HF169 - Hayatım Futbol

Transkript

HF169 - Hayatım Futbol
2
0MART2
01
5-SAYI
1
69
PORTAKALMEVS
i
Mi
Hi
ddi
nki
l
ey
eni
bi
rs
a
y
f
aa
ç
a
nHol
l
a
ndageç
t
i
ği
z
or
l
us
ı
na
v
da
ç
ek
t
i
ği
a
c
ı
l
a
r
ı
ş
a
mpi
y
onl
uk
l
at
a
ç
l
a
ndı
r
a
bi
l
ec
ekmi
?
Y
ous
efKar
gar
Ş
anl
ı
ur
f
a
’
nı
ny
ol
u
Andr
easF
l
eur
qui
n
Yayın Koordinatörü
İlker Yılmaz
Yazarlar
Burak Sağlam
Emre Gürkaynak
Fırat Topal
Sercan Ergün
Serkan Akkoyun
Uğur Karakullukçu
Hollanda
Louis van Gaal ile 2014 Dünya Kupası’nın göz alıcı
performanslarından birine imza atan Hollanda Milli Takımı, bu
başarıyı deneyimli teknik adamın sıra dışı oyun görüşü ve cesur
hamleleriyle elde etmişti. Deneyimli teknik adam bu başarısından
sonra Manchester United’ın yolunu tutarken Portakallar da bir başka
marka isim Guus Hiddink ile anlaştı. Hiddink’in ise emekliliğinin son
yıllarını geçiriyor. 68 yaşındaki teknik adam 2 yıl boyunca, yani Euro
2016 sonrası takımı yardımcısı Danny Blind’e teslim edecek. Ondan
istenen bu süreçte organizasyonun başı olması, omurgası sağlam
ve Dünya Kupası kazanacak kalitede bir takımı Blind’e devretmek.
Hollanda bu kritik süreçte geride kalan 4 maçta 2 mağlubiyet aldı.
Fakat Hiddink’e güven tam. Milli takımımızın da oldukça kötü
başladığı turnuvada en zor viraj Hollanda mücadelesi. Bu kritik
mücadele öncesinde -sadık okuyucularımız fark edecektir- kademeli
olarak Hollanda’yı işledik. İki hafta önce Memphis Depay, geçtiğimiz
hafta Bas Dost ve Luuk de Jong’a yer verdiğimiz sayfalarda bu kez
Hiddink ile turuncuların kabuk değişimini ele alıyoruz.
Bu sayıda ayrıca; Hollanda Milli Takımı aday kadrosuna tam 7 oyuncu
veren PSV’yi, Championship’teki kıyasıya zirve mücadelesini,
Fiorentina’da Chelsea’de yerine tercih edilen Cuadrado’nun
üzerinde bir performans sergileyen Salah’ı, Afganistan’ın futbol
emekçisi Yousef Kargar’ı, yakaladığı çıkışla Süper Lig yolunda
umutlanan Şanlıurfaspor’u ve Galatasaray’da az bir süre geçirse
de unutulmazlar arasında giren Fleurquin ile yaptığımız röportajı
bulabilirsiniz.
İyi okumalar,
İlker Yılmaz
[email protected]
[email protected]
#169 BU SAYIDA
Hollanda Özel
Genç Portakallar Rahatsız
Artık Hem Yetiştirici Hem Yarışmacı PSV
Röportaj
1 sezonda Galatasaray’ın unutulmazları arasına giren Fleurquin anlatıyor
Urfa’nın Etrafı Güneşli, Önü Aydınlık
Tam Süper Lig hedefinden uzaklaştı denilirken Şanlıurfaspor
öyle bir dönüş yaptı ki…
Zirvenin Olağan Şüphelileri
Championship’te Premier League yarışı bu sezon bir başka
Hikâyesini Yeniden Yazıyor
Mohamed Salah
Yousef Kargar
O Afganistan’ın futbol emekçisi. Yalnız ciddi manada yaralı
Fırat Topal
Analiz HF169
GENÇ PORTAKALLAR RAHATSIZ
Ulusal takım 28 Mart’ta Amsterdam’da Hollanda maçına çıkıyor. Klasik bir “tamam
mı devam mı maçı” öncesinde rakibi masaya yatırıyoruz
Louis van Gaal, 2014 Dünya Kupası’na Eredivisie’de
top koşturan 10 oyuncuyla gitti. Hollanda Ligi,
bir uluslararası turnuvada mücadele eden ulusal
takıma en son bu kadar oyuncu verdiğinde 2006
Dünya Kupası’ydı ve Eredivisie’den 14 oyuncu
Almanya’nın yolunu tutmuştu. Turnuvadan
sonra bu oyuncuların 6’sı yurt dışına transfer
oldular. Temmuz ayında Brezilya’da düzenlenen
turnuvadan sonra da durum pek değişmedi
aslında. Takımın defansif gücünü oluşturan Stefan
De Vrij, Bruno Martins Indi, Daryl Janmaat ve Daley
Blind kariyerlerine Hollanda dışında devam etme
kararı aldılar. Hatta şöyle söyleyelim, bu 4 oyuncu
İspanya karşısına 5-3-2 dizilişi ile çıkan Van Gaal’in
gerideki 5’lisinde yer alıyordu ve son oyuncu da
1 sene once Aston Villa’ya transfer olmuş Ron
Vlaar’dı. Kısacası Van Gaal uzun yıllar MathijsenHeitinga tandemine bağlı olan Hollanda defansına
daha dinamik ve genç oyuncuları monte etmeyi
başarmıştı. Beklenilenin aksine bu hat başarılı oldu
ve turnuvada oynadığı 7 maçta kalesinde 4 gol
gördü. Bu gollerin tümü grup maçlarında gelmişti.
Taktik ve formasyon açısından da Van Gaal
ne kadar değişken ve şartlara gore kendisini
ayarlayabilen bir hoca olduğunu kanıtladı. Tabii
grup maçları bittiğinde Van Gaal’in halen diziliş
değişiklikleri yapması, onun hala ideal bir 11
ve dizilişe sahip olmadığı yönündeki görüşleri
de beraberinde getiriyordu. Hatta turnuvaya
yakın bir zaman kala, İspanya maçında 5-3-2’yi
deneyeceğini açıklaması üzerine Johan Cruijff
ve bazı Hollandalı eski futbolcular, ülkenin Total
Futbol’la beraber gelişen oyun karakterine ihanet
edildiği yönünde görüş belirttiler. Ama, Van
Gaal hep böyle bir adamdı. Geçmişinde başarı
kazandığı 4 takım olan Ajax’ta 4-3-3, AZ’de 4-4-2,
Barcelona’da 2-3-2-3 ve Bayern Münih’te 4-2-3-1
dizilişleri ile sahaya çıkmıştı. Dünya Kupası’nda
da İspanya’yı durdurduktan sonra Avustralya, Şili
ve Meksika önüne 3-5-2, Kosta Rika karşısında
ise 3-4-3 ile çıktı, Arjantin önünde yine 3-5-2’ye
döndü. Tabii bu orta 5’linin en ucunda bulunan
Sneijder hep forvete yakın oynuyor ve dizilişi
zaman zaman 3-4-1-2’ye döndürüyordu.
Guus Hiddink’in kupa sonrası göreve geldiğinde
verdiği ilk sinyaller, Hollanda’nın marka dizilişi
4-3-3’e döneceği şeklindeydi. Çek Cumhuriyeti ile
oynanacak Euro 2016 grup eleme maçı öncesinde
Hiddink rakiplerinin tek forvetle sahaya çıkacağını,
bu yüzden defansın göbeğinde 3 oyuncu
bulundurmanın hem aşırı tedbir olacağını hem de
sahanın diğer bölgelerinde onları eksik bırakacağını
söyleyerek, İtalya ile oynanan ve 2-0 kaybedilen
hazırlık maçına rağmen 4-3-3 sisteminde ısrar
edeceğini belirtti. Ama son anda takım sahaya
yine 5-3-2 dizilişi ile çıktı. Bu kafa karışıklığına,
bir dönem Konyaspor’da da forma giymiş Sparta
Praglı Bořek Dočkal’in uzaktan attığı şut cezayı
kesti. Hiddink 38. dakikada bir hata yaptığını
düşündü ve defans 5’lisinin göbeğindeki Joël
Veltman’ı kenara alıp oyuna Luciano Narsingh’i
sürdü ve 4-3-3’e döndü. Beraberliği yakalamalarına
rağmen son dakikada bireysel bir hatadan yedikleri
golle maçı 2-1 kaybettiler.
Kriz
Hollanda 1 ay sonra kendi evinde Kazakistan’ı 3-1
mağlup ederken sahaya sıklıkla 4-2-4’e dönen
bir 4-4-2 ile çıktı. Olimpiakos’ta istediği formu
bulan Ibrahim Afellay 2 yıl sonra ulusal takıma
dönmüş, Robben’in sakatlığı geçmiş, Jeremain
Lens de kadroya yerleşmişti. Ancak 4 gün sonra
Çek Cumhuriyeti mücadelesinin
ilk 40 dakikasındaki diziliş
Çek Cumhuriyeti mücadelesinin 40.
dakikasından sonraki diziliş
Reykjavik’te İzlanda Hollanda’yı krizin ortasına
bırakıp kaçtı. Swansea City’li Gylfi Sigurðsson’un
2 golü, Kazakistan maçında kazanan kadroyu
koruyan Hiddink’i yine çıkmaza sokmuştu. Ama
daha önemlisi Çeklerin ve İzlanda’nın 9 puana
ulaşması ve Hollanda’nın 3 maçta 2 mağlubiyetle
3 puanda kalması Hiddink’in koltuğunun da
tartışılmasını beraberinde getirdi. Zaten 69
yaşındaki teknik adam emekliliği öncesi sadece
2 yıl takımın başında kalacak ve Euro 2016
sonrası görevi, şu andaki yardımcısı Danny
Blind’e bırakacaktı. Efsane futbolcular Cruyff ve
Willem van Hanegem Hiddink’e destek çıkarak
kötü sonuçların Guus Hiddink’e bağlanmaması
gerektiğini ve ulusal takımın bir değişim içinde
olduğunu ileri sürdüler. Hatta Van Hanegem,
Hiddink’in görevde kalması halinde 2 yıl sonra
Avrupa Şampiyonluğu’nun kazanılmasının
mümkün olduğunu iddia etti. Farklı görüşler de
vardı elbet. Örneğin Ajax hocası Frank de Boer,
Hiddink’in çok iyi bir oyuncu yöneticisi olduğunu
ancak futbolculuğu döneminde taktiksel anlamda
Hiddink’e kıyasla, Van Gaal’den çok daha fazla
Hiddink’in Letonya maçındaki dizlişi
şey öğrendiğini belirtti. De Boer, 1998 Dünya
Kupası’nda yarı final oynayan Hollanda’da
Hiddink’in en güvendiği isimlerden birisiydi.
Hollanda’nın Türkiye maçında sahay çıkması
beklenen muhtemel kadrosu ve dizilişi
Bu tartışmalar sürerken takım 16 Kasım’da
Amsterdam Arena’da Letonya’yı konuk etti.
Hiddink 3-3-4 gibi oldukça ofansif bir diziliş sürdü
sahaya. Robin van Persie ve Klaas-Jan Huntelaar’ın
yanına 2 açık ve 2 de ofansif orta saha oyuncusu
eklenmişti. 6-0 kazandılar. Maçtan 1 gün önce
Arjen Robben, 4-3-3 sisteminin Hollanda ile
özdeşleşmesini anladığını, ancak 5-3-2’nin de
Brezilya’daki Dünya Kupası’ndaki başarısı sebebiyle
göz ardı edilmemesi gerektiğini ve özellikle üst
düzey takımlarla oynanacak maçlarda ciddi bir
alternatif olarak düşünülebileceğini ifade etti.
6-0 sonrası kriz bir nevi atlatıldı, Hiddink aralık
ayında görevde kalacağını ve aksini hiçbir zaman
düşünmediğini açıkladı. 1 ay önce sistem hakkında
düşüncelerini sakınmayan Robben da ona destek
olmuştu.
Türkiye maçına doğru
Kasım ayında oynanan son eleme maçlarından
bu yana çok şey değişti. Hollanda’nın hem ülke
içinde hem de ülke dışında oynayan futbolcularının
form durumlarında önemli değişiklikler oldu.
Hollanda’nın her zaman maharetli olduğu
yetenekli forvetler çıkarma geleneği son birkaç
yılda Robin van Persie’nin formu ve onun gerisinde
bekleyen Klaas-Jan Huntelaar’ın fırsat aramasına
sıkışmıştı. Robin van Persie sakatlığından ötürü
Türkiye ile oynanacak maçın aday kadrosuna
çağırılmadı. Hoş sakat olmasaydı da alternatiflerin
form durumu göz önünde bulundurulduğunda ilk
11 için düşünülmesi hata olabilirdi.
Bas Dost, 1 Ocak 2015’ten beri yakaladığı gol
performansı ile ocak ve şubat aylarında Lionel
Messi ve Cristiano Ronaldo ile yarışıyordu.
Wolfsburg’un, Bundesliga’da Bayern’in peşine
düşebilen tek takım olmasında Dost’un büyük
payı var. 11’i sadece bu yıl olmak üzere toplam 13
gol atan Dost Almanya’da gol krallığı yarışında
iddialı. Luuk de Jong da 2 sezonluk bir yurt dışı
macerasından sonra ükesine döndü. Bu dönüş
onu Twente’deki formuna döndürdü ve hatta
gol sayısını artırdı. Bu sezon PSV forması ile 14
golün altına imzasını koyan De Jong, gol krallığı
sıralamasında ikinci. Bu 2 oyuncu ile ilgili, Hayatım
Futbol’un 168. sayısında Bahadır Bozkurt’un
incelemesini bulabilirsiniz. Peki De Jong gol krallığı
yarışında ikinciyken birinci sıradaki kim? O da
bizzat bendenizin 167. sayıda incelediği Hollanda
futbolunun son süperstar adayı: Memphis Depay.
Depay bu ikiliden farklı olarak çoktan ulusal
takımda kendini hissettirmeye başladı. Dünya
Kupası’nda 2 golün altına imzasını koymuştu
ve kupa sonrası hızını hiç kesmedi. Tabii bütün
bunlara rağmen Hiddink, tecrübeye prim verip
Klaas-Jan Huntelaar’ı sahaya sürebilir.
Guus Hiddink kendi teknik direktörlüğü yaptığı
dönemden Türkiye’yi yakından tanıyan bir
isim. Gökhan Gönül, Selçuk İnan, Burak Yılmaz,
Arda Turan, Volkan Demirel onunla beraber
çalışmış oyunculardı. Dolayısıyla bu oyuncuların
karakterlerini de göz önüne alarak bir felsefe
ve diziliş benimseyecektir, ama onun iç sahada
2 rahat galibiyet getiren 4’lü savunmadan
vazgeçmeyecektir. Soru işareti bu 4’lünün
önündeki 6 adamın nasıl şekilleneceği. Hiddink
muhtemelen ileri uçta tek bir hedef adam
belirleyerek sağına ve soluna Robben ile Depay’ı
yerleştirecek. Orta 3’lünün ortasındaki Sneijder’ın
sağ ve solunda kimi kullanacağı ise henüz meçhul
ancak elinde oyunun 2 yönünü de oynayabilen
Narsingh, Wijnaldum, Clasie gibi oyuncular olması
önemli bir avantaj.Kısacası ofansif bir 4-3-3 bizi
bekliyor olacak 28 Mart akşamı.
Türkiye nasıl kazanır?
Depay, Robben, Narsingh, Wijnaldum. Bu
oyuncular kendi sahanızdan çıkarken topu
kaptırdığınızda başınıza çok büyük dertler
açabilecek oyuncular. Her biri topla oldukça hızlı
hareket edebiliyor, rakip defansa yaptıkları dikine
koşular sırasında pas alışverişini sağlayabiliyor ve
ayaklarına hakimler. Luuk de Jong’u da işin içine
kattığımızda bu sezon 26 maçta 69 gol atmış bir
takımın hücum hattındaki 4 oyuncu, aralarındaki
iletişimi mutlaka kullanmak isteyecektir. Burada
onları durduran şey, Fatih Terim’in defans hattı
kadar bizzat “içlerindeki Türk” olabilir. Arjen
Robben. Robben topu rakip ceza sahasının sol
çizgisi ile ön çizgisi arasında aldığı zaman ne
yapacağı rahatlıkla kestirilebilen oyunculardan.
Üstelik maç içinde rakibin önlem aldığını görüp
fedakarlık yaparak daha serbest kalmış takım
arkadaşlarını beslemek yerine, bu önlemle
inatlaşabiliyor. Robben’in tarafını hareketli
ve oyunun 2 yönünü de oynayabilen 2 kenar
oyuncusu ile besleyebilmek önemli ki bunların
özellikle arka tarafta olanının içe dönüşlerde de
yetenekli olması lazım. Caner Erkin ve Arda Turan
şu an eldeki en iyi alternatif olarak duruyor, ancak
Arda’nın cezası sebebiyle orada savunma özellikleri
de olan bir açık oyuncusuna ihtiyacımız var.
Hiddink’in orta sahada Sneijder’ın sağındaki ve
solundaki 2 oyuncunun kimler olacağı önemli. Tabii
bu 2 oyuncu Sneijder’ın hücum hattına sık çıkışları
sonrası hafif zayıflayacak göbekteki kontrolü
elden bırakmamak için görevlendirilmiş 2 defansif
oyuncu da olabilir. Clasie ve De Jong gibi. Bu, her
ne kadar uzak bir ihtimal olsa da sonuç olarak
o alanı kontrol altında tutabilmek çok önemli
olacak. Hollanda sahanın 2 kenarında bizden
üstün ve 28 Mart akşamı da öyle olmaya devam
edecek. Biz buna karşı orta sahanın ortasında
fizik kapasitesi yüksek oyuncuları kullanarak
kendi hakimiyet bölgemizi oluşturabiliriz. Ama
şimdiden söyleyelim, meşhur Fatih Terim felsefesi
“topun kendisinde kalmasını istemek” Hollanda
maçında çok fazla anlam ifade etmiyor. Kurşun
etkisine sahip oyuncuları olan Hollanda, topa %
30 oranında sahip olsa dahi son derece tehlikeli.
Dolayısıyla topa nerede sahip olduğumuz ve rakibe
nerede verdiğimizin büyük önemi var.
Millilerimiz Hollanda ile Dünya Kupası
elemelerinde de karşılaşmış ve iki maçta da
sahadan 2-0 mağlup ayrılmıştı.
Fırat Topal
Hollanda HF169
ARTIK HEM YETiŞTiRiCi HEM YARIŞMACI
Geçtiğimiz sezon şampiyonluk yarışına daha ilk yarıda havlu atan PSV, bu sezon
zirvede tek başına ve Guus Hiddink’e de iyi bir oyuncu portföyü oluşturdu. Geçen
sezondan bu yana ne değişti?
PSV, geçtiğimiz sezonun 7. haftasında Philips
Stadion’da konuk ettiği Ajax’ı 4-0 yenerken
kariyerinin sonunda Hollanda’ya dönen Park
Ji-sung 1 gol atıp 1 asist yapmış, önceki sezon
Dick Advocaat’ın yardımcılığını yapan ve yeni
sezonla beraber teknik direktörlüğe getirilen
Phillip Cocu da sezona 7 maçta 4 galibiyetle
namağlup başlamış, takım da liderlik koltuğuna
oturtmuştu. Ama 20 Ekim’de Groningen
karşısında deplasmanda aldıkları 1-0’lık
mağlubiyetle beşlayan 7 maçlık seride 2 galibiyet
5 mağlubiyet aldılar. Bu çizgi onları ligde 10. sıraya
kadar indirdi. Devreyi de lider Vitesse’nin 13 puan
gerisinde kapattılar. Özellikle takımın defans hattı
bir faciaydı. Ligin ikinci yarısında performansı
biraz düzeltip ligi dördüncü bitirmeyi başardılar.
Sezon sonunda Park futbolu bıraktı, Tim Matavž
Augsburg’a transfer oldu. Cocu, Matavz’ın
boşluğunu Twente sonrası yurt dışı macerasında
başarılı olamayan Luuk de Jong ile doldururken
Valencia’dan Meksikalı Andrés Guardado’yu,
Monaco’dan Nicolas Isimat-Mirin’ı kiraladı. Bunun
dışında kadroyu büyük ölçüde korudular.
PSV bu sezona Willem II’yi 3-1, NAC Breda’yı
6-1 mağlup ederek başladı ve liderlik koltuğuna
oturdu. O günden beri de liderlik koltuğunu
kimseye bırakmadı. Aslında geçtiğimiz sezonlarla
karşılaştırırsak Ajax’ın performansında büyük bir
değişiklik olmadı. Zira Ajax son 4 sezon şampiyon
olurken 20 ile 23 galibiyet arasında değişen bir
sayıya ulaşmıştı. Bu sezon da 18 galibiyetleri
var ve bitime 7 hafta kaldığı düşünülürse Frank
de Boer’un takımının hemen hemen geçtiğimiz
sezonlardaki galibiyet sayısına ulaşacağını tahmin
edebiliriz. Farkı yaratan ise PSV’nin performansı
oldu. PSV şimdiden 23 galibiyete ulaşmış
durumda. Sezon sonuna kadar en az 5 galibiyet
daha almalarını bekleyebiliriz ve bu da onları ciddi
bir puana ulaştıracak. Ajax 11 puan geride, hem
de 3 hafta önce PSV’yi Eindhoven’da 3-1 mağlup
etmesine rağmen.
Georginio
Wijnaldum
Transfer takımından yetiştiriciliğe
Kırmızı-beyazlıların, son yıllardaki takım
yapısından bir farkları da var bu sezon. PSV,
altyapısına ağırlık veren ve yeni yetenekleri
parlatarak göz önüne çıkaran Ajax ve
Feyenoord’un tersine hep transfer takımı olmuştu
son 10 yılda. Ruud van Nistelrooy, Arjen Robben,
Erik Pieters, Dries Mertens, Kevin Strootman
gibi yüksek bonservis bedelleriyle yurt dışına
pazarladıkları isimler altyapılarından yetişmiş
oyuncular değil, Hollanda’daki diğer takımlardan
transfer olmuş isimlerdi. Ibrahim Afellay, Zakaria
Labyad gibi isimler bunun istisnasını oluşturuyor.
Bu sezon ise durum biraz farklı. PSV uzun süredir
ilk kez bu kadar fazla sayıda yerli oyuncu ile
mücadele ediyor. Takım geçtiğimiz Pazar günü
kendi evinde Groningen’i mağlup ederken 18 kişilik
maç kadrosundaki 6 oyuncu kendi altyapısından
çıkmıştı.
Hiddink’e zengin menü
Şimdiye dek 71 gol atan PSV, bunu sezon sonunda
90 gol sınırına çekebilir. Geçen sezonun sonunda
60 gole ulaşmışlardı ve 45 gol yemişlerdi. Bu
sezon kalelerinde 28 gol gördüler sadece. Tabii
bu üretkenlik üst düzey bireysel performansların
sonunda geldi. Memphis Depay ve Luuk de Jong
toplam 31 gol attılar şimdilik. Sırasıyla 16 ve 15
gol atan ikiliden De Jong bunun yanına 8 asist de
ekledi. Asist krallığı listesinde de Jetro Willems
11 asistle zirvede. Georginio Wijnaldum 10 golle
Depay ve De Jong’a yardım etti bu sezon. Yani
atılan 71 golün 41’i bu 3 oyuncudan geldi. Guus
Hiddink de bu yükselen performansa kayıtsız
kalamadı ve 3 oyuncuyu da ulusal takıma
davet etti. Depay ve Wijnaldum zaten formaya
alışmışlardı, ama Twente sonrası kariyerindeki
başarısızlık Louis van Gaal’in De Jong’u
turunculardan uzak tutmuştu. PSV ile kendini
buluşunun Euro 2016 elemelerinde tedirgin
durumda bulunan Hiddink’e önemli bir katkısı
olacak.
Hiddink’in 28 Mart tarihinde oynanacak Türkiye
maçı için açıkladığı aday kadroya sadece bu
üçlü değil toplamda 7 PSV oyuncusu çağırıldı ki,
Eindhoven temsilcisi kadroya en çok oyuncu veren
takım oldu. Kaleci Jeroen Zoet, defans oyuncuları
Jetro Willems ile Jeffrey Bruma ve açık oyuncusu
Luciano Narsingh kadrodaki diğer PSV futbolcuları.
Luuk de Jong
???
Uğur Karakullukçu
HF169
YARIM KALAN ŞARKI
ANDRES FLEURQUIN
2002 takımı Galatasaray’ın yarım kalan hikâyesi, şarkısıdır… O şarkının unutulmaz
dizelerinden birisi de Andres Fleurquin’e ait... 13 yıl sonra, Uruguay’da hala top
oynayan bir Galatasaraylı, Hayatım Futbol’a konuştu
Eğer bugün hala Galatasaray başı sıkıştığında
ilk olarak Mircea Lucescu’nun kapısını çalıyorsa
bunun sebebi Rumen hocanın teknik adamlığı
kadar yarım kalmış, yarım bırakılmış bir hikâyenin
Galatasaraylıların aklında hep duruyor olmasıdır.
2002 takımı harika bir hikâyenin yazarlarıydılar.
Bugünlerde 4.sü yapılan yıldız savaşının bir
önceki versiyonunda zaferi Ali Sami Yen’e
getirenleriydiler. Aylarca para alamamasına karşın
Şampiyonlar Ligi’nde tarihi bir sezona imza atıp
Roma, Liverpool ve Barcelona arasından çeyrek
finale bir ofsayt kararı kadar uzakta kalanlarıydılar.
Lucescu’nun Galatasaray’daki şarkısı nasıl yarım
kaldıysa o takımın simge isimlerinden Andres
Fleurquin’inki de yarım bırakılmıştı. Tamam,
Fleurquin o şarkının hiçbir zaman nakaratı
olmayacaktı ama akılda kalan sözlerinden biri
mutlaka oydu, hem de zihinlerde mutluluk izleri
bırakan sözlerden biriydi şüphesiz…
Yarım kalan şarkıyı tekrardan çalmak mümkün
değil belki ama o günleri yadetmek için Andres
Fleurquin’le temasa geçtiğimizde sanki aradan
13 yıl geçmemiş, Galatasaray’dan ayrılalı 3-5
ay olmuş kadar sarı kırmızıya bağlı bir kişiyle
karşılaştık. Fleurquin, 2002’de şampiyon olduktan
sonra takımdan ayrıldığında zaten 27 yaşındaydı,
genç sayılmazdı. Buna karşın aradan geçen 13 yıl
onu futboldan koparmadı ve o, 40 yaşında bir
kurt olarak Uruguay’ın önde kalan ekiplerinden
Defensor Sporting’in formasını hala terletiyor.
Geçen yıl Libertadores Kupası’nda yarı final
oynayan takımın bir parçası olan Fleurquin’le
Galatasaray günleri üzerine söyleştik. Eski
arkadaşlarından unutulmaz Beşiktaş gollerine,
Şampiyonlar Ligi’nden yarım kalan transferine,
Abdurrahim Albayrak’a kadar uzanan sohbetimiz
karşınızda, keyifli okumalar…
“Galatasaray’a ihanet edemezdim”
-Galatasaray için sadece bir sezon oynadın ama
kulüpte herkes senden olumlu şekilde bahsediyor.
Florya’nın duvarlarında hala şampiyon olduğunuz
fotoğraf asılı. Diğer oynadığın kulüplerle
karşılaştırırsan Galatasaray senin için ne ifade
ediyor?
Galatasaray benim oynadığım en iyi takım ve
en büyük kulüptü. Böylesi büyük bir kulüpte
oynadığınızı saha içinde kesin bir şekilde
hissediyorsunuz. Taraftarların 95 dakika boyunca
durmadan bağırmasıyla birlikte olduğunuzdan bile
daha iyi hissedersiniz.
-Mircea Lucescu’yla çalıştın. O dünya çapında bir
hoca ama perde arkasında nasıl biriydi, ilişkiniz
nasıldı? Onunla ilgili hatırladığın bir anı var mı?
Çok iyi bir hocaydı ve en önemlisi çok zekiydi.
Onunla gayet iyi bir ilişkim vardı. Fransızca ve
İtalyanca konuşuyordu ve ben de onunla zaman
zaman sohbet ederdim. Bana her zaman nasıl
olduğumu, ailemin durumunu sorardı.
Beşiktaş’a gittiği zaman beni arayıp orada kendisi
için oynamamı istedi. Ona kalbimin Galatasaray’da
olduğunu ve Türkiye’de Galatasaray’dan başka
takımda oynamamın doğru olmayacağını
söyleyip teklifi reddettim. Galatasaray’a ihanet
edemezdim.
-Bildiğim kadarıyla Emre Aşık’la iyi arkadaştınız.
O şimdi genç milli takımlarda antrenörlük yapıyor.
Onunla ilgili ne söylersin?
Takımda benim en iyi arkadaşlarımdan biriydi. Onu
seviyorum, hem çok güçlü bir karakteri vardı hem
de saha içinde de gücüyle oynardı. Böyle oyuncuları
severim. Bana karşı her zaman kibar olmuştur, ona
tekrar teşekkür ederim.
“Barcelona maçı unutulmaz”
-Galatasaray için birçok önemli maça çıktın,
özellikle Avrupa’da. Şampiyonlar Ligi’nde oynamak
nasıl bir histi, hangi maç senin için özeldi?
Benim oynadığım sezon Şampiyonlar Ligi’nde çok
başarılı işler yaptık. Camp Nou’da oynadığımız
Barcelona maçı kariyerimin en iyi maçları
arasındadır. Ayrıca Türkiye’de Beşiktaş maçlarında
epey iyiydim.
-Beşiktaş demişken, Türkiye’de hala senin adını
anınca Beşiktaş’a attığın goller akla gelir. Beşiktaş
maçlarının sırrı neydi?
Derbi maçlara her zaman özel olarak konsantre
olurum. Emin değilim ama bir gazeteci bana
Galatasaray’ın Beşiktaş’a attığı 100. golü benim
attığımı söylemişti. Bu anıyı hiçbir zaman
unutmadım, adımı Galatasaray tarihine kazımak
güzel.
-Galatasaray’da başına gelen en ilginç an neydi,
seni hala güldüren bir anın var mı?
Evet, Türkiye Ligi’nde şampiyon olduğumuzda
çok eğlenmiştik. Takım otobüsüne gittiğimizde
dayanamadık ve zıplamaya başladık. İnanılmazdı,
böyle bir şeyi dünyanın başka bir yerinde
yaşayamazsınız.
-Abdurrahim Albayrak senin döneminde de görev
yapıyordu, şimdi tekrar Galatasaray yönetiminde.
Şahsına münasır bir karakter, onun hakkında
bizlere ne söylersin?
O çok iyi bir insan ve kulüpteki herkesi çok
eğlendirirdi. Galatasaray onun kanında var! Bana
karşı çok inceydi ve aynı şekilde eşime de çok kibar
davranırdı. Ona her şeyin en güzelini diliyorum
çünkü bunu hak ediyor.
“3 sene daha kalmak istiyordum”
-Yönetim değişince o dönem Galatasaray’dan
ayrılmak zorunda kaldın. Kalmak istemiş miydin,
ayrılığın nasıl gelişti?
Galatasaray’dan ayrılırken çok üzüldüm. O dönem
büyük ekonomik problemlerimiz vardı. Buna
rağmen ben Galatasaray’da 3 sene daha kalmak
istiyordum. Kontratımın sonunda kalmam için
görüşmeleri yaparken yönetimde değişiklik oldu ve
ayrılmak zorunda kaldım.
-Uruguay’da Türk kulüpleri nasıl görülüyor?
Galatasaray ve Fenerbahçe burada tanınan,
bilinen kulüpler ama Galatasaray’ın yeri ayrı tabii!
(Gülüyor)
-Galatasaray’ın şimdiki kalecisi Fernando Muslera
senin vatandaşın… Onunla hiç konuşma şansın
oldu mu?
Maalesef hayır, onunla hiç tanışmadık ama
Galatasaray’ı çok sevdiğini duyuyorum. Çok iyi
bir kaleci ve karakteri çok düzgün bir insan...
Galatasaray’a yakışıyor.
-Örnek bir profesyonel olduğunu biliyoruz ve 40
yaşında olmana rağmen hala futbol oynuyorsun.
Takımın Defensor Sporting’le Libertadores
Kupası’nda geçen yıl yarı final oynadınız. Şimdi
neler yapıyorsun?
Dediğin gibi 40 yaşındayım ve sona yaklaşıyoruz.
Şu sıralar dizimden bir sakatlığım var,
ağrılarım oluyor ama birkaç hafta içinde tekrar
oynayabileceğim. Sanırım kariyerimi Haziran’da
bitireceğim ama kesin değil, belki de devam
ederim!
O bir ekonomist
-Futbolu bıraktıktan sonra planın ne? Bildiğim
kadarıyla ekonomi mezunusun. Futbolda
kalacak mısın yoksa futbol dışı bir kariyer mi
düşünüyorsun?
Evet, ekonomi mezunuyum ve futbol dışında
şu anda ilgilendiğim bazı işletmeler var. Yine de
bir futbolcunun emekli olduğundan sonra bile
futboldan kopması imkânsızdır. Öyle ya da böyle
futbolun içinde olacağım.
-Seni hala kendilerinden biri olarak gören
Galatasaray taraftarlarına ne söylemek istersin?
Dünyanın en iyi taraftarları onlar! Sahaya
çıktığımızda onlar için nefes alıyordum. Şarkı
söyleyip bağırıyorlar, tezahürat yapıyorlar ve
bilsinler ki onlar bizler için düşündüklerinden
çok daha önemliler. Onları saha içinde
hissedebiliyorsunuz.
Burak Sağlam
Türkiye HF169
URFA’NIN ETRAFI GÜNEŞLi, ÖNÜ AYDINLIK...
Geçtiğimiz sezon olduğu gibi bu sezona da Süper Lig umutlarıyla başlayan
Şanlıurfaspor, Cihat Aslan dönemindeki düşüşünü Osman Özköylü ile durdurdu.
Tekrar ilk 6 potasına giren Güneydoğu ekibi Süper Lig için tekrar umutlandı
3 Ocak 2015. Şanlıurfa GAP Arena’da Boluspor’u
ağırlayan Şanlıurfaspor sahadan 2-1’lik galibiyetle
ayrıldı ve ligin ilk yarısını 27 puanla kapattı.
Üç haftalık arada Cihat Arslan’ın ekibi bazı
transferlere imza attı. Gol yollarında sıkıntı
yaşayan sarı-yeşililer, Samsunspor’dan Serdar
Eylik ve Eldin Adiloviç, Başakşehir’den İbrahim
Yılmaz’ı kadrosuna katarak hücum bölgesini
güçlendirdi. Yeni transferlerle birlikte takımın
formasyonunda bir takım değişiklikler olacaktı.
Ligin ikinci yarısına Kayserispor deplasmanıyla
başlayan Şanlıurfaspor sahadan 3-0’lık
mağlubiyetle ayrılırken, Adiloviç ilk 11’de Zenke
ile birlikte yer almıştı. Takım maç boyunca rakip
kaleye gitmekte zorlandı.
Diğer hafta Adanaspor deplasmanında benzer
tipte iki forvet olan Zenke ve Adiloviç’i tekrar
ilk 11’de sahaya süren Cihat Arslan, orta saha
bölgesinde de kararsızlıklar yaşıyordu. Rodrigo
Tello’nun kafa golü bir puanı getirirken, ortaya
konan kötü futbol gelecek için karamsar bir tablo
ortaya çıkarıyordu. 19. haftada iç sahada alınan
Antalyaspor mağlubiyeti sonrası Cihat Arslan istifa
etti. Yanlış tercihler sonucu art arda alınan kötü
sonuçlar Arslan’ın sonunu hazırladı. Elazığspor
maçı öncesi Osman Özköylü göreve getirildi.
Özköylü ile çıkılan ilk maçın eski günlerden bir farkı
yoktu. Bilica’nın son dakikalarda kişisel ”becerisini”
konuşturarak hediye ettiği golle bir puan geldi.
Kadro kalitesinin daha iyi şeyler vaat ettiği
Şanlıurfaspor, Elazığspor beraberliği sonrası çıktığı
dört maçta 10 puan topladı. Alınan puanların yanı
sıra oynanan futbol son 10 hafta için Şanlıurfaspor
taraftarlarına çokça umut verdi. Bir ay öncesi ilk
altı için bile umutsuz olanlar, şimdi “ilk 2 neden
olmasın” demeye başladı. Şanlıurfaspor’un bu
çıkışında öne çıkan faktörler şöyle:
1-Yeniler
24 hafta geride kalırken, Şanlıurfaspor bu maçların
10 tanesinde kalesini gole kapatmayı başardı.
Fakat atılan gol sayılarına baktığımızda, ilk altıdaki
takımlar arasında en az gol atan ekip de Urfa
ekibi oldu. İlerideki oyuncuların formsuzluğuna,
Tello’nun hayalet performansı eklenince; Ceylanlar
rakip kalede etkili olamıyordu. Devre arası yapılan
transferler hücum bölgesi ağırlıktaydı. En önemli
transfer olarak gösterilen Adiloviç yanlış seçim
olduğunu hemen ilk maçlarında belli etti. İkinci
yarınının ilk üç maçında, 4-2-3-1’de onu Zenke ile
birlikte kullanmak isteyen Cihat Arslan, başarısız
sonuçlar aldı ve yaptığı bu transferle bir bakıma
kendi sonunu hazırladı.
Osman Özköylü takımın başında çıktığı ilk maçta
ileri üçlüde Zenke – Adilovic – Ekrem Dağ’ı denedi.
Urfa’nın 9 kişi kaldığı ve mağlubiyeti hak ettiği
karşılaşmada şans golüyle berabere kalarak bir
puan aldı. Özköylü ikinci maçında ileri üçlüde
Zenke – Abdülkadir ve yeni transferlerden İbrahim
Yılmaz’ı denedi. Karşıyaka maçında takım halinde
çok iyi performans gösteren Şanlıurfaspor’a
galibiyet golünü 90. dakikada sonradan oyuna
giren Serdar Eylik kaydetti. Üç puanın yanı sıra
Tello’nun geri dönüş sinyalleri vermeye başlaması
takım adına sevindiriciydi.
Osmanlı maçında alınan bir puan eleştirilemezdi,
Orduspor maçında alınan 5-0’lık galibiyet ölçü
değildi fakat geçtiğimiz hafta sonu Gaziantep
Büyükşehir Belediye maçında oynanan oyun
Serdar Eylik
övgüye değerdi. Orduspor maçı ile birlikte ilk 11
oynamaya başlayan Serdar Eylik takıma olan
uyumunu gösterdi. Son dört haftadaki üçüncü
golünü atan Serdar’a asisti yapan Rodrigo
Tello’nun her atakta imzası vardı. Zirveye
oynamaya alışkın bir teknik direktör olan Osman
Özköylü ile çıkılan beşinci maçta Şanlıurfaspor
belki de sezonun en iyi maçını ortaya koydu.
Şanlıurfaspor son 10 haftasına girilen ligde, Süper
Lig yarışı için kendisine artık daha çok güveniyor.
2-Kubilay Sönmez
Çanakkale Dardanelspor’un 2013/14 sezonu
öncesi yaptığı dört gurbetçi transferinden biri
Kubilay Sönmez. Schalke etiketiyle dikkatleri
hemen üzerine çeken Kubilay, ligin ilk yarısı
bittikten sonra kulübüyle olan sözleşmesini
feshetmişti. Yeni sezon öncesi Şanlıurfaspor onu
transfer ettiğinde kimse ondan bu performansı
beklemiyordu. Şanlıurfa’nın taktiği olan 4-2-3-1’de
Kubilay Sönmez
orta sahanın ortasındaki ikiliden biri olan Kubilay
Sönmez genç yaşına rağmen soğukkanlılığıyla
dikkat çekiyor. Schalke’nin alt yaş takımlarında,
bir diğer Türk Kadir Gökyar ile yakaladığı uyumun
bir benzerini Urfa’da Kenan Karışık ile yakalamış
durumda. Dikine oyunuyla, “Almanya altyapı
çıkışlıyım” diye bas bas bağıran Kubilay’ın istikrarlı
oyunu Urfa’nın çıkışında büyük bir paya sahip.
Rodrigo Tello
3-Rodrigo Tello
Geçtiğimiz hafta Gaziantep Büyükşehir Belediye
karşısındaki Rodrigo Tello, Beşiktaş – Marsilya
Şampiyonlar Ligi maçına çıkmış Rodrigo Tello
gibiydi. Ligin ilk yarısındaki performansıyla hayal
kırıklığı yaratan Şilili, bir türlü istediği katkıyı
veremedi ve zaman zaman formasını kaptırdı.
Uzun yıllar üst düzey takımlarda oynadıktan
sonra yaşı itibariyle düşen performansı nedeniyle
git gide daha düşük repütasyonlu takımlara yolu
düşen Tello, Urfa’ya bir şeyler katabileceğinin
farkına geç de olsa farkına vardı. Adanaspor
maçında beraberliği getiren golü atan, daha
sonra iç sahada oynanan Karşıyaka ve Osmanlı
maçlarıyla vitesi iyice arttıran Tello, Gaziantep
BB maçında 1 gol ve 1 asistlik performansıyla bu
kadroda sadece ismiyle var olmadığını ispat etti.
2009’da Old Trafford’da attığı golle Manchester
United’ın Şampiyonlar Ligi’nde iç sahadaki 23
maçlık namağlupluk serisine son veren Tello’nun
kalan haftalardaki performansı, 46 yaşındaki
Şanlıurfaspor’un tarihinde ilk kez Süper Lig’e
yükselmesinde belirleyici faktör olacak.
4-Zengin yedek kulübesi
Şanlıurfaspor’a son yıllarda yapılan yatırım bir
hayli fazla. Bu yatırımın yapılış nedeni birçok
futbolseverin hoşuna gitmiyor. İşe sadece futbol
penceresinden baktığımızda, Şanlıurfaspor’un
geniş kadrosu birçok maçta takıma direkt etki
ediyor. İdeal kadronun dışında kalan İbrahim
Yılmaz, Eldin Adiloviç, Youssef Yeşilmen, Gökhan
Alsan gibi önemli oyuncular, Birinci Lig’de zirve
mücadelesi yapan bir takımın yedek kulübesinde
olması gereken isimler. Son haftalarda Serdar
Eylik çıkışıyla ilk 11’e girince, önemli isimlerden
olan Volkan Okumak da yedek kulübesine
gitmek zorunda kaldı. Sarı-yeşilliler sağ bek
pozisyonunda Göksü Alhas ve Ekrem Dağ gibi
etkili oyunculara sahip olduğundan iki isimden
biri yedek kulübesinde oturmak zorunda kalıyor.
Klasik tabirle oluşan bu tatlı telaş Şanlıurfa’nın
avantajlarından…
Ekrem Dağ
Profil HF169
Serkan Akkoyun
‘GÖREVi BIRAKIYORUM
ÇÜNKÜ YOĞUN BAKIMDAYIM’
Bu sözleri söylememiş olsa da yaşadıklarını bu sözlerle özetleyebiliriz Yousef
Kargar’ın. Futbolun neden sadece futbol olmadığını bu yazıyla bir kez daha
anlayacaksınız
Afganistan Milli Takımı, şaşaadan uzak bir
törenle yeni teknik direktörünü kamuoyuna
duyurduğunda bunun sıradan bir değişiklik olduğu
düşünülüyordu. Bir dönem Hannover 96 takımını
da çalıştıran Sırp teknik adam Slaven Skeledzic’in
Afganların yeni hocası olması Avrupa’yı şaşırtmıştı
aslında. İyi bir deneyim ve kariyere sahip olmasına
karşın Afganistan gibi bir ülkeye giderek teknik
direktörlük yapacak olması, kimilerince ‘gereksiz’
bulunmuştu. Ama burada asıl hikâye Skeledzic’in
Almanya’daki kariyerini bırakıp Afganistan’a
gelmesi değil. Belki onun da güzel bir öyküsü
çıkarılır ancak bu yazıda başrol, Skeledzic’ten önce
bu görevi yürüten Yousef Kargar ve onun görevi
bırakmasına neden olan olay.
Ocak ayına gidelim…
Tarih 11 Ocak Pazar gününü gösterirken ajanslara
bir haber düştü. Haberde Afganistan Milli Takımı
teknik direktörü olarak çalışan Yousef Kargar’ın
bıçaklı bir saldırı sonucu ağır yaralandığı ve
hastaneye kaldırıldığı cümleleri yazıyordu. Evet,
Afganistan futbolunun en önemli figürlerinden
olan milli takım hocası Kargar, yoğun bakımdaydı.
Bu saldırı FIFA nezdinde hemen hemen tüm futbol
kamuoyu tarafından ‘şok’ olarak nitelendirildi.
Çünkü Kargar önderliğinde Afganistan ve ülkedeki
futbol, FIFA’nın önem verdiği ‘futbolla barış
mesajı’ yayma açısından önemli bir araçtı. Kargar
da Taliban yanlısı rejimin karşısında ‘yenilenme’
taraftarı bir isim olarak biliniyordu. Bu bile başlı
başına onu hedef haline getirmişti.
Afganistan’ı ayağa kaldırmıştı
Kargar, Afganistan’ın zengin ailelerinden
birisinin oğlu olarak dünyaya geldi. 16 yaşına
kadar kayakla ilgileniyordu. Ailesi de ülkenin en
önemli kayak merkezlerinden birisinin sahibiydi.
Ancak 1979’daki Sovyet işgali nedeniyle kayak
merkezlerinin faaliyetleri durdu. O da bir diğer
spor faaliyeti olan futbola ağırlık verdi. Sporcu
kişiliğinin etkisi ile Afgan futbolunda öne çıkan
bir isim oldu. Milli takımın değişmezleri arasına
girerken aynı zamanda Lions adlı takımın
da formasını giyiyordu. 70’ler ve 80 başına
damgasını vurduktan sonra 1984 yılında futbolu
bıraktı. Bu süreçten sonra kendisini Afganistan
futbolunun gelişimine adadı. Afganistan genç
takımlarından A takımına, futbol federasyonu
başkan yardımcılığına kadar kendisine ihtiyaç
duyulan her kademede görev aldı. 2001 yılından
itibaren kontrolünde olan Afganistan Milli Takımı,
2013 yılında onunla birlikte Güney Asya Futbol
Şampiyonası’nda finalde Hindistan’ı yenerek
şampiyon bile olmuştu ki bu Afgan futbol tarihinin
gelmiş geçmiş en büyük başarısıydı. Tüm bunları
yaparken gençleri futbolla ilgilenmeye davet
etmesi Taliban yanlılarını rahatsız etmişti. 2001
yılında devrilen ancak daha sonra gerilla tipi
yapılanma ile yeniden bir araya gelen Taliban
yanlıları Afganistan’da özellikle de başkent
Kabil’de işledikleri cinayetlerle adından söz
ettiriyorlardı. İşte Kargar’a yapılan saldırının da bu
kesimle alakalı olabileceği görüşü ağırlık taşıyordu.
Ölümüne saldırı
Kargar yine bir idmanı geride bırakmış, özel
işlerini halletmiş, katıldığı bir düğünden çıkmış
evine dönüyordu. Cumartesi akşamıydı ve evinde
sakin bir gece geçirmeyi planlıyordu. Büyük
ihtimalle Afgan futbolculara öğreteceği yeni
taktikler üzerine çalışacak ya da federasyona,
ülke futbolunu kalkındırmak üzere yeni planlar
hazırlayacaktı. Ama Taliban rejiminin Kabil’de tüm
spor faaliyetlerinin yasakladığı günlerin acısını
çıkarırcasına atılım üstüne atılım yapan Kargar ve
arkadaşını durdurmayı birileri amaç edinmişti. Eğer
bu kişisel bir husumet değilse -ki hiçbir açıklamada
buna dair bir mesajı yok- o zaman birileri düpedüz
bu reformist adamı ortadan kaldırmak istiyordu.
Kargar evine doğru yaklaşırken, onu bekleyen
davetsiz misafirleri vardı. Önce birkaç ayak sesi
duyuldu. Her gün onlarca bombanın patladığı,
silah seslerinin birbiriyle konuşan sıradan iki
insanın sesi gibi doğal karşılandığı Kabil’de Kargar
kendisine yaklaşan bu ayak seslerini önemsemedi.
Ancak yüzleri maskeli üç kişi, arkadan Kargar’a
saldırmaya başladı. Savunmasız yakalanan
Kargar’ın önce bacaklarını bıçakladılar. Dört, beş
bıçak darbesinin ardından bu sefer öldürücü
darbeye geçtiler. Yere düşen Kargar’ın kafasına
10 bıçak darbesi indirdiler. Kargar kanlar içinde
yerde kalırken saldırganlar hızla bölgeyi terk ettiler.
Hoca bilinci kapalı bir şekilde yardımına koşanlar
tarafından hastaneye kaldırıldı ve yoğun
bakıma alındı.
Yousef Kargar’a yapılan saldırı kısa süre
içerisinde medyanın ilgisini çekti. Afgan kanalları
hastaneden canlı yayınlar yaparken haber ajansları
da bu gelişmeyi dünyaya duyurdular. Kardeşi
Harun abisinin durumunun ciddi olduğunu ve
yoğun bakımda tutulduğunu açıklıyordu. İlk
müdahalenin ardından Kargar özel bir uçakla
Hindistan’a götürüldü. İki ay boyunca Hindistan’da
tedavi edilen Kargar buradaki tedavisi ile hayata
döndürüldü. Mart ayı içinde yeniden Kabil’e gelen
Yousef Kargar’ın kardeşi Harun, “Hindistan’da
doktorlar bu yapılan saldırının tamamen öldürme
amacı taşıdığını söyledi” diyerek yaşanan olayın
ciddiyetini anlatıyordu.
Bill Shankly tanısa kesin severdi
Kargar’ın yerine göre getirilen Skeledzic,
ülkenin güvenliği konusunda Alman basınına
yaptığı açıklamada, “Benden önceki hocayı
bıçaklamışlar ama ben bir korku duymadım”
şeklinde konuşuyordu. Kargar’ın mirasına sahip
çıkacağını söyleyen Skeledzic’e eski hocadan yanıt
da gecikmedi. Yeniden hayata tutunan Kargar,
Skeledzic’e yakın zamanda ayağa kalkacağı ve
federasyondaki görevine devam ederek, Afgan
futbolunun gelişimine Skeledzic’in hocalığında
destek vereceği mesajını yolluyordu. Ne Taliban’ın
yasakları ne 10’dan fazla öldürücü bıçak darbesi
52 yaşındaki bu futbol aşığı adamı yolundan
caydırmamıştı. Söylene söylene ne kadar içi
boşaltılmış gibi gelse de bazen, böyle durumlarda
Bill Shankly’nin pek de haksız olmadığını
düşünüyor insan:
“Futbol bir ölüm-kalım meselesi değildir. Ondan çok
daha önemlidir”
Emre Gürkaynak
Profil HF169
HiKÂYESiNi
YENiDEN
YAZIYOR
Fiorentina yaklaşık bir buçuk yıl boyunca Juan Cuadrado’yu konuştu transfer
dönemlerinde. Onu takımda tutmaya çalıştı. Başarısız olduklarındaysa bu bahis hiç
açılmadı. Sebebi kim mi? Mohamed Salah
Jose Mourinho, 11 Mart gecesi Chelsea ile
Şampiyonlar Ligi kupasını kazanma hayallerine bir
kez daha veda etti. Londra ekibi, 1-1’in rövanşında
10 kişi kalan-hem de Zlatan’ın 31. dakikada
atılmasıyla- Paris Saint-Germain ile 2-2 berabere
kalıyor, umutlarını Thames Nehri kıyılarına
gömüyordu.
Ertesi gün sosyal medyada Mourinho ile dalga
geçme fırtınası henüz dinmiş, Avrupa Ligi ilgisi
başlamıştı. Hayat hızlıydı, daha da hızlanıyordu.
Ancak Mou’nun bu sefer çabucak unutulmayacağı
belliydi. Aynı gecede oynanan Avrupa Ligi 3. Tur
maçlarında, Kevin de Bruyne Wolfsburg adına
Inter kalesine iki füze gönderiyor, Romelu Lukaku
ise attığı penaltı ile Everton’u Kiev karşısında
ipten alıyordu. Bir başka Chelsea forması görmüş
isim Mohamed Salah ise o gece skora katkı
yapma hakkını asistten yana kullanmıştı. Üç
resim arasındaki farkı bulunuz. Üç eski Chelsea
oyuncusu ya da Mourinho’nun biletini kestiği üç
adam.
Farklı olan kim mi? İşte orada, kıvırcık saçları ve
mor formasıyla sürekli gülen ve muhtemelen
gol atan Mohamed Salah. De Bruyne ve
Lukaku’yu takıma Mou almadı ama gönderen
oydu. Belki de her zaman birlikte anıldığı egosu
yüzünden. İki isimle de ilgilenmediğini, takımdan
bonservisleriyle birlikte göndererek açıkça ortaya
koydu. Keza takıma kendi kattığı Schürrle’yi de.
Ancak Salah farklı.
Kitapların arka kapaklarında yer alan metinlerin
hemen yanı başında kitaba yönelik övgüler
bulunur. “Harika, muhteşem, büyüleyici!”. Bunun
belki Guardian demiştir, belki başka bir dergi,
gazete. Söz konusu Salah olduğunda ise ifadeler
bizzat Mourinho’ya ait.
2012/13 sezonu öncesinde ülkesi Mısır’dan henüz
20 yaşında Basel’e geçerek Avrupa macerasına
başlayan Salah’ın yolu Chelsea ile ilk kez aynı
sezonun Avrupa Ligi yarı finalinde kesişti. İsviçre
ekibi onunla birlikte Avrupa’da şaha kalkarken;
iki eşleşmede bulduğu bir gol, takımını finale
taşımadı. Yine de sergilediği performans bir şeyler
ifade etmeliydi, ediyordu da. İsviçre’de Yılın En
İyi Oyuncusu seçildi. Basel taraftarlarının süper
kahramanın kitap arkası cümlesi ise o zamanlar
Real’in başında olan Mou’dan gelen “Mükemmel
bir oyuncu” olacaktı.
Basel, ‘tek şarkılık şöhret’ olmadığını ertesi
sene göstermeye karar vermişti. Devler Ligi’nde,
Chelsea, Schalke 04 ve Steaua Bükreş’in olduğu
gruptan çıkamadılar ama iki maçta da Chelsea’ye
puan göstermemişlerdi. Salah bu maçlarda iki gol
kaydetmiş, Mou’nun gözünü geçip, çoktan aklına
girmişti. Bir sonraki kitap arkası cümlesi “Neyse ki
artık bize gol atamayacak” olmuş, Chelsea devre
arasında Salah’ı Liverpool’un elinden kapıp 11
milyon sterlin karşılığında kadroya katmıştı.
Mata’yı Manchester United’a gönderen Mourinho,
yeni sol ayaklı teknik adamını bulmuş, 15 numaralı
formayı ona teslim etmişti. Ancak işler daha
Chelsea’de tutunamayıp Fiorentina’ya kiralık
gönderilen Salah, tekrar Mourinho’nun radarına
girme umudunda
Salah, Chelsea’ye attığı
gollerle Londra biletini
kapmayı başarmıştı.
Chelsea ile resmi
olarak 19 maça
çıkan Salah,
sadece 2 gol
atmayı başardı.
sonra Mou’nun rüyalarındakinden biraz daha
farklı seyretti. 19 maçta şans bulan Salah sadece
2 gol atarken, Londra’ya gidiş biletini para değil
yaratıcıkla aldığını unuttu. Unuttuğu bir başka
şey ise, söz konusu Chelsea olduğunda dönüş
biletinin, gidişle birlikte satın alındığı ve çok
daha ucuz olduğuydu. Chelsea’ye gelişinin ilk
yıldönümünde, yine bir devre arasında, bu sefer
Fiorentina’ya transfer oluyordu. Nasıl Mata’nın
ayrılması üzerine geldiyse Chelsea’ye, ‘Maviler’in
yeni piyango bileti Cuadrado oluyor, Salah da onun
Stamford Bridge’e yerleşmesine yardım ediyordu.
Piyango gün sonunda, sinirle yırtılan, yere atılan
bilete vuracaktı ama, ilk başta kimselerin haberi
yoktu. Mohamed Salah, Mısır’daki en büyük
futbol trajedisi sırasında hayatını kaybeden 74
kişiye ithafen giydiği 74 numaralı formasıyla
Chelsea’de attığı gol sayısını 11 maçta üçe katladı,
asistlerle takıma destek oldu, Floransa’nın
havasını değiştirirken; La Gazzetta dello Sport’a
manşet olmayı da unutmadı. Attığı gollerle iki yıl
sonra ezeli rakip Juventus’a evinde ilk yenilgisini
tattırırken, eş zamanlı gerçek Fiorentinalı
oluyordu. Vincenzo Montella ile hiç konuşmadan,
yalnızca oyunuyla, takımın sistemini 3-5-2’den
4-4-2’ye getirdi, Cuadrado’nun Fiorentina’daki
ilk 12 maçında gol atamadığı istatistiğini tozlu
raflardan çıkardı. Kariyerinin ilk yıllarından
beri taşıdığı ‘Mısırlı Messi’ lakabı ona belki ilk
defa bu kadar yakıştı. Ama en önemlisi Salah,
kariyer hikâyesinin üçüncü baskısında, arkada
yer alan cümleyi bir kez daha değiştirdi: “Salah
Fiorentina’da çok iyi oynuyor, umarım devam
eder. Onu bunun için İtalya’ya gönderdim.” Harika,
muhteşem, büyüleyici!
Cuadrado’nun yarım sezonda
Fiorentina’ya verdiği katkıyı
Mısırlı oyuncu şimdiden
amorti etmeyi başardı.
İngiltere HF169
Ahmet Sercan Ergün
ZiRVENiN OLAĞAN ŞÜPHELiLERi
Championship, uzun yıllardır hiç olmadığı
kadar çekişmeli bir zirve yarışına sahne oluyor.
Son düzlüğe girilirken ilk üç sıra aynı puanda, 7
takımın da Premier League şansı var
Avrupa’nın büyük liglerine baktığımızda Fransa
ile beraber en çekişmeli zirve yarışı Türkiye’de.
İngiltere’de ise Premier League’in bir alt kademesi
olan Championship’te tabir-i caizse dananın
kuyruğunu koparmaya talipli çok takım var.
İlk üç sıradaki takımların aynı puanı paylaştığı
Championship’teki zirve mücadelesine daha
yakından baktık.
Amansız yarış
Championship en son buna benzer bir zirve
yarışına 2006/07 sezonunda tanık olmuştu. O
sezon 46 maçlık periyodu Sunderland şampiyon
olarak tamamlarken, Birmingham City ikinci sırayı
alarak Premier League biletini kapmıştı. Şu an
Premier League’de mücadele veren Leicester,
QPR, Hull gibi takımlar ise düşme potasının
hemen üzerinde sıralanmış ve League One yolcusu
olmaktan kıl payı kurtulmuşlardı..
Peki bu sezonu diğerlerinden farklı kılan ne? Derby
County’nin tecrübeli hocası Steve McClaren’a
göre lig ‘’kalan 10 maçla asıl şimdi başlıyor.’’
Yakın zamanda iflasın eşiğine gelen ve bu sezon
düşük bütçeyle uzun süre ligin zirvesinde yer
alan Ipswich Town, son 6 maçta yalnızca 1 kez
kazanabildi ve 7. sıraya gerileyerek şimdilik
play-off potasının dışına çıktı. Takımların
değişen ve istikrarsız form durumları, sezon
sonunda oluşabilecek muhtemel tabloyu tahmin
etmeyi bile imkânsız hale getiriyor. Misal lider
Bournemouth son 3 maçını 11 gol atarak kazandı,
aynı takım Şubat ayında 6 maçta yalnızca bir
kez kazanarak 6 puan toplayabilmişti. Ligin
ilk 5 maçında 3 kez kaybederek lige kabus
gibi bir başlangıç yapan 2006 UEFA finalisti
Middlesbrough, yılbaşından bu yana yükselen
bir form grafiğine sahip ve 2015’te yalnızca 3
kez kaybetti; ancak bu mağlubiyetler de son 6
maçta geldi. Ligin uzun soluklu olması ve sıkışık
takvim, zaten güç dengeleri birbirine yakın olan
ligde bir takımın galibiyet veya yenilmezlik serisi
yakalamasına engel oluyor ve ortaya bu tablo
çıkıyor.
Championship’te Premier League
adaylarının kalesini tecrübeli isimler
koruyor. Bunlardan biri de PSV ve
Tottenham’dan hatırlayacağımız
Heurelho Gomes.
dananın kuyruğuna dananın
kuyruğuna Tecrübenin kazandırdığı
lig
Lider Bournemouth’un kalesini 34 yaşındaki
Polonyalı Artur Boruc, ikinci Watford’un kalesini
uzun yıllar Tottenham’da üç direk arasını koruyan
Heurelho Gomes ve Real Madrid efsanesi
Karanka’nın çalıştırdığı Middlesbrough’nun kalesini
ise 36’lık Konstantopoulos koruyor. Takımlar
kalelerini tecrübeli isimlere emanet ederken,
hücum hattında ise -görece- genç isimlere şans
tanıyorlar. Yine de gol krallığında zirvede Ipswich’li
Daryl Murphy (23 gol) ve Norwich City’li Cameron
Jerome (17 gol) gibi tecrübeli isimler yer alıyor.
Mart ayının ortasına gelinen ligde, zirvede yer alan
takımların özellikle savunma ve orta saha hattında
35-40 maç bareminde şans verdiği oyuncu sayısı
bir hayli fazla. Bu aynı zamanda kadro istikrarının
önemine işaret ediyor. Hücum hattında ise durum
bundan biraz daha farklı. Dördüncü sırada yer alan
ve geçen sezon Premier League’in kapısından
dönen Derby County hücum hattında 7 oyuncuya
9 maç ve üzeri süre vermiş durumda, ki Darren
Bent gibi bir oyuncunun 30 maçta yalnızca 6
kez ilk 11 çıktığı düşünüldüğünde takımların gol
yollarında rotasyona başvurduğunu görüyoruz.
Bu aynı zamanda geniş kadronun önemine de
Championship’in
en golcü ismi
olarak Ipswich
Town’dan Daryl
Murphy göze
çarpıyor.
işaret ediyor, 30 üzeri oyuncuya sahip takımlar
bile oyuncuların birçoğuna yıl içinde önemli süreler
veriyor.
Olası senaryo
Takımların form durumu ve kalan fikstürleri göz
önüne alındığında, sezon sonu için bir sıralama
yapmak hala pek mümkün görünmüyor. Yine
de lider Bournemouth ve 6. sırada yer alan
Brentford’un daha avantajlı bir fikstürleri var. Aynı
şeyi Middlesbrough için söylemek ise güç, zira
Karanka’nın ekibi önümüzdeki 4 maçın üçünü
deplasmanda; üstelik de Derby, Bournemouth ve
Watford gibi yarışın içinde oldukları takımlara karşı
oynayacaklar.
Tecrübe faktörü göz önüne alındığında ise
muhtemel senaryo baştan aşağı değişiyor.
Middlesbrough hocası Karanka, Mourinho
tedrisatından geçmiş olsa da yalnızca iki sezonluk
Bir dönem İngiltere Milli
Takımı’nı da çalıştıran
Steve McClaren Derby
Country’in başına
Premier League’e çıkma
mücadelesi veriyor.
‘’birinci adam’’ geçmişi var. Kağıt üzerinde yarışın
dışında kalan Ipswich Town’ın başında tecrübeli
hoca Mick McCarthy var, ki İrlandalı kariyerinde
daha önce Wolverhampton ile 3 sezon Premier
League deneyimi yaşamış ve iki kez de çalıştırdığı
takımı zirve lige taşımış bir isim. Takımların kalan 9
maçlık periyodu en az hasarla atlatmalarında kadro
kalitesi kadar, yoğun stresi kaldırabilecek akla ve
yedek kulübesine de ihtiyaç olduğunu görüyoruz.
Hollanda Ligi’ni, Twente gibi son şampiyonluğunu
2. Dünya Savaşı’ndan önce elde eden bir takımla
kazanan Steve McClaren’ın, bu ligde olduğunu
da varsayınca ortaya binlerce muhtemel senaryo
çıkıyor.
Championship’te sezon sonunda gülen taraf
kim olur bilinmez ancak Watford’un Sırp hocası
Jokanovic’in dediği gibi: “Championship çılgın bir yer,
burada her türlü sonuç ortaya çıkabilir. Ancak şimdi
mesele en az hatayı yapmak ve mental olarak güçlü
durmak.” Son topa, son dakikaya kadar.

Benzer belgeler

1265.Bülten - Edirne Rotary

1265.Bülten - Edirne Rotary Gaal hep böyle bir adamdı. Geçmişinde başarı kazandığı 4 takım olan Ajax’ta 4-3-3, AZ’de 4-4-2, Barcelona’da 2-3-2-3 ve Bayern Münih’te 4-2-3-1 dizilişleri ile sahaya çıkmıştı. Dünya Kupası’nda da ...

Detaylı