza
şekli, naylonlayacak. İnsanların alım gücü de
önemli. Bir koliyi evine götüren kaç kişi var?
Geliyor 2-3 yumurta alıyor. Bunlar Türkiye
gerçeği ile örtüşmeli. İnsanların gelir seviyesi
irdelenmeli. Tabii ki yasalara da uyulması lazım. Bu tebliğler çıkarılırken meslek kuruluş-
ları ile diyalog olması lazım. İnsanlar ticaret
yaparken yumurtada acaba ne varmış, niye
böyle bir tedbir alınıyor diye tedirgin
olur" diye konuştu.
Tebliğin AB müktesebatında sondan başlanacak bir konu olduğunu
dile getiren Palandöken, "Hepimizin dükkanında buzdolabı var.
Eğer buzdolabında muhafaza edilecekse muhafaza
edilir ve müşteriye sunulur." dedi.
Avrupa Birliği (AB) uyum
yasaları kapsamında yumurtanın sadece soğuk hava deposu
olan yerlerde satılabilecek olmasından dolayı
İstanbul Bakkallar Odası Başkanı İsmail Keskin, konu ile ilgili olarak yaptığı açıkalamada
ise, “1 Ocak 2013'ten itibaren ruhsat alan ya da
ruhsatlarını yenileyen bakkallar, yeni yönetmelikle karşılaşacaklar. Bu yönetmelikte yer
alan soğuk hava deposunu kuramayan bakkallarımız, yumurta satamayacak. Bu nedenle
bakkallar büyük sıkıntı içerisine girecek” dedi.
Gerçekten Rochdale kooperatifi çok
hızlı gelişti. İlk kurulduğunda mağazasında tereyağı, şeker, un, yulaf
unu ve birkaç mum ile çok zayıf bir
mal stokuna sahipti. Sonraki üç ay
içinde çay ve tütünü mağazaya soktular. Onlar miktardan çok mal kalitesine önem veriyorlardı. Altı yıl
sonra üretim kooperatififine doğru
yöneldiler. Bir değirmen aldılar, ancak sermayesi çok kısıtlı idi ; kaliteli ve çok miktarda buğday satın almaları önemli bir sorundu. 1854’de
iki iplik fabrikası kurdular, 1860’da
ikinci bir değirmen aldılar.
Bununla beraber komşu kentlerde
yeni kooperatifler kurulmaya başladı. Rochdale kooperatifi 10 yaşına
geldiğinde İngiltere de kooperatif
sayısı 1000’e yaklaşmıştı. Tüketim
kooperatiflerinin çoğalması, toptan
satın alma konusunda yeni bir bölümün oluşması gereğini doğurdu. Zaten 1853’den beri diğer kooperatifler
için bu görevi Rochdale öncüleri
yapmaktaydı. 1864’de bu bölüm, ilk
“wholesale society” (toptancı mağaza) adıyla, toptan satış için Kuzey İngiltere Kooperatif Şirketi’ne dönüştü
{Bugünkü [Cooperative Wholesale
Society (CWS)]’nin kökeni}.
Rochdale öncüleri zamanla, salt tüketim kooperatifi organizasyonuna
yönellecektir. İzleyen yıllarda toptancı mağazaların çoğalması, XIX.
yüzyılın ikinci yarısında kooperatif
gelişmenin önemli olayını teşkil eder.
Rochdale öncüleri 1991’e kadar
bağımsız varlığını sürdürebilmiştir. 1991’de Norwest Co-operative
Society’ye geçti; 2007’de Manchester merkezli “The Co-operative Group “ adlı melez bir şirket tarafından
alınarak Rochdale öncüleri adıyla
tekrar işletmeye açıldı.
Rochdale öncüleri, kooperatifçilik
tarihinin en önemli mihenk taşıdır. Rochdale öncülerinin belgeleri,
Rochdale Boroughwide Kültürel Kurulu tarafından toplanmakta, korunmakta ve arşivlenmektedir. Rochdale öncülerinin ilk mağazasının
açıldığı bina 1867’de satılmış, ancak
daha sonra satın alınarak 1931’de
müze haline getirilmiştir. Rochdale
öncüleri 1976’da başka bir kooperatifle birleşince, müzenin orijinal adı
kaldırılmıştır. Ancak 1989’da tekrar
orijinal adını geri aldı. (Bkz :http://
www.rochdalepioneersmuseum.coop/)
Mevcut ekonomik yapının karmaşık
yapısı içinde kooperatiflere mutlaka yer vardır. Kooperatifçilerin yolu
uzun, zor, ama imkansız değildir.
21 Aralık’ın ertesinde günler hemen
uzamaya başlar. İnsanlar, ekonominin sıkıntılarını, bunalımlarını sırtında taşıyacaklarına, bu sıkıntılarını
kuracakları kooperatiflere taşıtabilirler. Bilindiği gibi sermayelerini birleştirenler anonim şirketleri kurarlar,
sermayelerinin gelirlerini artırırlar.
Sermayesi olmayanlar, ya da yeterli
sermayesi bulunmayanlar, akıl ve becerilerini, kendi kimlikleri ile birlikte
kooperatif şirketlerde birleştirebilirler. Böylece, piyasanın ezici çarkları
arasında emeğini ve/veya ürettiği
mal ve hizmetlerini daha iyi değerlendirebilecek bir piyasa aracına,
yani kooperatiflere, sahip olabilirler.
2012 yılında, kooperatifçilik tarihinin çok önemli kavşaklarından biri
yaşandı. Tarihinde ilk kez “Kooperatiflerin İnanılmaz Gücü” konulu
“Uluslararası Kooperatifler Zirvesi” gerçekleştirildi. Zirveni sonuç
bildirgesinde düzenleyici kurulun
en etkin üyesi ve dünyadaki kooperatif bankalarının en güçlülerinden
bir olan “Mouvement Desjardins”in
başkanı Monique Leroux, kooperatif
devrimini ilan etti ve kooperatif modelin teşvik eylemlerine yükümlenmeğe herkesin katılmasına çağırdı:
“Biz, kooperatifçiliği daha ileriye
götürmek için lider gibi hareket etmeliyiz.”
Dünyanın en kısa gününde başlanan
bu uzun ve çilekeş yolculuklarda görev almış herkese şükranlarımı sunar, bu yolda ısrarla yürümek isteyen
kooperatifçilerin geleceğinin aydın
olacağı bilinciyle, 21 Aralık “Dünya
Kooperatifler Gününü” kutlarım.
Balıkçılıkta da "İyi Tarım" Dönemi
»»Bakanlık, bitkisel ürünlerden sonra iyi tarım standartlarına uygun
olarak yetiştirilen balıklara da sertifika vermeye başladı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından
yapılan açıklamaya göre, Türkiye'de daha çok
bitkisel üretimde görülen iyi tarım uygulamasının kapsamı, Bakanlığın su ürünleri yetiştiriciliğini kapsayacak şekilde genişletildi.
İyi tarım uygulaması kapsamında su ürünleri
yetiştiriciliği yapabilmek için balıklara verilen
yemin özellikleri -Bakanlıktan izin alan yem
fabrikalardan gelip gelmediği, katkı maddeleri, depolandığı alan- hastalık durumunda izlenecek yolları içeren veteriner sağlık planının
hazırlanması, ilaç kalıntı arınma sürelerine
uyma gibi birçok kriter bulunuyor. Tüketicilerin ve üreticilerin lehine olan bu avantajların
yanında iyi tarımla yapılan balık yetiştiriciliğiyle çevre ve kaynaklar korunup işletmeden
sofraya izlenebilirlik daha sıkı takip ediliyor.
Yasal düzenlemeyle; Afyonkarahisar'da yıllık
400 ton üretim yapan alabalık tesisi, Muğla'da
ise yıllık 50 ton üretim yapan fangri balığı yetiştiriciliği tesisi, iyi tarım uygulaması standartlarında üretime başladı.
Bakanlık, yetkilendirilmiş kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarında çalışmak ve sektörün bu konuda oluşan bilgi açığını kapatmak
amacıyla Türk Standartları Enstitüsü ile işbirliğine gitti. Bu kapsamda su ürünleri yetiştiriciliğinde iyi tarım uygulamaları kontrolörü eğitimleri düzenleniyor. Eğitim sonunda
yapılacak sınavlarda başarılı olan kursiyerlere, Su Ürünleri Yetiştiriciliğinde İyi Tarım
Uygulamaları Kontrolörü Sertifikası veriliyor.
İyi Tarım Yapmak İsteyenler Nasıl
Bir Yol İzlemeli?
Su ürünleri yetiştiriciliğinde iyi tarım uygulamaları kararını vermeden önce yetiştiricilerin
risk değerlendirmesi yapması gerekiyor. Risk
değerlendirmesi, yetiştiricilik alanı, su kalitesi, çevre ve biyo çeşitlilik, potansiyel kirlilik
kaynakları, organik atıklar, tesiste bulunan
yabancı türler, kuluçkahanede kullanılan
canlı yem gibi kriterler göz önünde bulundurularak yapılıyor.
Üretici iyi tarım yapmaya karar verdikten
sonra Bakanlık tarafından yetkilendirilmiş
kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarına başvuruda bulunması gerekiyor. Eğer başvuru kabul edilirse üretici yetkili kuruluş ile sözleşme
imzalanıyor. Sertifikasyon kuruluşu tarafından kontrol edilen tesis Bakanlığın getirdiği
kriterlere uygun üretim yapıyorsa balıklar
sertifikalandırılıyor. Bu süreç kapsamında
Bakanlık tarafından yetkilendirilmiş toplam
27 kontrol ve sertifikasyon kuruluşu bulunuyor. Bu kuruluşlardan üçü su ürünleri yetiştiriciliği kapsamında sertifika veriyor.
̇
̇ Ocak 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Mısır: Herşeyin İçindeyim -II“Biz insanlar, ateşi keşfettiğimizden beri sürekli yeryüzünü yeniden yapıyoruz. Her
defasında büyük adımların, ilerlemenin
ve güzelliklerle dolu aydınlık bir geleceğin hayalini görüyoruz...” ama dünya
tarihi milyonlarca ceset üzerinden yükseliyor!
Mısırlı gezgin Ahmet’in yolu Anadolu’ya
düştüğünde, kendisini tanrı misafiri olarak kabul eden Recep Efendi’nin bahçesine, bohçasında bulunan mısır tohumlarından bir avuç serpmesiyle başlamıştı
bu topraklardaki serüven. Toprağa gelişigüzel serpilen tohumlar seneler geçtikçe akıl almaz bir şekilde çoğalmaya
ve başka arazilerde de bilinçli bir şekilde
ekilmeye başlamıştı artık. Burada öykümüze başlamadan son verelim (çünkü
o lezzetli tohumların Recep Efendi’nin
arazisine kadar hangi aşamalardan geçerek geldiğini bilmek hepimizin hakkı) ve
bitkilerin insanoğlu tarafından, evrimin
mihenk ilkelerinden biri olan doğal seçilimin işleyişine benzer bir şekilde, nasıl
yapay seçilimle ıslah edildiğine tanıklık
edelim ve konumuz mısır bitkisi olduğu
için, mısırın yabani atası olarak bilinen
teosinte bitkisini göz önüne alalım.
Meksika’da teosintenin bulunduğu arazilerde elbette tek bir bitki bulunmamaktaydı. Belki bir arazide yüzlerce hatta
binlercesi mevcuttu. İnsanlara baktığımızda, temel olarak hepimiz ortak bir dış
görünüşe sahip olmamıza rağmen, kimimiz daha uzun, kimimiz daha esmer ya
da kilolu, bazılarımız renkli gözlüyken,
bazılarımız siyah saçlıdır. Bütün populasyonlardaki bireyler arasında farklılıklar vardır. Arazilerdeki teosinte bitkileri
için de bu gerçeklik vardı: kimileri uzun,
kimileri kısa, bazıları büyük ve çok tohumlu, bazıları küçük tohumluydu.
Tabi insanlar büyük tohumlu olanlardan
ektiler bir sonraki hasat dönemi için arazilere ve bu tohumlardan gelişen bitkiler
büyük tohumluluk için daha fazla gen taşıyordu. Yine bu bitkiler arasında da tam
bir homojenlik olmadığı için çiftçimiz
bunlar arasından da en beğendiği büyük
tohumluları seçti ve bir sonraki dönemde
bu tohumlardan yetişen büyük tohumluluk ve istenilen (çiftçinin beğenisini kazandığı için ayırdığı) özellik her ne ise, o
anlamda daha fazla gen taşıyordu ve bu
seçilim böyle devam edip gittikçe, aradan geçen uzun yıllar boyunca, istenilen
genlerin (büyük tohumluluk, lezzet, kolay yenilebilme vb) frekansları ve ürünün
kalitesi de artmıştır.
İşte asırlar boyunca devam eden bu basit işlemle yabani bitkilerden kültür bitkileri elde edildi. Bu seleksiyon metodu
Amerika’da 1930’larda Türkiye’de ise
1950’lerde yerini melezleme ıslahına bırakmıştır. Seleksiyon ıslahında sadece
bitki popülasyonunun kompozisyonu
değiştirilirken, bitkilerin kalıtsal yapısı
değiştirilmemektedir. Amerika’da 1965
yılına gelindiğinde, ekilmekte olan mısırların %95’i hibrid mısıra dönüşmüştü. Bu kadar az bir sürede gerçekleşen
bu hızlı değişim (asırlar boyunca devam
eden seleksiyon ıslahını düşündüğümüzde) acaba çağın ve çağın getirdiği ihtiyaçların bir sonucu muydu yoksa tamamen
ekonomi politik miydi? Bu sorunun ce-
Esengül ERDEM
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü
[email protected]
Ali Kürşat ŞAHİN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü
[email protected]
vabını vermek şu an bizler için çok zor.
Bildiğimiz tek şey hibrid tohum dediğimiz şey, bir bitki ve kendisine yakın veya
uzak akraba olan başka bir bitki topluluğundan seçilen saf hatların veya bireylerin (A ve B) birbirleri ile çaprazlanması
sonucu (AXB) elde edilen ilk nesil F1 melez tohumdur. Burada bilmemiz
gereken en önemli nokta, F1
tohumlar (istenilen özelliğe sahip) elde edildikten
sonra, bunların verdiği tohumların yani F2
döllerinin F1 dölleri ile
aynı genetik özelliğe sahip
olmadığı, bu özelliklerin
çok azının korunduğudur.
Bunun sonucu olarak hibrid tohum kullanan üreticilerin her sene yeni tohum kullanma
zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Yani hibrid çeşitler çiftçiyi tohumdan
koparma olanağı vermiş ve şirketlere
bağımlı hale getirmiştir desek nasıl bir
yanılgıya düşmüş oluruz? Ya da “hibrid tohumlar için harcanan çabalar açık
tozlanan türler için harcanmış olsaydı
bunun sonucunda da yine aynı başarılı
sonuçlar alınamaz mıydı?” diye soruyor
Harward’lı genetikçi Lewontin.
Hiçbir bilimsel gelişmenin kendiliğinden ve keyfiyetten ortaya çıktığını iddia
edecek kadar gözünü karartmış insanlar
değiliz. Yapmaya çalıştığımız hibrid tohum sürecine mümkün olan her açıdan
bakabilmek ve bütün yönleriyle değerlendirmeye çalışmaktan ibaret. İnsanlar,
onların istekleri ve ihtiyaçları çok çeşitlidir. Herkesin dünyaya bakış açısı da
farklıdır.
1930’ların dünyasına
baktığımızda mısır üretiminde
ciddi bir azalma olduğunu
görüyoruz. Kimileri bu
durumu o dönemde ABD’de
gerçekleştirilen “corn
show” (mısır gösterisi) adı
altındaki tarımsal yayım ve
ıslah çalışmaları sonrasında,
görünüş olarak güzel olan
mısırların seçilmesi ve sonraki
yıllarda bu mısırların tohumluk
olarak kullanılmasına bağlıyor
ve her zaman dış görünüş ve
verim arasında doğru bir orantı
olmadığını ileri sürüyorlar.
Bunun sonucunda üretimde meydana
gelen dramatik azalma ile birlikte hibrid
mısır tohumlarının üretim potansiyeli
artmış ve pazar için yeni bir altın madeni haline gelmişlerdir. Böylelikle üretim
tekrar artmış fakat populasyon ıslahı
popülaritesini kaybetmiş ve çiftçiler tohum şirketlerine bağımlı hale gelmişlerdir. Geliştirilen hibrid mısır tohumları
en iyi topraklarda yetişebilen, dayanıklı
sapları olan, kimyasal girdiler kullanılabilecek şekilde ıslah edilmişlerdi. Hibrid mısır tohumu üretimi yeşil devrim denilen daha çok kimyasal
gübre, kimyasal ilaç, daha
fazla sulama ve makina
ile üretim modelini de
teşvik etmiştir. Bunun sonucunda verimin artmasıyla
birlikte hibrid
mısır üretimi
Amerika’dan
15
Hoş Geldin 2013
dünyanın diğer ülkelerine de yayılmaya
başladı.
Türkiye de çağın 20 yıl
gerisinden bu süreci takip
etmiştir. Şimdi Türkiye’deki
mısır tarımının o yıllardan
günümüze genel durumuna
bakacak olursak, 1935 yılında
175 000 hektar olan üretim
alanı 2012 yılında 550 000
hektar civarındayken, üretim
miktarı ise 130 000 tondan 4
600 000 tona yükselmiştir.
Yani ekim alanı yaklaşık üç kat
artarken üretim miktarı
35 kat artmıştır.
Tabi uç noktalara bakarak sağlıklı bir
değerlendirme
yapmak mümkün
değil. 1935 yılında
175 000 hektarlık
ekim alanı 1940’dan
itibaren 500 000 hektarın
üzerine çıkmaya ve önceden
sadece belirli bölgelerde ekimi yapılan bitki birden bire
Türkiye’nin hemen hemen bütün bölgelerinde yetiştirilmeye başlamıştır. Fakat 1940’tan
sonra ekim alanlarında marjinal
bir artış meydana gelmezken, üretimde sadece hibrid çeşit kullanmaya bağlı
olmaksızın; iklimsel faktörler, bölgeye
uygun tohumlukların kullanılması, pamuk ekiminin çeşitli sebeplerle azalması
ve bunun yerine mısır ekimi yapılması,
yem sanayisindeki talep artışı, ve tarım
politikalarına bağlı olarak dalgalanmalar meydana gelse de, üretimde genel
anlamda büyük bir artış meydana gelmiştir. Seneler boyunca mısırda ithalatçı
konumunda olan ülkemiz 2011 yılında
ihtiyacın %92’sini karşılayacak üretim
yaparken bu yıl TÜİK verilerine göre
dışarıdan mısır almak zorunda kalmayacağız... Bunun üreticilere yansımasını
ileriki zamanlarda göreceğiz!
Bizler tohum şirketlerinin sahipleri ya da
hükümetlerin mensupları gibi istatistikler değiştiğinde büyük çıkarlar elde edebilecek bir grubun bileşeni olmadığımız
için olaya ekoloji, kültür, emek ve çözüm
ekseninde bakmak durumundayız. Kendi kendine yetebilen bir ülke yolunda
ilerlemek güzel bir şey; fakat bu yolda
ilerlerken değerlerimizi de talan etmemeliyiz. Mısırın bu topraklardaki genetik mirasının yaşamaya devam etmesi
isteniliyorsa, yerli tohum kullanımı da
teşvik edilmeli ve tohumlarımız gen bankalarında sağlıklı bir şekilde korunmalıdır. Üretimdeki bu dalgalanmaya bir son
vermek ve ithalatçı konumdan tamamen
kurtulmak için çiftçiler üretime teşvik
edilmeli ve desteklenmelidir. Bunun da
ülkemizde dört ana bileşeni vardır: TMO
alımları, primler, girdi destekleri ve dış
ticaret uygulamaları.
Gelecek sayıda, yakıt katkısı olarak etanol kullanımının zorunlu hale gelecek olmasının mısır üretimini ve piyasasını nasıl etkileyeceği konusunda tartışacağız...
Günler, ay’ları kovalar, aylar,
yılları derken, koca bir ömür
bitmek üzere.
Yıllar, yılları kovalar iken,
hep bir umut vardır. Umutla
bekleyiş vardır.
Hayal olmadan, projeler olmaz. Umut olmadan bekleyiş olmaz. Olmaz da…
Mehmet VAROL
Köy-Koop Genel Başkan Vekili
Hani, Atalar sözü vardır,
“Bekleyen derviş, muradına ermiş” derler ya, bu dönemde
“bekleyen derviş, bekleye bekleye gebermiş” oldu.
Bunlar doğru da, çabalamak, çırpınmak, mücadele etmekle
de bir şeyler olmuyor.
Bir şeyler olmuyor. Çünkü; doğruyu söyleyenin, “dokuzuncu köy”de yeri yok. İstikamet “Onuncu köy” koca bir yılı da,
böyle tükettik.
Bu umutsuzluk değil. Umut, her zaman vardır. Çünkü;
Umut’un tükendiği an, her şeyin bittiği andır.
Umut var da, dizde derman kalmadı, yorulduk.
Sen ne yaparsan yap, ağzınla kuş tutsan yetmiyor. Bedenini,
beynini, tüm enerjini, her şeyini ortaya koy, yine yetmiyor.
Çünkü; Sen, “öteki” sin. Senin iktidara yakın kartvizitin yok.
Sen, yağcılık, yalakalık yapmasını bilmiyor, çıkarın için, her
şekle, her renge giren “Bukalemun” değilsen. Senin adına
düzenlenmiş, “hamili yakınımdır” kartvizitin yok ise, öyle
ise, sen de yoksun.
Birileri çıkıp, Eyaletlerden bahsediyor. Birileri; Başkanlık
sisteminin yararlarından bahsediyor, birileri çıkıp, Kuvvetler ayrılığının zararlarından bahsediyor. Birileri çıkıp, hiçbir şey söyleyemiyor ise.
Birileri, olmayan ihtisas Kooperatifleri ile, ihtisas Birliklerini oluşturmaktan bahsediyor ise, eşyanın tabiatına ters olan
bu olguyu savunuyor ise, birileri Hay-Koop Birlikleri, TarKoop Birliklerini ortak aldı diye, Köy-Koop yöneticileri hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda
bulunuyor, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı dava açabiliyor ise, Köy-Koop’tan ayrılan, Köy-Koop Birlikleri, Tarım,
Hayvancılık Birliği, Narenciye Yetiştiricileri Birliği bir araya getirilip, Tar-Koop Merkez Birliği oluşturulabiliyor ve
bu yapılanmayı birileri başarı sayıyor ise, “Bukalemun”lar
bunu alkışlayabiliyor ise, işte ‘Sınırsız Demokrasi’ olan bu
Ülke’de, düşündüğünü yazmak, ya da birileri ile paylaşmak,
suç oluyor ise, yazanın kalemi kırılıyor, konuşanın dili kesiliyor ise, bu da yetmedi, ipi çekiliyor ise, işte bu, sözün
bittiğinin resmidir.
Birileri Köy-Koop’un ipinin çekildiğini, ağzı kulaklarına vararak, söyleyebiliyor ise, bu birileri, Köy-Koop’un uzun yıllar üst düzey yöneticiliğini yapanlar ise…!
Ve bu sözünü ettiklerim, “2012 Dünya Kooperatifler Yılı”nda
oluyor ise, 2013 yılı nasıl gelirse gelsin, hoş geldi, sefa geldi.
Anlayan anlamayan, seven sevmeyen, herkesin yeni yılını
kutlar, 2013 yılının, Bizleri yanıltması dileği ile, hepimize
hayırlı ve uğurlu olmasını dilerim.
Yalova ‘Süs Bitkileri
Kongresi’ne Ev Sahipliği
Yapacak
»»Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez
Araştırma Enstitüsünün ev sahipliğinde
gerçekleşecek olan Süs Bitkileri Kongresi
5-9 Mayıs 2013 tarihinde Yalova'da
gerçekleşecek.
Türkiye'nin değişik bölgelerinden Yalova'ya gelecek olan
üretici temsilcileri ve ihracatçı firmalar Süs Bitkileri Kongresinde sektörel sorunları tartışacaklar. İlk kez birincisi
1998 yılında Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma
Enstitüsü'nde düzenlenen Süs Bitkileri Kongrelerinin,
ikincisi 2002 yılında Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma
Enstitüsü'nde, üçüncüsü 2006 yılında Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde, dördüncüsü ise 2010 yılında Alata Bahçe
Kültürleri Araştırma İstasyonu'nda düzenlenmişti.
5. Ulusal Süs bitkileri kongresi Düzenleme komitesinden
yapılan açıklamada “Süs bitkileri sektörü ekonomik olarak son yıllarda büyük ilerleme göstermiştir. Bu ilerlemede
konu ile ilgili yapılan bilimsel toplantıların, sempozyum ve
kongrelerin katkısı önemlidir. Bu tip organizasyonlarda;
araştırmacılar, öğretim üyeleri, özel sektör ve sivil toplum
kuruluşları süs bitkileri sektöründeki sorunları ve çözüm
önerilerini, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri birlikte tartışıp değerlendirme imkanı bulmaktadır. Bu değerlendirmelerden elde edilen sonuçlar hem Ar-Ge faaliyetlerinin etkinliğinin artması hem de sektörün gelişmesi açısından büyük
önem arz etmektedir” denildi.
16
̇
̇
Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
HAYVAN SAĞLIĞI
MEME İLTİHABI HASTALIĞI (MASTİTİS)
»»Mastitis, süt hayvancılığında en çok rastlanan ve son derece önemli bir meme hastalığıdır. Süt üretimi yapan işletmelerde az veya çok oranda
daima karşılaşılan bir problemdir.
Hayvanların memelerinde görülen çok çeşitli
meme hastalıklarından birisi olan ve ülkemizde çok görülen; memelerin birinde veya birden fazlasında gözlemlenen ateş, kızarıklık,
şişkinlik, memelerde sertlik, süt veriminde ani
düşmeler ve sütün yapısının bozulması (sütün renginin sarı olması, pıhtılı olması ve pıhtı tıkaçları) ile karakterize mastitis dediğimiz
meme iltihaplarıdır.
Meme iltihabı; meme bezlerinin herhangi
bir sebeple (Bakteriler, mantarlar, virüsler gibi
etkenlerle) iltihaplanmasıdır. Meme iltihapları sadece süt verimini azaltmakla kalmayıp,
memenin bir veya birkaç lobunun körleşmesine, hatta tüm meme loplarının işlevlerini
kaybetmesine sebep olabildiği gibi, hayvanın
kasaplık olmasına bazen de ölümüne kadar sebebiyet vermektedir. Meme iltihapları önemli
miktarda süt kayıplarına, tedavi ve zaman kaybına sebebiyet verdiğinden hayvan sahiplerine
yüklü maliyet getirmektedir.
Hastalık genelde kendini 2 şekilde
gösterir:
1- Klinik (Görünür) Mastitis: Hayvanın
vücut sıcaklığı yükselir. Hayvan huzursuz bir
görünüm sergiler. Memede ağrı vardır. Memenin muayenesinde bir veya daha fazla bölümün
şiştiği, gergin, kızarmış ve dokununca sıcak ve
ağrılı olduğu görülür. Şiş ilerler, ilk birkaç saat
meme başından sarımsı bir sıvı gelmesiyle teşhis konulur.
Klinik Mastitis 4 şekilde oluşabilir:
a- Perakut Mastitis: Meme şiş, kırmızı, sıcak, memelerde hassasiyet, iştah kaybı ve hızlı
kilo kaybı görülür. Çok şiddetli durumlarda
ölüm oluşabilir.
b- Akut mastitis: Hayvanın genel durumunun bozulmasıyla birlikte meme lobları şişmiş,
sıcak, sert ve ağrılı yangıdan dolayı kızarmıştır.
Süt sulu, pıhtılı, irinli ve kanlı bir şekilde gelir.
c- Subakut mastitis: Memede yangı belirgin
değildir. Sütte koyu pıhtılar vardır.
d- Kronik mastitis: Akut ve subakut mastitisler sonucu şekillenebilir. Yangı görülmez,
sütte ise gözle görülür bir değişiklik olmaz.
2- Subklinik (Gizli) Mastitis: Hastalığı
kısa zamanda fark etmek mümkün değildir.
Bu hayvanlardan sağılan sütler normal görünümdedir, fakat bir miktarında azalma vardır,
maalesef fark edilmeyebilir.
Meme iltihaplarını hazırlayan
önemli sebepler
• Ahır ve barınakların yapısı, büyüklüğü, havalandırma ve temizlik koşulları,
• Meme ve meme başı yaralarının zamanında
tedavisinin yapılmaması,
• Meme ve meme başlarındaki yapısal bozukluklar (Meme başı deliğinin uzun, geniş veya
dar olması gibi)
• Beslenmenin etkisi (Proteinli yemlerle beslenme mastitise yakalanma olasılığını artırır.)
• Hayvan ırkları (Sütçü ırklar etçi ırklara göre
daha duyarlıdır.)
• Hava koşulları ve mevsim etkileri (özellikle
bölgemizde yağışların fazla olması nedeniyle
yaz aylarında ısı ve nem oranının yüksek olması
sebebiyle hayvanların meme dokusunun hasta-
lanma riskini büyük oranda arttırmaktadır.)
• Yanlış sağım, sağımcıların kirli elleri ve malzemeleri,
• Makineli sağımda sağım başlıklarının çatlaması, makinenin meme başına uyguladığı
basıncın artması veya azalması sonucu meme
başının yaralanması.
Hayvanlarımızı Meme
İltihaplanmasından Nasıl Koruruz?
Temizlik (Hijyen): Mastitisten korunmanın
en etkili yöntemi temizliktir. Hayvan yattığı zaman memelerin pisliğe bulaşmaması için hayvanın yattığı yerin temiz ve kuru olması gereklidir. Sağımdan önce ve sonra memeler mutlaka
düzenli olarak yıkanmalıdır. Yıkama sonrası
memeler iyice temiz bir havlu ile kurulanmalıdır. Sağım sonrasında meme başları uygun bir
antiseptik sıvıya batırılmalıdır.
Ahır ve barınakların yapısı:
Ahırlarımız; havadar ve ışık alacak şekilde olmalıdır. Özellikle bölgemizde yaygın olan ve
hayvan üşüyecek diye her tarafı kapatılması
şeklindeki uygulamalar hayvanlarımızın hastalıklara karşı yakalanma şansını büyük oranda arttırmaktadır. Büyükbaş hayvanlar ani ısı
değişiklikleri olmadığı müddetçe -10 hatta -20
derecelere karşı dayanabilmektedirler. Ahırlarımızın sürekli temiz hava sirkülâsyonu olması
gerekmektedir. Ahırlarımızdaki pencerelerin
sürekli açık tutulması ve ahırlarımızın çatı kısımlarında ise kirli havanın çıkışını sağlayacak
havalandırma bacaları koyulması gerekmektedir. Yetiştiricilerimiz şunu unutmamalıdır
ki büyükbaş hayvanlar kolay kolay üşümezler.
Yetiştiricilerimiz karşılıklı hava akımından
hayvanlarını korudukları müddetçe hayvanlarımız -10 derecelere kadar üşümemektedirler.
Sağım
Hayvanların Sağımı zamanında ve sükûnet
içinde yapılmalıdır. Hayvanımızın memelerinden biri veya bir kaçı hastalandığı zaman sağım sırası sağlıklı memeden hastalıklı memeye
şeklinde olmalıdır. Eğer ahırımızda birden fazla hayvan varsa sağım sırası sağlıklı hayvanlarda hasta hayvanlara şeklin yapılmalıdır. Sağım
sıralaması; sağlıklı düveler, sağlıklı inekler, tedavi edilen inekler, yaşlı inekler ve hasta inekler şeklinde olmalıdır. Buradaki amaç hastalık
etkenlerin sağlıklı hayvanlara veya meme bezlerlerine bulaştırmamaktır.
İyi bakım ve besleme
Hayvanlara yeterli miktarda kaliteli kaba(Kuru
ot,yonca balya ot, çayır otu gibi) ve kesif yem
verilmelidir. Özellikle bölgemizde çok miktarda verilen kepek yerine dengeli ve hayvanlarımızın ihtiyaçlarını karşılayan konsantre süt
yemleri kullanılmalıdır. Pratik olarak kullanılacak hesap ise 2 kg süt için1 kg süt yemi verilmesidir.
Koruyucu aşılama
Meme yangılarından korunmasında en etkili
yollarından birisi de hastalık gelmeden hayvanlarımızı, bölgemizde çok hastalık yapan
mikropları içeren aşılarla aşılatılması yoludur.
Değişik dönemlerde kullanılan birçok aşı vardır. Aşılama mutlaka meme bezleri hastalanmadan önce sağlıklı hayvanlara yaptırılmalıdır.
Kuru dönem meme içi antibiyotik kullanımları: İneklerin meme iltihaplanmasına karşı en
duyarlı olduğu dönem,
kuruya çıktığı dönemdir.
Hayvanlarımızı mutlaka
doğuma 2 ay kala kuruya
çıkarılması gerekmektedir. Kuruya çıkarırken
en son sağımdan sonra
sadece kuru dönem için
kullanılan meme içi antibiyotiklerin meme dokusuna verilerek, meme
içerisine gelebilecek ve
yerleşebilecek duyarlı
mikroplardan korumak
için mutlaka her meme
lobuna uygulanması gerekmektedir.
SÜT VERİMİ
• Mastitis süt verimiyle yakından ilgili olan
bir hastalıktır. Hayvanların yıllık süt verimi
arttıkça mastitis rastlantıları da artar. Bu
sebeple yüksek süt verimli hayvanlar, düşük süt verimli olanlara kıyasla mastitise
karşı daha duyarlıdır.
• Yüksek süt verimi ile ilgili olarak meme dokuları genişler ve büyür. Büyük memelerin
ise yaralanmada ve berelenme ihtimalleri
daha fazla olması nedeniyle dayanıklılıkları
azalarak mastitise karşı duyarlılıkları artar.
• İneklerde günlük süt veriminin en fazla olduğu laktasyonun ilk üç ayında akut
mastitis olaylarında artış görülür.
Irk, yaş ve laktasyon durumu:
Ahırımızda veya sürümüzde memeleri sağlıklı
ve hastalıklara karşı dirençli hayvanlar beslemeliyiz. Meme yapısı bozuk olan, uzun memeli
olan hayvanları işletmelerden çıkarılması ve
mastitise dayanıklı ırklar seçilmelidir. İnekler
yaşlandıkça mastitise karşı duyarlılıkları arttığından, yaşlı inekler de sürüden çıkarılmalıdır.
Hayvanımızın Memesinin
İltihaplandığını Nasıl Anlarız?
Hayvanımızın memelerinden birinde veya
birkaçında; ateş, kızarıklık, şişkinlik, sertlik,
sütün yapısında bozulma (sütün sarı renkli olması, içerisinde peynirimsi tarza pıhtılar olması veya peynirimsi tıkaç), süt verimindeki ani
düşmeler hastalığın en belirgin belirtileridir.
Hayvanların bu belirtilerden biri veya bir kaçının görülmesi ile beraber iştahsızlık, yüksek
ateş ve titremeler görüldüğünde mutlaka acilen bir veteriner hekime müracaat edilmelidir.
Unutulmamalıdır ki ne kadar erken teşhis ve
müdahale hastalığın iyileşme oranını arttıracaktır. Kulaktan duyma bilgilerle yapılacak veya
yaptığınız müdahaleler ineğinizin tedavi şansını
azaltmakla birlikte memelerinin körelmesi hatta ölümüne bile yol açacağı unutulmamalıdır.
• Her hayvanın ayrı ayrı memelerinden yapılmalıdır.
• Oluşan jel durumu mastitis için bulgudur.
c. Somatik hücre sayımı (SHS) ; Ayda 1 kez
toplu sağım tanklarından yapılmalı,
• Sürünün meme sağlığını izlemede,
• Sütün kalitesinin kontrolunda önemli bir kriterdir.
• SHS’nın yüksek olması Subklinik mastitisin
varlığını gösterir.
SHS sonuçlarının değerlendirilmesi her ülkenin koşullarına göre değişir.
d. Elektrik iletkenliğinin ölçülmesi; Ayda 1
veya 2 kez uygulanmalıdır.
Piyasada pille çalışan otomatik aletler mevcuttur.
Kuru Dönemde Sağıtım: Mastitisin tedavisinde etkili bir aşamadır. Bu dönemde subklinik ve kronik mastitisler sağıtıma alınarak,
enfekte hayvanlar elimine edilir. Uygulanan
antibiyotik uzun süre memede kaldığından etkinliği daha fazladır. Kuru dönemde şekillenebilecek yeni enfeksiyonlara karşı da korunma
sağlar. Sütte antibiyotik kalıntılarının bulunma sorununu ortadan kaldırır.
Disiplinli kayıt ve kontrol sistemleri : Mastitisten korunma ve kontrol önlemlerinden sonuç
alınmasında büyük önem taşımaktadır. Bu kayıtlarda yer alması gerekenler şunlardır:
- Sürüye veya ineğe ait SHS’ları,
- Ahırda CMT veya elektrik iletkenliği uygulamaları,
- Mikrobiyolojik kültür kontrolu ; Aylık olarak
süt tankından
- Ahır ve ineğe ait bulguların kayda alınması
ve izlenmesi.
Mastitisten korunma ve kontrolde Laboratuvar teşhisinin önemi: Mastitisin kontrolünde
önemli bir adımdır. Süt tankından mikrobiyolojik kontrol aylık olarak, ahırın bakteri populasyonunu izlenmesinde laboratuvar teşhisi
gerekmektedir. Bu sonuçlara göre, ahırdaki
bakteri populasyonunun durumu saptanarak,
problem alanları belirlenerek giderilmesi yönünde önlemler alınır. Laboratuvarda
Antibiyotik duyarlılık testinin önemi ;
- Klinik mastitislerin kronik duruma dönüşmesini önler,
- Subklinik mastitislerin kuruda sağıtımında
etkili antibiyotiğin seçimini sağlar.
CMT testinin pozitif çıkması durumunda tedavi veteriner hekimin verdiği uygun ilaçlar
zamanında ve tarif edilen şekilde uygulanmalıdır. Tedavi esnasındaki sağılan sütler antibiyotikli olduğu için antibiyotiğin sütten arınma
süresine kadar tüketilmemelidir.
Subkliniklerin zamanında tespiti ve
Kuruda tedavi
Subklinik (Gizli) mastitisin önemi;
Bilindiği gibi subklinik mastitis memenin klinik tablo göstermemesi nedeniyle, farkedilmez, uzun süre devam eder ve klinik mastitislere neden olur. Yapılan çalışmalarda klinik
mastitislerden daha yaygın olduğu kanıtlanmıştır. Subklinik mastitis bireysel değil, bir
sürü sorunu olması nedeniyle çok önemlidir.
İşletme bazında varlığı % 10-70 arasında değişmektedir. Süt veriminde düşmeye neden
olur (meme loblarında % 3- 26 süt kaybı), Sütün kalitesini düşürür (Sütteki yararlı maddeler azalır, zararlı maddeler artar.) Subklinik
mastitislerin % 90’ına Staphylococcus’lar. ve
Streptococcus.’lar neden olmaktadır.
Subklinik mastitisin zamanında tespiti
ve kuru dönemde sağıtımı ;
Subklinik mastitisin zamanında tespit edilerek
tedavi edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla yapılması gerekenler;
a. Günlük kontrol ; sağımın hemen öncesinde
koyu zeminde yapılmalıdır.
b. Kaliforniya mastitis testi (CMT) ; Ayda 1
veya 2 kez uygulanmalıdır.
DİKKAT!
• Mastitisli hayvanların tedavisine en
kısa sürede başlanmalıdır. Ne kadar
erken tedaviye başlanırsa o kadar
iyileşme olasılığı vardır.
• Tedaviden ziyade koruyucu tedbirleri
sağlayınız.
• Koruyucu aşılamaya önem veriniz.
• Ahırlarınızda havalandırmayı ve
zemin temizliğine özen gösteriniz.
̇
̇ Ocak 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
17
Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) 2012 Tarım Sektörünü Değerlendirdi
Türkiye 62 milyar dolarlık tarımsal
hasılası ile dünyanın yedinci büyük
tarım ülkesidir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü (FAO) verilerine göre, Türkiye fındık, kayısı, incir, kiraz, vişne,
ayva ve haşhaş tohumu olmak üzere
yedi ürünün üretiminde dünya sıralamasında başı çekerken, toplam 6
üründe ikinci, 8 üründe ise üçüncü
yer sırada yer almaktadır.
Türkiye domatesinde aralarında
bulunduğu 6 üründe dünya dördüncüsü, şeker pancarı, çay, patlıcan, böğürtlen, keçiboynuzu, zeytin
ve vanilyadan oluşan yedi üründe
dünya beşincisi; üzüm, kuru soğan,
şeftali ve aspir üretiminde ise altıncı
sıradadır.
Tarımsal Büyüme Oranı Düştü
Türkiye'de 2011 yılında yıllık büyüme oranı yüzde 8.5 olarak gerçekleşmişti. 2011'de tarım sektöründe büyüme ise yüzde 5.2 ile son 5 yılın en
yüksek seviyesine ulaşmıştı.
Türkiye ekonomisi bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 3,3 ikinci çeyreğinde
yüzde 2,9 olmak üzere 2012 yılının
ilk altı ayında yüzde 3.1 büyüdü. Tarım sektöründeki büyüme ise yüzde
4.2 oldu. Bu rakamlar 2012 yılında
ekonominin büyüme oranı yarıdan
fazla düşerken tarım sektörünün bu
düşüşten daha az etkilendiğini ve
ekonominin genelinin üzerinde bir
büyüme oranını sağladığını gösteriyor. Bu kuşkusuz olumlu ve tarım
sektörünün ekonomi içindeki olumlu
rolünü ortaya koyan bir gelişmedir.
Büyüme Borca Dayalı Olarak
Gerçekleşti
Ancak gerek Türkiye ekonomisinin
geneli gerekse tarım sektörü açısından bakıldığında, geçen yıl olduğu
gibi bu yıl da mevcut büyüme rakamlarının yüksek oranlı borçlanmaya dayalı olduğu gözleniyor.
Tarım işletmeleri açısından bakıldığında banka kredi borçları, enerji
borçları, Tarım Kredi borçları, ve
kredi kartı borçlarının artmaya devam etmektedir. 2011 yılı içinde Torba Yasa kapsamında çiftçinin Ziraat
Bankası'na olan borçları yeniden yapılandırıldı. Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği tarafından çeşitli ödeme kolaylıkları sağlandı. Elektrik
borçlarında yeniden yapılandırmaya
gidildi. Bu önlemlerle 1.5 milyar TL
civarında borç faizi silindi. Ayrıca 60
ilde tabii afetlere maruz kalan çiftçinin, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi
Kooperatifleri'ne olan borçları 1 yıl
süreyle ertelendi.
Buna rağmen borç sorununun çözülemediği, banka kredi kartları ve
elektrik borçlarının ise daha ciddi
bir hal aldığı görülmektedir.
Çiftçimizin Ziraat Bankası ve tarım
kredi kooperatiflerine olan borçları 2012 yılı itibariyle 22 milyar 300
milyon liraya yükselmiş, 10 yıl öncesine göre 42 kat artmıştır. Çiftçinin
bankalara olan kredi borcu ise geçen
yıl sonu itibariyle 32 milyar TL'ye
ulaşmıştır.
Çiftçi Ekonomisi Yine Açık
Verdi
Bu durumda akla hemen şu soru
gelmektedir: Madem ekonominin
ve tarım sektörünün durumu iyi o
zaman neden çiftçilerin borcu artıyor? Acaba çiftçiler kazançları iyi
olduğu halde borçlarını ödemek istemiyorlar mı? Gerçek şu ki, mesele çiftçilerimizin borçlarını ödemek
istememesi değildir. Nitekim, tarım kredisi borç ödemelerinde geri
dönüş yüzde 99 oranındadır. Geri
dönüş oranı bu kadar yüksek olduğu halde borcun sürekli artmasının
nedeni büyük ölçüde borcun borçla
ödenmesidir. Çiftçilerimizin sürekli
borçlanmak zorunda kalmalarının
nedeni ise, üretim faaliyeti sonunda
çoğu zaman yaptıkları yatırımın ve
harcadıkları emeği n karşılığını alamamalarıdır.
Rakamlara bir göz attığımızda bu
tabloyu daha açık görebiliriz:
2012 yılında girdi fiyatlarındaki artış şöyledir:
TÜİK rakamlarına göre, 2012 yılında
on iki aylık ortalama endeksinde TaGübre Fiyatları
Yıl (Ton/TL)
2011 2012
artış
%
Amonyak Sülfat
540
760
40,7
Üre
850
1310 54,1
DAP
1430 1520
6,2
2011 Kasım
2012
artış
%
3,80 TL/Litre
4,27 TL/Lt
12
Mazot Fiyatları
rım sektörü üretici fiyatlarındaki artış ise yüzde 7,85 oranında olmuştur.
Görüldüğü gibi en temel girdiler
olan gübrede mazotda tarımsal üretici fiyatlarının çok üzerinde bir artış
gerçekleşmiştir.
Hayvancılıkta Benzer Bir Tablo
Hayvancılık açısından bakıldığında da
benzer bir olumsuz tablo ile karşılaşıyoruz: Bu olumsuz tablonun en başta
gelen etkeni 3 yıllık et ithalatı politikasıdır. Bu politika sonucu üç yılda doğrudan 3 milyar dolar kaynağı dışarı
gönderdik. Bu ithalat nedeniyle yerli
besicilerin uğradığı zarar ise 5 milyar
lira olarak tahmin ediliyor.
Son üç yılda hayvancılığa verilen destek de 5 milyar civarında.
Türkiye'de tarıma ayrılan destekleme bütçesinden hayvancılığa ayrılan
payın son yıllarda yükseldiği bir gerçektir. Ancak hayvancılığa aktarılan
fonun diğer tarım kesimlerinden kesildiği de bir gerçektir. Bu dönemde
hayvancılık kredilerindeki artış da
hayvancılıktaki kan kaybını bir ölçüde hafifletmiştir.
Bu destekler sayesinde son iki yıldır,
ithalatın yarattığı olumsuz ortama
rağmen hayvan sayısı ve verim oranında bir artış sağlandı. Rakamların
da gösterdiği gibi besicilerimiz ve
hayvancılıkla uğraşan üreticilerimiz
adeta sinekten yağ çıkarırcasına en
küçük imkanları değerlendirerek
üretimi sürdürme konusunda direniyor ve başarılar da elde edebiliyorlar.
TÜİK rakamlarına göre 2008 yılında büyükbaş hayvan sayısı bir önceki yıla göre yüzde 1,58 azalarak,
10 milyon 946 bin 239'a düşmüştü.
Büyükbaş hayvanlardan sığır sayısı
yüzde 1,60 azalarak 10 milyon 859
bin 942 baş olmuştu.
2010 yılından başlayarak desteklerin
artması nedeniyle bir önceki yılla kıyaslandığında büyükbaş hayvan sayısı yüzde 6 artarak 11 milyona, küçükbaş hayvan sayısı ise yüzde 9 artarak
koyun 23 milyon keçi 6 milyona çıktı.
2011 yılı rakamlarına göre artış devam ederek büyükbaş hayvan sayısı
yüzde 9 artışla 12 milyon 484 bin,
koyun sayısı 25 milyon 31 bin, keçi
sayısı 7 milyon 277 bin oldu.
Gıda,
Tarım
ve
Hayvancılık
Bakanlığı'nın verdiği rakamlara göre
büyükbaş hayvan sayısı son 10 yılda
yüzde 25 artmış görünüyor. Bu durum, yukarıda belirttiğimiz önlemler alındığı ve kararlı bir biçimde
uygulandığı takdirde ülkemizdeki
et açığının kapatılabileceğini gösteriyor. Ancak bu önlemler gerçekleştirilemezse geçtiğimiz yıllarda DPT
tarafından yapılan bir projeksiyona
göre 2015 yılında ülkemizde 170 bin
ton civarında bir et açığı oluşacak.
Et Açığını Kapatmak İçin En Acil
Önlem Et Verimliliğini Artırmak
Türkiye'de hayvan verimliliğinde bir
artış olduğunu belirttik; ancak bu
artış gelişmiş ülkelerle aramızdaki
farkı kapatmaktan uzak.
Türkiye'deki işletmelerin yüzde
72'sinde 1-4 baş hayvan bulunuyor.
Dolayısıyla bu hayvanlar yeterince
verimli olamıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO'nun
2004 yılı verilerine göre, AB ülkelerinde ortalama karkas verimi 278,2
kg, koyun ve kuzu karkas verimi 14,8
kg seviyesinde. Türkiye'de ise sığır ve
dana karkas verimi 180 kg, koyun ve
kuzu karkas verimi 18 kg. idi.
DSYBM 2010 yılı kayıtlarına göre
ülkemizde 1.8 milyon baş sığır kesiliyor. Ortalama karkas et verimi 217
kg. Karkas verimliliğindeki artışta
en önemli unsur kültür ırklarının
geliştirilmesi.
Genellikle bu kültür ırklarının yetiştirildiği 150 bin soy kütüklü işletmede ortalama inek sayısı 11 baş, ortalama sığır sayısı 24 baş.
Soy kütüklü işletmelerde 1.7 milyon
baş inek, ön soy kütüklü işletmelerde 2.0 milyon baş inek olmak üzere
modern diyebileceğimiz bu işletmelerde toplam 3.7 milyon baş kasaplık
sığır bulunuyor.
Süt inekçiliğine bir göz atarsak: Ülkemizde 4.3 milyon baş civarında
süt ineği var. Bunların 1 milyon 627
bine yakını kültür ırkı. Bunlardan 6
milyon 309 bin ton süt alınıyor. Süt
verimi inek başına 3.880 kg. Ayrıca
1 milyon 787 bin baş melez, 950 bin
civarında da yerli ırk süt ineği var.
Melezlerde süt verimi inek başına
2.720 kg. yerlilerde ise 1.320 kg. Yani
bir melez inek yerli ineğin iki katı, bir
kültür ırkı ise üç katı süt veriyor.
Hayvancılığın Kanayan Yarası:
Yem Fiyatları
Hayvancılıkta en önemli girdi yemdir. Bir süt ineğinin günlük ortalama
yem maliyeti 10 TL civarındadır. Ancak bu yıl samanın kilosu yüzde 400
oranında arttı. Bu miktar ayda 45
lira, kesim dönemi olan 10'uncu aya
kadar da 450 lira olarak hesaplanıyor. Oysa geçen yıl besicinin saman
ihtiyacı için hayvan başına yaptığı
masraf 100 lira seviyesindeydi. Ortalama 4 bin liraya satılan bir hayvan
için yapılan 450 liralık saman harcaması yüzde 8'lik ek bir maliyet anlamına geliyor. Saman yalnızca bu sorunun bir parçası. Örneğin yoncanın
geçen yıl 35-40 kuruş olan kilogram
fiyatının bu yıl 65-70 kuruşa çıktı.
Yani yüzde yüze yakın zamlandı.
Hayvancılıkta asıl sorun yem açığının kapatılması. Türkiye'de 12 milyon tonu çayır mera, 18,3 milyon
tonu yem bitkileri ekilişleri, 13,3
milyon tonu silaj yapımı, 5 milyon
tonu bahçe içi otlak, 10 milyon tonu
da sap, saman, anız artıkları olmak
üzere 58,6 milyon ton kaba yem
üretiliyor. Ülkenin yıllık 57 milyon
ton kaba yem ihtiyacı dikkate alındığında, kaba yem açığı yokmuş gibi
görünüyor. Oysa, sap, saman, anız
artıkları ile bahçe içi otlaklarının kaliteli kaba yem olarak değerlendirmemek gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında yem açığı 13-14 milyon ton
olarak tahmin ediliyor.
Üretim Rakamları
Tahıllarda, Pamukta Ve Şekerpancarında Üretim Azaldı
TÜİK rakamlarına göre 2012 yılının
ilk tahmininde bir önceki yıla göre
tahıllarda yüzde 5,2 oranında azalış,
sebzelerde yüzde 1,4 ve meyvelerde
yüzde 6,4 oranında artış gözleniyor.
2012 yılında üretim miktarlarının
yaklaşık olarak tahıl ürünlerinde
33,4 milyon ton, sebzelerde 27,9
milyon ton ve meyvelerde 18,3 milyon ton olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.
Bir önceki yıla göre buğday üretiminin yüzde 7,8 oranında azalarak 20,1
milyon ton, arpa üretiminin yüzde
6,6 oranında azalarak 7,1 milyon ton,
çeltik üretiminin yüzde 2,2 oranında
azalarak 880 bin ton olması beklenirken, dane mısır üretiminin yüzde 9,5 oranında artarak yaklaşık 4,6
milyon ton olması öngörülmektedir.
Bilindiği gibi, Türkiye'nin buğday ihtiyacı 18 milyon ton civarındadır. Bu
açıdan bu yıl da bir üretim açığı olduğu söylenemez. Ancak buğdayda en
önemli sorun kalite sorunudur. Kalite sorunu nedeniyle ülkemiz önemli
ölçüde buğday ithalatı yapmaktadır.
Bu ithalatı DIR çerçevesinde ihracat
amaçlı bir ithalat olarak göstermek
gerçekçi değildir; çünkü Türkiye son
5 yılda buğday ithalatı için 5.2 milyar
dolar ödeme yaparken, un ihracatından ancak 3.1 milyar dolar gelir elde
edebilmiştir. Başka bir deyişle açık
2.1 milyar dolar olmuştur.
Baklagillerin önemli ürünlerinden nohutta yüzde 9,7, kırmızı mercimekte
yüzde 7,9 oranında artış beklenmektedir. Yumru bitkilerden patatesin
yüzde 3,9 oranında artış göstererek
yaklaşık 4,8 milyon ton olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.
Yağlı tohumlardan ayçiçeği üretiminin yüzde 2,6 oranında artarak
yaklaşık 1,4 milyon ton olması öngörülmektedir. Pamuk ve şekerpancarı
üretiminde ise bir gerileme söz konusudur. Kütlü pamuk üretimi yüzde 10,9 oranında azalarak 2,3 milyon ton, şeker pancarı üretimi yüzde
2,3 oranında azalarak 15,8 milyon
ton olarak gerçekleşeceği tahmin
edilmektedir.
Yaş çay üretiminin yüzde 2,5 oranında azalarak 1,2 milyon ton civarında
gerçekleşmesi beklenmektedir.
Meyve Sebze Sektörü
Önemini Koruyor
Üretim 2012 Yılında Bir Önceki
Yıla Göre Arttı
TÜİK tarafından açıklanan tahmini
rakamlara göre, 2012 yılında sebze
ürünleri üretim miktarı bir önceki
yıla göre yüzde 1,4 oranında artarak yaklaşık 27,9 milyon ton olması
beklenmektedir. 2012 yılının ilk tahmininde meyve ürünlerinin üretim
miktarının da bir önceki yıla göre
yüzde 6,4 oranında artarak yaklaşık
18,3 milyon ton olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Böylece
2012 meyve sebze üretiminin 46.2
milyon ton olması öngörülmektedir.
Meyveler içinde önemli ürünlerin
üretim miktarlarına bakıldığında
2012 yılında bir önceki yıla göre, elmada yüzde 9,8, kayısıda yüzde 16,9,
erikte yüzde 10,5, kirazda yüzde 9,6
ve zeytinde yüzde 8,6 oranında artış
tahmin edilmektedir.
Turunçgil meyvelerden mandalinada yüzde 2 oranında artış, limonda
ise %3,9 oranında azalış beklenmektedir. Sert kabuklu meyvelerden fındıkta %53,5, antep fıstığında %33,9
oranında artış beklenmektedir.
Sebze Meyve İhracatı Tehlike
Sinyalleri Veriyor
Türkiye'de 2011 yılında 4 milyon
71 bin 195 ton meyve sebze ihracatı
yapılmıştı. Başka bir deyişle meyve
sebze üretimimizin yaklaşık yüzde
10'unu ihraç etmiştik. Geçmiş yıllarla kıyaslandığında azımsanmayacak
bir artış gerçekleşmişti.
Aynı yıl ihracat karşılığında 4 milyar
979 milyon dolar ihracat geliri sağlamıştık.
2012 yılı Eylül ayı itibariyle kesin olmayan rakamlara göre, ihracatımız
2 milyon 409 bin 180 tondur.
İhracat karşılığında elde ettiğimiz
ihracat geliri ise 3 milyar dolara yakındır (2 milyar 949 milyon 316 bin
dolar).
Eğer gelişmeler normal seyrini izleseydi, mevsim sonu itibariyle artacak olan ihracatın miktar ve gelir
olarak geçen seneki düzeyi yakalayabileceği tahmin edilebilirdi. Ancak,
yaşadığımız gelişmeler, bu konuda
fazla iyimser olmamıza imkan vermiyor. Meyve sebze ihracatımızın en
büyük bölümü, üçte birine yakın bir
bölümü Rusya Federasyonuna yapılmaktadır.
Bunun yanı sıra Irak ve Suudi Arabistan başta olmak üzere Ortadoğu
ülkelerine önemli bir oranda ihracat
yapıyoruz. Son gelişmeler üzerine
Rusya Federasyonu ve Irak ile ilişkilerin gerginleşmesi de ihracatımızın
geliştirilmesi açısından endişe verici
bir faktör olarak görünmektedir.
İthalatımıza gelince...
2011 yılında sebze meyve ithalatımız
912 bin 539 ton olmuştu.
Bu ithalat karşılığında 761 milyon
764 bin dolar kaynak harcamıştık.
Bu yılın Eylül ayı itibariyle elde edilen geçici ithalat rakamlarına göre
ithalatımız 413 bin 624 tondur.
İthalat karşılığı harcadığımız kaynak ise 477 milyon 625 bin dolardır.
Bu rakamlar ithalat miktarının düştüğü ve ithalata daha az kaynak harcadığımız anlamına gelmektedir. Bu
olumlu bir gelişmedir.
İran'dan Lahana, İspanya'dan
Marul, İtalya'dan Ispanak,
ABD'den Fındık İçi
Aslında rakamlar analiz edildiğinde, ithalat rakamının daha aşağılara
çekilebileceğini göstermektedir. Bunun için ülkemizde bol bol yetiştirilen bir çok ürünün dışarıdan ithalini
engelleyecek yöntemler geliştirilmesi yeterli olacaktır.
Tarımsal Destekler Yetersiz
Ülkemizde 2012 yılında tarıma 7,5
milyar lira destek verilmişti. 2013
yılının bütçesinde çiftçiye ayrılan
destek miktarı ise 9 milyar lira olarak belirlendi. Bu yüzde 20'lik bir
artış anlamına geliyor. Bu artış geçmiş yıllarla kıyaslandığında olumlu
olsa da Türkiye'de tarıma verilen
desteğin yeterli olduğunu söylemek
mümkün değildir.
Bir örnek vermek gerekirse, buğday
üreticisinin dekara yaptığı mazot
harcaması 56 TL'dir. Buna karşılık
mazot desteği olarak aldığı prim 4
TL'dir. Yani destek yapılan masrafın
sadece yüzde 7'sini karşılıyor.
Ülkemiz tarımında yılda 3.5 milyar
ton mazot kullanılmaktadır. Bu mazotun ÖTV ve TDV'si yaklaşık 9 milyar TL tutmaktadır. Başka bir deyişle, bütçeden tarıma destek olarak bu
yıl ayrılacak olan 9 milyar TL'nin tamamı önümüzdeki yıl çiftçinin ödediği mazot parasından alınan ÖTV
ve KDV olarak geri alınacaktır. Bu
durumda gerçek bir destekten söz
etmek mümkün değildir.
Türkiye tarımının en büyük sorunu
girdileri ucuzlatarak ya da sübvanse ederek ürün maliyetlerini düşürmek, destekleri artırarak tarıma destek olmak ve üreticiyi dış rekabetten
korumaktır.
Bunlar yapıldığı takdirde Türkiye bugün tarımda sağladığı başarılara çok
daha fazlasını ekleyecek güçtedir.
TZD Ar-Ge Departmanı
18
̇
̇
Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
KOOPERATİFÇİLİK
Japon Kooperatifçilik Hareketi Toyohiko Kagawa
»»Japonya dediğimizde hepimizin gözünde çalışkan, organize olmuş, kibar ve sabırlı insanların yaşadığı geleneklerine bağlı gelişmiş bir ada ülkesi
gelir. Japon insanını sahip olduğumuz asya kültürü içinde kendimize yakın hissederiz.
Bu duygular her iki ülke insanını birbirine yaklaştıran en güzel duygulardır. Japonya’nın sahip olduğu
kültürel değerler yanında teknolojik
üstünlükleri bazen bizi büyüler. Bu
ülkenin 1960’lı yıllarda ülkemizle
neredeyse ayni düzeyde olduğu gerçeğinden hareket ettiğimizde nasıl
oluyor da bu ülke böylesi bir gelişmeyi elde etti diye şaşkınlığımızı ve
hayranlığımızı gizleyemeyiz.
Tabii çoğumuz bu gelişme periyodunun sanayi ve ticaretteki gelişme ile
sağlandığını, ortaya çıkan zenginlerin
bir anda böylesi bir gelişmeyi sağladıklarını düşünürüz. Çünkü kooperatif gerçeğini bilmeyen bize kimse bu
ülkedeki gerçekleri anlatmaz. Zaten
anlatanda bazı gerçekleri bilerek ya
da bilmeyerek çarpıtarak değerlendirir ve paylaşır. Bu ülkedeki sosyo
ekonomik hareket çoğu kez dikkate
alınmaz. Sanki bu büyük şirketler bir
anda zeki ve yaratıcı insanlar tarafından ülkeyi üst noktaya taşımışlardır.
Dünyanın başta gelen kapitalist ülkelerinden biri olan Japonya’da tabii ki
gerçek tablo bu değildir.
Japonya’nın bugünkü gelişmişlik
düzeyini temel taşlarını kırsalda ve
şehirdeki kooperatifler oluşturmuştur. Kooperatifler bu gelişmiş düzeyinin oluşmasında en önemli pay
sahibi olan destekleyici sosyo ekonomik kuruluşlardır.
Dünyanın hızla kriz ve sinsi savaş
ortamına girdiği bu günlerde Japon
kooperatifleri yine dünyaya örnek
olacak çalışmalar yürütmektedirler.
Ülkenin sanayileşmesinde, ticaretin
gelişmesinde ve sosyal refahın artışındaki çalışmaları yanında doğal
afetler karşısında da ne denli önemli
şandığı ve yoksulluğun kol gezdiği
gecekondu bölgelerinde fakirlere
yardım etmek için kooperatifçilik
hareketine öncülük etti.
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
ve etkili olduklarını dünyaya ispat
etmişlerdir. Sanayi, ticaret ve finans
kuruluşları yanında, hastaneleri,
okulları, bakım evleri ve sosyal tesisleri ile tüm ülkeyi kucaklamaktadırlar. Tabii Japonya’yı bugünlere
taşıyan kooperatifçilik hareketinin
önderlerinden biri çoğumuzun ismini dahi duymadığı Japon tüketim
kooperatiflerinin babası Toyohiko
Kagawa’dır.
Deprem felaketi ile tanıdığımız
Kobe’de 1888’de doğan Kagawa
genç yaşlarda ailesini kaybetmesinin
ardından hıristiyan bir din adamı
olarak yetiştirildi. Yaşamını bir din
adamı olduğu kadar sosyal reformist, işçi hakları savunucusu olarak
sürdürmüştür. O yaşamı boyunca
toplumsal konularda çalışmalar yürütmüştür. Kobe’nin gecekondu mahallelerinde başladığı çalışma yaşamında hep fakir insanların arasında
yaşadı. Ömrü onların sorunlarına
çözüm aramak ile geçti. İşçilerin
mücadelelerinde yanlarında oldu.
Kimi zaman hapse atıldı. Zor mücadele dönemleri yaşadı.
Kagawasavunduğu görüşleri doğrultusunda mücadele etmesi yanında
kitaplar yazdı. Görüşlerini toplum
ile paylaştı. Bebek ölümlerinin ya-
Okulların ve hastaneler açtı. 2.
Dünya savaşında Japonya’ın Çin’i
işgal etmesinden rahatsız olmuş ve
Çin’den özür dileyebilecek kadar
Japon politikacılarına karşı duruş
sergilemiştir. Bu nedenle hapse
mahkum olmuştur. Japon İşçi Konfederasyonunun kurulmasına öncülük etmiş, Ulusal Savaş Karşıtları
Birliği’ni kurmuştur.
Kagawa görüşleri doğrultusunda yazdığı “kardeşlik ekonomisi” adlı
kitabıyla kooperatif hareketini barış hareketiyle birleştirmiş yeni bir
kavram ortaya koymuştur. Daha da
önemlisi dünyanın daha çevre sorunlarını tanımadığı ve bilmediği dönemlerde çevre koruma önlemlerini
Japonya gündemine getirmiştir. Japonya’daki toprak erozyonu sorununa karşı çiftçileri harekete geçirmiştir. İnsan ve hayvanların beslenmesi
için meyve ağaçları dikimi konusunda
toplumu yönlendirmeye çalışmıştır.
O yaşadıklarını dikkate alan ve topluma mesajlar veren 150’yi aşkın kitap yazdı. Ülkede yaşanan deprem
felaketlerinde etkin görevler aldı.
1923 yılında Japonya’nın yaşadığı
büyük depremlerden biri olan Büyük Kanto depremi sırasında yardım
çalışmalarını organize etti. Ülkede
kadınların oy hakkını kazanmaları
için mücadele etti. İkinci dünya savaşı sonrasında Japon hükümetine
danışman oldu.
1940 yılında, Kagawa Çin’in Japonya’ nın işgaline Çin Cumhuriyeti için
bir özür diledi ve bunun için tekrar
tutuklandı. Serbest bırakıldıktan
sonra, Çin ve Japonya arasındaki
savaşı önlemek için beyhude bir girişimde bulunduğunu fark ederek
ABD’ye geri döndü. Daha sonra kadınların oy hakkı kazanımı için yaptığı girişimlere destek Japonya’ya
döndü. Japonya’nın teslim olması
sonrasında, Kagawa geçici Japon
hükümetine danışman oldu.Kagawa
Japon Kooperatifçilik hareketinin
lider kişilerinden biri olarak kalmayıp, düşünceleri ile dünyanın birçok
ülkesindeki insana yol göstermiştir.
tim Kooperatifleri Birliğini kurdu ve
hayata veda ettiği 1960 yılına kadar
başkanlığını yürüttü. Kurduğu Tüketim kooperatifleri bugün pazarın
%30’unu oluşturmaktadır.
Japonya’ya gibi dünyanın önde gelen kapitalist ülkesinde neredeyse
her köyde ve şehirde ve de her köşede ortaklarına ve Japon halkına
hizmet eden kooperatife rastlarsınız. Yereldeki üreticilerin ürünlerinin de bu marketlerde satıldığına
şahit olursunuz. Hatta bazı kooperatif marketlerinde üreticilerin kendi
ürünlerinin fiyatlarını kendilerinin
belirlediğini görürsünüz.
Kagawa’nın yaşamı boyunca yaptığı
eylemleri ile, yazdığı eserleri ve kurduğu kooperatifleri ile Japon halkına ve dünyaya verdiği temel mesaj
aslında bir kardeşlik ekonomisidir.
Zengini daha zengin yapmaktan
çok aç ve yoksul halkın zenginleşmesi, toplumda refah seviyesinin
artırılmasıdır. Hepimizin birimiz,
Birimizin hepimiz için çalışması anlayışıdır. Yani işaret edilen kooperatifçiliğin ilkeleridir.
O yaşamı süresinde sürdürdüğü mücadele ortamı içinde kooperatiflerin kurulmasına öncülük etti. 1920
yılında Osaka’da Kobai Birliğini Kyoeki-sha, 1921 yılında Kobe Tüketici Birliğini, ileride ismi Coop Kobe
olarak değişen Nada Mobai Birliğini,
Koto Tüketiciler Birliğini, Tokyo Öğrenci Tüketim Birliğini ve Tokyo Iryou Birliğini gibi birçok kooperatifin
kurulmasında yer aldı. Savaş sonrasında Japon Kooperatif Birliğini organize etti. 1951 yılında Japon Tüke-
Japonya’da Kagawa’nın kooperatifleri dün gösterdikleri başarıları bugünde gösteriyorlar. Yakın tarihte
yaşanan deprem, tsunami ve nükleer felaketin yaralarını kısa zamanda sardılar ve dünyaya örnek oldular. İşte Kagawa’nın yaptıkları, İşte
Japonya’nın fakir ve yoksul bir ülkede iken hatta onca deprem ve ağır
2. Dünya savaşı yaşamışken bugün
ulaştığı düzey.
Toplumun güvenini kazanmalıdır.
Bir bütünün parçaları gibi aynı çatı
altında durmalıdır.
Bölgesel Kalkınma ve Sosyal Barışın Sağlanmasında Kooparatifçiliğin Önemi
İnsanlık tarihinin sosyalleşme sürecinde ortak yaşam alanlarının belirginleşmesi insanlığı ortak üretim
modelleri geliştirmeye yöneltmiştir.
Kolektif modellerin en önemlilerden biri kooperatifçiliktir. Bu model
toplumu sosyal, kültürel, ekonomik
alanlarda geliştirir.
Sosyal barış ekonomik kalkınmanın
en temel şartıdır. Kadına uygulanan
pozitif ayrımcılığın engellenmesi,
ekonomik nedenlerden dolayı kadının gördüğü şiddetin önlenmesinde
kadın kooperatifleri belirgin bir rol
oynayacaktır. Kadın kooperatifleri
ve mikro kredi uygulamaları ile istihdam artacak.ve işsizlik azalarak
bölgesel kalkınma alanında mesafe
alınacaktır.Hayvancılık ve tüketim
kooperatiflerinin bölgemizde kalkınma için en temel öğeler olduğu gerçeği ile hareket edilerek bölgemizdeki
kooperatiflerin istihdama ve üretime
olan katkıları incelenecektir Sürdürebilir kalkınmada öncü rol oynayan
kooperatifler evsizlere ev, alt gelir
gruplarına ev, şiddete uğrayan kadınların ekonomik hayata kazandırılarak sosyal yapıdaki dengesizlikler
azalma çabaları incelenecektir.. Bölgesel dengesizliklerin azalmasında
toplumun ekonomik ve kültürel gelişiminde kooperatifçilik belirgin bir
rol oynar. Çalışmamızda bölgemizdeki kooperatiflerin sosyal kooperatife dönüşüm süreci ve kalkınmada
oynayabileceği roller araştırılacaktır.
Sosyal dayanışmanın en güzel örneği olan ve kolektif bilinç anlayışının
en üst seviyesi olan kooperatifçilik
bölgesel bazda kalkınmanın belli başlı itici gücü olma misyonunu
üstlenmektedir.Kooperatifçilik sos-
kaldırılarak emeğin sömürülmesini
engellemek için kurulan ortaklılar
olarak kabul edebiliriz
S.Sedat AKGÖZ
Ahi Evran Üniversitesi
Mucur Meslek Yüksek Okulu
Kooperatifçilik Bölümü
Öğretiim Görevlisi
[email protected]
yal faydacılık ile ekonomik faydacılığın uzlaşma noktasıdır. (Mülayim,2006:17). Şirketler ve ekonomik
birlikler kar amacı ile kurulmuş sosyal paylaşımcılık amacını minimum
seviyede paylaşan iktisadi kuruluşlardır. (Bozkurt,1971:1). Kooperatiflerin bölgesel kalkınmada itici rol
oynaması şirket ve birliklere yönelik
toplumsal kaygıları ve sosyal paylaşımcılığı benimsemiş olmalarından
ileri gelmektedir. (T.C Ziraat Bankası,1972:28,15)Kooperatifçilik kıt
kaynakların birleştirilerek, kolektif
bir çalışma modeli ile üretim modellemeleri yapılarak,işsizliğin ,sosyo
ekonomik sorunların çözümü için
yapılan idealist bir yaklaşım olarak
kabul edilebilir.
Kooperatifçilik ekonomik sosyal ve
kültürel alanlarda istihdamı, kalkınmayı, kültürel paylaşımı geliştirme misyonunu üstlenir.
Kooperatifçiliğin Türk dil kurumun
göre tanımı’ Ortakların gereksinimlerini uygun şartlarda elde etme
amacıyla oluşturulan ortaklık olarak tanımlanır. Aracının ortadan
1163 sayılı kanuna göre ise ‘Kooperatifin tanımını şöyle yapmıştır. “çek
ve kamu tüzel kişileriyle özel idareler, belediyeler, köyler, cemiyetler ve
dernekler tarafından kurulan değişir
ortaklı ve değişir sermayeli teşekküllere kooperatif denir (Mülayim:
21) Tüzel kişiliği haiz olmak üzere
ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçlarını karşılıklı
yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçekleştirilen birliktir. (Akgöz,2009: 17 )
1163 sayılı kanuna göre ise ‘Kooperatifin tanımını şöyle yapmıştır. “çek
ve kamu tüzel kişileriyle özel idareler, belediyeler, köyler, cemiyetler ve
dernekler tarafından kurulan değişir
ortaklı ve değişir sermayeli teşekküllere kooperatif denir. (Mülayim: 21)
Kooperatifçiliğin evrensel ilkeleri
sürecinde bir takım farklılıklar gösterir. (Gökeer ve kooperatif,1976:49)
Bunda bölgeler arasındaki kültürel,
demografik, coğrafik farklılıklar belirgin bir rol oynar. Ülkemizde bölgesel kalkınma tarım ve hayvancılık
bazlı olarak öngörülmüş ve planlı
ekonomide bu yönde gelişme göstermiştir. (Erol ve Tarım,2003:135 ) Bu
kapsamda Toprak Mahsulleri Ofisi, Tarım, balıkçılık alanlarında bir
takım bölgesel kalkınma kaynaklı
uygulamalar hayata geçirilmiştir.
(Toprak,2008:17) Bu modellemeler bölgelere göre farklılık gösterdiğinden ve koordinasyon eksikliği
sonucu istenilen başarıyı yakalaya-
mamış bölgesel kalkınma modellerinin geliştirilmesinde başarıya
ulaşamamışlardır.Bunda kooperatifçiliğin sosyal boyutunu dikkate
alınmaması,istihdam ve bölgesel
kalkınmada oynayacağı rollerin küçümsenmesi önemli rol oynamıştır.
(Görkem ve İşletme, 2003:33)
Bölgesel kalkınmanın en temel şartı planlı ekonomiden geçmektedir.
Ülkenin bölgesel kalkınma, coğrafik, ulaşım ölçütlerine göre sınıflandırılarak puanlama sistemine göre
teşviklerin verilmesi ve kooperatif,
şirket ve birliklerin kurulmasında bu
plana göre hareket edilmesi gerekir.
Ülkemizde kooperatifçilik kalkınma
sürecinde üretim ve tarım sektörlerinde ağırlık kazanmış olup sosyal
kooperatifçilik yönü önemsenmemiştir. Bu durum türlerine göre kooperatif üye ve sayıları incelendiğinde açıkça görülmektedir. Dolayısıyla
sosyal kooperatifçilikte ülkemiz istenilen yerde değilidir.
Sosyal Kooperatifçilik ve Dünyadaki Gelişim Süreci
Avrupa da ikinci dünya savaşından
sonra başlayan dezavantajlı (kadın,
özürlü, işsiz) gruplar için yeni bir yaşam ve istihdam modeli olarak öngörülen sosyal kooperatifçilik hareketi
işsizlik ve istihdam sorununa ciddi
bir çözüm yolu olarak görülmektedir.
Bu yapılar kar amacı gütmeden ve
üyelerinin asgari yaşam standardını
sağlayan modellemelerden biridir.
Dünyada daha iyi koşullarda yaşamak isteyenler, iş bulmakta sıkıntı yaşayanlar bunu bir şirket veya dernek
çatısı altında değil kooperatif çatısı
altında yapmayı tercih etmektedirler.
İsveç de mahkumların kurduğu
kooperatif, özürlü gençlerin yaptığı atölyeler, ev hanımlarının açtığı
gıda restaurantları tarım kesiminde işsiz bireylerin devlet destekli
açtıkları zeytin kooperatifleri örnek
olarak verilebilir.
Sosyal Kooperatifçilik anlayışında bölgesel kalkınma modellerinde ülkemize adapte edebileceğimiz
modellemeliden biri mondragon
kooperatif modelidir. Bu modelin
öncüsü Arizmendiaretta ‘‘Hiç kimse
ne başkasının kölesi ne de efendisi
olmalı.’ Bunun sonucu olarak kooperatiflerde çalışanlar aynı zamanda
kooperatifin üyesidir ve hepsi yönetim kurulunda bir oya sahiptir anlayışıyla sosyal kooperatifçiliği ifade
etmiştir.’Bu modellemede ülkemize adapte edebileceğimiz en temel
özellik bir politeknik okul kurularak
istihdamda dezavantajlı gruplara
mesleki eğitim verilerek üyelerini iş
hayatına hazırlamasıdır.
Daha sonra bu okul yeni eklentilerle
idarecilik akademisi ve yüksek okullara kavuştu. Kooparatif kurulma
sürecinde yeterli öz kaynak sağlanarak stajyerlerin ve üyelerin çalışacağı fabrikalar satın alındı ve bölgesel
kalkınma sürecinde ciddi bir performans gözlenmiştir. Dünyada kooperatifçilik en büyük sosyo ekonomik
bir yaklaşım olarak kabul edilmektedir. Dünya kooperatifler birliği verilerine göre 92ülkede 230 ulusal ve
bölgesel kuruluş ile 800 milyondan
fazla üyesi ile uluslararası bir güç
olmuştur. Birleşmiş Milletler göstergelerine göre 1. milyar kişi geçimini
kooperatiflerin sağladığı ekonomik
katkılarla sürdürmektedir.
̇
̇ Ocak 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
KIRSAL KALKINMA
19
Kooperatif Genel Kurulu Nasıl Yapılır ?
»»Kooperatiflerin Her yıl 1.ocak-30 Haziran tarihleri arasında Genel
Kurullarının yapılması kanuni bir zorunluluktur. Yurdumuzda
bulunan Binlerce kooperatifin Yönetiminde bulunanların kanun
hükümlerini takip ederek Genel Kurullarını nasıl toplamaları
gerektiğini, hangi resmi kurumlara müracaat edeceklerini,
hazırlanması gereken evrakları ve diğer birçok konuyu bilmeleri
gerekmektedir.
Bu bakımdan bir kooperatifin Genel Kurulunu
toplamak için öncesinde nelerin yapılacağını
bildiren bu yazı, bütün kooperatiflere yardımcı olacaktır. Ancak burada önemli olan,
Bazı kooperatiflerde Gümrük ve Ticaret İl
Müdürlüğüne müracaat edilirken, bazılarında Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğüne müracaat gerekmektedir.
1-Genel Kurul yapılması ve Gündemi
için Yönetim Kurulu kararı alınır.
2-Toplantı öncesi Yapılacak işlemler
ve Hazırlanacak Evraklar:
• Toplantıdan önce Yönetim Kurulu, kendi
dönemine ait belgeleri ayırır ve Muhasebeci
ile birlikte Bilanço ve Gelir-Gider farkı Cetvelini hazırlar.
• Ortaklık Defterine kayıtlı üyelerin (ortak
Numarası, isim, ikametgâh imzalanacak
kısmı) ihtiva eden HAZİRUN CETVELİ hazırlar. Bunun altını Yönetim Kurulu üyeleri
imzalar.
• Yönetim Kurulu, görevde bulunduğu süreyi içine alan bir Faaliyet Raporu hazırlar.
Bunu bütün Yönetim Kurulu üyeleri imzalar.
İsteyen üye sadece kendisi için de bir rapor
hazırlayabilir.
Gelir-Gider Evrakları ve Bilanço
Denetçiye teslim edilerek Rapor
hazırlaması istenir. Denetçi de
DENETÇİ RAPORU’nu hazırlar.
Talep eden ortaklara da bilanço ile
gelir gider tablosunun bir örneği
verilir
Toplantıdan önce, Yönetim Kurulu gelecek
yıl için TAHMİNİ BÜTÇE hazırlar. BU daha
önceki yıllardaki giderlere göre hazırlanır.
Eğer Yönetim Kurulu bu bütçeyi hazırlamamışsa, üyeler teklif olarak verebilir.
Genel kurula katılma hakkına sahip olan
ortaklar toplantı tarihinden önce taahhütlü
mektupla gerektiğinde gazete, gazete olmayan yerlerde mahalli örf ve âdete göre ilan
yoluyla toplantıya davet edilir. Davet yazıları
elden imza karşılığı da ortaklara teslim edilebilir.
Toplantı tarihi, yeri ve gündemi
toplantıdan en az 15 gün önce ilgili
bakanlık birimlerine yazılı olarak
bildirilir. Bu bildirime, Bakanlıkça
tespit edilen miktardaki temsilci
ücretinin ilgili Maliye veznesine
yatırıldığını gösteren belge
eklenerek toplantıda temsilci
bulundurulması talep edilir
Temsilci ücretlerinin ne kadar olduğunu ve
hangi hesaba yatırılması gerektiğini İlgili Bakanlık önceden bildirmektedir. Ücreti ödenmesine rağmen temsilcinin gelmemesi halinde Kooperatifin başvurusu üzerine, ödediği
temsilci ücreti kooperatife iade edilir.
Yönetim kurulunca usulüne uygun olarak
başvuru yapıldığı halde temsilci toplantıya katılmaz ise bir saat beklendikten sonra
Temsilcinin gelmediğine dair bir tutanak yapılır ve toplantıya başlanır . Toplantı yapılacak yerin toplantı saatinden önce açık bu-
lundurulması için gerekli tedbirler önceden
alınır. Toplantı salonunda oturulacak yerlerin, havalandırmanın, ortaklar için gerekirse kâğıt ve kalem bulundurulması, fazladan
gündem ve bilanço hazırlanır. Gerekiyorsa
toplantı yerini ve gidilecek yönü gösteren ok
işaretli Levhalar konur.
Toplantıdan önce, Toplantıya Başkanlık ve
Kâtiplik yapacak kişileri belirlemek gerekir.
Hatta bunlar için önergeler de hazırlanır.
Toplantıya gelen üyelerin hemen gelişlerinde
HAZIRUN ÇETVELİ’ne imzalarının alınması,
Toplantıyı Yönetim Kurulu adına Başkan
veya bir üye açar. Hazirun Çetvelindeki imzalara göre toplantı yapılabilecek sayıda ortağın hazır bulunduğunu bildirir ve Gündeme
geçileceğini söyler. Gündemin 1. maddesine
göre Saygı Duruşuna davet eder. 1 dk lık saygı duruşundan sonra, Gündemin 2. maddesine göre Divan Heyeti seçiminin yapılacağını bildirir. Bu konuda daha önce hazırlanan
teklifi veya başka ortaklar tarafından verilecek teklifleri ayrı ayrı okur. Teklifleri veriliş
sırasına göre oylayacağını bildirerek 1. teklifi
oylar. Eğer çoğunluk kabul ederse, diğerlerinin oylanmasına gerek kalmadığını bildirir.
1. teklif kabul edilmezse sırası ile diğerlerini
oylar. Divan Başkanı ve Katip olarak seçilen
üyeleri Divana davet eder. Burada dikkat
edilecek husus, tekliflerde kooperatif üyesi
olmayan bir kişi yazılmış ise o teklifin o ismi
oylamaya sunulmaz. Mesela Başkan ortaklardan, katip üye dışarıdan teklif edilmiş ise;
toplantıyı idare eden Yönetim Kurulu üyesi
o üyenin oya sunulmayacağını, zira kooperatif ortağı olmadığını belirtir ve sadece Başkanı oylar. Başkan seçildi ise; diğer teklifleri
sırası ile sadece katip üyeler için oya sunar.
Böylece Başkanlık Divanı kurulur, toplantıyı
idare etme yetkisi Başkana geçer.
Bu arada gündeme yeni
madde ilave ettirmek isteyen
ortaklardan bir talep var ise;
Başkan gündemden önce bunu
Genel Kurula sunar ve oylar. Eğer
kabul edilir ise, günden buna göre
değişmiş olur.
Bilindiği gibi Gündemde olmayan hususlar
görüşülemez. Ancak, (Hesap tetkik komisyonu seçilmesi-Bilançonun görüşülmesinin
ve ibranın geriye bırakılması-çıkan veya
çıkarılan ortaklar hakkında karar alınmasıGenel Kurulun yeni bir toplantıya çağrılması
-Yönetim Kurulunun bir kararının iptaliYönetim Kurulu ve Denetçilerin azli- Yeni
Yönetim Kurulu ve Denetçi seçimi ile ilgili
hususlar için) Kooperatife kayıtlı toplam
ortağın en az 1/10 nun, gündeme geçilmeden önce yazılı teklifte bulunmaları halinde,
bildirilecek hususların gündeme konulması
Kurula katılanların yarıdan bir fazlasının kabulü ile yapılır Böyle bir talep olmasına rağmen Divan bunu nazara almazsa, durum bir
zabıtla tespit edilir, bakanlık Temsilcisine
verilir. Önerge sahiplerinden biri de toplantıda bu konuda konuşarak bunun oylanması
gerektiğini, oylanmayacaksa bu talebin zapta geçirilmesini ister. Zira bu husus Genel
Kurul Toplantısının iptal sebebidir.
www.marking.com.tr
teknolojidegisimyenilikbilgiçözümfaydastratejigelecekeglenceodaktasarımdeger
Tevfik Fikret CENGİZ
Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü
[email protected]
Türkiye’de Yatırım Ortamı,
Yeni Yatırımlar ve Destekler
Türkiye dünyanın gelişen ülkeleri arasında giderek önem kazanan bir ülke olmakla beraber gelinen noktanın toplumsal bir başarı mı yoksa
dünyadaki gelişmelerin lehimize oluşması ve
bu durumun iyi değerlendirilmesi yanında ülkenin jeopolitik konumunun da önemli katkısı olduğu, ya da hepsinin bir araya gelmesiyle
mi gelişme trendinin arttığının tartışılmasının
hiçbir önemi yoktur.
rı ile başlatılabilir. Bunun için gerek yatay ve
gerekse dikey kümelenme organizasyonlarına
ağırlık verilmelidir. Türkiye’nin son yıllarda
tanıştığı kümelenme kavramı konusunda imalat sektöründe kamunun desteği ile başarılı çalışmalar yapılmaktadır. Benzer çalışmalar tarım ve tarıma dayalı sanayi için de yapılabilir.
Tabi ki kalite, ambalaj vs. önemli olacaktır an-
Önemli olan bugün gelinen
noktadır ve bizim nasıl bir gelecek
istediğimizdir. Geleceği tahmin
etmek kahinlerin işidir. Bizim işimiz
ise geleceği planlamak olmalıdır.
Geleceği planlamak mevcut
durumun doğru verilerle, objektif ve
doğru analiz edilmesiyle olabilir.
Ekonomik gelişme (hizmetler,sanayi,tarım)
temelde yatırımların artmasıyla olacaktır. Sürdürülebilir bir gelişme için ise teknolojik gelişme şarttır. Böyle olunca da yerli ve yabancı
sermayenin sürekli yeni yatırımlar yapması
veya mevcut yatırımlarda verim artırıcı teknolojiler kullanması ve ARGE çalışmalarının
artması gerekmektedir. Arge çalışmalarının
artması ve yeni üretim teknolojileri yatırımlarda çeşitlenmeyi de sağlayacaktır.
Türkiye’de yatırım ortamı geçmiş yıllara göre
çok daha iyi bir duruma gelmiş olsa da yatırımlarda girişimci açısından finansman değil,
pazarlama konusu birinci sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum yatırımcı açısından
yatırım yapmanın cazibesini azaltmaktadır.
Bir diğer konu da sektörel bazda mevcut kapasitenin arz talep dengesinin kurulup kurulmadığının dikkate alınmamasıdır. Ülke genelinde
bazı sektörlerde kapasite fazlası olmasına rağmen hibe destekleri kapsamına girmekte kapasite fazlalıkları bazı proje uygulamalarında
sadece il bazında dikkate alınmaktadır.
Temel sorun olan pazarlamanın çözümü önce
ülke içinde yapılacak altyapı organizasyonla-
cak bütün bunlar kümelenme projeleri kapsamında bir bütün olarak ele alınıp çözülebilir.
Zaten bu konularda pek çok çalışma, destek
ve uygulama ağırlıklı olarak kamu tarafından
yürütülmektedir. Bütün yapılanların kümelenme mantığı içinde düşünülmesi ile küçük çaplı
işletmelerin de dışa açılması sağlanabilecektir.
Netice itibariyle iç pazarın yanında dış pazarlarda konumlanmış markalar yaratarak pazarlama konusunda ilerleme sağlanabilir.
Ciddi anlamda finans desteği sağlayan IPARD
uygulamasında yatırımcı talebinin istenen
veya beklenen düzeyin altında olması, özünde
istenen evrakların fazla olması, proje yazımının zorluğu gibi faktörlerin yanında girişimcilerin yatırımdan beklentileriyle ilgili olabilir.
Geçen ay bir Polonyalı AB uzmanını dinlediğimde, Polonya’nın 10 yılda yani AB’ye girişinden itibaren 2012’ye kadar, tarımsal ürün
ihracatının 4 milyar $’dan 15 milyar $’a ulaştığını belirtmesi dinleyiciler açısından son derece çarpıcıydı. Şüphesiz bu yükselişin arkasında
AB hibe proğramlarının büyük etkisi vardır.
Ancak yatırımcı pazarlayabileceğine inandığı,
fiyat dalgalanmalarından fazla etkilenmeyeceğini düşündüğü ürünleri üretir.
Bakanlık 2 Bin 600 Teknik Eleman Alacak
»»Alıncak teknik elemanlar; veteriner hekim, ziraat, gıda ve su ürünleri
mühendisi ve diğer tarımla ilgili branşlarda olacak
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker,
yaptığı açıklamada, bakanlığa, Ösym'ye 27-31
Aralık tarihleri arasında başvuracak veteriner
hekim, ziraat mühendisi, gıda mühendisi, su
ürünleri mühendisi ve diğer tarımla ile ilgili
branşlarda 2 bin 600 kişinin alınacağını ifade
ederek, bu kişilerin KPSS puanı ve tercihlerine
göre belirleneceğini söyledi.
Eker, daha önce alımı yapılan köylerde tarım
danışmanı olarak görevlendirilenlerin sayısı-
nın 7 bin 500 olduğunu hatırlatarak, 2 bin 600
kişinin alımı ile bu sayının 10 binin üzerine çıkacağını kaydetti.
Eker, ayrıca 100 kişinin de il ve ilçelerde daha
çok gıda kontrol hizmetlerinde çalışacağına
söyledi. "Alacağımız 2 bin 600 kişi köylerde
tarım danışmanı olarak göreve başlayacak.
Bunların çoğunluğunu gıda mühendisleri
oluşturacak. Bakanlığın sitesinde müracaatlara ilişkin ayrıntılı bilgi yer alacak.” dedi.
Yeni Hal Yasası 2013 Ocak Ayında
Devreye Giriyor
»»Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)'nde onaylanan Hal Yasası 2013
yılının Ocak ayı ile birlikte devreye girecek.
Yeni yasa bir çok değişikliği de beraberinde getirecek. Yasanın yürürlüğe girişi ile birlikte pazarlarda bağırma tarihe karışacak. Pazarcılar tek
tip kıyafet giyecek ve ürünler pazarlara kalibre
edilmiş olarak gelecek. Uygulama tüketiciye de
bir yaptırım getiriyor. Artık pazardan ürünü seçerek alma dönemi de kapanıyor.
Kredi kartı ile alışveriş başlıyor
Hal Yasası ile birlikte pazarlarda doğa dostu
poşet dönemi de başlayacak.Doğa dostu poşetlerin kullanımına geçilecek. Diğer yandan pazarlarda kredi kartı ile alışveriş dönemi de başlıyor. Tezgahlara post makineleri konularak
vatandaşa alışverişte seçenek kullanma imkanı
tanınacak. Doğa dostu poşet uygulaması 2014
yılından itibaren zorunlu hale gelecek.
20
̇
̇
Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
SAĞLIK
Dünyada Engelliler Günü
Nurgül KARAGÜL
Fizyoterapist
[email protected]
Refleksoloji -II»»Refleksoloji “ayaklar bedenin aynasıdır.”
felsefesinden yola çıkılarak uygulanan bir
alternatif tedavi yöntemidir.
Vücuttaki her organın ayaklarda temsil edildigi bölgeler vardır ve
buraya uygulanan özel teknik ve tutuşlarla yapılan bir tedavidir.
Ayak tabanında sinir uçları mevcuttur, buraya yapılan uyarılarla periferik sinir sistemi uyarılır; oradan uyarılar merkezi sinir
sistemi aracılığı ile beyin ve ilgili organa iletilir.
Refleksolojiye göre “bir organın işleyişinde herhangi bir sorun
varsa ; o organda enerji bloke olur ve organın çalışmasını engeller yani organ hasta olur; refleksoloji ile bloke olan enerjinin akışı sağlanır ve organ iyileşir.”
Serebral Palsi
Doğum öncesi, doğum sırasında veye doğumdan sonra herhangi bir sebeple ortaya çıkan kalıcı fakat ilerleyici olmayan bir tablodur.
Serebral palsili çocuklarda ortaya çıkan problemler
• Spastisite
• Duyu algı motor problemleri
• Yutma, çigneme problemleri
• Salya-konuşma problemi
• Dikkat dağınıklığı-zeka geriliği
• Yürüme-gelişim geriliği
• Kabızlık ve kişiden kişiye göre değişen birtakım problemleri
sayabiliriz.
Otizm
Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber yaşamın ilk 3 yılında ortaya çıkar. Genel olarak; agresiflik, aşırı hareketlilik, dikkat dağınıklığı, konuşmada problem, komut almada sıkıntı, vs.
özellikleri arasında sayılabilir.
Refleksoloji ile; serebral palsili ve otistik çocukların sıkıntıları paralelinde ayaktan ve elden uyarı vererek; davranışlarında
düzenleme, işlevini tam olarak yapamayan organların işleyişini
düzenlemek mümkün olmaktadır.
Her iki grup hastalık içinde REFLEKSOLOJİ; diğer devam eden
tedilerini bırakmamak koşulu ile kesinlikle denenmesi gereken
bir ALTERNATİF tedavi yöntemidir.
»»Dünya Engelliler Günü olan 3 Aralık tarihinde birçok ülkede halkı bilinçlendirmek,
sorunlara dikkat çekmek, daha fazla hak ve olanak talep etmek için etkinlikler düzenleniyor.
Londra'da gerçekleştirilen Paralimpik
Olimpiyatları sayesinde, engelliler konusunda ilk akla gelen ülkelerden biri
haline gelen İngiltere'de, yine başkent
Londra'da, engellilerin yarıştığı 2012
Paralimpik Oyunları'nda elde edilen başarıların anlatıldığı bir film gösteriliyor.
"Londra 2012-En İyi Oyunlar" (London 2012-Best Games Ever) isimli film,
Uluslararası Paralimpik Komitesi tarafından hazırlandı ve ilk kez Dünya Engelliler Günü'nde yayına girecek. Daha
sonra da internetten izlenebilecek.
Filmde 400 metre serbestte kazandığı
birincilikle İngiliz atlet Ellie Simmonds
ve ilk kez kazandığı engelli bisikleti yarışıyla eski motor yarışcısı Alex Zanardi
gibi engelli sporcuların kazandığı zaferlerin görüntüleri yer alıyor.
Bu sene İngiltere'de yapılan Paralimpik
Oyunları'nın açılış töreni 11 milyondan
fazla kişi tarafından televizyon kanallarından seyredildi.
Sıkca sorulan sorular
• Refleksoloji seansları ne kadar sıklıkla uygulanmalı?
- Seanslar haftada 2 defa olmak üzere her seans 20-30 dakika
arasında değişir.
• Seanslar sırasında ne hissederim?
- terleme, nefes alıp verme sıklığında değışıklık, ağrı, irritasyon
görülebilir. Bu gibi durumlarda dengeleme tutuşları kullanılarak hastanın rahatlaması sağlanmalıdır.
• Refleksolojiye basladıktan sonra diğer tedavilerime (medikal,
fizyoterapi, özel eğitim) ara vermelimiyim?
- Kesinlikle hiçbir tedavi kesilmemelidir. Refleksolojiyi bütün
tedavilerinize destek tedavi olarak düşünebilirsiniz.
• Refleksoloji başka hangi hastalıklarda uygulanabilir?
- Migren, baş ağrısı, reflü, uyku problemleri, panik atak, depresyon, astım ve solunum problemleri, stres, anksiyete, kabızlık,
adet dönemi ağrıları, yorgunluk sayılabilir.
Herkesi Kapsayan Ve Herkesin
Ulaşabildiği Bir Toplum
Dünya Engelliler Günü'nün Birleşmiş
Milletler tarafından belirlenen bu seneki teması, "Engelleri kaldırarak herkesi
içine alan ve herkes için ulaşılabilir bir
toplum yaratmak".
Dünya nüfusunun yüzde 15'i, yani yaklaşık bir milyar engelli insan bugün 'dünyanın en büyük azınlığı'nı oluşturuyor.
Birleşmiş Milletler'in, Dünya Engelliler gününü kutlamak ve engellilerin
sorunlarına dikkat çekmek için hazırladığı etkinlikler arasında 2015 ve daha
sonrasında yapılması planlanan yeniliklerin tartışılacağı bir panel var. Bu
panel, dünya çapında konuşmacıların
katılımıyla gerçekleştirilecek. Ayrıca
farklı ülkelerden, engelli yaşamla ilgili
filmlerin katıldığı bir film festivali düzenlenecek.
Soğuk Algınlığını İlaçsız Yenin
»»Havalar soğudukça, soğuk algınlığı vakaları da artıyor.
Bir kere virüs enfeksiyonlarına yakalandığınız zaman, ne kadar ilaç kullansanız
da faydasız. Hani derler ya halk arasında, “ilaçla 7 günde, ilaçsız bir haftada”
iyileşiyorsunuz. Evde bir kişi hastalık
kapsa, herkese bulaştırıyor. Önemli
olan korunmak, virüsler her yerde var,
ama hepimizi hasta edemiyorlar. Bağışıklık sistemi güçlü olanlar hastalanmıyor, oysa hastalıklara karşı direnciniz
düşükse, hemen hastalanıyorsunuz.
Peki, ne yapmak gerekir soğuk algınlığına karşı korunmak için? Her şeyden
önce dengeli beslenmeniz ve mevsime
uygun giyinmeniz gerekli. Bol C vitamini alın, odalarınızı sık sık havalandırın,
sigaradan uzak durun, sık sık ılık sıvılar
tüketin.
BİR VAKA
Değerlendirme tarihi: 17 Mart 2012
X ; erkek- 26 aylık
Tanı: serebral palsi-min.mental retardasyon
Genel vücut bulguları:
Yürüyemiyor, konusamıyor, baş-gövde kontrolü yok, salya -dil
kontrolü yok, algı minimum düzeyde, dikkat dagınıklıgı minimum, boy gelişimi yaşıtları ile aynı seviyede, kilo yaşıtlarından
az, ayakta destekli durma süresi 3-5 dakika, kabızlık mevcut...
bize basvurma sebebi öncelikli olarak kabızlık(konstipasyon)
03.Eylül.2012 Kabızlık problemi seanslarımız başladıktan 10
seans sonra çözüldü, şu an günaşırı tuvalet ıhtıyacını giderebiliyor herhangi bir destek olmaksızın; anne, baba, mama, abi gibi
kelimeler konuşmaya başladı, ailede herkesi tanıyor ve artık
isteklerini hareketleriyle dile getirebiliyor; örnegin, dondurma
isterken annesinin yüzüne bakarak dilini çıkarıyor. Dil egzersizleri ile beraber dilini biraz daha kontrol etmeye basladı ve salya
kontrolü başladı, ayağa kaldırıldığında adım atmaya çalısıyor,
genel olarak söylenen herşeyi anlıyor.
Refleksoloji seanslarını haftada 2 gün 30’ar dakika uyguluyoruz, tabiki diğer bütün tedavileri (medikal, özel egitim, fizyoterapi) devam etmektedir.
Onlarca Ülke, Yüzlerce Etkinlik
Dünya Engelliler
Günü nedeniyle
çeşitli
etkinliklerin düzenleneceği onlarca ülke
var.
Arjantin,
Avustralya, Avusturya, Brezilya,
Belçika, Kanada,
Çek Cumhuriyeti, Mısır, Hindistan, Endonezya, İrlanda, İran, İtalya, Kenya,
Mozambik, Nepal, Hollanda, Pakistan,
Suudi Arabistan, Slovakya, İspanya, Güney Afrika, Amerika Birleşik Devletleri
ve daha birçok ülkede, sadece 3 Aralık'ta
değil, takip eden günlerde de özel törenler, konferanslar, paneller, sanat etkinlikleri, bilinçlendirme kampanyaları
gerçekleştiriliyor. Bu etkinlikler sivil
toplum kuruluşlarının işbirliğiyle, kimi
yerlerde devlet kurumlarından ve okullardan da destek alınarak düzenleniyor.
lanmak için doğanın mucizesine başvurmakta fayda var.
İşte size soğuk algınlığında etkili
olan bitkiler:
•Adaçayı: Kış aylarında sakın adaçayını evinizden eksik etmeyin. Adaçayı
bir mucize bitkidir. Ülkemizde 86 tür
adaçayı yetişmektedir, bunlardan 40
tanesi, sadece Anadolu’da yetişir, dünyada başka yerde bulunmaz. Pek çok
faydasının yanında, kuvvetli bir mikrop
öldürücüdür. Boğaz salgılarını ve mukozanın ödemini azaltır. Soğuk algınlığı
için gargarası ve çayı tavsiye edilir.
• Ihlamur: Evinizden eksik etmemeniz gereken bir bitki daha. Solunumu
rahatlatır, balgam söktürücüdür, bağışıklık sistemini güçlendirir.
•Meyan kökü: Ülkemizde oldukça
yaygın biçimde kullanılır. Öksürüğe
karşı oldukça iyidir. Ses kısıklığı, boğazda gıcıklanma gibi şikâyetlerde çayı
son derece faydalıdır.
• Kekik: Bronş açıcı etkisi vardır. Kuvvetli bir mikrop öldürücüdür. Öksürüğe
karşı son derece faydalıdır.
Bu kadarı yeterli mi? Başka ne
yapabiliriz?
Tabii ki her hastalık da olduğu gibi, soğuk algınlığında da hem önleyici hem
de tedavi edici özelliklerinden fayda-
• Mürver: Ülkemizde yetişen nadide
bitkilerden bir tanesidir. Fakat maalesef kıymeti bilinmemektedir. Virüs enfeksiyonlarında, terletici ve bronş salgılarını söktürücü etkileri vardır.
• Ekinezya: Bağışıklı sistemini kuvvetlendirir, hastalıklara karşı vücut
direncini arttırır. Zengin bir A, C ve E
vitamini deposudur. Kuvvetli bir mikrop öldürücüdür, iltihap giderici etkisi
vardır.
•Nane: Kuvvetli antimikrobiyal ve ağrı
kesici etkisi vardır. Boğaz salgılarının
atılmasına yardımcı olur, solunumu rahatlatır.
•Zencefil: Öksürük giderici ve mikrop
öldürücüdür. Balgam söktürücüdür.
• Kuşburnu: C vitamini deposudur.
Hastalıklara karşı vücut direncini arttırır, boğaz salgılarını rahatlatır.
• Rezene: Göğüs yumuşatıcı ve balgam
söktürücüdür.
• Papatya: Mikrop öldürücü ve sakinleştiricidir.
• Ebegümeci: Balgam söktürücü ve
göğüs yumuşatıcıdır.
Bunlar harika bitkiler. Peki, nasıl kullanacağız? Bir sonraki yazımızda, soğuk
algınlığında etkili olan bitki çaylarından bahsedeceğiz.
Genç Yaşta Niçin Unuturuz?
»»Unutkanlık denince akla hemen demans yani bunama gelir. Unutan her hastanın korkusu
demans hastalığına yakalanmaktır.
Genç hasta grubu unutmaya başladığı
zaman, bu unutkanlığın demans başlangıcı veya habercisi olup olmadığını
sorgular.
engel olur. Kısaca iyi beslenmemek unutkanlığın bir sebebidir.
• Tiroid yani guatr, hipoglisemi, şeker
hastalığı (DM) gibi sistemik hastalıklar
iyi tedavi edilmezse unutkanlığa sebep
olur.
Demans yani bunama ileri
yaş hastalığıdır. Bazı istisna
durumlar haricinde genç yaşta
görülme olasılığı düşüktür.
Genç yaşta unutkanlık şikayeti ile başvuran hastada aşağıda öncelikle şunları aklımıza getirmek gerekir:
• Genç yaşta görülen unutkanlığın birinci sebebi depresyondur. Depresyon,
stres, üzüntü, ajitasyon, aşırı çalışma
gibi nedenlerle sinir sisteminin biyokimyasının değişmesi ve buna bağlı si-
• Genç yaşta beyin hasarına sebep olan
bazı hastalıklar ve kazalar, beyin operasyonları unutkanlık sebebi olabilir.
nir sisteminin işleyişinin bozulmasıdır.
• Yoğun çalışma koşulları, kontrolsüz az
yiyerek kilo verme çabaları, doğal besinlerin azlığı vücudumuz için lazım olan bir
çok vitamin ve minarallerin alınmasına
• Ülkemizde sıkça görülen ve bayılmaya sebep olan veya olmayan bazı tür
epilepsiler halk deyimi ile sara hastalığı
unutkanlık ve dalgınlık atağı ile kendini
gösterir.Sebebi belli olmayan unutkanlık
ataklarında mutlaka bir beyin elektrosuna bakılmalıdır. Çünkü bu hastalık ilaçla
kolaylıkla tedavi edilebilir.
̇
̇ Ocak 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
ETKİNLİKLER
OCAK 2012
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
OCAK AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA ZİRAATI
a) Kışı ılık geçen yerlerde ilkbaharda ekilecek
tarlalar sürülür ve açmalar yapılır. Ekimle
birlikte gübre verilmemiş tarlalara gereken
gübreler verilir.
gun yerlerde derince bellenir ve gübrelenir.
Bazı ılıman bölgelerde derin krizme yapılır.
b) Fidanların sökülmeleri, katlanmaları ve
dağıtım işleri yapılır. İklimi ılık olan, bölgelerde fidan dikimleri yapılır. Zeytin fidanları dikilir. Elma ve armut tohumları tavalara
ekilir.
b) Soğuk hava depolarında muhafaza edilen
üzümler piyasaya sevkedilir.
c) Zeytin ve turunçgillerde budama yapılır.
Kalem aşısı hazırlığına başlanır.
d) Bütün meyve bahçelerinde kış ilaçlaması
yapılır.
e) Turunçgiller, muz ve hurma hasadı yapılabilir. Ambalaj ve pazarlama işleri devam
eder. Ambarlarda tekniğe uygun bir şekilde
muhafaza edilir.
09 Ocak - 12 Ocak 2013
Avrasya Tarım Fuarı 2013
7.Uluslararası Tarım ve Tarımsal
Mekanizasyon Fuarı
Tarım ve Tarımsal Mekanizasyon
Tüyap Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş.
09 Ocak - 12 Ocak 2013
Avrasya Hayvancılık 2013
3.Hayvancılık, Ekipmanları, Tavukçuluk
ve Süt Endüstrisi Fuarı
Hayvancılık, Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi
Tüyap Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş.
09 Ocak - 12 Ocak 2013
SEBZECİLİK
a) İklimi uygun yerlerde seralarda turfanda
sebzecilik işleri devam eder.
b) Yeşil gübre amacıyla Güneyde bakla ekimi
yapılır.
c) Kabarık tarlalar loğ denilen yuvarlak silindir taşlarla bastırılır. Sık olan hububat tarlalarında filizler hayvanlara yedirilir.
d) Ambarlarda gerekli koruma ve mücadele
işleri yapılır.
MEYVECİLİK
a) Fidan çukurları açılır. Bahçe toprakları uy-
EXPONATURA'13
4.Doğal ve Organik, Yöresel Ürünler &
Doğal ve Sağlıklı Yaşam Fuarı
Bitkisel, Doğal ve Organik Gıdalar, İçecekler
ve Ürünler, Doğal Tedaviler, Yöresel Gıdalar,
Sağlıklı Yaşam, SPA, Sağlık Turizmi
Tureks Uluslararası Fuarcılık
Fresh Türkiye
Yaş Meyve- Sebze ve Organik Ürünler Fuarı
Yaş Meyve- Sebze, Organik Ürünler, Sert Kabuklu Meyveler, Kuruyemişler, Aromatik ve Tıbbi Bitkiler, Zirai Tohumlar ve Teknolojileri
Start Fuarcılık ve Organizasyon
Mersin Fooddays
Mersin 7.Uluslararası Gıda, Gıda Teknolojileri ve Paketleme Fuarı
Gıda İçecek Üretim Teknolojileri, Unlu Mamüller, Ambalajlama, Etiket
Forza Fuarcılık
KİTA P
07 Şubat - 10 Şubat 2013
Türkiye’de 24 saat
esasıyla hizmet veren
tek Merkez olan Ulusal
Zehir Danışma Merkezi,
zehirlenmeler hakkında
size bilgi verir...
e) Seralarda ve sıcak yastıklarda sulama, uç
alma ve çapalama işleri yapılır.
a) Birçok yerlerde hayvanlar ahırda olduğu
için ahırların bakımı önemlidir. Ahırlar temizlenmeli, havalandırmalı, hastalıklarla
mücadele için önlemler alınmalıdır.
b) Hayvanlar çeşitli yemlerle beslenmeli, zararlılarla mücadele edilmeli ve havalar temiz
tutulmalıdır.
c) Doğum hazırlıklarına başlanır.
d) Bazı ılık bölgelerde hayvanlar meralarda
otlatılır.
e) Hayvan hastalıklarına karşı koruyucu aşılar yapılır.
TAVUKÇULUK
a) Kümeslerde sık sık havalandırma ve temizlik işleri yapılır,
b) Kuluçka hazırlıklarına başlanabilir.
c) Kümes hayvanları genel olarak içeride
beslendiklerinde çeşitli ve uygun yemlerle
beslenmelidir.
d) Kümeslerde hayvanların çeşitli hastalıklara karşı koruyucu aşıları yapılmalıdır. İlaçlar
yemlerle verilmelidir.
ARICILIK
a) Arılar devamlı olarak kovanda olduklarından kovan ağızlarının temizliği ve havalandırma yapılır.
BAĞCILIK
c) Arılar için yeteri yem yoksa bez parçasına
toz şeker konarak kovan içine yerleştirilir.
Uyuyan arıların düşüp ölmemesi için kovan
ve petekler sarsılmamalıdır.
a) Ilık bölgelerde asma dipleri açılır. Boğaz
kökleri temizlenir. Gübreleme yapılabilir.
d) Kovanlarda görülmesi muhtemel hastalık
ve zararlılarla mücadele edilir.
05-08 Mart 2013 tarihleri arasında Japonya’nın Chiba kentinde
Makuhari Messe (Nippon Convention Center)’da düzenlenecek
olan Foodex Japan 2013 38.Uluslararası Gıda ve İçecek Fuarına
Birliklerimizce Türkiye milli katılım organizasyonu gerçekleştirilecektir. Ekonomi Bakanlığı’nca belirlenen 2013 hedef ülkeler
arasında yer almakta olup, %70 oranında desteklenmektedir.
▶▶ 5 Aralık 2012 Tarihli ve 28488 Sayılı Resmî Gazete, Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
▶▶ 5 Aralık 2012 Tarihli ve 28488 Sayılı Resmî Gazete, Türk
Gıda Kodeksi Et ve Et Ürünleri Tebliği (No: 2012/74)
▶▶ 6 Aralık 2012 Tarihli ve 28489 Sayılı Resmî Gazete, Doğal
Çiçek Soğanlarının 2013 Yılı İhracat Listesi Hakkında Tebliğ
(No: 2012/77)
▶▶ 7 Aralık 2012 Tarihli ve 28490 Sayılı Resmî Gazete, Tohumculuk Sektöründe Yetkilendirme ve Denetleme Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Berlin Sebze ve Meyve Fuarı 06.02.2013 - 08.02.2013
% 50 KOSGEB destekli program www.fruitlogistica.de
▶▶ 12 Aralık 2012 Tarihli ve 28495 Sayılı Resmî Gazete, Su
Ürünleri Alanında Faaliyet Gösteren Gemilere İlişkin Hijyen
Kuralları Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
▶▶ 14 Aralık 2012 Tarihli ve 28497 Sayılı Resmî Gazete, Bitki Karantinası Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Sia Tarım Hayvancılık Fuarı Fransa - Paris 23.02.2013 – 03.03.2013
Ürün Grupları:Hayvancılık, veterinerlik, tavukçuluk, bahçeçilik
www.salon-agriculture.com • www.comexposium.com
24 Ocak - 27 Ocak 2013
Gaptarım Tarım
4.Tarım Teknolojileri ve Hayvancılık Fuarı
Tarım, Tarım Teknolojileri, Hayvancılık
Akort Tanıtım Organizasyon ve Fuarcılık
d) Ilık iklimli bölgelerde bazı sebzelerin ekimi yapılır.
HAYVANCILIK
Mevzuat
Y URT D I ŞI F U A R L A R
11 Ocak - 13 Ocak 2013
c) Geç kalmış bahçe belleme işleri tamamlanır. Çeşitli gübreler uygulanır.
g) Lahana, kıvırcık salata, pırasa, ıspanak,
maydanoz gibi kış sebzelerinin hasadı yapılır. Ambarlarda ve soğuk hava depolarında
sebzeler muhafaza edilir. Ambalajlanarak
pazara sevkedilir.
10 Ocak - 13 Ocak 2013
Türkiye Tohum Teknolojileri,
Tohumculuk Fuarı
Tohumculuk ve Tohum Teknolojileri, Fide,
Fidan, Süs Bitkileri,Paketleme-Ambalaj Tarımsal Yazılımlar, Tarımsal Bankacılık, Bitki İslahı,
Gübre
Start Fuarcılık ve Organizasyon
b) İklimi uygun bölgelerde sıcak yastık hazırlıkları başlar. Ay sonuna doğru tohumlar
sıcak yastıklara ekilir. Bazı sebze fidelerinde
şaşırtma yapılır.
f) Sera ve sıcak yastıklarda çeşitli zararlılarla
mücadele işlemleri yapılır.
Traktör Yan Sanayi 2013
3.Traktör ve Tarım Makineleri, Yan Sanayi ve Yedek Parçaları Fuarı
Traktör ve Tarım Makineleri Yan Sanayi ve
Yedek Parçaları
Tüyap Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş.
11 Ocak - 13 Ocak 2013
21
▶▶ 14 Aralık 2012 Tarihli ve 28497 Sayılı Resmî Gazete, Türk
Ürünlerinin Yurtdışında Markalaşması, Türk Malı İmajının Yerleştirilmesi ve TURQUALITY®’nin Desteklenmesi Hakkında
Tebliğ (Tebliğ No: 2006/4)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2012/6)
Nasıl Bir Organik Tarım?
▶▶ 15 Aralık 2012 Tarihli ve 28498 Sayılı Resmî Gazete, Kırsal
Kalkınma Planının İzlenmesi ile İlgili 2012/23 Sayılı Başbakanlık Genelgesi
Yazar: Tayfun Özkaya Yayın
Evi: Yeni İnsan
▶▶ 18 Aralık 2012 Tarihli ve 28501 Sayılı Resmî Gazete, Palmiye Kırmızı Böceği ile Mücadele Hakkında Yönetmelik
Bu kitapta Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Boğaziçi
Üniversitesi Tüketim Kooperatifi, Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Kibele Ekolojik
Yaşam Kooperatifi, Marmariç
Ekolojik Yaşam Derneği deneyimlerini paylaştı, nasıl sorusunun yanıtlarını aradı. “Katılımcı sertifikasyon”, “bilge
köylü tarımı”, “topluluk destekli tarım”, “ev yapımı ilaçlar” gibi seçenekler enine boyuna konuşuldu. Bu kitap, bu
tartışmaları Türkiye geneline
yaymak için tasarlandı.
▶▶ 20 Aralık 2012 Tarihli ve 28503 Sayılı Resmî Gazete,
2012/4017 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunun Uygulanmasından Elde Edilen
Gelirlerin Kullanımına İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına
Dair Karar
▶▶ 20 Aralık 2012 Tarihli ve 28503 Sayılı Resmî Gazete,
2012/4026 2012 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere
İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar
▶▶ 21 Aralık 2012 Tarihli ve 28504 Sayılı Resmî Gazete,
2012/4005 2013 Yılında Sulama Birliklerince İşletilen Sulama
Tesislerinde Uygulanacak Su Kullanım Hizmet Bedeli Tarifelerine İlişkin Karar
̇
̇
Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
22
SPOR - TARIM BULMACA
Sudan Sebepler!
Su uyur düşman uyumaz…
Su gibi aziz ol…
Pişmiş aşa su katmak…
Sudan ucuz…
Ve içinde ”su” ile başlayan onlarca
deyim.
Bu ayki konumuz hayatımızın en
önemli gereksinimlerinden biri olan
“su” hakkında.
Neden su?
Çünkü,insan organizmasının % 6570’ i sudur.
Çünkü, yaşamak için tüm canlıların
suya ihtiyacı vardır.
Çünkü, olmazsa olmazlarımızın en
başında su gelir.
Sporu su konusuna bağlamadan,
öncelikle az da olsa su hakkında
genel kültürümüzü test edelim. Su,
hepimize okul sıralarında öğretildiği gibi, bir oksijen iki hidrojen atomundan oluşan,sıvı durumda, kokusuz, renksiz, tatsız bir maddedir. Su,
dünyada değişik hallerde bulunur:
Su buharı (bulutlarda), su (denizlerde, göllerde vb.), buz (kar, dolu, buzullar vb.) gibi.
Ve su ile ilgili birkaç gerçek:
Yeryüzünün %70’i sudur. Son yüzyılda dünya nüfusu 2 kat, su tüke-
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
timi ise 6 kat artmıştır. Ne yazık ki
acı gerçek, dünya nüfusunun %40’ı
su sıkıntısı çekmektedir. 1 litre atık
suyun 8 litre temiz suyu kirlettiğini
bilmenizde de fayda var. Böylelikle
atık suları olur olmadık yerlere dökerken, belki aklınıza bu rakamlar
gelir de tedbirli olursunuz.
Su ile ilgili bu kısa girişten sonra,
şimdi kendimizle ilgili birkaç gerçeği söyleme zamanı. Kış aylarının
gelmesi ile birlikte su hayatımızdan
çıkıyor. Yani su içmiyoruz. İspatı
çok basit. Evinizdeki su damacananızı yaz aylarında 3-4 günde bir değiştirirken, şimdi en son ne zaman
değiştirdiğinizi bile hatırlamıyorsunuz? Düşünün günde kaç bardak
su içiyorsunuz? Çoğumuz hemen
savunmaya geçtik bile, çay içiyorum,
kahve içiyorum. Ben size “su” demiştim? Hani yazının başında tarifini yaptığımız, yaşamın vazgeçilmezi
olan su! Ve unutmayın suyun yerini
hiçbir içecek tutamaz.
Su, herkes için önemlidir. Ancak
spor yapanlar için daha fazla önem
taşır. Çünkü zamanında ve yeterince su alınmadığında, spor yapan
kişinin performansında büyük düşüş yaşanır. Spor sırasında yapılan
TARIM BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
spora göre farklılıklar görülse de,
genelde terlemekten vücut ağırlığımızın %2-3 ünü kaybederiz. Bu
kayıp sürekli hale geldiğinde kas
kasılmaları, baş dönmeleri ve aşırı
yorgunluğa neden olabilir. Bir maraton koşucusu 2-3 saat süren bir
maraton yarışmasında 4-5 kg vücut
ağırlığını kaybedebilir ve 25-26 derece sıcaklıkta 90 dakika oynanan
bir futbol maçında aşağı yukarı 9-10
km koşan bir futbolcu ağırlığının
%5 ini kaybedebilir. Bu kadar kritik
kayıpların yaşandığı sporda, dikkat
edilmesi gereken, suyun ne zaman
alınması gerektiğidir. Sporcu susuzluk çektiğini nasıl anlar? En dikkat
çeken noktalardan biri idrara dikkat
etmektir. Eğer idrar az miktarda ve
koyu sarı ise su ihtiyacı artmış,eğer
idrar bol ve açık sarı renkte ise susuzluk sorunu yok demektir. Bununla birlikte su içmek için susamayı
beklememek de gerekir.
rahatsızlığa neden olabilir.
Bu rahatsızlıkta da aynen bedenin
susuz kaldığında görülen kas güçsüzlüğü, bulantı, kusma ve zihin bulanıklığı halleri görülebilir.
manın şekline, süresine ve ortam ısısına göre su alımı,çalışma sonrasında
kaybedilen vücut ağırlığının yerine
konulacak miktar kadar su alımı da
alt başlıklarımız olmalıdır. Çoğu beslenme uzmanı olaya harcanan kalori
cinsinden bakıp, harcanan her 1000
kalori için 1 litre suyun alınması gerektiğini söylemektedirler.
Burada en önemli
konulardan biri su yerine
içilen sıvılardır. Sporcu
içecekleri adı altında
içtiğiniz hiçbir sıvı suyun
yerini tutmaz.
Çoğu sıvı, eksilen elektrolit dengenize yardımcı olmakla birlikte içeriğindekilerle kilo artışına da neden
olmaktadır. Su ise kalorisizdir. Bu
sebeple sizi asla şişmanlatmaz. 3
kilo su içip tartıda 3 kilo fazla çıktığınızda bu sizin kilo aldığınızı göstermez. Yağa dönüşmez. Kısa zamanda
vücuttan atılır.
Su tüketimi, spor yapanlar için, çalışma öncesi, çalışma sırası ve çalışma sonrası diye üç ana başlık altında
toplanır. Çalışma öncesinde 2-2,5
bardak su,çalışma sırasında da çalış-
Su çok yararlıdır diye çok
fazla su içmek de zararlıdır.
Aşırı su, vücuttaki tuz
oranını azalttığı için
“hyponatremia” adı verilen
En çok tartışılan konulardan
biri de spor sırasında içilen
suyun sıcak ya da soğuk
mu olması gerektiğidir.
Doğrusu ne çok sıcak
ne çok soğuktur. İçilen
suyun 5-10 derecede
olması, spor çalışması
sırasında artan vücut
sıcaklığının dengelenmesi
(termoregüleasyon) için
yararlıdır.
Bu kadar su’dan konu, suyun ne kadar önemli olduğunu anlatmakta yeterlidir. Spor yapın ya da yapmayın,
kesinlikle:
SU İÇİN…!
Sudan sebepleri bir kenara bırakıp, su içmeye başlamanız dileğiyle,
Spor dolu günler sizinle olsun…
Y. İzzettin BAŞER
8
9
10
11
12
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Soldan Sağa
1- Ekonomisi toprağa bağlı ülke halkları 2- Düz ve geniş arazi... İlişkin...
Doğu Anadoluda bir ırmak 3- Çukurova ile özdeşleşmiş bir bitki... Sulama işinde kullanılan suyun yollarını idare eden memur 4- Bir nükleik
asit... İlerlemiş... Bir çeşit vernik 5- Sivil olmayan... Mitolojik bir çalgı...
Bir nota 6- Çok başarılı ve zengin iş adamı... Basınç birimi 7- Cüretkar...
Kıta 8- Uğur sayılır... Zehirli hint yılanı... Kıt 9- Anadoluda elma... Köy
bütçesi için köylülerden toplanan para 10- Büyük taş kütlesi... Eksiksiz
11- Kış sporu... Adet 12- Uzaklık belirtir... Övgü içeren divan edebiyatı
şiir türü... Dahil
Yukarıdan Aşağıya
1- Cengiz Aytmatov’un bir kitabı... Binek hayvanı 2- Öndelik, peşinat... Bir pudra çeşidi 3- Bir şeyin olmasına çok az kalma durumu
4- Güç, kudret... Koyun sürüsü satışlarında hesap dışı bırakılıp cabadan verilen zayıf hayvan 5- Bir yükün yukarıya kaldırılmasını sağlayan araç... Avuç içi 6- Boru sesi... Asya’da bir ülke... Kürk hayvanı
7- Bitkiyle beslenen... Amerika Basketbol ligi... Bir bağlaç 8- Saygın,
sözüne güvenilen 9- Yanardağın püskürttüğü... Sayı... Bir cetvel 10Avrupa’da bir sıradağ... Güneş tanrısı... Ced 11- Ünlü Kırgız destanı... Radyumun simgesi... Apansız 12- Akıl... Bir yaz meyvesi... Kısa,
düz ve ensiz kılıç.
2012 Dünya Kooperatifler Yılı etkinlikleri kapsamında Köy-Koop Denizli Birliği’nin düzenlemiş
olduğu, “Kooperatifçilik” konulu okullararası kompoziyon ve şiir yarışmasında birinci olan eserler.
Gönül Köprüsü
Kooperatifler bir dayanışma topluluğudur. Farklı kesimlerde bulunan bireylerin birbirleriyle çıkar göstermeksizin
aralarında kurmuş oldukları bir gönül
köprüsüdür. İnsanlar, bu gönül köprüsüyle büyük işlerin yükünü beraber
omuzlarlar.
Kooperatifler, insanın yalnız olmadığını,
mutlaka ihtiyaçları olduğunu ve çevrenin
de ona ihtiyacı olduğunu hatırlatır. Beraber olmanın verdiği mutlulukla büyür
her zaman. Küçük umutları yarınlarla
büyük hayallere dönüştürür.İnsanlara,
birlikte olmanın, birlikten doğan kuvvetin her şeye bedel olduğunu hatırlatır.
İnsanların olumsuz davranışlarını belli
etmeden içinden atar. Mesela bencilik.
Herkes bir olayda önce kendini, sonra
diğerlerinin çıkarlarını göz önünde bulundurur. Ama kooperatifçiler, kendi
çıkarlarını göz ardı ederek tüm üyelerin
çıkarları için hizmet eder. İnsanın birlik
beraberlik duygusunu aşılarken. İçinden
bencilliği, nefreti uzaklaştırır. İşte böyle
bir gönül köprüsüdür kooperatif. Bu iş
için toplanan gönüllerin birliği. Müşteri ve üreteci arasında emek verenin ve
müşteri memnuniyetinin bulunduğu
sevgi birliği ve bu birliğe emek verenler.
Herşey gibi bu da bir ahenk içinde. Kelimeler nasıl ağzımızda bir güzelliğe sahip
oluyor, bir güzelliği anlatıyorsa kooperatif de böyle bir uyuma, böyle birliklere,
böyle danışmalara sahip oluyor.
İşte kooperatif böyle bir şey. Hedef tek,
yürekler bir. Her şey beraberce, her şey
birlikle. Bir sevgi çatısı altında birleşmektir kooperatif… Liseler Kooperatif Kompozisyon
Birincisi-DENİZLİ
Hatice Büşra BALA Mustafa Şipar Anadolu Lisesi 10/E 170
Birlik Olalım
Kooperatifim
Birlikten kuvvet doğar,
Kooperatifçilik böyle başlar.
Ülkemiz sorunlarını bu şekilde aşar,
İşte kooperatifçilik bunları yapar.
Çiftçi eker ekini, tütünü
Kooperatif çeker yükünü,
O değerlendirir etini, sütünü
Çiftçinin dostu kooperatifim.
Gelin birlikte yardımlaşalım,
El ele tutuşalım.
Bu zor günleri aşalım.
Hepimiz kooperatifli olalım.
Tohumu gübreyi alırız ondan
Mazota desteğe alırız ondan,
Bize mirastır baba anadan
Çiftçinin dostu kooperatifim.
Her günümüzde, her anımızda,
Her zaman kooperatif yanımızda.
Tarımda, sulamada, ulaşımda,
Kooperatif her zor anlarımızda,
Çiftçiliktir baba mesleğim
Gündeliktir el emeğim,
Çantam, defterim, kalemim
Çiftçinin dostu kooperatifim.
Tanımak tanımamak fark etmez yardım için,
Tüm bu çabalar ülkemiz için.
Gelin yardımlaşalım.
Ülkemizin refahı için.
Atatürk’üm demiş ki;
Köylü milletin efendisi
Çok doğru söylemiş kendisi
Çiftçinin dostu kooperatifim.
Ortaokullar Şiir Birincisi
DENİZLİ
Fatma TIKIM
Kale Ortaokulu 7/B 208
İlkokullar Şiir Birincisi
DENİZLİ
Hakan KARTİZ
Belenköy İlkokulu 4/A 271

Benzer belgeler

Köy-Koop Haber Gazetesi 2. Sayı

Köy-Koop Haber Gazetesi 2. Sayı Bakanlıkca gerekli görülmesi halinde kooperatifler ve üst kuruluşlarını olağanüstü genel kurul toplantısına çağırır. Kooperatif üst kuruluşlarının olağan ve olağanüstü genel kurul toplantılarında B...

Detaylı