antandros antik kenti kazıları

Transkript

antandros antik kenti kazıları
Antandros nekropolisinden bir lahit mezar.
ANTANDROS'UN KONUMU
Kaletaşı Tepesi
Antandros, İda Dağı’nın (Kaz Dağı) güney
eteklerinde, Edremit Körfezi’nin kuzey kıyısında, Balıkesir'in Edremit ilçesine bağlı Altınoluk mahallesinin 2.5 kilometre doğusunda yer alır. Mysia ve Aiolis’i Troas’a bağlayan
yolu kontrol eder konumda, denize dik olarak
uzanan Kaletaşı Tepesi’nin zirve ve batı yamaçlarına konumlanmıştır. Bugünkü İzmirÇanakkale asfaltı Antandros Antik Kenti'nin
üzerinden geçmektedir.
AENEAS DESTANI
Antandros birçok mitolojik konuya ev sahipliği yapan İda
Dağı'nın eteklerinde yer alan en önemli antik kentlerden birisidir. Antandros’un da önemli rol üstlendiği bu mitosların başında,
Roma İmparatorluğu'nun efsanevi kurucusu Aeneas'ın yolculuğuna Antandros'tan başladığı Vergilius'un Aeneas Destanı gelir.
Troia'nın düşmesiyle, ailesini ve klanını alarak gizlice İda Dağı'nı
aşan ve Antandros'a gelen ünlü komutan Aeneas, burada 20 gemilik bir filo inşa etmiş ve atalarının yurdunu aramak üzere yola
çıkmıştır. Sayısız Rönesans ressamının konu edindiği bu ünlü
destan, Avrupa kültürünün temelini oluşturan eserlerden biridir.
ANTANDROS NEKROPOLİSİ
700 yıl boyunca kesintisiz biçimde mezarlık
alanı olarak kullanılan Antandros nekropolisi,
bu özelliğiyle Batı Anadolu'daki antik dönem
mezarlıkları arasında yegâne örnektir. Doğrudan gömüden, yakarak gömmeye, lahitlerden
devasa pithoslara, çatı kiremiti mezarlardan
urnelere, Hellenistik dönemde popülerleşen
sunaklara kadar tüm ölü gömme geleneklerinin görülebileceği bir zaman laboratuvarıdır.
YAMAÇ EV
Antandros'un zenginliğini ve ihtişamını en
iyi gösteren yapısı olan Yamaç Ev, 1100 m2
kapalı alanı olan görkemli bir Roma villasıdır.
Çok iyi korunmuş durumda olan mozaikleri
ve duvar resimleri, 180 derece deniz manzaralı odaları, 33 metre uzunluğunda portikosu, alttan ısıtmalı hamamı ve kanalizasyon
sistemiyle, şu ana kadar kazılan Anadolu'daki
en iyi korunmuş Roma villarındandır. 2001
yılından bu yana kazısı devam etmektedir
ve her sene yeni sürprizlerle bilim dünyasına
katkıda bulunmaktadır.
Yamaç Ev Kışlık Yemek Salonu
ÜÇ GÜZELLER YARIŞMASI
Troia prensi Paris'in hakemliğinde gerçekleşen ve dünyanın ilk güzellik yarışması
olarak kabul edilen dünyaca ünlü mitos,
Antandros'un hemen üzerindeki Alexandria
Dağı'nda gerçekleşmiştir. Athena, Hera ve
Aphrodite arasında geçen güzellik yarışmasını, Paris'e dünyanın en güzel kadınını teklif eden Aphrodite kazanmıştır. Teklif edilen
ödül ise Troia'nın sonunu hazırlayacaktır.
ESERLER
Antandros Antik Kenti, özellikle nekropolisinden ele geçen buluntularıyla
çok önemli bir yere sahiptir. Kazılar sırasında çıkarılan eserler Bursa Arkeoloji Müzesi ve Balıkesir Kuvay-ı Milliye Müzesi'nde sergilenmektedir.
MÖ 4. yüzyıl Suru
ANTANDROS ANTİK KENTİ KAZILARI
Kısa zaman öncesine kadar yol, Kaletaşı'nı aşmak için kumsalın yanından geçiyordu.
Fotoğraflar 1911 yılında çekilmiştir.
ARAŞTIRMA
TARİHÇESİ
Antandros Antik Kenti’nin saptanmasına ilişkin araştırmalar, 1842 yılında Heinrich Kiepert’in, Avcılar Köyü camisinin duvarında Antandros
isminin (Αντανδρiων) geçtiği yazıtı keşfetmesiyle başlar. Kiepert, bu
yazıta dayanarak elinde bulunan 1:100.000 ölçekli haritaya Antandros
kentini lokalize etmeyi başarmıştır. Kiepert’in, 1888 yılında Fabricius
ile birlikte geri dönüşü sırasında Antandros isminin geçtiği ikinci bir
yazıtı ve üzerinde ANT harflerinin bulunduğu Antandros sikkelerini
görmesi, daha önceki saptamasının doğru olduğunu ortaya koymuştur.
Kiepert, Antandros olarak saptadığı Dervent Tepe’ye (bugünkü adı Kaletaşı Tepesi) Fabricius ile birlikte tırmanmış ve orada bir şehir yerleşmesini doğrulayacak miktarda mermer ve seramik parçası bulmuştur.
Bu arada Heinrich Schliemann, 1881 yılında aynı güzergahtan geçmiş
ve yalnızca Kiepert’in ilk bulduğu yazıtı görmekle kalmamış, aynı zamanda Dervent Tepe’de, eni ve boyunun 1000 metre olduğunu tahmin
ettiği, bir antik kentin varlığını da saptamıştır. Köylülerin bu antik şehirde birçok gümüş Antandros sikkesi bulması Schliemann’ın dikkatini
çekmiş ve Dervent isminin antik Antandros isminden geldiği yolunda
bir görüş ortaya atmıştır. Ancak şehri 1959 ve 1968 yıllarında iki kez
ziyaret eden J. M. Cook, Dervent isminin, Kiepert’in de fark ettiği gibi,
genellikle geçitler için kullanılan bir isim olduğunu belirleyerek, ismin
burada bir geçide işaret etmekte olduğuna dikkat çekmiştir. Cook, yapmış olduğu inceleme sonunda tepenin doğu yamacında herhangi bir
buluntunun olmadığı, asıl yerleşimin tepenin batı yamacında olması
gerektiğine değinmiştir.
Kiepert’ten sekiz yıl sonra Judeich, tepe üzerinde incelemeler yapmıştır.
Bu inceleme sonucunda şehri, aşağı ve yukarı kent olarak ikiye ayırmış
ve Antandros’u fazla büyük olmayan bir şehir olarak nitelendirmiştir.
1911 yılında şehri ziyaret eden Leaf, tepenin batı bölümünün sahibi olan
Altınoluklu zengin Türkler'e ait firmanın burada bir mezar açtığını ve
Heinrich Kiepert
(1818-1899)
8
buradan orijinalinde bir rahibenin onurlandırılması için dikilmiş, ama
sonradan ikinci kez kullanılmış olan bir heykel altlığının çıkarılmış
EDREMİT BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYINLARI
Antandros isminin geçtiği yazıt.
olduğunu saptamıştır. Buna dayanarak, şehrin nekropolisinin tepenin
batı yamacında, garnizonun ise tepenin zirvesinde, ticaret merkezi ve
limanların da tepenin doğusunda olduğuna kanaat getirmiştir.
Avcılar köyü camii duvarında bulunmuştur.
Antandros yerleşmesinin bulunduğu Kaletaşı Tepesi'nin batısında
uzanan sahil şeridinin imara açılması sonucunda 1989 yılında başlayan yapılaşma çalışmalarında, bazı mezarlara rastlanmış ve bunun sonucunda 1991 yılında Müze Kurtarma Kazıları başlatılmıştır. Yapılan
çalışmalar sonucunda bu alanın mö 7. yüzyıldan mö 2. yüzyıla kadar
nekropolis alanı olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Müze Kurtarma Kazıları aralıklarla devam etmiş 1995 yılından sonra kazı çalışmalarına
son verilmiştir.
2000 yılında Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü,
Klasik Arkeoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Gürcan
Polat başkanlığında bir ekip tarafından yüzey araştırması gerçekleştirilmiştir. Bu araştırma sonucunda Kaletaşı Tepesi’nde sur ile çevrili bir
yerleşimin varlığı saptanmıştır. Çam ağaçları ile kaplı olan tepe üzerinde yapılan incelemelerde elde edilen malzemelerden, bu yerleşmenin
mö geç 5. yüzyıldan başlayıp 4. yüzyıl boyunca kullanıldığı anlaşılmıştır. Tepenin batı yamacında yapılan yüzey araştırmasında elde edilen
veriler, bu alanın en azından mö 6. yüzyıldan başlayıp Bizans dönemini
de içeren uzun bir zaman dilimi boyunca iskan gördüğünü ortaya koymuştur. Tepenin batısından denize dökülmekte olan Karakazan (Kundakçınar) Deresi’nin batısında ve Kaletaşı Tepesi’nin doğu yamaçlarında yapılan araştırmalarda, yerleşmeye ait veriler elde edilememiştir.
2001-2006 yılları arasında Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü ve Balıkesir Müzesi'nin katılımıyla gerçekleşen kazılar,
2007 yılından bu yana Prof. Dr. Gürcan Polat başkanlığında devam etmektedir.
Antandros'ta bilimsel kazılar 2001 senesinde
Prof. Dr. Gürcan Polat öncülüğünde başlamıştır.
9
ANTANDROS ANTİK KENTİ KAZILARI
Kaz Dağı veya İda Dağı; güzelliği ve görkemiyle bugün olduğu gibi Antik Çağ insanlarını da etkilemiş olmalıydı. İşte bu
nedenledir ki, Antik Çağ mitoslarında
tanrıların mekânı olarak adı sıkça geçer.
Bu dağlar bazen tanrılara veya efsanevi
kişiliklere ev sahipliği yapar, bazen de çok
önemli olaylara. Antik Çağ insanı, tanrılarının Yunanistan’ın Olympos isimli
en yüksek dağında yaşadıklarına, nektar
içip ambrosia yediklerine inanırdı. Batı
Anadolu’da ise tanrılar için en uygun yer
ancak İda Dağı olabilirdi.
Aslında İda Dağı ününü, ünlü ozan
Homeros’a borçludur. Homeros’un İlyada
Destanı sayesinde, dünyanın en tanınan
dağlarından biri olmuştur. Antik Yunan
İda Dağı Yunan mitolojisinde “tanrıların mekanı” olarak geçer.
Çok sayıda mitosa ev sahipliği yapmıştır.
İDA DAĞI
MİTOSLARI
Mitolojisi'nde en ünlü mitosların pek çoğunda olaylar İda Dağı’nda geçer.
da smnn köken
İda kelimesi de mitoslarda farklı kişilikler olarak karşımıza çıkan bir
isimdir. Mitoslarda İdaios ve İdaia isimleri geçer. İdaia, “İda’dan gelen”
veya “İda’da yaşayan” anlamına gelir. Bu adı taşıyan iki kadın kahraman vardır. Bunlardan ilki bir Nymphe’dir (doğa perisi) ve bu Nymphe
ırmak tanrısı Skamandros’la birleşerek Teukros adında bir erkek çocuk
dünyaya getirir. Mitoslarda Teukros adında iki kahramanın adı geçer.
Burada önemli olan her iki kahramanın da Troia ile ilişkili olmasıdır.
İdaios isminde de pek çok kişilik vardır ve bu kişilerin tümü yine Troia
kraliyet ailesine aittir.
ankhses ve aphrodte
Troialı bir soylu olan Ankhises, Troia Savaşı'nın ardından Antandros’ta
gemilerini inşa ederek oradan denize açılan ve Roma’yı kurduğuna inanılan kahraman Aeneas’ın babasıdır. Tanrıça Aphrodite, İda Dağı yamaçlarında sürülerini otlatan Ankhises’i görür ve âşık olur. Ankhises
ile Aphrodite’nin birlikteliğinden Troia’lı kahraman Aeneas dünyaya
gelir. Homeros, “Dardanielilerin başında Aeneas var, Ankhises’in oğlu, tanAphrodisias Sebasteionu'nda yer alan
Aphrodite ve Ankhises Rölyefi
10
rısal Aphrodite doğurdu onu Ankhises’ten; bakmadı tanrıçalığına, birleşti
İda Dağı eteklerinde bir ölümlüyle” şeklinde bu hikâyeyi İlyada’da anlatır.
ANTANDROS ANTİK KENTİ KAZILARI
Aeneas ailesiyle birlikte Troia'dan kaçıyor.
Pompeo Batoni (1750)
AENEAS
DESTANI
mö 70-19 yılları arasında yaşamış olan Romalı yazar Publius Vergilius Maro tarafından yazılmış olan Aeneas Destanı, Troialı kahraman
Aeneas'ın efsanesini günümüze taşımıştır. Vergilius, yanmakta olan
Troia’dan, babası, oğlu ve savaştan sağ kurtulanlarla birlikte ayrılan
Aeneas’ın, Roma yakınlarına varıp yerleştikleri zamana kadar başlarından geçen olayları anlatır.
Aslında kitap, Aeneas’ın Troia’dan yola çıkışından yedi yıl sonra vardığı Kartaca’da Kraliçe Dido’ya başlarından geçenleri anlatmasıyla başlar.
Vergilius kaleme aldığı efsanede, Troia’nın düşmesini sağlayan tahta
atın içeri alınması, Laokoon’un öldürülmesi, babası Ankhises, oğlu Askanius ve Troia’nın kutsal heykeli Palladion’u alarak Antandros’a kaçması gibi, Homeros’un İlyada Destanı sonrasındaki olaylara yer verir.
Aeneas, Tanrılar tarafından kendisine verilen yeni bir Troia kurma görevi ile yanmakta olan Troia’yı terk etmeye ikna edilir. Ancak bu şekilde
Troia soyunu yeni kuracağı topraklarda yüzyıllar boyu devam ettirebilecektir. Troialı kahraman Aeneas annesi Aphrodite’nin koruması altında, omuzlarında babası Ankhises, elinden tuttuğu oğlu Askanius ile
12
ANTANDROS ANTİK KENTİ KAZILARI
Aeneas ve Dido
Pierre-Narcisse Guerin (1815)
üzere ikna eder. Bu fırtına onları Kartaca’ya atar. Hera’nın oyununa gelen Aphrodite, Kartaca kraliçesi olan Dido’yu Aeneas’a aşık eder. Hera,
kehanetin gerçekleşmemesi adına Aeneas’ı Kartaca’ya bağlamış ve mutlu bir yaşam sürmesini sağlamıştır. Ancak durumu fark eden Zeus, çok
kızar ve görevlendirdiği Hermes aracılığıyla, Troia soyunu devam ettirmek için kendisine verilen İtalya’da şehir kurma görevini hatırlatır
Aeneas’a. Dido’nun yalvarmalarına karşın, Aeneas Kartaca’dan ayrılır.
Bu ayrılığa dayanamayan Dido, Aeneas’ın kılıcıyla intihar eder. Yola çıktıklarında bir fırtına çıkar ve fırtına gemileri tekrar Drepanum’a atar.
Drapenum’a ikinci gelişlerine kadar yedi yaz geçmiştir.
Uzun ve zorlu bir yolculuğun ardından Aeneas ve beraberindekiler, denizden bir orman ve denize dökülen Tiber nehrini görürler ve karaya
çıkarlar. Vardıkları yer Latium, hükümdarı da Kral Latinus’dur. Oğlu
olmayan Latinus’un Lavinia adında bir kızı vardır. Latinus’a bildirilen
kehanete göre kızı yabancı bir damat ile evlenecek, büyük bir üne sahip olacaktır. Troialılar’ın gelişi ile Latinus kehaneti hatırlar ve Aeneas ile kızını evlendirmeye karar verir. Genç kızın taliplerinden biri de
kral Turnus’tur. Hera’nın çevirdiği oyunlar üzerine Latinus’un karısı,
Turnus’un yanına gider ve onu savaşa kışkırtır. Troialılarla Turnus arasında pek çok çatışma olur. Bu çatışmalar sırasında Aeneas kehanette bahsedilen dişi domuz ve otuz yavrusunu görür ve onları Tanrıça
Hera’ya kurban eder. Çatışmalardan bir sonuç alınamayınca Turnus
ve Aeneas teke tek düello yaparlar ve bu düelloda Turnus ölür. Aeneas
Lavinium kentini kurar. Aeneas’ın ölümü ardından Askanius, Latinler
üzerinde hüküm sürer. Lavinium’un kuruluşundan otuz yıl sonra Askanius, Aeneas’ın beyaz bir dişi domuz ve otuz yavrusunu kurban ettiği
yerde Alba Longa’yı kurar. Çok açık olmayan bazı anlatımlarda Aeneas
doğrudan doğruya Roma’nın kurucusu olarak gösterilirken, daha yay2011/2012 yıllarında Aeneas'ın İtalya'da ilk kez ayak bastığı
Castro ile Antandros ortaklığında kültürel diyaloğu arttırmayı
amaçlayan bir Avrupa Birliği projesi gerçekleştirilmiştir.
14
gın bir inanışa göre Roma, Aeneas soyundan gelen Romulus tarafından
kurulmuştur.
Yamaç Ev Apodyterium
(Hamamın soyunma odası)
ANTANDROS ANTİK KENTİ KAZILARI
Yamaç Ev'in kış aylarında yemek ve davet salonu olarak kullanılan odası.
Fotoğraflar: Firdevs Sayılan
YAMAÇ EV
Antandros kazı çalışmaları içerisindeki önemli sektörlerden birini
“Yamaç Ev” olarak da adlandırılan Roma villası oluşturmaktadır. 2001
yılında çalışmalara başlanan alanda; bugüne kadar 19 mekanı ortaya
çıkarılan villa, 1100 m2’lik bir alanı kaplamaktadır. Denize bakan bir
yamaç üzerine yerleştirilmiş olması nedeniyle klasik Roma peristilli
ev tipinden farklı olarak, “sıralı oda tipi” olarak adlandırılan bir mimari planda inşa edilmiştir. 32.90 metre uzunluğundaki portiko üzerine
yanyana dizilmiş altı odası evin ana mekanlarını oluşturmaktadır. Bunun haricinde latrina (tuvalet), mutfak, kripto-portiko, teras ve oldukça
görkemli bir hamam Yamaç Ev’i oluşturan diğer önemli mekanlardır.
Yamaç Ev özellikle taban mozaikleri ve duvar resimleriyle dikkat çekmektedir. Yamaçtaki eğimden dolayı teraslar üzerine oturtulan villanın portikosu ve yanyana dizilmiş altı odasından Oda 1 ve 4 oldukça iyi
korunmuş mozaik döşemeye sahipken, Oda 3’ün tabanı mermer kaplamadır. Oda 1’in duvarları stilize sütunlar arasına yerleştirilen tek figürlü panellerden oluşan freskolar ile dekore edilmiştir. Ayrıca hamamın
apodyterium (soyunma odası) olarak adlandırılan odasının tabanı tam
olarak korunmuş mozaik döşemeye, duvarları freskoya sahiptir.
16
ANTANDROS ANTİK KENTİ KAZILARI
Yazlık Triclinium ve opus sectile zemin döşemesi. Duvarlarda mermer kaplamaların izleri hala net biçimde
seçilebilmektedir.
sırasında ortaya çıkan çok sayıda harçlı mozaik parçası ise, evin bu bölümünde ikinci katın olduğuna işaret etmektedir. Ancak henüz, ikinci
kata çıkışı sağlayacak herhangi bir mimari unsura rastlanmamıştır.
Portikoda yer alan Oda 3 evin en görkemli odasıdır. Yazlık triclinium
(davet salonu) olarak kullanılan mekanın girişi iki Attik-İon sütunuyla
desteklenmiştir. Bunlardan birinin kaidesi yerinde korunmuştur. Üç
boşluktan girilen mekanın kapısı yoktur. Oda 1 ile aynı ölçülerde kare
ebatlı odanın tabanı tamamen opus sektile mermer döşemeyle kaplanKışlık Triclinium mozaiği köşe detayı
mıştır. Döşemenin büyük kısmı bugün de korunmuş durumdadır. Duvarların da tamamı mermer paneller ile kaplanmıştır; ancak günümüze
hiçbir panel kalmamıştır. Kazı sırasında odadan boşaltılan topraktan
da hiç mermer çıkmaması panellerin evin terkediliş evresinde sökülerek götürüldüğüne işaret etmektedir. Bugüne kalan mermerlerin harç
üzerinde bıraktıkları izlerdir.
Portikodaki mozaik döşemenin Oda 3’e tekabül eden kısmında diğer
kısımlardaki geometrik desenlerden farklı bir panel yapılmıştır. Girişin
önünde koşan bir panter figürü ve köşelerde kuş figürlerinin yer aldığı
panelin ana merkezindeki madalyon bölümü günümüze ulaşmamıştır.
Portiko üzerindeki bu farklı panel de Oda 3’e gösterilen özenin bir diğer
Portiko mozaiğinde yer alan panter figürü
18
kanıtıdır.
EDREMİT BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYINLARI
Portikonun sonlandığı ve bir kapıyla diğer mekanlara geçilen bölüm. Portiko mozaiği geometrik desenlerin farklı
renk varyasyonlarıyla döşenmesi esasına dayanır.
Oda 4 de portikodaki önemli mekanlardan biridir. 3.50 x 6.80 metre
ölçülerindeki odanın tamamı favus (bal peteği) adı verilen geometrik
desenlerle süslenmiştir. Mozaiğin bir bölümü sağlam ele geçmişken,
diğer kısımlarda karşılaşılan tahribat nedeniyle mozaiğin üzeri kumla
örtülmüştür. Portikonun 2., 5. ve 6. odalarında herhangi bir mozaik döşeme ya da fresko ele geçmemiştir.
Oda 2, Oda 4 ve Oda 5; konumları açısından evin önemli mekanları
arasındadır. Ancak evin kuruluş evresinden beri süre gelen taban suyu
problemi nedeniyle bu odalarda bulunması büyük olasılık dahilinde
olan mozaik ve duvar resimleri tahrip olmuş ve daha geç bir dönemde
kaba bir sıva kullanılarak yenilenmiştir.
Portikonun doğuda bir kapıyla sonlandığı alanın hemen sağında evin
latrinası (tuvalet) bulunmaktadır. 1.20 m. yükseklikte ve 0.80 m. genişlikteki kanalizasyon sistemi üzerine oturtulmuş olan latrina; aynı anda
en az iki kişinin ihtiyacını karşılayabileceği şekilde tasarlanmıştır. Kanalizasyon hattı kuzeye doğru yükselerek devam ederek, evin sınırını
belirleyen kripto-portikonun kuzey duvarı içinden üst terasa geçmektedir. Kuzey terastaki hat 1.85 m. yüksekliğinde, daha büyük bir hattır.
Kanalizasyon sisteminin oldukça büyük ve sağlam olması, hattın sade-
Kanalizasyon Sistemi
19
ANTANDROS ANTİK KENTİ KAZILARI
Hamamın sıcak odası (caldarium). MS 6. yüzyılda bölgeye yerleşen Hıristiyan göçmenler aynı odaya, zemini
yükselterek ikinci bir hamam inşa etmiştir.
ce bu konut için yapılmadığını, bu alanda Yamaç Ev gibi daha birçok
evin olduğu bir zenginler mahallesinin varlığına işaret etmektedir.
hamam
Bir alt terasa ve hamam bölümüne geçişi portikonun sonuna yerleştirilen yarım daire formundaki basamaklar sağlar. Basamaklardan günümüze iki sırası gelmiştir. Bu alanın hemen batısında, aynı zamanda
hamamın giriş bölümü olan apodyterium (soyunma odası) bulunmaktadır. 11 m. x 3.40 m. boyutlarındaki odanın üstünü tonozlu bir çatı
sistemi örter. Odanın tam ortasından, çatıyı güçlendirmek için ekstra
bir kemer geçirilmiştir. Mekanın mozaiği tam olarak korunmuştur.
Odanın merkezindeki kemerin ayakları arasında, mozaiğe işlenmiş bir
yazıt ele geçmiştir. Yunanca yazıtta “Yaşa ey kardeşsever Margareites,
kurucu ile birlikte refah içinde ve sonsuza kadar” yazmaktadır. Odanın doğu kısmında oturmak ve soyunmak için nişler bulunmaktadır.
Ayrıca bu bölümün kuzey duvarında mutfağa (?), güney duvarında tepidariuma (ılık oda) geçişi sağlayan iki kapı bulunmaktadır. Mekanın 7.
yüzyıla ait son evresinde bu kapılar örülerek kapatılmış ayrıca odanın
Hamamın giriş kapısı önünde, portikoya çıkmaya
güney kenarına boydan boya bir oturma sekisi inşa edilmiştir.
korunmuştur.
20
yarayan yuvarlak planlı merdivenler. Yalnızca ilk iki sırası
ANTANDROS ANTİK KENTİ KAZILARI
22
ANTANDROS ANTİK KENTİ KAZILARI
Lahit mezar kazısı ve içerisinden çıkan hediyeler.
Yaklaşık 700 yıllık kullanımı boyunca çok farklı mezar tiplerine ve
geleneklerine ev sahipliği yapmış olan Antandros nekropolisinde, ilk
kullanım evresi olan mö geç 8. yüzyıldan mö 6. yüzyılın ikinci yarısına kadar, 6.5 yaşından büyük bütün bireylerin yakıldığı, küçüklerin
ise yakılmadan, büyük boyutlu kapların içerisinde gömüldüğü görülür.
Bu durum antik yazarlardan Plinius’un (Naturalis Historia, VII.67-70;
XVI.70-73) “dişi düşmemiş bir çocuğun yakılmaması evrensel bir kuraldır” söylemini de doğrular niteliktedir. mö 6. yüzyıl ikinci yarısında
ortaya çıkan pişmiş toprak Klazomenai tipi lahitler ve büyük boyutlu
pithoslarla birlikte, sayıları az da olsa yetişkinlerin bazılarının yakılmadan gömülmeye başlandığı gözlenir. Lahit kullanımı ile birlikte, aynı
dönemde inhumasyon gömüler olan, doğrudan toprağa gömü, pithos
mezarlarda da doğu-batı doğrultulu yön birliği başlar. mö 5. yüzyıla
doğru yetişkinlerde yakılarak gömülme oranı gittikçe azalır ve bununla
ters orantılı olarak da inhumasyon gömüler artar. Kapaklı taş lahitlerin
kullanılmaya başladığı mö 5. yüzyılda, lahitlerin çoklu gömü içermesi,
bunların aile mezarı olarak kullanıldığına işaret eder. Farklı dönemlerde ölen aile bireylerinin aynı lahit içerisine gömülmesi, lahitlerin üzerine moloz taşlarla oluşturulan ve üzeri kireç harcı ile sıvanarak mermer
görünümü kazandırılan, hemen hemen lahit boyutundaki dikdörtgen
prizma görünümlü üst yapı ile sağlanır. Bu üst yapı sayesinde mezarın
yeri belli olmakta ve aynı aileden bir birey öldüğünde bu üst yapı kaldı-
24
ANTANDROS ANTİK KENTİ KAZILARI
Nekropolisin içinden geçen antik yol.
lirlendiği anlaşılır. Bunların en dikkat çekenleri 3x3 metre ölçülerinde
“U” formlu sunaklardır.
Hellenistik dönemin dikkat çeken başka bir mezar grubunu ise dairevi
planlı mezarlar oluşturmaktadır. Bugüne kadar üç örneğine rastlanan
bu mezarların dış yüzü sıvalı olup, basamaklı bir yapıya sahiptir. İçleri moloz taşlarla doldurulmuştur. Bu dairevi planlı mezardan ikisinde
yakılmış bireyin kül ve kemiklerinin içine konulduğu urne kabı ele geçmiştir.
Hellenistik dönemin sonuna kadar nekropolis olarak yoğun kullanımını sürdürmüş olan bu alanda, ms 2. yüzyıla ve Bizans dönemlerine ait
iki mezar dışında geç dönem mezarlarına rastlanmaz. Üst seviyelerinde
ele geçen ms 4. yüzyıla ait yapı temelleri, bu dönemde nekropolisin yerleşim alanına dönüştüğünün göstergesidir.
yol
Nekropoliste gerçekleştirilen kazılarda nekropolisin içinden geçen ve
yaklaşık 4 metre genişliğinde sıkıştırılmış topraktan yapılmış ve zaman
içinde tamir görmüş antik yol ortaya çıkarılmıştır. Bu yol, Antandros
ile Gargara (Küçükkuyu) şehirlerini birbirine bağlamaktadır. Bugün
bile Edremit- Çanakkale yolu aynı güzergahtan, antik yol olarak düşünülen alanın yaklaşık 40 metre güneyinden geçmektedir. Mezarlar
antik yolun iki yanına doğu-batı doğrultulu düz bir hat oluşturarak yerleştirilmiştir.
28
EDREMİT BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYINLARI
MÖ 4. yüzyılda rektagonal duvar işçiliğiyle inşa edilmiş
olan kent surunun kule yapısı.
KENT SURU
Yamaç Ev sektörünün yaklaşık 150 metre batısında; Karakazan deresinin (diğer adı ile Kundakçınar) yaklaşık 40–50 m doğusunda ve Kaletaşı
Tepesi'nin güneybatı eteğinde yer alır. 2006 yılında yerleşim bölgelerini belirlemek amacıyla kazılmaya başlanmış sektörde, mö 4. yüzyıla ait
kent suruna ilişkin önemli bilgiler elde edilmiştir.
Batısında yer alan Karakazan deresine kadar yaklaşık 20 metre uzunluğundaki bölümü açığa çıkarılan kent surunun, dere kenarında 7.50
x 7.40 m ölçülerinde bir kule yaptıktan sonra güneye döndüğü görülür.
3.26 m kalınlığa sahip sur duvarı, yer yer on sırası üst üste korunmuş
(3.00-3.25 m yükseklikte), dış yüzleri bosajlı dikdörtgen bloklar oluşturmaktadır. Bazı bölümlerde blokların yatay kullanılmasıyla güçlendirilen duvarın iç dolgusu moloz taşlardan oluşur. İç yüzündeki küçük bir
bölüm haricinde, sur duvarının bir euthynteriası (temeli) olmadığı, aksine blokların yamacın eğimine uygun olarak doğrudan toprak üzerine
yerleştirildiği tespit edilmiştir.
Kent surunun hemen batısında, bugün Karakazan deresi olarak isimlendirilen derenin antik dönemde de bu yataktan aktığı, surun hemen
dış yüzünde açığa çıkarılan kum ve çakıl tabakasından anlaşılır. Yaklaşık üç metrelik bir kum, çakıl dolgusu ve oldukça büyük kayaların
varlığı, Karakazan deresinde antik dönemde zaman zaman taşkınların
29
ANTANDROS ANTİK KENTİ KAZILARI
30
ANTANDROS ANTİK KENTİ KAZILARI
Kent surunun üzerine MS 5-6. yüzyılda inşa edilmiş olan
hamamın alttan ısıtma sistemi. Önceki dönemlere ait
yapılardan sökülen sütunlar devşirme malzeme olarak
kullanılmış.
Kule yaptıktan sonra, Karakazan deresine paralel olarak güneye, denize
doğru devam eden sur duvarını takip amacıyla, 10 m güneyde açılan
sondajda da sur duvarının kaba örgü şeklinde devam ettiği görülmüştür.
Hellenistik dönemde, hem Karakazan deresinin taşkınlarından şehri korumuş, hem şehrin savunmasına büyük katkı sağlamış olan kent
suru, Roma Dönemi'nde kentin büyümesiyle birlikte kullanımını yitirmiş ve bölge yerleşim alanı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde Sur Duvarı'nın kulesi üzerinde, surun duvarlarını mekan duvarı
olarak kullanmış içinde ocak bulunan bir Roma dönemi yapısı, doğuda ms 4. yüzyıla ait bir hamam yapısı, güneyde ise ms 4. yüzyıl başına
tarihlenen mozaikli bir Roma evi tespit edilmiştir. Sur duvarı doğuda
takip edildiğinde olasılıkla bu geç dönem tahribatı sırasında güneye
doğru hafifçe kaydığı ve Roma hamamının altına girdiği anlaşılmıştır.
Roma hamam yapısının açığa çıkarılması için yapılan çalışmalarda,
caldariumun (sıcak oda) tamamı açığa çıkarılmıştır. Toplamda 5.30 x
4.20 m ölçüye sahip olan caldarium, 0.70 m kalınlıkta iki duvar ile üç
mekâna bölünmüştür. 1.50 x 4.20 m ölçüye sahip kuzeydeki ilk mekânın
tabanı, sekiz adet devşirme sütun tamburu ve büyük su künklerinden
32
ENGLISH SUMMARY
Antandros is an important city of the ancient Troad region, situated in the province of Balikesir, on the 2nd
km of the Altinoluk - Edremit highway, on the north
of the Edremit gulf. It is located on the southern slope of Mount Ida, on the summit and western slope of
the Kaletasi Hill which comes right down to the sea and
has control over the road connecting Mysia and Aiolis
to Troad.
Although ancient sources give different information
on the establishment of the city, they all agree that Antandros was famous for its dockyards. From Virgilius’
Aeneas (III:6) it is understood that the fame of the city’s
dockyards and its harbours exporting the timber acquired from Mount Ida goes back to the Trojan War. The
dockyards and the timber of Antandros gain importance especially during the Peloponnesian War, which took
place in the last quarter of the 5th century BC mostly
in the Aegean Sea. The fleets that lost their ships came
to Antandros to have new ones made and as a result
Antandros constantly changed possession during this
period. While sometimes it was an ally of Athens, at
other times it came under the control of the Persians,
who ruled all of Anatolia. Strabo (XIII 1.51) mentions
a harbour in Antandros, called Aspaneus, from where
timber was exported. According to the geographer, this
harbour was situated on the plain between Antandros
and Astyra (Güre), 7 km east of Antandros.
“Inside is Antandros, above which lies a mountain called
Alexandreia, where the Judgment of Paris is said to have taken place.” With these words (XIII.I.51), the ancient writer Strabo shows that Antandros hosted the first beauty
contest of the world, which at the same time, is one of
the most important myths of Mount Ida.
Systematic excavations in Antandros began in 2001 based on the information gained from the site survey carried out in 2000. Three main sectors have been excavated continuously since 2001: Terrace House, necropolis,
and settlement area.
terrace house
The first excavation area is a Roman villa called the
‘Terrace House’. Fourteen rooms of this residence, built
in the 4th century AD have been discovered so far. Six
of these rooms open up to a 32.90 m long portico. The
latrina (toilet) and the bath of the house are among the
places which have been discovered. Two of the six adjacent rooms mentioned above and the portico of the
villa, positioned on terraces due to the slope of the hill,
have well-preserved mosaic floors. The walls of one of
these rooms are decorated with frescoes consisting of
single-figured panels between stylized columns. The
floor of another room is decorated with opus sectile and
its walls are also covered with marble panels.
On the east end of the portico there is a latrina which is
1.20 m high and 0.80 m wide. It is placed on the main sewer system, and was designed to be used by at least two
people at the same time. The fact that the sewer-canal
is quite large, gives us a clue that the sewage-system was
not constructed for just one residence, but for a wealthy
neighbourhood that existed here.
The passage to the lower terrace is provided by semi-circular steps at the end of the portico. On the east of the
open-air courtyard with soil floor, one finds the bath of
the house and the places associated with it.
The excavations show that this villa was built in the
early 4th century AD and that it was used until the 6th
- 7th centuries AD with some modifications. The doors
which were totally shut down by building walls instead
and the new rooms acquired by building flimsy walls
show that the welfare of this residence dwindled in its
last days and this big residence was dwelled by more
than one family at the same time. The lack of in-situ
findings from inside the rooms and the fact that some
marble panels and opus sectile floors have been taken
away show that the city was not abandoned suddenly,
but slowly as a result of the Arabian invasions.
necropolıs
cıty wall
The necropolis is 300 m west of the Kaletasi Hill which
is considered to be the centre of the settlement. It is located on the 40- 50 m-wide and slightly sloped area between the sea and the hill parallel to it. The west side of
the 200 m-long necropolis has been unfortunately destroyed due to the modern residences built in this area.
The eastern boundary of the necropolis is thought to be
determined by the Karakazan River, which flows between the necropolis and the settlement.
Another study field is constituted by a city wall structure that is considered to belong to BC 4th century. The
city wall, whose parts with approximately 20 meters
of length were exposed by excavation studies so far, is
located at the western foots of Kaletaşı hill. Through
the very front of city wall structure, it is understood
from the sand and pebble layer exposed on the external
surface of city wall that the creek, which is currently
named as Karakazan Creek, was flowing through this
channel in antique periods as well. The city wall, whose
parts until the edge of Karakazan Creek were exposed,
seems to turn south in creek edge and makes a tower in
this area with approximately 7.50 meters of width. City
walls with 3.26 meters of thickness are constituted by
rectangular blocks, whose outer surfaces had bossage,
and some six rows were protected in an overlapping way
onto each other. In some sections, the inner cushion
of the city wall, which was strengthened by big block
rocks, are constituted by rubbles. The flooding happened in the winter of 2009-2010 as a result of heavy rains
is considered as the city walls were used as a set in city
defense by protecting the city from flooding of the Karakazan Creek in the early days. The sand and pebble
layer seen on the very outer surface of city wall verifies this thought. The excavation studies are continuing
with the purpose of finding the city entrance door and
the other parts of the city walls that are considered to
continue towards south in parallel to the Karakazan
creek following formation of the tower.
The excavations carried out in the necropolis show that
the area has been densely and continuously used as a cemetery between the early 7th and the 1st centuries BC.
The necropolis began to be used in the 7th century BC.
These burials are mainly infants placed in pithoi or pithoid amphorae, while adults burials, which are always
cremations, are less.
Knucklebones have been found nearly in all of the infant
burials which show that infants were buried with their
toys. From the second half of the 6th century BC onwards, sarcophagi start to be used for burials. With the
increase of the number of stone sarcophagi in the 5th
century, the usage of cremation burials decrease. In the
stone sarcophagi, in contrast to the terracotta examples, the burial gifts were placed into the sarcophagi. In
the 5th century, the gifts are put in different parts of
the sarcophagus, while in the 4th century leaving them
on the foot-tip of the dead becomes a tradition. A huge
increase in cremation is seen in the Hellenistic period.
www.antandros.org
Antandros Kazı Evi
Antandros Derneği
Adres: Çam mahallesi, Altınoluk,
Adres: Abdullah Efendi Konağı, Çam mahallesi,
Edremit – Balıkesir
Altınoluk, Edremit – Balıkesir
Telefon/Faks: 0266 395 04 93
Telefon/Faks: 0266 395 01 00
Email: [email protected]
Email: [email protected]