Köy-Koop Haber Gazetesi 2. Sayı

Transkript

Köy-Koop Haber Gazetesi 2. Sayı
M
LA
AÇLI KOO
PE
R
MA
IN
E
Z
K
L
İRLİK ERİ ME
RK
FB
V E D İ Ğ E R TA
R
SA
İ
AT
IM
REKLAM ALANI
Bİ
RLİ
Ğİ • KÖY
KA
L
ARALIK 2011
Yıl:1 Sayı:2
• ÜCRETSİZDİR
KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
Dünya Kooperatifçilik Günü Kutlandı
21 Aralık 2011 Dünya Kooperatifçilik Yılı kutlamaları çerçevesinde kooperatifçiler İzmir-UrlaBademler Köyünde biraraya geldiler.
»»Birleşmiş Milletler’in 2012 yılını dünya kooperatifçilik yılı ilan etmesiyle gözler bir kez daha kooperatifler üzerine yöneldi.
Dünyada 100 milyondan fazla kişiyi istihdam
eden kooperatifçilik konusunda Türkiye’de
yeni bir atılım başlıyor. Hükümet ve kooperatiflerce ortaklaşa hazırlanan “Kooperatifçilik
Strateji Belgesi” yakında açıklanacak. İzmir’in
Urla İlçesi’ne bağlı Bademler Köyü, Türkiye’de
tarımsal kooperatifçiliğin ilk başladığı köy.
Dünya Kooperatifçilik Günü, Bademler’de düzenlenen etkinliklerle kutlandı.
Mahmut TÜRKMENOĞLU Dünya Kooperatifçilik Gününde mezarı başında anıldı.
21 Aralık 2011’de Dünya Kooperatifçilik Gününde yapılan etkinlikler çerçevesinde yapılan
“Türkiye Kooperatifçiliği Nereye?” adlı panelde, Türkiye Milli Kooperatifler Genel Başkanı
Muammer NİKSARLI, Köy-Koop Genel Başkanı Yakup YILDIZ, Or-Koop Genel Başkan
Yardımcısı Erol AKAR, Tüs-Koop Genel Başkanı Halis UYSAL, Köy-Koop Birlik Başkanı
Muhittin AKBULUT birer konuşma yaptılar.
“Türkiye Kooperatifçiliği Nereye?” panelinde açılış konuşmasını yapan Çiftçi Platformu
Dönem Sözcüsü Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI şunları söyledi; “Kooperatifler, günümüzde
toplumsal yaşamı etkileyen en önemli örgütler
olarak kabul ediliyor. Üretimden tüketime,
eğitimden turizme, konut yapımından sağlığa
kadar her etkinlikte kooperatifler ile karşılaşıyoruz.
Kooperatifler, öncelikle bireylerin
tek başına çözümleyemedikleri
konularda güçleri bir araya
getirerek başarı sağladıkları için
gereklidirler.
21
ARALIK Dünya
Kooperatifçilik
Günümüz
Kutlu Olsun
Bu açıdan yararları toplumsaldır. Kooperatifçilikte bu başarıyı oluşturan onların ilkeleridir.
Bunlar sırasıyla; serbest giriş (açık kapı), demokratik yönetim, işletme fazlalarının uygun
bir şekilde dağıtılması (risturn), sermayeye
sınırlı faiz verilmesi, siyasi ve dini tarafsızlık,
peşin satış ve kooperatifçilik eğitiminin geliştirilmesi gibi yedi ilkedir. Kooperatifler neden
önemlidir; Emeğiyle geçinen toplumsal sınıfların en geniş şekildeki ekonomik örgütleridir.
Tabandan kurulmuştur. Bu yapılarıyla siyasal
iktidarların güdümüne karşı en fazla direnç
gösterme yeteneğine sahiptirler.
Geçmişte ve günümüzde çok başarılı Kooperatifler vardır.
Demokratik denetime en açık örgütlerdir. Kooperatifler nasıl güçlendirilebilir?
Kooperatiflerin üyelerine sağladığı
girdilerden alınan KDV’ler özellikle
düşürülmeli ya da sıfırlanmalı.
Üretici kooperatiflerin girdileri üreten ve de
ortaklarının ürünlerini değerlendirmelerini
sağlayan tesisleri kurmaları için her türlü ekonomik-sosyal ve yasal önlemler alınmalı, kısa
deyişle emeğiyle geçinen katmanların aynı zamanda kooperatifler ile sanayici olmaları sağlanmalı.
Üretici kooperatiflerin pazarladığı ürünlerde KDV
düşürülmeli (Örneğin süt ve
ürünlerinde KDV yüzde 1’e
düşürülmeli).
Üretici kooperatif ürünlerinin pazarlamasını sağlamak
üzere yerel yönetimler devreye sokulmalı, bu amaçla
ilçe ve il genelinde satış yerleri verilmeli.
Üretici kooperatif ürünlerinin pazarlanmasında kayıt
dışı ekonomiyle etkin bir
mücadele yapılmalı.
Özellikle kooperatiflere ve kooperatif üyelerine sağlanan kredilerin faizleri düşürülmeli ve
geri ödeme süresi uzatılmalı. Bu bağlamda,
Türkiye’de tarım sektöründe de kooperatif
örgütlenme son derece yaşamsaldır. Nedeni,
tarımsal işletmelerin büyük çoğunluğunun küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluşmasıdır.
Kooperatifler, çiftçiler lehine tarımsal girdileri
(tohum, damızlık,su, ilaç, gübre vb) daha ucuza sağlayabiliyor. Çıktıları da (sebze, meyve,
hayvansal ürünler vb) değerlendirebiliyor ve
pazarlayabiliyor. Bu şekilde yaratılan katma
değerin çiftçilerde kalmasına doğrudan katkıda bulunabiliyorlar.”
Birleşmiş Milletler 2012’yi Dünyada
kooperatifler yılı ilan etti.
Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı , “Şimdi bir belge hazırlandı. Kooperatifçilik Strateji Belgesi. Bu
belgeyle Türkiye’deki kooperatiflerin temel
sıkıntıları ortaya kondu, çözüm önerileri ortaya kondu ve bunun takvimi ortaya konuyor.
Yeni kurumlar kuruluyor denetimle ilgili yeni
kurumlar kurulacak finansmanla ilgili.” dedi.
Niksarlı, “Birleşmiş Milletler 2012’yi Dünyada
kooperatifler yılı ilan etti. Dünyada kooperatiflerin ilk büyük 300 tanesinin cirosu 1 nokta
3 trilyon dolar. Dünyada kooperatiflerin istihdam ettiği insan sayısı 100 milyon kişi” dedi.
21 Aralık Dünya Kooperatifçilik
Günü Kooperatiflerimize,
kooperatif ortaklarımıza kutlu
olsun.
Panelde söz alan Köy-Koop Genel Başkanı
Yakup YILDIZ, 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Gününü kutlayarak “Birleşmiş Milletlerce 2012 yılının Dünya Kooperatifçilik yılı ilan
edilmesi ile birlikte, İşletme, Üretim ve Pazarlama, Finans, Mevzuat ve Örgütlenme konularında kooperatiflerimizin desteklenmesi en
büyük dileğimizdir” dedi.
Köy Kooperatif İzmir Birlik Başkanı Muhittin
Akbulut, kooperatiflerin öneminden bahsederek, kooperatifleşme oranının ülkemizde %10,
oysa AB üyesi ülkelerin gelişmiş ülkelerin en
kötüsünün % 60 olduğunu belirterek kooperatifleşme konusunda daha çok yol alınması gerektiğini söyledi.
Mahmut Türkmenoğlu’nun eşi Filiz Türkmenoğlu’nunda katıldığı panel bitiminde, katılımcılara Urla Belediyesi ve Köy-Koop İzmir
Birliği tarafından plaket ve çiçek verildi.
Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI
MEHMET VAROL
Özelleştirme Ve
Yabancılaştırma Sürecinde
Tarımsal Su » Syf 4’de
21 Aralık Dünya
Kooperatifçilik Günü
» Syf 4’de
UHT Süt Neden Uzun
Ömürlü
» Syf 5’de
EMEL TUĞRUL
Prof.Dr . Celâl ER
Kayıtlı Sebze ve
Meyve Dönemi Başlıyor
» Syf 4’de
Dünya
Kooperatifçilik Günü
» Syf 4’de
Dr. İLKER KUTLAR
TEVFİK FİKRET CENGİZ
Kırsal Alanda Yoksulluk ve
Kadınlar
» Syf 4’de
Hibe Fonlar
Umut ÖZDİL
Merhaba
» Syf 5’de
Hadi İLBAŞ
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik » Syf 2’de
Dr. TUBA ŞANLI
» Syf 4’de
2
̇
̇
Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
DÜNDEN BUGÜNE KOOPERATİFÇİLİK -2»»Bir projede karar vermek gerekiyordu. Uzun uzun düşündük. Sonunda, şeker
pancarıyanında bir sanayi bitkisine dayalı bir tarımsal sanayi tesisi kurmaya karar verdik.
Bu, bir ayçiçeği yağı fabrikasıydı. Hemen projenin
ay süreyle bize yardımcı oldu.
ve fizibilite raporunun hazırlanmasına başladık.
Krupp firmasından alacağımız makinelerin tuBirkaç aya sonra proje hazırdı. Kurulacak tesisler
tarı 650.000 DM idi. 100.000 DM de İtalya’dan
için yer tespiti gerekiyordu. Daha önce kafamızkabuk briket makinesi alacaktık. Elimizdeki mevdan geçen iki yerden birinde, teknik arkadaşın da
cut parayla hem binaları yapmak hem de yurtyardımıyla karar verdik ve bize yetecek kadar bir
dışı- yurtiçi makineleri satın almak olanağı yoktu.
bölümünü tespit ettik. Bu bölüm 120 dönümlük
Hatta, yönetim kurulunda bana “ elimizde yeterli
bir alandı ve 14 kişiye aitti. Onları çağırdım ve Mehmet Hadi İLBAŞ para yokken bu kadar ağır ödeme gerektiren ankararımızı açıkladım. Kendilerinden bir fiyat bil- Köy-Koop Eski Genel Başkanı laşmalara neye dayanarak imza attın” biçiminde
dirmelerini istedim. Bunlardan biri ayağa kalkasoru yönelttiler. Kendilerine “gemileri yaktık. Burak “Hadi Bey, siz Çandıra gelip bu işlerle uğraşmak zorunda
nun geri dönüşü yok. Hep ileriye gitmek zorundayız. Şu andeğildiniz. Buraya bir fabrika kurmak, işsizlere iş vermek ve
dan itibaren seferberlik ilan ediyorum. Siz, her biriniz Çandır
çiftçileri desteklemek istiyorsunuz. Sağolun. Benim burada
ve çevre köylerde kooperatif ortak sayısını artırmak ve ödebir tarlam var. Başka tarlam da yok. Ben kendi tarlamı bu
meleri yoğunlaştırmakla görevlisiniz. Ben hemen yurtdışına
iş için hibe ediyorum” dedi. Çok duygulandım. Ötekiler de
çıkacağım. İşçilerimizin bulunduğu ülkelerde her köye, katek tek ayağa kalkarak aynı biçimde tarlalarını hibe ettiklerisabaya, kente uğrayacağım. İyi çalışırsak gereken parayı buni söylediler. Kendilerine teşekkür ettim. Bu davranışlarına
luruz” dedim. Yurtdışındaki makinelerin üretimi için 6 aylık
karşı, kendilerinin çocuklarını işe alacağımı söyledim. Sonsüre vermişlerdi. Hiç itiraz etmedim. Gerekli parayı toplara yönetim kurulunu toplayarak durumu anlattım. Onlara,
mamız için bu iyi bir fırsattı.
“bize 500 lira yatıran ortak oluyor. Bu arkadaşların tarlalarını
değerlendirelim. Bulduğumuz rakamla kendilerini koopera- Bir sonbahar günü, çantamda yurtdışı
tife ortak yapalım. Bunun için bir değerlendirme komisyonu ortaklarımızın listesi, seçtiğimiz temsilcilerin
oluşturalım. Bize tek tek tarlaların değerlerini bildirsinler”
adresleri, Avrupa baş temsilcisi olarak
dedim. Böylece bu arkadaşları kooperatife ortak kaydettik.
seçtiğimiz kişiyi de alarak Avrupa yolunu
Birkaç gün sonra Çandırda halkı toplayarak kendilerine uytuttum.
gulayacağımız projeyi anlattım.
Fabrikada en az 150 kişiye iş olanağı
sağlayacağımızı , 15-20 kamyonun her gün
mal getirip mal götüreceğini, bu paranın
dışarı gitmemesi için bir taşıyıcılar kooperatifi
kurmalarını, çiftçilerin ayçiçeği ekiminden
gelir sağlayacaklarını, bu konuda kendilerine
her türlü yardımı yapacağımızı söyledim.
Herkes heyecanlı idi. Bu heyecan her gün biraz daha artarak
coşkuya dönüştü. Destek için kadınlar, genç kızlar altınlarını,
bileziklerini vererek ortak oluyorlardı. Beni çok duygulandıran olaylardan biri, seyyar satıcılık yapan bir kişinin her akşam kazandığı parayı getirip kooperatife teslim etmesiydi. Bu
heyecan dalgası büyüdü, çevre köyleri sardı, yurtdışına ulaştı.
Bizim yöreden giden işçiler beni davet ediyorlardı.
Fabrikanın Kurulması
Fabrikanın kurulmasına geçebilmek için binaların projelendirilmesi, yerleştirilecek makinelerin neler olduğu, bunları
nerede bulacağımız konularında teknik arkadaşlarla çalışmalara başladık. 30.000 ton/yıl kapasiteli bir fabrikanın ne tür
binalardan oluştuğu konusunda yağ sanayini bilen arkadaşların yardımı ile yapılması gereken binaları projelendirdik.
Arkasından ne tür makinelere ihtiyacımız olduğunu, bunları
nerelerden bulabileceğimizi araştırdık ve onun da projesini
hazırladık
Binaların yapımı için ihaleye çıktık. En uygun fiyatı verene
inşaatı verdik. Makinelere gelince, bunların önemli bir bölümünün yurtdışından alınması gereği ortaya çıktı. Bu makineleri hangi ülkelerde, hangi firmaların ürettiğini araştırıp
bulduk. Onlara birer mektup yazarak kendilerinden alacağımız makinelerin listesini verdik ve belli bir tarih vererek
Ankara’da ihale açacağımızı yazdık.
Verilen tarihte, İsveç’ten, Hollanda’dan, İtalya’dan,
İngiltere’den ve Almanya ‘dan firma temsilcileri geldi. Bunlar o firmaların Türkiye temsilcileriydiler. Kendilerine yazılı
olarak tekliflerini bildirmelerini söyledim. Yazılı teklifler geldi. Bu teklifleri teknik arkadaşlarla birlikte inceledik. Sonra
kendilerini toplayarak tekliflerini aldığımızı bildirdim. “Şimdi sizden tek tek ne kadar indirim yapabileceğinizi soracağım” diyerek herkesten yapabileceği indirimi sordum. Herkes %3-5 arasında bir indirim yapabileceğini söyledi. Alman
Krupp Firmasının temsilcisi sessizce konuşulanları dinliyordu. “Siz” dedim “herhangi bir indirim teklifinde bulunmadınız.” Temsilci, “biz verdiğimiz yazılı tekliften %15 indirim
yapıyoruz.” Birden herkes şaşırmıştı. “Sizin makineleri alım
isteğiniz firmaya gittiği zaman, baba Krupp, bu konu bir
daha önüme gelmeyebilir. Edindiğim bilgiye göre, burada,
Almanya’da çalışan işçiler, köydeki çiftçiler, esnaf bir araya
gelmiş, bir köyde tarımsal sanayi kurmayı kararlaştırmışlar.
Bu çok ilginç bir olay. Onun için satacağımız makineleri maliyet fiyatına verin” demiş. Ben de verilen emrin gereğini yerine getiriyorum” dedi. Diğer firma temsilcileri beni bir köşeye
çekerek Krupp firmasının makinelerinin kalitesiz olduğunu,
almaya karar verirsek sonunda pişman olacağımızı söyledilerse de, kararımızı Krupp lehine verdik.
Krupp firması ayrıca, iki teknisyenimize, montajda kolaylık
sağlamak için üç ay kurs olanağı sağladı. Makinelerin yapımı
bitip Türkiye’ye gönderildiğinde bir makine mühendisleri, 6
İlk durak Viyanaydı. Avusturya’da da işçilerimiz vardı. Oraya
uğramamıştık. Viyana’da çalışan eski belediye başkanlarından bir arkadaşa geleceğimizi haber verdim, ve bir tarih belirterek o gün Viyana’da bulunan bizim yörenin işçilerini bir
salonda toplamasını istedim. Dediğim günden bir gün önce
öğleden sonra Viyana’ya arkadaşın yanına vardım. Arkadaşın yanında 10-15 kişi vardı. Oturup konuştuk. Viyana’da
mümkün olduğu kadar çok işçimizle toplantıda buluşmamız
gerektiğini söyledim. Sonra Avusturya’da işçilerimizin yoğun
olduğu yerlere de haber göndermelerini, oralara da gelip toplantılar düzenleyeceğimizi bildirdim.
Ertesi gün salona girdiğimizde salonun dolu olduğunu görmek beni sevindirdi. İşçileri selamladıktan sonra projemizi,
binaların yapımına başlandığını, makinelerin siparişlerinin
verildiğini, Avrupa’dan toplanacak paralarla makinelerin
ödeneceğini söyledim. “Bu tesisler tamamlandığında Çandır ve çevresi kalkınacak, çiftçi kazanacak, işsizler iş bulacak,
kentlere göç duracak; hatta Çandır büyük göç almaya başlayacak” dedim. Büyük bir alkış koptu. Sonra, Avrupa’nın çeşitli kentlerinde temsilcilikler kurduğumuzu, Avusturya için
de eski belediye başkanımızı aday gösterdiğimizi söyledim.
Temsilcilerin ortak kaydedeceklerini, onlardan belli bir taahhütte bulunmalarını, bu taahhüdün bir bölümünü peşin
alacaklarını, buna karşılık kendilerine bir belge vereceklerini
bildirdim. Adayımız Viyana temsilcisi olarak seçildi. Kendilerine bir Avrupa Baştemsilciliği oluşturduğumuzu, Baştemsilciyi de yanıma alarak Baştemsilcilik Merkezi olarak seçtiğimiz Almanya’nın Stuttgart kentine götüreceğimi söyleyerek
Baştemsilyi tanıttım. Baştemsilcinin bütün Avrupa’yı zaman
zaman dolaşacağı, kendilerine gelişmelerini bildireceği, para
toplama konusunda yerel temsilcilere yardımcı olacağı bilgisini ekledim. Viyana temsilcisine gerekli belgeleri verdim ve
bir bankaya giderek kooperatif adına hesap açtırdık.
Ertesi günü Avusturya’da üç yeri daha ziyaret ederek toplantılar yaptık. Onlara da gerekli bilgileri verdim. Gördüğüm kadarıyla herkes sevinçliydı.
Avusturya’dan Almanya’ya geçtik. İlk durağımız Münihti.
Orada bir öncekine göre daha coşkulu bir toplantı yaptık.
Toplantıda Avrupa Baştemsilcisi olarak atadığımız arkadaşı tanıttım. Kendisinin zaman zaman buralara gelip çalışmalara yardımcı olacağını söyledim. Ayrıca,inşaat işlerinin
başladığını, dışarıdan ve içeriden alacağımız makinelerin
siparişlerinin verildiğini, tüm bunlar için paraya ihtiyacımız
olduğunu, ödemeleri yapamadığımız taktirde zor durumda
kalacağımızı, bildirdim. Oradan Avrupa Baştemsilciliğimizin
merkezi olarak seçtiğimiz Stuttgart’a geçtik. Orada, gününü
daha önce haber verdiğimiz toplantı beklenmedik biçimde
çok kalabalıktı.
Tutulan oldukça büyük salon hınca hınç
doluydu. Konuşmamda nelere karar verip
başlattığımızı, hedefe varmak için gemileri
yaktığımızı ve tek çıkar yolun hep ileriye gitmek
olduğunu vurguladım.
Karar verirken ortaklarımıza güvendiğimizi, kooperatifçiliğin simgesi olan elele tutuşarak bu işi başarıyla sonuçlandıracağımızı ekledim. Toplantıda soru soranlar olduğu gibi,
sahneye çıkıp çok coşkulu konuşma yapanlar çoğunluktaydı.
Konuşanlar kendilerini bu yola adadıklarını ve başkan olarak
beni mahcup etmeyeceklerini söylediler. -sürecek-
Tarımsal Amaçlı Kooperatif
Kuruluş İşlemleri
»»Tarımsal amaçlı kooperatif kurmak isteyen
en az 7 müteşebbis tarafından adı, soyadı
ve imzasını içeren ve kooperatif kuruluşunu
talep eden bir dilekçe ile İl Gıda Tarım ve
Hayvancılık Müdürlüğüne müracaat edilir.
Kurulacak kooperatifin türüne göre, kooperatifin kuruluş esaslarına ilişkin etüt çalışmaları İl Müdürlüğünce yapılır. Köy,
belde veya ilçe merkezi olmak üzere kooperatifin çalışma bölgesinde yer alacak yerleşim birimlerinin etüt komisyonunca
sosyo-ekonomik durumu incelenerek, hazırlanan kuruluş
etüt raporu Bakanlık İl Müdürlüğünce müspet bulunması halinde, kuruluş işlemlerine esas olan tip anasözleşmeler kuruculara verilir.
Kurucu heyet tarafından tanzim edilen noter tasdikli anasözleşmeler, kuruluş sermayesi tutanağı v.b evraklar Bakanlık İl
Müdürlüğünce değerlendirilerek, kuruluş onayı verilir.
Geçici yönetim kurulunca, kooperatifin Ticaret Sicil Memurluğuna sicil kaydı yaptırılarak anasözleşme tescil ettirilir ve
kooperatif tüzel kişilik kazanır. Kooperatifin kuruluşuna ait
Sicil İlan beyannamesinde belirtilen hususların Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanması ile kooperatifin kuruluşu
tamamlanır.
KISSADAN HİSSE
Anadolu’nun orta halli bir kasabasından 50 kadar kişi, yakındaki büyük kente alışverişe gitmiş. Hayvanlara yüklemişler
nohutu, buğdayı; onları satıp kumaşlar, tencereler almışlar.
Dönüşte üç haydut, kervanın yolunu kesmiş, çekmiş silahı,
‘’Yatın, kıpırdamayın’’ derken hepsini soymuş, yarı çıplak
yollamış.
Kasabanın girişinde durumu görenler şaşırmışlar, sormuşlar:
- “Ne oldu size, ne bu haliniz?”
- “Soyulduk.” cevabını alanlar yüklenmişler:
- “Kim soydu, nerede soydu, kaç kişiydi?”
- İçlerinden biri durumu özetlemiş:
- “Onlar 3 kişi beraberdi, biz 50 kişi idik ama yalnızdık!..”.
Tarımsal Amaçlı Kooperatif
Birliklerinin Kuruluş
İşlemleri
Kooperatif birliği kurmak isteyen kooperatiflerin, genel kurullarında kooperatif birliğine kurucu ortak olmaları yönünde
karar almaları ve birlik temsilcilerini seçerek en az 7 temsilcinin imzasını taşıyan bir dilekçe ile İl Müdürlüğüne müracaat
etmeleri ile kuruluş işlemlerine başlanır.
Kurulacak birliğin bağlı olduğu bölge merkezinin bulunduğu İl Müdürlüğü bölgedeki diğer İl Müdürlükleri ile temasa
geçerek birlik kuruluşu hakkında bilgi verir, böylece iştirak
etmek isteyen kooperatif tespit edilir.
İl Müdürlüğünce kurucu kooperatifler hakkında gerekli etüt
çalışmalarının yapılması sonucu tanzim olunan birlik kuruluş etüt raporu, dilekçe ve diğer evraklar Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca da müspet bulunması halinde ön izin
verilir, ve ana sözleşmeler kuruculara verilmek üzere İl Müdürlüne gönderilir.
Temsilciler tarafından hazırlanan ve noterce de tasdik edilen
anasözleşmeler ile kuruluş sermayesi tutanağı İl Müdürlünce
Bakanlığa gönderilir ve Bakanlıkca kuruluş onayı verir. Birliğin tüzel kişilik kazanması kooperatiflerde olduğu gibidir.
Mevzuat çalışmaları ile ilgili olarak da 1163 Sayılı Kanun
kapsamındaki Tarımsal Amaçlı Kooperatiflerin ve Üst Kuruluşlarının faaliyet süreleri içerisinde karşılaştıkları hukuki
problemleri mer’i mevzuat çerçevesinde incelemek ve çözümlemek. Kooperatif ve Üst Kuruluşların amaç ve çalışma konularına uygun olarak anasözleşmeler hazırlamak, değişen
şartlara göre ihtiyaca cevap vermediği hallerde anasözleşme
değişikliği taleplerini mevzuat çerçevesinde incelemek ve uygun bulunması halinde gerekli değişikliklerin yapılmasına
izin vermek.
Bakanlıkca gerekli görülmesi halinde kooperatifler ve üst kuruluşlarını olağanüstü genel kurul toplantısına çağırır. Kooperatif üst kuruluşlarının olağan ve olağanüstü genel kurul
toplantılarında Bakanlık temsilci bulundurur.
YAYIN KURULU
Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI - Dr. Bediha DEMİRÖZÜ
Dr. Güray AKDOĞAN - Dr. Tuba ŞANLI - Dr. Levent DOĞANKAYA
Dr. Yener ATASEVEN - Dr. Özdal KÖKSAL - Dr. Alper Serdar ANLI
Dr. Caner KOÇ
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: Köy-Koop Merkez Birliği adına Erol
AKAR Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay
SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Reklam
Müdürü: Yasemin ACAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 KavaklıdereAnkara Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96 Web: www.koykoop.org e-posta: [email protected]
̇
̇ Aralık 2011
Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
Kyoto ölmedi ama ağır yaralı
3
»»Güney Afrika’nın Durban kentinde iki hafta süren görüşmeler iklim değişikliğini durdurmak için hangi ülkelerin niyetli
hangi ülkelerin ise umursamaz olduğunu gösterdi. Maskeler düştü. İyi, kötü ve çirkin belli oldu. 15 Aralık 2011
Özgür Gürbüz iklim konferansının sonuçlarını özetledi.
Durban’a giderken elde, gelişmiş ülkelerin seragazı emisyonlarını 2012 sonuna kadar
1990 yılı seviyesinin yüzde 5,2
aşağısına çekecek bir anlaşÖzgür GÜRBÜZ
ma vardı. Yasal bağlayıcılığı
BirGün Gazetesi
olan ve 192 ülke ile bir birliğin imzasını taşıyan eldeki tek metin Kyoto
Protokolü’ydü. 2012 sonunda ilk yükümlülük
dönemi bitiyordu ve yerine bir şey konmazsa
(ikinci yükümlülük dönemi) iklim mücadelesi
dipsiz kuyuya itilmiş olacaktı. Bilim, 2050’ye
gelindiğinde gelişmiş ülkelerin seragazı emisyonlarını 1990’a göre yüzde 80 oranında azaltması gerektiğini söylüyor. Görüldüğü gibi daha
işin başındayız. Tüm bunları bilerek gittiğimiz
Durban’dan şu sonuçlarla döndük:
• Kyoto Protokolü’nün ikinci yükümlülük dönemi belirlendi ve protokol hayatta kaldı.
İkinci dönem 1 Ocak 2013’te başlayacak ve 31
Aralık 2017’de veya 31 Aralık 2020’de bitecek.
Bitiş tarihi üzerinde yeni müzakerelere ihtiyaç
duyulacak.
• Seragazı emisyonlarının ne kadar indirileceği şimdilik belirsiz. Anlaşma metininde amaç
2020’ye kadar seragazı salımlarını 1990 yılına
göre yüzde 25 ila 40 oranında azaltmak olarak
belirtildi ancak bu hedef bağlayıcı değil. Bolivya bu konuda haklı bir itirazda bulundu ki ben
de aynı görüşteyim. Hedefi aynı Kyoto’nun ilk
döneminde olduğu gibi tek bir rakama bağlamak ve bağlayıcı bir hedef olarak belirlemek
lazım.
• Kyoto’ya taraf, EK-1 diye adlandırılan listedeki gelişmiş ülkeler, 1 Mayıs 2012’ye kadar
Sekretarya’ya ikinci döneme ilişkin hedeflerini
bildirmek zorunda. Bu tarihte Kyoto’ya devam
kararı alan ülkelerin asıl rakamlarını göreceğiz. Önümüzdeki kritik tarih 1 Mayıs.
• Kanada ve Japonya ikinci döneme katılmayacaklarını açıkladı. Rusya ise indirim hedefi
belirtmeyeceğini söyledi. ABD yine yok. Böyle olunca küresel emisyonların neredeyse 3’te
birini salan bu dört ülke sorumluluk almamış
oluyor. Bu sürdürülebilir değil.
• Durban’ın bir sonucu da, 2020 sonrası Çin ve
Hindistan gibi büyük miktarda seragazı salımı
yapan ülkelerin de bağlayıcı hedef alacaklarına dair verdikleri sinyallerdi. Ancak 2020’ye
kadar seragazı indirimi konusunda gelişmiş
ülkeler üzerlerine düşeni yapmazlarsa, Çin’in
sürece katılmasının bir anlamı kalmayabilir.
Çünkü bilimsel raporlar, küresel ve herkesin
sorumluluk aldığı bir anlaşmanın hayata geçmesi için 2017’nin en son tarih olduğunu söylüyor.
• Yeşil İklim Fonu’nun organizasyonu konusunda da anlaşıldı. 2020’den itibaren gelişmekte olan ülkelere her yıl 100 milyar dolar
yardım yapılacak. Paranın kaynağı ise hala
belli değil.
Durban’daki iklim konferansının ana sonuçları bunlar. Kyoto’nun hayatta kalması bir teselli
olsa da acı gerçek dünyanın en büyük ekonomilerinin sorumlulukları arttıkça süreçten ayrılmaya başlaması oldu. Kötüler ortaya çıktı.
ABD, Kanada, Rusya ve Japonya’yı bu listenin
en başına yazabilirsiniz. İyiler kim derseniz,
küçük ada devletleri, az gelişmiş ülkeler ve
onları yalnız bırakmayan Avrupa Birliği diyebilirim. Çirkinler grubuna ise petrol kaynakları nedeniyle görüşmeleri tıkamaya çalışan
Suudi Arabistan ve Venezüella konulabilir.
Suudi Arabistan’ın petrol gelirleri azalacak argümanıyla tazminat istemesi, Venezüella’nın
Depremi sezen hayvanların sırrı
»»Kimi hayvanların depremlerden önceki olağandışı davranış biçimi neye dayanıyor?
Bilim adamları, bunun hayvanların sulardaki kimyasal değişimi sezme kabiliyetinden kaynaklanıyor olabileceğini düşünüyor. Araştırmacılar, 2009 yılında
İtalya’nın L’Aquila kentini vuran depremden birkaç gün önce yakınlardaki
bir gölde yaşayan kurbağa sürüsünün
topluca göç etmesi ardından konuyu
mercek altına aldı.
ayvan davranışlarını daha yakından takip ederek depremleri önceden tahmin
etmenin mümkün olup olmadığını sorguluyorlar.
Journal of Environmental Research and
Public Health (Çevre Araştırması ve
Kamu Sağlığı Dergisi) adlı bilimsel yayında ayrıntıları yer alan araştırmada,
basınç altındaki kayaların saldığı parçacıkların yüzeydeki su birikintilerinde yol
açtığı kimyasal reaksiyon zinciri anlatılıyor.
Su kenarında ya da içinde yaşayan hayvanların, sudaki kimyasal değişikliklere
son derece hassas olduğu bilinen bir gerçek.
Bu tip hayvanlar, kaya kütleleri en nihayet yerinden oynayarak depreme yol açmadan önce, sarsıntının gelişini sudaki
değişimden hissediyor olabilir.
L’Aquila depremindeki kurbağa sürüsünün yanısıra, büyük bir yer sarsıntısından önce tanık olunan tuhaf hayvan
davranışlarına başka örnekler de var.
Yılanların uyanışı
Sürüngenlerin, suda ve karada yaşayan
yüzergezerlerin veya balıkların büyük
bir deprem öncesinde garip davranışlar sergilediği bilgisi birçok
ülkede yaygın biçimde dile getiriliyor.
Örneğin, 1975 yılında Çin’in Haicheng
kentinde meydana
gelen depremden
yaklaşık bir ay
önce, yılanların
topluca yuvala-
rından çıkmaya başladığı görülmüştü.
Bu yıkıcı depremin Haicheng’i
kış aylarında vurduğu düşünülecek olursa, yılanların kış uykusunu
yarıda kesip kendilerini dondurucu soğuğun ortasına atması neredeyse intiharla eş anlama geliyor.
Kış uykusundan uyanan sürügenler, topluca göçen yüzergezerler ya da yüzeye çıkan derin su balıkları gibi daha çok sayıda benzer anekdot
var.
Ancak büyük çaplı depremler çok
nadir gerçekleşen bir durum olduğu
için, önceden doğada yaşanan olayları
bilimsel bir gözle incelemek neredeyse
imkansız gibi.
İtalya’nın L’Aquila kentindeki kurbağalar, işte bu noktada istisnai bir konumda.
İngiltere’nin Open University (Açık Öğretim Fakültesi) biyoloji bölümünde
okuyan Rachel Grant, L’Aquila’daki kurbağaları yazdığı doktora tezi için şans
eseri inceleme altına almıştı.
Grant, ‘’Depremden önce üç gün içerisinde göldeki 96 kurbağadan geriye bir
tanesinin bile kalmadığını gördüm, gerçekten çok şaşırtıcıydı.’’ diyor.
Bunun üzerine Amerikan Havacılık ve
Uzay Dairesi NASA, Rachel Grant ile temasa geçerek araştırmaya dahil oluyor.
Kimyasal reaksiyon
son gece Avrupa Birliği’ne yaptığı anlamsız
çıkış sevimsizdi. Türkiye ise her zamanki gibi
ortalarda görünmemeyi tercih etti. İki çevre
bakanı da toplantılara gelmedi. İklim Baş Müzakerecisi Mithat Rende’nin belki de yüzyılın
en önemli iklim toplantısında olmayışı anlaşılır gibi değildi. Durban toplantısı bize bir kez
daha acı gerçeği gösterdi. Milyarlarca canlının
hayatını etkileyen bir anlaşmanın kararını verenler dünyadaki halklar değil hükümetleri
kontrol eden birkaç büyük şirket oldu. Kamuoyu ve bilimin desteğine rağmen buradan dünyayı kurtaracak bir anlaşma çıkmaması başka
nasıl açıklanabilir?
İklim alarmı: Karbon gazları
rekor seviyede
»»Sera etkisi yapan gazların atmosferdeki
oranının rekor seviyeye çıktığı açıklandı.
Birleşmiş Milletler’e bağlı Dünya Meteoroloji Örgütü ayrıca,
atmosfere salınan karbondioksit oranının daha hızlı artmaya
başladığını duyurdu.
Küresel ısınmanın başlıca sorumlusu olarak görülen karbondioksit gazının sanayileşme öncesi döneme nazaran yüzde 39
arttığı bildiriliyor.
Birleşmiş Milletler’in iklim uzmanları bu durumun üç ana ne-
Aşırı basınç altındaki
kaya kütlelerinin kimyasal değişimini inceleyen NASA, L’Aquila’daki
kurbağaların topluca göç edişinin bununla bir bağlantısı olup olmadığını gölün su numunelerini tahlil ederek araştırdı.
Labrotuvar testleri, kaya katmanlarının
yüzeydeki su birikintilerinin kimyasını
değiştirebildiğini ve bu durumun suda
yaşayan canlılarda olağandışı davranışlar tetikleyebileceğini gösterdi.
NASA’da çalışan jeofizikçi Friedmann
Freund, tektonik tabakaların yol açtığı
türden muazzam bir basınç altında kalan kayaların, deprem öncesinde çevrelerine elektrik yüklü parçacıklar saldığını kanıtladıklarını söylüyor.
Yüzeye kadar çıkan bu parçacıklar hava
veya su ile karşılaşınca reaksiyona girerek yeni moleküllerin oluşumuna neden
oluyor. Örneğin suya karışınca ortaya
hidrojen peroksit çıkabiliyor.
Kimyasal değişimin göl suyundaki
organik çökeltiyi etkileyerek suda
yaşayan hayvanlara karşı zehirli
maddelerin oluşumunu tetiklediği düşünülüyor.
Fakat araştırmacılar, çok karmaşık bir mekanizmanın işlediği kanısında ve henüz kesin
bir teoriye varmadan önce daha
çok sayıda bilimsel teste ihtiyaç
duyulduğunun altını çiziyorlar.
denini fosil yakıtlarına bağımlılığa, karbondioksiti atmosferden emen ormanların giderek yokoluşuna ve tarımda gübre
kullanımına bağlıyor.
Dünya Meteoroloji Örgütü, son on yılın iklim verileri kaydedilmeye başlandığından beri tecrübe edilen en sıcak on yıllık
dönem olduğuna da dikkat çekiyor.
Örgüt, eğilimin bu şekilde devam etmesi durumunda olağanüstü iklim felaketlerinin yaşanmaya devam edeceğini belirtiyor.
Küresel ısınma dolayısıyla özellikle tropik kuşaktaki bölgelerin açlıkla yüzleşmeye doğru gittiği söyleniyor.
İklim Değişimi Tarım ve Gıda Güvenliği (CCAFS) adlı uluslararası araştırma kuruluşu geçtiğimiz günlerde yükselen sıcaklıkların geniş bir bölgede dengeleri kökünden sarsacağını
açıkladı.
Asya’nın güneyi ile Afrika’daki tropik kuşakta yer alan ülkeler, halihazırda gıda kaynakları ve beslenme konusunda zaten
ciddi sıkıntılar yaşıyor.
4
̇
̇
Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü ve
Başkanların Görüşleri
Yakup YILDIZ
Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri
Merkez Birliği (KÖY-KOOP) Genel Başkanı
21 Aralık Dünya Kooperatifçilik günü Kooperatiflerimize, kooperatif ortaklarımıza kutlu olsun.
Birleşmiş Milletlerce 2012 yılının Dünya Kooperatifçilik yılı ilan edilmesi ile birlikte, İşletme, Üretim ve Pazarlama, Finans, Mevzuat ve
Örgütlenme konularında kooperatiflerimizin
desteklenmesi en büyük dileğimizdir.
Kayıtlı Ekonomi, İstihdam
ve kriz dönemlerinde çıkışı
kooperatifçilikte gören
Dünya Ülkeleri Kalkınmada
Kooperatifçiliğin yeri ve önemi bir
kez daha vurgulanmıştır.
Demokratik seçimlerle iş başına gelen yönetimlerin girdi temini başta olmak üzere üretimden pazarlamaya kadar sorumlu olmaları
gerekmektedir.
İl ve Bölge Birliklerinin üretime dayalı yatırımlarının desteklenmesi finans konularında
bütçe imkânlarını sonuna kadar kullandırılmaları konusunda Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının destek vermesi Tarımsal Amaçlı
Kooperatif ve Ortaklarımızı son derece mutlu
kılacaktır.
Birleşmiş Milletlerce ilan edilen 2012 Dünya Kooperatifçilik yılımızın Tarım kesimine,
Üretici örgütlerine ve tüm üreticilerimize hayırlı olması dileğimle;
Selam ve Sevgilerimi sunarım.
Halis UYSAL
Türkiye Sulama Kooperatifleri Merkezi
Birliği (TÜS-KOOP) Genel Başkanı
1884 yılında ilk kooperatifçliik harekatı İngiltere’de başlamıştır. 1884’de Robert
OVIN ve Dr. William King 28 dokuma işçisini
bir araya getirerek tüketim kooperatifi kurmuştur. Bugünkü kooperatifçilinde temelini
oluşturmaktadır.
Türkiye’de ise bu hareket 1863 yılında Mithat Paşa kooperatifçiliğe benzeyen “Memalik
Sandığı” adı altında Tarım Kredi organizasyonuna benzeyen sandıkları oluşturmuştur.
Bunlara kaynak içinde devlete ait boş arazileri
köylülere dağıtarak imece usulüyle işlettirilmiş. Tarımsal faaliyet sonucu üretilen ürünün
değerlendirilmesi ile elde edilecek gelir sandığı sermaye olarak kaydettirilmiştir.
Bu şekilde yürütülmeye çalışılan sandıklarda
sermaye oluşumu önceleri çok iyi sonuçlar
vermiş ise de, daha sonraları varlıklı ve nüfuslu kişilerin; zayıf ve güçsüzleri istismar etmeleri nedeniyle bazı problemler ortaya çıkmış-
tır. Bu yöntem terk edilerek 1888’de Ziraat
Bankası kurulmuştur. Bu sandıklarda biriken
paralar Ziraat Bankasına devredilmiştir.
Bundan sonra daha bilinçli ve daha aktif kooperatif hareketlerine Ege bölgesinde rastlanır. 1911 yılında 45 incir üreticisi Aydın’da bir
araya gelerek, Aydın Hümaye-i Zürra Anonim
Şirketini kurmuşlardır. 1913 yılında Kazım
Nuri ve Topçuoğlu Nazmi öncülüğünde bugünkü TARIŞ’in temelleri atılmıştır.
Cumhuriyet döneminde tarımsal
örgütlenmeye verilen önem 1935
yılında kabul edilen 2834 sayılı
yasa ile “Tarım Satış Kooperatifleri
Birliği” ve aynı yılda çıkarılan
2836 sayılı yasa ile de, Tarım Kredi
Kooperatifler kurulmuştur.
1969 yılında ise 1163 sayılı yasayla bizim de
üye olduğumuz “Sulama Kooperatifleri”, KöyKoop, Or-Koop doğmuştur. Bugün ayakta
dimdik durabilen kooperatiflerden biriyiz.
Bugüne kadar kooperatifçiliğimiz istenilen
düzeye gelememiştir. Bugün dahil tüzük ve
yönetmeliklerimizde çok büyük boşluklar vardır.
Türkiye’miz için kırsal kesimin kalkınması
ve gerçekten iyi bir imkan olan kooperatifçiliğin istenilen seviyelere ulaşması genel düzeyde bir eğitim seferberliğinin başlatılması
ile mümkündür. Kooperatifçiliğin okullara
ders olarak konulmasını öneriyoruz. Kırsal
kesimlerdeki insanların bilinçlenmesini ve
örgütlenmesini teşvik ve kooperatifleri ayakta
tutabilmek için bir kooperatifler bankasının
kurulması ve bu bankanın Milli Kooperatifler
Birliği’ne bağlanması taraftarıyız. Hızla gelişen teknolojilerin en ufak tarım birimlerine
kadar intikal ettirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Dünya nüfusu çığ gibi büyürken, yeni
yeni kıtaların keşfedilmeyeceğini biliyoruz.
Gerçekçi olarak düşündüğümüzde eldeki toprakların gelişen teknolojilere uydurulması ve
böylece bu topraklarda maksimum verimin
sağlanması gerektiğine inanıyoruz. Bir tarım
ülkesi olan Türkiye’nin, gelişen dünya pazarlarında yer alması, yeni teknolojileri benimsemesiyle mümkündür. Ancak, bu işin kooperatifler kanalı ile olacağına inanıyoruz.
Merkez Birliği olarak, kırsal kesimde;
• Dağınık kaynakların birleştirilmesi,
• Teknolojinin uygulanıp verimliliğin artırılması; minimum maliyetle maksimum verimin sağlanması,
• Ürünün değerlendirilmesi, değer fiyatın üreticilere geri döndürülmesi,
• Sağlanacak artı değerlerle iş gücünün sanayi
üretimi için örgütlenmesi,
• Kırsal kesimde kent olanakların yaratılması
gerekirse, kente göçün sağlıklı biçimde gelişmesinin sağlanması,
• Bireylerin yaratıcılık, dayanışma , bireysel
ve toplumsal sorumluluk değerlerinin geliştirilmesi,
• Ulusal ve uluslararası düzeyde dayanışmanın gerçekleştirilmesi için Tarım Kooperatifçiliğimizin yeniden yapılanmasının gerekli
olduğuna inanıyoruz.
Sonuç olarak taban fiyat politikalarının gerekçesi olması sağlanmalı. Girdi ve maliyet
hesapları ciddi araştırmalar sonucunda belirlenmelidir. Temel tarım ürünleri destekleme
kapsamından çıkarılmamalı, kooperatiflere
gerekli destekler sağlanmalıdır.
Sonuç olarak, “Türkiye tarımsız, tarımda
kooperatifsiz gelişemez. Kooperatifçilikten
birlik, birlikten kuvvet doğar.” Kooperatifçilik çalışmak ister, özveri ister, samimiyet ister. Kooperatifçilik bence bir aile yuvasıdır.
Türkiye’nin de kalkınmasını kooperatifçilikte
görüyoruz.
21 Aralık Kooperatifler Günü’nün, tüm ulusumuza hayırlı olmasını diliyorum.
Ramazan ÖZKAYA
YILIN EN KISA GÜNÜNDE BAŞLAYAN
EKONOMİ TARİHİNİN EN UZUN
YOLCULUĞU
»»21 Aralık, gecenin en uzun, gündüzün de en kısa olduğu gündür.
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
[email protected]
Tarihin her döneminde, toplumda üretilen değerlerin bölüşümü sorunu, insanları çeşitli
çözümler üretmeğe yöneltmiştir.
Salt karlılık esasına göre üretimi planlayan
geleneksel kapitalist işletmelerin sonuçları, ekonomiye krizden krize sürüklemiştir. Üretimi, “insan ihtiyaçlarına göre
planlayan kooperatif girişimler”in ise,
21. yüzyılın en gözde girişim biçimi olacağı,
pek çok bilim adamınca ileri sürülmektedir.
İşte bu işletme tipini tarihe armağan eden
Rochdale Haksever Öncüleri, 21 Aralık 1844’de, 28 işçinin 4 ay uğraşarak adam
başına toplayabildiği 1’er ingiliz lirası ile
kurulmuş, çağdaş kooperatiflerin başarılı
ilkörneğidir.
Dünya kooperatifçilik günlerinde hep şunu
düşünmüşümdür: Acaba Rochdale Haksever Öncüleri, 21 aralık gününü, yani gecenin
en uzun, güneşin dünyaya en az aydınlattığı
günü, bilinçli olarak mı seçtiler?
Küresel düzeyde yılda iki kooperatifler
günü kutlanmaktadır: biri Rochdale Haksever Öncüleri Kooperatifinin kurulduğu
21 Aralık 1844’dü baz alan Dünya Kooperatifçilik Günü diğeri de Uluslararası
Kooperatifler Birliği’nin kurulduğu 5
Temmuz 1895’i baz alan ve 1995’den beri
Temmuzun ilk cumartesi günü kutlanan
“Uluslararası Kooperatifler Günü” dür.
Dünya Kooperatifçilik Günü’nün anlamını daha iyi anlayabilmek için Rochdale Haksever Öncüleri hareketini biraz
daha yakından tanıyalım .
Rochdale Haksever Öncüleri Kooperatifi, İngiltere’de, Manchestere’in bir varoşu olan Rochdale’de kuruldu. Rochdale
mağazasının açılmasında, daha önceki İngiliz işçi hareketinin kooperatif deneyimlerinden yararlanılmış ve onları sınırlayan etmenler incelenmiştir. Ayrıca selefleri ile bir
dayanışmanın da uygulamaya konulması
konusunu da düşünmüşlerdir. Kooperatifin kurulması için yapılan toplantı, başarısız bir grev sonrasında gerçekleştirilmiştir.
Rochdale öncülerinin saptamış olduğu kurallar, tüketim kooperatiflerinin ve diğer
kooperatiflerin
yönetiminde geçerliliğini hala sürdürmektedirler. Bunlar şöylece
özetlenebilir :
• Kooperatifin çalışmasıyla ilgili olan
kurallar: alım-satım işlerinin piyasa fiyatlarıyla yapılması; fazlanın satın almalarla orantılı olarak dağıtılması (risturn).
• Kooperatifin yapısıyla ilgili olan kurallar: “bir insan, bir oy” söylemi ile özetlenmiş demokratik yönetim ilkesi; üyelerin
kooperatifçilik görevini yerine getirme niteliği; ortak sayısının sı-nırsızlığı; üyelerin
dürüstlük temeli üzerinden seçimi; siyasi
ve dini tarafsızlık; kazancın bir kısmının
sosyal işler ve geleceğe yatırım için ayrılması.
Bu kurallar, Rochdale öncesi kooperatif
kurallarına göre oldukça zorlayıcıdırlar
ve eşitsiz ortamdaki bir ekonomik var
oluşunun temelini oluştururlar. Gerçekten
Rochdale kooperatifi çok hızlı gelişti. İlk
kurulduğunda mağazasında tereyağı, şeker,
un, yulaf unu ve birkaç mum ile çok zayıf bir
mal stokuna sahipti. Sonraki üç ay içinde
çay ve tütünü mağazaya soktular. Altı yıl
sonra üretim kooperatififine doğru yöneldiler. Bir değirmen aldılar, ancak sermayesi çok kısıtlı idi; kaliteli ve çok miktarda
buğday satın almaları önemli bir sorundu.
1854’de iki iplik fabrikası kurdular, 1860’da
ikinci bir değirmen aldılar.
Bununla beraber komşu kentlerde yeni kooperatifler kurulmaya başlandı. Rochdale
kooperatifi 10 yaşına geldiğinde İngiltere de
kooperatif sayısı 1000’e yaklaşmıştı. Tüketim kooperatiflerinin çoğalması, toptan satın alma konusunda yeni bir bölümün oluşması gereğini doğurdu. Zaten 1853’den beri
diğer kooperatifler için bu görevi Rochdale Öncüleri yapmaktaydı. 1864’de bu
bölüm, ilk “wholesale society” (toptancı
mağaza) adıyla, Kuzey İngiltere Kooperatif
Şirketi’ne dönüştü (bugünkü Cooperative
Wholesale Society (CWS)’nin kökeni) Rochdale öncüleri zamanla, salt tüketim kooperatifi organizasyonuna yönlendirilecektir.
İzleyen yıllarda toptancı mağazaların çoğalması, XIX. yüzyılın ikinci yarısında kooperatif gelişmenin önemli olayını teşkil eder.
Rochdale Öncüleri, 1991’e kadar bağımsız varlığını sürdürebilmiştir. 1991’de Norwest Co-operative Society’ye geçti; 2007’de
Manchester merkezli “The Co-operative
Group” adlı melez bir şirket tarafından alınarak Rochdale öncüleri adıyla tekrar işletmeye açıldı.
Rochdale öncüleri, kooperatifçilik tarihinin en önemli mihenk taşıdır. Rochdale
Öncüleri’nin belgeleri,
Rochdale Boroughwide Kültürel Kurulu tarafından toplanmakta, korunmakta ve arşivlenmektedir. Rochdale Öncüler’nin ilk mağazasının
açıldığı bina 1867’de satılmış, ancak daha
sonra satın alınarak 1931’de müze haline
getirilmiştir.
Mevcut karmaşık ekonomik yapının içinde
kooperatiflere mutlaka yer vardır. Kooperatifçilerin yolu uzun, zordur; ama imkansız
değildir. İnsanlar, ekonominin sıkıntılarını,
bunalımlarını sırtında taşıyacaklarına, bu
sıkıntılarını kuracakları kooperatiflere taşıtabilirler.
Sermayesi olmayanlar, ya da yeterli sermayesi bulunmayanlar, akıl ve becerilerini,
kendi kimlikleri ile birlikte kooperatif şirketlerde birleştirebilirler. Böylece, piyasanın ezici çarkları arasında emeğini ve /veya
ürettiği mal ve hizmetlerini daha iyi değerlendirebilecek bir piyasa aracına, yani kooperatiflere, sahip olabilirler. 21 Aralık2011,
Bornova/İzmir
Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (SÜR-KOOP) Genel Başkanı
şılamak için gönüllü olarak oluşturdukları
özerk bir örgüttür.
Kooperatif; kişilerin ortak ekonomik, sosyal
ve kültürel gereksiniminin ve özlemlerinin,
müştereken sahip olunan ve demokratik kurallarla yönetilen bir işletme vasıtası ile kar-
Üçüncü sektör olarak kabul edilen kooperatifçilik;
Dünyada 21 Aralık 1844 yılında İngiltere’de
bizde ise Mithat Paşa tarafından 1863 yılında “Memleket Sandığı” adı ile kurulmuştur.
Sonuçların olumlu olduğu görülünce de 1867
yılında yaygınlaştırılmasına karar verilmiştir.
Günümüzde de kooperatifçiliğin öneminin
gittikçe artması nedeniyle Strateji ve Eylem
Planı da hazırlanan kooperatifçiliğin Ülkemizde ve birçok ülkede 21 Aralık tarihinin
“Dünya Kooperatifçilik Günü” olarak kutlanması geleneksel hale gelmiştir. Bu vesileyle,
Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği olarak tüm kooperatifçilerimizin 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik gününü kutluyorum.
̇
̇ Aralık 2011
Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
Dr. Tuba ŞANLI
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Süt Teknolojisi Bölümü
UHT Süt
neden uzun
ömürlü?
“Uzun Ömürlü Süt” katkı maddesi içeriyor mu?
Hayır, Uzun Ömürlü Süt katkı maddesi içermez.
UHT sterilize sütlerin katkı maddesi içerdiği
yaygın bir yanlış inanış. UHT süt hiç bir katkı
maddesi içermeksizin, “Ultra High Temperature” sözcüklerinin ilk harflerinden oluşan
UHT sterilizasyon işlemi ve aseptik ambalajlama sayesinde Uzun Ömürlü olma özelliği
kazanıyor. UHT (Ultra Yüksek Isı) işlemi ile
içindeki zararlı mikroorganizmalardan arındırılarak kapalı sistemde aseptik ambalajlara
dolduruluyor.
Aseptik ambalaj sütü hava ve ışık
gibi dış etkenlerden koruyarak
Uzun Ömürlü olmasını sağlıyor.
Süt besin değeri açısından canlının büyümesi
ve gelişmesi için birçok besin öğesini yeterli
ve dengeli biçimde içeren önemli bir gıdadır.
Ancak mikroorganizmaların gelişip çoğalmaları için gerekli olan besin öğelerini (su,
karbonhidrat, yağ, protein, vitamin vb.) de
bünyesinde bulunduran süt, gerekli önlemler alınmadığında niteliğini uzun süre koruyamaz. En ideal şartlarda elde edilen çiğ süt
bile kısa sürede bozulmakta ve içerisindeki mikroorganizma faaliyetleri bazen
sütün işlenmesini güçleştirirken bazen
de hastalık etmeni olan patojen mikroorganizmaların üremesi sonucu
tehlikeli hastalıklara neden olabilmektedir. İşte bu nedenlerden dolayı, içindeki hastalık
yapıcı mikroorganizmaları yok
ederek güvenli hale getirmek
ve dayanma süresini uzatmak için süte tüketilmeden
önce belirli süre ve sıcaklıkta ısıl işlem uygulanmaktadır. Isıl işlem denildiği zaman sütün hem ısıtılması
hem de soğutulması anlaşılmalıdır. Isıl işlemde
izlenen yol şöyledir; süt
belirli bir sıcaklığa kadar ısıtılır, bu sıcaklıkta
belirli bir süre tutulur
ve sonra soğutulur.
Burada en önemli husus soğutmaya başlanacağı noktanın iyi
belirlenmesidir. Isıl
işlem ile hedeflenen
amaçlara ulaşılırken,
dikkat edilmesi gereken diğer önemli husus sütün doğal niteliklerinin mümkün olduğunca korunmasıdır. O halde ısıl işlemde mikrobiyolojik etkiyi
ve kaliteyi dengeleyen bir sıcaklık süre kombinasyonunun seçimi son derece önemlidir.
Bu amaçla süt endüstrisinde
pastörizasyon ve sterilizasyon
yöntemleri kullanılmaktadır.
İçme sütü; pastörizasyon veya sterilizasyon
işlemlerinden biri uygulanarak patojen diğer bir ifadeyle hastalık yapıcı ve bozulmaya
neden olan mikroorganizmalarından arındırılan, doğal niteliklerine en yakın haliyle sağlıklı ambalajlar içinde tüketiciye sunulan süttür. Ticari olarak içme sütleri “pastörize süt”
ve “UHT sterilize süt” adı altında iki grupta
toplanabilir. Pastörize içme sütü; kaliteli çiğ
sütün doğal niteliklerine zarar vermeden pastörizasyon işlemi uygulanarak patojen mikroorganizmaların tamamen, dayanım süresini
kısaltan diğer mikroorganizmaların da büyük
bir kısmının yok edilmesi ile elde edilen ve
tüketileceği sınırlı süre boyunca soğuk koşullarda (+ 4 oC) muhafaza edilen içme sütü
çeşididir. Pastörizasyonun ilk amacı sütte
bulunan patojen mikroorganizmaların tümünün yok edilmesidir. Patojenler içerisinde
sıcaklığa en dayanıklı olanı verem hastalığına
yol açan Mycobacterium tuberculosis’dir. Bu
bakterinin ısı stabilitesi 70 oC’de 20 saniye,
65 oC’de 2 dakikadır. Dolayısıyla sütü patojenler açısından daha güvenilir hale getirmek
için uygulanacak sıcaklığın bu değerin biraz
üzerinde tutulması gerekir. Ticari pastörize
süt üretiminde genellikle yüksek sıcaklıkta
kısa süreli (HTST= High Temperature Short
Time) (72-75 oC’de 2-4 saniye) ısıl işlem uygulanmaktadır. Pastörizasyon işlemiyle patojen olmayan mikroorganizmaların sayısında
belirli düzeyde bir azalma meydana getirebildiği için pastörize sütün dayanımı sınırlı olup,
buzdolabı sıcaklığında birkaç gündür. Sütün
birkaç günden daha uzun süre saklanabilmesi
sterilizasyon işlemiyle mümkün olmaktadır.
Çiğ sütün 100 oC’nin üzerinde
bir sıcaklıkta ısı işlemine tabi
tutulmasına “sütün sterilizasyonu”
denir.
Sterilizasyon işleminde hedef mikroorganizma Bacillus stearothermophilus’tur.
UHT sterilize içme sütü; kaliteli çiğ sütün fiziksel, kimyasal ve duyusal özelliklerinde
en az değişikliğe yol açacak şekilde
UHT işlemi uygulanarak tüm
mikroorganizmaların ve bunların sporlarının yok edilmesi
ile elde edilen ve aseptik koşullar altında steril kutulara ambalajlanan, soğuk
koşulların yanı sıra oda
sıcaklığında da uzun süre
depolanabilen steril bir
süt çeşididir. UHT tekniğinde uygulanan 135-150
oC’de 2-20 saniye süreyle
uygulanan sterilizasyon işleminde sporlar dahil vejetatif
hücrelerin % 100’ü yok edilmekte ve süt aseptik koşullarda ışık ve oksijen geçirmeyen
ambalajlara doldurulduğunda
soğukta 6 ay, oda sıcaklığında 3
ay süreyle niteliklerini korumaktadır. Bu uygulama ile sütün besleyici değerinde, duyusal, fiziksel
ve kimyasal niteliklerinde meydana
gelen değişimler ihmal edilebilir düzeydedir.
Modern bir UHT tesisinde süt, kapalı
bir sistemde dolaşarak ön ısıtma, yüksek ısı işlemi, homojenizasyon, soğutma ve aseptik olarak paketlenme aşamalarından geçer.
Hızla oda sıcaklığına soğutulan
süt, her türlü dış etkiye
kapalı sistemlerde dolumu
gerçekleştirilerek hiçbir katkı
maddesi kullanılmadan aseptik
olarak paketlenir.
UHT işlemi, sütün tamamen hijyenik bir ortamdan sağlıklı bir şekilde tüketicilere ulaşmasını ve evlerde korunmasını sağlar.
5
Umut ÖZDİL
TRT - Bu Toprağın Sesi Programı Sunucusu
www.bts.gen.tr
[email protected]
Merhaba
»»Köy-Koop Merkez Birliği’nin tarım gazetesi heyecan yaratıyor.
Ülkemizde tarım gazeteciliği çok gelişmedi.
Gazeteciliğin kökenine indiğimizde mesleğin kent soylu olduğu tespit edilir. “Haber
değeri” dediğimiz kavramın içinde yer
alan olay ve olguların sadece kent alanlarında yaşandığı /gerçekleştiği yanılgınsın asıl
nedeni ise okuyucunun kentlerde olması ve
gazetecilerin kırsal alanlara ulaşımda karşılaştığı sorunlardır.
Ancak şimdi durum değişti. Haberleşme,
iletişim, bilişim adına ne derseniz deyin,
her yere her zaman kısa sürede ulaşma imkanımız var. Kırsal alanda ve tarım sektöründe yaşanan her gelişmenin haber değeri
taşıdığı da artık bir gerçek.
Üretici yapısının ve eğitiminin değişmesi ile
birlikte ciddi bir okuyucu kitlesi yaşıyor artık köy, belde ve ilçelerimizde.
Daha çok ekonomi gazetecilerinin ilgi gösterdiği tarımsal haberleri, her geçen gün
alanında uzmanlaşan tarım gazetecilerinin
hazırladığı günlere doğru gidiyoruz.
İşte bu nedenle; tarım sektörünün sorunlarını bilen, çözümleri için yol gösterebilen,
üretici örgütlüğünün tarihsel kökenlerine
hakim ve gelecek için vazgeçilmezliği konusunda kuşku duymayan bir ekip tarafından
hazırlanan Köy-Koop Haber Gazetesi sadece gündemi takip etmeyecek, gündem yaratacak haber, dosya ve köşe yazıları ile her ay
bizimle olacak…
Heyecanımız bundan…
***
Tarladan, bahçeden, hayvancılık işletmesinden başlayan, tüm üretim aşamalarını
kapsayan, teknolojisi sürekli yenilenen, piyasası her an değişebilen, modası olan, fark-
lı etkenlerle tüketim kalıpları sürekli yeniden yaratılan bir alandan söz ediyoruz.
Tüm bu konularda uzmanlaşmak ve bu uzmanlığı göründüğünden çok daha zor ve
karmaşık bir süreç olan haber, röportaj ve
köşe yazısı ile kamuoyuna aktarmak kolay
değil. Bundan böyle her ay gazetemizde, tarımsal yayıncı gözü ile sizlerle birlikte olmaya çalışacağız…
Bu da bizim bireysel heyecanımız…
***
Köy-Koop Haber Gazetesinde çok sayıda
uzmanın, akademisyenin görüşleri olacak
mutlaka. Biz sadece gözlemlerimizi, yayınlarımızdan notlarımızı aktaracağız. Merak
edeceğiz, soru soracağız, sorgulayacağız…
Yargılamak, hüküm vermek gazetecinin görevi değildir, bunu okuyucularımıza bırakacağız.
Ülkemizde marka olmuş bir gıda şirketinin
en üst düzey yöneticisi bir görüşmemizde;
‘’Tüketicinin talep ettiği zamanda, talep ettiği yerde ve fiyatta gıda ürünü sunabilmenin
en iyi yolu, talep zamanını, yerini ve fiyatını kendinizin ayarlamasıdır. Reklamlar çok
pahalı olduğu için bunu yapmanın başka
yollarını bulduk, tanıtım çalışmaları ile haber ve program yaptırıyoruz. Daha ucuza
geliyor’’ diyebilmiştir. Biz bunu asla yapmayacağız…
***
Bu bir merhaba yazısı idi, adet olduğu üzere…Ocak sayısından itibaren
başlıyoruz.
Köy-Koop Haber Gazetesinde bize
sadece sayfa alanı değil, gönlünü de
açan tüm yetkililere teşekkürler.
“Çocuklara Süt İçirmeyin” Yayınına Gıda
Mühendisleri Odasından Tepki
»»Uzman Olmadıkları Konuda Yanlış Bilgi Veren Akedemisyenler
Halkı Yanıltıyor
Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyeleri ve değerli bilim insanları, bir basın toplantısı ile başta “süt ve süt ürünleri” olmak üzere
gündemdeki konuları tartıştı.
Uzun bir süredir gıda güvenliği ile ilgili olarak
yoğun bir bilgi kirliliği ve karmaşa yaşanmaktadır. Gıdaların üretim teknolojileri ve ürün
özellikleri konusunda uzman olmayan kişilerin bilgi sahibi olmadıkları bir alanda hiçbir
gerçekçi dayanağı olmadan yaptıkları açıklamalar kamuoyuna yanıltıcı bilgiler vererek
akılları daha da karıştırmaktadır. Bu asılsız,
hiçbir bilimsel temeli olmayan ve etik kurallara uymayan bilgilendirmeler, temel gıdalarla ilgili olarak bile yapılmakta, tüketicilerin
kaygı düzeyini çok yükselterek, beslenmeleri
konusunda hatalar yapmalarına yol açmaktadır. Beslenmede yapılan hataların, sağlıkla
ilgili geri dönüşsüz birçok tehlikeyi ortaya çıkarabileceği düşünüldüğünde, bu açıklamaların sahiplerine yükleyeceği sorumluluğun ne
denli büyük olduğu da açıktır.
Son günlerde bu sözü edilenlerin devamı niteliğinde, “süt ve süt ürünleri” hakkında “süt
içmeyin” noktasına kadar vardırılan bilimden
ve temel sağlık anlayışından uzak iddiaların
çok yüksek reyting alan programlar aracılığıyla da tüketiciye ulaşıyor olması durumu
daha da vahim hale getirmiştir. Ne yazık ki,
bu yanlış ve bilimdışı bilgilerin tüketicilere
aktarılmasında bu programların yapımcıları
da, verilen bilgilerin doğruluğunu sorgulamamakta, işin uzmanlarına başvurma gereği
duymamaktadır.
Gelinen bu noktada GMO olarak; bir an önce
bu konudaki doğruların kamuoyuna aktarılması gerektiği inancıyla alanında uzmanlaş-
mış Prof. Dr. Ali Esat KARAKAYA Gazi Üni.
Eczacılık Fakültesi Toksikoloji ABD, Prof. Dr.
Asuman GÜRSEL Ankara Ünv. Süt Teknolojisi Bölümü, Doç. Dr. Ayşe GÜRSOY Ankara
Ünv. Süt Teknolojisi Bölümü, Prof. Dr. Aziz
EKŞİ Ankara Ünv. Gıda Mühendisliği Bölüm
Başkanı, Prof. Dr. Celalettin KOÇAK Ankara
Ünv. Süt Teknolojisi Bölümü Başkanı, Gıda
Teknolojisi Derneği 2. Başkanı, Prof. Dr.
Emel SEZGİN Ankara Ünv. Süt Teknolojisi
Bölümü,
Prof. Dr. Faruk BOZOĞLU ODTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü, Prof. Dr. Hamit KÖKSEL
Hacettepe Ünv. Gıda Mühendisliği Bölümü
Başkanı, Prof. Dr. İsmail ÇELİK Hacettepe
Ünv. Prevantif Onkoloji ABD, Prof. Dr. Metin
ATAMER Ankara Ünv. Süt Teknolojisi Bölümü, Prof. Dr. Nevzat ARTIK Ankara Ünv. Gıda
Mühendisliği Bölümü, Dr. Reyhan NERGİZ
ÜNAL Hacettepe Ünv. Beslenme ve Diyetetik
Bölümü Beslenme Bilimleri ABD, Uzm. Dyt.
Ümran YILMAZ Türkiye Diyetisyenler Derneği 2. Başkanı ve TMMOB Gıda Mühendisleri
Odası Temsilcilerinin katıldığı kahvaltılı bir
basın toplantısı gerçekleştirmiştir. 22 Aralık 2011 tarihinde Niza Park Otel‘de yapılan
toplantıda; katılımcılar kendi özel uzmanlık
alanlarında konuyla ilgili tek tek görüşlerini
açıklamış ve basın mensuplarının sorularını
yanıtlamıştır. (http://www.gidamo.org.tr)
6
̇
̇
Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
Meyve ve sebzelerin sağlığımıza etkileri
Kataraktın Belirtileri Nelerdir?
»»Markete ya da pazara gittiğinizde filenize doldurduğunuz meyve ve
sebzelerin sağlığınızı nasıl etkilediğini biliyor musunuz?
Başhekim Op.Dr. Kubilhan ELMAS
Kudret Göz Hastanesi
Kabağın K vitamini, brokolinin şifa deposu olduğundan haberiniz var mı? Bu soruların cevabını bilirseniz, evinize vitamin ve şifa dolu
bir fileyle dönebilirsiniz. Salatalığın vücudu
nemlendirip idrar yolları enfeksiyonlarında
faydalı olduğunu, narın C vitamini, demir ve
potasyum deposu olduğunu, karnabaharın ise
kalp hastalıklarında ve tansiyon düşürmede
faydalı olduğunu biliyor muydunuz?
Havuç: Saç dökümesini azaltır ve
saçı canlandırır. Cilt ve kemik sağlığında, hücre yenilenmesinde faydalıdır.
Yenidünya: Görmeye ve büyümeye
faydalıdır.
Kayısı: Kas ve sinir sistemini güçlendirir. Cilt, göz ve bağışıklık sistemine fayda sağlar. Kemik gelişimini
artırır. Kansızlığa iyi gelir.
Soğan: Bronş açıcı. Doğal antibiyotiktir. Bağırsak çalıştırıcıdır. Dayanıklılığı artırır.
Kemik ve diş sağlığında faydalıdır.
Enginar: Karaciğer ve
safra kesesi sağlığını korur.
Sindirimi kolaylaştırır. Böbreklerin çalışmasını düzenler.
Toksin atıcıdır.
Kabak: Böbrek fonksiyonlarında faydalıdır. Kanın pıhtılaşmasını düzenler. Kemik gelişimini sağlar.
Karpuz: Böbrekteki kum ve taşların, toksinlerin atılmasında faydalıdır. Sıvı ihtiyacının
karşılanmasına da katkısı vardır.
Maydanoz: Kemik sağlığında etkilidir. Çok
yüksek oranda C vitamini içerir. Büyüme ve
diş sağlığı gelişiminde etkindir.
Sarımsak: Kireçlenmede faydalıdır. Yaşlanmayı geciktirir. Yüksek tansiyonu ayarlar.
Doğal antibiyotiktir. Ödem sökücüdür. Damar gelişiminde faydalıdır.
Ahududu: Diş sağlığına iyi gelir. İştah açıcı
ve idrar sökücüdür. İshali önler ve ateş düşürücüdür.
Kivi: Yaşlanmayı geciktirir. Güçlü antioksidandır. Alerjiye karşı bağışıklığı artırır.
Marul: Cilt sağlığına olumlu etkileri vardır.
Sinir sisteminde faydalıdır. Büyüme ve gelişmede, saç sağlığında olumlu etkileri vardır.
Kavun: Damar tıkanıklığında etkilidir. Bağırsakların çalışmasında ve göz sağlığına fayda sağlar.
Soya: Kalp sağlığını korur. Tansiyona iyi gelir. Bağırsak çalıştırıcıdır. Antioksidan özelliği
ile kansere karşı koruyucudur. Kemikleri güçlendirir.
Lahana: Mide rahatsızlıklarına faydalıdır.
Güçlü antioksidandır. Hazımsızlık gidermede
faydalıdır. Toksin atıcıdır.
Elma: Bağırsak sisteminin korunmasında
faydalı ve posa bakımından zengindir. Kolesterol düşürücü etkisi vardır. Kan şekerini
kontrol altında tutar ve vücut direncini artırır.
Kas ve eklem ağrılarının azalmasına yardımcı
olur.
Şeftali: Vücudun savunma sistemini güçlendirir. Hazmı kolaylaştırır. Sinir sistemine faydası vardır.
Mısır: Damar sertliğine ve kolesterole faydalıdır. İdrar söktürücüdür. Böbreklerin düzenli
çalışmasında fayda sağlar.
Armut: Kalp kaslarının düzenli çalışmasında fayda sağlar. Tansiyon ayarlamasında etkilidir. Posa yönünden
zenginliği nedeniyle bağırsakları
çalıştırır.
Dut: İdrar söktürücü ve bağırsak çalıştırıcıdır.
Kiraz: Diş çürümesini önlemede
faydalıdır. İdrar
söktürücüdür.
Vücudun su dengesini sağlar.
Erik: Bağırsak çalıştırıcı ve direnç artırıcıdır.
İncir: Sindirime yardımcıdır. Kemik ve diş
sağlığına etkilidir.
Yer Elması: İnsülin ve glikoz içerir. Emziren annelerde süt artırıcı etki
yapar. Böbreklerin düzenli çalışmasına yardımcı olur. Cilde faydalıdır.
Üzüm: Sindirim sistemi üzerinde faydalıdır.
Vücudun savunma mekanizmasını güçlendirir.
Salatalık: Cildi nemlendirir. İdrar yolları enfeksiyonlarında faydalıdır. Bol miktarda posa
içermesinden dolayı bağırsak çalıştırıcıdır.
Sakinleştirici etkisi vardır ve toksin atıcıdır.
Kuşburnu: İdrar yolları enfeksiyonlarında
etkilidir. Bağırsak çalıştırır. Enfeksiyonlara
karşı vücudu korur. Güçsüzlük ve halsizliğe
iyi gelir.
Marul: Sinir sisteminde faydalıdır. Büyüme
ve gelişmede, cilt ve saç sağlığında olumlu etkileri vardır.
Karnabahar: Kalp hastalıklarında ve tansiyon düşürmede faydalıdır.
Taze Fasuyle: Kötü kolesterolü düşürür.
Antioksidan özelliği vardır.
Pırasa: İdrar söktürücüdür. Bronş açıcıdır.
Sindirimi kolaylaştırır.
Patates: Hazımsızlığı giderir. Mide rahatsızlıklarında faydalıdır. Kalp üzerinde olumlu
etkileri vardır. Nişasta içeriğinden dolayı kan
şekerinin hızla yükselmesine sebep olabilir.
Ayva: Mideyi rahatlatır. İshale karşı koruyucudur. Cilde faydalıdır.
»»Katarakt, gözde operasyon
gerektiren sorunlarının en başta
gelenidir.
Sağlıklı bir gözde lens saydamdır, ışınların
doğrudan retinaya ulaşmasını sağlar. Keskin
ve net bir görüntü oluşturur. Katarakt, lensin görmeyi engelleyecek şekilde opaklaşması ya da sislenmesidir.
Katarakt başladıktan sonra, ışının
göz içine girmesi engellendiği
için bu durum görmede azalmaya
neden olur.
Sanki kirli bir camdan dışarıya bakar gibi
objelerin netliği ve renkleri net seçilemez.
Katarakt geliştiğinde buzlu bir camın ardından bakılıyor gibi olur, görme azalır ve ağrı
yapmaz. Lensin saydamlığını yitirmesi en
çok yaşlanma sonucu gelişmektedir. Bunun
yanı sıra göz yaralanmaları, bazı metabolik
hastalıklar, uzun süreli kortizon kullanımı
da katarakta yol açar. Katarakt doğumsal da
olabilir erken veya geç farkedilebilir.
Gözdeki doğal lensin opaklaşması devam
eden bir süreçtir. Katarakt başlangıçta lensin tümünü kaplamaz ve görmede belirgin
oranda bozukluk yapar. Ancak katarakt, orta
kısmında olduğunda görme bozulur.
Katarakt, gözden göze
yayılmaz ancak her iki gözde
aynı anda gelişebilir, gözün
aşırı kullanılması ya da kötü
kullanılması sonucu gelişmez.
Kataraktın belirtileri nelerdir?
• Görmeniz zaman içinde yavaş yavaş azalıyorsa
• Gözlük numaranızda hızlı bir tutarsızlık
başladıysa
• Işığa karşı hassasiyetiniz oluyorsa
• Geceleri araba farlarından aşırı rahatsız
oluyorsanız
• Görüntüler netliğini yitiriyorsa, renkler soluklaşıyor ve sararıyorsa
• Sonradan bir miyopi ortaya çıktıysa ve yakını gözlüksüz görmeye başladıysanız katarakttan kuşkulanmalısınız (ikinci bahar denebilir)
Göz doktorunuzun yapacağı muayene ile
tanı kolayca konur. Tedavisi cerrahidir.
Ameliyatla saydamlığını yitirmiş merceğiniz
alınmakta ve numarası hesaplanmış yapay
göz içi lensi (IOL) konmaktadır.Modern Göz
Kliniklerinde ameliyatlar; iğnesiz, narkozsuz ve hastanede yatmadan yapılmaktadır,
güncel modern teknik olan FAKO yöntemi
uygulanmaktadır. Muayene sırasında sizin
için uygun olan lens seçimi size anlatılacaktır. Gözünüz uygun olduğunda multifokal
yani hem uzağı hem de yakını gösteren lens
seçilebilir.
Görünmeyen tehlike: Bakteriler ve Virüsler
»»İnsan ve mikroplar
Avrupa’da yayılmaya devam eden Escherichia
Coli’nin tehlikeli türü olan EHEC adlı bu bakteri, korku yaratıyor. Aslında E. – Coli bağırsak bakterisini her insan taşıyor. Ancak değişime uğrayan bu türü tehlikeli kanamalara
yol açıyor. Bakteri alyuvarlara zarar veriyor ve
böbrek rahatsızlıklarına sebep oluyor.
Enfeksiyon araştırmaları
Bilim insanları EHEC gibi mikroorganizmaları görünür yapabiliyor. Bu amaçla, saydam
ve steril petri kaplarında besiyeri vasıtasıyla
bakterilerin miktarı çoğaltılıyor. EHEC uzmanı Profösör Helge Karch şimdi enfeksiyonu bir kaç saat içinde tespit edebilen bir hızlı
tahlil metodu geliştirdi.
Virüsler
Öldüren virüs
A tipi H1N1 grip vürüsü, bugüne kadar en ağır
salgına yol açtı. Virüs, 1918’de, Birinci Dünya
Savaşı sonrası ”İspanyol gribi” adıyla anıldı.
21 milyon kişi yetersiz beslenmeden öldü. Vücudu zayıf düşüren virüs, akciğer enfeksiyonlarına neden oluyor. Son büyük salgın olan
“domuz gribi“ 2009’da Meksika’da patlak
verdi ve tüm dünyaya yayıldı.
Suda enfeksiyon tehlikesi
Su yaşam kaynağı ancak hayati tehlikesi de
olabilir. Robert Koch zamanına ait bu su araştırma sandığında bulaşıcı mikroplar modellendirilmiş. Amipli dizanteri virüsü, Lejyoner
virüsü, hepatit A virüsü, Şistozoma virüsü ve
tifüs bakterisi.
Parazitler
Ispanak: Cilt sağlığına, sinir sistemine, sindirime, göz sağlığına, büyümeye ve gelişmeye
faydalıdır.
Etkili antibiyotikler geliştirildiğinden beri
bakterilerle daha iyi mücadele edilebiliyor.
Buna karşın virüsler tıp dünyasını meşgul etmeye devam ediyor.
Hızlı değişim gösteren virüslere karşı insan
vücudu kendi bağışıklık sistemiyle karşı koymak zorunda. Fotoğraftaki Norwalk virüsü
bağırsak enfeksiyonuna yol açıyor ve çabuk
yayılıyor.
Çok kolay geçiyor
“İnsan ve mikroplar“ sergisini ziyaret edenler,
virüslerin el sıkışmayla insandan insana nasıl
geçtiğini bizzat tecrübe edebiliyor. Görünmez
mürekkeple ıslatılan deri, siyah ışık altına
tutulduğunda görülebiliyor. Birisiyle tokalaştığınızda yeni bakteri yada virüsleri kaptınız
demektir.
Virüsler ve bakteriler sıklıkla parazitler yoluyla yayılıyor. Bir tropikal kene türü olan
Amblyomma, hastalık yapıcı organizmaların
taşıyıcılığını yapıyor. Taşıdıkları riketsiya
bakterisi insanlarda hummanın bazı türlerine
yol açıyor.
Sinsi hastane mikropları
Hastaneler de bulaşıcı hastalık yuvası. Acinetobachter bakterisi hastanelerde bulunur ve
hastane enfeksiyonlarının önemli bir kaynağını oluşturur. Özellikle pek çok antibiyotik
türüne dirençli olmasıyla ünlüdür.
̇
̇ Aralık 2011
Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
Kayıtlı sebze ve
meyve ticareti
dönemi başlıyor
Emel TUĞRUL
Kayıtlı sebze ve meyve ticareti dönemi başlıyor
11/3/2010 tarihinde TBMM Genel Kurulunda
kabul edilerek, 26/3/2010 tarih, 27533 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanan ve “Hal Kanunu” olarak bilinen 5957 sayılı “Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun” 01 Ocak 2012 tarihinde yürürlüğe giriyor.
Sebze ve meyve ticaretinin kaliteli, standartlara ve gıda güvenilirliğine uygun olarak serbest
rekabet şartları içinde yapılmasını sağlamak,
toptancı hali içinde veya dışında işlem gören
sebze ve meyvelere ilişkin bilgileri elektronik
ortamda tutmak, izlemek ve duyurmak, meslek mensupları ile diğer ilgilileri kayıt altına
almak, bunlara yönelik veri tabanı oluşturmak ve toptancı halleri arasında ortak bilgi
paylaşımını ve iletişimi sağlamak amacıyla
hazırlanan “Sebze ve Meyve Ticareti ile Hal
Kayıt Sistemi Tebliği” 7 Aralık 2011 tarihli ve
28135 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı.
Hal Kayıt Sistemine kaydedilme
zorunluluğu geliyor
Sebze ve Meyve Ticareti ile Hal Kayıt Sistemi
Tebliği’nin yayımlanması ile birlikte, öncelikle toptancı hallerinde faaliyet gösterenler olmak üzere, sebze ve meyve ticareti ile uğraşan
tüm meslek mensupları Hal Kayıt Sistemi’ne
kaydedilecek.
Kendilerince üretilen ve henüz satışa konu olmayan malları depolama veya başka amaçlarla sevk eden üreticiler de sisteme kaydolacak.
Toptan satış miktarının (Kilogram ile yapılan
satışlarda 100 kilogram, bağ ile yapılan satışlarda 50 bağ, adet ile yapılan satışlarda 150
adedi) altındaki malları sevk eden üreticiler
bildirimde bulunmak zorunda değil.
Malların üretildiği veya girdiği gümrük kapısının bulunduğu yerde toptancı hali bulunmaması halinde, bildirim işlemi karayolu mesafesi esas alınmak üzere o yere en yakın il,
ilçe veya belde merkezindeki belediye toptancı haline yapılacak. Deniz ulaşımın mümkün
olduğu yerlerde bildirim yapılacak toptancı
halinin belirlenmesinde denizyolu mesafesi
de dikkate alınacak.
Bildirim işlemi, üretici örgütünce
yapılacak.
Üretici örgütünce yapılan satışlarda bildirim
işleminin üretici örgütünce yapılması getiriliyor. Üretici örgütü, yapacağı satışlarla ilgili
olarak kendi ortak ve üyeleri ile ortak veya
üyeleri dışındaki üreticiler ve diğer üretici örgütlerine ait malların stok kaydını tutmakla
yükümlü. Üretici örgütü, sistemdeki stok kaydında bulunmayan mallara ilişkin bildirimde
bulunamayacak.
(Üretici örgütü: Üreticilerce kurulan ve üretici örgütü belgesi almış olan tüzel kişilikler)
Yaş meyve sebzede Künyeli dönem
Bildirim yapıldıktan sonra, sistem tarafından
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Yüksek Ziraat Mühendisi
[email protected]
»»“Sebze Ve Meyve Ticareti İle Hal Kayıt Sistemi Tebliği”
Resmi Gazete’de Yayımlandı
bu işleme ilişkin oluşturulan KÜNYE, malın
üretim yerini, cinsini, miktarını, hangi üretici
ve işletmeye ait olduğunu, varsa sertifika bilgilerini içerecek
Her bir künye için sistem tarafından özgün
üretilen künye numarası ve Bakanlıkça belirlenecek diğer bilgiler, bildirimde bulunulan
mal miktarına göre ilgililer tarafından sistem
üzerinden barkodlu etiket olarak basılacak.
Barkodlu etiketi; Perakende satış yapan üreticiler, komisyoncular ile toptan veya perakende satış yapan diğer satıcılar, satışa sunduğu
malların üzerinde veya kap ya da ambalajlarının üzerinde herkes tarafından kolaylıkla görülebilecek bir yerinde bulundurulmasını sağlamak zorunda. Ancak, zorunluluk malların
üretildiği yerden veya girdiği gümrük kapısının bulunduğu yerden satışa sunulacağı yere
sevki aşamasında aranmayarak bu malların
satışa sunulduğu yerlerde bulundurulacak.
Künye numarasını kullanarak, künyede yer
alan bilgilerden üretim yeri ve bildirim tarihi
ile Bakanlıkça gerekli görülen diğer hususlar herkes tarafından, sistem internet sayfası
veya çağrı merkezi üzerinden sorgulanabilecek.
Üretici Örgütlerinden Hal Rüsumu
Alınmayacak
İthal edilen mallar ile fatura
veya müstahsil makbuzu ile
üreticilerden satın alınan
mallardan; toptancı halinde
satılanlardan yüzde bir, toptancı
hali dışında satılanlardan yüzde iki
oranında hal rüsumu alınacak.
Bildirimde bulunmak kaydıyla;
a) Sınaî üretimde kullanılmak üzere satın alınan mallardan,
b) İhraç edilmek üzere satın alınan mallardan,
c) 1/12/2004 tarihli ve 5262 sayılı Organik
Tarım Kanunu kapsamında organik tarım
faaliyetleri esaslarına uygun olarak üretilen
ham, yarı mamul veya mamul haldeki sertifikalı ürünlerden,
ç) İyi tarım uygulamaları kapsamında sertifikalandırılan ürünlerden,
d) Üreticilerce perakende olarak doğrudan tüketicilere satılan mallardan,
e) Üretici örgütlerince toptancı hali içinde ve
dışında satılan mallardan,
hal rüsumu alınmayacak.
Sebze ve Meyve Ticareti ile Hal Kayıt Sistemi
Tebliği’nde, uygulayıcıların sıkıntı yaşamaması ve Kanunun tüm kesimlerce daha iyi
anlaşılabilmesi için 01/01/2012 tarihinden
itibaren bir yıllık bir geçiş dönemi planlandı.
Bu geçiş planına göre, öncelikle Türkiye’deki
206 toptancı halinde faaliyette bulunan meslek mensupları Toptancı Hal Yönetimleri tarafından 31/12/2011 tarihine kadar Hal Kayıt
Sistemi’ne kaydedilecek ve Sistem tarafından
kendilerine kullanıcı adı ve şifresi verilecektir. Hal dışında sebze ve meyve ticareti ile uğraşanlar ise 30/06/2012 tarihine kadar Sisteme kaydolabilecekler.
7
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
ÖZELLEŞTİRME VE YABANCILAŞTIRMA
SÜRECİNDE TARIMSAL SU
»»Prof.Dr.Mustafa KAYMAKÇI
Tarımsal sulama,dünya nüfusunun artması ve
su kaynaklarının kirlenmesi ile birlikte trilyonlarca dolarlık bir rant kaynağına dönüşmüştür. Bu nedenle de su, uluslararası tekellerin av konularından birini oluşturmaktadır.
Yazıda,Türkiye’de tarımsal su kullanma ve yönetiminin özelleştirilme sürecine nasıl dönüştürülmekte olduğu ve ne yapmalı konularında
önermeler özetlenecektir. Ancak konunun kavranabilmesi için DSK’in düzenlemekte olduğu
Dünya Su Forumları (DSF) kararlarını irdelemekte yarar vardır.
Dünya Su Konseyi Kararları
DSK politikaları en somut biçimiyle, DSF’nin
belgelerinden izlenebilir. DSK, 1997 yılından itibaren beş forum düzenlemiştir. Bunlar sırasıyla,1997’de Marakeş-Fas, 2000’de
Lahey-Hollanda,
2003’de
Kyoto/Japonya, 2006’da Meksiko-Meksika ve 2009’da
İstanbul-Türkiye’dir. Forumlarda alınan kararlar biraz daha açıldığı zaman ortaya çıkan
görünümüm şunlar olduğu görülecektir; Dünya su kaynakları küresel aktörler tarafından
yönetilsin.Suda kamu çıkarı değil, kar peşinde
koşan şirketlerin çıkarları söz konusu olsun.
Suyun bedelini ödemeyen yoksulların suları
kesilsin(Salihoğlu,2006). Örneğin, İstanbul’da
yapılan “5. Dünya Su Formu”nda alınan kararla,
dünyayı gelecekte büyük bir kuraklık bekliyor
bahanesi öne atılarak suyun tasarruflu kullanılması ilkesi öne çıkartılıyor ve Avrupa Birliği’nin
uyum yasalarında “su kullanma mutabakatı”
kararıyla suyun uluslararası kullanıma açılması
isteniyor. Özce, yapılacak özelleştirmelerle su
da tıpkı tohum gibi uluslararası firmaların kazanç kapısı haline getirilecektir.
Türkiye’de Suyun Yönetimi
Türkiye’de tarımsal su ile doğrudan bağlantılı kurum ve kuruluşların başlıcaları, Devlet Su
İşleri (DSİ), Sulama Kooperatifleri ve Sulama
Birlikleri’dir
Devlet Su işleri
Devlet Su İşleri (DSİ)’nin temel görevi, su
kaynaklarının ekonomiye katkısını sağlayacak etkinlikler yapmaktı (www.dsi.gov.tr;
Anon.,2008). DSİ, özelikle 1993’den sonra tesislerinin sulama birliği, sulama kooperatifi,
belediye ve köy tüzel kişileri (KTK) gibi çiftçi
organizasyonlarına devrini hızlandırdı. Devirde
en yüksek paya, sulama birlikleri sahip olmuş,
bunu kooperatif,belediye ve KTK izlemiştir
(Çakmak ve ark.,2005). Bu bağlamda Dünya
Bankası ile 1998’de imzalanan anlaşma doğrultusunda sulama yatırımı ve yönetiminde “Sulama Yönetiminde ve Yatırımlarında Katılımcı
Özelleştirme” olarak yeni bir döneme girildi.
DSİ’nin özelleştirme uygulamasında bugün
yüzde 96’lık bir düzeye ulaşılmış ve Türkiye’de
500’ün üzerinde sulama birliği kurulmuştur
(Yıldız ve Özbay, 2008). Böylece Türkiye’nin en
büyük gizli özelleştirmesinden biri gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte, bu uygulamadan
beklenen sonucun alınamadığı, sulamada verimliliğin ve sürdürülebilirliğin sağlanamadığı
da açıktır.
Sulama Kooperatifleri
Bugün, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin
çoğunda su tesislerinin yönetimi, sulama kooperatifleri ile gerçekleştirilmektedir. (Mülayim,
2010; www.tuskoop.org). Türkiye’de sulama
kooperatifleri, 1963 yılından itibaren “Toprak
Su Kooperatifleri” adıyla kurulmaya başlamıştır. Daha sonra bu kooperatiflerin adı “Sulama
Kooperatifleri”’ne dönüştürülmüştür Anılan kooperatifler, 1163 sayılı “Kooperatifler Yasası”’na
göre çalışmalarını sürdürmektedirler.
Sulama Kooperatifleri’nin başlıca etkinlikleri
şunlardır;DSİ’den alınan suyun tarımda kullanımı sağlamak,Tarım arazilerinin tesviyesini
yapmak,Sulama tesislerini kurmak, işletmek,
bakımlarını yapmak ve yaptırmak.Sulama Kooperatifleri, “Türkiye Sulama Birlikleri Merkez
Birliği” adıyla üst örgütlenmesine sahiptir. Merkez Birliği’ne bağlı 27 Bölge Birliği ve 2500 birim sulama kooperatifi vardır.
Sulama Birlikleri
Bugün gelinen noktada, 22 Şubat 2011 günlü
Resmi Gazete’de 6172 sayılı “Sulama Birlikleri”
adlı bir yeni bir yasa yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.
Yeni Sulama Birlikleri Yasası’nın getirdikleri
şunlardır (www.mevzuat.adalet.gov.tr); DSİ’de
sulama alanından kısa sürede kademeli olarak
çekilecektir.Yasaya göre sulama birliklerine
üye olabilmek için tapu sahipliği ya da en az 5
yıl araziyi kiralamış olmak şartı getirilmektedir.Birlikler ekilecek ürünü belirleyeceklerdir.
Birliklere de şirketlerdeki gibi yönetim ve oy
kullanmada sahip olunan tapu miktarı ve kullanılan su oranına göre temsil etme hakkının verilmektedir.Sulama birlikleri, yap-işlet-devret
ile iç ve dış borç alma yetkileriyle donatılmıştır.
Yasada Sulama Birlikleri’nin kurulmalarında
Bakanlar Kurulu’nun yetkisi ortadan kaldırılmış, üye olmak isteyen su kullanıcılarının birlik
ana statüsü hazırlaması yeterli görülmüştür.
Sulama Birlikleri Yasası ile olası gelişmeler ise
şöyle özetlenebilir (Kaymakçı, 2011a; Kaymakçı,
2011b;Sev, 2011). Sulama Birlikleri, özel bir işletme yapısına sahip olacaktır. İl Özel İdareleri
ile örgütsel bağı koparılacaktır. DSİ’nin bütçelerini onama ve yeni yatırımlara izin vermesi, sınırlı bir vesayete dönüşecektir.Yasa ile getirilen
en önemli olumsuzluklardan biri ise, birliklerin
kamu kaynaklarından aldıkları payın kesilecek
olmasıdır. Birlikler yeni yatırımları ile bakım
ve onarım gibi giderlerini katılım payları ve su
kullanıcılarından alacakları hizmet bedelleriyle
karşılamak zorunda kalacaklardır.Yasa ile birliklerden tarımsal sulamayı yönetmeleri istenmektedir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na
göre kurulmuş olan sulama kooperatifleri, 2 yıl
içerisinde tasfiye edilecek ve durumları kanuna
göre düzenlenecektir.Böylece suyun mülkiyeti
ve bedelinin, dolaysıyla ülke tarımsal üretimlerinin belirlenmesinde güçlülere ve büyük sermayedarlara egemenlik hakkı devir edilecektir.
Ne Yapmalı?
• Birlik Yasası, tarımda uygulanan diğer politikalar gibi küçük ve orta ölçekli işletmelerin
tasfiyesine yöneliktir. Türkiye’nin tarımsal üretimlerdeki bağımsızlığı ve ağırlıklı olarak gıda
egemenliği kırsalda yaşayan çiftçi ve köylülerin
yerlerinde kalıp üretimde devamlılığını sağlaması ile olasıdır. 6172 sayılı yasanın Türkiye
üretim yapısına göre düzenlenmesi gerekiyor.
• Sulama etkinliğinde de kooperatif kurumlar
öne çıkarılmalıdır. Aslında çıkarılan Birlik Yasası, şimdiki durumda salt sulama kooperatiflerinin tasfiyesine yönelik bir etkinlik olarak
gözlemlenebilir. Ancak, uzak erimde demokratik kooperatifçiliğinin mülgasına yol açacak
gelişmelerin ilk habercisidir. Bu nedenle, kooperatifçilerin bu yasaya karşı tavır geliştirmeleri
kendileri için kaçınılmaz bir zorunluluktur.
• İller Bankası’nın yeniden 1980 öncesi konuma getirilmesi gerekmektedir. Şimdiki
durumda,kamu kredileri sağlayan bir kurum
olmaktan çıkarılmıştır (Anon.,2011).
• Su Yasası taslağı çalışmalarına yol göstermek
amacıyla başta kooperatifler olmak üzere tarımla ilgili bileşenler, toplum ve meslek örgütleri
ve sendikalar, ancak ağırlıklı olarak küçük ve
orta ölçekli işletmelerin sahipleri “Türkiye Su
Meclisi” oluşturmalıdır (Salihoğlu, 2009).
• Endüstriyel tarım yerine, daha az su ya da
kurak koşullara yapılabilecek tarım sistemlerine yönelmelidir(Özkaya,2009).Yerel tohum ve
damızlıkların kullanılması,korunması ve geliştirilmesi ,gelecekte iklim değişiklikleriyle çevre
koşullarında ortaya çıkabilecek olumsuzluklara
karşı en uygun özdek olmaları gibi nedenle de
zorunludurlar.
• Hidroelektrik Santralleri (HES)’ler yapılmak istenmesinin ardındaki neden,suyun
özelleştirilmesine yöneliktir. Elektrik üretimindeki payları yüksek değildir.Bu nedenlerle, HES’lere karşı mücadele eden toplumsal
dayanışma
güçlerle,kooperatifler arasında
artırılmalıdır. (Özkaya,2011)
8
̇
̇
Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
Tarım Hayvancılık & Tedarik
İkili Görüşmeleri Yapıldı
»»2. Tarım Hayvancılık & Tedarik 2011 yılı
ikili görüşmeleri Antalya’da, 23-27 Kasım
tarihleri arasında gerçekleştirildi.
Altınpark Gıda Fuarı
»»İnfo Fuarcılık tarafından düzenlenen 6.
Uluslararası Gıda ve Gıda Teknolojileri
Fuarı 24-27 Kasım Tarihleri arasında
Ankara, Altınpark Fuar Alanında Yapıldı.
TARIMSAL SULAMADA
ENERJİ PROTOKOLÜ
»»Köy-Koop Merkez Birliği, Türkiye Sulama
Kooperatifleri Merkez Birliği, Sulama
Birlikleri Derneği arasında 26 Kasım 2011
tarihinde işbirliği protokolü imzalandı.
İmzalanan protokole göre, taraflar birlikte sulamada kullanılacak elektrik enerjisini temin etmek, üretilen ve ihtiyaç fazlası
olan enerjiyi kanunlar çerçevesinde satmak için üretim tesisleri kurma ve işletme konularında işbirliği içinde olacaklar ve
birlikte hareket edecekler.
Tarım sektörünün en önemli alıcıları olan birliklerin başkanları,
ortakları, satın alma yetkililerini tedarikçilerle aynı ortamda
buluşturdu.
Tüm birlik ve kooperatif ortaklarının katılımı ile gerçekleşen
yıllık olağan toplantının tarım camiasına faydalı olduğu, açılan tarım standların satış bağlantıları ve tarımsal makine ve
ekipmanları büyük ilgi gördü.
Fuarda; Köy-Koop Merkez Birliğimize bağlı, Köy-Koop Bursa
Birliğimiz ve birliğimize bağlı Kulaca Tarımsal Kalkınma Kooperatifi de ürünleriyle yerini aldı.
Fuara siyah zeytin çeşitleri ile Bursa Birliğimiz, kahvaltılık
salça, domates salçası, biber salçası, reçel çeşitleri ve yöresel
ürünleriyle de Kulaca Tarımsal Kalkınma Kooperatifimiz katılarak, ürünlerini tanıttılar.
Köy-Koop Bursa Birlik Başkanı Erdoğan Yıldız “Fuara girişlerin ücretli olması Ankaralıların katılımını düşürdü. Fakat
fuarı ziyaret edenlerin standımıza olan ilgisi bizleri çok memnun etti” dedi.
Tarımsal Amaçlı Kooperatif
Örgütlerin Desteklenmesi
Projesi’nin 2012 Yılı Çalışma
Programı Belirlendi
AN
CILIK KO
O
AT İ
BÖLGESİ
ER
YV
A
P
H
İkili görüşmelerin yanı sıra Türkiye’de büyük baş ve küçük
baş hayvancılığın mevcut durumu, bakım, besleme konuları
ve geleceği konusunda birlik başkanları ve bakanlık yetiklililerinin katılımı ile ilgili panel düzenlenmiştir.
Ayrıca birlik başkanları uluslararası ziyaretçiler ile ikili görüşmelerde bulundu.
Köy-Koop Merkez Birliğimiz, geniş bir katılımla platformda
yer aldı. Genel Başkanımız Yakup YILDIZ, Türkiye’de süt
üretimi, pazarlanmasında yaşanılan sorunlar ve çözüm önerileri konusunda açıklamalarda bulundu.
Genel Başkan Vekilimiz Mehmet VAROL, Türkiye’de küçükbaş hayvancılıkta yaşanılan sorunlar ve çözüm önerileri konulu panelde panalist olarak katılıp açıklamalarda bulundu.
4 gün süren platform süresince tüm panaller ve ikili görüşmelerin olumlu geçmesi, bakanlığımızın platforma göstermiş
olduğu ilgi takdirle karşılandı.
T
B
N
İZ
Lİ
FLERİ Ü
S
İR
LİĞ
İ • S.S.
DE
HAY-KOOP DENİZLİ BİRLİĞİ
S.S. DENİZLİ BÖLGESİ HAYVANCILIK KOOPERATİFLERİ ÜSTBİRLİĞİ
Alman Kooperatifleri Konfederasyonu (DGRV) ve T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü (TRGM) işbirliğiyle 2006 yılından bu yana yürütülmekte
olan ve kısaca “DGRV Projesi” olarak anılan “Tarımsal Amaçlı Kooperatif Örgütlerin Desteklenmesi Projesi” kapsamında
yapılan çalışmaları değerlendirmek ve 2012 yılında yapılacak
çalışmaları planlamak amacıyla bir çalıştay düzenlenmiştir.
10-13 Aralık 2011 tarihlerinde KemerAntalya’da Hotel Grand Haber’de yapılan
çalıştaya TRGM ve Projenin yürütüldüğü 5 ilin
(Karaman, Aksaray, Kastamonu, Erzurum ve
Nevşehir) İl Tarım Müdürlüğü temsilcileri, her
bir ilden üçer kooperatif temsilcisi ile DGRV
Proje ekibi katılmıştır.
Deneyimli moderatörlerden Serdar ÖZGÜN’ün yönetiminde
gerçekleştirilen çalıştay TRGM adına Teşkilatlanma Dairesi
Başkanı Sayın Fersan DURSUN, tarımsal amaçlı kooperatifler adına Or-Koop Yönetim Kurulu Üyesi ve Kastamonu KöyKoop Başkanı Sayın Erol AKAR ile DGRV adına Proje Lideri
Sayın Andreas KAPPES’in açılış konuşmalarıyla başlamıştır.
Daha sonra, DGRV Proje Danışmanı Prof. Dr. Salahattin
KUMLU 2011 yılında yapılan çalışmaları, bu çalışmalarda
karşılaşılan güçlükleri ve elde edilen başarıları anlatmış ve
tartışmaya açmıştır.
Serbest tüketici konumunda bulunan kooperatifler, piyasada
faaliyet gösteren enerji şirketlerinden toplu elektrik enerjisi
satın alınması işini birlikte gerçekleştirecekler. Bu konuda
gerekirse ihale usulü dahil her türlü satın alma yönetimini
uygulayabilecekler, Enerji şirketlerinden yapılan ikili anlaşmalarda anlaşmanın alıcı kısmında 3 birlik yer alacak.
Ayrıca, Enerji Piyasası Denetleme Kurumu tarafından verilen
ilgili tarifenin birim bedelinden daha aşağı bir miktarın altında bir bedelle anlaşılması durumunda elde edilen indirim
miktarının yüzde 98’inin çiftçiye yansıtılması, yüzde 1’inin
yerel birlik ve kooperatiflere ve yüzde 1’i de bunun kooperatiflerin merkez birliklerine aktarılacak.
Ziraat Fakültesi öğrencileri
ile Köy-Koop yöneticileri bir
araya geldi.
»»Köy-Koop Merkez Birliği ve Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi arasında
imzalanan işbirliği protokolü çerçevesinde
14-18 Kasım 2011 tarihleri arasında bir
buluşma gerçekleşti.
Ziraat Fakültesi Dekanlığının, Ziraat Mühendisliği bölümünün
5. Toplantı salonunda gerçekleşen buluşmada; fakülte öğrencilerine, kooperatif birliklerinin çalışmaları, sahadaki uygulamaları konuları hakkında bilgiler aktarıldı.
Durum değerlendirme amaçlı tartışmaların ardından katılımcılar 4 gruba ayrılmıştır. Farklı illerden gelen İl Tarım Müdürlüğü ve kooperatif temsilcilerinin karışık olarak yer aldığı
bu gruplarda 2 gün boyunca çalışmalar yapılmıştır. Gruplar
aşağıda belirtilen 4 hedefe varmak hangi faaliyetlerin yapılması gerektiği sorularına yanıt aramışlar, yoğun tartışmalar
gerçekleştirmiştir:
1. Girişimci kooperatifçiliğin gelişmesi için yerel ve bölgesel
düzeyde hangi eğitimlerin ne zaman, nerede, kim tarafından,
nasıl yapılması gereklidir?
2. Proje bölgelerinde seçilmiş (pilot) kooperatiflerin kurumsal kapasitesini arttırmak için hangi faaliyetler yapılmalıdır?
“Kooperatif Yöneticilerinin Egitimi”
EĞİTİM PROGRAMI
11-15 Ocak 2012
ALVA DONNA HOTEL
Belek - ANTALYA
3. Kooperatifler arası ve kooperatiflerle üst örgütleri arasında
iletişim ve işbirliği nasıl geliştirilebilir ve güçlü bir iletişim ağı
nasıl tesis edilebilir?
4. Girişimci kooperatiflerin gelişmesini sağlayıcı yasal çerçeve nasıl geliştirilebilir ve “Ulusal Kooperatifçilik Strateji
Belgesi”nin uygulanmasına nasıl yardımcı olunabilir?
Katılımcıların yoğun çabası sonuç vermiş ve çalıştayın 3. gününde “2012 Yılı Eylem Planı” adı altında bir çalışma programı hazırlanmıştır. Söz konusu eylem planı TRGM tarafından
onandıktan sonra resmiyet kazanacak ve 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren uygulamaya konulacaktır.
Eğitime; Köy-Koop Merkez Birliğinden, Genel Başkan Yakup
Yıldız, Genel Başkan Vekili Mehmet Varol, Yönetim Kurulu
Üyeleri, Cemil İlcan, Erdoğan Yıldız, Köy-Koop Merkez Birliği Genel Müdürü Turgay Solmaz ile eğitimlere katılarak; KöyKoop Merkez Birliğinin yapısı, çalışması, birliklerin ve kooperatiflerin, faaliyet alanları ve tamamlanmış projeler hakkında
bilgiler verildi.
Ziraat Fakültesi-KöyKoop Merkez Birliği işbirliği çerçevesinde beş
günlük eğitimlere, öğrencilerin soru-cevap
şeklinde aktif katılımları sağlanarak eğitimler tamamlanmıştır.
̇
̇ Aralık 2011
Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
KIRSAL ALANDA YOKSULLUK ve KADINLAR
Dr. İlker KUTLAR
Türkiye’de kırsal alanda 15 yaş ve üstü istihdam edilen nüfusun %62.9’u tarım sektöründe çalışmaktadır.
Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Ekonomisi Bölümü
[email protected]
Kırsal alanda kadınların %84.6’sı tarım sektöründe istihdam edilmektedir (TUİK,2011).
Kadınlar, bitkisel ve hayvansal üretimin her aşamasına işgücü
olarak katıldığı ve hatta bazı üretim faaliyetlerinde erkeklerden daha fazla çalıştıkları halde (Kutlar,2009) istatistiklerde
%79.0’u ücretsiz aile işçisi olarak görülmektedir. Kadınların işletme ve ev içinde yaptıkları işler ekonomik anlamda değersiz
ve yaşamın bir gereği olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle de
kadınlar, işletmeye gelir sağlayan değil, işletme gelirinin aile bireyleri arasında paylaşımında az ya da çok söz sahibi olan kişi
olarak görülmektedir.
Yoksulluk, kısacası insanların temel ihtiyaçlarını karşılama imkanına sahip olamaması olarak tanımlanabilir. Yoksulluk tüm
insanlık için temel bir sorun olmakla birlikte ağırlıklı olarak kırsal alanda kadınlar tarafından hissedilen bir olgudur. Türkiye
İstatistik Kurumu’nun verilerine göre kırsal alan kadınlarının
yoksulluk oranı %40.15’dir (Tablo1). Bu durum sadece bizim
ülkemizde değil işsizliğin yaygın, eğitim ve sağlık hizmetlerinin
sınırlı ve dengesiz dağıldığı azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerdeki kadınların büyük çoğunluğunun sorunudur.
Tablo 1. Kırsal Alanda Hanehalkı Fertlerinin Cinsiyet ve Eğitim Durumuna Göre Yoksulluk Oranları (%)
Eğitim durumu (2009 yılı)
Kadın
Erkek
Toplam
6 yaşından küçük fertler
49.92
47.48
48.69
Okuryazar değil veya bir okul
bitirmeyenler
47.57
51.01
48.83
İlkokul
29.67
32.18
31.02
İlköğretim
39.55
36.48
37.98
Ortaokul ve orta dengi meslek
22.43
25.03
24.41
Lise ve lise dengi meslek
15.72
14.15
14.65
Yüksekokul, fakülte ve üstü
2.68
3.70
3.37
Genel
40.15
37.13
38.69
Kaynak: TUİK,2011
Kırsal Alanda Yoksulluk
Türkiye istatistik Kurumu’nun (TÜİK) yapmış olduğu 2009
yılı “Yoksulluk Çalışması” sonuçlarına göre, 2009 yılında
Türkiye’de fertlerin, % 18.08’i yani 12 milyon 751 bin kişi, gıda
ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Nüfusun % 0.48’i, yani 339 bin kişi ise sadece gıda
harcamalarını içeren açlık sınırının da altındadır. Araştırma,
kırsal alanda yaşayanların yoksulluk riskinin kentlerde yaşayanlardan daha fazla olduğunu da tespit etmiştir. Nitekim kırsal alanda yaşayanlarda 2008 yılında % 34.62 olan yoksulluk
oranı 2009 yılında % 38.69’a yükselirken (Tablo 2), kentlerde
yaşayanların yoksulluk oranı % 9.38’den, % 8.86’ya düşmüştür.
Bunun yanı sıra, 2009 yılında hane halkı büyüklüğü 3 veya 4
kişi olan hanelerde fertlerin yoksulluk oranı % 9.65 olurken, 7
ve daha fazla olan hanelerde fertlerin yoksulluk oranı % 40.05
olarak belirlenmiştir (TUİK,2011).
Tablo 2.Yıllar İtibariyle Kırsal Alanda Yoksulluk Sınırı Yöntemlerine Göre Fertlerin Yoksulluk Oranları (%)
Yöntemler
9
2007
2008
2009
Gıda Yoksulluğu (açlık)
1.41
1.18
1.42
Yoksulluk (gıda+gıda dışı)
34.8
34.62
38.69
Kişi başı günlük 2,15 $’ın altı
1.49
2.49
0.63
Kişi başı günlük 4.3 $’ın altı
17.59
15.33
11.92
Harcama esaslı göreli yoksulluk
29.10
31.00
34.20
Kaynak: TUİK,2011
Yoksulluk, sadece gelir ve fiziki kaynakların yetersizliği değil,
aynı zamanda toplumsal mahrumiyet, güçsüzlük ve kaynakların dağılımındaki farklılıktan kaynaklanmaktadır. Yoksulluk
konusu, birçok ülkede sektörel ve ulusal düzeylerde olduğu gibi
hanehalkı ve toplumsal cinsiyet gibi mikro düzeylerde de ele
alınmaktadır (Şenses,2003).
Toplumsal cinsiyet rolleri, yoksulluğu algılama ve yoksullukla
baş etme stratejilerinde son derece belirleyicidir. Yoksulluk olgusu temelde tüm toplum katmanlarını etkilese de belki de en
büyük ve önemli etkiyi, kadınlar ve çocuklar üzerinde göstermektedir. Kırsal alanda kadınların yoksulluğu daha yoğun yaşamalarının sebepleri arasında ücretli işgücüne katılmada daha
dezavantajlı durumda olması, eğitim olanaklarından daha az
yararlanabilmesi, kadının çalışmasına dair önyargıların bulunması, aynı iş yapıldığında dahi erkeklerden daha az ücret alıyor
olması, elde ettikleri gelirin denetiminde yeterli söz haklarının
bulunmaması sayılabilir.
Kırsal Alanda Kadın Emeği ve Yoksulluk
Kırsal alanda kadınların işgücüne katılımı toplumun ekonomik,
sosyal, siyasal, kültürel mekanizmaları, ailenin sahip olduğu arazi ve hayvan varlığı, pazara açılma durumu, kullanılan teknoloji
düzeyi, ailenin toplumsal konumu ve geliri, demografik özellik-
leri ve tarımsal alanın eve yakınlığı gibi faktörlere bağlı olarak
farklı örüntüler oluşturan karmaşık bir yapıya sahiptir. Küçük
ve orta büyüklükteki işletmelerde emek yoğun işleri çoğunlukla kadınlar üstlenmektedir ve iş yükleri genellikle erkeklerden
fazladır. Büyük işletmelerde ise kadınlar tarımsal üretime neredeyse hiç katılmamaktır. Ancak tarımsal ürünlerden elde edilen
ürünlerin işlenmesi ve pazarlanmasında rol almaktadırlar. Kısacası tarımsal üretimde erkeğin daha geniş arazilerde, kadınların ise aile tüketimi için konuta yakın daha küçük alanlarda
üretim yaptığı, kadınların ve erkeklerin farklı ürünlerin üretiminden ve satışından sorumlu olduğu görülmektedir. Tarımsal
üretim ve tarım dışı faaliyetlerden haneye giren parayı hane
üyelerinin beslenme, ısınma, sağlık,
eğitim, temizlik giderlerini karışlayacak biçimde kullanma sorumluluğu
genellikle kadınındır (Ulutaş,2009).
Özellikle son yıllarda kırsal alanda
erkeklerin tarım dışı sektörlere yönelmesi sonucu, kadınların ailedeki
sorumlulukları ve iş yükleri artmıştır
(Gülçubuk ve Yasan,2009). Kısacası
kadınlar hane içerisinde, avluda, tarlada, ahırda her yerde çalışan ücretsiz işçi konumundadır. Yaptığı işler
bilgi ve teknoloji gerektirmeyen vasıfsız işgücü olarak kabul edilmekte
ve kadın olmanın zorunluluğu olarak
görülmektedir. Her ne kadar kadın
emeği ücretsiz aile işçiliği olarak kullanılsa da, emeğin bu kullanım biçimi ile elde edilen gelir kadında değil,
hane geliri içinde görülmektedir. Ayrıca kadının ücret karşılığı işletme
dışında çalışması durumunda da elde
ettiği geliri, geleneksel olarak genellikle aile reisi kabul edilen erkeğe
vermektedir. Kısacası kadın üretime
katılması sonucunda ortaya çıkan değerlerin sahibi konumunda değildir.
Yapılan bir çalışmada bir işte çalışıp
karşılığında para kazanan kadınların %27.9’u bu kazancın nasıl
kullanılacağına ilişkin karar verme yetkisine tek başına sahipken, kentte bu oran %40.3’tür. Bununla birlikte kırsal alanda
kadınların %24.3’ünün elde ettikleri kazancın kullanımına ilişkin karar sürecinde hiçbir söz hakkı olmadığı tespit edilmiştir
(Kulaç,2011). Konya ili Yaylacık Köyünde yapılan bir çalışmada
ise kadınlara “toplam aile gelirinin harcanmasında kimler karar
verici” diye sorulmuş ve kadınların %40.0’ı kocasının karar verdiğini, %36.36’sı kocası ile birlikte karar verdiklerini, %21.82’si
tüm aile bireyleri ile birlikte karar verdiklerini, %1.82’si yalnızca kendisinin karar verdiğini ifade etmiştir (Oğuz ve Kan,2010).
Elde edilen veriler kadınların gelirin harcanmasında yeterince
söz sahibi olmadığını göstermektedir. Yani kadın gelir getirici
bir işte çalışsa bile elde ettiği geliri ev içi zorunlu ihtiyaçların
karşılanmasında kullanmakta, kendine ait özel harcamalar
yapamamaktadır. İşgücü olarak kadınların ucuz emek, aile
ekonomisine yardımcı olarak görülmesi ve faaliyetlerinin büyük bölümünün ev işi yani gerçek anlamda üretim değil, doğal
yaşamlarının bir parçası olarak kabul edilmesi, işin değerinin
düşük algılanmasına neden olmaktadır. Kadının ev içi sorumluluklarından kaynaklanan faaliyetleri, kapalı aile ekonomisi
içinde kalmakta ve kadınlar ekonomik değişim değeri olmayan
bu görünmez emeğin karşılığını alma ve kullanma olanağından
yoksun bulunmaktadır. Özellikle aile geliri düşük olan işletmelerde kadınlar, yoksulluğu en fazla hisseden aile bireylerinden
biridir. Çünkü yemek, çocukların bakım ve eğitim masrafları,
temizlik, sağlık giderleri gibi harcamaları yaparken çok dikkatli
olmak durumundadır. Bu nedenle kadının üstünde çok önemli bir sorumluluk vardır. Aile geliri arttıkça erkeğin geliri daha
fazla kontrol ettiği, yönettiği ancak gelirin azalması durumunda
bu kontrolün ve yönetimin, özellikle temel ihtiyaçları karşılama
yönündeki sorumluluğun kadına devredildiği görülmektedir.
Kısaca zenginlik erkeğin, yoksulluk kadının idaresine bırakılmaktadır. Bunun yanında kadınların, toplumsal cinsiyetten
kaynaklanan eşitsizlikler nedeniyle eğitim, sağlık hizmetleri,
istihdama katılım gibi mevcut fırsat ve kaynaklardan erkeklere
göre daha az faydalanması, özellikle gelir elde edebilme ile yoksulluk arasındaki ilişki düşünüldüğünde, yoksulluğu artırmakta
ve sürekli kılmaktadır. Yaşanılan yoksulluk, toplumsal cinsiyete
dayalı rol ve sorumluluklarla birleştiğinde çok ağır bir hale gelmektedir (Uçar,2011).
Sonuç ve Öneriler
Kadınlar ister kentte yaşasın, ister kırsal alanda kendisi ve ailedeki bireylerin yaşamda kalabilmesi için gereksinim duydukları
gelir ve harcama düzeyine sahip değilse bununla mücadele etmek zorundadır. Bunun için gün içinde yemek yapımı, yeniden
üretim, çocuk ve yaşlı bakımı, işletmedeki bitkisel ve hayvansal
faaliyetlere işgücü olarak katılım gibi tüm bu görevleri yaparken geliri ve zamanı tasarruflu harcamaya çalışmakta ancak bu
seferde kendi ihtiyaçlarını karşılamaya ne maddi ne de manevi imkanı kalmaktadır. Kısacası kadınların yoksulluğu en fazla
hisseden grup olmasının en büyük nedeni, kadınların aile gelirinin harcanmasında önceliği çocuklarının, aile büyüklerinin ve
kocasının ihtiyaçlarına vermesinden kaynaklanmaktadır.
Yoksullukla mücadeleye ilişkin birçok yöntem bulunmakla birlikte sosyal politikanın, yoksulluğun önlenmesi ve yoksulluğun
sonuçlarının hafifletilmesinde etkili araçlara sahip olduğu kabul edilen bir gerçektir. Sosyal politikanın bileşenleri olan eğitim, sağlık, konut, istihdam, kadın erkek eşitliği, sosyal güvenlik
mekanizmalarının kapsamı ve etkinliği aynı zamanda ülkelerin
gelişmişlik özelliğini belirlemektedir (Uçar,2011).
Yoksullukla mücadele etmek için kadınlar işgücü niteliğini geliştirebileceği yaygın eğitim çalışmalarına, karar alma mekanizmalarına, tarım dışı istihdama ve örgütlenme faaliyetlerine hem
zamanı olmadığı için hem de yaşadığı toplumun örf ve adetlerine uygun olmadığı için katılamamakta ve kendi gelirini artıramamaktadır. Halbuki bu faaliyetlere katılarak ev içinde ya da
dışında gelir getirici örneğin; mikrokredi uygulamaları ile kendi
hesabına çalışan kişiler haline gelebilirler. Ancak bu uygulamalara başlanılmadan önce aile bireylerinin eğitilmesi çok önemlidir. Bu eğitimlerde öncelikle hane gelirinin paylaşım, kontrol,
denetim ve yönetiminin eşit bir biçimde yapılması gerekliliği
üzerinde durulmalıdır. Bir diğer konuda hane gelirinin artması
ya da azalması durumunda geliri kontrol eden ve yöneten kişinin değişmemesi gerektiği vurgulanmalıdır. Böyle yapılmadığı
sürece kadının aile bireyleri içinde en yoksul olmasının önüne
geçilmesi oldukça zor olacağı düşünülmektedir.
Kaynaklar
Gülçubuk,B. ve Yasan,Z.,2009.İşsizlik,Yoksulluk ve Göç Kıskacında Kırsal Alanda Kadın
Emeği. International Multidisciplinary Women’s Congress 13-16 October 2009, İzmir.
Kulak,E.,2011.Tarımsal Üretim Süreçlerinde Değişimin Kırsal Alanda Kadın İstihdamına
Etkileri:1980 Sonrası Gelişmeler. T.C.Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Uzmanlık Tezi,Ankara.
Kutlar,İ.,2009. Kırsal Alanda Kadının İşgücüne ve Kararlara Katılımının Toplumsal Cinsiyet Açısından Değerlendirilmesi. International Multidisciplinary Women’s Congress 13-16
October 2009, İzmir.
Oğuz,C. ve Kan,A.,2010.Konya İli Seydişehir İlçesi Yaylacık Köyünde Bahçe Tarımında
Kadınların Rolü ve Etkinliğinin Ölçülmesi. T.C.Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı.
Tarımsal Ekonomi ve Politika Araştırmaları Dairesi Başkanlığı Yayınları.www.tepge.gov.
tr,Ankara
Şenses, F.,2003. Küreselleşmenin Öteki Yüzü: Yoksulluk. İletişim Yayınları, İstanbul.
TUİK,2011.Türkiye İstatistik Kurumu.İstatistikler (Gelir,Tüketici, Tüketim ve Yoksulluk)
Yoksuuluk Analizleri. Hanehalkı Fertlerinin Cinsiyet ve Eğitim Durumuna Göre Yoksulluk
Oranları, Kır çizelgesi, Ankara.
Uçar,C.,2011. Kadın Yoksulluğu ile Mücadelede Sosyal Politika Araçları ve Etkinlikleri.
T.C.Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Uzmanlık Tezi,Ankara.
Ulutaş,Ü.Ç.,2009. Yoksulluğun Kadınlaşması ve Görünmeyen Emek. Çalışma ve Toplum
Ekonomi ve Hukuk Dergisi. Sayı 2, sayfa 25-40,İstanbul.
10
̇
̇
Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
Balık; İster Denizden İster Çiftlikten
Doç.Dr. Ercüment Genç Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü
Doç.Dr. Yasemen Yanar Çukurova Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi,
Avlama ve İşleme Bölümü, İşleme Anabilim Dalı
Yrd.Doç.Dr. Barış Çaynak Florence Nightingale Hastanesi, Kalp ve Damar Cerrahisi
»»Balık tükemimiz 2004 yılına kadar 5 kilogram düzeyinde bulunurken, eğitim ve mutfak kültürlerinin etkileşimi
ile 2010’da 8,5 kilograma yükselmiştir. Komşumuz Yunanistan’nın yıllık tüketim ortalaması 27 kg, Avrupa
Birliğinin ise yaklaşık 25 kg olduğunu öğrendiğimizde halen oldukça geride kaldığımızı anlıyoruz.
Bu yazı ile konu üzerinde okuma ve çalışma yapan
bilim insanları olarak kamuoyunu bilgilendirme sorumluluğu çerçevesinde yansız bilimsel
düşünce ve etik ilkeleri gözeterek, sizleri bilgi
paylaşımına davet ediyoruz.
Balık binlerce yıl boyunca insan topluluklarının besin tercihleri arasında önemli bir yer
tutmuştur. Avcılıklarının, günümüzden 90 bin
yıl öncesine, tutsaklık koşullarında yetiştiriciliklerinin ise 4 bin yıl öncesine kadar uzandığına ilişkin arkeolojik kanıtların bulunduğu
bildirilmektedir. Avcılık ve toplayıcılık dönemi
sonrası yerleşik hayata geçildiğinde, mutfak
kültürleri de şekillenmeye başlamıştır. Kıyısal
alan topluluklarının mutfaklarında su ürünlerine daha çok yer verdikleri izlenmiş, kurutma,
tuzlama, tütsüleme ve konserve yapma tekniklerini geliştirmeleri ile yıl boyunca balık tüketim olanaklarına kavuşmuşlardır (Bardach
1997, Stickney 2000, Lackey 2005, Costa-Pierce, 2002).
Kadın, bu süreçte besin
hammaddelerini mamul maddelere
dönüştürmede önemli bir rol
üstlenmiş, toplumların beslenme
alışkanlıklarını şekillendiren
mutfak kültürünün yaratıcısı
olmuştur.
Balık avcılığının yaygın ya da olanaklı olmadığı
bölgeler için balık tüketim alışkanlığı bir başka
ifade ile balık tüketim kültürünün sınırlandığı izlenmektedir. Suyu kullanan toplulukların
balık tüketim kültürlerinin, diğerlerinden dikkat çekici ölçüde yüksek olduğu da bir başka
saptamamızdır. Suyla gelen kültür şeklinde de
ifade edilebilen bu olgu; bizce toplumun suyu;
temizlik, sulu tarım, balık yetiştiriciliği, ulaşım, enerji ve spor aracı olarak kullanması ile
karakterize edilebilir.
Balık tüketim kültürünün tarihi sürecini kısaca özetlemeye çalışmaktaki amacımız; okuyucumuzu dolayısıyla toplumumuzu balık
tüketimine biraz daha yaklaştırmaktadır. Biliyorsunuz biz, az balık tüketen bir toplumuz.
Azlığın sebeplerinden birinin suyu kullanma
kültürünü çok geç edinmemiz olduğunu düşünmekteyiz. Bir diğerinin ise mutfak kültürümüzden geldiğini, dolayısıyla kadın faktörü
olmalı bu bir diğer etken yorumumuzu paylaşmak isteriz.
Kadın, ataerkil toplulukların besin tercihlerini,
gelişmiş topluluklarda ise pazarı, ürün gamını
ve dahi talep dengeleri ile fiyatı belirleme rolünü su ürünleri sektörünün de içinde bulunduğu bir çok sektörde üstlenmektedir.
Bu rolü biz, kadın tercih etmez ise
o evde balık pişmeyeceği ifadesi ile
tanımlıyoruz. Balık pişirilmediğinde
çocukların balık tüketmeyeceğini
dolayısıyla erken yaşlarda balık
tüketmeyen bireylerin ilerleyen
dönemlerinde de balığa besin
grupları arasında yer vermeyeceğini
ileri sürüyoruz.
Halbuki balık tüketildiğinde tam bir besin alınmış olur. Balık, bizim de içinde bulunduğumuz
bir çok omurgalının sentezleyemediği protein
yapmak için gerekli yapı taşlarından esansiyal
-dışarıdan alınması zorunlu - aminoasitleri ve
yağ yapımı için gerekli esansiyal yağ asitlerini
içermektedir. Bu nedenle proteininin ve yağının biyolojik değeri yüksektir. Balık omurgalı
grupları içerisinde vücut yağları yüksek doymamış yani diğer hayvansal yağlardan farklı
olarak sıvı forma sahip bir canlıdır.
Geçmişte bilimsel gerçeklerin net olarak ifade
edilmediği ve kamuoyunun eksik ve yanlış bilgilendirildiği vakalarla karşılaşılmıştır. Bun-
lardan en önemlisi bizce protein oranı yüksekliği üzerinden yapılan karşılaştırmalardır.
Bitkisel proteinin birim miktarda çokluğu ya
da hayvansal proteininin birim madde içinde
azlığı dikkate alınırsa yanılgı başlar. Metabolik
faaliyetller yani canlının yaşamsal faaliyetlerinde gereksinim duyduğu maddeleri hangisi
olabildiğince karşılyorsa o canlının besinsel
biyolojik değeri de yüksek olmalıdır. Bu ifade
besin maddleri içerisinden biri çekilerek bunda bu çok yani çok ise bu iyidir yaklaşımının
yanlışlığını anlatmaktadır.
Bu noktada sizlerle en iyi bildiğimiz hayvansal
ve bitkisel protein kaynaklarından bazılarının protein oranlarını vermek isteriz. Örneğin
hayvan türleri atasında süt proteininin miktarı, kuru maddede % 2,5–15,5 arasında değişirken bu oran inek sütü için genellikle % 2,95,0 arasında bulunmaktadır. Hemen yüksek
proteini ile dikkat çeken baklagillerden soya
tohumuna bakarsak protein oranının kuru
maddede %24 ile 40 arasında değişebildiği
(Yılmaz ve Efe 1998) bazı kayıtlarda ise daha
da yüksek protein oralarına rastlandığı bilinmektedir. Balıkta protein oranı ise %14-20
arasında değişim göstermektedir. Proteinlerinin biyolojik değeri bitkisel kaynaklı besinlere
göre yüksektir. Baklagillerin kükürtlü aminoasitleri sınırlı ve sindirimleri de balık etine göre
güçtür. Bu nedenle baklagillerin tahıllar ile
karışık bir biçimde pişirilmesi protein değeri
ve sindirilme oranlarını arttıracağı için önerilmektedir. Kasları arasında düşük bağ ve yağ
dokusu bulunması balık etinin sindirilebilirliğini arttıran en önemli unsur olarak değerlendirilebilmektedir.
Günümüzde modern insan,
sindirim sistemine giren yüksek
enerjili besinlere karşı düşük
enerji harcamasının neticesinde,
aşırı kilo varlığı, kalp ve damar
hastalıkları başta olmak üzere
birçok beslenmeye bağlı patoloji ile
karşı karşıyadır.
Araştırmacılar tavuk, koyun ve sığır etinden
çok balığın beslenme alışkanlıklarımızı değiştirecek daha sağlıklı bir et kalitesine sahip
olduğu konusunda uyarıda bulunmaktadırlar.
İnsan bin yıllardır, sağlıklı, genç, dinamik ve
uzun ömürlü olmak üzere geliştiridiği evrimsel
bir felsefeye sahip olduğundan, sağlık arayışı
içerisinde besin gruplarını da şifa kaynağı olarak değerlendirmiş, balık da farklı kültürlerde
basit bir temel gıda olmaktan çok şifa veren
bir ürün olarak değerlendirilmiştir. Hep söylendiği gibi övündüğümüz bir gerçek üç tarafı
denizlerle çevrili ülkemiz değerli su kaynakları
ve su ürünleri potansiyeline sahiptir ifadesidir.
Ancak asıl gerçek, okuyucularımızında katılacağı üzere Türkiye olarak kişi başına balık tüketiminde düşük sıralarda yer aldığımızdır.
Balıklar genel olarak omega-3 serisi HUFA:
yüksek¬ doymamış yağ asitleri yönünden zengindirler. Tüketildiklerinde insanın da içinde
bulunduğu belli başlı memeli gruplarının temel fizyolojik olaylarında önemli rol oynayan
ikosapentaenoik asit ve dokosaheksaenoik asit
gereksinimini karşılarlar. Trigliserid ve kolesterol miktarını düşürücü etkiye sahiptirler. En
önemli özelliklerinden birinin kalp ve damar
hastalıkları riskini azaltması olduğu ifade edilmektedir.
Kıyısal alanların bir kısmı hariç
biz, balık tüketim kültüründen uzak
bir mutfağa sahibiz. Fakat artık su
ürünlerinin insan beslenmesindeki
öneminin anlaşılması üzerine,
dünya genelinde artan bir su
ürünleri talebi gerçekleşmiştir.
Artan talep, doğal stoklar üzerinde ciddi bir
av baskısına neden olmuş, yeterli koruma ve
kontrol tedbirlerinin uygulanmadığı avcılık
sahaları gün geçtikçe değerli su ürünleri türlerince fakirleşmişlerdir.
Bu durum, avcılıkla geçimlerini sağlayan kitleleri başka iş sahalarına yönlendirirken, sosyal
olumsuzları da beraberinde getirmiştir. Ülkemizde 1970’li yıllarda başlayan su ürünleri
yetiştiriciliği tesislerinin kurulması ve doğal
stokların yetiştiricilik yoluyla takviyesi ve pazara doğadan değil de insan eli altında kontrollü ve sağlıklı gıdaların sunulmasına başlanmıştır. Bu gün Türkiye Avrupanın en büyük ve
modern balık üretim tesislerine sahiptir. Ülkemizde bir su ürünleri mutfak kültürü yaratan
eğitimli kadınların varlığı sayesinde, çocuklar
balık tüketimini öğrenmekte ve beslenme alışkanlığı edinmektedir.
Fakat bazı çevreler yetiştiricilik yoluyla elde
edilen su ürünlerinin doğadan avcılık yoluyla elde edilenlerden daha yarayışsız ve hatta
zararlı olabileceğini ileri sürmekte, bu da kamuoyu ve tüketiciler üzerinde kafa karışıklığı
ve tedirginlik yaratmaktır. Tüketici “doğadan
bunlar…!” sloganının ve etiketinin bulunduğu
ürünlere yöneltilmektedir.
Elbette avcılık ile elde ettiğimiz ürün miktarı
bilinçli avcılığın yaygınlaşması ve çevre dostu,
etik avcılık uygulamalarının yürütülmesi ile
artmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2010 yılı su ürünleri üretimimiz bir
önceki yıla göre %4,83 artarak yaklaşık 653
bin ton olarak gerçekleşmiştir. Üretimin yaklaşık %61,20’si deniz balıklarından, %7,05’i
diğer deniz ürünlerinden, %6,16’sı içsu ürünlerinden ve %25,59’u da yetiştiricilikten elde
edilmiştir. Avcılık üretimimiz %4,68, yetiştiricilik üretimimiz ise %5,30 artış göstermiştir.
Avcılıkla yapılan üretim 485 939 ton, yetiştiricilik üretimi ise 167 141 ton olarak gerçekleşmiştir. Yetiştirilen en önemli türler ise içsularda %46,77 ile alabalık, denizlerde %30,39 ile
levrek ve %16,85 ile çipura olarak rapor edilmektedir.
Doğadan mı? Yoksa yetiştiricilikten
mi beslenmeliyiz? sorusu bilimsel
çalışmalara da konu olmuştur.
Bu soruya cevap arayan kapsamlı
araştırmalar, balık türü bazında
ayrı ayrı incelendiğinde; doğadan ve
yetiştiricilikten elde edilen balıklar
arasında genelde görünüm, şekil ve
renk kalitesi bakımından farklılıklar
bulunduğu kayıt edilmiştir.
Örneğin yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığını bildiğimiz alabalık, levrek ve çipura, şekil
bakımından doğal formlarına göre daha tıknaz
bir vücut yapısında bulunmuş, bunun uzun
yıllardır iyi bir gelişim gösteren anaçlar üzerinden seçilerek yetiştirilmelerinden kaynaklı
olduğu açıklaması yapılmıştır. Renk kalitesinin tüketici tercihinde önemli bir unsur olduğu bilinen alabalık ve karideslerde; doğadan
elde edilenlerin, yetiştiricilikten elde edilenlere göre çok daha pembe-kırmızısı renkte olduğu not edilmiştir. Ancak üreticiler yetiştiricilik
formlarındaki bu eksikliği gidermek için, tıpkı
yumurta sarısının renklendirilmesinde olduğu
gibi, doğal pigment ilave ederek bu sorunu gidermektedirler.
Besin bileşenleri bakımımdan tipik farklık ise,
yetiştiricilik balıklarının karın boşluğu ve barsak üstünde doğal formlarına göre daha fazla
yağ içermeleridir. Bunun nedeni, yetiştiricilik
koşullarında enerji tüketiminin azalmasıdır.
Yağın kalitesi bakımından yapılan karşılaştırmada doğadan elde edilen balıklarda omega-3’
ün omega-6’ya oranı, yetiştiricilik balıklarına
göre biraz fazla bulunmaktadır. Ancak, ilginç
bir biçimde yetiştiricilik formlarında total yağ
miktarının fazla olması ile omega-3 yağ asitlerinin miktarının artış gösterdiği de rapor edilmiştir.
İnsan sağlığı bakımından bu durumun değerlendirilmesi, kişinin gereksinimine göre değişir. Örneğin kilo sorunu olmayan ve trigiseriti
normal; ancak, halk arasında iyi huylu olarak
bilinen omega-3 gibi doymamış yağ asitlerine
gereksinimi olan kişiler yetiştiricilik balıklarını bu açıdan tercih edilebilirler. Yağ ve yağ asidi kompozisyonunun aksine, doğal ve kültür
formların içerdikleri protein miktarları ve bu
proteinleri oluşturan aminoasitler bakımından aralarında önemli bir farklılık bulunmamaktadır. Balığın protein miktarı ise daha çok
balığın büyüklüğüne ve cinsi olgun düzeyine
bağlı olarak değişmektedir.
Total yağ miktarı ve karakteristik aromaya etkileri nedeniyle, çoklu doymamış yağ asitleri,
balığın duyusal karakteristiği ve özellikle de
lezzetinde önemli role sahiptir. Yetiştiricilik
formları ile doğal formların arasında yukarıda
anılan bazı küçük farklılıklar olmasına rağmen, duyusal özellikler ve lezzet bakımından
aralarında kayda değer bir farklılık belirlendiğine ilişkin somut kayıta rastlanmamıştır.
Sonuçlar bize yetiştiricilikten elde edilen balıklar ile doğadaki formları arasında insan
sağlığı ve beslenmesi bakımından önemli bir
farklılık olmadığını göstermektedir.
̇
̇ Aralık 2011
Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
Tevfik Fikret CENGİZ
Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü
[email protected]
HİBE FONLAR
»»Geçen sayıda burada neler
yapacağımızı kısaca anlatmıştık.
Kooperatiflerimizin hangi hibe/fon
kaynaklarından faydalanabileceği,
yatırım konuları, yatırımların hibe
dışında nasıl ve hangi kaynaklardan
fonlanabileceği ve en önemlisi de
geleceğe yönelik öngörüler kısa da olsa
girişimcilerde farkındalık yaratacaktır.
Temel sektör tarım ve hayvancılık ve tarıma dayalı sanayi
olunca bugünlerde ilk akla gelen “hayvancılık” konusunda yatırım yapmak düşüncesidir.
T.C. Ziraat Bankası’nın geçen yıl başlattığı sıfır faiz uygulaması işin dışarıdan görünür cazibesini daha da artırmış
talep neredeyse patlamıştır. 2012 yılında sıfır faiz veya
sübvansiyonlu (faizin belirlenen oranda indirilmesi ve
hazine tarafından karşılanması)veya her ikisinin bir arada vs. hangi kriterlerin uygulamaya konulacağı yılın ilk
aylarında belli olacaktır.
Bizim burada dikkat çekeceğimiz husus,
hayvancılık belli ölçekte yatırım yapılabilir
bir alan olmaya devam edecek ancak gelecek
yıllarda etçil ırklara yönelik desteklerin
artacağı ya da artması gerektiği hususudur.
Nitekim Ankara Ticaret Borsasının 20-21 Ekim Tarihleri arasında Ankara’da düzenlediği “AB uyum Sürecinde Türkiye Hayvancılık Kongresi 2011” toplantılarında
kamu yetkililerinin konuşmaları da bu yönde olmuştur.
Bunun anlamı süt üretiminin desteklenmeyeceği değil, et
üretiminin herkesin bildiği gibi yetersiz olduğu o halde
desteklenmesi gerektiğidir.
Diğer taraftan et ve süt üretimi ile et ve süt ürünleri üretimi konusunda IPARD programı uygulaması son derece
önemli bir hibe fon kaynağıdır.
Bugün için kooperatiflerin doğrudan olmasa
bile şirket kurarak veya var olan şirketleri
kanalıyla müracaat edebilecekleri, % 50
oranında hibe alabilecekleri bir programdır.
IPARD programı kapsamında 4.ncü proje teklif çağrısına çıkılmış olup son teklif verme tarihi 20 Şubat 2012’dir.
IPARD kapsamında proje yapmak isteyen kooperatif ya
da gerçek kişiler, son teklif verme tarihinden en az bir
ay önce yapacakları proje konusundaki ön hazırlıklarını
tamamlamış olmalılar ki proje fizibilite, iş planı ve diğer
gerekli belgeler hazırlanabilsin.
Kalkınma Ajanslarına gelince, doğrudan
tarımsal faaliyete destek verilmemekte
ancak tarıma dayalı sanayi ve yenilikçi
projeler, kırsal kalkınma faaliyetlerini
içeren projelere, kırsalı doğrudan
ilgilendiren doğa turizmi, eko turizm gibi
faaliyetlere destek verilmektedir.
Diğer taraftan “gıda güvenliği ve hijyen” üretimden tüketim noktasına kadar proje konusu olmaktadır. Şüphesiz
her bölgenin koşulları farklıdır ve teklif çağrıları da yapılan bölgesel analizlere dayanmaktadır. Nitekim Serhat
Kalkınma ajansının doğrudan hayvancığı desteklemesi,
20-40 arası büyükbaş hayvan alımı ve yatırım, bölgesel
bir ihtiyacın sonucudur.
Gerek Kalkınma Ajansları ve gerekse IPARD programı
uygun yatırım maliyetlerinin % 50’sini karşılamaktadır.
Dolayısıyla geriye kalan kısmın öz kaynaklardan karşılanması gerekmektedir. Ancak gerçek veya tüzel kişiler
yatırımın belli bir kısmını hibe fonlardan karşıladıklarında finans kuruluşlarının kredi olarak fon sağlamaya daha
sıcak bakacakları söylenebilir.
Bunun anlamı öz kaynaklardan karşılanacak yatırım maliyetinin belli bir kısmı banka kredisi ile karşılanabilir.
Burada kredi veren kuruluşlara karşı ortaya çıkacak teminat sorunu için ise (Proje sahibinin yeterli teminatı yoksa) KGF (Kredi Garanti Fonu) kefaletinden yararlanmak
yoluna gitmek uygun olacaktır. KGF’nin “Her Köye Bir
Kobi” projesi kapsamında bu destekten yararlanıldığında
komisyon avantajları da bulunmaktadır.
11
IPARD 4. ÇAĞRI DÖNEMİ BAŞLADI SON BAŞVURU
20 ŞUBAT 2012
»»Desteklenecek Yatırım Konularının İllere Göre Dağılımı
1- Süt Üreten Tarımsal İsletmelere Yatırım (Süt
Sığırcılığı)
Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 1 Milyon Avro üzerinden destek kapsamına alınıp %50-65 oranında desteklenecektir.
Başvuru yapabilecek iller: Afyonkarahisar, Amasya, Balıkesir,
Çorum, Erzurum Isparta, Kahramanmaraş, Kars, Konya, Malatya, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Yozgat
2- Et Üreten Tarımsal İsletmelere Yatırım (Besicilik)
Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 1 Milyon Avro üzerinden destek kapsamına alınıp %50-65 oranında desteklenecektir.
Başvuru yapabilecek iller: Afyonkarahisar, Amasya, Çorum,
Diyarbakır, Erzurum, Kahramanmaraş,
Kars, Konya, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Van ve Yozgat
3- Süt ve Süt Ürünlerinin İslenmesi ve Pazarlanması
Destek Miktarı: (Süt isleme tesisleri veya Süt toplayan üretici örgütleri başvurabilir. Bir projenin bütçesi enfazla 3 Milyon
Avroüzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir.
Başvuru yapabilecek iller: Afyonkarahisar, Amasya, Balıkesir,
Çorum,Erzurum, Isparta, Kahramanmaraş, Kars, Konya, Malatya, Samsun, Sivas, Şanlıurfa,Tokat ve Yozgat
4- Et Ve Et Ürünlerinin İslenmesi Ve Pazarlanması
(Kesimhane vb.)
Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 3 Milyon Avro
üzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir.
Başvuru yapabilecek iller: Afyonkarahisar, Amasya, Çorum,
Diyarbakır, Erzurum, Kahramanmaraş, Kars, Konya, Samsun,
Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Van ve Yozgat
5- Meyve ve Sebzelerin İslenmesi ve Pazarlanması
Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 1.25 Milyon Avro
üzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir.
Başvuru yapabilecek iller: Amasya, Balıkesir, Çorum, Diyarbakır, Hatay, Isparta, Konya, Malatya, Samsun, Tokat
6- Su Ürünlerinin İşlenmesi ve Pazarlanması
Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 1,5 Milyon avro
üzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir.
Başvuru yapabilecek iller: Hatay, Isparta, Kahramanmaraş,
Konya, Malatya, Ordu, Samsun, Sivas, Trabzon ve Van
SERKA ÖRNEK KOMBİNE
»»Büyükbaş Hayvan İşlermelerinin
geliştirilmesi Mali Destek Programı Açıldı
Açılan bu teklif çağrısı ile, Kars, Ardahan, Ağrı ve Iğdır illerini
kapsayan (TRA2) bölgede etçil ve sütcü, kombine hayvancılık
faaliyeti için örnek teşkil edecek, sürdürülebilir ölçek büyüklüğüne sahip hayvan işletmelerinin yaygınlaştırılması yoluyla
bölgenin büyükbaş hayvancılık sektöründe gelişmesinin sağlanması, üretim kapasitesinin artırılması ve bölgedeki büyükbaş hayvancılık işletmelerinin rekabet edebilirlik kapasitesinin artırılması hedeflenmiştir.
Bölgesel yapı dikkate alınarak, hayvan işletmeleri konusunda
gerçekci bir yaklaşım sergileyen ajans, iki öncelik belirlemiş
olup;
1. Yeni fiziki yatırımlar yoluyla örnek işletmelerin kurulması
(20-40 Büyükbaş hayvan dahil),
2. Mevcut büyükbaş hayvan işletmelerinin hayvansal üretim
miktarı ve verimliliklerinin artırılması ile fiziksel altyapının
geliştirilmesi,
Projelere sağlanacak azami destek tutarı 250.000TL, azami
tutar ise 75.000 TL olup, hiçbir destek projenin uygun maliyetleri toplamının % 25’inden az, %50’sinden fazla olamaz.
Projelerin uygulama süresi an fazla 9 ay olarak belirlenmiş
olup, gerçek kişiler ve KOBİ’ler müracaat edebilirler. Son müracaat tarihi ise 03.02.2012 saat 19.00 olarak açıklanmıştır.
7- Çiftlik Faaliyetlerinin Çeşitlendirilmesi ve
Geliştirilmesi
Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi en fazla 250 Bin Avro üzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir.
Başvuru yapabilecek iller: Amasya, Çorum, Diyarbakır, Erzurum, Hatay, Kahramanmaraş, Kars, Konya, Samsun, Sivas,
Şanlıurfa, Tokat, Trabzon
8- Yerel Ürünlerin ve Mikro İsletmelerin
Geliştirilmesi
Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 250 Bin Avro üzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir.
Başvuru yapabilecek iller: Amasya, Çorum, Diyarbakır, Erzurum, Hatay, Kahramanmaraş, Kars, Konya, Samsun, Sivas,
Şanlıurfa, Tokat, Trabzon
9- Kırsal Turizm
Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 400 Bin Avro
üzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir.
Başvuru yapabilecek iller: Amasya, Çorum, Diyarbakır, Erzurum, Hatay, Kahramanmaraş, Kars, Konya, Samsun, Sivas,
Şanlıurfa, Tokat, Trabzon
10- Kültür Balıkçılığının Geliştirilmesi
Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 200 Bin Avro
üzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir.
Başvuru yapabilecek iller: Afyonkarahisar, Amasya, Erzurum,
Hatay, Isparta, Kahramanmaraş, Konya, Malatya, Ordu, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Trabzon ve Van
Yatırım Süresi: Dört ay olup önceki çağrılarla dördüncü çağrının tek farkı budur
Projeme Nasıl Destek Alabilirim? Köy Koop Merkez Birliğini
Arayınız
Başvuru Tarihleri
Başvurular 01.02.2012 tarihi saat 09.00’dan
itibaren, ilgili alt tedbirin destekleneceği ve
yatırımın uygulanacağı ilde bulunan TKDK
II Koordinatörlüklerinde kabul edilmeye
başlayacak olup, başvuruların son teslim tarihi
20.02.2012, saat 18.00’dir
TARIM SEKTÖRÜ REHBERİ
GÜNCELLENDİ
»»Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı,
tarafından Ocak 2011 tarihinde hizmete
sunulan Tarım Sektörü Rehberinin internet
sitesi yenilendi. Bakanlığın isim ve teşkilat
yapısında yapılan değişikliğin ardından,
Rehber güncellenmiş bilgiler ve yeni yüzüyle
sektöre hizmet verecek.
Tarım sektörünün tüm dinamiklerini bir araya getiren Tarım Sektörü Rehberi, “Bakanlık, Tarımsal
İçerikli Kuruluşlar, Birlikler, Üniversiteler, Uluslararası Kuruluşlar, Tarımsal Etkinlikler, Önemli
Bilgiler ve Fuarlar” gibi 8 ana bölümde açılan alt başlıklarda birçok bilgiyi kullanıcılarına detaylı
olarak sunuyor.
Rehber, 6 Milyon Tıklama Sayısına Ulaştı
Tarım mevzuatına kapsamlı olarak yer verilen rehberde, son 10
yılda yayınlanan tüm tarımsal içerikli kanunlar ile çiftçilerin yıl içinde alacakları teşvik ve desteklere ilişkin bilgilere de yer veriliyor. Kapsamlı alan çalışmasının ürünü olan Tarım Sektörü Rehberi internet sitesi 15
Kasım 2011 tarihi itibariyle 6 milyon tıklanma sayısına ulaştı.
Rehberde, tarım alanındaki işletmelerin sektördeki faaliyetleri, büyüklükleri ve iletişim bilgileri de yer alıyor. Bu çerçevede 65 ayrı kategoride 2 binin üzerinde firmanın detaylı bilgilerine ulaşmak mümkün. İnternet sitesinde arama motoru
da bulunan Tarım Sektörü Rehberine www.tarimrehberi.gov.
tr internet adresinden ulaşılıyor.
12
̇
̇
Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
HAYVANCILIK SEKTÖRÜNDE ÇALIŞANLARIN İŞ SAĞLIĞI
VE GÜVENLİĞİ -1-
Dr. Yener ATASEVEN
[email protected]
Etin toptan satışında KDV
%1’e indi.
»»Kümes hayvanları ile küçük
ve büyükbaş hayvanlar, kümes
hayvanlarının etleri ve yenilen
sakatatının toptan satışında Katma
Değer Vergisi (KDV) %8’den %1’e
indirildi.
Küçük ve büyükbaş canlı hayvanlarda (arılar dahil) ise bir
değişiklik yapılmadı. Düzenlemeye ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı 27.11.2011 tarih ve 28125 sayılı Resmi Gazete’de
yayınlandı. Konu ile ilgili açıklamayı, Gıda Kongresi nedeniyle İzmir’de bulunan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Dünya Türk Girişimciler Kurultayı’nda
yaptı. Etin perakende satışındaki %8’lik KDV oranında
ise değişikliğe gidilmedi.
Şimdi üzerinde tartışılan konu yapılan bu KDV indiriminin sektörde etkili olup olmayacağı. Bu konuda çeşitli görüşler var. Bunları aktaralım…
Et ithalatçıları, toptan et alımı ve satımı
yapanlar bu düzenlemeden doğrudan
etkilenecek kesmi oluşturmaktadır. Nitekim,
daha önceden %8 KDV oranı ile et ithal
edenler, et satın alanlar ya da satanlar yeni
düzenlemeden sonra %1 ile yollarına devam
edecekler.
»»Dünya nüfusunun giderek artması ve buna bağlı olarak talebin artması, beslenen hayvan
sayısını arttırmıştır. Büyük miktarlardaki oluşan tüketimi karşılayabilmek için üretim
yapılırken bazı önemli sorunlarla karşılaşılmaktadır.
Bunlar, bu hayvanların hastalık kapması ve hayvanlardan insanlara geçen bulaşanlar nedeniylede insanların hastalanmasıdır.
Hayvanlardan insanlara bulaşan birçok virüs ve bakteri sayısız
hastalığa neden olabilmektedir
HAYVANCILIK SEKTÖRÜNDE KAZALAR,
HASTALIKLAR VE TEHLİKELER
Hastalıklar
Doğrudan Fiziksel Temas Kaynaklı Sağlık Sorunları
Allerjik Kontakt Dermatit, Allerjik Rinit, Isırıklar ve Çifteler,
Zehirli Hayvanların Sokması, Astım, Travma, Sıyrıklar ve Çizikler
Organik Etmenlerden Kaynaklanan Sağlık Sorunları
Agrokimyasal Zehirlenme, Antibiyotiklere Direnç, Kronik
Bronşit, Kontakt Dermatit, İlaçlı Yiyeceklere Maruz Kalma ve
Allerji, Yiyeceklerden Kaynaklanan Hastalıklar, Çiftçi Akciğeri, Zatürre, Müköz Zar İltihaplanmaları, Astım, İlaçlara Sunuk
Kalmaktan Ötürü Oluşan Allerjiler, Zoonotik Hastalıklar
Fiziksel Etmenlerden Kaynaklanan Sağlık Sorunları
Duyma Kaybı, Makinaların neden olduğu travmalar, Metan Yayılması, Kas ve İskelet Sistemi Rahatsızlıkları
ZOONOTİK HASTALIKLAR
Hayvancılık sektöründe hayvanlardan insanlara bulaşan zoonotik hastalıklar bulunmaktadır. Bu hastalıklar insan sağlığını
ciddi tehlikeye sokmaktadır.Son yıllarda bazı AB ülkelerinde görülen BSE (Deli Dana Hastalığı) ve ülkemizde de görülen Avian İnfluenza (Kuş Grbi) önemli zoonoz hastalıklarından ikisidir.
Ülkemizde sıkça rastlanan bazı önemli zoonoz
hastalıkları:
Salmenonelloz
Hastalığa Salmenolla bakterileri yol açar. Hayvansal besinlerle ve bunlardan yapılan gıda ürünlerinin tüketilmesi ile
insanlara geçer. İnsanlarda bağırsak enfeksiyonu, karın ağrısı, kusma, bulantı,ishal olarak gözükür. Sağlık kontrolünden
geçmemiş hayvansal gıdalar tüketilmemeli ve besin hijyeni
kurallarına dikkat edilmelidir.
Leptospira
Kemirgenler, Atlar, Sığırlar, Domuzlar, köpeklerde görülür. Bakteri idrar yoluyla atılır ve vücuda mukozalardan
veya yara bere olan deriden girer. Hastalık insanlara da
bulaşabilir. Hastalık yazın daha sık olarak görülür. Vücuda giren bakteri iç organlara gider ve 4-10 gün süren
çoğalma dönemine girer. Bu dönemin sonunda; böbrekler etkilenebilir ve bunun sonucunda böbrek yetmezliği
oluşabilir, Karaciğer etkilenirse sarılık, akut hepatit veya
kronik aktif hepatit şekillenebilir; pıhtılaşma bozuklukları ortaya çıkabilir.
Listeria
Listeria enfeksiyonu, Listeria Monocytogenes adı verilen
bakterinin vücuda girmesiyle ortaya çıkan bir enfeksiyondur. Bakteri, toprakta, suda ve kanalizasyon sisteminde
yaşayabilir ve buradan evcil hayvanlara, vahşi hayvanlara, kuşlara, sineklere ve kabuklu deniz hayvanlarına bulaşabilir. Bakteriyi taşıyan hayvanın gübresinden sebzelere
ve meyvelere geçebilir. Pastörize edilmemiş sütte, peynirde, kırmızı ette, tavuk etinde ya da deniz mahsülünde
bulunabilir ve insana yine bu yollarla geçebilir. Listeria
Monocytogenes bakterisi insan vücuduna girdiği zaman
Listeria enfeksiyonuna neden olur.
Müköz Zar İltihabı
Ağız-burun içi-barsak-mide-vajina ve akciğeri döşeyen
zarla kaplı alanların iltihaplanması.
Q ateşi
Keçi, koyunlardan bulaşır.Coxiella burnetii’nin neden olduğu bir enfeksiyondur. Ateş, titreme, baş ağrısı ve kırıklık görülür. İnsanlara kurumuş dışkı, idrar veya sütlerden
enfekte olan tozların solunması ile ya da mezbahanelerdeki hava damlacıklarının solunması yolu ile bulaşır.
Şarbon
Konunun bir başka boyutunu Türkiye Kasaplar Federasyonu Başkanı Fazlı Uludağ “KDV indiriminin fiyatlar üzerindeki baskıyı bir nebze de olsa azaltacağını ancak fiyatların vatandaşa yansıması için etin perakende satışındaki
verginin de %8’den %1’e indirilmesi gerektiği” sözleri ile
ifade etmektedir.
Şunu da belirtmek gerekir ki; toptan et satışlarındaki
KDV’nin indirilmesinin yanında tüketicilerin daha ucuza
et tüketebilmesinin sağlanması için etin perakende satışındaki %8’lik KDV oranının %1’e indirilmesinin yanında
yem ve yem hammaddelerindeki KDV oranlarının da düşürülmesi gerekir.
Lokantacılar, restoran sahipleri ise KDV’ deki indirimin
müşterilere ve dolayısıyla da kendilerine olumlu yansıyacağı görüşündeler.
Bu noktada bir konunun altını çizmek lazım. Yapılan
indirim toptan et satışında. Yani, tüketici marketten ya
da kasaptan et satın alırken ya da restoranda, lokantada
hesap öderken söz konusu indirimden yararlanamayacak.
Dolayısıyla, KDV indirimi tüketiciye doğrudan yansımayacak.
Ancak bunların yanında KDV’deki indirimin bir yararı
olacağı kesin. Kayıt dışılığın önlenmesi açısından toptan
et satışlarında yapılan bu indirim önemli bir adım.
Gelecek günlerde tüketiciyi bekleyen bir diğer gelişme
ise temel gıda ürünlerindeki KDV düşüşü olacak. Bakan
Eker bu konudaki görüşlerini “bütün temel gıda ürünlerinde KDV düşüşü ile ilgili çalışmaların başlatıldığını,
bu kez yapılacak indirimin farkı, tamamen tüketiciye
yansıtılacak olması. Çünkü KDV indirimi gıdada toptan
ürünlere değil, tüketici ürünlerine yapılacak. Bu nedenle
konuyu çok geniş bir şekilde Maliye ile birlikte ele aldık”
şeklide ifade etmiştir.
Son söz olarak özetle, KDV indiriminin sektörde yer alan
tüm kesimler açısından ve tabi ki tüketiciler için etkili
olup olmayacağını zamanla hep beraber göreceğiz.
Saygılarımla…
Hidatik Kist
Hidatik Kist, hastalığında etken, Echinococcus multilocularistir. Köpeklerin ince barsağında yaşayan bir parazittir. Bu
parazitin yumurtaları ile bulaşık yiyecek ve içecekleri alan
hayvanlar ve insanların akciğer, karaciğer, böbrek, beyin,
periton gibi organlarında su kesecikleri oluşur. Hastalıktan
korunmak için köpeklerin antiparaziter ilaçlar ile sürekli denetim altnda tutulması gerekir
Şarbon kelimesi Türkçeye Fransızcadaki charbon (kömür) kelimesinden geçmiştir; bunun nedeni şarbon hastalığının mikrobunun temasla geçen türünde deride kara
lekeler oluşmasıdır. Hayvandan insana geçişi;Hayvanda
oluşan şarbon yarasına temas ile, Şarbonlu hayvanın
etinin yenmesi ile,Şarbon sporlarının bulunduğu havayı
soluyarak olur. Mikrop yaradan girdiğinde çıbanlar, solunum yoluyla girdiğinde akciğer iltihabı, ağız yoluyla girdiğinde bağırsak enfeksiyonuna neden olur.İhbarı mecburi
olup hastalığa yakalandığı tespit edilen hayvanlar itlaf
edilir. Şarbon mikrobu 120 ºC’lik ısıya kadar yaşayabilir; hastalık insana 120 ºC’nin üstünde pişirilen etlerden
geçmez. Şarbon sporları genellikle 1 ile 10 mikron büyüklüğünde olduğu için uzun süre havada asılı kalabilir ve
solunum yoluyla havadan insana geçer.Dünyayı sarsan
şarbon teröründe kullanılan mikrop ise laboratuvarda
özel olarak üretilip toz haline getirilen türdendir.
Kuduz
Kuduz, insanlarda ve özellikle et yiyen hayvanlarda görülen,
beyine yerleşerek felçlere neden olan ve ölümle sonuçlanan
bir hastalıktır. İnsanlara kuduzu en çok bulaştıran hayvan
köpektir. Bunun yanı sıra kurt, çakal, sırtlan, tilki, ayı ve eşek
önemli bulaşma kaynaklarıdır. Hastalığın ortaya çıkması,
hastalık etkeni olan virüs’ün vücuda girmesinden sonra ortalama 2-8 haftadır. Hastalık genellikle kişilik ve huy değişikliği, huzursuzluk, kırıklık, ateş yükselmesi, ısırık yerinin ve/
veya tüm vücudun kaşınması ile başlar; huzursuzluk giderek
kontrol altına alınamaz; tükürük salgısı aşırı artar. Yutma ve
solunum merkezlerinin felç olması nedeniyle yutma güçlüğü
ve nefes almada zorluk görülür. Bu belirtilerin başlamasından
3-10 gün sonra ölüm meydana gelir.İhbarı mecburi hastalık
olduğu için Gıda Tarım ve Hayvancılık İl/İlçe Müdürlüklerine
haber verilir.
Verem (Tuberküloz)
Verem esas olarak akciğerleri tutan ve bunun yanı sıra diğer
birçok organda da yerleşebilen Mycobacterium Tuberculosis
(Koch basili) mikrobunun oluşturduğu bir hastalıktır.Veremli
hayvanların etlerini yemek, sütlerini içmek veya solumak yoluyla insanlara bulaşır.3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası
Kanunu’na göre ihbarı mecburi olup bu hastalığa yakalandığı
tespit edilen hayvanlar tazminatlı olarak kestirilir.
Bruselloz
Brusella bakterilerinin neden olduğu, infekte hayvanlardan insanlara bulaşabilen bir hayvan hastalığıdır. Genellikle sığır ve koyunlarda görülür ve yavru atmaya neden
olur.İnsanlara kolay bulaşır.İnsanlarda ateş, baş ağrısı
ve halsizlikle kendini belli eder. Hastalık tedavi edilmediği takdirde organlarda rahatsızlık, kısırlık, sakatlıklar
oluşur.En sık bulaşma nedeni kaynatılmamış, pastörize
edilmemiş süt ve süt ürünlerinin kullanımıdır. Çiğ etle
de bulaşması mümkündür. Brusella bakterileri annenin
hastalığı sırasında anne kanında bulunup, bazen anne
karnındaki bebeğe bulaşır. Bu bulaşma düşük ve anne
karnında bebek ölümü ile sonuçlanabilir. Bruselloz çeşitli
antibiyotiklerle tedavi edilebilir.İhbarı mecburi hastalık
olup hastalıklı hayvanlar tazminatlı olarak kestirilir.
̇
̇ Aralık 2011
Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
SSK TARIM İŞCİLERİNİN EMEKLİLİĞİ
»» Tarım SSK’dan Emekli olacak Kadın ve Erkekler için emeklilik şartları:
Tarım SSK’dan Emekli olacak ERKEKLER için emeklilik şartları:
A- 08.09.1999 Gününden Önce İşe Girmiş (Sigortalı Olmuş)
Olanların Durumu:
08.09.1999 günü itibari ile 13 yıl ve daha fazla prim ödemiş
bulunmaları artı ile yaşlılık aylığından yararlanabilirler. Yani
08.09.1986 günü öncesi sigortalı olanlar yaşa bağlı olmadan
3600 günü tamamlamışlarsa Tarım SSK’dan emekli olabilirler. Diğerleri İse:
Tarım SSK’dan Emekli olacak KADINLAR için emeklilik şartları:
A: 08.09.1999 Gününden Önce İşe Girmiş (Sigortalı Olmuş)
Olanların Durumu:
08.09.1986 günü öncesi sigortalı olanlar yaşa bağlı olmadan
3600 günü tamamlamışlarsa Tarım SSK’dan emekli olacaklar. Diğerleri ise,
Normal Emeklilik Şartları:
Normal Emeklilik Şartları:
1. Şart
2. Şart
3. Şart
1. Şart
2. Şart
3. Şart
Sigorta
Süresi
Yaş
Prim Ödeme
Süresi
Sigorta
Süresi
Yaş
Prim Ödeme
Süresi
08.09.1986 ve daha öncesi
15
Yok
3600
08.09.1986 ve daha öncesi
15
Yok
3600
09.09.1986-23.05.1989 arasında
15
45
3600
09.09.1986-23.05.1989 arasında
15
40
3600
24.05.1989-23.02.1990 arasında
15
46
3600
24.05.1989-23.02.1990 arasında
15
41
3600
24.02.1990-23.11.1990 arasında
15
47
3600
24.02.1990-23.11.1990 arasında
15
42
3600
24.11.1990-23.08.1991 arasında
15
48
3600
24.11.1990-23.08.1991 arasında
15
43
3600
24.08.1991-23.05.1992 arasında
15
49
3600
24.08.1991-23.05.1992 arasında
15
44
3600
24.05.1992-23.02.1993 arasında
15
50
3600
24.05.1992-23.02.1993 arasında
15
45
3600
24.02.1993-23.11.1993 arasında
15
51
3600
24.02.1993-23.11.1993 arasında
15
46
3600
24.11.1993-23.08.1994 arasında
15
52
3600
24.11.1993-23.08.1994 arasında
15
47
3600
24.08.1994-23.05.1995 arasında
15
53
3600
24.08.1994-23.05.1995 arasında
15
48
3600
24.05.1995-23.02.1996 arasında
15
54
3600
24.05.1995-23.02.1996 arasında
15
49
3600
24.02.1996-23.11.1996 arasında
15
55
3600
24.02.1996-23.11.1996 arasında
15
50
3600
24.11.1996-23.08.1997 arasında
15
56
3600
24.11.1996-23.08.1997 arasında
15
51
3600
24.08.1997-23.05.1998 arasında
15
57
3600
24.08.1997-23.05.1998 arasında
15
52
3600
24.05.1998-23.02.199 arasında
15
58
3600
24.05.1998-23.02.199 arasında
15
53
3600
24.02.1999-08.09.1999 arasında
15
59
3600
24.02.1999-08.09.1999 arasında
15
54
3600
09.09.1999 sonra
Yok
60
3600
09.09.1999 sonra
Yok
58
3600
İşe Başlama Tarihi
B- 08.09.1999 İle 30.04.2008 Günü Arasında İşe Girmiş
(Sigortalım Olmuş) Olan Tarım Ssk’lı Erkekleler
Normal Emeklilik Şartları:
08.09.199 günü ve sonrası işe giren Tarım SSK’lı erkeklerin
emekli olabilmeleri için 60 yaşını tamamlamak ve en az 3600
gün sayısı ile 15 yıllık sigortalılık süresi ile normal emekli olacaklardır.
C- 01.05.2008 Gününden Sonra İşe Girenlerin Emeklilik Şartları:
a- Normal Emeklilik Şartları:
İlk defa 01.05.2008 tarihi ve sonrası işe girmiş yani sigortalı
olmış ve ya olacak erkekler 7200 gün uygulanır. 7200 gün
sayısını dolduğu tarihte de aşağıdaki şartları aranır.
1. 1.1.2036 ila 31.12.2037 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 61 Yaş
2. 1.1.2038 ila 31.12.2039 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 62 Yaş
3. 1.1.2040 ila 31.12.2041 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 63 Yaş
4. 1.1.2042 ila 31.12.2043 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 64 Yaş
5. 1.1.2044 ila 31.12.2045 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 65 Yaş
6. 1.1.2046 ila 31.12.2047 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 65 Yaş
Olarak uygulanır
b-Erkeklerin SSK’dan 5400 gün ile emeklilik şartları
İlk defa 01.05.2008 tarihi ve sonrası işe girmiş erkekler 4/a
bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için kısmı emeklilik
şartının prim sayısı şartı 5400 gün olarak uygulanır. Emeklilik yaşının tespiti de 5400 günü tamamladıkları zamana göre
belli olur. 5400 günü 31.12.2005 tarihine kadar tamamlayan
erkekler 63 yaşında emekli olurlar ama diğerleri için yaş.
1. 1.1.2036 ila 31.12.2037 tarihleri arasında 5400 günü tamamlayan erkekler için 64 yaş.
2. 1.1.2038 gününden sonra 5400 günü tamamlayan erkekler için 65 olarak uygulanır.
Ancak yaş hadlerinin uygulamasında 5400 prim günü sayısı
şartı doldurduğu tarihte geçerli olan yaş hadleri esas alınır.
İşe Başlama Tarihi
B- 08.09.1999 İle 30.04.2008 Günü Arasında İşe Girmiş (Sigortalım Olmuş) Olan Tarım Ssk’lı Erkekleler
a-Normal Emeklilik Şartları:
08.09.199 günü ve sonrası işe giren Tarım SSK’lo erkeklerin
emekli olabilmeleri için 60 yaşını tamamlamak ve en az 3600
gün sayısı ile 15 yıllık sigortalılık süresi ile normal emekli olacaklardır.
C- 01.05.2008 Gününden Sonra İşe Girenlerin Emeklilik Şartları:
a-Normal Emeklilik Şartları:
13
Tarımda Çocuk İşçiliği
»»ILO Sözleşmelerine göre çocuk işçiliği,
çocukların gönencine zarar veren ve
eğitimlerini, gelişimlerini ve gelecekte
geçimlerini sağlayabilmelerini engelleyen
iştir.
IPEC İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı Peter Hurst, küresel olarak
218 milyon çalışan çocuğun, çocuk işçi tanımına girdiğini ve
ILO’nun amacının çocuk işçiliğinin tüm biçimlerini ortadan
kaldırmak olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Ancak; bu çocukların birçoğu sağlıklarına, güvenliklerine ve
refahlarına zarar verebilecek, genel öğrenimlerini etkileyebilecek işler yaptıklarından daha büyük bir risk altındadır. “Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimleri” sınıfına giren bu iş türünde 130 milyon çocuğun çalıştığı tahmin edilmektedir ve ILO
2016 yılı itibarıyla bu tür çocuk işçiliğini tamamen ortadan
kaldırmayı hedeflemektedir.
Çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri iki sınıfa ayrılabilir: tehlikeli çocuk işçiliği (126 milyon) ve çocuk işçiliğinin koşulsuz
en kötü biçimleri (birkaç milyon).
Bu sınıflardan ikincisi suç faaliyetlerine, fahişeliğe, insan ticaretine, uyuşturucu satışına, vb. karşılık gelir. İlk sınıf olan
tehlikeli çocuk işçiliği, tehlikeli işleri belirleyen ulusal listelerin oluşturulmasıyla ulusal düzeyde tanımlanır.
Tehlikeli çocuk işçiliğiyle mücadelede üç genel strateji bulunmaktadır:
1. Çocukların tehlikeli çocuk işçiliğine dahil olmasının önlenmesi. Öğretmenler, ebeveynler, sendikalar, işverenler ve yerel yönetimlerle birlikte çalışma.
2. Çocukların tehlikeli işlerden çekilerek okullara veya mesleki eğitime yerleştirilmesi. Başka bir işe girmesinin engellenmesi.
3. İstihdam için asgari yaşa ulaşmış (ülkeye bağlı olarak 14
yaşında veya daha büyük) çocuklara yönelik işyerlerindeki
sağlık ve güvenlik koruma seviyelerinin artırılması.
İlk defa 01.05.2008 tarihi ve sonrası işe girmiş yani sigortalı
olmış ve ya olacak erkekler 7200 gün uygulanır. 7200 gün
sayısını dolduğu tarihte de aşağıdaki şartları aranır.
1. 1.1.2036 ila 31.12.2037 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 59 Yaş
2. 1.1.2038 ila 31.12.2039 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 60 Yaş
3. 1.1.2040 ila 31.12.2041 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 61 Yaş
4. 1.1.2042 ila 31.12.2043 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 62 Yaş
5. 1.1.2044 ila 31.12.2045 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 63 Yaş
6. 1.1.2046 ila 31.12.2047 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 64 Yaş
7. 1.1.2008 tarihlerinde itibaren ise 65 olarak uygulanır.
b-Bayanların SGK’dan 5400 gün ile emeklilik şartları:
İlk defa 01.05.2008 tarihi ve sonrası işe girmiş yani sigortalı
olmuş 4/A bendi kapsamındaki sigortalı sayılanlar için kısmı
emeklilik şartı 5400 gündür. Emeklilik yaşlarının tespitinde
5400 günü tamamladıkları zamana göre belli edilir. Buna
Göre:
5400 günü 31.12.2035 tarihine kadar tamamlayan bayanlar
61 yaşında emekli olurlar ama diğerleri için yaş.
1. 1.1.2036 ila 31.12.2037 Tarihleri arasında kadın için 62.
1.1.2038 ila 31.12.2039 Tarihleri arasında kadın için 63.
1.1.2040 ila 31.12.2041 Tarihleri arasında kadın için 64.
1.1.2042 tarihinden itibaren ise kadın için 65 Olarak uygulanır .
Dünyada istihdam için asgari yaş 14-17 olarak belirlenmiştir.
Ülkelerin çoğunda 15 yaş ve yukarısı esas alınır ancak kalkınmakta olan pek çok ülkede bu rakam 14’tür. 182 sayılı Sözleşmede 18 yaşın altında hiçbir çocuğun tehlikeli işler yapamayacağı şart koşulurken, 138 sayılı Sözleşme yeterli sağlık
ve güvenlik talimatı verilmesi ve bu yolla çocukların tehlikeli
faaliyetlerde bulunmasının önlenmesi koşuluyla 16 yaşından
itibaren çocukların çalışmasına izin verir.”
Hurst ayrıca, tüm çocuk işçilerin %70’ten fazlasını barındıran, yaşları 5 ile 14 arası toplam 132 milyon çocuğun çalıştığı
tarım sektöründe çocuk işçiliği sorununun ele alınmasının
önemini vurguladı. Hurst; “bu sektör aynı zamanda çocuk işçiliğinin tehlikeli biçimlerinin en çok ortaya çıktığı ve önemli
kız-erkek eşitsizliklerinin bulunduğu bir sektördür. Ağır yükler ve böcek ilaçlarıyla uğraşan çocukların maruz kaldıkları
sağlık riskleri genellikle yaşamın ileri aşamalarından önce
ortaya çıkmamaktadır. Kırsal bölgelerde öğrenim kalitesinin
düşük olması ve okul çocuklarının genellikle uzun mesafeler
gitmek zorunda olmaları, öğrenime erişimi sınırlı kılmakta ve
sorunu daha da ağırlaştırmaktadır” dedi. Hurst, piyasadaki
eğilimin çocuk işçiliğinden arındırılmış bir arz zincirine yönelik talepte artış yönünde ilerlediğine işaret etti ve buradaki
güçlüğün, kırsal alanlarda gençlerin güvenli ve üretken bir
şekilde istihdam edilmesine uygun bir çevrenin nasıl yaratılacağı olduğu ve işveren kuruluşlarının çocuk işçiliği ve kırsal
yoksulluğa karşı mücadelede önemli bir rol oynadığını söyledi. (tisk yayınları)
14
̇
̇
Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
Dünya Kooperatifçilik Günü
»»Prof. Dr. Celâl ER Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Bugün 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik
günü, bir hafta boyunca bütün dünyada
ve Türkiye’de gerek Sivil Toplum Kuruluşları (STK), gayet doğaldır ki başta
kooperatifler ve kooperatif üst kuruluşları olmak üzere, gerek eğitim öğretim
kurumları, gerekse il ve ilçelerde mülki
ve idari teşkilatlar kooperatifçiliğin ve
kooperatiflerin mana ve önemini herkese anlatmaya çaba göstereceklerdir. Kooperatifçilik yardımlaşma, dayanışma,
maddi ve manevi güç ve kuvvetleri, zeka
ve maharetleri bir araya getirme ve birleştirmek demektir. Türkçemizdeki en
önemli sözlerden biri “birlikten kuvvet
doğar”dır, gerçekten öyledir, “bir elin
nesi var, iki elin sesi var!”
Bugünkü kooperatifçilik anlayışı, her ne
kadar 19.yy’da (1845) İngiltere’de Roshdale’deki 28 maden (kömür) işçisinin 21
Aralık günü bir araya gelerek kurdukları
bir tüketim kooperatifine ve kooperatifçiliğine dayanıyor ise de, gerek bizim kültürümüzde ve sosyal yaşamımızda ve gerekse bütün toplumlarda yardımlaşma,
birlıkte ve beraber iş yapma ve çalışma,
dayanışma duygu ve düşüncesi insanlık
tarihi kadar gerilere gitmektedir. Hemen
hemen her ulus bilincine erişmiş toplumun bu konuda büyük deneyimleri ve
uygulamaları bulunmaktadır. Türk toplumunda da imece, karşılıksız birlikte iş
yapma ve başarma duygusu, alışkanlığı
ta ilk çağlara dayanmakla birlikte, daha
sonraları da özellikle Anadolu’ya gelindiğinde ve yerleşik kültüre geçildiğinde bu
anlayış daha da disipline edilmiş ve 12,
13. yüzyıllarda ve sonrasında tam anlamı
ile kurumsallaşmıştır.
Kooperatifçilik ruhu bilhassa Anadolu ve
Ortadoğu’da, akabinde Balkanlar’da ve
Akdeniz havzasında esnaf ve sanatkârlar
arasında Ahilik Teşkilatı olarak gelişmiş;
ustalık, kalfalık ve çıraklık düzeni kurularak disipline edilmiş, yardımlaşma
HAL VE GİDİŞ
- Tarla Bitkileri Bölümü
ve dayanışma esnafın ve küçük çiftçinin
desteklenmesi anlayışı şeklinde en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Halk, bir taraftan
en yüksek kaliteli ve sağlıklı gıdaları en
uygun fiyatlarla temin ederken, diğer taraftan da ihtiyacı olan her türlü eşya, giysi ve diğer mal ve metayı istediği yerden
değeri ile alabilmiş, bütün bu emteanın
tedarik ve dağıtıcıları da makul bir şekilde kazanç temin edebilmişlerdir. Daha
ileriki zamanlarda bu kooparasyon anlayışı artmış ve fazla önem kazanmıştır.
Devlet ve hükümet otoritesi bu hususlarda gerekli düzenlemeleri yapmış ve mevzuatı geliştirmiştir. Sağlıksız gıda, hileli
ve kusurlu mal ve meta alımı ve satımının çok ciddi geleneksel ve örfi cezaları
teşekkül etmiş ve uygulanıştır. Nitekim
15. ve 17. yüzyıllarda bütün Osmanlı mülkünde, Vilayet ve Sancaklarda hem üreticiler hem de tüketiciler meslek odaları
ve Loncalarda birleşmiş, belli standart
ve ölçülere uygun mal ve hizmet üretmiş,
tüketiciler de rahatlık ve huzur içerisinde
ihtiyaçları olan ürünleri bulabilmişlerdir.
Onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıldan
sonra kurulu olan bu sosyal ve iktisadi
düzen ve sistem yer yer bozulmaya ve dejenerasyona uğramaya başlamıştır. Her
alanda batılılaşma ve yenilik hareketleri
ile birlikte 19. asır sonlarına doğru bizim
toplumumuzda da bugünkü kooperatifçilik örnekleri görülmeye başlanmış ve
değişik yerlerde tüketim kooperatifleri
başta olmak üzere her alanda kooperatifçilik hamleleri yapılmış ve Roshdale
kooperatifçilik prensipleri uygulanmaya
başlamıştır. Daha sonra topyekun siyasi,
ekonomik ve sosyal değişim ve gelişmelerle birlikte Cumhuriyet Dönemine geçilmiştir.
Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte her
alanda olduğu gibi, iktisadi ve sosyal
alanlarda da yapılacak yenilik ve yapılacak hamlelere büyük önem verilmiş, özellikle tarım alanında, yani kırsal kesimde
hem üretim ve tedarik hem de tarım satış
ve pazarlama kooperatifleri, kırsal kalkınma kooperatifleri süratle yayılmış ve
çoğalmıştır.
Nitekim 1935’lerden sonra bu konularda
ihtiyaç duyulan mevzuat da geliştirilmiş
Tarım Kredi, Tarım Satış, Kalkınma ve
Destek, Ulaştırma, Turizm, Taşıma ve
benzeri kooperatifler süratle yayılmıştır.
1969 yılında 1163 sayılı kooperatifçiler
kanunu çıkarılarak ve daha ileriki zamanlarda gerekli düzeltme ve değişiklikler yapılarak kooperatifçilikte evrensel
anlayış benimsenmiştir. Pek çok ürün
için değişik kooperatifler kurulmuştur.
Bugün iktisadi ve sosyal yapılanmaya bakıldığında uygulanan liberasyon ve özel
sektör anlayışı öne çıkmakla beraber, dar
gelirli aileler ve işletmeler için çoğu yer
ve zamanda kamusal anlayış da önemini
yitirmiş değildir, hatta buna ihtiyaç da
vardır. Ayrıca üçüncü bir sektör olarak
çok değişik alanlarda kooperatifçilik de
oldukça fonksiyoneldir.
Gerek konut kooperatifçiliği, gerek organize sanayi siteleri kooperatifçiliği, Tarım Kredi, Tarım Satış, Tarımsal kırsal
kalkınma kooperatifleri; gerek kefalet ve
kredi, tedarik ve dağıtım, turizm ve ekolojik üretim, kalkınma ve güzelleştirme
kooperatifleri çok büyük görevler yapmaktadırlar.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (KOBİ),
küçük ve dağınık (parçalı) araziye sahip
çiftçiler, arıcılık, mantar üretimi, sera ve
örtü altı sebze üretimi yapanlar; özellikle
ihtihsal ettikleri ürünleri pazarlamakta
güçlük çekenler, aynı şekilde üretimlerini
ekonomik olarak yapabilmek bakımından gerekli girdileri uygun ve ucuz bir
biçimde temin etmek durumunda kooperatifçiliğe büyük ihtiyaç vardır.
Dünya kooperatifçilik günü ve haftası
münasebetiyle bu konuların dile getirilmesinde yarar vardır.
21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü
Hepimize, Herkese Kutlu Olsun.
Mehmet VAROL
Köy-Koop Merkez Birliği
Genel Başkan Vekili
Kooperatifçilik birleşmedir, dayanışmadır
birlikte üretip birlikte tüketmektir.
Kooperatif amaç değil ARAÇTIR. Tek başımıza yapamadığımız işleri birleşerek yapma
refleksidir. Kooperatifçilik ihtiyaçtan doğar.
Kooperatifçiliğin geliştiği bölgelere şöyle bir
baktığımızda, kooperatiflerin vahşi kapitalizmin yaygın olduğu bölge ya da ülkelerde
gelişmesi daha sağlıklı olmuştur.
Antı-Demokratik olduğu söyleniyor, katılıyorum. 61 Anayasasına göre birey hak ve özgürlüklerine, katılımcılığa bakıldığında daha
anti-demokratik, 24 Anayasına bakıldığında
60 Anayasası anti-demokratik.
Yanı her dönemde kan kaybediyoruz. Bireyin hak ve özgürlükleri, katılımcılığı her dönemde daha da kısıtlanıyor.
“Bir kere memlekette topraksız köylü
bırakmamalıdır. Bir çiftçi ailesini
geçindirebilen toprağın hiç bir sebep ve
suretle bölünemez bir mahiyet alması, büyük
çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri
arazi genişliği arazinin bulunduğu memleket
bölgelerinin nüfus yoğunluğuna ve toprak
verim derecesine göre sınırlanması gerekir.”
M.Kemal ATATÜRK
Birikim ve deneyimden doğan
büyük güç.
Pamuk küspesi üretiminde lider kuruluş.
Ve … Bugün yeni Anayasamız hazırlanıyor.
Konular ile ilgili konunun sahiplerine soran yok. Birileri siyaseten yazıyor-çiziyor.
Gün gelecek mecliste kabul edilecek, ya da
bizlerin yani halkın oyuna sunulacak. Evet
diyenler vatan evladı, “ben bu Anayasanın
içinde kendimi göremedim” hayır diyeceğim
diyenler vatan haini… Bize bu hep yapıldı yapılmaya da ısrarla devam ediliyor.
Dünyada kriz dönemlerine bir baktığımızda,
krizden en az etkilenen ülkeler kooperatifçiliğin yaygın olduğu ülkelerdir. Krizlerden en
az etkilenen bankalar kooperatif bankalarıdır. 2008 Dünyada yaşanan ekonomik krize
bir bakın orada kooperatifçiliğin önemini
görürsünüz.
Yasa yapıcılar sizlere sesleniyorum. Lütfen
bir defacık olsun doğruyu yapın ve bizleri
dinleyin. Bizimde görüşlerimizi alın. Kişi
hak ve özgürlüklerinin ve kooperatifçiliğin
geliştirilmesine bizler de katkı koyalım.
Birileri, yani Birleşmiş Milletler bunu gördü. Dünyada yaşanan krizleri daha güvenli
göğüsleyebilmek, parayı, gıdayı, doğayı kurtara bilmek için 2012 yılını Dünya Kooperatifçilik yılı ilan etti.
Görenlere teşekkürler… Bakıp ta görmeyenlere ne demeli?
Çıkartılan torba Kanunda, neidüğü bilinmeyen birileri torbaya bir zarf atıyor, Kooperatifçilik Kanunun 90 maddesi görüşmeye
imkân verilmeden oylattırılıyor, hep birlikte
imece usulü el kaldırılıyor, madde kanunlaşıyor. Ama maddenin, neler içerdiğini bilen
yok.
Birleşmiş Milletlerin kararı, bu karar bağlı
olarak bir araya gelen Dünya Kooperatifler
Birliği, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği ve
bizlerin de katkı koyduğumuz, katkı koyarak birlikte hazırladığımız; “Kooperatifçilik
Strateji Belgesi” 2012 Yılına gelmiş olmasına
rağmen helâ imzalanmadı. İmzalanmadığı
gibi, geleceğinin ne olacağı belli değil. Mevcut Anayasamızın, yani 1982 Anayasamızın,
Daha da önemlisi, kooperatiflerden sorumlu
yüksek makamda bulunan bir yetkili “Kooperatifçilik Bizim Kültürümüze Uymuyor”
diyebiliyor ise… sözün bittiği yerdeyiz. Ama,
her şeye rağmen bizler halâ umutluyuz.
2012’nin hepimizin de umudu olmasını temenni ediyor, üreten ve tüketen herkesin,
2012 Kooperatifçilik yılını kutluyorum. Saygılarımla.
Politikacı olmak her şeyi bilmek anlamına
gelmez. En iyi bilen, bir fiil yaşayandır.
322 4591212
www.serinler.com
̇
̇ Aralık 2011
Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
Köy-Koop, Hay-Koop Denizli Birliği
15
»»S.S.Denizli Bölgesi Hayvancılık Kooperatifleri Üst Birliği 2004 yılında 7 Tarımsal Amaçlı Kooperatifin bir araya gelmesi ve Tarım Bakanlığı’nın
01.11.2004 tarih, 673 sayılı onayı ile kurulmuş, 2005 yılında KÖY-KOOP Merkez Birliği’ne ortak olmuş üst birliktir.
Bugün itibari ile 18 ilçede 148 kooperatifin katılımı ile, Kooperatif ortağı ortak sayımız 15.600‘e
ulaşarak Denizlinin en güçlü Tarımsal örgütü
haline gelmiştir.
Denizli’nin fizyolojik konumu ve iklim yapısına uygun olarak Tarımsal üretim yelpazesi çok
geniştir.
Denizli İlimiz;
Tarım ve Hayvancılık adına yapılanlarla
Türkiye’ye örnek olmaktadır. Başka illerimizde hayal bile edemedikleri çalışmalar, ilimizde
sonuçlandırılarak hayata geçirilmektedir.
7 yıldan bu yana hayvancılıkta
özellikle süt inekçiliğinde Denizli
İli, Ülkemizin parlayan yıldızı
olmuştur.
sürelerde hazırlayarak kooperatiflerimizin en
yüksek oranda desteklemelerden faydalanmalarını sağladık. Bunun yanı sıra birlik büromuzda kooperatiflerimizin talepleri ile laboratuar ve danışmanlık hizmetleri veriyoruz.
Tarımda; Bakanlığın dahi sunumlarında kullandığı “olması gerekenler” diye söz ettiği
toprak ve yaprak haritaları çıkartılmış, bütün
bölgelerde köy ve kasabalarımız dahil olmak
üzere toprak analizleri yapılmış, üreticilerimizin önü açılmıştır.
Kooperatif ortaklarımız meyvecilikten, sebzeciliğe, ormancılıktan, hayvancılığa her alanda
üretim yapmakta, bir kısmını kooperatifimizin
işletmelerinde yarı mamül ya da mamüle dö-
En önemlisi 2007 yılında Sayın
Valimiz İl Tarım Müdürümüz ile
yaptığımız ortak çalışmalara tüm
kamu kurum ve kuruluşlarını da
dahil ederek ülkemizde ilklerden
birini başardık. Denizli de üretilen
750 ton/gün sütü soğuk zincire
aldık.
nüştürülmekte ya da kooperatiflerimiz ve üst
birliğimiz aracılığı ile pazarlanmaktadır.
Denizli Bölgesi, Ege bölgesi ve Türkiye genelinde düzenlenen fuarlara birim kooperatiflerimizin de katılımıyla ürün tanıtım stantları
açarak bölgemizi, ürünlerimizi, kooperatiflerimizi, projelerimizi Ege ve Türkiye çapında
tanıtma imkanı sağladık.
Kooperatiflerimizin çalışmalarını ve ürünlerini
tanıtmak amacı ile Ulusal ve Yerel Televizyon
kanallarında canlı yayın konuğu olarak katıldık, Denizlimizin bilinmeyen potansiyellerini
Türkiye ye tanıttık.
Soğutulmuş sütün ulusal firmalara pazarlanması organizasyonunu yapan Birliğimiz, Bölgemizde kalite ve istikrarın oluşmasını sağlamıştır.
Kooperatiflerimize ait Anaç Sığır ve Süt desteklemesi evraklarını bakanlığın belirlediği
Sayın Denizli valimiz ve Denizli Tarım il Müdürümüzün Fuar Ziyareti
Biz buna her zaman var olduk, var oluşumuzu yaptıklarımızla ve başardıklarımızla ispat
ettik.
Misyonumuz bu idi,
Türk Köylüsünün yaşam koşullarını iyileştirmek, ekonomik, sosyal ve kültürel yönden
Vizyonumuz ‘ u böyle belirledik,
Eğitimli, çağdaş ve sosyal güvencesi olan, milli
gelirden hak ettiğini payı alan, Tarım ve Hayvancılığı yaşam biçimi gibi gören, milli değerleri, Ülke ve insanlarına sahip çıkan, ekonomik
düzeyi yüksek, birlikte üretme, birlikte paylaş-
İl Özel İdare kaynaklarını kullanarak 2007 2008 yıllarında 134 kooperatifimize soğutma
tankları edindirdik, bu başarı topyekün bizim
değil, katkı koyan Sayın Valimiz başta olmak
üzere İl Tarım Müdürlüğümüz, İl Genel Meclisimiz, Özel İdaremiz kısacası katkı koyan tüm
Denizli nin başarısıdır.
11 Ocak -14 Ocak 2012 tarihleri
arasında Antalya ALVA DONNA
otelinde Birim Kooperatiflerimizin
Yönetim ve Denetleme Kurulu
üyelerini, Bakanlığımızın, İl
Tarım Müdürlüğümüzün, Merkez
Birliğimiz Köy-Koop’un katılımları
ile 4 günlük eğitim programına
aldık, amacımız doğru bilgiler ile
daha iyiyi yakalamaktır.
Kooperatifimize Ait Bir Süt İnekçiliği İşletmesi
kalkınmalarını sağlamak amacı ile ortak kooperatifler ve ortaklarının ürettiği ürünleri değerinde pazarlamak, müşterek menfaatlerini
korumak yönünde, çalışmalar yaptığı gibi, iç
ve dış pazarlarda pazarlar araştırıp, pazarlamasını yapmaktır.
ma bilincine sahip, ürettiği ürünleri Dünya
pazarlarında görebilen, Örgütlü üreticiler yetiştirmektir.
Birliğimizin Çivril Cumhuriyet İlköğretim Okulunda Bir sömestr boyu 250 öğrenciye uyguladığı “Okul Sütü Projesi”
16
̇
̇
Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
DENİZLİ’DE TARIM
»»Denizli horozuyla, beyaz cennet Pamukkale’siyle, ihraç ettiği tekstil ve mermer ürünleriyle ünü tüm dünyaya yayılmış bir ilimizdir. İlimiz sahip
olduğu güçlü sanayisinin yanı sıra son yıllarda gerçekleştirilen büyük atılımlar sayesinde tarımda da iddialı olduğunu herkese göstermiştir.
Denizli ülkemizin coğrafi bölgeleri içinde her ne
kadar Ege bölgesinde görünse de, Ege, Akdeniz ve Geçit bölgesi iklim özelliklerini taşıması
nedeniyle narenciye ve tropik ürünler dışında hemen her türlü ürünün yetiştirilebileceği
bir konumdadır. Tarımsal alanda rakım 170
m’den başlayarak 1.350 m’ye kadar çıkmaktadır. İlimizde 376.738 ha. alanda tarım yapılmaktadır.
İklim ve ekolojideki bu farklılıktan dolayı ilimizde toplam 124 türde tarla ve bağ-bahçe
ürünü ticari amaçla yetiştirilmektedir.
İlimizde ülkemizin geleneksel ürünü olan hububat alanları, toplam ekim alanlarının %
44’ünü kapsamaktadır. Hambat, Baklan, Tavas ve Merkez ovalarımız adeta bir buğday
ambarıdır. Sulanan alanlarda buğday verimi
dekara 1.000 kg’a kadar çıkabilmektedir.
Yem ve yağ sanayinde önemli bir yeri olan
dane ve silajlık mısır tarımı hem ana ürün
hem de ikinci ürün olarak 12.027 hektarlık
bir alanda yapılmaktadır. Çoğunlukla Merkez,
Sarayköy ve Honaz ilçelerimizde yapılan mısır
tarımı son yıllarda Baklan ovasının sulamaya
açılmasıyla Baklan, Çal ve Çivril ilçelerimizde
de hızla yayılmaktadır.
Pamuk ilimizin en önemli tarım ürünlerindedir. Verim, kalite ve lif randımanı yönüyle
Türkiye’de ilk sırada yer almaktadır. Ekiliş
alanlarında son yıllarda büyük azalmalar olsa
da, 2011 yılında artış olmuştur. Pamukta verim
dekara 400–500 kg. arasındadır.
İlimiz ıtri bitkilerden kekik de 78.390 Dekar
ekiliş alanı ile ülkemizin lokomotifi durumundadır. Tütüne alternatif olarak ilimizde yaygınlaştırılan kekik, Merkez Gözler kasabasında
kurulan Tarımsal Kalkınma Kooperatifine ait
Kekik İşleme tesisinde Baharat ve Kekik Yağı
olarak işlenerek yurt dışına ihraç edilmektedir.
Nohut üretimimizin büyük çoğunluğu Acıpayam, Tavas ve Serinhisar ilçelerimizden gerçekleştirilmekte ve genellikle leblebi olarak
işlenmektedir. Ülkemizde üretilen ve ihraç
edilen leblebinin %80 ine yakını ilimizden
yapılmaktadır. Bu üretimin tamamına yakını
Serinhisar ilçesi ve Tavas ilçemize bağlı Kızılca
beldemizde gerçekleştirilmektedir.
Son yıllarda ekim alanlarında büyük daralmalar olmasına rağmen ülkemizin en kaliteli tütünü Denizli’de üretilmektedir. Başta Tavas,
Kale, Acıpayam olmak üzere neredeyse tüm ilçelerimizde tütün tarımı aile işletmeciliği şeklinde yapılmaktadır.
Çerezlik ayçiçeği ekim alanları üç yıl içinde12.861 hektara ulaşmıştır. Baklan, Çal ve
Çivril ilçelerimizde çok kaliteli çerezlik ayçiçekleri yetiştirilmekte ve bölgede bulunan
özel sektöre ait tesislerde işlenerek yurtiçi ve
yurtdışına pazarlanmaktadır. Sanayi bitkisi
olan şeker pancarı, anason, kimyon ve haşhaş
ilimizde üretimi yapılan diğer ürünlerdendir.
dünya standartlarının üzerinde olan üzümünü eylül sonunda hasat etmektedir. Ülkemizin
yaş çekirdeksiz üzüm ihracatının büyük bir kısmı ilimizden
yapılmaktadır. Üretilen üzümlerin daha iyi değerlendirilmesi
ve katma değerinin artırılması
amacıyla Çal Hancalar Tarımsal
Kalkınma Kooperatifine bünyesinde kurulan Pekmez İşleme
Tesisi ve Soğuk hava Deposuyla
ürünler değerlendirilmekte, çiftçimiz alın terinin karşılığını alabilmektedir.
Yusuf GÜLSEVER
Denizli Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü
Kalkınma Kooperatifi bünyesinde kiraz soğutma, boylama ve ambalajlama tesisi kurulmuştur. Tesiste yörenin ve ilimizin kirazlarıyla birlikte diğer illerden getirilen kirazlar ile birlikte
şeftali, üzüm gibi başka meyvelerde işlenerek
yurtdışına gönderilmektedir.
İlimiz son yıllarda kiraz ihracatında
söz sahibi olmuştur.
İlimiz üzümleri
saray sofralarının
vazgeçilmezidir.
Güney, Çal, Baklan ve Bekilli ilçelerimiz sofralık üzümlerinin yanı sıra kaliteli şaraplık üzüm
çeşitleriyle de bilinmektedir. Yörede son yıllarda şaraplık bağ alanlarının hızla artması nedeniyle birçok şarap fabrikası kurulmuş ve bu
tesislerde üretilen şaraplar şaraplarıyla ünlü
Fransa’ya bile ihraç edilmektedir.
İlimiz, son yıllarda sebzecilikte büyük gelişme
göstermiştir. Kavun ve Karpuzuyla Acıpayam
ilçemizin adını yurdumuzun dört bir yanına
duyurmuştur. Yine bu ilçemizde bulunan Çakır köyünde en lezzetli havuçlar üretilmektedir. Tadıyla ve etli yapısıyla Kale biberi araştırmalara konu olmuştur. Sarayköy ve Buldan
sebzecilikte öne çıkan diğer ilçelerimizdir.
İlimizde tavukçulukta hayli ilerlemiş durumdadır. 34 ticari işletmede, 1.139.300 adet
broiler yetiştiriciliği yapılarak 12.000 ton/yıl
beyaz et üretilmektedir. 10 ticari işletmede,
1.240.858 adet tavuk mevcudu vardır. Yıllık
yemeklik yumurta üretimi 379.665.322 adettir.
İlimizde günlük süt üretimi 1.400 tona yükselmiştir. Üretilen bu sütün tamamına yakını
bakanlığımız ve valiliğimizin destekleriyle kurulan süt soğutma ve toplanma merkezlerinde
toplanmakta soğuk zincir ve süt kalitesi korunduğu için bu sütler il içi ve il dışı 34 firma tarafından alınmaktadır.
İç sularımızda 124 adet tesiste yıllık 2.852 ton/
yıl alabalık üretilmekte ve ilimizde bulunan
alabalık tütsüleme ve fleto tesisinde işlenerek
ihraç edilmektedir.
Denizimiz yok belki ama Avrupa’ya
füme balık ihraç ediyoruz
Denizli ülkemizin en büyük elma üretici illerinden biridir. Son yıllarda eski klasik anaçlı
çeşitler yerlerini yarı ve tam bodur anaçlı yeni
çeşitlere bırakmaya başlamışlardır. İlimizde
yaklaşık 1,5 milyon sayıda meyve veren elma
ağacı bulanmaktadır. Çivril ilçemiz; uçsuz bucaksız elma bahçeleriyle en büyük elma üretim
bölgemizdir. Soğuk hava depoları ve elmayı
en son teknoloji kullanılarak yerinde işleyen
tesisleri ile göz kamaştırmaktadır. Çivril Emirhisar Tarımsal Kalkınma kooperatifi bünyesinde kurulan elma tasnif ve ambalajlama tesisi
Türkiye’de bir ilktir.
İlimiz gerek çekirdekli gerekse de
çekirdeksiz üzüm üretimiyle önemli
bir ihracat potansiyeline sahiptir.
44.577 ha bağ alanı ile Türkiye’nin Manisa’dan
sonra en büyük üretici ili durumundadır. Yenicekent Beldemizde ülkemizin ilk turfanda sultani çekirdeksiz üzümünü Temmuz’da pazara
sürerken, Çal yöresi kalitesi, tat ve aroması
Denizli Gerek doğal su kaynakları gerekse de
yeraltı su kaynakları ile oldukça şanslı bir il konumundadır. Sarayköy ve Gölemezli’den fışkıran jeotermal su kaynakları bunun en büyük
göstergesidir. Sarayköy Kızıldere’de bulunan
yaklaşık 1.009 dekarlık jeotermal alanı Tarım
İhtisas Organize Sanayi bölgesi ilan edilmiştir.
Yakın gelecekte ilimiz örtüaltı sebzecilikte de
adından çokça söz ettirecektir
İlimizde organik tarımı yaygınlaştırma çalışmaları devam etmektedir. Organik tarıma
uygun bölgelerinde şahıslar veya firmalar bazında projeler uygulanarak 2011 yılı itibariyle
7.849 dekar alanda organik üretim faaliyeti
yürütülmektedir. Başlıca organik ürünlerimiz
çekirdeksiz kuru üzüm, zeytin, kekik, şaraplık
üzüm ve şarap, çeşitli meyveler, pamuk ve kestanedir
Baklan Ovasında bir ayçiçeği tarlası
Denizli’de elmadan şeftaliye, erikten kiraza,
Üzümden Nar’a kadar hemen her türlü meyve
yetiştirilmektedir.
İlimizde kiraz plantasyonları hızla artmaktadır. Honaz ilçemiz ve Çivril Gümüşsu beldemiz
kiraz üretim merkezi durumundadır. Bu yörelerimizden her yıl binlerce ton kaliteli kiraz
yurt dışına ihraç edilmektedir. Bu amaçla en
son teknoloji kullanılarak Gümüşsu Tarımsal
bir önem kazanmıştır. Son yıllarda özellikle
damızlık süt sığırcılığında % 87’lik bir artış sağlanmış ve büyükbaş hayvan sayısı 204.536’ya
ulaşmıştır. Bunun tamamına yakını kültür ırkı
hayvanlardan oluşmaktadır. İlimiz yakın bir
gelecekte damızlık temininde bir üs haline gelecektir. Özel sektöre ait hayvancılık yatırımları hızla artmaktadır. Ayrıca 374.310 küçükbaş
hayvan varlığımız bulunmaktadır.
İlimizde son yıllarda hayvancılığın alt yapısı
olan yem bitkisi ekilişlerindeki artış oranları,
çayır ve mera ıslah çalışmaları, yeni uygulamaya konulan projeler, kurulan süt soğutma
ve işleme tesisleri ile hayvancılığımızda büyük
bir ilerleme kaydedilmiştir. Bakanımız Sayın
M.Mehdi EKER Beyin açılışını yaptığı Canlı
Hayvan Borsası ile ilimizdeki hayvancılık ayrı
İlimizde Merkez dahil 19 ilçe ve 199 köyde 696
aile arıcılık yapmaktadır. 2010 yılı istatistiklerine göre 255 adet eski usul kovan, 64.809
fenni kovan vardır. İlimizde Arı Üreticileri Birliği kurdurulmuştur. Birliğin halen 696 üyesi
bulunmaktadır.
İlimizde yeni teknolojileri çiftçilere
tanıtmak amacıyla çeşitli konularda
ve yerlerde demostrasyonlar
yapılmaktadır. Özellikle yeni bitkisel
çeşitlerin çiftçilere tanıtılması ve
üreticilerimizin daha bilinçli tarım
yapmalarının sağlanması amacıyla,
eğitimler bire bir olduğu gibi
basılı ve görsel yayınlarla aralıksız
yapılmaktadır.
İlimizde çiftçi örgütlenmesine büyük önem
verilmektedir. Bakanlığımız çalışma alanına
giren 224 adet Tarımsal Kalkınma, 79 Adet Sulama ve 4 adet Su Ürünleri Kooperatifi olmak
üzere toplam 307 kooperatif hukuken faaliyetini devam ettirmektedir. İlimizdeki kooperatif
sayısı 2003 yılında 162 iken 2011 yılı sonunda
bu rakam 307’ye yükselmiştir. Kooperatiflerin
toplam ortak sayısı 41.635 çiftçi ailesidir. Ortak çiftçi sayısı 21.750 den 44.256 e yükselerek
%103 bir artış göstermiştir. İlimiz genelinde
ekonomik anlamda bitkisel ve hayvansal üretimin yapıldığı tüm yerleşim birimlerinde kooperatifleşme tamamlanmıştır.
Yeni teknik ve teknolojilerle çiftçilerimizin
buluşması için Ege bölgesinde tek ve ilk olan
tarım fuarı 2003 yılından beri her yıl artan
katılımcı ve ziyaretçi sayısıyla beş yıldır bölge
çiftçisini ilimizde buluşturmaktadır.
Hedefimiz sanayi ve turizm de olduğu gibi gelecekte en stratejik sektör olacak tarımda da el
ele vererek DENİZLİ’yi zirveye taşımaktır.
̇
̇ Aralık 2011
Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
S.S. GÖZLER KÖYÜ
TARIMSAL KALKINMA
KOOPERATİFİ
»»Gözler ve çevresindeki köyler
hernekadar Denizli merkeze bağlı olsada
şehir merkezine uzak ve kıraç arazide
tarım yapan insanların yoğun olduğu bir
bölgedir.
17
S.S. KURTLUCA KÖYÜ TARIMSAL KALKINMA KOOPERATİFİ
»»Köyümüz 1200 rakımda Denizli merkeze bağlı bir köydür. Köyümüzde arpa, buğday, kekik,
anason tütün ve hayvancılık vardır.
Mustafa ACAT 01.02.1968 doğumlu
ilkokul mezunuyum. Çiftçilik ve
hayvancılık yapmaktayım, aynı
zamanda Kooperatif Başkanlığı
yapıyorum.
29.12.2003 yılında 9 gün içersinde Kooperatifimizi kurduk 2004
yılının Kasım ayında sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfının
uyguladığı 100 aileye 2’şer baş süt
sığırcılığı projesi kapsamındaki
hayvanları dağıttık. Bu dağıtılan
sığırlardan 2005 yılının Şubat
ayında Kooperatif merkezinde süt toplamaya başladık.01.02.2005 günü toplanan süt miktarı 400 litre’dir. 20.12.2011
tarihi itibariyle süt miktarı 6800 litreye
ulaşmıştır.
Köyümüzde proje uygulamadan önce
3 tane kahvehane vardı. Kadınlar pamuk toplamaya giderdi, kışın erkekler
kahvede kumar oynardı şuan köyümüzde bir kahvehane var o bile çoğu
zaman kapalı oluyor insanların uğraşacağı bir şey olunca çoğu alışkanlıklardan vazgeçiyor. Köylü insanının
elinden tutuğun zaman yapamayacağı
başaramayacağı hiçbir şeyin olmadığını bizler ispat etmiş olduk. Proje uygularken çoğu kişiler bu köyde
val, bunlara ek kömür ve gübre de satılmış olup bunlardan sadece 2010 yılında
228.000 TL KDV ödenmiştir.
Köyümüzde daha önce kooperatif yoktu ama az da olsa hayvancılık vardı süt
satardık müstahsil makbuzu bilmezdik
süt primi almazdık yem alırdık fatura
2000’li yıllara kadar geçiminin büyük bir kısmını tütünden
elde eden bölge 2000’li yılların başında çıkartılan tütün
kanunu ile tütün ekemez duruma düşmüşler idi.
2010 yılın da toplanan süt miktarı 1930,
889 ton ,satılan yem miktarı 19,377 çuO bölgede Güney ilçesi ve Çal ilçesinin aynı havzada bulunan bölgelerinde tütüne alternatif olarak geliştirilen bir
proje ile kültür kekikiği yaygınlaştırılmış, 2001 yılında 5
bin dekar ile başlayan kültür kekiği bugün; 37 bin dekara
ulaşmıştır. İşte burada Gözler kasabasında kurulan Gözler Tarımsal Kalkınma Kooperatifi aracılığı ile kekik işleme fabirkası kurulumuştur.
Denizli merkez ilçeye bağlı Gözler Kasabası’nda Belediye
Başkanımız Sayın Ali AKKAYA öncülüğünde ve başkanlığında 2002 yılında kurulan kooperatifimiz; üyelerine
destek olmak, bulunduğu bölgede daha verimli ve modern tarımın yapılmasını sağlayarak tarımda kalkınmayı
gerçekleştirmek ve ürünlerini iyi bir tanıtım sonrası tüm
Türkiye ve dünyaya pazarlamak hedefiyle yola çıkmıştır.
Bölgede üretim miktarı yaklaşık 700 ton/yıldır. Ancak,
Gözler kooperatifimiz yıllık ortalama 150 ton kültür kekiğini fabrikasında işleyerek kekik yağı, kekik suyu ve kekik
baharatı üretmekte, iç ve dış pazarlara sunmaktadır.
2011 yılında üretiminin büyük bir kısmını Hollanda, İsviçre ve Yunanistan’a ihraç etmiş, geri kalan kısmını da iç
pazara sunmuştur.
2011 yılında kooperatifimiz teknolojisini biraz daha geliştirebilemek için, Güney Ege Kaklınma Ajansına proje
hazırlayarak 118 bin TL makina ekipman desteği almıştır.
bilmezdik bu gün itibari ile aldığımız
yemlerin hepsi faturalıdır, sattığımız
sütlerin hepsi müstahsil makbuzludur.
Kooperatifin 5 çalışanı olup şuan ortak
sayısı 210 tanedir.
bu proje başarılı olmaz diyordu. Bizler
onlara inat başardık. Yalnız başarırken
köylü olarak süt sığırcılığından yeterince
para kazanamadık ama devletten aldığımız krediyi kuruşu kuruşuna ödedik.
Kendimiz kazanmadık, hayvanlarımızı
heder etmedik KDV’leri düzenli olarak
ödeyerek devlete kazanç sağladık.
Şimdi kooperatifte, üyelerden alınan
süt bir yıldır barkot sistemine geçilerek
getirmiş olduğu sütlerin bir gramı dahi
hesaplarına aynen yazılmaktadır.
S.S. BAHARLAR KÖYÜ TARIMSAL KALKINMA
KOOPERATİFİ
»»Denizli ili Tavas ilçesi Baharlar kırsalında bir belde ve keçeliler köyü ile birlikte geliri
tamamen kuru tarıma dayalı bir yerleşim yerinde 2000 yılında 7 kurucu üye ile birlikte
Sınırlı Sorumlu Baharlar Kasabası-Keçeliler Köyü Tarımsal Kalkınma Koopetifi ünvanı ile
tarımsal kalkınma kooperatifi kurulmuştur.
7 Kurucu üye ve ilk kuruluş genel kurulunda sonra 52 üyesi bulunan kooperatifimiz 2011 yılı sonu itibaiyle 351 kayıtlı üyeye ulaşmıştır.
İlk yıllarda üyelerine yem satışı ile başlayan faaliyetimiz özellikle 2006 yılında alınan 100x2 süt sığırcılığı projesi
uygulaması ile tavas bölgesinin kooperatif bazında en çok hayvan sayısına ve
üretimine ulaşmıştır.
2002 Yılında süt toplama için aracı olmadığından süt toplama işini ihale yaparak temin eden kooperatifimiz 2011
yılı sonunda aktifinde kayıtlı 11 aracı,
bu araçlardan 1 tanesi 2011 model-bir
tanesi 2012 model sıfır kilometre ve
kendi imkanlarıyla alır hale gelmiştir.
2011 Yılı sonu itibariyle
2.873,000, Litre süt satışı ve
3.000,000,00 Tl. Hasılatımız
meydana gelmiş, bu işlerin
neticesinde 200.000,00 TL’Ye
yakın vergi+kdv. Ve 25.000,00
TL’ye varan Sgk Primi ve
bünyemizde çalıştırılan
personele 55.000,00 TL’ye
yakın ödeme yapılarak 5 adet
işçiye istihdam sağlanmıştır.
Kooperatifimizn bugünlere gelmesinde
sadece yönetim kurulumuzun özverili
çabası yeterli olmamıştır. Bu yapılanmayı ve büyümeyi
bir ekip çalışması
olarak gördüğümüz
için, başta kooperaifimiz üyeleri, tarım
bakanlığı il ve ilçe
müdürlükleri, haykoop. Ve köy-koop.
Yönetim kurulu ve
başkanlarına ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.
Kooperatifimizin Misyonu
Kooperatifimizi ve
ortaklarımız daha ileri
götürmektir.
Kooperatifimizin misyonu ve hedefi
şudur ki ; beldemiz ekonomisin gelişmesine destek olmak, üyelerimizin
haklarını korumak, ekonomik yapılarını güçlendirmek, kaliteli ve kusursuz
hizmet sağlamak ve kurumsal yönetim
ilkelerini esas almak kaydıyla kooperatifimize daha ileriye götürmek olacaktır.
18
̇
̇
Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
Kooperatifçiliğe Kadınlar Öncülük Etmeli
»»Köy-Koop Manisa Birliği’ne bağlı ortakları kadınlardan oluşan S.S. Manisa Merkez Tarımsal Kalkınma Kadın Kooperatifi başkanı Nilgün Beşirik
ile kadınların kooperatifciliğe bakışı hakkında konuştuk.
Evli ve bir çocuk annesi olan kooperatif başkanı
Nilgün Beşirik, kooperatif mahallinde kooperatifçiliğe gönülden bağlı olduğu ve kadınların kooperatif hareketinde öncü durumunda
olması gerektiğini söyleyerek sorularımızı içtenlikle cevap vererek kadın kooperatiflerinin
sorunlarını dile getirdi.
Kooperatifçilik ile ilk ne zaman tanıştınız?
Köy Koop Manisa Birliğin’de 2000 yılında halı
öğretmeni olarak çalışmaya başladığımda kooperatif örgütü ile tanıştım. Baktım ki bu yapının içinde kadınlar ya yoktu, ya da yok denecek
kadar azdı. Kooperatifte kadınlarda olmalı diye
düşündüm. Üreten kadını, kooperatif yapısı ile
buluşmalıydı. Ev eksenli çalışan kadınlardan
başlamayı tercih ettim. Evinde boş vaktini değerlendirmek için el becerileriyle üretim yapan
kadınların ürettikleri ürünlerin değerlendirilmesini, kendilerine sosyo-ekonomik yönden
gelir getirici bir faaliyet içerisine; gelişi güzel
değil de örgütlü bir yapı altında toplanmak isteği ile kooperatifçilik çatısını oluşturduk.
Kooperatifleşmeyi nasıl sağladınız?
Öncelikle erkek egemen bir
toplumda kadınları örgütlü bir yapı
içerisine dahil etmek belli başına
bir sorundur.
El sanatları ve el becerilerimizi tanıtmak, bu
alanda faaliyet göstermek için 15 kadın bir araya gelerek 2008 Yılında Köy Koop Manisa Birliği desteği ile ilimizde ilk Kadın kooperatifini
kurduk. Kadınların üreten ve ürettiğini pazara
Kaç ortağınız var?
- 71 ortağımız var, 15 ortağımız erkek.
Hangi alanlarda üretim
yapıyorsunuz?
- El sanatları alanında ilimizin hediyelik eşyası olması yolunda olan folklorik bebek, Manisa Bezi, el dokuması kumaş, yöresel takı, yöresel gıdalar
üzerine çalışmalar yapmaktayız
sunabilen, ekonomik açıdan kadınları kendine
yetebilen bireyler olarak organize edebilmek
için kooperatif çatısı altında örgütledik.
Kurulum aşamasında ne gibi
sıkıntılarınız oldu?
- Kadınlar kooperatifçiliğe öncülük etmelidir.
Öncelikle erkek egemen bir toplumda kadınları örgütlü bir yapı içerisine dahil etmek belli
başına bir sorundur. Kooperatifçilik de erkeklerin hakim olduğu bir saha ve bu sahada da
kalabilmek için yoğun bir çaba harcamalasınız.
Çevremizden kadın kooperatifi kurmaktan
vazgeçmemizi söylediler. Altı aylık bir süreçte vaz geçmiyeceğimizi gördüklerinden kooperatif kurmamız için çevreden destek aldık.
Örgütlü bir gücün bu şekilde hak alması doğru
bir yolda olduğumuzu bizlere gösterdi.
Sizleri destekleyen kimler oldu?
Birkere paramız yoktu, ama üretiyorduk fikirlerimiz projelerimiz çoktu hayata geçirebileceğimiz atölyemiz yoktu. Herşeyden önemlisi
resmi bir yapımız oluşmamıştı. Bir avuç kadın
hayal kuruyorduk. İlk destek Köy Koop Manisa Birliği’nden başkanımız sayın Nurettin
Dingaz’dan geldi. Parasal sorunumuzu birlikten borçlaranarak temin ettik. 10 Temmuz
2008 yılında kooperatif olmayı başardık. Üretime, birlik binasının bir bölümünü atölye gibi
kullanarak çözdük. Ürettik ama pazalama ve
tanıtım imkanımız yoktu. Bu amaçla çeşitli
fuarlara katıldık. Gerekli tanıtımızı sağlamaya
çalıştık.
Ürün Grupları ve Markaları
Nelerdir?
El Sanatları, Folklorik bebek, yöresel takı, örgü, ipek şal- el dokuma
kumaştan tasarlanmış dekorasyon ürünleri.
Hediyelik eşya tasarımları. Ev Erünleri olarak;
ev tarhanası, erişte, salça, salamura yaprak,
pekmez, üzüm reçeli, zeytin ve zeytin yağı, ev
turşusu gibi yöresel ürünler.
Kooperatif olarak neler yapıyorsunuz ?
Ortaklarımıza yönelik eğitim çalışmaları ve
seminerler yapmaktayız. Bu çalışmalarla kadınlarımızı daha aktif üretime teşvik etmekteyiz. Farklı projeler üretmekteyiz. Kaybolmaya
yüz tutmuş Manisa Bezi için bir proje gerçekleştirdik. 2 dokuma tezgahı oluşturduk. Proje
sorumlusu hocamız Fadik Zengin tarafından
kadınlarımız eğitim gördüler. Tezgah sayımızı 15 tezgaha çıkarmaçalışmalarımız devam
etmektedir. Bunun yanında Halı ve Kilim dokuması yaparak değişik tasarımlar ile Manisa
Hediyelik eşyası oluşturmada yenilikler getirmeyi hedeflemekteyiz.
Bu proje için kimlerden destek aldınız?
Manisa Bezi dokuması uygulaması ile ilgi İstanbul Kadının Emeğini Değerlendirme Vakfına 2009 yılında bir proje yarışmasına katılarak
4 kadın kooperatifi arasına girdik. Projeden
7500 TL fon almayı başardık. İki tezgah ile bir
yıldır el dokuma kumaş ve ipekli şal dokuması
yapmaktayız. Bu yıl bir firma ile görüşmelerimiz sonucunda yılda 10.000 adet şal siparişi
almayı başardık. Fakat kapasitemizi arttırmamız gerekiyor, kapasimizi arttırabilirsek hem
üretim hem de kadın istihdamımız artacak.
Ürettiğiniz ürünlerin satışını nasıl
yapıyosunuz?
Manisa merkez adresimizde bu hediyelik yöresel eşyaları toptan ve perakende satışını yapmatayız.
Kadın kooperatifçilerinize sosyal
alandaki çalışmalarınız nelerdir?
Sağlıklı beslenme zayıflama ve diyet, hasta
hakları ve sağlık hizmetleri, 5 Yıllık stratejik
Plan nasıl hazırlanır? Kadına şiddette Farkındalık Eğitimi, Proje Hazırlama Eğitimi verdik.
Özellikle kadını ve kadının sorunlarını içeren
birçok faaaliyeti kooperatif çatıısı altında örgütlü bir yapı içinde vermeye çalışıyoruz.
Koopreatifleşmenin kadına olan
artıları nelerdir?
Kooperatifleşen kadın ortaklarımız
kendi ayakları üzerinde durabilen,
kendine güvenen ve üreten kadınlar
olma yolunda çok mesafe kaydettiler.
Kooperatifçilikte kadınların rolü ve
önemi ortaya çıktı.
Kooperatif olamamış kadınlar için
neler söylemek istersiniz?
Kadınların üretime katkıda bulunmaları ve
meslek edinmeleri, ekonomik güç kazanmaları
açısından örgütsel bir güç olan kooperatifçilik
çatısı altında buluşmaları gerekmektedir. Bu
yolda önlerine çıkabilecek sorunlar yılgınlık
yarartmamalı. Birlikten kuvvet doğduğunu
unutmamaları gerekiyor.
Kooperatif kurmak isteyen kadınlar
kime, nereye başvurmalılar?
Öncelikle bizimle iletişime geçebilirler. Bu konularda Köy-Koop Merkez Birliğinin birçok
desteği oluyor. Onları arayabilir, Köy-Koop
Merkez Birliğinden görüş ve pazarlama konusunda bilgi alabilirler.
Teşekkür ederiz. Kadın
Kooperatifçilerimize çalışmalarınızda
başarılar dileriz.
Ümmiye Koçak, Arslanköy Kadınlar Tiyatrosu kurucusu, öykü yazarı, yönetmen…
»» Ümmiye Koçak, 2001 yılında Arslanköy Kadınlar Tiyatrosunu kurdu, onlarca oyunda rol aldı, oyunlar ve öyküler yazdı.
Arslanköylü Kadınlar Tiyatro Topluluğu’nun
kurucu oyuncularından Ümmiye Koçak (53)
köy kadınlarının günlük yaşamını, uğradıkları aile içi şiddeti bir kız çocuğunun gözünden
anlattığı ‘Yün Bebek’ adlı öyküsünü senaryolaştırdı. Eğer destekçi bulurlarsa, ‘Yün Bebek’
filmi, erkek karakterler de dahil tüm karakterleri köy kadınlarının canlandıracağı ilk sinema
filmi olacak.
Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu kurucusu Ümmiye Koçak, kamera arkasına da geçerek Mersin’de 19-20 Kasım’da düzenlenen
Narenciye Festivali’ne destek amacıyla çekilen
klibi yönetti.
Bugüne kadar çok sayıda oyun yazan ve sahneleyen Ümmiye Koçak,’’Mersin Seni Festivale Çağırır’’ adlı türküye gelen teklif üzerine
senaryo yazdı. Kamera arkasına geçen Koçak,
aynı zamanda klipte de rol aldı.
Koçak, amacının narenciyenin ve Mersin’in
gerek Türkiye gerekse dünya çapında tanıtılmasına katkı sağlamak olduğunu belirtti.
NEDİM SABAN (Köyde Hamlet)
Mersin ‘e 60 kilometre uzaklıkta bir dağ köyü
Arslanköy. Bu köyde bir tiyatro devrimi yaratan, sekiz yıldır ona yakın oyun, yirmibeş öykü
yazan ilkokul mezunu Ümmiye Koçak, altı
köylü kadının oynadığı Hamlet’i sahneleyerek,
dünya basınına konu oldu.
Muhsin Hoca’nın düşlerinin kahramanıdır
Ümmiye hanım.
Ben ise, saatlerce tırmandığım yolları inerken
sadece utanıyordum!Köy ensitüleri kapatılmasaydı, halkevlerinin önü kesilmeseydi, Anadolu nice Ümmiye Koçak’lar yetiştirecekti.
Köylü adamların kahvelerde oturduğunu sandık bizler. Kimi zaman tarikat okullarından,
kimi zaman cinayet romanlarından, kimi zaman varoşların intikam öykülerinden üçüncü sayfa
haberi olarak köylüler!
Neredeydiler?
Üretmiyorlar mıydı?
Kuşkusuz üretiyorlardı, ama
sesleri duyulmuyordu. Herkes
Ümmiye Hanım değildi ki, bir
yandan ocağa gözleme atarken,
bir yandan yüreğimizi dağlayan
öykünün inceliklerini en dinamik ve en esprili
biçimde anlatadursun…
Ümmiye Koçak, üç çocuk annesi. Arslanköy’e
otuz yıl önce gelin gelmiş. Sekiz yıl önce almış
kalemi eline. Hayatında hiç tiyatro izlemediği
halde ilk oyunu Çiçekler Solmasın’ı yazmış.
Ardından, kadına şiddet temalı bir oyun gelmiş.
“Şiddet mi yaşamış ki, yazmış?” İlgisi yok.
Eşiyle gül gibi geçinip gidermiş. Nasıl tiyatroyu bilmeden tiyatro eseri yaratabilmişse, şiddet görmeden de yazabilecek kadar derin bir
ruha sahip bir aydın köy kadını o.
Sadece son öyküsünde, belki de yakından yaşadığı bir felaketi dile getirmiş: Spastik bir
oğlu var. O da, son öyküsünde yaşayan bir
kız çocuğunu dillendiriyor. Bazı anneler kızlarını hiç okutmazken, bu anne kız çocuğunu
okula taşıyor…. Çocuk büyüyor, ağırlaşıyor,
anne yaşlanıyor. Bu kez fedakar anne çocuğu
bir yük arabasıyla sürüklüyor okula! Bu kurgu
Çukurova’nın ünlü bir ressamını öyle etkilemiş
ki, resmetmeye hazırlanıyormuş öyküyü.
Ümmiye Hanım’ın meme kanseri, ozon tabakasıyla ilgili oyunları, öyküleri de var.
Oyunlarını sahnelemek için
oluşturduğu köy tiyatrosuyla
Afife Jale ödülü bile almış, fakat
her nedense bu ödül oyunu yazan Ümmiye Hanım’a değil de,
köy okulunun müdürüne verilmiş.
Çağdaş Yaşam Derneği üyelerinin ona getirdiği kitaplar sayesinde Afife Jale’nin yaşamını incelemiş. Ödül almak umurunda
değil ama keşke bu onurlu kadının adını ben taşısaydım diyor!
Köy tiyatrosu yaparken, bir gün muhtardan,
“yahu tiyatro nasıl bir şey, bizi tiyatroya götürüver hele” diye rica edivermiş. Mersin’e
“Fehim Paşa Konağı’”nı izlemeye gitmişler.
Oyuncular, “tiyatro ne hale geldi, köylülerin
eline düştü” diye aşağılamış Arslanköylü kadınları. Günlerce ağlamış lastik ayakkabılı,
şalvarlı Ümmiye Hanım…Ama leyleği havada
görmüş. Pelin Esmer, onun tiyatro macerasını bir belgesel haline getirerek, San Sebastian Festivali’nde ödül almış. Ümmiye Hanım,
Mersinli tiyatrocuların küçümsediği şalvarı ve
lastik ayakkabılarıyla festivalde ayakta alkışlanmış.
Ümmiye Hanım’ın, Shakespeare’i seçmesinin
nedeni, koca koca sözlere anlam katabilmek.
“Bugüne kadar benim yazdıklarım artık küçük
kaldı, şimdi büyük bir adamın büyük sözlerinden ders çıkarma zamanı” diyor.
Ancak köylülerin meseleyi yadırgamaması
için, kılıçlar oklavadan yapılmış, taçlar tahtadan kesilmiş. Ophelia Feraye olmuş, Hamlet
Hamit!
Oyunda basma elbiseler , lastik ayakkabılar
giyiliyor.Provalar, marul dikerken yapılmış.
Marul diktiğiniz zaman ayaklarınız su içinde
kalırmış! Yani lastik ayakkabı olmazsa olmaz.
Ümmiye Hanım, oyunu en az otuz kez okuduğunu söylüyor. Shakespeare’in diğer oyunlarını da okumuş. Othello, Venedik Taciri’nden
keyif almış. Macbeth’i bir türlü bulamamış.
Tüm bunları da mum ışığında yapmış. Çünkü
bir sır gibi saklıyor ama evinin elektriğini dört
aydır ödeyemiyor. Evinin üstü toprak, duvarları naylon. Benim ziyaret ettiğim gün Mersin’de
hava 40 derece sıcakken, Arslanköy’de rüzgar
esiyordu. Kışın ise kar ve fırtınadan yollar kapanırmış!
Neden Hamlet peki?
Ümmiye Hanım, Hamlet’i seçmelerinin nedenini Shakespeare’in çıkarcılık ve bencilliği zarif
bir dille anlatmasına yoruyor. “Sakıp Sabancı
bile olsa, parayı mezara götüremiyor” diye devam ediyor. Paraya tamah olmamak, kardeşin
kardeşi vurmaması, üfürükçüler, büyücülere
inanılmaması oyunun diğer temaları.
Arslanköy’ü ziyaret eden ilk tiyatrocuymuşum.
Arslanköy’den gece karanlığı basmadan ayrıldım. Benden biraz sonra Ümmiye Hanım’ın
eşi gündelikten dönmüş. Eve günlük ekmek
parasını getirmiş.
Yeni belediye başkanı (Arslanköy belde olmuş)
da beni ertesi gün arayarak, Arslanköy’e bir
halk eğitim merkezi yapacağının ve Ümmiye
Hanım’ın topluluğunun devletin özel tiyatrolara desteğinden yararlanması için girişimde
bulunacağının müjdesini verdi. Bakanlığın politikasında Anadolu’daki tiyatroların desteklenmesinin olduğunu bildiğim için içim rahat.
Nice Ümmiye Koçak’ların yetişmesi dileğiyle
̇
̇ Aralık 2011
Köy-Koop Merkez Birliği
GÜNCEL
19
SPOR YAPMAYA MECBURSUNUZ...!
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
BAŞLARKEN…
Obezite, kalp, damar, şeker, tansiyon, kolesterol vs. Son yıllarda bu sözcüklere etrafınızda,
sohbet ortamlarında ve medyada sıkça rastladığınızı gayet iyi biliyoruz. Peki ne anlama
geliyor bu sözcükler ve neden bu kadar gündemde?
Anlamı şu, spor yapmayan, spor yapmayı alışkanlık haline getirmeyen ya da başka deyişle
sporu hayatının bir parçası haline dönüştüremeyen bireyler ve toplumlar için yukarıda sayılan sözcükler sık rastlanılan duraklardır.
Bu sözcüklerden başlangıç için sadece OBEZİTEyi ele aldığımızda Türkiye için tehlikeli
rakamlarla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Genel anlamıyla vücutta yağ oranının
normalden fazla artması anlamına gelen Obezite ile Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma
Derneği ile Obezite ve Lipit Hipertansiyon
Grubunun, 3 yılda 7 bölgede 24 ilde 10 binden
fazla insan üzerinde yaptığı araştırma sonuçları günden güne şişmanlayan bir toplum olduğumuzu ispatlamaktadır.
Araştırma sonuçlarına göre her 100 Türk kadınından 40 ı ve her 100 Türk erkeğinden 20
si obez. Acı olan bu sayının yıldan yıla artma-
TARLA ZİRAATI
a) Kışı ılık geçen yerlerde ilkbaharda
ekilecek tarlalar sürülür ve açmalar
yapılır. Ekimle birlikte gübre verilmemiş tarlalara gereken gübreler
verilir.
▶▶ 7 Aralık 2011 Tarihli ve 28135 Sayılı
Resmî Gazete, Sebze ve Meyve Ticareti
ile Hal Kayıt Sistemi Hakkında Tebliğ
(2011/1)
b) Yeşil gübre amacıyla Güneyde
bakla ekimi yapılır.
▶▶ 9 Aralık 2011 Tarihli ve 28137 Sayılı
Resmî Gazete, Hayvancılık Desteklemeleri
Hakkında Uygulama Esasları Tebliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No:
2011/53)
c) Kabarık tarlalar loğ denilen yuvarlak silindir taşlarla bastırılır. Sık
olan hububat tarlalarında filizler
hayvanlara yedirilir.
d) Ambarlarda gWerekli koruma ve
mücadele işleri yapılır.
▶▶ 14 Aralık 2011 Tarihli ve 28142 Sayılı
Resmî Gazete, 2011/2511 Van’da Meydana
Gelen Depremler Nedeniyle Zarar Gören
Hayvan Yetiştiricilerine Yem Desteği
Ödenmesi Hakkında Karar
MEYVECİLİK
a) Fidan çukurları açılır. Bahçe toprakları uygun yerlerde derince bellenir ve gübrelenir.
b) Fidanların sökülmeleri, katlanmaları ve dağıtım işleri yapılır. İklimi ılık olan, bölgelerde fidan dikimleri yapılır. Zeytin fidanları dikilir.
Elma ve armut tohumları tavalara
ekilir.
▶▶ 22 Aralık 2011 Tarihli ve 28150 Sayılı
Resmî Gazete, Van’da Meydana Gelen
Depremler Nedeniyle Zarar Gören Hayvan
Yetiştiricilerine Yem Desteği Ödenmesi
Hakkında Uygulama Esasları
1
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
2
3
4
5
6
7
• Fazla kalorilerinizin yakıldığını ve zayıfladığınızı göreceksiniz,
• Kolay ve kaliteli uykuyla tanışacaksınız,
• Kas gücünüzün ve dayanıklılığınızın arttığını göreceksiniz,
• Değişen fiziksel görünümünüz sizi daha
mutlu edecek,
• Kendinize güven duyacaksınız.
Özetle, spor yaptıkça, sıkıntılarınızın azaldığını, varsa fazla kilolarınızdan kurtularak
neşelendiğinizi ve hayattan daha fazla zevk
aldığınızı göreceksiniz. En başında söylendiği
gibi tüm bunlar için SPOR YAPMAYA MECBURSUNUZ..!
Spor dolu günler sizinle olsun…..
OCAK AYI TARIM TAKVİMİ
Mevzuat
TARIM BULMACA
sıdır. Sonuçlar ilginç bilgileri de beraberinde
getirmiş.İllere bakıldığında en çok obez vatandaşın Çanakkale ilinde ve en az obez vatandaşında Van ilinde olduğunu ortaya çıkmış. Ve
en tehlikeli ölçülerden biri olan bel çevresi en
geniş olanların yaşadığı ilin Antalya olması,
hafif ve sağlıklı kabul edilen Akdeniz mutfağının göründüğü kadar da masum olmadığının
ispatıdır. Elbette bu oranlarda kişi başına düşen gelir, beslenme alışkanlıkları gibi etkenler
doğuya doğru gidildikçe obez sayısının azalmasını bir ölçüde açıklıyor.
Gelelim en tehlikeli sonuçlara! Çocuk ve gençlerdeki obezleşme oranının yurt genelinde %
25-30 lara ulaşması sporun gerekliliği konusunda bizi bir kez daha haklı çıkartıyor.Hareketsizlik, gereğinden fazla süre bilgisayar ve
televizyon karşısında zaman geçirme, sağlıksız
okul kantinleri ve fast food denen beslenme
alışkanlıkları ve daha bir sürü nedenden dola-
yı günden güne obezleşen bir çocuk gençlik var
önümüzde.Sorunun apaçık ortaya konulduğu
konuda ise çözüm basit ve tek…
SPOR YAPMAYA MECBURSUNUZ..!
Spor yaptığınızda başınıza geleceklerden sadece birkaçı:
• Yaşam kaliteniz artacak,
• Performansınız gelişecek,
• Kalp rahatsızlığı riskiniz azalacak,
• Yüksek tansiyon riskiniz azalacak,
• Kanınızdaki iyi kolesterol (HDL) artacak
• Kalp damar dolaşımınız gelişecek,
• Kalp krizi geçirirseniz hayatta kalma şansınız artacak,
• Kalbiniz daha verimli pompalama işlevi yapacak,
• Kalp atım sayınız düşecek,
• Çarpıntı riskiniz azalacak,
• Baş ağrılarınızdan kurtulacaksınız,
• Kabızlık,bel ağrısı,kas ağrısı gibi birçok rahatsızlığa elveda diyeceksiniz,
• Stresle daha kolay başa çıktığınızı göreceksiniz,
• Varsa şeker hastalığınızın gelişme riskini
azaltacaksınız,
• Eklem rahatsızlıklarından kurtulduğunuza
şahit olacaksınız,
• Kemik erimesi rahatsızlığınız varsa riskin
gelişmesi azalacak,
c) Zeytin ve turunçgillerde budama
yapılır. Kalem aşısı hazırlığına başlanır.
d) Bütün meyve bahçelerinde kış
ilaçlaması yapılır.
e) Turunçgiller, muz ve hurma hasadı yapılabilir. Ambalaj ve pazarlama işleri devam eder. Ambarlarda
tekniğe uygun bir şekilde muhafaza
edilir.
SEBZECİLİK
a) İklimi uygun yerlerde seralarda turfanda sebzecilik işleri devam
eder.
b) İklimi uygun bölgelerde sıcak
yastık hazırlıkları başlar. Ay sonuna
doğru tohumlar sıcak yastıklara ekilir. Bazı sebze fidelerinde şaşırtma
yapılır.
c) Geç kalmış bahçe belleme işleri
tamamlanır. Çeşitli gübreler uygulanır.
d) Ilık iklimli bölgelerde bazı sebzelerin ekimi yapılır.
e) Seralarda ve sıcak yastıklarda
sulama, uç alma ve çapalama işleri
yapılır.
f) Sera ve sıcak yastıklarda çeşitli zararlılarla mücadele işlemleri yapılır.
g) Lahana, kıvırcık salata, pırasa,
ıspanak, maydanoz gibi kış sebzelerinin hasadı yapılır. Ambarlarda
ve soğuk hava depolarında sebzeler
muhafaza edilir. Ambalajlanarak
pazara sevkedilir.
BAĞCILIK
a) Ilık bölgelerde asma dipleri açılır.
Boğaz kökleri temizlenir. Gübreleme yapılabilir. Bazı ılıman bölgelerde derin krizme yapılır.
b) Soğuk hava depolarında muhafaza edilen üzümler piyasaya sevkedilir.
HAYVANCILIK
a) Birçok yerlerde hayvanlar ahırda
olduğu için ahırların bakımı önemlidir. Ahırlar temizlenmeli, havalandırmalı, hastalıklarla mücadele için
önlemler alınmalıdır.
b) Hayvanlar çeşitli yemlerle beslenmeli, zararlılarla mücadele edilmeli ve havalar temiz tutulmalıdır.
c) Doğum hazırlıklarına başlanır.
d) Bazı ılık bölgelerde hayvanlar
meralarda otlatılır.
Y. İzzettin BAŞER
8
9
10
11
12
Soldan Sağa
1- Merkez Birliğimize üye olanlara verilen ad... 2- Afrika’da bir
ülke... Lakırtı, kelam. 3- Bir milyar metreye eşdeğer metrik uzunluk birimi.... Silah olarak kullanılan, ucu sivri, iki ağzı da keskin
bıçak... Şaşma, şaşkınlık bildiren bir söz. 4- İsim... Karakter... İçi
boş, değersiz, bilgisiz... 5- Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü...
Çok karşıtı... Düşünce 6- Köpek... Bir nota... Tezgâhta, halının düz
dokunmasını sağlayan araç 7- Eksiklik, noksan, nakısa... En kısa
zaman...8- Su kanalı... Nağme, hava 9- Bir binek hayvanı... Mesafe... Arının yaptığı 10- Bir nota... Bir sulama yöntemi... 11- Mal,
ticaret malı... Mikroskop camı 12- Sözünün eri, güvenilir kimse...
Yavru yetiştirecek duruma gelmiş olan hayvan.
Yukarıdan Aşağıya
1- Tarımsal üretimin insana ve çevreye zarar vermeden, doğal
dengeyi yeniden kurmaya yönelik bir tarım yöntemi... 2- Müslüman ülkelerde oturan Yunan asıllı kimse... İskambilde koz... Bir
cetvel. 3- Uzaklık belirtir... Satrançta bir taş... Doğal içeceğimiz...
İngilizcede mister’in kısaltılmışı... 4- Asya kıtasındaki toprağımız...
Tane... 5- Kıdemin kısaltılmışı hali... Ağrı dağı... 6- Fal... Petrol çıkan dağımız 7- Birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak 8- Ay
takviminin dokuzuncu ayı... Yavru, çocuk 9- Ekinlerin harmanda
dövülüp taneleri ayrıldıktan sonra kalanı 10- Dumanın bıraktığı...
Macun... Güney Amerika’ya özgü bir hayvan 11- Köylülerin
çeşitli toplantılar yaptıkları yer... 12- Amaca ulaşma, başarma....
İtalya’nın başkenti.
e) Hayvan hastalıklarına karşı koruyucu aşılar yapılır.
TAVUKÇULUK
a) Kümeslerde sık sık havalandırma
ve temizlik işleri yapılır,
b) Kuluçka hazırlıklarına başlanabilir.
c) Kümes hayvanları genel olarak
içeride beslendiklerinde çeşitli ve
uygun yemlerle beslenmelidir.
d) Kümeslerde hayvanların çeşitli
hastalıklara karşı koruyucu aşıları
yapılmalıdır. İlaçlar yemlerle verilmelidir.
ARICILIK
a) Arılar devamlı olarak kovanda
olduklarından kovan ağızlarının temizliği ve havalandırma yapılır.
c) Arılar için yeteri yem yoksa bez
parçasına toz şeker konarak kovan
içine yerleştirilir. Uyuyan arıların
düşüp ölmemesi için kovan ve petekler sarsılmamalıdır.
d) Kovanlarda görülmesi muhtemel
hastalık ve zararlılarla mücadele
edilir.
Sultangazi Pirinçli Köyü Yolu Üstü No.15 Habibler/İSTANBUL • Tel: 0212 595 15 31 • Fax: 0212 595 48 30 • www.tulsanmakine.com.tr • www.milkingmachinery.com
SÜT SAĞIM
SİSTEMLERİ
TULSAN

Benzer belgeler

ULUSLARARASI KOOPERATİFLER BİRLİĞİNDEN (ICA) MESAJ VAR

ULUSLARARASI KOOPERATİFLER BİRLİĞİNDEN (ICA) MESAJ VAR Bakanlıkca gerekli görülmesi halinde kooperatifler ve üst kuruluşlarını olağanüstü genel kurul toplantısına çağırır. Kooperatif üst kuruluşlarının olağan ve olağanüstü genel kurul toplantılarında B...

Detaylı