gelişim psikolojisi - Kpssegitimmerkezi.com
Transkript
gelişim psikolojisi - Kpssegitimmerkezi.com
[Bu dosyada yer alanlar 2011 KPSS Eğitim Bilimlerine yönelik bilgilerdir. Söz konusu bilgiler KMS-KPSS’de çıkmış sorular dikkate alınarak hazırlanmıştır. KPSS’de çıkan sorularda dikkate alınarak konunun önemine göre, konuların anlatımında ayrıntıya girilen noktalar olduğu gibi, özet geçilen yerlerde olmuştur.] Hata ve önerilerinizi lütfen bildiriniz! Mail: [email protected] ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ MURAT CİVELEK – REHBER ÖĞRETMEN ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ I. ÜNĠTE – TEMEL KAVRAMLAR I. ÜNĠTE – TEMEL KAVRAMLAR 1. Öğrenme ve Performans: Tekrar ve yaşantı sonucu davranışlarda meydana gelen nispeten kalıcı izli bir değişmedir. Mesela; sobadan eli yanan bir çocuğun bir daha sobayı ellememesi bir öğrenmedir. 3-) Büyüme: Organizmanın beden yapısında zamana bağlı olarak gerçekleşen nicel değiĢikliklerdir. Büyüme yalnız bedensel gelişimdir. Mesela; boyun uzaması, süt dişlerin çıkması. Öğrenme içsel bir süreçtir ve doğrudan gözlenemez. Gözlemlenen bireyin performansı ya da davranışıdır. Performans öğrenme sonucu gözlemlenebilecek davranışlardır. 4-) OlgunlaĢma: Organizmanın, hem bedensel hem de zihinsel (bilişsel) değişim süreciyle ortaya çıkan durumdur. Organizmanın herhangi bir organının, o organdan beklenen görevi yapabilecek seviyeye erişmesidir. Mesela; on aylık bebeğin emeklemesi, 1.5 yaşındaki bir çocuğun yürümesi. Öğrenmenin üç önemli özelliği vardır. Her öğrenmede az veya çok bir davranıĢ değiĢikliği mutlaka olur. Davranışın öğrenilmiş olduğunu söyleyebilmek için sürekliliğin/kalıcılığın olması gerekir. Yani oldukça uzun süre bu davranışın devam etmesi gerekir. Öğrenmede söz konusu olan davranış değişikliği tekrar ve yaĢantı sonucu meydana gelmiş olması gerekir. Yoksa her davranış değişikliği öğrenme değildir. Olgunlaşma öğrenmenin ön koşulur. Eğer organizma bir şeyi öğrenebilme olgunluğunda değilse öğrenme gerçekleşemez. Mesela; çocuğun bisiklete binebilmesi için belli bir fiziksel seviyeye (olgunlaşmaya) ulaşmış olması gerekir. Bu fiziksel seviye ile kastedilen sinir, kas ve zihin gelişiminin belli bir olgunluğa ulaşmasıdır. 5-) Geçici DavranıĢlar: Bireyin sürekli olarak göstermediği, belli zamanlarda ve durumlarda ortaya çıkan (alkol aldığında, rüya gördüğünde, ağır ilaç veya uyuşturucu kullandığında, ağır ateşli hastalıklarda) öğrenme ürünü sayılmayan davranışlardır. Ayrıca hormonal salgılara bağlı değişikliklerden terleme, kızarma gibi davranışlar da öğrenme değildir. Mesela; narkoz halinden uyanırken söylenen sözler, aşırı alkol alan birinin kaba ve ölçüsüz konuşması, uyurgezer birinin gece dışarı çıkıp yürümesi. Uyarı: Ġçdürtü, içgüdü, refleks, büyüme ve olgunlaĢma sonucu meydana gelen davranış değişiklikleri öğrenme değildir. Öğrenme ürünü sayılmayan davranıĢ değiĢiklikleri 1-) Ġçgüdü: Hayvanlar tarafından bilinçsizce yapılan kalıtsal (doğuştan) ve otomatik davranışlardır. Mesela; örümceğin ağ kurması, tırtılın koza yapması, arının bal yapması gibi. 2. Öğretme: Okullarda planlı ve programlı olarak yürütülen ve bir hedefe yönelik olan eğitim faaliyetlerine denir. Ġçgüdü davranıĢlarının özellikleri a) Öğrenilmemiştir yani doğuştandır (Kalıtımsaldır). b) Sadece hayvanlara özgüdür. c) Otomatiktirler. Yani niçin yapıldığı hayvan tarafından bilinmez. d) Türe özgüdür. Bir türe mensup olanlar aynı içgüdüsel davranışlarda bulunurlar. Yani o içgüdü davranışı o türün tüm bireylerinde görülür. Mesela; miyavlamak içgüdüsü kedi türünün tüm bireylerinde görülür. e) Belirli zaman ve şartlar oluştuğunda ortaya çıkar. Mesela; leyleklerin sonbaharda göç etmesi, yarasaların geceleri uçması. 3. Eğitim: Bireyden istenilen davranışları oluşturma sürecidir. 4. YaĢantı (Deneyim): Bireyin çevresiyle etkileşimi sonucu bireyde kalan izdir. 5. Uyarıcı (Uyaran): Duyu organlarını harekete geçiren ve organizmada tepkiye yol açan her türlü iç (açlık, susuzluk vb.) veya dış etkene (ışık, ses vb.) uyarıcı denir. 2-) Refleks: Belirli uyarıcılara karşı gösterilen ani ve istemsiz (bilinçsizce) tepkilerdir. Refleksler kalıtsal (doğuştan), otomatik yani öğrenmeye dayanmayan tepkilerdir. Refleksler organizmayı zararlı uyarıcılar karşısında koruma görevi yapar. Refleksler, hem insanlarda hem de hayvanlarda görülür. Yani belli bir türe özgü değildir. Mesela; aksırma, göz kırpma, ışık karşısında göz bebeklerinin büyüyüp küçülmesi, çok sıcak bir nesneye eli değen birinin hemen elini geri çekmesi. 6. Tepki (Davranım): Uyarıcıların organizmayı etkilemesi sonucu gösterilen her türlü davranışa tepki denir. Başka tanıma göre uyarıcıların organizmada meydana getirdiği her türlü fizyolojik ve psikolojik değişmelerdir. Tepki başkaları tarafından gözlenebiliyorsa açık tepkidir. Mesela; gülmek, koşmak. Tepki başkaları tarafından gözlenemiyorsa kapalı tepkidir. Mesela; düşünmek, rüya görmek, bir matematik problemini zihinden çözmek. -1- ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ I. ÜNĠTE – TEMEL KAVRAMLAR Olumsuz pekiştireçler organizma için istenmeyen uyarıcılardır. Mesela; çok soğuk olduğu için ders çalışamayan bir öğrenci, sakat olduğu için oynayamayan futbolcu, kırmızı kart yediği için oynayamayan oyuncu örneklerinde altı çizili ifadeler olumsuz pekiştireçdir. 7. DavranıĢ: Organizmanın içten veya dıştan gelen uyarıcılara karşı gösterdiği açık, kapalı (gizli), gözlenebilen, gözlenemeyen her türlü etkinliğine davranış denir. Kısacası organizmanın her türlü etkinliğine davranış denir. Davranışlar üç türlü olarak incelenir. a) DoğuĢtan getirilen davranıĢlar: Öğrenme ürünü olmayan, organizmanın yaşamını ve tür olarak devamını sürdürmesinde kullandığı davranışlardır. Bunlar: İçgüdü, içdürtü ve refleks davranışlarıdır. c) Birincil (ÖğrenilmemiĢ) PekiĢtireçler: Öğrenilmemiş olan, her türlü organizmada doğuştan etkili olan, organizmanın temel biyolojik ihtiyaçlarını gideren uyarıcılardır. Mesela; su, yiyecek, içecek, uyku birincil pekiştireçdir. b) Geçici davranıĢlar: Bireyin sürekli olarak göstermediği, belli zamanlarda ve durumlarda ortaya çıkan (alkol aldığında, rüya gördüğünde, ağır ilaç veya uyuşturucu kullandığında, ağır ateşli hastalıklarda) öğrenme ürünü sayılmayan davranışlardır. Ayrıca hormonal salgılara bağlı değişikliklerden terleme, kızarma gibi davranışlar da öğrenme değildir. Mesela; narkoz halinden uyanırken söylenen sözler, aşırı alkol alan birinin kaba ve ölçüsüz konuşması, uyurgezer birinin gece dışarı çıkıp yürümesi gibi. Birincil pekiştireçlerle ilgili olarak bir hastalıktan, stresten kurtulma ya da hoş olmayan durumdan kaçınma süreci birincil kazanç’tır. d) Ġkincil (ÖğrenilmiĢ) PekiĢtireçler: Doğuştan getirilmeyen etkisini sonradan öğrenme yoluyla kazandığımız pekiştireçlerdir. Mesela; para, madalya, diploma, takdir belgesi, onaylanma isteği birer ikincil pekiştireçdir. c) Öğrenme ürünü olan davranıĢlar: Doğuştan getirilmeyen ve öğrenme sonucu meydana gelmiş kalıcı izli davranışlardır. Mesela; teneffüs zili çaldığında teneffüse çıkılması bir öğrenmedir. İkincil pekiştireçlerle ilgili olarak bir hastalığa, strese ya da hoş olmayan duruma bağlı olarak elde edilen dışsal avantajlar ikincil kazanç’tır. Mesela; bir bireyin hasta olduğu için ailesinden gördüğü ilgi, Bir bireyin sakat olduğu için toplumda veya yasalarda bazı haklar elde etmesi. Öğrenme ürünü olan davranışların üç önemli özelliği vardır: Her öğrenmede az veya çok bir davranıĢ değiĢikliği mutlaka olur. Davranışın öğrenilmiş olduğunu söyleyebilmek için sürekliliğin/kalıcılığın olması gerekir. Yani oldukça uzun süre bu davranışın devam etmesi gerekir. Öğrenmede söz konusu olan davranış değişikliği tekrar ve yaĢantı sonucu meydana gelmiş olması gerekir. Yoksa her davranış değişikliği öğrenme değildir. Uyarı: İkincil pekiştireçler, etkilerini daha çok klasik koşullanma yoluyla, birincil pekiştireçlerle eşlenerek kazanırlar. İkincil pekiştireçler öğrenmeye dayalı olduğu için etkisi her canlıda farklıdır. 9. PekiĢtirme: Pekiştireç kullanarak davranışın yapılma olasılığını artırma işlemine pekiştirme denir. a) Olumlu PekiĢtirme: İçinde bulunulan duruma hoş bir uyarıcının (Olumlu pekiştirecin) eklenmesiyle davranışın tekrarlanma olasılığının artırılmasıdır. Mesela; matematik dersinden 5 alan bir öğrenciye ailesinin bir hediye alması, takımda çok iyi oynayan ve görevini iyi yapan oyuncuya takım yönetiminin prim vermesi. 8. PekiĢtireç: Davranışın yapılma olasılığını artıran uyarıcılara pekiştireç denir. Pekiştireçler farklı şekillerde kendi içinde türlere ayrılır. a) Olumlu PekiĢtireçler: Davranışın hemen ardından verilerek davranışın ortaya çıkma ve tekrarlanma olasılığını artıran uyarıcılardır. Olumlu pekiştireçler organizma için istenilen uyarıcılardır. Bunlar ödül olarak nitelendirilebilir. Mesela; takdir edilmek, statü kazanmak, plaket almak, takdirname almak. b) Olumsuz PekiĢtirme: İçinde bulunulan durumda mevcut ve hoş olmayan bir uyarıcıyı (Olumsuz pekiştirecin) ortamdan kaldırarak istenilen davranışın tekrarlanma olasılığının artırılmasıdır. Mesela; anne ve babası sık sık tartışan bir öğrencinin, evdeki huzursuzluk ortamından kaçınmak için dersler bittikten sonra çeşitli bahaneler üreterek okulda kalma süresini uzatması (2010 KPSS). Başı ağrıdığı için ders çalışamayan bir öğrencinin ağrı kesici ilacı içmesi sonucu baş ağrısının iyileşmesi. Soğuk odada çalışan bir öğrencinin odasına soba kurulması. b) Olumsuz PekiĢtireçler: Ortama konulduğunda organizmada rahatsızlık uyandıran ve ortamdan çıkarıldığında zaman davranışın ortaya çıkma ve yapılma olasılığını artıran uyarıcılardır. Yani belli bir davranış yapıldıktan sonra, organizmayı rahatsız edici bir durum ortadan kalkarsa o zaman aynı davranışın yapılma olasılığı artar. -2- ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ I. ÜNĠTE – TEMEL KAVRAMLAR i) Dolaylı PekiĢtirme: Davranışı değiştirilmek istenen kişi değil de onun tanıdığı, bildiği veya gördüğü bir başka kişi istendik davranışından dolayı pekiştirilmesidir. Bu pekiştirmeyle birey, pekiştirilen kişiyi model almakta ve kendisi de aynı davranışı yapmaya güdülenmektedir. Mesela; bir futbol takımında iyi oynayan bir oyuncuya prim verilmesi sonucu, takımdaki diğer oyuncuların da daha iyi oynamaya çalışması. c) Ġçsel PekiĢtirme: Pekiştirme bireyin kendisi tarafından, kendisine yönelik yapılıyorsa buna içten pekiştirme denir. Bu pekiştirmede birey başkalarının tepkilerine aldırmadan kendi kişisel standartlarına ulaşmak için çaba harcar. Mesela; sınavda iyi not alan bir öğrencinin kendisini ödüllendirmek için sinemaya gitmesi. Kreşte arkadaşına vuran Hasan, öğretmenin verdiği oturma cezasına aldırmamış “Oh, iyi ki de vurdum o da benimle alay etmişti, ona günün gösterdim, çok iyi oldu.” diyerek rahatladığını hissetmesi (2009 KPSS). j) Ayrımlı PekiĢtirme: Pekiştirecin istendik davranışta verilmesi, fakat istenmeyen davranışta da pekiştirecin verilmemesi işlemidir. Mesela; bir öğretmen öğrencileri söz alarak konuştuklarında pekiştirip, söz almadan konuştuklarında ise pekiştirmemesidir. d) DıĢsal PekiĢtirme: Pekiştirme işleminin bireyin çevresindekiler tarafından yapılmasıdır. Mesela; güzel gol atan oyuncuya teknik direktörün aferin demesi gibi. k) Doğal – PlanlanmamıĢ PekiĢtirme: Önceden belirlenmediği ve beklenmediği bir durumda davranışın hemen ardından istendik, hoş bir durumla karşılaşılması sonucu bu davranışın sürdürülmesi işlemidir. Mesela; eline geçirdiği bir lolipopu Refleksif olarak emen ve bundan zevk alan bir bebeğin daha sonra da bir lolipop gördüğünde emmesi. e) Maddi ve Manevi PekiĢtirme: Pekiştirme işleminde kullanılan araç maddi bir değer taşıyorsa maddi pekiştirme, maddi değer taşımıyorsa manevi pekiştirmedir. Mesela; bir işyerinde iyi çalışan elemana ikramiye verilmesi maddi pekiştirmeye, bu elemanı takdir etmek veya aferin demek ise manevi pekiştirmeye örnektir. l) PlanlanmıĢ PekiĢtirme: Önceden belirlenen bir pekiştirecin, yine önceden belirlenen bir davranışın ardından verilmesi işlemidir. Mesela; bir öğretmenin yaptığı testte tüm sorulara doğru cevap verene kalem hediye etmeyi taahhüt edip bunu yapması. f) Simgesel Ödülle PekiĢtirme: Bireyin simgesel ödülleri toplayarak daha sonra gerçek ödüle dönüştürdüğü pekiştirme işlemine simgesel pekiştirme denir. Mesela; her ödeve bir artı veren ve toplam on artı kazananlara kalemlik hediye eden bir öğretmenin kullandığı pekiştirme işlemi gibi. (2009 KPSS) 10. Ceza: Organizmada istenmeyen bir davranışı ortadan kaldırmak veya tekrarlanma olasılığını azaltmak için yapılan uygulamadır. Ceza; organizmanın istemediği bir şeyin verilmesi veya istediği bir şeyin verilmemesi şeklinde gerçekleşir. g) Sembolik PekiĢtirme: Sosyal kabulü veya onayı gösteren ve maddi değeri olmayan tek bir nesnenin pekiştireç olarak kullanılmasıyla gerçekleştirilen pekiştirme işlemidir. Mesela; öğrencilere teşekkür, takdir belgesi verilmesi. a) Birinci tip ceza: Organizma için olumsuz sayılan uyarıcıların ortama katılarak davranışı ortadan kaldırma veya davranışın tekrarlanma olasılığını azaltma amacıyla uygulan cezadır. Mesela; eve geç gelen gence kızılması, maçı kaybeden sporcuların antrenman sayısının artırılması, yaramazlık yapan çocuğun ağzına biber sürülmesi. h) PekiĢtirme-KarĢı PekiĢtirme: İstenilen ya da istenilmeyen bir davranış devam ediyorsa ortamda bunu pekiştiren bir uyarıcının varlığı söz konusudur. Mesela; bir anne çocukları yaramazlık yapmasınlar diye onlara çikolata veriyorsa ve çocuklar yaramazlık yapmaya devam ediyorsa, annenin çikolata vermesi yaramazlık yapma davranışını pekiştirmektedir. Çünkü çocuklar her yaramazlık yaptığında çikolata alacaklarının farkındadır. b) Ġkinci tip ceza: Bireyin yaptığı bir davranışa karşılık, organizma için olumlu sayılan ortamdaki uyarıcıların ortamdan çıkarılarak istenmeyen davranışın ortadan kaldırılması veya tekrarlanma olasılığının azaltılması amacıyla uygulanan cezadır. Mesela; bir futbolcuya kırmızı kart gösterilmesi, trafik suçu işleyen sürücünün ehliyetine el konulması, ders çalışmayan bir öğrencinin bilgisayarının kaldırılması, borcunu ödemeyen bir bireyin evine haciz gelmesi, testini çözmeyen öğrencinin teneffüse çıkarılmaması. Sürekli olarak olumsuz davranışların üstüne gitmek veya sadece olumsuz bir durum gerçekleştiğinde pekiştirme işlemi yapmak bu duruma sebebiyet verir. Çünkü pekiştireçde hedef şaşırmış durumdadır. Mesela; öğrenciye sürekli susmasını söylemek, sürekli sessiz olunuz diye bağırmak bir süre sonra öğrencilerin gürültü çıkarma eğilimini arttırmaktan başka bir işe yaramamaya başlar. Öğrenci artık siz sessiz olun dedikçe daha çok konuşmak isteyecektir. Uyarı: Olumsuz pekiĢtireci ceza olarak nitelendiremeyiz. Çünkü cezada istenmeyen davranışları ortadan kaldırma amacı bulunurken, olumsuz pekiştireçde ise bir davranışı ortaya çıkarma amacı bulunur. -3- ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ I. ÜNĠTE – TEMEL KAVRAMLAR b.2) Zaman aralıklı pekiĢtirme tarifeleri: Sabit aralıklı ve değişken aralıklı diye iki türlüdür. Sabit aralıklı tarifede; Organizmanın belli bir zaman dilimi içinde yer alan davranışları pekiştirilir. Organizma pekiştirecin ne zaman verileceğini bilir. Mesela; memurların her ayın 15’inde maaşlarını almaları, her hafta başında çocuğa harçlık verme. DeğiĢken aralıklı tarifede; Pekiştirecin ne zaman verileceği belli değildir. Pekiştireç bazen erken, bazen geç verilebilir. Değişken oranlı tarifeden sonra sönmeye karşı en dirençli tarifedir. Mesela; bir işçiye aylık ücretini o ay içinde herhangi bir günde verme, öğretmenlerin bazen haftada bir, bazen iki haftada bir ödev kontrolünü yapması. Artan aralıklı tarifede; pekiştireç belli bir zaman aralığından sonra verilir ve bundan sonra pekiştirecin verilmesi için geçmesi gereken zaman organizma her pekiştirildiğinde sistematik olarak arttırılır. Mesela; bir baba SBS’ye hazırlanan oğluna ilk olarak 2 günde bir futbol oynamasına izin verdi, sonrasında 4, 8, 16 günde bir izin vererek oğlunun ders çalışmasını pekiştirmesi. Uyarı: Ceza davranış kazandırırken kullanılması uygun bir yöntem değildir. Bu nedenle Skinner cezaya alternatif olarak şu önerileri getirmiştir. 1. İstenmeyen davranış açığa çıkmadan davranışa neden olan ortamı değiştirme. Yani istenmeyen davranışlar açığa çıkmadan tedbir alma. 2. İstenmeyen davranışı bıkıncaya kadar yaptırma 3. İstenmeyen davranışı pekiştirmeyip sönmesini bekleme 4. İstenmeyen davranış çocuğun gelişimsel bir özelliği ise o gelişimsel dönemin geçmesini bekleme 5. Ara verme (time out): İstenmeyen davranışı yapan bireye ortamdan uzaklaştırılır ve daha farklı ve sakin bir ortama koyulur. 6. Görmezden gelme (karĢılık vermeme): İstenmeyen davranışın görmezden gelinmesi yani o davranışa karşılık verilmemesidir. Davranışçı kurama göre uzun vadede davranışın sönmesine yol açar. İlk başlarda görmezden gelindiğinde sönmesi istenilen davranışın sıklığı artar, fakat uzun vadede o davranış söner. Görmezden gelme yapılırken aynı zamanda doğru davranışlar da hemen pekiştirilmelidir. 12. Premack Ġlkesi (Büyükanne Kuralı, Etkinlik PekiĢtirilmesi): Yapılması daha fazla tercih edilen davranışın, daha az tercih edilen davranış için pekiştireç olarak kullanılmasıyla gerçekleşir. Yani istenmeyen bir davranışı yaptırmak için istenen bir davranışı ön şart koşularak gerçekleşen tekniktir. Premack ilkesinde istenmeyen davranışı yaptırmak için genellikle etkinlikler pekiştireç olarak kullanılır. Mesela; bir annenin, ödevini yapmak yerine sokakta oyun oynamayı tercih eden oğluna ödevini bitirdiği takdirde sokakta oynamasına izin vereceğini söylemesi (2010 KPSS). 11. PekiĢtirme Tarifeleri: 2 türlüdür. a) Sürekli pekiĢtirme: Yapılan her istendik davranışın pekiştirilmesidir. Yeni bir davranışın kazandırılmasında etkilidir. Sönmeye karşı en az direnç gösteren pekiştirme tarifesidir. b) Aralıklı (kısmi, sürekli olmayan) pekiĢtirme: Oran aralıklı ve zaman aralıklı diye iki türlüdür. 13. KoĢullu AnlaĢma: İki şekilde yapılır. Bireyin kendi kendisiyle yapmış olduğu anlaşma ve bireyler arasında yapılan anlaşma. Genel olarak koşullu anlaşma bireyin istediği sonucu elde etmek için yapması gereken davranışları belirleyen yazılı ve yazısız sözleşmelerdir. Koşullu anlaşmada pekiştireç birey istenen davranışı sergilediği zaman verilir. Koşullu anlaşmada bireyin ulaşacağı sonuçlar ve yapması gereken davranışlar açık bir şekilde tanımlanır. Sözleşmeye (kurallara) uymaması durumunda ise ceza ya da belirlenen olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilir. Mesela; KPSS’yi kazanırsam tatile gideceğim (bireyin kendisiyle anlaşması), sınıfı geçersen sana bisiklet alırım, sen bana yardım edersen ben de sana yardım ederim (bireyler arası anlaşma). b.1) Oran aralıklı pekiĢtirme tarifeleri: Sabit oranlı ve değişken oranlı diye iki türlüdür. Sabit oranlı tarifede; Pekiştireç organizma belli sayıdaki davranışı yaptığı zaman verilir. Mesela; öğrenciler 2 kez ödevlerini yaptıkları zaman bir artı ile ödüllendirilmesi, bir giyim mağazasının her üç ürün alana bir ürün hediye vermesi DeğiĢken oranlı tarifede; Pekiştirmenin kaç davranış sonrasında ortaya çıkacağı belli değildir. Sönmeye karşı en dirençli ve davranışa süreklilik kazandırmada en etkili tarifedir. Fakat bu tarife davranış kazandırıldıktan sonra tercih edilmelidir. Mesela; milli piyango bileti alan bireyin bazen üç kerede, bazen beş kerede ikramiye çıkması. Artan oranlı tarifede; Pekiştireç belli bir sayıda davranıştan sonra verilir ve bunun ardından organizmanın pekiştireci alması için gerçekleştirmesi gereken davranış sayısı her defasında sistematik olarak arttırılır. Mesela; bir baba SBS’ye hazırlanan oğluna, başlangıçta ona çözdüğü her on test için bir bilgisayar oyunu alarak test çözme davranışını pekiştirir. Baba, daha sonra, çocuğun aynı pekiştireci elde edilmesi için çözmesi gereken test sayısını her pekiştirme sonrasında sabit bir miktar artırması artan oranlı pekiştirmedir. Premack ilkesinden farkı; koşullu anlaşmada hem istenen hem de istenmeyen davranışlar kazandırılır (Premack ilkesinde birey tarafından istenmeyen bir davranış kazandırılır). Koşullu anlaşmada her iki taraf yapılacak davranışlara ve ödüle (pekiştirece) ortak karar verir (Premack ilkesinde ödüle karar veren yetişkindir). Premack ilkesiyle ortak özelliği; istenen veya çok yapılan bir davranış, az yapılan veya istenmeyen bir davranışa koşul olmasıdır. -4- ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ II. ÜNĠTE – ÖĞRENMEYĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLER GüdülenmiĢ davranıĢın özellikleri Güdülenen birey, o eylemi gerçekleştirmede isteklidir ve mutlaka harekete geçer. Güdülenmiş bir davranıĢ seçicidir. Birey güdülendiği konuya daha fazla ilgi duyar, dikkatini o konuya uzun süre yoğunlaştırabilir. Bu nedenle öğrenmeye güdülenen birey daha kolay öğrenir. Güdülenmiş bir davranış, organizmaya enerji verir. Organizmanın etkinliğini artırır. Bu nedenle öğrenmeye güdülenen birey daha kolay öğrenir. II. ÜNĠTE–ÖĞRENMEYĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLER A) B) C) D) Öğrenenle ilgili faktörler Öğrenme yöntemiyle ilgili faktörler Öğrenilecek konuyla ilgili faktörler Öğrenme ortamıyla ilgili faktörler A) ÖĞRENENLE ĠLGĠLĠ FAKTÖRLER 1. Türe özgü hazır oluĢ: Organizmanın genetik donanımı öğrenebilecek konu veya davranışa uygun olması gerekir. Yani bir organizma ancak genetik donanımının elverdiği davranışları öğrenebilir. Bu manasıyla biyolojik donanım bir davranışı öğrenmede belirleyicidir. Mesela; bir insana uçmayı öğretemeyiz. Papağanlar gerekli donanıma sahip olduğu için insan sesine benzer sesler çıkararak konuşabilir, fakat köpekler gerekli donanıma sahip olmadığı için insanlar gibi konuşamaz. Güdülenme türleri a) Ġçten güdülenme: Bireyin kendi kendine harekete geçmesidir. Yani bireyi güdüleyen etken dışarıdan değildir. Mesela; bir gencin, sağlığına önem verdiği için dengeli beslenmeyle ilgili konuları öğrenmek istemesi, bir öğrencinin dersi sevdiği için çalışması gibi. b) DıĢtan güdülenme: Bireyi hareketi geçiren etkenlerin bireyden kaynaklanmadığı güdülenmedir. Yani bireyi güdüleyen etkenler dışarıdan gelir. Mesela; bir gencin, eleştirmenler tavsiye ettiği için bir filmi izlemesi, bir öğrencinin ceza almak istemediği için sınıfta disiplin sorunu çıkarmaktan çekinmesi, bir öğrencinin öğretmenin vereceği ödülü kazanmak için sınavda başarılı olmak istemesi. 2. YaĢ ve OlgunlaĢma: Organizmanın bir öğrenebilme yapabilmesi için, o öğrenmenin gerektirdiği yaşa ve olgunluk seviyesine sahip olması gerekir. Mesela; 6 aylık bebeğe yazı yazmayı veya bisiklet kullanmayı öğretemeyiz. 3. Genel uyarılmıĢlık hali: Zihinsel uyanıklık durumu olarak da adlandırılabilir. Bireyin, dışarıdan gelen uyarıcıları alma derecesidir. Birey, dışarıdan çok az uyarıcı alabiliyorsa uyarılma düzeyi düşük, çok fazla uyarıcı alabiliyorsa uyarılma düzeyi yüksektir. Mesela; yatakta ders çalışmak gibi gevşetici eğilim öğrenmeyi engelleyici bir durumdur. Çünkü böyle bir durumda uyarılma düzeyi düşüktür. Öğrenme için organizmanın normal düzeyde uyarılmaya ihtiyacı vardır. AĢırı ve yetersiz uyarılma öğrenme için olumsuz bir durumdur. Uyarı: Öğrenilenlerin kalıcılığı açısından içten güdülenme, her zaman dıştan güdülenmeden daha etkilidir. 6. Zekâ: Zekâ derecesi ile öğrenme doğru orantılıdır. Zekâ derecesi artıkça öğrenmede artar. 7. Fizyolojik durum: Öğrenmeyle ilgili fizyolojik yapının tam olması gerekmektedir. Özellikle görme, işitme gibi duyum bozuklukları, sakatlıklar veya bedensel bir hastalık gibi sağlık bozukluğu durumlarında öğrenmenin tam gerçekleşmesi mümkün değildir. Mesela; kolları olmayan birine basketbol oynamayı öğretemeyiz. 4. Psikolojik durum ve kaygı: Kişinin duyguları, heyecanları, korkuları ve kaygıları öğrenmeyi etkiler. Öğrenme için orta düzeyde kaygı gereklidir. Aşırı ve yetersiz kaygı ise öğrenmeyi olumsuz etkiler. 5. Motivasyon (güdülenme): Öğrenmede en etkili faktördür. Motivasyon; ihtiyaç, dürtü, güdü ve davranışı kapsayan genel bir kavramdır. Güdülenme= İhtiyaç Dürtü Güdü Davranış Rahatlama 8. Önceki öğrenmelerin aktarılması (TransferAktarma): Öğrenmelerin birbiri üzerindeki etkisine (olumlu ya da olumsuz yönde etkilemesine) transfer denir. Olumlu ve olumsuz transfer diye ikiye ayrılır. Ġhtiyaç: Organizmada bir şeyin eksikliğinin duyulmasıdır. Dürtü: İhtiyaçların karşılanması için organizmada oluşan itici güce denir. Güdü: Organizmanın bir ihtiyacını gidermek için, onu dürtü yönünde harekete geçiren eğilime ve isteğe güdü denir. Yani güdü, organizmayı bir amaç doğrultusunda harekete geçiren iç güçtür. DavranıĢ: Güdü sonucu ortaya çıkan eylemlerdir. Doyum (rahatlama): Organizmanın amacına ulaşması sonucunda oluşan rahatlama durumudur. a) Olumlu (Pozitif) Transfer: Öğrenmelerin birbirini kolaylaştırmasıdır. İki türlü gerçekleşir. Ġleriye etkili kolaylaĢtırma (ileriyi etkin destekleme): Önceki öğrenmenin sonraki öğrenmeyi kolaylaştırmasıdır. Mesela; bisiklet sürmesini bilen birisinin motosikleti kullanmayı daha kolay öğrenmesi. Geriye etkili kolaylaĢtırma (geriye etkin destekleme): Sonraki öğrenmenin önceki öğrenmeyi desteklemesidir. Mesela; bireyin yeni öğrendiği basketbol önceki öğrenmesi olan futbolu daha ustaca oynamasını sağlaması. -5- ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ II. ÜNĠTE – ÖĞRENMEYĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLER b) Olumsuz (Negatif) Transfer: Önceden öğrenilen bilgilerin yeni bilgiler öğrenilmesini zorlaştırmasıdır. Mesela; direksiyonu soldan olan arabaları uzun süre kullanan birisi, direksiyonu sağdan olan arabayı kullanırken zorlanması veya Q klavye kullanan birisinin, F klavye kullanmakta zorlanması gibi. Ġstemli Dikkat (Seçici Dikkat): Uyarıcıların bilinçli olarak seçildiği dikkat türüdür. Seçilen uyarıcı dışındaki tüm uyarıcılar elenir. İstemli dikkatte “dikkati yoğunlaĢtıran etkenler daha çok içsel özelliklerdir.” 9. Ket vurma (unutma): Öğrenilen bilgilerin birbirini etkileyerek unutturması veya hatırlamasını engellemesi olayıdır. Ket vurma iki türlüdür. Ġstemsiz Dikkat: Uyarıcılardan kaynaklı dikkatimizin ister istemez o uyarıcıya yoğunlaşması durumuna istemsiz dikkat denir. Uyarıcı şiddetliyse, büyükse, sürekli tekrar ediyorsa veya sürekli hareket halindeyse vb. gibi özelliklere sahipse istemsiz dikkat gerçekleşir. İstemsiz dikkatte “dikkati yoğunlaĢtıran daha çok dıĢsal özelliklerdir. Mesela; öğrencilerin dışarıdan ve arkadaşlarından gelen sesleri eleyerek sadece öğretmene odaklanmaları. a) Geriye ket vurma: Yeni öğrenilen bilgilerin eskilerini unutturması ya da hatırlamasını güçleştirmesidir. Mesela; lokantada siparişleri alan garsonun sonradan aldığı siparişlerden dolayı ilk siparişleri hatırlayamaması geriye ket vurmaya örnektir. Mesela; yolda yürürken, ani bir gürültünün dikkatimizi ister istemez çekmesi b) Ġleriye ket vurma: Eski bilgilerin yeni bilgileri BölünmüĢ Dikkat: Özellikle yüksek beceriye sahip olunan etkinliklerle birlikte bir başka etkinliğe de dikkatin odaklanmasına denir. Mesela; eline aldığı bir nesneyi tamir eden birinin aynı anda radyoda haber dinlemesi. unutturması veya hatırlamasını güçleştirmesidir. Mesela; Hasan yeni aldığı bir telefonun numarasını arkadaşına verirken, eski telefon numarasını vermesi, yeni evlenen Demet’in, yeni soyadını yazacağına eski soyadını yazması ve evrakları bu şekilde imzalaması. Uyarı: Ket vurma ile transfer farklı durumlardır. Transfer öğrenme öncesi ve öğrenme sırasında devam ederken, ket vurma öğrenme sonrası yani öğrenme bittikten sonra gerçekleşir. Transferin öğrenmeye, ket vurmanın ise hatırlamaya etkisi vardır. B) ÖĞRENME YÖNTEMLERĠ ĠLE ĠLGĠLĠ FAKTÖRLER 1. Öğrenmeye Ayrılan Zaman (Aralıklı veya Toplu Öğrenme): Öğrenmeyi zamana yayarak kısa çalışma süreleri ile öğrenmeyi yapmak aralıklı öğrenmedir. Mesela; 50 dakika ders çalışıp 10 dakika dinlenerek yapılan çalışma aralıklı öğrenmedir veya bir sınava hazırlanırken bu çalışmayı 4 güne yayma. 10. Öncelik ve Sonralık etkisi: Öncelik etkisi, sosyal psikolojide, bir insana ilişkin ilk izlenimlerin, o insanın sonraki davranışlarını bu ilk izlenimle tutarlı bir tarzda yorumlama eğilimi olarak tanımlanır. Başkaları hakkında edinilen ilk bilgiler, sonradan edinilen bilgilerden daha ağırlıklı bir önem taşır. Buna ayrıca ilk izlenim etkisi denir. Çalışma süresince hiç ara vermeden, dinlenmeden yapılan çalışma ise toplu öğrenmedir. Mesela; son gün sınava hazırlanma veya aralıksız 3-4 saat ders çalışma gibi. Yapılan araştırmalarda uzun vadede aralıklı öğrenmenin toplu öğrenmeye göre daha iyi sonuçlar verdiği belirlenmiştir. Çünkü toplu çalışmada öğrenilen bilgiler kısa sürede unutulmaktadır. Uzun süreli ve kalıcı bir öğrenme için aralıklı öğrenme daha etkilidir. Toplu çalışma kısa vadede daha avantajlıdır. BiliĢ psikolojisinde, öncelik etkisi ilk öğrenilen bilgilerin sonra öğrenilenlere göre daha iyi hatırlanmasıdır. Sonralık etkisi, son öğrenilenlerin ilk öğrenilenlere göre daha iyi hatırlanmasıdır. Mesela; uzun bir kelime listesi ezberlendiğinde, listenin başında bulunan kelimeleri daha çok hatırlarsak öncelik etkisi, listenin sonunda bulunan kelimeleri daha çok hatırlarsak sonralık etkisidir. Bir öğretmenin sınıftaki öğrencilerin adlarını sorup öğrendiğinde, adını ilk söyleyenleri daha çok hatırlarsa öncelik etkisi, adını en son söyleyenleri hatırlasa sonralık etkisidir. 2. Öğrenilen Konunun Yapısı (Bütün veya parçalara bölerek öğrenme): Öğrenilen konunun tümünün bütün olarak öğrenilmesine bütün öğrenme denir. Öğrenilen konuyu bölümlere ayırarak, her bölümü tek tek öğrenmeye ise parçalara bölerek öğrenme denir. Öğrenilecek konu zor, uzun, anlamsız ve soyut ise parçalara bölerek öğrenme, öğrenilecek konu kolay, kısa, anlamlı ve somut ise bütün halinde öğrenme daha avantajlıdır. 11. Dikkat: Bilincin, enerjinin belli bir noktada toplanmasıdır. Uyarıcılar üzerinde bilinçli bir odaklaşma sürecidir -6- ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ II. ÜNĠTE – ÖĞRENMEYĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLER 3. Öğrencinin Aktif Katılımı (Dinleme, Okuma, Yazma, Anlatma, Uygulama): İyi bir öğrenmenin gerçekleşebilmesi için iyi bir dinleme mutlaka gereklidir. Ayrıca öğrenmenin daha iyi gerçekleşebilmesi için dinlerken not tutma/yazma gereklidir. Okunanların anlatılması ve özetinin çıkarılması öğrenmeyi kolaylaştırır ve daha kalıcı bir öğrenme gerçekleştirilir. Mesela; öğretmenler bazı konuları diğerlerinden ayırt etmek için konunun önemli olduğunu, sınavda çıkabileceğini söyleyerek o öğrenme malzemesini diğerlerinden ayırır. Birey öğrenmek istediği materyali okuması öğrenme için etkilidir fakat yeterli değildir. Birey öğrendiklerini anlatması (yani aktif olması) öğrenilen konuyu daha kalıcı hale getirir. Kişinin aktif olarak öğrenmeye katılması öğrenmeyi kolaylaştırır. Aktif öğrenmede kişi dikkatini daha kolay ve daha çok toplar. Tüm bu süreçlerin birlikte yapılması ise öğrenmenin çok kalıcı hale gelmesini sağlar. 4. Anlamsal ÇağrıĢım: Zihinde birtakım çağrışımlara yol açan öğrenme malzemesi öğrenmeleri kolaylaştırır. Bireye bir şey ifade etmeyen, bir şey çağrıştırmayan öğrenme malzemesinin öğrenilmesi daha zor olur. Çağrışım genellikle benzerlik, zıtlık, ardıĢıklık, zamanda ve mekânda yakınlık gibi faktörlerin etkisiyle ortaya çıkar. Öğrenilecek metindeki bazı cümlelerin diğerlerinden farklı olarak “renkli, koyu, başka yazı karakterinde” yazılması da algısal ayırt edilebilirliğe örnektir. 5. Kavramsal Benzerlikler (Gruplandırma) (Kavram Haritaları): Öğrenilen malzemede (konuda) yer alan kavramlar arasındaki bağlar o malzemeyi daha anlamlı kılar ve daha kolay öğrenilir. Kavramlar arasındaki bu bağlar farklı düzeylerde olabilir ve bu ilişkinin yarattığı anlamlılığa örgütlülük denir. Öğrenilecek kavramlar benzer özelliklerine göre iki türlü örgütlenebilir. 4. Sonucun Bilinmesi (Geri Bildirim/Dönüt): Öğrenenin konuyu ne derece öğrendiği bildirilirse öğrenmenin derecesi artar. Sonuçların bildirilmesi, hataların görülüp düzeltilmesi imkânı verdiğinden öğrenmeyi olumlu etkilemektedir. Mesela; öğretilen konularla ilgili yapılan sınavların cevaplarının verilmesi yani hangi soruların doğru veya yanlış olduğunun söylenmesi. a) Kavramsal basamaklar dizisi: Kavramların kapsamları göz önüne alınarak basamaklar şeklinde örgütlenmesidir. Yani bir konunun başlık ve alt başlıklara ayrılmasıdır. 5. Tekrar: Öğrenme sonucu yapılan tekrarlar pekiştirmeyi sağlar. Tekrar hafızayı güçlendirir. Fakat aşırı tekrar motivasyonu düşürür ve ket vurmaya sebep olur. b) ÇağrıĢımsal basamaklar dizisi: Kavramların kapsamları göz önüne alınmadan birbirleriyle ilişkili olan kavramların basamaklar şeklinde örgütlenmesidir. 6. Programlı Öğrenme ve Öğretme Makineleri: Öğretme araçları kullanılarak gerçekleştirilen yöntemdir. Programlı öğretimde öğretim makinelerinden yararlanılmaktadır. D) ÖĞRENMENĠN YAPILDIĞI ORTAM 1. Fiziki Ortam: Öğrenmenin yapıldığı ortamın ısı, ışık gürültü gibi özellikler bakımdan normal olması gerekir. Mesela; çok soğuk, sıcak veya çok gürültülü bir ortamda öğrenme zor gerçekleştirilir. C) ÖĞRENĠLECEK MALZEMEYLE (KONUYLA) ĠLGĠLĠ FAKTÖRLER 1. Ġçerik: Öğrenilecek konu öğrenenin beden ve zihin gelişimine uygun olması gerekir. Öğrenilecek konu öğrenenin ilgisini çekiyorsa ve ihtiyacını karşılıyorsa daha kolay öğrenme olur. İçeriğin yaĢama dönük ve iĢlevsel olmasına dikkat edilmesi gerekmektedir. 2. Sosyal Ortam: Öğrenciyi ders çalışmaktan uzaklaştıracak uyaranlar olmamalıdır. Mesela; arkadaş çevresi, aile ortamı, kültür, ekonomik şartlar bu sosyal faktörlerdendir. 2. Telaffuz Edilebilirlik: Öğrenme malzemesinin öğrencinin anlayacağı bir dilde sunulması ve kavramlarının telaffuz edilebilir olması gerekir. Telaffuz edilemeyen ya da edilmesi güç olan kavramların öğrenilmesi de zor olacaktır. 3. Algısal Ayırt Edilebilirlik: Öğrenme malzemesinin (konusunun) etrafındaki diğer uyarıcılardan ayırt edilebilmesidir. Etrafındaki diğer uyarıcılardan ayırt edilemeyen bir uyarıcının öğrenilmesi zor olacaktır. -7- ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI DavranıĢçı Kuram Türleri 1. Klasik (Tepkisel) Koşullanma Yoluyla Öğrenme (Pavlov) 2. Bağlaşımcılık Kuramı (Araçsal, Bağlantı Kuramı) (Thorndike) 3. Edimsel (Operant, Araçlı, Vasıtalı) Koşullanma Yoluyla Öğrenme (Skinner) 4. Bitişiklik (Yakınlık) Kuramları (Watson, Guthrie) III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI A) B) C) D) Davranışçı kuramlar (Çağrışımsal, Bağsal Kuram) Bilişsel kuramlar Bilişsel ağırlıklı davranışçı kuramlar Yapılandırmacı kuramlar DavranıĢçı kuramlara göre öğrenme, uyarıcı ile tepki arasında kurulan bağdır. BiliĢsel kuramlara göre öğrenme, algıların belli kurallara göre zihinde yeniden organize edilmesidir. Yapılandırmacılara göre öğrenme, öğrencilerin somut yaşantıları sonucunda anlamda oluşan değişimlerdir. 1. KLASĠK (TEPKĠSEL) KOġULLANMA YOLUYLA ÖĞRENME (PAVLOV) Temsilcisi ve kurucusu Pavlov’dur. Klasik koşullanmada, organizmanın doğal bir uyarıcıya gösterdiği doğal tepkiyi onun yerine geçen yapay bir uyarıcıya da göstermeyi öğrenmesidir. Yani amaç en başta tepki verilmeyen bir nötr uyarıcıya (zil) doğal tepki verilmesini sağlamaktır. Klasik koşullanma bir yapay uyarıcıdan sonra doğal uyarıcının verilmesine ve bu olayın koşullanma gerçekleşinceye kadar tekrarlanmasına dayanır. A) DAVRANIġÇI KURAMLAR Temsilcileri Pavlov, Thorndike, Skinner, Watson, Guthrie. Öğrenmeyi doğrudan gözlenebilen uyarıcı ile davranış arasındaki ilişki olarak gören yaklaşımdır. İnsan ve hayvanlar üzerindeki deney çalışmaları bu kuramın temelini oluşturmuştur. Ġnsan ve hayvan davranıĢlarının gözlenebilir olduğunu ve birbirine benzeyen yönlerin olduğunu savunmuşlardır. Pavlov’un Deneyi: Köpeklerin doğal uyarıcı olan et karşısında doğal bir refleks/tepki olarak salya tepkisi gösterdiğini biliriz. Pavlov köpeğin bu salya tepkisini zil karşısında da göstermeyi öğretmeye çalışmıştır. Bu amaçla Pavlov köpeklere et vermeden önce zil uyarıcısı vermiştir. Köpekte doğal olarak hiç tepki oluşmamıştır. Daha sonraları, her et verilmesinden hemen önce, zil sesi uyarıcısı verilmiştir ve köpek salya tepkisi göstermiştir. Bu işlem 25-30 kere tekrarlanmıştır ve köpek bir süre sonra zil ile et arasında bir bağ kurmayı öğrenmiştir. Daha sonra köpeğe sadece zil sesi uyarıcısı verildiğinde köpek salya tepkisi gösterebilmiştir. Değişmeye neden olan uyarıcılar bu kuramda ön plandadır. (Bilişsel kuramda ise öğrenmenin içsel bir şey olduğu, doğrudan gözlenemeyeceği kabul edilir. Öğrenmeyi algı, bellek, hatırlama gibi içsel süreçlerle oluşan bir öğe olarak kabul etmektedirler.) Uyarıcı (Uyaran): Duyu organlarını harekete geçiren ve organizmayı harekete geçiren her türlü iç (açlık, susuzluk vb.) veya dış etkene (ışık, ses vb.) uyarıcı denir. Tepki (davranım): Uyarıcıların organizmayı etkilemesi sonucu organizmada meydana gelen fizyolojik ve psikolojik değişmelerdir. DavranıĢ: Organizmanın içten veya dıştan gelen uyarıcılara karşı gözlenebilen, incelenebilen ve ölçülebilen her türlü tepkisine davranış denir. 1. 2. 3. DavranıĢçı Kuramın Temel Ġlkeleri İnsan ve diğer canlıların öğrenmeleri birbirlerine benzerler. Bu nedenle hayvanların öğrenmesi üzerindeki çalışmalarla insanların öğrenmesi açıklanabilir. İnsanın duygu, düşünme vb. özellikleri doğrudan gözlenip ölçülemezler. Bu nedenle bilimsel olarak ele alınamaz. Ancak gözlenebilecek davranış değişiklikleri incelenebilir. Yani öğrenme için mutlaka gözlenebilir davranış söz konusu olmalıdır. Tüm öğrenmeler aynı basit kurallara göre işler. İnsanın doğuştan hiçbir bilgisi yoktur. (Zihin boş bir levhadır.) Bütün davranışsal değişimler yaşantı ürünüdür. Yani bütün davranışlar öğrenilmiştir. Öğrenmede uyarıcı-tepki bağı önemlidir. Davranışlar çevresel uyarıcılar tarafından başlatılır ve birey bu durumda pasiftir. 4. AĢama: Zil (Nötr uyarıcı) Tepki yok. AĢama: Et (Doğal uyarıcı) Salya tepkisi var (Doğal/koşulsuz tepki) AĢama: Zil (Nötr uyarıcı) + Et (Doğal uyarıcı) Salya tepkisi (Koşulsuz tepki) (Şartlanma sürecidir; bu nedenle bu aşama 20-30 kere tekrarlanır.) AĢama: Zil (Şartlı/Koşullu uyarıcı) Salya tepkisi (Koşullu/Şartlı tepki) Uyarı: Bu deneyde zil sesi başlangıçta nötr uyarıcıdır. Yani önce tepki uyandırmaz. Koşullanmadan sonra zil sesi koşullu uyarıcı olur. Zil sesine karşı salya salgılanması ise koĢullu tepkidir. Yemek kokusunun açlık hissini uyarması, sık sık tekrarlanan reklâmlar ile insanların koşullandırılması, insanlarda ortaya çıkan fobi, hobi, tutum, önyargı, batıl inançlar, öğrenilmiş çaresizlik gibi duygu, düşünce ve davranışların temelinde klasik koşullanma etkilidir. -8- ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI 2. Ayırt etme: Organizmanın koşullu uyarıcıya benzeyen uyarıcılar içerisinde koĢullu uyarıcıyı seçerek sadece koĢullu uyarıcıya tepkide bulunması ve diğerlerine aynı tepkiyi vermemesidir. Mesela; bireyin kendisini ısıran sokak köpeği ile komşusunun evinde beslediği köpeği ayırt etmesi. Bir çocuğun itfaiye aracının siren sesini, polis ve ambulans seslerinden ayırt etmeyi öğrenmesi. Pavlov Deneyi Kavramları Nötr uyarıcı: Organizmanın başlangıçta herhangi bir tepki vermediği yapay uyarıcıdır (Zil sesi Pavlov’un deneyinde deney öncesi nötr bir uyarıcıdır.). Doğal uyarıcı (KoĢulsuz uyarıcı): Organizmanın doğuştan getirdiği özellikler nedeniyle bir koşula gerek kalmaksızın doğal tepki verdiği uyarıcıdır. Yani öğretilmemiş uyarıcıdır. Sıcaklık, soğukluk, yiyecek, su, gürültü gibi uyarıcılar koşulsuz uyarıcılardır. Yapay/ġartlı uyarıcı (KoĢullu uyarıcı): Organizmanın sonradan kazandığı özellikler nedeniyle bir koşula bağlı olarak tepki vermeyi öğrendiği uyarıcıdır. Yani öğretilmiş uyarıcıdır. Deney sonrasında zil artık koşullu uyarıcı haline gelmiştir. Doğal tepki (KoĢulsuz tepki): Organizmanın doğal uyarıcıya verdiği tepkidir. Canlının doğuştan sahip olduğu tepkidir. Yani öğrenme ürünü değildir. Deneyde ete verilen salya tepkisi, sıcak ortamda terleme, soğuk ortamda üşüme birer doğal tepkidir. ġartlı tepki (KoĢullu tepki): Organizmanın koşullu uyarıcıya verdiği tepkidir. Belli bir şarta bağlı olarak verilen tepkidir. Zilden sonra salya salgılamak şartlı tepki haline gelmiştir. Çünkü salya zilden sonra gelen et şartına bağlanmıştır. Uyarı: Ayırt etmeyi sağlayan uyarıcıya ayırt edici uyarıcı denir. Yani bir davranışın yalnızca belli bir uyarıcı karşısında sergilenmesi sürecinde etkili olan o uyarıcı ayırt edici uyarıcıdır. Ayırt edici uyarıcı tarafından kontrol edilen bir davranış o uyarıcı karşısında sergilenirken başka uyarıcılar karşısında sergilenmez. Mesela; itfaiye aracı örneğinde siren sesi ayırt edici uyarıcıdır. Hatice ne zaman fotoğraf çekilecek olsa saçını düzeltmektedir (2010 KPSS). Burada fotoğraf çektirmek ayırt edici uyarıcıdır. Çocuğun sadece annesine gülümsemesi. 3. DavranıĢta Kontrast (zıtlık): Bir davranışın farklı ortamlarda sergilenmesine karşın bu ortamlardan birinde pekiştirilip diğerinde pekiştirilmemesine bağlı olarak bu davranıĢın pekiĢtirilmeyen ortamda gösterme sıklığının azalıp pekiĢtirilen ortamda gösterilme sıklığının artmasıdır. Mesela; evde oldukça saldırgan olan okulda ise cezalandırıldığı için aynı davranışları yapamayan bir öğrencinin evde bu davranışları yapma sıklık ve süresinin artması (2010 KPSS). Klasik ġartlanma Özellikleri 1. Klasik şartlanma refleksif ve doğuĢtan getirilen davranışlara dayalı olarak geliştirilmiştir. 2. Klasik şartlanmada denek pasiftir, etkin rol oynamaz. Tepki çevreden gelen uyarıcılarla başlar. 3. Klasik şartlanmada aralıklı bir şekilde yapılan tekrar (pekiştirme: etin verilmesi) öğrenme için temeldir. 4. BitiĢiklik: Koşullu/şartlı (zil) ve doğal/koşulsuz uyarıcıların (et) peĢ peĢe verilmesi durumudur. En ideal süre yarım saniyedir. Klasik ġartlanma Ġlkeleri 1. Genelleme: İki türlü genelleme vardır. a) Uyarıcı genellemesi: Koşullu uyarıcıya (zil) karşı gösterilen tepkinin koĢullu uyarıcıya benzeyen diğer uyarıcılara da gösterilmesidir. Mesela; Derya’yı sokakta bir köpek ısırmıştır ve canı yanmıştır; Derya artık bundan sonra gördüğü bütün köpeklerden korkar. Bir çocuğun her sakallıya dede demesi. Beyaz önlüklü bir doktordan korkan bir çocuğun beyaz giyinmiş herkesten korkması. Duyduğu süren sesinin itfaiye aracına ait olduğunu öğrenen çocuk bu sese benzer sesler duyduğunda da (polis aracının ya da ambulansın siren sesi gibi) bu seslerin itfaiye aracına ait olduğunu söylemesi. 5. Habercilik: Koşullu/şartlı uyarıcı (zil), doğal/koşulsuz uyarıcının (et) geleceğini haber verici nitelik taşımasıdır. İki türlüdür. a) Olumlu Habercilik (Ġleriye doğru koĢullanma): Koşullu uyarıcının kendisinden sonra gelecek koşulsuz uyarıcının habercisi niteliğini taşımasıdır. b) Olumsuz Habercilik (Geriye yönelik koĢullanma): Koşullu uyarıcının, koşulsuz uyarıcının verilmeyeceğine yani geride kaldığına ilişkin haberci olma niteliğini taşımasıdır. 6. PekiĢtireç ve PekiĢtirme: DavranıĢın yapılma olasılığını artıran uyarıcıya pekiştireç, pekiştireç kullanılarak davranışın yapılma olasılığını artırma işlemine ise pekiştirme denir. Klasik koşullanmada et (koşulsuz/doğal uyarıcı) pekiştireçdir. b) Tepki genellemesi: Aynı uyarıcıya veya benzer durumlara aynı veya benzer tepkilerin verilmesidir. Mesela; saçını şekillendirmek için jöle süren Ahmet bir dahaki sefere saçına limon sürerek şekil vermesi. Eve geç kalan Zafer, kendisine kızan annesine ayağını incittiğini söyler ve annesi kızmayı bırakarak ona şefkat gösterir. Bu olaydan sonra, Zafer ders geç kaldığı günlerde benzer bir yalan söyleyerek öğretmenin azar işitmesinden kurtulmaya çalışması (2006 KPSS). Uyarı: Klasik koşullamada pekiştireç tepkiye bağlı olarak verilmez. Organizma pekiştireci (et) aldıktan sonra tepkide (salya tepkisi) bulunur. -9- ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI 7. Sönme: Koşullanma yoluyla oluşmuş koşullu davranışın (zile karşı salya tepkisi) pekiştireç verilmemesi (doğal uyarıcı: et) sonucu zaman içerisinde kaybolmasıdır. İlk başlarda sönmesi istenilen davranışın sıklığında bir artış olduğu gözlemlenir. Buna sönme patlaması denir. Davranış daha önce çok uzun süre pekiştirilmişse sönmesi uzun sürecektir. Uyarı: Gölgeleme ile Engelleme arasındaki farklar şöyledir; gölgelemede iki uyarıcı aynı anda verilir, engellemede ise iki uyarıcı art arda verilir. Gölgelemede daha çok dikkat çeken uyarıcının baskınlığı vardır, engellemede ilk uyarıcı ikinci verilen uyarıcıya engel olduğundan öncelik etkisi vardır. 8. Kendiliğinden geri gelme: Sönme davranışı gerçekleştikten sonra organizmanın tekrar yapay uyarıcıya (koşullu uyarıcıya) karşı tepki göstermeye başlamasıdır. 14. ÖğrenilmiĢ çaresizlik: Koşullanma sırasında bazen organizma ne kadar çaba harcarsa harcasın sonucu değiştiremeyeceğini düşünür ve artık çaba harcamaz. Bu öğrenilmiş çaresizlik durumudur. Mesela; Tıp fakültesini iyi bir dereceyle bitiren Ali, birkaç kez girdiği Tıpta Uzmanlık Sınavında başarısız olmuştur. Ailesinin ısrarıyla bu yıl da sınava başvurmasına rağmen Ali bu sınav uygulaması devam ettikçe hayalini kurduğu dâhiliye uzmanlığı eğitimini hiçbir zaman alamayacağını düşünmektedir (2009-KPSS). 9. AlıĢma: Organizmanın, sürekli aynı şiddetteki uyarıcılarla karşılaşması sonucu bir süre sonra o uyarıcılara duyu organlarının tepkide bulunmaması halidir. Yani o uyarıcıya karşı duyu organlarının tepkisizleşmesi durumudur. Mesela; karanlığa alışma, gürültüye alışma, sürülen parfüm kokusuna alışma gibi. 10. DuyarsızlaĢma: Bireyin aşırı üzüntü, acı ve sevinç gibi iç uyarıcılarla tekrar tekrar karşılaşması sonucunda önceleri gösterdiği duygusal davranıĢının zayıflaması durumuna denir. Bu zayıflama durumunda artık birey bu uyarıcılara eskisi gibi tepki vermez, verse de bu tepki çok az olmaktadır. Mesela; sürekli azarlanan bir çocuğun, bir süre sonra artık bu azardan etkilenmemesi, sürekli ölü gören bir doktorun bir süre sonra ölüm olaylarına tepki vermemesi. 15. Batıl (boĢ) inanç: Mantıksal bir temele dayanmayan inançlara Batıl inanç denir. Klasik koşullanmayla yoluyla daha çok kazanılır. Mesela; kara kedi görmek uğursuzluk getirir inancı. 16. Garcia etkisi (olumsuz tat koĢullanması): Bir organizmanın yediği ve yedikten sonra kötü hissettiği değişik tadı olan yiyecekten kaçınması. Olumsuz tat koşullanması (zehirlenme ya da etkilenme yiyeceği yedikten bir kaç saat sonra, yiyecekten kaynaklanmamış olsa bile) yoluyla öğrenme, tek bir denemeden sonra olur. Klasik koşullanmadaki BitiĢiklik ilkesine karĢı çıkmıĢtır. Mesela; Pizzacıda pizza yedikten iki saat sonra midesi bulanan bir kişinin mide bulantısını yediği pizzaya bağlaması. Uyarı: Alışma duyu organlarında oluşan bir durum iken, duyarsızlaşma ise duygularda oluşan bir durumdur. 11. Duyarlılık: Organizmanın çevresindeki belli bir uyarıcıya normal olarak beklenenin üstünde tepki göstermesidir. Mesela; bir annenin derin uykusuna rağmen bebeğinin sesine hemen uyanması, kazadan sonra uçağa her binildiğinde heyecanlanılması gibi. 17. Dereceli KoĢullanma: İki türlüdür. a) Birden fazla uyarıcıya koĢullanma (birleĢik koĢullanma): Koşullanma sürecinde birden fazla koĢullu uyarıcının aynı anda sunulması ve bunların ardından koşulsuz uyarıcının verilmesi sonucu organizmanın her iki koĢullu uyarıcıya da tepki vermesi birleşik koşullanmadır. Mesela; Pavlov deneyinde birinci şartlı uyarıcıdan (zil sesinden) hemen sonra, ikinci şartlı uyarıcı (ışık) verilir. Sonra hemen arkasından doğal uyarıcı (et) verilerek, her iki uyarıcı birden şartlandırılır. Yani köpek hem zile hem de ışığa karşı salya tepkisi gösterecektir. 12. Gölgeleme: İki nötr uyarıcı (zil ve ışık) verildiğinde Ģartlanma daha çok dikkati çeken Ģartlı uyarıcıya karşı oluşmakta, diğeri etkisiz kalmaktadır. Bu duruma gölgeleme denmektedir. Mesela; hem köpekten hem de yüksekten korkan bir kişinin köpekten kaçıp yüksek bir yere tırmanması gölgelemedir. 13. Engelleme (Bloklama etkisi): İki uyarıcı arasında bir koşullanma oluşturduktan sonra (zil ile et arasında), yeni bir nötr uyarıcı (ışık ile) eski doğal uyarıcı (et ile) arasında yeni bir koşullanma (bağ kurulmak istendiğinde) oluşturulmak istendiğinde, eski koĢullu uyarıcının (zil) bu koĢullanmayı (ıĢık ile et arasındaki) engel olması durumudur. Mesela; annesi ile parka giden ve sevinen bir çocuğun, babası ile parka gidince sevinmemesi. Zil + IĢık + Et Salya tepkisi Zil Salya tepkisi IĢık Salya tepkisi - 10 - ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI 2. DavranıĢın sönmesini bekleme: Koşullu uyarıcıdan (zil) sonra koşulsuz uyarıcı (et) verilmezse bir süre sonra koşullu tepki (salya tepkisi) ortadan kalkar, yani sönme gerçekleşir. b) Üst düzey koĢullanma (ikinci dereceden koĢullanma): Organizmanın bir koşullu uyarıcıya karşı (zile) tepki vermeyi öğrenmesinin ardından söz konusu koşullu uyarıcı başka bir koşullu uyarıcıyla (ışık) eşleştirildiğinde, ikinci koşullu uyarıcıya da tepki verilmesidir. Birinci koşullu uyarıcı (zil) sürecin ikinci aşamasında koşulsuz uyarıcı rolü üstlenmektedir. Mesela; Caz müzikten hoşlanan Orhan Bey gittiği tüm konserlerde gözüne ilişen bir kişiye sokakta rastlar ve hiç tanımadığı halde bu kişiye karşı sempatinin olduğunu fark eder. (2010 KPSS) Murat’ı seven kişi Murat’ın sürekli yanındaki Ahmet’i de sevmesi. Kendisini tırmalayan bir kediyle her karşılaştığında korku tepkisi veren bir çocuk, birkaç kez bu kediyi sahibiyle birlikte gördükten sonra kedi yanında olmasa bile sahibini görünce korku tepkisi vermesi (2009 KPSS). 3. KarĢıt Ģartlama (koĢullama): Koşullu uyarıcı, istenmeyen koşullu tepki yerine, zıt bir tepki yaratan bir uyarıcı ile eĢleĢtirilir. Mesela; ilköğretimde matematiğe karşı olumsuz bir tutum geçiren Ahmet, liseye başladığında matematik öğretmenini çok sevmiş ve onun yakın ilgisinden memnun olmuş. Bunun sonucunda Ahmet matematik çalışmaktan hoşlanmaya başlamıştır. Sınav kaygısından yakın bir öğrencinin, kaygı duyduğu anda sınavla ilgili geçmişteki hoş yaşantılarını düşünmesi (2010 KPSS). 4. KarĢı karĢıya getirme: Organizmayı korku veya fobi duyduğu nesneyle veya durumla uzun süreli olarak karşı karşıya getirerek söz konusu korku veya fobiyi ortadan kaldırma yöntemidir. Mesela; fareden korkan bir bireyi birkaç farenin bulunduğu bir odaya koyup oradan çıkmasını engelleyerek bu korkusu ortadan kaldırılabilir. Zil + Et Salya tepkisi Zil Salya tepkisi IĢık + Zil Salya tepkisi IĢık Salya tepkisi 18. Ön KoĢullanma (Duyusal ön Ģartlanma): Genelleştirme özelliği olmayan iki nötr uyarıcının bir süre birlikte sunulmasının ardından, bu uyarıcılardan biri koşulsuz uyarıcıyla eşleştirilerek koşullanma sağlandığında diğer nötr uyarıcının da genelleme yapılarak organizmada koşullu tepki yaratmasıdır. Nötr1’e koĢullanma olduktan sonra Nötr2 ile yaĢantı geçirmediği halde koĢullanma yaĢaması ön koşullanmadır. Mesela; Sevgi ve annesi her zaman akşam yemeklerini birlikte hazırlamaktadır. Sevgi, evde annesinin olmadığı bir gün akşam yemeğini kendisi hazırlamaya çalışırken elini tencerede yakmış ve canı çok yanmıştır. Bu olay esnasında annesi yanında olmadığı halde; Sevgi annesini görünce de canının yandığını hissetmiştir. 5. Ġtici uyarıcılara koĢullama: İstenmeyen davranışı ortaya çıkaran uyarıcıların çekiciliğini azaltarak söz konusu davranışı ortadan kaldırmak için uygulanan bir terapi tekniğidir. Organizma için arzulanan uyarıcı/durum itici bir uyarıcı/durum ile iliĢkilendirilerek istenen uyarıcıya verilen olumlu tepki ortadan kaldırılmaya çalışılır. Mesela; alkol bağımlılığını ortadan kaldırmak amacıyla bireye mide bulantısına yol açacak bir ilaç verilir. Bu ilacı içtikten sonra alkol alan birey mide bulantısıyla alkolün tadı arasındaki eşleşmeden dolayı alkol alma davranışını bırakır. 2. BAĞLAġIMCILIK KURAMI (ARAÇSAL, BAĞLANTI KURAMI) (THORNDĠKE) Thorndike’ın Üç Temel Kanunu 1. HazırbulunuĢluluk yasası: Organizmanın bir davranışı (öğrenimi) yapabilmesi için, o davranışın gerektirdiği olgunlaşma düzeyine (yaş, zekâ), ön yaşantılara (ön öğrenmelere) sahip olması ve psikolojik olarak (ilgi, istek, tutum) uygun durumda (yani bireyin istemesi, güdülenmesi) olması gerekmektedir. Zil (nötr1) + IĢık (nötr2) Zil (nötr1) + Et (koĢulsuz uyarıcı) Salya tepkisi (koĢulsuz tepki) Zil (koĢullu uyarıcı) Salya tepkisi (koĢullu tepki) IĢık (koĢullu uyarıcı) Salya tepkisi (koĢullanma sırasında bulunmadığı halde) Klasik ġartlanmayı Ortadan Kaldırma Yöntemleri 1. Sistematik duyarsızlaĢtırma: Organizmada olumsuz tepkilere yol açan bir uyarıcının yavaĢ yavaĢ sunulması yoluyla söz konusu olumsuz tepkilerin ortadan kaldırılmasını sağlayan yöntemdir. Mesela; köpeklerden korkan bir çocuğa, bu korkusunu yenmesi için önce köpek resimleri, daha sonra oyuncak köpekler gösterilmiştir. Ardından, çocuğun canlı bir köpeği önce uzaktan, daha sonra yakınlaşarak izlemesi sağlanmıştır. Son aşamada ise çocuk köpeğe dokunarak onu sevmiştir. (Böylece köpek korkusu davranışı ortadan kaldırmıştır.). Organizma herhangi bir davranışı yapmaya istekli olması ve davranıĢı yapmasına izin verilmesi ona mutluluk vermektedir. Fakat davranışı yapmaya istekli değilken (hazır değilken) davranışı yapmaya zorlanırsa kızgınlık duyar. 2. Tekrar yasası: 1930 sonrası yeniden oluşturduğu tekrar yasasına göre; ödül veya dönüt-düzeltme yapılmadan gerçekleştirilen tekrarların uyarıcı-tepki bağının güçlenmesinde çok etkili olmaz. Tekrarlar dönüt-düzeltmelerle birlikte etkili olur. - 11 - ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI 5. Öğrenci özellikleri: Öğrencilerin bireysel farklılıklarını (zekâ, yetenek, ilgi, tutum, ön öğrenmeleri) ifade eder. 3. Etki yasası: 1930 öncesi etki yasasına göre; bir davranış sonucunda duyulan tatmin, davranışın gelecekte benzer durumlarda da devam edip etmeyeceğini belirler. Bir uyarıcıya karşı yapılan bir tepki tatmin yaratıcı (haz verici) bir sonuç yaratırsa uyarıcı-tepki bağı güçlenir (yani davranışın tekrarlanma olasılığı artar), bir uyarıcıya karşı yapılan bir tepki tatmin yaratıcı bir sonuç yaratmazsa uyarıcı-tepki bağı zayıflar (davranışın tekrarlanma olasılığı azalmaktadır). Thorndike’ın Kuramında Diğer Temel Kavramlar BağlaĢımcılık: Uyarıcı ve tepkinin sinirsel bir bağla bağlandığına inanmasıdır. Deneme-yanılma: Öğrenmeyi bir problem çözme olarak görmüştür. Bir problemle karşılaşıldığında yapılan çeşitli deneme-yanılma davranışlarıyla çözüm üretilir. Öğrenme deneme yanılma sonucu gerçekleşir. Küçük adımlar: Öğrenmenin büyük sıçramalarla değil, küçük denemelerle, sistemli adımlarla sağlanmasıdır. Thorndike 1930 sonrası yeniden oluşturduğu etki yasasına göre; bu görüşünü şu görüşle değiştirmiştir: bir uyarıcıya karşı yapılan bir tepki tatmin yaratıcı bir sonuç yaratmazsa ya da cezalandırılırsa uyarıcı-tepki bağının gücüne hiçbir etkisi olmaz. Etkinin (PekiĢtirecin) yayılması: Bazen bir pekiştireç sadece verilmesine neden olan istendik davranışı değil, aynı zamanda pekiştirilen davranıĢı çağrıĢtıran (o davranışın hemen öncesinde ya da sonrasında geçici olarak ortaya çıkan) ve pekiĢtirilen davranıĢla hiç alakası olmayan bitiĢik (yan yana olan davranışları) davranıĢları da otomatik olarak etkilemesi durumuna etkinin yayılması denir. Mesela; öğrencilerinin hızlı yazmalarını isteyen bir öğretmen, öğrencileri hızlı yazdıkça öğrencilerinin bu davranışını pekiştirmektedir. Fakat bir süre sonra, öğrencilerinin hızlı yazı yazmalarını pekiştirirken kötü yazmalarını da, yanlış yazmalarını da pekiştirmektedir. Davranış ve sonuç arasında üç önemli ilişki vardır: Sonuç davranışa bağlıdır. Davranış yapıldığında bir sonuç ortaya çıkar. Davranış, ortaya çıkardığı sonuçtan etkilenir. Tatmin edici sonuç davranışı artırırken, rahatsız edici sonuçlar davranışın tekrarlanma olasılığını azaltır. 1930’dan sonra Thorndike, etki kanunu yeniden gözden geçirerek pekiştirecin davranışı güçlendirme etkisinin, cezanın zayıflatma etkisinden daha fazla olduğu görüşünü savunmuştur. Yani ödül cezadan daha etkilidir. Çünkü ceza davranışı söndürmez, sadece bastırır. Bir davranış kazandırmada cezanın etkisi yoktur. ÇağrıĢımsal GeçiĢ: Bir uyarıcıya verilen tepkinin, ortama yeni uyarıcıların eklenmesiyle ve eski uyarıcıların derece derece çıkarılmasıyla tamamen yeni uyarıcılara gösterilmesidir. Geçiş sırasında ilk uyarıcı yavaş yavaş ortamdan çıkarılmış; ilk uyarıcıya gösterilen tepki eklenmiş ikinci uyarıcıya da gösterilmiştir. Yani bir uyarıcının organizma üzerinde yarattığı çağrıĢımın baĢka uyarıcıya kaymasıdır. Mesela; Thorndike bu ilkeyi kediye “ayakta dur” emrini öğretirken kullanmıştır. Önce kediye bir parça balığı yukardan göstermiş daha sonra kediye ”ayağa kalk” demiştir. Yeterli sayıda deneme yaptıktan sonra yavaş yavaş balığı ortamdan çekmiş; sadece “ayağa kalk” komutunu verdiğinde kedinin ayağa kalktığı görülmüştür. Uyarıcı-Tepki Bağını Etkileyen Faktörler 1. Tepki analojisi: Yeni bir durumla karşılaşan organizma, bu duruma benzer diğer durumlarda yaptığı tepkileri tekrarlamasıdır. Mesela; anahtarını bir tel yardımıyla düştüğü yerden kurtaran biri, kalemini düşürdüğünde de bu tepkiyi verir. Kendisini çok seven dayısı şarkı söylediğinde ilgi gören Can’ın bu davranışını yine kendisini çok seven amcasına karşı da göstermesi. 2. Unsurların kuvveti: Organizma bir problem durumunda birçok uyarıcı ile karşılaştığında o uyarıcılar içerisinde en farklı olan, en çok dikkat çeken uyarıcılara (unsurlara) seçici bir şekilde tepkide bulunur. Özellikle insanlar, problem durumundaki temel unsurları seçebilir ve tepkilerini bu temelin üzerine oturtabilirler. ÇağrıĢımsal Zıtlık: Uyarıcı-tepki bağları daha önce oluşturuldukları yönde daha kolay çağrışım yaptırır. Çağrışımsal zıtlık kavramı ile ait olma ilkesine karşı çıkar. Mesela; çarpım tablosunu düzden öğrenen kişinin tersten söylemesinin zor olduğunu, alfabenin düzden okunuşunun kolay tersten ise zor olduğunu söyleyerek öğrenmeye ilişkin mekanik görüşünde ısrar eder. 3. Tutum (Set): Tepkiler, belirli bir oranda, bireyin içinde yaşadığı kültür tarafından belirlenir. Tepkiler, aynı zamanda, içinde bulunulan anın eğilimleri tarafından da etkilenirler. Tutumlar, bireyin hangi koşullarda tatmin olacağını veya hangi koşullarda rahatsız olacağını belirler. Ait Olma: İki uyarıcı arasında çağrışımsal bir ilişkinin oluşması için bu öğelerin bitişik ya da yakın olması yeterli değildir. Aynı zamanda bu iki öğenin birbirleriyle anlamlı bir Ģekilde bir arada olmaları gerekir. Yani bu iki uyarıcı birbirine ait olmalıdır. Birbirine ait değilse çağrışım olmamaktadır. Önemli olan yan yana olmak değil, ilişkili olmaktır. Mesela; erkek-ahmet, kadın-demet, kuş-güvercin, çiçek-gül gibi. 5. Çoklu tepkiler: Öğrenmenin olabilmesi için, organizmanın çoklu tepkiler gösterebilecek kapasitede olması gerekir. Öğrenen organizma bir problem durumuyla karşılaştığı zaman, çeşitli tepkileri dener. Uygun tepki çıktığında, istenilen etki doğmuş olur. Bu durumda öğrenme mümkün olur. - 12 - ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI Tersine Zincir: Zincirleme yönteminin tam tersidir. Aşamalılık baştan sona doğru değil, sondan başa doğrudur. Mesela; paragraf yazma öğretilen bir derste öğrenciler, sonuç cümlesi eksik olan bir paragraf verilir. Öğrencilerden buraya uygun bir cümle bulmaları istenilir. Bu denemenin son noktası paragrafa tamamlanmaktadır. Sonra öğrencilere eksik bir paragraf daha verilip, bir destekleyici cümle ve sonuç cümlesi yazarak paragrafı tamamlamaları istenir. En sonunda başlık verilip destekleyici cümleler ve sonuç cümlesi yazmaları istenir. 3. EDĠMSEL (OPERANT, ARAÇLI, VASITALI) KOġULLANMA YOLUYLA ÖĞRENME (SKĠNNER) Temsilcileri Thorndike, Skinner, Watson, Guthrie. Organizmanın rastlantısal nitelikteki davranıĢlarını pekiĢtirme yaparak biçimlendirme/yönlendirme yapmaya edimsel koşullanma denir. İstenilen davranışta olumlu pekiştireç, istenmeyen davranışta ise olumsuz pekiştireç verilerek bu yönlendirme yapılır. Pekiştirilen davranışlar devam ederken pekiştirilmeyen davranışlar devam etmez. Thorndike’dan etkilenen Skinner etki kanunundan yararlanarak edimsel koşullanma kuramını oluşturmuştur. Skinner’in Kuramında Diğer Temel Kavramlar Batıl davranıĢlar: Davranışın tesadüfen pekiştirilmesi sonucu tekrarlanmasıdır. Edimsel koşullanma ve sosyal öğrenme yoluyla kazanılır. Yani ilk önce bilinçli ve tercihli yapılmaz. Fakat istenen sonuçları doğurduğunda (pekiştirildiğinde) tekrar edilmeye devam eder. Mesela; başarılı olduğu bir sınavda kullandığı kalemi diğer sınavlarda da kullanmak istemesi. Bir futbolcunun gol attığı bir maçta taktığı kolyeyi, daha sonraki maçlarda da mutlaka takması ve kolyeyi takmadan maça çıkmamak istememesi (KPSS 2008). Edimsel DavranıĢ: Skinner Edimsel kutu denilen bir araç geliştirdi. Kutuda elektrik şoku verecek ızgara, yiyeceğin düşmesini sağlayacak bir kol ve yiyeceğin düştüğü bir çekmece vardır. Skinner, aç bir fareyi kutuya koyarak kola basmayı öğretmeye çalışmıştır. Fare başlangıçta rastgele hareketler yapmış, bu arada tesadüfen kola basıp yiyeceğe ulaşmıştır. Yiyeceğe ulaşan fare sonradan davranışını tekrarlamış ve birkaç denemeden sonra kola basınca yiyecek düştüğünü fark ederek öğrenmiştir. Kendini gerçekleĢtiren kehanet (Pygmalion etkisi): Kişinin belirli bir öngörüsünün, ortaya attığı kehanetin olaylar sonucunda gerçekleşmesidir. Mesela; bu araba bizi köye götürmez deyip yola çıkmak ve araba yolda kalınca bu durumu başlangıçtaki düşünceye bağlayıp ben dememişmiydim demek. Skinner’in DavranıĢ Kazandırma Yöntemleri Kademeli YaklaĢım (Biçimlendirme-ġekillendirme): Biçimlendirme yönteminde; organizmaya kazandırılmak istenen davranış küçük alt davranışlara ayrılır, organizmanın en basit davranıĢından itibaren, baĢarıyla yaptığı her davranıĢı aĢama aĢama pekiĢtirilerek tüm davranışı bir defada yapılması sağlanır. (Sirklerde gösteri amaçlı kullanılan hayvanların eğitiminde özellikle bu yöntem uygulanır.) (Programlı öğretimin temelidir). Kaçma ve Kaçınma DavranıĢı (Kaçınma KoĢullanması): Kaçınma koşullanmasında önce kaçma, daha sonra da kaçınma öğrenilir. Kaçma öğrenmesi; organizma hoşa gitmeyen bir uyarıcı ile karşılaştığında, ondan kurtulmaya çalışması veya rahatsız edici uyarıcıyı ortamdan çıkarmasıdır. Kaçma öğrenmesi klasik koşullanma öğrenmesidir. Mesela; köpek ısırınca (ceza) ondan uzaklaşmamız. Biçimlendirmede önceden belirlenen adımların sırasıyla yapılma şartı yoktur. Yani adımlardan birinin yeri değiştirilse veya atlansa da yine istenen davranış kazandırılabilir. Ayrıca hedef davranışla ilgisi olmayan davranışlar cezalandırılmaz. Kaçınma öğrenmesi ise; hoşa gitmeyen uyarıcı ortama dâhil edilmeden, bu uyarıcıyı işaret eden bir uyarıcının görülmesiyle, uyarıcının ortamda çıkmasını engelleyecek davranışlar sergilenir ya da o ortamdan uzaklaşılır. Kaçınma öğrenmesi edimsel koşullanma öğrenmesidir. Mesela; Bir suçlunun polis karakolunun olduğu sokağı görünce yolunu değiştirmesi (olumsuz pekiştirme). Köpek tarafından ısırılan bir kişi, köpek havlamasını duyunca sesin geldiği sokağa gitmemesi (olumsuz pekiştirme). Zincirleme: Biçimlendirmeye benzeyen yöntemdir. Biçimlendirmeden farklı olarak bu ilke, amaca ulaşmayı sağlayacak alt davranışların atlanmadan sırası ile yapılmasını öngörmektedir. Zincirleme yönteminde de her aşamadan sonra pekiştireç verilir. Yani zincirlemede sonuca ulaĢmak için belli bir sıranın takip edilmesi Ģarttır. Adımlar atlanır veya sırası değiştirilirse sonuca ulaşılamaz. Mesela; bankamatikten para çekmenin belli işlem adımları vardır ve bu adımlar sıra ile yapılmalıdır. Yoksa istenilen sonuca ulaşamayız. Kaçınma öğrenmesinde köpeğin havlaması ayırt edici uyarıcıdır. Havlama sesinin geldiği sokağa gitmeme davranışı ise olumsuz pekiştirmedir. Çünkü kaçınma davranışı rahatsız edici durumdan organizmayı kurtarmıştır. Biçimlendirme yöntemi yeni bir davranış kazandırmada, zincirleme yöntemi ise daha çok beceri kazandırmada etkilidir. - 13 - ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI 4- Klasik koşullanmada pekiştireçler koşulsuz (doğal) uyarıcılarken, edimsel koşullanmada olumlu ve olumsuz pekiştireçler (peynir ve elektrik şoku) vardır. 5- Edimsel koşullanma klasik koşullanmaya göre daha karmaşık davranışların öğrenilmesini açıklar. Klasik koşullanmayla sadece basit ve refleksif tepkilerin nasıl kazanıldığı açıklanabilir. 6- Edimsel şartlanma klasik şartlanmadan farklı olarak pekiştirme ve ceza üzerinde durmaktadır. Yani edimsel şartlanmaya göre; belli bir tepkinin edinilmesi, geçirdiğimiz yaşantısal deneyimlere bağlıdır. Uyarı: Kaçma olumsuz bir durum ortaya çıktıktan sonra (uyarıcı ile karşılaştıktan sonra) ortamdan uzaklaşma iken kaçınma olumsuz durum ortaya çıkmadan önce (uyarıcı ile karşılaşmadan önce) ortamdan uzaklaşmadır Edimsel KoĢullanma Ġlkeleri Klasik koşullanmada geçerli olan ilkeler aynen geçerli olmakla beraber 2 ilke daha vardır. Pekiştirici uyarıcıyla izlenen tepkiler tekrarlanma eğilimindedir. Pekiştirici uyarıcılar, edimsel davranışların meydana gelme olasılığını arttırır [Skinner fare deneyinde yiyecek farenin pedala basma davranışını arttırır, elektrik şoku (ceza) ise azaltır]. 4. BĠTĠġĠKLĠK (YAKINLIK) KURAMLARI (WATSON, GUTHRĠE) a) Watson’un BitiĢiklik Kuramı İnsan zihni doğuştan boş bir levhadır. Yani davranışın kalıtsal niteliği yoktur. İnsan davranışları sadece çevresel etmenlerle ortaya çıkan öğrenilmiş olma niteliği taşır. Ona göre korku, öfke ve sevgi olmak üzere doğuştan gelen üç temel duygusal tepki kalıbı vardır. Akılcı olmayan korkular koşullanma ile ortaya çıkar. İnsanların içgüdülerle, zihinsel yetenek ve eğilimlerle dünyaya gelmediklerini, dolayısı ile de, davranışların gerisinde bu tür özelliklerinin bulunmadığını ileri sürer. Davranışlarımın temelinde koşullanma (uyarıcıtepki bağı) vardır. Öğrenme uyarıcı-tepki arasındaki bitişikliktir. Öğrenmede pekiştirmeyi (dolayısıyla ödülü) ve etki yasasını kabul etmez. Öğrenmeyi sağlayan şey uyarıcı ile tepkinin birleşmesidir. Öğrenmeyi kuvvetlendiren şey ise uyarıcı ile tepkinin sıklığıdır (tekrarıdır). Davranışların gözlenebilir ve ölçülebilir bir özelliğe sahip olduğunu savunur. Bu nedenle davranışların incelenmesinde içebakış metodunu reddeder. Kötü alışkanlıkların yok edilmesinde sistematik duyarsızlaĢtırmayı ilk kez kullanmıştır. Edimsel ġartlanmanın Özellikleri 1. Skinner’e göre davranışların birçoğu edimler yoluyla kazanılır. Klasik koşullanma yoluyla (tepkisel koşullanma) öğrenilen davranışlar hayatta oldukça sınırlı olarak görülür. 2. Öğrenmede önemli olan, davranışın sonucudur. 3. Uyarıcı her zaman belli değildir. 4. Organizmanın belli bir konuda ihtiyaç içinde olması gerekir (Farenin aç olması gerektiği gibi). 5. Edimsel şartlanmada davranış organizma tarafından başlatılır. Yani organizma aktiftir. 6. Organizma amaca yönelik davranışları yaparken bazı ipuçlarından yararlanarak sonuca gider. 7. Ortaya konan davranışın sonucundan başarı veya başarısızlık organizma için dönüt olmaktadır. 8. Davranış sonucundan edinilen doyum pekiştireç niteliği taşır ve davranışın tekrar edilmesini sağlar. Klasik ġartlanma Ġle Edimsel ġartlanma Arasındaki Farklar 1- Klasik koşullanmada tepkiye yol açan uyarıcı her zaman belliyken edimsel koşullanmada uyarıcı her zaman belli değildir. 2- Klasik koşullanmada refleksif, bilinçsiz ve biyofizyolojik (doğuştan getirilen) tepkiler verilir (yani davranıĢlar bellidir) ve bunlar şartlandırılır. Oysa edimsel koşullanmada davranışlar başlangıçta çeşitlilik gösterir yani rastgele tepkiler verilir (davranışlar belli değildir) ve bunlar şekillendirilmeye çalışılarak bilinçli ve iradeli tepkiler haline getirilir. 3- Klasik koşullanmada pekiĢtireç (uyarıcı: et) davranıştan önce verilir ve davranışa bağlı değildir. Bu nedenle organizma pasiftir ve uyarıcı–tepki bağı oluşur. Edimsel koşullanmada ise organizma istenilen davranışı yaptığında olumlu pekiştirecini alır (peynir) veya olumsuz pekiştireçden (elektrik şoku) kurtulur. Yani pekiştireç davranışın sonucuna bağlı olarak sonradan verilir. Bu nedenle organizma aktiftir ve tepki-uyarıcı bağı oluşmuştur. - 14 - Bağ ilkesi: Her tepki kendisinden sonra gelen tepki için koşullu uyarıcı görevi yapar. Böylece, koşullanmış bir dizi uyarıcı-tepki bağları zinciri oluşmuş olur. Sıklık ilkesi: Belirli bir uyarıcıya karşı belli bir tepkiyi ne kadar çok yaparsak (sık tekrarlarsak) bu uyarıcıya karşı o tepkiyi tekrar yapma olasılığı da o kadar artar. Yenilik (En son) ilkesi: Belirli bir uyarıcıya karşı yapılan en son tepkinin, uyarıcı ile tekrar karşılaşıldığı zaman, ortaya çıkma olasılığı diğer tepkilerin yapılma olasılığından daha fazladır. ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI b) Guthrie’nin BitiĢiklik Kuramı Öğrenmenin tek yasası (bitiĢiklik): Bir uyarıcıya karşı yapılan tepkinin, daha sona aynı (benzer) uyarıcı ile karşılaşıldığında da gösterme eğilimidir. Buradaki bitişiklik uyarıcı-tepki bitişikliğidir. Organizma çok sayıda uyarıcı ile karşılaşırsa bunlardan ancak bir kaçına, seçerek (dikkatle) tepkide bulunur. Ceza doğrudan bitişikle ilgilidir. Cezanın etkili olabilmesi için; cezalandırılan davranışla onu meydana getiren uyarıcı koşullar arasındaki birlikteliği yok edip, aynı uyarıcıyla cezalandırılan davranışa zıt bir davranışın birlikte olması sağlanmalıdır. Öğrenmenin oluşması için ödül ve pekiştirmeye gerek yoktur. Ödül, öğrenmeye çağrışımsal mekanik bir düzen verme dışında hiçbir katkıda bulunmaz. Ödülün öğrenmeye dolaylı etkisi vardır. Uyarı: Watson’daki bitişiklik uyarıcı-uyarıcı (koşullu uyaran ile koşulsuz uyaran), Guthrie’deki bitişiklik uyarıcı-tepki. ortamdan uzaklaşmadır Guthrie’de Tepkilerin DeğiĢtirilmesinde (Kötü AlıĢkanlıkları Ortadan Kaldırma) Kullanılabilecek Yöntemler 1. EĢik (AlıĢtırma) Yöntemi: Uyarıcının tepkiye çağrışım yaptıramayacak kadar zayıf bir derecede azar azar verilerek istenmeyen tepkinin ortadan kaldırılması yöntemidir. 2. Bıktırma (Yorma) Yöntemi: Organizmaya istenmeyen tepki, yapmaktan yoruluncaya, bıkıncaya kadar yaptırılır. Böylece organizma bu tepkiyi göstermekten bıkacağı için aynı uyarıcıya karşı farklı tepkiler verir. Mesela; kibrit yakmaktan hoşlanan bir çocuğa çok fazla kibrit verilmiş ve kibrit yakmaktan bıkması sağlanmaya çalışılması. 3. Zıt Tepki Yöntemi: İstenmeyen davranışı meydana getiren uyarıcı ile onunla rekabet edebilecek istenen davranışı meydana getiren uyarıcı birlikte verilir. Mesela; kediden korkan bir çocuğa annesi kedi hediye eder. Kedi korku yaratan uyarıcıdır. Anne ise sevilen, güven duyulan bir uyarıcıdır. İkisi birlikte sunulduğunda, anne daha baskın bir uyarıcı ise anneye karşı duyulan sevgi ve güven, kediye karşı da oluşacak. Bundan sonra kendi tek başına görülecek olsa bile kediden korkulmayacaktır. - 15 - ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI B. BĠLĠġSEL KURAMCILAR a) Duyusal kayıt: Bilgiyi edinmenin ilk aşaması duyusal kayıttır. Bu aşamada çevredeki uyarıcılar, uyarıcının özelliğine göre, beş duyu organımızdan biri tarafından alınarak, uyarıcının izi yaklaşık 1 ile 3-4 saniye duyusal belleğe kayıt olur. Duyusal kayıtın içerdiği bilgi, özgün uyarıcının tam bir kopyasıdır. Mesela; bir kitabın sayfalarını hızla çevirdiğimiz zaman sayfalarda ki yazılar gözümüzde izler bırakır. Bu iz bırakma duyusal kayıttır. BiliĢsel Kuramın Temel Ġlkeleri Öğrenme doğrudan gözlenemeyen bir süreçtir. Öğrenme, basit bir uyarıcı-tepki bağıyla gerçeklemez; organizma, uyarıcıları zihinsel süreçlerle işler ve bu zihinsel süreçlerin sonucunda bir tepkide bulunur. Yani Öğrenme bireyin çevresine anlam verme sürecidir. Öğrenme sürecinde organizma aktif olmak zorundadır. Çünkü öğrenmeyi organizma yapılandırır. Öğrenmenin ortaya çıkması için pekiştireç şart değildir. Bilişsel kuramlar dikkat, algı, bellek, düşünme, hatırlama, örgütleme gibi zihinsel süreçleri açıklamaya çalışır. Bilişsel kuramlar, öğrenmenin zihindeki oluşumuna önem verirler ve davranış farklılıklarını, bireylerin bilgiyi işleme süreçlerindeki farklılıklara bağlarlar. Duyusal kayıtın kapasitesi sınırsızdır ve her duyu için ayrı bir deposu olduğu düşünülmektedir. Duyusal kayıt, kendisinden sonraki bilişsel süreçler için kritik bir öneme sahiptir. Mesela; duyusal kayıt olmasaydı bir cümle okurken, cümlenin sonuna geldiğimizde başındaki sözcükleri unutarak cümleden hiçbir anlam çıkaramayacaktık. BiliĢsel Kuramın Türleri 1. Bilgiyi İşleme Kuramı 2. Gestalt Kuramı a) Sezgisel Öğrenme Kuramı (İçgörüsel, Kavrayış yoluyla öğrenme) (Köhler) b) Yaratıcı (Üretici) Düşünme (A türü çözümler, B türü çözümler) (Wertheimer) c) Yaşam Alan Kuramı (Kurt Lewin) d) Gizli (Örtük) Öğrenme (Tolman) b) Kısa süreli bellek (çalıĢan-iĢleyen bellek): Dikkat edilen ve algılanan bilgi, duyusal kayıttan kısa süreli belleğe geçer. Bilgileri tutma süresi yaklaşık 20 saniyedir. Bu belleğin kapasitesi oldukça sınırlıdır. Bu bellekte bilgiler bir taraftan depolanır, diğer taraftan da bilgiler üzerinde işlemler yapılır. Bu nedenle bu belleğe çalıĢan bellek de denir. Mesela; İngilizce çevirmenleri İngilizce söylenenleri bir yandan depolar, bir yandan da İngilizcedeki malzemeyi Türkçeye çevirme işlemini gerçekleştirir. 1. BĠLGĠYĠ ĠġLEME KURAMI Bilgiyi işleme kuramı, insanın dünyayı anlamada kullandığı zihinsel süreçleri inceleyen bir kuramdır. Öğrenme daha önce öğrenilen bilgiyle yeni bilgiyi ilişkilendirme sürecidir. Bilgiyi işleme kuramında süreç dışardan gelen uyarıcının duyu organlarıyla alınmasıyla başlanıp, bu uyarıcıların tanımlanması ve depolanmasıyla devam etmektedir. Depolanan bu bilgiler gerektiğinde geri getirilerek kullanılmaktadır. Bu sistem bilgisayarların çalışma sistemine benzetilmektedir. Kısa süreli belleğe (KSB) bilgi, duyusal ve uzun süreli bellekten gelir. Genellikle her ikisi aynı anda olur. Bu belleğin görevi yeni gelen bilgilerin tekrar ve gruplama yoluyla uzun süreli belleğe geçmesini sağlamaktır. Mesela; telefon numaralarının gruplanarak akılda tutulması. Eğer bilgiler 20 saniyeden sonra uzun süreli belleğe aktarılmazsa tamamen unutulurlar. Mesela; rehberden bulduğumuz bir telefon numarasını, telefonu çevirdikten sonra hemen unutabiliriz. Bellek Türleri Uyarı: Bilginin duyusal kayıttan kısa süreli belleğe aktarılmasını sağlayan süreçler dikkat ve algıdır. ortamdan uzaklaşmadır Uyarı: Kısa süreli bellekte bilgiyi tutan süreçler; sürekli tekrar ve gruplamadır. ortamdan uzaklaşmadır - 16 - ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI c) Uzun Süreli Bellek: Bilgilerin sürekli olarak depolandığı bellek türüdür. Bu belleğin kapasitesi belli değildir bu nedenle sınırsız olarak kabul edilmektedir. Uzun süreli bellekteki bilgiler bireye mal edilmiş, özümsenmiş ve anlamlandırılmış bilgilerdir. Bu nedenle uzun süreli bellekteki (USB) bilgiler unutulmaz. Uzun süreli bellek; açık bellek (bildirilen bellek) ve örtük (bildirilemeyen) bellek diye ikiye ayrılır. - Açık bellek: kişinin bilincinde olduğu ve başkalarına da bildirebildiği bilgileri içerir. Açık bellek anısal, anlamsal ve İşlemsel diye üçe ayrılır. Anısal (epizodik) bellek: Yaşamımız boyunca yaşadığımız olayların yani anıların depolandığı yerlerdir. Anlamsal (semantik) bellek: Bilginin anlamlı hale gelmesini sağlar. Genel kavramlar, ilkeler, okulda öğrendiğimiz bilgilerin çoğu, jest ve mimiklerin anlamları, beden dili gibi şeyler bu bellekte yer alır. ĠĢlemsel (prosüdel) bellek: Belli bir işin yapılması için gerekle işlem basamaklarının sırasıyla saklandığı yerdir. Bu nedenle belli işlem basamaklarıyla yapılan etkinlikler olan yüzme, araba kullanma, problem çözme, matematik, fizik problemi çözme gibi bilgiler bu bellekte yer alır. Bellek destekleyici ipuçları: Bazı durumlarda yeni gelen bilgi ilk defa karşılaşılan bilgidir. Bu nedenle bilgi yeni bir yapıya giremez (eklemleme olmaz), eski bilgilerle gruplanamaz (örgütlenemez). Bu durumda bellek destekleyici ipuçlarıyla ilişki kurularak kodlama yapılır. Bellek destekleyici ipuçları iki türlüdür. İlki imgesel bellek destekleyici ipuçları (resim ve imgelerin kullanıldığı ipuçlarıdır), diğeri sözel sembollü bellek destekleyici ipuçları (daha anlamlı sözel yapılar arasında bağlar oluşturulur: ilk harf yöntemi-2010 KPSS). Geri Getirme (Hatırlama) ve Unutma Hatırlama, öğrenilmiş olan bilgilerin bellekte saklanıp bilinçli olarak yeniden canlandırılmasıdır. Tanıma ise, daha önceden öğrenilenlerle yeniden karşılaşıldığında onların farkına varılmasıdır. Hatırlama ile öğrenilenler yeniden canlandırılırken, tanıma ile öğrenilenlerin farkına varılır. Tanıma süreci detaylı değildir. Unutma, önceden öğrenilen bilgilerin bellekte saklanamaması durumuna denir. Öncelik ve Sonralık Etkisi Öncelik etkisi; ilk öğrenilen bilgilerin öğrenilenlere göre daha iyi hatırlanmasıdır. Örtük bellek: Kişinin bilincinde olmadığı bellektir. Örtük bellek kişinin farkında olmadan öğrendiği bilgileri içerir. Örtük bellekte kişi öğrenmiş olduğunu bilmez. Kişi farkında olmadan bu öğrendiklerini ihtiyacı olduğu anda öğrenmiş olduğunun farkına varır. Bu bellekte ise örtük (gizli) öğrenme, becerileralışkanlıklar ve klasik koşullanma öğrenmesi yer alır. sonra Sonralık etkisi; son öğrenilenlerin ilk öğrenilenlere göre daha iyi hatırlanmasıdır. Mesela; uzun bir kelime listesi ezberlendiğinde, listenin başında bulunan kelimeleri daha çok hatırlarsak öncelik etkisi, listenin sonunda bulunan kelimeleri daha çok hatırlarsak sonralık etkisidir. Bir öğretmenin sınıftaki öğrencilerin adlarını sorup öğrendiğinde, adını ilk söyleyenleri daha çok hatırlarsa öncelik etkisi, adını en son söyleyenleri hatırlasa sonralık etkisidir. Uzun süreli bellekte bilgiyi tutan süreçler Örtük ve Açık tekrar: Bilginin zihinsel (örtük) veya sesli (açık) olarak tekrar edilmesi süreci, bilginin uzun süreli bellekte saklanması sürecidir. Aralıklı tekrar, sürekli tekrardan daha etkilidir. Kodlama/Anlamlandırma: Kısa süreli bellekteki bilginin, uzun süreli bellekte bulunan eski bilgilerle ilişkilendirilerek uzun süreli belleğe transfer edilmesi sürecidir. Yürütücü Kontrol ve Yürütücü BiliĢ Yürütücü kontrol; bireyin kendi öğrenme yapısının farkında olması ve bu yapıyı denetlemesi durumudur. Kodlama/Anlamlandırma stratejileri (örgütleyiciler) 4 tanedir. - Etkin olması: bireyin öğrenme sürecine etkin olarak katılmasıdır. - Örgütleme: Bilginin uygun yapılar içinde yapılandırılması ve gruplandırılmasıdır. - Eklemleme: Yeni bilginin var olan yapıya (şemaya) eklenmesidir. Yürütücü (üst) biliĢ; bireyin kendi öğrenmesinin ve öğrenme sürecinin farkında olması durumudur. - 17 - ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI b) Algıda Seçicilik ve Dikkat: Organizmaya aynı anda birden çok uyarıcı gelir. Ancak, organizma bunların tamamına dikkatini veremez. Organizmanın bu uyarıcılar arasında dikkatini belli bir uyarıcıda veya uyarıcılarda toplamasına ve onları algılamasına algıda seçicilik denir. 2. GESTALT KURAMI Gestalt Kuramının Temel Ġlkeleri Temsilcileri Koffka, Köhler, Wertheimer, K. Lewin Davranışçı ve yapısalcı yaklaşımlara karşı tepki olarak doğmuştur. Öğrenme kişinin karşılaştığı bir durumu algılaması ve yorumundaki değişmedir. Gestalt’a göre algılama bir örgütlemedir. Birey her şeyi bir bütün olarak algılama eğilimindedir. Bütün, kendisini oluĢturan parçaların toplamından daha anlamlı ve farklıdır. Parçaları ayrı ayrı incelediğimizde bütüne ulaşılamaz ve bütün görülemez. Bir nesnenin ya da parçanın algılanışı, onun diğer parçalarla olan ilişkisine de bağlıdır. İnsanlar çevrelerini bir düzen içinde algılarlar. Eşya ve olaylar tek başlarına değil, diğer nesne ve olaylarla beraber bir bütün olarak (organize edilmiş bir bütün) anlamlandırılır. Nesneleri bazı örgütleyici eğilimlere göre algılarlar. Bir resimde görülen -dikkat edilen- nesne şekil; geride kalanlar ise zemin olarak algılanır. Öğrenme Ģekil-zemin arasındaki ilişkilerdeki bir değişmedir. Algısal set oluĢturma (Algısal kurulum): Bireyler nesneleri, olayları veya insanları belli referans noktalarına (önyargılara, tutumlara, beklentilere, inançlara) göre algılama eğiliminde olmalarına denir. Tekrar (Ġz Teorisi) (Koffka): Birey çevresiyle etkileşimi sonucu bellekte bir iz kalır buna bellek izi denir. Hatırladığımız bilgiler daha önce algıladıklarımızdan kalan izlerdir. Öğrenme durumunda yapılan art arda tekrarlar, öğrencinin yeni ilişkileri görmesinde yardımcı olur, hafızadaki izlerin daha tutarlı ve tam bir şekilde yeniden örgütlenmesini sağlar. Daha önce kaydedilmiş gereksiz şeyler atılarak yaşantı doğru bir şekilde yeniden oluşturulur. c) Derinlik Algısı: İnsan gözü en ve boy olmak üzere iki boyutludur. Fakat biz birtakım algısal ipuçlarını kullanarak nesneleri derinliğini algılarız. Yani nesnelerin 3 boyutlu olarak algılanmasına derinlik algısı denir. Bu algılamadaki ipuçlarının bir kısmı çevresel etmenlerken, diğer kısmı gözün yapısından kaynaklanan etmenlerdir. d) Pragnanz Yasası (Algısal Örgütleme Yasaları): Uyarıcıların tek tek değil de organizeli bütünler halinde algılanması olayı algısal örgütlemedir. Gestalt kuramcıları algısal örgütlemeye yardımcı olan yasaların hepsini kapsayan daha genel bir yasa oluşturmuşlar ve buna Pragnanz yasası adını vermişlerdir. Koffka’ya göre dışarıdan gelen duyusal uyarımları anlamlandırma ve örgütlemede sadece Pragnanz yasası değil, aynı zamanda bireyin algısal kurulumu (inançları, değerleri, gereksinmeleri, tutumları) da etkili olmaktadır. Bu nedenle, aynı fiziksel çevrede bulunan kişilerin çevreyi yorumlamaları ve tepkileri farklı olabilmektedir. Bunun için de bireyin davranışının gerisindeki nedenleri anlayabilmek için coğrafi çevresinden çok, davranışsal çevresi bilinmelidir. d1) ġekil (figür) - Zemin (fon) ĠliĢkisi: Nesneleri içinde bulundukları ortama göre algılarız. Ön planda algıladıklarımız (dikkat edilen) şekil, arka planda algıladıklarımız ise zemindir. Mesela; bu okumakta olduğunuz yazılar şekil, yazının arkasındaki beyaz alan ise zemindir. Eğer dikkatimiz yer değiştirirse şekil ve zemin de yer değiştirebilir ve dikkat ettiğimiz nesne şekil olurken diğer uyarıcılar zemini oluşturmaktadır. Gestalt Kuramında Algılama a) Algıda DeğiĢmezlik: Daha önceden algılanmıĢ olan bir nesne, başka bir yerde veya başka bir zamanda farklı gözükmesine rağmen yine aynı biçimde algılanmasıdır. Üç türlü algıda değişmezlik vardır. Şekil (biçim), Renk ve büyüklük değişmezliği. d2) Gruplama Yasaları: Ortamdaki çeşitli ipuçlarından yararlanarak birçok uyarıcının gruplanarak algılanmasıdır. Bu gruplandırmayı bazı etkenlere bağlı kalarak yaparız. Bu etkenler benzerlik yakınlık, süreklilik (devamlılık) Mesela; televizyonda gördüğümüz bir fili ekran boyutunda görmemize rağmen, biz onu yine gerçek boyutuyla algılarız (büyüklük değişmezliği). Karanlıktaki limonun farklı renkte görünmesine rağmen sarı olarak algılanır (renk değişmezliği). - 18 - ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI Benzerlik: Şekil, renk, doku, cinsiyet gibi pek çok özellik bakımından birbirine benzer uyarıcılar birlikte gruplanarak algılanma eğilimindedir. Mesela; insanı kadın ve erkek diye iki gruba ayırırız. A B C D A B C D A B C D A A A A B B B B C C C C D D DD Şekil–1 A A A A B B B B C C C C d4) Basitlik: Organizma, karmaşık, zor olaylar yerine daha basit ve düzenli olanı algılama eğilimindedir. Basit, düzenli bir şekilde organize edilmiş şekiller karmaşık olanlardan daha kolay algılanır. D D D D Şekil–2 Şekil-1’i satırlar, Şekil-2’yi sütunlar şeklinde algılarız. Çünkü benzer olan uyarıcıları bir bütün olarak algılarız. Şekil–1 Yakınlık: Birbirine yakın olan uyarıcılar algısal alanımızda birlikte gruplandırılmaktadır. Yakınlık, zamanda ve mekânda yakınlık olarak iki grupta ele alınabilir. İşitsel uyarıcıların gruplanarak algılanması ise zaman içinde birbirlerine olan yakınlıklarına göre gerçekleşmektedir. Mesela; müzikteki ritim algılaması, zaman içinde birbirine değişik yakınlıklarda bulunan vuruşlara dayalıdır. Şekil–2 Şekil-2’yi Şekil-1’den daha çabuk ve kolay algılarız. Çünkü basit, düzenli şeyler daha kolay algılanır. Algı yanılmaları Algı yanılmaları, fiziksel koşullardan veya bazı kişisel özelliklerden dolayı gerçeğin olduğundan farklı algılanmasıdır. Bu yanlış algılanmaya özellikle algının özellikleri sebep olur. İllüzyon ve halüsinasyon (sanrı) olmak üzere iki türlü algı yanılması vardır. Süreklilik (Devamlılık): Aynı yönde giden noktalar, çizgiler ve benzerler birlikte gruplanarak algılanma eğilimindedir. Mesela; reklâm panolarında yanıp sönen ampuller bireye süreklilik algısı vermektedir. a) Ġllüzyon: Gerçekte var olan bir dış uyarıcının olduğundan farklı algılanmasıdır. Fiziksel ve Psikolojik İllüzyon olmak üzere iki ayrılır. d3) Tamamlama: Eksik olan uyarıcıları zihnimizde tamamlayarak algıma olayıdır. Tamamlama için o nesnenin daha önce biliniyor yani algılanmış olması şarttır. Fiziksel illüzyon: Algılanan uyarıcının kendi özelliklerinden ve fiziksel çevre koşullarından dolayı kaynaklanan algı yanılmasıdır. Herkeste aynı yanılgıya neden olan illüzyondur. Mesela; su içindeki çay kaşığının kırık gözükmesi, tren raylarının ileride birleşiyormuş gibi gözükmesi gibi. Örnek: Bir ignliiz üvnsertsinede ypalın arşaıtramya gröe, kleimleirn hrfalreiinn hnagi srıdaa yzalıdkılraı ömneli dğeliimş. Öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain yrenide omlsaımyış. Ardakai hfraliren srısaı krıaışk oslada ouknyuorumş. Çnükü kleimlrei hraf hraf dğeil bri btüün oalark oykuorumuşz. Psikolojik illüzyon: Uyarıcıyı algılayan kişinin zihinsel ve kişisel tutumuna göre var olan bir uyarıcının yanlış algılanmasıdır. Psikolojik illüzyon her bireyde aynı görülmez. Mesela; karanlıkta yerde duran hortumu yılan sanmak. Örnek Resimler: b) Halüsinasyon (Sanrı): Ortada bir uyarıcı yokken kişinin bir şeyler algıladığını sanmasıdır. Yani gerçekte var olmayan bir uyarıcının varmışçasına algılanmasıdır. Halüsinasyon genelde akıl hastalarında görülür. Bazen ateşli hastalıklarda, alkol ve uyuşturucu bağımlılarında da görülür. Mesela; kapı çalmadığı halde zilin sesini duymak, ellerimizin üstünde böcek olmadığı halde ellerin üstünde böcek var denmesi gibi. Zeigarnik etkisi: İnsanlar tamamlanmamış yaşantılarını tamamlanmış yaşantılarından daha önce ve net bir şekilde hatırlama eğiliminde olmasına denir. - 19 - ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI Zihinsel kurulum: Problemlerin hep aynı davranış kalıplarıyla, yöntemlerle, alışkanlıklarla çözmeye çalışmaktır. a) Sezgisel Öğrenme Kuramı (Ġçgörüsel, KavrayıĢ yoluyla öğrenme) (Köhler): Çözülmesi gereken problemin kavramları, elemanları arasındaki ilişkinin farkına birden bire (aniden) varılarak öğrenmenin gerçekleşmesidir. ĠĢleve takılma: Nesneleri alışılagelen işlevleri dışında kullanmamaktır. Mesela; bıçak kesmek için yapılmıştır. Birçok insan bıçağı tornavida ya da gazoz açacağı olarak düşünemez. Bu öğrenmede birey daha önce çalışmış, zihnini yormuş, çeşitli yollar denemiş ancak bir türlü başarılı olamamıştır. Bunun üzerine belli bir zaman çalışmalarını askıya almışken, birden çözüm yolunu bulmuştur. Yani birey, durum veya sorun hakkında hiçbir şey düşünmezken birden çözüm bulmaktadır. c) Alan Kuramı (Kurt Lewin): Davranışın üzerinde o davranışı gerektiren birçok psikolojik olgunun etkili olduğunu ve bütün bu psikolojik olguların kişinin yaşam alanını oluşturduğunu ifade etmektedir. Yaşam alanı kişinin bilinçli olarak farkında olduklarından oluşabileceği gibi, bilincinde olmadığı faktörlerden de etkilenebilir. İçgörüsel öğrenmede probleme odaklanma vardır. Probleme seçici bir şekilde dikkat edilir. Daha önceki deneyimler, çözüm için alt yapı oluşturur. Yani kişi deneme-yanılmalar yaptıkça içgörüleri artacak, dolayısıyla kavrama yoluyla öğrenme daha kolay olacaktır. Çözüme geçiş aniden olur. Zeki olanlar içgörüsel çözüme daha kısa sürede ulaşırlar. d) Gizli (örtük) öğrenme (Tolman): Tolman yaptığı araştırmalar sonucunda bazı öğrenmelerin istem dışı gerçekleştiğini kanıtlamıştır ve bu tür öğrenmelere “gizil öğrenme” adını vermiştir. Bu öğrenme, öğrenmeye yönelik herhangi bir çaba sarf etmeden ve istek duymadan gerçekleşir. Mesela; bir öğrencinin matematik probleminin çözümünü birden buluvermesi. Başına elma düşmesi sonucunda, Newton’un yerçekimi kanunu bulması. Kişi tarafından farkında olmadan belirli zamanlarda gerçekleşen öğrenmelerdir. Bu öğrenmeler bilinçli olarak gerçekleştirilmez. Çoğu zaman ihtiyaç anında davranışa dönüştüğü zaman öğrenmenin olduğu fark edilir. b) Yaratıcı (Üretici) DüĢünme (Wertheimer): Wertheimer’e göre iki tür problem çözme yolu vardır. Bunlardan biri A türü çözümler (ıraksak), diğeri B türü çözümler (yakınsak) dir. B türü çözümler (yakınsak): Anlamadan ezberlemeye dönüktür. Orijinallikten ve içgörüden uzaktır. Kolayca unutulabilir. Mesela; her gün dershaneye gidip gelirken çoğu iş yerlerini, yolları bu şekilde öğreniriz. A türü çözümler (ıraksak): Gestalt ilkelerine dayalıdır. Orijinaldir, sezgiseldir (içgörüseldir). Çözüm başkası tarafından değil, birey tarafından bulunur, kolaylıkla genellenebilir ve uzun süre hatırlanabilir. Bu tür çözümler üretici (yaratıcı) çözümlerdir. Yaratıcı düĢünme: Varlıklar ve olaylar arasında yeni ve orijinal ilişkiler kurma ve çözüm üretme esasına dayanan düşünmedir. Bu düşünmede bilgi birikimi ve deneyim önemlidir. Bilimlerde, güzel sanatlarda ve artistik faaliyetlerde bu düşünme önemli rol oynar. Yaratıcı düşünmeyi engelleyen faktörler ise şunlardır: Duygusal engeller (utangaçlık, yanlış anlaşılma korkusu, aşırı öz eleştiri), Kültürel engeller (toplumdaki değerler ve gelenekler), Algısal engeller (algılamayla oluşan şartlanmalar) GeçmiĢ deneyimlerin etkisi (AlışkanlıklarZihinsel kurulum) ĠĢleve takılma - 20 - ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI C) BĠLĠġSEL AĞIRLIKLI DAVRANIġÇI KURAMLAR BiliĢsel Ağrılıklı DavranıĢçı Kuram Türleri 1. Sosyal Öğrenme Kuramı (Gözlem-Model Yoluyla Öğrenme) (Bandura) 2. Amaçlı Davranışçılık Kuramı (İşaret-GestaltBeklenti Kuramı) (Tolman) Sosyal Öğrenme Kuramı’nın Temel Kavramları a) PekiĢtirme: Bandura’ya göre üç türlü pekiştirme vardır. a1) Ġçsel PekiĢtirme: Pekiştirme bireyin kendisi tarafından, kendisine yönelik yapılıyorsa buna içten pekiştirme denir. Bu pekiştirmede birey başkalarının tepkilerine aldırmadan kendi kişisel standartlarına ulaşmak için çaba harcar. Mesela; sınavda iyi not alan bir öğrencinin kendisini ödüllendirmek için sinemaya gitmesi. Kreşte arkadaşına vuran Hasan, öğretmenin verdiği oturma cezasına aldırmamış “Oh, iyi ki de vurdum o da benimle alay etmişti, ona günün gösterdim, çok iyi oldu.” diyerek rahatladığını hissetmesi (2009 KPSS). 1. SOSYAL ÖĞRENME KURAMI (GÖZLEMMODEL ALMA ÖĞRENMESĠ) (BANDURA) Sosyal Öğrenme Kuramının Temel Ġlkeleri Davranış öğrenilebilir fakat hemen gösterilmeyebilir. Öğrenme her zaman pekiştirece bağlı değildir. İnsan uyarıcıya karşı tepki veren pasif ve basit bir organizma değildir. Dolaylı öğrenme: Sosyal öğrenmede temel faktör, bireyin başkalarını gözlemleyerek öğrenmesidir. Mesela; ablasının tırnakları kesilirken canı yandığı için ağladığını gören Taylan, sıra kendisine geldiğinde tırnaklarını kestirmemek için uzun süre direnmiştir (dolaylı ceza) (2010 KPSS). Basketbolcunun, antrenörü gibi basket atması (2009 KPSS). Birlikte öğrenme ortamında öğrenen ile öğretenlerin etkileşim içinde olması gerekmektedir. Öğrenen bireye, gözlem, taklit etme ve zihinsel fonksiyonlar geliştirmede gerçek fırsat sağlanmalıdır. Öğrenmenin etkiliği, öğrenenin modelden gözlemlediği davranışı taklit etme kabiliyetine bağlıdır. a2) Dolaylı PekiĢtirme: Davranışı pekiştirilen modeli izleyen birey, modelin davranışını yapma olasılığı artar. Mesela; bir futbol takımında iyi oynayan bir oyuncuya prim verilmesi sonucu, takımdaki diğer oyuncuların da daha iyi oynamaya çalışması. a3) Doğrudan pekiĢtirme: Birey bir kişiyi model aldıktan sonra onun yaptığı davranışı bizzat kendisi de yapar ve hemen arkasından model aldığı davranış için pekiştireç alırsa bu doğrudan pekiştirme olur. b) Dolaylı Ceza: Modelin yapmış olduğu davranış sonunda almış olduğu cezanın gözlemlenmesi, gözleyenin o davranışı yapma eğilimini azaltır veya ortadan kaldırır. Mesela; sınıfta yaptığı hatalı bir davranıştan dolayı teneffüse çıkamayan arkadaşını gören Ceren, o hatalı davranışı yapmama eğiliminde olacaktır. Sosyal Öğrenme Süreçleri (Gözlem Yoluyla Öğrenmenin Süreçleri) Sosyal öğrenme şu dört süreç sonunda ortaya çıkar. a) Dikkat etme süreci: Model alınan davranışa dikkatin odaklanmasıdır. Mesela; Atakan TV’deki bir karate müsabakasını dikkatlice izlemektedir. b) Hatırda tutma süreci: Gözlemlenen davranıştan yararlanmak için hatırlanmasıdır. Mesela; Atakan okulda bir arkadaşıyla tartıştığında TV’deki karate hareketleri aklına gelir. c) DavranıĢı ortaya koyma süreci (DavranıĢa dönüĢtürme): Model alınan davranışın uygulanması sürecidir. Fakat birey öz yeterlilik kapasitesine sahip değilse bu davranış ortaya çıkmayabilir. Mesela; Atakan TV’deki karate hareketlerini aklına getirip tartıştığı arkadaşı üzerinde bu hareketleri denemesi. d) Güdülenme süreci: Bandura öğrenme ile performansı birbirinden ayırmıştır. İnsanlar; yeni davranışları, becerileri, gözlem yoluyla kazanabilirler. Ancak onları yapmaya güdüleninceye veya ihtiyaç duyuncaya kadar performans olarak göstermezler. Yani güdülenme öğrenilenleri performansa dönüştürmeyi sağlayan süreçtir. c) Dolaylı Güdülenme: Gözlenen davranış, değer verilen bir ürünle sonuçlanırsa gözleyen kişi o davranışı yapmak için istek duyar. Mesela; öğretmen adayı arkadaşının çok çalışıp KPSS sonucu atandığını gören Ahmet, kendisinin de çok çalışmaya istekli olması. d) Dolaylı Duygusallık: Birçok duygu gözlem yoluyla kazanılır. Birçok insan kendileri doğrudan bir yaşantı geçirmediği halde (zarar görmediği halde) bazı şeylerden korkar. Sebebi ise söz konusu duygulara, korkulara sahip modellerin gözlemlenmesidir. Model alınan kişiler birtakım davranışlarıyla gözleyen kişiye birçok mesaj verir ve gözlemci dolaylı yaşantı kazanarak aynı korkulara sahip olur. Mesela; arkadaşının köpek tarafından ısırılması sonucu arkadaşının çığlık atmasını ve ağlamasını gözlemleyen birey köpekten korkmaya başlayabilir. Yılanla ilgili kötü bir yaşantı geçirmediği halde yılandan korkan insan sayısı çok fazladır. - 21 - ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI c3) Öngörü (Geleceği düĢünme) kapasitesi: Gelecek için plan yapabilme kapasitesidir. İnsanlar gelecekte başkalarının kendilerine nasıl davranacaklarını tahmin edebilmeli, hedef belirleyebilmeli ve geleceği planlayabilmelidir. Yani düşünme etkinlikten önce geldiği için, insanlar geleceği düşünebilmelidir. Sosyal Öğrenmeyi Etkileyen Faktörler a) Modelin özellikleri b) Model alınan davranışın özellikleri c) Gözlemcinin özellikleri a) Modelin özellikleri: Modelin yaşı, cinsiyeti, sosyal statüsü, saygınlığı, gözleyen bireye olan benzerliği, modelin davranışının pekiştirilmesi ya da cezalandırılması, modelin sergilediği davranışla ilgili uzmanlığı. c4) Dolaylı öğrenme kapasitesi: İnsanlar başkalarının davranışlarını ve o davranışların sonuçlarını gözlemleyerek öğrenmeyi gerçekleştirir ve bu ona büyük bir avantaj sağlar. Çünkü maliyeti düşüktür. Başkalarının hatalarını görmek yoluyla aynı hataları yapmadan doğrulara daha az zararla ve daha hızlı ulaşabilir. Bu nedenle dolaylı öğrenme kapasitesi yüksek bireyler sosyal öğrenmeyi daha iyi gerçekleştirir. Model ile Gözleyen Arasındaki EtkileĢim Özellikleri Modelin Gözlemle Statüsü nen KiĢiden; Sonuç Taklit Edilme Durumu Örnek Yüksek Sonuç bilinmiyor Yüksek Reklâmlarda kullanılan ünlü kişiler Eşit Sonucu olumlu Yüksek Sınıfta başarılı öğrenciyi diğerlerinin taklit etmesi Eşit Sonuç olumsuz Düşük Sonuç olumlu veya olumsuz Taklit edilmez c5) Öz düzenleme kapasitesi: İnsanların içsel standartlar oluşturma, kendi davranışlarını kontrol etme ve düzenleme kapasiteleri vardır. Birey davranışlarını kendi koyduğu kurallara uygun biçime getirip uygulayabilme potansiyeline sahiptir. Beslenme, eğlence, dinlenme, çalışma alışkanlıkları bu tiptendir. Sınıfta ceza alan bir öğrencinin yaptığı davranışı diğer öğrencilerin yapmaması c6) Öz yargılama (Yansıtma) kapasitesi: İnsanların kendileri hakkında düşünme ve yargıda bulunma kapasitesidir. İnsanlar kendi davranışlarını yargılayıp çeşitli sonuçlar (ders alma gibi) çıkarabilirler. Yok denecek Küçük kardeşini izleyen kadar az büyük kardeşin tepkisi Uyarı: İnsanın kendinin farkında olması ve kapasitesi ile yapacağı iş arasında değerlendirme yapması, bireyin öğrenme sürecinde önemli bir durumdur. Bu durum “öz-yeterlilik” kavramıyla açıklanmıştır. b) Model alınan davranıĢın özellikleri: Gözleyen birey uygun olduğunu düşündüğü ve ödülle sonuçlanacak davranışları model alır. Değerli sonuçlar gözlemciyi güdüler. Davranışın basit olması, işlevselliği ve gözlenebilir olması diğer etkenlerdir. ortamdan uzaklaşmadır 2. AMAÇLI DAVRANIġÇILIK KURAMI (ĠġARET-GESTALT KURAMI) (TOLMAN) Tolman’a göre davranış bir amaca yöneliktir. Davranış amaç doğrultusunda çevre koşullarına göre değiştirilebilir. Davranışçılardan farklı olarak öğrenme koşullanma sürecinden ziyade, çevreyi keşfetme ve uyarıcıları anlamlı hale getirme (zihinsel süreçler yoluyla) sürecidir. Öğrenmeyi uyarıcı-uyarıcı ilişkisi olarak ele alır. Davranışçılardan farklı olarak insanı hayvanlardan farklı olarak sadece uyarıcılara tepki veren pasif bir varlık olarak değil, inanç ve değerleriyle etkinlikte bulunan aktif bir varlık olarak ele alır. c) Gözlemcinin özellikleri: Bunlar altı tanedir. c1) KarĢılıklı belirleyicilik: Öğrenmeyi; birey, çevre ve davranış olarak üç temel faktör birlikte oluşturur. Bu üç etken karşılıklı olarak birbirlerini etkilemekte ve bu etkileşimler bireyin sonraki davranışlarını etkilemektedir. Yani birey, sosyal çevrelerini davranışları aracılığıyla etkilemekte, değiştirmekte, aynı zamanda çevrede yer alan diğer insanların davranışlarından da etkilenmektedir. c2) SembolleĢtirme kapasitesi: İnsanlar dünyada gördüklerini zihinlerinde sembolleştirirler. Semboller insanların zihninde dünyadaki gördüklerinin temsilcileridir. Bu sayede insanlar, geçmişi zihinlerinde tutabilmekte ve geleceği de zihinlerinde tasarlayabilmekte, sembolleştirebilmektedir. Sembolleştirme kapasitesi yüksek olan bireyler, sosyal öğrenme konusunda daha başarılıdırlar. Molar (Bütüncül davranıĢ): Davranışçıların “davranışı anlamak için davranışı küçük davranış birimlerine bölmek gerekir” fikrine karşı çıkarak, davranışın bütününe odaklanılması gerektiğini (molar davranışa) belirtir. Çünkü davranışı küçük parçalara ayırmaya çalışmak onun anlamını kaybettirmektedir. Bu görüşü Gestalt görüşüne yakındır. - 22 - ÖĞRENME PSĠKOLOJĠSĠ III. ÜNĠTE – ÖĞRENME KURAMLARI Örtük (Gizil) Öğrenme: Bilinçsizce, farkında olmadan ve istemeden edinilen öğrenmelerdir. Buna göre, bazı öğrenmeler öğrenme amacı olmadan, hatta kişi farkında olmadan gerçekleşir. Öğrenme Türleri a) Kateksis: Organizmanın içinde bulunduğu kültürel özelliklere bağlı olarak belli dürtü durumlarıyla, belli nesneleri ilişkilendirme eğiliminin öğrenilmesidir. Mesela; İtalyanlar açlığını makarna ya da pizza ile giderme eğiliminde olabilir. Yapılan çalışmalar, gizil öğrenmenin zihinsel imge ya da bilişsel harita olarak depolandığını göstermektedir. Organizma ilgili bir problemle karşılaştığı zaman bu haritalara başvurur ve onu kullanır. Mesela; ev işi yaparken bir yandan yüksek sesle ders çalışan psikoloji öğrencisi kızının söylediklerini işiten bir ev hanımı, birkaç gün sonra izlediği bir yarışma programında sorulan “Tepkisel koşullanma ile şu isimlerden hangisini eşleştirirsiniz?” sorusuna doğru yanıt verdiğini fark etmesi (2010 KPSS) Organizmanın belli dürtü durumlarında belli nesnelerden kaçınmayı öğrenmesine Olumsuz Kateksis denir. Mesela; bir Müslüman açlığını gidermek için domuz eti yemez çünkü açlık ile domuz etini ilişkilendirmemiştir. b) EĢdeğer Ġnançlar: Alt amaç, ana (asıl) amaçla aynı etkiye sahip olduğunda, alt amaç eşdeğer inanç oluşturur. Bu durum, uyarıcı-tepki kuramlarında ikincil pekiĢtirme kavramına çok benzemekle birlikte, bu öğrenme çeşidi fizyolojik dürtülerden ziyade “sosyal dürtülerin” tatmini ile ilişkilidir. Mesela; yüksek not alma sevgi ve saygı ihtiyacını doyurur. Gizil sönme: Önceden pekiştirilen bir davranışın pekiştirilmemesi sonucu değil, artık pekiştirilmediğinin gözlenmesi sonucunda ortaya çıkan durumdur. Mesela; eski okulunda öğretmenin sadece parmak kaldıran öğrencilere söz verdiğini gözlemleyen Demet, derste söz almak için hep parmak kaldırmaya başlamıştır. Fakat yeni okulunda öğretmenin parmak kaldırmayan öğrencilere de söz verdiğini gözlemleyen Demet, artık söz almak için parmak kaldırmamaya başlamıştır. Burada Demet, pekiştirilmediği için değil pekiştirilmeyen davranışları gözlemlediği için sönme meydana gelmiştir. c) Alan Beklentileri (uyarıcı-uyarıcı öğrenmesi): Organizmanın kendisini neyin nereye götüreceğini öğrenmesidir. Belli bir işaret gördüğünde onu belli bir diğer işaretin izleyeceğini bekler. Bu öğrenmeye uyarıcı-uyarıcı öğrenmesi denir. Bu tür öğrenmenin gerçekleşmesi için tek pekiştirme beklentinin yani hipotezin doğrulanmasıdır. Mesela; zil çalması dersin başlaması için, şimşek çakması yağmurun başlaması için birer işarettir. ĠĢaret (Yer) öğrenme: Organizma araştırarak, gözlemleyerek bazı olayların-davranışların, belirli başka olaylara-davranışlara yol açtığını veya bir işaretin diğer bir işarete götürdüğünü anlar ve bunları kullanarak amacına ulaşır. Organizma bu kazandığı bilgiyi birbirinden ayrı, bağımsız birimler halinde değil, organize edilmiş bilgi halinde saklar. Organizmanın çevreye ilişkin organize edilmiş bilgi türü biliĢsel harita olarak adlandırılır. Organizma, yer öğrenme sürecinde bu haritalardan yararlanır. Mesela; gözümüzü kapattığımızda evimizin salonu ve içindeki eşyaları hayal edebilir hatta gözümüz kapalı olarak salonda dolaşabiliriz. Zihnimizde bulunan bu bilgiler yer öğrenmesi (bilişsel haritalar sayesinde) ile oluşan bilgilerdir. d) Alan-BiliĢ Yolları: Alan-biliş yolu, bir problem çözme stratejisi olarak belli durumlarda algısal alanı düzenleme eğilimi olarak tanımlanır. Problem çözme stratejisinde önemli olan nokta, bir problemi çözmede etkin olan bir stratejinin gelecekte benzer durumlarda da kullanılmasıdır. e) Dürtü (güdü) Ayırımları: Bu öğrenme türü organizmanın kendi dürtü durumunu analiz etmesini ve buna uygun davranışta bulunmasını içerir. Mesela; suya ihtiyaç duyan birisinin davranışı ile yiyeceğe ihtiyaç duyan birisinin davranışı farklı olacaktır. f) Hareket Biçimleri: Hareket biçimini öğrenme, bir eksiği gidermeye yöneliktir. Tolman, üst düzey organizmaların kendilerini istedikleri amaca ulaştıracak yolların ve nesnelerin uzaysal planını kapsayan bilgilerini kullandıklarını savunur. Organizma bilişsel haritalarını kullanarak kendisini en kısa şekilde amaca ulaştıran yolu seçmesine en az çaba ilkesi denir. Mesela; bir yere giden bireyin bilişsel haritalarını kullanarak en kestirme yolu bulması. g) Açık öğrenme: Organizmanın giderilmesi gereken ihtiyaçlarıyla doğrudan ilişkili olan davranışları öğrenmesidir. Uyarı: Yer öğrenmenin önemli bir bölümü farkına varılmadan (gizli öğrenme) gerçekleşir. - 23 -