İÇ EGE` DE FELAKET VE ZAFER

Transkript

İÇ EGE` DE FELAKET VE ZAFER
http://www.cengizcetintas.com/index.html
ÖNSÖZ
Haritada bir nokta şeklinde gösterilen Kütahya İl Merkezi’nin üzerine
pergelin bir ayağını koyalım ve yüz elli kilometre yarıçapında bir daire çizelim.
Bu dairenin içine; Kütahya İli’nin ilçeleri ile birlikte tamamı, Eskişehir, Uşak,
Afyonkarahisar il merkezleri, Bursa İli’nin güneyi ve Balıkesir İli’nin güneybatısı
girer. Bu yöreye kabaca İç Ege veya İçbatı Anadolu denir.
Doğduğum, büyüdüğüm, yaşadığım ve yaşlandığım bu yerler, Kurtuluş
Savaşı’nın en önemli olaylarının geçtiği kutsal topraklardır. Bu topraklar, o
zaman ki adı ile Kütahya Livası (Sancağı) (Mutasarrıflığı), şimdiki adı ile
Kütahya İli toprakları ve çevresidir. Kütahya İl Merkezinde, Gediz, Simav,
Altıntaş, Dumlupınar ilçelerinde, Eskişehir, Uşak ve Afyonkarahisar’da, Türk
Milli Mücadelesi’nin destanları yazılmıştır.
1878 yılından, 1918 yılına kadar tam kırk yıl boyunca, Osmanlı-Rus (93
Harbi), Trablus, Balkan ve Birinci Dünya savaşlarında, Türk Ordusu galibiyet
yüzü görmedi. En sonunda Mondros Ateşkes Anlaşması ile Ülke yolun sonuna
geldi. Çanakkale’de yazılan destan Ülke’nin talihini düzeltmeye yetmedi.
O günlerde, bu yörede yaşayan insanları, ülkenin ve ulusun gerçeklerinden
soyutlamak mümkün değildi. Anadolu’nun her yerinde görülen, karamsarlık,
bıkkınlık, İttihat ve Terakki liderlerine ve ordu komutanlarına duyulan öfke
buralarda da vardı. Halk perişandı, yoksuldu, güvenlik hiçbir yerde kalmamıştı.
Yıllarca süren savaşlar nedeniyle erkek nüfusu azalmıştı.
Yöre halkı bu güç şartlar altında yeni bir döneme başladı. Bu döneme Kuvayı Milliye Dönemi adı verilir. 15 Mayıs 1919 gününden itibaren önce İzmir’e,
daha sonra dalga dalga Ege Bölgesi’ne, oradan da daha doğuya yayılan Yunan
istilasına karşı halkın oluşturduğu gücün adı Kuva-yı Milliye’dir. Bu ortamda
Kuva-yı Milliye, düşmana karşı bir güç olarak gelişirken, Devlet yönetimini de,
Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi eline almaya başlamıştır. Böylelikle
Devlet yönetiminde ikili iktidar oluşmuştur.
Bir yanda galip devletlerin işgali altındaki İstanbul’da bulunan padişah
hükümeti, diğer yanda ise Mustafa Kemal Paşa’nın başkanı ve önderi olduğu
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti vardır. Ankara Hükümeti ilk günlerde ve
aylarda düzenli ordudan yoksundu. Bir halk hareketi olarak başlayan milli
iktidar, gücünü gene bir halk hareketi olan Kuva-yı Milliye’ den alıyordu. Mustafa
Kemal Atatürk’ ün dediği gibi, “Kuva-yı Milliye’yi amil (etkin) ve Milli İrade’yi
hâkim kılmak esastır.” Böyle olunca, Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi,
buralarda da sivil ve askeri idare tercihini Ankara Hükümeti’nden yana koydu.
Kuva-yı Milliye’nin sivil örgütlenmesi olan Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak
şubeleri; Kütahya, Eskişehir, Uşak, Afyonkarahisar, Gediz, Emet ve Simav’da
faaliyete başladı. Mustafa Kemal Paşa’nın yakın arkadaşı Ali Fuat Paşa
20.Kolordu Komutanı olarak Eskişehir’de Kuva-yı Milliye’nin en büyük
2
yardımcısı oldu. Osmanlı Ordusu’nun Batı Anadolu’da kalan birliklerini derleyip,
toparladı. Birbirine taban tabana zıt iki kuvvet, ordu ve çeteler, bir amaç için
birleştiler ve ortak hareket etmeye başladılar. Kuva-yı Milliye çeteleri,
subaylardan ve askeri eğitimden nefret eden, genellikle adaletle ve jandarma ile
başı derde girmiş, kanun kaçağı liderlere sahipti. Ama düşmana karşı herkesin
birlik olması ve ülkenin kurtuluşu için el ele vermeleri gerekiyordu. Çete liderleri
içinde asker kökenli olanlar da vardı, ama bunlar azınlıktaydı. Bu askerler içinde
çetecilik rüzgârına kapılanlar da vardı.
Kuva-yı Milliye’nin asker ve bağış toplama yöntemleri farklıydı. Kırk yıl
boyunca savaştan ve yenilgiden bıkmış olan halk orduya değil, çetelere
yöneliyordu. Orduya katılacak askerin giyim-kuşam, silah ve cephane ihtiyaçları
Ankara Hükümeti tarafından karşılanırken, çeteler köylerden adamlarını
kıyafetleri, silah ve cephaneleri ile birlikte topluyorlardı. Kuva-yı Milliye’nin
gelirleri, halktan bazen gönüllü, bazen de zorunu olarak alınan paralardan
oluşuyordu. Başlangıçta devlet ve millet için para toplanması fazla bir
hoşnutsuzluk yaratmazken, daha sonraları halk arasında bıkkınlık, korku ve
endişe yaratmaya başladı.
Başkent İstanbul’un bir taşra kenti olan Kütahya’da bu dönemde çeşitli
siyasal görüşler toplumun çeşitli katmanlarında çatışmaya hazır hale geliyordu.
Kütahya’yı yöneten sivil yöneticiler ve memurlar iki siyasal parti etrafında
kümelenmişti. Her ne kadar askeri yenilginin ve ülkenin kötüye gidişinin
sorumlusu İttihat ve Terakki Partisi olsa da, hâlâ bu partiye yakınlık duyanlar
vardı. İstanbul Hükümeti’nde söz sahibi olan Hürriyet ve İtilaf Partisi taraftarları
devlet idaresinde etkili olmaya çalışıyorlardı.
O günün koşullarında Türkler arasında esnaf ve sanatkâr çok azdı. Bu
meslekler daha çok Rum ve Ermeni azınlıklar arasında yaygındı. O yıllara
kadar, gerek Türk olsun, gerekse azınlık olsun esnaf ve sanatkârlar politik
ideolojiler ile pek ilgili değillerdi ve padişahlarına bağlı, Osmanlılık düşüncesine
sahip kendi hallerinde topluluklardı. Hatta İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini
protesto için 23.05.1919 günü Kütahya'da yapılan mitinge Kütahyalı Rum ve
Ermeni halk ta katıldı. Fakat onların içinde de çağın radikal siyasi eğilimlerine
kapılmış gençler bulunuyordu. Özellikle Rum azınlık içinde, Yunanistan’ın etkili
propagandasından etkilenmiş Rum gençleri çoğalmaya başlamıştı. Fakat
buralarda azınlıkta bulundukları için pek sesleri çıkmıyordu. Yunan askerinin
İzmir’e çıkmasından sonra, Rumlar arasında bu durumdan hoşnut olanlar
bulunduğu gibi, Ankara Hükümeti’nin ve Kuva-yı Milliye’nin onlara karşı
harekete geçeceğinden çekinenler de az değildi. İzmir ve çevresindeki Rumların
taşkınlıkları buradan da duyuluyordu. Bu nedenle yerli Rumlar kendilerine
misilleme yapılmasından çekiniyorlardı. Köylerde yaşayan Türk nüfusunun asıl
derdi, geçim ve güvenlik derdi idi. Kırk yıldan beri süren savaşlar, köylerde
erkek nüfusun azalmasına yol açmıştı. Halk yoksuldu, bir yandan jandarma,
diğer yandan da eşkıya korkusu onları bezdirmişti.
3
Bu koşullar içinde, Türk Milli Mücadelesi başladı, Bu mücadele, emperyalist
Avrupa ve onun maşası Yunanistan ile Anadolu Türkü arasında geçti. Avrupa
ve özellikle Yunanistan için …
FELÂKET’ le
… Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Milleti için …
ZAFER’ le
… sonuçlandı.
Eskişehir, 30 Ağustos 2011
Cengiz ÇETİNTAŞ
4
1. BÖLÜM: KURTULUŞ SAVAŞI BAŞLARKEN
BİR BELGE
KÜTAHYA MUTASARRIFLIĞINA
30 Ekim 1918 tarihinde Devletimiz temsilcileri ve İngiltere, Fransa, İtalya
temsilcileri arasında imzalanan ateşkes anlaşması ile dört yıl süren savaş sona
ermiştir. Sözü edilen anlaşmanın Mutasarrıflığınızı ilgilendiren maddeleri aşağıdadır.
—Sınırların korunması ve iç güvenliğin sağlanması dışında, Osmanlı Ordusu derhal
terhis edilecektir.
—İtilaf devletleri (İngiltere; Fransa, İtalya) güvenliklerini tehdit edecek bir
durumun ortaya çıkması halinde, herhangi bir önemli noktayı işgal edebileceklerdir.
—Osmanlı demiryollarından, İtilaf devletleri yararlanabileceklerdir.
—Hükümet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi, İtilaf
devletlerine geçecektir.
—Askeri, ticari ve denizle ilgili madde ve malzemenin tahribi önlenecektir.
—İtilaf devletleri kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye’ den sağlayacak ve bu
maddeler hiçbir şekilde ihraç edilmeyecektir.
—Bütün demiryolları, İtilaf devletlerinin askerleri tarafından kontrol altına
alınacaktır.
—Gerek askeri malzemenin teslimine, gerek Osmanlı Ordusu’nun terhisine ve gerekse
Kara taşıtlarının İtilaf devletlerine teslimine dair verilecek herhangi bir emir derhal
yerine getirilecektir. Bu anlaşma maddeleri doğrultusunda gereğini önemle rica
ederim.
İstanbul, 2 Aralık 1918
Yusuf İzzet
1
Sadrazam
GENEL DURUM
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşındaki yenilgisini belgeleyen 30
Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalandığı günlerde,
1
Prof Dr. Hamza Eroğlu, Türk İnkılâp Tarihi, s.91-92, Devlet Kitapları, İstanbul, 1975
5
1
Kütahya bağımsız bir sancaktı. Gediz, Simav ve bugün il olan Uşak, bu
sancağa bağlı birer ilçe idi. Sancak merkezi olan Kütahya Merkez İlçesi’nin
bucak ve köyleri ile birlikte 135.000 nüfusu vardı. Nüfusun 6.000 kadarı yerli
Rumlardan oluşuyordu. 1914 yılında 2.800 dolayında olan Ermeni nüfus, savaş
sırasındaki tehcir nedeniyle önemli ölçüde azalmıştı. Kütahya Mutasarrıfı Naci
Bey’in, Mondros Ateşkes Anlaşması’nın uygulanması ile ilgili yazıyı aldığı
günlerde, anlaşma hükümlerini uygulamaktan başka bir yolu yoktu.
Kütahya, daha önceki yüzyıllarda olduğu gibi, o dönemde de adını çinicilikle
duyuruyordu. Kentte 1900’lü yıllarda bir çini fabrikası kurulmuştu. Bunun yanı
sıra, el sanatları düzeyinde, küçük atölyelerde de çini üretiliyordu. El
sanatlarında halıcılığın da önemli bir yeri vardı. Bu alanda Simav ve Uşak önde
geliyordu.
Kütahya maden, özellikle linyit yatakları bakımından da zengindi. Çok
sayıda linyit ocağı özel kişilerce işletiliyordu. Emet’te krom ve bor mineralleri
yatakları vardı. Ancak bu madenleri işleme teknolojisi henüz gelişmediği için
değeri bilinmiyordu.
Gediz ırmağı ile kollarının suladığı verimli topraklar, özellikle bahçe tarımına
ve bağcılığa çok elverişli idi. Bu nedenle halkın büyük bir bölümü bahçecilikle
uğraşıyordu. Bahçe ve bağ ürünlerinin dış satımı İzmir Limanı yoluyla
gerçekleşiyordu. Ürünler bu limana, Alayunt’a dek uzanan demiryoluyla
ulaştırılıyordu. Alayunt’tan, Kütahya Kenti’ne on kilometre uzunluğunda bir
demiryolu bağlantısı daha vardı. Mondros Anlaşması’nın ilk uygulamaları
sırasında Kütahya’nın siyasal ve toplumsal yaşamında önemli bir değişiklik
olmadı. Kayda değer tek gelişme, demiryolunu denetim altına almaya çalışan
İtalyanların, Alayunt’a ve Tavşanlı’ya üç, beş kişilik birer birlik göndermeleriydi.
Bu birlikler de halkın gündelik yaşamına karışmamaya özen gösterirlerdi.
Kütahya Ateşkes Anlaşması sonrasında, karargâhı Ankara’ da olan 20.
Kolordu’nun denetim alanı içindeydi. Kente en yakın askeri birlik
2
Afyonkarahisar’da bulunan 23. Tümen idi.
KÜTAHYA SİVAS KONGRESİ KARARLARINI DESTEKLİYOR
4–11 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi, tüm Anadolu’da canlı bir
direniş havası yaratmıştı. Kongre’nin önemli kararlarından biri, milli nitelikte bir
hükümet kuruluncaya kadar İstanbul’la her türlü haberleşme ve ilişkinin
kesilmesiydi. Sivas’ ta seçilen Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti
Temsil Heyeti bu kararı bütün vilayetlere ve mutasarrıflıklara iletiyor, buna
1
İl ile ilçe arasında bir yönetim birimi. İller livalara (sancaklara)(mutasarrıflıklara), livalar
da ilçelere (kazalara) ayrılırdı. Kütahya Livası herhangi bir il’ e bağlı değildi, bağımsız
sancaktı. Doğrudan doğruya Sadaret’e (Başbakanlığa) bağlı idi
2
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5305, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
6
uyulmasını istiyordu. Anadolu’daki birçok yönetici gibi Kütahya Mutasarrıfı Sait
Bey de bu kararı uygulamaya başlamış ve Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer
almıştır.
Her bakımdan milli bir kongre özelliği taşıyan Sivas Kongresi sonrasında
İstanbul Hükümeti’ne, Anadolu’daki milli hareket kabul ettirilmiş, “Osmanlı
Mebusan Meclisi” için seçim yapılmış ve Meclis toplanmıştır. Bu Mebusan
Meclisi’nde, 28 Ocak 1920 tarihinde “Misak-ı Milli” kararı alınmış ve milli
sınırlarımız belirlenmiştir. İstanbul Hükümeti’nin başındaki Ali Rıza Paşa, artık
bundan sonra Meclisin, milli isteklerin ortaya konacağı, görüşüleceği ve karara
bağlanacağı tek yer olmasını istemiştir.
Daha sonra Hükümetin, Aznavur İsyanı ve Yunan ordusunun tekrar
ilerlemeye başlaması üzerine istifa etmekten başka çaresi kalmamıştır. Ali Rıza
Paşa’nın istifasını haber alan Mustafa Kemal Paşa ise Padişaha 4 Mart 1920
tarihinde bir telgraf çekerek, “İç ve dış bin türlü kötü niyetlerin taşkınlığı ile
huzuru tehlike içinde bulunan memleketin, milli vicdana hesap veremeyecek bir
hükümet başkanına bir dakika bile tahammül edemeyeceğini, aksi halde
devletin tarihinde görülmemiş derecede üzücü olaylar çıkabileceğini bildirmiştir.
Aynı gün Meclis Başkanı’na da telgraf çekerek durumu anlatan Mustafa
Kemal Paşa, hemen yayınladığı bir bildiri ile ulusal kuruluşlara durumu
açıklayarak, milli isteklere uygun bir hükümetin kurulmasını sağlamak için
derhal Meclisi Mebusan Başkanlığı’na telgraflar çekilmesini istemiştir. Bu bildiri
kısa sürede etkisini göstermiş, Meclisi Mebusan Başkanlık Divanı’na bütün
yurttan telgraflar gelmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın bildirisi üzerine, yeni hükümetin ulusal isteklere
uygun nitelikte kurulması için Mebusan Meclisi'ne Kütahya’dan aşağıda adları
1
olan kuruluş ve kişiler telgraf çekmiştir:
Kütahya Müdafaa-i Hukuk Merkez
Heyeti Reisi Nüzhet
Kütahya Belediye Reisi Hasan
Sırrızade Rıfat
Uşakizade Rifat
Yamalızade Hüsnü
Dülgerzade Süleyman
Kuyumcuzade Fevzi
Kösezade Ahmet
Germiyanzade Yakup
Safizade Ahmet
Karaağazade Mehmet
Ispartalızade Gıyas
Şeyh Bedreddinzade Seyfi
Gediz Belediye Reisi Ali Osman
Şeyh Yunus
Belediye Azasından Salih
Şeyh Hakkı
Müftü Şakir
Hacı İsmail
1
Sevinç Sezengöz, Sevinç Sezengöz, Milli Mücadelede Döneminde Kütahya ve Birinci
Meclis’te Kütahya Milletvekilleri, Siyasi Görüşleri ve Hizmetleri (Dumlupınar Üniversitesi
Yüksek Lisans Tezi), s.37-38, http://www belgeler.com, Kütahya, 2006
7
Tuzcu Mehmet
Hocazade Umrani
Hacı Salih
Gediz Müdafaayı Hukuk-u Milliye Reisi
Ali Haydar
İŞGAL ASKERLERİ
Anadolu’da bazı vali ve mutasarrıflar Sivas Kongresi kararlarını tanımayarak
İstanbul’la ilişkilerini sürdürdüler. Kimileri daha da ileri giderek, Kongre Temsil
Heyeti’nin çalışmalarını baltalayıcı önlemler almaya yöneldiler.
Bunlarda biri de Eskişehir Mutasarrıfı Hilmi Bey’di. İstanbul Hükümeti ile
sürekli haberleşerek Temsil Heyeti’nin çalışmalarının önlenmesini, bu arada
bölgedeki 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’nın görevden alınmasını isteyen
Hilmi Bey yaptığı görüşmelerde, gerekirse bölgedeki yabancı işgal güçlerinin de
desteğini isteyebileceğini belirtiyordu.
Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra Kütahya İstasyonu’na bir çavuş,
beş er ve Alayunt İstasyonu’na iki subay, on beş er İtalyan askeri
konuşlandırılmıştı. Bunlar demiryolunun ve trenlerin güvenliğini sağlamak için
bulunuyorlardı. 15 Mayıs 1919 günü İngilizlerin desteği ile Yunan askerinin
İzmir’e çıkmasından sonra, İtilaf devletleri arasında meydana gelen görüş
ayrılığı nedeniyle, İtalyan askerleri Kütahya’dan çekilmişler ve boşalan bu
istasyonlara İngiliz askerleri yerleşmişlerdi. Hilmi Bey’in yardımına başvurmayı
1
düşündüğü yabancı güç buydu.
İNGİLİZ KONTROL SUBAYLARI: Mondros Ateşkes Anlaşması imzalandıktan sonra,
İngilizler hemen her tarafa kol atmış, kontrol subayları şurada, burada devlet
idaremizi sıkı bir gözetim altına almışlardı. Bunların asıl görevleri, Anlaşma hükümleri
gereğince tutuklu olup, serbest bırakılacak Hıristiyan azınlıklardan kimse
kalmamasını, ordumuzun terhisinin yolunda gitmesini izlemekten ibaretti. Bunlar ise,
kendilerine bütün Türk memurlarının üstünde bir mevki vermek istiyorlar, her işe
2
karışıyorlar, haber alma ve istihbarat işleri ile uğraşıyorlardı.
İngilizler görünürde Kütahya’da halkın arasında bulunmuyorlardı. Yalnızca
istasyonların, demiryolunun ve trenlerin güvenliğini sağlıyorlardı. Komutanlarının Ali Fuat Paşa’ya hiç bir işe karışmayacakları konusunda güvence
vermesine rağmen, 20. Kolordu güçleri ile bölgedeki İngiliz güçleri arasında
gerginlik arttı. Ali Fuat Paşa’nın Eskişehir Mutasarrıfı Hilmi Bey’i korkutmak ve
sindirmek için Eskişehir yakınlarına sığınak yapmasından telaşa düşen İngiliz
Generali Sally Clade, 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya bir ültimatom
1
Kazım Özalp, Milli Mücadele 1919-1922, c.1, s.39, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 1998
2
Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, c.1, s.124, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1998
8
göndererek Türk birliklerinin Eskişehir, Kütahya ve Afyonkarahisar ya da İzmit’e
girmeleri durumunda silahla karşılık verileceğini bildirdi.
Aynı günlerde, İngilizlerin Alayunt İstasyonu’nda büyük bir handa bulunan
87.000 sandık cephaneyi İzmit’e taşımak istedikleri istihbaratı alındı. Birinci
Dünya Savaşı sırasında, İtilaf Devletleri’nin Çanakkale Boğazı’na saldırıları
sırasında büyük miktarda cephane, Kütahya’ya nakledilip istasyondaki büyük
handa saklanmıştı. Kuva-yı Milliye için büyük önemi olan bu cephanenin
İngilizler tarafından Kütahya’dan çıkarılmasını önlemek gerekiyordu. Bunun için
Ali Fuat Paşa, Kütahya’ya bir birlik göndermeye karar verdi. Böylece hem
İngilizlerin ültimatomu yanıtlanmış olacak, hem de cephane düşmanın eline
1
geçmeyecekti.
MÜDAFAA-İ HUKUK ŞUBESİ AÇILIYOR
20 Eylül 1919 Cumartesi günü akşamı Binbaşı İsmail Hakkı, Yüzbaşı İsmet,
Yüzbaşı Süleyman ve Teğmen Tahsin beyler başta olmak üzere Kuva-yı Milliye
güçleri, Ali Fuat Paşa’nın emri üzerine Kütahya’ya geldiler. Kısa süre içinde,
Uşak, Gediz, Simav, Akhisar ve Alaşehir’den gelen atlı çetelerle, 350 kişilik bir
müfreze kuruldu. Birliğin komutanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey oldu.
KUVA-YI MİLLİYE (Ulusal Güçler): Kurtuluş Savaşı’nı (1919–1923) yürüten ulusal
direniş kuvvetlerinin genel adı. Dar anlamda düzenli ordunun oluşmasından önceki
direniş kuvvetlerini belirlemek için de kullanılır. Kuva-yı Milliye, Ege’ de Yunan
işgalinin başlamasıyla birlikte çoğu kendiliğinden harekete geçen çeteleri, milis
kuvvetlerini, Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak, Heyet-i Milliye gibi direniş örgütlerini,
yerel ve bölgesel kongreleri kapsıyordu. Bazı Osmanlı ordu birlikleri de resmi
kimliklerini kullanmadan Kuva-yı Milliye saflarında direnişe katıldılar. Önceleri gerilla
taktiği ile çalışan Kuva-yı Milliye, zamanla düzenli bir yapıya yönelerek çeşitli
cepheler oluşturdu. Kuva-yı Milliye’nin değişik kesimlerden gelme insanlardan oluşan
karmaşık bir yapısı vardı. Saflarında ulusal duygularla çarpışmalara katılan
gönüllülerin yanı sıra Kurtuluş Savaşı öncesinde ve savaş sırasında askerlikten,
adaletten kaçanlar da yer alıyordu. Kuva-yı Milliye’ye katılmak ve ayrılmak serbest
olduğundan mevcutların sayısı da sürekli değişiyordu. Kuva-yı Milliye çeteleri düzenli
ordunun kurulması için gerekli zamanı ve ortamı sağladı. Ayrıca Müdafaa-i Hukuk
örgütlerinin oluşumuna yardımcı olarak, Kurtuluş Savaşı karşıtlarını sindirdi. İstanbul
yanlısı iç ayaklanmaların bastırılmasında yer yer belirleyici rol oynadı. Türk köylerini
Rum ve Ermeni çetelerinden korudu. Aralık 1920’de Kuva-yı Milliye çetelerinin askeri
1
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5305-5306, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
9
başarısızlıklara yol
1
kararlaştırıldı.
açtığı
saptandı
ve
düzenli
ordu
aşamasına
geçilmesi
İsmail Hakkı Bey, ilk iş olarak Belediye Başkanı Şeyh Seyfi Efendi, Tahrirat
Müdürü Hasan Sami Bey ile Polis Baş komiseri Feyzi Bey’in çabalarıyla ve
köylülerin yardımıyla Alayunt İstasyonu’ndaki cephanenin bir kısmını, çevredeki
2
köylere taşıttı.
Bunun üzerine İngiliz Bölüğü, durumun tehlikeli olduğunu sezerek
Eskişehir’e taşındı. Binbaşı İsmail Hakkı Bey de, İngilizlerin yeniden Kütahya’ya
dönmelerini önlemek amacıyla, Alayunt Köprüsünü havaya uçurtturdu. Böylece
Kütahya ve çevresinin denetimi Kuva-yı Milliye güçlerinin eline geçmiş oldu.
BİR TELGRAF
ANADOLU VE RUMELİ MÜDAFAA-İ HUKUK, TEMSİL HEYETİ BAŞKANI
MUSTAFA KEMAL PAŞA’YA
Kütahya ve civarından toplanan 350 dolayında atlı birlik, komutanları İsmail
Hakkı yönetiminde Kütahya ve Alayunt istasyonlarında güvenliği sağlamış olup,
buralarda bulunan İngiliz askerleri trenle daha kuzeye Bilecik dolaylarına
çekinmişlerdir. Durum bilgilerinize arz olunur.
Eskişehir, 29 Eylül 1919
Ali Fuat
3
20.Kolordu Komutanı
Binbaşı İsmail Hakkı Bey’in Kütahya’ya gelmesiyle halkın direniş eğilimi de
güçlendi. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kütahya Şubesi’nin
kurulması da bu döneme rastlar. Şube Başkanlığına Eski Askerlik Şubesi
Başkanı Binbaşı Şükrü Bey seçildi. Daha sonra Emet Şubesi kuruldu.
4
Başkanlığına da Doktor Fazıl Bey getirildi.
1919 senesinde çıkan bir yangınla tamamen yanan Gediz’e bir yıl sonra,
İzmir’in işgali ile Manisa ve Aydın yörelerinden Anadolu içerisine çekilen ve
cephe tutmaya çalışan milis kuvvetleri geldiler. Evini, barkını yangınla
kaybetmiş bulunan fakat topraklarını korumaya azimli olan Gedizlilerle, milis
kuvvetleri beraber Redd-i İlhak Cemiyetini kurdular. Bu heyet sonra da
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını aldı ve başkanlığına Ali Haydar Bey getirildi.
Bundan sonra Gediz’in idaresi tamamen milis kuvvetlerine geçti ve Kasabalı
1
Ana Britannica, c.14, s.119, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1989
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, s.181, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932
3
Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, c.1, s.246, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1998
4
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5305-5306, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
2
10
Zühtü Sait Bey’e Gediz’in güvenliği görevi verildi. Milis kuvvetlerine Gediz’den
1
de katılanlar olmuş ve buradan Salihli Cephesi’ne kuvvet sevk edilmiştir.
Ayrıca Binbaşı İsmail Hakkı Bey 1 Kasım 1919 günü Simav’a giderek Red-di
2
İlhak Derneği’nin kurulmasında ön ayak oldu
İsmail Hakkı Bey, Kütahya’da duruma hâkim olduktan sonra yaptığı ilk
işlerden biri, Köşk ve Salihli cephelerine gönderilmek üzere eşraftan ve halktan
150.000 lira dolayında yardım toplamak oldu. Toplanan para, bu cephelerde
3
savaşan Kuva-yı Milliye güçlerine gönderildi.
İLK KÜTAHYA MİLLETVEKİLLERİ
BİR BELGE
KÜTAHYA MUTASARRIFLIĞINA
Devlet Başkentinin de İtilaf Devletlerince resmi olarak işgali; yasama, adalet ve
yürütme gücünün meydana getirdiği milli devlet gücünü kırmış ve Millet Meclisi, bu
durum karşısında görev yapamayacağını Hükümete resmi olarak bildirerek
dağılmıştır. Şu duruma göre, Devlet Başkentinin korunması, ulusun bağımsızlığını ve
devletin kurtarılmasını sağlayacak önlemleri düşünüp uygulamak üzere ulusça
olağanüstü yetki verilecek bir Meclisin Ankara’da toplantıya çağrılması ve dağılmış
olan milletvekillerinden Ankara’ya gelebileceklerin de bu meclise katılmaları zorunlu
görülmüştür. Bunun için, aşağıda belirtilen yönerge gereğince, seçimlerin yapılmasını
yurtseverliğinizden ve anlayışınızdan beklerim.
DAĞITIM: Valiliklere, Bağımsız
Mutasarrıflıklara, Kolordu Komutanlıklarına, Ordu Müfettişliğine
Ankara, 19 Mart 1920
Temsil Heyeti adına
4
Mustafa KEMAL
Mutasarrıf Rahmi Bey TBMM seçimleri ile ilgili genelgeyi alır almaz seçim
hazırlıklarına başlanmış ve yapılan seçimlerin sonunda;
Maarif (Milli Eğitim) Müdürü Besim (Atalay) Bey 103 oy,
Daimi Encümen Üyesi Cemil (Altay) Bey 108 oy,
1
Mubahat Erdoğan, Milli Mücadelede Kütahya ve Çevresindeki Savaşlar (Dumlupınar
Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), s.49, http://www.belgeler.com, Kütahya, 2006
2
Alaattin Gürırmak, Simav Düşman İşgalinden Nasıl kurtuldu (Makale),
http://www.simav.gov.tr
3
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5306, Anadolu Yayıncılık, 1975, İstanbul
4
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.360-361, Bil Yayıncılık, Ankara,1993
11
Dar’ül Muallim (Öğretmen Okulu) Müdürü Cevdet İzrap (Barlas) Bey 144 oy,
Dava Vekili (Avukat) Haydar Bey 149 oy,
Belediye Reisi Şeyh Seyfi (Aydın) Efendi 180 oy …
… alarak Kütahya’dan Milletvekili seçilmişlerdir. Ayrıca İstanbul Mebusan
Meclisi'nden gelen Ragıp Bey de Ankara’daki Mecliste Kütahya Milletvekili
olarak yer almıştır. Birinci Dönem Kütahya Milletvekillerini tespit eden seçim
mazbatası 4 Nisan 1920 tarihinde düzenlenmiş ve Ankara’ya ulaştıktan sonra
1
24 Nisan 1920 tarihinde T.B.M.M. de onaylanmıştı.
BESİM ATALAY BEY (Atalay)
Ahmet Besim Atalay, 1882 yılında Uşak’ta doğmuştur. Demirci
Mehmet Çavuş’un oğludur. İlk ve orta öğrenimini Uşak İptidai
Mektebi ve Rüştiyesinde tamamladıktan sonra on bir yıl Medrese’de
eğitim ve öğretim görmüştür. 1904’te İstanbul’a giderek, Şehzade
Camii’nde Arapça derslerine devam etmiştir. 1906’da İstanbul
(Darülmuallimin) Yüksek Öğretmen Okulu’nun sınavını kazanarak, 1909 yılına kadar
burada okumuştur. 1909 yılında Yüksek Öğretmen Okulu’ndan mezun olan Besim
Atalay, 18 Ekim 1910 tarihinde Konya Öğretmen Okulu’na Fenni Terbiye ve El İşleri
Öğretmeni olarak atanmıştır. 4 Ocak 1912 tarihinde Trabzon Öğretmen Okulu
Müdürlüğü’ne nakledilmiştir. 5 Ekim 1913 tarihinde Ankara Öğretmen Okulu Müdürü
olmuştur. Ancak dokuz gün sonra İstanbul Darüşşafaka Akaid-i Diniye
Öğretmenliği’ne tayin edilmiştir. 2 Nisan 1914 tarihinde bu görevinden istifa ederek
ayrılmıştır. 5 Nisan 1914 tarihinde Konya Öğretmen Okulu Müdürü olarak
görevlendirilmiştir. 2 Ekim 1915 tarihinde Maraş Maarif Müdürlüğü’ne getirilmiştir.
1916-1919 yılları arasında İçel ve Niğde maarif müdürlükleri yaptı. 23 Nisan 1919
günü İstanbul Hükümeti tarafından görevden alınmıştır. 30 Ağustos 1919 tarihinde
ikinci defa İçel Maarif Müdürlüğü’ne atanmıştır. Burada Milli Mücadele’ye katılarak
Silifkeli öğretmen ve aydınlarla birlikte Müdafaayı Hukuk Cemiyeti’ni kurmuştur.
Memleketi olan Uşak’a giderek Kurtuluş Savası’nı destekleyen faaliyetlerde bulunan
Besim Atalay, Reddi İlhak - Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinde konferanslar vermiştir.
Uşak’ta, işgal günlerinde Annesi ve kız kardeşi Yunanlılar tarafından şehit
edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Birinci Dönemi’nde Kütahya’dan
Milletvekili seçilerek 24 Nisan 1920 günü Meclis’e katılmıştır. II., III., ve IV.
Dönemlerde Aksaray’dan; V., VI. ve VII. Dönemlerde tekrar Kütahya’dan
Milletvekili seçilerek Meclis’teki yerini 1946’ya kadar korumuştur. Parlamento
1
Sevinç Sezengöz, Sevinç Sezengöz, Milli Mücadelede Döneminde Kütahya ve Birinci
Meclis’te Kütahya Milletvekilleri, Siyasi Görüşleri ve Hizmetleri (Dumlupınar Üniversitesi
Yüksek Lisans Tezi), s.114-126, http://www belgeler.com, Kütahya, 2006
12
yaşamının yanında Türk Dili’nin sadeleştirilmesi alanında çalışmaları ve araştırmaları
ile tanınmıştır. 1926’da Dil Encümeni’ne, 1931’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ne üye
olmuştur. 18 yıl boyunca sürdürdüğü Türk Dil Kurumu’ndaki etkin görevi sırasında
Atatürk’ün başkanlığında Dolmabahçe Sarayı’nda toplanan I. Dil Kurultayı’na katılmış
ve 1937-1942 yılları arasında Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Farsça
profesörlüğünde bulunmuştur. Besim Atalay, Atatürk’e olan sevgi ve bağlılığının
nişanı olarak “Atalay” soyadını almıştır. Çalışmaları ve araştırmalarını kitap halinde
ve ayrıca çeşitli dergilerde yayımlamıştır. Eserlerini Ankara Etnografya Müzesi’ne
bağışlamıştır. Bu müzenin Besim Atalay Salonu’nda ünlü dil bilgini ve yazarı olan
Kütahya Milletvekillerinden Besim Atalay Bey’in eserleri sergilenmektedir. Besim
Bey, ileri yaşlarda evlendi ise de kısa bir süre sonra ayrılmıştır. Arapça ve Farsça
bilen Ahmet Besim Atalay, 6 Kasım 1965 tarihinde Ankara’da vefat etmiştir.
Yurtsever ve yardımsever bir kişi olan Besim Atalay, kendi deyişiyle sinesinde
doğup büyüdüğü Uşak’taki hayır kurumlarına yardım ederdi. Uşaklılar, Besim
Atalay’a olan sevgi ve şükranlarını Uşak Lisesi binasında 1968’de açılan ortaokula
“Besim Atalay Ortaokulu” adını vererek ebedileştirmişlerdir.
CEMİL BEY (Altay)
Yusuf Cemil Altay, 1868 yılında İzmir’ in Kınık İlçesi’ nde
doğmuştur. Bergama eşrafından Halil Kamil Efendi’nin ve Ayşe
Hanım’ın oğludur. İlköğrenimini yaptığı mahalle mektebinden sonra
bir süre Medrese’ye devam ederek dini bilgiler ve Arapça öğrenmeye
çalıştı. Genç yaşta Anne ve Babasını kaybetmesi üzerine onlardan
kalan mallar sayesinde zengin ve rahat bir yaşantı sürerken kefil olduğu kişilerin
iflası, taşınmaz mallarının ellerinden çıkmasına yol açtı. Bu sırada askere alınarak
Simav Redif Taburu’na katıldı. Taburu ile Birinci Dünya Savası’nın Yemen
Harekâtında ve daha sonra 1897 Türk-Yunan Savaşı’nda Dömeke Meydan Savaşı’nda
vatan hizmetinde bulundu. Taburu Simav’a döndükten birkaç yıl sonra askerlikten
çekilerek ticaret hayatına atılmış ve maddi durumunu düzeltmiştir. 1900 yılından
itibaren Simav’a yerleşerek, orada çalışmasını sürdürmüştür. 1908’de II.
Meşrutiyet’in ilanı ile İttihat ve Terakki Fırkası’nda yer alarak politikaya girmiş ve
partinin İlçe Yerel Yönetimi’nde etkili olmaya başlamıştır. 1913’de İttihat ve
Terakki Fırkası’nın Kütahya Genel Meclisi’ne üye seçilince Simav’dan ayrılmış ve
ticaret hayatına Kütahya’da devam etmiştir. Milli Mücadele’de Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti’nde ulusal direnişe katılmıştır. TBMM’nin Birinci Dönemi’nde Kütahya
Milletvekili seçilerek, 23 Nisan 1920 günü Meclis’in açılısında hazır bulunmuştur.
Meclis’te Maliye, Mali Kanunlar, Dışişleri ve Dilekçe Komisyonlarında çalışmıştır.
Birinci toplantı yılında Tasarı Komisyonu’nun kâtipliğini yapmıştır. 1922’de Müdafaa-i
Hukuk Grubu’ndan istifa etti ise de muhalefeti oluşturan II. Grup içinde yer
13
almamıştır. Dönem sonunda Meclis’ten ayrıldıktan sonra Kütahya’daki menkul ve
gayrimenkul malları Yunan işgali sırasında yağmaya uğradığı için Ankara’da bir
dükkân açarak ticarete devam etti. 1901 tarihinde evlenen Cemil Bey’in, Muhasin ve
Suavi adlarında iki erkek, Sebahat adında bir kız çocuğu vardır. 9 Mart 1925
tarihinde Ankara’da vefat etmiş, Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedilmiştir.
CEVDET BEY (İzrap)
Mehmet Ali Cevdet Barlas (veya Izrab), 1891 yılında
Gaziantep’te doğmuştur. Abdülkadir Bey’in oğludur. İlk ve orta
öğrenimini
Gaziantep
Rüştiyesi
ve
Amerikan
Koleji’nde
tamamlamıştır. 1910 yılında İstanbul Sultanisi’nden mezun olduktan
sonra Devletçe açılan sınavı kazanarak Fransa’ya gönderilmiştir. Paris’te “Ecole
Turmal Superieur” Yüksek Öğretmen Okulu’nu bitirmiştir. Ayrıca Fransızca tez
yazarak “mekteplerde bedeni terbiye” konusunda ihtisas sahibi olmuştur. Yurda
dönüşünde 15 Kasım 1913 tarihinde Konya Sultanisi ilk kısım öğretmenliğine
atanmıştır. 24 Mart 1914 tarihinde Konya Öğretmen Okulu Müdür Yardımcılığı, 20
Eylül 1915 tarihinde ise Kütahya Öğretmen Okulu Müdürlüğü görevlerine atanmıştır.
24 Mayıs 1919’da Damat Ferit Hükümeti’nin Milli Eğitim Bakanı olan Ali Kemal Bey
tarafından, Milliyetçi olduğu için görevine son verilmiştir. 22 Ocak 1920 tarihinde
Temsil Heyeti tarafından Kütahya Sultanisi Fransızca öğretmenliğine getirilmiştir.
Bu görevde iken TBMM’nin I. Dönemi için yapılan seçimlerde Kütahya Milletvekili
olmuştur. 23 Nisan 1920 günü Meclisin açılısında hazır bulunmuş ve en genç üye
olarak, Başkanlık Divanı’na Geçici Kâtip Üye olarak seçilmiştir. Ayrıca Tutanakları
İnceleme Komisyonu’nda görev almıştır. 25 Nisan’da Divan Kâtipliği görevine
asaleten seçilmiştir. Cevdet Bey, ayrıca Milli Eğitim, Dışişleri ve Anayasa
Komisyonları’nda çalışmıştır. II. Toplantı Yılı’nda Milli Eğitim Komisyonu’nun önce
kâtipliğini sonra da sözcülüğünü yapmıştır. 4 Aralık 1920 tarihinde Meclis
tarafından Ankara İstiklal Mahkemesi Üyeliği’ne seçilmiştir. Cevdet Bey, II. ve
III. dönemlerde yine Kütahya’dan seçilerek milletvekilliği görevini sürdürmüştür. 4
Mayıs 1931 tarihinde Meclis’ten ayrılınca, öğretmenlik görevine dönmüştür. 19311933 yılları arasında Kütahya Ortaokulu’nda ve Lisesi’nde Fransızca Öğretmenliği
yapmıştır. 13 Aralık 1933 tarihinde Yozgat Maarif Müdürlüğü’ne atanmıştır. 13
Şubat 1934’te Adana Lisesi, 1 Eylül 1936’da İstanbul Erkek Öğretmen Okulu, 2 Ekim
1938’de Erenköy Kız Lisesi Fransızca Öğretmenliği görevlerini yapmıştır. Son görevi
Çamlıca Kız Lisesi Müdürlüğü ve Fransızca Öğretmenliğidir. Bu görevinden 24
Temmuz 1951 tarihinde emekliye ayrılmış, sonraki yıllarını sağlık durumunun iyi
olmaması nedeniyle evinde geçirmiştir. Cevdet Bey, 18 Ocak 1960 günü, İstanbul’da
vefat etmiştir. Evli olup bir çocuk babasıdır.
14
HAYDAR BEY
Haydar Bey, 1872 yılında Serez’de doğmuştur. Mehmet Emin
Efendi’nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini ailenin göç ettiği Manisa’da
tamamladıktan sonra yüksek öğrenimini İstanbul Hukuk
Fakültesi’nde tamamlamıştır. Bir süre Hâkimlik ve Ceza Mahkemesi
Başkanlığı yapmıştır. II. Meşrutiyetin ilanından sonra İttihat ve Terakki
Fırkası’nda politikaya girerek Osmanlı Mebussan Meclisi’nin I. Dönemi için 17 Ekim
1908 tarihinde yapılan seçimlerde Saruhan (Aydın) Livası’ndan milletvekili olmuştur.
Haydar Bey, Mebussan Meclisi’nde, Adalet, Milli Eğitim ve iç tüzük komisyonlarında
çalışmıştır. Milli Eğitim Komisyonu’nun sözcülüğünü yapmıştır. II. ve III.
Dönemlerde yeniden seçilmiştir. Bu görevi, Osmanlı Mebusan Meclisi’nin son
toplantısında Misak-ı Milli’yi (Milli Andı) kabul etmesi üzerine 16 Mart günü
İstanbul’un İtilaf devletlerince resmen işgal edilmesi ve 18 Mart 1920 günü
Mebusan Meclisi’nin İtilaf kuvvetlerince basılıp dağıtılmasından sonra, Padişah
tarafından resmen kapatıldığı 11 Nisan 1920 yılına kadar sürdürmüştür. Meclisten
ayrıldıktan sonra Uşak’ta Avukatlık yapmaya başlayan Haydar Bey, Yurdumuzun işgal
edilmesi üzerine Milli Mücadele’ye katılmıştır. Haydar Bey, TBMM’nin Birinci Dönemi
için 16 Mart tarihli genelge doğrultusunda, 4 Nisan 1920 tarihinde Kütahya’da
yapılan seçimde Kütahya Milletvekili olarak seçilmiş, 23 Nisan 1920 günü Meclis’in
açılısında hazır bulunmuştur. Uşak’ta halk tarafından oluşturulan Hücum Taburu
eşliğinde bando mızıka ile Meclis’e uğurlanan Haydar Bey, trene binmeden halka
hitaben kısa bir konuşma yapmıştır. Konuşmasında şunları söylemiştir. “ Efendiler,
hiçbir kıymetim, hiçbir meziyetim olmadığı halde beni TBMM üyeliğine seçmenizden
dolayı teşekkür ederim. Eğer biz vazifemizi hakkıyla yaparsak bu çalgılarla
karşılarsınız, yoksa sopalarla. Efendiler, sopalarla!” Haydar Bey, 25 Nisan günü
Başkanlık Divanı’nın oluşturulmasında kâtip üyeliğe seçilmiş, bu görevini II. ve III.
Dönemlerde de sürdürmüştür. Ayrıca Tasarı Komisyonu’nda da çalışmıştır. 22 Kasım
1920 tarihinde Meclis tarafından Eskişehir İstiklal Mahkemesi Üyeliğine
seçilmiştir. Mahkemenin görevinin son bulduğu 17 Şubat 1921 tarihinde Meclis
çalışmalarına geri dönmüştür. 5 Ocak 1922 tarihinde hastalık nedeniyle Şubat ayı
sonuna kadar izin almıştır. Hastalığının devamı üzerine izni iki ay uzatılmış, 6 Nisan
1922 tarihinde felç geçirerek hastanede tedavi altına alındığı, Kayseri
Mutasarrıflığı tarafından Meclis Başkanlığı’na bildirilmiştir. Bunun üzerine 15 Nisan
tarihinde, iyileşinceye kadar ödeneği tam olarak ödenmek üzere izinli sayılması
kararlaştırılmıştır. Cemil Bey Kütahya Milletvekili ve arkadaşları ile Karesi
(Balıkesir) Milletvekili Hasan Basri Bey, 7 Nisan 1923 tarihinde Meclis Başkanlığı’na
verdikleri kanun teklifleri ile halen felçli olan ve iyileşme imkânı olmayan, 1908’den
beri milletvekilliği yapan arkadaşlarına Vatana hizmet aylığı bağlanmasını
15
önerdilerse de, bu ancak II. Dönem’de 13 Nisan 1924 tarihinde gerçekleşmiştir. Bu
kanunla Haydar Bey’e ayda 25 lira aylık bağlanmıştır. Haydar Bey’in nüfus kaydı
bulunamaması nedeniyle medeni hali, yakınları ve ölüm tarihi tespit edilememiştir.
Ancak 1934 yılında Manisa Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan veraset davasından
ve 1934 yılı içinde vatani hizmet aylığının kesilmesinden dolayı, bu tarihten önce
vefat ettiği anlaşılmaktadır.
RAGIP BEY (Soysal)
Mehmet Ragıp (SOYSAL) Bey, TBMM’ne İstanbul Mebusan
Meclisi'nden gelenler arasındadır. 1881 yılında Uşak’ta doğmuştur.
Hocazade Hasan Hilmi Efendi’nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini
Uşak Sıbyan Mektebi ve Rüştiyesi’nde okuyan Ragıp Bey, 1895
yılında orta öğrenimini tamamladıktan sonra ayrıca altı yıl özel öğrenim görmüştür.
Yerel bazı memuriyetlerde bulunmakla beraber genel olarak ticaretle meşgul
olmuştur. 1914-1918 yılları arasında Uşak Medresesi’nde Tarih Öğretmenliği
yapmıştır. 1918’den sonra tekrar ticaretle uğraşmaya devam etmiştir. Osmanlı
Mebusan Meclisi’nin son dönemi için 24 Aralık 1919 tarihinde yapılan seçimlerde
Kütahya Milletvekili seçilmiştir. 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali üzerine firar
ederek Heyeti Temsiliye’nin çağrısı üzerine Ankara’ya gelmiş ve TBMM’ne
katılmıştır. Ragıp Bey, 23 Nisan 1920 günü TBMM’nin açılısında hazır bulunmuştur.
Ragıp Bey, Meclis’te, İçişleri, Program, Milli Eğitim, Anayasa, İçtüzük ve İktisat
Komisyonlarında çalışmıştır. 9 Aralık 1920’de Divan Kâtipliği’ne seçilmiştir. Bu
görevi, II. Toplantı Yılında da sürdürmüştür. II. ve III. dönemlerde de Kütahya’dan
Milletvekili seçilerek yasama görevini 5 Mart 1931 tarihine kadar sürdürmüştür.
Milletvekilliği sona erince Ankara’ya yerleşerek ticaret ile uğraşısını sürdürmüştür.
25 Kasım 1947 tarihinde vefat eden Ragıp Bey, evli ve dört çocuk babası idi.
ŞEYH SEYFİ EFENDİ (Aydın)
Seyfi Aydın: 1873 yılında Kütahya’da doğmuştur. Germiyanoğlu
Yakup Bey Tekkesi Şeyhi Bedreddinzade Şeyh Ahmet Fazıl
Efendi’nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini Kütahya Medresesi’nde
tamamladıktan sonra İstanbul’a giderek Kara Mustafa Paşa
Medresesi’nde bilgisini geliştirmiş ve müderrislik icazeti almıştır. Bir süre de Hukuk
Mektebine devam etti ise de bitiremeden memleketine dönmüştür. Milli Mücadele
sırasında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde yararlı hizmetlerde bulundu. Özellikle
Birinci Dünya Savaşı sırasında Kütahya’da depo edilen silah ve malzemenin savaş
sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi hükümlerinin uygulanması sırasında
16
İngilizler ele geçirmeden, ulusal direnişe katılan kuvvetlere dağıtılmasını
sağlamıştır. Milli teşkilat kurulduktan sonra bu cephaneden faydalanılmıştır. Şeyh
Seyfi Aydın, Sivas Kongresi’ne Kütahya Delegesi olarak katılmıştır. Seyfi Efendi,
Kütahya Belediye Başkanı iken TBMM’nin Birinci Döneminde Kütahya Milletvekili
olarak seçilmiştir. 23 Nisan 1920 günü Meclisin açılısında hazır bulunmuştur. Büyük
Millet Meclisi’nde, Şer’iye ve Evkaf Komisyonu, İrşat, Dilekçe, Sağlık ve Sosyal
Yardım Komisyonlarında çalıştı. II. Dönemde Meclisteki yerini korudu. Dönem içinde
hastalanarak, izinle ayrılması nedeniyle etkinliği kalmadı. Kütahya’da 15 Nisan 1925
tarihinde vefat etmiştir. Evli ve iki çocuk babası olan Seyfi Efendi’nin kızı ve oğluna,
25 Haziran 1927 tarihinde Vatani Hizmet Aylığı bağlanmıştır. Seyfi Aydın, Mecliste
Şeyh Seyfi Efendi olarak anılırdı.
2. BÖLÜM: ÇETECİLİK DÖNEMİ
ÇERKEZ ETEM KÜTAHYA’ DA
Çerkez Ethem Bey ve Kuva-yı Seyyaresi, Aznavur, Düzce ve Yozgat
isyanlarını bastırdıktan sonra Ankara’ya geldi. Niyetleri burada kalıp iktidar
mücadelesi vermekti.
ÇERKEZ ETHEM VE KUVA-YI SEYYARE (Gezici Güçler): Kurtuluş Savaşı sırasında
Yunan işgaline ve iç ayaklanmalara karşı yararlıkları görülen direniş örgütü. İzmir’in
işgalinden sonra Yunan birliklerinin Ege içlerine doğru ilerlemeye başlaması sırasında
Kuva-yı Milliye olarak adlandırılan bazı silahlı çeteler ve yerel gruplar karşı koydu.
Poyraz Ağa ve Alaşehirli Mustafa Bey gibi çete reisleriyle direnişe katılan Çerkez
Ethem, kısa bir süre sonra çetenin başına geçerek Salihli’de bir direniş çetesi
oluşturdu. Zamanla Kuva-yı Seyyare adını verdiği çetesini güçlendirerek Kütahya’yı
merkez edindi. Çerkez Ethem ve Kuva-yı Seyyare 1919–1920 yıllarında patlak veren
Düzce, Adapazarı ve Yozgat ayaklanmalarının bastırılmasında belirleyici rol oynadı.
Çerkez Ethem gerek bu harekâtlardaki başarısının getirdiği saygınlıkla, gerekse
ağabeyleri Reşit ve Tevfik beylerin T.B.M.M. içindeki etkinliğiyle bir güç odağı
durumuna geldi. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa’yla ve TBMM Hükümeti’yle
çatışmalara girdi. Ethem’in Ankara’nın otoritesini zayıflatıcı tutumları ve Sovyet
Devrimi’nden etkilenen Yeşil Ordu örgütündeki etkin rolü T.B.M.M. Hükümeti’ni
giderek daha fazla rahatsız etmeye başladı. Albay İsmet Bey’in (İnönü) Batı Cephesi
komutanlığına getirilmesinden sonra Ankara ile ilişkileri daha da gerginleşen Çerkez
Ethem İstiklal Mahkemeleri’ne ve bütün milis kuvvetlerinin düzenli ordu birliklerine
dönüştürülmesine karşı çıktı. 1920 sonlarında kardeşleri ve bir grup çeteci
arkadaşlarıyla birlikte Ankara Hükümeti’ne karşı ayaklanarak kendisini “Umum Kuvayı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı” ilan etti. Başlangıçta Ethem’le uzlaşmaya
17
çalışan Ankara Hükümeti bundan sonuç alamayınca zora başvurdu. Kütahya’dan
Gediz’e çekilmek zorunda kalan Çerkez Ethem’in Şubat 1921’de Yunanlılara
sığınmasıyla birlikte Kuva-yı Seyyare dağıldı, başındaki çete reisleri düzenli orduya
teslim oldu.1
Bu sırada büyük Yunan saldırısı başlar. Yunanlılar hızla ilerlemektedir.
Balıkesir ve Bursa’nın düşmesi beklenmektedir. Yunan ilerleyişi karşısında, ne
Kuva-yı Milliye müfrezeleri, ne de ordu birlikleri en ufak bir direniş
gösteremezler. Disiplin ve yönetimi büsbütün bozulan ordu tümenlerinin geri
çekilmesi, bir dağılma biçimini almıştı. Önceleri vatanı fedakârlıklarla savunmuş
olan o kahraman yığınlar öteye beriye kaçıyorlar, önlerine çıkan her şeyi tahrip
ediyorlardı. Bu perişanlıktan yararlanan Yunan Ordusu Salihli ve Alaşehir’i almış
2
ve Balıkesir’e yaklaşmıştı.
Mustafa Kemal Paşa, Genel Kurmay Başkanı Albay İsmet Bey ve Garp
Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa, iç isyanların bastırılmasında büyük başarılar
gösteren Ethem Bey’i ve adamlarını Ankara ve civarından uzaklaştırmak, Bursa
Cephesine yerleştirmek istiyorlardı.
BİR TELGRAF
KUVA-YI SEYYARE KOMUTANI ETEM BEY’E
Genelkurmay’a gelen son savaş raporlarına göre, hiçbir tarafta ciddi direnme
göstermeyen ordu birlikleri ve milis kuvvetlerimiz, düşmen ilerledikçe erimekte ve
dağılmakta, savunmayı zayıf bulan düşman ordusu da iki koldan ileri hareketine
devam etmektedir. Bir kolu Balıkesir’i, öteki kolu da Alaşehir ve civarını işgal etmiş
bulunuyor. Eğer Yunanlılara herhangi bir taraftan bir darbe indirmeyi başaramazsak,
durmadan ilerleyecekler, Kuva-yı Milliye’nin can damarlarını teşkil eden önemli
noktaları ellerine geçireceklerdir. Bu pek doğaldır. Bundan çıkacak fenalığın ve
tehlikenin önünü almak şu durum içinde bizler için sonradan mümkün olmayacaktır.
Henüz yeni ortadan kaldırılmış iç isyanlar kuşkusuz yeniden canlanacaktır. Böyle bir
direnişi, böyle önemli bir görevi üzerine alıp başarabilecek olan kuvvet, ancak sizin
morali kırılmamış müfrezelerinizdir.
Ankara, 3 Temmuz 1920
İsmet
3
Genelkurmay Başkanı
Ethem Bey ve kardeşleri ise Ankara’da kalmak ve iktidar mücadelesi
vermek istiyorlardı. Bu öneriyi zoraki kabul ederler ve Kuva-yı Seyyare’yi,
Eskişehir’deki istirahatları bittikten sonra Kütahya’ya geçirir.
1
Ana Britannica, c.14, s.119, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1989
Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, c.2, s.564, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1998
3
a.g.e, s.564
2
18
KUVA-YI SEYYARE ESKİŞEHİR’DE: Ethem ve kardeşleri, Yozgat İsyanını
bastırdıktan sonra Ankara’ya döndükleri zaman, kendilerine yapılan gösterilerle,
Anadolu’nun başkentinde dahi biricik güç, şeref ve iktidar sahibi adamlar olduklarını
gördüler. Onlar kendilerini milli ihtilâlın efendisi saymakta haklı görüyorlardı. Büyük
Millet Meclisi’nde önemli yandaşlara sahip oldular. Meclis ve hükümet onların
tüfeklerinin kuvvetiyle yaşıyordu. Onları cephede bir görev vermek üzere Eskişehir’e
göndermek bile incelik ve politikayla çözüldü. Onlar Ankara’da kalmak istiyorlardı.
Fakat vatanseverlikleri söz konusu edilerek Eskişehir’e Garp Cephesi emrine hareket
etmelerine razı ettirildiler. Ankara’dan Eskişehir’e gelen Kuva-yı Seyyare, hiç
kimseye başvurmaksızın kendi konakçı subayları vasıtası ile keyiflerinin istediği en
güzel evleri boşaltarak sahiplerini içlerinden kovup yerleştiler. Cepheye hareket
etmezden önce biraz yorgunluk çıkardılar. Günlerce gezdiler, eğlendiler, at
oynattılar. Yozgat’tan elde ettikleri banknotları, sarı liraları, kadınlara mahsus asım
takımları burada israfla sarf eylediler. Kamçılarını gümüşlettiler, kılıçlarını
1
savlaştırdılar, hesaplarını düzelttiler.
Yunan saldırısı sonunda yerel cepheler dağılınca, geniş bir bölgeyi içine
alan ve daha çok oynak savaş yöntemlerini kullanan bir örgütlenme ortaya çıktı
ve Ethem Bey, “Kütahya ve Havalisi Kuva-yı Seyyare Komutanı” olarak sesini
daha çok duyurdu. 1. Kuva-yı Seyyare adı da verilen bu Kuva-yı Milliye gücü,
2
gerçekten de adı gibi her gittiği yerden ses getiren çevik bir kuvvetti.
Askerleri ayda on beş liradan otuz liraya kadar aylık alırlardı. Yani düzenli
ordu askerlerinin aldığı aylıktan hemen hemen üç kat daha fazla. Bu nedenle
3
ordu askerlerinin bir kısmı da onlara katılıyordu.
ÇETECİLİK: Uzun süren 1. Dünya Savaşı, askerlik ve ordu, özellikle subaylık için bir
soğukluk doğurmuştu. Fakat bunun asıl nedeni bu değildi. Millet savaştan ve kavgadan
bıkmıştı. Bu nedenle kendisini kavgaya sürükleyenler kimlerdir diye çevresine bakınca
subayları ve komutanları görüyordu. Şimdi onun gözünde bir yenilik gerekliydi.
Subaylık yerine, atın üstüne binmiş, çaprazvari fişeklikleri boynundan ve koltuklarının
altından geçirilmiş, iki üç bombayı kemerinden sarkıtmış, uzun kama, yüksek kalpak,
çizmeler veya tozluklar. İşte milli harekâtın çetesi budur. Birçok subaylar dahi,
zamanın modası budur diye bu kıyafete girdiler. Zorunlu askerlik hizmeti yaşında
bulunan vatandaşlar askeri kıtalara katılacakları yerde, böyle kıyafetlere bürünüp
çetecilere katıldılar. Bu aynı zamanda çıkar sağlıyordu. Çünkü çete olunca 20 liradan
40 liraya kadar maaş, hayvanının ve kendisinin yeme içmesi, genellikle köylünün
1
Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.193-194, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 1990
2
İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.141, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002
3
Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, s.151, Atlas Kitapevi, İstanbul, 1985
19
sırtında, köylünün arpası, samanı, ekmeği ve koyunu, tavuk ve yumurtası çete için
1
mubah sayılıyordu. Sonra önemli bir sıkılık yoktu. Herkes ağa, herkes komutan idi.
ALBAY İSMET BEY (İnönü), DÜZENLİ ORDU ZOR KURULUYOR: Çete düzenini
savunanların işini kolaylaştıran, bizi güç durumlara sokan konu, bir düzenli ordu
kurabilmek için halk ile ordu arasındaki ruhi bağı sağlayamamızdan ileri gelmektedir.
Ülke on beş yıldan beri savaş belası içinde çok yorulmuş ve çok bezmişti. Birinci
Dünya Savaşında askeri hareketler nedeniyle uzun yılların türlü yolsuzlukları halk
zihninde tedavisi olanaksız yaralar açmıştı. Yunana karşı ülkeyi savunmak istiyoruz.
Bunun için halk varını yoğunu vermeye hazır. Fakat halk seferberlik istemiyor. Artık
malını ve evladını vermek istemiyor. Bir ordu, her şeyden evvel, ülke halkının o orduyu
istemesi ile kurulur. İşin esası budur. Oysa böyle bir ruhi bağ kalmamış. Ben bir yere
bir askeri birlik gönderdiğim zaman, devletin elinde olan her türlü nimetle
donatıyorum, ülke diyorum, onu da anlıyor, gidiyor ve kaçıyor. Elbise, silah ve cephane
de gidiyor. Reşit Bey’le bu konuyu bir kere görüşmüştüm. Onlar yüz kişi ile gittikleri
yerden yüz elli kişi olarak dönüyorlar. Firar şöyle dursun, kuvvetlerini artırmış
olarak, daha sağlam olarak geliyorlar. Reşit Bey bana kendi yöntemlerini anlattığı
zaman, sordu bunları yapabilir misiniz? diye. Ben, sizin yaptıklarınızın hiçbirini
2
yapamayız, dedim. O da öyle ise orduyu da kuramazsınız, demişti.
Ethem Bey Kütahya’ya geldikten sonra, Simav ve Demirci üzerinden
Yunanlıları durdurmak için yapacağı seferin hazırlıklarına başladı. Silah gücünü
ve adamlarının sayısını artırmak için Mutasarrıf Rahmi Bey’den hapishanedeki
mahkûmlardan yararlanacağını açıkladı. Hapishane tıklım tıklımdı. Cinayet
işleyen, eli silah tutmasını bilen insandır mantığıyla 450 mahkûmu salıverdi. Bu
mahkûmlara Hükümet Meydanında toplayarak Teselyalı Hafız Bey idaresinde
3
eğitim yaptırdı.
450 kadar genç mahkûmu ve 150 kadar gönüllüyü silahlandırarak Cezalılar
4
Taburu (Sonraki adıyla Katiller Taburu) adı altında yeni bir birlik kurmuş ve
bunlarla beraber kuvveti 5000 atlı ve yaya askerle, 4 top ve 14 makineli tüfeği
bulmuştu. O günlerde iyi giyinmiş, donanmış, karnı tok, toplu tüfekli bu birlik, iki
tümenden çok daha güçlüydü. Atlı ve yaya askerleriyle Birinci Kuva-yı Seyyare
adı verilen bu kuvvetli birlik, gerçekten de adı gibi gittiği yerlerden ses getiren
5
çevik bir kuvvetti.
1
Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.104-105, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 1990
2
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.928-929, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
3
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.202, Özgür Yayınları, İstanbul,
2004
4
Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s.275, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2004
5
İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.141, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002
20
KÖYLÜLERİN KORKUSU: Dumlupınar’da bulunan 23. Tümen Komutanı Yarbay
İzzettin (Çalışlar) Bey 61. Tümen Komutanlığına tayin emrini aldıktan sonra yeni
tümeninin başına gitmek için Afyon üzerinden Kütahya’ya hareket etti. Ertuğrul
Gurubu Kumandanı Albay Kazım (Özalp) Bey bu sırada Kütahya’da idi. Kütahya, Birinci
Kuva-yı Seyyare merkezi olduğu için Çerkez Ethem ve kardeşleri de orada idiler.
İzzettin Bey yeni bölgeye geldikten sonra gördüğü durumu şöyle anlatmaktadır.“Bir
gün Kütahya’da kaldıktan sonra Albay Kazım Bey ile birlikte 61. Tümenin bulunduğu
Kızılinler’e hareket ettik. Öğle molasını Seydiköy’de vermiştik. Bu köye yaklaştığımız
zaman köyün dışında ve harmanlarında çalışan birçok kadın ve kız bir feryat
kopardılar ve hepsi köyün içine, evlere ve bazısı da köyün etrafındaki inlere
sığındılar. Köye gittikten sonra soruşturdum, bizi çete zannederek korktuklarını
öğrendim. Düzenli Ordu teşkilatını bir an evvel tamamlamak gerekli idi. Ben
gördüğüm durumu ve düşüncelerimi bir mektupla T.B.M.M. Başkanı Mustafa Kemal
1
Paşa’ya ve Genel Kurmay Başkanı İsmet Bey’e yazdım.
KÜTAHYA MİLLİ ALAYI
Ethem Bey, 20 Temmuz 1920 tarihinde yanındaki çetecilerden Priştineli
Jandarma Yüzbaşısı İsmail Hakkı Bey’ i “Kuva-yı Tedibiye ve Teşkilat-ı
Mahsusa Komutanı” (Uyarıda Bulunma Kuvveti ve Özel Örgüt Komutanı)
2
unvanıyla Kütahya’ya gönderdi.
İsmail Hakkı sert mizaçlı, idealist ama aynı zamanda acımasızdı. İşe,
Kütahya Müdafaa-i Hukuk Şubesine, halka duyurulmak üzere bir bildiri
göndererek başladı.
BİR BELGE
MÜDAFAA-İ HUKUK CEMİYETİ KÜTAHYA ŞUBE BAŞKANLIĞINA
Vatanın büyük bir gayretle, şiddetli bir istekle savunulmasını ve Kutsal
topraklarımızı çiğneyen Yunan’ın kovulmasını katkıda bulunmak için Kütahya’ya geldim.
Bu amaçla yapacağımız işlerin başında bir askeri birlik kurmak olacaktır. Bu nedenle
kurulması düşünülen Kütahya Milli Alayının ihtiyaçlarını karşılamak için…
1. 1874 doğumlulardan 1894 doğumlulara kadar olanlar silâhaltına alınacaklardır.
2. Bunlardan 200–250 fişek ve bir mavzer getirenler askere alınmayacaktır.
3. Askerin her türlü yiyecek, içecek ve giyecek ihtiyacı Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı
tarafından karşılanacaktır.
1
Çalışlar İzzettin, Gediz Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.3,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
2
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5306, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
21
4. Hükümetin bilgisi ve belgesi olmadan Kütahya dışına çıkanlar cezalandırılacaklar,
mal ve mülkleri alınacak, çoluk ve çocuğu başka yerlere sürülecektir.
5. Kaçaklar belirtilen günde gelmedikleri takdirde asılacaklardır.
6. Memleket içinde kötü propaganda yapanlara en ağır cezalar verilecektir.
7. Kurulacak taburlar için, Müdafaa-i Hukuk teşkilatından veya mahallelerin ileri
gelenlerinden tabur komutanı olarak üç kişi seçilecektir.
8. Özürlüler bir sağlık kurulu tarafından muayene edildikten sonra gerekli görülenler
askerlikten muaf tutulacaklardır.
Bu Kütahya halkına bir duyuru ve görevlilere emir mahiyetindedir.
Kütahya, 20 Temmuz 1920
İsmail Hakkı
1
Kuva-yı Tedibiye ve Teşkilat-ı Mahsusa Komutanı
Priştineli İsmail Hakkı tarafından aynı şiddet ve kapsamda 21 Temmuz 1920
tarihli ikinci bir duyuru daha yapıldı. Fakat yeter sayıda silah ve cephane
sağlanamıyordu. Bunun üzerine Müdafaa-i Hukuk Şubesi tarafından birer belge
almak şartıyla isteyen gönüllülerin köylere gitmelerine izin verildi. Böylelikle üç
gün geçmeden iki yüzü aşkın işe yarar silahla binlerce cephane toplandı. İsmail
Hakkı Bey yaptıkları çalışmaları, Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa’ya bir
2
telgrafla bildirdi.
BİR TELGRAF
20.KOLORDU KOMUTANLIĞINA
Kütahya’da, 1875-1894 doğumlu silâhaltında bulunanlardan ve 1895-1900
doğumlu yaş grubundan 1500-2000 kişilik bir nizamiye kolu ve beşer yüz kişilik
muharip askerden oluşturulmuş 1. ve 2. taburlar kurulmuş ve subayları belirlenmiştir.
Bu taburlar elde edilen silahlarla düzenli bir bölük şeklinde silahlandırılmış,
kıyafetleri ve yiyecekleri sağlanarak harekete hazır bir kuvvet haline getirilmiştir.
Kütahya Mutasarrıflığı’nın, halkının ve eşrafın sözü üzerine, en geç bir hafta
içinde 2000 silah toplanacağından, iki taburdan başka bir yardımcı kuvvetin daha
silahlandırılmasına çalışılmaktadır. Bu iki taburun kadro ve teşkilatı sağlanınca
emrimdeki 150 kişilik atlı asker müfrezesiyle birlikte Simav Cephesine hareket
edeceğimi ayrıca bildireceğim. Durum bilgilerinize arz olunur.
Kütahya, 26 Temmuz 1920
İsmail Hakkı
3
Kuva-yı Tedibiye ve Teşkilat-ı Mahsusa Komutanı
1
Mustafa Yeşil, Kütahya İlinin Kısa Tarihi, s.21-22, Ebüzziya Matbaası, İstanbul, 1937
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5306, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
3
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, s.184, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932
2
22
Ayrıca İsmail Hakkı Bey, Tavşanlı’daki krom madeninde bulunan kırk üç
sandık dinamiti Kütahya’ya taşıtmış ve buradan trenle Eskişehir’e göndermiştir.
Kurulacak yeni alay için silah ve cephane sağlanması konusunda sürekli çaba
göstermiş ve Uşak’ta bulunan silahlar ile yirmi sandık cephaneyi de Kütahya’ya
getirtmiştir. Kütahya Milli Alayı için tellallar aracılığıyla Kütahya halkından çadır
talep etmiş ve bunun sonucunda birkaç gün içinde dört yüzden fazla çadır
1
toplanmıştır.
Oldukça katı ve sert bir tutum takınan İsmail Hakkı Bey, davranışları
nedeniyle yaygın bir eleştiriyle karşılaştıysa da, buyrukları kısa sürede yerine
getirildi. Böylece Kütahya Milli Alayı’nın çekirdeği olan Birinci Tabur hazırlandı.
Komutanlığına Yüzbaşı Mithat Bey atandı. Aynı tarihlerde Kütahya’daki ihtiyat
subaylarının alaya katılmaları duyuruldu. Halkın elindeki yük hayvanlarının tabur
komutanlığına teslimi Müdafaayı Hukuk Heyetinden istenildi.
Köylerden ve şehirden istenildiği kadar silah ve cephane sağlanamadığı için
12. Kolordu Komutanlığından bu eksiklikler mümkün olduğu kadar tamamlanır.
İkinci Tabur da böylelikle kurulur. Bu başarısından dolayı İsmail Hakkı, Ali Fuat
Paşa tarafından Kütahya Milli Alayı Komutanlığına atandı. Alayın Birinci Tabur
Komutan Yardımcılığına Mazlumzade Hasan Efendi, İkinci Tabur Komutan
Yardımcılığına ise Ispartalıoğlu Nuri Bey atandılar.
Alay taburlarının her birinin 600 er ve subayı, 72 yük hayvanı, 30 süvarisi,
sağlık görevlileri, kazma kürek kullanan ameleleri ve çadırları vardı. Milli Alay’ın
şapkaları, bahriye askerlerinin şapkalarına benzeyen, kenarına kırmızı, yeşil
şerit çekilmiş, subayların yıldız ve sırma ile rütbelerinin belirtildiği türdendi.
Tabur komutanlarının üç, bölük komutanlarının iki, kâtip ve takım komutanları2
nın şapkalarının önlerine birer yıldız takılmıştı.
Uzun yıllar boyunca süren savaşlardan yılmış olan Anadolu halkı, Milli
Mücadele yıllarında Kuva-yı Milliye’ye güvenmekte zorluk çekmiştir. Padişahın
İtilaf devletleri ile anlaşma yaptığını, artık savaşın bittiğini düşünen halk, Yunan
ordusunu ve arkasındaki İngiliz desteğini bilmediği için soyut bir düşman
kavramına karşı, biz kendimizi koruruz, diyerek daha önce köylerine biz Kuva-yı
Milliyeciyiz diye gelip yiyecek, para ve çeşitli malzemeyi toplayıp gidenlerden
yıldığı için tepkili davranmıştır. Zaten Büyük Millet Meclisi kurulduktan sonra,
Meclis’te de aynı konular gündeme gelmiş ve düzenli ordu oluşturulmuştur.
Fakat ilerleyen Yunan ordusunu hiç olmazsa durdurabilmek için Milli teşkilatı
kurmaya çalışan komutanlar, birlik ve beraberliği sağlayarak düşman karşısında
güç birliği oluşturmaya çalışmışlar, halkı ve yöneticileri psikolojik yönden
hazırlamışlardır.
1
2
A.g.e. s.187
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, s.198, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932
23
Kütahya Milli Alay Komutanı İsmail Hakkı Bey de, bu gelişmeleri sağlamak
amacıyla 29 Temmuz 1920 tarihinde Orhaneli Kaymakamı’na halkın Kuva-yı
Milliye’ye karşı muhalif tavır almasını şiddetle kınayan bir telgraf çekerek, İlçede
bulunan silahları istemiş, ayrıca Harmancık Nahiyesi Müdürü’ne de nasihatte
1
bulunmuştur.
SİMAV, DEMİRCİ SAVAŞI
27 Temmuz 1920 tarihinde İsmail Hakkı Bey’in, Emet Müdafaa-i Hukuk
Reisi Doktor Fazıl Bey’den aldığı telgrafta, Simav halkının, Yunanlılara karsı
kendi güvenliklerini kendilerinin sağlayabileceklerini, dolayısıyla Kuva-yı Milliye
kuvvetlerini istemediklerini söyledikleri bildirilmekteydi. 28 Temmuz 1920 günü
İsmail Hakkı Bey, bir taraftan nahiye müdürlerine telgraf çekerek halka nasihat
edilmesini bildirdi, diğer taraftan, Fazıl Bey’e çektiği telgrafta, Simav’daki birkaç
kişinin muhalefetinin, memleketin savunmasında yer alan fedakâr Simav
2
halkıyla hiçbir alakası olmadığını belirtmiştir.
Bu sırada Ethem Bey Gediz yolundaydı ve Kuva-yı Seyyare’yi Yunanlılara
taarruz etmek üzere Demirci’ye götürüyordu. Şalgamoğlu Mehmet Ağa’nın
başını çektiği Simavlı Kuva-yı Milliye muhalifleri Kütahya’ya haber göndermekle
yetinmeyerek, kasabanın dışında mevzilenmiş, olası bir çatışmaya karşı önlem
almışlardı.
Kuva-yı Seyyare kuvvetleri 30 Temmuz 1920 günü Simav yakınlarına geldi.
Amacı Demirci’yi işgal eden Yunan Ayvalık Tümeni’ne karşı savaşan Albay Aşir
Bey komutasındaki Panikçi Tümen lakabı ile anılan birliğe yardım etmekti.
Ayrıca Ethem Bey, Yunan saldırısı karşısında Türk kuvvetlerinin uğradığı bunca
yenilgiden sonra kendi adına bir zafer kazanmak ve adını bir de Yunanlılara
3
duyurmak istiyordu.
Kuva-yı Seyyare muhaliflere saldırdı. Kısa bir çatışmadan sonra Simav’a
girdi. Buradaki zayıf Yunan keşif birliğini atarak Simav’ı aldı. Ethem Bey,
Demirci’nin Yunanlıların eline geçtiğini öğrenince, sokak çatışmalarına son
4
vererek Simav’ı terk etti.
Bu arada Kuva-yı Milliye’nin Simavlı yerel güçleri Hisarbey ve Yeniköy'deki
Yunan ileri karakollarına iki müfreze ile saldırıya geçerek buraları ele geçirildi.
1
Sevinç Sezengöz, Milli Mücadelede Döneminde Kütahya Milletvekilleri, Siyasi Görüşleri
ve Hizmetleri (Dumlupınar Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), s.50, http://www.belgeler.
com, Kütahya, 2006
2
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, s.184-187, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932
3
İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.142, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002
4
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.87, Özgür Yayınları, İstanbul,
2004
24
Kako Mehmet komutasındaki Simav Müfrezesi Ahmetli ve Bahtıllı köylerindeki
Yunan ileri karakollarına baskınlar yaptı. Müfreze komutanı Kako Mehmet bu
savaşlarda şehit düştü. Yerine Simav Müfrezesi komutanlığına Simavlı Yusuf
Çavuş görevlendirildi.
31 Temmuz 1920 gününün erken saatlerinde beş bin kişilik Kuva-yı Seyyare
Birliği Demirci'ye doğru harekete geçti. Simav Dağları’nın Başalan, Tekkavak ve
Yanık Değirmeni mevkilerinde Yunan askerleri ile kanlı boğuşmalarda Simav
Demirciköylü topçu kumandanı Selim Ağa (Tezel) düşman mevzilerine kan
kusturdu. Türk tarafı 15 şehit 30 yaralı verdi. Yunanlılar on bin kişidir. Simav
Dağlarında bu boğuşma 9 saat sürer. Yenilen de yenen de henüz belli
olmamıştır.
Simav Dağları’nın Akçakertik Geçidi’ne yakın Cevizlik mevkiinde son
boğuşma 5 saat sürer bu savaşta müfreze komutanları Halit Bey, Mısırlı Yusuf
Bey büyük kahramanlılar gösterirler. Halit Bey'le birlikte 40 şehit 60 yaralı verilir.
Bu savaş Yunanlılar üzerinde büyük etki yaptığından Yunanistan' da Venizelos
Hükümeti düşürülür ve Başbakan Venezilos Yunanistan dışına kaçar. Türk
Hava Kuvvetlerimizin Kartal Filosundan Fazıl Bey ve Vecihi Bey (Hürkuş)
pilotlarımız bu savaşa havadan destek vererek Kuruluş savaşının ilk hava
1
saldırısını yapmışlardır.
TÜRK UÇAKLARI SİMAV SEMALARINDA: 2. Uçak Bölüğü (Kartal Müfrezesi)
muharebe görevine Sivil Pilot Vecihi Bey'in 15 Ağustos'ta Kula - Alaşehir yöresini
keşfiyle başladı. Alaşehir, Elvanlar, Demirci, Simav bölgeleri havadan keşfedildi.
Demirci bölgesindeki muharebelerde alçak irtifadan düşmana makineli tüfek ile
taarruz edildi. 20 Ağustos 1920'de Halil ve Vecihi beyler iki kol halinde Simav
yöresinin keşfini yaptılar. Aynı gün saat 18.00'da keşfe çıkan Vecihi, Demirci
bölgesinde düşman karargâhını gördü ve bombaladı. Yunan Generali Neder, Kurtuluş
Savaşı hatıralarında bu olayı şöyle anlatmıştı. "Aynı gün saat 10.15'te iki bin Türk
askeri Demirci'deki bölüklerimize taarruz etti. Cepheyi yarmak istiyorlardı. Simav
yönünden gelen bir Türk uçağı Demirci'de bulunan birliği ve birliğin yedek
kuvvetlerini bombaladı.” 21 Ağustos 1920'de Pilot Yüzbaşı Fazıl Bey ve Sivil Pilot
Vecihi Bey av uçakları ile Demirci bölgesi üzerinde uçarak muharebe sahasında Yunan
kuvvetlerini bomba ve makineli tüfek ateşine tuttular. Uşak'ın Yunan kuvvetlerinin
eline geçmesinden birkaç gün önce AEG C-IV tipi keşif uçağı bölgeye gelmişti. Uçak,
uçuşa hazırlandığı sırada Yunan kuvvetlerinin hızla ilerlediği görüldü. Uçağın
düşmanın eline geçmesini önlemek amacıyla bu uçak yakılmıştı. 29 Ağustos 1920'de
2
Uşak düşman eline geçmiş, Kartal Müfrezesi Afyon'a çekilmişti.
1
Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı (Makale),
http://www.tayyareci.com.mht
2
a.g.e.
25
31 Temmuz 1920 günü akşamı Yunanlılar mağlup oldular. Kuva-yı Seyyare
iki gün süren kanlı savaş sonunda Yunanlıları yenerek 1 Ağustos 1920 günü
Demirci’yi ele geçirdi.
Fakat bu başarının sevinci uzun sürmeyecekti. Yunan Ayvalık Tümeni
durmadan takviye kuvvetler alarak toparlandı ve üç gün sonra Ethem
kuvvetlerine karşı saldırıya geçti ve 4 Ağustos 1920 günü Demirci’yi tekrar ele
geçirdi. Ethem Bey üstün Yunan kuvvetleri karşısında ciddi bir savaşı kabul
etmeyerek çekilmiş, Yunanlılar tümen komutanı dâhil 25 yaralı ve 2 ölü vererek
Demirci’yi tekrar ele geçirmişlerdi. Bu arada Kuva-yı Seyyare’nin de kayıpları
vardı. En önemli liderlerinden Hafız Hüseyin Bey şehit oldu.
Hiç olmazsa Gediz’ in düşman eline geçmesini önlemek için, Ethem Bey
1
kuvvetlerini Simav Gölü’nün kuzeyini esas tutan bir hatta çekti.
YUNAN GENELKURMAYI’NA GÖRE SİMAV-DEMİRCİ MUHAREBESİ: Kemalist
kuvvetleri, Uşak, Kütahya ve Eskişehir bölgesinde kendilerine çekidüzen vermek için
gerekli zamanı kazanmak amacıyla, Demirci yöresine milli kuvvetler sevk ettiler. Bu
kuvvetlerden önemli bir bölümü (2400 er, 6 makineli tüfek ve 3 top) Demirci’de hazır
bulunan ve bir dağ bataryası ile takviye edilmiş olan Kidonya (Ayvalık) Tümeni
33.Alay’ın bir taburuna taarruz ettiler. Bu taburumuz, ertesi günü öğleye kadar
direndiyse de, öğleden sonra Çataloluk istikametinde düzensiz bir şekilde çekildi.
Bunun üzerine, taburun mensup olduğu Kidonya (Ayvalık) Tümeni acele toplanarak
Kula ve Akhisar’dan iki kol halinde ileri yürüyüşe geçti. Türk kuvvetleri HızırlarAktepe hattında küçük bir savunmadan sonra geri çekildiler ve Kidonya (Ayvalık)
Tümeni Demirci’yi tekrar ele geçirdi. Tümen Komutanı General Othoneos yaralandığı
için yerine General Gargarides komutan oldu. Türk kuvvetlerini daha fazla takip
etmek mümkün olmuyordu. Çünkü Yeniköy-Simav yolundan ilerleyerek Demirci Dağı’nı
ve Simav Dağı’nı ele geçirmek gerekiyor. Fakat Salihli’den 140 kilometre uzak olan bu
yörede kamyon, öküz arabaları ve 600 deve ile tümenin ihtiyaçlarını sağlamaya imkân
2
olmuyor. Bu nedenle Kidonya (Ayvalık) Tümeni tekrar geri Borla yöresine dönmüştür.
MUSTAFA KEMEL PAŞA KÜTAHYA’ DA
18 Haziran 1920 günü Ordu Komutanlığı yetkisi ile Garp (Batı) Cephesi
Komutanlığı kurulmuş ve 20.Kolordu’ya bağlı birlikler ile Kuva-yı Milliye çeteleri
bu komutanlığa bağlanmıştı. Kolordu Komutanı olan Ali Fuat Paşa da Garp
1
2
Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.195, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1990
a.g.e. s.195
26
Cephesi Komutanı oldu. 17 Temmuz 1920 günü Garp Cephesi birliklerinin
maneviyatını yükseltmek amacıyla milletvekillerinden oluşan bir kurul
Eskişehir’e gönderildi. Kurul Eskişehir, Kütahya ve Afyonkarahisar’da
incelemelerde bulundu. Bu sırada 5 Ağustos 1920 günü Pozantı Kongresi’nden
dönen Mustafa Kemal Paşa Konya üzerinden trenle Afyonkarahisar’a geldi.
1
Burada milletvekilleri ile buluştu.
Kütahya Milli Alayı Komutanı İsmail Hakkı Bey, bunu öğrenince 6 Ağustos
1920 günü Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf çekerek Kütahya’ya davet etti.
BİR TELGRAF
MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİNE
Konya’dan Afyonkarahisar’a geldiğinizi öğrenen Kütahya halkı ve ileri gelenleri,
sizleri Kütahya’ya beklemektedirler. Değerli zamanınızın bir kısmını alarak
Kütahya’ya teşrif etmenizi ve kurduğumuz Kütahya Milli Alayı’nı denetlemenizi
istemek cesaretinde bulunuyoruz. Bu vesile ile hürmetlerimizi sunarız. Saygılarımızla.
Kütahya, 6 Ağustos 1920
İsmail Hakkı
2
Kuva-yı Tedibiye ve Teşkilat-ı Mahsusa Komutanı
Bu davet üzerine Mustafa Kemal Paşa beraberindeki milletvekilleri ile
birlikte, aynı gün Afyonkarahisar’dan Kütahya’ya geldi. Kütahya Müdafaa-yı
Hukuk Cemiyeti konukları için parlak bir karşılama töreni düzenledi. Mustafa
Kemal Paşa coşkulu gösteriler arasında Kütahya Milli Alayı’nı denetledi.
Kütahya Halkının vatanın kurtarılması ve milli hükümetin yanında yer alma
çabaları Mustafa Kemal Paşa’yı çok sevindirdi. Alayın yaptığı geçit töreninden
sonra Hükümet Konağına geçen Mustafa Kemal Paşa bir süre dinlendikten
sonra aynı gün istasyonda trene binerek Eskişehir’e geçti. Kütahya’dan
ayrıldıktan sonra, Mutasarrıf Sait Bey’e Kütahya halkına takdir ve teşekkürlerini
3
bildiren bir telgraf gönderdi.
BİR BELGE
KÜTAHYA MUTASARRIFI SAİT BEYEFENDİYE
Büyük Millet Meclisi'nin selâm ve saygısını muhterem halkımıza, kahraman orduya
ve hamiyetli kamu görevlilerine bildirmek üzere Kütahya'yı ziyaret eden heyetimiz,
burada gördüğü övünç kaynağı ve tatmin edici samimi ve yüksek görüntüden dolayı
1
Mehmet Önder, Atatürk’ün Yurt Gezileri, 255-256, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1975
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, s.192, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932
3
A.Bekir Palazoğlu, Başöğretmen Atatürk, s.33, Milli Eğitim Yayınları, Ankara, 1991
2
27
fevkalâde iftihar ve sevinç duyar. Vatanperver Kütahya ahalisinin malî fedakârlığı,
maddi ve manevi yardım ve çalışmasıyla beş on gün zarfında hazırlanan ve donatılan
binlerce mevcuda ulaşan askeri birliğin giriştiğimiz dini, milli, vatani mücadelede
zaferimizi temin edecek kahraman bir zümre olarak kanıtlanacağından eminiz. Gerek
sizin ve Müdafaa-i Hukuk Heyetinin gayretleri, gerek umum Kütahya halkının yapması
gereken çabalarından dolayı hissettiğimiz şükranı Büyük Millet Meclisi adına
bildirerek son verir ve en iyi duygularımızın aynen bütün halka bildirilmesini rica
ederiz.
Ankara, 6 Ağustos 1920
Mustafa Kemal
1
Büyük Millet Meclisi Reisi
Mustafa Kemal Paşa, cepheleri teftiş amacıyla çıktığı bu on günlük seyahat
sonunda Ankara’ya döndüğünde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 9 Ağustos
1920 günü yapılan gizli oturumunda, gezi hakkında açıklamalar yapmış ve teftiş
gezisinin son günü olan 6 Ağustos 1920 tarihinde Kütahya’da gördüklerini
2
milletvekillerine ayrıntılı olarak anlatmıştır.
T.B.M.M. GİZLİ OTURUMUNDA MUSTAFA KEMAL PAŞA KÜTAHYA MİLLİ ALAYI’NI ANLATIYOR: Seyahatimizin sonuna doğru uğradığımız cepheye yakın bir
yerden söz edeceğim. Bu yer Kütahya’dır efendim. Kütahya ve çevresi Ertuğrul
Grubu’na yakın, geniş bir bölgedir ve ayrıca kuvvetler vardır. Bizim karşılaştığımız bu
kuvvetler, Kütahya’da seyahatimiz esnasında ve on gün içinde ortaya çıkmış bir askeri
birliktir. Bütün bir alay piyade idi. Üç taburlu bin yedi yüz er ve alay kurmak için
teşekkül etmiş bir bölük süvarisi vardır. Bu kuvvetin tamamı giydirilmiş ve silahla
donatılmıştır. Efendim, bütün bu kuvveti ortaya çıkaran, Kütahya halkıdır. On gün
içinde bu şekilde kurulmuş ve biz Kütahya’ya vardığımız zaman cephede bulunmalarına
gerek görülmüş, derhal gece bir kısmı ileriye hareket ettirilmiştir. Bu şekilde
oluşturulan birliği dikkatli bir şekilde denetledik. Bu on günlük askeri birliği ortaya
çıkaran insanlar, öteden beri hiç silâhını terk etmemiş ve firar etmemiş askeri
yeteneğe ve disipline sahip kimselerdi. Hatta en düzenli ve talimli bir askeri birliğe
yaptırılması gereken eğitimi tereddütsüz yapmışlardır. Bundan, bütün Milletimizin
3
eğitimli birer asker olduğu anlaşılmıştır.
MİLLİ ALAY CEPHE YOLUNDA
1
Mustafa Yeşil, Kütahya İlinin Kısa Tarihi, s.22-23, Ebüzziya Matbaası, İstanbul, 1937
TBMM 1.Dönem Zabıt Ceridesi (9 Ağustos 1920), c.3, s.120, http://www.tbmm.gov.tr
3
a.g.e.
2
28
İsmail Hakkı Bey, bir taraftan Kuva-yı Seyyare Komutanı unvanını alan
Çerkez Ethem Bey’e bağlı olduğu gibi diğer taraftan da ordu ile bağlantı
kurması ve Kütahya Milli Alay Komutanlığı’nın Ali Fuat Paşa tarafından İsmail
Hakkı Bey’e verilmesi, Ethem Bey’i şüphelendirmiştir.
. Ethem Bey’in, İsmail Hakkı Bey’i kurduğu Kütahya Alayı ile birlikte defalarca
yanına çağırmasına rağmen, İsmail Hakkı Bey, gitmeyip Ali Fuat Paşa ile
temasa geçerek, emrindeki 1500 kişilik bu Alay’la Milli Kuvvetlere
katılabileceğini bildirmiştir.
Bu durumdan kuşkulanan Ethem Bey, İsmail Hakkı Bey’i kontrol altında
bulundurmak üzere Kütahya Mıntıka Komutanlığı’na kendi adamlarından
Binbaşı Abdullah Bey’i göndermiştir. Bu atamadan memnun olmayan İsmail
Hakkı Bey, 30 Temmuz 1920 tarihinde Ethem Bey’e bir telgraf çekerek,
Abdullah Bey’in bu görevin ehli olmadığını, bilgi ve tecrübeye sahip olan emekli
Binbaşı Yanyalı Nüzhet Bey’in göreve layık olduğunu bildirmiştir. Fakat Ethem
Bey, bu isteğini dikkate almamış, Abdullah Bey’i bu görevde bırakmıştır.
Mustafa Kemal Paşa tarafından teftiş edildikten sonra, 6 Ağustos 1920
tarihinde, Üsteğmen Hulusi Efendi komutasındaki 1.Tabur, Simav’a doğru
hareket ettirilmiştir. Bu birliğin cepheye gönderilmesinden sonra Ethem Bey,
İsmail Hakkı Bey’i de cepheye davet eden bir telgraf çekmiş ve 2.Tabur’un
eksiklerinin Gediz ve Simav’da tamamlanabileceğini, daha fazla gecikilmemesi
gerektiğini bildirmiştir. Ethem Bey ayrıca geride kalacak olan 3.Tabur’un teşkilat
çalışmalarını, Kütahya Mıntıka Komutanı Abdullah Bey’in sürdüreceğini
belirtmiştir. İsmail Hakkı Bey, bu telgrafa aynı gün verdiği cevabında ise, henüz
işlerinin bitmediğini ve şimdilik cepheye gelemeyeceğini bildirmiştir.
BİR TELGRAF
KUVA-YI SEYYARE KOMUTANI ETHEM BEYEFENDİYE
2. ve 3. taburlar henüz hazır değildir. Askeri birlikler sadece silah sağlamakla
kurulamaz. Bu görev çok daha ayrıntılı bir iştir. Ayrıca, daha önce belirttiğim gibi
Abdullah Bey bu yeteneğe sahip değildir. Ben de çok hastayım ve yola çıkmam
imkânsız. Şu sıralarda benim ve henüz eksikleri tamamlanmamış olan taburların
cepheye gitmelerinin mümkün olmadığını saygılarımla arz ederim.
Kütahya, 9 Ağustos 1920
İsmail Hakkı
1
Kuva-yı Tedibiye ve Teşkilat-ı Mahsusa Komutanı
1
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, s.194, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932
29
BİR TELGRAF
KUVA-YI TEDİBİYE VE TEŞKİLATI MAHSUSA
KOMUTANI İSMAİL HAKKI BEY’E
Hastalığınıza üzüldüm. Geçmiş olsun. İyileşinceye kadar Kütahya’da kalmanız
uygundur. Yalnız 2.Tabur’un hemen bugün, 3.Tabur’un da en kısa zamanda cepheye
gönderilmesini şarttır. Buna göre gereği emrolunur.
Simav, 9 Ağustos 1920
Ethem
Kuva-yı Seyyare Komutanı
1
Bunun üzerine İsmail Hakkı Bey, 11 Ağustos 1920 günü Garp Cephesi
Komutanı Ali Fuat Paşa’ya bir telgraf çekilerek, çadırlarıyla beraber Kıdemli
Yüzbaşı Bergamalı Ahmet Hüsnü Efendi komutasındaki 2.Tabur’un da Simav’a
hareket ettiğini bildirmiştir. Ayrıca bu durumu Ethem Bey’e de bildirmiştir. İsmail
Hakkı Bey, 18 Ağustos 1920 tarihinde de Üsteğmen Bahaettin Efendi
komutasındaki 3.Tabur’u da cepheye göndermiştir. Bunun ardından Yüzbaşı
Mehmet Ziya Bey komutasında Depo Taburu adında dördüncü bir tabur daha
kurulmuş ve Milli Alay teşkilatı 28 günde tamamlanmıştır. Garp Cephesi
Komutanı Ali Fuat Paşa, İsmail Hakkı Bey’i çalışmalarından dolayı bir telgrafla
kutlamıştır.
BİR TELGRAF
KÜTAHYA MİLLİ ALAYI KOMUTANI İSMAİL HAKKI BEY’E
Milli Alay’ın kurulması sırasında yaptığınız çalışmalardan dolayı şahsınızı ve
Kütahya Halkını kutlarım.
İstemiş olduğunuz top ve mitralyözleri ilk fırsatta gönderileceğim. Göndermiş
olduğunuz maaş listesi toplam olarak ayda yaklaşık yirmi bin lira tutmaktadır. Milli
Alay olmanızdan dolayı, bu miktarın Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kütahya Şubesi
bütçesinden temin edilmesi daha uygun olur. Bundan sonraki çalışmalarınızda
başarılar dilerim.
Eskişehir, 18 Ağustos 1920
Ali Fuat
2
Garp Cephesi Komutanı
1
2
a.g.e. s.194
a.g.e. s.197
30
MİLLİ ALAY’IN SONU
İsmail Hakkı Bey’in cepheye hareketi, Ethem Bey’in devamlı ısrarı üzerine
28 Ağustos 1920 tarihinde gerçekleşti. Bu tarihlerde Yunan Ordusu İç Batı
Anadolu’da ilerliyordu. Uşak ve Simav işgal edilmişti ve Afyonkarahisar’da da
durum kötüye gidiyordu. Bunun için İsmail Hakkı Bey’in yardımcısı Nüzhet Bey,
Kütahya’da bulunan Depo Taburu’nun bir bölümünü ve yeterince silahı
Afyonkarahisar’a gönderdi. Taburun geri kalanı da Garp Cephesi Komutanlığı’
na bağlandı.
28 Ağustos 1920 tarihinde Gediz’e hareket etmiş olan İsmail Hakkı Bey ise,
Gediz’in güvenliğinin tehlikeye düşmesi üzerine işgal altında kalmamak için
1
Alayı ile birlikte Kütahya yakınlarına çekildi.
Daha sonra Bolu İsyanının bastırılmasında görevlendirilmek üzere Milli Alay
Eskişehir’e gönderildi. Burada Ali Fuat Paşa’nın emriyle Alaya hücum bölüğü,
2
mitralyöz takımı, kudretli cebel bataryası ilave olarak katıldı.
Kütahya Milli Alayı Eskişehir’de bir geçit resmi yaptıktan sonra, isyan
bölgesine hareket etti. Ne yazık ki alayın içinde bulunan bozguncular yüzünden
askerler komutanlarına karşı ayaklandılar, İsmail Hakkı Bey yaralandı ve Alay
3
dağıldı. 1500 mevcutlu Milli Alay’ın dağılması bir gün içinde gerçekleşti ve
4
komutanları canlarını zor kurtardılar.
İSMAİL HAKKI MİLLİ ALAYI NASIL KURDU? Çerkez Ethem’in Kütahya’daki
temsilcisi Jandarma Yüzbaşısı İsmail Hakkı kısa bir zamanda büyük bir beceri
göstererek bir milis alayı kurmayı başarmıştır. Ben bu alayı, Bolu isyanını bastırmak
üzere sevk edileceğinin günün arifesinde Eskişehir’de yaptığı geçit resminde gördüm.
Kütahya’da yaptırılan yazlık elbiselerle, en görkemli ordular gibi giydirilmiş olan
askerler boylu, bosluydular. Ve o zaman, Kütahya gibi dar bir çevrede ve her türlü
cereyanlar arasında İsmail Hakkı Bey’in bu teşkilatçılık yeteneğine hayran olmuştum.
Bu alayın kurulması sırasında Kütahya ve çevresinde aşırıya kaçan şiddet ve
zorlamalardan söz edilmişti. Ben bu sırada Kütahya’da bulunmadığım için, alayın
kurulması için ne gibi emekler harcandığını ve ne gibi olağanüstü önlemlere
başvurulduğunu bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey varsa, İsmail Hakkı Bey, güzel bir
eser yaratmıştı. Fakat ne yazık ki, bu olağanüstü askeri birlik daha Geyve’ye
1
a.g.e. s.197-198
Mustafa Yeşil, Kütahya İlinin Kısa Tarihi, s.21-24, Ebüzziya Matbaası, İstanbul, 1937
3
Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.206, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
2
4
1990
Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s.263, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2004
31
varmadan yolda bozuldu. Askerler isyan ettiler. İsmail Hakkı Bey yaralandı. Milis
1
alayı dağıldı.
İSYAN EDEN MİLLİ ALAY ASKERLERİ: Ertuğrul Grubu Komutanı Albay Kazım Bey
(Özalp), İnönü mevzilerini görmek üzere, yanında yaveri ve karargâh doktoru olduğu
halde araba ile Esnemez Köyü civarından geçerken İsmail Hakkı’nın, dağılmış olan
Kütahya Milis Alayı erlerine tesadüf eder. Erler silahlı ve isyan halinde, bilhassa
kendi subaylarına karşı silah kullanmış insanlar olduklarından, araba içinde giden
Albay Kazım Bey, bunlara tesadüf edince, bir olay ile karşılaşacağını düşünür, fakat
ne kendisi ve ne de yaveri askeri elbise giymemiş olduklarından, asiler arabanın
çevresini sarıp, “Siz kimsiniz, nereye gidiyorsunuz?” diye sorunca. Ertuğrul Grubu
Komutanı, “Ben sorgu hâkimiyim, yanımdaki de doktordur. Köyde bir olay olmuş,
soruşturmaya gidiyoruz.” Diye cevap vermekle kendilerini kötü bir durumdan
2
kurtarmıştır.
Çerkez Ethem Bey ise, cepheden Kütahya’ya geldi ve birkaç gün sonra
istirahat etmek üzere Eskişehir’e gitti. Yerine vekil olarak bıraktığı ağabeyi
Tevfik Bey, İsmail Hakkı Bey’in kurduğu Kuva-yı Tedibiye ve Teşkilatı Mahsusa
Komutanlığı’nı kaldırdı, Milli Alay teşkilatının Kütahya’da kalan şubelerini Kuva3
yı Seyyare’ye kattı ve Milli Alay’a ait paraya da el koydu.
İsmail Hakkı Bey, Çerkez Ethem İsyanı ile ilgili olarak hakkında şikâyette
bulunulması üzerine tutuklandı ve Kütahya Hapishanesi’ne konuldu. 26 Ocak
1921 günü Antalya Mebusu Rasih, Denizli Mebusu Mehmet Yusuf ve Kütahya
Mebusu Haydar beylerden kurulan İstiklal Mahkemesi Kütahya’ya gelerek bir
bildiri ile firarilerin teslimi için bir hafta süre verdi ve davacılara mahkeme
kapılarının açık olduğunu ilan etti. 29 Ocak 1921 günü İsmail Hakkı Bey’in
yargılanmasına başlandı. İstiklal Mahkemesi 6 Şubat 1921 günü Kütahya’dan
4
Eskişehir’e gitti. İsmail Hakkı Bey daha sonra serbest bırakıldı.
SİMAV, DEMİRCİ SAVAŞI’NIN SONUÇLARI
Bursa ve Balıkesir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesinden sonra, küçük
ölçekte de olsa, bir Yunan birliğine karşı elde edilen başarı Ethem Bey ve
kardeşlerinin ününü ve etkisini yeniden artırdı. Bundan başka düzenli ordunun,
zorunlu askerlik sistemi ile oluşturulan birliklerinin artık bir iş göremeyeceği,
1
Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.206, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1990
a.g.e. s.207
3
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, s.198-199, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932
4
Hamza Güner, Tarihte Kütahya, s.31, Vilayet Matbaası, Kütahya, 1961
2
32
maaşlı asker, yani çetecilik yönteminin genel olarak yaygınlaştırılması ve
düzenli ordunun ortadan kaldırılması hakkında öteden beri yapılmakta olan
propagandaya bir kat daha hız verildi.
Kütahya’da ve Eskişehir’de, açıktan açığa subaylığın ve zorunlu askerlik
hizmetinin, daha doğrusu düzenli ordunun kaldırılmasının gerekli olduğu
hakkında herkes korkusuzca bağıra bağıra konuşuyordu. Yeşilordu’ya girmiş ve
destekleyen bazıları da aynı propagandayı yapmaktaydılar.
Ethem Bey, bu başarıyı, rütbe ve emir komuta zincirini dinlemeyerek “Umum
Kuva-yı Seyyare ve Kütahya ve Havalisi Komutanı” imzasıyla valilere,
mutasarrıflara ve kaymakamlara, cephe, kolordu ve tümen komutanlıklarına
1
genelge ile bildirdi.
YEŞİL ORDU: Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarında, özellikle 1920 yılında, dışarıda Enver
Paşa, toplumsal devrim fikrinin şampiyonluğunu yapar, bir cins İslam Bolşevikliği
icadına çalışırken, içerideki bir kısım ittihatçılar da Enver Paşa paralelinde çabalar
içindedirler. Yeşil Ordu Cemiyeti bu çabaların ürünüdür. Çerkez Ethem’ in kardeşi
Reşit de bu cemiyetin kurucuları arasındadır. Yeşil Ordu’nun Genel Sekreteri ve
Maliye Bakanı Hakkı Behiç, amaçlarını şöyle açıklar: “Batı’nın ülkemizi yok etmek
isteyen politikası karşısında, Doğu’ya ve Rus Devrimi’ne yaklaşmakta büyük bir
kurtuluş ümidi gördük. Müslüman Âlemi’nde Rus Devrimi’ni değişikliğe uğratarak
meydana getirilecek bir sosyalist birliği fikrine bağlandık. Mustafa Kemal Paşa bu
fikrimize taraftar göründü.” İç isyanların bütün Anadolu’yu boydan boya sardığı,
Bolşevik suçlamalarının alıp yürüdüğü bir dönemde ve düzenli ordu birliklerinin dağılıp
çözüldüğü bir ortamda, Mustafa Kemal Paşa Kuva-yı Milliye’ye yardımcı olur, iç
isyanların bastırılmasında rol oynar düşüncesiyle oldukça güvendiği kişilerce
başlatılan Yeşil Ordu girişimini olumlu karşılamıştır. Ancak Yeşil Ordu’yu kuranların
amacı daha başkadır. Onlar başlangıçta Enver Paşa ile işbirliği halinde İslam
Dünyası’nda bir Yeşil Komünizm kurma düşleri görmektedirler. Ama o günlerin tek
etkin askeri gücünün komutanı olan Çerkez Ethem’in kişiliğinde yeni bir lider kazanır.
Kuva-yı Seyyare ve bazı düzenli ordu birlikleri yeşil ve kırmızı renkli flamalar
kullanmaya başlarlar. Mustafa Kemal Paşa, kontrolden çıkan Çerkez Ethem’li bir Yeşil
Ordu’nun kapatılmasını ister. Paşa’ya bağlı birçok Yeşil Ordu’cu kişiler bu emre uyar,
ama Ankara ve Eskişehir il örgütleri faaliyetlerini sürdürür. Kütahya’da Çerkez
Ethem’in, düzenli ordu birliklerine yenilmesiyle birlikte, Yeşil Ordu girişimi son
bulmuş ve örgüt dağılmıştır. Yeşil ve kırmızı renkli flama taşıyan birlikler yeniden
2
kırmızı ve beyaz renkli flama taşımaya başlamışlardır.
1
Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.195-196, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 1990
2
Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, c.2, s.555-601, Tekin Yayınevi, İstanbul, 2001
33
SİMAV, GEDİZ VE UŞAK’IN İŞGALİ
Demirci’yi işgal eden Yunan Ayvalık Tümeni, on günlük bir duraksamadan
sonra tekrar taarruza geçerek Kuva-yı Seyyareyi tekrar geri attı ve 14 Ağustos
1920 günü Simav’ı işgal ederek durdu.
Yunanlıların Demirci’yi ve Simav’ı işgal etmekle yetinmeyecekleri
anlaşılmaktaydı. Ayvalık Tümeni’nin de içinde yer aldığı 1. Yunan Kolordusu
bütün kuvvetleriyle taarruza hazırlanıyordu. Simav’ın alınmasından iki hafta
sonra harekete geçen bu Yunan kuvvetleri, 23. Tümen Komutanı Kurmay
Yarbay İzzettin (Çalışlar) Bey’in birlikleri ile karşı karşıya geldi. Yirmi bin kişiye
varan Yunan kuvvetleri karşısında 23.Tümen’in bütün kuvveti ancak iki bin
1
kişiydi.
Yunanlılar Türk kuvvetlerini ikiye ayırarak bir kısmını Demirci’ye, bir kısmını
da Eşme yönüne attı. Ancak Yunan saldırısı karşısında Uşak’ı savunmakta olan
23. Tümen’in yerel direniş gruplarından Milli Piyade Taburu ile Milli Süvari
Alayı’nın direnişi uzun sürmedi ve sonunda Yunanlılar 29 Ağustos 1920 günü
2
kenti işgal ettiler.
Türk birliği bu harekâtta Uşak’ı terk ettikten başka 40 şehit, 70 yaralı, 400
esir vermiş ve 5 top kaybetmişti. Uşak’ta kaçırılamayan cephane yüklü 70
3
vagon da Yunanlıların eline geçmişti.
BEHİÇ BEY’İN UYARISI: Demiryolları Genel Müdürü Behiç Bey, daha önceden
askeri yetkilileri uyarmıştı. Şayet kısa bir süre için geri çekilme olacaksa, bu
çekilmeden haberdar edilmeli ve demiryolu tahribatı işletme tarafından yapılmalıydı.
Ama Behiç Bey’in bu uyarısı dikkate alınmayınca, Uşak’tan bir kilometre sonra
askerlerimizin tahrip ettiği köprü, 12 vagonlu bir lokomotifin aşağıya uçmasına ve
hemen arkasından gelen ve cephe gerisine çekilmekte olan trenin yoluna devam
edememesine neden olmuştur. Ayrıca Uşak İstasyonu’nda bulunan iki lokomotif ile
4
yetmiş vagon düşmanın eline geçmiştir.
2.Yunan Tümeni Uşak Şehri’ne yerleşir. Yunanlılar zengin ailelerden ve
köylüden birçoğunun evlerini yağmalayarak yakmışlar, pek çok insanı da
1
İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.142, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002
Adnan Şişman, Milli Mücadele’de Afyon ve Uşak’ın Kurtuluşu, s. 48-49, T.B.M.M.
Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Afyon, 1996
3
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.87, Özgür Yayınları, İstanbul,
2004
4
Emir Kıvırcık, Cepheye Giden Yol, s.197-198, GOA Yayınları, İstanbul, 2008
2
34
katletmişlerdir. Bu arada halkı sindirmek için nüfuzlu kişileri Atina’da ve Yunan
1
adalarında bulunan esir kamplarına sürmüşlerdir.
30 Ağustos 1920 günü 12. Yunan Tümeni kuzeye, Gediz’e doğru yönelerek
Hamidiyehanı’nda (Abide Köyü) Kuva-yı Seyyare’yi ileri atar. 1 Eylül günü
Ayvalık Tümeni’nden bir müfreze Simav’a yönelerek 3 Eylül’de buradaki Yunan
birliği ile buluşur. 5 Eylül günü bu müfreze ve 12. Yunan Tümeni Gediz’i işgal
eder ve 10 kilometre kuzeyde ileri karakollarını kurar. Böylece General Nider’in
1.Kolordusu tarafından yürütülen işgal harekâtı sona ermiştir. Dikkate değer ki
üç Yunan tümenine karşı bütün bu savaşları yapan, Albay İzzettin Bey’in
komuta ettiği mevcudu az, güçsüz 23.Türk Tümeni’dir. Panikçi Tümen diye de
anılan bu tümen dağılmış, toplanmış, tekrar dağılmış, tekrar toplanmış, böylece
kendinden adetçe, silahça dört beş kat fazla kuvvetlere karşı 1920 yılının son
aylarında yeni kurulmakta olan Garp Cephesi’nin güney kısmında düşmanı
2
oyalamıştır. Ekim 1920 ortalarına gelindiğinde, Yunanlıların Gediz’de dört alayı
3
bulunan 13. Tümen’i vardı, bu yöredeki asıl güçleri Uşak’ta bulunmakta idi.
ALAYUNT TOPLANTISI
Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa, 13 Ekim 1920 tarihinde Genel
Kurmay Başkanlığı’na, Yunanlıların Gediz’de dört alaylı bir tümeni olduğunu,
Uşak’ın doğusundaki köylerde savunma durumuna geçtiklerini, Bursa
bölgesinde Fransızların ve İtalyanların engel olmaları nedeniyle herhangi bir
saldırıya geçemeyeceklerini, bu nedenle Gediz’de tek başına bulunan Yunan
tümenine bir taarruz yapılabileceğini, böylece kış gelmeden hem askeri, hem de
halk kamuoyunu ciddi şekilde oyalayacaklarını bildiren bir telgraf gönderdi.
Genel Kurmay Başkanı Albay İsmet Bey, 15 Ekim 1920 tarihli cevabında,
Gediz’e şimdilik taarruz yapmalarının sakıncalarından söz ederek, Gediz’de
bulunan Yunan tümenine yapılacak bir taarruza Uşak’ta bulunan diğer Yunan
tümenlerinin yardıma gelebileceklerini, eldeki cephanenin uzun süreli bir
muharebe için yetersiz olduğunu, Bursa’ da ve Uşak’ta bulunan Yunan birliklerinin ordumuza saldırabileceklerini, bu saldırı sonunda elimizde bulunan
demiryollarını ve Batı Anadolu’nun bir kısmını daha kaybetme tehlikesi ile karşı
4
karşıya kalınabileceğini bildirdi.
1
Adnan Şişman, Milli Mücadele’de Afyon ve Uşak’ın Kurtuluşu, s.49, T.B.M.M. Kültür,
Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları,1996, Afyon
2
Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.198, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1990
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5307, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
4
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.874-875, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
3
35
İsmet Bey, Ali Fuat Paşa ile yazışma yoluyla anlaşamayınca, 17 Ekim 1920
günü Ankara’dan Eskişehir’deki Garp Cephesi Komutanlığı karargâhına gitti.
Genel Kurmay Başkanı İsmet Bey ile Ali Fuat Paşa’nın bu buluşmaları
sonucunda da anlaşılamaması üzerine, durumun bir de taarruza katılması
düşünülen birliklerin komutanlarıyla tartışılması ve eğer bu komutanlar olumlu
1
görüş belirtirlerse taarruzun gerçekleştirilmesi kararı alındı.
Ali Fuat Paşa, Gediz’e yapılacak taarruzun başarı ile sonuçlanacağına
inandığından bu hareketi mutlaka gerçekleştirmek istiyordu. Genel Kurmay’ın
muhalefetine rağmen hazırlıklara başladı. Ertuğrul Grubu Komutanı Albay
Kazım Bey Alayunt’ta idi, 11. ve 61. tümenler de bu grup komutanlığına
bağlıydı. 18 Ekim günü Alayunt İstasyonu’nda bir vagonda toplantı düzenledi.
Toplantıda Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Kurmay Başkanı
Binbaşı Saffet Bey (Arıkan), Ertuğrul Grubu Komutanı Albay Kazım Bey
(Özalp), 11.Tümen Komutanı Arif Bey (Ayıcı Arif), 61.Tümen Komutanı Yarbay
İzzettin Bey (Çalışlar), Kuva-yı Seyyare Komutanı Ethem Bey ve Kuva-yı
Seyyare Kurmay Başkanı Halil Bey bulundular. Yarbay İzzettin Bey yakası
kapalı askeri elbise giymişti, bunun dışında diğerleri Kuva-yı Milliye’nin şef
2
üniformalarını giymişlerdi.
Toplantıdaki görüşmelerde Gediz Taarruzu tartışıldı, herkes düşüncesini
açık açık söyledi.
TOPLANTIDA SAVAŞ KARARI ALINIYOR
ALİ FUAT PAŞA: Arkadaşlar bugün burada toplanmamızın nedeni, hepinizin bildiği
gibi Gediz’de bulunan Yunan taburuna yapmayı düşündüğümüz taarruzla ilgili. Ama bu
konuda görüşlerinizi almadan ve asıl konuya geçmeden önce başka bir konu hakkında
bilgi vermek durumundayım. Üzücü bir haberdir bu. Konya’da maalesef isyan hareketi
başlamış. Asiler Çumra’dan Konya merkezini işgal etmişler. Ayrı bir grup Bozkır ve
Ilgın’da imiş. Ankara, Ethem Bey’in kuvvetleri ile Konya’daki isyanı da bastırmasını
istiyor. Şimdi biz ilk önce bu durumu tartışalım.
ETHEM BEY: Görülüyor ki Yunanlıların her zaman, hatta çeşitli cephelerden saldırıya
geçmeleri muhtemeldir. Refet Bey İçişleri Bakanı olarak elindeki yetkilerle de
hareket edebilir ve o bölgeyi iyi bildiğinden isyanı bastırabilir. Refet Bey derhal
harekete geçsin ve eğer bir miktar süvari isteniyorsa, büyük fedakârlık
gerektirmesine rağmen Kuva-yı Seyyare’den gönderebilirim.
KAZIM BEY: Ben de Ethem Bey’ in düşüncelerine katılıyorum. Durumu Ankara’ya
iletelim. Cevaba göre durum değerlendirmesi yapalım.
1
Dr. Ayfer Özçelik, Gediz Taarruzu (Makale), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c.7,
sayı:21, http://www.atam.gov.tr
2
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.874-875, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
36
İZZETTİN BEY: Eğer Yunanlılara taarruz edilecekse, benim taburumun mevcudunu
Konya isyanı için azaltmam söz konusu olamaz.
ARİF BEY: Ben de tabur mevcudumu azaltamam.
ALİ FUAT PAŞA: Arkadaşlar yemek vakti yaklaştı. Sizler için koyun çevirmesi
hazırlattım. Şu sıralarda savaş her zaman mümkün, lakin koyun kebabı her zaman
bulunmaz. Hepinize afiyet olsun.
Daha önce istasyondaki bir vagonda başlayan toplantıya yemekten sonra, gene
istasyondaki bir odada devam edilir ve asıl konu olan Gediz taarruzu konusuna geçilir.
ALİ FUAT PAŞA: Arkadaşlar durumu biliyorsunuz. İki gün önce Gediz üzerinden
orada bulunan Yunan tümenine karşı bir harekâta girişilmesi için Genel Kurmay
Başkanı İsmet Bey’e bir telgraf çektim. Bir gün sonra gelen cevapta bunun
sakıncaları olduğunu İsmet Bey belirterek, bu taarruza hükümetin pek sıcak
bakmadığını ifade etti. Bu konuda tek tek sizlerin görüşlerini alacağım.
ETHEM BEY: Bu konuda Kurmay Başkanım Halil Bey’e bir rapor hazırlattım. Onu
sizlere sunuyorum. Bildiğiniz gibi buradaki düzenli ordu birliklerini, daha önceki birlik
kalıntılarını toplayarak oluşturduk. Şimdi bunlara, Kuva-yı Seyyare ile birlikte bir
tatbikat yaptırmakta büyük fayda vardır. Baskın halinde yapılacak bir taarruzla hem
bu düşman tümeninin imhası ve hem de cephane ve ganimet almamız mümkündür.
Böylece cephane ihtiyacımızı da sağlamış oluruz. Bu harekette Kuva-yı Seyyare Uşak
Gediz yolunu keserek Yunanlıların Uşak’tan takviye almalarını veya Gediz’deki
düşmanın Uşak istikametinde geri çekilmesini önleyecektir. Ben bu galibiyeti yüzde
yüz sağlayacağım.
ARİF BEY: Ben Tümenimle (11 Tümen) Kuva-yı Seyyare’yi desteklerim. Gediz’deki
Yunan tümenine taarruzu destekliyorum. Ordu birliklerimiz ve Kuva-yı Seyyare bu
tümeni yenecek güçtedir.
ETHEM BEY: Bir taarruzu ben şahsen uygun görmüş olabilirim. Bu çok sorumluluk
isteyen ve o oranda da ülkenin geleceği ile ilgili bir konudur. Hata etmiş olabilirim. Bu
nedenle bu konuda benimle görüş birliği içinde değilseniz beni uyarınız ve bu
fikrimden vazgeçeyim.
KAZIM BEY: Kuva-yı Seyyare’nin durumu, mevcudu ve maneviyatı böyle bir harekete
uygun görülüyor. Bu durumda asıl düşünülmesi gereken ordu birliklerimizdir. Böyle bir
göreve katılacak olan 61. ve 11. tümenlerdir. Tümen komutanları düşüncelerini
açıklayabilirler.
İZZETTİN BEY: Eğer Kuva-yı Seyyare düşmanın hem geri çekilme hattını keser ve
hem de Uşak’tan alabileceği kuvvetleri Köprühan hattında durdurmayı başarırlarsa,
Tümenim taarruzumuzu başarıyla sonuçlandıracak güçtedir.
37
ALİ FUAT PAŞA: O halde arkadaşlar bu durumda Gediz’deki Yunan kuvvetlerine
küçük veya büyük çapta olması savaşın gelişmesine göre belirlenecek bir taarruzu
kabul ediyor muyuz?
Bu soru üzerine toplantıda bulunanlar, taarruza pek istekli olmayan İzzettin Bey
1
dâhil olumlu görüş bildirdiler ve hazırlıklara başlamak üzere dağıldılar.
Gediz Taarruzu, Gediz yöresinde bulunan Yunan 13.Tümeni’ni, yalnız
başına yakalayarak her taraftan sarıp yok etmek, böylece milli kuvvetler
tarafından da üstünlüğü sağlamak ve maneviyatı düzeltmek için o zaman Ali
Fuat Paşa tarafından düzenlenmiş bir harekâttır.
Bütün hazırlıklar, Yunanlılara hiç bir şey sezdirmeksizin yapılmıştır. On beş
gün önceden (9 Ekim 1920) İnönü’deki 11.Tümen Alayunt’un güneyine
nakledilmiştir. 61.Tümen Kızılinler’de bulunuyordu. Bu tümenlerin kurmay
başkanları, Gediz civarına gönderilmişler, harita üzerinde kendilerine gösterilmiş
2
olan toplantı ve harekât mevzilerini bizzat görmüşlerdir.
GEDİZ SAVAŞI
21 Ekim 1920 tarihinden itibaren düzenli ordunun 11. ve 61 tümenleri ile
Kuva-yı Seyyare, Kütahya’da toplanarak Gediz istikametine doğru yola çıktılar.
Emet Milli Müfrezesi de, bu birliklere katılmak üzere Emet’ten yola çıktı.
Birliklerin cephane ve eşyaları Kütahya köylerinden toplanan kağnı arabaları ile
taşınıyordu. Arabaları köylü kadınları ve çocukları kullanıyorlardı. Hava açık,
fakat bir gün önce yağan yağmur nedeniyle yollar çamurluydu. Birlikler 21, 22
ve 23 Ekim 1920 günleri gece yürüyüşleri yaparak ilerlediler. Düşmanın dikkatini
çekmeden Yunan birliklerine iyice yaklaştılar. Gediz’in 30 km yakınlarına Efendi
Köprüsü’ne sessizce geldiler ve 23 Ekim 1920 günü birlikler savaş durumunu
aldılar. Harekâtı kumanda edecek olan Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa
yüksekçe bir tepe üzerine karargâhını kurdurdu. Hava yağmurlu ve sisli idi.
3
Arazi de dağlıktı.
24 Ekim 1920 günü Ankara’nın uygun görmediği, fakat Ali Fuat Paşa ile
Ethem Bey’in ısrarla yapılmasını istedikleri Gediz taarruzu sabah saat 06.00’ da
Türk topçusunun ateşi ile başladı. 61.Tümen, Kütahya-Gediz karayolunun iki
tarafından ve 11.Tümen de bu yolun solundan, topçu desteğinde Gediz’in
1
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.224-228, Özgür Yayınları,
İstanbul, 2004
2
Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.199, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
3
1990
İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.10,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
38
kuzeyinde bulunan Yunan 13.Tümeni’ne taarruz etti. Çerkez Ethem’in Kuva-yı
Seyyare’si de daha soldaki vadilerden, Gediz Uşak karayolunu, yani
Yunanlıların geri çekilme istikametini kesmek için Hamidiyehanı (Abide Köyü)
1
üzerine yürüdü.
Ancak, Yunanlıların yoğun makineli tüfek ateşi karşısında, 61.Tümen ilk gün
önemli bir ilerleme kaydedemedi. 11. Tümen’in durumu da bundan pek farklı
olmadı. Fena hava şartları içinde başlayan taarruz, irtibatsız bir şekilde devam
2
etti.
Ali Fuat Paşa, bütün birliklerle irtibat kuramadığı gibi, yan yana taarruz eden
11. ve 61. tümenlerin de irtibatları sürekli olarak sağlanamıyordu. Buna rağmen
tümenlerin taarruz hareketleri düşman mevzilerinin önlerine kadar gelişmiş,
fakat düşmanı bu mevzilerden atmayı sağlayamamıştı.
ALİ FUAT PAŞA SOĞÜKKANLI AMA TEDİRGİN: Taarruz günü (24 Ekim 1920)
saat 14.00’de 11.Tümen komuta yerine gelen Garp Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşa
durumu yakından gördü. Yüksekçe bir sırtta bulunan kumanda yerinden, Gediz Vadisi
Hamidiyehanı’na kadar fark ediliyordu. Dürbün ile yapılan gözetlemede birkaç atlıdan
başka herhangi bir hareket görülmüyordu. Anlaşılan bu saate kadar Kuva-yı Seyyare
muharebeye girmemiş olacaktı. Bu durum üzerine 11.Tümen Komutanı Yarbay Arif
Bey Komutanına şöyle dedi. “Paşam görüyorsunuz ya, çeteler muharebeye girmiyorlar
ve seyirci kalıyorlar. Onların maksadı yeni kurulmakta olan muvazzaf tümenlerimizi
kırdırmak, zayıflatmak ve sonradan da düşman yerine bize saldırarak idareyi ellerine
almaktır. Muharebeyi kesmeliyiz.” Ali Fuat Paşa bu sözleri çok soğukkanlılıkla
karşılamıştı. Tümen Komutanına. “Acele derlenip toplanın. Ben şimdi sağ kanada
3
gidiyorum. Yapılacak işi size ayrıca bildiririm.” dedi ve uzaklaştı.
Akşamüzeri ikinci kez başlatılan taarruzun da başarıya ulaşamamasına
karşın, Gediz’deki 13.Yunan Tümeni, Türk birliklerinin topluca taarruza
başladıklarını sanarak, aynı gece Gediz’i boşalttı. Yunanlıların kaybı 24 ölü ve
beşi subay olmak üzere 72 yaralı idi. Garp Cephesi Komutanı bu durumdan
habersiz düşmana hissettirmeden, geceden yararlanarak tümenlerin geri
çekilmesi emrini verdi. Öyle ki, her iki taraf da, birbirlerinden habersiz, ters
4
yönlerde Gediz’den uzaklaşıyorlardı.
TABUR KOMUTANININ SEZGİSİ: 61.Tümen Komutanı İzzettin Bey, geri çekilme
emrini 159.Alayın 3.Tabur Komutanı Binbaşı Abdullah Bey’e bildirince, Binbaşı
1
Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.199, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1990
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.877, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
3
a.g.e. c.2, s.878
4
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5307, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
2
39
“Durumda bir gariplik hissediyorum. Biz çekileceğiz, ama düşman da çekilmiş olabilir.”
dedi. Daha sonra gerçekleşen bu düşüncesine veya sezgisine, İzzettin Bey “Olabilir.”
1
demekle yetindi.
Bütün gün devam eden muharebeler esnasında Kuva-yı Seyyare’den bir
haber alınamadı. Esasen Kuva-yı Seyyare, Yunanlıların gerisini kesmek için
Derbent istikametinde yapması gereken harekete girişememişti bile. Ethem
Bey’in iddiasına göre, harekâtın başarısız olmasına, aniden bastıran sis engel
2
olmuştu.
25 Ekim 1920 sabahının erken saatlerinde Kütahya istikametine çekilmekte
olan 61.Tümen’e ait bir alayın komutanına Gediz’den gelen bir Türk çocuğu
Yunanlıların Gediz’den çekildikleri haberini verdi. Haber tümen komutanına
ulaştırıldı. 61.Tümen Komutanı Yarbay İzzettin Bey durumu Efendi Köprüsü
sırtlarında bulunan Ertuğrul Grubu Komutanı Albay Kazım Bey’e bildirdi. O da
tümenin geri dönmesi emrini verdi. İzzettin Bey bunun üzerine tümeni geri
3
çevirerek Gediz’e girdi.
Emet Milli Müfrezesi de Yunanlıların çekildiğini öğrenerek daha önce
Gediz’e girmişti Kuva-yı Seyyare de düşmanın Gediz’den çekildiğini haber almış
ve süvarileri ile süratle ilerleyerek, Gediz’e çok uzak mesafede olduğu halde
4
saat 22.00’de yetişerek Gediz’e girmeyi başarmıştı.
SAVAŞ GANİMETİ: 61.Tümen Komutanı Yarbay İzzettin Bey, Kuva-yı Seyyare’nin
Gediz’e girmesi ile ilgili olarak şöyle der. “Bunlar düşmanın Gediz’i boşalttığını haber
alır almaz atlarından istifade ederek savaş ganimeti toplamak için süratle Gediz’e
yetişmişlerdi. Gediz’de Yunanlılardan erzak ve eşya, elbise, bir kısım silah gibi
oldukça değerli ganimet ele geçmişti. Çerkez Ethem’in kardeşi Tevfik, bu ganimeti
hep kendilerine tahsis etmeye kalkışmış ise de, ben buna engel olarak, Gediz
Muharebesi’ni yapan her üç tümene (61. 11. tümenler ve Kuva-yı Seyyare) eşit olarak
5
bölüştürdüm.
Yunan 13.Tümen komutanının Türk birliklerinin toplu bir taarruza kalktığı
sanısına kapılması, aslında sebepsiz değildi. Ali Fuat Paşa, Gediz Taarruzu’nu
gizlemek için, aynı gün Bursa, Yenişehir, İnegöl yönlerinde gösteriş taarruzları
düzenlemişti. Ancak, Yunan Ordusu komutanlığı bu durumu kavramakta
1
İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.15,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
2
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.228, Özgür Yayınları, İstanbul,
2004
3
İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.16,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
4
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5307, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
5
İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.16,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
40
gecikmedi ve Hamidiyehanı’na çekilen Yunan 13.Tümeni’ne büyük çaplı takviye
1
kuvvet gönderdi.
2
Kuva-yı Seyyare Komutanı Tevfik bazı müfrezelerini Gediz’in güneyine
doğru düşmanla temas için ileri sürmüştü. Çekilen düşmanın artçı olarak
bıraktığı kuvvetler Gediz’e en çok 20 kilometre mesafede Çeltikçi’de
bulunuyordu. Tevfik 26 Ekim’de Yunanlıların Çeltikçi’deki kuvvetlerine taarruz
emri verdi. Aynı gün Çeltikçi’de çarpışmalar meydana geldi. Fakat Ali Fuat
Paşa, 61.Tümen ile Kuva-yı Seyyare’nin Gediz’in güneyinde bir muharebe kabul
etmelerine taraftar değildi. Tümen Komutanı İzzettin Bey’e verdiği emirde, bir
alayın bu hatta bırakılarak, tümenin Gediz’den çekilmesini ve Derbent
istikametine gelmesini bildirdi. Bu emirde ayrıca gerek Kuva-yı Seyyare’nin,
gerekse orada bırakılacak 190.Alay’ın karşısındaki düşmana taarruz etmesine
ve şayet üstün bir düşman taarruzu ile karşılaşılırsa bu alayın da geri
çekilmesini ayrıca belirtmişti. Kuva-yı Seyyare geri çekilme yerine savaşmayı
3
tercih etmiş ve 61.Tümen bir alayını (190.Alay) bırakarak geri çekilmiştir.
ALİ FUAT PAŞA’NIN UŞAK’I GERİ ALMA ARZUSU: Gediz’in geri alınması ve Kuvayı Seyyare’nin daha güney’e ilerleyerek Hamidiyehanı civarında Yunan artıklarıyla
muhabereye girişmesi, oldukça şiddetli bir takip yapılabileceği düzenli ordu
birliklerinin de bu takibe katılmasıyla Yunanlıların Uşak’ta da tutunamamasının temin
edileceği ümidi uyanmıştı. Bu ümit ve düşünceni İsmet Bey’e 25 Ekim 1920’de
bildirirken, İsmet Bey 26 Ekim 1920’de verdiği cevap ta, Uşak’a karşı yapılması
düşünülen böyle bir harekâta Refet (Bele) Bey’in de bir atlı birliği ile katılmasının
uygun olacağı görüşünde olduğu cevabının vermiştir. Kuva-yı Seyyare’ye, bu amaçla
Hamidiyehanı’ndaki düşman artıklarını mutlaka imha ederek Uşak’a giden yolları
tutmaları emredilmiştir. Bütün bu yazışmalardan anlaşıldığı üzere Ali Fuat Paşa,
Gediz’in boşaltılmasından da aldığı cesaretle Uşak’ı Kuva-yı Seyyare ve düzenli ordu
birlikleri ile geri almak istemekte, Genel Kurmay’da bunu onaylamaktadır. Fakat
gerek Uşak istikametine çekilen Yunanlıların yeterince takip edilmemesi ve gerekse
27 Ekim 1920 günü Hamidiyehanı civarında Yunanlılar ile temasa geçen Kuva-yı
Seyyare’nin düşman kuvveti karşısında tutunamaması ile bu harekât
uygulanamayacaktır. Ali Fuat Paşa her ne kadar soğukkanlı davranarak iki tarafı
(Genel Kurmay ile Kuva-yı Seyyare) yatıştırmaya çalıştıysa da, o da bu muharebede
kendilerinden çok şey beklediği fakat umduğunu bulamadığı Kuva-yı Seyyare’yi
4
suçlamıştır.
1
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5307, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
Bazen Ethem, bazen de Tevfik, Kuva-yı Seyyare’yi komuta ederdi.
3
Dr. Ayfer Özçelik, Gediz Taarruzu (Makale), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c.7,
sayı:21, http://www.atam.gov.tr
4
a.g.e.
2
41
26 ve 27 Ekim günleri Kuva-yı Seyyare ve 190.Alay Gediz’in güneyinde
Çeltikçi’de Uşak’tan takviye almış Yunan kuvvetleri ile savaşmışlardır. Bu
muharebelerde de bir başarı sağlanamamış ve Gediz Taarruzu Kuva-yı
1
Seyyare’nin ve 190.Alay’ın da geri çekilmeleri ile sona ermiştir.
İşte bu ortamda Yunanlılar Bursa cephesinde harekete geçerek, 27 Ekim’de
Yenişehir ve İnegöl’ü işgal ettiler.
Daha sonra Ali Fuat Paşanın emriyle 11. ve 61. tümenler Kütahya’ya geri
dönmüşlerdir. Gediz Muharebesinde düzenli ordudan 14 subay, 170 er şehit; 13
subay 260 er yaralı ve 700 er de kayıp olmuştur. Kuva-yı Seyyare’ de 200 şehit
2
ve 500 yaralı vermiştir.
Yunan 13.Tümeni, Efsun Alayı ile takviye edilerek yeniden Gediz’e doğru
ilerlemiş ve 31 Ekim 1920 günü Gediz yeniden Yunanlıların eline geçmiştir.
Ancak Yunanlılar, Uşak’a yığınak yapmak ve Bursa ve Uşak istikametlerinden
yeniden saldırmak amacıyla, Gediz’i 12 Kasım 1920 günü yeniden
3
boşaltmışlardır. Böylece Gediz tekrar Kuva-yı Seyyare’nin eline geçmiştir.
Aynı gün Simav Yöresi’nde bulunan Yunan kuvvetleri, buraların
güvenliğinden endişe ederek, toplu bulunmaları gerektiği için daha batıya
kaydılar. Kuva-yı Seyyare ile diğer Simavlı çeteler tarafından azalan düşman
kuvvetlerine baskın yapılarak Simav tekrar kurtarıldı.
Kuva-yı Seyyare Simav ve Gediz’de cephe savunması için bir miktar kuvvet
bırakarak Kütahya’ya çekildi. Yarbay İzzettin Bey de 61.Tümen’i Kütahya’ya
çekti.
ALBAY İZZETTİN BEY KAĞNILARI ANLATIYOR: Gediz Taarruzu’na katılan
tümenimle birlikte 3 Kasım 1920 günü Kütahya’ya geri döndüm. 15 gün boyunca
sürekli hareket ve muharebe halinde idik. Muharebe kaybımız 5 subay, 34 er şehit
ve 3 subay, 93 er yaralıdan ibaretti. Bu hareket sırasında cephane kolları halkın
kağnı arabaları idi. Bunların çoğu köylü kadınlar ve 13–15 yaşındaki çocuklar
tarafından sevk olunuyordu. Bu pek asil ve ulvi manzara idi. Uzun yürüyüşlerde, gece
ayaz, kar ve yağmur altında zorluk ve ıstırabın azamisini çeken bu aziz vatandaşlar,
istiklal abidelerimizde heykellerini gördüğümüz köylülerimiz idi. Bunların içinde
şiddetli soğuktan yolda hastalanıp, ölenler oldu. Yolculuğumuz sırasında kıtalarımızın
4
erzak ve cephanesini hep onlar taşıdılar.
1
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.878-879, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.248-250, Özgür Yayınları,
İstanbul, 2004
3
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5307, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
4
İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.27,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
2
42
İZZETTİN BEY ETHEM BEY’E KAFA TUTUYOR: Tümenimi kışlaya yerleştirmek
üzere Alayunt’tan Kütahya’ya gitmiştim. Kütahya gene Ethem’in merkezi olmuştu. O,
gene Kütahya Havalisi Komutanlığı unvanını taşıyordu. Kütahya’nın yönetimi büsbütün
elinde idi. Mevsim soğuk olduğundan, kıtaların Kütahya’ya girmelerinden önce
konaklama hazırlığını ve oldukça büyük olan Askeri Kışla’nın temizlenmesini daha önce
Mevki Komutanlığı’na yazmıştım. Yarbay Abdullah Bey Mevki Komutanı olarak bu işi
yapmadığı gibi, Merkez Komutanı Lütfü Bey’e de yaptırmamıştı. Kışla bir ahır gibi pis
bir halde duruyordu. Mevki Komutanı’nı çağırdım, hasta haberi geldi. Merkez
Komutanı’nı çağırdım, o geldi. Kışlayı neden hazırlamadıklarını sorarak yüksek sesle
ihtar ve ikaz ettim. “Şimdi sana temizleteceğim.” dedim ve onu kışlaya sokarak
temizlettirdim. Kışlanın bütün odalarının boşaltılmasını emretmiştim. Yalnız bir
odasını tahliye etmediklerini öğrendim. Nedenini sorunca, şu cevabı verdiler:
—Odada Ethem Bey’in hayvanlarına tahsis edilmiş ot ve saman vardır, boşaltamayız.
—Oda boşaltılacaktır, dedim ve boşalttırdım.
Benim bu hareketime herkes hayretle bakıyordu. Ethem Bey’in bulunduğu bir
yerde onun emir ve arzusu olmadan iş yapmaya cesaret etmek bir mesele idi. Ben,
soğuk ve yağmur altında uzun yürüyüşler yapan tümenimin iyi konaklara girmesini
sağlamaya bakıyor ve hiçbir şey düşünmüyordum. Ethem Bey bana Aziz Bey’i
gönderdi. Aziz Bey, bana:
—Ne yapıyorsun İzzettin Bey, dedi, Ethem Bey de buradadır. Havali komutanlığı
ondadır.
—Sesimi kısmak için hiçbir sebep ve mani kabul etmiyorum. İstediğim konaklar
hazırlanacak, Tümenim yerleşecektir. Teessüf ederim ki buradakiler askerin çabucak
istirahata geçmesi için benden fazla uğraşacağına, herkes sıcak odasına çekilmiş
istirahat ediyor, cevabını verdim. İstediğimi yaptırdıktan sonra hazırlanan tümen
karargâhıma gittim. Biraz sonra Ethem Bey, Aziz Bey’le beraber ziyaretime geldiler.
Başka konular üzerinde konuştuk. Bir gün sonra da ben iade-i ziyaret ettim. Bu
olaydan sonra Kütahya’da her hangi bir müdahale görmedim. Ethem bana devamlı alçak gönüllülük ve dostluk gösterdi. Kütahya’da bulunduğumuz günlerde Ethem’in hep
1
iç politika işleri ile uğraştığını görüyordum.
GEDİZ SAVAŞI’NIN SONUÇLARI
Gediz başarısızlığı gerek Garp Cephesi karargâhında, gerek Ankara’da
büyük tartışma ve sürtüşmelere yol açtı. Taarruza katılan düzenli ordu
birliklerinin komutanları, daha harekâtın başında, Ethem Bey’in olaylara seyirci
1
a.g.e. s.27
43
kaldığını ve düzenli birliklerin yok olmasına adeta göz yumduğunu ileri
sürüyorlardı.
NUTUK’TA GEDİZ SAVAŞI: Batı Cephesi Komutanlığı, iki piyade tümeniyle Ethem
Bey’in Kuva-yı Seyyaresi’ni Gediz’deki Yunan tümeninin üzerine gönderebilecekti. Bu
hareketten parlak bir netice almayı kuvvetle umuyordu. Genel Kurmay Başkanlığı,
Batı Cephesi Komutanlığı’nın bu teklifini kabul etmedi. Çünkü düşman ordusu bizim
ordumuzdan bütünü ile daha kuvvetli idi. Biz henüz ordumuzu kurmuş ve düzene
sokmuş değildik. Cephanemizin azlığı da ağırdan almamızı gerektiriyordu. Düşman
aleyhine, Gediz’de bütün cephe kuvvetlerimize başvurarak nispeten üstün bir kuvvet
toplayıp çabucak bir başarı elde edebilirdik. Ama kuvvetimiz ve hazırlığımız böyle bir
başarıyı, genel bir sonuca götüren başarıya çevirmeye elverişli değildi. O halde bütün
işe yarayan kuvvetlerimizi, bölgesel ve geçici bir başarı elde etmek için kullanmış ve
yıpratmış olacaktık. Bu takdirde düşman, bütün kuvvetleriyle karşı saldırıya geçerse
bizim için her tarafta yenilgi kesin olurdu. Bunun için, cephenin ve hükümetin şimdilik
asıl görevi ordu kuruluşunu genişletip artırarak cepheyi güçlendirmek olmalıydı.
Ülkenin ölüm kalım yeri olan Garp Cephesi’nde, kişisel ve sınırlı düşüncelere kapılmak
uygun görülmüyordu. Efendiler, o günlerde bu taarruz lehine her tarafta ve mecliste
müthiş bir propaganda yapılıyordu. “Düşman tümeni Gediz’de tek başına bulunuyordu.
Biz onu orada mahvederiz. Parlak bir vaziyet hâsıl olur. Zaten Yunan Ordusu kaçmaya
hazırdır.” sözleriyle Gediz Taarruzu’nun gerekliliği neredeyse genel bir kanı haline
getirilmek isteniyordu. Efendiler, dalgalı, düzensiz ve komutasız bazı savaşlardan
sonra, bilginiz üzere, Gediz’de yenildik. Yunan ordusu, bu harekete cevap olmak
üzere, Bursa ve Uşak cephelerinden taarruza geçti. Bu surette Efendiler, cephenin
her tarafından yeniden genel bir yenilgiye uğradık. Batı Cephesi Komutanı’nın,
taarruza başladığından dört gün sonra Bakanlar Kurulu’nda şu telgrafı okundu.
“1-Birliklerin savaş kayıplarının yerini süratle doldurmamız gereklidir. Gediz
Savaşı, üç yüz savaşçıdan kurulu birliğin, bir taburun savaş görevini yapmaya
yetmediğini gösterdiğinden, taburları er sayılarını dört yüz savaşçıya yükseltmek
zorundayız. Bilinen savaşlar dolayısıyla bütün depo birlikleri dahi cepheye
sürüldüğünden, eğitilmiş silahlı ve donatılmış bin erin, acele olarak özellikle
Ankara’daki birliklerden, bu uygun değilse en yakın bir yerden verilmesini.”
“2-Yürüyüş ve savaşlar, giydirilebilen erlerin de elbiselerini, ayakkabılarını
parçalamış; kar yağan dağlarda erler, dünden beri, çıplak ve yalınayak kalmıştır.
Cephe Komutanlığı Vekilliği elinde hiçbir şey olmadığından özellikle kaput, ayakkabı,
pamuklu elbise, yelek, kuşak kısacası, havanın etkilerinden korunmak için ne verilmek
gerekiyorsa tez elden gönderilmesini önemle buyruklarınıza sunarım.”
“3-Milli Savunma Bakanlığına, Genelkurmay Başkanlığına ve bilgi için Cephe
Komutanlığı Vekilliğine yazılmıştır.”
44
Efendiler, Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa’nın daha Gediz Savaşı’nın
yapılmakta bulunduğu bir sırada okuduğunuz bu telgrafın kapsamının, özellikle bundan
sezilen anlamın ve anlayışın pek ziyade dikkate değer görülmesi doğaldır, sanırım.
Askerlik durumu, kuvvetimizin sayısı, hazırlığımızın ölçüsü, bütün Ülkede her
bakımdan ihtiyaç duyduğumuz kaynakların gücü ve yeteneği elbette bu telgrafın
yazılışından üç gün önce Batı Cephesi Komutanlığı’nca biliniyordu. Her şey vardı da,
Gediz Savaşı’nın yapıldığı üç beş gün içinde mi yok olmuştu? Bilinen bütün gerçeklere
karşın Batı Cephesi, Genelkurmayca mı taarruza zorlanmıştı? Söz konusu telgraf
Bakanlar Kurulu’nda okundu. İleri sürülen nedenler ve olaylar akla yatkın bulunmadı.
Telgrafa “Elbette gerekli yardım yapılacaktır. Üçüncü Alay’dan, tasarlanan kuvvet
gönderilecektir.” diye not düşüldü. Efendiler, her başarısızlığın sonunda, bir takım
dedikoduların yayılması beklenmelidir. Gediz Savaşı’ndan sonra da, genel durum acıklı
bir görünüş alınca, her yerde dedikodu ve eleştiriler başladı. Bazıları ve bilhassa
Kuva-yı Seyyareciler, Ethem ve kardeşleri, bütün suçu cephe komutanına ve savaşa
katılan tümenlere yükleterek, kendilerinin güç durumda bırakılmış oldukları yolunda
propaganda yaptırıyorlar ve “Ordu Komutanı, hatalarını kapatmak için suçu bize
yüklüyor.” diyorlardı. Ordu da, Kuva-yı Seyyare’nin hiçbir iş yapmadığını, yapmaya da
gücü yetmediğini ve savaşta verilen emirlere uymadığını, her zaman tehlikeden uzak
1
bulunduğunu ileri sürüyor ve ispat ediyordu.
Ethem Bey ise kendisine, Uşak’tan gelebilecek Yunan birliklerinin önünü
kesme görevinin verildiğini ve bu görevi de tümüyle yerine getirdiğini belirtiyor,
asıl sorumluların, askerlerini eğitmeyen düzenli ordu komutanları olduğunu
2
savunuyordu.
ETHEM BEY’E GÖRE: Şu kadarki düşmanın bu mağlubiyetinden ne yazık ki
yararlanamadık. Çünkü elimizde sarsılmış düşmanı takip edecek ihtiyat kuvveti yoktu.
Cephanemiz sınırlıydı. Ali Fuat Paşa’nın İtalya’dan getirileceğini söylediği
cephanelerin Genel Kurmay’ın vagon sağlayamadığı için getirilemediğini sonradan
öğrendim. Eğer düzenli ordunun top cephanesi yeterli miktarda olsaydı, sarsılmış ve
geri çekilmekte olan düşmanı Uşak’ın güneyinde de tutunamayacak şekilde geri
atmamız mümkün olacaktı. Ali Fuat Paşa, taarruza karar verdiğimiz zaman, bunun bir
günlük baskın halinde olacağını söylemişti. Nitekim o gün (24 Ekim 1920) görevimizi
de başarmıştık. Gediz Muharebesi’nde verdiğimiz şehit ve yaralı sayısı, şimdiye
kadar, Simav, Demirci Muharebesi dâhil verdiğimiz kayıpların en ağırıdır. Düşmanın
zayiatı bizimkinin en az iki misli. Hâlbuki o savunmada, biz ise taarruzda idik.
Birçokları, Kuva’yı Seyyare’nin görevini yapmadığını, Gediz önünde taarruza
geçmediğini ifade ederler. Yanlıştır. Çünkü en ağır zayiata Kuva-yı Seyyare vermiştir.
Eğer taarruza geçmemiş olsaydık bu kadar kaybımız olur muydu? Kuva-yı Seyyare’nin
1
2
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.426–429, Bil Yayıncılık, Ankara,1993
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5307-5308, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
45
düşman karşısında ilk başarısını kazandıktan sonra sabit kaldığını ve taarruzlarına
devam etmediğini ifade ederek hareketimi hatalı bulmaktadırlar. Bu doğru değildir
ve doğru olmadığının apaçık kanıtı da Kuva-yı Seyyare’nin verdiği zayiatın
büyüklüğüdür. Takip sırasında Gediz’den ayrılan düşman, Kuva-yı Seyyare’nin
hücumlarına devam edeceğini tahmin ettiği için süratle geri çekilmiş ve Uşak’ın
güneyindeki esas Yunan kuvvetleriyle irtibat kurmak gayretine kapılmıştır. İşte
düzenli ordu birliklerimizin asıl taarruzunu bu anda yapması gerekirken maalesef bu
fırsat tereddüt yüzünden heba edilmiştir. Bizler Gediz’de düşmana milli ordunun
varlığını kanıtlamak için dövüştük. Zafer de kazanmıştık. Fakat bu sonuç yanlış
anlaşıldı. Zannedilmiştir ki bu taarruzu mevki hırsı ile yaptık. Düzenli ordu
birliklerinin tam başarıya erişememesinin asıl nedeni havanın tahmin edilemeyen
muhalefeti ve Genel Kurmay’ın istenilen çarıkları bile gönderememesidir. Yalnız
şurası gerçektir ki, Kuva-yı Seyyare kendi emrindeki adamlarının ihtiyaçlarını, o
günkü şartlar içinde daha iyi ve tatminkâr şekilde sağlıyordu. Çünkü bizler
kuvvetlerimizi yakın yerlerden yani çevreden sağlıyorduk. Bu meyanda asıl neden, o
yöre halkının namus ve hayatı için bizi vatan savunmasında kendi arzu ve
kararlarımızla görmüş olması idi. Bu sebebin de asıl ruhi unsur olduğunu belirtmek
gerekir. Gediz taarruzunda düzenli ordu birliklerinin ayağında çarık yoktu. Bizde ise
aynı kaynaklara başvurduğumuz halde, ayakları çıplak adamımız mevcut değildi. Bizim
adamlarımız daha çok yöre halkının evlatları idiler ve aileler de çocuklarını çıplak
ayakla bize göndermiyorlardı. Gerek bu, gerekse diğer farklılıkların düzenli ordu
aleyhine, Kuva-yı Milliye’ce yapılmış olanları varsa, bunlardan sorumlu olanlar belki
vardır, fakat ben sorumlu değilim. (Sözü “Kuva-yı Seyyare Komutanı yanlış yapmadı,
1
ama diğer çete reisleri yanlış yapmış olabilir.” demesine getiriyor. C.Ç.)
Gediz olayı öteden beri Kuva-yı Seyyare örgütlenmesinden hoşnut
olmayan ve bu güçlerin yerine düzenli ordu birliklerinin alması gerektiğini
savunan Genel Kurmay Başkanlığı’nı ve Genel Kurmay Başkanı Albay İsmet
Bey’i harekete geçirdi. İlk ağızda Genel Kurmay Başkanı’nın buyruğunu
2
dinlemeyip Gediz Harekâtı’nı düzenleyen Ali Fuat Paşa görevinden alındı.
NUTUK’TAN: 8 Kasım 1920 günü Ali Fuat Paşa Ankara’ya geldi. Karşılamak için
bizzat istasyonda bulunuyordum. Fuat Paşa’yı omzunda bir filinta olduğu halde Kuvayı Milliye kıyafetinde gördüm. Batı Cephesi Komutanı’nı bu kıyafete rağbet ettiren
fikir ve zihniyet akımının bütün Garp Cephesi üzerinde ne derece ileri bir etki yapmış
olduğunu anlamak için artık tereddüde yer kalmamıştı. Onun için Fuat Paşa’ya, kısa
3
bir gerekçeden sonra, yeni alabileceği görevi söyledim. Memnuniyetle kabul etti.
1
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.252-258, Özgür Yayınları,
İstanbul, 2004
2
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5308, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
3
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.433, Bil Yayıncılık, Ankara,1993
46
Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya çağırdığı Ali Fuat Paşa’ya, sürtüşmeler
böyle büyük boyutlara varmışken Garp Cephesi Komutanlığı’nda daha fazla
kalmasının doğru olmayacağını bildirdi ve kendisini, ilişkilerin yeni yeni
gelişmekte olduğu Sovyet Rusya’ya, büyükelçi olarak göndereceklerini söyledi.
Nitekim Ali Fuat Paşa Moskova Büyükelçiliği’ne atandı.
Boşalan Garp Cephesi Komutanlığı’na da Albay İsmet Bey getirildi. Ayrıca
İsmet Bey’in, bir yandan Genel Kurmay Başkanlığı görevini yürütürken, öte
yandan da böyle geniş bir cepheyi yürütemeyeceği düşünülerek, Garp Cephesi
Batı ve Güney olarak ikiye bölündü ve Güney Cephesi Komutanlığına da Albay
Refet Bey (Bele) atandı.
Bunun yanında Albay İsmet Bey’in Gediz Harekâtı’na karşı çıkarken ileri
sürdüğü “Yeni bir Yunan saldırısının başlayabileceği” varsayımı, kısa süre sonra
doğruluk kazandı ve Yunanlılar, Ocak 1921 başlarında Bursa Yenişehir
1
üzerinden yeni bir saldırıya geçtiler.
3. BÖLÜM: KUVA-YI SEYYARE’ NİN İSYANI
ALBAY İSMET BEY (İnönü) ESKİŞEHİR’DE
Albay İsmet Bey 10 Kasım 1920 tarihinde Eskişehir’e giderek, Ali Fuat
Paşa’nın Moskova Büyükelçiliği’ne atanması ile boşalan Garp Cephesi
Komutanlığı görevine başladı.
Ali Fuat Paşa’nın görevden alınması ve Albay İsmet Bey’in Garp Cephesi
Komutanlığı görevine başlaması, gerek ordu içinde, gerekse mecliste çatışmaya
ve bölünmeye yol açtı. Ethem Bey ve kardeşleri kendileriyle iyi ilişkiler içinde
olan Ali Fuat Paşa’nın Kütahya, Eskişehir, Afyon Bölgesi’nden uzaklaştırılmasına düşmanca ve Kuva-yı Seyyare’nin ortadan kaldırılmasına yönelik bir
davranış olarak değerlendiriyorlardı. Bu değerlendirmede gerçek payı büyüktü.
Ankara Hükümeti, böylesine büyük boyutlara varan Yunan Saldırısı’nın, eski ve
örgütsüz yapısıyla ve kendiliğinden gelişen savaş yöntemleriyle durdurulamayacağını düşünüyor ve bir an önce düzenli orduya geçmenin yollarını arıyordu.
Albay İsmet Bey’in Garp Cephesi Komutanlığı’na getirilmesinin amacı da buydu.
Onun, Kuva-yı Seyyare’yi disiplin altına alacağı düşünülüyor ve ordu içinde
2
kurumlaşmayı sağlaması bekleniyordu.
Başta Ankara Hükümeti’nin düşüncesi Kuva-yı Seyyare’yi dağıtmak değildi.
Yalnızca bu kuvvetleri düzenli ordunun kadrosuna almak yoluyla derleyip,
1
2
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5308, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5308, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
47
toparlamak ve düzene sokmaktı. Oysaki Seyyar Kuvvetler Komutanlığı her türlü
düzenlemeyi ve değişikliği kendilerine karşı gerçekleştirilecek planlar olarak
1
düşünmek gibi çok şaşırtıcı bir abartıya kapılmış bulunuyordu.
İsmet Bey göreve başlar başlamaz, tümen komutanlarını Eskişehir’deki
karargâhında toplantıya çağırdı. Bu toplantıda komutanlara, Garp Cephesi’nde
yapılacak değişikliklerden, Kuva-yı Milliye ile düzenli ordu birlikleri arasındaki
farklılıkların artık bundan sonra olmayacağından, cephe komutanı olarak takip
edeceği politika ve stratejiden söz etti. T.B.M.M.’nin kurulmasından önce Kuvayı Milliye’nin cephe görevleri, mali yardım, inzibati faaliyetler bakımından sivil
idare ile karışık bir durumda olduğunu, T.B.M.M.’nin kurulmasından sonra genel
durum, sevk ve idarede önemli değişikliklerin meydana gelmesinin gerekliliği
2
üzerinde durdu.
İSMET BEY’İN, TOPLANTIDA SÖYLEDİKLERİ: Değerli arkadaşlar, şimdiye kadar
her komutan kendisine ayrılmış olan bölgeden asker olacakları alır, kıtasının yiyecek
ve içeceklerini, silah ve cephanesini kendisi sağlar, birliğinin idaresi, hükümetle bir
ilgisi olmaksızın komutan tarafından halkla doğrudan doğruya temas edilerek
sağlanırdı. Artık bu yöntemi terk edeceğiz. Bundan sonra ne ihtiyacınız olursa Garp
Cephesi
Karargâhı’ndan
isteyeceksiniz.
İhtiyaçlarınızın
ve
maaşlarınızın
sağlanmasında bu yöntemi kullanacağız. Artık ordunun bu konularda halkla ilişkisi
olmayacak. Halktan asker almak gerekirse bildireceksiniz, bunların hepsini ben temin
edeceğim. Kimseden on para alamazsınız ve kimseyi hiçbir nedenden dolayı
tutuklayamazsınız. Vatandaştan şikâyetiniz varsa, bunları usulüne uygun olarak bana
bildireceksiniz. Şikâyetler mahkemelerde veya gerekiyorsa Divan-ı Harp’te
incelenecek ve gereği yapılacaktır. Hiç kimseden para almak yok, hiçbir vatandaşı
kendiliğinden askere almak yok. Bugüne kadar yapılmış olan yanlış uygulamaların
3
hiçbirini aramayacağım, bundan sonra yapacaklarınız yanlışların hesabını sorarım.
Garp Cephesi Komutanlığı’nın, sivil işlere ve geri hizmetlere karışmaması
için verdiği genel emre aykırı olarak, Kuva-yı Seyyare komutanlığı Kütahya
Bölgesinde sivil idareye karışmayı, halktan ve esnaftan keyfi olarak para ve mal
4
almayı sürdürdü.
1
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin ihaneti, s.22, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.922-923 Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
3
a.g.e. s.922-923
4
Zeki Sarıhan, Çerkez Ethem’in İhaneti, s.43, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998
2
48
BİR SORU ÖNERGESİ
T.B.M.M. BAŞKANLIĞINA
Kuva-yı Milliye’den bazılarının, esnaftan satın aldıkları eşyanın bedelini vermemek
ya da kendilerince belirledikleri bir bedeli vererek gerçek bedelin bir kısmını kesmek
gibi, rahatsız edici davranışlarda bulundukları halk tarafından sürekli şikâyet
ediliyor. Halkımıza, Milli Hükümete karşı soğukluk yaratma eğilimine yol açacak bu
gibi kötü davranışların yapılması acaba doğrumudur?
Eğer doğru ise bunları yapanlar hakkında ibret verici cezalar veriliyor mu? Milli
Savunma Bakanlığı tarafından cevaplandırılmasını teklif ederim.
22 Ağustos 1920
Cemil
1
Kütahya Milletvekili
SORU ÖNERGESİNE CEVAP
T.B.M.M. BAŞKANLIĞINA
Kütahya Milletvekili Cemil Bey tarafından, Kuva-yı Milliye’den bazılarının,
esnaftan satın aldıkları eşyanın bedelini vermemek ya da kendilerince belirledikleri
bir bedeli vererek gerçek bedelin bir kısmını kesmek gibi davranışlarda
bulunduklarının doğru olup olmadığı, eğer durum gerçekse yapanlar hakkında cezai bir
işlem yapılıp yapılmadığı sorulmuştur?
Durum Bakanlığımız tarafından incelenmiştir. Kuva-yı Milliye mensuplarından
bazılarının geçtikleri köy ve kasabalarda şikâyetler üzerine sözü edilen kütü
davranışların yapıldığı anlaşılmıştır. Yapanlardan yakalanabilenler hakkında yasal
işlemler yapılmış, bazıları da cezalandırılacaklarını anlayınca birliklerinden firar
etmişlerdir. Kötü davranışa uğrayan halkın ve esnafın, durumu kanıtlamaları halinde,
yasal işlemlerin sonuçlanmasını beklemeksizin zararları ödenecektir.
Durum bilgilerinize sunulur.
23 Eylül 1920
İsmet
Milli Savunma Bakanı
1
2
2
TBMM 1.Dönem Zabıt Ceridesi (26 Eylül 1920), c.4, s.349, http://www.tbmm.gov.tr
TBMM 1.Dönem Zabıt Ceridesi (26 Eylül 1920), c.4, s.350, http://www.tbmm.gov.tr
49
Kuva-yı Seyyare’nin bölge halkına karşı yaptığı her kötü hareket, halk
kamuoyunda ayrı düşünülmüyor ve Kuva-yı Milliye geneli olarak algılanılıyordu.
İsmet Bey, Kuva-yı Seyyare’nin, diğer gezici kuvvetlerden ayırt edilmesi için
“1.Kuva-yı Seyyare” adı ile anılmasını emrettiği halde Ethem Bey ve kardeşleri
bunu dikkate almak şöyle dursun, bu emre rağmen “Umum Kuva-yı Seyyare ve
1
Kütahya Bölgesi Komutanlığı” adı altında bir komuta yapısı ortaya çıkardılar.
KUVA-YI SEYYARE’NİN BÜTÇESİ
1920 Kasım ayı ortalarında Ethem Bey, mide rahatsızlığı nedeniyle
Kütahya’dan Ankara’ya gidiyordu. Eskişehir’de İsmet Bey’e uğradı. Garp
Cephesi’nden Kuva-yı Seyyare maaşları için biraz para talep etti. Bunu fırsat
bilen İsmet Bey, Kuva-yı Seyyare’nin bütçe ve hesap işlerini bir düzene sokmak
2
için, Ethem Bey’le bu konuyu konuşmaya karar verdi.
GARP CEPHESİ KOMUTANI ALBAY İSMET BEY ANLATIYOR: Ethem Bey bir gün
maaş istemek için bana gelmişti. İstediği az bir paraydı. Çoktan beri maaş vermedim
diyordu. İstediği miktar dikkatimi çekti. Kendisine, istediğin para azdır, benim
bildiğime göre sizin askerleriniz seyyar jandarma sayılıyor ve onların maaşları
ödeniyor, o halde bu para yetmeyecek dedim. Özetle ben ona, senin askerinin
maaşının daha çok olması gerekir diyorum, o bilmiyorum, öyledir gibi sözlerle işi
geçiştirmek istiyor. Sonunda, yeni bir kural koymak, bir düzen sağlamak istiyorum.
Konuyu kesip atmak için Ethem Bey’e şunları söyledim.
“ —Ne kadar almak istiyorsan, ne alman gerekiyorsa bunu size verelim. Yalnız
ödemenin bir kuralı vardır. Kaç kişiye maaş ödenecek, adları nedir, rütbeleri nedir?
Bütün bunlar bir bordroda gösterilmeli, deftere kaydedilmelidir. Bu bordroya göre,
rütbelerine göre maaşları hesap olunur, teslim edilir ve siz de kendilerine
dağıtırsınız. Bundan sonra böyle yapacağız.” Ethem Bey bana:
“—Çok iyi olur, böyle yapalım.”
Dedi ve sonra gitti. Herhalde düşündüler, taşındılar. Askerlerin adları deftere
yazılacak, bordro düzenlenecek, bunda bir iş var. Bir amaç sezerek para istemekten
3
vazgeçtiler ve bir daha para istemeye gelmediler.
Bu görüşmeden sonra Kuva-yı Seyyare yetkilileri, Garp Cephesi’nden artık
para istemediler. Fakat gerekli olan parayı kendileri buluyorlardı. Ethem ve
Tevfik beyler kent, kasaba ve köylere irtibat subayları gönderiyor ve bu yolla
1
Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk, s.440,441, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.923, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
3
a.g.e. s.924
2
50
para sağlıyorlardı. Toplanan ve harcanan paranın belirli bir hesabı ve kaydı
1
yoktu.
22 Kasım 1920 tarihinde Garp Cephesi Komutanlığı, emri altındaki ordu
birliklerine ve seyyar birliklere, ordu bütçesini düzenlemek amacıyla düzgün
birer sayım çizelgesi göndermelerini belirten bir telgraf emri gönderdi. Cephe
birliklerinin hepsinden cevap geldi. Kuva-yı seyyare istenilen sayım çizelgelerini
2
göndermedi.
SİMAV BÖLGE KOMUTANLIĞI SORUNU
Garp Cephesi ile Kuva-yı Seyyare arasındaki ilk sorun, Albay İsmet Bey
tarafından Simav’a gönderilecek olan bir bölge komutanı yüzünden patlak
vermişti. Kasım başlarında Yunan Genelkurmayı, birliklerini toplu bulundurmak
amacıyla, yerleşme planında bir değişiklik yapmış ve Simav Yöresi’nde bulunan
askerlerini Demirci’nin batısına çekme kararı almıştı.
Bunun sonucunda Kuva-yı Seyyare 12 Kasım 1920 tarihinde Simav’ı
yeniden ele geçirdi. İsmet Bey, bu yöredeki yönetim boşluğunu doldurmak
amacıyla İbrahim Ethem Bey adında tecrübeli bir yarbay atadı. İbrahim Ethem
Bey, Simav ve Havalisi Kumandanı olarak hem düşmana karşı istihbarat
3
görevini düzenleyecek, hem de kaymakam sıfatıyla kamu işlerini yürütecekti.
Ayrıca İsmet Bey, Kuva-yı Seyyare’nin, cephe hattında düşmanla meşgul
olurken, geri hizmetlerle ilgilenmesini önlemek amacıyla bu komutanlığı kurmayı
4
düşünmüştü.
Bu nedenle, Garp Cephesi Komutanlığı tarafından, jandarma hizmetinde
bulunmuş erlerden ve iyi olarak bilinen kimselerden seçilerek 150 kişilik bir
5
sahra jandarma bölüğü hazırlandı.
Garp Cephesi Komutanlığı bu birliği Simav’a doğru yola çıkardı ve durumu
6
bir telgrafla Kuva-yı Seyyare Komutanlığı’na bildirdi.
1
a.g.e. s.925
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.443, Bil Yayıncılık, Ankara,1993
3
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.926, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
4
Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.212, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 1990
5
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.441, Bil Yayıncılık, Ankara,1993
6
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.24, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
2
51
BİR TELGRAF
KUVA-YI SEYYARE KOMUTANLIĞINA
Yunanlıların boşalttığı topraklarda, İçişleri Bakanlığı’ndan atanmış memurlar
gelinceye kadar, hükümet idaresini kurmak ve bu memurların varışlarından sonra da
onlara yardımcı olmak, askeri idareyi devam ettirmek ve orada bulunan memurları
emri altına almak görevi ile “Simav ve Havalisi Kumandanlığı” tesis olunmuştur.
Bölge kumandanlığının şimdilik sınırları Gediz, Emet, Demirci, Gördes ilçelerini
kapsar. Buralarda harekât yapan veya yapacak olan ordu veya seyyar birlikler, yalnız
askeri hareketlerden sorumlu olup kamu yönetimine karışamazlar. Harekât için
halktan veya hükümetten isteyecekleri yardımları bölge kumandanlığına bildirirler.
İşgalden kurtulan halkımıza karşı adaletli davranılmasını, hiçbir vatandaşın
haksızlığa ve zulme uğramamasını, en ufak bir haksızlık yapanların en şiddetli
cezalara çarptırılmasını bütün sorumlu memurlardan isterim.
Düşman istilası altından kurtarılan ilçeler halkı, geri çekilme tarihinden itibaren
iki ay askerlik hizmetinden muaftırlar. Ancak bunlardan silah ve elbisesi ile hizmete
talip olanlar sahra jandarma bölüğüne kayıt ve kabul olunurlar. Cephe Komutanlığı
Levazımatı, Bölge Komutanlığı emrine peşin ödeme yapacak ve gelecek aylarda
ihtiyaçlar belirlenerek düzenli ödemede bulunulacaktır.
Eskişehir, 23 Kasım 1920
İsmet
1
Garp Cephesi Komutanı
O günlerde Ethem Bey Ankara’da olduğu için, kardeşi Tevfik Bey Kuva-yı
Seyyare’ye komuta ediyordu. Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili Tevfik Bey, Garp
Cephesi Komutanı’nın bu emrini, o zaman Demirci’de oturan Saruhan (Manisa)
Mutasarrıfı Aziz Bey’e tebliğ etti. Manisa Yunan işgali altında bulunduğu için
mutasarrıf, Demirci’de görev yapıyordu. İsmet Bey aynı gün yöre halkına bu
2
konuda bir bildiri gönderdi.
1
2
a.g.e. s.24
a.g.e, s.24
52
BİR BİLDİRİ
GEDİZ, SİMAV, DEMİRCİ VE GÖRDES YÖRESİ HALKINA
Uzun zamanlar Yunan istilası altında kaldıktan sonra Hükümetinize kavuştunuz.
İnşallah Yüce Allah, halis Türk vatanı olan Anadolu’nun yakında büsbütün kurtulduğunu bize gösterecektir. Sizin her türlü dertlerinizi dinlemek, adil bir idare kurmak
görevi ile Simav’a bir Bölge Komutanlığı kuruyorum. O yörede bütün sivil idarelerin
başvurulacağı yer Bölge Komutanlığı’dır. Adalet ve güvenlik içinde hayat sürmeniz,
Bölge Komutanlığı tarafından sağlanacaktır.
Eskişehir, 23 Kasım 1920
İsmet
1
Garp Cephesi Komutanı
Garp Cephesi Komutanlığı’nın Simav Yöresi ile ilgili bu çalışması, Kuva-yı
Seyyare tarafında öfke ve kuşku yaratmıştı. Kuva-yı Milliye Komutan Vekili
Tevfik Bey, Ankara’da bulunan Ethem Bey’e gönderdiği telgrafta, Garp Cephesi
Komutanlığı’ndan can sıkıcı ve uygulanması imkânsız olan saçma emirler
aldığını, bu böyle devam ederse büyük gürültü çıkaracağını ve Ankara’da bu
durumu ilgililere bildireceğini belirtti. İlgililer dediği özellikle kendileri gibi
2
düşünen milletvekilleri idi.
ANLAŞMAZLIK TIRMANIYOR
Tevfik Bey’in hoşuna gitmeyen şey, özellikle Garp Cephesi Komutanlığı’nın,
Kuva-yı Seyyare’yi bir tümen kadrosuna çevirmek ile ilgili emri idi. Bir de bölge
kumandanlığı konusu ortaya çıkınca sorun iyice alevlendi. Tevfik Bey bu
sorunların birikimi ve öfkesiyle İsmet Bey’e cevap niteliğinde bir telgraf
3
gönderdi.
1
a.g.e, s.25
a.g.e, s.25
3
a.g.e, s.26
2
53
BİR TELGRAF
GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA
Seyyar kuvvetlerin bir tümen haline çevrilmeleri nedeniyle senedi mahsus,
muvazene cetvelleri vb birçok cetvellerin gönderilmesi ile ilgili levazım dairemize
gönderilen telgrafı aldım.
Ben asker olduğum için, bu konuların seyyar kuvvetlerce yapamayacağımızı ve
yaparım diye bir yükün altına giremeyeceğimi aşağıdaki gibi arz ederim.
Seyyar kuvvetler ne bir tümen ve ne de düzenli bir birlik haline getirilemez. Buna
imkân da yoktur. Çünkü bu kuvvetin bir düzene girmesi ve bu yükü kabul edebilmesi
için, her müfrezenin başına birçok subaylar ve hesap memurları bulundurmak ve
kayıtları düzenli olarak tutmak gereklidir. Oysaki bu serserilerin başına ne bir subay
ve ne de bir hesap memuru koymak mümkün olmamakla beraber, kabul ettirilmesi
imkânı yoktur. Çünkü subay gördüler mi, Azrail görmüşçesine isyan ediyorlar.
Bizim müfrezeler Pehlivan Ağa, Ahmet Onbaşı, Sarı Mehmet, Halil Efe, Topal
İsmail gibi adamlar tarafından idare edilmekte ve bölük sorumluları da yazdığını
okuyamaz, okuduğunu yazamaz adamlardır. Sen yapamıyorsun diye bunların
değiştirilmesine de imkân yoktur.
Seyyar kuvvetlerin şimdiye kadar olduğu gibi gelişigüzel idare edilmeleri
zorunludur. Aksini iddia etmek kesinlikle doğru olmamakla beraber “Bu yükü de kabul
ederiz.” dersek, büyük yalan söylemiş oluruz. Yok, bu zamana kadar olduğu gibi gelişi
güzel idare olmaz derseniz, seyyar kuvvetlerin hizmetine son vermekten başka çare
yoktur. Bunun dışında söylenecek her şey yalandır. Bendeniz bir defa bunun dışında
bir iş kabul edemem. Ethem Bey’e yazınız. Bunu bu şekilde kabul ederse, gelsin idare
etsin. Esasen bu kuvvet asker gibi zapt ve raptı ve düzene koymak değil, bu fikri
meydan almakta olduğunu hissettiği anda seyyar kuvvetler çöker ve dağılır.
Rica ederim bu yazdığım şeyleri başka bir şeye yormayınız. İşin doğrusu budur
efendim.
Kütahya, 27 Kasım 1920
Mehmet Tevfik
1
Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili
Tevfik Bey’in bu telgrafı, seyyar kuvvetlerin o zamanki durumunu açıklayan
ve anlatan en önemli belgedir. Ankara Hükümeti’nin düşüncesi, Seyyar
Kuvvetleri gözden çıkarmak değildi, ama onlara bir çeki düzen vermekti. Seyyar
1
a.g.e, s.27
54
kuvvetlerin o zamana kadar yaptığı hizmetler takdir ediliyordu. Fakat bu takdir,
düzenli ordunun feda edilmesine kadar ileri götürülemezdi. Ethem Bey ve
kardeşlerinin de bu gerçeği anlayarak hareket etmeleri gerekirdi. Fakat onlar ve
öyle düşünenler düzenli orduya gerek yok, bizim kuvvetlerimiz ve yöntemimizle
bu işler olur düşüncesindeydiler. Ankara Hükümeti ve Garp Cephesi daha ılımlı
davranıyor ve Kuva-yı Seyyare ile uzlaşmanın yollarını arıyordu. Bu düşünce ile
Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili Tevfik’ Beyin telgrafına İsmet Bey aynı gün
1
cevap verdi.
BİR TELGRAF
BİRİNCİ KUVA-YI SEYYARE KOMUTANI TEVFİK BEY’E
Cephe Levazım Şubesi’nden, Kuva-yı Seyyare Levazım Şubesi’ne yazılmış olan
telgrafı görmemiştim. Getirttim, okudum. Gerçekten ilk cümlesi genişçe ve maksadı
dışında yazılmış. Gerçi amaç, sadece bundan böyle Cephe levazımından yapılacak
ödemeler ve sarf hesaplarının, iki levazım arasında iyi bir şekilde düzenlenmesini
sağlamak içindir. Herhalde önemli harp görevleri yapmış ve yapmakta olan Kuva-yı
Seyyare’nin yetenek ve varlığının muhafazası cidden gereklidir. Yazdığınızı herhangi
bir şeye yormuyorum. Yalnız sizden, kahırlı olmayarak düşüncelerinizi samimi bir
şekilde bildirmenizi rica ederim. Bugün Bilecik’e gidiyorum. Dönüşte sizinle nerede
buluşup konuşabiliriz? Bildirmenizi rica ederim.
Eskişehir, 27 Kasım 1920
İsmet
2
Garp Cephesi Komutanı
Bu telgraf haberleşmesinden anlaşılacağına göre ipler iyice gerilmekte idi.
Kütahya’da Tevfik Bey kızgınlığını ve öfkesini iyice belli edecek hareketlere
girişmişti. Artık anlaşamadığı Garp Cephesi komuta heyetini Ankara’ya şikâyet
etmesi gerekiyordu. Gerçi İsmet Bey’in Bilecik dönüşünde yapılmasını istediği
görüşmeye Tevfik cevap bile vermedi ve buluşma gerçekleşmedi. Kuva-yı
Seyyare Komutanlığı pek yetenekli olduğu işi yapmaya başlamış, yani aşağı
yukarı isyan tavrı alarak, sağa sola ateş püskürmeye koyulmuştur. Bu yoldaki
3
gelişmelerden biri de T.B.M.M. Başkanlığı’na gönderilen telgraftır.
1
a.g.e, s.28
a.g.e, s.29
3
a.g.e, s.29
2
55
BİR TELGRAF
ANKARA BÜYÜK MİLLET MECLİSİ REİSİ
MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİNE
Gediz, Simav, Demirci, Gördes ve havalisi kumandanlığına ait bildirinin bir örneği ektedir.
Bildiğiniz gibi, Gediz ve Simav ilçeleri Kütahya Mutasarrıflığı’na bağlı, Demirci ve
Gördes ilçeleri de Saruhan (Manisa) Mutasarrıflığı’na bağlıdır. Saruhan Mutasarrıfı
Aziz Bey halen Demirci’dedir. Şu halde böyle bir kumandanlığa asla ihtiyaç yoktur. Bu
dört ilçe Kuva-yı Seyyare birlikleri tarafından işgal edilmiştir. Bu bildiri, bu yörede
bizim adaletsiz, güvensiz ve namussuzca hareket ettiğimizi ilan ediyor.
Kuva-yı Seyyare bu adaletsizlik ve namussuzluğu asla kabul etmez. Bundan dolayı
bu noktalar halledilinceye kadar Garp Cephesi Komutanlığı amir olarak
tanınmayacaktır ve Simav ve Havalisi Komutanı’nın Eskişehir’e dönmesi için şimdi
emir verilmiştir.
Kütahya, 27 Kasım 1920
Mehmet Tevfik
1
Umum Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili
Kuva-yı Seyyare’nin tutumu Ankara’da şaşkınlık ve hayret uyandırdı.
Herhalde başlangıçta iş biraz şaka gibi görünüyordu. Bu olayın, iki tarafın
2
birbirlerine kurşun atacak kadar ileri gidebileceğine kimse ihtimal vermiyordu.
HARP RAPORLARI KRİZİ
Garp Cephesi Komutan İsmet Bey, İznik’te meydana gelen bir olaya karşı
önlemler aldığı ve tertibat ile meşgul olduğu bir sırada, Kuva-yı Seyyare
Komutanlığı’ndan, Garp Cephesi Komutanlığı’na olağan gönderilmesi gereken,
harp raporları 28 Kasım 1920 tarihinden itibaren gitmemeye başladı. Bu raporlar
makam atlanarak doğrudan doğruya Ankara’ya Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na gönderiliyordu.
İsmet Bey, Ankara’da bulunan Ethem Bey’e bir telgraf göndererek, bir askeri
cephenin bir bölümünden hiçbir haber alamamanın bütün cephenin idaresini
yanlış yola sevk edeceğini belirterek, vekili Tevfik Bey’in uyarılmasını istiyor.
3
Aynı gün İsmet Bey Ankara’ya da bu konuda bir telgraf gönderiyor.
1
a.g.e, s.30
a.g.e, s.31
3
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.446, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
2
56
BİR TELGRAF
ANKARA’DA GENELKURMAY BAŞKANLIĞINA
Kuva-yı Seyyare Komutanlığı, 27.11.1920 akşamından beri cephe komutanlığına
rapor vermemektedir. Bugün Ethem Bey’den vekilini uyarmasını rica ettim.
Kendisinden bugün düşmandan geri alınan yerleri yönetmek üzere Simav ve Bölgesi
Komutanlığı’nı kurmamız yüzünden Tevfik Bey’in üzüldüğünü bildirir bir telgraf almış
ve cevap vermiştim. Durumda dikkati çekecek bir olağanüstülülük varsa da, daha
geniş bir bilgim yoktur. Oradaki bilgilerin bize ulaştırılmasını dilerim.
Eskişehir, 29 Kasım 1920
İsmet
1
Garp Cephesi Komutanı
Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili Tevfik Bey ertesi gün, Ankara’da bulunan
Ethem Bey’e bu konuda kısa bir telgraf göndermiştir. Telgrafında, namuslarıyla
oynayan Garp Cephesi Komutanı’nı bundan böyle amir olarak tanımayacağını,
Simav’a gönderilen kumandanı geri dönmesi için emir verdiğini bildirmiştir.
Bunun üzerine Ethem Bey, İsmet Bey’e yazdığı telgrafta, kardeşinin
üzüntüsünden söz ettikten sonra, bu işlerin kendisi dönünceye kadar geri
bırakılmasını rica ediyor. Kardeşi Tevfik Bey’e de ılımlı ve saygılı davranmasının gerekli olduğundan söz ediyor. Bir gün sonra Tevfik Bey, Ethem Bey’e
bu konu ile ilgili bir telgraf daha gönderiyor. Telgraftan anlaşılacağı gibi, Tevfik
2
Bey pek yumuşamamış ve hatta daha da hırçınlaşmış görülüyor.
BİR TELGRAF
KARDEŞİM EHEM BEYEFENDİYE
Namusumuzla oynayan Garp Cephesi Komutanı’nı bundan böyle amir
tanımayacağımı ve Simav’a gönderdiği komutanına, yanındaki görevlilerle birlikte
Eskişehir’e dönmesi için emir verdiğimi yazmıştım. Bu konuda başka şey düşünemem
ve düşünebilmek imkânı da yoktur.
Kütahya, 28 Kasım 1920
Mehmet Tevfik
3
Umum Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili
1
a.g.e, s.446
a.g.e, s.446
3
a.g.e, s.446
2
57
Bu arada Simav ve Havalisi Komutanı ve birliği Gediz’e varmıştı. Mustafa
Kemal Paşa ve Hükümet şimdilik olayın üzerine fazla gitmek istemiyordu. Kuvayı Seyyare ile çekişmesine rağmen Ankara Hükümeti, uzlaşma yolunu seçti.
Simav ve Havalisi Komutanı’nı geri çağırdı ve yerine Saruhan Mutasarrıfı Aziz
1
Bey’i atadı.
Bundan sonra Kuva-yı Seyyare’nin harp raporları, Ankara’ya Ethem Bey’e
gönderiliyor ve o da Garp Cephesi Komutanlığı’na gönderiyordu. Bundan başka
Tevfik Bey, Kuva-yı Seyyare ile Garp Cephesi komutanlıkları arasındaki
haberleşmeye sansür koydu. Kuva-yı Seyyare Komutanlığı’nın haberleşme
işlerinin yoğunluğu bahane edilerek Garp Cephesi ile haberleşmesi açıkça
yasaklandı. Aynı zamanda, Kuva-yı Seyyare’nin Eskişehir yöresine saldıracağı
2
söylentisi yayıldı.
Eskişehir’de, Garp Cephesi Karargâhı’ndan başka, cephe gerisindeki
güvenlik işlerinden sorumlu, Garp Cephesi Komutanlık Vekâleti adı altında bir
birlik daha vardı. 24.Tümen’in Hücum Taburu, bu hizmet için Eskişehir’de adı
geçen vekâletin emrinde bulunduruluyordu ve çeteler tarafından yapılacak olası
3
bir saldırı için kullanılacaktı.
Aralık ayı başlarında bir ara, Yenişehir yöresinde Yunanlıların bazı
hareketleri sezilmiş ve Garp Cephesi Komutanı İsmet Bey, Kütahya’da bulunan
Albay İzzettin Bey’in 61.Tümeni’ni İnönü mevzilerine yerleştirmek üzere
Eskişehir’e aldırmıştı. Yunan ileri harekâtı gerçekleşmeyince bu tümenin
Eskişehir’den tekrar Kütahya’ya gönderilmesi düşünüldü. İsmet Bey, Kütahya’da
Ethem Bey’in etkinliğini azaltmak ve yöreye hâkim olmak istiyordu. Fakat bu
sırada Tevfik Bey’in Garp Cephesi ile haberleşmeyi kesmiş olması ve harp
raporlarını doğrudan TBMM’ne gönderiyor olması nedeniyle bir güvenlik önlemi
olarak Eskişehir’de kuvvet toplamayı gerekli kılmıştı. Bu nedenle 61.Tümen’in
Kütahya’ya gönderilmesinden vazgeçildi. Ayrıca Albay Arif Bey’in 11.Tümeni de
4
Bilecik ‘in Pazarcık yöresinden Eskişehir’e alındı.
MUSTAFA KEMAL PAŞA VE ÇERKEZ ETHEM ESKİŞEHİR’DE
Mustafa Kemal Paşa, Kuva-yı Seyyare’yi öncelikle nasihatle yola getirmeyi
ve düzenli ordu içine alarak Yunanlılarla yapılacak mücadelede yararlanmayı
düşünüyordu. Bu düşünce ile Aralık ayı başında Ethem ve Reşit kardeşlerle
bazı kişileri yanına alarak Eskişehir’e gitmeye karar verdi. Orada İsmet Bey’le
1
Zeki Sarıhan, Çerkez Ethem’in İhaneti, s.56, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.447, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
3
Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.215, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
2
4
1990
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.934-935, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
58
Çerkez Ethem’in yüz yüze konuşmalarını ve anlaşmalarını istiyordu. Ancak
Ethem Bey hastalığını ileri sürerek bu yolculuğa çıkmak istemiyordu. Ethem Bey
1
gitmemekte ısrar ederse, mutlaka gitmesi için gereken önlemler de alınmıştı.
O sıralarda İstanbul Hükümeti, başta Ahmet İzzet Paşa olmak üzere
Anadolu’ya bir heyet göndermek ve Ankara ile konuşup anlaşmak istediğine
dair bir istekte bulunmuştu. İstanbul’a uygun cevap verilmiş ve buluşma yeri
Bilecik olarak belirlenmişti. Eskişehir’e gidilmişken bu buluşma da gerçek2
leştirilecekti.
Mustafa Kemal Paşa Ethem Bey’e Eskişehir’e gitmeyi teklif edince, o
hastalığından söz ederek seyahat edemeyeceğini bildirdi. Paşa ısrar edince,
gitmeyi kabul etti ve 3 Aralık 1920 günü akşamı özel bir trenle Eskişehir’e
hareket ettiler. Onlarla birlikte Eskişehir’e giden heyette Saruhan Milletvekili ve
Ethem Bey’in ağabeyi Reşit Bey, Albay Kazım (Özalp) Bey, Mahmut Celal
(Bayar) Bey, Kılıç Ali Bey, Eyüp Sabri (Akgöl) Bey, Hakkı Behiç Bey ve Hacı
3
Şükrü Bey bulunuyorlardı.
Tren önce Eskişehir üzerinden Bilecik’e gidecek, İstanbul’dan gelecek heyet
ile buluşulacak ve bu heyet ile orada görüşülmeyerek kendileri trene alınacak ve
beraberce Ankara’ya dönülecekti. Bu arada Eskişehir’de İsmet Bey ile Ethem
Bey arasındaki anlaşmazlıklar giderilmeye çalışılacak ve Ethem Bey de
varılacak anlaşmaya göre hareket etmek üzere Kütahya’ya kuvvetlerinin başına
gidecekti. Bu arada Tevfik Bey’in Garp Cephesi ile haberleşmeyi kesmesi
üzerine, İsmet Bey her ihtimale karşı bazı tedbirler almış ve hazırlıklarda
bulunmuş ve Eskişehir’in Kuva-yı Seyyare tarafından basılması ihtimaline karşı
bir miktar kuvvet toplamıştı. 4 Aralık 1920 günü sabah erkenden tren Eskişehir
4
istasyonuna geldi.
ÇERKEZ ETHEM KÜTAHYA YOLUNDA
Ethem Bey, istasyondaki olağanüstü durumdan şüphelenmiş veya adamları
tarafından uyarılmış olmalı ki trenden ayrıldı. Önce istasyonda bulunan özel
konutuna gitti. Akşam olunca da Diyarbakır Milletvekili Hacı Şükrü Bey ve
5
muhafızlarıyla birlikte Kütahya’ya hareket etti.
NUTUK’TAN: 4 Aralık 1920 sabahı, erkenden, henüz ben uykudayken tren
Eskişehir'e vardı. Daha önce İsmet Paşa'nın henüz Bilecik'te bulunduğu anlaşılmış
olduğundan Eskişehir'de durmayıp Bilecik istasyonuna gitmeye karar vermiştik.
1
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.448, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin ihaneti, s.31, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
3
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.448, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
4
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.31, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
5
a.g.e, s.32
2
59
Eskişehir'de uyandığım zaman, trenin niçin durduğunu ve yoluna devam etmediğini
sordum. Yaverlerim, arkadaşların sabah kahvaltısı yapmak üzere istasyonun
karşısındaki lokantaya gittiklerini ve şimdi gelmek üzere bulunduklarını söyledi.
Çabuk gelmeleri için haber gönderilmesini istedim. Birkaç dakika sonra ”Hazırız”
denildi. “Bütün arkadaşlar geldi mi?” dedim. Bunun üzerine yapılan araştırmadan
anlaşıldı ki, herkes hazırdı ama Ethem Bey bir arkadaşıyla birlikte ortada yoktu.
Derhal Ethem Bey'in kaçırıldığına hükmettim. Fakat bunu kimseye söylemedim.
Yalnız, “O halde, dedim, Ethem Bey olmaksızın bizim Bilecik'e gitmemizde bir fayda
yoktur. İsmet Paşa'yı da buraya çağırırız.” İsmet Paşa da, telgraf başında yapılan
özel bir görüşmeden sonra, Eskişehir'e hareket etti. Daha önce, yalnız ve özel olarak
görüşmemiz gerekli olduğundan ben de bir iki istasyon ileri giderek buluştuk. Birlikte
4 Aralık 1920 akşamı Eskişehir'e geldik. Orada bekleyen arkadaşlarla hep birlikte
bir lokantada yemek yedik. Ethem Bey yoktu. Nerede olduğunu kardeşinden sordum.
Rahatsız, yatıyor dedi. O gece İsmet Paşa'nın karargâhında Kazım Paşa, Celâl Bey,
Hakkı Behiç Bey de hazır olduğu halde, Reşit ve Ethem Bey'lerle konuşacaktık. Onun
için Reşit Bey, Ethem Bey'in hasta olduğunu söylerken, görüşmek üzere karargâha
1
gelebileceğini de ilâve etmişti.
ETHEM BEY ANLATIYOR: Trenimiz Eskişehir’e sabahın erken saatlerinde varabildi.
Kuva-yı Seyyare’ye ait birlikler istasyonun iki tarafında bulunuyordu. Kendilerine
neden geldiklerini sordum. Garp Cephesi Komutanlığı’nın isteği üzerine Tevfik Bey,
İstanbul’dan gelecek heyetin karşılanmasında bulunmaları için göndermiş. Bu hareket
bana, İsmet Bey ile Tevfik Bey arasındaki anlaşmazlığın giderilmiş olduğu kanaati
uyandırdı. Fakat ne yazık ki, kahvaltı yaparken yanıma iki subay geldiler. İsimlerini
kesinlikle açıklayamam. Tereddütlü ve endişe içinde kısaca dediler ki. “Bunları
söyleyeceğiz ve hemen buradan uzaklaşacağız. Burada fazla kalmayınız, çok acele
olarak Kütahya’ya gidiniz. Eğer burada kalacak olursanız, İstanbul heyetinin
gelmesinden sonra çok önemli şeyler olacaktır.” Şaşırmıştım. İçlerinden birisi benim
sustuğumu, verdikleri bilginin belki üzerimdeki derin etkisini de görmüş olacak ki,
şunları ekledi. “Eğer Kuva-yı Seyyare’de hizmet edenler kendiliklerinden on gün
içinde ayrılmazlarsa bir daha mesleğe alınmamak şartı ile kovulacak ve cezalandırılacaklarmış. Refet Bey’in Konya civarından topladığı süvarilerden oluşan birlik de
Kütahya ve Gediz civarında toplanmaya başladı. Sizin Ankara’da esir olduğunuz ve
tutuklandığınız sanılıyor. Bize yeni görevler verildi. Doğu Anadolu’ya gidiyoruz.”
Hemen trenden ayrıldım ve istasyondaki konut olarak kullandığım şimendifer hat
komiserliği binasına gittim. Yaverlerimden birini, yanında kimlerin olduğunu
öğrenmesi için, Mustafa Kemal Paşa’nın vagonuna gönderdim. Hemen yanına
gidecektim ve kendisinin bilgisi olmadan bunların nasıl düşünülüp yapılabileceğini
söyleyecektim. Yaver daha dönmeden, Mahmut Celal, Eyüp Sabri, Hakkı Behiç ve
1
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.448-449, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
60
Hacı Şükrü beyler geldiler. “Ani olarak trenden ayrılmanızı merak ettik, burada
olduğunuzu öğrendik ve geldik. Mustafa Kemal Paşa da merak ettiler.” Halleri çok
doğaldı ve hiçbir olağanüstülük görülmüyordu. “Trenimiz birkaç saat bekleyecekti.
Öğleye kadar olan zamanı soğuk olan vagonda geçirmek yerine, eskiden kaldığım bu
binada dinlenmeyi tercih ettim.” Bu arada Hakkı Behiç Bey birden dedi ki. Eskişehir’i
biraz dolaştık. Halkta garip bir heyecan var. Herkes fevkalade bir şeyler bekleme
havası içinde. Siz buraları daha iyi bilirsiniz. Gülerek şu cevabı verdim. “Ben sizlerle
beraber hasta olarak yola çıktım. Burası Garp Cephesi karargâh merkezidir. Cephe
Komutanı bu olağanüstü durumu daha iyi bilir. Bana gelenlerin içinde olan Diyarbakır
Milletvekili Hacı Şükrü Bey’le samimi idik. Bana gizli bir şeyler söylemek istediği her
halinden belli oluyordu. Kendisine bir şey mi var diyeceğim sırada içeriye Kılıç Ali Bey
girdi ve dedi ki. “Paşa hazretlerinin selamı var. Tren hazırdır. Gelmenizi bekliyorlar.”
Hayret ettim. Trenin daha hareketine en az üç saat vardı. Heyete hitaben. “O halde
siz buyurunuz. Ben de hemen arkanızdan geliyorum.” Kılıç Ali Bey şüphe ile etrafı
süzerken, iç salonda ayakta beni bekleyen ve hepsi silahlı on yedi kişilik
muhafızlarımı gördü ve bir anda dedi ki. “Efendim, ben önden gideyim izninizle. Çünkü
Paşa Hazretlerinin bir siparişi vardı. Onu alayım, yetişeyim.” Heyet ayrıldı, ben de
muhafızlarımla birlikte birkaç dakika sonra çıktım ki, daha önce gönderdiğim yaverim
koşarak yanıma geldi. Nefes nefese. “Efendim, tren hareket etti. Sizin yanınızdaki
milletvekilleri istasyona geldikleri zaman tren kalkmak üzere idi. Yalnızca Kılıç Ali
Bey trene bindi. Diğerleri yetişemediler.” Demek ki, Kılıç Ali Bey bana geldiğinde
muhafızlarımı görmüş ve onlardan ürkerek kim bilir Paşa’ya neler söylemişti. Yolda
tereddüt içinde durmuş kalmıştım. Birkaç dakika sonra trene binemeyen
milletvekilleri geldiler. Hakkı Behiç Bey, Kılıç Ali Bey’i görüp görmediğimi sordu. Olup
biteni birkaç cümle ile anlattım. Anlaşılıyordu ki, artık Eskişehir’de kalmam için
hiçbir neden kalmamıştı. Tekrar konutuma döndüm. Milletvekilleri yanımdan
ayrıldılar. Fakat Hacı Şükrü Bey, biraz sonra tekrar geldi. “Ne oluyor? Ben hiçbir şey
anlamıyorum. Reşit Bey neden Mustafa Kemal Paşa ile beraber gitti.” “İsmet Bey
Bilecik’teymiş. Belki benim geleceğimi görüşecekler.” Dedim. Benim arzu ve
düşüncelerimi sordu. Kütahya’ya dönmek niyetinde olduğumu söyledim. Benimle
birlikte geleceğini söyledi. Kendisinin milletvekili olduğunu, diğer arkadaşlarından
ayrılmasının doğru olmayacağını söyledim. Bütün bunları düşündüğünü, fakat beni
yalnız bırakmak istemediğini tekrar ederek ısrar etti. Kabul etmek zorunda kaldım.
Trenle değil de arabalarla gitmeyi tercih ettim. Hacı Şükrü Bey ve muhafızlarımla
beraber dört yaylı araba ile geceleyin hareket ettik. 5 Aralık 1920 günü sabahleyin
Kütahya’ya geldik. Yol yorgunluğu beni çok sarsmıştı. Hemen karargâhımın üzerindeki
daireme çekildim. Tevfik Bey Gediz’de idi. Kendisini görevinin başından ayırmak
61
istemedim. Zaten olayların gelişmesini beklemekten başka yapılacak bir şey yoktu.
1
Yakında Reşit Bey’den durumu aydınlatıcı haberler bekliyordum.
ESKİŞEHİR TOPLANTISI
4 Aralık 1920 günü akşamı, Garp Cephesi Karargâhı’nda, Mustafa Kemal
Paşa, İsmet Bey, Kazım Bey, Celâl Bey, Hakkı Behiç Bey ve Reşit Bey bir
uzlaşma toplantısı için birlikte oldular. Ethem Bey ve Hacı Şükrü Bey, gündüz
Kütahya’ya hareket ettikleri için toplantıda yoklardı. Bu toplantıda Milletvekili
Reşit Bey ile Mustafa Kemal Paşa arasında çok sert tartışmalar geçti. Önce çok
sinirli, öfkeli olan ve kendinden emin bir şekilde konuşan Reşit Bey, konuşmalar
ilerledikçe Mustafa Kemal Paşa’nın sakin, tutarlı konuşmaları ve İsmet Bey’in
her şeyi kanıtlayarak olayları anlatması karşısında oldukça yumuşadı ve çözüm
2
önerileri sunmaya başladı.
TOPLANTIDA KONUŞULANLAR
Mustafa Kemal Paşa ilk konuşan oldu.
—Arkadaşlar toplantıya başlayabiliriz. Biz şimdi burada Garp Cephesi ile Kuva-yı
Seyyare komutanları arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi için toplanmış
bulunuyoruz. Beni bir taraf olarak görmeyiniz. Şu anda tarafsız bir şekilde her iki
tarafı da dinleyerek, birlikte bir çözüm yolu arayacağız. Ama görüyorum ki Ethem
Bey burada değiller. Reşit Bey kardeşinizin hasta olduğunu söylemiştiniz. Onun için
mi gelemedi, yoksa gecikecekler mi?
Reşit Bey rahat ve kendinden emin bir tavırla,
—Efendim, Ethem Bey şu anda, Kütahya’da kuvvetlerinin başındadır. Artık tahammülü
kalmamıştır.
Bu sözler bir anda havanın gerginleşmesine neden oldu. Buna rağmen Mustafa
Kemal Paşa, sakin olmayı ve görüşmeye devam etmeyi tercih etti ve sözü İsmet Bey’e
verdi. İsmet Bey, Garp Cephesi Komutanlığı görevine başladığı günden itibaren
Ethem ve Tevfik beylerle aralarında olup biteni bütün ayrıntısı ile anlattı.
Kendilerinden neler beklediğini, neler istediğini ve onların nasıl davrandıklarını tek
tek açıkladı. Bundan sonra Reşit Bey çok sert ve saldırgan bir üslupta söze başladı.
—Kuva-yı Seyyare komutanları, yani kardeşlerim, Garp Cephesi Komutanı ve
karargâhı tarafından iyi muamele görmüyorlar. Garp Cephesi emirleri, hâle ve zamana
uygun verilmiyor. Bir emir verileceği zaman, ne emir verilecekse daha önce Kuva-yı
1
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.335-343, Özgür Yayınları,
İstanbul, 2004
2
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.929, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
62
Seyyare’ye söylensin, fikirleri alınsın, ona göre doğru emir verilmesi mümkün olsun.
Onlar birer kahramandırlar. Hiç kimsenin emri altına giremezler. Bunu herkesin kabul
etmesi gerekir.
Garp Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey söze girdi.
—Ben Garp Cephesi’nde göreve başladığım günden itibaren, karargâh arkadaşlarımla
beraber, birliklerin oluşmaları ve yönetimleri ile ilgili bir takım esaslar ortaya koyduk
ve ben bunları birer emirle tümenlere ve Kuva-yı Seyyare’ye gönderdim. Bu kuralları
tümenlerin hepsine uyguluyoruz. Bu kuralları Kuva-yı Seyyareye de uygulamak
istiyoruz. Bundan ne çıkar? Öğrendim ki benim emirlerimi, Kuva-yı Seyyare kendi
aleyhine bir tertipmiş gibi algılıyormuş. Oysaki benim düşünceme göre, birliklerimin
hepsi aynı derecede saygındır ve değerlidir. Emirlerimin hiçbirinde, birini kastederek
diğerin yerecek bir anlam çıkmaz. Emrimdeki komutanlarla ne zaman, hangi konuyu
tartışacağımı ben bilirim. Bunu ben tayin ederim. Cephe komutanının verdiği emirleri,
bu emirleri alan komutanlar tartışamazlar. Cephe komutanlığını kim yapacak, ben mi,
onlar mı? Bir hareketin başarısından da, başarısızlığından da sorumlu olan, emri veren
komutandır. Emrimdeki komutan bana bir takım şeyler söyler, bazı önerilerde
bulunur, şöyle yapalım, böyle yapalım diyebilir. Ben onun söylediklerinin tersine bir
emir verdiğim zaman, benim emrimi yapacak mı, yapmayacak mı? Yapacaksa, ben
komutanım, yapmayacaksa komutan odur. Onlara söyledim, sivil idareye karışmayın,
şunu yapmayın, bunu yapmayın. Hâlâ yapıyorlar.
—O halde bizim (Kuva-yı Seyyare) işimiz kalmadı, her şeyi siz yapacaksanız.
—Rahat bırakırsanız yaparız.
Mustafa Kemal Paşa Reşit Bey’e sordu:
—Yapacak mısınız, yapmayacak mısınız? Adam söylüyor dinlemiyorsunuz. Bu dakikaya
kadar sizinle eski bir arkadaşınız olarak sizden yana bir sonuca ulaşmak için içten
gelen bir duygu ile görüşüyordum. Bu dakikadan itibaren arkadaşlık ve size olan
yakınlığım sona ermiştir. Şimdi karşınızda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve
Hükümeti’nin Başkanı bulunmaktadır. Devlet Başkanı kimliği ile Garp Cephesi
Komutanı’na durumun gerektirdiğini yapmak için yetkisini kullanmasını emrediyorum.
—Paşam, şimdi benim emrim altında bulunan komutan ile aramızda bir sorun var. Yani
biri bana itaatsizlik etmiş. Ben bu işi düzeltirim. Ama olabilir ki gerçekten yapamam.
O zaman siz yapamıyorsunuz dersiniz. Ya da bu sorunun çözümü beni aşıyor derim.
Müdahale edersiniz, istediğinizi yaparsınız. Bu konuda henüz kimseye aciz olduğumu
söylemedim ve hiç kimsenin bana ait olan bu görevin yapılmasına delaletini istemiş
değilim. Ben bu sorunu çözeceğim.
63
Bunun üzerine, avazı çıktığı kadar yüksek sesle konuşan Reşit Bey derhal ılımlı
bir durum aldı ve Mustafa Kemal Paşa’ya:
—Aman bırakmayınız Paşam, buna bir çare bulun, çok fena olacak. Görüşmeler
kesilmesin, acele edilmesin. Ben Kütahya’ya Ethem ve Tevfik’in yanına gidersem, bir
1
çözüm yolu bulabilirim.
Bu konuşmaların ardından, Reşit Bey’in ve Kasım Bey’in Kütahya’ya
gitmelerine, Ethem ve Tevfik beylerle konuşarak sorunu çözmek için
2
çalışmalarına karar verildi ve toplantı sona erdi.
KAZIM VE REŞİT BEYLER KÜTAHYA’DA
5 Aralık 1920 günü sabahleyin Kazım Bey ve Reşit Bey trenle Kütahya’ya
geldiler. Ethem Bey yaylı araba ile yolculuk yaptığı için henüz Kütahya’ya
ulaşamamıştı. Onun gelmesini beklediler. Ethem Bey ve beraberinde yolculuk
yapan Diyarbakır Milletvekili Hacı Şükrü Bey geldikten sonra Kuva-yı Seyyare
Karargâhı’nda bir odada toplandılar ve görüşmeye başladılar. Toplantıya Gediz
3
Efendi Köprüsü’nde birliklerinin başında olan Tevfik Bey katılmadı.
TOPLANTIDA KONUŞULANLAR
Kasım Bey, doğrudan konuya girdi.
—Bu haller ne olacak.
Deyince, Ethem asabi bir ses tonuyla,
—Kuva-yı Seyyare aleyhinde hazırlıklar yapılmaktadır. Konya’da Refet Bey, bu amaçla
süvari birliği kuruyor. Garp Cephesi Karargâhı’ndan sızan haberlere göre, düzenli
ordu birlikleri, Kuva-yı Seyyare’yi ezmek için hazırlanıyor. Refet Bey’le de aramızda
onun meselesi oldu. Mustafa Kemal Paşa, onu korumayı tercih etti. Ankara’da
Hükümet acizdir. Reşit Bey bizi oyaladı. Kuva-yı Seyyare aleyhindeki önlemler devam
ederken, sonunda harekete geçer, kuvvetlerimle önce Konya üzerine yürür ve oradan
Refet Bey’i önüme katarak, Ankara’ya kadar giderim.
Bu şiddetli ve sert sözlere, Kasım Bey sakin bir şekilde cevap verdi.
—Kuva-yı Seyyare aleyhine hiçbir tertip olmadığını biliyorum. Düzenli ordu
kurulmasına hızla çalışılıyor. Kuva-yı Milliye’nin uyguladığı milis yapılanması ile büyük
kuvvetlerin meydana gelemeyeceğini sizde bilirsiniz. Düzenli ve kuvvetli bir ordu
1
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.449-450, Bil Yayıncılık,1993, Ankara
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.932, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
3
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.96, Özgür Yayınları, İstanbul,
2004
2
64
teşkilatının, ülkenin bütün kaynaklarından yararlanmakla ortaya çıkacağı herkes
tarafından bilinmektedir. Kuva-yı Seyyare’nin dağıtılması fikri yoktur. Fakat
memleket içindeki irtibat subaylarınız tarafından, Kuva-yı Seyyare için er toplamak,
yeni kuvvetler yapmak, firari erleri takip etmek, para ve çeşitli yiyecek ve giyecek
yardımı almak, düzenli ordu için gerekli olan silah, cephane, yiyecek ve giyecek
toplanmasını güçleştirir. Bu nedenlerden dolayı Kuva-yı Seyyare’nin cephe gerisindeki
faaliyetlerini kayıt altına almak gereği ortaya çıkmıştır. Kuva-yı Seyyare’nin, Garp
Cephesi Komutanlığı’na istediklerini zorla yaptırmaya teşebbüs etmesi en tehlikeli
bir yoldur. Bu memleket, geniş bir sahadır. Her tarafında, değerli komutanlar,
subaylar, silahlı kuvvetler ve halk vardır. Yunanlıları bir tarafta serbest bırakıp, hele
Kuva-yı Seyyare’nin karargâhında kendi Hükümetinize karşı yapılacak bir hareket
hiçbir zaman karşılıksız kalmaz. Genel bir infial uyandırır. Bu, Kuva-yı seyyarenin
itibarını düşürür. Karşı hareketlere ve daha bazı olaylara neden olur. Düşman bundan
yararlanır. Sonunda kurtarmaya çalıştığınız memleket mahvolur.
Ethem, Kasım Bey’i dikkatlice dinledi, düşündü ve sonunda.
—Bu durumlar olmamalı idi. Nedeni biz değiliz. Her şeyi idareye çalışacağım, ama
Refet Bey’i Konya’dan alsınlar.
Dedi. Bir süre daha değişik konularda konuşuldu ve Kasım Bey karargâhtan pek
1
de ümitli olmayarak ayrıldı.
Kasım Bey ve Reşit Bey 6 Aralık günü trenle Eskişehir’e döndüler ve oradan
Ankara’ya gittiler. Kasım Bey’in Ethem Bey ile görüşmesinden sonra bazı
olumlu gelişmeler de görüldü. Kuva-yı Seyyare ile Garp Cephesi arasındaki
telgraf görüşmesi yeniden başladı. Karşılıklı ilişkiler daha yumuşak bir zeminde
oluşmaya başladı. İsmet Bey’in emirleri yerine getiriliyordu. Bir taraftan da
2
Kuva-yı Seyyare olası bir saldırıya karşı hazırlanıyordu.
DEMİRCİ MEHMET EFE İLE TEMAS
BİR TELGRAF
GEDİZ’DE KUVA-YI SEYYARE KURMAY BAŞKANI HALİL BEY’E
Yunanlıların üstün kuvvetlerle saldırısı durumunda, ciddi bir direnişte bulunmadan
geri çekilmek üzere gerekli önlemlerin alınmasını ve büyük birliklerden uzaklarda
bulunan küçük birlik komutanlarının da gizli olarak uyarılmalarını rica ederim.
Kütahya, 8 Aralık 1920
Ethem
1
2
a.g.e. s.96-97
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.932, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
65
Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı
1
BİR TELGRAF
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANI
MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİNE
Paşam, hayatınız ve mevkiiniz bana göre son derece önemlidir. Bütün beceri ve
gücümüzü gayenin elde edilmesi için kullanalım. Yeter ki başkaları zorluk
çıkarmasınlar. İnsan hatasız olmaz, hata yapınca uyarsınlar. Ben memleketin esenliği
için, yalnızca üst komutanlarımın değil, en kıdemsiz askerimin görüşlerine bile
başvururum.
Her birliğin kaçaklarını, o kıtaya geri vermek çok uygun ve son kararın
gereklerindendir. Geçen gün Maden’den dönen Kuva-yı Seyyare’ye ait bir
müfrezemiz, Genel Kurmay’ın bir emri ile Güney Cephesi’ne gönderilmiştir.
Dün de, Kuva-yı Seyyare’ye daha önce verilen tahsisatın, bundan böyle
verilmeyeceği Garp Cephesi tarafından bize bildirilmiştir.
Anadolu İhtilalı adına iyi ve kötü önlemler ve sonuçlar en çok sizi ilgilendirir.
Yüksek saygılarımın kabulü ile gereğinin yapılmasını ve sonuçtan bilgi verilmesini arz
ederim efendim.
Kütahya, 9 Aralık 1920
Ethem
Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı
2
BİR TELGRAF
KARDEŞİM DEMİRCİ MEHMET EFE
Bizim üstün çalışmalarımız sonunda kurulan Ankara Hükümeti, birkaç hırslı kişinin
aleti olmaktan kurtulamamakta ve günden güne kişisel ihtirasları ve menfaatleri ön
plana çıkmaktadır. Korkarım ki bu gidişle memleketin kurtulması mümkün değildir.
Kıskançlık, fesatlık ve yakışıksız hareketlerine engel olacağımızı düşündükleri seni,
Yörük Ali’yi, beni ve bazılarını her ne şekilde olursa olsun ortadan kaldırmaya karar
vermişlerdir.
Sizi yok edecek Güney Cephesi Komutanı Refet Bey’dir. Beni yok edecek de Garp
Cephesi Komutanı İsmet Bey’dir ki, bu namussuzlar hazıra konmuş ve İsmet dün daha
1
2
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.39, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
a.g.e, s.40
66
yeni İstanbul’dan gelmiştir. Refet’in ise senin yanında son zamanlarda emir subayı
gibi bulunduğunu bilirsiniz.
Yani esenliğimiz ve memleketin kurtuluşu, el ele vermek ve birbirimizle sıkı bir
bağ oluşturarak hareket birliğinde ve güçlenmededir. Kuvvetlerinizin arasına
kesinlikle ordunun göndereceği kimseyi almayınız. Mazlum halkın hukukunu koruyunuz.
Allah doğrunun yardımcısıdır. Kardeşim, birer birer rezil olmamak ve emeklerimizin
boşa gitmemesi için birbirimize sarılmalıyız. Cevabınızı bekliyorum. Gözlerinizden
öperim. Afyonkarahisar ve Uşak dolaylarına yanaşmaya ve benimle sıkı temasa gayret
etmeye çalışmanızı rica ederim.
Kütahya, 9 Aralık 1920
Ethem
Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı
1
İki gün içinde farklı yerlere çekilen telgraflar, ileriki günlerde ortaya çıkacak
önemli olayların habercisidir. Mustafa Kemal Paşa’ya güven verici telgraf
çekilirken, öte yandan emri altındaki kuvvetleri Yunanlılarla savaştırmayıp,
düzenli orduya karşı hazır bekletmeyi emreden telgraf çekilmekte, Demirci
2
Mehmet Efe’yi de, kendisi ile birlikte hareket etmeye davet etmektedir.
Bir başka Kuva-yı Milliye Komutanı Sarı Edip Efe, İzmit, Düzce, Bolu
taraflarında bulunuyordu. Ethem Bey ona da haber göndererek Kütahya’ya
gelmesini istiyordu. Fakat Sarı Edip Efe bu teklifi kabul etmedi ve Kütahya’ya
3
gelmedi.
GÖRDES İÇİN CEPHANE İSTEĞİ
Yunanlılar, İzmir-Balıkesir demiryolunun güvenliğini sağlamak için, 9 Aralık
1920 günü Gördes’i işgal ettiler. Bunun üzerine Çerkez Ethem Garp Cephesi
4
Komutanlığı’ndan cephane ve asker isteğinde bulundu.
BİR TELGRAF
GARP CEPHESİ KOMUTANI İSMET BEY’E
Yunanlılar üç bin piyade, bir bölük ve bir batarya kuvveti ile Gördes’i işgal
etmiştir. Düşmanın daha da ilerleyeceğine ait işaretler vardır. Bu nedenle bol
1
a.g.e, s.41
a.g.e, s.42
3
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.933, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
4
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.43, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
2
67
miktarda piyade mermisi ve topçu mermisi göndermeniz gerekmektedir. Ayrıca
Eskişehir’de toplanan süvari alaylarından birinin, Kuva-yı Seyyare’nin sağ kanadına
yardımcı kuvvet olarak gönderilmesi halinde, sağ kanat kuvvetlerimizin daha çok
faaliyette bulunarak, inşallah arzu ettiğiniz gibi hareket edecekleri arz olunur.
Kütahya, 10 Aralık 1920
Ethem
Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı
1
BİR TELGRAF
KUVA-YI SEYYARE KOMUTANLIĞINA
Bu tarihe kadar Kuva-yı Seyyare’ye 462 kudretli, 29 Alman, 33 Osmanlı ve 5
sandık Rus cephanesi verilmiştir. Ordu içinde cephane dağıtımının ayarlanmasını
sağlamak için, mevcut cephane miktarı ile son Gördes Muharebesi’nde ne kadar topçu
mermisi kullanıldığının ve halen elde ne kadar boş topçu kovanı bulunduğunun acele
bildirilmesini rica ederim.
Eskişehir, 10 Aralık 1920
İsmet
2
Garp Cephesi Komutanı
İsmet Bey, Yunanlıların Gördes saldırısında, Kuva-yı Seyyare’nin ciddi bir
savunma içinde bulunamadığını düşündüğü için mevcut cephane durumunu
öğrenmek istemişti. Gördes’in Yunanlılar tarafından işgalinin hemen hiç muharebe edilmeden gerçekleştirildiği ve istenilen çok miktardaki cephanenin,
3
Yunanlılara karşı değil, başka amaçlarla istenildiği düşünülmektedir.
BİR TELGRAF
GARP CEPHESİ KOMUTANI İSMET BEY’E
Dünkü telgraf haberleşmelerinden bize güvenmediğiniz anlıyorum. Cephane ne
yenilir, ne içilir, ancak düşmana atılır. Bir güvensizlik konusu akla geliyorsa
göndermeyebilirsiniz.
Gediz, 11 Aralık 1920
Mehmet Tevfik
1
a.g.e, s.44
a.g.e, s.44
3
a.g.e, s.44
2
68
Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutan Vekili
1
Kuva-yı Seyyare Komutanı Ethem Bey, görevinin başında olduğu halde,
kardeşi Tevfik Bey doğrudan doğruya bağlı bulunduğu Garp Cephesi
Komutanlığı’na telgraf çekiyor. Telgraf olağan yazışma kuralları dışında bir
üslupla yazılıyor. Anlaşmazlık şiddetini artırarak devam ediyordu.
ANKARA’DA UZLAŞMA ÇABALARI
Ankara’da, anlaşmazlık ve anlaşamazlıkların ortadan kaldırılması için,
büyük bir hareket ve ciddiyetle çalışılıyordu. İlk bulunan çarelerden biri, Tevfik
Bey’in daha önce kabul etmediği Simav Bölgesi Komutanı’nın ve birliğinin,
Ankara’da bulunan Milletvekili Reşit Bey’in devreye girmesiyle bu defa Ethem
Bey tarafından kabul olunması idi. Böylelikle, Garp Cephesi Komutanlığı’na
karşı yapılan olumsuz hareket ortadan kalkacaktı.
Bu durum bizzat Reşit Bey tarafından Kütahya’da bulunan Ethem Bey’e
bildirilmişti. Ancak bu konuda Ethem Bey tarafından Garp Cephesi’ne hiçbir bilgi
verilmediği, Ankara’nın Garp Cephesi’ne sorması sonunda anlaşılmıştır. Bunun
üzerine Reşit Bey, Kütahya’ya telgraf çekerek, İsmet Bey’in henüz konu ile ilgili
bir telgraf almadığını, Simav Bölgesi Komutanı İbrahim Bey’in görev yerine
gitmesi için kolaylık sağlanmasını ve bir anlaşmazlığa, sürtüşmeye meydan
verilmemesini istemiştir. Bunun üzerine Ethem Bey, Garp Cephesi’ne bununla
2
ilgili bir telgraf göndermiştir.
BİR TELGRAF
GARP CEPHESİ KOMUTANI İSMET BEY’E
Simav Bölgesi Komutanlığı’na görevlendirilmesi sonunda birçok anlaşmazlıklara yol
açan İbrahim Bey’in, bir bölgede aynı yetkide iki komutanın uygun olamayacağı, bu
bölgede Kuva-yı Seyyare Komutanlığı bulunduğu sürece, bu makama bağlı olarak,
gereğine göre gösterilecek herhangi bir merkezde bulunmak üzere göreve
başlamasında herhangi bir sakınca yoktur.
Emrinizin bu şekilde düzeltilerek kendisine bildirilmesini dilerim.
Kütahya, 11 Aralık 1920
Ethem
1
2
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.454, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin ihaneti, s.45, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
69
Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı
1
Ethem Bey’in, aynı yetkide iki komutanın aynı yerde bulunmasının mümkün
olmadığını bildirmesi üzerine, Garp Cephesi Komutanlığı’nın kurduğu Simav
Bölgesi Komutanlığı’nın kuruluş amacının ortadan kalktığı anlaşılmıştır. Bu
komutanlığın, Kuva-yı Seyyare emrine verilmesi tamamen gülünç bir durum
alacağından, İsmet Bey bunu kabul etmemiştir. Fakat bu işin üzerine ısrarla
gidilmesi yerine, şimdilik örtbas etmek suretiyle, daha kötü anlaşmazlıkların
ortaya çıkmasının önlenmesi istenmiştir.
KADI AHMET ASIM EFENDİ OLAYI
Ankara, düzenli ordu kadrosuna girmek isteğine ve hatta düzenli ordu fikrine
karşı olan Kuva-yı Seyyare’nin çıkarttığı sorunlarla uğraşırken, araya bir de
Kütahya Kadısı krizi çıktı. Her zaman olduğu gibi, özellikle son günlerde, kendi
başına ve açıkça Bölge Komutanlığı’nı da üzerine almış olan Kuva-yı Seyyare
Komutanlığı, Kütahya’da hükümet ve adalet memurlarının işlem ve uygulamala2
rına da karışmaya başlamıştır.
Bu tarihlerde Kütahya'da Mutasarrıflık görevini vekâleten Kadı Ahmet Asım
Efendi yürütüyordu. Kuva-yı Seyyare’ye bağlı olan Kütahya Mevki Komutanı
Abdullah Bey, kaçak asker ailelerinden bazılarının evrakını, sürgün edilmek
üzere Kütahya Mutasarrıf Vekili Ahmet Asım Efendi'ye gönderir. Mutasarrıf
Vekili, sürgün işlemlerinin son çıkarılan kanun gereğince, İstiklâl Mahkemesi'ne
ait olduğunu bildirerek evrakı Komutanlığa geri gönderir.
Bunun üzerine, Merkez Komutanı, Mutasarrıf Vekili'ni gece vakti makamına
getirtmeye kalkar. Mutasarrıf Vekili, gece meşgul olduğundan sabahleyin
görüşebileceğini bildirir. Komutanın gönderdiği erler, Mutasarrıf Vekili'nin evinin
harem kapısını kırmak suretiyle zorla içeri girerler ve kendisini hakaret edici
sözler söyleyerek alıp götürürler.
Sorguya çektikten sonra, aynı gece silâhlı bir müfrezeyle on dört saat
uzaklıkta Gediz Efendi Köprüsü’nde bulunan Kuva-yı Seyyare Komutanı'nın
3
huzuruna getirirler. Ondan sonra da Kütahya'dan çıkararak uzaklaştırırlar.
Kadı Ahmet Asım Efendi, Kuva-yı Seyyare’nin elinden kurtulur kurtulmaz,
doğruca Ankara’ya gider. İçişleri ve Din İşleri bakanlıklarına, Kuva-yı Seyyare
hakkında şikâyette bulunur. Olay Ankara’da gerçekten çok kötü etki yapar.
Milletvekilleri tarafından T.B.M.M.’ne olay ile ilgili soru önergeleri verilir. Bu
1
a.g.e, s.46
a.g.e. s.59
3
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.455, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
2
70
önergelere cevap vermek için, Milli Savunma ve Adliye bakanlıkları Garp
1
Cephesi Komutanlığı’ndan telgraflarla bilgi isterler.
BİR SORU ÖNERGESİ
T.B.M.M. BAŞKANLIĞINA
Kütahya Livası Mevki Komutanı Abdullah Bey’in, firari asker ailelerinden
bazılarının sürgün edilmek üzere hazırladığı evrakı, Kütahya Mutasarrıf Vekili Kadı
Ahmet Asım Efendiye havale etmesi üzerine, bu tür işlemlerin artık istiklâl
mahkemelerine ait olduğu gerekçesi ile evrak geri göndermiştir., Bunun üzerine
Abdullah Bey son derecede infiale kapılmış ve Asım Efendi’yi makamına getirtmek
için evine dört asker göndermiştir. Kadı Efendi gece geç olduğunu, sabahleyin
görüşebileceğini söyleyerek kapıyı kapatmış ve arkasını sağlam demirler
yerleştirmiştir. Abdullah Bey, ikinci defa tekrar altı asker göndermiş ve askerler
kapıyı açılmayınca evin bitişiğinde bulunan okul bahçesinin parmaklığını kırarak sanki
her türlü saldırıya karşı dokunulmazlığı olan harem kapısına dayanıp, Kadı Efendi’yi
esir ve caniler gibi zorla, hakaretlerle Mevki Komutanlığı’na götürmüşlerdir. Bu kadar
eziyet ve hakaret yetmiyormuş gibi, aynı gecede silahlı askerlerle on dört saat
uzakta bulunan Gediz’e gönderilmiş ve kendisinden derhal Kütahya bölgesi dışına
çıkması istenmiştir. Asım Efendi, can güvenliği kalmadığı için mutasarrıflık yaptığı
Kütahya Livası’nı terk ederek Ankara’ya gelmek zorunda kalmıştır.
Düşmanlarımıza karşı kullanılmak üzere bulundurulan silâhların ve askeri
kuvvetin, Hilâfet Makamı’nı temsil eden bir kişiye karşı kullanılması olayının ve buna
benzer diğer liva ve vilâyetlerde meydana gelen olayların, ilgili bakanlar tarafından
öncelikle araştırılmaları için bu açıklama sunulmuştur. Efendim.
9 Aralık 1920
Mustafa Hulusi
Afyonkarahisar Milletvekili
2
T.B.M.M. GENEL KURULU’NDA KADI ASIM EFENDİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞME
1
2
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.59, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
TBMM 1.Dönem Zabıt Ceridesi (26 Eylül 1920), c.6, s.274-275, http://www.tbmm.gov.tr
71
MECLİS BAŞKAN VEKİLİ VEHBİ EFENDİ: Mustafa Hulusi Bey’in vermiş olduğu
önerge ile ilgili Adnan Bey söz istiyorlar, söz veriyorum. Dinleyiniz efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI Dr. ADNAN BEY: Efendim, İçişleri ve Milli Savunma
bakanlıklarına havale edilmiş olan söz konusu önerge ile ilgili görüşlerimi sizlere arz
etmek istiyorum. Kütahya Mutasarrıfı, Eskişehir’e atandığı için Kadı Ahmet Asım
Efendi mutasarrıf vekili olarak görev yapıyordu. Bu sabah öğrendiğim üzere, orada
firari olan bazı kişilerin ailelerinin oradan sürgün edilmesi için o civarda bulunan
Kuva-yı Seyyare Komutanlığı’ndan Mutasarrıflığa yazı yazılmış, Kadı Efendi de gayet
iyi bir şekilde bu işi incelemiş ve firari ailelerine ait işlemlerin İstiklâl mahkemelerinin görevi olduğu cevabını vermiştir. Bunun üzerine Kuva-yı Seyyare Komutanı
bunu kendi görevine tecavüz olarak düşünmüş, Kadı Efendi’nin bu doğru olan görüşünü
kabul etmemiş, oradaki Mıntıka Komutanına emir vermiş ve Kadı Efendiyi cepheye,
bulunduğu yere istemiş. Kadı Efendi on beş saatlik bir yolculuktan sonra oraya
ulaşmış, orada durumu tekrar açıklamış ve o zaman konunun yanlış anlaşıldığı, ikna
olunduğu söylenilerek Kadı Efendi tekrar Kütahya'ya götürülmüş. Fakat o akşam
hemen tekrar Mıntıka Komutanı tarafından Kuva-yı Seyyare bölgesi dışına sürülmesi
emredilmiş. Bunun üzerine Kadı Efendi Eskişehir’e gitmiş ve zannederim dün akşam
Ankara'ya ulaşmış. Bu sabah Bakanlığa geldi. İçişleri Bakanı olarak, Kadı Efendi’nin
bir mutasarrıfa lâyık düşecek bir şekilde hareket ettiğini ve kendisinin tekrar yarın
ilk trenle oraya giderek mutasarrıf gelinceye kadar görevini sürdürmesini etmesini
ve Adalet Bakanlığı’ndan da kadılığa devam etmesi gerektiğini kendisine tebliğ ettim.
YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Oradan tekrar gönderirlerse. (Gürültüler)
Dr. ADNAN BEY: Müsaade buyurunuz. Şimdi olay bu şekilde olmuştur. Bakanlığımın
da yapması gereken, mutasarrıf vekâletinden dolayı Kadı Efendiyi görev yerine
göndermek ve orada bulunmasını sağlamaktır. Bu yapılmıştır. Bu konuda daha fazla
açıklama gerekirse, bilhassa Reis Paşa Hazretleri bu iş ile şahsen ilgileniyorlar,
kendilerinden bilgi isteyebilirsiniz. (Hay, hay sesleri)
MUSTAFA LÛTFÎ BEY (Siverek): Bir şey soracağım. İşittiğime göre Kuva-yı
Seyyare Komutanı demiş ki, Ankara'da yapılan kanunlar burada sökmez. Bunun aslı
var mı?
SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat) — Kanunun sökmediğini fiilen ispat etmiş zaten.
1
BİR TELGRAF
GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA
Kütahya Mutasarrıf Vekili Kadı Ahmet Asım Efendi, Mıntıka Komutanı Abdullah
Bey tarafından önce Gediz’e gönderilmiş, daha sonra Kütahya Livası (Mutasarrıflığı)
1
TBMM 1.Dönem Zabıt Ceridesi (26 Eylül 1920), c.6, s.292, http://www.tbmm.gov.tr
72
sınırları dışına çıkartılarak hükümet merkezine iade edilmiştir. Hayatından korkan
hâkim efendinin, görevinden ayrılarak Ankara’ya gelmek zorunda kaldığı hakkında,
Afyonkarahisar Milletvekili Mustafa Hulusi Bey tarafından T.B.M.M.’ne bir soru
önergesi verilmiştir. Hükümetimiz tarafından bu önergeye cevap hazırlanması için,
hemen inceleme ve araştırma yapılmasını ve sonuçtan Bakanlığımıza bilgi verilmesini
rica ederim.
Ankara, 12 Aralık 1920
Fevzi
1
Milli Savunma Bakanı
BİR TELGRAF
GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA
Kütahya Kadısı Ahmet Asım Efendi, Birinci Kuva-yı Seyyare Komutanlığı’nın emri
üzerine, Kütahya’dan çıkartılarak uzaklaştırılmıştır. Memurların yanlış ve yasa dışı
uygulamaları, ilgili komutan tarafından o memurun bağlı bulunduğu bakanlığa bildirilir.
Hükümet içinde önemli ve özel bir yere sahip kadıları bir tarafa bırakınız, en küçük
bir memur için bile bu şekilde bir harekette bulunulamaz. Yanlışlığı açık olan bu
kanunsuz davranışın düzeltilmesi için, adı geçen kadıya görevi başına dönmesi
hususunda emir verilmiştir. Bu gibi başıbozuk hareketlerin tekrarının önlenmesi için,
suçluların harp divanına sevkini rica ederim.
Ankara, 12 Aralık 1920
Ahmet Muhtar
2
Adalet Bakanı
O günlerde Garp Cephesi Komutanlığı, bu telgraflarda sözü edilen emirleri
yerine getirecek durumda değildi. Ancak yapabildiği, Milli Savunma ve Adalet
bakanlıklarından gelen bu telgrafları, gereği yapılması ricası ile Kuva-yı Seyyare
Komutanlığı’na göndermek oldu. Özellikle Adalet Bakanlığı’nın telgrafı, Kuva-yı
3
Seyyare Komutanlığı tarafından kabul edilemeyecek derecede sertti.
BİR TELGRAF
MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞINA
Kütahya Bölgesi Komutan Vekili Abdullah Bey’in, Kütahya Kadısı Asım Efendi’yi
bölge dışına çıkarması ile ilgili Milli Savunma Bakanlığı’ndan gönderilen telgrafı aldım.
1
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.59-60, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
2
a.g.e, s.60
a.g.e, s.61
3
73
Abdullah Bey her ne yapmışsa verilen emirler üzerine yapmıştır ve yapmak
zorundadır. Bu olayın esas nedeni Din İşleri Bakanlığı’na bildirilmiştir. Buna
dayanarak, savaş bölgesi olan Kütahya’da da ikinci bir Derviş Vahdeti’nin ortaya
çıkmasına Kütahya ve Havalisi Kuva-yı Seyyare Komutanlığı izin veremezdi. Asım
Efendi’nin Kütahya’ya dönmesi için emir verildiği tarafınızdan bildiriliyor. Döndüğü
takdirde üzülerek söyleyeyim ki memleketin selameti adına derhal idam edeceğimin
bilinmesini, gereken yerlere bildirilmesini rica ederim.
Gediz, 19 Aralık 1920
Mehmet Tevfik
Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutan Vekili 1
Verilen cevap telgrafı, gelen soru telgrafından kat kat daha sertti. Öyle bir
kızgın ve sinirli ortamda kaleme alınmıştı ki, yazan da yazdıran da Milli
Savunma ve Adalet bakanlıklarının telgraflarını birbirlerine karıştırmışlardı.
Asım Efendi’ye göreve dönmesi için emir veren bakanlık Milli Savunma değil,
Adalet Bakanlığı idi.
Konu T.B.M.M.’de görüşüldüğü zaman, soru önergesinin Hükümet’e
verilmesi ile yetinilmiş olup, önerge sahibi de, inceleme yapılmakta olduğundan,
bilgi almak için inceleme sonucunu bekliyordu. Gelen cevap, pek T.B.M.M.’ne
sunulacak türden bir cevap değildi. Hükümet bu olayı da, çözülmesi gerekli olan
2
anlaşmazlık nedenleri arasına koyarak gayretlerine devam ediyordu.
ALTINTAŞ’TA YUNAN CASUSU OLAYI
Her gün işler birbiri peşine karışmakta devam ediyordu. Son zamanlarda
alınan istihbarat bilgisine göre, Yunanlılar bazı casuslar bularak bunları asker
veya çete kıyafeti ile Kütahya, Afyon, Eskişehir dolaylarında dolaştırmaktadırlar.
Bu nedenle asker kaçağı yakalamak üzere gönderilen müfrezelere, bu gibi
şüpheli şahısları yakalamak görevi de verilmişti. Albay Fahrettin (Altay) Bey’in
komutanı olduğu 12.Kolordu’ya ait kaçak asker arayan bir müfreze, Siyah
başlıklı ve silahlı bir kişinin Sandıklı’dan gelerek kuzeye Kütahya istikametine
doğru gittiği istihbaratı alınmıştı.
17 Aralık 1920 günü sabaha karşı Kuva-yı Seyyare müfreze komutanlarından Sarı Mehmet’in annesi ile Ahmet adındaki kardeşi ziyaret için
Burdur’dan Kütahya’ya gelirken, bu askerler tarafından Altıntaş yakınlarında
Derbent’te durdurulurlar. Ahmet, belirtilen eşkâle uyduğu için casus sanılır ve
Afyon’a götürülür. Bu olayı haber alan Ethem Bey, Kütahya’dan on üç kişilik bir
müfrezeyi yola çıkartarak Altıntaş’a göndermiş ve 12.Kolordu’ya mensup üç er
1
2
a.g.e, s.61
a.g.e, s.61-62
74
yakalanarak Kütahya’ya getirilmiştir. Bundan sonra Kütahya ile Ankara arasında
1
yoğun bir telgraf trafiği yaşanmıştır.
BİR TELGRAF
12.KOLORDU KOMUTANLIĞINA
Müfreze komutanlarımızdan Sarı Mehmet’in annesi ve kardeşi Ahmet, Kütahya’ya
gelirken üç kişi tarafından durdurulmuşlar ve Ahmet’in üzerindeki 400 lira civarında
kâğıt parası alınarak dağa kaldırılmıştır. Olayın haber alınması üzerine on üç kişilik
bir takip müfrezesi yollanmış ve olay yerinde inceleme yapılmıştır. İnceleme sonunda
olayın, Altıntaş civarında Güneşlik köyünde bulunan ve 12.Kolordu’ya ait bir
müfrezenin askerleri olan Ali Çavuş ve iki arkadaşı tarafından, subaylarının emir
vermesi üzerine gerçekleştirildiği ve Ahmet’in casus sanılarak tutuklandığı
anlaşılmıştır. Kütahya bölgesinde 12.Kolordu’ya ait bir müfrezenin neden bulunduğunun, Ahmet’in, kardeşi Kuva-yı Seyyare komutanı olduğu için mi casus sayıldığının
bildirilmesini, Altıntaş’ta bulunan müfrezenin hemen geri aldırılmasını ve Ahmet’in
eşya ve parası ile hemen Kütahya’ya gönderilmesini rica ederim.
Kütahya, 19 Aralık 1920
Ethem
Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı
2
BİR TELGRAF
KUVA-YI SEYYARE KOMUTANLIĞINA
Garp Cephesi Komutanlığı’nın iki cephe arası için belirlediği sınır, Dinar-Çay-Döğer
hattıdır. Bu nedenle Altıntaş Köyü 12.Kolordu bölgesi içindedir ve müfrezemiz
bölgenize geçmiş değildir. Geçse bile gayet doğaldır ve tabii ki Komutanlığınıza bilgi
verilir. Bu müfreze asker kaçağı ve Yunan casusu aramak ve yakalamak görevi ile
oradadır. Sözünü ettiğiniz kişi Yunan casusu sanılarak yakalanmış ve Afyon’a
getirilmiştir. Belgeleri incelenmiş, casus olmadığı anlaşılarak ilk trenle Kütahya’ya
gönderilmesi emri verilmiştir. Görevliler silahları ile beraber yedi lira olan parasını
geri verdiler. Kendisi yirmi lirası olduğunu söyledi. Belki doğrudur, ama dört yüz lira
denilmesi doğru değildir.
Bu olayın telgrafla halledilmesi mümkün iken, bir müfreze gönderilerek üç
askerimizin Kütahya’ya götürülmesi hiç de uygun bir davranış değildir. Elinizde
bulunan üç askerimizin hemen Afyon’a gönderilmesini rica ederim.
Afyonkarahisar, 19 Aralık 1920
1
2
a.g.e, s.63-64
a.g.e, s.66-67
75
Fahrettin
12.Kolordu Komutanı
1
Ethem Bey, bu olayı aynı gün telgrafla Mustafa Kemal Paşa’ya bildirmiştir.
Telgrafında olayı ayrıntısı ile anlattıktan sonra Ahmet’in derhal Kütahya’ya
gönderilmesini, aksi takdirde ağabeyi Sarı Mehmet’in karşı bir harekete
geçebileceğini belirtmiştir. Bununla da kalmayarak Tevfik Bey’den, gerekirse
12.Kolordu’ya karşı kullanılmak üzere yeterli miktarda kuvveti Altıntaş
yakınlarına sevk edilmesini istemiştir. Ancak bütün bu işleri iyi bir şekilde
çözmeyi arzu eden Mustafa Kemal Paşa, Ethem Bey’e telgraf çekerek sorunun
daha da büyümesini önlemiştir. Durum anlaşılınca Ahmet salıverilir ve annesi ile
2
birlikte trenle Kütahya’ya yollanırlar.
BİR TELGRAF
BİRİNCİ KUVA-YI SEYYARE KOMUTANI ETHEM BEY’E
12.Kolordu Komutanı Albay Fahrettin Bey’den konuyu incelettirdim. Aslında
şüpheli kişileri tutuklamakla görevlendirilmiş olan ve 12.Kolordu Bölgesi içindeki
Altıntaş’a gönderilmiş bulunan on erlik kaçak arama müfrezesi, bir kişiden
şüphelenerek onu tutuklamış ve Afyon’a götürülmüştür. Orada yapılan inceleme
sonunda durum anlaşılmış ve bu kişi silahları ve yirmi lira parası kendisine iade
edilerek salıverilmiştir.
Bu olay nedeniyle bir müfrezeniz tarafından tutuklanarak Kütahya’ya götürülen
üç askerin salıverilerek, Afyon’a gönderilmesini ve sonuçtan bilgi verilmesini rica
ederim.
Ankara, 22 Aralık 1920
Mustafa Kemal
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
3
FIRTINA ÖNCESİ DURGUNLUK
Aralık ayının başından, son haftasına kadar Kütahya, Eskişehir ve
Ankara’da gergin ve sıkıcı bir hava vardı. Hiçbir yerde güvenlik yoktu. Herkes
bir yerden bir yere giderken kuşkulu idi. Garp Cephesi subayları, bir yerden bir
yere gönderildikleri zaman başlarına ne geleceğini kestiremiyorlardı. Bu durum
1
a.g.e, s.67-68
a.g.e, s.68
3
a.g.e, s.69
2
76
gayet gergin, güç, tehlikeli ve ümitsiz bir hava yaratmıştı. Bunun en büyük ve en
1
ağır yükü, Mustafa Kemal Paşa ve T.B.M.M. üzerinde idi.
GARP CEPHESİ KOMUTANI İSMET BEY’İN TEDİRGİNLİĞİ: Şimdi bütün iş Kuvayı Seyyare ile olası bir çatışmaya karşı subayları ve askerleri hazırlamakta. Tümen
komutanlarına devamlı telkinde bulunuyorum. Birliklerine hâkim olsunlar, karşıdan
gelecek olumsuz propagandalara karşı subaylarını ve askerlerini hazırlasınlar
istiyorum. Orduyu gece ve gündüz uyanık tutmaya çalışıyorum. İstanbul’dan gelen
İzzet Paşa heyetinin Bilecik’ten Ankara’ya götürülmesi, Yeşil Ordu cephesinin propogandalarına hız vermişti. Barış yapmaya gelen bir heyeti Mustafa Kemal Paşa
tutukladı, çünkü kendisi barış istemiyor, kişisel menfaat peşinde koşuyor, bunun için
savaşın devam etmesini istiyor türünde geniş bir propaganda var. Böylece hem
Orduda savaşma isteğini kırmaya çalışıyorlar, hem de Ordu içinde subaylar arasında,
kurmay subaylarla, sınıf subayları arasında sürtüşme yaratmaya uğraşıyorlar. Güya
bazı tümenleri kendi taraflarına çekmiş gibi bir başka çeşit propagandayı da aynı
zamanda yürütüyorlar. İşitiyoruz, etrafa yayıyorlarmış, 61.Tümen bizimle beraber
yahut 20.Tümen bizimle beraber diye. Tümenlerin bazılarında “Yeşilbayrak”,
“Albayrak”, “Gökbayrak” gibi Kuva-yı Milliye müfrezeleri var. İşitiyoruz ki, Ethem
Bey bu müfrezelerle meşgul. Onları kendi tarafına çekmek istiyor. Bu durum
karşısında emrimizdeki kuvvetleri sağlam tutmaktan ve her ihtimale karşı hazırlıklı
bulunmaktan başka çaremiz yok. İşi çok ciddiye alıyoruz ve komutanlarımla beraber
2
kararlıyız, bekliyoruz.
Çerkez Ethem Bey, gerçi hiçbir konuşmasında ve yazışmasında, Ankara
Hükümeti’nin görevine son verip onun yerine geçme isteğini açıkça
belirtmemiştir. Asıl hedefi, Kütahya yöresinde T.B.M.M.’nin egemenliğini
kurmaya uğraşan komutanlar İsmet Bey ile Refet Bey ve bu ikisinin emir
aldıkları Mustafa Kemal Paşa’ydı. Ancak Mustafa Kemal Paşa’yı doğrudan
hedef almak yerine, şimdilik onunla ipleri tamamen koparmayarak diğerlerini
tasfiye etmekti. Mustafa Kemal Paşa’dan anlaşmazlık çıkaranların uyarılmasını
istiyordu.
ETHEM BEY’İN ÜZÜNTÜSÜ VE ÖFKESİ: Güya ben Kuva-yı Seyyare’nin başında
Eskişehir’e girecekmişim, burasını işgal edecekmişim ve sonra da isteklerimizin
hepsini kabul ettirecekmişim. Benim bu hareketi kararlaştırmış olmamdan dolayı
Eskişehir’de bazı önlemler alınmış olduğu ve bu tedbirlerin beni asabiyete sevk ettiği
söyleniyormuş. Bu sözleri duyunca gerçekten hayret ve hatta dehşet içinde kaldım.
Bunlar nereden çıkmıştı? Anlıyordum ki ben, bu sözleri çıkaranlar ve anlaşmazlık
yaratmak, olayları arzu ve amaçlarına göre sonuçlandırmak kararında olanlarla hiçbir
zaman mücadele edemezdim. Bunları duyunca üzerimde derin bir yeis ve keder, aynı
1
2
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.933, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
a.g.e, s.935
77
zamanda hiddet ve asabiyet toplandı. Bu duyduğum sözler önünde ya ağlamak ya
gülmek ya da çıkaranların yakasına yapışarak hesap sormak gerekir. İsmet benimle
karşılaştığı gün bunları çıkaran fesatçıların Allah belasını versin diyordu. Şimdi ben
de aynı şeyi söylüyorum. Bana bunları meydana çıkaracağına söz vermişti. Bu sözü
yerine getirmemiş ki fesat kazanı kaynamakta devam ediyor. Bir kere düşününüz ki
ben düşmanla temas halindeyim. Nasıl kuvvetlerimi çekerek bunca kan döktüğümüz,
şeref ve namus sözü vererek üzerimize aldığımız vatan savunmasından vazgeçip,
cepheyi Yunan ilerlemesine açarım? Fakat şunu açıkça söyleyeyim ki, bana karşı iftira
ve yalan ile asla hayal etmediğim durumlar ve olaylar bana yüklenerek, beni milletimin
nazarında kötü gösterecek gelişmeler olursa buna asla izin vermem. Üzerime
gelinirse savunurum. Saldırıları cevapsız bırakmam. Tarih ve millet vicdanı huzurunda
1
da buna neden olanlar, bu sebepsiz kardeş kavgasını çıkaranlardır .
Olaylar göstermektedir ki, Ethem Bey’e karşı anlaşmazlık çıkaranlar varsa
bu, Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat kendisiydi. Bu bir İsmet Bey-Ethem Bey
çekişmesi değildi. Mustafa Kemal Paşa-Ethem Bey çekişmesiydi. Daha genel
bir ifade ile Anadolu İhtilalı’nın siyasi ve askeri karargâhı ile Kuva-yı Seyyare,
2
daha doğrusu Kuva-yı Milliye ve çetecilik anlayışı arasındaki çekişme idi.
Anlaşmazlığın iyi bir şekilde halledilerek ortadan kaldırılması için Ankara’da
başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere pek çok milletvekili çalışıyordu. Bir
yandan Kuva-yı Seyyare’yi dağıtmadan düzenli ordu kuralları içinde bir tümen
haline getirmek ve bir yandan da, daha önce çok hizmetleri dokunmuş olan
Ethem Bey’i isyan ettirmeden komutanlar arasına almaktı. Gerçek şuydu ki,
Ethem Bey ve kardeşleri, düzenli ordu fikrini mutlaka yürütmek ve
gerçekleştirmek azmine karşı, başıbozuk birliklerden oluşan Kuva-yı
Seyyare’nin bu halde bırakılamayacağını kanaat getirmişlerdi. Onlara göre
Kuva-yı Seyyare’nin düzenli ordu içine alınması, bu kuvvetlerin ortadan
kaldırılması anlamı taşıyordu.
Bu nedenle özellikle Ethem Bey’in ağabeyi milletvekili Reşit Bey’in, düzenli
ordu aleyhinde atıp tutmaları son günlerde çok arttığından, durum gerçekten
kötüye gitmekteydi. Gerçekten kriz, mümkün olduğu kadar çabuk çözülmeliydi.
Çünkü bir kısmı düzenli, bir kısmı da başıbozuk olsa da, hepsi düşman
karşısında bulunan kuvvetlerin kendi aralarında çatışmaları olasılığı çok kuvvetli
görülüyordu. Böyle bir çatışma ise çok kötü sonuçlar doğurabilirdi. Özellikle
düşman bu iç karışıklığımızdan yararlanarak ilerleyebilir ve daha önce olduğu
3
gibi tekrar iç karışıklıklar meydana gelebilirdi.
1
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.344-345, Özgür Yayınları,
İstanbul, 2004
2
Zeki Sarıhan, Çerkez Ethem’in İhaneti, s.66, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998
3
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.70-71, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
78
MİLLETVEKİLLERİNİN ANKARA TOPLANTISI
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekilleri bu krizi nasıl atlatacaklarını
düşünüyorlar ve bu amaçla sık sık toplantılar yapıyorlardı. Doğaldır ki, Ethem
Bey’in ağabeyi Reşit Bey ve onun gibi düşünen milletvekilleri de az değildi ve
onlar Genel Kurul’da daha etkili olmaya çalışıyorlardı. 20 Aralık 1920 günü veya
bir gün önce ya da bir gün sonra, Bakanlar Kurulu Mustafa Kemal Paşa’nın
başkanlığında toplantı halinde iken, kırk elli kadar milletvekili mecliste
toplandılar. Eskişehir ve Kütahya’daki durum hakkında ilgili bakanları çağırarak
bilgi almak istiyorlardı. Bu konuda bir mektup yazarak, Bolu Milletvekili Yusuf
İzzet Paşa ile Bakanlar Kurulu’na Mustafa Kemal Paşa’ya yolladılar. Konu
Bakanlar Kurulu’nda acele görüşüldü. Bakanlar bunu bir emrivaki olarak kabul
ettiler. Mustafa Kemal Paşa bu isteğe olumsuz cevap verdi ve durumu Yusuf
İzzet Paşa’ya bildirdi.
NUTUK’TAN: Bolu Milletvekili Yusuf İzzet Paşa, TBMM’de Kuva-yı Seyyare’nin
durumu ile ilgili olarak toplanan kırk, elli kadar milletvekilinin, bazı bakanları açıklama
için davet ettiklerini bildiren mektubu bana ulaştırdı. Ben de bakanlara durumu
bildirdim. Bakanlar Kurulu, “Bu durumu ve toplanan milletvekillerinin herhangi bir
konuyu sormak için hükümeti davet etmesi usule uygun değildir, kabul edemeyiz.”
dedi. Ben bu kararı, yine Yusuf İzzet Paşa vasıtasıyla duyurmakla beraber, kendi
düşüncem olarak ekledim ki, “Siz milletvekilisiniz, ben de Başkanınızım. Herhangi bir
konu hakkında benimle görüşmek isterseniz, seve seve kabul ederim.” dedim. Benim
cevabımı, Yusuf İzzet Paşa, toplantıda bulunanlara bildirdiği zaman, Reşit Bey ayağa
kalkarak: “Efendiler! Bu cevap, göğsünüzü kapayın, düğmelerinizi ilikleyin demektir.
1
Biliyorsunuz ki askerlerin göğüslerinin kapalı bulunması disiplin gereğidir.” demiş.
Buna karşılık Mustafa Kemal Paşa 22 Aralık 1920 günü, Ankara Hükümet
Konağı’nda bakanların ve on beş kadar milletvekilinin hazır bulunduğu bir
toplantı yaptı. Toplantıya katılanlar arasında Celal Bey (Bayar), Reşit Bey,
Kazım Bey (Özalp), Eyüp Sabri Bey (Akgöl), Adnan Bey (Adıvar), Vehbi Bey
(Bolak), Hasan Fehmi Bey (Eğriboyun), İhsan Bey (Eryavuz), Kılıç Ali Bey;
Yusuf İzzet Paşa, Emir Paşa, Fevzi Paşa (Çakmak) vardı. Mustafa Kemal Paşa,
toplantıya katılanlara Garp Cephesi ile Kuva-yı Seyyare arasındaki sorunları,
gereken belgeleri de göstererek açık bir tarzda anlattı. Düzenli orduyu
2
savunanlarla, çetecilik düzenini savunanlar arasında sert tartışmalar oldu.
TOPLANTIDA KONUŞULANLAR
MUSTAFA KEMAL PAŞA: Hepinizin bildiği gibi, son derece üzüntü veren bu
anlaşmazlığı gidermek için, sizlerin vatana ait hizmetlerinizdeki azim ve
samimiyetiniz, bize yeter derecede yol gösterebilir. Öncelikle söyleyeyim ki, Ethem
1
2
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.460, Bil Yayıncılık, Ankara,1993
a.g.e, s.461
79
Bey ve biraderlerinin, ordunun düzenlenmesine ait herhangi bir konudan dolayı
kendilerine hakaret görmüş veya hatırları kırılmış olarak düşünmelerine neden
yoktur. Önümüzdeki sorun, sen ben kavgasında hangi tarafın üstün tutulması gibi
sıradan bir onur konusu değildir. Gerçek şudur ki, önümüzde denize dökülmesi
gereken bir Yunan Ordusu vardır. Bu büyük sonucu alabilmek için ise, büyük ve ciddi
önlemlere ihtiyaç vardır.
REŞİT BEY: Bugüne kadarki bütün başarıları Kuva-yı Seyyare elde etmiştir.
Ankara’yı işgalcilerin elinden bu kuvvet kurtarmıştır. Bu kuvvetler Yunan ilerleyişini
durdurmuştur. Ali Fuat Paşa’nın Garp Cephesi komutanlığı süresince hiçbir olay
çıkmamıştır ve şikâyet olmamıştır. T.B.M.M.’de Ethem Bey, başarıları için takdir
görmüş ve teşekkür edilmiştir. Yapılması gereken, Ethem Bey’in kuvvetlerinin
artırılması ve Kuva-yı Seyyare’nin kendi bünyesi içinde belirlenmiş faaliyetlerine
engel olunmaması, aksine yardım edilmesidir.
MUSTAFA KEMAL PAŞA: Ethem Bey’in kullanabileceği kuvvet en çok bin iki yüz, iki
bin kişidir. Bu miktar şayet artırılacak olursa disiplinsizlikten dağılıp felaket nedeni
olur. Memleketin geleceği, herhalde şahıslara değil, T.B.M.M.’nin kanunlarına göre
oluşturulmuş düzenli orduya teslim edilmelidir. Kuva-yı Seyyare muayyen bir kadro
dâhilinde verilen emirlere tamamen uyarsa, ondan yararlanılabilinir. Benim
askerliğime güvenirseniz –ki arkadaşlarımın bu güveni sakınmayacaklarını sanırım- bu
büyük iş ancak düzenli, bir ucundan diğer ucuna ve en büyük birliğinden son erine
kadar disiplini mükemmel bir ordu ile başarılabilinir. Garp Cephesi Ordusu’nda, bir
süredir başlatılan bu faaliyet, işte bizi bu gayeye götürmeyi amaçlayan gayret ve
emekten oluşuyor. Amaç bundan ibaret olduğuna göre Kuva-yı Seyyare’nin başında
bulunan arkadaşlarımın da bu gerçeği anlamaları, onu sadece takdir etmeleri ve
güvenmeleri gerekir. Bu takdir ve güven olduktan sonra, ortada çözülemeyecek sorun
kalmaz.
REŞİT BEY: Hâlâ düzenli ordular yapmak gibi boş hülyalar peşinde misiniz? Hâlâ bu
kurmay beylerle mi gâvuru kovacağımızı sanıyorsunuz.
MUSTAFA KEMAL PAŞA: Reşit Bey, düzenli ordu ile ilgili şimdiye kadar yapmış
olduğunuz gereksiz sözlerinize artık son vermezin gerekir. Kardeşlerinizin
hizmetlerini inkâr eden yok. Fakat o demek değildir ki, insanın yapmış olduğu iki
buçuk hizmeti ile her gerçeği çiğneyerek memleketin başına bela olmaya hak kazanır.
Herkes hakkında ve haddinde kalmak zorundadır. Askerlik mesleğinin bu kadar
abartma ile tartışılması yalnızca bilime değil, karşınızda bulunan asker arkadaşlara
da saygısızlıktır.
REŞİT BEY: Bu Anadolu harekâtına katıldığımıza hata etmişiz. Bu yüzden bizim yüz
binlerce liralık çiftliklerimiz, servet ve zenginliğimiz düşman tarafında kaldı. Benim
ne zorum vardı da geleyim, buralarda sonunda bu hale getirilecek işler için uğraşıp
80
durayım? Paşa, Paşa daha açık söyleyeyim. Ben Venizelos’la da pekâlâ diz dize
oturabilirim.
MUSTAFA KEMAL PAŞA: Reşit Bey, bu sözlerinizi üzüntünüzün fazlalığından ileri
gelmiş saymak bile, onların ağırlığını ve çirkinliğini hafifletmez. Biz karşımızda
Venizelos’la diz dize oturabilecek yetenekte kişi bulunacağını düşünemeyiz. Seninle
Bingazi’de de beraberdik. Böyle anlamsız ve abes sözleri bırakalım da asıl konumuza
1
gelelim.
Toplantıda tartışmalar bazen şiddetlendi ve bazen de sakin bir havada
sürdü. Sonunda bir nasihat heyetinin acele olarak Kütahya’ya, Ethem ve Tevfik
beylerin yanına gönderilmesine karar verildi. Heyet, Saruhan (Manisa)
Milletvekili Mahmut Celal Bey (Bayar), Eskişehir Milletvekili Eyüp Sabri Bey
(Akgöl), Saruhan Milletvekili Reşit Bey, Karesi (Balıkesir) Milletvekili Vehbi Bey
2
(Bolak), Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali Bey’den oluşuyordu.
Heyet üyeleri Kuva-yı Seyyare’ye daha yakın düşüncede olan, fakat
Hükümet’i ele geçirmesini değil, Hükümet ile uzlaşmasını isteyen kişilerdi.
Mustafa Kemal Paşa heyete, Ethem ve Tevfik beylerin ordu içinde kurallara
uygun çalışarak görevlerine devam edebileceklerini, işlerine gelmiyorsa
görevden ayrılıp istirahat edebileceklerini, anlaşmazlık ve düşmanlığa asla izin
3
verilmeyeceğini söyleyerek, onlara başarılar diledi.
ALBAY KASIM BEY (Orbay) ANLATIYOR: 22 Aralık 1920 günü Mustafa Kemal
Paşa’nın davetiyle ben ve daha bazı milletvekili arkadaşlar hükümette toplandık. Bu
toplantıda Kütahya’ya bir heyet gönderilerek Ethem Bey’e önerilerde bulunulmasına
karar verildi. Bu heyette benimde bulunmam önerildi. Bunun üzerine Mustafa Kemal
Paşa bana gizli bir işaret vererek, gitmememi istedi. Bende özür belirterek
Kütahya’ya gitmedim. Oradan ayrıldıktan sonra, bana dedi ki, “Bu işin sonu bir
çarpışmaya varacaktır ve çok yakındır. Sen gidersen, orada zorla alıkoyarlar. Senin
imzan ile şimdiye kadar beraber çalışmış olduğun subaylara ve Kuva-yı Milliye
komutanlarına telgraflar ve mektuplar göndererek, propaganda yaparlar, bizi güç
4
duruma sokarlar diye düşündüm.” dedi.
1
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.72-74, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.103, Özgür Yayınları, 2004,
İstanbul
2
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.74, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
3
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.74, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
4
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.98-99, Özgür Yayınları, İstanbul,
2004
81
NASİHAT HEYETİ SONUÇTAN ÜMİTSİZ: Kütahya’ya gidecek olan heyet arasında
bulunanlar, koşulların Ethem Bey tarafından kabul edilse bile, kardeşleri Reşit ve
Tevfik beyler tarafından kabul edilmeyeceği düşüncesini taşıyorlardı. Çünkü sonuç
olarak bu önerilerin benimsenmesi, özellikle kişisel olan sorunların ayaklandırdığı
duyguların sınırına dayanacak ve çıkmaza sürükleyecekti. Heyet Mustafa Kemal
Paşa’nın yanından ayrılınca Reşit Bey diğer heyet üyelerine “Arkadaşlar, Kuva-yı
Seyyare artık istenmiyor. Bunu açıkça ifade etmek ve bizi itham ettirici nedenler
aramadan gerçeği cesaretle açıklamak daha doğru değil midir?” dedi. Heyetin diğer
üyeleri Reşit Bey’i yatıştırdılar ve sorunun Kütahya’da daha sakin ve yerinde
1
görüşüleceğini söylediler.
Heyet Kütahya’da Kuva-yı Seyyare’ye, T.B.M.M. Hükümeti’nin son ve kesin
olan isteklerini bildirecekti.
T.B.M.M. HÜKÜMETİNİN, KUVA-YI SEYYARE’DEN SON İSTEKLERİ
1-Kuva-yı Seyyare, diğer birlikler gibi emir ve komutaya tam uyacak ve yasadışı her
türlü taşkınlıklardan çekinecektir.
2-Kuva-yı Seyyare, gücünü artırmak için, kendiliğinden hiçbir yerde, hiçbir yolla
adam toplamayacak ve bu amaçla gönderdiği adamların çalışmalarına hemen son
verecektir.
3-Kuva-yı Seyyare, kaçaklarını yakalatmak için doğrudan doğruya adam görevlendirip
göndermeyecek, diğer birliklerde olduğu gibi, izlettirilecek ve yakalattırılacaktır.
4-Kuva-yı Seyyare’nin, kendi adamlarının ailelerine bakmak üzere, bazı yerlerde
bulundurduğu irtibat subaylarının kim oldukları hükümetçe bilinecek ve bunların
2
elinde bulunan telgraf şifrelerinin bir örneği de bize verilecektir.
Nasihat Heyeti 23 Aralık 1920 günü öğleyin özel bir trenle Kütahya’ya
hareket etti. Akşamın geç saatlerinde Eskişehir’e vardılar. Garp Cephesi
Komutanı Albay İsmet Bey onları akşam yemeğine davet etti. Yemek sırasında
İsmet Bey’in de onlarla birlikte Kütahya’ya gelmesini istediler. İsmet Bey işlerinin
yoğunluğunu gerekçe göstererek onlarla birlikte olamayacağını söyledi. Tren
3
Eskişehir’den ayrılarak 24 Aralık 1920 günü 16.45’de Kütahya’ya ulaştı.
MUSTAFA KEMAL PAŞA, İSMET BEY’İ UYARIYOR: Nasihat Heyetini getirecek
olan tren Ankara’dan yola çıktıktan sonra, Mustafa Kemal Paşa’dan bir telgraf aldım.
Heyette bulunanlar Çerkez Ethem taraftarıdır, seni de beraber götürmek
isteyeceklerdir sakın gitmeyin, diyordu. Heyetten hiçbir kimseye, hiçbir söze
1
a.g.e, s.106
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.461-462, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
3
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.936, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
2
82
inanmamamı istiyordu. Geldiler, beraber yemek yedik, görüştük. Gerçekten kendileri
ile beraber Kütahya’ya gitmemi teklif ettiler. Hay hay dedim. Şimdi işlerim var,
onları bitirebilirsem ben de gelirim dedim. Hareket saati geldiği zaman, ben bir ara
dışarı çıkıp, tekrar yanlarına dönmüştüm. Beraber yola çıkacağımızı sanıyorlardı.
Özür diledim. Şimdi haber verdiler, bir kıtayı teftişe gidecekmişim, unutmuşum,
benim gitmeme imkân yok dedim. Şaştılar, biraz ısrar ettiler. Ben kaldım onlar ile
1
beraber gitmedim.
NASİHAT HEYETİ KÜTAHYA’DA
Nasihat Heyeti daha Kütahya yolunda iken, Kuva-yı Seyyare birlikleri Gediz,
Simav dolaylarındaki cephe mevzilerinden batıya doğru Kütahya istikametine
kaydırılıyordu. Bunu yaparken Ethem ve Tevfik beyler, Eskişehir’deki Garp
Cephesi karargâhına bilgi vermedi. Bilindiği gibi Kuva-yı Seyyare birlikleri içinde
düzenli orduya ait olanları da vardı. Bunlardan biri 61.Tümen’e bağlı
190.Alay’dı. Bu alay Gediz Savaşı’ndan beri Kuva-yı Seyyare emrinde Gediz’de
bulunuyordu. Ethem ve Tevfik beyler tarafından bu düzenli ordu birlikleri daha
uzak istikametlere gönderilirken, esas Kuva-yı Seyyare birlikleri Kütahya’ya
doğru yola çıkarıldılar. Süvari Yüzbaşı Abdurrâhman Bey’in Vardar Akıncı
Müfrezesi Gediz’e ve Parti Pehlivan Müfrezesi Kütahya Kenti çevresine, Yellice
2
Dağı eteklerine yerleştirildiler.
Garp Cephesi Komutanlığı da karşı önlemler alıyordu. Aralık ayı başında
Eskişehir’e Kuva-yı Seyyare’nin saldırması ihtimaline karşı çeşitli önlemler
alınmıştı ve burada şimdi artan askeri bir hareketlilik görülüyordu. Eskişehir’de
bulunan 11. Tümen ile İnönü’de bulunan 61.Tümen daha batıya, Kütahya
istikametine kaydırılmak üzere hazır bekliyorlardı.
Kuva-yı Seyyare birliklerinin, Yunan cephesinde az bir kuvvet bırakarak,
Kütahya’ya doğru harekete geçtiği haberi Ankara’ya ulaşınca, Mustafa Kemal
3
Paşa Kütahya’ya yeni gelmiş olan nasihat heyetinden bilgi istedi.
BİR TELGRAF
KÜTAHYA’DA T.B.M.M. İKTİSAT BAKANI CELAL BEY VE ARKADAŞLARINA
Birinci Kuva-yı Seyyare Komutanlığı’nın, Garp Cephesi Karargâhı’nın bilgisi ve izni
olmadan o bölgede bulunan düzenli ordu birliklerini Yunan cephesine yayarak, Kuva-yı
Seyyare birliklerini Gediz’de, Pehlivan Ağa Müfrezesi’ni de Kütahya’da topladığını
öğrenmiş bulunuyorum. Bu hareket tarzından amaç ve anlamın ne olduğunu bilmek
1
a.g.e, 937
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.106, Özgür Yayınları, İstanbul,
2004
3
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.83, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
2
83
isterim. Bu konudaki düşüncelerinizin bildirilmesini telgraf makinesi başında
bekliyorum.
Ankara, 25 Aralık 1920
Mustafa Kemal
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
1
Heyet 24 Aralık 1920 günü Kütahya’ya geldiğinde ve ertesi günde, henüz
Kuva-yı Seyyare komutanları ile bir görüşme sağlanamamıştı. Ethem Bey’in
hasta olduğu söylenmişti. Tevfik Bey ise Gediz’de idi ve ertesi günü Kütahya’ya
gelecekti. Mustafa Kemal Paşa’nın elde etmiş olduğu bilgiden, belki de heyet
üyelerinin haberi yoktu. Buna rağmen gene de Mustafa Kemal Paşa’nın
telgrafına hemen cevap verdiler.
BİR TELGRAF
T.B.M.M. BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİNE
Müsterih olunuz. Yanlış anlaşılabilecek hiçbir amaç yoktur. Tevfik Bey yarın
gelecek, hep birlikte görüşeceğiz. Sonucu ayrıntısı ile arz ederiz.
Kütahya, 25 Aralık 1920
Celal, Vehbi, Kılıç Ali, Eyüp Sabri, Reşit
2
Mustafa Kemal Paşa, bu telgrafı okuyunca çok şaşırdı. Kütahya’daki
milletvekillerinin ya gerçek durumu bilmediklerini, Ethem Bey ve kardeşleri
tarafından aldatıldıklarını, ya da tutuklanarak istenildiği gibi yazı yazmak
3
zorunda kaldıklarını düşündü.
Nasihat Heyeti Ankara’ya telgraf gönderdiği saatlerde Pehlivan Ağa
Müfrezesi Kütahya’da bulunuyordu. Bu arada Kuva-yı Seyyare adam
toplamakla uğraşıyordu ve hatta ordu erlerini bile kandırarak kendisine
çekiyordu. Mustafa Kemal Paşa aynı zamanda bu konu ile de ilgileniyordu ve
4
bununla ilgili bir bildiri yayımladı.
BİR BİLDİRİ
GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA,
BİRİNCİ KUVA-YI SEYYARE KOMUTANLIĞINA,
ESKİŞEHİR, AFYONKARAHİSAR, KÜTAHYA MUTASARRAFLIKLARINA
1
a.g.e, s.84,85
a.g.e, s.85
3
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.461-463, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
4
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.86, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
2
84
Hiçbir kimse, hiçbir sebep ve surette Merkezi Hükümetin bilgisi olmaksızın
kuvvet toplamaya yetkili değildir. Bu bildirinin yayımlandığı tarihten önce bu yolda
teşebbüste bulunmuş olanlar varsa, derhal kendilerini ve teşebbüs amaçlarını
doğrudan doğruya bana bildireceklerdir. Aksi halde bu gibi teşebbüslerin,
memleketin güvenliğini bozmak, T.B.M.M. Hükümeti’ne zarar vermek ve masum
memleket halkına hakaret etmekle suçlandırılacaklarını bildirir ve ilan ederim.
Ankara, 25 Aralık 1920
Mustafa Kemal
1
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Ankara’da giderek artan olağanüstü duyarlılığa karşın, Kütahya’daki heyet
üyeleri sorunu olumlu yönde çözebilmek için çok zorlanıyorlardı ve çok müşkül
bir durumda idiler. Buradaki Kuva-yı Seyyare birliklerinde gördükleri olağanüstü
hareketlilik ve görüşmeler için ertesi günü beklemek onları çok tedirgin etmişti.
Reşit Bey, heyetten ayrılmış ve kardeşi Ethem Bey’in yanında idi. Bu durum
2
onların tedirginliğini artırıyordu.
EMET ‘TEN HAYVAN SÜRÜLERİ TOPLANIYOR
Bu günlerde Kuva-yı Seyyare, her zamanki gibi Emet ve köylerinden hayvan
sürüleri toplama işine girişmişti. Emet Bucak Müdürü, oraya giden on kadar
Kuva-yı Seyyare askerinin halktan gelişigüzel hayvan toplamakta olduğunu
bildiren bir telgrafı Kütahya Mutasarrıflığı’na göndermişti. Mutasarrıflık da bu
durumu Eskişehir’e Garp Cephesi Komutanlığı’na telgraf çekerek bildirmek
istemiştir. Postanede bulunan Kuva-yı Seyyare’nin sansür subayı bu telgrafın
gönderilmesini engellemiş ve durumu Ethem Bey’e bildirmiştir. Ethem Bey de
Mutasarrıflığa, telgrafın makam atlanıldığı için Eskişehir’e gönderilmediğini ve
bundan böyle bu gibi konuların kendisiyle görüşülmesi gerektiğini bildiren bir
3
yazı göndermiştir.
BİR BELGE
KÜTAHYA MUTASARRIFLIĞINA
Sansür subayım tarafından, postanede görevi sırasında fark edilerek bana
gönderilen telgrafı aynen iade ediyorum. Üst makamların gereksiz yazışmalarla
rahatsız edilmemesi gerekir. Ancak sorumlu makam tarafından herhangi bir işlem
yapılmaması durumunda, üst makama başvurma hakkı doğar. Bu konuyu dün gece
haber alır almaz, hemen gereğine başvurulmuş ve gerekli emirler tarafımdan
1
a.g.e, s.86
a.g.e, s.86
3
a.g.e, s.92
2
85
verilmiştir. Bu bölgede bu gibi konuların izlenmesi ve önlenmesinde benim makamım
sorumludur. Kütahya ve çevresinin komutanı benim.
Bu konuda makamıma hiçbir şekilde bilgi vermeden, Garp Cephesi Komutanlığı’nın
neden rahatsız edildiğinin bildirilmesini ve zorunluluk olmadıkça böyle bir durumun
tekrar edilmemesini rica ederim.
26 Aralık 1920
Ethem
Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı
1
Bu olay, Nasihat Heyeti’nin Kütahya’da bulunduğu günlerde meydana
gelmiş ve Kuva-yı Seyyare’nin Garp Cephesi’ne baş kaldırmasının ilk işareti
sayılmıştır. Çünkü Kuva-yı Seyyare Komutanlığı en küçük bir olayda ve konuda
bile, bağlı bulunduğu Garp Cephesi Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı
makamlarını atlayarak doğrudan T.B.M.M. ve Başkanı Mustafa Kemal Paşa ile
haberleşmeyi olağan sayarken, kendi makamı atlandığında bu durumu uygun
görmemektedir.
NASİHAT HEYETİ GÖRÜŞMELERE BAŞLIYOR
26 Aralık 1920 günü Tevfik Bey Gediz’den Kütahya’ya geldikten sonra,
Ankara’dan gelen Nasihat Heyeti milletvekilleri ile Ethem ve Tevfik beyler Kuvayı Seyyare Karargâhı’nda toplandılar ve görüşmelere başladılar. Görüşmeler
çok çetin geçiyordu. Ethem Bey’in kardeşleri çok sinirli ve yüksek sesle
konuşuyorlar ve özellikle Reşit Bey kişisel konulara giriyordu. Toplantıyı da
yöneten o idi. Milletvekilleri ise kişisel konuşmalara girmiyorlar, daha çok genel
konular üzerinde duruyorlardı. Kardeşlerinin kişileri itham eden konuşmaları
2
karşısında Ethem Bey sessiz ve sakin bir tavırla onları dinliyordu.
Uzun görüşmelerden sonra, Kuva-yı Seyyare önderlerinin Ankara
Hükümeti’nden isteklerini içeren bir telgrafın TBMM Başkanı Mustafa Kemal
Paşa’ya çekilmesine ve verilecek cevaba göre davranılmasına karar verildi.
BİR TELGRAF
TBMM BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİNE
Ethem ve Tevfik beylerle şimdi görüştük. T.B.M.M. kararlarına eksiksiz
uymalarını söyledik. Bunun için anlaşmazlık olmayacağının cevabını aldık. Kütahya’da,
Yunan cephesi ihmal edilmemek üzere, (düzenli ordu birliklerine karşı) güvenlik önlemleri
alınmıştır. Kendilerine karşı toplanan ve mevzilere giren kuvvetler (düzenli ordu
1
2
a.g.e, s.92
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.112-116, Özgür Yayınları, 2004,
İstanbul
86
birlikleri) ve kurulan karakollar asıl yerlerine (Eskişehir’e) çekildikleri ve herhangi bir
düşmanca harekete uğramadıkları takdirde, bu güvenlik önlemlerini kaldıracaklarını,
memleketin gelecekteki selameti için ve Şahsınıza karşı besledikleri sevgiden dolayı,
her türlü hareketlerden vazgeçeceklerini en büyük yeminlerle söz vermişlerdir.
Gerçekten, Eskişehir’den Kütahya’ya gelirken yoldaki karakol yetkilileri
tarafından, Kuva-yı Seyyare’nin izinli ve hasta iki askerinin silahları alınmış ve
geçmelerine izin verilmemiştir. Bizler olaya müdahale ederek, askerlerin silahlarının
geri verilmesini ve yollarına devam etmelerini sağladık. Yine bu türden olmak üzere,
12.Kolordu Süvari Bölüğü Komutanı Ahmet Vecdi Bey’in tahrik edici mektubu dün
buraya gelmiştir. Bu mektubun örneğini ekte size gönderiyoruz.
Kuva-yı Seyyare’nin bu bölgeye geldiğinden beri orduya üç bin asker
kazandırdıkları ve yarın da kazandırmaya devam edeceklerini söylemişlerdir. Yalnız,
Yozgat İsyanı sonrasında hazırlanıp sevk edilen, fakat Konya ve Alaca’da alıkonulan
askerlerin, Konya’da Teğmen Sadrettin Bey komutasında gelmekte iken 12.Kolordu
tarafından tutulan askerlerin ve Kalecik’te Kürt İsmail Ağa’nın toplayacağı askerlerin
Kütahya’ya gönderilmelerini istemektedirler.
İki gün önce, Garp Cephesi Komutanlığı’ndan Kütahya Mutasarrıflığı’na
gönderilen, Kuva-yı Seyyare’nin halktan para toplayamayacağı ile ilgili telgrafın geri
alınmasını rica etmektedirler. Ankara’dan hareketimizin bir gün öncesinde, Ethem ve
Tevfik beylerin bu seyahat ve görüşmeler ile ilgili yapmak istedikleri telgraf
görüşmesinin, Posta ve Telgraf Genel Müdürü tarafından engellenmesine
üzüldüklerini belirtmişlerdir.
Karşılıklı güven ve iyi niyetin yeniden sağlanması için, Fahrettin (Altay) ve Refet
(Bele) beylerin görev yerlerinin değiştirilmesini istemektedirler. Refet Bey’den
boşalan Cenup (Güney) Cephesi Komutanlığı’na Kazım (Özalp) Bey’in, Fahrettin
Bey’den boşalan 12.Kolordu Komutanlığı’na da tarafsız herhangi bir komutanın
atanmasını arzu etmektedirler.
Hissettiğimize ve düşündüklerimize göre, bu sorunların çözüm yolları
bunlardır. Bu görüş açısına göre alacağınız önlemleri, memleketin selameti adına
özellikle arzu ederiz efendim.
Kütahya, 26 Aralık 1920
Celal, Vehbi, Kılıç Ali, Eyüp Sabri, Reşit
1
1
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.87-89, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
87
Mustafa Kemal Paşa telgrafı alır almaz, bir gün önce heyet üyelerinin Kuvayı Seyyare tarafından tutuklanarak istenildiği gibi yazı yazmak zorunda
kaldıkları düşüncesinde haklı olduğunu anladı. O gece kendilerine, telgraflarını
aldığını ve ertesi gün Bakanlar Kurulu’na sunarak durumu görüşeceklerini
bildiren bir telgraf çekti. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa, Garp Cephesi ve Güney
Cephesi komutanlıklarına da gelen telgrafın özetini göndererek, kıtaların
bulundukları yerlerde toplu ve uyanık bulunmalarını, alınmış önlemlere daha
çok önem vermelerini, Kuva-yı Seyyare başlamadan herhangi bir harekete
1
başlamamalarını belirten birer telgraf gönderdi.
BAKANLAR KURULU TOPLANIYOR
Kütahya’da ortaya çıkan bu yeni durum karşısında Ankara’da Bakanlar
Kurulu 27 Aralık 1920 günü Mustafa Kemal Paşa Başkanlığında toplanarak,
Kuva-yı Seyyare’ye uygulanacak yaptırımları konuşmuş ve alınan kararları
uygulanmak üzere Genelkurmay Başkanlığı’na göndermiştir. Genelkurmay hiç
vakit geçirmeksizin bu kararı Garp Cephesi ve Güney Cephesi Karargâhlarına
bildirmiştir. Mustafa Kemal Paşa da ertesi gün Kütahya’da bulunan
milletvekillerine Bakanlar Kurulu kararını telgrafla bildirerek, görevlerinin sona
erdiğini belirtmiş ve Ankara’ya dönmelerini istemiştir.
BİR KARAR
T.B.M.M. BAKANLAR KURULU KARARI
Yurdun selâmeti ve kurtuluşu için ordularda görüş birliğinin ve emirlere yüzde
yüz uyulmasının şart ve gerekli olduğunu her şeyden önemli sayan Bakanlar Kurulu,
Büyük Millet Meclisi üyelerinden Celâl, Reşit, Eyüp Sabri, Vehbi ve Kılıç Ali Bey'lerin
Kütahya'dan gönderdikleri 26/27 Aralık 1920 tarihli telgraflarını ve bu konu ile ilgili
olarak ortaya çıkan durum ve olayları görüşüp inceledikten sonra, aşağıdaki kararları
almıştır:
1 — Birinci Kuvve-i Seyyare, bütün öteki ordu birlikleri gibi, kayıtsız şartsız Büyük
Millet Meclisi'nin kanunlarına, Hükümetin koyduğu düzen ve emirlere ayak
uydurmakla yükümlü ve askerî disipline bağlıdır.
2 — Birinci Kuvve-i Seyyare Komutanlığı'nın askerî görev ve konularla ilgili bütün
teklif ve görüşleri, ancak emri altında bulunduğu komutanlığa ve bu komutanlık
aracılığı ile ilgili makamlara bildirilir.
1
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.464, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
88
3 — Yukarıdaki kararları Genelkurmay Başkanlığı uygular.
27 Aralık 1920
Mustafa Kemal
TBMM Başkanı
Fehmi
Din İşleri Bakanı
Fevzi
Milli Savunma Bakanı ve
Genelkurmay Bşk. Vekili
Ahmet Muhtar
Dışişleri Bakanı
Dr. Adnan
İçişleri Bakanı
Ferit
1
Maliye Bakanı
Kütahya’da Nasihat Heyeti milletvekilleri Bakanlar Kurulu Kararını öğrenir
öğrenmez, 28 Aralık 1920 günü son bir teşebbüste daha bulunarak Mustafa
Kemal Paşa’ya bir telgraf daha gönderdiler.
BİR TELGRAF
ANKARA’DA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ YÜCE BAŞKANLIĞINA
Bakanlar Kurulu kararını bildiren telgraf emrinizi akşam aldık. Aslında her
birimiz memleket ve milletin selâmeti için, büyük bir samimiyetle emrinize uyarak
buraya geldik. Eskişehir'in ve buranın durum ve tutumunu gördük. Anlaşmazlık konusu
olan meseleyi tam bir tarafsızlık ve doğrulukla inceledik ve araştırdık. Görüşmelerin
nasıl geçtiğini ve safhalarını olduğu gibi bilginize sunduk ve samimî inançlarımıza
dayanarak meselenin çözüm şeklini anladığımız gibi yazdık. Sunduğumuz hususlara
karşılık, Bakanlar Kurulu'nun bize bildirilen kararının neyi ifade ettiğini anlayamadık.
Aksine, vatanın selâmet ve mutluluğunu göz önünde bulunduran dileklerimizin iyi
karşılanmadığını gördük. Bu konunun daha fazla sürüncemede bırakılmaya tahammülü
olmadığına itimat buyurmalarını istirham ederiz.
Kütahya, 28 Aralık 1920
Celal, Vehbi, Kılıç Ali, Eyüp Sabri, Reşit
2
Doğaldır ki Mustafa Kemal Paşa bu telgrafa hemen cevap vererek, Bakanlar
Kurulu kararının uygulanmasının şart olduğunu ve kendisinin ve onların
arabuluculuk girişimlerinin son bulduğunu ve artık sorunun çözümünü ilgili
makamlara bıraktığını ifade etmiştir.
BİR TELGRAF
KÜTAHYA’DA T.B.M.M. ÜYELERİNDEN
1
2
a.g.e, s.465
a.g.e, s.466
89
CELAL, REŞİT, EYÜP SABRİ, VEHBİ VE KILIÇ ALİ BEYLERE
Memleket ve milletin selâmeti için bana karşı gösterdiğiniz samimiyete cidden
müteşekkirim. Söz konusu durum hakkında sizlerin buradan ayrılmasından önce,
bütün belgeleri göstermek suretiyle yaptığım açıklamalar sonunda, konuyu resmen
hükümete intikal ettirirken, sizlerin yerinde olan hareket tarzını, oradaki
arkadaşlara açıklamak ve anlatmak üzere, yolculuk zahmetine katlanmanızı rica
etmiştim. Konunun çözüm noktası olarak telgrafınızda işaret buyurduğunuz nokta
zaten burada da söz konusu olmuştu. Hükümetin alacağı genel tedbir ve tertibatın
herhangi bir tarafın isteğine göre olamayacağını bildirmiştim. Bakanlar Kurulu kararı,
aslında uyulması gereken tabii ve bilinen hususları resmî ve kesin olarak bir defa
daha ifade eder. Yüksek görüşleriniz hiçbir şekilde kötüye yorulmuş değildir. Ancak,
burada da arz ettiğim üzere, benim bir buçuk aydan beri süregelen şahsî ve özel
gayret ve teşebbüslerimle ve büyük bir samimiyetle yaptığım çalışmaların, ne yazık
ki, takdir edilmemiş olduğunu görüyorum. Şüphesiz bu konunun çözüm ve takibini
sorumlu ve ilgili makamlara bırakmış bulunuyorum.
Ankara, 28 Aralık 1920
Mustafa Kemal
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
1
NASİHAT HEYETİ TUTUKLANDI MI?
Kütahya’da bulunan Nasihat Heyeti milletvekilleri, Mustafa Kemal Paşa’dan
son telgrafı alır almaz ertesi günü Ankara’ya gitmeye karar vermişlerdir. Son bir
defa daha Ethem, Reşit ve Tevfik beylerle görüşerek veda etmek istemişlerdir.
Bu görüşmenin gerçekleşip, gerçekleşmediği bilinmemektedir ama bilinen bir
şey varsa, durumun kötüye gittiğidir. 28 Aralık 1920 günü gecesi Reşit Bey
milletvekillerinin yanında değildir. Diğer dört milletvekili o gece bir tehlike
atlatmışlardır. Onların tutuklanıp, rehine olarak Kütahya’da alıkonulmaları
2
düşünülmüş ama sonradan bundan vazgeçilmiştir.
CELAL BEY (Bayar), PARTİ PEHLİVAN’I ANLATIYOR: 27 Aralık 1920 günü akşamı,
bizi rehine olarak kullanmak düşüncesiyle olacak, bir odaya kapattılar. Artık
tutukluyduk. Bulunduğumuz yer küçük bir oda idi. İçine iki karyola ile bir masa ve
sandalye ancak sığabilmişti. Ethem’in kardeşi Reşit bizimle beraber olmadığı için,
dört kişi iki yatakta yatmak zorundaydık. Bu durumda insanı uyku tutmaz, sabaha
kadar sürekli yağan yağmur ile yollardan geçen Kuva-yı Seyyare askerlerinin ve
askeri malzemelerin seslerini dinledik. Besbelliydi ki, Ethem’in kuvvetleri geri
1
2
a.g.e, s.467
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.91-92, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
90
çekiliyorlardı. Sonunda Sabah oldu. Kahvaltı getiren yok. Dışarı çıkacak olduk,
önlediler. Yalnızca su veriyorlardı. Bir gün, bir geceyi böyle tedirgin, böyle aç ve
korkulu geçirdikten sonra, öğleye doğru, şiddetli bir tekme, odanın kapısında patladı
ve elinde filintası ile Parti Pelvan (Pehlivan Ağa) kapının çerçevesinde belirdi.
İçkiliydi ve silahının mekanizmasıyla oynuyordu. Homurdandığından belli ki, niyeti iyi
değildi.
—Bizden ne istiyor bu İsmet Bey. Biz kardeşi kardeşe kırdırmayalım diye, geri, geri
çekiliyoruz. O üstümüze, üstümüze geliyor. Siz bizim eski arkadaşımız olacaksınız.
Şimdi döndünüz de onu savunmak için mi buraya geldiniz? Yazıklar olsun size.
Uzun boyu ve iri gövdesiyle vahşi bir görünümü vardı. Sanki elindeki filinta ile
dördümüzü de haklayacak, sonra intikam almanın doygunluğu içinde basıp gidecekti.
Arkadaşlar ateşten geçmiş, tecrübeli, gözü pek insanlardı. Parti Pelvan gibi bir
adama tavuk gibi yakalanmazlardı ama bir kere kapışırsak, sonunda birimizden
birimiz burada kalabilirdi. Parti Pelvan’ı iyi tanıyorum. Savaşta iken kız kardeşinin
ırzına geçmişler, o da bu alçaklığı yapanı gelip vurmuştu. Bir süre dağlarda gezdi.
Sonra ben kendisini düze indirip küçük bir ceza ile kurtarmıştım. Hatta Ethem’in
atlılarına katılmasını öğüt veren de bendim. Onun için konuşurken, benden yana
bakmamaya çalışıyor, adeta ilk kurşunu kime sıkacağını kestirmek niyetiyle gözlerini
diğer üç arkadaşın üzerinde gezdiriyordu.
—Bana bak Pelvan Ağa, sen beni bilmez misin?
—Bilmem mi?
—Nasıl söylersin öyle ise, siz hepiniz buraya İsmet Bey’i savunmak için geldiniz diye?
Biz şimdiye kadar Ethem’i kendi kardeşimiz gibi bildik ve canımız gibi esirgemedik
mi? Ya seni Parti Pehlivan, ya seni dağlarda perişan olmaktan, hapishanelerde
çürümekten çekip almadık mı? Ben senin dostun değimliyim Parti Pehlivan, şu
arkadaşlar senin ağan değil mi? Eline bir tüfek geçirdin de, elinde çakısı bile olmayan
bize mi efeleniyorsun? Hadi de! Senin bildiğin yiğitlik buysa, daha ne duruyorsun,
çeksene tetiği.
Anlaşılan bu temiz yürekli Anadolu çocuğu, olup bitenlere içlenmiş, sonunda içkiye
vurup kurmaya başlamış. İşler tıkırında giderken bu beyler gelip tekerleğe değnek
uzattılar, gidip hesaplarını göreyim demiş olacak ki, filintasını kaptığı gibi bizi
temizlemeye gelmiş. Ben sandalyede oturuyordum. Kılıç Ali Bey ayaktaydı. Eyüp Sabri
Bey’le, Vehbi Bey’de yataklara ilişmişlerdi. Ben daha ne duruyorsun çeksene tetiği
deyince, Vehbi Bey’le, Eyüp Sabri Bey ayağa fırladılar, hadi çek tetiği de yiğitliğinin
ne olduğunu öğrenelim, deyince, Parti Pehlivan o koca gövdesiyle adeta çöktü.
91
—Gördünüz mü, beni yine yanlış bellediniz. Sizin gibi beylere silah çekmek, hele
vurmaya kalkmak, benim ne haddime. Ethem kardeşimizi ezilmiş gördük de, biraz
içimizi boşaltalım, olup biteni anlayalım diye geldik buraya.
Tüfeğini bana doğru uzattı, alın isterseniz siz beni vurun. Tövbe, tövbe. Bu
günlere demi kalacaktık dedi. Baktım neredeyse ağlayacak. Ben yatıştırmaya
çalışarak, biz buraya sizi kurtarmaya geldik. Bu Ethem-İsmet konusu değil, T.B.M.M.
Hükümeti’nin konusu. Göreceksin sonu iyiye çıkacak, dedim. Bunun üzerine üzgün bir
1
durumda odadan ayrıldı.
ÇERKEZ ETHEM’İN TBMM’NE ÇEKTİĞİ TELGRAF
BİR TELGRAF
ANKARA’DA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
BAKANLAR KURULUNA,
AFYON’DA 12.KOLORDU KOMUTANLIĞINA,
ESKİŞEHİR’DE GARP (Batı) CEPHESİ KOMUTANLIĞINA,
KONYA’DA CENUP (Güney) CEPHESİ KOMUTANLIĞINA
Bu israf ve ihtiraslarla dolu şartlar altında Millet ve Devletin artık savaşa
katlanacak gücü kalmamıştır. İstanbul’dan gelen ve tutuklanan Barışı Sağlama
Heyeti’nin uygun ve elverişli şartlar altında geldikleri gerçek olduğuna göre, bu
heyetin serbest bırakılarak barış konuşmalarının çabuklaştırılmasını bütün asker ve
sivil ileri gelenlerine tercüman olabilirim.
Ankara’da toplanan Meclisin ne şekilde toplandığını gerçekten hepimiz biliyoruz.
Bu meclisin ilk yaptığı da, fakir milletin sırtından kendilerine yılda üç yüz bin küsur
lira ödenek ayırmaları olmuştur ki, içlerinde bir yılda yüz lirayı bir arada gören pek
az kişi vardır. Şimdi bol bol dalkavukluk yapmaktadırlar. Ankara’da bulunan heyetin
hemen İstanbul’a gönderilmesi gerekmektedir.
Kütahya, 29 Aralık 1920
Ethem
Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı
2
29 Aralık1920 günü sabahı milletvekilleri Ankara’ya gitme hazırlığında iken,
Ethem Bey’in geceden postaneye gönderdiği telgrafın bir örneğini okuyunca
1
2
İsmet Bozdağ, Bilinmeyen Atatürk, s.48-50, Truva Yayınları, İstanbul, 2005
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.91, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
92
adeta akılları başlarından gidecek kadar hayret ve endişe içinde kalmışlardır.
Önce şaka yapıldığını sanmışlarsa da, Reşit Bey’in işin ciddi olduğunu
söylemesinden sonra, hiç olmazsa postaneye yetişilip gönderilmemesi ve geri
alınması için koşmuşlar, fakat telgrafın geceden çekildiği anlaşılınca artık
yapılacak bir şeyin kalmadığını üzülerek anlamışlardır. Bu durum karşısında,
Nasihat Heyeti üyeleri hüzün ve kederle trene binerek Ankara’ya gitmek üzere
1
Kütahya’dan ayrılmışlardır.
ETHEM BEY’İN EN BÜYÜK HATASI: Hayatımın en büyük hatasını o gece (28 Aralık
1920), sabaha karşı, herkes odalarına çekildikten sonra yaptım. Ağabeyim Reşit
Bey’e hiç bahsetmeden ve özellikle ondan gizlice, T.B.M.M. Başkanlığına ağır bir
telgraf çektim. Bana sadık ve her zaman canını vermeye hazır olan yaverlerimden
birini çağırdım, derhal postaneye gitmesini ve bu telgrafı göndermesini istedim.
Bilindiği gibi Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa idi. Bunu neden ve ne için yaptım?
2
Hâlâ mantıklı bir cevap veremem.
4: BÖLÜM: ÇETECİLİĞİN SONU
KUVA-YI SEYYARE’NİN GÜCÜ
Kuva-yı Seyyare, ordunun o tarihteki kuruluşuna ve gücüne göre bir tümen
gibi kabul edilmekteydi. Kuva-yı Seyyare Karargâhı’nda kurmay subaylar ve
emir subayları vardı. Düzenli Ordu birlikleri Kütahya’ya doğru harekete geçtiği
sırada Kuva-yı Seyyare’nin elinde 159.Piyade Alayı ile şu müfrezeler bulunuyordu. Sarı Mehmet Müfrezesi, Pelvan Ağa (Parti Pehlivan) Müfrezesi, Halit Bey
Müfrezesi, Makedonya Müfrezesi, Şevket Bey Müfrezesi, Tahsin Bey Müfrezesi,
Kaptan Naci Müfrezesi, Alaca Müfrezesi, Kamil Çavuş Müfrezesi, Emet
Müfrezesi, Bolşevik Taburu.
Ethem Bey’in emrindeki kuvvetlerin sayısı kesin olarak bilinmemekle
beraber beş bin civarında olduğu tahmin edilmekte idi. 159.Piyade Alayı ile
birlikte Kuva-yı Seyyare’nin kuvvetleri; 2000 piyade, 1800 süvari, 12 ağır
makineli tüfek ve 4 toptan oluşuyordu. Fakat Ethem Bey, 159.Piyade Alayı’na
güvenmiyordu. Ordunun bir parçası olan bu birliğin, kendisi ile beraber orduya
karşı savaşacağı şüpheli idi. Bu nedenle alayın subay ve erlerini toplayarak,
isteyenlerin kalabileceğini, istemeyenlerin de gitmekte serbest olduklarını
söyledi. Gerçekten de alayın çok azı kalmak istemiş, diğerleri Kuva-yı
Seyyare’den ayrılmışlardır.
1
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.347, Özgür Yayınları, İstanbul,
2004
2
a.g.e. s.91
93
Kuva-yı Seyyare’ye karşı harekete geçen düzenli ordu birlikleri ise; Batı
Cephesi’nden 11.Tümen ve 61.Tümen ile Süvari Tugayı, Güney Cephesi’nden
8.Tümen ve 23.Tümen ile 1.Süvari ve 2.Süvari grupları idi. Bu kuvvetlerin gücü
1
4000 piyade, 1100 Süvari 67 ağır makineli tüfek ve 29 top idi.
DÜZENLİ ORDU BİRLİKLERİ KÜTAHYA’DA
Eskişehir’de yola çıkmaları için hazır bekletilen, Garp Cephesi’nin 11 ve 61.
tümenleri ile Süvari Tugayı, 29 Aralık 1920 günü Kütahya’ya doğru yola çıktılar.
Güney Cephesi’nden de, 8. ve 23. tümenler ile 1. ve 2. süvari grupları
2
Dumlupınar’dan Kütahya’ya doğru hareket ettiler.
Önde giden Albay İzzettin Bey’in 61.Tümen’i o gün, Kuva-yı Seyyare’den
hiçbir kuvvetle karşılaşmadan, akşam konaklayacağı yere geldi. Garp Cephesi
Komutanı Albay İsmet Bey de aynı akşam Sabuncupınar’a gelmişti. Aynı gün
Ethem Bey de kuvvetlerini Gediz istikametine doğru hareket ettirerek
Kütahya’dan ayrıldı. Sadece artçı görevi yapacak 120 atlıdan oluşan Parti
Pehlivan Müfrezesi’ni Kütahya’da bıraktı.
İSMET BEY (İnönü) KÜTAHYA YOLUNDA: 29 Aralık 1920 günü otomobilimle
askerlerimin başında Kütahya’ya doğru ilerliyordum. Kütahya’da bulunan Nasihat
Heyeti de Ankara’ya gitmek üzere yola çıkmışlardı. Yolda onlarla karşılaştım. Onlara
Kütahya’da katılmış olan Saruhan (Manisa) Milletvekili Reşat Bey;
—Çok hazırlandılar, çok hiddetliler, kendilerine güveniyorlar, savaşacaklar.
dedi. Karesi (Balıkesir) Milletvekili Vehbi Bey de;
—Bu silahları biz size memleketin evlatlarını birbirine vurdurmak için vermedik.
Yaptığınız hareket yanlıştır.
diye bana çıkıştı. Ben de;
—T.B.M.M.’ne hakaret dolusu telgraf gönderdiler. İstanbul Hükümeti ile gizlice
telgrafla haberleşiyorlardı, yakaladık. Daha ne yapalım.
deyince sesleri kesildi. Bunun üzerine onlar geçip gittiler. Biz de yolumuza devam
ettik. 3
30 Aralık 1920 günü sabahleyin tekrar yürüyüşe geçildi. O gün de hiçbir
Kuva-yı Seyyare kuvveti ile karşılaşılmadan akşama doğru Kütahya’ya girildi.
Artçı görevi yapan Parti Pehlivan Müfrezesi bunun üzerine Kütahya’dan ayrıldı.
Kütahya’da sıkıyönetim ilan edildi. Halktan ellerindeki silah ve mermilerin iki gün
1
Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, c.1, s.392-393, Kastaş Yayınları, İstanbul, 2004
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.938, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
3
a.g.e, s.938
2
94
içinde orduya teslim etmeleri istendi. Aynı gün Refet Bey’in Güney Cephesi
kuvvetleri de Porsuk Çayı’nın güneyine Çöğürler Köyü’ne ulaştılar.
Refet Bey Kütahya’ya geldi ve İsmet Bey’le beraber tümen komutanlarını da
yanlarına alarak Belediye’de bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda Gediz’e doğru
yapacakları harekâtı görüştüler. Toplantıda birliklerin ne şekilde kullanılacakları
da kararlaştırıldı. Buna göre, Refet Bey’in emrinde bulunan 8.Piyade Tümeni
İsmet Bey’in emrine girecek ve İsmet Bey, 8. 11. ve 61. piyade tümenleri ile
Kuva-yı Seyyare’nin bulunduğu Gediz’e doğru ilerleyecek. İsmet Bey’in
emrindeki Süvari Tugayı Refet Bey’in emrine geçecek ve beraberinde getirdiği
dört süvari alayına eklenen bu tugay ile birlikte Garp Cephesi kuvvetlerinin sol
kanadı gerisinde ilerleyecek. Garp Cephesi kuvvetleri Kuva-yı Seyyare’yi
taarruzla dağıttıktan sonra, Refet Bey’in komutasındaki süvariler, dağıtılmış olan
1
Kuva-yı Seyyare kuvvetlerini takip edecek.
T.B.M.M.’DE KUVA-YI SEYYARE İLE İLGİLİ GİZLİ OTURUM
Ethem Bey’in Türkiye Büyük Millet Meclisini aşağılayan telgrafı 29 Aralık
1920 günü Mecliste okunmuş ve milletvekilleri hayretler içinde kalmışlardı. Bu
konu ile ilgili olarak Meclis, ertesi günü saat 14.40’da gizli oturum ile toplandı.
Meclisi Başkan Vekili Celalettin Arif Bey oturumu yönetti. Kütahya Milletvekili
Ragıp (Soysal) Bey, kâtip üye olarak görev yaptı. Gizli toplantı on sekiz saat
sürdü. Önce Ethem Bey’in bir gün önce gönderdiği milletvekillerine hakaret
içeren telgrafı tekrar okundu. Kütahya’dan dönen Nasihat Heyeti üyeleri
açıklamalarda bulundular. Milletvekillerinin sorularını Mustafa Kemal Paşa
2
cevapladı. O da konu hakkında geniş açıklamalarda bulundu.
Meclisin, Kuva-yı Seyyare’nin aldığı son durum karşısında bir karar
verilmesi gerekiyordu. Kütahya’dan gelen milletvekilleri gelişmelerden dolayı
çok üzgündüler. Kuva-yı Seyyare komutanlarının cehalet ve kabalıkla hareket
ettikleri ortada idi. T.B.M.M.’ne hakaret, hiç de affedilecek bir suç değildi. Fakat
bütün bunlara karşın, bu anlaşmazlığa barış yolu ile bir çözüm yolunun bulunup,
bulunulmayacağı tartışıldı.
Ortada bastırılması ve cezalandırılması gereken bir hareket bulunduğu
apaçık ortada iken, hepsi Vatanı kurtarmak için çalışmış memleket çocukları
arasında kan dökülmesi ile sonuçlanacak çarpışmanın çıkmasını hiçbir
milletvekili istemiyordu. Üstelik konunun önemi, yalnızca bu duygusal durum
değildi. Türk birlikleri iç çekişmelerle uğraşırken, Yunan birliklerinin saldırıya
geçebilecekleri olasılığı da vardı. Her düşünce, her fikir tartışılıyordu. Meclisi
1
İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.35,
Genelkurmay ATASE Yayınları, 2006
2
TBMM 1.Dönem Gizli Celse Zabıtları (30 Aralık 1920), c.7, s.290-305,
http://www.tbmm.gov.tr
95
büyük bir üzüntü ve acı kaplamıştı. Sonunda bir karar verilmeliydi. Ama bu karar
1
nasıl olmalıydı.
TBMM GİZLİ OTURUM TUTANAKLARINDAN BİR BÖLÜM
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara) — Konuşmalar arasında cevap verilmesini gerekli
gördüğüm noktalar şunlardır. Diyorsunuz ki, Ethem Bey iyi adamdır. Hâlbuki öyle
değildir. Ethem Bey şakidir. İdare edilerek kullanılıyordu. Şaki, daima şakidir. Bunun
anlaşılır bir tarafı yoktur. Efendiler, bunu dikkat etmenizi rica ederim. Buna, bu
harekete, hıyanetten ziyade idaresizliktir diyorsunuz. Eğer Garp Ordusu
Komutanlığının kurulmasından itibaren bugünkü idare olsaydı mesele kalmayacaktı.
Meselâ bazı yerde koyunlar gasp olunmuştur. Hükümet ağzını kapamış, kulaklarını
tıkamıştır. Müracaat eden insanların parasını vermiştir.
MUHİDDİN BAHA BEY (Bursa) - Efendiler; düne kadar Yunan ordusu karşısında
koşan iki kuvvet vardı. Birine Kuva-yı Milliye, diğerine Kuva-yı Muntazama-yı
Askeriye (Düzenli Ordu) diyorduk. Şimdi bu iki kuvvet karşı karşıya gelsin, ne
yaptığını bilmeyen iki masum kuvvet birbirini boğsun. Askerlerin ne kabahati vardır?
Bundan dolayı ben bu çok önemli sorunu Büyük Millet Meclisinin onuru, şerefi ve her
şeyin üstünde olmak üzere, gayemizden hiçbir şey feda etmemek şartıyla, yapılan
şeyleri unuttuğumuzu gösterelim. Cahillerin cehalet nedeniyle yaptıkları şeylere
karşılık vermeyelim. Bu, T.B.M.M.’nin düşünce sahibi bir meclis olduğunu, kanıtlar.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara) — Muhterem efendiler; hiç zannetmem ki
içinizden herhangi biriniz, filan ve falanı yok etmek düşüncesini bir an için aklına
koymuş olsun. Garp Ordusu’nun bir kısım birliklerinin Kütahya'ya girmiş olduğu ile
ilgili telgrafı aldık. Cenup Ordusu’nun kuvvetleri zannederim ki Altıntaş'ta bulunuyor.
Yani Birinci Kuva-yı Seyyare dar bir alana sıkıştırılmıştır. Şimdiye kadar çatışma
olmadı. Kütahya'da bulunan Kuva-yı Seyyare kuvvetlerinin çekilmiş olduğu anlaşıldı.
Bundan sonra da çatışmamaya gayret ederiz. Ethem, Reşit ve Tevfik beylerin suçları
tabii ki gayet ağırdır. Fakat bu suçların cezasını vermek ve yine cezaları af etmek
T.B.M.M.’ne aittir. Komutadan çekildikten sonra kendilerinin hayatlarının güven ve
koruma altında olacağını garanti veririz. Yalnız o açık telgrafla T.B.M.M.’nin
meşruiyetine taarruz etmişlerdir. Ondan dolayı sizlerin nezdinde delâletimizi
söyleriz. Kendileri çarpışmadan teslim olur. Kuvvetleri dağıtmak hatırımızdan
geçmemiştir. Arkadaşların buyurdukları gibi, onlar masum kuvvetlerdir. Yurtsever
insanlardır. Başlarına diğer bir arkadaş geçer, Cephenin şurasına burasına
ayrılabilirler. Dağıtmak uygun olmayabilir. Böyle bir teklifte bulunabiliriz. Son
yaptıklarından dolayı affa uğramaları için Yüce Meclisinize teklifte
bulunabileceğimizi vaat edebiliriz. (Pek uygundur sesleri)
1
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.94-95, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
96
EYÜB SABRİ BEY (Eskişehir) — Ethem Bey, Tevfik Rey hakkında yapılsın, Reşit Bey
hakkında bir muamele yapılmasın. Çünkü uzlaşmak için gitmiştir.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara) — Öyleyse uzlaşma için gitti deniyor, ben de
Reşit Bey’i, kendisini suçlayacak belgeler vardır ve kendi itirafıdır. Bu nedenle o
arkadaş da müsamaha ile geçiştirilemez. Gerçeği söyleyelim ki, durum aydınlansın,
tabii ki Reşit Bey orada kalmıştır.
YUNUS NADİ BEY (İzmir) — Paşa Hazretlerinin son teklifleri, kendileri tarafından
Yüce Meclisinize ileri sürülmüş bir teklif kapsamında. Meclise Hüseyin Avni Beyin
evvelce sorduğu bir soru cevapsız kalmıştır. Meclis bu sonucu kabul etmektedir. Ben
bunu anlayamadım, fakat bu sorunun çözümüne çare bulunamayıp, bugün Hükümetçe
icraata geçilerek sonuçlanması istenmiştir. Hükümetin buradaki açıklaması,
bilgilendirmek türünden bir şey mi? Bu kadar önemli olan bir konu için Hükümetin
Meclise yalnızca bilgi vermek için geldiği düşünülemez. Doğal olanı, Meclisin bu konu
ile ilgili bir karar almasıdır.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara) - Arkadaşlardan birinin sorduğu soruya, Yunus
Nadi Beyefendinin verdiği cevabı dinlediniz. Konunun önemini inkâr edecek ve olayı
küçümseyecek değilim. Yüce Meclisinizi herhangi bir konu hakkında karar verme
hakkı da vardır. Fakat bu tür konularda, Hükümetin karar alamayacağı asla doğru
değildir. Hatta eğer sizin karşınıza bu tür konular karşısında karar alamayan bir
hükümet gelirse, siz onu kabul etmeyiniz ve hemen düşürünüz. Hükümetimiz bu isyan
karşısında, buraya gelmeden önce bir takım kararlar ve önlemler almıştır. Tartışmayı
1
sonuçlandırabilmek için bu durumu da bilmeniz gerekir.
Uzun tartışmalardan sonra Meclis, Hükümetin almış olduğu kararlarları
etkilemeyecek biçimde, gene de bir karar aldı. Bu karar, eğer Çerkez Ethem
Bey ve kardeşleri kendi özgür iradeleri ile Kuva-yı Seyyare’nin başında
bulunmaktan vazgeçerek bir yerde oturmak isterlerse, bu durum Hükümet
tarafından kabul edilsin, aksi durumda Hükümet, Memleketin ve Ordunun
selametinin gerektirdiği önlemleri alsın şeklinde idi.
Son bir ümit, Ethem Bey’in Ankara’da bulunan babası Ali Bey’i, Eyüp Sabri
Bey’le beraber Kütahya’ya gönderme teşebbüsü idi. Belki babaları onları ikna
edebilir diye düşünüldü. Ama cepheden gelen bir haber nedeniyle bu
teşebbüsten vazgeçildi. Çünkü Ethem Bey ve kardeşlerinin, Yunanlılarla
anlaşmak için temasa geçtikleri, haberi Ankara’ya gelince, artık her ümit bitmiş
2
ve olayın çözümü komutanlara bırakılmıştı.
1
TBMM 1.Dönem Gizli Celse Zabıtları (30 Aralık 1920), c.7, s.300-305,
http://www.tbmm.gov.tr
2
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.95, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
97
İSMET (İnönü) BEY’İN BİLDİRİLERİ
Garp Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey, Kütahya’ya gelir gelmez,
T.B.M.M. gizli oturumu sona ermeden ve kendisine bildirilen Hükümet emirlerini
alıp, inceledikten sonra, biri Kütahya Mutasarrıflığı’na, diğeri ise Kuva-yı
Seyyare askerlerine olmak üzere iki bildiri yayımladı.
BİR BİLDİRİ
KÜTAHYA MUTASARRIFLIĞINA
Türkiye Büyük Millet Meclisi, kişi veya kişiler tarafından para toplamayı
yasaklamıştır. 1. Kuva-yı Seyyare’nin başında bulunan Ethem ve Tevfik Beyler de
halktan yasal olmaksızın para almak konusunda Meclisin verdiği emirlere kesinlikle
uymak zorundadırlar. Ayrıca hükümet tarafından verilen paraların nerelere
harcandığı hususunda hesap vermek zorundadırlar. Hükümet tarafından 1. Kuva-yı
Seyyare’ye verilen para komutan ve erlerin maaşlarına, yiyecek ve içecekleri ile silah
ve cephanelerine ait olup, Ethem ve Tevfik Beylerin kişisel harcamalarına ait
değildir. T.B.M.M. Hükümeti’nin müfettişleri, bütün askeri birlikleri ve komutanlarını
olduğu gibi, 1. Kuva-yı Seyyare’yi komutanlarını de denetlemeye zorunludurlar.
T.B.M.M., vatana ihanet ve savaş suçlarının muhakeme yetkisini İstiklal
Mahkemeleri’ne vermiştir. Ethem ve Tevfik Beyler, halkı yasal olmaksızın muhakeme
etme ve cezalandırma yetkisine sahip değillerdir.
T.B.M.M., asker toplama, halktan silah ve cephane, savaş araç ve gereci, at alma
işlerini ancak askerlik şubeleri kanalıyla gerçekleştirir. 1. Kuva-yı Seyyare’nin başında
bulunan Ethem ve Tevfik Beyler, kendi adamları ile köylerden istedikleri gibi asker
toplayamaz, halktan silah ve cephane, savaş araç ve gereci, at alamazlar.
Durumu bilgilerinize sunar, gereğini önemle rica ederim.
31 Aralık 1920, Kütahya
İsmet
T.B.M.M. Genelkurmay Başkanı ve Garp Cephesi Komutanı
1
Dr. Ayfer Özçelik, Gediz Taarruzu (Makale), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c.7,
sayı:21, http://www.atam.gov.tr
98
1
BİR BİLDİRİ
BİRİNCİ KUVA-YI SEYYARE ASKERLERİ
Birinci Kuva-yı Seyyare Komutanı olan Ethem ve kardeşleri Büyük Millet
Meclisine isyan etmişlerdir. İsyanlarının nedeni, halka zulmedilmemesi, halktan
vergileri dışında doğrudan doğruya kendi adamları tarafından para toplanmaması,
askerlik şubelerinden başka hiç kimsenin kendiliğinden askere alınmaması, askeri ve
halkı istiklal mahkemelerine verilmeden idam etmemeleri konularında T.B.M.M.
tarafından uyarıldıkları halde, emirlere uymamalarıdır.
Birinci Kuva-yı Seyyare’de bulunan askerler, Yunanlılarla savaşmak için
görevlendirilmiş olup Ethem ve kardeşlerinin diledikleri gibi halkı soymaları için
ellerine verilmemiştir.
Birinci Kuva-yı Seyyare askerleri, Büyük Millet Meclisi yanında makbul ve
muteberdirler. Ethem’in arkasından ayrılıp en yakın ordu birliğine sığınmaları ve
Ethem’den kurtulmaları gerekir.
31 Aralık 1920, Kütahya
İsmet
Genelkurmay Başkanı ve Garp Cephesi Komutanı
1
İSMET (İnönü) BEY’İN, ÇERKEZ ETHEM İLE SON
HABERLEŞMESİ
Ethem Bey’in, 29 Aralık 1920 günü T.B.M.M.’ye gönderdiği telgraf
nedeniyle, Bakanlar Kurulu tarafından Kuva-yı Seyyare Komutanlığı’ndan
alınmasına ve kanuni işlem yapılmasına karar verilmişti. Ayrıca 30 Aralık 1920
günü T.B.M.M.’de yapılan gizli oturumda da, eğer Ethem Bey ve kardeşleri
kendi özgür iradeleri ile Kuva-yı Seyyare’nin başında bulunmaktan vazgeçerek
bir yerde oturmak isterlerse, bu durum Hükümet tarafından kabul edilsin, diye
karar verilmişti. Hükümet bu kararları Genelkurmay Başkanlığı’na gönderdi.
Genelkurmay da Garp Cephesi Komutanı İsmet Bey’e gereğinin yapılması için
duyurdu. İsmet Bey bu kararları içeren teklifleri Kuva-yı Seyyare’ye ve Ethem
2
Bey’e telgraflarla gönderdi.
BİR TELGRAF
GEDİZ’DE BİRİNCİ KUVA-YI SEYYARE KOMUTANLIĞINA
1
2
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.100, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
a.g.e, s.103
99
Ankara’ya ve Garp Cephesi Komutanlığı’na yazdığı açık telgraf, Büyük Millet
Meclisi’nin meşruluğuna karşı isyan ve bu nedenle vatan hıyaneti olduğundan, Ethem
Bey’in görevden alınmasıyla hakkında kanuni işlem yapılması, Genelkurmay
Başkanlığı’ndan emredilmiştir. Birinci Kuva-yı Seyyare Komutanlığı görevini sizden ve
kardeşiniz Tevfik Bey’den sonra, en kıdemli müfreze komutanına teslim edip
bırakınız.
Kütahya, 31 Aralık 1920
İsmet
1
Garp Cephesi Komutanı
BİR TELGRAF
GEDİZ’DE ETHEM BEY’E
Büyük Millet Meclisi’nin meşruiyetine saldırı ve isyanı ifade ederek çekmiş
olduğunuz telgraf üzerine, durum 30 Aralık 1920 tarihinde Mecliste konu edilmiş ve
Büyük Millet Meclisi’nce komutanlıktan alınmanız ve bu konuda Hükümet tarafından
tedbir alınması uygun görülmüştür. Kütahya’dan milletvekili heyetinin dönmesi
üzerine, konunun kan dökülmeden çözümlenmesi için Büyük Millet Meclisi’nin Ethem
Bey’le kardeşlerine kuvvetleri başından ayrılarak Hükümete sığınmaları için teklifte
bulunulması, istedikleri bir yerde oturabilecekleri, haklarında verilecek kanuni bir
kararın affı için Hükümetçe Meclise aracı olunabileceği TBMM’ne Mustafa Kemal
Paşa tarafından teklifte bulunulmuş ve bu teklif kabul edilmiştir. Aldığım emir
üzerine teklifi aynen duyurur ve cevabınızı beklerim.
Kütahya, 31 Aralık 1920
İsmet
2
Garp Cephesi Komutanı
BİR TELGRAF
GEDİZ’DE ETHEM BEYEFENDİYE (Kişiye özeldir)
Artık bundan sonra haberleşmemizde özel duygu ve düşüncelerin yeri
kalmamıştır. Bununla beraber, sırf kendiliğimden olmak üzere size kişisel bilgilerimi
açıklamayı kutsal bir arkadaşlık görevi sayarım. Bir buçuk aydan beri sizlere türlü
türlü kuruntular verildikten başka, sizden herkes türlü türlü yararlanmaya yeltendi.
Bu gibi anlaşmazlıklarda ya insan büyüğünün sözüne güvenir yahut inadın sonunda
direnme ve çatışma olursa başarı olasılığı şansa kalır. Cephede emir, komuta, itaat ve
güvenlik durumları Ankara’nın bir siyasi konusu haline getirildi. Ondan sonra diğer
1
2
a.g.e, s.103
a.g.e, s.103
100
cephelerde bulunan Kuva-yı Milliye önderlerinin size katılmalarına gizlice başvuruldu.
Ondan sonra ordu içinde propagandanın etkilerine güvenildi. En sonunda
kuvvetlerinizin bastırılması için hem Hükümetin karar veremeyeceği, hem de yeterli
kuvvet bulunamayacağı sanıldı. Bunlar yanlış ve zararlı şeylerdi. Ve en sonunda
kaleme aldığınız bana ve T.B.M.M.’ne gönderdiğiniz son telgrafla en uygunsuz bir işe
başvurdunuz. Kardeşler arasında kan akması yazık ki kaçınılmaz görünüyor.
Saygıdeğer olan, kendi saygınlığınızı koruyarak büyük mücadelelere girişmiş kişilerde
hayat korkusu olmaz. Fakat herhangi bir çarpışmanın başarı olasılığını, daha
çarpışmadan önce düşünmek gerekir. Ordunun kurşun atmayacağı ve bazı birliklerin
size katılacakları hakkındaki güvenceye inanmayınız. Oradaki kuvvetlerin gerçek
sayısı belli. Beş bin asker olduğunu işitmekle beraber, hadi on bin olduğunu sayalım.
Oradaki kuvvetlerin ne şekilde yönetildiği, eğitim ve disiplin durumları tarafımızdan
bilinmekle beraber, askerlerinizin canlarını ve mallarını savunma kaygısına düşerek
ciddi biçimde karşı koymaları için yemin ettirilecekleri ve çok miktarda cephaneye de
sahip olduğunuz kabul edilmiş olup, ona göre önlemler alınmıştır. Hiç kimse size açık
ve samimi bir kardeşlik yapmadı. İşte ben durumu bu şekilde özetledikten sonra,
T.B.M.M.’nin teklifi üzerine, kardeşlerinizle beraber uygun gördüğünüz şekilde
çekilmenizi, hem şerefiniz ve hayatınız için, hem de Kuva-yı Seyyare için en uygunu
olduğunu düşünüyorum. Bugün başka bir çözüm yolu kalmamıştır. Askeri ve siyasi
mücadele hayatında, sırası geldiği zaman çekilmesini bilen adam, memlekete kısa bir
süre sonra yeniden hizmet edecek ve düşüncelerinden yararlanılacak bir duruma
girer.
Bunu yapmamak ve bir defa daha çarpışmayı denemek gibi bir harekete
başvurulursa, bunun sonucunda şerefi ve memlekete hizmet imkânı ortadan kalkar.
Ben görevim gereği bu telgrafı gizli ve özel şifre ile gönderdim. Bir defasında yüz
yüze görüştüğümüz zaman, açık olarak fikirlerimi söylediğim gibi, bu defa da yazı ile
aynı açıklık ve samimiyetle gerçeği söylüyorum. Telgrafımın başka amaçla ve pazarlık
için yazıldığının düşünülmesi yanlış olur. Baki son selam.
Kütahya, 31 Aralık 1920
İsmet
1
Garp Cephesi Komutanı
BİR TELGRAF
KÜTAHYA’DA İSMET BEYEFENDİ’YE
Benim gönderdiğim telgraflar büsbütün gerçektir. Büyük Millet Meclisi’nin böyle
bir kararı varsa, haktan ve gerçekten uzak bir nankörlüktür. Meclisin durumunu
1
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, ek.16, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
101
bilmem. Fakat Hükümetin aleyhimde düzenlediği tuzaklara haberim olduğu günden
beri her türlü önlemi aldım. Şimdiki işim, olayları lehime çevirerek Tarih’e geçmek
için saldırmanızı beklemektir. Sonra da, meşruluğunu iddia ettiğiniz durumunuz
darmadağın olacaktır. Bana saldırtacağınız askerlerin sizin gibi nankör olacaklarını
düşünmüyorum. Ama bu ihtimal de düşünülerek gerekli önlemler alınmıştır. Beni ve
benim kuvvetlerimi ezebilecek, vurabilecek gücünüz vardı da, bu münasebetsizliklerin
ortaya çıkmasından önce Uşak için önerdiğim taarruzu niçin kabul etmediniz. Öyle ise
hain, cani hep sen, hep siz.
Diyorsunuz ki, bir buçuk aydan beri bizlere türlü türlü kuruntular verildikten
başka, bizden herkes türlü türlü yararlanmaya yeltendi. A budala kardeş, kurutluyu
ortaya çıkaran siz değil misiniz? Buna sebep olan, Topçu Müfettişi Galip değil mi? Bu
gibi şeyleri bilmezlikten gelerek konuşuyorsunuz. Sizin ve sizin gibilerin
çekememezliğinize, kıskançlığınıza, tutkularınıza, kişiler değil, memleketler feda
ettiğinize, edebileceğinize, bu kararlarınızdan başka ne gibi tanıklar ve ne gibi
kanıtlar aranabilir. Bu kadar hırslı olduğunuzu bildiğim sizlere karşı alacağım ve
aldığım önlemleri çok görmemek gerekir. Reşit Bey değilmidir ki, saflığı ile bu
fırsatları sizlere verdi. Fakat ne yapayım kardeş. Yoksa bana kalsaydı, ne Mustafa
Kemal Meclis Başkanı olurdu, ne sen şimdi benim idam fermanımı okuyabilirdin ve ne
de meclis koridorlarındaki eli silahlılar önce Mustafa Kemal’in diktatörlüğünü işaret
edebilirlerdi.
Bir de izzeti nefisten söz ediyorsunuz. Koltuklarda, salonlarda söz edilen izzeti
nefis kelimelerine değer vermeyiniz. Çünkü aslı yoktur. Büyük mücadelelere girişmiş
kişilerde hayat korkusu olmaz diyorsunuz. Bu öğüdü bana vermeden önce Uşak
cephesine buyurmanız gerekir. Ordunun bana kurşun atmayacağını ve bana
katılacağını kabul edersem, pek hata etmiş olmam. Çünkü ne onlar sizin gibi nankör ne
de benim isyan edeceğime inanmıştırlar. Kuvvetlerimizin beş bin veya on bin olması,
Mustafa Kemal’in daima Kuva-yı Seyyare’yi bir, iki yüz kişiden ibaret olduğunu iddia
ve propagandasına karşıdır. Yoksa kuvvetlerimiz ister az, ister çok olsun, imanına,
dayanıklılığına tanık, Çanakkale’den, Sivas’lara kadar alayları kâh tekbir, kâh tehdit
ile esir eden, asileri sindirip, haddini bildirmiş bir kuvvettir. İki gözümün biçareleri,
eğitim ve öğretim ile doksan üç harbinden beri kazandığınız en ufak bir muharebeyi
gösterebilecek durumda olursanız, bu iddianıza o kadar şaşmayacağım. Bize kimse
kardeşlik yapmamış ve en açık bir samimi kardeşliği sizin yaptığınızı söylüyorsunuz.
Teşekkür ederim. Fakat inanılmasını güç görüyorum. Köprüyü geçinceye kadar
eyvallah diyorsunuz, ama bilmiyorsunuz köprünün binde birini geçememişsiniz.
Ah fesatla uğraşan vatanseverler. Biçare Millet Meclisi, sizin askeri sahte
şöhretlerinizi anlayamıyor. Ondan dolayı, vatanseverlik hissim şunu söylememi
emrediyor: Bana karşı önem verici bir durum alınız, aksi durumda doğruluk ve hak
başarılı olacaktır. Tarih bana az, size çok lanet edecektir. Baki ilk selam.
102
Gediz, 2 Ocak 1921
Ethem
1
Umum Kuva-yı Milliye Komutanı
Ethem Bey’in Gediz’den gönderdiği son telgraf, bütün iyi niyet çabalarının
sonu olmuştu. Telgrafta kullanılan ifadeler, Çerkez Ethem’in ruhi durumunda
herhangi bir değişiklik olmadığını ve tersine daha da asabi ve sinirli bir ruh
haline girdiğini gösteriyordu. Artık Kuva-yı Seyyare’ye karşı askeri hareket bu
haberleşmeden sonra başlayacaktı.
ÇERKEZ ETHEM’İN İSTANBUL’A ÇEKTİĞİ TELGRAF
Ethem Bey Gediz’de, yardım ve destek almak düşüncesiyle İstanbul
Hükümeti ile de haberleşmeyi düşündü ve Anadolu üzerinden haberleşemeyeceğini bildiği için, Gördes Kaymakamlığına çektiği telgraftan anlaşıldığı üzere,
Yunan kuvvetlerinin telgraf hattını kullanmak istedi.
BİR TELGRAF
GÖRDES KAYMAKAMLIĞINA
(Geciktirilmesi ve ihmali idamı gerektirir.)
İstanbul’la görüşmek ve Memleketi Ankara’nın ihtiraslarına feda etmemek üzere,
Ankara’da bulunan Barış Heyeti’nin tutuklanmasından dolayı Ankara Hükümeti’ne
verdiğim protesto telgrafının en yakın Yunan komutanlığına özel bir memurla
gönderilerek doğrudan doğruya İstanbul ile haberleşmemizin sağlanması için
başvurulması ve sonuçtan tarafıma bilgi verilmesini önemle rica ederim.
Gediz, 2 Ocak 1921
Ethem
2
Umum Kuva-yı Milliye Komutanı
BİR TELGRAF
İSTANBUL'DA SADRAZAMLIK YÜKSEK MAKAMINA
Ankara'da tutuklanan sayın arkadaşlarınızın İstanbul'a geri gönderilmeleri için,
Ankara Meclis Başkanlığı'na çektiğim protesto yazısı aşağıda bilgilerinize
sunulmuştur. Şimdi, Millet Meclisi'nin kararıyla saldırıya uğramış bulunuyorum.
1
2
a.g.e, c.2, ek.17
Çerkez Ethem Kuvvetlerinin ihaneti, s.106, Yunus Nadi, Sel Yayınları, 1955, İstanbul
103
Kuvvettim savunmaya hatta karşı saldırıya bile yeterli olmakla birlikte, karşımda
ve yanlarımda Yunanlılar bulunduğundan, tutulacak yol konusunda Yunan komutanlığı
ile anlaşmaya varılmış ise de, zatı devletlerinin onayını almayı da her bakımdan
lüzumlu buldum.
Gereğinin yapılması, haberleşmelerin ve zatı devletlerinin emirlerinin alınmasının
sağlanması için, Gediz telgraf hattının onarımı ve düzeltilmesi, yüksek emirlerinize
arz olunur.
Gediz, 2 Ocak 1921
Ethem
Umum Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Bölgesi Eski Komutanı ve
1
Şimdiki Umum Kuva-yı Milliye Komutanı
DÜZENLİ ORDU BİRLİKLERİ GEDİZ YOLUNDA
2 Ocak 1921 günü Albay İzzettin Bey’in (Çalışlar) 61.Tümeni ile Albay Arif
Bey’in (Ayıcı Arif) 11.Tümeni ve Güney Cephesi’ne ait 8.Piyade Tümeni Garp
Cephesi Komutan Albay İsmet Bey’in komutasında Kütahya’dan, Gediz
karayolu boyunca harekete geçtiler. Yol boyunca her taraf karla kaplı idi.
Birlikler saat 16.00’da konaklama yerlerine ulaşarak, yerleştiler. Yürüyüş
boyunca, çetelerle karşılaşılmadı. Ancak birlikler konakladıktan sonra ileriye
gönderilen keşif kolları, Kuva-yı Seyyare’nin keşif kollarına rastlamışlar ve
2
çarpışarak onları uzaklaştırmışlardır.
Aynı gün Çöğürler’de bulunan Yarbay Derviş (Günday) Bey’in 1.Süvari
Grubu ile Yarbay Rahmi Bey’in (Apak) 2.Süvari Gurubu ve Garp Cephesi’ne ait
Süvari Tugayı, Güney (Cenup) Cephesi Komutanı Albay Refet Bey’in
komutasında Altıntaş üzerinden ve Murat Dağı eteklerinden ilerleyerek Gediz’e
3
ulaşmak üzere yola çıktılar.
YARBAY RAHMİ BEY SÜVARİLERİ ANLATIYOR: Cephe Komutanımız Albay Refet
Bey, her biri bir tümen gücünde bulunan iki süvari grubunu alelacele ortaya
çıkarmıştı. Bunlar her türlü askeri eğitimlerini tamamlayamadıkları gibi, birer tüfekle
altmış, yetmiş kadar mermileri vardı. Eski bir süvari deyimini kullanırsak, “süvariler
ip üzengi ve tahta kılıçlara sahiptiler.” Hayvanlar küçük ve zayıf Anadolu beygirleri
olup, üzerlerinde piyade erleri vardı. Süvarilerinin savaş gücünün azlığını bilen Refet
Bey, Altıntaş Ovası’nda zikzak yürüyüşlerle hareket ettirerek uzaktan çetelere
1
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.468, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.40,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
3
Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.218-219, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 1990
2
104
göstermek suretiyle onların moralini bozmak istiyordu. Gerçekten de, dağlık bölgede
mevzi almış olan çeteler, hiçbir çatışmaya cesaret edemeyerek kademe, kademe geri
1
çekiliyorlardı.
Bu atlı birlikler, daha önce komutanlarla Kütahya’da yapılan toplantıda
alınan karar gereğince, Gediz karayolu boyunca hareket eden piyade
2
birliklerinin sol kanadı gerisinde ilerlemeye başladılar.
3 Ocak 1921 günü, Garp Cephesi emrinde bulunan piyadelerin yürüyüşü
aynı şekilde geçti. Yalnızca 61.Tümen süvari bölüğü dokuz kadar çeteyi
yakaladı. 8.Tümen’in öncüleri, Kuva-yı Seyyare’nin keşif kollarına rastlayınca,
bazı ufak çarpışmalar meydana geldi. Bu piyade birliklerinin o gün akşamı
konakladıkları yerler, Gediz’e taarruz için uygun mesafede idi. Piyade tümenleri,
3
4 Ocak 1921 gününü de konakladıkları yerlerde hazırlıkla geçirdiler.
KUVA-YI SEYYARE GEDİZ’DEN AYRILIYOR
5 Ocak 1921 günü İsmet Bey Gediz’e taarruz emrini verdi ve piyade
tümenleri yürüyüşe geçtiler. 61.Tümen hiçbir direnme ile karşılaşmadan Gediz’e
girdi. Kuva-yı Seyyare Gediz’den daha önce ayrılmıştı. Bu nedenle kasaba
4
içinde çarpışma olmadı.
ETHEM BEY ANLATIYOR: Gediz’de 4 Ocak 1921 günü gecesi, Parti Pehlivan’ın
öncülerinden üç kişinin geldiğini haber verdiler. Birisi yaralı idi. Ordu birliklerinin
kendilerine baskın yaptığını, bunun üzerine geri çekildiklerini anlattılar. Şafak
sökerken başka gelenlerden Çavdarhisar’ın 8. ve 11. tümenlerce geçildiğini öğrendim.
Aramızdaki mesafe her an kısalıyordu. 5 Ocak 1921 günü, gün ağarırken üzerimizden
geçen bir tayyare bazı bildiriler attı. Atılan bildiriyi okuyunca dehşet içinde kaldım.
Kuva-yı Seyyare askerlerine teslim olmaları, kendilerine fenalık yapılmayacağı, benim
orduya isyan ettiğim yazıyordu. Artık kesin karar verme zamanı gelmişti. Tevfik
Bey’in yanına gitmiş olan ağabeyim Reşit Bey’e, Tevfik Bey’i de alarak Dereköy’e
doğru gelmesini, benim de yola çıktığımı bildirdim. Üçümüz Dereköy’de buluşunca,
ortaklaşa verdiğimiz karar şu oldu: Uşak’taki Yunan ordu komutanından birkaç günlük
ateşkes sağlamak. Eğer bunu yapacak olursak, Kuva-yı Seyyare’yi Gediz’in güneyinde
toplayacak ve önlemlerimi aldıktan sonra İsmet, Refet veya Kazım beylerden birisi
ile görüşecek, kardeşkanı dökülmeden benden istenenleri öğrenecek, ya memleketin
bir tarafında oturmak veya vatanı terk etmenin dahi mümkün olduğunu
1
a.g.e, s.218
a.g.e, s.219
3
İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.40,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
4
Cemal Kutay, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, s.354, Özgür Yayınları,
İstanbul, 2004
2
105
söyleyecektim. Yaverlerimden Sami Bey ile daha önce esir aldığımız bir Yunan
binbaşıyı ve casusluk suçundan yakaladığımız bir Ermeni’yi Uşak’taki Yunan ordu
merkez karargâhına gönderdim. O gün akşama kadar hafif çarpışmalar oldu. Ben
müfreze komutanlarına çatışmalardan kaçınmalarını, daima geri çekilmelerini
bildirdim. Bu sırada Uşak’a giden yaverimden haber geldi. Yunan Komutanı General
Maneta dört günlük ateşkes teklifimizi kabul etmişti. Bundan yararlanarak 6 Ocak
1921 günü, geri çekilen birliklerimizi topladım ve akşama kadar üzerimize gelmiş olan
1
Garp Cephesi kuvvetlerini geri atarak eski mevzilerimize ulaştırdım.
Ethem Bey, izini kaybettirmek ve çetelerin çekildikleri istikametleri gizlemek
için yanlış haberler yayıyor ve kendisinin Tavşanlı bölgesine geçtiğine dair
haberler bırakıyordu. Yapılan istihbarat sonunda, Kuva-yı Seyyare’nin büyük bir
bölümünün Simav’a çekildiği anlaşıldı. Dr Fazıl Bey Müfrezesi Emet’e, Recep
Bey Müfrezesi de Tavşanlı istikametine çekildiler.
Aynı gün Altıntaş Ovası’nda ilerleyen süvari birlikleri Gediz’e on kilometre
yaklaşmış bulunuyorlardı. Bu birlikler dağlık bölgede yol alırken, en önde
yürüyen süvariler bir bölük sayısı kadar atlı çetenin dinlendiği bir köye girince,
kısa bir çatışma oldu ve çeteler dağıldılar. Burada bazı çeteler hayvanlarına
binemeden kaçtıkları için otuz kadar hayvan süvariler tarafından yakalandı.
Akşamüzeri Ethem Bey’in emrinde bulunan 59.Piyade Alayı, dağılarak askerleri
düzenli ordu birliklerine sığındılar. Bu askerler toplandı, ellerine iki aylık izin
2
belgesi verilerek, daha sonra orduya katılmak üzere memleketlerine gönderildi.
Gene aynı gün Kuva-yı Seyyare’nin müfreze komutanlarından Kaplan Naci
Bey, Kütahya Merkez Komutanlığı’na bir mektup göndererek, hükümetime
isyanı ve Yunanla birleşmeyi kabul etmiyorum ve yüz kişilik süvarilerimle
3
ordumuza teslim olacağım diyordu.
Gediz’de komutanların yapmış oldukları değerlendirmeye göre Kuva-yı
Seyyare kuvvetlerinin, girişilecek hızlı bir hareketle dağıtılacakları anlaşılıyordu.
Ethem Bey ve kardeşlerinin daima uzak mesafede bulundukları ve bütün yükü
4
Parti Pehlivan’a bıraktıkları öğrenildi.
BİRİNCİ İNÖNÜ SAVAŞI BAŞLIYOR
Düzenli ordu birlikleri 6 Ocak 1921 günü de Kuva-yı Seyyare ile
karşılaşamadı. Birlikler günü sakin ve dinlenerek geçirdiler. Fakat akşamüzeri
1
2
a.g.e, s.354-357
Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.219, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1990
İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.249, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002
4
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.948-949, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
3
106
hiç beklenmedik bir şey oldu. Bursa ve Uşak bölgelerindeki birliklerden,
1
Yunanlıların ileri harekâta geçtikleri bildirildi.
BİR TELGRAF
GEDİZ’DE GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA
Bu gün sabahleyin saat 08.00’den itibaren düşman birlikleri Bursa istikametinden
Yenişehir’e doğru harekete geçmiş bulunmaktadırlar.
Durumu bilgilerinize arz ederim.
Yenişehir, 6 Ocak 1921
Atıf
2
24.Tümen Komutanı
BİR TELGRAF
GEDİZ’DE CENUP CEPHESİ KURMAY BAŞKANLIĞINA
6 Ocak 1921 günü sabah saat 08.00’de Yunan kuvvetleri Uşak istikametinden
İslamköy’e doğru harekete başlamışlardır.
Durumu bilgilerinize önemle arz ederim.
Afyon, 6 Ocak 1921
12.Kolordu Kurmay Başkanlığı
3
Korkulan şey başa gelmişti. Ne zamandır hazırlıkları bilinen Yunan Ordusu
iki koldan harekâta geçmişti. Bursa Grubu İnönü’ye, Uşak Grubu da
Dumlupınar’a doğru yürüyordu. Haber öğle üzeri duyulmuştu ve her iki cephe
komutanı İsmet ve Refet Beyler bir arada idiler. Kısaca durumu gözden
geçirdikten sonra 61.Tümen’in bir bölümü ile Süvari Tugayı’nı Gediz’de
bırakarak diğer kuvvetlerle Yunanlıları karşılamak üzere cepheye ulaşmak
kararına vardılar. İsmet Bey’in savunma mevzii İnönü’de, Refet Bey’in ise
Dumlupınar’da idi. Bir dakika bile kaybedecek zaman yoktu. Aldıkları bu kararı
1
Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, s.219, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1990
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.949, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
3
a.g.e, s.949
2
107
bir taraftan Ankara’ya Genel Kurmay Başkanlığı’na bildirirken, diğer yandan da
1
uygulamaya geçtiler.
7 Ocak 1921 günü, 11.Tümen ile 61.Tümen’in İnönü’ye gidecek bölümü
Kütahya’ya doğru yürüyüşe geçti. Refet Bey’in Cenup Cephesi birlikleri ise daha
2
yakın olan Dumlupınar mevzilerine yürüyüşe geçti.
GARP CEPHESİ KOMUTANI İSMET BEY İNÖNÜ’YE KOŞUYOR: Durumu aramızda
tartıştık. Kuva-yı Seyyare harekâtını geçici bir süre için ertelemeye ve Yunan
kuvvetlerini İnönü’de karşılamak üzere geri dönmeye karar verdik. Birliklerimizin
şimdi bulunduğu yer, İnönü mevzilerine düşmandan daha uzak. Biz dört günlük
uzaklıkta bulunuyoruz, Yunanlılar ise üç günlük uzaklıkta bulunuyorlar. Burada kalacak
olan 61.Tümen Komutanı İzzettin Bey’e, Efendi Köprüsü’nde Kuva-yı Milliye’yi
oyalamasını ve ileri harekâtını geciktirmesini bildirdim. Verdiğim emirde Karaköy
civarının vakit kazanmaya çok uygun olduğunu belirttim. Ertesi sabah, Gediz’de
bulunan Garp Cephesi kuvvetlerinin büyük bir kısmını Kütahya’ya doğru yola
çıkarttım. Daha sonra, İzzettin Bey tümeninin bir kısmı ile Kütahya’ya çekilecek ve
Çerkez Ethem’in olası saldırısına karşı İnönü mevzilerinin arkasını güvene alacaktı.
3
Ben artık İnönü mevzilerine koşuyorum, önce bir kere orduyu kurtarayım istedim.
61.TÜMEN KÜTAHYA’YA ÇEKİLİYOR
61.Tümen’in Gediz’de kalan bölümü 7 Ocak 1921 gününü orada geçirecek
ve ertesi günü Kütahya’ya çekilecekti. Daha önce Refet Bey emrine verilen
Süvari Alayı ile 8.Piyade Tümeni’nin sahra topları bu defa 61.Tümen’in emrine
verildi. Tümen Komutanı İzzettin Bey, Gediz’den çekilmenin halk üzerinde kötü
etki yaratmaması için kasaba ileri gelenlerini ve belediye yetkililerini karargâha
davet ederek çekilmenin nedenlerini anlattı. Askerlerin Gediz’den çekildiğini
Kuva-yı Seyyare’nin geç haber alması için gerekli önlemlere başvuruldu.
Kuva-yı Seyyare kuvvetleri, 8 Ocak 1921 günü sabahleyin Gediz’e taarruza
geçtiler. Kuva-yı Seyyare emrindeki topçu bataryası Gediz’in kenar
mahallelerine ateş ediyordu. Tümen komutanı hemen karşı taarruza geçti.
Kuva-yı Seyyare dayanamayarak geri çekilmeye başladı. Fakat 61.Tümen
Kuva-yı Seyyare’yi takip etmedi. Kütahya’ya geri çekilmek zorunda olan tümen
komutanı, taarruzu devam ettirmeyi gereksiz bulmuştu. Süvari Tugayı’nın bir
alayını mevzilere yerleştirerek aynı gün öğleden önce tümeni Gediz’den
Kütahya’ya doğru harekete geçirdi. Süvari Alayı da arkadan tümeni takip
1
İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.249, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.950, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
3
a.g.e, s.950
2
108
edecekti. Gediz böylece boşaltıldı ve alınan önlemler sayesinde Ethem Bey
durumu ancak 24 saat sonra haber alabildi. Gediz’in boşaltıldığını gece öğrenen
Çerkez Ethem, Gediz’e girerek oradan süratle Kütahya’ya doğru ilerlemeye
başladı. Tümenin artçısı olarak ilerleyen 14.Süvari Alayı, Kuva-yı Seyyare
kuvvetleri ile iki yerde çarpışmaya mecbur oldu. Böylelikle Kütahya’ya çekilen
1
tümene zaman kazandırdı.
Bu arada aynı gün Emet’te bulunan Doktor Fazıl Bey, Emet Müfrezesi’nin üç
yüz atlı askeriyle orduya teslim olmak istediğini bildirdi.
Gene aynı gün İsmet Bey’in Garp Cephesi birlikleri, karlı çamurlu yollarda,
yırtık çarıklı ayaklarla yaya olarak Kütahya’ya koşuyor ve vagonlara doluşarak
trenle İnönü mevzilerine ulaşıyorlardı. Bursa bölgesindeki Yunan kuvvetleri
24.Tümen’i geri atarak İnönü’ye doğru ilerlemesini sürdürdü. Ama güneydeki
Yunan Uşak grubu, her nedense Dumlupınar’a varmadan önce ilerlemesini
2
durdurdu.
ORDU İKİ ATEŞ ARASINDA, 61.TÜMEN KÜTAHYA’DA
9 Ocak 1921 günü 61.Tümen, Kuva-yı Seyyare kuvvetleriyle çarpışarak
Kütahya’ya çekilmesini sürdürdü. Bugün Yunan Bursa grubu İnönü mevzilerine
ulaşmış ve 24.Tümen’e taarruza geçmişse de burada durdurulmuştu. Albay
İsmet Bey, 61.Tümen Komutanı İzzettin Bey’den Tümenin bir alayını İnönü’ye
göndermesini istedi.
Ertesi gün 10 Ocak 1921 günü, İnönü Savaşı’nın en kanlı günüdür. Ankara
ne bulabilirse İnönü’ye göndermeye çalışmaktadır. Güneyde Dumlupınar’da bir
Yunan saldırısı olmadığından, Genelkurmay buradaki bazı birliklerin trenle ve
acele İnönü’ye yetiştirilmesi için Refet Bey’e emir verir. Ayrıca Kütahya
bölgesinde Kuva-yı Seyyare ile mücadele işi Refet Bey’in sorumluluğuna
bırakılır. Refet Bey Afyon’da bulunan 8.Tümen’i trenle Eskişehir’e doğru yola
3
çıkarırken, kendisi de süvari gruplarıyla Kütahya’ya hareket eder.
10 Ocak 1921 günü İnönü’de Yunanlılarla zorlu mücadele devam ederken,
61.Tümen Kütahya’ya yerleşti ve kenti Kuva-yı Seyyare’ye karşı korumak için
4
çeşitli önlemler alındı.
TÜRK KUVVETLERİNİN EN KRİTİK GÜNÜ: 10 Ocak 1021 günü, İsmet Bey’in ve
Garp Cephesi’nin en kritik günüdür. Türk birlikleri Yunan ve Kuva-yı Seyyare
kuvvetlerinin arasında kalmıştır. Bunlardan yalnız birinin başarılı olması halinde bile,
1
İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.46,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
2
İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.251, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002
3
a.g.e, s.252
4
a.g.e, s.252
109
Garp Cephesi kuvvetleri için kuşatılıp imha edilme tehlikesi vardır. Hele Çerkez
Ethem’in Kütahya’yı alıp süvarilerle hızla Eskişehir’e ulaşması ve İnönü’deki Ordunun
geri ile olan bağlantısının kesilmesi ihtimali, bir felaket olur ve Kuva-yı Seyyare’ye
Ankara yolu açılırdı. Ocak ayının bu karlı ve çamurlu günlerinde Türk Milli
Mücadelesi’nin kaderi, adeta bir pamuk ipliğine bağlı kalır. Ve çok hassas bir denge
üzerinde çok bunalımlı saatler geçirilir. Denilebilir ki o saatlerde Mustafa Kemal Paşa
ve cephe komutanlarının kalpleri İnönü ve Kütahya’daki savunma mevzilerinde
atmıştır. Çünkü bunlardan birinin çökmesi, bu setlerden birinin yıkılması, kuzeydeki
1
bütün Türk kuvvetlerini silip süpürecekti.
Bu arada Tümenin bir alayı İsmet Bey’in bir gün önceki emri üzerine
İnönü’ye gönderildi. Diğer biri, 159.Alay daha önce Ethem Bey’in emrinde idi ve
6 Ocak 1921 günü Altıntaş Ovası’nda ordu birliklerine sığınmıştı. Bu alayın
askerlerine Refet Bey izinli olarak memleketlerine göndermişti. Tümenin
emrinde yalnızca iki taburlu 190.Alay, bir istihkâm bölüğü, bir hücum bölüğü ve
bir topçu bölüğü kalmıştı. Bunların toplam sayısı yedi yüz kişi idi. Ayrıca iki alayı
bulunan ve beş yüz atlısı olan bir Süvari Tugayı vardı. 61.Tümen’in bu
kuvvetlerine karşılık, Çerkez Ethem’in elinde binden fazla kuvvet vardı ve
Kütahya yakınlarına, Yellice Dağı’nın güney eteklerine ulaşmışlardı. Ayrıca Parti
Pehlivan Müfrezesi Kütahya’ya üç saatlik bir uzaklıkta bulunuyordu. Emet
Müfrezesi Komutanı Doktor Fazıl Bey, her ne kadar 8 Ocak 1921 günü orduya
teslim olmak istediğini bildirdi ise de, Tavşanlı üzerinden Kütahya’ya doğru
ilerliyordu.
KUVA-YI SEYYARE KÜTAHYA’ YA TAARRUZ EDİYOR
Yarbay İzzettin Bey, Kütahya’nın çevresinde gerekli önlemleri almış, Kuva-yı
Seyyare’nin taarruzunu bekliyordu. 11 Ocak 1921 günü öğleden sonra saat üçte
Kuva-yı Seyyare kuvvetleri taarruza başladılar. Asiler her taraftan saldırıyorlar
ve Kütahya’yı ateş altında bulunduruyorlardı. Çarpışmalar devam ederken
Dumlupınar’dan yola çıkan Refet Bey, iki süvari grubu ile beraber Alayunt
İstasyonuna ulaştı. Kuva-yı Seyyare’nin baskısı gittikçe artarak devam etti ve
gecenin geç saatlerine kadar aralıksız sürdü. Bazı birlikler gece dayanamayarak
çekilmeye başlamışlardı. İzzettin Bey’in verdiği şiddetli emirler üzerine,
cephaneleri bittiği için çekilen bu birlikler, süngü hücumu ile eski mevzilerini
2
tekrar geri aldılar.
61.TÜMEN KOMUTANI YARBAY İZZETTİN BEY’İN DÜŞÜNCESİ: Kütahya’yı
savunarak elde tutmak ve İnönü’de savaşan ordumuzun gerisini emniyete almak
görevi benim tümenime verilmişti. Tümenin birliklerini dar bir cephede ve Kütahya
1
2
a.g.e, s.252
İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.47-49,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
110
çevresinde tutmaya karar verdim. Bu durumda asiler Kütahya’ya saldırır ve yakıp
yıkmak isterlerse şiddetle karşı koyup onları geri püskürteceğim. Eğer İnönü
bölgesinde Yunanlılara yardım amacıyla Eskişehir’e doğru ilerlerlerse, ben de yan ve
1
arkalarına düşüp onları tepeleyeceğim.
BİRİNCİ İNÖNÜ ZAFERİ, KÜTAHYA’DA TEHLİKE
Bu sırada İnönü’de durum Türk Ordusu lehine gelişiyordu. 11 Ocak 1921
günü ortalık aydınlandığında düşman tarafında hiçbir hareket yoktu. Öğle üzeri
durum anlaşılmıştı. İnönü mevzilerini geçemeyeceğini anlayan Yunan ordusu
Bursa istikametine çekilmiş ve Birinci İnönü Savaşı, Türk Ordusu’nun zaferi ile
sonuçlanmıştı.
Kütahya’da ise gece yarısından sonra duran çarpışmalar, 12 Ocak 1921
günü sabah saat sekizde tekrar başladı. Çarpışmalar öğleye kadar fazla bir
şiddet kazanmamıştı. Fakat öğle üzeri birden şiddetlendi. Kuva-yı Seyyare
toplarını kullanmaya başladı. 61.Tümen birliklerinin en büyük sıkıntısı cephane
azlığı idi. Biraz topçu cephanesi gelmişti. Fakat piyade mermisi çok azdı. Refet
Bey’in getirdiği süvariler çok yorulmuşlardı. Bu nedenle Alayunt’tan Parmakören
Köyü’ne getirilmişler ve orada dinleniyorlardı. Bu nedenle süvariler öğleye kadar
2
muharebeye sokulmadılar.
190.Alay’da dağılma eğilimi görülmüştü. Bu duruma, sürekli olarak
savunmada bulunmak, Kuva-yı Seyyare’nin alışılmamış savaş taktiği ve azda
olsa askerler arasında yayılan kötü propaganda neden olmuştu. Neyse ki
İzzettin Bey’in elinde 12 top vardı. Bunların bir kısmı Kütahya Kalesi’ne
yerleştirilmişti. Çetelerin de çatışmalarda en çok yıldıkları şey, topçu ateşi ile
3
süngü hücumu idi.
KUVA-YI SEYYARE’NİN SAVAŞ TAKTİĞİ: Kuva-yı Seyyare müfrezeleri, kendi
savaş taktiklerine göre birçok yerde kuvvet gösterileri yapıyorlar ve savunmada
bulunan birliklerin çeşitli istikametlere dağılmalarını sağlamaya çalışıyorlardı.
Kütahya’nın 5–8 kilometre ilerisindeki savunma cephesinin engebeli bir yöre
olmasından da yararlanıyorlardı. Kuva-yı Seyyare müfrezeleri, cephenin bir yerinden
diğerine uzaktan ateş açıyor ve hemen sonra araziden yararlanarak başka tarafa
4
geçip, cephenin en önemli noktası üzerine yükleniyorlardı.
1
a.g.e, s.48
a.g.e, s.49
3
a.g.e, s.49
4
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.957, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
2
111
Ayrıca İzzettin Bey, İnönü’deki Türk Ordusu’nun zaferini haber almıştı.
1
Askerlerin moral gücünü yükseltmek için birliklere bir duyuru yayınladı.
BİR DUYURU
61. TÜMEN BİRLİKLERİNE
Yunanlılar, 11 Ocak 1921 günü itibarı ile İnönü Cephesinden süratle geri
çekilmişler ve Garp Cephesi askerlerimiz tarafından takip ediliyorlar. 159.Alay,
Tümenimiz emrine girmek üzere Kütahya İstasyonu’na gelmektedir. Cenup Cephesi
Komutanı Albay Refet Beyefendi, kuvvetli süvarileri ile bugün Kütahya’da olacaktır.
Tümen birlikleri asileri durdurabilirse, yeni gelecek kuvvetlerle bunların büsbütün
mahvolmaları ve cezalandırılmaları kolay olacaktır. Bütün subay ve askerlerin, buna
göre azami derecede fedakârlıkta bulunarak, Vatan savunması görevini yerine
getirmelerini önemle rica ederim.
Kütahya, 12 Ocak 1921
İzzettin
2
61.Tümen Komutanı
Öğleden sonra saat 15’de Kütahya’nın bütün cephesinde çarpışmalar
şiddetlenmişti. Kütahya’nın güneyinde, Yellice Dağı’ndaki cepheye saldıran
çeteleri Ethem ve Tevfik Beyler idare ediyordu. Cephenin gerek bu kısmına ve
gerekse 190.Alay’ın beş bölükle savunduğu Yokuşbaşı-Kumarı kesimine
yüklenen asiler geçici olarak, cephenin çözülmesine neden oldular. Kuva-yı
Seyyare saldırısı üzerine, 190.Alay’ın 5.Bölüğü Kumarı’dan Kütahya Şehrine
doğru geri çekilmeye başladı. Yellice Dağı’nı savunan bu alayın 3.Bölüğü de
Beşikkaya Değirmenleri Mevzii’ni bırakarak geriye çekildi. Kütahya’nın Kuva-yı
Seyyare eline geçmesi gibi bir tehlike belirmişti. Bunun üzerine İzzettin Bey,
Kütahya Kışlası’nda bulundurduğu topçu alayını şehrin güneyine yerleştirdi.
Topçuların ateşe başlamasıyla asilerin ileri harekâtı yavaşladı. İkinci önlem
olarak İzzettin Bey emir subayı Yüzbaşı İbrahim Bey’i, çekilmekte olan
kuvvetleri durdurmak için Beşikkaya Değirmenleri Mevzii’ne gönderdi. İbrahim
Bey burada çekilmekte olan askerleri topladı ve karşı taarruzla asileri geri attı.
Fakat Kumarı’dan çekilmekte olan 5.Bölüğü durdurmak mümkün olmadı ve
1
İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.50,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
2
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.958, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
112
asiler şehre girmeye başladılar. Cephenin bu kısmı ancak yeni bir kuvvetle
tutulabilirdi. Tam bu sırada, İnönü Cephesi’nden trenle Afyon’a gönderilen
189.Alay’ın iki taburu, 12.Kolordu Komutanı Fahrettin Bey tarafından Alayunt
İstasyonu’nda indirilerek İzzettin Bey’in yardımına gönderildi. Alay Komutanı
Binbaşı Avni Bey, bu iki taburu Kütahya Kışlası’na getirdi ve İzzettin Bey’in
emrine verdi. İzzettin Bey bu askerleri hemen 190 Alay’a yardım için gönderdi.
Bu arada akşam da olmuştu. Çeteler, adetleri üzere geceyi geçirmek için
gerideki köylere, Kumarı, Aydoğdu, Göynükören’e çekildiler.
Genelkurmay Başkanlığı bir komuta değişikliği yaparak 61.Tümen’i Garp
Cephesi’nden alarak Cenup Cephesi Komutanlığı emrine verdi. Gece bu emri
Refet ve İzzettin beylere duyurdu. Bunun üzerine Refet Bey, geceden
61.Tümen emrine bir istikam bölüğü gönderdi. 13 Ocak 1921 günü güneş
doğarken çarpışmalar yeniden başladı. Kuva-yı Seyyare’den ele geçirilen birkaç
esir, çetecilerin büyük bir bölümünün istemeyerek savaştıklarını söylemişlerdi.
Bir fırsat çıksa ordu tarafına geçeceklerdi. Kuva-yı Seyyare önderleri müfreze
komutanlarını ölümle tehdit ediyorlar ve geri çekilenleri öldürüyorlardı. Ethem
Bey, müfreze komutanlarının gayretini artırmak için, Kütahya’nın malı, canı,
namusu helaldir, diye söz vermişti.
Öğle üzeri çarpışmaların şiddeti azalmasına rağmen, öğleden sonra Kuva-yı
Seyyare yeniden saldırıya başladı. Bir gün önce çarpışmalara katılan 189.Alay
askerleri bozguna uğrayarak, şehrin dışına çekildiler. Bu arada İzzettin Bey, bir
gün önce bozulup, dağılan 190.Alay’ın iki taburunu derleyip, toplayıp
189.Alay’ın yardımına gönderdi. 61.Tümen Kurmay Başkanı Yüzbaşı Asım Bey,
çekilmekte olan 189.Alay’ın yanına gelerek tabancasını çekti ve kaçanları
vururum tehdidi ile askerlerin çekilmesini önledi. Bundan sonra 189.Alay şehre
girerek daha önceki mevzilerini tekrar ele geçirdi. Arkadan 190.Alay da yetişe1
rek durum düzeldi.
BİR BELGE
61.TÜMEN KOMUTANLIĞINA
Kütahya Kalesi’nin önüne kadar çekilen 189.Alay’ı geri çevirdim. Askerlerin dağılıp
çekilmemeleri için zor kullanıyorum. 190.Alay’ı takviye olarak kullanacağım ve daha
önceki mevzileri tekrar geri alacağım.
Durumu bilgilerinize arz ederim.
Kütahya, 13 Ocak 1921
Asım
1
İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.55,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
113
61.Tümen Kurmay Başkanı
1
Ancak Kuva-yı Seyyare kuvvetlerinin Kütahya’dan atılmasının, kısıtlı
sayıdaki 61.Tümen birlikleri ile gerçekleştirilemeyeceği anlaşılmıştır. Tümen
komutanı İzzettin Bey, bu nedenle Cenup Cephesi Komutanı Refet Bey’den
takviye kuvvet göndermesini ister. Fakat Cephe Komutanı’ndan olumlu bir
2
cevap alamaz.
61.TÜMEN KOMUTANI YARDIM İSTİYOR: 61.Tümen Komutanı İzzettin Bey, artık
durumun düzeltilmesinin yeni kuvvetlere ihtiyaç gösterdiğine kanaat getirmişti.
Elindeki kuvvetlerle gerekli önlemleri alıyordu. Fakat bu kadar askerle Kütahya’nın
savunulamayacağını görerek, Refet Bey’in emrinde bulunan süvari alaylarının
harekete geçmelerini gerekli görüyordu. Bir binbaşıyı bu amaçla Alayunt’a, Refet
Bey’in yanına gönderdi. Binbaşı Cephe Komutanı’na durumu anlattı. Refet Bey,
zorunluluk karşısında 61.Tümen’in, Porsuk Çayı doğu sırtlarına çekilebileceği
talimatını verir. Bu, yeniden Kütahya’nın Çerkez Ethem’in eline geçmesi demektir.
İzzettin Bey, bu hayret edilecek cevabı aldıktan sonra savaşı kendi imkânları ile
3
sürdürmekten başka çaresinin kalmadığını anlamıştır.
KUVA-YI SEYYARE DAĞILARAK BATIYA ÇEKİLİYOR
13 Ocak 1920 günü öğleden sonra, yani Kütahya Savunması’nın üçüncü
gününde de, Kuva-yı Seyyare çeteleri, bütün güçleriyle taarruz etmelerine
rağmen, 61.Tümen’i yenememiş ve kente girememiştir. Cephe Komutanı Refet
Bey’in takviye kuvvet vermemesi, kentin savunmasını çok güçleştiriyordu.
Ancak Yüzbaşı Asım Bey’in cesurca ileriye atılarak askerlere moral vermesi ve
Kuva-yı Seyyare birlikleri içinde baş gösteren çözülme ve bıkkınlık, düzenli ordu
4
lehine bir durum yarattı.
NUTUK’TAN BİR DEĞERLENDİRME: Ethem ve kardeşleri toptan yok edilmekten
kurtulabilmişler ise, bunu da hiç sevmedikleri Refet Paşa'ya borçlu olduklarını
söylemeliyim. Refet Paşa, iki süvari tümeniyle, Dumlupınar'ın on kilometre kadar
doğusunda Küçükköy'de bulunuyordu. Kütahya'da bulunan 61'inci Tümen'e, batıdan
taarruz eden Ethem kuvvetlerini derhal yenmek ve yok etmek üzere hareketi
emrolundu. Refet Paşa, kendi süvarileriyle Ethem kuvvetlerinin yan ve arkasına
gidecekti. Bulunduğu yerden kuzeye, Kütahya'ya bakılacak olursa, bu görevin tabii bir
1
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.960, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.55,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
3
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.961, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
4
a.g.e., s.962
2
114
yürüyüşle ve pek etkili bir şekilde yapılabileceği meydandaydı. Hâlbuki Refet Paşa,
gereken yere gitmemiş. Bunun aksi tarafına, Kütahya'nın batısına değil, doğusuna
Alayunt'a gitmiş. Süvari kuvvetleri, 12 Ocak 1921 günü öğleye doğru Alayunt
bölgesine ulaştı. Refet Paşa, İzzettin Paşa ile görüşmek üzere Kütahya'ya gitti.
İzzettin Paşa, süvari tümenlerinin Kütahya güneyinden, Yellice dağı batısından,
tamamen süvariden ibaret olan Ethem kuvvetlerinin gerilerine gönderilmesini teklif
etmiş. Refet Paşa, iki tarafın savaş durumu hakkında tam bir bilgisi olmadığını ileri
sürerek, böyle bir harekete yanaşmamış. Refet Paşa, İzzettin Paşa kuvvetleri,
doğuya, Porsuk suyu gerisine çekilme durumu ile karşılaşırsa, süvarileriyle Kütahya
ovasından asilerin yan ve gerilerine taarruzu düşünüyormuş. Atlı asilerin
hayvanlarından inip piyade tümenimiz karşısında yaya olarak savaştığı en zayıf
durumunda bile üzerine yürümekte kararsızlığa düşen komutanın, piyade tümenimiz
yenilmiş olarak geri çekilirken atları üzerinde bulunacak, manevî güçleri yükselmiş
asilerin, hangi yanına ve nasıl taarruz etmeyi düşündüğü, gerçekten her asker için
üzerinde durup düşünülecek bir meseledir. Böyle şey olamaz! Bu düşman süvarisi, geri
çekilmeye mecbur ettiği piyadeyi bırakıp Refet Paşa süvarileri üzerine atılmayacak
mıydı? Efendiler, savaş alanına, top ve tüfek sesine gelen kuvvetin, bir tek tüfek
atmadan, savaşmakta olan kendinden bir kuvvetin yenilmesini beklemesi ve ondan
sonra iş görebileceğini sanması, yalnız asker olanların değil, en sade görüşlü
insanların bile akla yatkın bulacağı bir düşünce değildir. Görev ve fedakârlık, savaşan
birliklerin yenilmeden, çekilmeden başarısını sağlamaya çalışmakla yerine getirilir.
Arkadaşı savaşırken ve yardıma muhtaç iken, seyirci kalmış olan komutanlar,
arkadaşının yenilgisine şahit olabilirlerse de tarihin amansız tenkit ve
suçlamalarından asla kurtulamazlar. İzzettin Paşa, 11 Ocak 1921 öğlesinden 13 Ocak
gece yarısına kadar devam eden şiddetli ve kritik çarpışmalar sırasında, süvari
gruplarının da taarruza katılması zamanının geldiğini Genelkurmay Başkanlığı'na
bildirmişti. Refet Paşa, Güney Cephesi'nden getirtmekte olduğu 8'inci Tümen
yetişebildiği takdirde, 14 Ocakta taarruza geçmek niyetinde olduğunu, birliklerine
bildiriyordu. İzzettin Paşa, 11, 12, 13 Ocak günlerinde yalnız başına düşmanla
savaştıktan sonra, akşam gün batarken yaptığı bir karşı taarruzla asileri yenerek
kaçmaya mecbur etti. Refet Paşa, muharebeye seyirci kalmak suretiyle büyük bir
fırsatı kaçırdı; Ethem'i ve kuvvetlerinin geri çekilmesine elverişli bir durum yarattı.
14'üncü günü emri altında bulunan bütün süvari kuvvetlerini Süvari Tümen
Komutanlarından Derviş Bey'in emrine vererek, onu, Ethem'in takibi ile
görevlendirdi. Derviş Bey, Afşar'da, özellikle Gediz'de Ethem kuvvetlerinin
gerilerine doğru, geceleri de yürümek suretiyle indirdiği korkunç darbelerle Ethem,
Tevfik ve Reşit kardeşleri sersem etti. Kuvvetlerinin toplanmasına zaman bırakmadı.
Derviş Bey, Ethem ve kardeşlerini 14 Ocaktan 22 Ocağa kadar dokuz gün nefes
aldırmaksızın durmadan takip etmiştir. Sonunda, bütün Ethem kuvvetleri esir
115
edilmiş; yalnız Ethem, Tevfik ve Reşit kardeşler yine bir görev almak üzere düşman
1
ordugâhına kaçabilmişlerdir.
Kuva-yı Seyyare akşama kadar hiçbir başarı elde edememiş ve bütün
ümitlerini yitirerek gece Gediz istikametine doğru çekilmeye başlamıştır. Aynı
gece, İnönü Cephesi’nde bulunan 8.Piyade Tümeni trenle Kütahya’ya
ulaşmıştır. Cephe Komutanı Refet Bey, İzzettin Bey’e, sabahleyin Kuva-yı
2
Seyyare üzerine taarruz etmesi emrini vermiştir.
BİR BELGE
61.TÜMEN KOMUTANLIĞINA
Bu gece 8.Tümen’in alayları yetişir yetişmez, yarın taarruza geçmek
niyetindeyim. Buna hazırlıklı olmak üzere 1.Süvari Tugayı’nın iki sahra topunu Ağaç
Köy’e gönderilmesini ve orada mevzie sokulmasını rica ederim.
Alayunt, 13 Ocak 1921
Refet
Cenup Cephesi Komutanı
3
14 Ocak 1921 günü sabahleyin 8. ve 61.Tümen birlikleri, Kumarı üzerinden
Gediz’e doğru Kuva-yı Seyyare’yi takip ve kovalamaya başladılar. Bugünkü
takip hareketi irtibatsız ve dağınık bir şekilde gerçekleşti. Cephe Komutanı’nın
tümen komutanları ile ve Ankara’da Genel Kurmay Başkanlığı ile haberleşmesi
kesikti. Ankara’da Fevzi Paşa, ancak 61. Tümen Komutanı ile haberleşebili4
yordu.
BİR TELGRAF
61.TÜMEN KOMUTANLIĞINA
Cenup Cephesi Komutanı Refet Bey’in 8.Tümeni nerededir? Süvarilerle bugün
harekete geçmiş midir? Genel harekât için ne emirler vermiştir? 15.01.1921 günü
yapılacak harekât bugünden planlanmış mıdır? Asilerden sığınacak olanlar için ne
düşünülmüştür? En kısa süre içinde bildirilmesini rica ederim.
Ankara, 14 Ocak 1921
Fevzi
1
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.468, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.961-962, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
3
a.g.e, s.962
4
a.g.e, s.962
2
116
Genelkurmay Başkanı
1
BİR TELGRAF
GENELKURMAY BAŞKANLIĞINA
Refet Bey, 1.Süvari Tugayı ile Ağaç Köy sırtlarında bulunduğunu bildirmişti. Daha
sonra kendisinin oradan Porsuk üzerinden ileriye hareket ettiği ve Porsuk
Köprüsü’nde bıraktığı bir haberleşme müfrezesi ile haberleşebileceğimizi bildirmişti.
Ama bu gece nerede kaldığını bilmiyorum. Yarın ne yapılacağı konusunda henüz bir
bilgi alamadım. Asilerden sığınacak olanlar için ne yapılacağı konusunda kendisinden
bir emir almadım. Durumu bilgilerinize arz ederim.
Kütahya, 14 Ocak 1921
İzzettin
2
61.Tümen Komutanı
TBMM’ DE, ASKERLERE YARDIM EDEN KÜTAHYALI KADINLAR İÇİN BİLDİRİ :
BAŞKAN (Hasan Fehmi Bey): Muharebe sırasında, kutsal hizmetleri yerine getiren
Kütahya hanımları hakkında, Kütahya Milletvekili Cemil Bey’in bildirisi okunacak.
KÂTİP ÜYE (Feyyaz Ali Bey): “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’na;
Kahraman askerlerimizin korkusuzca taarruzları ve bundan da vahimi, Kütahya
civarından kötü durumda iken sürülüp ve uzaklaştırıldıkları esnada, anne şefkati ile
ve cesurca yaralı askerlerin yaralarını sarmak ve kahraman askerlerimize teker
teker çeşitli yardımlarda bulunmak gibi, Kütahya kadınlarının pek büyük kutsal
görevler yaptıklarını ve gayret gösterdiklerini, onur duyarak ve sevinerek haber
aldım. Osmanlı Dünyası’nın diğer yarısını teşkil eden, daima gözle görülen, merhametli
ve gönül alan hayatını, şefkat sahibi özelliklerini, bir kat daha ispatlayan Kütahya
kadınlığının hamiyetli davranışını, Allah’ın rızası için ve muhterem arkadaşların
haberdar olması ve bu suretle Yüce Meclisin duyup öğrenmesi ve takdirinden mahrum
kalmamaları düşüncesiyle sizlere sunma girişimde bulundum. Amacım sadece bilgi
vermekten ibarettir efendim. Kütahya Mebusu Cemil.”
HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Teşekkür ederiz. Bütün kadınlık âlemine. Bu
3
fedakârlığı Dünya Savaşı’nda da gösterdiler.
Cenup Cephesi Komutanı Albay Refet Bey, süvari birlikleri ile hızlı hareket
ediyordu. Bu nedenle haberleşme sağlanamıyordu. Gediz istikametinde Kuva1
a.g.e, s.963
a.g.e, s.963
3
TBMM 1.Dönem Zabıt Ceridesi (31 Ocak 1921), c.7, s.439, http://www.tbmm.gov.tr
2
117
yı Seyyare’yi kovalıyordu. Bu sırada Ethem Bey’in emrinde bulunan 159.Alay’ın
190 kişilik kuvveti, ordu birliklerine teslim olur. 16 Ocak 1921 günü Refet Bey’in
süvarileri Gediz’e girerler. Süvarilerin büyük bir bölümü Gediz’de kalmayıp,
Emet’e doğru ilerler. Bolşevik Tabur Komutanı İsmail Hakkı, Kütahya’da düzenli
orduya sığınır. 5 subay ve 261 erden oluşan taburunu dağıtmış ve herkesi
1
memleketlerine yollamıştır.
Emet Müfrezesi Komutanı Doktor Fazıl Bey, Demirciören Köyü’nden teslim
olacağını bildiren bir haber gönderdi. Kendisini teslim almak üzere köye bir
müfreze gönderilmişse de, Doktor Fazıl’ın Yoncalı’ya gittiği öğrenilmiştir.
Yoncalı’ya giden müfreze Doktor Fazıl Bey’in Tavşanlı üzerinden Emet’te doğru
2
gittiğini öğrendi ve takipten vazgeçti.
17 Ocak 1921 günü 200 kadar çeteci yakalanır veya teslim olur. Simav’a
girilir. Ethem Bey elinde tutabildiği kuvvetlerle Demirci’ye gider. 18 Ocak 1921
günü Kuva-yı Seyyare askerlerinden bazıları Demirci Kaymakamı İbrahim Hakkı
Bey’e başvurarak teslim olurlar. Kaymakam tarafından bu askerler güvenilir
3
yerlerde Ethem Bey’e fark ettirilmeden saklanırlar.
ÇERKEZ ETHEM BEY DEMİRCİ’DE: Çerkez Ethem Demirci’ye girince, Kaymakam
İbrahim Hakkı Bey, zor kullanmasını önlemek amacıyla Kuva-yı Seyyare’ye yiyecek
verdi, yatacakları yerler gösterdi. Gece Ethem, Reşit, Demirci Kaymakamı, Jandarma
Komutanı ve Kuva-yı Seyyare’nin bazı komutanları bir odada toplandılar. Ethem
düşüncelidir. Parti Pehlivan’ın kendisini izlemeyeceğinden korkmakta, ordu
4
hücumlarının şiddetinden yakınmaktadır. Toplantı uzun sürmemiştir.
ÇERKEZ ETHEM YUNANLILARA SIĞINIYOR
1. Süvari Grup Komutanı Binbaşı Derviş Bey, Ethem Bey’e bir mektup
yazarak daha fazla kan dökülmemesini, Yunanlılara sığınmak gibi kötü bir
duruma düşmemesini ve teslim olmasını ister. Olumlu bir cevap alamaz. Aksine
Derviş Bey’in ordudan istifa ederek Kuva-yı Seyyare’ye katıldığını etrafa yayar.
Ayrıca Parti Pehlivan’ın Demirci’ye geldiğini yayarak, askerlerinin moralini
yükseltmeye çalışır. Ethem Bey gece yarısından sonra Demirci’den ayrılarak
Gördes’e hareket emri verir. Beraberinde Kaymakam İbrahim Hakkı Bey’i de
götürmek ister, ancak Kaymakam saklanarak, kendisini kurtarır. Bu sırada
Ethem Bey’in yanında bulunan ağabeyi Reşit Bey, İltica koşullarını konuşmak
için Yunan Generali Manetta ile buluşmak üzere Uşak’a gider.
1
İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.254, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002
2
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.963-264, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
Zeki Sarıhan, Çerkez Ethem’in İhaneti, s.77, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998
4
a.g.e, s.77
3
118
Süvariler 19 Ocak 1921 günü Ethem Bey’in boşalttığı Demirci’ye girerler.
Ordu birlikleri, Ethem Bey ile birlikte Gördes’e gitmeyen Kuva-yı Seyyare’nin
kalan son askerlerini teslim almışlardır. Kuva-yı Seyyare’nin Osmancık Alayı
perişan bir halde Demirci’ye gelmişse de kalamadan çekilip gitmiştir. Öğleye
doğru, ordunun yedi kişilik süvari keşif kolu, 1.Süvari Grubu ve 8.Tümen’de
görevli subaylar, Yarbay Derviş Bey ve Cenup Cephesi Komutanı Albay Refet
Bey Demirci’ye gelmişlerdir. Refet Bey, Ethem Bey’e bir mektup daha
yazılmasını ister. Derviş Bey, Ethem Bey’in teslim olmasını isteyen bir mektubu
1
Gördes’e gönderir.
BİR MEKTUP
BİRİNCİ KUVA-YI SEYYARE KOMUTANI ETHEM BEY’E
Tarihe kazandırdığınız büyük bir ün’ün lekelenmemesi fırsatını sağlamanızı
herkes gibi ben de çok istediğimden ve buna çalıştığımdan, devam eden askeri
harekâtın bugün buna uygun bir şekilde idaresine çalıştım. Tevfik Beyefendi ile
birlikte Simav’a teşrif buyurmanızı rica eder ve şimdi uygun cevabınızı beklerim.
Demirci, 19 Ocak 1921
Derviş
1.Süvari Grubu Komutanı 2
Ethem Bey’in bu mektuba vermiş olduğu cevap Derviş Bey’in eline
geçmemiştir. 20 Ocak 1921 günü Doktor Fazıl 80 kişilik Emet Müfrezesi ile
orduya teslim olur. Aynı gün Derviş Bey bir mektup daha yazıp cevap
3
alamadığını ve cevabın tekrar gönderilmesini ister.
BİR MEKTUP
BİRİNCİ KUVA-YI SEYYARE KOMUTANI ETHEM BEY’E
Şu çaresiz milletin esenliği konusunda, daha önceki yararlı çalışmalarınıza devam
etmek ve aradaki anlaşmazlığın giderilmesini sağlamak üzere, Yunan işgali altında
bulunan Balıkesir ve Biga bölgesine giderek orada çalışmanın mümkün olabileceğini ve
bu halde birlikte çalışmamıza yeniden başlamış olacağımızdan gereken yardımın
sağlanması için çaba harcayacağımı arz ederim.
Kabul ettiğiniz takdirde, yanınızda götüremeyeceğiniz ağır silah ve cephanenin
Yunanlıların eline geçmemesi için Gördes’te bırakmanızı ve cevabınızı en geç iki güne
kadar bildirmenizi rica ederim.
1
a.g.e, s.77
a.g.e, s.78
3
a.g.e, s.78
2
119
Demirci, 20 Ocak 1921
Derviş
1
1.Süvari Grubu Komutanı
Bu mektuba, Ethem Bey’in adamlarından Yusuf cevap getirmiştir. Bu
cevapta Çerkez Ethem, hükümete teslim olmayı esasta kabul ettiğini, kesin
cevabını, kardeşi Tevfik Bey’in görüşünü aldıktan sonra bildireceğini yazmıştır.
Ancak Tevfik Bey Yunanlılarla görüşmeye gitmişti ve ertesi akşam yani iki gün
sonra 22 Ocak 1921 günü dönecekti. Bu sırada da Yunanlılarla teslim
tutanağını imzalamış bulunuyordu.
21 Ocak 1921 günü Derviş Bey’in 1.Süvari Grubu Gördes’e hareket eder. 22
Ocak 1921 günü kalan az sayıdaki Kuva-yı Seyyare askerleri Gördes’te
direnme imkânı bulamayarak, Yunan ileri karakolları yakınında bulunan Kayacık
Bucağı’na çekilirler. Komutanları arasında düşmana teslim olup, olmama
konusunda hararetli tartışmalar olur. Parti Pehlivan ve Halil Efe kesinlikle
düşmana teslim olmayacaklarını bildirerek, top ve makineli tüfekleri orduya
gönderirler. Ordu birlikleri, 23 Ocak 1921 günü teslim olan Kuva-yı Seyyare
subay ve erleri ile birlikte Demirci’ye, 24 Ocak 1921 günü de Simav’a geri
2
dönerler.
PARTİ PEHLİVAN YURT SAVUNMASINA DEVAM EDİYOR: Parti Pehlivan, Ethem
ve kardeşlerinin Yunanlılarla işbirliği ve girişimlerinden habersiz bulunuyordu. 33
kişilik kuvvetiyle Kayacık Köyü’nde kalmıştı. Daha sonra Demirci Kaymakamı İbrahim
Ethem Bey’in komutanlığında kurulan ve Yunan işgali altındaki yerlerde faaliyet
gösteren akıncı birliklerinde çalıştı. Cahil, sade, fakat yılmaz, imanlı bir adam olan
Parti Pehlivan, İbrahim Hakkı Bey’e cahilliği ve olayların içyüzünü bilmeyişi yüzünden
ordu ve hükümete karşı büyük bir suç işlediğini, sonuçta durumu kavrayarak
Ethem’den ayrıldığını, topları ve makineli tüfekleri düşmana teslim etmeyerek orduya
gönderdiğini, böylelikle orduya büyük hizmetler yapmış ise de önceki suçunun
büyüklüğünden affedileceğini sanmadığını, onun için Gördes’ten içerilere girmekten
çekindiğini, kendisine görev verilirse de memnuniyetle yapabileceğini söylemiştir.
Bunun üzerine İbrahim Ethem Bey, Parti Pehlivan’dan yararlanmayı Garp Cephesi’ne
teklif etmiş, bu teklifi kabul edilerek hükümet emrinde seyyar jandarma kuvveti
kurması ve düşman içerlerine akınlar yapması istenmiş, onunla birlikte hükümet
emrine giren Halil Efe’ye de asker yardımı yapılarak ellişer askerli iki akıncı
3
müfrezesi kurulmuştur.
1
a.g.e, s.78
a.g.e, s.78-80
3
a.g.e, s.80-81
2
120
Çerkez Ethem Bey ve ağabeyi Tevfik Bey yanlarındaki birkaç kişi ile birlikte
bulundukları Eskimanyas Köyü’nden çıkarak hemen yakındaki Yörük Köyü’nde
Yunanlılara teslim olurlar. Bu sırada ağabeyi Reşit Bey’de Uşak’ta bulunuyor ve
1
teslim koşullarını görüşüyordu.
KUVA-YI MİLLİYE TARİHTEKİ ŞEREFLİ YERİNİ ALIYOR
15 Mayıs 1919 günü başlayan Yunan işgaline karşı ilk milli direniş, Kuva-yı
Milliye genel adı ile anılan, çete kuruluşlarından olmuştur. Kuva-yı Milliye
kavramı iki yönden ele alınır. Bunlardan biri teşkilatlanma özelliğidir. Bu özellik
çeşitli gelişmeler sonunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti şeklini alır.
İkinci özellik ise bir halk direnişidir. Bu direniş, çeşitli saldırılar, can ve yurt
tehlikeleri karşısında Halk’ın kendi içinde beliren bir savunma çabasıdır. Bu
çaba, yerel ve bölgesel direnişler şeklinde Yunan işgali ile başlamış, 1921 yılı
başına kadar sürmüştür.
Kuva-yı Milliye elbette ki ordu demek değildir. Orduda asker vardır. Asker
gelenekleri, yerleşmiş kurallarıyla, belli bir düzen içinde, kendi iradesine bağlı
olmayan zorunlu görevleri yapar. Bu kurulu düzen ordudur. Kuva-yı Milliye’de
ise ben’lik duyguları daha üstündür. Kişisel davranışlar, şöhret kaygıları, giyim2
kuşam, gösteriş, sivrilmek vb itici ruh halleri baskındır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Atatürk, Kuva-yı Milliye
hareketini o günlerin koşulları içinde değerlendirmiş ve bu hareketten ölçülü
biçimde yararlanmasını bilmiştir. Ancak çeteciliğin daima dışında kalmıştır.
Olayların ortaya attığı yerel direnişleri elbette ki izlemiş ve bunları gereği kadar
değerlendirmiştir. Ama o bir an önce düzenli orduya geçmek ve onu
kuvvetlendirmek istemiştir.
Olayların akışı, onun düşündüğü ve istediği biçimde gerçekleşmiştir. Yunan
işgalinin yavaşlatılmasında, iç isyanların bastırılmasında elbette ki Kuva-yı
Milliye inkâr edilemeyecek başarılar ortaya koymuştur. Ancak bu başarı bundan
sonraki direniş için yeterli olamayacaktı. Düzenli ve güçlü Yunan Ordusu’na
karşı, bir o kadar daha düzenli ve güçlü Türk Ordusu’na ihtiyaç vardı.
İşte bunun için, o zamanki adı Kütahya Livası olan bu yurt parçasında,
Kuva-yı Milliye’nin son temsilcisi olan Kuva-yı Seyyare’nin sonu gerçekleştirildi.
Daha önceden ordu içine alınan ve Kuva-yı Seyyare’nin tasfiyesinden sonra
orduya katılan Kuva-yı Milliye müfrezelerinden, bir süre daha yararlanılmıştır.
Sakarya Savaşı’ndan sonra bu müfrezeler ordu içinde, düzenli ordu birliklerine
dönüştürülmüştür. Bu milli örgüt ve bir düşünce tarzı olan çetecilik, tarihin şerefli
sayfaları içinde yerini almıştır.
1
2
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5309, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, c.2, s.142, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2005
121
5. BÖLÜM: YUNAN ORDUSU’ NUN İLERLEYİŞİ
İKİNCİ İNÖNÜ SAVAŞI’NDAN ÖNCEKİ DURUM
T.B.M.M. Ordusu, İnönü’de Yunanlıları ve Kütahya’da asileri yenmiş ve ilk
defa iki zaferi birden kazanmıştı. Yunanlıların 15 Mayıs 1919 günü İzmir’e ayak
bastıklarından itibaren Birinci İnönü Zaferi’ne kadar iki yıllık bir zaman diliminde,
Kuva-yı Milliye ile Ordu birlikleri yan yana savaşmışlardı. Ancak Ordu önemli bir
varlık gösterememişti. Çünkü henüz daha hazır değildi. İç ayaklanmaların
bastırılmasında Kuva-yı Milliye’nin gösterdiği başarı, Orduyu ve subayları
itibardan düşürdü. İnönü’de Ordu ilk defa, yanında Kuva-yı Milliye olmadan ve
komuta aksaklıklarına rağmen çok iyi savaştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ nin
yeni kurulmakta olan Ordusu itibar kazandı.
61.TÜMEN KOMUTANI İZZETTİN BEY’İN DEĞERLENDİRMESİ: Küçük Asya
Yunan Ordusu Başkomutanı Papulas’ın “Askeri gezinti ve gurur verici bir geri
çekilme.” dediği Birinci İnönü Muharebesi zaferimizle sonuçlanmıştı. Bu zafer iki
sonuç vermiştir. Birincisi Yunanlılara o zamana kadar görmedikleri askeri bir güç
gösterdik. Bu savaşa kadar Yunanlılar, askeri teşkilatımızın yetersizliğinden
kaynaklanan ve cephelerimizin esasını milis ve yerel güçler oluşturduğundan dolayı,
başarılara çok kolay ulaşıyorlardı. Bursa ve Uşak’ın doğusuna kadar zorluklarla
karşılaşmadan
ilerlemişlerdi.
Kuva-yı
Milliye’nin
bütün
gayretleri
ve
vatanseverlikleriyle beraber, askeri bir disiplin ve dayanıklılık gösteremiyordu. Yunan
Ordusu gerilerinde bir vur kaç savaşı yapamıyordu. Bunun başlıca sebebi de,
Yunanlıların istila ettikleri yerlerde İstanbul Hükümeti’nin siyaseti ve fetvaları doğal
olarak milli heyecanı söndürüyordu. Yunanlılar gerilerinden taciz görmeden
ilerliyorlardı. Milli bir amaç ortaya çıkmış ve olgunlaşmış değildi. İşte böyle kolaylıkla
ilerleyen Yunanlılar, ilk defa İnönü’de düzenli Türk kuvvetlerinin direnişiyle
1
karşılaşarak geri çekilmişlerdir.
Kuva-yı Seyyare’ye karşı büyük başarılar elde eden ve dağılmasına neden
olan İzzettin Bey komutasındaki 61.Tümen, Ocak ayının son günlerinde
Kütahya’dan Eskişehir’e nakledilmişti. Yalnızca bu tümene bağlı 174.Alay,
Simav’ın Karacahisar Köyü’nde kaldı. Kütahya’nın batı kesimi, Gediz ve Simav
dolayları çok engebeli bir arazi yapısına sahip olduğundan, olası bir Yunan
taarruzu için tercih edilecek bir yer değildi. Bu nedenle Garp Cephesi birlikleri
daha çok Bursa ve Uşak yörelerine kaydırıldı.
Yunan Ordusu’nun teşkilatı, gerek sayı ve gerekse silah gücü bakımından
kuvvetliydi. Onların bir piyade alayı, Türk Ordusu’nun bir tümen gücüne eşitti.
1
İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.75-76,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
122
Teçhizat ve elbiseler kusursuz, bol miktarda ve mükemmeldi. Türk askerlerinin
pantolonları köylü pantolonu, ceketleri asker ceketiydi. Türk Ordusu’nda okuryazar oranı % 10 idi. Yunan Ordusu’nda ise bu oran % 50 den fazla idi. Yunan
gazetelerini okuyarak milli heyecanlarını pekiştiriyorlardı. Eğitim ve öğretimleri
1
çok iyiydi.
1921 Yılı’nın şubat ve mart ayları sakin geçti. Türk Ordusu geçen zaman
içinde gerek sayı ve gerekse nitelik yönünden Yunan Ordusu ile savaşabilecek
bir duruma getiriliyordu. Kuva-yı Milliye birlikleri devamlı olarak düzenli ordu
içinde eritiliyor veya askeri örgüte katılıyordu. Bir yandan asker almaya devam
edilmekte ve bir yandan da yeni birlikler kurulmaktaydı. Eğitime, eksiklikleri
giderme gayretlerine, yiyecek ve cephane ikmalini düzene koyma işlerine ara
vermeksizin çalışılıyordu.
Yunan Ordusu, kuzeyde Bursa Grubu, güneyde ise Uşak Grubu olarak
konuşlanmıştı. Bursa Grubu daha kuvvetliydi. Çünkü düşmanın Eskişehir ve
Ankara’ya ulaşılması için, kuzeyden saldırması daha uygundu. Uşak Grubunda
daha az kuvvet vardı. Türk Ordusu da bu duruma uygun olarak konuşlanmıştı.
Kuvvetlerin çoğu Yunan asıl taarruzunu karşılayacak şekilde kuzeyde, daha az
kuvvet de güneyde bulunduruldu. Kuzeydeki savunma, daha önce de olduğu
gibi İsmet Paşa’nın komutasındaki Garp Cephesi’nin sorumluluğunda, güney
savunması da Refet Paşa’nın komutasındaki Cenup Cephesi sorumluluğunda
2
olacaktı. Orta bölgede, Kütahya civarında da ihtiyat (yedek) kuvvetler
bulundurulacak ve gerektiğinde Alayunt ve Çöğürler istasyonlarından demiryolu
kullanılarak bu kuvvetler kuzeye veya güneye kaydırılacaktı.
Bu sırada Londra Konferansı düzenlendi. Bu konferansa, Osmanlı Padişah
Hükümeti’nin yanı sıra TBMM Hükümeti de davet edildi. TBMM barış önerilerini
kabul etmeyince, Londra Konferansı sona erdi. Bu arada Yunan Ordusu’nda da
hazırlıklar son hızıyla sürüyordu. Elde edilen bilgiler, Yunanlıların mart ayı
sonlarına doğru Kütahya ve Eskişehir’e doğru taarruz edecekleri doğrultu3
sundaydı.
CEPHE EMRİ
YUNAN ORDUSU ASKERLERİ
Asker! Türklere taarruz edeceğiz. Bunlar, Yunan İyonyası’na ayak bastığımız 15
Mayıs 1919 gününden beri yenip kovaladığımız düşmandır. Hızımız karşısında
kaçıyorlar. Zulmün son kalıntılarını yok edip Yunan Uygarlığı’nın kurucuları olunuz.
1
a.g.e, s.75-80
Birinci İnönü Savaşı’ndan sonra Albay İsmet Bey ve Albay Refet Bey, paşalığa terfi
ettirilmişlerdi.
3
İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.352-355, Kastaş Yayınevi, İstanbul,
2002
2
123
Asker! Böyle insanların komutanı olduğum için iftihar ediyorum. Sizi yeni bir zafere
çağırıyorum.
22 Mart 1921, Bursa
Papulas
Küçük Asya Ordusu Başkomutanı
1
YUNAN TAARRUZU BAŞLIYOR
Yunan kuvvetleri 23 Mart 1921 günü sabahı, Bursa ve ondan üç yüz
kilometre güneydeki Uşak’tan aynı saatte doğuya, Anadolu içlerine doğru
ilerlemeye başladılar. İki bölgede de hava hafif yağmurlu ve soğuktu. Türk
askerleri, kuzeyde İnönü ve güneyde Dumlupınar mevzilerinde bulabildikleri
sapı kırık kazma ve küreklerle siperlerini kazmış, silahlarını yerleştirmiş,
hazırlıklarını bitirmişlerdi. İki buçuk ay önceki 1.İnönü Savaşı’ndaki o telaş,
mevziiye bir an önce yetişmek için o koşuşturmalardan şimdi eser yoktu.
Yunan Bursa Grubu, harekete geçtiği ilk gün, Türk süvarilerini geriye atarak
Yenişehir’i ve İnegöl’ü ele geçirdi. Güneydeki Uşak Grubu da Türk örtme
kuvvetlerini atarak Dumlupınar mevzilerine ilerledi.
Harekâtın ikinci gününde, bütün gözler İnönü Cephesi’nde iken, beklenmedik
bir şey oldu ve Yunanlılar Dumlupınar mevzilerini zorlamaya başladı. Yunan
1.Kolordusu, akşama doğru cepheyi yaracak bir durum aldı. Dumlupınar
mevzilerini savunan 12.Türk Kolordusu, ağır hücumlar karşısında cephenin bazı
kesimlerini kaybetmiş ve savunmanın bütünlüğü bozulmuştu. Kolordu Komutanı
Albay Fahrettin Bey, kolordusunun kuşatılmasını önlemek için 24 Mart 1921
günü gecesi yirmi kilometre gerideki bir mevziiye çekilmeye karar verdi. Bu
kadar ümit bağlanan Dumlupınar mevzileri, harekâtın daha ikinci gününde elden
çıktı. 25 Mart 1921 günü 12.Kolordu, çekildiği bu hatta da tutunamadı ve Cenup
2
Cephesi Komutanı Refet Paşa’nın emri ile daha doğudaki bir hatta çekildi.
26 ve 27 Mart günleri Yunan birliklerinin ilerleyişi ve Türk birliklerinin geri
çekilmesi devam etti. Refet Paşa, Cenup Cephesi birliklerini ikiye ayırdı. 8. ve
23. piyade tümenleri ile 2.Piyade Tümeni’ni kendi komutası altında Altıntaş’a
çekti. Yunan kuvvetleri, Altıntaş yönüne değil, Afyonkarahisar’a doğru geri
çekilmekte olan Fahrettin Bey’in 12.Kolordusu’nu takip ederek ilerledi ve 27
Mart 1921 günü akşamüzeri Afyonkarahisar’ı işgal etti. Fahrettin Bey de
1
2
a.g.e, s.360-361
a.g.e, s.353-362
124
birliklerini Afyonkarahisar’ın doğusuna çekerek Çay, Bolvadin hattında yeni bir
1
cephe oluşturdu.
Eskişehir-Afyonkarahisar hattını ele geçirmek üzere hareket eden Yunan
Ordusu, böylece hedeflerinden birine ulaşmış oluyordu. Türk Genelkurmayı ise
Afyonkarahisar’ın işgaline fazla önem vermiyordu. Çünkü stratejik değeri daha
fazla olan Eskişehir’i elden çıkartmamak için önce İnönü’de Yunanlıları
yenmeyi, sonra da Afyonkarahisar’a yönelerek ikinci zaferi burada sağlamayı
2
düşünüyordu.
NUTUK’A GÖRE YUNAN GENELKORMAYI’NIN STRATEJİK HATASI: Yunan Ordusu’nun uyguladığı genel taarruz planında çok göze çarpan bir hatayı işaret etmek
isterim. Yunan Ordusu Uşak Grubu’nun Dumlupınar’dan sonra, Eskişehir genel
doğrultusunda yürümesi gerekirdi. Düşmanın Afyonkarahisar üzerinden Konya
doğrultusuna yönelmesi, asıl kesin sonuç alanından kuvvetlerini uzaklaştırarak onları
tehlikeli bir durumda bırakmıştır. İnönü’de başarı bizde kaldıktan sonra, bu
kuvvetlerin kendilerini tehlikeden kurtarmak için bir an önce ve ivedilikle geri
3
çekilmeyi sağlamaktan başka bir şey düşünmeyeceklerine şüphe yoktu.
İNÖNÜ’DE İKİNCİ ZAFER
26 Mart 1921 günü akşamı İsmet Paşa, İnönü mevzileri önlerine gelmiş olan
Yunan kuvvetlerine karşı taarruz emri verdi. Fakat ertesi sabah daha Türk
kuvvetleri taarruza geçmeden bütün cephede Yunan saldırısı başladı. Yunan
taarruzları Türk savunması karşısında gelişme gösterememiş ve öğleden sonra
durmuştur. Bundan sonra saat 16.00’da Türk taarruzu başladı. Üç tümene yakın
bir kuvvetle sağ kanattan yapılan bu Türk taarruzu da, sert Yunan direnişiyle
karşılaşarak fazla ilerleyemedi.
27/28 Mart 1921 gecesi çok soğuktu ve herkes yarasını sarmakta, ertesi
güne hazırlanmaktaydı. Kütahya’daki 1.Süvari Tümeni hızlı bir yürüyüşle dün
savaş alanına yetişmişti. Yarbay Nazım Bey komutasındaki 4.Piyade Tümeni de
4
Kütahya’dan üç tren katarıyla gelmişti.
28 Mart 1921 sabahı saat 06.15’te Yunan kuvvetleri piyade ateşine
başladılar. Bu ateş yarım saat kadar devam etti. Daha sonra cephe boyunca
ilerlemeye başladılar. Metristepe’ye doğru ilerleyen Yunanlılar, saat 15.00’te
taarruza başladılar. Şiddetli bir muharebe başladı. Yunan uçakları çok alçaktan
uçarak makineli tüfekleriyle taarruza katıldılar. Saat 18.15’te Metristepe’deki
1
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.498-499, Bil Yayıncılık, Ankara,1993
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.499, Bil Yayıncılık, Ankara,1993
3
a.g.e, s.499
4
İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.362-363, Kastaş Yayınevi, İstanbul,
2002
2
125
Türk birlikleri düzensiz bir halde çekilmeye başladılar. Tepe Yunanlıların eline
1
geçti.
Cephenin sağ kanadı çökmüş sayılabilirdi. Birlikler mevzilerde tutunmakta
zorluk çekiyorlardı. Kanlısırt ve Metristepe’nin Yunanlıların eline geçmesiyle,
hemen her yerde süngüye dayanan ve yirmi iki kez tekrarlanan şiddetli Türk
karşı taarruzlarının meydana getirdiği sarsıntı ve yılgınlık, Yunan Komutanlığına
bu başarıdan yararlanmaya imkân vermedi. Gerçekten de Türk kayıpları kadar,
Yunan kayıpları da fazlaydı. Yunanlıların kaybı, ölü ve yaralı olarak 850 subay
2
ve er idi.
PONPON PABUÇLU, BALE ETEKLİ YUNAN ASKERLERİ: Yunanlılarla beraber
bulunan Ernest Hemingway adlı bir savaş muhabiri şöyle anlatmaktadır: “Yunan
topçusu, yeni gelmiş, hiçbir şey bilmeyen Konstantin subayları komutasında hücuma
geçtikleri sırada, kendi asıl kuvvetleri üzerine ateş açmıştı. İngiliz gözlemcisi çocuk
gibi ağlıyordu. Hayatımda ilk olarak, burunları ponponlu sivri pabuçları havaya
dikilmiş, beyaz bale eteklikli ölülere rastlıyordum. Türkler, sımsıkı yığın halinde
koşarak geliyorlardı. İngiliz gözlemcisi ile ciğerlerimiz patlayıncaya ve ağızlarımıza
acı bir tat doluncaya kadar koştuk, kayaların arkasında durduk, ama Türkler de
3
durmadan üzerimize geliyorlardı, daha büyük bir yığın halinde.”
Gece Mustafa Kemal Paşa, Meclis Muhafız Taburu’nu cepheye gönderdi.
Aynı zamanda Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa 1.Tümen’in Hücum
Taburu’nu Ankara’dan, Cenup Cephesi Komutanı Refet Paşa 5.Kafkas
Tümeni’ni Kütahya’dan yola çıkardılar.
Savaşın yedinci günü olan 29 Mart 1921 günü sabahı İnönü mevzilerinde
mücadele Yunan top sesleriyle yeniden başladı. Öğleye doğru İnönü’ye gelen
Meclis Muhafız Taburu, Hücum Taburu ve Kafkas Tümeni hemen cepheye
gönderildi. Akşama kadar savaş bütün şiddetiyle sürdü. İki taraf da inatla
dövüşüyordu. Ama artık asker yorulmuştu. Yine de iki taraf askerleri son
gayretle ve zaman zaman süngü savaşlarıyla dalgalanıp durdular. Akşam
olduğunda önemli bir gelişme göstermeyen Yunan taarruzu yavaşlamış ve
sonra da durmuştu.
Mart ayının son iki günü de Yunanlılar bir başarı elde edemediler. 1 Nisan
1921 günü savaş alanındaki hareketsizlik çok daha belirginleşti. Yunanlıların
1
İzzettin Çalışlar, Gediz, Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen, s.108112, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
2
İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.367-369, Kastaş Yayınevi, İstanbul,
2002
3
Lord Kindross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, s.406, Sander Yayınları, İstanbul,
1974
126
geceden geri çekildikleri ancak saat 09.30’da anlaşıldı. Bunun üzerine Türk
kuvvetleri hemen taarruza geçtiler ve Yunan artçıları ile mücadele akşama
1
kadar sürdü. Artçıların da çekilmesiyle savaş sona erdi.
BİR TELGRAF
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANI
MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİNE
Saat 18.30’da Metristepe’den gördüğüm durum: Gündüzbey kuzeyinde
beri direnen ve artçı oldukları sanılan bir Yunan müfrezesi, sağ kanat
taarruzu ile düzensiz bir şekilde çekiliyor, yakından takip ediyoruz.
istikametinde temas ve faaliyet yok. Bozüyük yanıyor. Yunanlılar binlerce
doldurduğu muharebe meydanını silahlarımıza terk etmiştir.
sabahtan
grubunun
Hamidiye
ölüleriyle
İnönü, 1 Nisan 1921
İsmet
2
Garp Cephesi Komutanı
BİR TELGRAF
GARP CEPHESİ KOMUTANI VE GENEL KURMAY BAŞKANI
İSMET BEYEFENDİYE
Bütün Dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Muharebeleri'nde üzerinize
yüklendiğiniz görev kadar ağır bir görev yüklenmiş komutanlar pek azdır.
Milletimizin istiklal ve varlığı, dâhice idareniz altında görevlerini şerefle yapan
komuta ve silah arkadaşlarınızın kalbine ve vatanseverliğine büyük bir güvenle
dayanıyordu. Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs (tersine dönmüş) talihini
de yendiniz. İstilâ altındaki talihsiz topraklarımızla birlikte bütün vatan, bugün en
ücra köşelerine kadar zaferinizi kutluyor. Düşmanın istilâ hırsı, azminizin ve
vatanseverliğinizin yalçın kayalarına başını çarparak paramparça oldu.
1
İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.370-372, Kastaş Yayınevi, İstanbul,
2002
2
a.g.e,, s.380
127
Adınızı tarihin şeref abidelerine yazan ve bütün millete size karşı sonsuz bir
minnet ve şükran duygusu uyandıran büyük gaza ve zaferinizi tebrik ederken,
üstünde durduğunuz tepenin size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir şeref meydanı
seyrettirdiği kadar, milletimiz ve kendiniz için yükseliş parıltılarıyla dolu bir
geleceğin ufkuna da baktığını ve hâkim olduğunu söylemek isterim.
Ankara, 1 Nisan 1921
Mustafa Kemal
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
1
İkinci İnönü Meydan Savaşı, 23 Mart 1921 günü Yunan Bursa Grubu'nun
hareketi ile başladı, 1 Nisan 1921 akşamı İnönü mevzilerinde, İsmet Paşa'nın
komutasındaki Garp Cephesi kuvvetlerinin zaferi ile sonuçlandı.
Gerçekte “milletin makûs talihi” henüz yenilebilmiş değildi. Milletin makûs
talihi Mustafa Kemal Paşa tarafından Sakarya ve Dumlupınar’da yenilecekti.
Ancak Mustafa Kemal Paşa böyle bir iyimser, güç verici, ferahlatıcı
değerlendirme ile Anadolu Türk halkını rahatlatmayı amaçlıyordu. Ayrıca dışa
karşı bir kuvvet, bir direnç ifadesi olan bu açıklamalar Yunanlıların moralini
bozacaktı. Mustafa Kemal Paşa’nın Türk Ordusu’na, Anadolu Türk halkına
verdiği bu güç, verdiği bu mesaj amacına kısa zamanda ulaştı. İnançlı ve
kendine güvenen komutanların ardından, İnönü Zaferi’nin yankıları Anadolu’yu
dalga dalga kapladı. İstanbul ve Anadolu basını her zamankinden daha güçlü,
daha güvenli, daha heyecanlı bir şekilde millî mücadeleyi desteklediler. Halkı
millî mücadeleyi desteklemeye teşvik ettiler. Millî bir heyecan ve düşmana karşı
bir galeyan uyandırdılar. Bu heyecanla yazılar, şiirler yazıldı, mitingler
düzenlendi, bütün Anadolu Türk halkı bir yumruk, tek yumruk haline geldi. 4
Nisan 1921 günü Kütahya’da kutlamalar yapıldı, mevlitler okundu ve hatimler
2
indirildi.
Afyonkarahisar’a kadar ilerlemiş Yunan kuvvetlerinin durumu da güçleşti ve
hemen Uşak’a doğru geri çekilmeye başladılar. Garp Cephesi kuvvetlerinin bir
bölümü de Eskişehir üzerinden Kütahya’ya ve Altıntaş’a yönelerek
Afyonkarahisar’ın doğusunda bulunan ve geri çekilmeye başlayan Yunan Uşak
Grubu’nun geri çekilme yolunu kesmek üzere demiryolu ile Refet Paşa’nın
emrine verildi. Cenup Cephesi Komutanı Refet Paşa karargâhını Çöğürler
3
İstasyonu’na taşıdı.
1
Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı (Makale), http://www.tayyareci
com.mht
2
Yrd. Doç. Dr Ahmet Vehbi Ecer, İkinci İnönü Zaferinin Türk Milletine Kazandırdığı Moral
3
Güç (Makale), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı:44, http://www.atam.gov.tr/
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.499-500, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
128
ASLIHANLAR SAVAŞI
Yunan Ordusu Komutanı Papulas ve Afyonkarahisar’da bulunan 1.Kolordu
Komutanı Kondilis, İnönü’deki yenilgiden sonra, güneydeki tehlikenin
farkındaydılar. Kondilis, İnönü’deki yenilgi haberini alır almaz, ordu
komutanından gelecek olan çekilme emrini beklemeksizin askerlerini
Dumlupınar’a doğru çekmeye karar verdi. Papulas, Afyonkarahisar’ın şimdilik
zayıf bir kuvvetle elde tutulmasını, ama kesinlikle Dumlupınar sırtlarının
savunulmasını istiyordu. Savunulması kolay, doğal bir mevzii olan
Dumlupınar’ın, Yunanlıların elinde kalması çok sakıncalıydı. Bu zamana karşı
bir savaştı. Dumlupınar’a daha önce gelen ordu, diğerine karşı önemli bir
üstünlük sağlayacaktı. Bu nedenle Kondilis, 7 Nisan 1921 günü on iki gün işgal
ettiği Afyonkarahisar’ı boşaltarak, kolordusunu Dumlupınar’a doğru geri
çekmeye başladı. Akşamüzeri Fahrettin Bey’in 12.Kolordusu’nun öncü birlikleri
Afyonkarahisar’a girdiler.
Refet Paşa bunu öğrenir öğrenmez, avını elinden kaçırdığı duygusuna
kapıldı ve İnönü Cephesi’nden gelecek olan diğer kuvvetleri beklemeden,
elindeki üç tümenle taarruza karar verdi. 8 Nisan 1921 günü 4. ve 11. tümenler
önde, 5.Kafkas Tümeni arkada, Kütahya’dan hareket ettiler ve Altıntaş
Ovası’nda toplandılar. 12.Kolordu da Afyonkarahisar’dan hareket etti. Öğleden
sonra Yunan öncü ve yancı birliklerine rastlayıp, çarpıştılar. Fazla bir ilerleme
olmadı ve akşam karanlığı ile birlikte harekât durdu. Refet Paşa’nın kuvvetleri
ile Fahrettin Bey’in kuvvetleri arasında henüz bir bağlantı sağlanamadı.
Fahrettin Bey’in tümenleri de Yunan kuvvetlerinin peşinden batıya doğru
1
ilerlemekteydi.
İki süvari tümeni, Dumlupınar mevzilerinin, dolayısıyla Birinci Yunan
Kolordusu’nun arkasına inmesi için, Murat Dağı geçitlerinden Banaz’a
gönderildi. Bir piyade tümeni, Dumlupınar mevzilerinin sol kanadını tutan Yunan
alayına, bir başka piyade tümeni ise, Yunan çekilişini korumakla görevli alaya
hücum edecekti. Beşinci Kafkas Tümeni yedekte bekliyordu. Takviye olarak
yollanan iki tümen de yoldaydı. Fahrettin Bey’in Kolordusu da Afyonkarahisar’
dan batıya doğru hızla ilerliyordu. Birinci Yunan Kolordusu kıskaca girmek
üzereydi.
9 Nisan 1921 günü sabahleyin erkenden Refet Paşa kuvvetleri taarruza
geçtiler. İhtiyatta tutulan Beşinci Kafkas Tümeni de ileri kaydırılarak Dumlupınar
önündeki Yunan alayını kıskaca aldı. Yunanlıların durumu iyice tehlikeye
girmişti. Afyonkarahisar’dan gelen 12.Kolordu’nun yavaş hareket ettiğini gören
Yunan İkinci Tümeni’nin usta komutanı Albay Valettas, 12.Kolordu’ya karşı bir
alay bırakarak, iki alayı ile hızla Dumlupınar’a koştu ve yaklaşan Türk tümenine
taarruz etti.
1
İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.384-387, Kastaş Yayınevi, İstanbul,
2002
129
Bu beklenmedik cesur taarruz, Türk Cephesi’ni dalgalandırdı. Taarruza
uğrayan Türk Tümeni geri çekildi. Bu sayede zaman kazanan Birinci Yunan
1
Kolordusu, çekilmeyi sürdürdü.
Fakat artık geç kalınmıştı. Kondilis kuvvetleri Aslıhanlar bölgesinde mevzilerine yerleştiler ve Uşak’tan takviye kuvvetler aldılar. Bu güçle Yunanlılar
taarruza geçtiler. Akşama kadar karşılıklı hücumlar ve süngü savaşları ile
devam eden mücadele, iki tarafa da ağır kayıplar verdirmişti. Bu arada
12.Kolordu kuvvetleri de Aslıhanlar’a ulaştılar ve Refet Paşa’nın komutası altına
girdiler.
10 Nisan 1921 günü de savaş, karşılıklı taarruzlarla akşama kadar sürdü,
ama bir sonuç alınamadı. Refet Paşa, Yunanlıların kuvvetli bir savunma
yapacaklarını ve parça, parça gelen yorgun kuvvetlerle taarruz edilemeyeceğini
anlamıştı. Tersine, İnönü yenilgisinin acısını çıkartmak için büyük bir Yunan
taarruzu bile olabilirdi. Refet Paşa’nın önerisi üzerine Genelkurmay taarruzun
durdurulması için emir verdi.
Ertesi gün sakin geçti. İki taraf mevzilerinden dışarı çıkmadılar. Gece yarısı
Yunanlılar Aslıhanlar mevzilerinde kuvvetli artçılar bırakarak daha gerideki
Dumlupınar sırtlarına çekildiler. 12 Nisan 1921 günü, bu çekilmeden habersiz,
Türk kuvvetleri de savunma durumu aldı. Aslıhanlar Savaşı olarak adlandırılan
2
ve beş gün süren savaş böylelikle sona erdi.
DUMLUPINAR SAVAŞI
Cenup Cephesi Komutanı Refet Paşa, Yunanlıların Aslıhanlar mevzilerinden, Dumlupınar sırtlarına doğru çekildiklerini öğrenince tekrar taarruz emri
verdi. 13 Nisan 1921 günü Türk birlikleri, Aslıhanlar’da artçı olarak bırakılan
Yunan birliklerini önüne katarak Dumlupınar mevzilerine kadar ilerledi. Savaş 13
Nisan’dan, 15 Nisan’a kadar üç gün sürdü. Çoğu İnönü cephesindeki savaşa
katılmış, eksiklerini ve kayıplarını bile daha doğru dürüst giderememiş, hatta
cephesini bile tamamlayamamış, yorgun birliklerle yapılan Türk taarruzları, yeni
kayıplardan başka bir sonuç vermemiştir. Sarp ve çalılık, taarruza zorluk veren
bir arazide kuvvetli Yunan mevzilerini ele geçirmek mümkün olamamıştır. Bu
3
savaşta da başarı, Aslıhanlar Savaşı’nda olduğu gibi, Yunanlıların olmuştur.
MUSTAFA KEMAL PAŞA REFET PAŞA’YI SORUMLU TUTUYOR: Yunan kuvvetlerinin sağlam bir savaş hattı tutmak için gerekli düzenlemeleri yaparken ilerideki
birliklerini o hatta çekmek üzere geri yürüyüşleri, Refet Paşa’nın savaş sonucu
1
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.46-54, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, s.384-387, Kastaş Yayınevi, İstanbul,
2002
3
a.g.e, s.388
2
130
üzerinde yanlış yargıda bulunmasına yol açtı. Gerçekten Refet Paşa, kendisi yenildiği
halde, Yunanlıların yenilip kaçtığını kabul etti ve Dumlupınar Meydan Savaşı’nda
düşmana son yumruğunu indirebildiğini bildiren telgrafıyla bize de duyurdu. Biz de
elbette sevinerek ivedilikle onu çokça övdük ve kutladık. Ancak durumu iyice anlamak
için telgraf başında kendisine sorduğum sorulara aldığım cevaplardan, işin bildirildiği
gibi olduğundan şüphe ve tereddüde düştük. Sonunda anlaşıldı ki, Yunanlılar tamamen
maksadına uygun olarak Dumlupınar’da, savunması kolay, sağlam ve üstün bir mevziiye
yerleşiyordu. Refet Paşa ise, tersine bütün kuvvetleriyle biraz geride Aydemir,
1
Çalköy, Selkisaray hattını tutmak zorundaydı.
Kütahya, Eskişehir ve Afyonkarahisar’da 23 Mart 1921 günü başlayan bir
mücadele, 16 Nisan 1921 günü Dumlupınar sırtlarında sona erdi ve her iki taraf
ta büyük kayıplar verdi. Kuzeyde İnönü’de Yunanlılar acı bir yenilgi aldılar, fakat
2
güneyde Dumlupınar’ı ele geçirdiler ve elde tuttular.
Ankara Hükümeti’nin, Refet Paşa’ya pek güveni kalmamıştı. Durumu
yerinde incelemek üzere Ankara’dan Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa,
3
Eskişehir’den de İsmet Paşa, Alayunt’a Refet Paşa’nın karargâhına gittiler.
Durumu yerinde incelediler. Refet Paşa’nın Cenup Cephesi Komutanlığı’nda
kalmasını uygun görmediler. Cenup Cephesi, Garp Cephesi ile birleştirildi ve
İsmet Paşa’nın komutası altına girdi. Refet Paşa’ya da, Ankara’da bir görev
4
verilmek üzere, oraya gitmesi bildirildi.
6. BÖLÜM: KÜTAHYA, ESKİŞEHİR SAVAŞI
YUNAN ORDUSU’NDA STRATEJİ DEĞİŞİKLİĞİ
Yunan Ordusu, sonu olmayan bir maceraya sürüklenirken, onun iki
destekçisi vardı. Biri İngiliz Hükümeti, değeri de işgal altındaki İstanbul’da
bulunan Padişah Hükümeti. Bu ordunun amacı, Türk Ordusu’nu yenerek
Ankara’daki T.B.M.M.’ni ve Hükümetini dize getirmek ve Sevr Antlaşması’nı
zorla kabul ettirmekti. Bu amaç peşinde koşan Yunan Ordusu, iki defa denediği
İnönü muharebeleri ile amacına ulaşamamış, üstelik yenilerek, maddi ve
manevi sarsıntı içinde, geldiği yerlere geri dönmüştü. Ancak teselli kabilinden
savunması kolay olan Dumlupınar sırtlarını ele geçirmişti. Bu tecrübelerden
sonra Yunan Ordusu, ya destekçisi İngiltere’nin kendisine bağışladığı sınırlar
1
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.501, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, İbrahim Artuç, s.387-388, Kastaş Yayınevi, 2002,
İstanbul
3
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, c.2, s.441, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2005
4
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.501, Bil Yayıncılık, Ankara, 1993
2
131
içine çekilecekti, ya da Türk Ordusu’nu dağıtmak ve yok etmek suretiyle
1
Anadolu’da daha geniş bir arazi parçasını işgal edecekti.
1921 Yılı’nın ilk aylarında Eskişehir ve Kütahya’da ortaya çıkan gelişmeler
yalnızca Ankara ve Atina hükümetlerini değil, itilaf devletlerini de büyük ölçüde
etkilemişti. Yunan Ordusu’nun İnönü savaşlarında uğradığı başarısızlıklar,
İngiltere’nin Türkiye’ye ilişkin planlarında önemli gedikler açmış, Türk
Hükümeti’nin bu yıl içinde Fransa ve İtalya ile kurup geliştirdiği ilişkiler, İngiliz
Hükümeti için sorunu daha da güçleştirmişti. İngilizler, yalnızca Yunan kozunu
oynayarak çıkmaza girmekten ve elde ettikleri üstünlükleri Fransa ve İtalya’ya
kaptırmaktan çekinir olmuşlardı. Haziran ayında bir araya gelen itilaf devletleri
temsilcileri barış konusunu yeniden ele aldılar ve barış yolları sonuna dek
zorlanmaksızın, Yunan Hükümeti’nin askeri harekâtlara girişmesini hoş
karşılamayacaklarını uygun bir üslupla dile getirdiler.
Bu tutum, Anadolu harekâtını sürdürebilmek için yeni mali ve askeri desteğe
ihtiyaç duyan Yunanistan için ağır bir darbe oldu. Yunan Hükümeti, itilaf
devletlerinin takındığı bu yeni tutumu değerlendirip barış için adım atacağı
yerde, yeni bir askeri maceraya atılmayı ve üçüncü kez şansını denemeyi
tercih. Aslında bunu biraz da Yunanistan’daki iç siyasal koşullar dayatıyordu.
Aralık ayında Başbakan Venizelos’u iktidardan uzaklaştıran Kral Konstantin, o
zamandan beri bu güçlü siyaset adamının baskısı altındaydı. Venizelos Kral’ın
hemen her konudaki politikasını eleştiriyordu. Yunan halkı ve ordusu kralcı ve
Venizelos’cu diye ikiye ayrılmıştı. Savaştan çekinen taraf, diğeri tarafından
vatan haini olarak suçlanıyordu. Haliyle Kral Konstantin ve Başbakan Gunaris
Hükümeti savaştan yana tavır aldılar. Haziran Ayı sonlarında Kral’ın
başkanlığında Atina’da toplanan Savaş Konseyi, Afyonkarahisar, Kütahya ve
2
Eskişehir’in işgali ve Anadolu’daki Türk Ordusu’nun yok edilmesi kararını aldı.
Birinci ve İkinci İnönü savaşları, Türk Ordusu’nu yenmek için daha çok
kuvvete ihtiyaç olduğunu ortaya çıkarmış ve Yunan Küçükasya Ordusu
3
Komutanı Papulas, hükümetine bununla ilgili bir rapor göndermiştir.
BİR RAPOR
BAKANLAR KURULUNA SUNULMAK ÜZERE GENELKURMAY BAŞKANLIĞINA
Kuruluş halinde bulunan Türk Ordusu’nun Doğu ve Güney Anadolu’dan takviye
kuvvetleri alarak daha çok kuvvetlenmesine meydan vermeden tekrar taarruz etmek
zorundayız. Başarılı bir taarruz için Anadolu’daki kuvvetin daha 52.000 askerle
1
Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.1, Genelkurmay
ATASE Yayınları, Ankara, 2006
2
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5309, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
3
Muzaffer Erendil, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri, s.15, Genelkurmay ATESE
Yayınları, Ankara, 1980
132
takviyesi gereklidir. Her geçen gün güçlenen Türk Ordusu’na karsı on beş gün içinde
taarruza geçmek zorunluluğu vardır.
Durumu bilgilerinize arz ederim.
Bursa, 1 Temmuz 1921
Papulas
Yunan Küçükasya Ordusu Komutanı
1
Yunan Genelkurmayı da aynı görüşte idi ve Türk Ordusu’nu dağıtabileceklerine inanıyordu. Yeni bir taarruz planıyla ortaya çıkan Yunanlılar, Bursa
ve Uşak gruplarını kuşatıcı bir manevra ile taarruza geçirerek kesin sonuç
almayı düşünüyorlardı. Plan başarıya ulaşabilirse, Uşak Grubu, Afyonkarahisar
ve Kütahya üzerinden geniş bir kuşatma hareketiyle Eskişehir gerisine düşecek,
Ankara yolu açılacak ve Yunan Ordusu’nun bu geniş kuşatma hareketi Türk
2
Ordusu’nun toptan yok edilmesi veya teslim olmasıyla sonuçlanabilecekti.
BİR BİLDİRİ
KOLORDU KOMUTANLARINA
Ordumuzun Uşak Grubu’nun Afyon Cephesi’ne taarruz etmesini ve buradaki Türk
kuvvetlerinin Konya, Kütahya veya Seyitgazi istikametlerinde çekilmelerini önleyerek
imhasına çalışmak emelindeyim.
Gediz civarında bulunan Türk kuvvetlerini oyalayarak, buradan büyük taarruz
yapılacağı hissini verdireceğim. Bu surette Kütahya mevzilerinde Türklerin fazla
kuvvet bulundurmasına çalışacağım. Bursa Grubu, Türk kuvvetlerinin Eskişehir’e
doğru geri çekilme hattını kesecektir. Böylece Türk Ordusu cepheden tespit ederek
kuzeyden ve güneyden çevirmek surette yok edilecektir.
General Papulas
Küçük Asya Ordusu Başkomutanı
3
Yunan komuta kademesi, İnönü savaşlarından gerekli dersi almışa
benziyordu, artık aynı hataya düşmeyeceklerdi. Ellerinde bulunan bütün
kuvvetleri savaşa sokacaklardı. Tüm cepheyi bir bütün olarak ele alacaklar ve
planlarını buna dayandıracaklardı. Yunan Ordusu, sınırlı hedef ele geçirmek gibi
bir maksatla yola çıkmayacak, Türk Ordusu’nun bütününün imhası gibi kesin
sonuçlu bir harekâta girişecekti.
1
a.g,e, s.15
a.g,e, s.15
3
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1090, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
2
133
Kuvvetlerinin büyük bir bölümünü Kütahya-Eskişehir bölgesinde bulunduran
Türk Ordusu’nu, zayıf Bursa Grubu ile oyalayarak, kuvvetli Uşak Grubu ile
Ankara’ya doğru çekilmesini fırsat vermeden, güneyden kuşatıp imha etmek,
1
Yunan Genelkurmayı’nın yeni stratejik planıydı.
YUNAN KOLORDU KOMUTANI PRENS ANDREA’NIN GÖRÜŞÜ: Türk Ordusu’nun
herhangi bir teşebbüsü ele almak üstünlüğünde bulunamayışına karşılık, Yunan
Ordusu’nun girişeceği harekâtın gösterdiği müsaade, pek ender ele geçen
fırsatlardandır. Bu planı tatbik etmemizle, bizim geniş kuşatma hareketimizin
Türkleri ya toptan imhasına veyahut toptan teslim olmasına sebep olacağı ümit
ediliyordu. Bundan başka, Eskişehir ve Afyonkarahisar gibi iki demiryolu düğüm
noktasının, Konya ve Ankara’nın birbirleriyle ve dışarı ile olan ulaşımını kesecek ve
böyle kuvvetli bir baskı karşısında düşman, bizim barış şartlarımızı kabul etmek
2
zorunda kalacaktı.
TÜRK ORDUSU’NUN DURUMU
İkinci İnönü Savaşı öncesinde olduğu gibi, Yunan kuvvetleri karşısındaki
Ordumuz, Garp (Batı) Cephesi birlikleriyle Eskişehir Bölgesi’nde, Cenup
(Güney) Cephesi birlikleriyle de Kütahya’dan, Afyonkarahisar’a kadar olan
bölgede bulunuyordu. Dumlupınar Savaşı nedeniyle Cenup Cephesi’nde daha
fazla kuvvet vardı. Yeni şekillenmekte olan ve ulaşım araçlarıyla henüz yeterli
derecede ikmal edilemeyen Ordunun, uzak bölgelerden itibaren, kesin sonuçlu
bir savaşı kabul etmesi mümkün değildi. Bu nedenle Yunan Ordusu’nun Bursa
ve Uşak grupları karşısında örtme görevi yapacak süvari birlikleri bırakıldı.
1.Grup İnönü’ye, 3. ve 4. gruplar Kütahya’ya, 12.Grup ta
Afyonkarahisar’a yerleştirilmiştir. Doğu ve Merkez ordularından getirilen
iki piyade ve bir süvari tümeni Eskişehir ile Sabuncupınar arasındaki
Porsuk Vadisi’ne ihtiyat olarak konuşlandırılmıştır.
Gruplar, üç piyade ve bir süvari tümeninden oluşuyordu. Türk Ordusu’nun iki
tümeninin asker ve silah bakımından mevcudu, Yunan Ordusu’nun bir tümenine
eşitti. En büyük zorluk, erzak ve cephane kollarının oluşturulmasıydı. Henüz
yeterli derecede ulaşım aracı ve hayvan sağlanamadığından, her tümen
bulunduğu bölgedeki köylerden sağladıkları kağnı arabaları ile ulaşım kolları
oluşturmuştu. Yunan hatlarının gerilerine akınlar yapmak, demiryolları ve telgraf
1
İbrahim Artuç, Büyük Dönemeç Sakarya Meydan Muharebesi, s.30-32, Kastaş
Yayınevi, İstanbul, 1985
2
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1090, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
134
hatlarını tahrip etmek ve lojistik destek yollarına baskınlar yapmak amacıyla, her
1
biri otuz erden oluşan toplam yirmi iki akıncı müfrezesi kuruldu.
Yeter derecede ulaşım araç ve gereçlerine sahip olmayan Türk Ordusu’nun
cephane ve yiyecek maddeleri, Türk kadın ve çocukları tarafından, kağnılarla
taşınıyordu ve bu ilkel taşıtlar, Yunanlıların taarruza geçecekleri bu tarihlerde,
2
İnönü-Kütahya-Döger hattında dört grup halinde toplanmış bulunuyordu.
İkinci İnönü Savaşı’ndan, Kütahya Savaşı’na kadar geçen üç aylık
zamanda, her gün yeni bir düşman taarruzu beklemek suretiyle de olsa, oldukça
düzenli hazırlanmış programlar çerçevesinde askerlerin eğitimlerine devam
edildi. Bu üç aylık süre içinde, gündüzleri Yunan kuvvetlerine doğru yürüyüşler
düzenleyerek, geceleri konaklama yerlerine geri dönmek, cepheye yakın
yerlerde ordugâh ateşleri yakmak, cephe yakınındaki köylerde taarruz
hazırlıkları yaparak, bunları Yunanlılara duyurmak ve halktan ulaşım araçları
toplayarak, yakın bir zamanda taarruz edileceği intibaı vermek isteniyordu. Aynı
taktikleri Yunanlılar da, zaman zaman uyguluyordu. Böylelikle, bu süre içinde
her iki taraf, kendi asıl harekâtını ve hazırlığını gizlemek amacıyla yalan
haberler yaymada yarışıyorlardı. Şu gerçekti ki, Yunan Ordusu taarruza daha
çok hazırdı ve asıl planını ona göre yapıyordu. Türk Ordusu’nun taarruz
3
hazırlığı henüz tamamlanmamıştı ve asıl planı savunma amaçlıydı.
YUNAN ORDUSU HAREKETLENİYOR
İzmit’te bulunan iki Yunan alayı, 27 Haziran 1921 günü gecesi kenti
boşaltarak denizden Mudanya ve Gemlik yoluyla Bursa Bölgesi’ne geçti. Bursa
Ovası’nda üç Yunan tümeni toplanmış olup, hazır olarak beklemektedir.
Dumlupınar önlerinde ve Uşak’ta beş tümen toplanmıştır. Yunanlıların cephe
yakınlarında ulaşım araçlarını toplaması, birliklerini derli toplu tutması ve alınan
4
istihbarat haberleri Yunan taarruzunun yakında başlayacağını göstermektedir.
Garp Cephesi Komutanlığı, Yunan birliklerinin ağırlıklı olarak Uşak
Cephesi’nde toplandığını tahmin etmektedir. Eskişehir’den havalanan Türk
uçaklarının arızalanması ya da kısıtlı akaryakıt yüzünden sağlıklı ve sürekli
1
Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.2-6, Genelkurmay
ATASE Yayınları, Ankara, 2006
Mubahat Erdoğan, Milli Mücadelede Kütahya ve Çevresindeki Savaşlar (Dumlupınar
Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), s.101, http://www.belgeler.com, Kütahya, 2006
3
Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.6-7, Genelkurmay
2
4
ATASE Yayınları, Ankara, 2006
a.g.e. s.13
135
hava keşfi yapılamıyordu. Benzin kullanımını azaltmak için uçakların bir
1
bölümünün Kütahya’da toplanarak cepheye yaklaştırılması kararlaştırıldı.
30 Haziran 1921 günü Garp Cephesi Komutanlığı'nın emri ile 1. ve 2. Uçak
bölükleri geçici olarak birleştirilip Komutanlığına Yüzbaşı Fazıl Bey atandı. 1.
2
Bölük’ün teçhizat, akaryakıt ve personeli Kütahya'ya gönderildi.
Yunan Savaş Konseyi, ikinci kez Yunan Kralı Konstantin’in başkanlığında
İzmir’de toplandı. Kral, Yunan Orduları Başkomutanlığı görevini üstlendiğini
açıkladı. Ancak Kral ordunun yönetimine doğrudan katılmayacak, yalnızca
savaş planlarını onaylayacak, ya da geri çevirecekti. Savaş Konseyi, Küçük
Asya Ordusu Komutanı Papulas’ın da görüşünü alarak, taarruzun 10 Temmuz
1921 günü Uşak Cephesinden başlatılmasını kararlaştırdı. Bu nedenle İzmir’de
3
bulunan Küçük Asya Ordusu Karargâhı, 8 Temmuz 1921 günü Uşak’a taşındı.
BİR BİLDİRİ
GRUP KOMUTANLIKLARINA
Yunan birliklerinin her tarafta cephelere yanaştırılmasına ve halktan ulaşım
araçları toparlanmasına devam ediliyor. Anadolu’da bulunan Yunan tümenlerinin ileri
harekete hazır hale geldikleri kabul edilebilir. Şimdiye kadar belirlendiğine göre
Yunan Ordusu’na ait on bir tümen taarruza hazır bulunmaktadır. Ayrıca Trakya’da
bulunan iki tümenin de Anadolu’ya gönderilmesi muhtemeldir.
Bütün Yunan Ordusu ve Yunanistan’ın çıkarabileceği kuvvet, yeni teşkilat olsa ve
bunları da Anadolu’ya getirse bile, bugün Garp Cephesi’nde bulunan ordunun, ülkeyi
savunacağını ve düşmanı mağlup edebileceğine inanıyorum. Eğer biz yüreğimizde
davamızın ateşiyle yanıyorsak, eğer biz Yunanlılarla üstünlüğümüze, bin seneden beri
olduğu gibi, sonuna kadar sahip olduğumuza gerçekten inanıyorsak, ordumuzun kesin
taarruz muharebelerinin dahi Yunanlıları yok edebileceğine inanmamız gerekir.
Milletimizin kaderini gerçekten omuzlarında taşıyan grup ve tümen
komutanlarından bir aylık bir taarruz eğitimini takip etmelerini rica ederim. Bu bir
ayın sonunda yapılacak denetlemelerden sonra, bir taraftan eğitim hazırlıklarının
genişletilmesine, diğer taraftan da taarruz harekâtının uygulanması devresine
girilebilir.
1
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.149, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı (Makale), http://www.tayyareci
com.mht
3
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5309, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
2
136
Tam anlamıyla bir taarruz eğitiminin en az ne kadar süreceği ve nasıl bir program
uygulanacağına dair grup komutanlarından kısa bir bilgi bekliyorum.
6 Temmuz 1921, Eskişehir
İsmet
1
Garp Cephesi Komutanı
Garp Cephesi Komutanı, yalnız savunma ile bir sonuç alınamayacağına
inanıyor ve bu amaçla birliklerin taarruz becerilerini kazanmaları için eğitim
yapmalarını istiyordu. Ancak Yunan taarruzu beklenenden önce başlayacak ve
buna imkân bırakmayacaktı. 8 Temmuz 1921 günü Bursa Ovası’nda bulunan
Yunan tümenleri yürüyüşe geçtiler. Üç ayrı yoldan, üç kol halinde ilerleyen
birlikler Domaniç, İnönü ve Bilecik istikametlerine doğru ilerliyorlardı. Garp
Cephesi Komutanı İsmet Paşa bunu haber alır almaz 9 Temmuz 1921 günü, bir
süvari alayı ile Orhaneli Müfrezesi’ni Domaniç’e hareket ettirdi. Yunan birlikleri
yaya ve atlı olarak ilerliyorlar, onların yük ve cephaneleri de kamyonlar ve
develerle taşınıyordu. Gerek Bursa Bölgesi’nde ve gerekse Dumlupınar ve
güneyinde, 8, 9 Temmuz günleri, Yunan birliklerinde hissedilen hareketlilik
2
taarruzun artık başlamak üzere olduğunun işaretleriydi.
YUNAN ORDUSU TAARRUZA BAŞLIYOR
Yunan birlikleri 10 Temmuz 1921 Pazar günü saat sabah dörtte …
Bursa-İnegöl-Eskişehir,
Orhaneli(Beyce)-Tavşanlı-Kütahya,
Uşak–Dumlupınar-Seyitgazi
Yunan uçakları Türk mevzilere üç ayrı koldan taarruza geçtiler. 1, 3, 4 ve
12. Gruplar ile bir Mürettep Kolordu olmak üzere; 20 tümen ve 4 süvari
tümeninden oluşan Türk Kuvvetleri ise İnönü-Kütahya-Döğer mevzilerinde
savunma için tertiplenmişlerdi. Türk Ordusu'nun imha edilmesini ve
Afyonkarahisar, Eskişehir, Kütahya gibi stratejik noktaların işgalini amaçlayan
Yunanlılar, İnönü ve Kütahya tahkim edilmiş mevzilerine çatmak yerine, zayıf
kuvvetlerle tutulmuş olan Türk Kuvvetlerini güney kanattan kuşatmak üzere
3
harekâta başladılar. üzerinde durmadan dolanmaktaydı. Bir Yunan uçağı
Kütahya üzerinde uçuyordu. Hızları ve yükselme yetenekleri düşük, kolayca
1
Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, 28-29 Genelkurmay
ATASE Yayınları, Ankara, 2006
a.g.e, s.30-32
3
a.g.e. s.32-36
2
137
arızalanan eski
1
çalışıyorlardı.
Türk
uçakları
Yunan
uçaklarını
zorlukla
engellemeye
Yunanlılar üç bin metrede uçuyordu. Türk uçağının bu yüksekliğe
çıkabilmesi için yarım saate ihtiyacı vardı. Bu sırada Yunan filosu gelişi güzel
dört bomba atarak uzaklaştı. Bombalar hava meydanına isabet etmediği için
2
herhangi bir hasar olmamıştı.
General Trikopis komutasındaki Kuzey Tümenler Grubu İnönü mevzilerine,
General Polimenakos komutasındaki 3.Kolordu Kütahya’nın kuzeyine ilerleyecekti. Bunların görevi, buradaki Türk birliklerini oyalamak ve yerlerinde tutmaktı.
Albay Çiroyannis komutasındaki 9.Tümen’in hedefi de Kütahya idi. Bu tümenin
görevi kuzey ve güneydeki Yunan kuvvetleri arasında güvenliği ve haberleşmeyi
sağlamaktı. Uşak, Dumlupınar çevresinde toplanmış olan General Kondilis
komutasındaki 1.Kolordu ile General Vlahapulos komutasındaki 2.Kolordu
doğuya doğru hızla yürüyecekler ve Türk kuvvetlerinin sol kanadına taarruz
edeceklerdi. Kral’ın kardeşi Prens General Andreas komutasındaki 12.Kolordu
ve Süvari Kolordusu Afyonkarahisar düştükten sonra Türk kuvvelerinin güney
3
kanadının arkasına dolanıp kuşatmak için kuzeye ve kuzeydoğuya yönelecekti.
İki Yunan tümeni Bursa’dan İnegöl istikametine yöneldi. İnegöl Yunan
askerleri tarafından işgal edildi. Aynı gün bir Yunan tümeni Uşak, Gediz
üzerinden hareketle Hacıköy-Göynükviran hattına ilerledi. Daha güneyden üç
Yunan tümeni taarruza geçerek Çöğürler-Döğer hattına ve bir Yunan tümeni de
4
Afyonkarahisar’a doğru hareket etti.
BİR BİLDİRİ
GRUP KOMUTANLIKLARINA
Bugün Yunan bütün cephelerde bir kez daha harekete başladı. Milletimiz ve
tarihimiz huzurunda aylardan beri hazırlandığımız görevi, subay ve asker hep
beraber bir kez daha hatırlayalım. Allahın yardımıyla düşmanı mutlaka bozmaya ve
yorgun düşmanın son askerini yok edinceye kadar takip etmeye mecburuz. Bu uğurda
şehitliğin yüksek ve temiz mertebesine ulaşmayı, erinden ordu komutanına kadar,
hepimizin gönülden istediğini bütün Dünya’ya göstereceğiz. Bunun sonucu olarak ta
bütün Dünya, Milletimizin sonsuza dek sürecek bağımsızlığına mecburen saygı
duyacaktır.
1
2
3
4
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.169, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı (Makale), http://www.tayyareci
com.mht
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.167-168, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, c.2, s.442, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2005
138
Arkadaşlar! Önümüzdeki muharebeler, bağımsızlık savaşımızın, kesin sonuca
ulaşabileceği muharebeler olabilir. Bunu düşünerek görevimizi büyük azim ve
kararlılıkla yerine getirecek ve getirteceğiz.
10 Temmuz 1921 Eskişehir
İsmet
1
Garp Cephesi Komutanı
Garp Cephesi komutanı İsmet Paşa bu bildiride belirttiği üzere Yunan
taarruzunun, daha önceki İnönü savaşlarında olduğu gibi, durdurulacağı
inancında idi. Ama bu defa durum farklı idi. Yunan Ordusu hem sayı hem de
donanım bakımından daha üstün bir duruma ulaşmıştı.
Bu üstünlük, kuzeyde Söğüt’ten, güneyde Afyonkarahisar’a kadar uzanan
170 kilometre uzunluğundaki Türk Garp (Batı) Cephesi’ne doğru, Yunan
kuvvetlerinin ilerleyişini hızlandırdı.
YUNAN TÜMENLERİ TOZU DUMANA KATARAK İLERLİYOR: Yunan öncü ve yancı
birlikleri, yollardan, derelerden, vadilerden, tarlalardan geçerek, otları, ekinleri, kır
çiçeklerini eze eze, karınca yuvalarını çiğneye çiğneye, postal, nal, boru, tekerlek ve
motor seslerinden oluşan ürkütücü bir uğultu ve homurtu içinde ilerlediler. Kuşlar
çığlık çığlığa havalanıyordu. Atlı ve yaya öncüleri, kalabalık ve uzun alaylar,
otomobiller, telsiz kamyonları, bataryalar, istihkâmcılar, muhabereciler, sıhhiyeciler,
bandocular, seyyar hastane ve mutfaklar, su tankları, kasap müfrezeleri, ağır ve
hafif cephane ve erzak kamyonları, ambulanslar, at arabaları, deve kolları, kesimlik
2
sürüler izliyordu.
TAVŞANLI’NIN İŞGALİ
Kütahya’nın kuzeyine doğru üç gün önce Bursa’dan yola çıkan, General
Polimenakos komutasındaki 3.Yunan Kolordu’suna bağlı iki tümen 11 Temmuz
1921 günü sabahleyin Adırnas (Adranos) Vadisi boyunca, Orhaneli (Beyce)Tavşanlı yolunda ilerlemelerini sürdürdü. Binbir güçlükle Kütahya’dan havalana3
bilen bir uçak yaptığı keşif uçuşu ile bu durumu tespit etti.
HAVA KEŞFİ: Yardımcı Pilot Avni (Okar) Bey, Garp Cephesi Komutanlığı tarafından
yapılması istenilen hava keşfi ile ilgili şunları söylemektedir. “Elde mevcut
1
Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.37 Genelkurmay
ATASE Yayınları, Ankara, 2006
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.168-169, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
3
Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.37
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
2
139
Almanlardan kalma ve bin bir zorlukla tamir edilen bir keşif tayyaresi ile görev
yapılacaktı. Göl haline gelen Kütahya Havaalanı’nın ortasında 70–80 metrelik nispeten
kuru ve tümsekçe bir yer mevcuttu. Bu yerden tayyareyi havalandırmak istedik.
Fakat tayyare çamura gömüldü. Bu durumu bilmeyen Garp Cephesi Komutanlığı uçuş
için ısrar ediyor ve uçuş yapılmamasının nedenini Kütahya’da bulunan 5. Grup
Komutanlığı’ndan soruyordu. Uzunca uğraştan sonra Pilot Yzb. Fazıl Bey, yardımcısı
1
ben ve tayyare çamurdan mucize eseri kurtulduk.”
Ayrıca İnegöl’den güneye doğru yönelen bir Yunan piyade alayı Domaniç’e
doğru ilerlemeye başladı. 12 Temmuz 1921 günü Tavşanlı’ya doğru ilerleyen
Yunan kuvvetleri akşama doğru Yeniköy-Derbent hattının beş kilometre kadar
batısına yaklaştı. Bunun üzerine Harmancık’ın doğu sırtlarında bulunan
2
Orhaneli Müfrezesi Tavşanlı’ya çekilmek zorunda kaldı.
Tavşanlı’ya doğru ilerleyen Yunan ordusunun ileri harekâtı hakkında bizzat
bilgi alabilmek için Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa, birkaç subayla beraber
Kütahya’dan Tavşanlı’ya gelmiş ve Zeytinoğulları’nın konağında bir gece misafir
3
olmuştur.
İsmet Paşa, Sorkun Boğazı istikametinden Derbent Köyü, Uzundere,
Kuyualtı yönüyle Nusratlar Köyü yakınlarına kadar giderek keşif yapmıştır.
Dönüşte Tavşanlı Hükümet Konağında İlçenin ileri gelenlerine stratejik geri
çekilme yapmak zorunda kalacaklarından Tavşanlı'nın Yunan işgaline uğrayacağını, cepheyi Kütahya'nın ilerisine kuracakları gerçeğini dile getirmiştir. Bu
dönemde Orhaneli ve Tavşanlı, Arif Kaptan kumandasındaki Milli Kuvvetler
tarafından savunulmaktadır. Tavşanlı Kaymakamı Kamil Bey, İğillerin Mehmet
(Ünlü) komutasındaki 9 kişilik süvari keşif mangasını, Derbent, Uzundereİlkilidere-Kuyualtı mevkiine göndermiştir. Keşif mangası, orada önceden
mevzilenmiş Mehmet Çavuş komutasındaki Milli Kuvvetler tarafından
durdurularak, Yunanlıların birkaç saat uzağa kadar olan yerleri işgal ettikleri,
4
daha ileri gitmemeleri bildirilmiştir.
Tavşanlı’ya doğru ilerlemeye başlayan Yunan tümenlerine, Garp
Cephesi’nin 3.Grup birlikleri karşı koymaya çalışıyordu. Bu grubun yükünü
azaltmak için, 14.Süvari Tümeni, 15.Piyade Tümeni ve Kütahya’da bulunan
Meclis Muhafız Taburu ile 5.Grup oluşturuldu ve komutanlığına Albay Fahrettin
(Altay) Bey getirildi.
1
a.g.e, s.50
a.g.e, s.44
3
Ömer Faruk Dinçel, Tavşanlı Tarihi (Makale), http://omerfarukdincel.googlepages.com
2
4
Recep Aydoğdu, Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesi’ne Bağlı Bir Bölüm Köy ve
Beldelerin Tarihi, (Makale), http://www.recepaydogdu.com
140
Geceyi Yeniköy-Derbent hattının batısında geçiren Yunan birlikleri, 13
Temmuz 1921 günü sabahleyin saat sekizden itibaren Yeniköy istikametinde
ilerledi. Bir süvari bölüğü ile iki piyade alayından oluşan bu birliğin bir alayı
Yeniköy’de kaldı, diğer alayı ise Tavşanlı’ya doğru ilerlemesine devam etti.
Diğer taraftan Tavşanlı’ya doğru gönderilen 5.Grup’un 14.Süvari Tümeni gece
Tunçbilek’te konakladı. 15.Piyade Tümeni Doğaköy-Kükürt hattının batısına
yerleştirildi. Gün boyunca Adırnas Vadisi boyunca ilerlemesini sürdüren Yunan
1
birlikleri, gece yarısından itibaren 14.Süvari Tümeni mevzilerine taarruz etti.
Tavşanlı’da oluşturulan Müzaheret (yardım) Bölüğü, Orhaneli Müfreze
Komutanlığı emrine verilmiş ve bölük bu müfrezeye bağlı olarak Yunanlılarla
mücadele etmiştir. Sonunda 14 Temmuz 1921 tarihinde Tavşanlı istikametinde
ilerleyen Yunan 3.Kolordusu’na bağlı 7. ve 10. tümenler, Tavşanlı’da Orhaneli
Müfrezesinin mukavemeti ile karşılaşmışsa da bu direnmeyi kırarak, sabah saat
yedi sıralarında Tavşanlı’ya girmişlerdir. Binbaşı Zamanist komutasında bir birlik
Tavşanlı’da güvenliği sağlamak için bırakılmıştır. Yunanlıların tümenleri, ileri
hareketlerini akşama kadar sürdürüp Çukurköy’ün beş kilometre doğusunda,
Kökemler-Derbendi-Şabandede kesiminde dinlendikten sonra Kütahya’ya doğru
ilerlemiştir. İnegöl’den yola çıkan başka bir Yunan birliği de 13 Temmuz 1921
2
günü Domaniç’i işgal etmiştir.
GEDİZ’IN ÜÇÜNCÜ KEZ İŞGALİ
Gediz, Yunanlılar tarafından ilk olarak 5 Eylül 1920 günü işgal edilmiştir. 25
Ekim 1920 günü Yunanlıların çekilmesiyle Türk askeri Gediz’e girmiş ve 31
Ekim 1920 günü tekrar Yunan birlikleri taarruz ederek ikinci defa Gediz’i işgal
etmiştir. 12 Kasım 1920 günü Yunanlılar ikinci defa Gediz’den çekilmişlerdir.
10 Temmuz 1921 günü Uşak’ın kuzeyinden, Kızıldağ ve Karaçayır
üzerinden ilerleyen bir Yunan tümeni saat 16.30 da Güneyköy’e ulaşmış ve
oradan da Vakıf Köyü istikametinde ilerlemiştir. Bu tümenin karşısında 3.Grup’a
bağlı 1.Süvari Tümeni bulunuyordu. Yunan tümeni 11 Temmuz 1921 günü de
Gediz’e doğru ilerlemelerine devam etti ve akşamüzeri Hamidiyehanı (Abide
Köyü)-Vakıf hattında konakladı.
Yunan tümeni 12 Temmuz 1921 günü sabahleyin 7.30 dan itibaren Gediz’in
güneyinde Çeltikçi-Dayınlar hattına doğru ilerlemiş ve bir kolu da batıya Gediz’e
yönelmiştir. Öğleye doğru Gediz üçüncü kez Yunanlılar tarafından işgal
edilmiştir. Önceden yapılan keşifte bir tümen olarak tahmin edilen Yunan
birliğinin, bugün yapılan keşifte iki tümen olduğu yanılgısına varıldı. 1.Süvari
1
Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.44-67
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
2
Ömer Faruk Dinçel, Tavşanlı Tarihi (Makale), http://omerfarukdincel.googlepages.com
141
Tümeni’nin bu keşfi hatalıydı. Gerçekte bu istikamette 9.Yunan Tümeni’ne ait
Karma Müfreze ilerlemişti. Aslında adından da anlaşıldığı gibi bu birlik bir tümen
bile değildi. Yunanlılar Gediz’de güvenlik için bir miktar kuvvet bıraktıktan sonra,
kuzeye Kütahya istikametine yönelmişlerdir. Akşama kadar YağmurlarEfendiköprüsü hattına ilerleyen Yunan kuvvetlerinin karşısında bulunan Türk
1.Süvari Tümeni geri çekilerek geceyi Dereköy’de geçirmiştir.
Ayrıca 13 Temmuz 1921 günü Yeniköy’den Tavşanlı’ya doğru ilerleyen
Yunan kuvvetinin bir bölümü yön değiştirerek, Emet’e doğru ilerlemeye başladı.
Bir gün önce Yağmurlar- Efendiköprüsü hattında konaklayan Yunan kuvveti 13
Temmuz günü akşamüzeri saat 19.30 a kadar Derbent-Yongalıgedik hattından
daha ileriye geçmemiştir. Daha önce Emet istikametinde geri çekilmesi
düşünülen 1.Süvari Tümeni, Tavşanlı istikametinden ilerleyen Yunan birliğinin
1
durumu dolayısıyla akşamüzeri Esatlar’a çekilmiştir.
Türk kuvvetleri de geri çekilmeyi bozgun halinde değil de bir düzen içinde
yapıyorlardı. Bir yandan askerlerden ve yöre halkından kurulan işçi taburları
mevzileri hazırlarken, bir yandan da gene halkın desteği ile oluşturulan akıncı
2
kolları işgal edilen yerlere akınlar düzenliyorlardı.
İŞÇİ TABURLARI VE AKINCI KOLLARI: Askerler ile kadınlar ve askerlik yaşı
dışında kalan erkeklerden kurulu işçi taburları, mevzileri daha da geliştirmek ve
pekiştirmek için boğucu sıcakta durmadan çalışmaktaydılar. Her tümenin bir subay
komutasında, otuz askerden kurulu birkaç akıncı kolu vardı. Bunlar numaraları ile
anılıyorlardı. Bu serdengeçti kollar, Yunan birliklerinin gerilerine sarkıyor, aralarına
sızıyor, telefon ve telgraf hatlarını kesmek, ikmal yollarını vurmak için canlarını
cömertçe tehlikeye atıyorlardı. Akıncılar Garp Cephesi Komutanlığı’nın emri
gereğince, Ordu’ya katılmayıp düşman cephesinin gerilerinde, dağlarda kalacak,
3
binbir tehlike içinde düşmanla çarpışmayı sürdüreceklerdir.
ALTINTAŞ’IN İŞGALİ
İkinci İnönü Savaşı dört ay önce, 16 Nisan 1921 günü Dumlupınar sırtlarında sona ermiş ve kuzeyde İnönü’de Yunanlılar acı bir yenilgi almışlar, fakat
güneyde Dumlupınar’ı ele geçirmişlerdi.
Uşak’ta bulunan General Kondilis komutasındaki 1.Yunan Kolordusu ile
General Vlahapulos komutasındaki 2.Yunan Kolordusu, Dumlupınar çevresinde
toplanmaya ve taarruz için hazırlık yapmaya 8 Temmuz 1921 tarihinden itibaren
1
Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.44-56
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
2
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.172, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
3
a.g.e, s.172
142
başlamıştı. Bu kuvvetlerin karşısında Garp Cephesi’nin 4.Grup birlikleri
bulunuyordu.
10 Temmuz 1921 günü 4.Grup’un karşısındaki Yunan birliklerinde herhangi
bir hareket görülmedi. Ancak Yunan uçakları gün boyu keşif uçuşları yaptı. 11
Temmuz 1921 günü sabahleyin Yunanlıların bir süvari alayı ile bir piyade
taburunun Oturak Köyü’nden ilerlediği ve Kaplangı Dağı ile Toklusivri Tepesi
arasında üç piyade alayı kadar bir kuvvetin yürüyüşe hazır olarak bekledikleri
görülmüştür. Dört Yunan uçağı bugün de keşif faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
12 Temmuz 1921 günü sabah saat 7.30’dan itibaren üç süvari alayı ve bir
piyade tümeni Yunan askeri, Dumlupınar’dan ilerledi ve saat 8.30 da
Küçükaslıhanlar Köyü’ne girdi. Aydemir-Akpirim-Hamurköy hattında konuşlanmış olan Türk 2.Süvari Tümeni, Yunan kuvvetlerinin ilerlemesi üzerine
tutunamayarak Kurtköy-Genişler-Murathanlar hattına geri çekildi. Yunanlılar
2.Süvari Tümeni’ni Hamurköy Vadisi’nden ve Çalköy-Genişler Yolu üzerinden
takip etmiştir. Ayrıca Olucak Köyü’nden bir süvari alayı Eğret Kasabası’na
(Anıtkaya), diğer bir süvari alayı da Efted (Yolçatı) Köyü’ne doğru ilerlemiştir.
Yunan birlikleri akşama doğru Altıntaş’a iyice yaklaşarak, Karaağaç-GenişlerBeşkarış hattının kuzeyinde konaklamıştır. Bu nedenle 2.Süvari Tümeni aldığı
emir gereğince gece Cin Dağları yöresine çekilmiştir.
13 Temmuz 1921 günü sabah saat 6.30’dan itibaren Yunan kuvvetleri
Altıntaş’a doğru ilerlemelerine devam etmiştir. Bir tümenden fazla olduğu tahmin
edilen Yunan askerleri saat 12.20’de Beşkarış Köyü’ne girmiş ve akşama doğru
Altıntaş işgal edilmiştir. Bunun üzerine Türk 2.Süvari Tümeni Cin Dağları’nı terk
1
ederek daha kuzeye çekilmiştir.
KÜTAHYA’YA DOĞRU ÇEMBER DARALIYOR
10 Temmuz sabahı, eş zamanlı olarak Tavşanlı, Gediz ve Altıntaş’a doğru
başlayan Yunan ilerleyişine, Afyonkarahisar’a doğru harekete geçen ve Yunan
Kralı’nın kardeşi Prens Andrea’nın komuta ettiği 12.Yunan Tümeni de katıldı. Bu
tümenin karşısında Garp Cephesi’nin, Albay Halit (Karsıalan) Bey
komutasındaki 12.Grup birlikleri bulunuyordu. Yunan tümeninin üç günlük
ilerlemesi ve 12.Grup’un geri çekilmesi sonunda 13 Temmuz 1921 günü
Afyonkarahisar ikinci kez Yunan işgaline girdi. Yunan Genelkurmayı’nın amacı,
Yunan 12.Tümen’ini Afyonkarahisar’dan Seyitgazi’ye ilerletmek ve Türk
2
Ordusu’nu Kütahya’da çember içine alıp imha etmekti.
1
Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.35-56
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
2
İbrahim Artuç, Büyük Dönemeç Sakarya Meydan Muharebesi, s.32, Kastaş Yayınevi,
İstanbul, 1985
143
AFYONKARAHİSAR RUMLARININ COŞKUSU: Kütahya’nın işgalinden dört gün
önce, 13 Temmuz 1921 günü sabaha karşı, 12.Yunan Tümeni’nden bir alay Afyonkarahisar’a girdi. Her saat biraz daha yaklaşan top ve makineli tüfek sesleri yüzünden
gece Afyonluların gözüne uyku girmemişti, bazı Türk birliklerinin şehrin doğusuna
doğru çekildiklerini görmek onları kahretmişti. Başlarına gelecekleri üç ay önceki
işgalden biliyorlardı. Yunan alayının silah ve boru sesleriyle Afyonkarahisar’a girmesi
Rumları ayağa kaldırdı. İlahiler, marşlar ve şarkılar söyleyerek, Yunan bayraklarını
sallayarak hükümet alanına doldular. Coşku sarhoşu bir subay, ilk gelen kafilenin
önündeki Rum’un taşıdığı bayrağı havaya kaldırdı; “İşte bayrağımız üç ay sonra yine
Afyon’da! Yakında Kütahya’da, Eskişehir’de, Ankara’da ve İstanbul’da dalgalanacak!
Yaşasın büyük Yunanistan! Yaşasın yeni Bizans İmparatorluğu! Yaşasın Kralımız
1
12.Konstantin!” Kalabalık çığlık, çığlığa kendinden geçti.
13 Temmuz 1921 günü akşamı General Papulas komutasındaki Yunan
kuvvetleri 11 piyade tümeni ve bir süvari tugayı olarak 136 000 askerdi. Bunun
karşısında İsmet Paşa komutasındaki Türk Garp Cephesi kuvvetleri ise 15
piyade, dört süvari tümeni ile iki süvari tugayı olarak 125 000 askere yükselebilmişti. İki Türk tümeninin mevcudu ancak bir Yunan tümeni kadardı. Yunan
kuvvetleri bir hilal şeklinde Kütahya Kenti çevresinde konuşlanmışlardı. Hilalin
açık kanadı Porsuk vadisi boyunca Kütahya-Eskişehir demiryolu ile Alayunt2
Seyitgazi karayolu idi.
Yunan toplu taarruzunun dört günde önemli bir alanı işgal etmesinde,
Eskişehir’de bulunan Garp Cephesi karargâhının, taarruzun yönü konusunda
yeterli bilgiye sahip olamamasının büyük payı vardı. Karargâhtaki görevli
subaylar taarruzun ağırlık noktasının, daha önceki İnönü savaşlarında olduğu
gibi Bursa-Eskişehir hattı olduğu kanısındaydı ve önlemler de buna göre
alınıyordu. Bu nedenle Bursa’dan gelen Yunan birlikleri fazla bir ilerleme
3
gösterememekle birlikte, Uşak’tan gelen birlikler oldukça hızlı yol almışlardı.
Durum 4. ve 12. gruplar kesiminde yani Kütahya’nın güneyinde kritikleşmişti. Garp Cephesi Karargâhı tarafından çeşitli önlemler alındı. 3.Grup’tan
Yarbay Nazım Bey’in komuta ettiği 4.Tümen’in çok acele 4.Grup emrine
gönderilmesi istendi. Ama 3.Grup Komutanı Albay Arif Bey, bu emri 12 saat
4
sonra yerine getirecek, üstelik tümenin 3.Alayı’nı da bir gün sonra yollayacaktı.
1
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.175, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
İbrahim Artuç, Büyük Dönemeç Sakarya Meydan Muharebesi, s.33, Kastaş Yayınevi,
İstanbul, 1985
3
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5309-5310, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
4
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.175, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
2
144
YUMRUÇAL-NASUHÇAL MUHAREBESİ
14 Temmuz 1921 günü Altıntaş’tan, Cin Dağları’nın doğusunu dolaşarak
Körs Köyü’nü işgal eden Yunan birlikleri, geceyi köyün kuzeyinde geçirmişlerdir.
Diğer yandan Gediz’den ilerleyen birlikler Göynükören Köyü doğusunda
bulunuyordu. Tavşanlı’dan Kütahya’ya doğru ilerleyen birlikler de Köprüören1
Gümüşköy hattında toplanmıştı.
Gün boyu Kütahya ve Alayunt istasyonlarında takviye birlikleri toplanıyor ve
tren katarları Çöğürler İstasyonu’na durmadan asker taşıyordu. Albay Arif Bey’in
hareketini geciktirdiği Yarbay Nazım Bey’in 4.Tümeni ancak öğleden sonra
Çöğürler’e gelebilmişti. Tümen yürüyüşe geçti. Yumruçal-Nasuhçal hattını
savunmak için mevzilere yerleştirildi. Yumruçal ve Nasuhçal tepeleri, 1800
2
metre yüksekliğinde, bir tepeler zincirinin iki ucuydu.
YARBAY NAZIM BEY’İN SON GECESİ: Cepheye yerleştirilen 4.Tümen’de hummalı
bir çalışma vardı. Bırakılmış siperler, makineli tüfek yuvaları, top mevzileri,
sığınaklar, yollar inceleniyor, birliklerin görevleri belirleniyor, toplar ve makineli
tüfekler yerleştiriliyor, mesafe ayarları yapılıyor, keşif birlikleri çıkarılıyor, telefon
ve telgraf hatları çekiliyordu. Tümen aç gelmişti. Akşam yemeği için kazanlar ateşe
kondu. Gece yarısı yaklaşırken 4.Grup Komutanı Albay Kemalettin Sami Bey telefon
etti. “Nazım Bey yerleştiniz mi?” dedi. “Yerleştik sayılır. 58.Alayım mevziiye girdi.
40.Alayım da Yumruçal’da mevziiye girecek. Ama bu alay tümenime yeni verildi.
Eğitim düzeyi düşük. Komutanına da güvenemiyorum. Sabah erkenden o kesime gidip
duruma bakacağım.” diye cevap verdi. “Düşman iyice yakınınızda, yarın senin
mevzilerine taarruz edebilir. Göreyim seni Nazım, düşmana adım attırma.” Nazım
Bey, “Keşke 3.Alayım da burada olsaydı. Ama merak etmeyin Komutanım, Tümenim
gerekirse kendini feda etmeye hazırdır.” dedi. Kemalettin Sami Bey, “Allah
yardımcınız olsun.” dileğinde bulundu. Nazım Bey, Emir Subayı Nimet Bey’e gerekli
emirleri verdi. Sonra karargâh emrinde tuttuğu Yüzbaşı Faruk Bey’e, “Savaşmak
istiyordun, işte beklediğin gün geldi. Yarın senin komutanlığında bir müfreze
düzenleyip şu 40.Alay’ı takviye etmeni isteyeceğim. Sabah sen de bizimle gel. Çevreyi
3
bir gör.” dedi.
Yunan kuvvetleri, 15 Temmuz 1921 günü saat 8.45 ten itibaren İhsaniye’nin
(İsmiç) iki tarafından, Yumruçal’a ve doğusuna doğru taarruza başladı. Tümen
Komutanı, karargâh subaylarıyla beraber 40.Alay cephesinde keşif yaparken,
aniden bir Yunan Müfrezesinin saldırısına uğradı. Tümen Komutanı Yarbay
Nazım Bey şehit oldu, Tümen Kurmay Başkanı Binbaşı Şerafettin Bey’de yaralı
1
Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.78-84
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
2
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.177, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
3
a.g.e, s.177
145
olarak Yunanlılara esir düştü.
1
YARBAY NAZIM BEY’İN ŞEHADETİ: 15 Temmuz 1921 Cuma günü sabahı gün
doğarken Yarbay Nazım Bey, Kurmay Başkanı Binbaşı Şerafettin Bey, Yüzbaşı Faruk
Bey, Emir Subayı Nimet Bey, bazı karargâh subayları atlarına bindiler, Tümen Süvari
Takımı ile birlikte Yumruçal kesimine hareket ettiler. Orman yollarından geçerek
Yumruçal mevzilerinin önlerine geldiler. Az ileride bir tepe vardı. Tepede kimse
yoktu. Oysa mevziinin güvenliği için bu tepenin mutlaka tutulmuş olması gerekirdi.
40.Alay Komutanının bu zorunlu önlemi aldırmadığı, tembellik edip bugüne ertelediği
anlaşılıyordu. Atlarından indiler. Süvari Takımı az geride beklemekteydi. Nazım Bey,
“Olacak iş değil. Düşman bu tepeyi ele geçirirse mevzi nasıl savunulur? Yarım gün
daha erken gelebilseydik, bu eksiklikleri vaktinde görüp düzelttirebilirdik.” dedi.
Uzaktan top sesleri geliyordu. Süvari Takımı Komutanı’na, “Takımınla hemen tepeyi
tut, düşman taarruza geçerse, alaydan birlik gelene kadar burayı ne pahasına olursa
olsun savunacaksın. Şimdi alaya gidip o tembel…” cümlesini tamamlayamadı. Bir Yunan
müfrezesi sabaha karşı bu kesime sızmış, gelenleri görünce yakındaki ağaçlığa
sinmişti. Bir makineli tüfek birdenbire ölüm yağdırmaya başladı. Geride bekleyen
süvari takımı öfke çığlıkları atarak ormana hücum etti. Nazım Bey’in emir çavuşu
Eyüp atıldı, komutanını kucağına alıp atına bindi, deli gibi sürdü. Nazım Bey’in kara
gözlü, beyaz atı da peşlerine takıldı. Genç komutan elinden ve göğsünden
yaralanmıştı. Eyüp Çavuş bir yandan atını uçuruyor, bir yandan da, sesi şefkat ve
ümitle titreyerek, “Ne olur dayan, Allah aşkına dayan, sakın ölme komutanım.” diye
yalvarıyordu. Ağaçların arasından sızan ışık oklarını biçerek, tepeleri rüzgâr gibi
aşarak, peşinde beyaz at, tümen karargâhına geldi. Tümen doktoru ilk tedavisini
yaptı. Durumu ağırdı. Nazım Bey’i Eskişehir hastanesine yetiştirmek için atlı bir
cankurtaran arabasıyla Çöğürler İstasyonu’na indirdiler. Nazım Bey’in gözleri hafifçe
aralandı. Eyüp Çavuş sevinç içinde, “Yaşıyor.” dedi. Ama Nazım Bey son anlarını
yaşıyordu. Durmayan kan, göğsünü saran sargıya yayılmaktaydı. Fısıltıyla, “Tepeyi
tuttular değil mi?” diye sordu. Bir subay, “Evet efendim, müsterih olun.” dedi gözleri
yaşararak. “Arkadaşlar iyi mi?” “Hepsi çok iyi.” Başında diz çökmüş olan Eyüp Çavuş’a
baktı. Belki okşamak için sağ elini oynatmaya çalıştı. Ancak kıpırdatabildi, canının son
kırıntısını harcayarak, “Asıl siz dayanın çocuğum.” diyebildi. Başı yavaşça sağına
yaslandı ve öylece kaldı. Eyüp Çavuş ciğerleri parçalanarak haykırdı. “Hayırrrrr.”
Süvarilerin, hücuma kalkan Yunanlıların elinden mucize eseri kaçırabildikleri bazı ağır
yaralı subayları da istasyona getirilmişti. Acele hazırlanan bir terenle Eskişehir’e
sevk edildiler. Nazım’ın beyaz atı da trenin yanında koşmaya başladı. Arazi, trenin
yanından koşmasını engelleyince, at bir süre trenden uzağa düşüyor, yol elverince
2
yeniden Nazım’ın bulunduğu vagonun yanında beliriyordu.
1
2
a.g.e, s.178
a.g.e, s.179-180
146
Komutanı ve komuta kurulu savaş dışı kalmış olan 4.Tümen sarsılıyordu.
Saat 11.00 de Yumruçal işgal edilmiş, İhsaniye yoluyla Çavuşçiftliği arasından
mevzilerimize girilmiş ve korkulan olmuştu. 40.Alay Yumruçal’ı boşalttı, dağınık
bir şekilde Çöğürler’e doğru geri çekilmeye başladı. Taarruz eden Yunan tümeni
1
4.Grup mevzilerinin bir bölümünü eline geçirdi.
Yumruçal’da sıkıntılı muharebeler yapılırken, Ayrancı Gediği’nden ilerleyen
Yunan tümeni iki alayı ile Nasuhçal’a taarruza başlamıştı. Gün boyunca akşama
kadar Yunan taarruzları, karşı taarruzlarla önlendi. Gece muharebe boğuşma
şeklinde bütün şiddeti ile devam etti. 12.Grup, Garp Cephesi Komutanlığı’nın,
“Kesin sonuçlu muharebelerden sakınıp zaman kazanarak, Seyitgazi yolunun
güvenliğini sağlamasına” dair olan emrini, zamanından önce uygulamaya
kalkışmış ve henüz fazla düşman baskısına uğramadan kuvvetlerini gece yarısı
2
Gökbeni-Virancık hattına çekmiştir.
4.Grup Komutanı Albay Kemalettin Sami Bey, bu kesimdeki tehlikeli
gelişmeyi durdurmak için elindeki son küçük birlikleri de takviye için 4.Tümen
emrine yolladı. 12.Grup, Türk Cephesi sol kanadını kuşatmaya çalışan Yunan
birliklerine karşı biraz dağınıkça ama kanını esirgemeden direniyordu. Savaşın
yaman koşulları içinde 4.Grup ile 12.Grup arasında oluşan tehlikeli boşluğa,
3
Prens Andreas’ın 12.Tümeni sokulmaktaydı.
Yunanlıların, özellikle 4.Grup cephesinde, Yumruçal-Nasuhçal hattında
girişmiş olduğu sonuç alınabilecek muharebeler sürerken, diğer bütün grupların
karşısındaki kuvvetlerini adeta seyirci gibi hareketsiz bırakmaları veya
tereddütlü ve çok kısa ilerlemeleri bir hata idi. Garp Cephesi Komutanlığı’nın tek
endişesi, Yunanlıların Seyitgazi istikametinden bir kuşatma hareketi veya
4
Nasuhçal’da bir çökeltme hareketi yapmasıydı.
GERİ ÇEKİLME BAŞLIYOR
16 Temmuz 1921 günü sabahleyin 9.15 te, Yunanlılar tekrar taarruz ederek
Yumruçal’ın kuzeyindeki sırtları işgal ettiler ve Ağalar yolu üzerinde ilerlediler.
Aynı saatte Nasuhçal ve Kırmızıtepe’de yeniden şiddetli taarruzlar başladı. Saat
11.00 de Kırmızıtepe Yunanlılar tarafından işgal edildi. İyice yıpranmış ve
yorulmuş olan Türk birlikleri, tepenin hemen batısındaki ormanlık sırtlarda geçici
bir zaman için cephe oluşturmuş ve geri çekilmeyi güvenli olarak gerçekleş1
2
a.g.e, s.181
Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.90, Genelkurmay
ATASE Yayınları, Ankara, 2006
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.181, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
4
Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.86, Genelkurmay
3
ATASE Yayınları, Ankara, 2006
147
tirmek için önlemler alınmıştır.
23.Tümen’in sol kanadını hedef alan Yunan taarruzu, bu kanadı kısa bir
zamanda çökelterek cepheyi Göçeri’ye doğru derinlemesine yarmıştır. Yarılan
cephenin kapatılamaması ve Kırmızıtepe’nin elden çıkmasından dolayı, bu
mevziinin elde tutulamayacağını anlayan 4.Grup Komutanlığı birliklerine,
durumun düzeltilememesi halinde, çekilecekleri istikametleri bildirmiş ve saat
14.00’te de çekilme emri vermiştir. Bu emir birliklere henüz ulaşmışken
Kırmızıtepe ve Nasuhçal üzerinden yeniden başlayan Yunan taarruzu
karşısında, buradaki birlikler biraz düzensiz olarak Avdan üzerinden Akoluk’a
1
doğru çekilmeye başlamışlardır.
Türk Cephesinin yarılmasının en önemli nedeni,12.Grup’un zamansız geri
çekilmesi sonucu, 4.Grup ile arasında boşluk oluşturması idi. İsmet Paşa, Türk
cephesinin gerisini tehlikeye soktuğu için 12.Grup Komutanı’nı sert bir dille
2
uyardı ve bulundukları hattı kesin savunmasını emretti.
İSMET PAŞA 12.GRUP KOMUTANI HALİT BEYİ AZARLIYOR: Garp Cephesi
Komutanı İsmet Paşa, 12.Grup Komutanı Halit Bey’i, “4.Grup’un sol yanında boşluk
bırakarak orduyu tehlikeye soktuğu için” azarladı ve bulunduğu hattı kesinlikle
savunmasını emretti. Bu azar Halit Bey’i çok sarstı. Birliklerini zaten sertlikle
yönetiyordu. Sertliğini daha da artırdı. Birliklere kesin savunma yapılacağını bildiren
emirler yağdırdı. 2.Süvari Tümen Komutanı’na yolladığı emri şöyle bitirecekti:
“Tümeniniz bu görevi yapmadığı takdirde sizi şahsen sorumlu tutacağım ve her türlü
3
örfi işlemi yapacağım.” Bu asker dilinde “kurşuna dizdiririm” demekti.
Yunan 1.Kolordusu cephe yarığını genişleterek, geri çekilen birliklerin
yollarını kesmek üzere Türkmen Dağı’na ilerliyordu. Türk birliklerinin
komutanları askerlerini, savaşın dişleri arasından çekip biraz gerilerde toplamak
için gün boyu didindiler. İlk iş olarak Kütahya Havaalanı’ndaki uçaklar
Eskişehir’e kaçırıldı.
Garp Cephesi Karargâhı, cepheye yakın Eskişehir’in güneyindeki
Karacahisar’a taşındı. Yunan Küçük Asya Ordusu karargâhı da ilerleyen birliklerini izleyerek, komutanları Papulas ile birlikte Uşak’tan, Afyonkarahisar’ın
kuzeyindeki Belcemeşe (İhsaniye) İstasyonu’na geldi ve çalışmalarına bir
vagonda devem etti. Karacahisar’da bulunan Türk Garp Cephesi Karargâhı ile
4
Yunan Ordusu Karargâhı arasında, yalnızca 100 km mesafe kalmıştı.
KARACAHİSAR (Karacaşehir): Eskişehir’in hemen güneybatısında yer alan ve
günümüzde Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde bulunan, o günlerin unutulmuş,
1
a.g.e, s.86
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.185, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
3
a.g.e, s.185
4
a.g.e, s.185-187
2
148
sessiz Karacahisar Köyü, birdenbire çadırlar, atlar, arabalar, kamyonlar, koşuşan ve
bağıran insanlarla dolmuştu. Osmanlı Hanedanı’nın atası Osman Bey’in 600 yıl önce
beyliğini ilan ettiği tarihi bir yerdi burası. Karacahisar’da doğan o küçücük beylik üç
1
kıtaya yayılarak görkemli bir imparatorluk olmuştu.
HALİDE EDİP (Adıvar) HANIM KARACAHİSAR’DA: Geri çekilmenin başlangıcında,
Karacahisar’da İsmet Paşa’nın karargâhına gittim. Bu çekilmenin bizi nerelere kadar
götüreceğini bilmiyorduk. İsmet Paşa’nın odası Anadolu’nun alçak tavanlı, iki küçük
pencereli odalarından biriydi. Eşyası bir portatif karyola, bir tahta masa, bir tek
sandalyeden ibaretti. Paşa bir er gibi giyinmişti. Bu sadelik, bu eşyalara çok uymuştu.
Fakat kendisi çok üzgündü. Çünkü çekilme emrini vermek zorunda kalmıştı. Ona karşı
o zaman duyduğum saygı ve teessürü ifade etmek çok güçtü. Ordunun insanüstü
gayret ve kahramanlığının herhangi bir zaferden daha büyük olduğunu söylemeye
çalıştım. Fakat Dünya, eğer zaferle bitmezse, hiçbir fedakârlığı dikkate almaz.
İsmet Paşa da bunu ifade etti. Fakat bu gibi fedakârlıkları yapanlar ölmez bir eser
bırakırlar. Beni yemeğe alıkoydu. Odanın önündeki bahçeye bakarak yemek yedik. Ben
2
giderken Mustafa Kemal Paşa’nın da geleceğini söyledi.
Daha önceleri sakin olan diğer grupların cephelerinde 16 Temmuz 1921
günü hareketlenme başladı. Buralardaki Yunan kuvvetleri de taarruza geçtiler.
3.Grup’un karşısında, Gediz yoluyla Kütahya’ya doğru ilerleyen Yunan tümeni
Yalnızsaray’a kadar ulaştı. Birkaç kol halinde Tavşanlı’dan 5.Grup Cephesi’ne
3
doğru ilerleyen iki Yunan tümeni de Yoncalı’ya kadar geldiler.
Yunanlıların yararlanmaması için birlikler bulundukları yerlerdeki demiryollarını bozup, köprüleri yıkıyorlardı. Karargâhı Kütahya’da bulunan 3. Grup
Komutanlığı kuvvetleri Dereköy istikametinde çekildiler ve Yunan kuvvetleri
4
Kütahya’nın batısındaki ve güneyindeki mevzileri işgal ettiler.
Türk cephesinin yarılması derinleşmişti. Ordu tehlikedeydi. Garp Cephesi
Komutanlığı, saat 21.30 da, bütün Ordunun Yunanlılarla teması keserek
Karacahisar-Seyitgazi hattına çekilmesi emrini verdi. Ordu, bu yeni hatta
5
toplanıp, toparlanarak savaşa devam edecekti.
BİR TELGRAF
1
a.g.e, s.187
Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, s.171, Atlas Kitapevi, İstanbul, 1985
3
Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.95 Genelkurmay
2
ATASE Yayınları, Ankara, 2006
Muzaffer Erendil, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri, s.25-26, Genelkurmay ATESE
Yayınları, Ankara, 1980
5
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.185, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
4
149
GENELKURMAY BAŞKANLIĞINA
Muharebenin gelişimine, esirlerin ifadelerine ve yapılan çeşitli gözlemlere göre,
Yunan Ordusu’nun harekâtı şöyledir:
Yunanlıların iki tümeni Bursa cephesinde, iki tümeni Tavşanlı bölgesinde, bir
tümeni Kütahya’nın karşısında, üç tümeni 4.Grup’a ve iki tümeni de 12.Grup’a karşı
taarruz etmektedir. Bu defaki taarruzunda, geri hizmetlerini koruma kaygısı
olmadan hareket eden düşmanın, Afyonkarahisar ve Menderes’te toplu halde bir
tümen bıraktığı kabul edilirse toplam tümen sayısı 11 eder. Yunan Genelkurmayı’nın
planı; hazırlanmış mevzilere çarpmaktan sakınarak Nasuhçal üzerinden, Seyitgazi
istikametinden cepheyi yararak Ordumuzu mağlup etmektir. Bugün Nasuhçal
üzerinden ve 4.Grup cephesinden gerçekleşen muharebe hareketi başarılı olmamıştır.
Ancak, muharebe en şiddetli safhasında ve sonuç aşamasındadır. Yunanlılar Seyitgazi
yoluna hâkim durumdadır. Grup komutanlıklarına, Seyitgazi’nin doğusuna kadar geri
çekilme emri verilmiştir.
Durum bilgilerinize arz olunur.
Eskişehir, 16 Temmuz 1921
İsmet
1
Garp Cephesi Komutanı
CEPHE EMRİ
GRUP KOMUTANLIKLARINA
Yunan, kuvvetleri büyük kısmıyla Seyitgazi istikametine hâkim olmuştur. Ordu,
bütün kuvvetiyle Seyitgazi’nin doğusunda toplanacak ve kesin sonuç için düşmanla
yeniden savaşacaktır. Gruplardaki süvari tümenlerinden bir Süvari Grubu
oluşturulmuş ve komutanlığına 5.Grup Komutanı Albay Fahrettin Bey atanmıştır. Geri
çekilme ve toplanma esnasında bütün malzemenin korunması ve amacın Yunanlılardan
gizlenmesi, 17 Temmuz 1921 tarihinde temasın kesilerek, zayiatsız bir yürüyüş
yapılmasıyla gerçekleştirilebilecektir. Ağır toplar ve top mermileri Kütahya ve
Alayunt istasyonlarından Alpu’ya taşınacaktır. Yükleme tamamlanıncaya kadar,
istasyonlarda güvenlik sağlanacaktır.
Grup komutanlıklarına gereği için duyurulur.
1
Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.86-87
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
150
Eskişehir, 16 Temmuz 1921
İsmet
1
Garp Cephesi Komutanı
YUNAN ASKERLERİ KÜTAHYA KENTİ’NDE
Garp Cephesi birlikleri, aldıkları çekilme emri gereği, Seyitömer-KümbetEskişehir, Kütahya-Eskişehir, Alayunt-Sabuncupınar-Eskişehir karayolları ve
Çöğürler-Alayunt-Eskişehir demiryolu boyunca, 16 Temmuz 1921 gece boyu
çekilmeyi sürdürdüler.
Kent, gece boyu süren çalışmalar sonunda, sabaha karşı boşaltıldı. Bir tek
Türk askeri kalmadı. Ayrıca Ankara Hükümeti adına görev yapan Kütahya
Mutasarrıfı Rahmi Bey, resmi kurum amir ve memurları da askerlerle birlikte
Kütahya’yı terk ettiler. Kent’te bulunan Rum ve Ermeniler de gece boyu Yunan
askerlerini karşılama töreni için çalıştı. Evlerde ve terzi dükkânlarında Yunan
bayrakları dikildi.
17 Temmuz 1921 günü de geri çekilme devam etti. Sabahleyin, yeni
oluşturulan Albay Fahrettin Bey komutasındaki Süvari Grubu tümenleri,
ilerleyen Yunan ordusu birliklerine zayıf akınlar düzenleyerek, geri çekilmekte
olan Türk Ordusu birliklerine zaman kazandırıyordu. Tavşanlı üzerinden
Yoncalı’ya gelip, gece burada konaklayan Yunan birlikleri Seyitömer üzerinden
Eskişehir yoluna yöneldiler. Yumruçal-Nasuhçal hattında bulunan Yunan
birlikleri de, Çöğürler-Alayunt demiryolunu takiben Eskişehir’e doğru ilerlediler.
YARBAY CEMİL (Toydemir) BEY ANLATIYOR: 17 Temmuz 1921 günü komutanı
olduğum 5.Kafkas Tümeni’nin başında İncik Köyü’ne gelince, orada 41.Tümen’in süvari
bölüğüne rastladım. Bölük komutanı, Türkmen Dağı’nda bir boğazı tutma görevini
aldığını söyledi, başka bilgi vermedi. Bu boğazdan 7. ve 23. tümenlerin geride kalan
askerleri geliyordu. Başören Köyü yoluna saptığım zaman, yolun geçtiği dar boğazı,
41.Tümen’in yüzlerce kağnı ve öküz arabalarıyla tıkamış olduğunu gördüm. Yürüyüş
tümüyle durmuştu. İleriye bir süvari subayı göndererek 41.Tümen Komutanı’na,
Tümenimin geriden gelmekte olduğunu, gece bir yanlışlığa yol açılmamasını bildirdim.
Gönderdiğim subay geri geldi ve 41.Tümen Komutanı Albay Şerif (Yaçağaz) Bey
hemen ilerimizdedir dedi. Atımı sürdüm, fakat kendisine yetişemedim ve akşam
karanlığı bastığı için bulamadım. Binbir güçlükle çeşitli tümenlerin ulaşım ve sıhhiye
kağnılarından, öküz arabalarından bir yol açarak Tümenimin toplarını ileriye geçirdim.
Kimsenin kimseden haberi yoktu. Kimse nereye gittiğini bilmiyordu. Erler başıboş,
subaylar birliklerini yitirmiş, kağnılar ve öküz arabaları sahipsizdi. Çok kötü bir
1
a.g.e, s.97-98
151
görüntüydü bu durum. Öteye beriye giden, nereye niçin gittiğini bilmeyen birçok er
ve subayı toplayıp, bir sırt üzerinde durdurdum. Topladığım başıboş erleri de birkaç
subayın komutasına vererek tümenin ardından gelmelerini emrettim. Kağnılar, öküz
arabaları ve sıhhiye arabaları da bizi izlediler. Görünüş, tümüyle uğursuz Balkan
1
Savaşı’nı andırıyordu.
Bir gün önce Gediz yolunu takiben Yalnızsaray’a gelen ve gece burada
konaklayan Yunan birliklerinden Albay Çuroyanis komutasındaki Yunan alayı,
Sultanbağı Deresi ve Okmeydanı istikametinden Kente girdi. İki yıldan beri,
Yunanın işgal ettiği kasaba ve kentlerde, İzmir’de, Aydın’da, Manisa’da, en son
Afyonkarahisar’da, Yunan askerleri nasıl karşılanmışsa, Kütahya’da da öyle
karşılandı. Yerli Rumlar ve diğer azınlıklar, evlerini ve işyerlerini Yunan
bayrakları ile donattılar. Kente giren Yunan askerlerini coşku içinde karşıladılar
ve alkışladılar. Sayıları az da olsa Yunan işbirlikçisi Türkler de onlara katıldılar.
Kütahya’nın işgali Avrupa kamuoyunda da büyük yankı uyandırdı. Atina’da
halk sokaklara döküldü. Haberler buradan hızla Avrupa başkentlerine
duyuruldu.
BİR TELGRAF
SAYIN LORD CURZON, İNGİLTERE DIŞİŞLERİ BAKANI
Kütahya’nın alınışı haberi Atina’ya 18 Temmuz akşamı geç saatlerde ulaştı ve
Yunanistan Millet Meclisi’nde Başbakan Gunaris tarafından açıklandı. Kiliselerin
çanları çaldı ve halk yığınları alkışlarla, silahlarıyla havaya ateş ederek, gece boyu
sokaklarda dolaştı. Halk kitleleri sabahın erken saatlerinde iki defa Elçiliğimizi
ziyaret etti ve Büyük Britanya Devleti ile Başbakanımızı alkışladı. Halk diğer
elçilikleri ziyaret etmedi. Dün sabah yüz bir pare top atıldı ve Katedral’de resmi
şükran ayini yapıldı. Bütün gazeteler, Yunanistan’ın gördüğü bu en büyük zafer için
heyecanlı övgüler yayımlıyorlar ve bazıları bunun Dünya’nın en önemli savaşı olarak
bilineceğini yazıyorlar. Gazeteler dün bunu savaşın son zaferi olarak ilan ettiler ve
sayılan elli bine ulaşan tutsak alındığı yolunda hikâyeler anlatıldı. Bu sabah Dışişleri
Bakanı bana Hükümetlerinin henüz hiçbir açıklama almadığını, fakat zaferin pek
tatminkâr olduğuna dair Kralın Başbakanlarına telgraf çektiğini söyledi. Şimdilik
durum bundan ibarettir. Saygılarımla.
Atina, 20 Temmuz 1921
Lord Granville
1
İbrahim Artuç, Büyük Dönemeç Sakarya Meydan Muharebesi, s.34, Kastaş Yayınevi,
İstanbul, 1985
152
Atina Büyükelçisi
1
SİMAV’IN İŞGALİ VE EMET’İN DURUMU
Daha önce Demirci’den gelen Yunan askerleri tarafından Simav, 1 Eylül
1920 Çarşamba (14 Ağustos 1920) günü ilk defa işgal edilmişti. 25 Ekim 1920
gecesi Emet Müfrezesi tarafından yapılan baskın sonucu Yunanlılar Simav’ı terk
etmişlerdi.
Bir hafta sonra, 2 Kasım 1920 (31 Ekim 1920) günü ikinci defa işgal edilen
Simav’da Yunan askerleri on gün kalabilmişlerdi. 12 Kasım 1920 günü Çerkez
Ethem’in Kuva-yı Seyyare’si tarafından baskın yapılarak Simav ikinci defa
kurtarılmıştı.
Kütahya-Eskişehir Savaşı’nı kazanarak Ankara’ya doğru harekete geçen
Yunan Ordusu’nun, Pipyos adındaki bir subay tarafından komuta edilen
2
54.Tabur’u 23 Temmuz 1920 günü Simav’ı üçündü defa işgal etti.
Yunanlılar Simav, Gediz, Tavşanlı ve Kütahya’yı işgal ettikten sonra, daha
önce defalarca karşılaştıkları Emet Milli Müfrezesi’nin varlığını bildiklerinden,
Emet’i işgal etmeyip buranın ve civarının güvenliğini Tavşanlıda onlarla işbirliği
3
yapan Alabardalı Kabakçı Salih Efe’ye bıraktılar.
TÜRK ORDUSU ESKİŞEHİR’İN DOĞUSUNA ÇEKİLİYOR
Mustafa Kemal Paşa, durumu yerinde görmek için 17 Temmuz 1921 günü
Karacahisar’a, Garp Cephesi Karargâhı’na geldi. İsmet Paşa ile geri çekilme
konusunu görüştüler. Savaş kaybedilmişti. Bu koşullar altında Eskişehir’in
batısında Yunan kuvvetleri ile yeniden savaşa tutuşmak tehlikeliydi. Mustafa
Kemal Paşa Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya, Sakarya Irmağı’nın
doğusuna, yani Polatlı önlerine kadar geri çekilmenin doğru olacağını ifade etti
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde durumu açıklamak, gerekli önlemleri almak
4
üzere Ankara’ya geri döndü.
NUTUK’TAN: 18 Temmuz 1921 tarihinde, İsmet Paşa'nın Eskişehir'in
güneybatısında, Karacahisar'da bulunan karargâhına giderek, durumu yakından
inceledikten sonra, İsmet Paşa'ya genel olarak şu direktifi vermiştim: Orduyu,
Eskişehir'in kuzey ve güneyinde topladıktan sonra, düşman ordusuyla aramızda büyük
1
Bilal N.Şimşir, İngiliz Belgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e (1921-1922), s.120, Bilgi
Yayınevi, İstanbul, 1989
2
Alaattin Gürırmak, Simav Düşman İşgalinden Nasıl kurtuldu (Makale), http://www.
simav. gov.tr
3
Gazi Emet’te Milli Mücadele (Makale), http://www.emet.gov.tr
4
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s.522, Bil Yayıncılık, Ankara,1993
153
bir açıklık bırakmak gerekir ki, orduyu derleyip toparlamak ve güçlendirmek mümkün
olabilsin. Bunun için Sakarya'nın doğusuna kadar çekilmek yerindedir. Yunanlılar hiç
durmadan takip ederse, hareket üssünden uzaklaşacak ve yeniden menzil hatları
kurmaya mecbur olacak; herhalde beklemediği birçok güçlüklerle karşılaşacak; buna
karşılık bizim ordumuz toplu bulunacak ve daha elverişli şartlara sahip olacaktır. Bu
şekildeki çekilişimizin en büyük sakıncası, Eskişehir gibi önemli yerlerimizi ve birçok
topraklarımızı Yunan’a bırakmaktan dolayı kamuoyunda doğabilecek manevî
sarsıntıdır. Fakat kısa zamanda elde edebileceğimiz başarılı sonuçlarla, bu sakıncalar
kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Askerliğin gereğini kararsızlığa düşmeden
1
uygulayalım. Başka türden sakıncalara karşı koyabiliriz."
Türk Ordusu, 18 Temmuz 1921 günü de Eskişehir’e doğru geri çekilmesine
devam etti. Bazı küçük aksaklıklar ve düzensizlikler olsa da genel olarak gruplar
düzenli bir şekilde çekilmelerini sürdürdüler. Karacahisar’da bulunan Garp
Cephesi Karargâhı, Eskişehir’in doğusuna taşındı.
19 Temmuz 1921 günü Eskişehir boşaltıldı. Önce kentteki mahalli hükümet
ve birlikler ayrıldılar. Eskişehir telgrafhanesinde Yunan askerleri kente
yaklaşıncaya kadar bir subay ve bir telgrafçı bırakılarak haberleşmeyi
sağlaması ve bunlar için muhafız verilmesi, diğer yandan Eskişehir-Ağapınar
arasındaki demiryolunu ve Porsuk üzerindeki büyük demiryolu köprüsünü
istihkâm askerleri tarafından Eskişehir’den çıkacak son trenden sonra tahrip
etmesi istendi. Saat 17.00’ye kadar kent en son telgrafçıların ayrılmasıyla
düzensiz bir şekilde boşaltıldı. Bu çekiliş birlikler üzerinde moral çöküntüsü
2
yarattı. Akşamüzeri saat 20.00’de Yunan birlikleri Kente girdiler.
HALİDE EDİP (Adıvar) HANIM’IN ÜZÜNTÜSÜ: Eskişehir’e dönerken artık çekilme
başlamıştı. O an duyduğum teessürü ve savaşa karşı nefreti hiç unutmayacağım.
Fakat biz savaşmaya mecburduk. Çünkü düşmanlar evlerimize kadar gelmiş, savaş
istesek de istemesek de yurdumuzu yakıp yıkacaklardı. Niçin? Çünkü bir veya birkaç
siyaset adamı Yakındoğu’nun haritasını değiştirmek hevesine düşmüşlerdi. Fakat
onlar da bunun neye mal olacağını görüyorlardı. Gerçi henüz zafere kavuşmamışlardı,
işin sonu da gelmiş değildi. Eskişehir sokaklarında hayat kaynaşıyordu. Askerlerden
başka öküz arabaları eşyalarla dolu, üzerlerinde, gözleri korku içinde oturtulmuş
3
çocuklar. Kadınlar öküzleri çekiyorlar. Bir insan seli akıp gidiyordu.
ESKİŞEHİR YAĞMALANIYOR: Türk ordusu Eskişehir'i boşalttıktan sonra, Yunan
elini kolunu sallayarak girdi buraya. Aylardan Temmuz, Eskişehir'de zerdali vaktiydi.
Yunan Ordusu dağınık, perişandı. İlk günler Aşağı Mahalledeki çarşının dükkânlarını
1
a.g,e, s.522
Prof.Dr. Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadelede Eskişehir, s.88, Osmangazi Üniversitesi
Yayınları, Eskişehir, 2002
3
Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, s.171, Atlas Kitapevi, İstanbul, 1985
2
154
yağmaladılar. Kurşunlu camiinin menzilhanesini erzak deposu, aşhaneyi mutfak
yaptılar. Semahane Yunan askerleriyle doldu. Komutanlar Fransız mektebine,
Doğaloğlu Hanı ve diğer büyük binalara yerleştiler. Odunpazanndaki Turan Numune
Mektebi hastane oldu. İşgalden iki gün önce Ankara yönüne göçmüş zenginlerin
evlerine yerleştiler. Bütün evlere beyaz bayrak asın dediler, astık. Gece dokuzdan
sonra sokağa çıkmayın dediler, çıkmadık. Bahçe duvarlarına delik açtık, sokağa
1
çıkmadan birbirimize gidip geldik.
20 Temmuz 1921 günü, Türk Ordusu, Eskişehir doğusu-Seyitgazi hattını
tutarak savunmaya geçti. Bütün cephede çatışmalar oldu. Fakat durum
değişmedi. 21 Temmuz 1921 günü, Yunanlılara karşı taarruza geçildi. Özellikle
Eskişehir’i geri almak hedefini güden bu taarruz, Eskişehir yönünde başarılı
olmuş ise de, kendini toparlayan Yunan kuvvetlerinin karşı taarruzunu
2
durduramayan Türk kuvvetleri, tekrar geri çekilmek zorunda kalmışlardır.
Bunun üzerine Türk kuvvetleri 22 Temmuz 1921 günü, Alpu-MahmudiyeÇifteler hattına çekildi. Korkulan olmamıştı ve Türk Ordusu Kütahya’da Yunan
Ordusu tarafından çember içine alınıp imha edilememişti. Toplar, silahlar,
cephane ve araç-gereçler çok az bir kayıpla kurtarılmıştı.
Türk Ordusu, Kütahya-Eskişehir Savaşı’nda yenildiği için değil, YumruçalNasuhçal hattının Yunanlıların eline geçmesinden dolayı geri çekilmiştir. Bu
hatta savaşa devam etseydi, yenilgi kaçınılmaz olurdu. Yunanlıların Seyitgazi
istikametinden değil de Porsuk Vadisi’nden Eskişehir istikametine doğru çok
yavaş ve dağınık olarak ilerlemesi, Türk Ordusu’nun fırsattan yaralanabilmesini
sağladı.
Daha önce Mustafa Kemal Paşa’nın, Ordunun Sakarya Irmağı’nın doğusuna
kadar geri çekilmesi önerisini, Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa 22 Temmuz
1921 günü birliklerine bildirdi. Böylece Türk Ordusu düzenli bir şekilde ve fazla
3
zarara uğramadan Polatlı önlerine kadar geri çekildi.
2.KOLORDU KOMUTANI PRENS ANDREA’NIN ÖNGÖRÜSÜ: Türk Ordusu’nun geri
çekilmesi, bizim taarruzumuzun boşa gittiği anlamına gelmez. Fakat bundan dolayı
savaşın uzaması tehlikesi baş göstermiştir. Çünkü Türkler, bizim üstün kuvvetlerimiz
karşısında kendileri için yapılması gereken tek doğru hareketi yapmışlardır. Geri
çekiliyorlardı. Anadolu’nun pek geniş bulunması, çekilerek Türklere daha uygun bir
zamanda ve kendileri için daha elverişli bir arazi üzerinde gelecek bir harekât için
hazırlıklı bulunmak imkânını veriyordu. Türkler bunun için kuvvetlerini bozulmamış bir
1
Suzan Albek, Dorylaion'dan Eskişehir'e, s.193, Anadolu Üniversitesi Eğitim Sağlık ve
Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayını, Eskişehir, 1991
2
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1105, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
3
Fahri Aykut, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, s.158-159,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
155
durumda elde tutmaya çalışıyorlardı. Bize gelince, Türkleri savaşmayı kabul etmeye
zorlamakla, kendimizi onlar çekilirken takip etmek zorunda olduğumuzu
hissediyorduk. Böylece misafirliğimiz istemeyen bir memlekette derinliğine doğru
ilerliyor ve ikmal üslerimizden durmadan uzaklaşıyorduk. Doğaldır ki askerlerimiz
kaçınılmaz bir yorgunluğa ve silah, cephane, araç-gereçlerimiz aynı şekilde bir
aşınmaya uğruyordu. Türk Genelkurmayı, ordumuzun oluşturduğu yarım dairenin iki
ucunun Kütahya’da birleşeceğini anlayarak, Türk Ordusu’nu Eskişehir’e doğru geri
çekti. Çekilme tam bir düzen içinde oluyor ve birliklerin büyük bir kısmı çemberden
kurtuluyordu. Türklerin bir miktar asker, üç yahut dört top ve bir miktar makineli
tüfek kaybına uğramaları, bizim umduğumuz büyük bozgunun gerçekleşemediğini
1
gösteriyordu.
7. BÖLÜM: YUNAN İŞGALİ
KÜTAHYA’DA İŞGAL GÜNLERİ
Kütahya bir yıldan fazla Yunan işgali altında kaldı. İşgalle birlikte evlere
beyaz bayraklar, belediye binasına ise Yunan bayrağı çekildi. Kütahya’ya gelen
Yunan Veliahdı Rumlar tarafından gösterilerle karşılandı. General Papulas, tam
2
itaate karşılık halka güven ve özgürlük vaat etti.
Yunanlılar kentte, Yarbay Patros Barbies komutasında bir jandarma birliği
ile güvenliği sağladı. Mıntıka Komutanlığı görevi yapan Patros, çok acımasız bir
askerdi. Gece dokuzdan sonra sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bazı evlerin dış
kapılarında bulunan sokak fenerlerinin akşamları o evlerde oturanlar tarafından
yakılması zorunlu tutuldu. Un değirmenlerine, ekmek fırınlarına el konuldu.
Kentte kalan on sekiz yaşından küçük erkek çocukları buralarda çalıştırıldı.
BİR GENCİN İŞGAL ANILARI: Yunan askeri Kütahya’ya girdiğinde ben on yedi
yaşında bir gençtim. Henüz daha askere alınmamıştım. Yunanlılar kentte kalan
yaşıtlarımla birlikte beni de bir ekmek fırınında çalıştırdılar. Köylerden topladıkları
buğdayları değirmenlerde öğüttürüyorlar ve fırınlarda ekmek yaptırıp askerlerine
dağıtıyorlardı. Buğdayların parasını ödemedikleri gibi değirmenlerin ve fırınların
sahiplerine, bizim gibi zorla çalıştırılanlara hiçbir ücret ödemiyorlardı. Akşam hava
karardığında, bazı evlerin kapılarında bulunan fener askılarına, o evde kalanlar fener
yakmak zorundaydı. Gündüzden fenerlerin camları silinir ve yağ doldurularak
hazırlanırdı. Bizim evin kapısında da fener yanardı. Bazı geceler atlı bir Yunan
devriyesi kapımızın önünde durur, üfleyerek feneri söndürür ve giderdi. Bir iki
1
2
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1104-1105, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, c.3, s.611, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 1996
156
dakika sonra başka bir Yunan devriyesi gelir, fenerimizin yanmadığını, bu nedenle
ceza olarak bir tavuk ve birkaç yumurta vermemiz gerektiğini söylerdi. Annem,
pencerede nöbet tutmamı isterdi. Beni gören Yunan devriyesi de fenerimizi
söndüremez ve tavuklarımızı, yumurtalarımızı alamazdı. Bu nedenle Yunan askerlerine
1
yumurtacı adını takmıştık.
Kentte Türkler için zor ve meşakkatli, Rum azınlık için ise rahat ve ihtişamlı
günler başlamıştı. Aslında işgalden önce de durum aynı idi. Rumlar, işgale
kadar padişahlarına bağlı, Osmanlının hoşgörü ikliminden fazlasıyla yararlanan
ve refah içinde yaşayan bir topluluktu. Onların içinde de çağın radikal siyasi
eğilimlerine kapılmış olan gençler bulunuyordu. İşgale kadar Yunanistan’ın etkili
propagandasından etkilenmiş bu gençlerin pek sesleri çıkmıyordu. Fakat
işgalden sonra, Yunan askerleri ile birlikte onlar da Türklere baskı yapmaya
başladılar.
Türk askerleri kentten ayrılırken, Ankara Hükümeti’nin emrinde önemli
hizmetleri bulunmuş olan, Kütahya Mutasarrıfı Rahmi Bey de görevini bırakarak
Ankara’ya gitti. Kütahya’da kalması durumunda, Yunanlılar tarafından
görevinden alınacağı ve tutuklanacağı kesindi. Onun yerine Yunanlılar Hoca
Rasihzade İbrahim Bey’i mutasarrıf olarak atadılar. Belediye Başkanı Hüseyin
Hüsnü Bey, kentten ayrılmadı. Yunanlılar onun görevde kalmasını kendileri için
uygun buldular ve o da Belediye Başkanlığı görevine devam etti. Kentte işgal
kurallarına uygun bir düzen kuruldu. Ankara Hükümeti taraftarı asker ve sivil
görevliler kenti terk ederek Ankara’ya göçtüler. Kütahya Kenti’nde Türk olarak
kadınlar, çocuklar ve yaşlı erkekler kalmıştı. Yunan askerleri şüpheli
bulduklarını yakalayıp, tutukluyorlardı.
YUNAN KRALI KONSTANTİN KÜTAHYA’DA
Yunan Küçükasya Ordusu Başkomutanı General Papulas, ordu karargâhını
Kütahya’ya taşıdı. Karargâh personeli ve askerler Askeri Kışla, Askeri Mahfel
(Orduevi), Askerlik Şubesi binalarına yerleştiler.
İzmir’de bulunan Kral Konstantin, beraberinde Veliaht Prens Yorgi,
Başbakan Gunaris, Savunma Bakanı Teotakis, Genelkurmay Başkanı General
Dusmanis ve Askerî Danışman Stratigos ile birlikte 22 Temmuz 1921 günü
Afyonkarahisar üzerinden trenle Alayunt İstasyonu’na geldiler. Aynı gün
yanlarına Papulas’ı da alarak Eskişehir’e vardılar. Yunan askeri gücünün en üst
rütbeli kişileri ile Eskişehir’de bir toplantı yapıldı. Savaşın sürdürülmesi
konusunda, Yunan Hükümeti ile Ordu Komutanı Papulas arasında öteden beri
var olan ve Türk birliklerine, fazla kayıp vermeden Sakarya Irmağı’nın doğusuna
1
Babam Merhum Mütevellizade Börekçi Hacı Nazif Bey’in bana anlattıklarından, CÇ
157
geçme ve hazırlanma olanağı veren anlaşmazlık, bu toplantı sırasında iyice
açığa çıktı. Askeri Danışman Stratigos, Kral’ı ve Başbakan’ı, savaşı sürdürme
konusunda çok etkiliyordu. Papulas yeni bir askeri harekâttan yana değildi. Türk
Ordusu’nun Sakarya’nın batısında iken yok edilmesi fırsatının kaçırıldığını, bu
koşullarda düzenlenecek bir taarruzun başarı şansının olmayacağını
savunuyordu. Kral ve Yunan Hükümeti ise, her ne pahasına olursa olsun
taarruzun sürdürülmesini istiyorlardı. Ancak savaşı sürdürecek komutanın buna
karşı çıkması, harekâtı gittikçe geciktiriyordu. Bu nedenle savaşın sürdürülüp,
1
sürdürülmemesi konusunda bir karar alınamadı.
Ordu Komutanı General Papulas Kütahya’ya döndükten bir gün sonra, 26
Temmuz 1921 günü Başbakan Gunaris, Savunma Bakanı Teotakis,
Genelkurmay Başkanı General Dusmanis ve Askerî Danışman Stratigos
Kütahya’ya geldiler. Başbakan, General Papulas’ın karşı görüşte olduğunu
bildiği için, önce Küçükasya Ordusu Kurmay Başkanı Yardımcısı Albay
Sarıyanis’le gizli bir görüşme yaptı. Sarıyanis, Papulas’ın tersine hemen
gecikmeksizin Türk Ordusu’nu takip ve yok etme düşüncesinde idi. Gizli
görüşmede Başbakan Gunaris, Sarıyanis’e Kral’ın başkanlığında yapılacak
Savaş Konseyi’ne sunulmak üzere Savaş Planını hazırlamasını istedi.
Sarıyanis, Kurmay Başkanı Albay Pallis ile birlikte Savaş Planı Taslağını
hazırladığını, ancak kabul edilmez düşüncesiyle Papulas’a sunamadıklarını
2
belirtti.
YUNAN BAŞBAKANININ GİZLİ GÖRÜŞMESİ: Gunaris, Kütahya’ya, yanına Savaş
Bakanı Teotokis’i de alarak gelmişti. Danışmanı General Stratigos’un tavsiyesine
uyarak, önce hiç sevmediği Albay Sarıyanis’le gizli bir görüşme yaptı.
GUNARİS: Albay, ayrı görüşlerin insanıyız. (Gunaris kralcı, Sarıyanis Venizeloscu)
Ama bana size güvenilebileceği söylendi. Hükümeti aydınlatmanızı istiyorum. Gerçek
durum ne? Ne yapmalıyız?
SARIYANİS: Gerçek şu ki Türk Ordusu yenilmemiş, geriye atılmıştır. Şimdi
ulaştığımız noktada kalır ve beklersek, Türklere yeniden güçlenmeleri için fırsat
vermiş oluruz. Savaş katlanamayacağımız kadar çok uzar. Bu kadar geniş bir bölgeyi
uzun süre güven altında tutmamız çok zor. Bu sebeple Türk Ordusu’nu pes ettirmek
ya da iyice doğuya sürmek, Ankara’daki tesis ve depoları yok etmek,
yararlanabileceği bütün kaynakları kurutmak, Ankara–Eskişehir demiryolunu bir daha
kullanılamayacak biçimde bozmak zorundayız. Bunu yaptığımız zaman Türk tehlikesi
sona erer.
TEOTOKİS: Başarabilir miyiz?
1
2
Yurt Ansiklopedisi, c.11, s.8242, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.220-221, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
158
SARIYANİS: Tabii, çünkü Türkler bu kadar kısa zamanda yeniden toparlanamazlar.
Türk Ordusu daha doğuya çekilirse, doğuda Ermeniler, kuzeyde Pontus çeteleri,
güneydeki Kürt aşiretleri arasında kalacak. Batıda da biz varız. Ayrıca Delibaş
Mehmet’in yardımıyla Konya’da, Kemalistlere karşı büyük bir ayaklanma da
hazırlıyoruz. Nereye kaçacak? Böyle bir ateş çemberinin içinden hiç kimse
sıyrılamaz.
GUNARİS: Peki, askerlerimizin büyük bölümünü ne zaman terhis edebiliriz?
SARIYANİS: Bu kesin zaferden hemen sonra. Çünkü karşımızda çekineceğimiz ciddi
bir kuvvet kalmayacak. Türk Ordusu’ndan geriye en fazla, dağlara kaçmış bir avuç
subay ve asker kalır.
GUNARİS: Size inanıyorum ve güveniyorum. Savaş Konseyi’ne sunulacak raporu bu
anlayışla hazırlamanızı rica ediyorum.
SARIYANİS: Albay Pallis’le birlikte rapor taslağını hazırladık bile. Ama imzalaması
için General Papulas’ı ikna etmek gerek.
GUNARİS: Onu ben ikna ederim. Ordunun neye ihtiyacı var?
SARIYANİS: Biraz daha kamyon ve giyeceğe.
İkisi de Ayağa kalkıp el sıkıştılar. En fanatik Venizeloscu ile en sadık Kralcı, Türk
1
Ordusu’nu yok etmek için anlaştılar.
Bu gizli görüşmeden sonra Başbakan Gunaris, Savaş Bakanı Teotokis,
Genelkurmay Başkanı General Dusmanis ve Askerî Danışman Stratigos ile
General Papulas bir araya geldiler. Papulas görüşmede her şeyi tekrar açıkça
ortaya koydu. Bu aşamada Türk Ordusu’nu takip ve yok etmenin mümkün
olamayacağını, Yunan Ordusu için bunun bir felaketle sonuçlanabileceğini ifade
etti. Ancak Başbakan düşüncelerinden vazgeçmedi ve Papulas’a manevi baskı
yaptı. Papulas bu durumu istemeye istemeye kabul etmek zorunda kaldı.
Sarıyanis tarafından hazırlanan Savaş Planı’nın Kral’ın da hazır bulunacağı
2
Savaş Konseyi’ne sunulması kararlaştırıldı.
PAPULAS PES EDİYOR: Yunan Başbakanı Gunaris’in, Savaş Bakanı Teotokis, Genelkurmay Başkanı General Dusmanis ve Askerî Danışman Stratigos ile birlikte apansız
ziyaretine gelmesi Papulas’ı şaşırtmıştı. Başbakanın çok haşin bir hali vardı.
GUNARİS: Hükümet savaş emrini düşmana boyun eğdirin diye vermişti. Bunu
sağlamanız için hiçbir şeyi esirgemedik. Peki, ne oldu General? Türkler boyun eğdi
mi?
1
2
a.g.e, s.222
a.g.e, s.222-223
159
PAPULAS: Hayır.
GUNARİS: Türkleri elinizden kaçırdınız. Şu halde savaş bitmedi. Yeni haklar elde
etmek bir yana, Sevr Antlaşması ile sağlanmış olan çıkarlarımız bile askıda kaldı.
PAPULAS: Sayın Başbakan, Anadolu’nun en zengin ve verimli bölgesi elimizde. Bu
kadar başarıyla yetinemez miyiz?
GUNARİS: Hayır! Çünkü bu geçici bir durum. Sevr Antlaşması’nın yürürlüğe girmesini
sağlamak, böylece durumumuzu yasallaştırmak ve sürekli kılmak gerek. Bunun için de
Ankara’ya yürümek ve düşmana Sevr’i kabul ettirmek zorundayız.
PAPULAS: Ordu görevini fazlasıyla yaptı. Çok yoruldu. Bizim de çok kaybımız var.
GUNARİS: Zararı yok. Trakya’dan Anadolu’ya yeni bir tümen daha geçiriyoruz.
PAPULAS: Orta Anadolu bozkırını geçmek zorunda kalacağız. İkmal çok güçleşecek.
Ankara çok uzak.
GUNARİS: Yeni kamyonlar geliyor.
PAPULAS: Türkler de hazırlanıyor. Kendi seçtiği yerde savunma yapacak. Çok kayıp
verebiliriz.
STRATİGOS: Korkmayın General.
GUNARİS: Haydi Papulas! Karar ver! Yoksa yarın sabah Kral Hazretlerinin ve tarihin
huzurunda, Yunanistan için çok hayati olan bu savaşa karşı çıkan tek insan olarak
kalacaksın.
PAPULAS: Peki. Tanrı beni utandırmasın.
1
Yunan Kralı Kütahya’ya gelmeden önce Rumlar, evlerden kumaş ve
çarşafları toplayarak Yunan bayrakları yaptılar ve Kentin çeşitli yerlerine astılar.
Kral Konstantin ve beraberindekiler, 27 Temmuz 1921 günü Eskişehir’den
2
Kütahya’ya döndü ve Rum Ortodoks Kilisesi’nde zafer duası ayinine katıldı.
Yunan Savaş Konseyi, 28 Temmuz 1921 günü toplandı. Kral Konstantin,
Veliaht Prens Yorgi, Başbakan Gunaris, Savunma Bakanı Theodokis,
Genelkurmay Başkanı Dusmanis, Askerî Danışman Stratigos, Küçükasya
Ordusu Başkomutanı Papulas, Kurmay Başkanı Albay Pallis, yardımcısı Albay
Sarıyanis toplantıda hazır bulundular. Pallis savaş planını okudu ve
3
açıklamalarda bulundu.
1
a.g.e, s.223
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, c.3, s.611, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 1996
3
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.134, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
2
160
BİR BELGE
YUNAN KÜÇÜKASYA ORDUSU SAVAŞ PLANI
1. Kütahya, Afyon ve Eskişehir’in işgali ve bu cephede Türk Ordusu’nun
parçalanması ile Küçükasya Seferi’nin birinci dönemi sonuçlanmıştır.
2. İkinci dönemin hedefi, Kemal kuvvetlerinin bir daha Eskişehir önünde tekrar
toplanmalarını imkânsız kılmaktır.
3. Bu hedefi elde etmek için ordu Ankara üzerine akınlar yapmaya mecburdur. Bu
akınlar sırasında Türk kuvvetleriyle temasa gelinecek olursak, bu kuvvetleri ezmek
ve Ankara’da toplanmış olan cephane ve araç-gerecin yok edilmesi, Türkler gene de
teslim olmazlarsa Ankara’da kalmak sakıncalı olacağı için, demiryolları tahrip edilerek
Eskişehir’e dönülmesi planlanmıştır.
4. Bu akından sonra Kemal’in büyük bir kuvveti elde bulundurması ve ona bir
hareket gücü sağlaması olanağı kalmayacaktır.
5. Başkomutanlığın şimdiye kadar yaptığı incelemelere göre ordumuzun, Sakarya’nın
doğusuna kadar ilerlemesinin mümkün olduğu anlaşılmıştır.
6. Ordumuzun en büyük sorunu, cepheye yapılacak olan cephane ve malzeme
ikmalinin zorluğudur. Ordumuzun herhangi bir güçlükle karşılaşmadan ulaşabileceği
en son nokta, Beylikköprü-Kabak hattıdır. Türk Ordusu’yla bu yol üzerinde
karşılaşılması ve onun yenilgiye uğratılması durumunda, harekât Ankara’ya dek
sürdürülebilir.
7. Ancak Türkler Sakarya’nın doğusuna çekilmeyi başarırlarsa, Ankara’ya
yürümeden önce durumun yeniden değerlendirilmesi gerekir. Bu durumda o zamanki
şartlara göre karar verilerek ya ileri harekâta devam edilecek ya da harekât
durdurulacaktır.
Kütahya, 28 Temmuz 1921
Papulas
Küçükasya Ordusu Komutanı
1
Toplantıda General Papulas "Türkler yok edilmemiştir, yalnız kayıpları
çoktur. Eskişehir'den çekildikten sonra barış istemediler." diyerek gerçeği
anlattı. Birçok Yunan generali Türk Ordusu'nun bozularak kaçtığını düşünürken, General Papulas, Türklerin düzenli bir şekilde çekildiklerini belirtiyordu.
Papulas’ın bu çekincelerine karşın, Yunan Savaş Konseyi Ankara seferinin
1
a.g,e, s.134-135
161
sürdürülmesini oybirliği ile karar altına aldı.
1
SAVAŞ KONSEYİNDE NELER KONUŞULDU: Savaş Konseyi, sabahleyin Kral’ın
başkanlığında toplandı. Ordunun raporu Gunaris’in istediği doğrultuda hazırlanmıştı.
Pallis, Ankara’ya yürüyüşün gerekçesini açıklayarak hareketin amacını özetledi.
PALLİS: Türk Ordusu’nu pes ettirmek, çekilirse dağıtıncaya kadar takip etmek,
Ankara’daki bütün tesis ve depoları yıkmak, malzemeyi imha etmek, Ankara-Eskişehir
demiryolunu bir daha kullanılamayacak şekilde bozarak bugünkü hatlarımıza geri
dönmek.
KRAL: Hazırlık için kaç güne ihtiyaç var.
PALLİS: En fazla yirmi güne.
KRAL: Türkler bu süre içinde toparlanamaz mı?
PALLİS: Mümkün değil efendim. Kaçaklar yüzünden çok zayıflamış durumdalar.
Kaynakları yeni bir ordu kurmaya elverişli değil. Askerlerine üniforma bile
veremeyecek kadar yoksullar. Bu kısa zaman içinde ne top sayısını artırabilirler, ne
de mühimmat sağlayabilirler. Yeniden askere alacakları gençleri eğitecek kadar
zamanları da olmayacak. Türk Ordusu şu anda bizim bakımımızdan en uygun durumda
bulunuyor.
KRAL: Hükümetin görüşü?
GUNARİS: Hükümetim, ordunun bu haklı ve cesur kararını destekliyor, zamanlamayı
uygun buluyor, siyasi sorumluluğunu üstleniyor.
KRAL: Genelkurmay?
DUSMANİS: Biz de harekete karşı değiliz. Ama bu kez Mustafa Kemal’i elimizden
kaçırmayalım.
KRAL: Bir yerde durmalı ki yakalayabilelim. Karşı görüşte olan var mı?
Papulas önüne baktı. İstifa etme zamanını kaçırmıştı. Artık orduyu Ankara’ya
2
götürmek ve zaferle dönmek zorundaydı. Çünkü istemese de savaş kararı verilmişti.
Yunan Başbakanı Gunaris bu kararı Atina’ya Yunan Hükümeti’ne bildirirken,
Yunan Kralı Konstantin de Papulas ile birlikte ileri harekâtın başlangıç noktası
olan Eskişehir’e gitti. Ordu Karargâhı Kütahya’dan Eskişehir’e taşındı. Harekâtın
3
ağustos ortalarında başlatılması için hazırlıklara başlandı.
1
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.225, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
a.g.e, s.225-226
3
Yurt Ansiklopedisi, c.8, s.5310, Anadolu Yayıncılık, 1975
2
162
İŞGAL ALTINDA İLK BAYRAM
Kütahya-Eskişehir Savaşı sonunda Türk Ordusu Sakarya Irmağı’nı geçerek,
Polatlı’nın batısına kadar çekilmişti. Yunan Ordusu ise Eskişehir’in doğusunda
bulunuyordu. İki ordunun arasında140 km mesafe vardı.
Bu sırada T.B.M.M.’ de Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutan olması kabul
edilmişti. Tekâlif-i Milliye (Ulusal Yükümlülük) emirleri yayınlanmış ve işgal
altında bulunmayan köy, kasaba ve kentlerden orduya her türlü yardımlar
akmaya başlamıştı.
Yunan Ordusu’nun ileri harekâtı, 14 Ağustos 1921 Pazar günü Kurban
Bayramı’nın ilk gününe rastlar. Kütahya, Afyonkarahisar, Eskişehir ilk defa işgal
altında Kurban Bayramı’na girmişlerdi. Türkler bayram namazından sonra
birbirleriyle bayramlaşmışlardır ama bu nasıl bir bayramlaşmadır. Allah bilir.
Yunan Ordusu’nun, Kralı başta, silahlarını şakırdatarak son yumruğu vurmak
üzere Ankara üzerine yürüdüğü böyle bir günde bu nasıl bir bayramdı ki ? Daha
önceki bayramlarda bayramlaşmaya katılan Rum ve Ermeni komşular bu
bayramda yoktur. Belki de Yunan askerlerinin kente girdiklerinde onlara
gösterdikleri aşırı coşkudan dolayı, Türk komşularının tepkisinden çekiniyorlar
ya da utanıyorlardı.
Kütahya’da Yunan işgali henüz ilk ayını bile doldurmamıştı. Kentte, Yunan
Ordusu’nun Sakarya’ya doğru olan harekâtından kimse haberdar değildi. Ancak
Kütahya ve Alayunt istasyonlarında olağanüstü bir hareketlilik gözleniyordu.
Trenler devamlı Eskişehir’e doğru asker, malzeme ve cephane taşıyordu. Bu
durumu gözleyenler yakında tekrar Yunan taarruzunun başlayacağını
kestirebiliyorlardı. Ayrıca Ankara ile gizli haberleşen ve Türk Ordusu için haber
ulaştıran bazı kişiler de yaklaşan taarruz için bilgi sahibi idiler.
Sabahleyin saat beşte Eskişehir ve Seyitgazi doğusunda bulunan, üç
kolordudan oluşan Yunan Kuzey Grubu ve Afyonkarahisar’da bulunan bir
kolordu kuvvetindeki Güney Grubu, Polatlı’ya doğru harekete geçtiler. Yunan
büyük taarruzunun ikinci evresi başlamıştı. Kuzeydeki 3.Kolordu’ya General
Polimenakos komuta ediyordu. Bu kolordunun üç tümeni Eskişehir-Ankara
demiryolunun iki yanından Sakarya’ya doğru ilerliyorlardı. Ortada 1.Kolordu
vardı. Komutanı General Kondilis’ti. Bu kolordu üç tümeniyle Sivrihisar
doğrultusunda yürüyordu. Güneyde General Prens Andreas’ın komuta ettiği
ikinci kolordu bulunmaktaydı. Seyitgazi’den yola çıkmış ve Sakarya’nın
1
güneyinden ilerlemekteydi.
PRENS ANDREAS’A GÖRE PAPULAS DELİRDİ: “Seyitgazi’de bir Türk tekkesine
çevrilmiş olan bir Bizans manastırı vardır. Bu tekkede büyük bir Türk komutanı ve
1
İbrahim Artuç, Büyük Dönemeç Sakarya Meydan Muharebesi, s.66, Kastaş Yayınevi,
İstanbul, 1985
163
evliyası olan Seyit Battal Gazi’nin mezarı bulunmaktadır. Bu mezar on metre
uzunluğundadır. Çünkü kişi ne kadar önemliyse mezarının boyu da o kadar uzun
olurmuş. Birkaç gün sonra Başkomutan Papulas burayı ziyaret ettiği ve mezarın
öyküsünü öğrendiği zaman şöyle söyledi: O halde benim mezarım yirmi metre
uzunluğunda olacaktır! Başkomutanın ağzından bu sözü işittiğim zaman bütün
ümitlerim mahvoldu. Orduyu kendi hareket üssünden yüz kilometreden daha
uzaklara, vahşi ve yarı çöl halinde bir memleketin içerilerine sürükleyecek olan bu
askeri harekâtın kesin olarak başarılı olacağına nasıl güvenilebilir? Papulas
karargâhının temel fikri, Türklerin daha uzun süre ayakta kalamayacağı ve Ankara
üzerine yapılacak bir ileri harekâtın bir askeri gezintiden ibaret olacağı merkezinde
idi. Albay Sarıyanis, ordu yiyeceğini sağlamak konusunda bazı güçlükler varsa da
gidilen yerlerde bulunacak su ve yiyeceklerle bunun giderilebileceğini söylüyordu.
Hâlbuki harekât yapacağımız bölgede köyler, birbirlerinden yedi, sekiz saat
uzaklıktaydı ve köylüler kendilerini bile beslemekten yoksundular. Bir Yunan atasözü
1
der ki: Yunan ilahları, mahvetmek istedikleri insanı önce deli ederler.”
Alay alay yürüyen kalabalık tümenleri, yiyecek ve cephane kamyonları,
ambulanslar, arabalar, deve kolları, benzin ve su tankerleri, hizmet birimleri ve
2
hayvan sürüleri izliyordu.
Zaman zaman Türk Ordusu’nun geride kalan zayıf örtme birlikleri ile
ilerleyen Yunan birlikleri arasında çatışmalar oluyor ve 120 000 kişilik Yunan
Küçükasya Ordusu Polatlı’ya doğru ağır ağır ilerliyordu. Bu ilerleyiş bir hafta
sürdü ve Yunan Ordusu 21 Ağustos 1922 günü Sakarya Irmağı’nın doğu
yakasında ancak 96 000 askerini toplayabilmiş olan Türk Ordusu ile karşı
karşıya geldi.
SAKARYA’DAN GERİSİN GERİYE
Yunan Ordusu’nun Sakarya saldırısı 23 Ağustos 1921 günü başladı. Savaş
22 gündüz ve 22 gece sürdü. Türk Ordusu’nu yok ederek Ankara’yı ele
geçirmek ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni dağıtmak amacıyla saldırıya geçen
Yunan Küçükasya Ordusu, Polatlı’nın batısında Sakarya’da durduruldu. 13 Eylül
1921 gününe dek süren çatışmalarda Yunanlılar bir üstünlük sağlayamadılar ve
3
batıya doğru geri çekilmeye başladılar.
BİR BİLDİRİ
YÜCE TÜRK MİLLETİ
1
a.g.e, s.61-62
Yayınevi, İstanbul, 1985
2
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.302, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
3
Toktamış Ateş, Türk Devrim Tarihi, s.133, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2000
164
Kutsal topraklarımızı çiğneyerek Ankara’ya girmek ve memleket bağımsızlığının
fedakâr bekçisi olan Ordumuzu yok etmek isteyen Yunan Ordusu, yirmi iki gün süren
pek kanlı çatışmalardan sonra Allah’ın yardımıyla yenilmiştir.
Milletimiz, Ordumuzun güçlenmesi için hiçbir fedakârlıktan çekinmedi. Ordumuzu
takviye için para, insan, silah, hayvan, araba, her ne gerekli ise çekinmeden verdi.
Avrupa’nın en üstün araçları ile donatılmış olan Yunan Ordusu’ndan, Ordumuzun
donanım itibarıyla geri kalmaması ve hatta ona üstünlük elde edebilmesi gibi
inanılmaz bir mucizeyi, Anadolu Halkının fedakârlığına borçluyuz. Ancak silahlarımızı,
amacımızı tamamen elde ettikten sonra bırakacağımızdan, Milletimizin son derece
gayret ve fedakârlık göstermesini bekleriz.
Zaferimiz kutlu olsun.
Polatlı, 14 Eylül 1921
Mustafa Kemal
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
1
Yunan kaynaklı haberler, Yunan Ordusu’nun büyük bir başarı elde ettiği,
görevini hakkıyla yerine getirerek düzenli bir şekilde geri çekilmeye başladığı ve
kışı geçirdikten sonra yeniden taarruz edecekleri yönünde idi. Ama Kentte
gözlenen durum hiçte böyle değildi. Kütahya İstasyonuna gelen trenler
durmadan yaralı Yunan askerlerini taşıyordu. Kütahya Sultanisi (Lisesi) askeri
hastane olarak düzenlenmişti ve tıklım tıklım yaralı doluydu. Türkler,
doğrulanamayan bazı haberlerle, Türk Ordusu’nun Yunanlıları geri
püskürttüğünü ve çekilen Yunan birliklerini takip ettiklerini duyuyorlardı.
CEPHE EMRİ
YUNAN ORDUSU ASKERLERİ
Bursa ve Dumlupınar’dan ilerleyerek yaptığımız zaferlerle dolu muharebelerle,
Sakarya’dan doksan kilometre içeriye kadar girdik. Bu zaferle bize lazım olan işgal
hattını elde ettik. Türklere pek çok zayiat verdirdik. Bu bizim için yeterlidir. Sonuna
kadar zaferden eminim. Türklere daima taarruza devam edeceğimizi unutmayalım.
Askeri ve siyasi amaçlarımıza ulaştığımız için bugün akşamdan itibaren ordumuz
düzenli bir şekilde batıya doğru geri çekilecektir. Zaferinizi kutlarım.
Sivrihisar, 17 Eylül 1921
Papulas
Küçük Asya Ordusu Başkomutanı
1
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1164, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
165
1
Gerçek tamamen farklıydı. Yunan Ordusu yenilmişti ve perişan bir şekilde
geri çekiliyordu. Çekilirken Eskişehir-Afyonkarahisar hattına kadar köyleri ateşe
vermişler, halkı zulmetmişler, tarlalardaki ekinleri tahrip etmişler, hayvanları
beraberlerinde götürmüşlerdi.
EGELİ RUM MANOLİ ANLATIYOR: Yunanlıların bugün bile “Büyük Felaket” diye
adlandırdıkları yenilginin ortaya çıkardığı toplumsal sorunlar, Yunanlı yazar Dido
Satiriyu’nun romanında bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. Roman kahramanı
Egeli Türk Vatandaşı Manoli Aksiyotis, savaşın başında Osmanlı Ordusu’nun “Amele
Taburları” na alınmış, sonra askerden kaçmış, ama bu kez de Yunan İşgali olunca,
Yunan Ordusu’nda askerliğe ve savaşa zorlanmıştır. Türk Büyük Zaferi’nden önce aynı
birlikte arkadaş olduğu Giritli Nikita Drossakis, Sakarya Savaşı’nda başından
geçenleri şöyle anlatır Manoli’ye. “Eskişehir Ovası’ndayım ben ve Sakarya’daydım.
Bahar ve yaz mevsimlerindeki bütün gürültülü zaferler, Eskişehir, Kütahya,
Afyonkarahisar’lar bizi perişan etti. Cephe gerisinde pusulayı tamamıyla şaşırdık!
Çalan çanlar, her yerde bayraklar, vatan, millet nutukları, cilalı makaleler… hepsi
saçmaydı! Ve Atina’da iyi bir çözüm şekli için, stratejik bir geri çekilip toparlanma
için önümüze çıkan fırsatı yakalamak yerine hükümet: Ankara’ya ileri! emrini veriyor…
İleri ama neyle? Kiminle? Ve böylece ağustos ayında, Anadolu’nun o dayanılma
sıcağında Eskişehir yürüyüşü başladı! Güneş bedenimizi yakıyor kavuruyor, içimizi
kurutuyor. Susuz tarlalar gibi çatlıyordu dudaklarımız, dillerimiz. Terimiz akmıyordu
artık, salyamız yoktu. Fişeklerin kurşununu emiyorduk, biraz serinleyelim diye!
Arkadaşım Oresti çıldırıp damarlarını kesti sonunda. Biz son gücümüzü de
tüketmekteydik, Türklerse, olanca az kayıp vererek düzenli bir şekilde geri çekiliyor
ve bizi kendi istediği yere doğru sürüklüyordu! Sakarya’daki o yirmi iki günlük savaş
bizi mahvetti… Yüz kilometrelik bir cephe üzerinde dövüşmekteydik. Sarp dağlarda,
uçurumlar arasında… Yirmi beş kilometre derinliğinde olan Türk istihkâmları,
Polatlı’dan Tuz Gölü’ne kadar tepelere yayılmış durumdaydı. Her tepecik bir
müstahkem mevki halindeydi sözün kısası. Yığın yığın siperler, dikenli tel örgüleri,
gözetleme karakolları vardı. Ve bu cehennemden canlı çıkmayacaklarına dair sanki
yemin vermişti Türkler; inatla boğazlaşıyorduk. Depolar dolusu silah ve cephane vardı
ellerinin altında, uçakları bile vardı… Bizim, sadece süngülere dayanan yiğitliğimiz ne
ifade edebilirdi ki? Yirmi beş bin delikanlı öldü savaşta! Hastaneler ağzına kadar
2
doluydu. Havaya savurup attık kuvvetlerimizi, sonra da geri çekildik.
1
2
İbrahim Artuç, Büyük Dönemeç Sakarya Meydan Muharebesi, s.273, Kastaş Yayınevi,
İstanbul, 1985
Dido Sotiriyu, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, s.171-172, Sander Yayınları, İstanbul,
1970
166
CEPHE GERİSİNDE DAĞ YÖRESİ VE DEMİRCİ
AKINCILARI
Sakarya Savaşı’ndan sonra Türk ve Yunan orduları arasındaki sınır, yani
cephe, Bilecik, Eskişehir ve Afyonkarahisar’ın doğusundan geçiyordu. Cephenin
batısında kalan Anadolu topraklarında Yunan işgali on bir ay daha sürecekti.
Bursa, Balıkesir ve Kütahya il sınırlarının birleştiği engebeli ve dağlık yöreye
Dağ Yöresi denir. Bu yörede Tavşanlı, Emet, Simav, Demirci, Dursunbey,
Orhaneli, Harmancık, Keles ilçelerinin kasaba ve köyleri bulunur. Bu yöre dağlık
ve engebeli olduğu için Yunan işgal kuvvetleri tarafından çok zor kontrol
edilebiliyordu.
Bu yörede güvenliği sağlamakta zorluk çeken Yunan İşgal İdaresi, dağlara
çıkmış olan Akıncı kollarının baskınlarını ve sabotajlarını durduramıyordu. Her
gün bir iki kayıp vermekte, haberleşme ve ulaşım aksamaktaydı. Bütün bölgenin
binlerce köyünü işgale yetecek kadar askeri olmadığı için çetelere ve akıncılara
yataklık yaptıklarından kuşkulandıkları yerleri zaman zaman işgal ediyor, halka
insafsızca gözdağı vererek direniş ruhunu kırmaya çalışıyor, birçok sivil erkek
ve kadını esir ya da rehine diye Yunanistan’a götürüyordu. Sefalet içindeki
1
kamplarda tutulan bu sivillerin sayısı üç bini aşmıştı.
Kütahya-Eskişehir Savaşı başlamadan ve henüz Kütahya Yunan işgaline
girmeden önce, Demirci’nin Yunan İşgali’ne gireceği anlaşılınca, Kaymakam
İbrahim Ethem Bey, yanına Kuva-yı Seyyare’nin dağılan bir kısım adamlarını ve
yöre efelerini alarak dağa çıkar. Kütahya’da bulunan 1. Süvari Alayı Komutanı
Derviş Bey’in isteği ile Kütahya Mutasarrıfı Rahmi Bey, Demirci Kaymakamı
İbrahim Ethem Bey’e 100 lira gönderir. Durumu Rahmi Bey ve Derviş Bey ayrı
ayrı telgraflarla İbrahim Bey’e bildirirler. Böylece Demirci Akıncı müfrezeleri
orduya bağlı olarak kurulmuş olur.
Bir yanda Türk Genel Kurmayı hizmetinde gerilla yöntemi ile Yunan
birliklerine baskınlar yapan Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey komutasındaki Demirci Akıncıları, bir yanda Yunan işgal komutanları ile iyi ilişki kurmuş
veya öyle görülen yerli çeteler, bir yandan da Çerkez Ethem Kuva-yı
Seyyaresi’nin dağılması ile boşta kalan ve yalnızca eşkıyalığı düşünen
bağımsız çeteler, Dağ Yöresi’nde faaliyet gösteriyorlardı.
Dağ Yöresi köylerinde eli silah tutanlar, Yunana boyun eğmeyenler,
eşkıyalığa tenezzül etmeyenler Demirci Akıncılarına katıldılar. Müfrezeler 13
kısma ayrılır ve her müfrezede 25–30 kişi bulunurdu. Bir zamanlar Çerkez
Ethem’in yanında yer alan ve Yunan’a sığınmaktan vazgeçen Parti Pehlivan,
adamları ile birlikte 11.Müfreze’yi oluşturur ve Simav ile Demirci ilçelerinden
sorumlu olur. Yunan işgali süresince Parti Pehlivan Müfrezesi, içinde onlarca
1
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.246, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
167
Simavlının da bulunduğu 300 dolayında silahlı çete ile Simav Dağları’nda on iki
1
bin Yunan kuvvetine baskınlar yaparak göz açtırmamıştır.
Kaymakam İbrahim Ethem Bey, gizli olarak Türk Genel Kurmay’ından emir
alıyor ve durum raporlarını sık sık Genel Kurmay’a gönderiyordu. Demirci
Akıncıları, kısa bir süre içinde Dağ Yöresi’nin bir bölümünde düzensizlikleri
gidermiş, dağlarda başıboş dolaşan, zaman zaman da eşkıyalığa yönelen
2
Kuva-yı Seyyare artıklarını düzene sokmuş ve kendilerine bağlamışlardır.
Tavşanlı’da Yunan işgali başladığında, Tavşanlı Jandarma Komutanlığı
görevini yürüten Alabardalı Kabakçı Salih Efe, Yunanlı Komutan Zamanist ile
dost olmuş ve Yunanlılar adına çetesi ile birlikte, Dağ Yöresi’nin güvenliğini
üstlenmişti. Salih Efe, bu görevi yerine getirirken, bir yandan da gizliden gizliye
3
çevrede çapulculuk yapan Yunan askerlerine göz açtırmamıştır.
ALABARDALI KABAKÇI SALİH EFE: Tavşanlı’nın Çamalan (Alabarda) köyünden
Kabakçı Salih, gençlik yıllarında çobanlık yapmış ve askerlik yaşı geldiğinde
Çanakkale’ye askere gitmiştir. Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasından
sonra terhis olmuş ve köyüne geri dönmüştür. Yunan işgalinden önce, Tavşanlı
Askerlik Şubesi Başkanı Hurşit Bey, askerlik süresini tamamlamadığı gerekçesi ile
Kabakçı’yı ve Yörük Mustafa’yı hapse attırır. Bu sıralarda astığı astık, kestiği kestik
bir eşkıya olan Alagöz Ahmet, Kütahya’daki hapishaneden kaçmış olup ortalığı kasıp
kavurmaktadır. Hurşit Bey, Alagöz’ü yakalattırmak için, Kabakçı’yı ve Yörük
Mustafa’yı hapisten çıkarttırır ve kaçtıkları haberi yayılır. Her ikisi de Alagöz’ün
çetesine katılırlar ve onu öldürmek için fırsat kollarlar. Dereli Köyü’nde zehirli
gözleme yedirterek öldürürler. Alagöz öldükten sonra, Kabakçı üzerine kurşun sıkar
ve çatışmada öldürüldü süsü verilir. Bu olay sonrasında askerliğinin kalan kısmını
tamamlaması için Kabakçı Tavşanlı Jandarma Bölük Komutanlığı görevine getirilir.
Daha sonra Tavşanlı Yunan işgaline girer. Kabakçı adamları ile birlikte Kütahya
yönüne geri çekileceğine veya Demirci Akıncıları’na katılacağına, Tavşanlı’da kalır ve
işgal komutanı Zamanist ile iyi geçinir. Kabakçı, Yunan işgali sırasında yaklaşık altı ay
Yunanlılar adına Dağ Yöresi’nde özellikle Tavşanlı’da, Emet’te çalışmıştır. Bu arada
gizliden gizliye, çapulculuk yapan Yunan askerlerinin köylere zarar vermelerini
4
önlemiştir.
O sıralarda Kabakçı Salih Efe ve onunla birlikte olan Topal Sadettin Efe,
Türk Genelkurmayı tarafından Yunanlılarla işbirliği yapan çeteler olarak
biliniyorlardı. Çünkü bunlar Kaymakam İbrahim Ethem Bey ile birlikte
1
Alaattin Gürırmak, Simav Düşman İşgalinden Nasıl kurtuldu (Makale),
http://www.simav.gov.tr/
2
Prof Dr. Metin Ayışığı, Kuva-yı Milliye ve Dursunbey (Sempozyum Sunumu),
http://w3.balikesir.edu.tr/~metinay/dursunbey.htm
3
Ömer Faruk Dinçel, Kabakçı Salih Efe (Makale), http://omerfarukdincel.com/
4
a.g.e.
168
çalışmıyorlar ve hatta bazen de çatışıyorlardı.
1
BİR TELGRAF
GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA
Görev alanım içinde bulunan Emet, Tavşanlı, Yenice, Gökçedağ ve Dağardı’nda
Yunan kuvveti bulunmamaktadır. Fakat buralarda Yunanlılar, Kabakçı ve Saadettin
gibi hainlerden yararlanmaktadır.
Durum bilgilerinize arz olunur.
28 Şubat 1922
İbrahim Ethem
Demirci Kaymakamı
2
AĞAÇHİSAR BASKINI
Çerkez Ethem’in Yunanlılara sığınmasından sonra, dağılan Kuva-yı
Seyyare’ye bağlı çetelerin bir bölümü Demirci Akıncıları’na, bir bölümü ordu
birliklerine katılmış, bir bölümü de Dağ Yöresi’nde başıbozuk bir şekilde
eşkıyalığa başlamıştır. Bunların, Ankara Hükümeti ve ordu adına para
topladıklarını öne sürerek yöre halkına, özellikle azınlık Rumlarına ve
işbirlikçilere yapmadıkları eziyet kalmıyordu. Hâlbuki Garp Cephesi Komutanı
İsmet Paşa bu yönteme kesinlikle karşı idi. Ama yöre Yunan işgalinde olduğu
için ve Yunanlılar da yeterince güvenliği sağlayamadıklarından eşkıyalığın
önüne geçilemiyordu. Bu çetelerle mücadele eden ise Tavşanlı Jandarma Bölük
Komutanı Kabakçı Salih Efe ve adamları idi.
Sakarya Zaferi’nin son günleri olan, 12 Eylül 1921 günü Orhaneli’nin
Ağaçhisar Köyü’ne yüz kişilik bir grup gelir ve cami bahçesinde hayvanlar
kestirilir, yemekler yenir, eğlenilir, halka işkence edilip kadınları mücevherleri
gasp edilir. Bu olayı haber alan Salih Efe adamları ile köyün etrafını sarar. Önce
teslim olmaları için uyarıda bulunurlar ve sonra ateşe başlarlar.
Yörede Garp Cephesi emrinde görev yapan Kirmastılı Akıncı Müfrezesi,
Yunanlılarla işbirliği yaptığı için Salih Efe karşısında ve çetelerin yanında
çatışmaya girmiştir. Sekiz saat süren çatışmadan sonra çeteciler bozguna
uğramış, müfreze komutanı Kirmastılı Ahmet Nazif Bey şehit düşmüş,
çetecilerin ve akıncıların bir bölümü kaçmış, bir bölümü de yakalanmıştır.
Yakalananlar Kabakçı Salih Efe ve adamları tarafından, önce Harmancık’a
ve oradan Tavşanlı’ya getirilir ve Yunan askerlerine teslim edilirler. 26 Eylül
1
Recep Aydoğdu, Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesi’ne Bağlı Bir Bölüm Köy ve
Beldelerin Tarihi (Makale), http://www.recepaydogdu.com/
2
a.g.e.
169
1921 günü de Kütahya’ya nakledilerek hapsedilmişlerdir.
1
KELES MINTIKA KOMUTANI FİRUZ BEY’IN İFADESİ: Keles Mıntıka
Komutanlığı'na tayin edildiğimden itibaren verilen görevleri yapıyor ve askerlerimle
Kocaeli bölgesinde çalışıyordum. Yunanlılara hizmet eden Tavşanlılı Kabakçı Salih ile
Orhanelili Topal Sadeddin'in başlarına topladıkları üç yüz kadar asiyle çarpıştım.
Sekiz saat devam eden mücadele sonunda esir düştüm. Bizi kollarımız bağlı olarak
Kütahya'ya götüren asiler, 26 Eylül 1921 günü Yunan işgal komutanına teslim ettiler.
Her birimiz tüfek dipçikleriyle güzelce dövüldükten sonra elbisemi soyup hapis
ettiler. Tutuklandığımın ikinci gecesi karargâha götürüldüm ve üç saat aralıksız
dayak yedim. Yan taraftaki hücreden acı acı yükselen; “Aman Allah!” sesleri üzerine
indirilen sopaları saymaya başladım. Yedi yüze kadar saydıktan sonra nöbet bekleyen
Kurşunlulu Petro'dan dayak yiyenin kim olduğunu sordum. Arkadaşlarımdan Dağıstanlı
2
Mehmet ile Bursalı Osman olduğunu söyledi.
1921–1922 KIŞI ÇOK SERT GEÇTİ
Sakarya Savaşı sona erdikten, Yunan Ordusu batıya doğru geri çekildikten
ve Türk Ordusu onu takip ettikten sonra, Bursa-Eskişehir-Afyonkarahisar
doğusundan itibaren yeni bir cephe oluşalı henüz dört ay geçmişti. Ne
Yunanlıların kendilerini tekrar hücum edecek ve ne de Türk Ordusu’nun
ilerleyecek durumu kalmıştı.
Bu yıl kış mevsimi biraz daha erken ve biraz daha sert olarak gelmişti. Daha
ekim ayının sonunda yağan yağmurlarla ham toprak yollar büsbütün geçilmez
hale gelmiş, dereler ve ırmaklar daha bir deli akar olmuştu. Kağnılar ve at
arabaları ikide bir balçık çamurlara saplanıyor, cephane sağlama bir yana,
ordunun yiyecek ve yem ihtiyacını sağlamak bile sorun oluyordu. Aylar boyu iki
taraf askerleri, İçbatı Anadolu Yaylası’nın soğuk rüzgârlarına, sürekli yağan
karına göğüs germiş, toprak siperlerde, kerpiç köy evlerinde çamur ve yağmur
arasında zor günler geçirmişlerdi. İki taraf da bu arada birbirlerine
dokunmamaya sanki özel bir önem gösteriyorlardı.
Türk Ordusu’nun önemli bir bölümü, ulaşım kolaylıkları nedeniyle güneye,
yani Konya-Afyonkarahisar demiryoluna doğru kaydırılmaya başlanmıştı. Bu
durum Yunan Ordusu’nu da etkilemiş, bu ordunun da önemli bir bölümü
kuzeyden Afyonkarahisar’a doğru taşınmıştı. Bu yer değiştirmeler, EskişehirKütahya-Afyonkarahisar demiryolundan yararlanan Yunan Ordusu için ne kadar
kolay olmuşsa, olanakları kıt, ulaştırma araçlarından yoksun ve kuzey-güney
yönünde bir demiryolundan mahrum Türk Ordusu için de o kadar zor ve
1
2
Ömer Faruk Dinçel, Kabakçı Salih Efe'nin Faaliyetleri (Makale), http://doganlar-koyu/
a.g.e.
170
zahmetli olmuştur.
1
Nasıl ki 1921 yılı Kurban Bayramı Türkler için işgal altında buruk ve hüzünlü
bir havada geçtiyse, 1922 yılı Noel’i de Kütahya’daki Yunan askerleri ve yerli
Rumlar için de öyle geçti. Kütahya Rumlarının, Yunan askerini çiçek yağmuru,
çan sesleri ve Yunan bayrakları ile karşılamalarından yılbaşına kadar henüz altı
ay geçmişti.
GECİKEN EMET İŞGALİ
Tavşanlı’daki Yunan işgalinin ilk altı ayında, Jandarma Bölük Komutanı
Alabardalı Kabakçı Salih Efe ile Tavşanlı İşgal kuvvetleri Komutanı Zamanist’in
arası çok iyidir. Şubat ayı ortalarında, Yunan karargâhının bulunduğu
Çukurköy’de Salih Efe ile Zamanist kavgaya tutuşurlar. Nöbetçilerin içeri
girmesiyle Salih Efe pencereden kaçar. Bu olaydan sonra Salih Efe’nin Yunan
işbirlikçiliği sona erer, Zamanist de onun yakalanarak öldürülmesi emrini verir.
2
Bu kavga, Kabakçı’nın Yunanlılarla mücadelesinin başlangıcı olur.
Salih Efe, önce Kuruçay Köyü’ne gelir. Burada sağduyu sahibi arkadaşlarıyla yaptığı uzun tartışmalardan sonra, geçmiş hatalarını telafi etmek için
3
çalışacağına söz verir.
Daha sonra Salih Efe, adamları ile birlikte Emet yakınlarında, Günlüce ile
Eğrigöz köyleri arasında yer alan Türkmen Tepesi’ne sığınır. Burası
savunulması kolay, ulaşılması zor bir yerdir.
Yunanlılar da bunun üzerine 20 Şubat 1922 günü, daha önce işgal etmeye
gerek duymadıkları Emet’i kırk kişilik bir birlikle işgal ederler. Askerlerini
hükümet konağına yerleştirirler. İşgalin başlangıcında Emet ileri gelenleri,
Yunanlıların Emet’e bir zarar vermedikçe Emetlilerin de onlara bir zarar
vermeyeceklerini bildirirler.
Bu günlerde Türk Genelkurmay’ı, hazırlıklar yetişirse Büyük Taarruz’un
ilkbaharda yapılmasını planlıyordu. Bu amaçla işgal bölgesinde keşif yapmak,
Yunan Ordusu’nun gerilerine saldırmak ve gönüllü asker toplayıp eğitmek için
subaylar komutasında küçük müfrezeler yollandı. Bunlar Yunan kuvvetlerine
görünmeden bölgeye sızıyorlar ve güvendikleri kişi ve gruplarla temasa
geçiyorlardı. Mart ayında, 7.Tümen’den Yüzbaşı Reşit Bey ve Teğmen Şakir
Bey ile birlikte on er Emet yakınlarına kadar geldiler ve çalışmalarına başladılar.
Yunanlılarla arası bozulan ve kaçarak Türkmen Tepesi’ne sığınan Kabakçı
1
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.9-10, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
Ömer Faruk Dinçel, Kabakçı Salih Efe (Makale), http://omerfarukdincel.com/
3
Recep Aydoğdu, Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesi’ne Bağlı Bir Bölüm Köy ve
2
Beldelerin Tarihi (Makale), http://www.recepaydogdu.com/
171
Salih Efe de adamlarıyla bu birliğe katılmak ister. Fakat daha önce Yunan
1
işbirlikçisi olduğu için bu isteği kabul edilmez.
Ancak bazı kaynaklarda ise Yüzbaşı Reşit ve Teğmen Şakir beylerin,
Kabakçı Salih Efe ve Arif Çavuş gibi kimselerden yardım gördükleri, Erenköy,
Emet ve Harmancık dolaylarında halka silah ve cephane dağıttıkları, Kadıköy’de
toplanan silahlı halk ile birlikte bu yörede bulunan otuz beş kişilik bir Yunan
2
takip müfrezesiyle çarpışarak kayıp verdirdikleri ifade edilmiştir.
DEĞİRMİSAZ OLAYI VE EMET HÜKÜMET KONAĞI’NIN
YAKILMASI
19 Nisan 1922 günü on kişilik bir Yunan birliği Emet’te bulunan askerlere
gıda ve yiyecek temini için Değirmisaz’a gider. Orada onları gören Sülyebala
Köyü’nden bir kişi, ellerindeki silahlara karşıdan bakıp, “İşgal altında olan biziz.
Bizim kendimizi savunacak bir silahımız bile yokken onlar makineli tüfeklerle
halkı soyuyorlar.” diyerek durumu Yüzbaşı Reşit Bey’e bildirir. Gece
Yunanlıların Değirmisaz’da konakladıkları köy odasına baskın yapılacaktır.
Sülyebalalılar Değirmisaz’a vardıklarında Köy Muhtarı Kadıoğlu İsmail eğer bu
gece köy odasına baskın yapılırsa Yunanlıların bunun sorumluluğunu
kendilerine yükleyeceklerini, mümkünse bu baskının ertesi günü köyden
çıktıktan sonra yapılmasını söyler. Bu kabul edilir.
Yunanlılar, köyden ayrılır ayrılmaz köyün dışında bulunan Emet Çayı’nı
geçerler. 20 Nisan 1922 günü pusuya yatan Sülyebalalılar tarafından altı
Yunanlı asker öldürülür. Avcı kolu halinde köyden çıkmaları sebebiyle hepsi
pusuya düşmez. İkisi yaralı halde kaçarak Emet’teki birliğe ulaşırlar. Bu olay
üzerine Değirmisaz Muhtarı Kadıoğlu İsmail ile birlikte iki azası Yunanlılar
tarafından yakalanıp Emet’e getirilir. Akla hayale gelmeyen işkenceler yapılır.
İşkence yapılan Değirmisazlılar’ın feryatları Emet sokaklarında çınlamaktadır.
Üç gün süren bu eziyetler sonrasında Değirmisazlılar dayanamayıp baskını
kendilerinin yapmadıklarını, yapsa yapsa Sülyebalalıların yapmış olabileceğini
söylerler. Bunun üzerine Yunan Komutanı, Emet Belediye Reisi Terlemez
Hasan Bey’i çağırıp Hükümet Konağı’nda bir eğlence düzenlemesini ister ve
ahlaksız isteklerde bulunur. Ayrıca Sülyebala’yı da yakıp yıkacağını söyler.
Belediye Reisi eğlence için hazırlıklara başlar ve Sülyebala Köyü’ne haber
uçurur. Artık tahammül edilecek hal kalmamıştır ve bir plan hazırlanır.
Ertesi günü plan işlemeye başlar. 24 Nisan 1922 günü Belediye Reisi
Terlemez Hasan Bey eğlenceyi düzenler. Şeyhler Köyü’nden çalgıcılar getirtilir.
Eğlence başlar. Belli bir süre sonra çalgıcılar bir fırsatını bulup binayı terk
edeceklerdir. Sarhoş olan Yunanlılardan büyük bir bölümü sızmışlardır.
1
2
Gazi Emet’te Milli Mücadele (Makale), http://www.emet.gov.tr
Ömer Faruk Dinçel, Kabakçı Salih Efe (Makale), http://omerfarukdincel.com
172
Hükümet Binası’na emme basma itfaiye tulumbasıyla gazyağı püskürtülecek ve
bina ateşe verilecektir. Yüzbaşı Reşit Bey, Teğmen Şakir Bey, askerler,
Eğrigözlü efeler, Sülyebalalı ve Emetli efeler toplam otuz, kırk kişi Hükümet
Konağı etrafına mevzilenirler. Ama plan düşünüldüğü gibi işlemez. İtfaiye
tulumbası çalışmaz. Emetliler Hükümet Konağı’na yaklaşamadıkları için plan
hemen değiştirilir. Kalaycı Artin adlı bir gayrimüslimin eline gazyağına batırılmış
paçavralar verilir. Bunu yakıp arka bahçedeki pencereden içeriye atması
söylenir. O da öldürülme korkusu ile denileni yapar. Çalgıcılar tuvalete gitme
bahanesi ile dışarı çıkmışlardır. Yangın kısa sürede binayı sarmış dışarı
kaçmaya çalışanlar teker teker vurulmuştur. Yunan Komutan ile birlikte Yunanlı
askerler burada öldürülür. Ancak o sırada Hükümet Binası’nda olmayan bir
Yunanlı asker, silah sesleri üzerine bulunduğu evden yerel kadın kıyafetleri
giyerek kaçar. Durumu Tavşanlı’daki Yunan karargâhına bildirir, onlar da
Kütahya’daki karargâha bildirirler. Bunun üzerine Kütahya’daki karargâhtan bir
tabur asker Tavşanlı üzerinden Emet’e yönlendirilir. Emetliler için iki seçenek
vardır. Ya Emet’i ve köylerini boşaltıp dağlara kaçacak, ya da Yunanlılara karşı
1
koyacaklardır.
CEVİZDERESİ DESTANI
Emetli gençler halkı galeyana getirip karşı durmak kararındadırlar. Zaten
kaçmaya ve bütün köyleri boşaltmaya da pek vakit yoktur. 26 Nisan 1922
gecesi Cevizderesi’nin bulunduğu yerde Yüzbaşı Reşit Bey, Teğmen Şakir Bey
ile askerleri, Eğrigözlü seymenler, Sülyebalalı ve Emetli efeler toplam elli,
altmış kişi mevzilenirler. Silah sesi gelmeden kesinlikle ateşe başlanmayacaktır.
Dar bir vadide bulunan bu bölge pusu için en uygun yerdir. 27 Nisan 1922 günü
öğle vaktine doğru 200–300 kişilik Yunan taburu Cevizderesi’ne girer. Pusunun
baş tarafında Sülyebalalılar, ortasında Eğrigözlüler ve 7.Tümen’den gelen
subaylar ile erler, sonunda ise Emetliler bulunmaktadır. Yunanlılar sayıca çok
olduğu için tamamı pusunun içine girmez. Dolayısıyla pusunun baş tarafında
bulunanlar pusu gerçekleşmeyecek diye yavaş yavaş açılmaya başlarlar. Ama o
anda bir mucize olur. Yunan komutanı derenin aktığı yere geldiğinde atından
iner ve atını sulamaya başlar. Pusunun sonunda bulunan Emetli efelerden
Porsuk Ahmet uyuyup kaldığı siperinden atların ayak sesleriyle uyanır ve
Yunanlıları büyük bir dikkatle izlemeye başlar. Yunan komutanı tekrar atına
bindiğinde herhalde askerlerine üçerli sıraya geçmelerini söylemiş olmalı ki
sayıca fazla olan Yunanlıların tamamı pusu kurulan bölgenin içine girmeye
başlarlar. Tabi bu sırada pusunun baş tarafı yavaş yavaş açılmış haldedir.
Yüzbaşı Reşit Bey, açılan bu pusuyu gördüğü, belki de Yunanlıların tamamının
pusunun içine girmesini beklediği için ilk atışı bir türlü yapmamıştır. Yunan
Komutanı, Porsuk Ahmet’in siperine yaklaşınca Efe ani bir kararla tetiği çekmiş
ve komutanın atını vurmuştur.
1
Gazi Emet’te Milli Mücadele (Makale), http://www.emet.gov.tr
173
Porsuk Ahmet’in ilk atışından sonra başlayan mermi tufanı akşama kadar
hiç susmamış, pusunun baş tarafı da açılan ilk atıştan sonra tekrar kapanmış ve
Yunanlıların tamamı pusu içinde kalmış, hatta kurmaya bile fırsat bulamadıkları
mitralyöz de Emetlilerin eline geçmişti. Yunanlılardan 25 kadarı bugün
“Şekerlerin Damları” diye bilinen yerde bulunan taşlarla örülü bir samanlığa
sığınmışlar, taşların arasından açtıkları ateşle efelerin yanlarına sokulmalarını
engellemişlerdi. Havanın kararması üzerine efeler Cevizdere’den ayrılırlar.
Samanlığa sığınan Yunanlılar ise Tavşanlı ve Kütahya’ya ulaşmak için değişik
köyleri ve yolları deneseler de yol iz bilmedikleri için onlar da rast geldikleri
köylüler tarafından öldürülmüş Kütahya’ya ancak iki asker ulaşabilmişti. Yunan
işgali altındaki hiçbir yerde bu tarihe kadar Yunanlılara böyle ağır bir darbe
1
vurulmamıştı.
PORSUK AHMET EFE’NİN ANLATTIKLARI: Benim sipere yattığım yer hemen yolun
altında, kayaların arasında bir yerdi. Karşımdan gelen Yunanlıların beni görmelerine
imkân yoktu. Ancak benim yanımdan geçerlerken bir tanesi başını sola çevirse beni
görecek ve beni öldüreceklerdi. O anda kafamdan birçok şey geçti. “Nasıl olsa beni
görecek ve öldürecekler. En iyisi ölmeden öldürebildiğim kadar Yunanlı öldürüp ondan
sonra öleyim.” diyerek ani bir kararla başlarındaki komutana nişan aldım ve ateş
ettim. Kurşun komutanın atının başına isabet etmişti. Atın vurulması sonucu yere
düşen komutan atından silahını almaya yeltenirken ikinci atışı yaptım ve komutanı
vurdum. Ondan sonra mermiler havada uçuşmaya başladı. Benim silahımın
patlamasıyla diğer arkadaşlarım da ateşe başladılar. Ortalık anacı babacı günü
olmuştu. 85 mermim vardı. Bir tanesini bile boşa atmadım. Mermim bir tane kalınca
vurduğum Yunan komutanının silahını gözüme kestirdim. Onu almaya giderken bir
Yunanlı beni fark etmiş olmalı ki onun silahını bana doğrulttuğunu fark ettim ve
kalçamdan vuruldum. Döndüğüm gibi son mermimle beni vuran Yunanlıya ateş ettim ve
2
onu vurdum. Böylelikle Cevizderesi’ndeki görevimi tamamlamış oldum.
BİR RAPOR
MÜFREZE KOMUTANLARINA
Emet’te Kabakçı Salih Yunanlıların karşısında yer almış olup, Emetlilerle beraber
çok sayıda Yunan askerini imha etmişlerdir. Ama ne yazık ki Emet ve birkaç köy
yanmıştır.
21 Mayıs 1922
İbrahim Ethem
1
2
a.g.e.
a.g.e.
174
Demirci Kaymakamı
1
YUNANLILAR GAZİ EMET VE KÖYLERİNDEN İNTİKAM ALIYOR
Cevizderesi baskınını haber alan Yunanlılar iki alay Kütahya’dan, uçak
takviyeli iki alay da İzmir’den olmak üzere toplam dört alaylık birliği Emet
üzerine gönderir. Emet için acı ve hüzün dolu günler daha da artarak devam
etmektedir. Mayıs başında Emet bölgesine gelen dört alay Yunan birliği 24
Mayıs 1922 gününe kadar Emet’le beraber 14 köyünü taş üstünde taş
kalmayacak şekilde yakmışlardır. Cevzideresi’ne katılanları isim isim tespit
etmişler ve teker teker aramaya başlamışlardır. Özellikle yakılan köyler,
Cevizderesi baskınına katılanların köyleridir. Gittikleri her köyde çoluk çocuk,
hamile yaşlı, kadın erkek ayırt etmeden önlerine geleni hunharca şehit
etmişlerdir. Bu işgal Ramazan ayına rastlamış hatta Emet’in girişinde bulunan
ve şimdi şehitlik olan yerde, Ramazan Bayramı günü şehit edilmişlerdir.
Cevizderesi’nde ele geçirilen mitralyöz de Yunanlılar tarafından Umutlu
Köyü’nde bulunmuş ve geri alınmıştır. Yaralı olan Porsuk Ahmet Efe ve
Belediye Reisi Terlemez Hasan Bey ile birçok kişi esir alınmış, bir kısmı
Simav’da hapsedilmiş, bir kısmı da Manisa’da Yunan Divan-ı Harbi’nde
yargılanarak Korfo Adası’na ve Atina’ya esir olarak götürülmüşlerdir.
Gazi Emet’in bu kahramanlık destanı, Yunanlıların savunma hattını
zayıflatmış ve dört alay Yunanlıyı üzerine çekerek cephe gerisindeki akıncı
müfrezelerinin birçok yerde rahatlamasını ve ilerlemesini sağlamıştır. Bazı
çevrelerce de Emet’in bu konuda aceleci davrandığı iddia edilmektedir. Oysa
7.Tümen’den gelen Yüzbaşı Reşit Bey’in, Büyük Taarruz”un nisan ve mayıs
aylarında yapılacağını söylemesine rağmen bu taarruz hazırlıkların
yetiştirilememesi sebebiyle birkaç defa ertelenmiştir. Ayrıca Reşit Bey’in Garp
Cephesi Karargâhı’ndan aldığı emir, cephedeki Yunan kuvvetlerinden bir
kısmının cephe gerisine çekilmesinin sağlanması için baskınlar düzenlemesi
şeklindedir.
Dağlarda, kovuklarda gizlenen mücahitler boş durmadılar ve perakende
dolaşan Yunanlıları tek tek kapanlarına düşürdüler. Sonunda Emetlilerle başa
çıkılamayacağını anlayan Yunanlılar buradan bütün kuvvetlerini çekmek
zorunda kaldılar. Bütün ev ve barklarının yanmasına aldırmadan, toprağımızda
tek bir Yunanlı bırakmadık, diye candan sevinen Gazi Emetlilerin bu büyük
kahramanlığını, işgal altındaki başka yerler de gösterseydi, Yunanlıların birçok
2
kent, kasaba ve köyleri alarak Anadolu içlerine girmesi pek kolay olmazdı.
1
İbrahim Ethem Akıncı, s.233, Demirci Akıncıları, TTK Yayınları, Ankara, 1978
2
a.g.e.
175
Bu nedenle Emet’e Gazi Unvanı ve İstiklal Madalyası verilmesi Emetlilerin
hakkıdır, verilmemesi ise çok geciken bir karardır.
TAVŞANLI YUNAN İŞGAL KOMUTANININ ÖLDÜRÜLMESİ
Bir yandan Emet Hükümet Konağı yangını ve Cevizderesi baskını, bir
yandan da Alabardalı Kabakçı Salih Efe’nin Yunanlılarla arasının bozulup, dağa
çıkması, Tavşanlı Yunan İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’nın Dağ Yöresi’nde daha
sert önlemler almasına neden olmuştu. Yunanlılar sürekli devriye geziyorlar, köy
ve kasabaları basıyorlar ve aramalar yapıyorlardı.
Salih Efe ve çetesi, Yunan işbirlikçiliğini bırakmış olup, Milli Mücadele
yararına işler yapmak ve kendilerini affettirmek istiyorlardı. Dağları mesken
edinen Kabakçı Çetesi’ne önceleri korkuları nedeniyle yardımda bulunan yöre
halkı, artık gönüllü olarak yiyecek yardımı yapmaya başladı. Köseler, Nusratlar
ve Derbent köyleri arasındaki Türkmen Tepesi’nde gizlenen Kabakçı Çetesi’ne
diğer köylüler gibi Derbentliler de yiyeceksiz bırakmazlar.
Temmuz Ayı ortalarında, Tavşanlı’dan Keles’e gitmekte olan Yunan
taburuna Değirmen Deresi’nde Kabakçı Çetesi tarafından pusu kurulur. Yunan
taburu, pusu ihtimalini düşünerek veya pusu kurulduğunu öğrenerek, yolunu
1
değiştirir ve başka yoldan Keles’e ulaşır.
Ellerindeki fırsatı kaçıran çeteler, Eşen Köyü’ne gelirler. Köy meydanında
dinlenirlerken bir de bakarlar ki, Yunan İşgal Kuvvetleri Komutanı Zamanist beş
atlı askerle birlikte köye doğru gelmektedir. Fırsat Kabakçı'nın önüne gelmiştir.
Yapılan çatışmada Yunan komutanı ve yanındakiler bir samanlığa sığınırlar.
Çatışma devam eder. Bu arada Derbent Köyü’nden Bombacı Eyüp Efe
sürünerek düşmana yaklaşmış ilk attığı bomba beriye düşmüş attığı ikinci
bomba sonucunda samanlıktan artık ses gelmemiş, efeler her iki taraftan
samanlığa yaklaşmışlar ve Yunan Komutanının halen ölmediğini görünce
üzerine kurşun sıkarak komutanı ve Yunanlı askerleri öldürmüşlerdir. Daha
sonra Zamanist’in ve ölen Yunanlı askerlerin cesetleri orada bulunan bir kuyuya
atılmıştır. Daha sonra çeteler köyden ayrılarak, Türkmen Tepesi’ne çekilmiş2
lerdir.
1
2
Recep Aydoğdu, Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesi’ne Bağlı Bir Bölüm Köy ve
Beldelerin Tarihi (Makale), http://www.recepaydogdu.com/index.html
Ömer Faruk Dinçel, Kabakçı Salih Efe'nin Faaliyetleri (Makale), http://www.doganlarkoyu/
176
DERBENT, YENİKÖY, EŞEN VE ALABARDA KÖYLERİNİN
YAKILMASI
Zamanist'in askerleri ile birlikte Keles'e ulaşmadığını öğrenen Yunan
Taburu, araştırmaları sonucunda Eşen Köyündeki kuyuya atılan cesetleri bulur.
Yunanlılar yaptıkları inceleme sonucu, Kabakçı Çetesinden Bombacı Eyüp
Efe’nin Derbentli olduğunu, ayrıca Derbentlilerin çetelere yardımcı olduklarını
öğrenirler. Eşen Köyü’nde bazı evleri yakarak 18 Temmuz 1922 günü Derbent
Köyüne gelirler.
Bir gün önceki çatışmadan haberdar olan Derbentliler, hasat zamanını da
bahane ederek dağlara ve köye uzak tarlalara kaçarlar. Köyde kalanlar ise,
yaşlılar, sakatlar ile onlara bakanlar ve köyün zarar görmesini önlemek için ağzı
laf yapabilen insanlardır. Köyün etrafını saran Yunan Taburu, evleri basarak
buldukları insanları, yaşlı, genç, hasta, çocuk demeden köy camiine doldurur.
Daha sonra bu insanları ite kaka Bombacı Eyüp'ün evi zannettikleri başka bir
eve doldururlar. Evin kapı ve pencerelerini çakarak, yanıcı madde püskürtürler
ve evi ateşe verirler. Yanan evden kaçmaya çalışan iki kişiyi vurarak tekrar
ateşe atarlar.
Köyün dışında mevzilenen Yunan Taburu üç gün boyunca köylülerin köye
girip ölülerini gömmesine izin vermez. Üçüncü günün sonunda çetecilerin köye
gelmeyeceklerini anlayan Yunan Birliği, köydeki birçok evle birlikte harmanları
da ateşe vererek geri çekilir. Derbent Köyü’nün yakıldığı gün, Derbent ve
Eşen'den başka, Bozbelen, Yeniköy ve Alabarda Köyleri de yakılmıştır.
Yunanlılar çekildikten sonra köylerine girebilen Derbentliler, yanan evdeki
kömürleşmiş cesetlerle karşılaşırlar. Komşu evlerden sökülen eski kapılar
üzerine yatırılan şehitler, cenaze namazları kılınarak, topluca 21 Temmuz 1922
günü, günümüzde Şehitler Mezarlığı diye bilinen alana defnedilirler. Üzerine
1
yatırıldıkları ev kapılarından şehitlere mezar tahtaları yapılır.
CEPHENİN İKİ TARAFINDAKİ SESSİZLİK
1922 Yılı’nın ilkbaharı gelmiş ve geçmişti. Şimdide yaz mevsimi başlamıştı.
Ama beklenen Türk Taarruzu başlamıyordu. Cephenin iki tarafında da sessizlik
hüküm sürüyordu. İşgal bölgesinde, özellikle Dağ Yöresi’nde küçük ölçekte
olaylar oluyordu. Fakat Yunanlılar tarafından acımasızca bastırılıyordu.
Yaz mevsiminin bu ilk günlerinde, uzaktan Anadolu’ya bakanların, bir
savaşın varlığını anlamaları bir hayli zordu. Hâlbuki işgal altındaki Ege Bölgesi
gizli bir yara halinde içten içe kaynayıp durmaktaydı ve buralar kurtarılmadıkça
bir barış söz konusu değildi. Bu nedenle böyle uzaktan değil de durumu
yakından bakanlar, bu huzur uyandıran sessizliğin yanıltıcı olduğunu
1
a.g.e.
177
bilmekteydiler. Her iki ordu da mevsimle beraber canlanmış, toparlanmışlardı
ama pek de rahat değillerdi. Karşılıklı cephelerde mevzilenmiş her iki ordunun
askerleri, her an kopması olası bir kızılca kıyametten tedirgin, her an birbirinin
üzerine atılmaya hazır bir gerilim içindeydiler. Bununla birlikte, keşif kolları
hareketlerinden ve bunların arasında meydana gelen küçük çarpışmalardan
başka dişe dokunur bir muharebe faaliyeti yoktu. İki taraf da içten içe
1
hazırlanıyor, iki taraf da birbirlerini kollayıp duruyordu.
8. BÖLÜM: KOCATEPE’DEN DUMLUPINAR’A
TAARRUZ ÖNCESİ ORDULARIN DURUMU
Türk Garp Cephesi, 1922 Yılı yaz mevsimi başında, gittikçe hızını artıran bir
tempo ile kaderini belirleyecek büyük güne hazırlanıyordu. Kağnı tekerleğinin
her dönüşünde, çarıklı ayağın her adım atışında cepheye yeni bir kan, yeni bir
can gelmekteydi.
Sakarya’dan gelen Ordunun, Yunan Ordusu ile eşit bir duruma gelebilmesi
için, asker sayısını en az üçte bir, tüfek sayısının üç kat, makineli tüfek ve top
sayısını da iki kat artırmak gerekirdi. Her şeyden önce, böyle büyüyecek
ordunun bakılıp, beslenmesi gerekliydi. Ordu yaza kadar tüm kaynaklar
kullanılarak, gerek asker sayısı bakımından, gerekse silah ve cephane
bakımından, aşağı yukarı Yunan Ordusu düzeyine ulaştırıldı.
Hepsinden önemli olarak da Ordu iyi eğitim görüyordu. Sakarya Savaşı
öncesinde on, on beş günlük bir eğitimin yeterli görülmesine karşın, şimdi bol
zaman vardı ve erler değişik eğitim merkezlerinde altı ay eğitim görerek
yetişiyorlardı. Ayrıca birliklerde kurslar açılıyor, sık sık tatbikatlar ve manevralar
yapılıyor, askerlerin morali gün geçtikçe düzeliyordu. Çünkü zamanla asker
daha iyi yiyor, daha iyi giyiniyor, daha iyi bakılıyordu. Denilebilir ki, Kurtuluş
Savaşı başladığı günden beri, ordu denilebilecek bir kuvvete ilk defa Büyük
Zafer’den önce kavuşulmuştu.
Garp Cephesi kuvvetleri, Sakarya Savaşı’ndan önce oluşturulan grup
düzeninden, ordular ve kolordular düzenine geçirildi. Cephe Komutanı gene
İsmet Paşa idi. Cephe’ye bağlı iki ordu kuruldu. Nurettin Paşa komutasındaki
1.Ordu’nun karargâhı Çay’da idi, 1.Kolordu, 4.Kolordu, Dinar Müfrezesi’nden
oluşuyordu ve Afyorkarahisar’ın doğusundan, Ege Denizi’ne kadar olan geniş
bir bölgeden sorumluydu. Yakup Şevki (Subaşı) Paşa komutasındaki
2.Ordu’nun karargâhı Bolvadin’de idi, 2.Kolordu, 3.Kolordu, 6.Kolordu’dan
oluşuyordu ve Afyonkarahisar’ın doğusundan, Eskişehir’in kuzeyine kadar olan
bölgeden sorumluydu. Ayrıca Fahrettin (Altay) Paşa komutasında 5.Süvari
1
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.26, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
178
Kolordusu ve kolordu gücünde Halit (Karsıalan) Paşa komutasında Kocaeli
Grubu doğrudan Garp Cephesi’ne bağlandı. Süvari Kolordusu’nun karargâhı
Ilgın’da, Kocaeli Grubu’nun karargâhı da Geyve’de idi.
Sakarya yenilgisinden sonra Yunan Küçükasya Ordusu da boş durmuyordu.
Kuşkusuz bu yenilgi hatırı sayılı ölçüde moral çöküntüsü yaratmıştı ama Ordu
büyük bir kayba da uğramamıştı. Sakarya’dan, Eskişehir-Afyonkarahisar hattına
çekilmesi de hiçbir zaman bir kaçış şeklini almamıştı. Bu nedenle şimdiki
mevzilerine rahatlıkla yerleşmiş, Yunanistan’dan gelen asker, silah ve cephane
ile Sakarya Savaşı’nın kayıplarını gidermişti. Bu arada cephesini tel örgülerle,
hendeklerle, engellerle kuvvetlendirmiş, eğitimine de ayrıca önem verilmişti.
Yunan askerleri ve yerli Anadolu Rumları da olası bir Türk taarruzunun
durdurulup, geriye atılamazsa, başlarına ne gelebileceğinin bilincindeydiler. Her
ne kadar bahar ayları gelip geçti ve hatta yaz da neredeyse sona ermek üzere
olduğu halde, Türklerin bu tür bir saldırıya cesaret edememesi kendilerine
1
güveni artırıyorsa da, yine de moralleri iyi sayılmazdı.
Sakarya yenilgisinden sonra, Yunan tarafında hem siyasi ve hem de askeri
kadrolarda önemli değişiklikler oldu. Başbakan Gunaris istifa etti. Yerine Stratos
getirildi. Sakarya Savaşı’na isteksiz olarak başlayan, ama savaş kararı verilince
istifa etmeyip görevine devam eden Küçükasya Ordusu Komutanı General
Papulas da istifa etti. Yerine General Hacıanesti atandı. Hacıanesti, ordu
karargâhını Eskişehir’den İzmir’e taşıttı.
Küçükasya Ordusu, üç kolordu, bir süvari tümeni ve dokuz bağımsız
alaydan oluşturuldu. General Trikopis komutasındaki 1.Kolordu’nun karargâhı
Afyonkarahisar’da idi, dört tümenden oluşuyordu ve Afyorkarahisar çevresinin
savunmasından sorumluydu. General Diyenis komutasındaki 2.Kolordu’nun
karargâhı Gazlıgöl’de idi, dört tümenden oluşuyordu ve Afyorkarahisar, Altıntaş,
Kütahya arasında ihtiyat (yedek) olarak bulunuyordu. General Sumalis
komutasındaki 3.Kolordu’nun karargâhı Eskişehir’de idi, dört tümenden
oluşuyordu ve Eskişehir, Kütahya, Bilecik dolaylarının savunmasından
sorumluydu. Yunan Süvari Tümeni Uşak’ın güneyinde ihtiyatta idi. Bağımsız
piyade alaylarının dördü kolordular emrinde, ikisi bölge güvenliği için cephe
gerisinde, dördü de Büyük Menderes Vadisi boyunca cephede konuşlandırılmıştı.
Her ne kadar, Türk Garp Cephesi yirmi üç tümen ve bir bağımsız tugaya,
Yunan Küçükasya Ordusu da on üç tümen ve dokuz bağımsız alaya sahip
olsalar da, bir Türk tümeninin yedi, sekiz bin, bir Yunan tümeninin de on iki, on
üç bin askerden kurulduğu unutulmamalıdır. Bu durumda Türk Ordusu 213 000,
Yunan Ordusu da 226 000 askerden oluşuyordu. Ancak Türk Ordusu, 5 300
süvari mevcudu ile Yunan Ordusu’nun 1 300 süvarisi karşısında önemli bir
1
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.39-57, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
179
üstünlük sağlamıştı.
1
YUNAN BAŞKOMUTANI HACIANESTİ CEPHEDE
Göreve gelir gelmez karargâhını Eskişehir’den İzmir’e taşıyan Yunan
Küçükasya Ordusu Komutanı Hacıanesti, birlikleri denetlemek üzere haziran
ayında cepheye geldi. Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir’de askeri birlikleri
ve cephede alınan önlemleri denetledi. Denetlemeler sırasında tümen
komutanları, Hacıanesti’ye özel olarak giydirilmiş ve araç-gereci kusursuz
birlikleri gösteriyorlar ve askerlerin morallerinin iyi olduğunu, Türklerle savaşmak
için sabırsızlandıklarını belirterek göze girmeye çalışıyorlardı. Ama cephenin
tahkimatı göğsü kabartacak bir mükemmellikteydi. Türklerin bu cephe
tahkimatını yıkıp geçmesi mümkün görünmüyordu. Yunan Ordusu’nun asker
sayısı, eğitim, silah, araç-gereç üstünlüğü karşısında, Türk taarruzunun kesin
olarak yenilgiye uğrayacağı düşüncesi, yalnızca Hacıanesti’nin değil Yunan
kolordu ve tümen komutanlarının değişmez bir düşüncesi idi.
Denetlemeler on beş gün sürdü. Bu uzun denetlemeler sonunda, kimilerince
disiplinli ve iyi bir asker olduğu öne sürülen Hacıanesti’nin edindiği izlenim,
madalyonun diğer tarafını görememenin verdiği yanılgı ile olumlu idi. İzmir’e
döndüğü gün gazetecilere, bütün cepheyi dolaştım Mustafa Kemal adında bir
2
komutana rastlamadım, diye demeç verdi.
Bu sıralarda Atina’daki İngiliz Askeri Ataşesi Albay Naire’nin İngiltere
Genelkurmay Başkanlığı’na sunulmak üzere, Anadolu’daki Yunan Ordusu’nun
durumunu belirten bir rapor hazırlaması gerekiyordu. Bu amaçla Albay Naire,
İzmir’de görev yapan iki İngiliz irtibat subayını da yanına alarak haziran ayında
cephede, Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir’de bir ay dolaştı. Yunan Ordusu
lehinde iyi izlenimler edindi. Atina’ya döndükten sonra Yunan Küçükasya
Ordusu’nu abartılı bir biçimde öven raporunu hazırlayarak, İngiltere’ye
3
gönderdi.
BİR RAPOR
BÜYÜK BRİTANYA DIŞ İŞLERİ BAKANLIĞINA
Haziran Ayı içinde, İzmir’de görevli Binbaşı Johnston ve Binbaşı Strover ile
birlikte, Yunan Küçükasya Ordusu’nun genel durumunu öğrenmek üzere Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir’de incelemelerde bulundum.
Cephede edindiğim izlenimlere göre, Yunan askerlerinin genel durumu
umduğumdan daha iyidir. Askerler iyi giyinmişler, iyi besleniyorlar, haftada üç dört
1
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.7-8, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
Damar (Zamir) Arıkoğlu, Hatıralarım, s.280, Tan Gazetesi Yayınları, İstanbul, 1961
3
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.32-33, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
2
180
defa et veriliyor, açıkta asker yok, bütün askerler bir barınakta veya örtü altında
kalıyorlar, silahları iyi ve bakımlı. Erler ile subaylar arasında iyi bir ilişki var.
Askerler her zamankinden daha iyi eğitim görüyorlar. Cephe tahkimatı olağanüstü ve
çok kuvvetlendirilmiş. İlk deha organize eğlenceler düzenleniyor, kukla oyunlarından,
iddialı piyeslere kadar çeşitli temsiller veriliyor.
Sonuç olarak, gerek askerlik ve gerekse moral yönünden Türk askerlerine göre
Yunan askerleri daha iyidir. Türk taarruzuna, aktif bir savunma ile karşılayacaklarına
ve başarı kazanacaklarına tam bir güvenleri vardır. Türkleri püskürttükten sonra,
büyük bir hırsla geri atıp kovalayabilirler. Ama geçen yıl olduğu gibi, Yunan Ordusu
kendiliğinden taarruza geçmek niyetinde değildir. Yunan komutanları, Mustafa
Kemal’in kuvvetleri karşısında, cephenin güven içinde olduğundan şüphe etmiyorlar.
Atina, 13 Temmuz 1922
Albay Naire
1
Atina Askeri Ataşesi
İlkbaharda, Yunan devlet adamları ve hatta İzmir’e gelmeden önce
Hacıanesti bile, İç Ege’den vazgeçip Milne Hattı’na çekilmeyi ve bunun yerine
İstanbul’u işgal etmeyi veya dahası Batı Anadolu işgaline son verip, Küçükasya
Ordusu’nu Yunanistan’a geri çekmeyi bile düşünmüşlerdi. Eğer Batı
Anadolu’dan çekilme düşünceleri gerçekleşse ve Ankara Hükümeti bunu kabul
etse idi, bekli de yerli Anadolu Rumlarının zorunlu göçü olmayacaktı, ya da olsa
bile bir trajedi boyutuna varmayacaktı. Nisan ayında İtilaf devletleri ateşkes
anlaşması için Türk ve Yunan hükümetlerine nota vermişler, fakat Ankara
Hükümeti ateşkesin ancak Anadolu’dan Yunan askerlerinin çekilmesi ve işgalin
2
sona etmesi ile kabul edilebileceğini bildirmişti.
SÖZDE İYONYA DEVLETİ
Sakarya yenilgisinden sonra geri çekilmek zorunda kalan Yunan
Ordusu’nun, artık Türkleri yenemeyeceği anlaşılmıştı. Hatta Yunan Ordusu’nun
işgal ettiği yerleri bile elinde tutup tutamayacağı tartışmalı bir hale gelmişti.
Gerek. Yunan ordusunun durumu, gerek Yunanlılar arasında birbirinden ayrı
olarak doğan siyasal görüşlerin tek çare olarak Batı Anadolu’da yeni bir devlet
kurulmasında birleşmesi, İyonya Devleti düşüncesine yol açmıştır. Artık
Yunanistan Batı Anadolu’yu topraklarına katmaktan da, Sevr Antlaşması ile
1
2
a.g.e, s.33-34
Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, c.2, s.717 Kastaş Yayınları, İstanbul, 2004
181
kendisine verilen İzmir bölgesinden de vazgeçmekte, İzmir bölgesinden biraz
1
büyükçe bir alanda İyonya Devleti kurulmasını istemektedir.
Haziran ayında, Küçükasya Genel Valisi (Yunan Yüksek Komiseri)
Stergiadis, İzmir Belediye Başkanı Hacı Hasan Paşa, Efes Metropoliti
Hrisostomos ve Rum Cemaati adına üç Rum lider İzmir’de toplanarak, Yunan
işgali altındaki Batı Anadolu’da daha önce düşünülen İyonya Devleti adında
2
özerk bir yönetim kurmak için bir tasarı hazırladılar.
HRİSOSTOMOS’UN HAYALİ: Efes Metropoliti Hrisostomos toplantıdan eteklerini
hışırdatarak çıkarken, birden kapı eşiğinde durdu ve Stergiadis’e “Atina’dakilere
söylemeyi unutmayın. Biz Anadolu Rumları, son üç yıl içinde Yunan Ordusu’na asker
olarak otuz beş bin çocuğumuzu verdik. Şimdi bir o kadar insanımızı da İyonya
Yönetimi’nin emrine veriyoruz. Yalnız İzmir çevresinde kurulacak küçük bir devlete
razı değiliz. İyonya Devleti, Antalya’dan İzmit’e, İzmir’den Eskişehir’e kadar bütün
Batı Anadolu’yı içine almalı. Kendi kendine ancak böyle yeterli olur ve ayakta
3
durabilir.” dedi.
Bursa, Bandırma, Soma, Manisa, Simav yörelerinden yirmi bin kişilik
Politophylakion (Silahlı Sivil Muhafız Teşkilatı) adı altında bir ordu kurdular.
Yunan subayları 16–55 yaş arasındaki bu askerleri eğitiyor, Rum kadınlar bu
ordu için asker elbiseleri dikiyorlardı. Yunan Ordusu Batı Anadolu’dan çekilse
bile, bu yeni ordu Anadolu Rumlarını koruyacaktı.
Küçükasya Genel Valisi Stergiadis, 30 Temmuz 1922 günü İzmir’de, tepki
çekmemek için İyonya adını anmadan, Batı Anadolu’da özerk bir yönetim
kurulduğunu ilan etti. Bu girişim, İtilaf devletleri tarafından İzmir’in Türklere geri
verilmesi olasılığına karşı Yunanlıların buldukları tek çare idi. Yunan Ordusu
Batı Anadolu’yu boşaltsa bile, geride bir Yunan yönetimi kalacaktı. İyonya Özerk
Yönetimi’ni, Müslümanlar adına İzmir Belediye Başkanı Hacı Hasan Paşa bir
4
demeçle destekledi.
Başkenti İzmir olan bu devlet yaklaşık on sekiz bin kilometre karelik bir alanı
kapsayacak ve bir buçuk milyonluk bir nüfusa sahip olacaktı. Devlet henüz
kuruluş aşamasını tamamlamadan, 30 Ağustos günü Yunan ordusu büyük
hezimete uğrayacak ve İzmir’e doğru kaçmaya başlayacaktır. Gemilere binerek
Anadolu’yu terk eden Yunan ordusu artıklarıyla birlikte yeni kurulan devletin
1
Alptekin Müderrisoğlu, İyonya Devleti (Makale), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi,
Sayı 27, http://www.atam.gov.tr
2
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.573, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
3
a.g.e, s.573
4
a.g.e, s.573-586
182
yöneticileri de kaçacaklar ve 9 Eylül 1922 günü Türk ordusunun İzmir’e
1
girmesiyle, İyonya Devleti tarihe karışmış olacaktır.
TAARRUZ PLANI: SAD
Sakarya Zaferi’nden sonra Mustafa Kemal Paşa, Garp Cephesi komutanı
İsmet Paşa’ya ileride yapılacak taarruz için gerekli olan planın hazırlanmasını
ister. İsmet Paşa ve kurmaylarının hazırlayıp 10 Ekim 1921 tarihinde
Başkomutanlığa sunduğu bu taarruz planına Sad Hareketi adı verilmiştir. Eski
alfabede Sandıklı’nın ilk harfi S’nin söylenişi “Sad” olduğu için plana bu ad
verilmiştir.
Bu plana göre, Cephe’nin Eskişehir-Afyonkarahisar-Bilecik kesiminde
2.Ordu’nun iki kolordusu ile Kocaeli Grubu bulunacak ve bunlar Yunan
birliklerini cepheden taarruz ediliyormuş gibi oyalarken, 1.Ordu’nun iki kolordusu
ve 5.Süvari Kolordusu Afyonkarahisar’ın güney ve güneybatısından
Afyonkarahisar-Uşak kesimine baskın şeklinde kesin sonuçlu taarruz
2
yapacaklardır.
Başarıya ulaşmak için, Yunanlıların asıl taarruzun nereden, ne zaman
yapılacağını bilmemeleri ve hazırlıklardan haberdar olmamaları gerekir. Dar
tutulacak olan asıl taarruz kesimine olabildiğince çok kuvvet, silah ve cephane
yığılacak, yumruk buradan şiddetle indirilecek ve Yunanlıların toparlanmalarına
fırsat verilmeden cephesi hızla yarılacak. Güneyde 1.Ordu cephesinde bunlar
olurken doğuda 2.Ordu, karşısındaki Yunan birliklerinin yakasına yapışarak,
güneye birlik kaydırmaları ve yardıma koşmalarını engelleyecek. Türk Ordusu,
sağ eliyle (2.Ordu ve Kocaeli Grubu) Yunan Küçükasya Ordusu’nun yakasına
yapışıp tutacak, sol yumruğuyla (1.Ordu ve 5.Süvari Kolordusu) yandan
vuracak.
Böylelikle Yunan Küçükasya Ordusu yarılarak iki veya üç parçaya ayrılacak
ve İzmir ile olan bağlantı kesecektir. Parçalanan Yunan birlikleri kuşatılarak
imha edilecekler, kurtulanlar da yeni bir cephe kuramadan denize doğru
sürüleceklerdir.
Bu plan, kesin sonuç almak bakımından son derece uygun bir plandı. Fakat
başarı sağlanamadığı takdirde, Türk Ordusu için büyük tehlikeler yaratabilirdi.
Çünkü Ordunun büyük bir kısmı, Yunanlıların güney kanadına taarruz edecek
şekilde ters bir cephe tutmuş oluyordu.
Bu durum 2. Ordu karşısındaki cepheyi adeta ince bir perde halinde
bırakılıyordu. Bu, Ankara ile Konya ikmal yollarını tehlikeye sokmaktı. Türk
1
Alptekin Müderrisoğlu, İyonya Devleti (Makale), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi,
Sayı 27, http://www.atam.gov.tr
2
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1208, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
183
taarruzu başarılı olamazsa veya çok ağır gelişirse, Yunan Ordusu’nun
Afyonkarahisar-Akşehir doğrultusunda karşı taarruzu, Türk Ordusu’nu çok güç
bir duruma sokabilirdi. Türk Ordusu’nun büyük bir bölümü, Göller Yöresi ve
Toroslar gibi engebeli bir bölgeye atılarak imha edilme tehlikesi ile karşı karşıya
gelebilirdi. Üstelik Yunan Ordusu’nun konumu da buna elverişliydi. Tehlike
büyüktü ama uygulama başarı ile sonuçlandırılırsa elde edilecek zafer de o
1
derece büyük ve o derece kesindi.
Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa, 27 Temmuz 1922 günü Akşehir’deki
Garp Cephesi karargâhına geldiler. İsmet Paşa ile birlikte üçü gerekli son
düzenlemeleri yaptılar ve plana son şeklini verdiler. Ertesi günü dikkat
çekmemek için birlikler arası futbol turnuvası bahane edilerek, ordu ve kolordu
komutanları Akşehir’e çağrıldılar. Gündüz futbol karşılaşmaları yapıldı. Akşam
yemeğinden sonra, 1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa, 2.Ordu Komutanı Yakup
Şevki Paşa ve kolordu komutanlarının da katıldıkları ikinci bir toplantıda planın
ayrıntılarına inildi. Bu toplantıda özellikle Yakup Şevki Paşa, daha önce yaptığı
gibi, şiddetle karşı çıktı. Yapılan tartışmalardan sonra, o da ikna olarak, planın
2
uygulanmaya geçilmesi kabul edildi.
Dört gün sonra 30 Temmuz 1922 günü Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya
dönerken, hazırlıkların en geç 15 Ağustos 1922 gününe kadar tamamlanması
3
için İsmet Paşa’ya kesin emir vermiş bulunuyordu.
İSMET PAŞA TAARRUZ PLANINI ANLATIYOR: Yunan Ordusu’na, Afyonkarahisar’dan batıya doğru ve cephesi güneye dönük olan sağ kanadının en uygun yerinden
yirmi beş kilometre genişliğinde bir yarma hareketi yapılacak. Buraya toplayacağımız
kuvvetler, Yunan kuvvetlerinden dört kat daha fazla olacak. Bu esasa göre
Afyonkarahisar’ın güneyine kuvvet kaydırması ve yığınak yapıyoruz. Önemli olan bu
yığınağı, Yunanlılardan gizleyerek yapmak. 2.Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa;
yapamazsın, bu son derece zor bir harekettir, dedi. Devamla; ben bir taburu cephede
yerinden oynatıyorum, alıp başka yere getiriyorum, ertesi gün bir Yunan uçağı bunu
öğreniyor. Yunanlıların aramızda casusları var. Sen kolorduları cephenin bir
tarafından alacaksın, öbür ucuna götüreceksin ve Yunanlılar bunu sezmeyecekler.
Yakup Şevki Paşa bu planı çok tehlikeli buluyor, Yunanlılar taarruzumuzu durdurarak
karşı taarruz yaparlarsa Göller Yöresi’nde, Antalya Torosları’nda, arkamız Akdeniz’e
dayalı olarak sıkışıp kalırız ve Ordumuz yok olur gider diyor. Ona göre cephenin her
tarafından Yunanlılara taarruz ederiz, geri çekilirlerse takip ederiz, tekrar taarruz
ederiz, Çok iyi ama bizim bunu yapmak için ne arkamızda fabrikalar, ne altımızda
motorlu taşıtlar var. Biz her türlü tehlikeyi göze alarak, cesur bir atakla, bir defada
sonuç almak zorundayız. Taarruz planını üzerinde görüşmeler oldu, tartışmalar
1
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.60-64, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1209, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002,
3
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.64-66, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
2
184
yapıldı, itirazlar üzerinde duruldu, sonunda plan Başkomutanlıkça da kabul edildi ve
1
uygulamaya konuldu.
UZUN VE ZORLU YÜRÜYÜŞLER GİZLİLİK İÇİNDE BAŞLIYOR
CEPHE EMRİ
1.ORDU, 2.ORDU, SÜVARİ KOLORDUSU VE KOCAELİ GRUBU
KOMUTANLIKLARINA
Başkomutanımız Mustafa Kemal Paşa ve Genelkurmay Başkanımız Fevzi Paşa ile
birlikte, sizlerin de katılımlarıyla 28 Temmuz 1922 günü yaptığımız toplantıda kabul
edilen taarruz planına göre, kolordularımızın yürüyüş ve yerleşmeleri 14 Ağustos
1922 günü sabahtan itibaren başlayacaktır.
O tarihe kadar emri, yalnızca siz ordu ve kolordu komutanları bilecekler ve bu
emir, ilgili olmayan alt kademelere bildirilmeyecektir. Yürüyüş ve yerleşmenin
başlayacağı 14 Ağustos 1922 tarihine kadar bir haftalık süre içinde gizlice keşif ve
hazırlık çalışmaları yapılacaktır.
Durumu gereği için bilgilerinize sunarım.
Akşehir, 6 Ağustos 1922
İsmet
2
Garp Cephesi Komutanı
Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın, ordu komutanlarına verdiği ilk
emirle kolorduların yürüyüşü 14 Ağustos 1922 günü gecesi başladı. 2.Kolordu
Aziziye’den (Emirdağ), 4.Kolordu Bolvadin’den ve 1.Kolordu da Çay’dan
Afyonkarahisar’ın güneyine, 5.Süvari Kolordusu da Ilgın’dan Sandıklı’ya
yürüyecekti. Yapılan planlamaya göre yürüyüş ve yerleşmeler on gün sürecek
3
ve 24 Ağustos 1922 günü Türk Ordusu’nun tamamı cephedeki yerini alacaktı.
Yunan uçaklarından ve casuslarından gizlenerek yapılacak olan bu yer
değiştirmeye yetmiş, seksen bin asker, on beş bin at, iki binden fazla öküz,
eşek, deve ve yüzden fazla top arabası katılacaktı. Yürüyüş mesafesi otuz ile
yüz kilometre arasında değişiyordu.
Uzun yürüyüşler başlamadan önce, birliklerin gidiş yolları seçildi, gerekli
yerlere geçitler açıldı, bozuk yollar ve köprüler onarıldı. Çalışmalar geceleri
yapıldı. Yeni toprak kalıntıları çalı çırpı ile gizlendi. Yürüyüşler de geceleri
1
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, c.2, s.1209-1212, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
Büyük Taarruz, s.69, İbrahim Artuç, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
3
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.14, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
2
185
yapıldı. Gündüzleri ağaçlıklı yerlerde, köylerde konaklanıldı ve hiçbir hareket
gösterilmedi. Bir birliğin terk ettiği yere, geriden gelen başka bir birliğin
yerleştirilmesine çalışıldı. Çekirge örneği bir gece içinde bir birlik ileriye
zıplatılırken, arkadan gelen diğer birlik onun yerine hoplatıldı. Terk edilen yerde
bazı çadırlar sökülmeden bırakıldı.
Taarruza birinci hatta katılacak birlikler, son bir iki günü Yunan askerlerinin
on, on beş kilometre kadar yakınında, fakat göz ve kulağından uzakta, tam bir
hareketsizlik içinde nefeslerini tutarak geçirdiler. Cepheye yaklaştıkça arttırılan
bir gizleme disiplini uygulandı, geceleri ışık karartmasına ve sessizliğe kesinlikle
uyuldu, toz ve duman gösterilmekten kaçınıldı. Yunanlıları yanıltmak için ara
sıra bazı birlikler onların göreceği şekilde ters yöne yürütüldüler, sonra geceleri
tekrar asıl yerlerine alındılar. Yakında bir Yunan taarruzunun beklenmekte
olduğu, Türk Ordusu’nun taarruz için hazırlıklarını tamamlayamadığı, yakında
1
barış girişimleri yapılacağı konusunda haberler yayıldı.
AKINCILAR VE EFELER DE HAZIRLIK EMRİNİ ALIYORLAR
Mart ayında, Kocaeli Grubu’na bağlı 7.Tümen’den Yüzbaşı Reşit Bey ve
Teğmen Şakir Bey ile birlikte on er Emet yakınlarına kadar gelmişler ve cephe
gerisinde, Dağ Yöresi’nde ileride yapılacak olan taarruzun hazırlıklarına
başlamışlardı. Yüzbaşı Reşit Bey, Garp Cephesi Komutanlığı’nın 6 Ağustos
1922 günlü cephe emri doğrultusunda, Kocaeli Grup Komutanlığı’ndan hazırlıklı
olmaları ile ilgili ilk emri aldı. Bu emir doğrultusunda Emet ve Tavşanlı’daki
köylerde hazırlıklara başladı.
Daha önce Yunan işgal kuvvetleri ile arası iyi olan Alabardalı Kabakçı Salih
Efe ve Sadettin Efe gibi çetecilerin Yunanlılarla araları bozulmuş ve dağa
çıkarak mücadeleye başlamışlardı. Bu çetelerin de hazır olmalarını bildirdi.
Kocaeli Grubu’nun bu emri atlı bir haberci ile Dağ Yöresi’nde Dursunbey
yakınlarında bulunan akıncıların komutanı İbrahim Ethem Bey’e de gönderdi.
BİR BELGE
AKINCI MÜFREZELERİ KOMUTANI İBRAHİM ETHEM BEY’E
Garp Cephesi Komutanlığı’nın emrine göre Ordumuzun taarruzu yakında
başlayacaktır. Taarruz başlamadan önce birlikte olduğunuz çeteler ile birlikte
yörenizde bulunan köylerde halkı bilgilendiriniz. Taarruz başlayınca geri çekilecek
olan Yunan askerlerinin köy ve kasabalara zarar vermelerini önleyiniz ve onları
etkisiz hale getirecek taarruzlarda bulununuz. Birliklerimiz yörenize ulaşıncaya
kadar güvenliği sağlayınız.
1
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.70-72, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
186
Geyve, 10 Ağustos 1922
Halit
1
Kocaeli Grup Komutanı
BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL PAŞA CEPHEDE
Mustafa Kemal Paşa 17 Ağustos 1922 günü, kimseye haber vermeden,
gizlice karayolu ile Tuz Gölü kıyısını takiben Konya’ya hareket etti. Gazi’nin
hareketi çok gizli tutuldu. Onun hareketini bilen çok az sayıdaki görevli, o
Ankara’daymış gibi davrandılar. Hatta yolculuk günü onun Çankaya’da bir çay
ziyafeti verdiği de gazetelerde yayımlandı. 20 Ağustos 1922 günü kimseye
görünmeden Konya’dan Akşehir’e Garp Cephesi Karargâhı’na geldi. Fevzi Paşa
Akşehir’e bir hafta önce gelmişti. Öğleden sonra Mustafa Kemal, Fevzi ve İsmet
paşalar kısa bir toplantıdan sonra, birliklerin yürüyüş ve yerleşmelerinin üç dört
gün içinde tamamlanacağı anlaşıldığı için, taarruz tarihini 26 Ağustos 1922
2
günü olarak kararlaştırdılar.
24 Ağustos 1922 günü planlandığı şekilde kolorduların tamamı yürüyüşlerini
tamamladılar ve cephede taarruz için yerlerini aldılar. Büyük bir gizlilik içinde
yapılan bu yer değiştirmeden Yunanlıların son anda, kısmen haberi olmuştu.
3
Ama Türk taarruzunun çok yakın olduğunu düşünememişlerdi.
HACIANESTİ HÂLÂ UYANMIYOR: Afyonkarahisar’da bir Yunan uçağı, bir Türk
uçağının saldırısına uğramış ve zorunlu iniş yaparak kurtulmuştu. Uçağın pilotu, Türk
tarafında geceleri yol çalışmaları yapıldığını düşündüren boğuk sesler duyduğunu
rapor etti. Bunun üzerine Trikopis, Türklerin taarruz edeceğinden kuşkulandığını
İzmir’e Yunan Başkomutanı Hacıanesti’ye bildirdi.
HACIANESTİ: Cephedeki komutanlar abartıcı ve duyarlı olurlar. Bugüne kadar ki
bilgilerimiz gösteriyor ki Türklerin genel bir taarruza geçmesi olası değil. İngilizler
de bu kanıda.
PASSARİS: Fakat generalim.
HACIANESTİ: Olsa olsa Mustafa Kemal kendi kamuoyunu oyalamak için sınırlı bir
hareket yapacaktır.
VALETTAS: Buna rağmen bazı önlemler almamız doğru olmaz mı?
HACIANESTİ: Pekâlâ. Orduyu uyarın. Ama telaşa vermeden.
1
4
İbrahim Ethem Akıncı, Demirci Akıncıları, s.308, TTK Yayınları, Ankara, 1978
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, s.473, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2005
3
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.600, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
4
a.g.e, s.600-601
2
187
Bu nedenle General Trikopis bir önlem olarak 25 Ağustos 1922 günü,
sadece Kütahya’nın güneyinde bulunan bir tümeni Afyonkarahisar’ın güneyine
doğru trenle yola çıkardı. Hâlbuki Yunanlılar, kolorduların yürüyüşleri sırasında,
daha önceleri bundan haberdar olup, doğuya doğru 2.Ordu cephesine taarruz
1
etselerdi, bu Türk Ordusu için bir felaket olurdu.
BÜYÜK TAARRUZA ALTI SAAT KALA
O güne kadar Türk Ordusu’nda, yalnızca üst düzey komutanlar taarruz
zamanını biliyorlardı. Taarruza bir gün kala 25 Ağustos 1922 günü saat 12.00
2
de İsmet Paşa tarafından asıl taarruz emri yayınlandı.
CEPHE EMRİ
GARP CEPHESİ ASKERLERİ
14 Ağustos 1922 günü başlamış olan yürüyüşlerle, birliklerimizin taarruz
cephesine yerleşmesi ve hazırlıkları sona ermiştir. Yunanlılar, bu süre içinde taarruz
planımızın amacını fark edemedikleri için cephe konumlarında her hangi bir değişiklik
yapmamışlardır.
26 Ağustos 1922 günü Güneş’in doğuşu ile birlikte Yunan Ordusu’na genel taarruz
başlayacaktır.
1.Ordu, Afyonkarahisar’ın güneyi ve batısında bulunan Yunan kuvvetlerini yok
edecek şekilde taarruz edecektir. Yunan mevzileri alındıktan sonra Genel harekât
Cephe Komutanlığı tarafından ayrıca planlanacak ve bildirilecektir.
5.Süvari Kolordusu, önce 1.Ordu karşısındaki Yunan kuvvetlerinin gerilerine
geçecek ve sonra onların Uşak ve İzmir’le olan demiryolu bağlantısını kesecektir.
2.Ordu, Eskişehir’in ve Afyonkarahisar’ın doğusunda bulunan Yunan Kuvvetlerine
yanıltıcı taarruzlar yaparak, onları oyalamak ve asıl taarruz cephesi olan
Afyonkarahisar’ın güneyine yetişmelerini önlemek olacaktır.
Kocaeli Grubu da, cephe gerisinde faaliyet gösteren akıncılar ve çetelerle birlikte
kuzeydeki Yunan kuvvetlerini küçük taarruzlarla oyalayarak, ilerideki Yunan çekilmesi
sırasında köy ve kasabalara vermeleri olası zararları önlemek ve takip etmek
olacaktır.
Cephe emrinin en kısa sürede emrinizdeki birliklere duyurularak, başarı
dileklerimle birlikte, gereğini önemle rica ederim.
1
2
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.19-20, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.74, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
188
Şuhut, 25 Ağustos 1922
İsmet
1
Garp Cephesi Komutanı
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 25 Ağustos 1922 günü akşamı Anadolu
ile dış dünya arasındaki bütün haberleşmelerin kesilmesi emrini verdi.
Başkomutanlık ve Garp Cephesi karargâhları Şuhut Kasabası yakınlarındaki
2
dağlık yöreye, oradan da Kocatepe’nin arkasındaki bir yamaca taşındı.
Güneş battıktan sonra birlikler taarruz mevzilerine doğru ilerlediler. Gece
3
yürüyüşleri tam bir sessizlik ve düzen içinde yapılıyordu.
Gecenin koyu karanlığında Türk Ordusu yeniden ayaklandı. Son iki gündür
cephenin hemen hemen yakınına kadar gelen fakat tam bir hareketsizlik içinde
bekleyen ileri hattaki tümenler, gündüzün saklandıkları tepelerin ardından, vadi
içlerinden çıkarak sessizce ileriye doğru yürüyüşü geçtiler. Koca ordu, en ileri
hatta taarruz edeceği yere doğru nefesini tutarak ilerledi. Topların demir
tekerleklerine ve atların ayaklarına bez sarılmış, ses çıkaran her şey hatta
4
mataralar bile sıkıca bağlanmıştı.
Gece yarısı Türk Başkomutanı Mustafa Kemal Paşa, Kocatepe yamacında
cepheye tırmanırken, Yunan Başkomutanı Hacıanesti her şeyden habersiz İzmir
Körfezi’nde demirlemiş olan bir yatta, harita üzerinde harp oyunu ile oyalanıyor,
Kolordu Komutanı Trikopis Afyonkarahisar’da bir gece önce katıldığı balonun
yorgunluğunu gideriyor. Diğer bir Kolordu Komutanı Sumalis Eskişehir’de, aldığı
istihbaratı önemsemeden ve hiçbir önlem almayı gerek duymadan uyuyordu.
Türk Ordusu’nun on binlerce askeri 26 Ağustos 1922 sabahı günün ağarmasını
ve zaferi sabırsızlıkla bekliyordu.
İSMET PAŞA O GECEYİ ANLATIYOR: O gece sabaha kadar uyuduk mu uyumadık mı
bilmiyorum. Yalnız çok iyi hatırlıyorum, Cephe Komutanı olarak, birliklerin hepsinin
yerlerinde hazır bulunup bulunmadığını sabaha kadar kim bilir kaç defa sordum. O
güne kadar Yunanlıların bizden ne kadar bilgi aldığını bilmiyoruz ve yarın ortalık
aydınlandığı zaman her şey ortaya çıkacak. Doğaldır ki beklenmesi komutan için çok
5
heyecanlı olan bir gece.
1
2
a.g.e, s.75
Lord Kindross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, s.476, Sander Yayınları, İstanbul,
1974
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.21, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
4
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.75-76, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
5
a.g.e, s.76
3
189
SÜVARİ KOLORDUSU AHIR DAĞI’ NI AŞIYOR
Afyonkarahisar’ın güneyinde yer alan Ahır Dağı’nın on beş kilometrelik
kısmı çok engebeli olduğu için Yunan Genelkurmayı tarafından boş bırakılmıştı.
1
Yalnızca Toklu Sivrisi denilen tepe, bir Yunan alayı tarafından tutulmuştu.
Komutanları Fahrettin Paşa ile birlikte, Süvari Kolordusu Karargâhı 24
Ağustos 1922 günü akşama doğru Sandıklı’ya geldiler. Akşehir’in güneyinde
değişik yerlerde bulunan kolordu birliklerinin taarruz yerinde toplanmaları çok
2
güç şartlar altında gerçekleştirilmişti.
Süvariler, cephe yarılınca açılan gedikten geçerek Sincanlı Ovası’na, Yunan
kuvvetlerinin gerisine akacaklardı. Bunun için de cephenin yarılmasını beklemek
gerekiyordu. Fahrettin Paşa ise acele ediyor ve başka bir çözüm yolu bulmaya
çalışıyordu.
Sarp, sık ormanla kaplı ve yolsuz Ahır Dağı’nı geçmenin olanaksız olduğunu
düşünen Yunanlılar, geceleri bu kesimde nöbetçi bırakmaya gerek
görmemişlerdi. Süvari Kolordusu’nun sol tarafında mevzilenmiş olan 6.Tümen’in
akıncıları yöreyi çok iyi biliyorlardı. Fahrettin Paşa bu tümenin komutanı ile ilişki
kurdu. Yapılan keşif ve inceleme sonunda, Ballıkaya denilen yerden, Sincanlı
Ovası’na inilen dar, uçurumlu, gerçekten geçilmez gibi görülen bir keçi yolu
olduğu öğrenildi.
25 Ağustos 1922 gecesi, henüz daha ordu taarruza başlamadan Süvari
Kolordusu’nun 1.Süvari Tümeni tek sıra olup yöre köylülerinden bir kılavuz
eşliğinde Ballıkaya’dan yola çıktı. Bu tümeni Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa
ve karargâhı izledi. Ardından diğer iki tümen, toplar, telsiz arabası ve diğer
3
savaş malzemeleri takip etti.
SÜVARİLER SEL GİBİ AKIYOR: Ahır Dağı’nın kuzey eteğine yakın Yörükmezarı adlı
köyde bir kadın küçük bahçesine yayılmış tavuklara yem veriyordu. Dağ yolundan
gelen bir uğultu duydu. Uğultu büyüyerek yaklaşıyor, yer titriyordu. Köpekler
havlamaktan vazgeçip sindiler. Tavuklar ürküp kümeslerine kaçtılar. Neydi ki bu?
Birden dağın içinden kalpaklı süvariler çıkıverdiler. Kadın çığlığı bastı. “Bizimkiler!
Kemal’in askerleri!” Baştaki subay seslendi. “Bacım, buralarda Yunan askeri var
mıdır?” Kadın cevap verdi. “Yok! Tokuşlar Köyü’ne kadar rahat. Yunan askerleri ondan
sonra.” Köylüler dışarı uğramışlardı. El sallıyor, sesleniyor, ağlıyor, dua ediyorlardı.
1
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.20, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
Fahrettin Altay, On Yıl Savaş, 1919-1922 ve Sonrası, s.331, İnsel Yayınları, İstanbul,
1970
3
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.602-603, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
2
190
Binlerce süvari, arkası kesilmeksizin sel gibi ovaya akıyordu. Köyün muhtarı şükür
1
secdesine kapandı. Rezil işgal sona eriyordu.
Dar patikalarda, orman ve çalılıklar arasından yol alınarak, uçurum
kenarlarından geçilerek zifiri karanlıkta yapılan bu zahmetli yürüyüş bütün gece
sürdü. Çoğu zaman atlardan inilmiş, atlar yedeğe alınarak yaya yürünmüştü.
Toplar askerlerin yardımı ile götürülebilmiş, fakat at arabasında taşınan
kolordunun biricik telsizi ve tekerlekli topçu taburunun dört topu zorunlu olarak
yarı yolda bırakılmıştı.
26 Ağustos 1922 sabahının ilk saatlerinde bütün güçlüklere rağmen öndeki
1.Süvari Tümeni’nin ilk atlıları, bütün gece süren yorucu bir yürüyüşten sonra
yirmi kilometrelik dağ yollarını aşarak Sincanlı Ovası’na inmiş bulunuyorlardı.
2
Yani bir bakıma Yunan işgal sahsının yirmi kilometre içine girilmişti.
26 AGUSTOS SABAHA KARŞI, BÜYÜK TAARRUZ BAŞLIYOR
Mustafa Kemal, Fevzi ve İsmet paşalar karargâhları ile birlikte atlarına
bindiler ve saat üçte ağır ağır Kocatepe’ye doğru yola çıktılar. 1.Ordu Komutanı
Nurettin Paşa karargâhı ile birlikte Kocatepe’de gecelemişti. Onları karşıladı. Sis
nedeniyle topların ateşe biraz geç başlayacaklarını bildirdi. Saat beşe doğru
gün ışımaya, sis dağılmaya ve tepeler yavaş yavaş belirmeye başladı. Ahır
Dağı’nın tepeleri; Kalecik Sivrisi, Tınaztepe, Belentepe, Erkmentepe bir duvar
gibi yükseliyordu. Cephe, Kocatepe ile bu tepelerin arasından geçiyordu.
Cephenin kuzeyinde Yunan Ordusu hiçbir şeyden habersiz uyuyor, güneyinde
Türk Ordusu yayından fırlayacak bir ok gibi tetikte bekliyordu. Saat beş buçukta
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın onayıyla Nurettin Paşa kolordu
3
komutanlarına ateş emrini verdi.
Bu emirle Türk Ordusu’nun yüzden fazla topu düzenleme ve hazırlık ateşine
başladı. Sabahın sessizliğinde aniden patlayan top sesleri sanki birbiri peşinden
4
sürüklercesine bütün cepheye yayıldı.
Hazırlanmış ateş planına göre Türk topçusu Yunan mevzilerini, makineli
tüfek yuvalarını, tel örgüleri, Yunan toplarını ateş altına aldı. Ortalık toz
dumandı. Tepeler yanıyor, kamyonlar uçuyor, toplar parçalanıyordu. Bu
cehennemlik ateş yirmi dakika sürdü. Ardından on dakika sürecek imha ateşi
başladı. Bazı tel örgüler topçu ateşi ile yıkıldı. Bazılarını da istihkâm askerleri
5
yıktılar.
4
a.g.e, s.614
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.84-85, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
2
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.611, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
4
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.78, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
4
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.612, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
2
191
Topçu ateşi biter bitmez piyadeler açılan gediklerden hücuma kalktılar.
Şimdi sıra onlarındı. Artık iyice ağaran tan kızıllığında 1.Ordu’nun piyade
birlikleri dalgalar halinde hedeflerine atılıyor, tel örgüleri geçiyor, cepheyi
yarmak için tepelere doğru ilerliyordu. Topçu ateşi ile yıkılmayan tel örgüler
makas ve kancalarla, hatta kol gücüyle yıkılıyordu. Bütün tepeler üstünde,
Yunan siperleri içinde süngü süngüye kıyasıya bir mücadele vardı.
Öğleden sonra cephe boyunca bir duvar gibi yükselen tepeler Türk askerinin
eline geçti. Ama akşama doğru durum Yunanlıların lehine dönmeye başladı.
Çünkü ilk birkaç saatte çok önemli direnek noktalarını kaybetmiş olmalarına
rağmen, süratle toparlanmışlar ve karşı taarruza geçerek kaybettikleri tepelerin
bazılarını geri almışlardı. Cephe sarsılmış, Yunan mevzilerine girilmiş, bazı
kazançlar sağlanmıştı ama cephe yarılamamıştı.
Sabahın ilk aydınlığında başlayarak karanlığa kadar on iki saatten fazla
süren zorlu mücadelenin yorgunluğu, her iki taraf askerini de halsiz düşürmüştü.
Gecenin ileri saatlerinde iki taraf da siperlerinde bir iki saat uyumaya
1
çalışıyordu.
İKİNCİ ORDU GÖSTERİ TAARRUZUNA BAŞLIYOR
26 Ağustos 1922 sabahı 1.Ordu’nun topçu ateşine başladığı saatte,
Afyonkarahisar ve Eskişehir’in doğusunda konuşlanmış olan 2.Ordu ile Bilecik’in
doğusunda konuşlanmış olan Kocaeli Grubu’nun yaklaşık yüz topu da ateşe
başlamıştı.
Topçu ateşleri geri kaydırılınca, karşılarındaki Yunan kuvvetlerini yerlerinde
tutmak için piyadeler taarruza kalktılar. Gösteri taarruzu olduğu için çatışmalar
sert değildi ve taarruzun amacı Yunan kuvvetlerinin Afyonkarahisar’ın güneyine,
2
asıl taarruz cephesine kaymalarını önlemekti.
Bu nedenle gün boyunca Başkomutanlığa 2.Ordu’dan ve Kocaeli
Grubu’ndan önemli bir başarı haberi ulaşmamıştı. Zaten böyle bir şey de
beklenmiyordu. Asıl taarruz cephesinden 1.Ordu’nun ve Süvari Kolordusu’nun
3
başarıları yeter de artardı bile.
Yunan işgal sahası içinde kalan Dağ Yöresi’nde vur kaç yöntemi ile
mücadele eden Demirci Akıncıları Komutanı Kaymakam İbrahim Ethem Bey’e
Kocaeli Grubu Karargâhı’ndan taarruz başlayacağına dair haber geldi. Bunun
üzerine İbrahim Ethem Bey, kendine bağlı akıncılara ve birlikte hareket eden
1
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.81-93, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.613, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
3
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.86, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
2
192
çetelere, eli silah tutan köylülere, Yunan kuvvetlerine karşı harekete geçme
1
emrini verdi.
YERİ GÖĞÜ TİTRETEN TOP SESLERİ: Faris Ağa ve bazı akıncılar kaç gündür sabah
namazından sonra, nöbetleşe kulaklarını yere dayayıp toprağın kalbini
dinlemekteydiler. Bu sabah da öyle yapmışlardı. Toprağa kulağını dayamış olan Faris
Ağa titremeye başladı. Birden ayağa zıplayarak ondan beklenmeyen bir coşku ile
bağırdı. “Top sesi bu top! Toplarımız gürlemeye başladı! Heeeey!” İbrahim Ethem Bey
talimat almak için yakın köylerden gelip nöbet bekleyen köylülere döndü: “Duydunuz,
üç yıldır beklediğimiz gün geldi. Şimdi köyünüze koşun. Herkes çarığını çeksin,
silahını kuşansın. Verdiğim talimata göre hareket edeceksiniz. Haydi bakalım.
Gazamız mübarek ola!” Köylüler el öpüp koşarak ayrıldılar. İbrahim Ethem Bey
2
müfreze komutanlarına seslendi. “Ağalar! Müfrezelerinizi toplayın! Gidiyoruz.”
Bu emirle Demirci Akıncıları ve çeteler, Dağ Yöresi’ndeki Yunan karakollarını basmışlar, telgraf tellerini kesmişler, yolları, köprüleri tahrip ederek Yunan
3
kuvvetlerini zorda bırakmışlardır.
Bu gösteriş taarruzları ve cephe gerisindeki akıncı baskınları Yunan
Genelkurmayı’nı yanılttı. Yunan Başkomutanı Hacıanesti hâlâ asıl taarruz
yerinin cephenin doğusu olduğunu sanıyor ve savunma planlarını buna göre
yapıyordu.
SÜVARİLER CEPHE GERİSİNE AKIYOR
26 Ağustos 1922 günü sabahleyin, Fahrettin Paşa komutasındaki Süvari
Kolordusu Ahır Dağı’nı aşmış ve Sincanlı Ovası’nın kenarında toplanmıştı. Bu
sıralarda bulundukları yerin batısından, asıl taarruz yerinden top sesleri
duyulmaya başladı. Bunun üzerine süvariler saat ona doğru Sincanlı Ovası’nda
at koşturmaya başladılar.
Albay Mürsel (Baku) Bey komutasındaki 1.Süvari Tümeni’nin öncü alayı
Dumlupınar doğusuna kadar ilerledi. İzmir-Afyonkarahisar demiryolu hattının bir
bölümünü tahrip etti, köprüleri ve telgraf direklerini yıktı, telleri kopardı. Böylece
İzmir’de bulunan Yunan Başkomutanlık Karargâhı ile cephedeki Yunan
kolorduları arasındaki ulaşım ve haberleşme kesildi. Yer yer Türk süvarileri ile
Yunan kuvvetleri arasında çarpışmalar başladı. Bir gecede Sincanlı Ovası’nda
1
İbrahim Ethem Akıncı, Demirci Akıncıları, s.311, T.T.K. Yayını, Ankara, 1978
a.g.e, s.311
3
Prof.Dr. Metin Ayışığı, Kuva-yı Milliye ve Dursunbey (Sempozyum Sunumu),
http://w3.balikesir.edu.tr/ ~metinay/dursunbey.htm
2
193
beliren binlerce Türk süvarisi, Yunan askerleri arasında müthiş bir etki yarattı ve
1
Yunan geri bölgesinde yer yer paniğe neden oldu.
YUNAN SİPERLERİNDEKİ KORKU: Aşağı yukarı beş yüz atlı tutan bir Türk kolu bir
dere yatağından aniden fırlayıp bizi demiryolundan ayırmak için sağa doğru dörtnala
ilerledi. Topçu birliklerimiz harekete geçti hemen; biraz sonra da Türkler,
ilerlemesini kesmiş ve kendi hatlarına çekilmiş bulunuyordu. Birdenbire sustu toplar.
Türk süvarileri bundan cesaret alıp yeniden hücuma kalktılar. Biz yukarıda siperlerin
içinde beklediğimizden bir şey anlayamamıştık. Ama facianın havada dolandığını
biliyorduk. Birbirimize bakıyorduk durmadan. İdam mahkûmları gibi sessiz ve
soluktuk. Şüphe ve korkular dudaklarımıza kadar yükseliyor ama ifade bulamıyordu
2
bir türlü.
Süvari Kolordusu, bir tümeni ile Kırka’ya ve Çiğiltepe gerisine taarruz etti. İki
tümeni ile de Düzağaç ve Balmahmut’a gitti. Başkilise’de (Başkimse) Yunan
3
taarruzunu püskürttü.
Düzağaç Köyü’nden Balmahmut İstasyonu’na doğru ilerleyen süvariler bir
Yunan taburu ile karşılaştı. Küçük çapta bir çatışmadan sonra süvariler kuzeye
4
cephe içlerine doğru ilerlemelerini sürdürdüler.
Gece Ahır Dağı’ndan Sincanlı Ovası’na iniş sırasında Süvari Kolordusu’nun
telsizi yolda kaldığı için, Fahrettin Paşa Başkomutanlık Karargâhı ile
haberleşemiyor ve başarısını bildiremiyordu. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa
ve komutanlar süvarilerin Dumlupınar önlerine kadar ilerlediklerinden
5
habersizlerdi.
YUNAN KARARGÂHLARINDAKİ TUTARSIZLIKLAR
BİR TELGRAF
KÜTAHYA YUNAN İŞGAL KUVVETİ KOMUTANLIĞINA
1
2
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.31, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
Dido Sotiriyu, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, s.207-208, Sander Yayınları, İstanbul,
1970
İsmet Görgülü, Büyük Taarruz, s.22, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992
4
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.31, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
5
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.86, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
3
194
Bugün sabahtan itibaren Türk Ordusu, cephenin her yerinden taarruza
başlamıştır. Her zaman olduğu gibi bu taarruz kuvvetlerimiz tarafından engellenecek
ve en kısa zamanda karşı taarruza geçilecektir. İşgal bölgenizde daha önce
gönderilen savaş planına göre gerekli önlemleri almanızı rica ederim.
Eskişehir, 26 Ağustos 1922
Sumalis
3.Kolordu Komutanı
Kütahya Yunan İşgal Kuvveti Komutanı Yarbay Patros Barbies, 26 Ağustos
1922 günü öğleye doğru bağlı bulunduğu Eskişehir’deki 3.Kolordu Karargâhı’
ndan, Türk Ordusu’nun taarruza başladığı haberini aldı. Kütahya merkezinde
güvenliği sağlayan bir jandarma birliğinden başka bir Yunan kuvveti yoktu. En
yakın Yunan karargâhı Eskişehir’deki 3.Kolordu Karargâhı idi. Bu nedenle
taarruzun ilk günü Kütahya Kenti’nde olağanüstü bir durum görülmedi. Askeri
hastane olarak hazırlanmış Kütahya Sultanisi (Lisesi) binasına henüz yaralı
askerler gelmemişti. Türkler ve Rumlar dört gün sonra patlayacak fırtınanın
öncesinde olağan ve sessiz günlerinden birini yaşıyorlardı.
Ama Eskişehir’de ve özellikle Afyonkarahisar’da durum farklıydı. Bu iki kent
cepheye yakındı ve komuta merkezleriydi. Yunan 1.Kolordu Karargâhı
Afyonkarahisar’da, 2.Kolordu Karargâhı Gazlıgöl’de ve 3.Kolordu Karargâhı da
Eskişehir’de idi. Haliyle bu iki kentteki hareketlilik ve olağanüstülük hem Türkler
ve hem de Rumlar tarafından hissediliyordu. Hele Afyonkarahisar’da Türk
topçusunun gök gürültüsünü andıran sesleri gün boyunca hiç kesilmedi. Türkler
içten içe kurtuluş umudu ve sevinç, Rumlar ise yaptıkları taşkınlıklardan dolayı
pişmanlık ve kuşku duyuyorlardı.
Asıl taarruz mevziinin Afyonkarahisar’ın güneyi olduğu 1.Kolordu Komutanı
Trikopis tarafından anlaşılmıştı. Ama karargâhı ile birlikte İzmir’de bulunan
Yunan Başkomutanı Hacıanesti henüz daha tehlikenin önemini kavrayamamıştı.
Trikopis, yedek kuvvetlerin yardımına gönderilmesini istiyor, olmazsa daha
batıya Dumlupınar mevzilerine çekilmekten başka çare olmadığını belirtiyor.
Hacıanesti ise Trikopis’in yardımına kuvvet göndermediği gibi, kaybedilen
yerlerin geri alınmasını ve doğuya Çay yönüne doğru hemen karşı taarruza
1
geçilmesini istiyordu.
AKSİNİ DÜŞÜNEN HAİNDİR: Asıl taarruz yerinin Afyonkarahisar’ın güneyi olduğu
belli olmuştu. Trikopis Kolordusu içinde gerekli kaydırma ve düzenlemeleri yapmıştı.
Yetmeyecekti bu. Daha fazla yedek kuvvet istedi. Hacıanesti bunu gerekli görmedi:
-Türkler, bizim kuruntulu Passaris gibi şaşkın. En güçlü olduğumuz yere saldırıyorlar.
Yedek Kolordumuz taarruza geçince, bunları ikiye böler ve ezer. Trikopis’e bugün
1
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.615, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
195
kaybedilen yerleri geri almasını, Yedek Kolordusu’nu da Çay’a doğru hemen taarruza
geçirmesini yazalım.
Albay Passaris Komutanı yine kızdırmayı göze aldı:
-Yedek Kolordu’nun taarruz hazırlığı için zamana ihtiyacı var. Ancak kırk sekiz saat
sonra karşı taarruza geçebiliriz. General Trikopis’in kırk sekiz saat dayanması çok
zor. Dayanamazsa her şey mahvolur. Hiç beklemeden Dumlupınar mevzilerine geri
çekilmesi daha doğru olur diye düşünüyorum.
Hacıanesti bütün damarları kabararak bağırdı:
-Ne diyorsun sen? O mevziler, bir yıldır, böyle bir gün için hazırlanmadı mı? Ben
1
gördüm. Çok rahat dayanır. Aksini düşünen haindir.
Bu karar Türk Genelkurmayı’nın işine yaramıştı. Trikopis gecikmeksizin
Kolordusunu düzenli bir şekilde Dumlupınar mevzilerine çekerek yeni bir cephe
oluştursa idi, savaşın seyri değişirdi.
26 Ağustos 1922 günü akşam karanlığı çöktüğünde durum Yunanlıların
lehinde gibi görülüyordu. Çünkü Yunan kuvvetleri birkaç saatte çok önemli
direnek noktalarını kaybetmiş olmalarına rağmen süratle toplanmışlar, öğleden
sonra karşı taarruza geçerek kaybettiklerinin çoğunu geri almışlardı. Türk
Genelkurmayı’nın korkusu da buydu. Eğer iş Trikopis’e kalsa Türklerin korktuğu
başlarına gelir, cephe bir darbede yarılamazsa savaş kaybedilebilirdi.
Hacıanesti buna izin vermemiş, aksine Türk asıl kuvvetlerini yolsuz Göller
Bölgesi’ne atıp imha etmek gibi cesur ama gerçekleşme olasılığı çok az olan bir
2
hareket tarzını seçmişti.
Hacıanesti’nin bu planı Trikopis’i hayal kırıklığına uğrattı. Bu görüş ayrılığı
Yunan Ordusu’nu felakete sürükleyecekti. Cephede bulunmadığı için durumu
yakından takip edemeyen Hacıanesti’nin İzmir’den öğle üzeri verdiği emir
akşam cepheye ulaşmış, bu geçen zaman içinde önemli değişiklikler olmuştu.
İki başlı komuta Yunan kuvvetlerinin zamanında ve yerinde kullanılmasına
engel olmuş, gün boyunca yedek kuvvetler boşu boşuna bekletilmiş, Trikopis’in
3
emrine gönderilmemişti.
YUNAN CEPHESİ YARILIYOR
27 Ağustos 1922 Pazar gecesi bütün hazırlığını tamamlayan 1.Ordu, bir gün
öncesinin acısını çıkarmak istercesine sabahın ilk ışıklarıyla birlikte hınç ve
şiddetle Yunan Ordusu’nun üzerine atıldı ve süngü hücumuyla mevzilerinden
1
a.g,e, s.615
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.89-92, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
3
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.32-33, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
2
196
sökerek Sincanlı Ovası’na doğru sürdü. Gerçi Yunan komuta kademesi de
Türklerin taarruzlarına bıraktıkları yerden devam edeceklerini tahmin ediyor
1
ama doğrusu bu derece müthiş bir taarruzu beklemiyordu.
Türk topçusu da, Yunan mevzilerini dövmeye devam etti. Patlayışlar dev
kayaları sallıyor, Yunan mevzileri bir yanardağın ağzı gibi kaynıyordu. Tel
örgüler yıkılıyor, toprağa gömülmüş mayınlar birer birer patlıyordu. Top ateşi
ileriye doğru kayarken, piyade birlikleri hücuma geçtiler, siperlere ve sığınaklara
daldılar, dayanak noktalarını yerle bir ettiler. Ağır kayıplar veren Yunanlılar
2
Sincanlı Ovası’ndan daha kuzeye kaçtılar.
BAYBURTLU YÜZBAŞI AGÂH EFENDİ ŞEHİTLİĞİ KİTABESİ:
Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922 günü sabah dört buçukta başlamış ve iki saat
içinde düşmanın bütün tel örgüleri parçalanarak gün doğmadan zaferin ilk ışıkları
Anadolu’yu parlatmaya başlamıştır.
Başkumandanlık Karargâhı’nın bulunduğu Kocatepe’ye tek geçit yeri olan Kalecik
ve Kurtkaya Bölgeleri Türk ordusu için çok önemli idi ve düşmandan bir an önce
alınması ve düşmanın yok edilmesi görevi 12. Tümen 36. Alay 6.Bölük Komutanı 24
yaşındaki Bayburtlu Yüzbaşı Agâh’a verildi. Agâh Efendi, emrindeki 150 Mehmetçik
ve Sinoplu Üsteğmen Feyzullah ile beraber 2500 kişilik düşman tümenine saldırarak
büyük bir savaşa başladı. 26 Ağustos öğleden sonra başlayan çarpışmalar 27 Ağustos
öğlene kadar sürdü. Düşmanın içine kadar dalan Yüzbaşı Agâh Efendi onlara ağır
kayıplar verdirerek batı istikametine kaçmalarını sağladı.
Büyük bir takviye alan düşman birliği ile çarpışırken, Agâh Efendi 100 Mehmetçik
ve Üsteğmen Feyzullah ile birlikte şehit düştü. Geriye kalan 50 Mehmetçik ve gelen
takviye kuvvetlerimizle düşman bu vadi içinde tamamen yok edildi. Kahraman Yüzbaşı
Agâh Efendi ve arkadaşlarını minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun. 3
Sürekli ve şiddetli Türk taarruzu karşısında geri çekilen Yunan kuvvetleri
dağlık ve sarp arazide tekrar mevzilenmeyi başardılar. Ama bir süre sonra bu
mevzide de tutunamadılar ve saat on birden itibaren kuzeye doğru geri çekilme
4
yeniden başladı.
Afyonkarahisar’ın batısında mevzilenen, Trikopis’e bağlı General
Franko’nun komuta ettiği Yunan 1.Tümeni çok güç durumdaydı. Komutanlar
askerleri silah zoruyla siperde tutuyorlardı. Bu tümen şiddetli taarruz karşısında
mevzide tutunamadı ve batıya, Dumlupınar’a doğru çekilmeye başladı.
1
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.93, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.620-621, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
3
F.Ferihan Beşli, Bu Topraklar İçin, s.39, Güldikeni Yayınları, Ankara, 2005
4
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.39, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
3
197
Böylelikle Trikopis’in 1.Kolordusu iki parçaya bölündü. Tümenin Kolordu ile
haberleşmesi kesildi.
Saatler ilerledikçe 1.Ordu kuvvetleri adım adım siperden sipere, kuzeye
doğru önlenemez bir güçle ilerliyor, cephenin çatırdamaya başladığı
hissediliyordu. Bu sırada 57. Tümen Komutanı Albay Reşat (Çiğiltepe) Bey’in
intihar ettiği haberi Kocatepe’ye ulaştı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa
eskiden beri tanıdığı bu değerli askerin ölüm haberine çok üzüldü. Albay Reşat
Bey’in intiharının nedeni, tümenine hedef olarak gösterilen Çiğil Tepe’yi iki
gündür bir türlü ele geçiremeyişi idi. İntiharından birkaç saat sonra Çiğil Tepe
1
57.Tümen askerleri tarafından ele geçirildi.
ALBAY REŞAT BEY’İN İNTİHARI: 57.Tümen’in sorumluluk sahası genişti, üstelik
ağır topçu desteğinden yoksundu. Çünkü on iki kilometrelik asıl yarma sahasının
dışındaydı. Ele geçirilmesi istenen Çiğil Tepe çok sarp, kayalık, dikenlik ve çalılarla
örtülü bir yapıdaydı. Sabahleyin taarruza başlayan 57.Tümen, dün olduğu gibi bugün
de inatçı bir savunmanın karşısında kan ve ter döküp duruyor, bir türlü ilerleyemiyor,
her hücumu ağır kayıplarla başladığı noktada bitiyordu. Saatler ilerledikçe bu durum,
bunca gayret ve fedakârlığa rağmen uğranılan başarısızlık, Tümen Komutanı başta
olmak üzere herkeste büyük bir düş kırıklığı ve moral çöküntüsü yaratıyordu. Üst
komutanlıklardan gelen telefon emirleri, biran önce Çiğil Tepe’nin alınmasını
istemekte, Tümenin son bir gayretle ileri atılmasını talep etmekteydi. Bütün
bunlardan büyük bir üzüntüye kapılan Albay Reşat Bey, durumu hissederek kendisini
yalnız bırakmak istemeyen kurmay başkanının bir telefon için yanından ayrılmasını
fırsat bilip tabancasıyla başına bir kurşun sıkarak intihar etti. Yanındaki doktorun
müdahalesine rağmen kurtarılamadı. Cebinden çıkan küçük bir kâğıtta: “Başarısızlık
beni hayatımdan bizar etti.” yazıyordu. Hâlbuki o sıralarda cephe yarılmış ve birkaç
2
saat sonra da Çiğil Tepe kendi tümeni tarafından zapt olunmuştu.
ALBAY REŞAT ÇİĞİLTEPE ŞEHİTLİĞİ: Afyonkarahisar’ın güneybatısında yer alan,
Çiğil Tepe üzerinde, 27 Ağustos 1922 günü Başkomutan Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’e verdiği sözü yerine getirememenin üzüntüsü sonucu intihar eden 57.Tümen
Komutanı Albay Reşat Bey ile o çevrede şehit düşenlerin anısına yaptırılmış olup, 22
Haziran 1996 günü ziyarete açılmıştır. Şehitlik, girişte bronzdan yapılmış Albay
Reşat Çiğiltepe büstü, kitabesi ve kaidesi, şehitlik ortasında çekilmiş bir kılıcı
andıran dikili bir taş ve kitabeleri ile mermerden yapılmış şehit mezarlarından
oluşmaktadır. Afyon Sincanlı İlçesi sınırları içinde bulunur. Sincanlı İlçesi’nin
güneydoğusunda bulunan şehitlik, ilçe merkezine on sekiz kilometre uzaklıktadır.
1
2
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.99, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
a.g,e, s.99-100
198
AFYONKARAHİSAR İKİNCİ DEFA YUNAN İŞGALİNDEN
KURTULUYOR
Afyonkarahisar ilk defa İkinci İnönü Savaşı öncesinde 27 Mart 1921
tarihinde Yunanlılar tarafından işgal edilmiş ve on iki gün süren bu işgal 7 Nisan
1921 tarihinde sona ermişti. Afyonkarahisar ikinci defa Kütahya-Eskişehir
Savaşı sırasında 13 Temmuz 1921 tarihinde işgal edilmişti.
Cephe yarılınca, Yunan direnek merkezleri arka arkaya düşmeye başladı.
Karargâhı Afyonkarahisar’da bulunan General Trikopis tekrar takviye kuvveti
istedi. Ama Başkomutan Hacıanesti gene izin vermedi. Yunan Başkomutanlığı
ertesi gün Çay doğrultusuna doğru taarruz edilmesinde ısrar ediyordu. Bu doğru
bir karardı ama Afyonkarahisar’ın ayakta kalması şartıyla. Oysa büyük çaplı top
mermileri Kentin içine de düşüyordu artık. Trikopis, Afyonkarahisar’ın boşaltılması ve Kolordusunu kuzeybatı yönünde, Eğret-Resulbaba-Balmahmut hattına
1
çekilmesi kararını verdi.
TRİKOPİS’İN DOĞRU KARARI: Yunan 1.Kolordu Komutanı Trikopis, Afyonkarahisar’ı
terk etme kararını şöyle anlatır. “Türklerin şiddetli taarruzları 4.Tümenimizin
cephesini yarmıştı. Cephedeki gedik her an büyüyor, Türkler Afyonkarahisar’a her an
biraz daha yaklaşıyorlardı. Durumu kurtarmak için henüz vakit olduğunu ümit
ediyordum. Gazlıgölde karargâhı bulunan 2.Kolordu Komutanı General Diyenis’i
telefona istedim ve kendisinden takviye kuvvet isteyerek, karar vermesi için on
dakika süre tanıdım. Fakat bu kararı almaya vakit kalmamıştı. Afyonkarahisar’a gelen
4.Tümen komutanı, tümen karargâhının sustuğunu ve artık durumu düzeltmeye imkân
olmadığını bildirdi. Bunun üzerine Kenti boşaltmaya ve kuzeybatıya doğru çekilmeye
2
karar verdim.”
Saat 15.30’da Türk kuvvetleri Afyonkarahisar’ı koruyan son Yunan
mevzilerini de ele geçirmiş ve kente doğru ilerlemeye başlamıştı. Bu saatte
Afyonkarahisar yanıyordu ve Yunanlıların Kenti acele boşalttıkları görülüyordu.
Sonunda Türk 8.Tümeni’nin askerleri 27 Ağustos 1922 Pazar günü saat
17.30’da yer yer yanmakta olan Afyonkarahisar’a girdi. Böylelikle kent bir yıldan
3
fazla süren Yunan işgalinden ikinci defa kurtulmuş oldu.
AFYONKARAHİSARLI RUMLARIN KORKUSU: Kentin boşaltılacağı haberi yıldırım
gibi yayıldı. Rumları ve Ermenileri korku sardı. Bir yıl önce Yunan Ordusu
Afyonkarahisar’ı işgal edince, Türklerle aralarındaki sekiz yüz yıllık toprak
kardeşliğini bozmuşlardı. Birçok acı ve kirli olay yaşanmıştı o günden bu yana.
Türklerin tepkisinden kurtulmanın tek yolu kaçmaktı. Çabuk hazırlananlar istasyona
hücum ettiler. Ama yetkililer sivilleri bindirmediler. Durmadan yaralı geliyordu
2
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.622, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
M.Şevki Yazman, Anadolu’nun İşgali, s.198, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006
3
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.101, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
2
199
cepheden. Kütahya’ya ve Eskişehir’e onlar yollanacaktı. Binlerce Rum ve Ermeni, tıpkı
bir zamanların Türk göçmenleri gibi, taşıyabilecekleri eşyaları yükleyip göç yoluna
düştü. Bu da her göç kafilesi gibi kalbi olanlara acı veren bir kafileydi. Yaşlılar,
kadınlar, erkekler, gençler çocuklar, bebekler, köpekler, kuşlar, bavullar, sepetler,
bohçalar… Aralarında yaldız çerçeveli aynasını ya da hunili gramofonunu bırakmaya
kıyamayanlar da vardı. Kimi askerlere karışıp gidecek, kimi Kütahya’ya doğru
1
yürüyecekti.
SÜVARİLER NEREDELER VE NE YAPIYORLAR?
Fahrettin Paşa komutasındaki 5.Süvari Kolordusu bir gün önce Ahır Dağı’nı
aşıp Yunan işgal bölgesine girmiş ve Sincanlı Ovası’nda kuzeye doğru at
koşturmaya başlamıştı. Bu arada yolu üzerindeki İzmir-Afyonkarahisar
demiryolunu, köprüleri, telgraf direklerini tahrip ederek Dumlupınar’a yaklaşmıştı.
Ahır Dağı’nı aşamadıkları için geri bırakılan Kolordu telsiz arabası ile Sahra
Topçu Taburu süvarilere yetişti ve göreve başladı. Süvariler, çevredeki
köylülerin de yardımıyla hızla ilerlediler. İlerleme sırasında Yunan demiryolu
koruma birlikleri ve sağdan soldan koşup gelen parça parça Yunan birlikleri ile
çarpışıyorlardı. Cephe yarıldıktan sonra geri çekilen bazı Yunan birlikleri de
süvarilerle çatıştı.
Fahrettin Paşa’nın öncelikli hedefi, Sincanlı Ovası’nı Altıntaş Ovası’ndan
ayıran İlbulak Dağı’nı ele geçirmekti. Böylece Sincanlı Ovası’ndaki Yunan
kuvvetlerinin geri çekilmesi önlenecek, Altıntaş Ovası’ndaki kuvvetlerin de
2
güneye inerek buradaki kuvvetlerle birleşmesi engellenecekti.
Akşamüzeri, Türk Süvari Kolordusu Küçükköy (Yıldırım Kemal) İstasyonu
dolaylarında Afyonkarahisar’dan Dumlupınar’a ve Uşak’a giden yolları kesti.
1.Süvari Tümeni Balmahmut’a, 2.Süvari Tümeni de Yelgediği’ne doğru, Yunan
kuvvetlerinin gerisine düşecek şekilde taarruza geçtiler. 2.Süvari Tümeni’nden
bir birlik Küçükköy (Yıldırım Kemal) İstasyonu’ nu ele geçirmek için Yunan
demiryolu muhafızları ile çarpışıyordu. Bu çarpışmada Teğmen Yıldırım Kemal
3
ile birlikte dört subay ve otuz er şehit oldu.
YILDIRIM KEMAL ŞEHİTLİĞİ: Dumlupınar'a 14 km uzaklıktaki Yıldırım Kemal
Şehitliği, Afyonkarahisar Sinanpaşa İlçesi'ne bağlı, eski adı Küçükköy iken Yıldırım
Kemal adını alan köyde tren istasyonu bitişiğine yapılmıştır. Dumlupınar'dan karayolu
ve demiryolu ile ulaşım imkânı vardır. Yıldırım Kemal, Konya'da hastaneden kaçarak
Fahrettin Altay Paşa'nın bulunduğu cepheye gelmiş, Paşa onu İkinci Tümen'e
göndermiş, bu arada Küçükköy'de muharebe etmekte olan İkinci Alaya katılmıştır.
1
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.623, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
İsmet Görgülü, Büyük Taarruz, s.26-27, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992
3
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.101, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
2
200
Yıldırım Kemal, 27 Ağustos 1922 tarihinde Küçükköy Tren İstasyonu'ndaki Yunan
birliklerini ortadan kaldırmak için görevlendirilmiş, yapılan çarpışmalar sonucunda
Küçükköy düşmandan temizlenmiş, ancak Üsteğmen Yıldırım Kemal ile dört subay ve
30 er bu arada şehit olmuşlardır. Topluca gömülen şehitlerin mezar ve anıtları 1966
yılında bugünkü biçimde inşa edilmiştir. Şehitlikte 1996 yılında da yeni düzenlemeler
yapılmıştır. Anıt mezar taşı kitabesinde, "Bu taş 26-27 Ağustos 1922 muharebesinde
Yunan Ordusu’nun geri çekilme yolunu kesen Türk Süvari Kolordusu’nun bu civarda
verdiği şehitler adına dikilmiştir. Kendilerine Allah’tan rahmeti niyaz olunur.” diye
yazı bulunmaktadır.
İstasyon ele geçirildikten sonra, Fahrettin Paşa 1.Süvari Tümeni’ni burada
bırakarak iki tümeniyle Altıntaş yoluna yöneldi. Yarbay Suphi Bey
komutasındaki 14.Süvari Tümeni, gece Yunan birlikleriyle karşılaşmamak için
dolambaçlı yollar takip ettiğinden gerilerde kaldı. Kurmay Yarbay Zeki Bey’in
öndeki 2.Süvari Tümeni de gece karanlığında ikiye ayrıldı. Bir alayı Bayramgazi
istikametine gitti. Böylece iki tümenle varılması düşünülen Eğret’e (Anıtkaya)
ancak iki alay ulaşabildi. Orada 2.Yunan Kolordusu’nun hiç savaşa girmemiş
9.Tümeni bulunuyordu. Yunan kuvvetlerinin mevcudu on beş bin asker iken
Türk süvarisi bin iki yüz atlıdan ibaretti. Yapılan baskın sonucu zarar gören
Yunanlıların toparlanmaları üzerine Türk süvarileri Olucak istikametine çekildi.
Bayramgazi istikametinde ilerleyen süvariler de General Trikopis’in karargâhına
ve yakındaki bir Yunan müfrezesine rastladı. Bir hayli karışıklık çıkardıktan
sonra mevzie giren Yunan topçusunun ateşi üzerine Olucak istikametinde
çekildi.
14.Süvari Tümeni ise Başkimse civarında General Franko’nun komutasındaki 1. ve 7.Yunan tümenleriyle ve Albay Plastras müfrezesi ile muharebeye
tutuştu. Bu gece baskınında Yunan askerleri panik içinde sağa sola kaçıştılar.
Subaylarının gayretlerine rağmen panik önlenemedi ve Yunan askerleri ancak
Dumlupınar’da toplanabildiler. Bu tümenler Dumlupınar’a çekilirken Küçükköy
(Yıldırım Kemal) bölgesinde bırakılan 1.Süvari Tümeni’yle karşılaştılar. Franko
1.Süvari Tümeni’nin çevresinden dolaşarak Dumlupınar mevziine çekilmeyi ve
1
buradaki 2.Yunan Tümeni’yle birleşerek İzmir istikametini kapatmayı başardı.
Süvari Kolordusu’nu gün içindeki vur-kaç baskınları sonucunda
Afyonkarahisar-Kütahya karayolu kesilmiş oldu. Altıntaş Yunanlılar tarafından
boşaltıldı. Taarruzun ikinci günü sonunda Kütahya’ya sadece kırk beş kilometre
mesafe kalmıştı. Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa, cephenin yarıldığını ancak
27 Ağustos 1922 akşamı öğrenebilmişti.
YUNAN BAŞKOMUTANI’NIN UYGULANAMAYAN TAARRUZ
EMRİ
1
İsmet Görgülü, Büyük Taarruz, s.31-32, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992
201
27 Ağustos 1922 sabahı başlayan şiddetli taarruzlar karşısında 1.Kolordu
Komutanı Trikopis, durumun vahametini Başkomutan Hacıanesti’ye bildirerek
Afyonkarahisar-Eskişehir arasında yedekte tutulan 2.Kolordu’dan yardım istedi.
Trikopis daha batıya Dumlupınar mevzilerine geri çekilmek istiyordu. Böyle bir
1
hareket Yunan Ordusu’nu imhadan kurtarabilirdi.
Savaş alanının çok uzağında, İzmir’deki karargâhında olan bitenden
habersiz Hacıanesti, Türk Ordusu’na taarruz yapılmasında ısrarlı idi ve saat
15.00’te kolordulara telgrafla taarruz emrini gönderdi.
CEPHE EMRİ
YUNAN KÜÇÜKASYA ORDUSU, KOLORDU KOMUTANLIKLARINA
Ordumuz 28 Ağustos 1922 günü sabahtan itibaren, Türkleri işgal ettikleri
yerlerden çıkartıp Göller Yöresi’ne sürmek üzere Çay doğrultusunda taarruza
başlayacaktır. 1.Kolordu kaybettikleri mevzileri geri alacak, 2.Kolordu Çobanlar
doğrultusunda taarruz edecektir. 3.Kolordu ise Eskişehir cephesinde dört taburluk
birlik bırakarak, kalan bütün kuvvetleriyle 2.Kolordu’nun taarruzunu kolaylaştıracak
şekilde Başvurdu doğrultusunda taarruz edecektir.
Bu ana plan çerçevesinde taarruza hazırlanmanız ve gereğini mutlaka yerine
getirmeniz emrolunur.
İzmir, 27 Ağustos 1922
Hacıanesti
2
Başkomutan
Bu saatlerde savaş alanının hemen hemen içinde, Kocatepe’de bulunan
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ise geri çekilmeye başlayan ve
Afyonkarahisar’ı boşaltan Yunan Ordusu’nun imhası için komutanları ile birlikte
durum değerlendirmesi yapıyordu. Saat 17.00’de Garp Cephesi Komutanı İsmet
Paşa Türk ordularına, geri çekilen Yunanlıları takip etmeleri ve kuşatmaları
hakkındaki emrini gönderdi.
CEPHE EMRİ
ORDU KOMUTANLIKLARINA
1
2
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.43-44, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.108, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
202
1.Ordumuz tarafından Afyonkarahisar’ın güneyinden cephe yarılmıştır. Yunan
kuvvetleri hızla kuzeye ve kuzeybatıya çekilmekte, askerlerimiz de onları takip
etmektedir.
1.Ordu ve Süvari Kolordusu Dumlupınar istikametini
kuvvetlerinin İzmir’e doğru çekilmesini önleyecektir.
kapatarak
Yunan
2.Ordu ise Altıntaş istikametini kapatarak Yunan kuvvetlerinin Kütahya’ya doğru
çekilmesini ve Eskişehir’deki Yunan 3.Kolordusu ile birleşmesini önleyecektir.
Bilgileriniz ve gereği önemle emrolunur.
Kocatepe, 27 Ağustos 1922
İsmet
1
Garp Cephesi Komutanı
Geri çekilmekte olan Trikopis, Başkomutanı Hacıanesti’nin taarruz emrini
yolda, saat 20.00’ye doğru aldı ve hırsından deliye döndü. Taarruz etmekte olan
Türk 1.Ordusu’ndan sıyrılmaya çalıştığı şu sıralarda, koca bir süvari kolordusu
da çekilme yönünü kesmişken, yani iki kuvvet arasında sıkışmış tam bir bozgun
halindeyken bu emrin uygulanması mümkün değildi.
Trikopis büyük bir çaresizlik içindeydi. Öğleden beri bazı birlikleriyle
haberleşmeyi kaybetmişti. İzmir ile olan telgraf iletişimi, kara ve demiryolu
ulaşımı kesilmişti. Kolordusuna bağlı General Franko’nun 1.Tümeninden hiç
haber alamıyordu. Kolordusunun telsizi de bozulmuştu.
Yunan 2.Kolordu Komutanı Diyenis de, Trikopis gibi düşünüyordu. Başkomutan Hacıanesti’nin taarruz emrini uygulayamayacağını Trikopis’e bildirdi. 27
Ağustos 1922 gecesi 1. ve 2. Yunan kolorduları ikinci mevzie, Eğret-ResulbabaBalmahmut hattına çekiliyor, Türk 1.Ordusu da onları takip ediyordu.
Afyonkarahisar ve çevresindeki köyler nefes nefese bir koşunun,
alışılmamış bir hareketin sesleri ile dolmuştu. Buradan kilometrelerce uzaktaki
Yunan 3.Kolordu bölgesinde, Kütahya ve Eskişehir’de kuşkulu bir sessizlik ve
huzursuz bir bekleyiş vardı. Burada henüz ciddi denecek bir çarpışma ve savaş
2
başlamamıştı.
HACIANESTİ SONUNDA GERÇEĞİ ANLIYOR: Yunan Başkomutanı gazetecilerle
akşam yemeği yiyordu. Yaveri sessizce masaya yaklaştı. Yüzü kıpkırmızıydı. Eğilip
fısıldadı:
-Karargâha gelmeniz gerekiyor. Cephe yarılmış efendim.
1
2
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.45-46, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.108-110, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
203
Hacıanestı donup kaldı. Sonra sarhoş gibi sallanarak ayağa kalktı:
-Özür diliyorum gitmem gerekiyor.
dedi ve acele Başkomutanlık karargâhına gitti. Komuta kurulu toplantı halinde idi.
Hepsinin yüzüne felaketin gölgesi vurmuştu. Başkomutan,
-Ne yapacağız?
diye sordu. Passaris konuştu:
-İki kolorduyu da General Trikopis’in emrine verelim. Trikopis, hiç vakit kaybetmeden iki kolorduyu Dumlupınar mevzilerine çeksin. Böylece İzmir yolu da sağlamca
örülmüş olur.
dedi. Hacıanesti,
–Bunun için Trikopis kuvvetlerinin Dumlupınar’a Türklerden önce ulaşması gerek.
dedi. General Valletas durumu toparladı.
-General Franko da Dumlupınar’a çekiliyor. İkisi Dumlupınar’da birleşirse, Türkleri
durdurabiliriz.
Hacıanesti başını kaldırdı:
-Ama Trikopis’in bu ölüm yarışını kazanması şart. Yoksa…
Ötesini söylemek istemedi. Bu yarışı kazanamamanın sonucunu düşünerek hepsi
ürperdi. Çoğu haç çıkardı. Hacıanesti:
-Trikopis’e ve Franko’ya yollanacak emri hazırlayın.
emrini verdi. Böylece ertesi gün yapılmasını istediği taarruzdan vazgeçmiş oldu.
1
DUMLUPINAR’A DOĞRU ZORLU BİR YARIŞ
Kocatepe’ de 28 Ağustos 1922 gece yarısı, Başkomutan Mustafa Kemal
Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Garp Cephesi Komutanı İsmet
Paşa, genel bir değerlendirme yaptılar. Trikopis birliklerinin Kütahya-Eskişehir
doğrultusuna değil, İzmir doğrultusuna çekildikleri anlaşıldı. Bu nedenle
yapılacak en doğru hareketin, 1.Ordu ile Yunanlıların gerisini keserek İzmir’e
doğru çekilmelerini önlemek, 2.Ordu ile kuzeyden ilerleyerek Kütahya-Eskişehir
yönünü kapamak olduğuna karar verdiler. Bunun amacı kuşatılan Yunan
kuvvetlerini Dumlupınar’da muharebeye zorlayarak imha etmekti.
CEPHE EMRİ
1
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.628-629, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
204
ORDU KOMUTANLIKLARINA
Yunan 1.Kolordusu’nun üç tümenden fazla kuvveti Afyonkarahisar’ın güney mevzilerinden dağınık olarak kuzeye atılmış olup, 1.Ordu tarafından takip edilmektedir.
İzmir yolu kesilmiştir. Hangi hatta muharebeye girişeceği belli değildir. Bu kuvvetler
aralıksız takip edilerek muharebeye zorlanacak ve kuşatılarak imha edilecektir.
İkinci Ordu, Yunan 1. ve 2. kolordularının Kütahya-Eskişehir doğrultusunda çekilmesini ve Eskişehir’deki Yunan 3.Kolordusu ile birleşmesini önleyecektir.
Bilgileriniz ve gereği önemle emrolunur.
Kocatepe, 28 Ağustos 1922
İsmet
1
Garp Cephesi Komutanı
1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa, kuvvetlerini kuzeye doğru yönlendirmişti.
Ama Trikopis batıya, Dumlupınar’a çekiliyordu. Çünkü Dumlupınar, stratejik
önemi olan bir mevzi idi ve yakınında bulunan Toklu Sivrisi (Tepesi) buranın
savunmasını kolaylaştıran bir kabartıydı. Bu yeni duruma göre 1.Ordu birlikleri
kuzeye doğru ilerlerken çark ederek batıya yöneldiler. 28 Ağustos 1922
sabahından itibaren, Yunan 1.Kolordusu ile Türk 1.Ordusu arasında Dumlupınar’a doğru amansız ve zorlu bir yarış başladı. Yunanlılar önce varırlarsa
çembere alınıp imha olmaktan kurtulacaklar ve General Franko’nun kuvvetleri
ile birleşip Dumlupınar’da yeni bir mevzi oluşturacaklardı. Türkler önce
varırlarsa Trikopis’in kuvvetlerini çembere alıp imha edecekler ve İzmir’e
akacaklardı.
Bu yarış sırasında Türk ve Yunan kuvvetleri zaman zaman birbirlerini fark
etmeden yan yana yürüdüler. Ama çoğunlukla Türk piyade ve süvari birlikleri
Yunan kuvvetleri ile çarpıştı ve Yunanlıların hızlarını biraz kesti. Öğleye doğru
Afyonkarahisar ve kuzeyinden gelen Yunan birlikleri, İzmir demiryolunun
yanında ilerleyen Türk birliklerini gördüler. Yunanlılar batıya doğru ilerlemelerine
imkân olmadığını anlayarak ve çarpışmayı göze alamayarak yönlerini kuzeye
döndürdüler. Afyonkarahisar’ın güneyinden çekilen birlikler ilk darbeyi yiyen
birliklerdi ve büyük bir çözülme görülüyordu. İlk çözülme bu birliklerin süvari
hücumu karşısında Balmahmut’tan kaçışları ile başladı.
KONSERVE ZİYAFETİ: Balmahmut İstasyonu’ndaki depolarda Yunanlılardan kalma
çok miktarda yiyecek maddesi ile cephane ve malzeme vardı. Erler çantalarını
konservelerle doldurdular. Batıya doğru giderken diğer yürüyüş kolları ile
1
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.110-111, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
205
karşılaşılıyor, birlikler birbirlerine yol veriyorlardı. Bu sırada erlerimiz
çantalarındaki konserve kutularını bunlara ikram ediyorlardı. Yunanlıların bıraktıkları
savaş malzemeleri ve toplar arasından geçen birlikler neşe içindeydiler. Bunlarda
1
yorgunluktan eser görülmüyordu.
Bu olaydan sonra yürüyüş yollarının tehlikeye girdiğini ve batıya doğru olan
çekilme yollarının kapandığını gören diğer Yunan birlikleri kuzeye doğru
çekilmeye başladılar. Kuzeye doğru geri çekilme, daha çok bozgun ve kaçış
halini aldı. Beş bin askeri olan bir Yunan birliğinin Ulucak Köyü civarında
toplandığında asker mevcudu beş yüze inmiştir. Geride kalan dört bin beş yüz
askerin öldüğü, yaralandığı veya esir düştüğü kabul edilemez. Bunların çoğu
2
korkudan, bir an önce güvenli yerlere ulaşmak için firar etmişlerdir.
Kaçan Yunan askerlerinin bir bölümü düzenli biçimde mücadele ederek geri
çekilecekleri yerde, yolları üstündeki köyleri yıkıyor, yakıyor, yağmalıyor, önüne
gelen köylüleri hunharca öldürüyorlardı. Bu vahşet İzmir’e kadar on gün devam
edecekti.
EGELİ RUM MANOLİ DE KAÇIYOR: Siperlerimizde saatlerdir bekliyoruz. Ne olup
bittiğinin pek farkında değiliz ama önemli gelişmeler olduğunu da hissediyoruz.
Saatlerdir beklenen haberci posta erleri sonunda görüldüler. Dayak yemiş gibiydiler.
Soluk soluğaydı atları. Subaylarımızla bir köşeye çekildiler. Ama böyle bir anda sır
saklamak olur muydu hiç! Gelen haberler hemen kulaktan kulağa yayıldı:
-Cephe çökmüş! Alaylar darmadağınmış! Komutasız kalan ordu, başıboş ve perişan,
aklına geleni yapıyormuş! Kimisi dağlara, kimisi dere yataklarına doğru kaçıyormuş!
Bir taşıtta yer bulabilmek için birbirini öldürüyormuş insanlar! İntihar edenler
varmış!”
O zaman olup biteni anlatmak imkânsız. Hiç kimse düşünmek, emir ya da öğüt
dinlemek için saniye kaybetmedi. Aylardan beri hazırdılar ve sadece bu anı
bekliyorlardı sanki! Arkadaşı dönüp de arkadaşına bakmadan, kaçmaya koyuldular.
Her şeyin sonu olduğunu anladığım vakit, tüfeğimi kapıp haykırarak koşmaya
başladım.
-Nereye gidiyorsunuz arkadaşlar? Terk etmeyin her şeyi! Durun! Durun da kendimizi
savunalım!
-Ateş edin, devirin şunu!
1
2
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.54, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
M.Şevki Yazman, Anadolu’nun İşgali, s.202-203, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006
206
diye gürledi bir çavuş. Yere attım kendimi, bir caminin arkasına doğru süründüm.
Kurşun yağıyordu üzerime, beni susturmak için. Ağlamak, bağıra bağıra ağlamak
1
istedim ilkin. Sonra birden ben de paniğe kapıldım ve deli gibi kaçmaya koyuldum.
SÜVARİLERİN ZOR GÜNÜ
28 Ağustos 1922 sabahının ilk aydınlığında, bölünerek iki kol halinde
ilerleyen 2.Süvari Tümeni, birbirlerinden habersiz olarak Yunan kuvvetleri ile
karşılaştı. Güneyden ilerleyen kol, Belce yakınlarında yürüyüş halindeki
Yunanlılara baskın tarzında taarruz etti. Bunlar Yunan 1.Kolordusu’na bağlı
birlikler ile Yedek Subay Eğitim Merkezi öğrencileriydi. Ne yapacaklarını
şaşırarak dağıldılar. Ölenler, yaralananlar, esir alınanlar oldu. Aynı saatlerde
kuzeyden ilerleyen kol, Eğret yakınlarında rastladığı Yunan 2.Kolordusu
kuvvetlerine taarruz etti. Kolordu Komutanı General Diyenis karargâhı ile
buradaydı. Diyenis neye uğradığını anlayamamış, çadırını delen kurşunlardan
şans eseri kurtulmuştu. İlk paniği atlatan ve toparlanan Yunan birliklerinin karşı
taarruzu karşısında 2. Süvari Tümeni’nin her iki kolu ve 14.Süvari Tümeni
Olucak civarında toplanarak daha kuzeye Altıntaş Ovası’na Kurtköy’e doğru
çekildiler.
Öğlene doğru Yunan 2.Kolordusu’nun öncü birlikleri, Türk süvarilerinin az
önce çekildikleri Olucak Köyü’ne girerek köyü insanlarıyla beraber vahşi şekilde
yaktılar. Yenilginin büsbütün alevlendiği kör bir intikam duygusu her yerde
kendini göstermeye başlamıştı. Öldürme, yakma, yağmalama vahşeti gittikçe
2
artıyordu.
BİR RAPOR
GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA
Yunan kuvvetleri, 28 Ağustos 1922 günü Olucak Köyü’nde bir eve kadın ve
çocukları toplayarak tamamen yaktı. Bu vahşetin ve sorumluluğun tamamıyla
Yunanlılara ait olduğunu bütün Dünya’ya ilan etmenizi önemle arz ederim.
Kurtköy, 28 Ağustos 1922
Fahrettin
5.Süvari Kolordusu Komutanı
1
3
Dido Sotiriyu, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, s.210-211, Sander Yayınları, İstanbul,
1970
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.115, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
3
a.g.e, s.115
2
207
28 Ağustos 1922 günü karanlık çökerken Fahrettin Paşa çok tedirgindi.
Cephenin yarıldığını ve Yunanlıların çekildiğini öğrenmişti ama son durum
hakkında herhangi bir bilgi alamamıştı. Ordu ile sabahtan beri bağlantı
kuramamış, bir emir alamadığı gibi atlı habercilerle ulaştırmaya çalıştığı
raporlarının yerlerine varıp varamadığını da bilmiyordu. Türk süvarileri cephede
yenilip can havliyle kaçan Yunan kuvvetleri önünde iki zayıf tümeni ile
kalakalmıştı. İnsan ve hayvan yiyeceği şöyle veya böyle yöreden sağlanabiliyordu ama üç gündür ikmal yapamadığı için cephane çok azalmıştı. Süvari
Kolordusu Yunan kuvvetlerinden başka bu civarda dolaşan üç yüz atlı
1
gücündeki Rum ve Ermeni karışımı çete ile de çarpışmak zorunda kalmıştı.
Türk süvarileri, sayıca üstün Yunan kuvvetleri tarafından ağır kayıplara
uğramışlardı ama yaptıkları muharebe ve manevralar sonucunda Türk piyade
kuvvetlerine büyük ölçüde yardım da sağlamışlardı. Türk süvarilerinin
hareketleriyle, İlbulak Dağı’nın kuzeyinde kalan Trikopis grubu ile güneyindeki
Franko grubunun birleşmesi önlenmişti. Ayrıca Fahrettin Paşa, iki tümenini
Altıntaş Ovası’na çekmekle, Kütahya yolunu kapatmış oldu. Akşam saatlerinden
2
itibaren de 2.Ordu piyadeleri süvari birliklerinin arasında yerini aldı.
DERBENTLİLERİN İNTİKAMI
On gün önce Demirci Akıncıları Komutanı Kaymakam İbrahim Ethem Bey,
Kocaeli Grup Komutanlığı’ndan, yakında taarruzun başlayacağı bilgisini ve işgal
altındaki halkın ve efelerin hazırlıklı olmaları emrini almıştı. Bu emir doğrultusunda Emet ve Tavşanlı’daki köylerde de hazırlıklara başladı. Taarruzun
üçüncü gününde, bu yöredeki akıncılar, bir kısım köylüler ve efeler Yunan
askerlerinin geri çekilmesini zorlaştırmak için faaliyete geçtiler. Daha önce
zulme uğramış olan köylüler, doğal olarak yapılan kötülüklerin intikamını da
düşünüyorlardı.
Kırk gün kadar önce yakınları, evleri ve harmanları yakılan Derbentliler
yaralarını sarmaya çalışırken, 28 Ağustos 1922 günü köy korucusu bir Yunan
askerini yakalayarak atıyla birlikte köye gelir. Yerli Rumlardan olan Yunan
askerinin sorgulanması sırasında üzerinde bir mektup bulunur. Köyün uyanık ve
önde gelen adamı olan Talip Ağa, bu askerin köye yakın Asarlık Tepesinde
gözetleme görevi yapan bir manga askere, Tavşanlı'ya geri çekilme emri
getirdiğini ve çok yakında Yunanlıların Kütahya'ya geri çekileceklerini anlar.
Derhal bir plan yapılır. Talip Ağa, güvenlik amacıyla bulundurduğu silahları,
gizlediği yerden çıkararak intikam için fırsat bekleyen köylülere dağıtır. Eli silah
tutan, ağzı sıkı gönüllüler çok geçmeden bulunur. Çetecilere mektup götürme
işine Nömen Efe talip olur.
1
2
a.g.e, s.115
İsmet Görgülü, Büyük Taarruz, s.31-32, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992
208
Efe’nin işi daha zordur. Her ihtimale karşı, Yunan asker elbisesi giyerek atla
çetecilere gidecek; çevrede Yunan askerine rastlarsa, bir bahane uydurarak
canını kurtarmaya çalışacak. Yunanlılara yakalanmadan çetecilere ulaşabilirse
mektubu verip Yunanlıların Kütahya'ya doğru geri çekileceğini bildirecek.
Böylece Dağ Yöresi’nde Yunan askerlerinin çevreye zarar vermeden önce yok
edilmelerini veya geri çekilmelerini çetecilere sağlatacaktır.
Efe, Yunan askerini önüne katıp, atla birlikte köyün üst tarafında gözden
kaybolur ve orman içinde askeri öldürüp, Türkmen Tepesi’ne ulaşır. Böylelikle
Yunanlıların geri çekilmekte olduğunu öğrenen Kabakçı ve Topal Saadettin
Efeler adamları ile harekete geçerler. Dağ yöresinde bulunan Yunan artıkları,
Kabakçı ve Topal Saadettin Efe çeteleri tarafından temizlenir.
Bu sırada Derbent Köyü Asarlık Tepesi’nde gizlenen bir manga Yunan
askeri 28 Ağustos 1922 gecesi, tepeyi sessizce çeviren Derbentliler tarafından
yok edilir. Yanan yakınlarının intikamını almanın verdiği huzur içinde, acıları
biraz azalmış olarak şafak sökmeden sessizce köye gelip, Talip Ağaya silahları
teslim ederler. Böylelikle Derbentliler, Kütahya’nın kurtuluşundan iki gün önce
1
köylerinin çevresini Yunanlılardan temizlerler.
İKİNCİ ORDU GEÇ KALIYOR
Taarruzun üçüncü gününde, Yakup Şevki Paşa’nın komuta ettiği 2.Ordu da
İsmet Paşa’nın emirleri doğrultusunda batıya doğru harekete geçti. Ama
Cephenin güneyinin yarıldığı ve Yunanlıların hızla geri çekildikleri bir günde
fazla atak değildi ve hareketlerinde 1.Ordu’nun atılganlığı yoktu. Gerçi
karşısındaki Yunan kuvvetleri azdı ve çok geniş bir cepheye yayılmışlardı. Dün
geceden beri 2.Ordu’nun karşısındaki Yunan kuvvetleri de mevzilerini boşaltıp,
2
geri çekilmeye başlamışlardı.
2.Ordu birlikleri bugün batıya doğru hiçbir çatışma olmadan yirmi kilometre
yol yürüyerek Kazuçuran ve Gazlıgöl bölgelerine ulaştılar. Bu yürüyüş sırasında
hiçbir Yunan kuvvetine rastlamadılar. Hâlbuki on kilometre daha yürümüş
olsalardı, Resulbaba Dağı kuzeyinde Yunanlılara yetişecekler ve önlerini
keseceklerdi. Bu durumda ertesi gün yani 29 ağustos 1922 günü Yunan
kuvvetleri doğudan 2.Ordu, güneyden 1.Ordu tarafından kuşatılacaklar ve belki
3
zafer bir gün önce gerçekleşecekti.
YAKUP ŞEVKİ PAŞA YUNANLILARIN GERİ ÇEKİLDİKLERİNİ İNANAMIYOR:
1
Recep Aydoğdu, Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesi’ne Bağlı Bir Bölüm Köy ve
Beldelerin Tarihi (Makale), http://www.recepaydogdu.com/index.html
Kabakçı Salih Efe (Makale), http://site.mynet.com/kabakcisalihefe/Kabakçı/index.htm
2
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.117, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
3
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.56, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
209
Kocatepe’de portatif bir tahta masaya serilmiş harita başında Mustafa Kemal, Fevzi
ve İsmet paşalar ile Garp Cephesi Kurmay Başkanı Albay Asım (Gündüz) Bey, bundan
sonraki durumu görüşüyorlardı. Cephe yarılmıştı ve 1.Ordu batıya doğru çekilen
Yunan kuvvetlerini hızla takip ediyordu. 2.Ordu karşısındaki Yunan cephesinin
Afyonkarahisar kesimi boş kalmıştı. Buradaki Yunan kuvvetlerinin geri çekilmesi için
2.Ordu’nun biraz ilerlemesi yetecekti. Durumun 2.Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa’ya
telefonla bildirilmesi kararlaştırıldı. Albay Asım Bey arayıp durumu anlattı. Yakup
Şevki Paşa itiraz etti:
-Benim cephemden çekilen yok. Yunanlılar yerlerinde duruyorlar. Harekete geçemem.
dedi. Afyonkarahisar müstahkem mevkiinin bu kadar çabuk yıkılabileceğine
inanmadığı için durumu kabullenemiyordu. Ordusunun Kurmay Başkanı Albay Hüseyin
Hüsnü (Erkilet) Bey’e döndü:
-Güya Yunanlılar Afyonkarahisar’dan çekiliyormuş. Yalan!
Yakup Şevki Paşa’nın cevabı İsmet Paşa’yı kızdırdı. Mustafa Kemal Paşa:
-Kolayı var. Hareket emrini doğrudan kolordu komutanlarına ver. Yakup Şevki Paşa da
ordusunun peşine takılsın.
dedi. Fevzi Paşa:
-İşte bu kadar.
diye bir kahkaha attı.
1
BAŞKOMUTAN VE KOMUTANLAR AFYONKARAHİSAR’DA
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa ve
Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa karargâhları ile birlikte önce Şuhut’a
gelmişler ve 25 Ağustos 1922 akşamı Kocatepe’ye çıkmışlardı.
2.Kolordu Komutanı Albay Hikmet Bey, bir gün önce akşamüzeri işgalden
kurtulan Afyonkarahisar’a, hâlâ söndürülemeyen yangınların kızıllığında 28
Ağustos 1922 günü sabaha karşı girdi. Saat 08.00’e kadar yangınlar tamamen
2
söndürülmüş, kentte güvenlik ve düzen sağlanmıştı.
28 ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa ve komutanlar, Afyonkarahisar’a gitmek üzere otomobille Kocatepe’den ayrıldılar. Yol çok kötü idi. Tel
örgüler, top mermisi çukurları, derin hendekler, otomobilin ilerlemesini geciktirdi. Yörede güvenliğin henüz sağlanamadığı, kaçak Yunan askerlerinin ve Rum
çetecilerin cirit attığı yerlerden geçmek gerçekten cesaret işi idi. Bir de ihtiyar bir
1
2
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.627, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.111, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
210
köylünün yanlış yol tarifi işlerini daha da zorlaştırdı. Öğleye doğru Kente
girdiklerinde yer yer söndürülmüş yangınların dumanları hâlâ tütüyordu. Yanan
mahalleler kül yığını halini almıştı. Mustafa Kemal Paşa ve komutanlar halkın
sevgi gösterileri ile karşılandılar. Karargâhları ile birlikte Belediye binasına
1
yerleştiler ve vakit geçirmeksizin çalışmalarına başladılar.
HALİDE EDİP ONBAŞI DA AFYONKARAHİSAR’DA: Konya, Çay üzerinden bugün
(28 Ağustos 1922) Afyonkarahisar’a vardık. Kentin yüksek kayalıkları görüldüğü
zaman, ortalıkta bir takım hâki renkli gölgeler göze çarpıyordu. Yunanlıların yakmış
olduğu evlerin harabelerinde hâlâ ateş vardı. Karargâh birkaç saat önce
Afyonkarahisar’a girmişti. Sakarya günlerindekinden daha büyük bir sofa. Büyük bir
masa. Subaylar dolaşıyor. Bir küçük odanın kapısı açık. Yuvarlak bir masada iki lamba
yanıyor. Mustafa Kemal Paşa ile Fevzi Paşa bir harita üzerine eğilmişler, bir şeyler
konuşuyorlar. Mustafa Kemal Paşa’nın başında yüz güneş birden doğmuş gibi yüzü
parlıyor. “Safa geldin, Hanımefendi.” “Tebrikler Paşam, nihayet muvaffak oldunuz.”
Bir kahkaha: “Evet nihayet bu işi yaptık. Gelin hanımefendi, yemek yiyelim.” Fevzi
Paşa karşımda oturuyor ve memnun olduğu anlardaki gibi sağ göğsüne vurup
gürüldüyordu. İsmet Paşa da oradaydı. Geçmiş günlerde neler çekmiş olduğunu
2
düşünerek Mustafa Kemal Paşa’nın neşesi insana ferahlık veriyordu.
KARAR DOĞRU, UYGULAMA YANLIŞ
Yunan 1.Kolordu Komutanı General Trikopis, İzmir’deki Başkomutanlık
Karargâhı ile düzenli haberleşme sağlayamıyordu. Taarruzdan önce Afyonkarahisar’ın doğusunda konuşlanmış olan ve bugün de batıya doğru geri çekilen
General Digenis’in komuta ettiği Yunan 2.Kolordusu’nu da emrine almıştı. Bu iki
kolordu 27 Ağustos 1922 gecesi ve 28 Ağustos 1922 günü boyunca hızla
batıya, Eğret-Resulbaba-Balmahmut hattına doğru çekilmişler ve arayı bir hayli
açmışlardı. Trikopis öncelikli olarak bu hatta durup savunmaya geçmek
istemişti. Fakat hattın güneyi, yani Balmahmut civarı Türk kuvvetlerinin eline
geçince, Trikopis yeni bir durum değerlendirmesi yapmak zorunda kaldı.
Bunun yanında Yunan 1.Kolordusu’nun daha güneydeki iki tümeni (1.ve 7.
tümenler) General Franko tarafından komuta ediliyorlardı. Bu iki tümen batıya
doğru çekilirken, Kolordunun diğer üç tümeni arasına Türk süvari ve piyade
kuvvetleri girdi ve 1.Kolordu iki parçaya bölündü. Franko birliklerinin önü henüz
kapatılamadığı için, bunlar hızla Dumlupınar mevzilerine çekildiler. Bu sırada
sağdan soldan bir tümen kuvvetinde asker de bunlara katıldı ve üç tümen
1
2
30 Ağustos Hatıraları, s.33-34, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 2000
Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, s.226-227, 8. Baskı, Atlas Kitapevi,
İstanbul, 1985
211
gücünde bir kuvvete ulaştı.
1
Franko askerlerinin çekilmesi akşama doğru bozgun halini aldı. Yunan
subayları birliklerine söz geçiremiyorlardı. Birçok dağınık ve başıbozuk asker
grupları kendiliklerinden Dumlupınar’a doğru kaçıyorlardı. Bu başıboş asker seli
köyleri yakıyor, yağmalıyor, her yeri talan ediyorlardı.
Trikopis grubu daha kötü durumdaydı. 28 Ağustos 1922 akşamı Olucak
Köyü civarında konaklayan Trikopis, Franko’dan haber alamıyordu. İzmir’deki
Başkomutan Hacıanesti ile de haberleşemiyordu. Trikopis hiçbir komutanın arzu
etmediği kötü bir bilinmezlik ve karanlık içindeydi.
Yunan askerleri yorucu yürüyüşlerle çekilerek Ulucak civarına yığılmışlardı
ve Trikopis’in kararını bekliyorlardı. Köylüler köylerini terk ederek dağa çıkmışlar
ve hava kararınca av tüfekleri ile Yunan kuvvetleri üzerine ateş etmektedirler.
Küçük kıtalar halindeki Türk süvarileri Yunanlıların hareket sahasında
2
pervasızca dolaşmakta, küçük kıtalara hücum etmekteydiler.
Sonunda Trikopis, daha batıya Dumlupınar mevzilerine çekilerek Franko
grubu ile birleşme kararını verdi. Generalin bu kararı doğruydu, ama
uygulaması yanlıştı. Çünkü geri çekiliş hiç duraksamadan yapılmalıydı ama bu
yapılmadı. Trikopis gece burada konaklamaya ve ertesi sabah Dumlupınar’a
çekilmeye karar verdi. Bu kararın sonucu, iki gün sonra Yunan Ordusu’nun
3
felaketi olacaktı.
GAFLET UYKUSU: Yunanlı tarih yazarları, Trikopis grubunun geri çekilmesine
yerinde saymak diyorlar. Biz de onun Ulucak civarında gecelemesine gaflet uykusu
diyoruz. Trikopis durum raporunda, gece yürüyüşleri için yerli halktan kılavuz
bulamadığını, yolların çok kötü olduğunu, bu yollarda birliklerin birbirlerine girme
ihtimali olduğunu, Türk süvarilerin yakın tehdidini yazmakta ise de bunları ciddi
mazeretler olarak kabul edemeyiz. Ancak Trikopis, Franko’dan kendi güney yanını
koruyacağını ümit etmiş olabilir. Franko’nun da birdenbire Dumlupınar’a
4
çekilmeyerek, bunu yapması gerekirdi.
TÜRK ZAFERİNE VE YUNAN FELAKETİNE BİR GÜN KALA
29 Ağustos 1922 sabahı erken saatlerde iki taraf ta ayaklandı. Trikopis
Grubu bir an önce batıya, Dumlupınar’a çekilmek, Türk 1.Ordusu ise onların
önünü kesip yakalayabilmek için daha Güneş doğmadan harekete geçmişlerdi.
Görünüşe göre Türk kuvvetleri daha hızlıydı. Sabahın ilk aydınlığında, habersiz
yan yana geceleyen bir Yunan tümeni ile bir Türk tümeni birbirlerini fark edince
1
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.57-58, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
M.Şevki Yazman, Anadolu’nun İşgali, s.204, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006
3
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.119-120, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
4
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.58, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
2
212
önce şaşırdılar, sonra mevzi aldılar. Kısa bir çatışmadan sonra yeniden batıya
doğru kaçış ve kovalamaca başladı.
Bu sırada bazı Yunan karşı taarruzları olur ve süngülerin de karıştığı
dalgalanmalar göze çarpar. Genellikle Yunan birlikleri hem artçı savaşları verir
1
ve hem de kurtarabildikleri kadar çok kuvvetle çekilmeye çalışırlar.
Trikopis, karargâhı ile İzmir-Afyonkarahisar demiryoluna geldiğinde çatışmalar tekrar başlar. Yunan kuvvetleri durur ve öğleden sonra saat ikiye kadar çetin
2
bir savunma yaparlar. Daha sonra batıya çekilme yolları kapanır.
Öğleden sonra 1.Ordu’ya bağlı Yarbay Ömer Halis (Bıyıktay) Bey’in tümeni,
en batıdaki Dumlupınar mevzilerine doğru olanca hızıyla yaklaşmakta idi.
Görevi, Dumlupınar’ı alıp kuzeye geçmek ve Arpagediği’ni zapt ederek Trikopis
ve Franko gruplarının arasına girmekti. Öyle de oldu. Dumlupınar Türk
kuvvetlerinin eline geçti ve Arpagediği önlerinde şiddetli bir mücadele başladı.
Saat 14.00 sıralarında Arpagediği’ni savunan Franko grubuna bağlı General
Plastras komutasındaki Evzon Alayı ile Trikopis grubuna bağlı bir tümen
neredeyse birleşmek üzereydiler. Hiç hesapta olmayan bu Türk tümeninin araya
girmesi, birleşmeyi önledi. Saat 14.30’da Trikopis kuvvetleri kuzeye doğru atıldı
ve Dumlupınar-Uşak demiryolu ele geçirildi. Aslıhanlar Ovası’na hâkim tepeler
3
zapt edildi. Böylece Trikopis grubunun yegâne çekilme istikameti kesildi.
Bu sırada Dumlupınar’ın güneyindeki stratejik önemi olan Toklu Sivrisi
(Tepesi) ve önündeki Franko Grubu’nun oluşturduğu Yunan savunması da kırılır
ve Dumlupınar mevzileri Türk kuvvetlerinin eline geçer. Kuzeye doğru sürülen
Trikopis, Dumlupınar’ın kuzeyinde yer alan Çalköy’e (Zafertepeçalköy)
geldiğinde, iki gün önce Balmahmut’ta olduğu gibi Franko’yu bulamaz. Çünkü
Franko Grubu, Dumlupınar mevzilerini bırakarak daha batıdaki Arpagediği4
Kaplangı hattına çekilmektedir.
SÜVARİLER BİR ORADA, BİR BURADA
29 Ağustos 1922 günü Türk Süvari Kolordusu Beşkarış Köyü civarında idi.
Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa süratine güvenerek Trikopis kuvvetlerini
kuzeyden yakalamak istiyordu. 2.Ordu öncülerinin yakınlarına geldiğini görerek,
onlara yer açmak ve daha uzaktan Kızıltaş Vadisi’ni kapatmak üzere, Şıhlar
üzerinden Belova Gediği’ne doğru süvarilerine at koşturdu. Fahrettin Paşa bu
5
sırada sıtma hastalığına yakalandı.
1
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.126, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
M.Şevki Yazman, Anadolu’nun İşgali, s.205, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006
3
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.126, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
4
M.Şevki Yazman, Anadolu’nun İşgali, s.205-206, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006
5
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.63-64, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
2
213
İlerleme sırasında 14.Süvari Tümeni, Olucak’tan Hamurköy’e giderken bir
Yunan birliğine rastladı ve hücuma geçti. Mermisi bitene kadar top ateşi altına
aldı. Top mermileri kalabalık, sıkışık yürüyüş kollarının içine düşüyordu. Hava
kararırken süvarilerin bir kısmı Çalköy’den geçip, atlı hücuma başladılar.
Yunan birliğinin içine ilk dalan Yüzbaşı Harputlu Şekip Efendi’nin bölüğü
oldu. Yunan askerleri dehşete kapıldılar. Sağa sola kaçıştılar. Daha sonra
çatışma başladı. İki bine yakın Yunanlı direnmeden teslim oldu. Çatışma
sürdüğünden Yüzbaşı Şekip Efendi, esirlerin götürülmesi için çok az sayıda er
ayırabilmişti. Erler o kargaşadan iki bin Yunanlı esiri çıkarmayı çabalarken
Yüzbaşı ve yirmi üç er, binlerce Yunanlının içinde kaldılar ve şehit edildiler.
Akşam karanlığından yararlanan Yunanlı esirler de kurtulup diğerleri ile birlikte
1
kuzeye doğru kaçtılar.
YÜZBAŞI HARPUTLU ŞEKİP EFENDİ: Üsküdar Kız Lisesi öğrencileri, öğretmenleri
ile birlikte otobüsle bir tarih gezisine çıkmışlardı. Amaçları, Kurtuluş Savaşı’nın
geçtiği yerleri dolaşmak, şehitlikleri, savaşların geçtiği yerleri görmek ve tarih
bilincini geliştirmekti. Otobüs Zafertepeçalköy’de Atatürk Anıtı’nın yanında durur.
Otobüsten inerler ve bir kahvehanenin önünde topluca otururlar ve çevreyi
gözlemeye başlarlar. Birkaç köylü onlara yaklaşır ve hoş geldiniz der. İçlerinde
Ahmet Amca da vardır. Onlara çay ısmarlar ve savaş yıllarını, köylülerin yaşadığı
acıları, Yunan zulmünü anlatmaya başlar. Bu sırada Tarih Öğretmeni Maide Hanım’ın
gözü duvardaki “Harputlu Caddesi” tabelasına takılır. “Aman Allahım! Köyünüzün
Harput’la ne ilgisi var? Niye caddenin adı Harput?” diye heyecanla sorar. Ahmet
Amca, “O çok değerli bir şehidimizin anısına hürmeten verilmiştir. İleride onun için
yapılmış bir şehitlik var. O askerleriyle birlikte burada şehit olmuştu.” der. Maide
Öğretmen titremeye başlar. “Kim? Kim? Adını söyleyin!” çığlığı duyulur. “Yüzbaşı
Şekip Efendi.” cevabını alınca, “Babam, babacığım! Yıllardır aradığım babam!” diye
bağırır ve bayılır. Biraz sonra kendine gelen Maide Öğretmen, “Yalvarırım, beni
hemen oraya, babama götürün! diye yalvarır. Ahmet Amca, köylüler, öğrenciler, hep
birlikte şehitliğe varırlar. Maide Öğretmen soğuk mermerin üzerine atılır ve hıçkıra
hıçkıra ağlar. Sonra Ahmet Amca’ya döner: “Siz babamı hiç gördünüz mü? diye sorar.
“Kızım savaşın en kanlı günüydü. İkindi namazından çıkmış, yardım edeceğimiz bir iş
olursa diye bekleşiyorduk. Bu sırada süvariler geçmeye başladı. Başlarında babayiğit
bir yüzbaşı vardı. Arkalarından dua ettik. Hava kararınca evlerimize çekildik.
Kadınlarımızı, çocuklarımızı dağın ilerisinde kayaların içine saklamıştık. Gece boyunca
top, silah sesleri, kıyamet kopuyordu. Bir ara sessizlik oldu. Sonra gene at sesleri,
koşuşturmalar duyduk. Ne olduğunu öğrenmek için dışarı çıkınca asker kalabalığı
gördük. Yüzbaşı Şekip Efendi ve yirmiden fazla er şehit olmuş yerde yatıyorlardı.
Hava aydınlanıyordu. Köyün erkekleriyle birlikte cenaze namazlarını kıldık ve onları
1
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.635, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
214
buraya defnettik.” diye anlattı. Şehitlikten tekrar kahvehaneye geldiler. Köylülerin
hazırladığı yemekleri hep birlikte yediler. Maide Öğretmen,” Görüyorum ki, babamla
birlikte, şehitlerimizi bağırlarına basan sizlerin gönlündeler. Huzurlu ve mutluyum.”
1
dedi ve gözyaşlarıyla otobüse bindiler. Köylülerde gözyaşlarıyla onları uğurladılar.
YUNAN KÜÇÜKASYA ORDUSU ÜÇ PARÇA
Üç parçaya bölünen Yunan Küçükasya Ordusu’nun parçaları, 29 Ağustos
1922 gecesi birbirinden biraz daha kopmuş ve ayrılmıştı. Ortadaki en büyük
parça olan Trikopis Grubu Dumlupınar mevzilerine çekilememiş ve Franko
Grubu ile birleşip yeni bir savunma hattı oluşturamamıştı. Çalköy’de
geceledikten sonra kuzeybatıdaki Kızıltaş Vadisi’nden geçerek İzmir
istikametine çekilmeyi düşünüyordu. Trikopis Grubu çembere alınmak üzereydi.
Yalnızca Murat Dağı’nın kuzeyindeki dar Kızıltaş Vadisi açıktır. Yani torbanın
ağzı hemen hemen büzülmüş gibidir.
Franko Grubu da Dumlupınar Mevzilerini terk etmiş, daha batıdaki Kaplangı
mevzilerine doğru çekiliyor ve iki grup arasındaki açıklık giderek büyüyordu.
Kütahya-Eskişehir bölgesindeki General Sumalis komutasındaki 3.Kolordu
diğer iki gruptan oldukça uzaktı ve Bursa’ya doğru geri çekilmek için hazırlıklara
2
başlamıştı.
ÖZGÜRLÜK MÜ, TUTSAKLIK MI? Gece yarısına doğru bir otomobilin, Hamurköy’
deki Trikopis’in karargâhına yaklaştığı görüldü. İçinde bir subay vardı. Bayılacak
kadar yorgundu! “Generalim! Dumlupınar’a üç kilometre kadar yaklaşmıştık. Fakat bir
Türk birliği önümüzü kesti. Çok çabaladık. Yolu açmayı başaramadık. Savaşmayı
sürdürüyoruz ama tümen komutanım sonuç alacağımızı hiç sanmıyor. Türkler çok
sert.” diye bilgi verdi. Bunun üzerine ümitsizlik iniltileri duyuldu. Bir subay, “İki
gündür açız. Cephane de bitiyor.” diye çığlık attı. Bir başka subay öne çıktı: “Biz
savaştıkça Türkler sertleşiyor. Yarın daha da sert olacak. Teslim olma vakti geldi
komutanım.” Yakarışlar yükseldi: “Teslim olalım!” “Lütfen!” “Durdurun bu savaşı, İsa
aşkına!” Trikopis, Dumlupınar yolunun açılması için savaşan birliğin hemen takviye
edilmesini emretti. Franko’nun Dumlupınar’dan ayrıldığını bilmiyordu. Bu inançla şöyle
dedi: “Teslim olmak sözünü bir daha duymak istemiyorum. General Franko
Dumlupınar’da bizi bekliyor. Gece olduğu için olup biteni görmediğini, anlamadığını
sanıyorum. Yarın sabah şansımızı bir daha deneyeceğiz. Araya girmiş olan Türk
birliğini ezer ve Dumlupınar’a varırız. Şimdi Dumlupınar’a yakın olmak için Çalköy’e
yürüyeceğiz. Kısa bir yol bu. Komutanlar hazırlık yapsın. Çocuklarım! Bu geceki
1
2
F.Ferihan Beşli, Bu Topraklar İçin, s.134-141, Güldikeni Yayınları, Ankara, 2005
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.134-138, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
215
parolamız özgürlük olsun!”
1
KÜTAHYA RUMLARI GÖÇE HAZIRLANIYOR
2.Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa, Yunan kuvvetlerinin çekildiğini
sonunda kabul etti ve o da ordusunu 29 Ağustos 1922 günü batıya doğru hızla
ilerletti. Öğleye doğru 2.Ordu’nun Süvari Tümeni ile Meclis Muhafız Taburu
Kurtköy’e geldi ve Süvari Kolordusu ile buluştu. Bu kuvvetlerin hedefi kuzeye
yönelip Kütahya’yı kurtarmak ve İnönü’ye ulaşıp Eskişehir’den Bursa
istikametine çekilecek olan Yunan 3.Kolordusu’nun önünü kesmekti. Altıntaş’ın
kuzeyinde geceyi geçireceklerdi. Kütahya’ya sadece otuz kilometre uzaktay2
dılar.
Kütahya’da Yunan işgalinin sona ermesine saatler kalmıştı. Kentte Türk
taarruzunu duymayan kalmamıştı. Türkler sevinç içindeydiler. Ama çok
tedirgindiler. Afyonkarahisar’daki yağma ve yangınlar, Kütahyalıları
korkutmuştu. Böyle bir ihtimal ortaya çıkarsa, Kente en yakın sığınma yerine,
Yellice Dağı’na kaçacaklardı. Yüzyıllarca Türklerle birlikte yan yana yaşayan,
komşuluk yapan, Kentin havasını birlikte soluyan Rum ve Ermeniler de
Kütahya’dan ayrılmak zorundaydılar. Rumların bir bölümü Yunan askerini hiç
istememişlerdi. Onlar Yunan Devleti ile hiç ilgilenmeyen, Türk Devleti’ne bağlı
Osmanlı vatandaşlarıydı. Ama bir bölümü de bir yıl önce Yunan askerinin Kente
gelişine çok sevinmişlerdi ve törenlerle, şenliklerle kutlamışlardı. Onlar
Yunanistan ile bütünleşme isteğindeydiler. Kentteki Yunan askerleri, Rum ve
Ermeni işbirlikçileri ve hatta onlarla birlikte olan bazı Türkler panik ve korku
içindeydiler.
Bunun yanında, son günde bile bazı rüşvetçi Yunan askerleri Türklerden
rüşvet alma girişimlerini ihmal etmediler. Ama yaklaşmakta olan Türk askerleri
sayesinde, özgüvenlerini kazanan Türkler, onlara fazla yüz vermiyordu artık.
Yunan askerlerinin rüşvet girişimleri ve daha önceki husumetler sebebiyle yer
yer olaylar da meydana geldi. Kütahya’nın kurtuluşuna ve Yunan-Rum-Ermeni
göçüne bir günden daha az bir süre kala, Kentte fırtına öncesi sessizlik hâkimdi.
SEVİNÇ VE ACI: Kütahya’da bir yıldan fazla süren Yunan işgali sırasında Yunan
askerleri tarafından birçok haraç olayları meydana gelmiştir. Önceleri yumurta,
tavuk vb gibi istekler, daha sonra paraya dönüşmüş ve vermeyenler eziyete
uğramışlar, hakaret görmüşler, hapse atılmışlardır. Her ne kadar bazı Yunan üst
düzey komutanlar bu olayları onaylamamışlar ve önlemeye çalışmışlarsa da, başarılı
olamamışlardır. Yunan askerlerinin Kütahya’yı boşaltmalarından bir gün önce, 29
Ağustos 1922 günü onların Kentten ayrılacaklarını hemen hemen duymayan
1
2
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.636, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
İsmet Görgülü, Büyük Taarruz, s.30-37, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992
216
kalmamıştı. O gün Karagözpaşa Camii’nde ikindi namazını kılıp, evine dönmekte olan
Domaniçzâde Rıza Efendi’yi atlı bir Yunan subayı durdurur. Subayın yanında silahlı
emir eri vardır. Para ister. Rıza Efendi, “Benim Yunana verecek param yok!” der.
Yunan subayı bunun üzerine küfür eder. Rıza Efendi sinirlenir ve Türk askerlerinin
kente yaklaşmakta olmasının verdiği özgüven sayesinde subayı ayağından çekerek
atından düşürür. İkisi arasında kıyasıya bir kavga başlar. Bir süre sonra emir eri
tüfeğini doğrultur ve ateş eder. Kurşunlar Rıza Efendi’yi yere yatırır ve oracıkta
vefat eder. İnceden inceye yağan yağmur, daha sonra hızlanır ve Rıza Efendi’nin kanı
yağmur suyuna karışarak yol boyunca kıpkırmızı akar. Rıza Efendi’nin yakınları ve
arkadaşları, olayı Yunan İşgal Kuvvetleri Komutanına duyururlar ve şikâyetçi olurlar.
Hemen cinayet işleyen emir eri ve subay tutuklanır ve gece yarısı idam edilirler.
Ertesi gün, yani 30 Ağustos 1922 günü halk kurtuluşun sevincini yaşarken ve bayram
ederken, Domaniçzâde Rıza Efendi’nin naşı üzüntü içinde yakınları ve arkadaşları
1
tarafından Alipaşa Camii bahçesinde toprağa verilir. Sevinç ve acı birbirine karışır.
9. BÖLÜM: BÜYÜK ZAFER
MUSTAFA KEMAL PAŞA ÇALKÖY ZAFERTEPE’DE
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa ve
Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa 29/30 Ağustos 1922 gecesi
Afyonkarahisar’da belediye binasında bulunuyorlardı. Mustafa Kemal Paşa ve
Fevzi Paşa odalarında istirahat ediyorlar, İsmet Paşa ise alt komutanlıklardan
gelen son durum raporlarını inceliyordu. Gece yarısından az önce 2.Ordu
Komutanı Yakup Şevki Paşa’nın, gece yarısından az sonra ise 1.Ordu
Komutanı Nurettin Paşa’nın raporları gelmişti. Garp Cephesi Harekât Şubesi
Müdürü Albay Tevfik (Bıyıklıoğlu) Bey de bu raporlardaki belirtilen son durumu
bir harita üzerine işaretledi. İsmet Paşa raporları okuyup, haritayı inceledikten
sonra heyecan ve sevinçle, Tevfik Bey’den bunları Mustafa Kemal Paşa’ya
göstermesini istedi. Başkomutan haritayı inceledikten sonra hemen Fevzi ve
İsmet paşaları odasına çağırttı.
Birlikte raporları tekrar okuyup, haritayı tekrar incelediler ve kesin sonucun
yarın, yani 30 Ağustos 1922 günü kesinleşeceği yönünde görüş birliğine
vardılar. Mustafa Kemal Paşa, kendisinin 1.Ordu karargâhının bulunduğu
Dumlupınar’a, Fevzi Paşa’nın 2.Ordu karargâhının bulunduğu Altıntaş’a
gitmelerini, İsmet Paşa’nın da Afyonkarahisar’da kalıp harekâtı buradan
yönetmesini istedi. Garp Cephesi Komutanı, ordulara gönderilmek üzere bir
cephe emri hazırladı. Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa bu cephe emrini ordu
komutanlıklarına götürmek üzere yanlarına aldılar.
1
Domaniçzâde Rıza Efendi’nin torunu Rıza Özdomaniç’in anlattıklarından, CÇ
217
ATATÜRK' ÜN ZAFERTEPE' DE YAPTIĞI KONUŞMADAN (30 Ağustos1924):
29/30 Ağustos gecesi sabaha karşı Batı Cephesi Hareket Şubesi Müdürü Tevfik
Bey, alışıldığı gibi o saate kadar çeşitli karargâh merkezlerinden gelen raporlara
göre harita üzerinden belirlediği ve gösterdiği genel durumu, cephe komutanı İsmet
Paşa’ya göstermiş ve o da hemen Paşa’ya göster emriyle Tevfik Bey’i yanıma
göndermişti. Afyonkarahisar’da Belediye dairesinde bana ayrılan odada
yatmaktaydım. Beni uyandıran Tevfik Bey’in gösterdiği haritaya baktım, hemen
yataktan fırladım. Arkadaşlar, haritada gördüğüm şey şuydu ki, ordularımız düşmanın
önemli kuvvetini kuzeyden, güneyden, batıdan kuşatmaya uygun bir durum almış
bulunuyorlardı. Şu halde düşündüğümüz ve en büyük sonuçları sağlayacağını
beklediğimiz durumlar ortaya çıkıyordu. Hemen Fevzi ve İsmet Paşaları çağırınız,
dedim; üçümüz toplandık. Durumu bir daha düşündük ve kesinlikle karar verdik ki,
Türk’ün gerçek kurtuluş güneşi 30 Ağustos sabahı ufuktan bütün parlaklığıyla
doğacaktır. Bu karara göre ordulara yeni emir yazıldı. Fakat durum o kadar önemli, o
kadar hız ve şiddet istiyordu ki, bu yazılı emirlerle yetinmek önlemi uygun olmazdı.
Onun için Fevzi Paşa’dan, Altıntaş ve güneyinden hareket eden 2.Ordumuzun ve
bunun daha batısında bulunan Atlı Kolordumuzun yanına giderek düşüncemize göre
hareketleri düzenlemesini kendilerinden rica ettim. 4.Kolordu ile amaçladığımız
düşmanın büyük kısmını güneyden izleyen 1.Ordu merkezine de kendim gidecektim.
1
İsmet Paşa’nın merkezde kalıp genel durumu yönetmesini uygun gördüm.
CEPHE EMRİ
ORDU KOMUTANLIKLARINA
1-Ordulardan alınan bilgilere göre Yunanlıların en az iki tümen tahmin olunan
kuvveti Kozluca tepeleri-Hamurköy-Aslıhanlar mıntıkasında güneye cephe almış
olarak 1.Ordu birlikleriyle muharebe halinde ve kuzeyden ilerlemekte olan 2.Ordu
birlikleriyle muharebe temasındadır. Toklusivrisi'nden Kaplangı'ya doğru iki
tümenimiz onların çekilme yoluna doğru ilerlemektedir. Genellikle Yunan kuvvetleri
bir an önce kaçıp kurtulmaya çalışmaktadır. Tahminimize göre onlar için açık görünen
Çalköy-Kızıltaş Vadisi yolu Yunan kuvvetleri ve enkazı ile dolu olacaktır. 3.Süvari
Tümeni Uşak'ın batısında Ulubey civarında demiryolu ulaştırmasını kesmiştir.
2-Orduların görevi: Aslıhanlar Savaşı’nın her iki ordu tarafından bütün kuvvetleriyle süratle sonuçlandırılması ve Dumhupınar'ın süratle düşürülerek düşman çekilme
yollarının tamamen kesilmesi ve İzmir doğrultusunda takibin aralıksız devamı ile
kurtulmuş olması umulan dağınık Yunan kollarının da durmaksızın muharebeye ve bu
1
Atatürk’ün 30 Ağustos 1924 günü Çalköy Zafertepe’de yaptığı konuşmadan bir bölüm,
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı,
http://www.atam.gov.tr
218
suretle teslim olmaya zorlanmasıdır. Günlerden beri gece gündüz muharebe eden
birliklerimiz, durmaksızın ve dinlenmeksizin harekâta devam etmelidir.
3-Mürettep Süvari Tümeni ile Kütahya'nın kurtarılması ve oradan İnönü'ye
yürütülmesiyle Eskişehir istikameti en iyi keşif ve temin edilmiş olur. 5.Süvari
Kolordusu’nun, Aslıhanlar Savaşı’nın sonuçlandırılmasından sonra durmaksızın ve
dinlenmeksizin Kızıltaş Vadisi’nden Uşak'a yöneltilmesi kararlaştırılmıştır.
Afyonkarahisar, 30 Ağustos 1922, 06.00
İsmet
1
Garp Cephesi Komutanı
30 Ağustos 1922 günü sabahleyin saat 06,30’da Fevzi Paşa 2.Ordu
karargâhına doğru hareket etti. Daha sonra saat yediye doğru Mustafa Kemal
2
Paşa’nın otomobili 1.Ordu karargâhına doğru yol almaya başladı.
Otomobil, Yunan Ordusu’nun enkazıyla ve Türk Ordusu’nun ulaştırma
kollarıyla dolu olan yol üzerinde o günün koşullarında mümkün olan en son
süratle ilerledi. Yolun kenarı ve üzeri, Yunanlılardan kalma kırık arabalar,
yakılmış otomobiller, hayvan cesetleri, barut kokan çukurlarla dolu idi. Kafile
kafile yürütülen Yunan esirleri, topallaya topallaya geri getirilen yaralı Türk
askerleri yol boyunca artarak göründü. İleriye doğru manzara biraz daha
hazinleşiyor, yanmış köyler, dumanı tüten evler ve bunların etrafında toplanmış
3
bir sürü insan, çocuk, kadın, ihtiyar görülüyordu.
Afyonkarahisar-İzmir demiryolu boyunca ilerleyen Başkomutanlık otomobili
saat dokuza varmadan 1.Ordu karargâhının bulunduğu Akçasar’a ulaştı. Burada
1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa, Başkomutanı karşıladı ve durum hakkında bilgi
verdi. Mustafa Kemal Paşa Afyonkarahisar’da gece hazırladıkları harekât planı
ve cephe emrini Nurettin Paşa’ya verdi. Esir edilen bazı Yunanlı subaylarla
görüştü. Bu sırada Yunanlı esir bir kurmay subaydan, Trikopis’in Çalköy’de
çembere alınan Yunan kuvvetlerinin arasında olduğunu öğrendi.
MUSTAFA KEMAL PAŞA, TRİKOPİS’İN ÇALKÖY’DE OLDUĞUNU ÖĞRENİYOR:
1.Ordu karargâhında sürekli olarak gelen çeşitli rütbedeki esir subaylarla görüştüm.
Bunlardan biri kurmay subay idi. Zavallı, verdiği bilgiler ışığında istemeyerek
Başkomutan görevini alan General Trikopis’in ve İkinci Kolordu Komutanı General
Digenis’in de bizim çevirmek istediğimiz çemberin içinde bulunduğunu söylemiş oldu.
Hemen yanımda bulunan Ordu Komutanına: Kemâlettin Paşayı bulunuz, kendisine
Trikopis’le beraber bütün düşman generallerini mutlaka esir etmesini söyleyiniz
1
Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.138-140, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
3
M.Şevki Yazman, Anadolu’nun İşgali, s.210-211, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006
2
219
dedim. Bu emir hemen telefonla bildirildi. Zavallı esir subay benim bu emrimi işitir
1
işitmez sunduğum çayı içemeyerek büyük bir baygınlık geçirdi.
Mustafa Kemal Paşa, Yunan subayından bu bilgiyi aldıktan sonra, savaşın
bütün şiddetiyle sürdüğü Çalköy’ün yakınında bulunan 4.Kolordu Karargâhı’na
gitmek istedi. 1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa, yolun son derece tehlikeli
olduğunu söylemesine rağmen, öğle üzeri Başkomutan ve karargâhı tekrar yola
çıktılar. Nurettin Paşa ve karargâh subayları da başka bir otomobille onları
izlediler.
Yol boyunca Yunanlıların attıkları mermiler yakınlarına düşüyor ve bu sırada
4.Kolordu birlikleri de Çalköy’e doğru ilerliyordu. Bir süre buradaki 4.Kolordu
karargâhında kalındıktan sonra saat ikide Karatepe’ye (Zafertepe) ulaşıldı.
Burası Çalköy düzlüğünü ve çevresindeki tepecikleri gören, 2.Tümen karargâhı
idi, ama savaş meydanına çok yakın olan tehlikeli, yüksekçe bir kabartıydı. Bu
tepenin bir adım daha ilerisi ise alay ve bölüklerin karargâhlarıydı, yani
muharebe alanının içi idi. Mustafa Kemal Paşa, daha sonra “Başkomutan
Dumlupınar Meydan Savaşı” adı verilecek olan “Büyük Zafer” i bu tepeden
2
komuta etmeye başladı.
FEVZİ PAŞA ALTINTAŞ’TA
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Dumlupınar’a doğru yol alırken, Genel
Kurmay Başkanı Fevzi Paşa da Altıntaş yolundaydı. İlk önce yolu üzerindeki
Kurtköy’de Süvari Kolordusu Komutan Fahrettin Paşa ile buluştu. Fahrettin
Paşa’nın sıtma krizi tekrarlamıştı, titriyordu, ama görevinin başındaydı. Fevzi
Paşa ona harekât planını ve cephe emrini bildirdi. Kısa bir görüşme yaptılar.
Süvari Kolordusu Kızıltaş Vadisi’ni tutmak üzere Gediz’e doğru harekete geçti.
Fevzi Paşa da 2.Ordu karargâhına gitmek üzere hareket etti. Öğle üzeri
Beşkarış Köyü'nde bulunan 2.Ordu Karargâhında Yakup Şevki Paşa ile buluştu
ve cephe emrini bildirdi. İki komutan ve kurmayları toplanarak yapılacakları
görüştüler. Daha sonra Fevzi Paşa ve Yakup Şevki Paşa, 2.Ordu birlikleri ile
3
Altıntaş’tan Çalköy’e doğru hareket ettiler.
2.Ordu’nun iki tümeni Beşkarış civarında ve bir tümeni de Altıntaş’ta idi. Bu
kuvvetler Çalköy’deki Trikopis Grubu’na yirmi kilometre uzakta bulundukları için
4
ancak 30 Ağustos 1922 günü öğle üzeri muharebeye katılabildiler.
1
Atatürk’ün 30 Ağustos 1924 günü Çalköy Zafertepe’de yaptığı konuşmadan bir bölüm,
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı,
http://www.atam.gov.tr
2
30 Ağustos Hatıraları, s.9-10, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 2000
3
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.142, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
4
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.77, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
220
YAKUP ŞEVKİ PAŞA’NIN İTİRAFI: Fevzi Paşa, Yakup Şevki Paşa’nın savaş idare
yerine gelmişti. İki paşa kucaklaştılar. Kurmay subaylar paşaların çevresini sardı.
Hepsinin yüzü parlıyordu. Fevzi Paşa’nın açıklamalarını dinleyen Yakup Şevki Paşa,
-Yani Afyonkarahisar cephesini yardık, Yunan Ordusu’nu üçe böldük ve dört günde
Yunanlıların iki kolordusunu kuşatacak duruma geldik ha?
dedi. Hayret içindeydi. Fevzi Paşa güldü:
-Evet Paşam.
diye cevap verdi. Yakup Şevki Paşa,
-Ben tecrübesiz, kararsız, korkak bir asker değilim. Ama ne iddia ettimse tersi çıktı.
Neye karşı durdumsa mahcup oldum. Yahu bu mucizenin sırrı ne?
diye sordu, kendine dargın bir sesle. Fevzi Paşa, Yakup Şevki Paşa’nın elini okşadı
ve sorusunu cevapladı.
-Mustafa Kemal Paşa.
1
KÜTAHYA’NIN KURTULUŞU
29/30 Ağustos 1922 gecesini Akoluk’ta geçiren 3.Yunan Kolordusu’na bağlı
15.Yunan Tümeni’nin nereye gideceği önemliydi. Bu tümen Seyitgazi’de toplanmış ve Kütahya’ya doğru hareket halindeydi. Buradan sonra nereye gideceği
belli değildi. Altıntaş’a doğru hareket ederek 2.Ordu’ya taarruz edebilir, ya da
Gediz üzerinden Trikopis grubuna yardıma gidebilirdi. Yakup Şevki Paşa, bu
olasılıkların önlenmesi için Mürettep Süvari Tümeni’ni uyardı.
Albay Mehmet Arif komutasındaki Mürettep Süvari Tümeni, geceyi
Altıntaş’ın kuzeyindeki Pusan Köyü’nde bir iki saati dinlenerek geçirdikten sonra
Kütahya’ya doğru harekete geçti. Tümen sabahleyin saat altıda Kütahya’ya on
kilometre uzaklıktaki Porsuk Köprüsü’ne varınca 15.Yunan Tümeni’nin öncü
alayına rastladı. Üç saat süren çatışmadan sonra saat dokuzda Yunan alayı
dağıtıldı. Yetmiş Yunan askeri esir edildi, üç yüzden fazlası öldürüldü,
kurtulanlar da Hacıazizler ve Göynükören ormanlarına kaçtılar. Gediz yolunun
kuzeyindeki bu arazinin sarp ve sık ormanlık oluşu, süvarilerin takibine engel
olmuş, Yunan alayının kaçabilen kısımları orman ve kayalıklar aralarında
2
gizlenmişlerdir.
1
2
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.640, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht
221
30 Ağustos günü, Mürettep Süvari Tümeni’nin bir müfrezesi sabah saat
10.00 sıralarında Kütahya’ya girdi. Birkaç saat kaldıktan sonra çekilen bu
1
müfreze, Kütahya halkına uyanık bulunmalarını söyledi.
Saat 12.00’de Alayunt İstasyonu’na ve Kütahya’ya keşif birlikleri gönderildi.
Durum telgrafla Garp Cephesi ve 2.Ordu karargâhlarına bildirdi. Daha sonra
saat on sekizde Mürettep Süvari Tümen Komutanı Albay Mehmet Arif Bey,
2
askerleri ile birlikte kente girdi.
Kütahya halkı, Türk askerini büyük bir coşku içinde karşıladı. Hükümet
Konağı ve Belediye Binası’na Türk bayrakları çekildi. Her yer bayraklarla
donatıldı. Kütahya’nın Yunan işgalinden kurtuluşu halk tarafından kurbanlar
kesilerek ve şenlikler yapılarak kutlandı. Ertesi gün Kütahya halkının ileri
gelenleri Belediye Binası’nda toplanarak Kadı Asım Efendi’yi Mutasarrıf Vekili
3
olarak görevlendirdiler.
Kentte, Afyonkarahisar’da olduğu gibi yağma, katliam, yangın pek olmadı
sayılır. Çünkü hızla ilerleyen Mürettep Süvari Tümeni’nin, beklenenden daha
kısa bir süre içinde Kütahya’ya yaklaşması, Yunanlı askerler arasında paniğe
yol açtı ve kötülük yapmaya fırsat bırakmadı.
Bir gün öncesinden Yunan askerleri ve yerli Rumlar Kütahya’yı terk etmeye
başlamışlardı. Tabii ki işbirlikçi Türkler de onlarla beraber ayrıldılar. Türklerle
birlikte yüzyıllar boyu birlikte yaşayan Kütahya'nın yerli Rumları, bilmedikleri
yabancı bir diyara, Yunanistan’a yerleşmek için yollara döküldüler.
YEMENİLİ, ŞALVARLI RUM GELİN: Hikâye, 1922 yılının soğuk bir kış gününde
Yunanistan'ın Florina Kasabası'nda başlıyor. Florina, eski Osmanlının Manastır
Vilayeti'ne bağlı 4 ilçesinden biridir. Yunanistan sınırları içinde bir kasabadır.
O akşam geç saatlerde, ev sahibesi Güzide Hanım ve kızları sokaktan gelen
sesleri fark ederler. Pencereden dışarı baktıklarında, Anadolu'dan gelen Rum
mübadillerin kasabaya girdiklerini görürler. Bir süre sonra aynı duyguları onlar da
yaşayacaklardır. Çünkü Türkiye ile Yunanistan arasındaki nüfus mübadelesi anlaşması,
onları da doğdukları bu güzel kasabadan söküp çıkaracaktır. Güzide Hanım kızlarına,
-Bizim evimizin altı müsait. Bu zavallı insanları sokakta bırakmayalım, bir aileyi de biz
yanımıza alalım.
der. Alırlar. Gelenlerden biri genç bir hamile gelindir. Ellerine sarılır, öper. Rum
mübadiller Kütahya'dan gelmektedirler. Kadınlarının altlarında şalvar, başlarında
rengârenk yemeniler vardır. Bu halleriyle Türklerden hiç farkları yoktur. Türk aile,
gelen mübadilleri, komşuları olan Yunanlılarla tanıştırmak isterler. Onları evlerine
1
Hamza Güner, Tarihte Kütahya, s.31, Vilayet Matbaası, Kütahya, 1961
Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht
3
Hamza Güner, Tarihte Kütahya, s.32, Vilayet Matbaası, Kütahya, 1961
2
222
davet ederler. Kütahya'dan zorla gönderilen Rumlar, hiç Yunanca bilmemektedirler.
Konuştukları tek dil Türkçedir. Yunanlı komşu şaşırır.
-Bunlar ne biçim Yunanlı, dilimizi bile konuşamıyorlar.
der. Ama Anadolu'dan gelen Rumlar da aynı şaşkınlığı yaşarlar:
-Bunlar bizim dilimizi konuşmuyorlar. Galiba biz buralara hiç alışamayacağız.
Mübadele işte bu insanların dramıdır. Yunanca bilmeyen Rumlar, o Rumlara,
komşularından daha yakın Türkler. Türkiye'yi anavatan kabul eden Rumlar,
Yunanistan'ı anavatan kabul eden Türkler. Bundan beş altı ay sonra sıra Florina
1
Türklerine gelir. Bu defa onlar yola koyulurlar.
Porsuk Köprüsü batısında dağıtılan Yunan alayının terk ettikleri silah,
donatım ve gereçleri toplamak üzere Mürettep Süvari Tümeni’nin 37. Alayı
bırakıldı. Bu Alay bugünkü muharebeye bir süvari ve bir makineli tüfek
bölüğüyle katılmıştı. Bir bölüğü Osmanköy'den, bir bölüğü de Karaören
bölgesinden henüz gelmemişti. Porsuk köprüsünün bir kilometre güneyinde saat
16.00'da Alay Komutanı tarafından yazılan ve saat 18.00'de Kütahya’daki
Tümen karargâhına gelen raporda: "Ağırlıklar Kütahya’ya doğru sevk edilirken
çevredeki Yunan askerlerinin ateşiyle karşılaşılmıştır. İki ateş arasında kalan
ağırlıkların tekrar Kütahya'ya gönderilmesi için taarruz etmek kayıplar
verilmesine yol açacağından Kütahya'dan güneye Porsuk üzerine taarruz
edecek bir kuvvet süratle sevk edildiği takdirde, bu Yunan kuvveti iki ateş
arasında kalacak ve yok edilmesi mümkün olacaktır." diye bildirildi. Bu raporu
alan Mürettep Tümen Komutanı Albay Mehmet Arif Bey hiç bir şey yapmadığı
gibi, Raporu gönderen Alay Komutanı da ağırlıkların Yunanlıların eline
geçmesine karşı herhangi bir teşebbüste bulunmadı.
Bu olaydan kurtulabilen yaralı erlerden ve köylülerden öğrenildiğine göre,
Mürettep Süvari Tümeni’ne ilaç götüren Doktor Yüzbaşı Hamdi Bey ile 158 Türk
askeri, öncü alayı dağıtılan Yunan tümeninin diğer askerleri tarafından şehit
2
edilmişlerdir.
BAŞKOMUTAN MEYDAN SAVAŞI
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 2.Ordu Komutan Nurettin Paşa ve
4.Kolordu Komutanı Albay Kemalettin Sami (Gökçen) Bey ile birlikte
Zafertepe’ye çıktıklarında, savaşın komutasını doğrudan kendisi üstlendi.
11.Tümen Komutanı Yarbay Derviş Bey’e, taarruzun şiddetlendirilmesini ve
topçuların açığa çıkarak ateş etmelerini emretti. Derviş Bey, taarruzun başında
bulunmak üzere ileri hatta koştu. Başkomutanlarının savaşı ateş hattında
1
2
Ertuğrul Özkök, Bir Bit’li Muhacir Hikâyesi (Makale), Hürriyet Gazetesi, 18.05.2003
Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht
223
izlemesi ve komuta etmesi, çevredeki subay ve askerleri daha da coşturdu ve
1
yüreklendirdi.
Sabahtan beri 1.Ordu kuvvetleri batıdan ve güneyden, 2.Ordu kuvvetleri de
doğudan hızla ilerliyorlardı. Çemberin kuzey kesiminde sadece bir, iki
kilometrelik bir açıklık kalmıştı. 5.Süvari Kolordusu da, bu açıklığı kapatmak için
Gediz üzerinden hızla Kızıltaş Vadisi’ne ilerliyordu. Saat 14.30’a geldiğinde her
yönden çekilen Trikopis kuvvetleri Küçük Adatepe önüne yığıldı. Bu kuvvetler
Kızıltaş Deresi üzerinden Banaz’a çekilmek üzere harekete geçtiklerinde,
2
Allıören’de bulunan 2.Ordu’nun 61.Tümeni önlerini kesti.
61. Tümen sabahleyin Kurtöy'de toplanmıştı. Tümen komutanı, Süvari
Kolordusu’nun Akpirim tepelerindeki kuvvetlerini Genişler'den Çalköy
doğrultusuna hareket ettireceğinden, burasının kendileri tarafından tutulması
emrini aldığı için, Tümen Süvari Bölüğü’nü Kurtköy'den Allıören’e doğru hareket
ettirdi. Yunanlıların Çalköy'den Allıören'e yürüdükleri görüldü. Bunun üzerine,
süvariler yürüyüşlerini hızlandırarak Eydemir Köyü’nün güneyindeki ormanlık
sırtları tuttular. Allıören'e yaklaşan Yunan yürüyüş kolu ateş altına alındı.
Yunanlılar yürüyüşlerini durdurdular ve kuzeye çekilerek karşı taarruza geçtiler.
3
İki taraf arasında çok şiddetli bir muharebe başladı.
Allıören’de savaş devam ederken, 1.Ordu kuvvetleri Küçük Adatepe’ye
doğru topçu ateşi eşliğinde ilerlemelerini sürdürdüler. Saat 16.00 sıralarında
beş, altı kilometre çapında, yirmi beş, otuz kilometre karelik dar bir alana
sıkışmış otuz, otuz beş bin Yunan askeri, at, araba, top, tüfek karmakarışık bir
yığın, son bir ümitle, son güçlerini de harcayarak çırpınıp duruyordu. Fakat
onları saran çember her taraftan ve her geçen dakika biraz daha daralıyordu.
Özellikle Türk topçusu ateş şiddetini en üst düzeye çıkarmıştı.
Saat 17.00’de Türk piyadeleri, dağınık Yunan kuvvetleri üzerine iyice
yaklaştılar. Başkomutan, süngü hücumunun başlamasını ve Küçük Adatepe’nin
zapt edilmesini emretti. Bu emir ağızdan ağza bütün birliklere yayıldı. Yarım
saat sonra Küçük Adatepe Türk askerinin eline geçti.
Yunan subayları birliklerine hâkim olmakta güçlük çekiyorlardı. Panik
başlamış, düzen ve disiplin kaybolmuştu. Saat 18.30 sıralarında Yunan topçusu
tamamen sustu. Bu da Yunan askerlerinin moralini büsbütün bozmuştu. Trikopis
birliklerine, hava kararıncaya kadar savunma yapmalarını ve sonra Allıören’deki
Türk kuvvetlerini ileri atarak, Kızıltaş Vadisi üzerinden Banaz’a çekilmelerini
emretti. Ama Türk taarruzlarının şiddetle devam etmesi, canlarını kurtarabilen4
lerin çekilmesini paniğe dönüştürdü.
2
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.641, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.87, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
3
Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht
4
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.140-145, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
2
224
Yunan askerleri yığınlar halinde kaçıyordu. Bu yığınların önü de kuzeyde,
1
Allıören’de mevzilenen 61.Tümen kuvvetleri tarafından kesilmişti.
KURMAY YÜZBAŞI KANELLOPULOS ANLATIYOR: Topçular ile bazı birlikler henüz
disiplini koruyorlardı. Kızıltaş Vadisi yolu ile kaçmak isteyenler Allıören’e doğru
sızmaktaydılar. General Trikopis’in emrine göre, karanlık basana kadar direnilecek,
karanlık basınca Kızıltaş Vadisi’nden batıya doğru hep birlikte çekinilecekti. Türkler
çevremizi kuşatmayı tamamladılar. Acı savaş başladı. General Trikopis ve General
Digenis, bir taş ocağında, heykel gibi duygusuz ve sakin, başlayan faciayı izlediler.
Karargâh subayları çevrelerinde oturmuşlar, komutanlarını şarapnel parçalarına karşı
koruyorlardı. Trikopis teslim olma önerilerini sürekli reddediyordu. Akşama doğru
Türk topçusunun faaliyeti doruğa çıktı. Eriyorduk. Bataryalarımız mahvoluyor,
cephane ve yaralı dolu kamyonlar havaya uçuyor, insanlar büyük bir korku içinde,
ormanlara, yarıklara, kuytulara kaçıyorlardı. Sinirler boşanmıştı. Bazı komutanlar
korkudan çılgına dönmüş askerlerini yatıştırmak için alay sancaklarını açtırdılar. Bir
yararı olmadı. Kuzeyden, doğudan yeni yeni Türk birliklerinin yaklaştıkları
görülüyordu. Akşamüzeri bütün toplarımız susmuştu. Titreyerek Güneş’in batmasını
2
bekliyorduk.
Emir ve komutayı kaybeden Yunan 1. ve 2. kolordu karargâhları da saat
20.30’da karmakarışık bir halde kalabalığa karıştılar. Gecenin karanlığı ve ayazı
ürperticiydi. Köylülerden kılavuz bulunamıyordu. Birlikler birbirlerine karışmıştı.
Yığınlar birbirlerini ite ite Kızıltaş Vadisi’ne ulaşmaya çalışıyor, bir kısım Yunan
askeri de yamaçlara tırmanarak dağ eteklerinden kaçmaya çalışıyordu. Türk
piyadeleri gece yarısına doğru saat 23.30’da süngü hücumuyla Büyük
Adatepe’yi de ele geçirdi. Artık Çalköy-Allıören-Aslıhanlar çemberi içinde
3
savaşacak Yunan kuvveti kalmamıştı.
Fakat çemberin kuzeydeki bir, iki kilometrelik açıklık hâlâ kapatılamadığından, içinde Trikopis’in de bulunduğu sekiz bin kadar Yunan askeri 30/31
Ağustos 1922 gecesi Kızıltaş Vadisi’nden Banaz’a doğru, o an için kurtulabildiler. Ama Yunan kuvvetlerinin çoğu Adatepeler önlerinde imha edildi ya da esir
4
alındı.
Dağılan Yunan askerleri bütün motorlu ve atlı taşıtlarını, toplarını,
cephanelerini ve savaş malzemelerini terk ettiler. Bunların Yunan kaynaklarına
göre yüzden fazla top ve iki yüz elli kadar motorlu taşıt olduğu belirtilmektedir.
Böylece Başkomutan Meydan Savaşı büyük bir zaferle sonuçlanmış oluyordu.
1
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, s.483, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2005
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.642-643, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
3
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.140-150, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
4
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, s.483, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2005
2
225
Bu Türk Ordusu için Büyük Zafer, Yunan Ordusu için ise Büyük Felaket’ti.
1
MUSTAFA KEMAL PAŞA, BÜYÜK ZAFER’İ ANLATIYOR: 30 Ağustos 1922 günü
saat ikide bu tepeye çıkmış bulunuyorduk. Düşman kuvvetlerini gündüz gözüyle
tamamen kuşatmak ve düşmanın inatla savunduğu savaş alanlarına, süngü saldırılarıyla
girerek kesin bir sonuç almak gerekliydi. Bunun için bütün ordunun büyük özveriyle
ilerlemesini ve bütün bataryalarımızın, hatta gizliliğe bakmaksızın, ateş alanlarına
girip düşman alanlarını sarsmasını istiyordum. Yanımdaki komutanlar bu görüşümü
anlar anlamaz hemen ve en sinirli bir şekilde harekete geçtiler. Yazık ki şimdi ismini
hatırlayamadığım, yanımda bulunan bir atlı subaya birkaç kelime not ettirerek
düşman alanlarını kuzeyden saran 2.Ordu’ya gönderdim. Ve sözlü olarak burada
benden işittiklerini onlara da söylemesini emrettim. Bu subay görevini yapmış ve
birkaç saat sonra tekrar yanıma gelerek bilgi de vermişti. 11.Tümen’in kahraman
komutanı Derviş Bey, kendi ileriye atılarak bütün kuvvetiyle düşman alanına
ilerliyordu. Kolordu Komutanı Kemâlettin Sami Paşa, güneyden ve batıdan düşmana
saldırdığı diğer tümenlerine yeniden şiddetli ve hızlı hareketler için emirlerini
ulaştırıyordu. 2.Ordu’nun 16. ve 65. tümenleri düşmanla gerçek savaşa girişiyorlar,
diğer tümenleri de kuşatma çemberini daraltıyorlardı. Bunları görüyordum. Atlı
kolumuzun daha batıdan düşmanın arkasını kesmek üzere bulunduğunu bana haber
getiren atlı subay söylemişti. Saat ilerledikçe gözlerimin önünde gelişen manzara şu
idi: Düşman Başkomutanının şu karşıki tepede son gücüyle çırpındığını görüyor
gibiydim. Bütün düşman alanlarında büyük bir heyecan ve telaş vardı. Artık toplarının,
tüfeklerinin ve mitralyözlerinin ateşlerinde sanki öldürücü özellik kalmamıştı. Bu
ovadan, kuzeyden ve güneyden birbirini izleyen vurucu hatlarımızın, batışa yaklaşan
Güneş’in son ışıklarıyla parlayan süngüleri her an daha ileride görülüyordu. Düşman
alanlarını saran bir çember üzerinde yer almış olan bataryalarımızın aralıksız ve
amansız ateşleri düşman alanlarını, içinde durulmaz bir cehennem haline getiriyordu.
Güneş batıya yaklaştıkça ateşli, kanlı ve ölümlü bir kıyametin kopmak üzere olduğu
bütün ruhlarda duyuluyordu. Bir zaman sonra Dünya’da büyük bir yıkım olacaktı. Ve
beklediğimiz Kurtuluş Güneşi’nin doğabilmesi için bu yıkım gerekliydi. Karanlıklar
içinde bu yıkım gerçekleşmeli idi. Gerçekten gökyüzünün karardığı bir dakikada Türk
süngüleri düşman dolu o sırtlara saldırdılar. Artık karşımda bir ordu, bir kuvvet
kalmamıştı. Tam olarak yok olmuş perişan bir arta kalan kitle bulunuyordu.
Kendilerinin dediği gibi çok korkan ve titreyen, şekilsiz bir kitle, tuhaf bir karmaşa
halinde kaçmak için açıklık arıyordu. Artık gecenin koyulaşan ağırlığı, sonucu gözle
2
görmek için Güneş’in tekrar doğudan doğmasını beklemeyi zorunlu kılıyordu.
1
2
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.91-92, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
Atatürk’ün 30 Ağustos 1924 günü Çalköy Zafertepe’de yaptığı konuşmadan bir bölüm,
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı,
http://www.atam.gov.tr
226
GELİNKAYASI HAREKÂTI
30 Ağustos 1922 günü Çalköy’de Başkomutan Meydan Savaşı devam
ederken, Kütahya, 2.Ordu’ya bağlı Mürettep Süvari Tümeni tarafından Yunan
işgalinden kurtarılmıştı. Ancak Kentin doğusunda Akoluk Köyü civarında
konaklayan 3.Yunan Kolordusu’na bağlı 15.Yunan Tümeni, sayıca Mürettep
1
Süvari Tümeni’nden çok fazlaydı.
On bin askeri olan bu Yunan tümeni, Sakarya Savaşı’ndan önce Yunan
Genel Kurmayı tarafından Trakya’dan Kütahya’ya getirilmiş ve Seyitgazi
bölgesinde konuşlandırılmıştı. Hiç savaşa girmemiş, yorulmamış, yıpranmamış,
2
dinç bir askeri birlikti.
Bu Yunan tümeni Akoluk Köyü’nü ateşe vererek, Gediz üzerinden Trikopis
grubu ile birleşmek için batıya doğru harekete geçti. Bu sırada Akoluk ve civar
köylerin efeleri milis oluşturarak ordu birliklerine yardımcı olmuşlardır.
BİR RAPOR
3.KOLORDU KOMUTANLIĞINA
Tümenimizin Süvari Bölüğü, sabahleyin Akoluk'a gelen Yunan birliğinin
hareketlerini keşif ve takip için Karacaören’e gönderildi. Bölüğün, saat 14.45'te
gönderdiği raporda, Yunanlıların bir tümen kadar bir kuvvetinin İkizoluk'tan Akoluk'a
geldiği ve Akoluk Köyü’nü yaktıktan sonra Ahılar üzerinden Çöğürler İstasyonu’na
gelerek öğleye kadar orada kaldığı ve Türk Ordusu hakkında bilgi alıp Akmescit
doğrultusuna yürüdüğünü, oradan da Porsuk köprüsüne gitmesinin umulduğu
bildirilmektedir.
Durumu bilgilerinize arz ederim.
30 Ağustos 1922
Abdurrahman Nafiz
3
1.Tümen Komutanı
31 Ağustos 1922 günü sabahleyin, Altıntaş’ta bulunan 2.Ordu’ya bağlı Albay
Şükrü Naili (Gökberk) Bey’in 3.Kolordusu kuzeye doğru ilerlemeye başladı. Bu
Kolordunun 1.Tümeni Tatarmahmut Köyü üzerinden, Yunan tümeninin önünü
kesmek üzere yürüyüşe geçti. Aykırıkçı’da bulunan Meclis Muhafız Taburu da,
4
Mürettep Süvari Tümeni’ne destek için Kütahya’ya ilerledi.
1
Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht
Alaattin Gürırmak, Simav Düşman İşgalinden Nasıl Kurtuldu (Makale),
www.simav.gov.tr
3
Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht
4
a.g.e.
2
227
Bu sırada Mürettep Süvari Tümeni ile Gediz’e doğru ilerleyen Yunan
15.Tümeni, Kütahya’nın güneyindeki Gelinkayası mevkiinde muharebeye
başladı. Buradaki çatışmada Yunan tümeni seksen ölü ile savaş malzemelerini,
toplarını ve ulaşım araçlarını kaybetti. Buna rağmen 1.Türk Tümeni yardıma
yetişemediği için, akşamüzeri Yunan tümeni Gediz’e doğru çekilmeyi başardı.
Yunan Eskişehir grubu, Kütahya’nın ellerinden çıkması ile Bursa’ya doğru
başlattıkları çekilmelerini hızlandırdı. Eskişehir civarındaki 3.Yunan Kolordusu,
onları takip eden 3.Türk Kolordusu’na oranla daha üstün ve sayıca daha fazla
kuvvete sahipti. Yunan Kolordusunun elli bin dinlenmiş, dinç askerine karşın,
Türk Kolordusunun asker sayısı yirmi yedi bin dolaylarındaydı. Bunlar da
1
günlerce yol yürümüş, yer yer savaşmış, yorgun askerlerdi.
Bu nedenle Eskişehir’e doğru ilerleyen Türk kuvvetlerinin hızı, İzmir’e doğru
ilerleyen kuvvetlere göre daha yavaştı. Bu durumda Çalköy’de Trikopis
grubunun başına gelen çembere alma ve imha olayı, Eskişehir grubunun başına
gelmedi. Hâlbuki 3.Kolordu kuvvetleri daha hızlı hareket edip İnönü’ye daha
çabuk ulaşabilselerdi ve Bilecik dolaylarında bulunan Kocaeli Grubu daha çok
kuvvete sahip olsaydı, Yunan Eskişehir grubunun sonu da Trikopis grubununki
gibi olabilirdi. Bundan dolayı yer yer meydana gelen çatışmalarla birlikte Yunan
kuvvetleri Bursa’ya doğru çekiliyor ve 3.Kolordu kuvvetleri onları kovalıyordu.
ÇALKÖY’ DE KAĞNI BAŞINDAKİ GÖRÜŞME
30 Ağustos 1922 günü akşamüzeri karanlık basmak üzereyken, Çalköy
Karatepe’de (Zafertepe) bulunan Mustafa Kemal Paşa, Nurettin Paşa ile birlikte
geceyi geçirmek üzere Dumlupınar’a gittiler. O zamanlar küçük bir köy olan
Dumlupınar’da kendilerine ayrılan bir köy evinde gecelediler.
BAŞYAVER SALİH (Bozok) BEY ANLATIYOR: Güneş batıyordu. Ufuktaki dağların
arkasına çekilen Güneş’in son ışıkları, askerlerimizin parlayan süngülerinden bize
yansıyordu. Bozguna uğrayan Yunan askerleri çil yavrusu gibi dağıldılar, dağlara,
tepelere, ormanlara kaçtılar. Gece başlarken ateş kesildi. Karanlık basmıştı. Karargâhımızın bulunduğu Afyonkarahisar’a döneceğimizi zannederken, Gazi Paşa Dumlupınar’a gitmek için emir verdi. Savaş alanından ayrılarak Dumlupınar’a geldik. Ne
yanımızda, ne de köyde eşya vardı. Sabaha kadar, Gazi Paşa ile birlikte oda
döşemeleri, peykeler ve toprak üzerinde yattık. Eşyalarımız ancak ertesi gün
2
öğleüzeri geldi. Gazi Paşa’nın çadırını köy evlerinden birinin damına kurduk.
Karargâhı ile Afyonkarahisar’da bulunan Garp Cephesi Komutanı İsmet
Paşa, Başkomutan ve 1.Ordu Komutanı ile yaptığı telefon görüşmelerinden
sonra, Trikopis grubunun kuşatıldığını ve büyük bir kısmının imha edildiğini ve
1
2
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.99, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
30 Ağustos Hatıraları, s.38, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 2000
228
bir kısmının da Kızıltaş Vadisi’ne doğru kaçmakta olduğunu, öğrenmişti. Bu
nedenle akşamüzeri gecikmeden 31 Ağustos 1922 günü için bir cephe emri
hazırladı ve ordulara gönderdi. 1
CEPHE EMRİ
ORDU KOMUTANLIKLARINA
1. ve 2. ordular önce kuşatma bölgelerindeki Yunan tümenlerini tamamıyla esir
edeceklerdir. Bundan sonra 1.Ordu Uşak doğrultusunda şiddetle takibe devam
edecektir. Süvari Kolordusu ise yalnız Kızıltaş Vadisi’ni kapatmakla kalmayacak,
Alaşehir doğrultusunda ilerleyerek Franko grubunun önünü kesip durdurmaya
çalışacaktır. 2.Ordu’nun 3.Kolordusu Kütahya’ya doğru hızla ilerleyecektir. Garp
Cephesi Karargâhı bu gece Afyonkarahisar’dadır, Yarın Dumlupınar’a taşınacaktır.
Gereği önemle emrolunur.
Afyonkarahisar, 30 Ağustos 1922, 20.15
İsmet
Garp Cephesi Komutanı 2
İsmet Paşa daha sabah olmasını beklemeden geceleyin karargâhı ile birlikte
Dumlupınar’a hareket etti. Kuzeyde Altıntaş’ta 2.Ordu bölgesinde bulunan
Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa da Dumlupınar’a doğru yola çıktı.
Komutanlar 31 Ağustos 1922 günü sabahleyin, Başkomutan Meydan Savaşı’nın
yapıldığı Çalköy’de buluştular. Köyün içindeki bir kağnı arabasının kenarına
ilişerek kısa bir görüşme yaptılar.
Komutanların gördükleri her şey dehşet vericiydi. Fakat bu görüntüler
dehşet verici olmalarının yanında, Yunan ana kuvvetlerinin kesin olarak
yenilgiye uğratıldıkları hükmünü de veriyordu. Bir kısım kuvvetleriyle kaçmış
olmalarına rağmen, Trikopis kuvvetlerinin beli kırıldığına kuşku yoktu. Dar bir
alanda, Çalköy-Aslıhanlar-Allıören üçgeninde, seyyar hastane, top, motorlu
araç, araba, eşya, donatım ve gereçler, dereleri ve yolları doldurmuştu. Savaş
alanından kaçamayan ve çevresindeki orman ve koruluklarda kalan Yunan
askerleri ve yaralılar toplatılıyordu. Kurtulabilenler Murat Dağı eteklerine
dağılmışlardı, ne yapacaklarını, nereye gideceklerini bilmiyorlardı. 3
BAŞKOMUTAN' IN SAVAŞ MEYDANINDA GÖRDÜKLERİ: Savaş alanını dolaştığım
zaman, ordumuzun kazandığı zaferin yüceliği ve buna karşılık Yunan Ordusu’nun
düşürüldüğü felâketin büyüklüğü beni çok duygulandırdı. Karşı sırtların gerilerindeki
1
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.157, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
a.g.e, s.157
3
a.g.e, s.157-159
2
229
bütün vadiler, bütün dereler, bütün kapalı kalmış yerler bırakılmış toplarla,
otomobillerle ve bitmez tükenmez donatım ve malzeme ile ve bütün bu bırakılan
şeylerin aralarında yığınlar oluşturan ölülerle ve toplanıp merkezlerimize
gönderilmekte olan sürü sürü esir gruplarıyla, gerçekten bir kıyamet yerini
andırıyordu. Bu dar ateş ve saldırı çemberinden bugün için kurtulabilenler birkaç bin
kişilik arta kalanlardan oluşmaktaydı.
Efendiler, Ağustosun otuz birinci günü yaklaşık öğle vaktiydi ki, yine bu
Çalköy’de, yıkık bir evin avlusu içinde İsmet Paşa ve Fevzi Paşa ile buluştuk. Kırık
kağnı arabalarının döşeme ve oklarına ilişerek bundan sonraki durumu düşündük.
Kazandığımız meydan savaşının bütün seferi sona erdirebilecek bir kararlılık ve
önemde olduğunda birleştik. Şimdi Bursa yönünde çekilen düşman kuvvetlerini yok
1
etmekle birlikte, bütün orduyla dinlenmeden İzmir’e yürüyecektik.
ŞEHİT SANCAKTAR MEHMETÇİK ANITI: 31 Ağustos 1922 günü Başkomutan
Meydan Savaşının yapıldığı sahayı gezen Gazi Mustafa Kemal Paşa, şehitler arasında
çukura gömülmüş bir sancaktar Mehmetçik görür. Şehit Mehmetçik çukurdan çıkan
katılaşmış kolu ile sancağını dimdik tutmaktadır. Manzaradan duygulanan
Başkomutan, bunun anıt olarak simgeleştirilmesini ister. 30 Ağustos 1924 günü
bizzat Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından temeli atılan anıt, 1927 yılında törenle
2
açılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa ve komutanlar, akşamüzeri tekrar gecelemek için
Dumlupınar’a döndüler. Burada Afyonkarahisar’dan yeni gelmiş olan Halide
Edip (Adıvar) Hanım ile karşılaştılar. Mustafa Kemal Paşa Halide Edip
Hanım’dan, işgalden kurtulan köyleri dolaşarak Yunan zulmünü saptaması ve
Dünya kamuoyuna duyurması görevini vermişti. Bu nedenle Halide Edip Hanım,
Afyonkarhisar’dan İzmir’e kadar, köy köy dolaşıp raporlar hazırlayacak ve
Dünya medyasına bildirecekti.3
HALİDE EDİP ONBAŞI DUMLUPINAR’DA: Ağustosun otuz birinci günü, Dr. Murat
beni Afyonkarahisar’dan Dumlupınar’a götürdü. Yollar, cephane ve savaş malzemesi
yüklü kamyonlar ve yorgun düşmüş atlarla doluydu. Köylüler bizim otomobili
durdurarak, gözleri ışık içinde, konuşuyorlardı. Biri boynuma sarılarak, elimin içine
sıcak bir somun ekmek bıraktı. Asker alayları tıkanık bir boğazdan fırlayan bir akım
halinde, kurtaracakları şehre bir tufan gibi gireceklerdi. Dumlupınar ilkel bir köydü.
Büyük kısmı yanmıştı. Etrafı vadiler ve tepelerle çevriliydi. Her taraf, siperler, tel
örgülerle doluydu. Önce Yüzbaşı Şemsettin’le karşılaştım. Dedi ki:
1
Atatürk’ün 30 Ağustos 1924 günü Çalköy Zafertepe’de yaptığı konuşmadan bir bölüm,
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı,
http://www.atam.gov.tr
2
Zafertepe Çalköy'ün Tarihteki Yeri ve Önemi (Makale), http://zafertepe43.com/
3
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.158, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
230
-Onbaşı. Köyün kadınları ağza alınmayacak kadar kötü bir muameleye maruz
kalmışlar. Bir Yunanlıyı linç ettiler.
Mustafa Kemal Paşa’yı Nurettin Paşa’nın evinde buldum. Nurettin Paşa dedi ki:
-Dün gelip de kadınların nasıl öç aldıklarını ve bir Yunanlıyı nasıl linç ettiklerini
görmeliydin.
Bu sözlerinde benim öç almaya ve işkenceye karşı olduğuma bir ima vardı.
Mustafa Kemal Paşa:
-Bana ayrılan odayı size veriyorum. Ben çadırda yatacağım.
dedi, sonra Nurettin Paşa’ya dönerek:
-Kızıltaş Vadisi’ni gösterin ona.
diye ekledi. Kızıltaş Vadisi, dört buçuk Yunan tümeninin sıkıştırılıp yok edildiği
yerdi. Yunanlılar buradan İzmir’e kaçmak istemişlerdi. Nurettin Paşa, vadinin ağzını
11. ve 12. tümenleriyle tutmuştu. Daha ileride 61.Tümen vardı. Bu da Yakup Şevki
Paşa’ya, yani 2.Ordu’ya aitti. Nurettin Paşa, bu planı kendisi Mustafa Kemal Paşa’ya
önerdiğini söyledi. Bunun üzerine İsmet Paşa sözünü keserek:
-Bu Başkomutan Meydan Muharebesi’dir.
dedi. Bu dar ve uzun, iki yanı ormanlık dağlar arasındaki vadi, âdete bir korkulu
rüyaya benziyordu. Bırakılmış tüfekler ve cephane yığınları bütün vadide Güneş’in
altında parlıyordu. Aralarında birçok insan ve hayvan cesetleri vardı. Dönüşümüzde,
yakılmış bir köyde Yunan esirleri gördük. Gözleri yerdeki küllerdeydi. Kendilerinin
yapmış oldukları bu harabeden korkuyorlardı. Dönüşte Mustafa Kemal Paşa’yı bir
ahırın yanında kurulmuş olan çadırında bulduk. Kadınlar etrafını sarmışlardı.
-Öcümüzü al! Onların kadınlarını yakalarsan, bize yaptıklarını yap. Köpekler,
domuzlar.
diye haykırıyorlardı. Evet. Sonunda Batı’nın gönderdiği Yunan Ordusu, biz
1
Türklere karşı besledikleri kini, kendilerine karşı uyandırmışlardı.
Dumlupınar’da Başkomutan ve komutanlar bir durum değerlendirmesi
yaptılar. Trikopis grubunun Kızıltaş Vadisi’nden kaçan bölümü ile Franko
grubunun takip edilerek imhasına ve Bursa’ya doğru çekilmeye başlayan
Eskişehir grubunun da hızla takibine karar verildi. 1.Ordu’nun iki kolordusu ve
2.Ordu’nun 6.Kolordusu ile Süvari Kolordusu İzmir’e doğru, 2.Ordu’nun
3.Kolordusu ile Kocaeli Grubu da Bursa’ya doğru ilerleyeceklerdi. Mustafa
Kemal Paşa, bu karara uygun olarak 31 Ağustos 1922 günü akşamleyin Türk
1
Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, s.227-229, Atlas Kitapevi, İstanbul, 1985
231
birliklerine duyurulmak üzere bir bildiri hazırladı. Bu bildiri 1 Eylül 1922 günü
bütün ordu birliklerine duyuruldu.1
BİR BİLDİRİ
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ ORDULARI
Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde zalim ve mağrur bir
ordunun temel varlığını inanılamayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve
soylu Milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız. Sahibimiz olan Büyük
Türk Milleti geleceğinden emin olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki beceri ve
fedakârlıklarınızı yakından görüp takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki
takdirlerine aracılık etmek görevini, arkasına bırakmayarak devamlı olarak
yapacağım. Başkomutanlığa teklifte bulunmasını Garp Cephesi Komutanlığı’na
emrettim. Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da daha başka meydan savaşları verileceğini
göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin zihinsel güçlerini, kahramanlık ve
yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına göstermeye devam etmesini isterim.
Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir. İleri!
Dumlupınar, 1 Eylül 1922
Mustafa Kemal
2
Başkomutan
İZMİR’E DOĞRU BÜYÜK YARIŞ
Türk kuvvetlerinin hızlı bir şekilde İzmir’e doğru ilerlemesi gerekliydi. Çünkü
Yunan kuvvetleri yenilginin verdiği hırsla, çekildikleri yerlerdeki ve yolları
üzerindeki Türk halkını öldürüyor, yakıp yıkıyor, her yeri talan ediyordu. Bu
olayları Yunan kuvvetlerinin tümüne yüklemek doğru değildir ama yapılanlar da
ortadadır. Yunan Ordusu’nda emir komuta zinciri kırılmıştı. Komutanları
birliklerine ve askerlerine söz geçiremiyordu. Hatta bazı küçük rütbeli
komutanlar bu olayların olmasını teşvik de ediyordu.
RUM ASKER MANOLİ’NİN İSYANI: İri ter damlaları akıyordu yüzümden, boynumdaki sinirler gerildikçe geriliyordu. Ellerimi duymuyordum artık, ilerliyordum.
Gözlerimin gördüklerine bir türlü kabul etmeye yanaşmıyordu aklım. Önümde iki
asker vardı. Sandıklar, eşyalar ve halılarla yüklü bir arabayı götürüyorlardı. İhtiyar
bir Türk ile ihtiyar karısını, ellerini kollarını sımsıkıya bağlayıp oturtmuşlardı
arabanın üstüne. Ben konuşunca durdular. Dilimden anlamaz gibi baktılar yüzüme.
Gözleri çakmak çakmaktı. Zil zurna sarhoştular. Paytaklaşmış bir sesle:
1
2
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.168, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.169, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
232
-Köprünün öte yanında bizi bekle.
dedi birisi. Bir rakı matarasını sırayla ağızlarına götürüp diktiler. Günlerdir susuz
kalmışçasına içiyorlardı. Beraber geçtik köprünün öbür yanına. Daha sonra köprüyü
havaya uçurdular. Köprüyle beraber ihtiyarları da. Bir an önce yola koyulmak için atı
kırbaçladıklarını görerek koştum. Bu fırsatı kaçıracak olursam, Türklerin eline
düşmemek mucize olacaktı. Fırlayıp gemlerinden yakaladım hayvanı.
-Ben yolu biliyorum arkadaşlar. Tek başınıza kaybolursunuz bu yörede. Sonra arabayı
elinizden almak için bizimkiler bile öldürür sizi.
dedim. Düşünüp itiraz edecek durumda değildiler. Beni arabaya aldılar. Yola
çıkınca yiyip içmeye koyuldular hemen. Bir yandan da yakası açılmadık laflar edip
gülüşüyorlardı. Geçtiğimiz yerlerde harabe ve kahırdan, yangından, cinayetten, ırz
düşmanlığı ve soygundan başka bir şey görmedim. Sivil Türk halkı ödüyordu bizim
bozgunun ceremesini. Binlerce insan deli gibi kaçıyordu oradan oraya. Hiçbir şeyin
anlamı, hiçbir şeyin değeri yoktu artık. Alevler içinde yanan bir kasabanın kıyısında,
vurulmuş oğlunun vücudu üzerine eğilmiş yüzünü gözünü paralayarak iç yırtıcı çığlıklar
atan bir Türk kadını gördük. İçkiyle kızışan arabadaki askerler hemen sarktı kadına.
Sonra sözle de yetinmeyip:
-Dur!
dediler bana. İşitmezlikten gelince üstüme atladılar.
-Sen canına susadın her halde arkadaş!
diye gürlerken biri, diğeri tüfeğinin namlusunu üzerime çevirdi. Çaresiz,
durdurup indim arabadan. Yola koyuldum yeniden. Ölümden korkmuyordum artık.
Yaşananlardan korkuyordum şimdi. Bir tren bulabilmem için tam iki gün mücadele
etmem gerekti. Sonunda kırık bir kapıya kenetlenebildim ve tren hareket ederken
tırmanıp çıktım vagonun üzerine. Yol boyunca soydaşımız binlerce kadın ve çocuk
iniyordu köylerinden:
-Türkler geliyor! Geliyorlar!
diye haykırıyorlardı. Ve durmuyordu tren. Korkunç bir istif halindeydi içi
vagonların. Asker ya da sivil, tüm erkekler kabadayı kesilmişlerdi trenin içinde. Bıçak
çekip, ateş ederek, dışarıdan girilmesine engel oluyorlardı. Dışarıda ise insanlar soluk
soluğa koşuyorlardı trenin ardından. Yalvarıp haykırıyorlar, lanet ve tehdit
yağdırıyorlardı.
-Alçaklar! Kalleşler! Namussuzlar! Durun! Durun ne olur! Bırakmayın bizi!
Soluk soluğa ilerleyen vahşi bir hayvan gibiydi lokomotif. Yolu açabilmek için,
233
süngü darbelerinden daha keskin düdük öttürüyordu.
1
Yunan Küçükasya Ordusu’nun beli kırılmıştı ama tehlike hâlâ devam
ediyordu. Yunan Genelkurmayı’nın Trakya’dan ve Yunanistan’dan getirecekleri
yeni kuvvetlerle, Franko grubunu takviye ederek İzmir’in doğusunda yeni bir
savunma hattı kurmaları bir tehlike yaratabilirdi. Bu nedenle Kütahya-Eskişehir
doğrultusuna daha fazla kuvvet ayırmadan, hızla İzmir’e doğru ilerlemek, daha
uygun bir hareket tarzı olarak seçilmişti. Bu nedenle Türk ordularının ilk hedefi
2
Akdeniz’di. Yani Ege idi. Yani İzmir’di.
Başkomutan, Türk Ordusu’nun elde ettiği zaferi Milletine de bir bildiri ile
duyurdu. Bu bildiri Dumlupınar’dan Kars’a kadar bütün Anadolu’da büyük bir
coşku ve sevinç yarattı. Henüz daha işgalden kurtarılamamış İzmir, Manisa,
Balıkesir, Bursa, Çanakkale, İstanbul gibi yerlerde ise, gizli çalışan Ankara
Hükümeti’ne bağlı örgütler tarafından halka duyuruldu.
BİR BİLDİRİ
BÜYÜK VE ASİL TÜRK MİLLETİ
Garp Cephesi’nde 26 Ağustos'tan beri başlayan taarruz harekâtımız
Afyonkarahisar-Altıntaş-Dumlupınar arasında büyük bir meydan muharebesi halinde
beş gün beş gece devam etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları’nın üstün
kahramanlığı ve Allah'ın yardımıyla zafer gerçekleşti. Zalim ve mağrur düşman
ordusunun temel varlığı akıllara dehşet verecek bir kesinlikle yok edildi. Teşkilat ve
teçhizatı gibi geleneksel ve ismi Milletimizin çok eski, bilinmeyen zamanlardan beri
ve sonsuzluğa kadar olan imanından vücut bulan ordularımızı fedakârlığınıza lâyık
olarak size takdim ediyorum. En büyük komutanından en genç erine kadar
ordularımıza hâkim olan fikir, milletin gösterdiği vazife uğrunda şehit olmaktır. Bunu
muharebe meydanlarında yakından görerek büyük milletimize haber veriyorum.
Milletimizin yaradılışındaki mevcut güç ve ülküyü üç buçuk sene evvel çalışma
arkadaşlarımla ifade etmekten başlayarak dayanılmaz müşkülat içinde devam eden
savaşlarımızın neticeleri görülmektedir. Milletin oy, karar, emir ve isteğine dayanan
her işin sonucu Millet için hayırlı olduğu bir gerçektir.
Milletimizin geleceği emindir ve Tanrı'nın vaat ettiği zaferi ordularımızın
kazanması kesindir.
Dumlupınar, 1 Eylül 1922
Mustafa Kemal
3
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi, Başkomutan
1
Dido Sotiriyu, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, s.212-215, Sander Yayınları, İstanbul,
1970
2
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.168, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
3
Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht
234
SÜVARİLER TRİKOPİS’İ KOVALIYOR VE GEDİZ
KURTULUYOR
Fahrettin Paşa’nın 5.Süvari Kolordusu, 31 Ağustos 1922 günü akşama
kadar imhadan kurtulan Trikopis kuvvetlerinin önünü kesmek için Altıntaş’tan
Gediz’e doğru at koşturdu. 30/31 Ağustos 1922 gecesi Trikopis ve onunla
kaçabilen birlikleri Murat Dağı’nın kuzeyinden, Kızıltaş Vadisi’nden ilerlediler.
Gecenin zifiri karanlığında yollarını kaybettiler ve yolsuz, susuz, fundalıklı,
engebeli vadiden batıya doğru yorgun, argın yürüyüş halindeydiler.
Murat Dağı, geçit vermez yar ve dereleri, fundalıklarla çevrili büyük
gövdesiyle savaş alanını ikiye bölmekteydi. Bu nedenle Uşak yöresindeki
Franko grubu ile canlarını kurtarabilen Trikopis kuvvetleri arasında sanki
yüzlerce kilometrelik erişilmez bir uzaklık var gibiydi. Hâlbuki Uşak ile Gediz
arası kuş uçuşu sadece kırk kilometredir. Trikopis grubunun sekiz, on bin kadar
yorgun ve yılgın askerleri, bu sonu gelmez dere ve tepeleriyle Murat Dağı’nın
kuzeyinden dolaşıp Uşak’a yönelerek, Franko grubu ile birleşmek çabasındaydı.
Her ne kadar Türk süvarileri, Kızıltaş Vadisi’nden kaçan Trikopis kuvvetlerinin
önünü kesmeyi başaramamışsa da, onları oyalamış, kayıplar verdirmiş, bir
kısım kuvvetlerinin de dağılmasına sebep olmuş ve Gediz Kasabası’na doğru
1
çekilmelerini önlemiştir.
Gediz ve çevresindeki Yunan askerleri ve yerli Rumlar 31 Ağustos 1922
günü telaşla ve aniden yöreyi boşaltarak Simav’a doğru çekilmişlerdi. Bu olay
Gedizliler arasında bir taraftan sevinç ve diğer yandan da kuşku ile karşılandı.
Çünkü Yunanlılar iki yıl içinde, Gediz’i iki defa boşaltmış ve her defasında da
yeniden işgal etmişlerdi. Bu nedenle halk kurtuluş gününü tedirgin ancak umut
2
dolu bekleyiş içinde geçirdi.
Fahrettin Paşa, artık 1 Eylül 1922 günü kaçmakta olan Trikopis kuvvetlerinin
önünü mutlaka kesmek kararındaydı. Ama aksilikler birbirini kovalıyordu.
Kolordu telsizi sık sık bozuluyordu. Askerlerin yiyeceğini ve atların otunu,
samanını kaç gündür parası karşılığı köylerden sağlıyordu. Cephanesi
azalmıştı. Üstüne üstlük sıtma nöbetleri durmaksızın tekrarlıyordu. Ama
3
durulacak, beklenecek zaman değildi.
1 Eylül 1922 günü sabahleyin saat beşte, Gediz halkı atların
uyandı. Fahrettin Paşa’nın süvarileri Gediz’e doğudan girip,
Hamidiyehanı’na (Abide Köyü) doğru ilerlediler. Fahrettin Paşa
Gediz’de kaldı. Belediye önünde halka kısa bir konuşma yaptı ve
4
ikinci kez Yunan işgalinden kurtulmuş oldu.
1
nal sesleriyle
hızla batıya,
kısa bir süre
ayrıldı. Gediz
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.164, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
F.Ferihan Beşli, Bu Topraklar İçin, s.93, Güldikeni Yayınları, Ankara, 2005
3
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.165, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
4
F.Ferihan Beşli, Bu Topraklar İçin, s.94, Güldikeni Yayınları, Ankara, 2005
2
235
SÜVARİLER GEDİZ’DE: Saat beş buçuk suları. Gediz’de sabah ezanları okunuyor.
Seher esintileriyle titreşip gönüllere akan ezan seslerine bir anda yüzlerce atın nal
şakırtıları karışıverdi. Al bayraklarıyla Gediz’e uçar gibi giren süvariler, Fahrettin
Paşa komutasındaki 5.Süvari Kolordusu idi. Onları ilk görenler, birer ikişer camilere
giden yaşlılardı. Önce sevinç gözyaşlarını tutamadılar, sonra alkışladılar, daha sonra
da asker evlatlarına sarıldılar. Gediz bir anda ayağa kalkmıştı. Evlerinden fırlayan
insanlar sokakları doldurmuş, âdeta coşkun bir sel gibi çarşı içine akıyordu. Halk yol
boyunca geçip giden süvarileri alkış tufanına tutuyor, gönüllerinden taşan sevgi ve
minnet duygularıyla onlara koşuyor, ellerine sarılıyorlardı. Fahrettin Paşa o sıralarda
hasta idi. Buna karşın arabasından inerek kendisini karşılayan Gediz Kaymakamı Cemil
Bey, Belediye Başkanı Hacı Mehmet Efendi ve halkla beraber Belediye binasına
kadar yürür. Burada yaptığı konuşmada, Yunanlıların kesin olarak yenildiğini ve
İzmir’e doğru kaçmakta olduklarını, süvarilerinin de kaçan Yunanlıların kaçış yollarını
kesmek için hareket halinde olduklarını anlatır. Halk coşmuş, yer yerinden oynuyordu.
Bu arada Fahrettin paşa, İbrahim Efe (Efecan) ile görüştü. İbrahim Efe, o yıllarda
Yunanlılara karşı yaptığı mücadeleler nedeniyle çevrede nam salmıştı. Fahrettin Paşa,
çevreyi çok iyi bilen bir kılavuz istedi. İbrahim Efe, bu iş için kardeşi Ali Efe’yi
görevlendirdi. Fahrettin Paşa, süvarileri ile Gediz’den ayrılırken, bando Belediye
1
önünde marşlar çalıyor, halk askerlerimizi uğurluyordu.
HAMİDİYEHANI (Abide Köyü) VE OYSU KÖYÜ BASKINLARI
1 Eylül 1922 sabahı, Süvari Kolordusu’nun 1.Süvari Tümeni, Gediz’den
batıya doğru hızlı bir yürüyüşle saat 09.00’da Gediz-Simav-Uşak yol kavşağına,
yani Abide Köyü’ne (Hamidiyehanı) ulaştı ve bu yolla Simav’a doğru çekilmeye
çalışan Yunan yürüyüş koluna taarruz etti. Taarruz ve karşı taarruzlar akşama
kadar sürdü. Süvariler Simav yolunu kapamayı başardılar ama Uşak yolu
kapatılamamıştı. Akşamleyin Yunanlılar Türk süvarilerini geriye atmayı
başararak güneye, yani Uşak’a doğru kaçma olanağı buldular. Buradaki
çarpışmalarda Yunanlılar yüzden fazla ölü, bir top ve üç makineli tüfek
bıraktılar. Fakat çevre köyleri yaktılar ve köylü kadınları esir alarak
beraberlerinde götürdüler.
14.Süvari Tümeni de öğleden sonra Sazköy civarında dağınık bir şekilde
batıya doğru çekilmekte olan bir Yunan birliğine rastlayarak taarruz etti.
Bunların içinde General Trikopis de vardı. Bunun üzerine buradaki Yunanlılar da
çekilme yönünü batıdan güneye çevirdiler.
Bu sıralarda Yakup Şevki Paşa’nın 2.Ordusu’na bağlı tümenler de, Süvari
Kolordusu’nu takip ederek Altıntaş’tan Gediz’e doğru ilerlemekteydiler.
18.Tümen Komutanı Albay Aşir (Atlı) Bey, Yunanlıların bir gün önce kaçarken
1
a.g.e, s.94-95
236
terk ettiği bir topu tümen yerine getirtmek için istihkâm bölüğünü sabahleyin
Oysu Köyü’ne göndermişti. Top arabasını alarak dönmekte olan istihkâm
askerleri yolda kalabalık bir Yunanlı grubu ile karşılaştılar. Yunanlı askerler hiç
mukavemet etmediler ve beyaz bayrak kaldırarak teslim oldular. Teslim olan bu
grup içinde tümen komutanları General Dinaras ve Albay Kallidopulas da vardı.
Ayrıca binden fazla Yunan askeri, bir hayli silah ve cephaneden başka üç dağ
topu da teslim alındı. İstihkâm bölüğü ve komutanları Üsteğmen Celal Efendi,
büyük bir kafile halinde tümene döndüklerinde henüz akşam olmamıştı.
1 Eylül 1922 günü sona ererken, Trikopis kuvvetlerinin öndeki kolu Abide
Köyü’nde bazı kayıplar pahasına Türk süvarilerinin elinden kurtulmuş, diğer bir
yürüyüş kolu Oysu Köyü yakınlarında teslim olmuş, Trikopis’in de aralarında
bulunduğu büyük grup bu gün de yakalanamamıştı. Ama Türk Süvari
Kolordusu, onların İzmir’e doğru çekilmelerini önlemiş, darbelerle güneye atmış,
hırpalamış ve geciktirmişti. Bu süre içinde Uşak’a doğru ilerleyen 1.Ordu
kuvvetleri, daha büyük bir çevirme hareketi oluşturuyorlardı. Trikopis ve
askerleri de hava kararırken Murat Dağı’nın yolsuz tepe ve vadileri arasında
1
güneye, Uşak’a doğru yorgun ve ümitsiz kendilerine bir çıkış yolu arıyorlardı.
KAPLANGI MUHAREBESİ
Büyük Taarruz’un başladığı 26 Ağustos 1922 gününden itibaren Trikopis’in
Yunan 1.Kolordusu’ndan koparak batıya doğru savrulan Franko Grubu, 30
Ağustos 1922 günü Uşak’ın doğusunda, Murat Dağı ile Kaplangı Dağı arasında
bir mevzie yerleşmişti. Böylece otuz, otuz beş bin askeri olan Franko kuvvetleri
imhadan son anda kurtuldular. Türk 1.Ordusu’nun Albay İzzettin (Çalışlar) Bey
2
komutasındaki 1.Kolordusu, Franko Grubu ile bu mevzide karşı karşıya geldi.
Kaplangı Dağı’na Yunan askerleri yerleşmişlerdi. 30/31 Ağustos 1922
gecesi sabaha kadar bu dağ çevresinde muharebe sürdü. 31 Ağustos 1922
sabahı 1.Kolordu askerleri Kaplangı Dağı’nı ele geçirdiler. Franko kuvvetleri
yüzden fazla ölü, iki yüzden fazla esir, üç dağ topu ve yedi makineli tüfek
kaybetti. Sabahın ilk saatlerinde Yunanlılar Banaz Ovası’na dökülmüş, karışık
bir halde kaçıyorlardı. Banaz Kasabası Yunan işgalinden kurtuldu. Kayıplar
veren ve Kaplangı mevziinde de tutunamayıp düzensiz bir şekilde çekilen
Franko grubu Uşak’ın on beş kilometre doğusundaki Kapaklar-Elmadağ
3
mevzisinde tutunmaya çalışacaklardı.
31 Ağustos 1922 günü Pilot Yüzbaşı Fazıl ve Üsteğmen Osman Nuri
(Baykal) beyler, Uşak bölgesinde bir keşif uçuşu yaptılar. Yunan askerlerinin
hızla Uşak’a doğru çekildiklerini gördüler ve Garp Cephesi Karargâhı’na durumu
1
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.181-183, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.103, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
3
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.162, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
2
237
rapor ettiler. Aynı gün Hava Bölüğü’nün bütün uçakları, Uşak yönüne kaçan
Yunan kuvvetlerini bombalamak için hazırlanmışlardı. Ancak şiddetli fırtına
1
yüzünden uçaklar havalanamadılar.
BİR RAPOR
GARP CEPHESİ KOMUTANLIĞINA
Bugün saat 08.00-09.30 arası Uşak bölgesinde yaptığımız keşif uçuşunda;
Banaz’la Kapaklar İstasyonu arasında iki Yunan tümeninin Uşak’a doğru yürüyüş
halinde olduğu, bunların gerisinde iki tümenin daha bulunduğu, demiryolu kuzeyindeki
sırtların gerisinde de iki Yunan süvari alayının aynı yönde ilerlediği gözlemlenmiştir.
Durumu bilgilerinize arz ederim.
31 Ağustos 1922
Fazıl
Hava Bölüğü Pilotu
2
Franko’ya kalsa, bu mevzide tutunmak yerine düzenli bir şekilde
yıpranmadan Uşak’ı da boşaltıp İzmir’e doğru çekilmek düşüncesindeydi. Ama
hala İzmir’de Başkomutan görevini sürdüren Hacıanesti, Trikopis grubunun
Uşak’a çekilesiye kadar beklemesini ve iki grubun birleşmesini emretti. Ama
Trikopis kuvvetlerinin bir gün önce Çalköy’de imha edildiğinden ve geri kalanın
dağıtıldığından, ne Hacıanesti’nin ve ne de Franko’nun haberi vardı. Yunan
Başkomutanı’nın Franko’ya Uşak’ta savunma emri vermesi doğaldı. Fakat
sarsılan Franko kuvvetleri ile emredilen mevzide istenilen zamanı kazanma
3
mümkün değildi.
UŞAK’IN KURTULUŞU
Dumlupınar’da bulunan Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa, 1 Eylül 1922
günü için 31 Ağustos 1922 saat 23.00’de ordulara bir cephe emri gönderdi.
CEPHE EMRİ
ORDU KOMUTANLIKLARINA
5.Süvari Kolordusu, Murat Dağı’nın kuzeyinden Alaşehir doğrultusunda, 1 Ordu
Murat Dağı’nın güneyinden Uşak doğrultusunda, Yunan kuvvetlerini hızla takip
1
Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht
a.g.e.
3
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.106, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
2
238
edecekler. 2.Ordu’nun 6.Kolordusu, Süvari Kolordusu’nu izleyecek, 3.Kolordusu ise,
Kütahya-İnönü doğrultusunda Yunan Eskişehir grubunun önünü kesecektir.
Gereği önemle emrolunur.
Dumlupınar, 31 Ağustos 1922, 23.00
İsmet
Garp Cephesi Komutanı 1
Albay İzzettin (Çalışlar) Bey’in 1.Kolordusu cephe emrini alır almaz, 1 Eylül
1922 günü sabahın ilk saatlerinde Uşak’a doğru harekete geçti. Askerler durup
dinlenmeksizin tam yedi gün savaşmışlardı ama hala yorgunluk belirtisi
göstermiyorlardı.
Daha saat 10.00’a gelmeden 1.Kolordu’nun tümenleri, Kapaklar mevziindeki
Franko kuvvetleri ile muharebeye başladılar. Kapaklar-Kusura Deresi-Elma
Dağı hattında bulunan bu mevzi de, diğerleri gibi daha önceden hazırlanmış ve
tahkim edilmişti. Ama Franko kuvvetleri doğru dürüst yerleşmeye vakit
bulamamışlardı. Türk 1.Kolordusu enselerinden hiç ayrılmıyor, hiç nefes
aldırmıyordu.
Saat 12.00’de şiddetli bir muharebe başladı. Yunan askerleri mevzilerini
korumakta zorlanıyorlardı. Kısa bir süre içinde Yunan mevzii yer yer parçalandı
ve saat 13.00’e doğru artık bir savunma hattı olmaktan çıktı. Franko, saat
13.30’da Uşak’ı da boşaltarak Elvanlar-Takmak (Eşme) mevziine çekilme emri
verdi. Bu sırada Trikopis grubunun önde yürüyen iki alayı, Gediz’den Uşak’a
2
doğru çekilip Franko grubuna katılmayı başardı.
Yerli Rumlar da uzun bir tren katarıyla İzmir’e göç etmek üzere Uşak’tan
ayrıldılar. Katar, vagonların çatılarına kadar insan ve eşya doluydu. Yunan
askerleri çekilirken Uşak’ı yaktılar. İzmir’e kadar yollarının geçtiği her yeri yakıp
yıkacaklardı. Amaçları geride kullanılamaz, yaşanamaz bir yangın yeri
3
bırakmaktı.
Akşama doğru Yunan askerlerinin yakarak ve yıkarak terk ettikleri Uşak ve
çevresi bir mahşeri andırıyordu. Öğleden beri yanmakta olan kent, koyu bir
duman ardında kaybolmuş, çevresindeki köyler yer yer yanıp kavrulmuştu.
1.Kolordu’nun süvarileri, bu cehennem sıcağında akşam saat 18.00 sıralarında
Kente girdiler. Önce 1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa, ardından 1.Kolordu
Komutanı İzzettin Bey Kente geldiler. Albay İzzettin Bey, iki yıl önce Uşak’ı
Yunanlılara terk etmek zorunda kalan 23.Tümen’in komutanıydı. Talih ona
kaybettiği kenti geri alma mutluluğunu yaşatmıştı. Nurettin Paşa, 1 Eylül 1922
1
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.175, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.108, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
3
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.648, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
2
239
akşamı Uşak'a geldiğinde, 2. Kolordu'ya, 1. Kolordu'nun güneyinden Yunan
kuvvetlerini takip etme görevini verdi. 1. Kolordu'ya da Kışladağı-Takmak
hattının kuzeyinden Kula'ya doğru ilerlemesi emrini verdi. General Franko bir
gün daha Uşak'ta dayanabilseydi, Murat dağından Uşak'a doğru gelen Trikopis
1
grubu da kurtulacaktı.
Uşak kurtulmuştu ama harabe ve bir yığın külden başka bir şey değildi.
Henüz Yunan artçı birlikleri bile çekilmeden Uşak’a hızla girilmiş olmasına ve
kaçamayıp Kentte kalan bir kısım halkın da yardımıyla yangınların söndürülmesi
için verilen uğraşa rağmen yine de 1500 den fazla ev, 500 den fazla işyeri, cami
ve mescit yanıp gitti.
Afyonkarahisar’dan itibaren Uşak’a kadar bütün demiryolu, köprüler, telgraf
hatları tamamen tahrip edildikten başka, yüzlerce köy ve kasaba da yakılıp
yıkılmış, insanlar katledilmiş, hayvan sürüleri götürülmüş, su kuyuları toprakla
doldurulmuştu. 1 Eylül 1922 Cuma gününün hüzünlü gecesinde Uşak Ovası,
2
hâlâ yer yer yanmakta olan kent ve çevre köylerinin alevleri ile kıpkızıldı
YUNAN TÜMEN KOMUTANI İSMET PAŞA’DAN ÖZÜR DİLİYOR: Bir akşam vakti
Banaz’dayız. Karargâhımla oraya henüz yeni gelmiştim. Ben karargâhın önünde,
dışarıda ayakta duruyorum kafileyi seyrediyorum. Geç vakit bir ufak kafilenin, bir
esir kafilesinin Banaz’a getirildiğini gördüm. Kafile içinde bir tümen komutanı varmış.
Bu Yunan komutanını bana getirdiler. Yanında bir de tercüman var. “Vazifeniz nedir?”
diye sordum. “Filan tümenin komutanı.” dedi, kendisini tanıttı. Etraftaki yangını
gösterdim. “Niçin yakıyorsunuz, böyle bir şey var mı?” dedim. “Şimdi siz bir tümen
komutanısınız. Bu birlik sizindir. Sizi harp divanına veririm ve kurşuna dizdiririm.
Harp kanunları, her türlü kanunlar bunu emreder. Halka böyle muamele yapılır mı?”
Ben sözlerimi bitirince, Yunan komutanı tercümanına sormuş. “Bu adam kimdir?”
demiş. “Cephe Komutanı İsmet Paşa!” demişler. Bunu duyar duymaz hemen selam
vaziyetine geçti. Bana selam verdi, çok özür diledi. “Söz dinletemiyoruz. Orduda
düzen ve disiplin kalmadı. Herkes bildiğini yapıyor. Hiçbir suçum yoktur.” dedi. Pekâlâ
3
dedim, bıraktım. Yapacak bir şey yoktu artık.
ESİR BAŞKOMUTAN TRİKOPİS
2 Eylül 1922 günü Trikopis için bir bakıma esaret, bir bakıma da günlerdir
süren azap ve işkenceden kurtuluş günüdür. Sekiz gün içinde Yunan Generalinin başına gelenler bir komutan olarak çok kötü, bir insan olarak çok acı verici
1
Milli Mücadelede Uşak (Makale), http://www.tarihportali.net/
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.176-180, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
3
a.g.e, s.179-180
2
240
1
olmuştu.
Başkomutan Meydan Savaşı’ndan sonra, imhadan kurtulabilen Trikopis
kuvvetleri üç yürüyüş koluna ayrılmıştı. Öndeki kol, çemberden kurtulmayı ve
İzmir’e doğru çekilmeyi başarmıştı. Diğer bir kol esir edilmiş ve içinde Trikopis’in
de bulunduğu kol ise Murat Dağı’ndan Uşak’a doğru ilerlemeye çalışmaktaydı.
Bir gün önce Yunan işgalinden kurtarılan Uşak’ta yangınlar söndürülmüş,
dükkânlar açılmış ve normal hayat başlamıştı. Öğleden sonra Mustafa Kemal
Paşa, Fevzi Paşa, İsmet Paşa karargâhları ile birlikte Dumlupınar’dan Uşak’a
2
gelmişler ve çalışmalarına başlamışlardı.
Ertesi gün Trikopis ve beraberindeki askerler, sabahleyin saat 04.00’te
Murat Dağı’nın engebeli yamaçlarından güneye, Uşak’a doğru tekrar yürüyüşe
geçtiler. Trikopis hala Franko’nun onu Uşak’ta beklediğini düşünüyordu.
Yürüyüş kolu başlangıçta düzgündü. Bir süre sonra askerler, açlıktan ve
yorgunluktan dağılmaya başladılar. Öğleye doğru zar zor Minkarip Köyü’ne
vardılar. Trikopis, Uşak’ın bir gün önce elden çıktığını ve Franko’nun onu
beklemeden batıya doğru çekildiğini orada öğrendi. Bu sırada silah sesleri
duyuldu ve panik başladı. Askerler arasında isyan belirtileri hissedilmeye
başlayınca Trikopis kararını verdi. Borazan ateşkes işareti verdi. Yürüyüş durdu.
Trikopis, erlerin isyan ederek kalan mermilerini subaylarına karşı kullanmalarını
önlemek için topların ve makineli tüfeklerin tahrip edilmelerini emretti.
Subaylardan, askerlerin isyanı ile ilgili yazılı belgeler aldı. En sonunda beyaz
3
bayrak çekilerek, en yakındaki Türk birliğine teslim olunacağı haberi gönderildi.
TRİKOPİS BEYAZ BAYRAĞI ÇEKTİRİYOR: 30 Ağustos 1922 günü karanlık basınca
batıya doğru kaçmaya başladık. Murat Dağı’nın sarp yollarında ilerledik. İki gün
dağlarda avare ve korkulu bir dolaşma başladı. Geçtiğimiz yollarda Türk
müfrezelerinin izlerine rastladık. Somaklı Köyü’ne geldiğimiz zaman, orada 60 Türk
süvarisi ile biraz piyadenin bulunduğunu haber aldık. Artık savaşacak halimiz
olmadığından yolumuzu değiştirmek suretiyle bu defa da güneye Uşak’a doğru
ilerledik. 2 Eylül 1922 günü Uşak’ın Türkler tarafından alındığını öğrendik. Bu sırada
askerlerimiz yürüyemiyor, adeta sürükleniyordu. Beş gündür ağzımıza yemek namına
hiçbir şey girmemişti. Otlarla, çiğ sebzeler ve meyvelerle karınlarımızı
doyuruyorduk. Birkaç saat dinlenmek için Uşak’ın doğusundaki bir tepede gizlendik.
Saat 04.00’e doğru gözcüler, bir Türk süvarisinin bize doğru ilerlemekte olduğunu
haber verdiler. Biraz sonra güneyden de piyade ateşi başladı. Ben gene savunma
yapmayı emrettim. Fakat askerler artık ateş etmeyeceklerini ve gereksiz yere
kurban edilmeleri istenirse subaylara hücum edeceklerini bildirdiler. Artık subaylar
da savaş ve gayretin gereksiz olduğunu söylüyorlardı. Bu elem verici durum
1
a.g.e, s.188-189
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.112, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
3
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.192-193, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
2
241
karşısında beyaz bayrağı çektirmeye karar verdim.
1
23.Tümen’e bağlı 69.Alay’ın Öncü Tabur Komutanı Yüzbaşı Nihat Bey ile
Yunanlı subaylar arasında teslim görüşmeleri başladı. Görüşmeler sonunda,
başta 1.Kolordu Komutanı General Trikopis, 2.Kolordu Komutanı General
Digenis, 120 subay, 3000 er esir alınarak Uşak’a götürüldüler. Bu sıralarda
Yunan Genel Kurmayı, olanlardan habersiz, İzmir’deki Hacıanesti’yi görevinden
2
almış ve Trikopis’i Yunan Başkomutanı olarak görevlendirmişti.
AHMET ÇAVUŞ’UN TRİKOPİS’İ ESİR ALDIĞI AN: Keşif için üç kişi dağı tırmanmaya başladık. Arkamızdan da kırk kişi yollayacaklardı. Alacakaranlıkta tepenin bir
boyun noktasına vardığımız zaman, beş on kadar Yunan subayının oturduklarını
gördüm. Derhal,
-Davranmayın, teslim olun!
diye bağırdım. Hepsi ellerini kaldırdılar. Arkadaşlarım da yanlarına gelmişti.
-Ne kadar kuvvetiniz var?
-Üç ordu. Etrafınız çevrilmiş durumda. Ya teslim olacaksınız, ya da sizi grup ateşine
vereceğiz.
-Hangi kıtayı komuta ediyorsun?
-Alay komutanıyım.
-Rütben nedir?
-Başçavuş!
dediğim zaman hepsi hayret içinde kalmışlardı. Hayretlerini gidermek için devam
ettim.
-Bizde onbaşıdan tümen komutanı bile var.
dedim. Onlara, torbalarımızdan peksimet çıkararak verdik. Onlar da bize bol bol
sigara ikram ettiler. Biz onları böylece esir aldıktan epey sonra Yarbay Hüseyin
Hüsnü Bey’le, tabur komutanımız Fuat Bey geldiler. Hüseyin Hüsnü Bey, esir
subayların içerisinden birisini eliyle işaret ederek bana sordu.
-Bu subayın kim olduğunu biliyor musun?
-Ne bileyim. Düşman işte!. Babamın oğlu değil ya!
Fuat Bey’in gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
1
2
M.Şevki Yazman, Anadolu’nun İşgali, s.216-217, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.114-115, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
242
-Trikopis! Trikopis! Yunan Başkomutanı bu!
diye haykırdı.
Trikopis’i Uşak’a kadar getirdik. Orada bana İstiklal Madalyası taktılar. Terhis
1
olduktan sonra Afyonkarahisar Hapishanesi’nde başgardiyan olarak görev yaptım.
Ertesi gün, 3 Eylül 1922 günü öğleden sonra Mustafa Kemal Paşa, Trikopis’i
ve Digenis’i Uşak’ta daha önce Yunan Başkomutanı Hacıanesti için hazırlanmış
bir konağın geniş salonunda kabul etti. Mustafa Kemal Paşa, Fevzi ve İsmet
paşaların arasında oturuyordu. Kıyafetleri erler gibi son derece sade ve yüzleri
çok sakindi. Halide Edip (Adıvar) Hanım ve Ruşen Eşref (Ünaydın) Bey de
salonda hazır bulunuyorlardı. 1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa ve 4.Kolordu
Komutanı Kemalettin Sami Paşa arasında getirilen Yunanlı generaller, sırmalı
üniformalar giymişlerdi. Her ikisi de yorgundu. Suçluların korkusunu ve utancını
2
taşıdıkları, yüzlerinden ve hallerinden belliydi.
Mustafa Kemal Paşa ayağa kalkarak Trikopis’in ve Digenis’in ellerini sıktı.
Masanın etrafında oturdular ve savaştan konuşmaya başladılar. Konuşma bir
tercüman aracılığıyla Rumca başlamıştı, daha sonra zayıf bir Fransızca ile
devam etti.
Trikopis, Mustafa Kemal Paşa’nın savaşı cephe hattında yönettiğini
öğrenince hayret etti. Başkomutanı Hacıanesti’nin İzmir’den savaşı yönetmesini
eleştirdi. Bir ara Trikopis ile Digenis kendi aralarında tartıştılar da. Çünkü
Trikopis daha açık konuşuyor, özeleştiri yapıyor, yapılan hataları bir bir dile
getiriyordu. Bu arada Mustafa Kemal Paşa, Hacıanesti’nin görevinden alındığını
ve kendisinin Yunan Başkomutanı olarak atandığını Trikopis’e bildirdi. Bu bilgiye
Türk Ordusu telsiz dinlemelerinden elde etmişti. Kahveler içildikten sonra ayağa
kalktılar. Mustafa Kemal Paşa, Trikopis’e ne gibi bir yardımı olabileceğini sordu.
O da esir düştüğünü İstanbul Büyükada’da oturan eşine bildirmesini istedi.
Böylece Yunan Başkomutanı Trikopis için Kayseri Cezaevi’nde iki yıl sürecek
3
esir hayatı başlıyordu.
HALİDE EDİP, BÜYÜK BULUŞMAYA TANIKLIK EDİYOR: Üç gün Uşak’ta kaldık.
Karargâhta herkes Trikopis’ten söz ediyordu. Daha önceki Başkomutan Hacıanesti
görevinden alınmıştı. Yunanlılar Trikopis’in nerede olduğunu bilmiyorlardı. Bazıları da
Trikopis’in intihar ettiğini söylüyorlardı. Eylülün ikinci günü, Mustafa Kemal Paşa,
Fevzi ve İsmet paşaları Uşak’ta bir masanın çevresinde bulduk. General Trikopis’le
General Digenis Türklere teslim olmuştu. Mustafa Kemal Paşa’nın huzuruna, Nurettin
Paşa’yla Kemalettin Paşa’nın arasında geldiler. Eğer korunmasalardı, Uşak halkı onları
1
30 Ağustos Hatıraları, s.73-74, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 2000
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.193, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
3
Lord Kindross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, s.483-484, Sander Yayınları,
İstanbul, 1974
2
243
da parçalayacaktı. Uşaklılar onları, sevgililerini öldürenler, evlerini barklarını
yakanlar arasında sayıyorlar, mevkilerine (rütbelerine) hiç önem vermiyorlardı. Yunan
generalleri getirildikleri zaman, Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ile İsmet Paşa’nın
arasında duruyordu. Benim için bu, birinci derecede militer dramdı. Onun için büyük
bir ilgiyle seyrettim ve dinledim. Bizimkilerin üniformaları erlerinki kadar sade,
yüzleri sakin ve hareketsizdi. Buna karşılık Yunanlılar sırmalı üniformalar giymişlerdi.
Yüzleri ve elleri son derece sinirli olduklarını gösteriyordu. Fevzi Paşa ise bir Buda
heykeli gibi sakindi, fakat belki de içinden “Bu herifler hakiki asker olamaz, âdeta
dans eder gibi sıçrayıp selam veriyorlar.” diyordu. İsmet Paşa, gözlerindeki öfkeyi
göstermemeye çalışıyordu. O askerden daha başka bir şeydi. O bölgede yerli halka
yapılan zulme dayanamıyordu. Fevzi Paşa’yla İsmet Paşa eğildiler, fakat ellerini
vermediler. Mustafa Kemal Paşa bu sahnenin hâkim karakteri, askerlik alanında bir
büyük sanatkâr ve oyunun kurallarına uyan bir sporcuydu. O Yunan generallerinin
kılıklarına ve askerlerinin yaptıkları kötülüklere hiç önem vermiyordu. Trikopis onun,
bu oyundaki rakibi idi. Bu askerlik oyununda yere vurduğu adama kurala uygun olan
hareketi elden bırakmıyordu. Sırtını yere getirdiği pehlivanın elini sıkan galip bir
pehlivan gibi, Trikopis’in elini yakaladı, herhangi bir el sıkışı süresinden fazla tuttu.
-Oturun General yorulmuş olacaksınız.
Bundan sonra sigara tabakasını uzattı, kahve ısmarladı. General Digenis’e de
nezaketle davranmakla birlikte, gözleri Trikopis’in gözlerinde. Trikopis de ona açık
bir hayranlıkla bakıyor. Elli yaşlarında kadar, sinirli, hastalıklı, tiyatro sahnesindeymiş gibi giyinmiş bir adam.
-Ben sizin bu kadar genç olduğunuzu bilmiyordum. General.
Bundan sonra masanın etrafına oturdular. Mustafa Kemal Paşa, askerlik alanında
oynadıkları oyunu tartışmak için sabırsızlanıyordu. Ona, âdeta halkın ıslıkladığı bir
piyesin yazarına bakar gibi bakıyordu. General Trikopis, dertlerini bir profesyonele
döken bir amatör gibi konuşuyordu. Yunan Ordusu’nun kötü durumunu, bundan
sorumlu olan deli Komutan Hacıanesti’nin kusurlarını, durumu anlamadan ordusuna
emirler verdiğini anlatıyordu. Bütün haberleşme Türk süvarisi tarafından kesildiği
için, Yunan Ordusu’nun muhtelif parçaları birbirleriyle anlaşamamışlardı. Bundan
başka da, Yunan Ordusu’ndaki Venizelist ve Konstantinist bölümler birbirine girmişti.
İnsan, Afyonkarahisar’daki Yunan Ordusu’nun neden paniğe uğradığını seziyordu.
Mustafa Kemal Paşa konuşmanın sonunda,
-Hacıanesti’nin yerine Başkomutanlığa atandığınızı biliyor musunuz?
diye sordu. Trikopis,
-Hayır. Durumumuz bu işte Mareşalim. Yönetim her zaman olayların gerisinde kaldı.
Sonuç da tabii ki böyle oldu.
244
dedi ve utanç içinde önüne baktı.
-Üzülmeyin General. Siz vazifenizi yaptınız. Artık misafirimizsiniz.
Ayağa kalktı. Ötekiler de kalktı.
-Sizin için bir şey yapabilir miyim?
-Eşime sağ olduğumu bildirmenizi rica ederim. Kendisi İstanbul Büyükada’da.
Başkomutan İsmet Paşa’ya,
-Gerekeni yapın.
dedi. Esir generaller, Mustafa Kemal Paşa’yı derin bir saygıyla selamlayıp
1
ayrıldılar.
ESKİŞEHİR’İN KURTULUŞU
Garp Cephesi Komutanlığı’nın 30 Ağustos 1922 günü sabah saat 06.00’da
yayımladığı cephe emri gereğince, 2.Ordu’ya bağlı Mürettep Süvari Tümeni
Kütahya’yı Yunan işgalinden kurtarmış ve Eskişehir’den Bursa yönüne
çekilecek olan Yunan 3.Kolordusu’nun önünü kesmek için İnönü’ye hareket
2
etmişti.
Eğer İzmir’deki Yunan Başkomutanlığı Eskişehir grubuna Bursa’ya doğru
değil de, Kütahya’ya doğru çekilme emri verseydi savaşın seyri çok değişirdi.
Bu durumda 29 Ağustos 1922 günü elli bin Yunanlı asker Kütahya’da olacaktı
ve Gediz yoluyla Trikopis’e yardıma gidebilecekti. Gene de on bin mevcutlu
Yunan 15.Tümeni bu yolla Trikopis’le buluşmak istedi ve Gediz’e ulaştı. Ama
başarılı olamadı ve dağlık Gediz, Simav arazisinde denize çıkış yolu aramak3
taydı.
Bursa yönünde çekilme emri alan Yunan 3.Kolordusu’nun Seyitgazi
bölgesinde bulunan diğer kuvvetleri 30 Ağustos 1922 günü Eskişehir’e doğru
çekiliyor ve 2.Ordu’ya bağlı Porsuk Müfrezesi de onları takip ediyordu. Porsuk
Müfrezesi bir ara Hamidiye doğrultusuna taarruz ettiyse de başarı sağlayamadı
4
ve elliden fazla şehit ve yaralı verdi.
1 Eylül 1922 günü Yunanlıların Eskişehir’den Bursa’ya doğru çekilmeleri
hızlandı. Yunan askerleri Eskişehir’den ayrılmadan önce dükkân ve mağazaları
soydular. Gasp ettikleri kıymetli mal ve eşyayı kamyonlara yüklediler. Kundakçı
1
Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, s.231-233, 8. Baskı, Atlas Kitapevi,
İstanbul, 1985
2
Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht
3
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.105-106, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
4
Ercan Çetinerler, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht
245
müfrezeleri Kenti üç yerinden ateşe verdiler. Yangınlar sırasında halkın ateşleri
söndürme girişimleri engellendiği gibi, eşyalarını kurtarmak isteyenler de şehit
edildiler. Türk askerlerinin Kente yaklaşmakta olduğunu haber alan Yunan
askerleri, beraberlerinde Yerli Rumlar ve işbirlikçiler ile Eskişehir’i terk ettiler. Bu
durumdan yararlanan halk derhal yangınları söndürmeye koştu ve Kentin diğer
1
kısımları yanmaktan kurtuldu.
2 Eylül 1922 günü saat 10.00’da, Seyitgazi yönünden gelen Porsuk
Müfrezesi süvarileri Tekkeönü'nden Eskişehir'e girdiler. Saat 10.30’da da
3.Kolorduya bağlı 16.Alay Eskişehir’e ulaştı. Halk büyük bir coşku içinde Türk
askerlerini karşıladı. Eskişehir'in işgalinden sonra memurlarıyla birlikte
Sivrihisar'a taşınmış olan Mutasarrıf İbrahim Bey, geri dönerek yönetimi ele aldı.
2
Böylece Eskişehir’de de bir yılı aşkın süren Yunan işgali sona ermiş oldu.
BİR GAZETECİNİN ESKİŞEHİR İZLENİMLERİ: 2 Eylül 1922 günü Eskişehir
düşman işgalinden kurtuldu. Ancak işgalciler geri çekilirken Kenti yakıp, yıkmış
harabe haline getirmişlerdi. Hâkimiyeti Milliye Gazetesi'nin muhabirine göre;
Yunanlılar geri çekilirken 250 kişiyi öldürmüş, kent merkezinde 2 bin ev, 22 otel ve
han, 2 bin mağaza ve dükkân, 5 hamam, 4 fabrika, 2 cami, 3 mescit ve 10 okul
yakmışlardı. Köylerde ise 13 bin ev ve 2 bin davar ağılı ateşe vermişlerdi. 150 bin
dönüm ormanlık alan da kül haline getirilmişti. O günkü kaynaklara göre kent ve
3
çevresinde 150 milyon lira zarar meydana gelmişti.
ONBİNLERİN KAÇIŞI VE SİMAV’IN KURTULUŞU
Yunan Eskişehir grubunun 15.Tümeni, Kütahya’nın işgalden kurtulduğu 30
Ağustos 1922 günü, Kentin güneyindeki Gelinkayası mevkiinde 3.Kolordu’nun
elinden kurtularak iki günden beri serseri mayın gibi Gediz’e doğru yol
almaktaydı. Bu Yunan tümeni, 1 Eylül 1922 günü Gediz’in boşaltıldığını
öğrenince, kuzeye yönelerek Simav’a doğru ilerlemeye başladı. Bu defa Süvari
Kolordusu’nu izleyen 6.Kolordu’nun 61.Tümeni, Yunan tümenini kovalamaya
4
başladı, ancak yetişemedi.
Yunan askerleri, 2 Eylül 1922 akşamı Yunuslar Köyü’nde konakladılar. 3
Eylül 1922 sabahı da İğdiş, Kayaköy, Çatak, yolunda ilerlerken, saat 08.00
sularında 61.Tümen’in süvarileri Yunan tümenine yetiştiler. Buradaki çatışma
saatlerce sürdü ve saat 15.00’te Yunanlılar Alınviran köyüne saptılar. Fakat
dağların arasında sıkışıp kaldıklarında anlayınca süratle geri dönüp Simav
yoluna çıkmak üzere Kestel, Dağyenice (Yeşilyayla) yoluna yöneldiler. Geceyi
1
Prof.Dr. Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadelede Eskişehir, s.152-153, Osmangazi
Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2002
2
Milli Mücadelede Eskişehir (Makale), http://www.eskisehir-bld.gov.tr
3
Kurtuluş Savaşında Eskişehir (Makale), http://www.eskisehir.gov.tr
4
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.109, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
246
Dağyenice Köyü’nde geçirdiler ve 4 Eylül 1922 günü Taşlık, Kalkan yolundan
ilerleyerek, öğleden sonra saat 14.00’te bitkin ve yorgun bir halde Simav’a
girmeden Gölköy, Ahmetli, Hisarbey istikametinden Demirci’ye doğru yola
1
koyuldular.
TURİST TÜMENİ BENZETMESİ: Kütahya, Gediz ve Simav’ı savunamadan ve savaşamadan, Demirci, Sındırgı, Soma, Bergama üzerinden Dikili Limanı’na ulaşan Yunan
15.Tümeni, 13 Eylül 1922 gecesi Yunan savaş gemilerine binerek Midilli Adası’na
kaçmıştır. Yunanlılar bu kaçmayı bir zafer saymışlar ve bu olayı “Yeni Onbinlerin
Dönüşü” adlı kitapta, bir övgü olarak yer vermişlerdir. A.Tufan Yazman’ın
“Dumlupınar’dan İzmir’e Esen Kasırga” adlı kitabında ise; “Onları takip eden Türk
Müfrezesi, ancak üçte bir oranında bir kuvvetle, kendisinden çok daha kalabalık ve
üstün silahlarla donatılmış Yunan tümenini, etkisiz bir hale getirerek, denize kadar
kovalamıştır.” diye yazar ve ekler. “Bu on bin kişilik tümene, Turist Tümeni adı
2
verilmeli.” der.
On bin Yunan askerine karşılık, Simav’da 3700 yaşlı, kadın ve çocuk bulunmaktaydı ve Yunanlılar kaçacakları yerde Simav’ın içine girselerdi felaket
olurdu. Yunan tümenini kovalayan 61.Tümen’in öncüleri aynı gün Dağyenice
Köyü’ne ulaştılar ve geceyi burada geçirdiler.
61.Tümen askerleri, 5 Eylül 1922 Salı günü sabahleyin Dağyenice’den,
Gökçeler’e ve oradan da Simav Leylekkürü Merası’na (Panayır Yeri) geldiler.
Simavlılar burada askerleri gözyaşları içinde karşıladılar. Albay Osman Arif Bey,
kısa bir konuşma yaptı. Askerlere ev ekmeği ve ayran ikram edildi. Böylece
3
Simav üçüncü kez Yunan işgalinden kurtulmuş oldu.
BİR AÇIK MEKTUP
85 yıl önce Simavlılar ile Türk Ordusu’nun buluştuğu Leylekkürü Mezrası,
Simavlıların öz malıdır. Buranın bir bölümü sanayi sitesi esnafına satılmış olup, kalan
kısmında da Geleneksel Simav Panayırı kurulmaktadır. Bence meranın Şehitler Bulvarı
cephesine bir Kurtuluş ve Şehitler Anıtı dikerek, Yunanın yaptığı eziyetleri canlı
tutmanın yanı sıra, adsız kahramanlarımızın ve şehitlerimizin devamlı yâd edilmesine
imkân tanıyacaktır.
Böyle bir teşebbüs için şimdiden Allah razı olsun derim. Saygılarımla.
26 Ağustos 2007
Alaattin Gürırmak
1
Simav Düşman İşgalinden Nasıl Kurtuldu (Makale), Alaattin Gürırmak,
www.simav.gov.tr
2
a.g.e.
3
a.g.e.
4
a.g.e.
247
4
YUNANLILARIN KÜTAHYA VE ESKİŞEHİR’DEN BURSA’YA
KAÇIŞI
Kütahya ve Eskişehir Yunan işgalinden kurtarıldıktan sonra, Türk kuvvetleri
Yunan Eskişehir grubunun peşine takıldı. Her ne kadar General Sumalis komutasındaki Yunan 3.Kolordusu çekilmekte ve Şükrü Naili Paşa komutasındaki
Türk 3.Kolordusu kovalamakta ise de, Yunanlılar Türklere nazaran daha
kalabalık ve daha kuvvetliydiler.
3 Eylül 1922 sabahı erken saatlerde İnönü bölgesinde başlayan ve gittikçe
şiddetini artıran bir taarruz sonunda, İnönü Kasabası, Kütahya’dan gelen Albay
Abdurrahman Nafiz (Gürman) Bey komutasındaki 1.Tümen’in eline geçti.
Yunanlılar Bursa’ya doğru çekilmelerini hızlandırdılar. Daha kuzeyde ise 4 Eylül
1922 günü Halit (Karsıalan) Paşa komutasındaki Kocaeli Grubu da, İznik ile
1
Gemlik arasındaki cepheye taarruz ederek Bursa’ya doğru ilerlemeye başladı.
Dağ Yöresi, cephe gerisinde olduğu için burada fazla Yunan kuvveti yoktu.
Yunanlılar yalnızca güvenlik için kuvvet bulunduruyorlardı. Kaymakam İbrahim
Ethem Bey komutasındaki Demirci Akıncıları yirmi gündür Yunanlılara aman
vermiyorlardı. Akıncılar da taarruza başladılar. 3 Eylül 1922 günü Sındırgı’yı, bir
gün sonra da Bigadiç’i kurtardılar ve Balıkesir’e doğru ilerlemeye başladılar. Üç
gün sonra 6 Eylül 1922 günü Akıncı müfrezeleriyle komutanları İbrahim Ethem
Bey Balıkesir’e girdiler. On beş gün sonra da Yakup Şevki Paşa komutasındaki
2.Ordu birlikleri Balıkesir’e gelince, İbrahim Ethem Bey, Akıncıları terhis etti ve
2
onlar da tarihteki şerefli yerlerini aldılar.
AKINCILARIN VEDASI: Demirci Akıncıları Balıkesir hükümet konağı önünde
toplandılar. Silahlarını, fişeklerini ve el bombalarını ordu ambarına bırakmışlardı. O
korkunç görünüşlü akıncılar yeniden sıradan köylüler olmuşlardı. Yakup Şevki Paşa ve
karargâhı bu veda töreninde bulunmak için konağın merdivenlerinde yerlerini aldılar.
İbrahim Ethem Bey kısa bir veda konuşması yaptı. “Akıncı kardeşlerim! İşimiz bitti.
Şimdi, verdiğimiz söz gereği, bir teşekkür bile beklemeden köyünüzün yolunu tutun
ve sabana yapışın. Siz savaşırken köyünüz yıkılmış, eviniz yağmalanmış, aileniz kayba
uğramış olabilir. Tevekkülle karşılayın. Daha acısı belki bazı hainleri zengin, hatta
mevki sahibi olmuş görebilirsiniz. Bir gün, hizmetinizi küçümseyenler bile çıkabilir.
Bütün bunları ölüme meydan okumuşların vakarı ile seyredin. Ancak vatanın
kurtuluşunda payı olanların duyabileceği o engin hazzı, hiçbir şeye değişmeyin. Çünkü
bu hazzı vatanın kurtuluşunda payı olanlardan başka hiç kimse duyamaz.” diye
3
konuşmasını sürdürdü ve sonra helalleşmek için akıncıların arasına karıştı.
1
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.203-204, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
İbrahim Ethem Akıncı (Makale), http://www.demirci.gov.tr
3
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.669-670, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
2
248
Yunanlılar Emet’ten iki ay önce çekilmişlerdi. Emet civarından ise 3 Eylül
1922 günü tamamen çekildiler. 4 Eylül 1922 günü Tavşanlı Yunan işgalinden
kurtuldu. Alabardalı Kabakçı Salih Efe, Topal Saadettin Efe, Canip Efe,
Derbentli Eyüp ve Nömen efeler Yunan askerlerini Bursa istikametinde
1
kovaladılar. 5 Eylül 1922 günü Domaniç kurtarıldı.
Akıncılar ve çeteler Yunanlılar için Dağ Yöresi’ni cehenneme çevirdiler.
Asker kurallara uyuyordu. Ama çeteler ve köylüler için kural, halka kötü
davranmış Yunan askerlerini yakalayıp, yok etmekti. Yunanlılarla işbirliği
yapanların büyük bölümü, Yunan askerleri ve göçen Rumlarla birlikte
2
kaçıyorlardı.
Çeteler 10 Eylül 1922 günü Bursa’ya girdiler. Yunanlılar kenti bir gün önce
boşaltmışlardı. Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3.Kolordu birlikleri 11 Eylül
1922 günü Bursa’ya ulaştılar. Bursa’da birleşen askerlerle çeteler Mudanya’ya
3
kadar Yunanlıları takip ettiler.
Mudanya’da gemilere binecek kadar zamanı olan Yunanlılar kaçabildiler.
Kocaeli Grubu da Gemlik üzerinden Mudanya’ya yetişti. Mudanya kıskaç içine
alınınca Yunanlılar daha batıya Bandırma’ya kaçtılar. 17/18 Eylül 1922 gecesi
4
son Yunan askerleri de Erdek’ten gemilere binerek Anadolu’yu terk ettiler.
SÜVARİLERİN VE PİYADELERİN İZMİR’E DOĞRU BÜYÜK
YARIŞI
Uşak’ı terk eden Franko grubu, Takmak-Eşme-Elvanlar hattında tutunmaya
çalıştı. 1.Ordu tümenleri de Yunan kuvvetlerini hızla takip ediyordu. 3 Eylül 1922
günü Franko kuvvetleri bu hattan da atıldı ve Yunanlılar Alaşehir’e doğru
çekilmeye başladılar. Franko grubunu yakalamak mümkün olmuyordu.
Durumun endişe verici olduğunu bilen General Franko, çemberden kurtulmak
için emir üstüne emir veriyordu. Kısa bir duraksama bile onları felakete
sürükleyebilirdi. Çekilirken de köyleri ve kentleri yakıp yıkmaktan geri
5
durmuyorlardı.
4 Eylül 1922 akşamı Franko kuvvetleri Alaşehir önlerinde kuşatılmışlardı.
General Franko Türk birliklerine gönderilen bir telgraftan durumu öğrenince, ara
vermeksizin batıya doğru çekilmeye devam kararı verdi ve tekrar çemberden
kurtuldu. 5 Eylül 1922 günü Yunan çekilmesi daha da hızlandı ama bir o kadar
1
Recep Aydoğdu, Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesi’ne Bağlı Bir Bölüm Köy ve
Beldelerin Tarihi (Makale), http://www.recepaydogdu.com/index.html
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.657, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
3
Kabakçı Salih Efe (Makale), http://site.mynet.com/kabakcisalihefe/Kabakçı/index.htm
4
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.249-252, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
5
Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, s.117-122, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
2
249
da karmakarışık bir durum aldı. Yunan askerlerinin moralleri iyice bozuldu, bazı
birlikler de dağılmaya başladı.
BİR RAPOR
KÜÇÜKASYA ORDUSU BAŞKOMUTANLIĞINA
Komutanımız General Franko, birlikleri ile sağlıklı bir haberleşme sağlayamıyor ve
karargâhı dağılmış durumdadır. Benim tümenin karargâhında da iki subay kalmıştır.
Tümenimi komuta edecek durumda değilim. Uzun yürüyüşler ve yorgunluk, durumu
bozguna çevirdi. Askerler tekrar savaşmak güç ve cesaretini kaybetmiş durumdalar.
Savaşın sona ermesini istiyorlar. İzmir’e doğru sürekli çekiliş, askerlerin moralini her
gün biraz daha sarsıyor. Düşünceme göre hiç vakit geçirmeksizin önemli bir karar
almak zorunluluğu vardır.
Durumu bilgilerinize arz ederim.
5 Eylül 1922 / Salihli
Gonatas
1
2.Tümen Komutanı
Artık İzmir Yunanlılar tarafından boşaltılmaya başlamıştı. Türk piyadeleri
Alaşehir’e girdi. Alaşehir de diğer kasabalar gibi yakılmış, yıkılmıştı. Hızla kaçan
Yunan kuvvetleri ile Türk Ordusu arasındaki açıklık daha da arttı. Yunanlılar
ağırlıklarını, cephanelerini terk ediyorlar, tren ve taşıtlarla daha hızlı
kaçıyorlardı.
6 Eylül 1922 günü de İzmir doğrultusunda nefes nefese bir kaçma ve
kovalamaca devam etti. Franko kuvvetleri Salihli’yi de terk ederek Turgutlu’ya
çekildi. 7.Eylül 1922 günü Türk Süvari Kolordusu Manisa’nın kuzeyine ulaştı.
Gene Franko kuvvetleri Turgutlu’da kuşatılmak üzereydiler. Franko bunun
üzerine Turgutlu’yu da terk etme kararı verdi.
8 Eylül günü Türk piyade tümenleri Turgutlu’ya doğru ilerlerken, süvariler de
Manisa’ya doğru at koşturuyorlardı. Fahrettin Paşa komutasındaki Süvari
Kolordusu saat 10.00’da Manisa’ya girdi. Yunanlılar kentten ayrılmışlardı.
Manisa tamamen yakılmış ve dağlara kaçamayan Türkler öldürülmüştü.
8/9 Eylül 1922 gecesi süvariler Manisa’dan, piyadeler de Turgutlu’dan
İzmir’e doğru yarışa başladılar. 9 Eylül 1922 sabahı süvariler Karşıyaka ve
Bornova üzerinden, piyadeler de Nif (Kemalpaşa) üzerinden İzmir’e girdiler.
Franko kuvvetleri gece boyunca hiç durmadan çekilmeyi sürdürdü. İzmir’e
girmeden Balçova üzerinden Çeşme Limanı’na ve oradan da gemilerle Sakız
1
İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.211, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
250
Adası’na kaçtılar. Böylece Türk Ordusu, Başkomutanları Mustafa Kemal
1
Paşa’nın gösterdiği hedefe, yani Akdeniz’e (Ege Denizi) ulaştı.
BİR BİLDİRİ
BÜYÜK VE ASİL TÜRK MİLLETİ
Ordularımız 9 Eylül 1922 günü İzmir’imizi ve yine 9 Eylül 1922 akşamı Bursa’mızı
kurtardılar. Akdeniz askerlerimizin zafer teraneleriyle dalgalanıyor. Asya
İmparatorluğuna yeltenen küstah bir düşmanın muharebe meydanlarına gelmek
cesaretinde bulunan ordu komutanları ile komuta heyetleri günlerden beri Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin harp esiri bulunuyorlar. General Trikopis birçok
gece ve gündüz ümitsizce savaştıktan ve her kurtuluş çaresini denedikten sonra
emrindeki generaller, kurmayları ve komuta ettiği ordunun elinde kalabilen askerleri
ile teslim oldu. Batı fabrikalarının çelik zırhlarıyla kaplanan görkemli Yunan orduları,
artık Anadolu dağlarında subayları tarafından terk edilmiş zavallı sürüler,
cinayetlerinden dehşete düşerek kudurmuş kitleler ve ağaç diplerinde kalmış
dermansız yaralılardan ibaret kaldı. Düşman ordularının harp gereçlerinin hemen
hemen üçte ikisi topraklarımızdadır. Düşmanın esirlerden başka, asker kaybının yüz
binden fazla olduğunu tahmin edilmektedir. Fakat müjde ederim ki bizim insan
kaybımızın dörtte üçü hafif yaralı olmak üzere on bin kişidir. Büyük Türk Milleti;
Ordularımızın yetenek ve kudreti düşmanlarımıza dehşet, dostlarımıza güven
verecek durumdadır. Millet orduları on dört gün zarfında büyük bir düşman ordusunu
imha ettiler. Dört yüz kilometrelik aralıksız bir takip yaptılar. Anadolu’daki bütün
işgal altındaki topraklarımızı ele geçirdiler. Bu büyük zafer yalnız senin eserindir.
Büyük ve asil Türk Milleti! Anadolu’nun kurtuluş zaferini kutlarken, İzmir’den,
Akdeniz ufuklarından ordularının selamını da gönderiyorum.
İzmir, 10 Eylül 1922
Mustafa Kemal
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
2
Başkomutan
1
2
a.g.e, s.209-233
Mubahat Erdoğan, Milli Mücadelede Kütahya ve Çevresindeki Savaşlar (Dumlupınar
Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), s.176-177, http://www.belgeler.com, Kütahya, 2006
251
SONSÖZ
Fransız Devrimi ile ortaya çıkan milliyetçilik akımı, etkilerini Yunan
Yarımadası’nda da gösterdi ve Büyük Zafer’den bir yüzyıl önce, 1822 yılında
Yunan İsyanı başladı. Bu isyan sırasında Mora Yarımadası ve Girit Adası’nda
binlerce Türk, ya öldürüldü ya da Anadolu’ya göç ettirildi. Bu olaylar Anadolu
Rumları için bir kırılma noktasıydı. Batı Anadolu’ya getirilen Türk göçmenler,
başlarına gelen olayları anlattıkça, Türkler ile Rumlar arasında giderek soğukluk
ve husumet artıyordu. Ayrıca Yunanistan’a eğitime giden Rum gençleri,
eğitimlerinden sonra birer fanatik Yunan milliyetçisi olarak Anadolu’ya
dönüyorlardı.
Yunanlılar, kurdukları devletin sınırları dışında Anadolu’da bulunan ve
soydaş olarak gördükleri Ortodoks Rum Azınlığı, üzerinde yasadığı topraklarla
birlikte Yunanistan’a katılması fikrinden hareket ederek, aralıksız bir şekilde
çaba sarf etmişlerdi. Birinci Dünya Savaşı’na kadar bir fikir olarak sürdürülen bu
cereyan, savaş stratejisi içinde yine Osmanlı’ya karşı savaşan Avrupa
devletlerinin Yunanistan’ı alet etmek istedikleri bir politikaya dönüşerek,
Anadolu’da Hellenizm’i canlandırmasına ve daha sonra da Yunanlıların da
kabul etmek zorunda kalacakları bir Küçük Asya Seferi ne yol açmıştı. Bu
yöreleri işgal edenlerin amacı, bölgenin demografik, sosyal, kültürel ve
ekonomik yapısını değiştirerek, burayı her yönden Yunanistan’ın bir parçası
haline getirmekti. Bu bölgedeki Türkleri göçe zorlamak, Yunanistan ve
adalardan getirilen göçmenleri buralara yerleştirmek, okullar açmak, Türk
lirasının yerine drahmiyi geçerli kılmak, Türklerin daha önce kurmuş oldukları
dernek ve kurumları işlemez bir hale getirmek, bu ilhak politikasının belli başlı
1
uygulamaları olarak görülmekteydi. Ama olmadı.
Yüz yıl önce Moralı ve Giritli Türklerin başına gelenler, 1922 yılında
Kütahyalı, Eskişehirli, Afyonkarahisarlı ve tüm Egeli Rumların başına geldi.
Asırlardır Anadolu’da birlikte yaşayan iki ulus için ayrılık vakti geldi. Artık sadık
Osmanlı vatandaşı Rum azınlık mensubu olmak ta önemli değildi. Sonuçta Rum
değiller miydi, isteseler bile kalamazlardı Anadolu’da. Yunanca bilmeyen,
Anadolu’nun coğrafi koşullarına alışkın, Türklerle birlikte yaşayan Egeli Rumlar,
bilmedikleri yabancı bir diyara, Yunanistan’a yerleşmek için yollara döküldüler.
Bazıları durumun önemini pek kavrayamamışlardı. Yeniden döneriz ümidi ile
evini kilitleyip, anahtarını Türk komşusuna bırakanlar vardı. Nasıl olsa iki tarafın
devlet adamları anlaşırlar da biz tekrar evlerimize döneriz diye ümit edenler de
vardı. Ama Mora ve Girit’ten ayrılarak Anadolu’ya göç eden Türkler, yüz yıl
geçtiği halde geri dönememişlerdi. Egeli Rumların da geri dönmeleri bir hayaldi.
Çünkü emperyalist Avrupa bir kumar oynamış ve kaybetmişti. Artık hiçbir şey
eskisi gibi olamazdı.
1
Mubahat Erdoğan, Milli Mücadelede Kütahya ve Çevresindeki Savaşlar (Dumlupınar
Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), s.25, http://www.belgeler.com, Kütahya, 2006
252
Haritada bir nokta şeklinde gösterilen Kütahya İl Merkezi’nin üzerine
pergelin bir ayağını koyarak, yüz elli kilometre yarıçapında çizdiğimiz dairenin
içinde, bir FELAKET yaşandı ve aynı zamanda bir de ZAFER kazanıldı.
Tarih yazılmaya devam ediyordu. Mudanya Ateşkes Anlaşması ve Lozan
Barış Antlaşması imzalandı. Mustafa Kemal Paşa Atatürk soyadını aldı ve
Cumhurbaşkanı oldu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Devrimlerle birlikte
çağdaşlaşma gerçekleşti. Tarihte bir ilk yaşandı. Halkının büyük çoğunluğu
Müslüman olan ve emperyalist Avrupa’ya rağmen bağımsız, demokrat, laik bir
devlet kuruldu. Bu, Dünya’daki mazlum milletlere bir örnek oluşturdu. Tarih
günümüzde de bu çizgide yazılmaya devam etti ve etmektedir.
Eskişehir, 15 Aralık 2013
Cengiz ÇETİNTAŞ
253
KAYNAKLAR
KİTAPLAR
Atatürk Mustafa Kemal, Nutuk, Bil Yayıncılık, Ankara,1993
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, http://www.atam.
gov.tr
Abalıoğlu Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
Adıvar Halide Edip, Türkün Ateşle İmtihanı, Atlas Kitapevi, İstanbul, 1985
Akıncı İbrahim Ethem, Demirci Akıncıları, TTK Yayınları, Ankara, 1978
Albek Suzan, Dorylaion'dan Eskişehir'e, Anadolu Üniversitesi Eğitim Sağlık ve Bilimsel
Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayını, Eskişehir, 1991
Altay Fahrettin, On Yıl Savaş, 1919-1922 ve Sonrası, İnsel Yayınları, İstanbul, 1970
Apak Rahmi, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990
Arıkoğlu Damar (Zamir), Hatıralarım, Tan Gazetesi Yayınları, İstanbul, 1961
Artuç İbrahim, Büyük Dönemeç Sakarya Meydan Muharebesi, Kastaş Yayınevi, İstanbul,
1985
Artuç İbrahim, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2002
Atay Falih Rıfkı, Çankaya, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2004
Ateş Toktamış, Türk Devrim Tarihi, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2000
Avcıoğlu Doğan, Milli Kurtuluş Tarihi, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1998
Aydemir Şevket Süreyya, Tek Adam, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2005
Aykut Fahri, İstiklal Savaşı’nda Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri, Genelkurmay
ATASE Yayınları, Ankara, 2006
Belen Fahri, Büyük Türk Zaferi, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999
Beşli F.Ferihan, Bu Topraklar İçin, Güldikeni Yayınları, Ankara, 2005
Bozdağ İsmet, Bilinmeyen Atatürk, Truva Yayınları, İstanbul, 2005
Çalışlar İzzettin, Gediz Kütahya ve İkinci İnönü Muharebelerinde 61.Tümen,
Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006
Erdoğan Mubahat, Milli Mücadelede Kütahya ve Çevresindeki Savaşlar (Dumlupınar
Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), http://www.belgeler.com, Kütahya, 2006
Erendil Muzaffer, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri, Genelkurmay ATESE Yayınları,
Ankara, 1980
254
Görgülü İsmet, Büyük Taarruz, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992
Güner Hamza, Tarihte Kütahya, Vilayet Matbaası, Kütahya, 1961
Eroğlu Prof Dr. Hamza, Türk İnkılâp Tarihi, Devlet Kitapları, İstanbul, 1982
Kıvırcık Emir, Cepheye Giden Yol, GOA Yayınları, İstanbul, 2008
Kindross Lord, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Sander Yayınları, İstanbul, 1974
Kutay Cemal, Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya, Özgür Yayınları, İstanbul, 2004
Önder Mehmet, Atatürk’ün Yurt Gezileri, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1975
Özakman Turgut, Şu Çılgın Türkler, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005
Özalp Kazım, Milli Mücadele 1919-1922, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1998
Palazoğlu A.Bekir, Başöğretmen Atatürk, Milli Eğitim Yayınları, Ankara, 1991
Par Arif Hikmet, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Sözlük, Serhat Yayınları, İstanbul, 1990
Sarıhan Zeki, Çerkez Ethem’in İhaneti, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998
Sarıhan Zeki, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1996
Sarıkoyuncu Prof.Dr. Ali, Milli Mücadelede Eskişehir, Osmangazi Üniversitesi Yayınları,
Eskişehir, 2002
Selek Sabahattin, Anadolu İhtilali, Kastaş Yayınları, İstanbul, 2004
Selek Sabahattin, Milli Mücadele, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2002
Sezengöz Sevinç, Sevinç Sezengöz, Milli Mücadelede Döneminde Kütahya ve Birinci
Meclis’te Kütahya Milletvekilleri, Siyasi Görüşleri ve Hizmetleri (Dumlupınar
Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi), http://www. belgeler.com, Kütahya, 2006
Sotiriyu Dido, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, Sander Yayınları, İstanbul, 1970
Şimşir Bilal N. İngiliz Belgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e (1921-1922), Bilgi Yayınevi,
İstanbul, 1989
Şişman Adnan, Milli Mücadele’de Afyon ve Uşak’ın Kurtuluşu, T.B.M.M. Kültür, Sanat ve
Yayın Kurulu Yayınları, Afyon, 1996
Uzunçarşılı İsmail Hakkı, Kütahya Şehri, Maarif Vekâleti, İstanbul, 1932
Yazman M.Şevki, Anadolu’nun İşgali, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006
Yeşil Mustafa, Kütahya İlinin Kısa Tarihi, Ebüzziya Matbaası, İstanbul, 1937
30 Ağustos Hatıraları, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 2000
Ana Britannica, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1989
255
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı,
http://www.atam.gov.tr
Osmanlıca Sözlük, http://www.osmanlicaturkce.com
TBMM 1.Dönem Gizli Celse Zabıtları, http://www.tbmm.gov.tr
TBMM 1.Dönem Zabıt Cerideleri, http://www.tbmm.gov.tr
Yurt Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1975
MAKALELER
Aydoğdu Recep, Bursa’ya Komşu Kütahya İli Tavşanlı İlçesi’ne Bağlı Bir Bölüm Köy ve
Beldelerin Tarihi, http://www.recepaydogdu.com/
Ayışığı Prof Dr. Metin, Kuva-yı Milliye ve Dursunbey (Sempozyum Sunumu),
http://w3.balikesir.edu.tr/~metinay/dursunbey.htm
Çetinerler Ercan, Kurtuluş Savaşı Hava Harekâtı, http://www.tayyareci.com.mht
Dinçel Ömer Faruk, Kabakçı Salih Efe, http://omerfarukdincel.com/
Dinçel Ömer Faruk, Kabakçı Salih Efe'nin Faaliyetleri, http://doganlar-koyu/
Dinçel Ömer Faruk, Tavşanlı Tarihi, http://omerfarukdincel.googlepages.com
Gürırmak Alaattin, Simav Düşman İşgalinden Nasıl kurtuldu, http://www.simav.gov.tr
Müderrisoğlu Alptekin, İyonya Devleti, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı 27
http://www.atam.gov.tr
Özçelik Dr. Ayfer, Gediz Taarruzu, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı:21,
http://www.atam.gov.tr
Özkök Ertuğrul, Bir Bit’li Muhacir Hikâyesi, Hürriyet Gazetesi, 18.05.2003
Gazi Emet’te Milli Mücadele, http://www.emet.gov.tr
İbrahim Ethem Akıncı, http://www.demirci.gov.tr
Kurtuluş Savaşında Eskişehir, http://www.eskisehir.gov.tr
Milli Mücadelede Eskişehir, http://www.eskisehir-bld.gov.tr
Milli Mücadelede Uşak, http://www.tarihportali.net/
Zafertepe Çalköy'ün Tarihteki Yeri ve Önemi, http://zafertepe43.com
256
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ................................................................................................................ 2
1. BÖLÜM: KURTULUŞ SAVAŞI BAŞLARKEN ............................................... 5
GENEL DURUM .................................................................................................. 5
KÜTAHYA SİVAS KONGRESİ KARARLARINI DESTEKLİYOR ......................... 6
İŞGAL ASKERLERİ ............................................................................................. 8
MÜDAFAA-İ HUKUK ŞUBESİ AÇILIYOR ........................................................... 9
İLK KÜTAHYA MİLLETVEKİLLERİ .................................................................... 11
2. BÖLÜM: ÇETECİLİK DÖNEMİ ..................................................................... 17
ÇERKEZ ETEM KÜTAHYA’ DA ........................................................................ 17
KÜTAHYA MİLLİ ALAYI ..................................................................................... 21
SİMAV, DEMİRCİ SAVAŞI ................................................................................ 24
MUSTAFA KEMEL PAŞA KÜTAHYA’ DA ......................................................... 26
MİLLİ ALAY CEPHE YOLUNDA ........................................................................ 28
MİLLİ ALAY’IN SONU ........................................................................................ 31
SİMAV, DEMİRCİ SAVAŞI’NIN SONUÇLARI ................................................... 32
SİMAV, GEDİZ VE UŞAK’IN İŞGALİ ................................................................. 34
ALAYUNT TOPLANTISI .................................................................................... 35
GEDİZ SAVAŞI .................................................................................................. 38
GEDİZ SAVAŞI’NIN SONUÇLARI ..................................................................... 43
3. BÖLÜM: KUVA-YI SEYYARE’ NİN İSYANI ................................................. 47
ALBAY İSMET BEY (İnönü) ESKİŞEHİR’DE .................................................... 47
KUVA-YI SEYYARE’NİN BÜTÇESİ ................................................................... 50
SİMAV BÖLGE KOMUTANLIĞI SORUNU ........................................................ 51
ANLAŞMAZLIK TIRMANIYOR .......................................................................... 53
HARP RAPORLARI KRİZİ ................................................................................. 56
MUSTAFA KEMAL PAŞA VE ÇERKEZ ETHEM ESKİŞEHİR’DE .................... 58
ÇERKEZ ETHEM KÜTAHYA YOLUNDA .......................................................... 59
ESKİŞEHİR TOPLANTISI .................................................................................. 62
KAZIM VE REŞİT BEYLER KÜTAHYA’DA ....................................................... 64
ANKARA’DA UZLAŞMA ÇABALARI ................................................................. 69
KADI AHMET ASIM EFENDİ OLAYI ................................................................. 70
ALTINTAŞ’TA YUNAN CASUSU OLAYI ........................................................... 74
FIRTINA ÖNCESİ DURGUNLUK ...................................................................... 76
MİLLETVEKİLLERİNİN ANKARA TOPLANTISI ................................................ 79
NASİHAT HEYETİ KÜTAHYA’DA ..................................................................... 83
EMET ‘TEN HAYVAN SÜRÜLERİ TOPLANIYOR ............................................ 85
NASİHAT HEYETİ GÖRÜŞMELERE BAŞLIYOR ............................................. 86
BAKANLAR KURULU TOPLANIYOR ................................................................ 88
NASİHAT HEYETİ TUTUKLANDI MI? ............................................................... 90
257
ÇERKEZ ETHEM’İN TBMM’NE ÇEKTİĞİ TELGRAF ........................................ 92
4: BÖLÜM: ÇETECİLİĞİN SONU ..................................................................... 93
KUVA-YI SEYYARE’NİN GÜCÜ ........................................................................ 93
DÜZENLİ ORDU BİRLİKLERİ KÜTAHYA’DA.................................................... 94
T.B.M.M.’DE KUVA-YI SEYYARE İLE İLGİLİ GİZLİ OTURUM ......................... 95
İSMET (İnönü) BEY’İN BİLDİRİLERİ ................................................................. 98
İSMET (İnönü) BEY’İN, ÇERKEZ ETHEM İLE SON HABERLEŞMESİ ............ 99
ÇERKEZ ETHEM’İN İSTANBUL’A ÇEKTİĞİ TELGRAF ................................. 103
DÜZENLİ ORDU BİRLİKLERİ GEDİZ YOLUNDA ........................................... 104
KUVA-YI SEYYARE GEDİZ’DEN AYRILIYOR ................................................ 105
BİRİNCİ İNÖNÜ SAVAŞI BAŞLIYOR .............................................................. 106
61.TÜMEN KÜTAHYA’YA ÇEKİLİYOR ........................................................... 108
ORDU İKİ ATEŞ ARASINDA, 61.TÜMEN KÜTAHYA’DA ............................... 109
BİRİNCİ İNÖNÜ ZAFERİ, KÜTAHYA’DA TEHLİKE ........................................ 111
KUVA-YI SEYYARE DAĞILARAK BATIYA ÇEKİLİYOR ................................. 114
ÇERKEZ ETHEM YUNANLILARA SIĞINIYOR ............................................... 118
KUVA-YI MİLLİYE TARİHTEKİ ŞEREFLİ YERİNİ ALIYOR ............................ 121
5. BÖLÜM: YUNAN ORDUSU’ NUN İLERLEYİŞİ ......................................... 122
İKİNCİ İNÖNÜ SAVAŞI’NDAN ÖNCEKİ DURUM ........................................... 122
YUNAN TAARRUZU BAŞLIYOR ..................................................................... 124
İNÖNÜ’DE İKİNCİ ZAFER ............................................................................... 125
ASLIHANLAR SAVAŞI..................................................................................... 129
6. BÖLÜM: KÜTAHYA, ESKİŞEHİR SAVAŞI ................................................ 131
YUNAN ORDUSU’NDA STRATEJİ DEĞİŞİKLİĞİ ........................................... 131
TÜRK ORDUSU’NUN DURUMU ..................................................................... 134
YUNAN ORDUSU TAARRUZA BAŞLIYOR .................................................... 137
TAVŞANLI’NIN İŞGALİ .................................................................................... 139
GEDİZ’IN ÜÇÜNCÜ KEZ İŞGALİ .................................................................... 141
ALTINTAŞ’IN İŞGALİ ....................................................................................... 142
KÜTAHYA’YA DOĞRU ÇEMBER DARALIYOR ............................................. 143
YUMRUÇAL-NASUHÇAL MUHAREBESİ ....................................................... 145
GERİ ÇEKİLME BAŞLIYOR ............................................................................ 147
YUNAN ASKERLERİ KÜTAHYA KENTİ’NDE ................................................. 151
SİMAV’IN İŞGALİ VE EMET’İN DURUMU ...................................................... 153
TÜRK ORDUSU ESKİŞEHİR’İN DOĞUSUNA ÇEKİLİYOR............................ 153
7. BÖLÜM: YUNAN İŞGALİ ............................................................................ 156
KÜTAHYA’DA İŞGAL GÜNLERİ ..................................................................... 156
YUNAN KRALI KONSTANTİN KÜTAHYA’DA ................................................. 157
İŞGAL ALTINDA İLK BAYRAM ....................................................................... 163
SAKARYA’DAN GERİSİN GERİYE ................................................................. 164
CEPHE GERİSİNDE DAĞ YÖRESİ VE DEMİRCİ AKINCILARI ..................... 167
AĞAÇHİSAR BASKINI..................................................................................... 169
258
1921–1922 KIŞI ÇOK SERT GEÇTİ................................................................ 170
GECİKEN EMET İŞGALİ ................................................................................. 171
DEĞİRMİSAZ OLAYI VE EMET HÜKÜMET KONAĞI’NIN YAKILMASI ......... 172
CEVİZDERESİ DESTANI ................................................................................ 173
YUNANLILAR GAZİ EMET VE KÖYLERİNDEN İNTİKAM ALIYOR ............... 175
TAVŞANLI YUNAN İŞGAL KOMUTANININ ÖLDÜRÜLMESİ ......................... 176
DERBENT, YENİKÖY, EŞEN VE ALABARDA KÖYLERİNİN YAKILMASI....... 177
CEPHENİN İKİ TARAFINDAKİ SESSİZLİK ..................................................... 177
8. BÖLÜM: KOCATEPE’DEN DUMLUPINAR’A ............................................ 178
TAARRUZ ÖNCESİ ORDULARIN DURUMU .................................................. 178
YUNAN BAŞKOMUTANI HACIANESTİ CEPHEDE ........................................ 180
SÖZDE İYONYA DEVLETİ .............................................................................. 181
TAARRUZ PLANI: SAD ................................................................................... 183
UZUN VE ZORLU YÜRÜYÜŞLER GİZLİLİK İÇİNDE BAŞLIYOR .................. 185
AKINCILAR VE EFELER DE HAZIRLIK EMRİNİ ALIYORLAR ....................... 186
BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL PAŞA CEPHEDE ................................... 187
BÜYÜK TAARRUZA ALTI SAAT KALA ........................................................... 188
SÜVARİ KOLORDUSU AHIR DAĞI’ NI AŞIYOR ............................................ 190
26 AGUSTOS SABAHA KARŞI, BÜYÜK TAARRUZ BAŞLIYOR ................... 191
İKİNCİ ORDU GÖSTERİ TAARRUZUNA BAŞLIYOR ..................................... 192
SÜVARİLER CEPHE GERİSİNE AKIYOR ...................................................... 193
YUNAN KARARGÂHLARINDAKİ TUTARSIZLIKLAR ..................................... 194
YUNAN CEPHESİ YARILIYOR ....................................................................... 196
AFYONKARAHİSAR İKİNCİ DEFA YUNAN İŞGALİNDEN KURTULUYOR ... 199
SÜVARİLER NEREDELER VE NE YAPIYORLAR? ....................................... 200
YUNAN BAŞKOMUTANI’NIN UYGULANAMAYAN TAARRUZ EMRİ ............ 201
DUMLUPINAR’A DOĞRU ZORLU BİR YARIŞ ............................................... 204
SÜVARİLERİN ZOR GÜNÜ ............................................................................. 207
DERBENTLİLERİN İNTİKAMI ......................................................................... 208
İKİNCİ ORDU GEÇ KALIYOR ......................................................................... 209
BAŞKOMUTAN VE KOMUTANLAR AFYONKARAHİSAR’DA........................ 210
KARAR DOĞRU, UYGULAMA YANLIŞ .......................................................... 211
TÜRK ZAFERİNE VE YUNAN FELAKETİNE BİR GÜN KALA ....................... 212
SÜVARİLER BİR ORADA, BİR BURADA ........................................................ 213
YUNAN KÜÇÜKASYA ORDUSU ÜÇ PARÇA ................................................. 215
KÜTAHYA RUMLARI GÖÇE HAZIRLANIYOR ............................................... 216
9. BÖLÜM: BÜYÜK ZAFER ............................................................................ 217
MUSTAFA KEMAL PAŞA ÇALKÖY ZAFERTEPE’DE .................................... 217
FEVZİ PAŞA ALTINTAŞ’TA ............................................................................ 220
KÜTAHYA’NIN KURTULUŞU .......................................................................... 221
BAŞKOMUTAN MEYDAN SAVAŞI ................................................................. 223
GELİNKAYASI HAREKÂTI .............................................................................. 227
ÇALKÖY’ DE KAĞNI BAŞINDAKİ GÖRÜŞME ............................................... 228
259
İZMİR’E DOĞRU BÜYÜK YARIŞ .................................................................... 232
SÜVARİLER TRİKOPİS’İ KOVALIYOR VE GEDİZ KURTULUYOR ............... 235
HAMİDİYEHANI (Abide Köyü) VE OYSU KÖYÜ BASKINLARI ...................... 236
KAPLANGI MUHAREBESİ .............................................................................. 237
UŞAK’IN KURTULUŞU .................................................................................... 238
ESİR BAŞKOMUTAN TRİKOPİS .................................................................... 240
ESKİŞEHİR’İN KURTULUŞU .......................................................................... 245
ONBİNLERİN KAÇIŞI VE SİMAV’IN KURTULUŞU ........................................ 246
YUNANLILARIN KÜTAHYA VE ESKİŞEHİR’DEN BURSA’YA KAÇIŞI .......... 248
SÜVARİLERİN VE PİYADELERİN İZMİR’E DOĞRU BÜYÜK YARIŞI ........... 249
SONSÖZ .......................................................................................................... 252
KAYNAKLAR .................................................................................................. 254
260
http://www.cengizcetintas.com/index.html
261

Benzer belgeler