Hukum Talak
Transkript
Hukum Talak
* - ,) ; ; FA, - A 8& &G 5 =G & EE3G D> PROF. DR. SAFFET KÖSE’N N ‘HZ. ÖMER’ N BAZI UY- GULAMALARI BA LAMINDA AHKÂMIN DE MES TARTI MALARINA B R BAKI ’ BA LIKLI MAKALES ÜZER NE BAZI MÜLAHAZALAR Some Remaks upon Prof Dr. Saffet Köse's paper titled as " A View of the Allegations Regarding “Changing Rulings” in the Context of the Second Caliph Omar’s Some Practices" Prof. Dr. Orhan ÇEKER Hz.Ömer’in nasslardan farkl gibi görünen uygulamalar n iyi anlamak için kanaatimizce “ef‘âl-i mükellefîn”den ba lamak gerekiyor: Ef‘âl-i mükellefîn, malumdur ki, farz, vacib, sünnet, mübah, mekruh, Haram… eklinde dizilmektedir. Bu dizili tam tam na simetriktir. 2öyle ki: Haram Mekruh MÜBAH Sünnet Vacib Farz Tahrimen Tenzihen 2ekildeki gibi mübah tam ortaya al rsak simetrik olarak mekruh =sünneti, tahrimen mekruh=vacibi ve haram=farz kar layacak ekilde dizili buluruz. Mübah tam ortada yer al r. Çünkü ne emredilmi tir ne de yasaklanm t r. Tam ortada yer alan mübah saEl -sollu olarak olumlu veya olumsuz olu una göre mekruh-sünnet/vacib ve haram-farz olarak yerle ir. Haram n tam z dd ve simetriEi farzd r. Tahrimen mekruhun tam z dd vacib, tenzihen mekruhun tam z dd müstehab/sünnet veya genel ad olarak mendubdur. Nass ile haram k l nana nassî haram, o ekilde farz k l nana da nassî farz ifadesini kullanmak istiyoruz. ctihaden haram kabul edilene ictihâdî haram, ictihaden farz kabul edilene de ictihadî farz diyebiliriz. Bu son iki isimlendirme farkl bir deyi le tahrimen mekruh ve vacib olmaktad r. Bunlar n nassî olanlar dini belirlediEi halde, ictihadi olanlar mezhebi belirler. Biraz sonra siyasi farz ve siyasi haram ifadelerini de kullanacaE z ki bu da stratejiyi belirler. Bu arada unu da belirtelim: Bütün hayat n Allah r zas doErultusunda ayarlayan salih müminlerin hayat nda mübah diye ey kalmaz. Mesela, yemek, uyku… normalde mübah olmas na raEmen salihlerin hayat nda bunlar Allah r zas doErultusunda yap ld E ndan ibadete dönü ür. Yani yemek, uyku…onlarda sevab kazand ran birer ibadet olur. Öyleyse normaldeki mübahlar iyi niyetle ibadete dönü türülebilir. Tabii ki bunlar kötü niyetlerle yap l rsa günaha dönü türülmü olur. Ef’âl-i mükellefîn’in her biri kendi içerisinde ayn iddet ve evsafta olmay p kendi içerisinde tonlar vard r. Mesela faiz ve zina her ikisi de haramd r, ama ayn tonda deEildir. Mesela “Allah ve Resulü ile sava ” olarak nitelendirilen haram ile “lanet” olarak nitelendirilen haram ayn ton ve iddette deEildir. Hatta ayn günah n farkl zaman ve hallerde yap lmas bile ayn tonda olmaz. Diyelim ki bir erkek ve kad n n anla arak yapt klar zina ile kom u kad nla yap lan zina ayn seviyede olmay p kom u kad nla yap lan zina daha iddetli günaht r. Ayn ekilde mesela sabah namaz n n Mescid-i Haram’da, mahalle camisinde, evde cemaatle ya da münferiden k l nmas , ya da ku luk vakti kaza edilmesi hepsi ayn farz olmas na raEmen her birinin fazileti farkl d r. Tüm Ef’âl-i mükellefîn bu durumdad r. Gönül ister ki bütün hükümlerde en uç farzdan en uç harama kadar bir çizgi üzerinde i aretlenme çal mas yap ls n. Hz. Ömer’in uygulamalar n iyi kavramak için ulu’l-emrin ef’âl-i mükellefîn’e müdahale yetkisini de belirtmemiz gerekir. Özet olarak: Ulu’l-emr’in, nassi farz ve nassi harama müdahale yetkisi yoktur. Çünkü bu ikisi dini belirler ve bunlara müdahele dine müdahele, dolay s yla dini deEi tirme anlam na gelir. Malumdur ki, din ancak yeni bir peygamber ve yeni bir vahiyle deEi ir. Ulu’lemr’in en fazla müdahele edebileceEi saha mübahlar sahas d r. Maslahata binaen ulu’l-emrin sonuna kadar mübaha müdahale yetkisi vard r. Bir mübah emrettiEi zaman o mübah farz (siyasi farz); yasaklad E zaman o mübah haramlar (siyasi haram). 2uras unutulmamal ki, ulu’l-emrin müdahalesi ile meydana gelen bu deEi iklik ebedi deEil, geçicidir; asli deEil âr zîdir. Hz.Ömer’in yapt E uygulamalar, mübahlarda yapt E tasarruflard r. Mübahta yap lan bir tasarrufu farzda ya da haramda yap lm bir deEi iklik gibi takdim etmektedirler maalesef. Mübahtaki uygulamay farz veya haramda yap lm deEi iklik gibi takdim etmek eEer bozuk bir niyet ve kompleksten kaynaklanm yorsa en az ndan olay kavrayamamak olur ki, f kh n her eyden önce kavramak olduEunu hat rlatal m. Bu tarz takdimler yap l rken “Hz.Ömer, Kur’an’ n aç k nass na raEmen böyle bir ey yapm t r. Öyleyse imdi biz de yapar z” demek en aç k ekliyle dini deEi tirmeye heveslenmekten, kompleksten ve bozuk niyetten öte bir ey deEildir. Hevesli veya kompleksli olan herkes bilmelidir ki, slami hükümler tahrif edilemeyecektir. Birileri ç k p unu diyebiliyor: “Kur’an’da (Mâide:5), Müslüman erkek kitabi bir kad nla evlenebilir dendiEi halde, Hz. Ömer, Bahreyn’e mektup gönderip bunu yasaklam t r. Öyleyse Kur’an hükümleri imdi de ask ya al nabilir veya deEi tirilebilir.” Bu ifadelerin sahibi iyi niyetlidir veya olay kavram t r, diyebili- K H & L)9 , H& I 9A 58 - , - MN I F-A;-A (9 & I 9A <- ; - & 9 - yor musunuz! Ehl-i kitab kad nla evlenmek farz/emir mi yoksa mübah m . Mübah olduEu halde Hz.Ömer sanki farz /emri ya da Kur’an hükmünü deEi tirmi gibi olay takdim etmek, ba ka türlü yorumlanabilir mi! Bu ki i ya bozuk niyetlidir ya da olay kavramaktan uzakt r. Prof.Dr.Saffet Köse’nin güzel izah ettiEi gibi mesela, müellefe-i kulûba zekât vermek emir/farz m yoksa mübah m . Belli ki zekat vermek farzd r ama o sekiz s n ftan birini seçmek mübaht r ve mükellefin kendi seçimine b rak lm t r. Hz.Ömer’in “müellefe-i kulûb kk n seçmiyorum” demesi neden âyeti deEi tirmek olsun. Ortada müellefe-i kulûbdan birisi kalmad ysa ayetin hükmü kalkm m olacak. Bir dönem gelse ve “fakir” kalmasa, dolay s yla fakire zekat verilemese ayetin hükmü sona erdirilmi mi say lacak. Sevâd arazisinin yorumu da ayn ekildedir. H rs zl k cezas na gelince: Herkes unu bilsin ki suçun subutunda üphe ve zd rar hali varsa o hal san k lehine yorumlan r ve san k “suçlu” addedilmeyeceEi için ceza da uygulanmaz. H rs zlara Hz.Ömer ceza uygulamad ysa sebebinin bu olduEunu anlamak çok mu zor olmaktad r. Bunu seçemeyecek kadar fakâheti olmayanlar niye bu konuya giriyorlar. Üç talak meselesine gelelim: Maalesef en fazla hata burada yap lmaktad r. Bu konuda “Hz.Ömer, maslahat gereEi Peygamber (sas)’e z t bir uygulama yapm t r. Biz Hz.Ömer’e deEil, Peygambere (sas) uymakla mükellefiz” eklindeki ifade ve deEerlendirmeler bizi hayrette b rak yor. Her eyden önce unu belirtelim ve soral m: Ulu’l-emrin talak hükmünü deEi tirme yani nassî olan bir haram … deEi tirme yetkisi yoktur. Hz. Ömer, Peygambere (sas) ters bir uygulama yapt da diEer sahabeden hiç mi itiraz ç kmad . Hani bir kad n bile Hz.Ömer’e itiraz etmi ti de Hz.Ömer mehirlere müdahaleden vazgeçmi ti. Böyle takdim ettiEimiz Hz.Ömer’e nas l oldu da talak gibi helal/haram s n r ndaki bir uygulamas na itirazda bulunulmad . Bu iddiada tüm sahabeyi töhmet alt nda b rakmak söz konusu deEil midir?! Çok net olarak belirtelim ki, üç talak konusunda Hz.Ömer, Peygambere (sas) ayk r bir uygulama yapmad . Bütün mesele olay doEru kavramakt r. Sizce söz konusu üç talak a aE daki ihtimallerden hangisidir: a. Bo sun, bo sun, bo sun. b. üç talakla bo sun. c. Kesinkes bo sun (talaku’l-bett). Söz konusu üç talak c kk d r. a ve b klar ndaki gibi bir olay n tek talak say ld E hiçbir rivayet yoktur. Aksine a ve b’dekilerin üç talak say ld E hakk nda çok rivayet vard r. Yani münaka a konusu olan üç talak sarih deEil, K NEVÎ bir lafz n tek talak m , üç talak m ifade ettiEidir. Bizim üç talak n tek talak olduEunu tart mam z, iki talak n tek talak olduEunu gündem d b rakmam z bu olay n, K NEVÎ laf z hakk nda cerayan ettiEini anlat r. Çünkü kinevî laf zlar minimum ya da maksimum mana ifade eder. Orta seviyede mana ifade etmez. slam’da be talak hakk olsayd , üç talak n tek talak olup olmad E deEil, be talak n tek talak olup olmad E konu ulacakt . Kinevî laf zlar niyete baEl olarak ya tek ya da üç talak ifade eder, iki talak ifade etmez. Öyleyse ayn kinevî lafz bir halde tek talak saymak, ba ka bir halde üç talak saymak birbirine z t hükümler deEildir. Yani Hz.Peygamber a.s ve Hz.Ömer 1’e de 3’e de ihtimali olan bir lafz 1 ve 3 saym lard r. Tek ihtimalli bir hükmü Hz.Ömer ihtimal d na ç karak 3 talak saym deEildir. Peygamber a.s. Rükâne’ye yemin ettirmi tir. Rükâne “vallahi Ya Rasulellah, tek talak kasdettim” deyince Rasulullah s.a. onu tek talak saym t r. Niyete göre ayn kinevî laf z pekâla üç talak da olabilir. Biz de imdi kinevî laf zla talak vermi ki ilerin niyetini sorup vebali de kendilerine yükleyerek ona göre cevap veriyoruz. Bu cevap tek talak da üç talak da olabiliyor. Hz.Ömer de kendi döneminde o kinevî laf zlar n üç talak niyetiyle kullan ld E aE rl k kazan nca üç talak saym t r. GörüldüEü gibi Hz.Peygamber’in uygulamas n n ihtimal vermediEi bir hükme Hz.Ömer gitmi deEildir. Dolay s yla aralar nda birbirine z t bir uygulama ve hüküm de yoktur. Allah Teâlâ bizlere Hakk’ hakk olarak, bat l da bat l olarak göstersin. Vesselam.