Sayı 19 - TüvTürk

Transkript

Sayı 19 - TüvTürk
KITAP DÜNYASI ZIHNI GELIŞTIRMEK MÜMKÜN
07
08
09
2016
Bir tatlı
huzur
Hayat
Pîrî Reis neden
öldürüldü?
Söyleşi
Ferit Aktuğ
Tarihten
Osmanlı modası
Avrupa’yı fethetti
English Summary of Contents
Bir büyük aile
Yüzyıllar içinde her toplumun kendi içinde şekillendirdiği bir kültürü ve bu kültür ışığında oluşan değerleri vardır. TÜVTÜRK olarak bizler de kurulduğumuz günden itibaren birtakım değerler doğrultusunda yol almayı hedefledik. Gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerin trafik
güvenliğine ve insan yaşamına doğrudan etkisinin farkındalığıyla, en büyük motivasyonu
birlikte çalıştığımız arkadaşlarımızdan aldık. Odağına üretmeyi, emek vermeyi, paylaşmayı, dayanışmayı, yardımlaşmayı alan TÜVTÜRK ailemiz, her geçen yıl daha çok gelişip büyürken, trafik sorununun asgari düzeye ineceği gelecek günlere umutla baktık.
Geride bıraktığımız aylar içinde, araç kusurları nedeniyle trafikte yaşanan problemleri ortadan kaldırabilmek amacıyla olağanüstü gayret ve çaba gösteren bu büyük aileyi konu
alan bir filme imza attık. Bu filmi kurumsal web sitemiz olan www.tuvturk.com.tr’den,
www.facebook.com/tuvturk adresimizden veya Youtube kanalından izleyebilirsiniz.
TÜVTÜRK çalışanlarının da çeşitli roller üstlendiği bu film, yürüttüğümüz çalışmaların
mahiyetinin yanı sıra ailemizin bireylerinin insana ve hayata verdiği önemi de detaylı bir
şekilde gözler önüne seriyor.
Günlerin uzun, havanın sıcak olduğu yaz günlerindeyiz. Gerek izinlerimizi bu mevsimde
kullanma alışkanlığımız, gerekse hafta sonlarını biraz daha uzaklarda değerlendirme isteğimiz nedeniyle aracımıza daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemdeyiz. Ancak tıpkı kış
mevsimi gibi, yaz aylarında da aracımızın muayenesini yaptırdıktan sonra yola çıkmak son
derece önemli. Çünkü kendimizin ve sevdiklerimizin canını emanet ettiğimiz aracımızın
muayeneden geçmesi, TÜVTÜRK Araç Muayene İstasyonları’nda görev yapan uzman arkadaşlarımızca da belgelenmesi, hayati bir önem taşıyor.
Satırlarımızın başında, trafiğe çıkan araçlardan kaynaklanan kusurlar ve beraberinde getirdiği mal ve can kayıplarına sebep olan trafik kazalarının en aza ineceği günlere umutla
baktığımızı belirtmiştim. Çalışma arkadaşlarımızın profesyonelce gerçekleştirdiği çalışmaların yanı sıra uzun süredir destekçisi olduğumuz projelerimizle de başarılı sonuçlar elde
etmeye devam ediyoruz. Trafikte Sorumluluk Hareketi çatısı altında gerçekleştirdiğimiz
projelerin hedef kitlesi olan çocuklarımız ve gençlerimiz, çeşitli projeler aracılığıyla öylesine güzel fikir ve önerilerde bulunuyorlar ki, gelecek nesillerin trafik konusunda çok daha
farkındalık kazanmış bireyler olarak hayata atılacak olması bizlere heyecan verdiği kadar,
mutlu da ediyor.
İstasyon dergimizin bu sayısı vesilesiyle tüm vatandaşlarımızın Ramazan Bayramı’nı ve gelecek Kurban Bayramı’nı kutlar, hep birlikte sağlık ve mutluluk içinde daha nice bayramlara ulaşmayı temenni ederim.
Saygılarımla…
KEMAL ÖREN
TÜVTÜRK CEO
GERÇEKLEŞTIRDIĞIMIZ PROJELER
ARACILIĞIYLA GELECEK
NESILLERIN TRAFIK KONUSUNDA
ÇOK DAHA FARKINDALIK
KAZANMIŞ BIREYLER OLARAK
HAYATA ATILACAK OLMASI,
BIZLERE HEYECAN VERDIĞI
KADAR, MUTLU DA EDIYOR.
Din
Azak
Karadeniz
Trabzon
Amasya
Erzurum
Ankara
Bursa
Sivas
Tebriz
Denizi
Konya
Kayseri
Diyarbakır
Antalya
İskenderun
Halep
Trablusşam
Fı
i z
İRAN
ra
Şam
t
Beyrut
Bağdat
İskenderiye
Basra 1546
Süveyş 1541
Kahire
Basra Körfezi
ARABİSTAN
Kuseyr
1559
Medine
ı z
Mekke
Suakin
1546,1552,1581
1546
Kişn
Moha
Aden
Şihr
i
Massawa
z
10
Hayat
Vafla
1542
Maskat
1538,1546
Kureyyat
Hugli
Diu
1546
Daman
Bassein
1538
Dofar
Çaul
Umman
De n i z i
Mangalor
Bengal
Körfezi
Goa
S. Thome de Meliapor
Kananor
Kaliküt
Koçin
Quilon
Woina Daga 1543
1537
1585
Nagappattinam
Jaffna
Mannar
Colombo
Okanda
Mattara
Mogadişu
16’ncı yüzyılın ortalarında, kendini
Hint Okyanusu’ndaki Portekiz
güçleriyle mücadele ederken
bulan Pîrî Reis, Hürmüz Adası’nı
alamamasının bedelini canıyla ödedi.
18 GEZİ
Son yıllarda ülkemizdeki seyahat
tutkunlarının da ilgisini çeken Thassos’a
gitmek için birçok neden var: Doğa,
tarihi eserler ve birbirinden lezzetli
yiyecekler bunlardan sadece birkaçı.
4
İSTASYON
Gençlik dizileriyle hayatımıza
giren, “Aramızda Kalsın”la
kalbimizi kazanan Ferit Aktuğ, tıpkı
canlandırdığı roller gibi son derece
doğal, samimi ve güvenilir bir insan.
30 TARİHTEN
Ortaçağ’ın henüz tamamlanmadığı
yıllarda Avrupa, İstanbul’dan
yayılan Osmanlı medeniyetinin türlü
eserlerini tanımaya ve onlardan
etkilenmeye başlamıştı. Bir başka
40 YEMEK
Sıcak yaz güneşine kocaman bir
külahın üzerindeki rengârenk
dondurma toplarından daha iyi ne
eşlik edebilir mi? Bugünlerde en
sağlıklı dondurmayı evde, kendiniz
yapmaya ne dersiniz?
K
Benguela
Yazar Racel Walker’ın “Zihni
Geliştirmenin 101 Yolu” adlı
kitabından, beynin işleyişine iyi
gelecek ve manevi esenlik sağlayacak
20 öneriyi sayfalarımıza taşıdık...
Deniz ve güneş sezonunun açılmasıyla
birlikte tatil planları yapmaya başlayanlar
Moçambique için konfordan ve performanstan ödün
H
vermeyen modelleri bir
araya İgetirdik.
İ
36 KİTAP DÜNYASI
M
A
OZ
in
18 Gezi
G
50 OYUN
Kilwa
B
10 HAYAT
26 SÖYLEŞİ
Luanda
42 OTOMOBİL
M
Dünyada ve Türkiye’de öne çıkan
haberler...
ifadeyle Osmanlı modası, Avrupa’yı
ANGOLA
fethetmişti.
e
Ç
ü
Ternate
1539
1568
Malindi
Mombasa
Yunanistan’daki kendi küçük, namı
büyük bu ada, doğal güzelliklerinin yanı
sıra mermerleriyle de ünlü.
n
y
Malakka
1585
06 HABERLER
Makao
Hİ ND İ STA N
ng
Meko
1538
n
F
1541
Hürmüz 1552,1554
Bahreyn
e
A
K A
R İ
d
ı l
Cidde 1517
Nagasaki
i
n
K
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2016
A
z
e
26 Söyleşi
Y
i
d
k
S
n
A
Nil
İçindekiler
A
Hazar
İstanbul
e
Edirne
le
Dic
30
Tarihten
er
Belgrad
Dubrovnik
Roma
yep
D
A
36
Kitap Dünyası
R
V
A
a
Venedik
U
P
g
Vol
Budin
MADAGASKAR
N
44 SAĞLIK
Acıbadem Maslak Hastanesi Beslenme
ve Diyet Uzmanı Özge Öçal, yaz
aylarında, hem yetişkinlerin hem de
çocukların beslenmesiyle ilgili dikkat
edilmesi gereken noktalara değindi.
48 UZMAN GÖZÜYLE
TÜVTÜRK Teknik Eğitmeni
Rıdvan İlhan, araç muayenesinde
gerçekleştirilen adımları anlattı.
T
Meraklıları uzun zaman bekledi.
“Uncharted” serisinin kahramanı
Nathan Drake, yepyeni bir macera
ve muhteşem grafiklerle yine
karşımızda. O
Y
K
52 POPÜLER KÜLTÜR
En son Cate Blanchett’a verilen
UNESCO “İyi Niyet Elçisi”
unvanının nasıl doğduğunu merak
ediyorsanız, işte yanıtı...
56 TÜVTÜRK HABERLER
62 ENGLISH SUMMARY OF
CONTENTS
Makassar
Ambon
Solor
Kupang
A
İmtiyaz Sahibi
U
TÜVTURK Kuzey Taşıt Muayene
İstasyonları Yapım
S
ve İşletim
A.Ş.
Adına
Kemal
Ören
U
N
Yönetim Yeri
Büyükdere Caddesi, No: 255 Kat: 17-18
Maslak-Şişli-İSTANBUL
Yayın Yönetmeni Sema Uludağ
Yayın Koordinatörü M. Koray Özcan
(Sorumlu Müdür)
Görsel Yönetmen Erhan Teksöz
Yapım Yeri Doğuş Grubu İletişim Yayıncılık ve
Ticaret A.Ş. Doğuş Power Center Ahi Evran Polaris
Caddesi No: 4 Maslak 34398 İstanbul
Tel: 0212 304 00 00 (Santral)
Baskı yeri Ömür Matbaacılık A.Ş. Beysan Sanayi
SitesiYakuplu Mah. Birlik Cad. No:20/1
34524 Beylikdüzü / İstanbul Tel: 0212 422 76 00
Yayın Türü Üç aylık yaygın süreli yayın, TÜVTÜRK
Araç Muayene İstasyonları kurumsal yayınıdır,
parayla satılmaz. [email protected]
İSTASYON
5
HABERLER
BIR TRILYON TÜR
Bir an düşünün; tüm gezegende kaç tür mikrobiyal canlı var?
Bin, bir milyon, 100 milyon… Sizi fazla merakta bırakmayalım:
Yaklaşık bir trilyon. Ve günümüzde bunun sadece yüzde 0,001’i
tanımlanabilmiş durumda.
n Eğer tek tipleşmeye değil de çoğulculuğa inanıyorsanız, farklılıkların insanı zenginleştiren bir unsur
olduğunu da özümsemişsiniz demektir. İnsanlar gibi, doğa ve bitkiler de farklılıklarıyla bir bütünü
oluşturuyor aslında. Biliminsanlarıysa, gezegenimizin ne derece zengin olduğuna dair çalışmalarına tüm
hızıyla devam ediyor. Indiana Üniversitesi Biyoloji Departmanı’ndan iki araştırmacının; Dr. Kenneth Locey
ve Dr. Jay Lennon’un yaptığı bir araştırmaysa zenginliğin boyutlarını sergiliyor. Sonuçları Proceedings
of the National Academy of Sciences dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, gezegenimizde 1 trilyona
yakın mikrobiyal canlı var. Evet, yanlış okumadınız; 1 trilyon. Bizlerin onların sadece yüzde 0,001’ini
tanımlayabilmesiyse, işin ironik yanı olsa gerek. Hayvan popülasyonlarından, bitki ve mikrobiyal veri
kümelerinden aldıkları bilgileri kullanarak bugüne kadar gerçekleştirilen en geniş çalışmaya imza atan iki
akademisyenin ortaya koyduğu veri, Antarktika hariç her yerden gelen 5,6 milyondan fazla türü kapsıyor.
Daha önce bu alanda yapılan çalışmalarda sayıca az örneklerden yola çıkıldığını düşünen araştırma
ekibinden Dr. Lennon, “Yüksek hacimli DNA dizinlemesi ortaya çıkmadan önce, araştırmacılar çeşitliliği
100 bireyi baz alarak simgeliyorlardı; ancak bir gram toprakta bile bir milyar organizma bulunabiliyor,”
diyerek kendi projelerinin genişliğini anlatıyor ve ekliyor: “Hedefi mikroorganizmaları tanımlamak olan
Dünya Mikrobiyom Projesi, şimdiye kadar 10 milyondan az türü sınıflandırabildi. Bu türlerin sadece
10 bini laboratuvarda kültürlenebildi ve sadece 100 bin tanesinin genom dizilimi yapılabildi. Bizim
sonuçlarımız, dünyada daha milyarlarca mikroorganizmanın keşfedilmeyi beklediğini gösteriyor.” Tüm bu
anlattıklarımızdan sonra, farklılıklarımız zenginliğimiz değil mi sizce de...
Ürettikçe köleleştiler
İşi almanız
30 saniyeye bağlı
n Mesleki donanımımız ne kadar iyi olursa olsun, iş
görüşmesinde iyi bir intiba bırakamazsak, o firmada
bize bir gelecek olmadığı aşikâr. Son yıllarda İnsan
Kaynakları, işe alımları hayli farklı bir bakış açısıyla
gerçekleştiriyor. BBC Dergi’nin yayınladığı bir haber
de bu durumun kanıtı. Habere göre iş görüşmelerinde
her şey aslında ilk 30 saniyede olup bitiyor. Bu alanda
uzman kuruluşların ve kişilerin görüşleriyle oluşturulan
haberde, “mülakatta kendinizi tanıtırken en iyi izlenimi
bırakmak için ne yapabilirsiniz” sorusuna yanıt aranıyor.
Bazı işverenlerin, adayların mülakat sırasını beklerken
sergiledikleri davranışlar hakkında sekreterlerinden
bilgi aldığını belirten uzmanlar, görüşmeye gelinen
andan itibaren herkese iyi davranmayı salık veriyorlar.
Bir diğer tavsiyeyse adayın kendini kısa ve olumlu bir
konuşmayla; kariyerinin köşe taşlarını, ilgi alanlarını,
başarılarını, eğitimini ve hobilerini birkaç cümleyle
tanıtması. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta
da profesyonel bir yaşamda insanın kendini bir robot
gibi değil, “normal bir insan gibi” takdim etmesi. Tüm
bunların yanı sıra o iş için istekli ve zeki olduğunu
hissettirmek de son derece önemli.
Bu da ayrı bir sendrom
n Günümüzde ebeveynlerin yaşadığı en
önemli sorunun ergenlik dönemi olduğunu
düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Zira son yıllarda
“iki yaş sendromu” olarak tanımlanan durum, anne
ve babalara, hayli zorlu günler yaşatıyor. Çocuk
genelde 18 aylıkken başlayan ve üç-üç buçuk yaşına
kadar devam eden bu dönemde; söz dinlememe,
inatlaşma, söylenenin aksini yapma, kıskançlık,
titizlik, takıntılar, utangaçlık, kafasını vurma, kendini
6
İSTASYON
yere atma, uyku ve iştah bozuklukları gibi sorunlar
ortaya çıkıyor. Uzmanlar insanı çileden çıkaran bu
dönemin daha rahat atlatılabilmesi için çocuğa
uygun sorumluluklar vermeyi, anlaşılır ve tutarlı
sınırlar koymayı, enerjisini boşaltabilmesi için dışarı
çıkarmayı, öfkelendiğinde sakin bir şekilde onunla
göz teması kurup beklemeyi salık veriyor. Bir diğer
önemli öneriyse, her şeye “hayır” dememek, bu
kelimeyi kullanırken seçici davranmak...
n ABD’de bir fincanının 80 Dolar’a satıldığı, bu nedenle
de dünyanın en pahalı kahvesi unvanı taşıyan “Kopi
Luwak”ın nasıl üretildiğini duymayan kalmamıştır
sanırız. Hâlâ bilmeyenler için kısa bir bilgi verelim. Kopi
Luwak, miskkedisi adı verilen hayvanın dışkısından elde
edilen çekirdeklerden imal ediliyor. Miskkedilerinin
önce yiyip sindirdiği, sonra da dışkılayarak vücudundan
attığı bu çekirdeklerle yapılan kahvelerin müptelası
hayli fazla. Ancak bizim konumuz servet değerindeki
bu kahve değil, miskkedileri. Güneydoğu Asya’da ve
Sahra-altı Afrikası’nda yaşayan bu canlılar, maymunun
uzun kuyruğuna, rakunun yüz hatlarına ve çizgili
gövdesine sahipler. Besin zincirinde hatrı sayılır bir yer
edinen ve son derece önemli bir işlevi yerine getiren
bu hayvanlar, gerek gurmelerin Kopi Luwak’a, gerekse
turistlerin miskkedilerine ilgisinin artmasıyla birlikte son
derece zor bir hayat yaşıyorlar. Özellikle Endonezya’da,
miskkedileri üzerinden para kazanmak isteyen halk,
önce hayvanları kafese koydular. National Geographic’in
haberine göre, Bali’deki 16 kafeste alıkonan yaklaşık 50
yaban miskkedisinin yaşam şartlarını inceleyen Oxford
Üniversitesi’nin Yaban Hayatı Koruma Araştırma Birimi
ve Londra merkezli Dünya Hayvan Koruma Topluluğu’nun
yayınladığı rapor, hiç de iç açıcı değil. Raporda, küçücük
kafeslere konan hayvanların yerlerinin doğru dürüst
temizlenmediği gibi, kahve dışında herhangi bir şeyle
beslenmediği de tespit edildi. Ezcümle fincanı 80 Dolar
gibi büyük bir rakama satılan bir kahveyi üretebilmek için
doğal hayatlarından koparılan miskkedileri, insanoğlunun
acımasız yüzünü dünyaya bir kez daha gösteriyor.
MISIR TARIHININ
GIZEMLI FIRAVUNU
n Eski Mısır tarihinin en gizemli krallarından biri Tutamkamon. Mısır Hanedanı’nın 18’inci firavunu olan
Tutamkamon, dokuz yaşında tahta çıktı ve orada sadece on yıl oturabildi. Zira gençliğinin baharında,
henüz 19 yaşındayken hayatını kaybetti. Mısır’ın Luxor kentindeki mezarı, İngiliz Arkeolog Howard Carter
tarafından yönetilen bir ekip tarafından 1922 yılında bulunmuştu. Mısır tarihine damgasını vuramamış
olsa bile, onunla ilgili araştırmalar günümüzde dahi devam ediyor. Son olarak mezarında iki odanın
bulunduğu ihtimali, Tutamkamon’u tekrar gündemimize taşıdı. www.bilim.org sitesinden Barbaros
Akkurt’un haberine göre, mezarın kuzeydeki ve doğuda duvarlarına gizlendiği varsayılan bu odalar,
metal ve organik maddelerden inşa edilmiş. Söz konusu keşfe bu derece önem atfedilmesinin sebebiyse,
odalardaki materyaller sayesinde Eski Mısırlıların en derin sırlarına vakıf olacağına dair inanç. Bu
sırlardan biri de kimi teorilere göre Tutamkamon’un annesi olduğu düşünülen Kraliçe Nefertiti’nin mezarı
elbette. Keşfedilen odalardan birinde Kraliçe’nin mezarının bulunma ihtimali, araştırmacıların heyecanını
artıran olasılıklar arasında. Eğer gerçekten de gizli bölmeler Kraliçe Nefertiti’nin mezarını saklıyorsa,
bunun 21’inci yüzyılın en büyük ve önemli arkeolojik buluntusu olacağı düşünülüyor. Kimi çevrelerse
Tutankamon’un mezarının aslında “Büyük Kraliçe” için yapıldığını iddia ediyor.
Çinlilerin yeşim taşı merakı
n Milyonlarca kişinin aklını başından almayı başaran
yeşim, sayılı değerli taşlardan biri... Sadece rengiyle
bile insanın içini ısıtan bu taş, Çinliler için ayrı bir
öneme sahip. Hem de yüzyıllardır. Örneğin, Çin’de
hanedanlığın hüküm sürdüğü yıllarda zengin
soylular, öldüklerinde küçük küçük yeşim taşlarının
birleştirilmesinden oluşturulan elbiselerle gömülürmüş.
Günümüzde bu tür elbiseler trend olmasa bile, Çinlilerin
bin yıllık yeşim merakı bitmiş değil. Çin’deki eski nefrit taşları, müzayedelerde yüksek fiyatlara alıcı
buluyor. Öyle ki, Hong Kong’daki bir açık artırmada, Neolitik döneme ait yeşim taşları 23 milyon Dolar’a
satılabiliyor. Ülkede ekonomik gelişmeye paralel olarak zenginlerin sayısının arttığı da biliniyor. Hatta
dünya çapında finans hizmetleri veren Credit Suisse şirketine göre, Çin’de 109 milyon kişilik bir orta
sınıf, iki milyondan fazla da milyoner var. Bu kadar zengin Çinli varken yeşim taşı gibi lüks ürünlerin
piyasasının yükselmesi de şaşırtıcı olmasa gerek aslında. Çin zenginleşmeye devam ettikçe, kökleri çok
eskilere dayanan yeşim taşı merakının artması, dolayısıyla fiyatının yükselmesi işten bile değil. (BBC)
İSTASYON
7
HABERLER
HAZIRLAYAN: RESUL BUKSUR
VSN MOBIL V.360
Piyasaya ilk çıkan 360 derece aksiyon kamera olan
V.360 önemli bir dalga yaratmayı başardı. 360 derece videoları maksimum 8K
çözünürlükte kaydedebiliyor. Alt ve üst görüntü sınırıysa 60 derece. Dâhili time-lapse özelliği sunuyor.
Stereo ses, GPS, barometre, altimetre ve hareket sensörleri bulunuyor. İki saate kadar video kayıt yapabiliyor ve üç metreye kadar su geçirmez özelliği var. Wi-Fi
ve Blouetooh bağlantılarıyla uzaktan kontrol edilebiliyor ve görüntüler canlı olarak yayınlanabiliyor.
449 Dolar / www.vsnmobil.com/products/v360
VIDEONUN IÇINE GIRIP
360 DERECE VIDEO ÇEKMEK
360FLY 4K
Panoramik fotoğraf çeker gibi 360 derece, hatta çepeçevre küresel video kaydı
yapabilen kameralar, gündelik hayatın bir parçası olmaya hazır. Akıllı telefonlarla da
uyumlu bu teknoloji, Oculus Rift gibi sanal gerçeklik gözlükleriyle birleştirildiğinde,
çekilen videoların içinde, gerçek dünyada dolaşır gibi dolaşmak mümkün.
n Bundan 15 yıl kadar önce, cep telefonlarına ilk ka-
mera yerleştirildiğinde, teknoloji dünyası resmen sallanmıştı. Pul kadar ve düşük çözünürlükte fotoğraf çeken kamera özelliği, kullanıcıları büyülemeye yetmişti.
Bir de günümüzü düşünün; elimizde milyonlarca piksellik fotoğraf ve 4K videolar çekebilen müthiş cihazlar
var. Ama teknoloji dünyasının bir sınırı yok. Şimdiyse
bambaşka bir teknolojiyle karşı karşıyayız...
Peki, nedir bu teknoloji? 360 derece kayıt yapan cihazlar, bir insanın içinde bulunduğu mekânı çepeçevre video olarak çekebiliyor. Hatta içinde bulunduğunuz
dünyayı 3 boyutlu bir küre gibi düşünürseniz; alt, üst
ve 360 derece çevreniz tam bir küre olarak videoya
kaydedilebiliyor. Bu da içinde bulunduğunuz mekânı
ve o anı, tüm açılarıyla video olarak izlemeyi mümkün
kılıyor. Bir süredir gündemde olan Oculus Rift gibi sanal gerçeklik gözlükleriyle bu videoları seyrettiğinizdeyse, yaşamınızdan anılarınızı
gerçekmiş gibi, kafanızı çevirerek 360 derece izlemeniz de
mümkün.
Aslında bu teknoloji, birkaç yıldır kullanılıyordu, ancak maliyeti yüksek sistemler kurmak
gerekiyordu. Özellikle akıllı telefonlardaki hızlı gelişmeler, söz
konusu sistemi uygun fiyatlarla gündelik hayatımıza
taşıdı. Bu kameraları tek
8
İSTASYON
başına satın alabileceğiniz gibi, akıllı telefonlara entegre veya onlarla bağlanarak da sahip olabiliyorsunuz. Çok geniş açılı tek lensli modellerden sayıları
10’a varan çoklu lenslilere kadar, birçok seçenek var.
Kameralarda lenslerden gelen görüntüler, özel bir
yazılımla bir araya getirilerek 360 derece veya küresel görüntüler oluşturuluyor. 360 derece ve küresel
arasında önemli farkı hatırlatmakta fayda var. 360
derece çekimi, kafanızı aşağı yukarı oynatmadan 360
derece çevirdiğinizi düşünün. Tıpkı panoramik bir fotoğraf gibi... Oysa küresel çekimde kafanızın üstü ve
ayaklarınız da kaydediliyor. Yani bir küreyi içerden
seyreder gibi kayıt yapılıyor ve sanal gerçeklik gözlüklerinde olduğu gibi yukarı baktığınızda da videoyu
izleyebiliyorsunuz.
Tabii Facebook, YouTube gibi video konusunda teknoloji geliştiren şirketler sayesinde internet tarayıcıları 360 derece video oynatma desteği sunmaya başlayınca, videoları internet
üzerinden paylaşmak da mümkün hale
geldi. Günümüzde bu videoları farenizi sürükleyerek tarayıcınızdan 360 derece izleyebiliyorsunuz. İşte izleme alışkanlıklarınızı
kökten değiştirecek 360 derece video kameralardan belli başlıları...
SAMSUNG GEAR 360
Akıllı telefonların 360 derece ve küresel
çekim yapamayacağını iddia eden varsa bir kez daha düşünsün deriz... Bu
alanda ilk adımı atanlardan Samsung ‘un Gear 360
adındaki aksesuar kamerası 4K çekim imkânı sunuyor.
İki lensli küre şeklindeki model, suya ve darbelere dayanıklı. 30 megapiksellik küresel fotoğraflar çekebiliyor. Galaxy S7 ve diğer modellere anında görüntü aktaran Gear 360, tek lensle de kullanılabiliyor. Sanal
gerçeklik gözlüğü Gear VR ile uyumlu. Yaz aylarında
satışa çıkacak. Fiyatı belli değil. / www.samsung.com
oluştuğu için ihtiyaca göre değişik alt parçalar kullanabiliyorsunuz. Örneğin ampul aparatıyla elektriği ampul
girişinden alıp tepeden çekim yapabiliyorsunuz ya da
doğrudan eternet kartlı bir aparatla yüksek çözünürlüklü canlı yayın mümkün hale geliyor. Akıllı telefon
aplikasyonu da bulunuyor. 500 Dolar / www.360.tv
metreye kadar suya dayanaklı. İki yanda konumlanmış
çift lensi, Nikon kalitesini yansıtıyor. Bluetooth ve Wi-Fi
bağlantıyla canlı yayın ve aplikasyonlarla uzaktan yönetim imkânları sunuyor. Metal kasası ve klasik Nikon
çizgileriyle yaz aylarında piyasada olması bekleniyor.
Fiyatı belli değil / www.nikonusa.com
BUBLCAM
LG 360 CAM
Top şeklindeki tasarımından
da anlayacağınız gibi küresel video kayıt yapabilen
dört lense sahip Bublcam,
sadece 280 gram ağırlığında ve 8 santimetre çapında. Maksimum HD kalitede küresel video ve 2K 360
derece video çekimine olanak sağlıyor. 799 Dolar /
www.bublcam.com
LG de 360 derece rüzgârında ilk
yerini alanlardan. 360 Cam ürünü iki lensle görüntüleme olanağı sağlıyor. 2K çözünürlüğe
sahip ürünle, tek tuşla çekim yaparak doğrudan YouTube gibi
sitelerde paylaşabiliyorsunuz.
Akıllı telefon aplikasyonuyla yönetilebilen cihaz, 4 GB dâhili hafıza, Wi-Fi, Bluetooth ve dokuz
yönlü sensör özellikleri sunuyor.
200 Dolar / www.lgusa.com
Tek lensli modellerden biri olan
360fly, on yıldır askeri görüntüleme
teknolojileri üzerinde çalışan bir ekip
tarafından yaratıldı. Bu nedenle tek
lensle 360 derece görüntü çeken kameralar içinde en iyilerden. 30 fps hızda, 4K çözünürlük görüntü kalitesi sunan kamera suya, toza ve darbelere
dayanıklılığı ve geniş bağlantı aparatlarıyla 360 derece aksiyon kameralar arayanlar için ideal. 64 GB dâhili
hafıza, GPS ve canlı yayın özellikleri sunuyor. 500 Dolar / www.360fly.com
KODAK PIXPRO SP360 4K
VUZE
Yine tek lensli bir model olan Kodak’ın ilk 360 derece kamerası SP360, 4K çözünürlükte kayıt yapabiliyor.
İki kamerayı birleştirerek tam küresel bir kameraya da
dönüştürebiliyorsunuz. Masaüstü yazılımıyla düzenleyebiliyor ve akıllı telefon
yazılımı üzerinden
yönetebiliyorsunuz.
Geniş ekran 4K UHD
(3,840x2,160 piksel)
çekim yapabiliyor.
Wi-Fi desteği bulunan
kamera; toza, suya ve şoklara dayanıklı üretilmiş. 259
Dolar / www.kodakpixpro.com
RICOH THETA S
GIROPTIC 360CAM
Farklı bir tasarıma sahip ve popüler kameralardan
Ricoh Theta, küresel çekimler ve fotoğraf çekimi yapabiliyor. 30fps Full HD video kalitesi sunan kamera,
Wi-Fi ile bağlanarak canlı video yayını sunabiliyor. 8
Gb dâhili hafızasına 25 dakika video kayıt yapan Theta
S, akıllı telefon aplikasyonuyla kolayca yönetilebiliyor
ve birçok çekim moduyla kullanılabiliyor. 350 Dolar /
http://us.ricoh-imaging.com
Üç lensli bir model olan Giroptic 100 metre derinliğe kadar suya dayanıklı bir model
ve 30 dakika kayıt yapabiliyor. 360
derece yatay ve alt-üstte ise 300
derece açıyla küresele yakın 2K
çözünürlükte bir çekim sunuyor. Pil ve donanım bölümü
değiştirilebilir parçalardan
Bu yılın başında duyurulan Vuze, komple bir 360 küresel ve 3D kamera ve görüntüleme sistemi sunuyor.
Ağustos ayında piyasaya çıkması beklenen ürün kare
şeklinde ve sekiz lens kullanıyor. Farklı renk seçenekleriyle 4K çözünürlükte 3 boyutlu görüntüler küresel
görüntüler veya 360 derece çekilebiliyor. Özel masaüstü yazılımıyla videoları düzenleyebiliyorsunuz. Ayrıca kendi sanal gerçeklik gözlüğü de pakete dâhil. Vuze
boyutları, tasarımı ve dâhili gözlüğüyle bir hayli ilgi görecek gibi. 800 Dolar / www.vuze.camera
NIKON
KEYMISSION 360
Aksiyon kamera işine başlayan ünlü fotoğraf makinesi üreticisinin
ilk ürünü olan KeyMission 360, bu yılın başında duyuruldu ve yaz aylarında piyasaya çıkacak. 4K video çeken kamera, iki metreye kadar düşmelere ve 30
LUCIDCAM
3 boyutlu ve 360 derece kameralardan biri olacak LucidCam, Full HD çekim yapabiliyor. Oldukça küçük tasarımda çift lens kullanılıyor. Indiegogo üzerinden bir
proje olarak doğan cihazın Kasım ayında piyasaya çıkması bekleniyor. 429 Dolar / www.lucidcam.com
İSTASYON
9
HAYAT
PÎRÎ REİS
KAYBEDİLMEYEN SAVAŞLARIN MAĞLUBU
16’ncı yüzyılın ortalarında, kendini Hint Okyanusu’ndaki
Portekiz güçleriyle mücadele ederken bulan Pîrî Reis,
Hürmüz Adası’nı alamamasının bedelini canıyla ödedi. Peki
ama Pîrî Reis’in öldürülmesinin ardındaki asıl gerçek ne?
1
Pîrî Reis, ömrünün son yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nun güney
sularındaki filosu, Hint Donanması’nın başına getirilmiş olsa da aslında
bir kılıç adamı değil, kalem adamıydı. 1520’lerin başında tamamladığı,
Akdeniz kıyılarını ve adalarını detaylı bir şekilde ele alan kitabı Bahriye’de,
hem doğum yeri olarak bilinen hem en kapsamlı çalışmalarını
gerçekleştirdiği yer olan Gelibolu’yu böyle resmetmişti.
KAYNAK: kİtab-ı bahrİye, Pîrî ReİS
10
İSTASYON
552 yılı, Ağustos ayının sonları. Osmanlı İmparatorluğu’nun
Hint Kaptanı Pîrî Reis, komutasındaki 28 parça gemiyle Basra Körfezi’nin girişindeki Hürmüz Adası’na yaklaşıyor. Kendisine bizzat Kanuni Sultan Süleyman tarafından Hürmüz’ü
alması buyrulmuş. İran anakarası ok atımı mesafede. Osmanlı’nın
Hint Donanması adayı kuşatıyor, taşıdığı 850 asker karaya çıkıyor.
Dünyanın en güçlü topları, hem karadan hem de denizden, yaklaşık
50 yıldır Portekizlilerin kontrolünde olan Hürmüz kentinin surlarını dövüyor günlerce. Tüm ada terk edilmiş gibi duruyor. Osmanlı
gemilerinin adalarına yaklaştığını önceden haber alan Hürmüzlüler,
sokakları boşaltmış. Kimi Hürmüz’ü terk etmiş, kimi adanın en güvenli yeri sayılan Portekiz Kalesi’ne sığınmış.
Hem kaledekiler hem de kuşatmadakiler zor günler geçiriyor.
Çorak, bitkisiz bir yer burası. Çölün denizdeki bir devamı gibi kurak.
İçme suyu bile yok. Boz renkli arazileri bölen boz renkli kayalarıyla,
başka bir gezegeni andırıyor. Birilerinin şehir kuracağı, başkalarının
da o şehri almak için seferber olacağı son yer gibi. Peki, Osmanlı’nın
en büyük âlim ve kaptanlarından birinin burada işi ne?
Pîrî Reis’in burada olmasının birkaç nedeni var. 16’ncı yüzyılın ilk
yıllarından beri Hint Okyanusu’na yerleşen Portekizliler, bir-iki yıldır
Basra Körfezi’ne sızıp hem Osmanlı topraklarına saldırıyor hem de bölgedeki Arapları Osmanlı’ya karşı isyan etmeleri için kışkırtıyor. Portekiz
kuvvetlerinin bölgedeki gücünün kırılması şart. Ayrıca Kızıldeniz’den
sonra, Basra Körfezi’nin açık denizlere bağlanması ve Hindistan ticaretinin tekrar Doğu Akdeniz limanlarının lehine işler hale getirilmesi de
gerekiyor. Hürmüz bunların hepsinin anahtarını elinde tutuyor.
Ve o anahtar neredeyse Pîrî Reis’in elinde. Hürmüz Adası, iç
kalesi hariç tamamen ele geçirilmiş. Çevrede Hürmüz’e bağlı küçük
adalar ve zenginliğiyle ünlü Keşm Adası da Osmanlıların kontrolü
altında. Hürmüz nihayet düşecek mi? Altın çağı yavaş yavaş sona
eren Portekizliler, Arap Yarımadası çevresindeki sulardan sökülüp
atılacak, Portekiz donanmasının baskısı altındaki Müslüman tüccarlar Basra yolunu tekrar kendi istedikleri gibi kullanabilecek mi?
Hayır... Portekiz Kalesi’nde konuşlanmış, Álvaro de Noronha komutasındaki yaklaşık bin asker, toplarının avantajlı konumundan
da yararlanarak kaleyi savunmayı başarıyor. Osmanlıların iç kaleye yaptığı her saldırı, sonuçsuz kalıyor. Kuşatma uzadıkça ordunun
morali bozuluyor. Hindistan’daki üssünden çıkan büyük Portekiz filosunun yaklaştığı söylentileri yayılıyor; ki bu hiç de mantıksız değil.
Ümitleri azalan ve Portekiz gemilerine dezavantajlı bir durumda yakalanmak istemeyen Pîrî Reis, kuşatmayı kaldırıyor; civardaki diğer
zengin adaları yağmalamakla yetiniyor ve başarısızlığının ardından
hiç hoş karşılanmayacağı Basra’ya çekiliyor.
Portekiz donanması yaklaşırken Pîrî Reis, donanmasını Basra’da
bırakıyor, Hürmüz seferinde toparladığı ganimeti de yüklediği üç
gemiyi yanına alarak Süveyş’e dönüyor; ki bu gemilerden biri de
yolda batıyor. Basra’dan sonra Mısır’da da iyi karşılanmıyor, sorumluluğundaki donanmayı bıraktığı için ordusunu savaş alanında
bırakıp kaçmış muamelesi görüyor ve Mısır Beylerbeyi’nin emriyle
tutuklanıyor.
Tutuklu geçen birkaç aydan sonra Sultan’dan bir ferman geliyor;
Kanuni Sultan Süleyman, Hint Kaptanı’nın idamını istiyor ve 1554
yılının ortalarında Pîrî Reis, Mısır Divanı’nda boynu vurularak idam
ediliyor. Cenazesi de tüm idam mahkûmları gibi isimsiz bir çukura
atılıyor. İdam edilenlerin gömüldüğü yerleri bulup başına bir mezar
taşı diken hayırseverler bile adeta bu meseleye bulaşmamak ve kimseyi kızdırmamak için Pîrî Reis’i unutup gidiyor.
Pîrî Reis gibi büyük bir isim idam edilecekse eğer, suçunun ve
idam gerekçesinin gayet net olmasını bekleyebilirsiniz; ancak durum böyle değil. Pîrî Reis ile aynı dönemde yaşayan ve olayı kayda alan isimlerden biri olan, dönemin vakanüvisi Koca Nişancı
Celâlzade Mustafa Çelebi, “Hürmüz’ün kâfirleri, adı geçen kaptana
sayılamayacak kadar çok, uçsuz bucaksız servet verdiler. Bu reis, altın, elmas ve kıymetli mallara doymazlık ederek, sözde bir nedenle
Hürmüz kuşatmasını kaldırıp, devletin gemilerini Basra yakınlarına
getirip...” satırlarıyla açıklıyor Pîrî Reis’in idamlık suçunu.
İSTASYON
11
HAYAT
16’ncı yüzyılın ikinci yarısında
Osmanlı İmparatorluğu sınırları
Pîrî Reis’in 1552 Hürmüz
seferinde izlediği rota
16’ncı yüzyılda Portekiz kontrolündeki topraklar, kentler ve ticari üsler
Baharat ticaretinin geleneksel
Basra Körfezi ve Kızıldeniz rotası
Osmanlı ve Portekiz güçlerinin
karşı karşıya geldiği savaşlar
Portekizlilerin öncülük
ettiği Ümit Burnu rotası
1517’de Mısır’ın ve Kızıldeniz
kıyılarının fethiyle Hint Okyanusu ile bağlantılı sulara ulaşan Osmanlı İmparatorluğu,
16’ncı yüzyılda Hint Okyanusu
çevresinde Portekizlilere karşı
mücadele eden Müslüman
devletlerin doğal müttefiği oldu. Hem Osmanlılar hem de
Portekizliler açık denizlerdeki
bir savaştan genelde kaçınsa
da, Hindistan’dan
Endonezya’ya irili ufaklı pek
çok savaşta karşı karşıya
geldi.
Baharat ticaretinin kaynağı
Belgrad
Karadeniz
Trabzon
Erzurum
Tebriz
Amasya
Bursa Ankara
Sivas
Konya
Kayseri
d
k
e
n
i
z
Beyrut
İskenderiye
Kahire
Bağdat
1541
Kuseyr
1559
Medine
K
ı z
Mekke
Cidde 1517
Suakin
Basra 1546
Hürmüz 1552,1554
Bahreyn
1546,1552,1581
1546
Kişn
Moha
Aden
Şihr
Maskat
1538,1546
Kureyyat
1546
i
z
Çaul
Umman
De n i z i
Vafla
1542
Hugli
Diu
Mangalor
Bengal
Körfezi
Goa
S. Thome de Meliapor
Kananor
Kaliküt
Koçin
Quilon
Woina Daga 1543
Makao
H İ N D İ S TA N
Daman
Bassein
1538
Dofar
Bölgede kendilerine rakip
olabilecek güçte bir devletle karşılaşmayan Portekizliler, 1498’den itibaren hızla Hint Okyanusu
kıyılarına yayıldılar ve
1543’te Japonya’ya ulaştılar. Brezilya ve Afrika’da
geniş Portekiz kolonilerinin aksine, Asya’daki
Portekiz varlıkları genelde limanlar, kaleler ve ticari üslerden oluşuyordu.
Hürmüz kenti
1585
ng
Meko
1538
n
Massawa
Nagasaki
Basra Körfezi
e
1541
d
ı l
A
F
K A
R İ
İRAN
A R A B İ STA N
Nil
Portekizlilerin kendi deyimleriyle
Hint Okyanusu’ndaki “Mekke,
Cidde, Kahire ticaretini yok etmek” istemesi, baharat ticaretinin Kızıldeniz ve Basra kollarına
büyük zarar verdi. Portekiz donanmasının Hint Okyanusu’nda
yakaladığı Müslüman tüccarların gemilerine el koyup yakması,
sıra dışı bir durum değildi.
Süveyş
Hürmüz, askeri olduğu kadar
ticari açıdan da çok değerliydi.
Osmanlıların 1570’de yeni bir
Hürmüz seferi için hazırlandığını gösteren belgeler olsa da
1622 yılında Portekizlileri
adadan çıkaranlar, birleşik
İngiliz–İran kuvvetleri oldu.
ÖLÇEK BU AÇIDAN DEĞIŞKENDIR.
le
A
İskenderun
Halep
Trablusşam
Fı
ra
Şam
t
A
HARITADAKI SINIR VE TICARET
ROTALARINDA KAYNAK KITAPLAR
TEMEL ALINMIŞTIR. TICARET ROTALARI
ANA HATLARIYLA GÖSTERILMIŞTIR.
Dic
Antalya
Denizi
Diyarbakır
Y
i
Edirne
S
z
İstanbul
A
HARİTA: HÜSEYİN TAKMAZ,
NATIONAL GEOGRAPHIC TÜRKİYE
HÜRMÜZ VE ADEN ÇİZİMLERİ: LENDAS DA
INDIA, GASPAR CORREA (YEMEN’DEN
BASRA’YA SINIRDAKİ OSMANLI, SALİH
ÖZBARAN) KAYNAK: THE OTTOMAN AGE OF
EXPLORATION, CASALE GIANCARLO; THE
PORTUGUESE EMPIRE IN ASIA 1500–1700,
SANJAY SUBRAHMANYAM; THE PORTUGUESE
EMPIRE 1415–1808, A.J.R. RUSSELL–WOOD;
A HISTORY OF MODERN INDONESIA SINCE
C. 1300, MERLE CALVIN RICKLEFS
Hazar
i
Dubrovnik
Roma
Azak
n
V
A
U
R
er
1537
e
Venedik
A
P
ga
Vol
Budin
yep
Portekiz gemilerinin Afrika’nın çevresini dolaşıp 1498’de Hindistan’ın batı kıyılarına ulaşmasıyla
baharat ticareti geri döndürülemez bir şekilde değişti. Doğu Akdeniz ile Hint Okyanusu’ndaki
limanlar arasında aracı olan Müslüman tüccarların ayrıcalıklı konumunu yitirmek istememesi ve
güç kullanmaktan çekinmeyen Portekizlilerin de kaynağına ulaştıkları baharat ticaretini Afrika
çevresinden Avrupa’ya yöneltmek istemesi, bu iki kutbu ve müttefiklerini 16’ncı yüzyılın başından
itibaren karşı karşıya getirdi.
D
Din
Paylaşılamayan zenginlik
Nagappattinam
Jaffna
Mannar
Colombo
Okanda
Mattara
G
ü
n
e
y
Ç
in
Mogadişu
Luanda
Kilwa
Moçambique
H
B
M
12
İSTASYON
M
A
OZ
MADAGASKAR
İ
N
T
1539
1568
Osmanlıların Hint Okyanusu’ndaki
Müslüman devletlere yaptığı yardımlar farklılık gösteriyordu. 1538’de
Hindistan’daki Portekiz üssü Diu’ya
yaklaşık 70 parçalık bir donanmayla
saldıran Osmanlı İmparatorluğu,
1560’larda Endonezya’daki Açe sultanına “500 asker, top, bolca cephane ve mühendis” göndermişti.
Önce Portekizlilerin, ardından da İngiliz
ve Hollandalıların kullandığı Ümit Burnu
rotası, Avrupalı tüccarları ticareti yapılan
malların kaynağına doğrudan ulaştırdığı
için Avrupalılar açısından çok kârlı bir
rotaydı. Örneğin 16’ncı yüzyılın sonunda
Çin’den çay yüklü bir gemiyi İngiltere’ye
ulaştıran bir tüccar, elde ettiği gelirle aynı
gemiden dört tane alabiliyordu.
İ
Benguela
Malindi
Mombasa
K
ANGOLA
Malakka
1585
Aden kenti
16’ncı yüzyılın başında Kızıldeniz,
Portekiz tehdidine karşı tamamen
korunmasızdı. Hatta Portekizliler
1517’de Cidde’ye saldırdı; Mekke
ve Medine’yi ele geçirecekleri
korkusu yayıldı. Osmanlıların
Kızıldeniz’de yapılanması Portekizliler üzerinde baskı yarattı
ve özellikle Aden’in 1538’de
Osmanlıların eline geçmesinden
sonra Kızıldeniz üzerindeki ablukayı sürdürmeyi imkânsız kıldı.
Ternate
O
K
Y
Ambon
Makassar
Solor
Kupang
A
N
U
S
U
İSTASYON
13
HAYAT
Hürmüz Adası çorak, engebeli ve yapılaşmaya çok da uygun olmayan doğasına rağmen, adını verdiği stratejik boğaza hükmeden konumuyla tarih
boyunca İran, Osmanlı İmparatorluğu, Portekiz ve İngiltere gibi birçok devletin ele geçirmek istediği bir kara parçası oldu.
Osmanlı tarihi boyunca yazılan belgelerin Pîrî Reis’e
yüklediği kabahatler arasında donanmasını savaş alanında
terk etmek, emre itaatsizlik, görevde başarısızlık ve Müslüman kentlerini yağmalamak da yer alıyor. Ancak konudan
bahseden ve Pîrî Reis’in çağdaşı olan yazarlar, idamı genellikle nedenlerine girmeden aktarıyor. Osmanlı’nın güney
denizlerindeki siyasi ve askeri varlığına dair en kapsamlı
araştırmaları yürüten isimlerden biri olan Prof. Dr. Cengiz
Orhonlu’ya göre, söz konusu yazarların “tutumları, vicahen
yargılanmadan idam edilen Pîrî Reis hakkında uygulanan
kararı ağır buldukları izlenimi veriyor.”
Zaten bu suçlamalar, soru işareti bırakmadan Pîrî Reis’in
idamını açıklamayı başaramıyor: Hürmüz kalesinin komutanı Álvaro de Noronha’nın yazdığı ve kuşatmayı ayrıntıla-
14
İSTASYON
rıyla anlatan mektupta rüşvete dair bir kayıt yer almıyor;
ünlü Osmanlı tarihçisi İbrahim Peçevî de bu iddiayı reddediyor. Ayrıca 80’li yaşlarındaki üst düzey bir denizcinin
rüşvet karşılığında kuşatmayı kaldırması da günümüzde
pek çok araştırmacıya mantıklı gelmiyor. 1538 yılında Hindistan’daki Diu’yu Portekizlilerden almayı başaramayan
Hadım Süleyman Paşa, “görevde başarısızlık” dolayısıyla hiçbir cezaya çarptırılmıyor. Üstelik askeri açıdan Pîrî
Reis’in kuşatmayı kaldırıp Basra’ya çekilmesi hiç de mantıksız durmuyor; Orhonlu, iki kuşatmadan çıkmış, gemileri
yıpranmış ve mürettebatı yorulmuş donanmanın Basra’da
bırakılmasının akla yatkın olduğunu söylüyor. Hürmüz ve
çevresini yağmalamasıysa Pîrî Reis’e ulaştırılan fermanda
isteniyor. Geriye genelde idamla cezalandırılan askeri hezi-
HÜRMÜZ SEFERININ SONUCU KANUNI’YI, PÎRÎ REIS GIBI DEĞERLI BIR DENIZCIYI,
YARGILAMAYA DAHI GEREK GÖRMEDEN IDAMA GÖNDERECEK KADAR
ÇILEDEN ÇIKARMIŞ OLABILIR MI?
met gerekçesi kalıyor. Peki, Hürmüz seferinin sonucu, Kanuni Sultan Süleyman’ı, Pîrî Reis gibi değerli bir denizciyi,
yargılamaya dahi gerek görmeden idama gönderecek kadar
çileden çıkarmış olabilir mi gerçekten?
Hürmüz seferinin öncesi ve sonrası göz önüne alındığında, Kanuni Sultan Süleyman’ın bu seferi neden bir felaket
olarak yorumlamış olabileceğine dair fikir edinmek mümkün. 1540’larda Basra Körfezi’ne doğru genişleyen Osmanlı,
1546’da Basra kentini alarak Hint Okyanusu’na çıkan ikinci
bir kapıya ulaştı. Ancak bu yeni kapı, Portekizlilerce dışarıdan kilitlenmişti. Stratejik konumuyla Basra Körfezi’ne
giriş-çıkışları kontrol eden Hürmüz Adası ele geçirilmediği
sürece Basra Körfezi Osmanlılar için açık bir deniz değil,
Portekizlilerin kontrolünde bir göl sayılabilirdi.
“Yemen’den Basra’ya Sınırdaki Osmanlı” kitabının yazarı
tarihçi Prof. Dr. Salih Özbaran, “Kızıldeniz tecrübesi, Osmanlıların Basra yönündeki bölgelerin önemini daha fazla
takdir etmelerine yardım etmişti,” diyor. Özbaran, “Kızıldeniz tecrübesi” derken, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1538’de
Aden’i fethetmesiyle birlikte bölgedeki askeri ve ekonomik
gücünün artmasından ve baharat ticaretinin Kızıldeniz
kolunun Osmanlılar lehine canlanmasından bahsediyor.
Bölgeye yönelik hedefleri büyüyen Osmanlı İmparatorluğu, Kızıldeniz filosunun adını Hint Donanması olarak değiştirdi ve başındaki kaptanlık mevkiinin adını da Süveyş
Kaptanlığı’ndan Hint Kaptanlığı’na çevirdi. Bu hırslı değişiklikler, Osmanlıların güney politikalarında yeniliklere ve
olasılıkla hedeflerini büyüttüğüne dair bir işaretti. Ve Osmanlı Devleti güneyde askeri ve ticari olarak genişlemek istiyorsa, yapılması gereken şey açıktı: Hürmüz’ü almak.
İsyan eden Aden’i 1549’da tekrar Osmanlı topraklarına
katan Pîrî Reis bundan üç yıl sonra Kanuni’den yeni bir
emir aldı: Hürmüz’ü ele geçirip çevresindeki bölgeleri vergiye bağlayacak, mümkünse Bahreyn’i alacak ve Osmanlı
egemenliğine karşı çıkanları yıkıp geçecekti.
Bu büyük hedeflerle yola çıkan Hint Donanması amacına ulaşamadı; ulaşamamakla da kalmayıp telef oldu. Yolu
üzerindeki Maskat’ı kuşatıp yağmalayan ve belki de bu
yüzden vakit ve cephane kaybedip Hürmüz’ü hazırlıksız
yakalayamayan Pîrî Reis, Süveyş’e dönmek için kullanmayı planladığı üç gemi hariç, donanmasını Basra’da bıraktı.
Üstelik Portekizlilerin büyük bir donanmayla Hürmüz’e
dönmesiyle Osmanlı’nın Hint Donanması, Kanuni Sultan
Süleyman’ın da korktuğu gibi Basra Körfezi’nde hapsedilmiş hale geldi. Kızıldeniz’i koruyacak ayrı bir donanma da
yoktu. Sultan, Basra’da sıkışan donanma hakkındaki endişelerinde haklıydı: Önce Murat Reis, o başaramayınca da
Seydi Ali Reis donanmayı Süveyş’e getirmekle görevlendirildi. 1554 yılında Basra Körfezi’nden kaçmaya çalışan Hint
Donanması, Portekizlilerin elinden kurtulamadı ve dağıldı.
Birçok gemi battı; Seydi Ali Reis, elinde kalan dokuz parça
gemiyle Hindistan’daki Gücerat sultanına sığındı ve 1552’de
Süveyş’i terk eden gemiler, iki yıl içerisinde böylece eriyip
gitti. Hindistan’daki Seydi Ali Reis’in İstanbul’a dönmesi üç
buçuk yıl sürdü (ki o da geri döndüğünde cezalandırılmadı,
aksine ödüllendirildi). Bu felaketten sonra Osmanlı İmparatorluğu bir daha güney denizlerinde kapsamlı bir deniz
seferi düzenlemeye hiç kalkışmadı.
Peki, kötü sonlanan Hürmüz hevesi, Kanuni’nin Pîrî
Reis’i idam ettirmesi için geçerli bir neden sunuyor mu?
“Hezimetin cezası ölümdür,” diyor Boğaziçi Üniversitesi
Tarih Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Yavuz Selim Karakışla ve
ekliyor: “Ve bu hezimet komutanın kararlarından kaynaklanıyorsa komutan cezalandırılır.” Osmanlı tarihi büyük başarısızlıklardan sonra idam edilen isimlere yabancı değil. İkinci Viyana kuşatmasının ardından Merzifonlu Kara Mustafa
Paşa’nın idamı veya kazanılmasına rağmen avantajlı bir barış antlaşmasına çevrilemeyen Prut Savaşı’nın ardından gelen idamlar akla gelen ilk örnekler.
Pîrî Reis, Osmanlı adaletinin katı bir gününe mi denk
gelmişti, yoksa öldürülmesinin arkasında başka nedenler
mi vardı? Olayların görünür yüzünden tatmin olmayan ve
öldürülmesinin ardında siyasi nedenler arayan araştırmacıların sayısı pek de az değil. Ne de olsa Osmanlı siyasi tarihi
ne bölgesel siyasi çekişmelere, ne de bunların ölümle sonuçlanmasına yabancı.
1524 yılı... Pîrî Reis’in idamının 30 yıl öncesi. İstanbul’dan
yola çıkmış 10 kadar Osmanlı kadırgası, Ege Denizi’nde güneye doğru ilerliyor. Pîrî Reis’in kılavuzluğundaki gemilerde 500 kadar yeniçeri, birkaç devlet adamı ve bunlara ek
olarak istisnai bir kişilik var. İmparatorluğun, hatta dünyanın en güçlü insanlarından biri olan Sadrazam Damat
İbrahim Paşa da Pîrî Reis’in gemisinde bulunuyor. Yedi yıl
önce fethedilen Mısır isyan etmiş ve İbrahim Paşa meseleyle
bizzat ilgilenmek üzere deniz yoluyla Mısır’a gidiyor. Gemi
Ege’nin sularında ilerlerken Pîrî Reis’in rotasını belirlemek
için sık sık bir kitaptan yardım aldığını fark eden İbrahim
Paşa, Bahriye’nin karalama halindeki yazmasını inceleyip
etkileniyor. Pîrî Reis’e eserini Sultan’a sunmak üzere temize
çekmesini buyuruyor. (Pîrî Reis bu yolculuktan iki yıl sonra
Bahriye’yi İbrahim Paşa’nın aracılığıyla Kanuni’ye sunacak
ve büyük övgüler alacaktı. Ve bu yolculuğu izleyen yıllarda
İbrahim Paşa ile Pîrî Reis haritacılık ve denizcilik hakkında
sık sık konuşacaktı.)
Pîrî Reis, en güçlü dostunu işte böyle kazandı. Ne var
ki Pîrî Reis, İbrahim Paşa’nın siyasi hırsları ve kendine
olan büyük güveni nedeniyle zaman içinde Kanuni Sultan
Süleyman’la arasının açılacağını bilmiyordu. Sultan’ın bir
İSTASYON
15
HAYAT
Avrupalı misyoner Gaspar Barzen, 1551 yılında yazdığı bir mektupta Hürmüz’den “Arabistan, Türkiye, Mezopotamya, Venedik ve Mekke eşrafının, büyük
Tataristan kadar İran’dan da gelen bütün tüccarın çok mühim bir durak yeridir. Gerçekten eğer dünyada başka bir Babil varsa, o da burasıdır,” sözleriyle
bahsediyor. Günümüzde İran sınırları içinde yer alan kent ortaçağdaki önemini kaybetse de Hürmüz Boğazı bugün hâlâ dünyanın en önemli su yollarından biri.
zamanlar devleti emanet edecek kadar güvendiği ve el üstünde tuttuğu İbrahim Paşa’ya yönelik sevgisi, yıllar içinde
büyük bir kuşku ve öfkeye dönüştü ve Osmanlı tarihinin
o zamana kadar en imtiyazlı sadrazamı 1536 yılında idam
edildi.
“İbrahim Paşa idam edilince, kendisine yakın isimlerle
birlikte Pîrî Reis de gözden düştü,” diyor harita mühendisi
ve Pîrî Reis araştırmacısı Tümgeneral Cevat Ülkekul. Kanuni Sultan Süleyman’ın eski sadrazamına yönelik öfkesi, onu
yalnızca İbrahim Paşa’yı değil, yakın çevresini de ortadan
kaldırmaya itmiş olabilir.
Ülkekul’a göre Pîrî Reis’in İbrahim Paşa’ya hayran olduğunu düşünmek için geçerli nedenler var: Bahriye’de
kendisinden birkaç farklı yerde övgülerle bahsediyor
(“Devletin güneşi”, “Mutluluğun ışığı”, “O güzel adı dünya
durdukça dursun; adaleti ve iyilikleri tüm zamanı kaplasın”). İbrahim Paşa’nın devletin en önemli ikinci adamı ve
Bahriye’nin Kanuni’ye ulaşmasına önayak olan kişi olduğu
düşünüldüğünde, bunlar normal gelebilir. Ancak saraya
sunulan eserlerde, Sultan dışında birine övgüler bulunuyorsa eğer, bu, eseri yazan kişinin kiminle yakın bir ilişki
sürdürdüğüne dair açık bir fikir veriyor. İbrahim Paşa’yla
olan ilişkisinin Pîrî Reis’i ölüme götürdüğünü düşünen tek
isim Ülkekul değil. Cengiz Orhonlu ve Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı da aynı ihtimal üzerinde duruyor.
İbrahim Paşa’nın himayesindeki bir isim olması bile Pîrî
Reis’in tasfiye edilmesi için yeterli bir nedenken olasılıklar burada bitmiyor: İbrahim Paşa’nın aksine Osmanlı’nın
Hint politikasının mevcut haline çok da fazla gönül vermeyen sadrazam Rüstem Paşa, eski sadrazamın himayesindeki son büyük isimlerden birini yok ederek Osmanlı’yı Hint
Okyanusu politikalarından vazgeçmek zorunda bırakmak
istemiş olabilir.
“İBRAHIM PAŞA IDAM EDILINCE, KENDISINE
YAKIN ISIMLERLE BIRLIKTE PÎRÎ REIS DE
GÖZDEN DÜŞTÜ.”
Pîrî Reis’in 1513 yılında çizdiği, 1920’lerde Topkapı Sarayı’nın müzeye dönüştürülme çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan ve günümüz Türkiye’sinde oldukça popüler
bir imge olan ilk dünya haritası, İstanbul’daki Levent metro istasyonunun da duvarlarını süslüyor. Pîrî Reis’in yaklaşık 450 yıl önce idam edilmesi, kültürel ve tarihi
açıdan ulusal bir kahraman olmasını engellemedi (üstte solda). Pîrî Reis’in büstü, Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer büyük deniz komutanlarıyla birlikte İstanbul,
Beşiktaş’taki Deniz Müzesi’nin girişini süslüyor. Müzede verilen bilgiye göre Pîrî Reis “haksız yere suçlanarak” idam edilmiş (üstte sağda).
16
İSTASYON
Osmanlı İmparatorluğu’nun Basra Körfezi’nde yayılırken niyeti de, bu ilerlemenin Portekizlileri telaşlandırdığı
da açık. Bağdat Beylerbeyi Ayas Paşa, tarihi bilinmeyen bir
mektubunda şunları söylüyor: “Birkaç gün önce Sultanım
Hazretleri, Basra’ya gitmemi ve orayı fethetmemi ve oradan Hürmüz’e ve Hindistan’a geçmemi ve yolunu şaşırmış
Portekizlilerle savaşmamı, onların bütün idarelerine son
vermemi ve kendilerini mahvetmemi emretti.” Bu mektubun muhatabı, bölgenin yerel hükümdarı Ali ibn Uleyyan
ise Hürmüz valisine Osmanlı genişlemesinden bahsederken, “Eğer Basra’yı alırlarsa artık hiçbir şey yapamazsınız.
Sonra da sizin ve ülkelerinizin üzerine gelecekler. Bu yol
onlar için Süveyş ve Cidde yolundan daha yakın. Daha fazla yazmama bilmem ihtiyaç var mı” cümlelerini kullanıyor.
Oysa Basra Körfezi’ne doğru genişleme fikrine, “fethin
muzir bir iş olduğunu ve şehrin hiçbir değeri olmayan bir
harabe olduğunu” söyleyerek karşı çıkan Rüstem Paşa’nın
bu politikaları onaylamadığı biliniyor. Üstelik Özbaran’a
göre “rüşvet almakla şöhret bulan vezir–i azamı, Basra
seferinden önce İstanbul’da bulunmuş olan Portekizli elçilerin etkilemiş olmaları da düşünülebilir.” Avrupalı
güçlerin Osmanlılar okyanusa yönelmesin diye ellerinden
geleni yaptığını savunan araştırmaların varlığını hatırlatan Karakışla’ya göre de Rüstem Paşa bu fikirlerin saraya
girmesine yardımcı olmuş olabilir.
Pîrî Reis ile birlikte Osmanlı’nın Hint denizindeki yayılmacı politikalarının da öldüğü düşünülürse, Rüstem
Paşa’nın Hint Okyanusu konusunu sonsuza dek kapatmak
için Pîrî Reis’in idamı gibi akılda kalıcı ve caydırıcı bir kapanışa önayak olması olasılığı kuvvetleniyor. “Tarihçi olarak
düşününce, Pîrî Reis’in siyaseten katli olağan bir şey,” diyor
Karakışla ve ekliyor: “Ancak okyanuslara inmenin de kapısını kapattığı için bence fazladan bir önemi var.”
Pîrî Reis’in idamında üzerinde durulan bir diğer noktaysa Basra Beylerbeyi Kubad Paşa’nın rolü. Hürmüz’de
başarısız olduktan sonra çekildiği Basra’da hoş karşılanmayan Pîrî Reis ile Kubad Paşa arasında ne geçtiği ve
Kubad Paşa’nın Pîrî Reis’e düşmanlığının nedenleri tam
olarak bilinmiyor. Olası nedenler arasında Paşa’nın siyasi
hırsları, Pîrî Reis’in yağmaladığı hazinelerden pay istemesiyle (ve reddedilmesi) gemilerle Basra’ya gelen askerlerin
kenti birbirine katması yer alıyor. Seferin başarısızlığını ve donanmanın akıbetini İstanbul’a bildiren kişi olan
Kubad Paşa’nın, Kanuni Sultan Süleyman’a ne yazdığı da
tam olarak bilinmiyor; ancak Sultan, Hürmüz ve Basra
Körfezi’nde neler olup bittiğini Kubad Paşa’nın kelimeleriyle öğreniyor. Çoğu kez olduğu gibi ilk şikâyet edenin
kazanmış olması olasılıklar dâhilinde.
Pîrî Reis Hürmüz’ü ele geçirebilir miydi? Belki birkaç şeyi farklı yapsa, her şey bambaşka gelişebilirdi. Ama
Özbaran’a göre Hürmüz başarısızlığında belirleyici olan asıl
nokta, Pîrî Reis’in seferdeki kararlarından çok, İstanbul’un
istikrarlı bir Hint politikasından yoksun olması. Güney denizlerine hiçbir zaman Akdeniz’e baktığı gibi kararlı bakmayan Osmanlıların gücü Portekizlilere yenilmemeye yetti,
ancak bu “master plan” eksikliğinin bedeli, en azından Pîrî
Reis için oldukça ağır oldu.
İdama dönecek olursak, bütün bu olası nedenleri birbirinden ayırmak ve hangisinin Pîrî Reis’in idamına neden olduğunu söylemek güç. Dönem tarihçilerinin adeta
kasten sessiz kalması da işleri kolaylaştırmıyor. “Bunlar
akıl yürütmekten ibaret. Kanıtlanması mümkün olan şeyler değil,” diyor Karakışla. Belki büyük bir hevesle çıkılan
Hürmüz seferinin başarısız olması, üstüne bir de Hint
Donanması’nın Basra’da mahsur kalması Kanuni Sultan
Süleyman’ı çok kızdırmıştı yalnızca. Belki gözden düşmüş
bir denizcinin ilk hatası pahalıya mal olmuştu. Belki de
Kubad Paşa eski bir yarayı deşmişti veya İbrahim Paşa’dan
beri en güçlü sadrazam olan Rüstem Paşa, kişisel hırsları dolayısıyla eski sadrazamın himaye ettiği bir ismi idama sürüklemişti. Kesin olan tek şey şanssız bir dönemin
bu Osmanlı âlimini birkaç yüzyıl boyunca tüm dünyaya
unutturmuş olması. Ta ki, eserlerinin tekrar keşfedildiği,
heykellerinin dikildiği, adının gemilere, müzelere, üniversitelere verildiği, resminin pullara, haritasının paralara basıldığı 20’nci yüzyıla kadar.
Bu konu National Geographic Türkiye dergisinden özetlenerek alınmıştır, NG Türkiye abone hattı: 444 18 59 veya 0 850 222 18 59
İSTASYON
17
GEZİ
Tatlı bir huzurun yeni adresi:
Thassos
Yaza dair henüz plan yapmamışsanız veyahut yaptığınız plan içinize
sinmediyse, rotanızı Thassos’a çevirmenizi tavsiye ederiz. Son yıllarda
ülkemizdeki tatilcilerin de takdirine şayan bu adaya gitmek için varolan
birçok sebepten hangisinin sizi cezbedeceğini bilemeyiz; ancak bu
seyahatten huzurlu ve keyifli anılarla döneceğinize şüphe yok.
YAZI: SEMA ULUDAĞ
FOTOĞRAFLAR: DINÇER DINÇ VE SHUTTERSTOCK
18
İSTASYON
İSTASYON
19
GEZİ
sahip değiliz. Dolayısıyla da yurtdışına düzenlenen hemen
hemen tüm seyahatlerde olduğu gibi, Yunanistan için de
vize şart. Thassos’a kendi aracınızla gitmeyi düşünüyorsanız, aracınız için de birtakım bürokratik işlemlerini tamamlamamız gerekiyor. Bu işlemlerin başında Türkiye Turing ve
Otomobil Kurumu (TURİNG) şubesine gidip aracı kullanacak kişi için uluslararası ehliyet almanız ve sınırı geçecek
araçla ilgili bilgilendirmede bulunmanız lazım. Bürokratik
bu işlemler gözünüzü korkutmasın! Çünkü bu ‘sıkıntının’
ardından, hayalinizdeki tatile ulaşmanız işten bile değil.
Bununla birlikte “araç kullanmak istemiyorum” diye düşünüp otobüs firmalarından birini
ya da havayolunu tercih edeceksiniz, Schengen vizesi, sizi hedefinize ulaştırmak için yeterli. Fakat bu
satırların yazarı olarak, imkânınız
varsa araçla gitmenizi tavsiye ederiz. Zira aracınız, doğal güzelliklerin ve yerel lezzetlerin yanı sıra
adanın geçmişten bugüne dokusundan ödün vermemiş dağ köylerini, müzelerini, manastırlarını ve
kiliselerini ziyaret etmenizi; dahası
Thassos’un birbirinden güzel koyları arasında rahatlıkla dolaşmanızı sağlayacak.
THASSOS’A GIDENLER, BIRÇOK
KONAKLAMA ALTERNATIFINE
SAHIP: KENDI PLAJINA SAHIP
BEŞ YILDIZLI OTELLER DE
VAR KALINABILECEK YERLER
ARASINDA, PANSIYONLAR
DA. NEREDE KALDIĞINIZIN
ÖNEMI YOK ASLINDA.
ASLOLAN KARŞILAŞACAĞINIZ
MANZARA.
Ş
u bir gerçek ki, bu topraklar üzerinde ikamet edenler, hayattan kısa bir mola için güneşin sıcak yüzünü göstermesini bekliyor; dolayısıyla tatillerini yaza
denk getiriyorlar. İstatistikler ne der bilinmez; ancak gerek tur şirketlerinin reklamlarını, gerekse tatil
beldelerindeki yoğunluğu göz önünde bulundurduğumuzda, birçok kişinin tatillerini temmuz ve ağustos aylarında
yaptığını söyleyebiliriz. Hal böyle olunca, hayalimizi de alabildiğine uzanan bir kumsal, berraklığından gözümüzü alamadığımız masmavi bir deniz, damağımızı şenlendirecek
envaiçeşit lezzet süslüyor.
Nasıl süslemesin ki… Eğer büyük bir şehirde ikamet ediyor ve büyük şehrin beraberinde getirdiği keşmekeşin içinde debelenip duruyorsak, kısa süreliğine de olsa nefes alabi-
20
İSTASYON
leceğimiz, kendimizi her şeyden uzak hissedebileceğimiz bir
yerde olmayı istemekten doğal ne olabilir? Saygıyla andığımız Münir Nurettin Selçuk’un dizeleriyle ifade edersek, “bir
tatlı huzur” için aşamayacağız engel, gidemeyeceğimiz mesafe yok diyebiliriz.
İşte o “tatlı huzuru” vadeden yerlerden biri Thassos…
Çok değil, beş-altı yıl öncesine kadar, “Yunan Adaları” denildiğinde aklımıza ilk gelen yerler Midilli, Sakız, Santorini, Mikanos’tan ibaretken, bu topraklar üzerinde yaşayanların “Taşoz” veya “Taşöz” olarak telaffuz ettiği Thassos,
bir anda popülerlik kazandı. Sohbetlerde mevzu ne zaman
Yunanistan’a gelse, Thassos’tan da bahsedilmeye başlandı.
Gidip görenler, yakınlarına “en yakın zamanda gitmesini”
salık verir oldu. Peki, nedir Thassos’u bu derece meşhur kı-
Deniz isteyenler
için masmavi sular,
tarih meraklıları için
birbirinden güzel
yapılar, ağız tadına
düşkünler için lezzeti
damaktan silinmeyen
yemekler... Üstüne
bir de huzur veren
bakirlik... İnsan bir
tatilden daha ne
bekleyebilir ki...
lan; diğer bir ifadeyle, birkaç yıl öncesine kadar varlığından
haberdar olmadığımız bu adanın alametifarikası ne?
Ege Denizi’nin kuzeyindeki bu Yunan adası, öncelikle
Türkiye’ye yakınlığıyla tatilseverleri cezbediyor, dersek yeridir. Öyle ki, eğer İstanbul’da yaşıyorsanız, aracınızla Ege’de
bir yere; misal Ören’e (Balıkesir) veya Çeşme’ye (İzmir) gitmek için harcadığınız zaman, Thassos için de yeterli aslında. Zira Thassos, İstanbul’a sadece yedi ya da sekiz saatlik
mesafede. Tabii yolda vereceğiniz molaların uzunluğuna
göre değişiklikler olmazsa...
Eğer adanın yakınlığı sizin aklınızı çelen özelliklerden
biri olmuşsa, tamamlamanız gereken işlemlerden de kısaca
söz etmekte fayda var. Ne yazık ki bizler, Avrupa ülkelerinde yaşayan milyonlarca kişi gibi vizesiz seyahat özgürlüğüne
KAVALA’YA UĞRAMADAN
GEÇMEK OLMAZ…
İpsala Sınır Kapısı’nda gümrük işlemlerini yaptırıp Yunanistan topraklarına geçtiyseniz, tatilliniz de başladı
demektir. Thassos’a ulaşana kadar katedeceğiniz yolun her aşamasında bir kâşif
merakıyla çevrenize göz atabilirsiniz. Yol kenarlarında
bir kaide üzerine yerleştirilmiş; üzerinde haç, içindeyse yanan mumlar bulunan
kilise minyatürlerine rastlarsanız, şaşırmayın. Çünkü
bu görüntüyle Thassos’ta da
karşılaşacaksınız. Minyatürlerin bulunduğu noktaKavala’daki Mehmet Ali Paşa
larda hayatlarını kaybedenKonağı, içinde çok fazla tarihi eser
bulunmasa da tarih meraklılarının
lerin yakınları tarafından
gidip görmesine değer bir mekân.
yakılan bu mumlar, hem
Paşa’nın heykeliyse kentin orta
yaşama hem de ölüme sayyerinde tüm görkemiyle duruyor.
gı niteliğinde.
İpsala’dan geçtikten sonra Thassos’a gitmek için iki seçeneğiniz var. Keramoti’den hareket edip adanın kuzeyinde bulunan Limenas limanına (Limenas, Thassos olarak da
biliniyor) giden feribotu tercih ederseniz, 40 dakika sonra adaya ayak basabilirsiniz. İkinci seçenekse yolculuğu
Kavala’dan hareket eden feribotla tamamlamak. Her ne kaİSTASYON
21
GEZİ
Zodyak Çemberi, hem astroloji tutkunlarının hem de bu çemberin enerjisiyle
yoga yapmak isteyenlerin ilgisini çeken yerlerden biri.
dar bu seçenek biraz daha uzunsa da Yunanistan’a kadar
gitmişken Kavala’yı da görmek, tatilin “bonusu” olacaktır.
Bu topraklarda doğup büyümüş birinin Kavala’da kendini yabancı hissetmesi pek olası değil. Yüzlerce yıl Osmanlı
İmparatorluğu’nun toprakları arasında kalan bu bölge, günümüzde bile o kültürden izler taşıyor. Eski şehir olarak bilinen ve Osmanlı mimarisinin en iyi örnekleriyle dolu Panagia, bu izlerin doruğa çıktığı yerlerden biri. Türkiye’den
gidenler için Panagia’daki ilgi çekici mekânlar arasında, zamanın Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın konağı
ilk sırada geliyor. 18’inci yüzyıldan kalma bu ev, uzun yıllar restoran ve kafe olarak kullanıldıktan sonra restore edilerek turizme açılmış. Klasik bir müze-eve nazaran hayli fakir olsa bile, yine de görülmeye değer.
Bazı tatlar yerinde tadılmalı derler; doğrudur. Thassos’a
Kavala üzerinden gitmeye karar verdiyseniz, almadan dönmemiz gereken lezzetlerden biri Kavala Kurabiyesi kuşkusuz. Türkiye’de hemen her pastanede bulabileceğiniz bu
kurabiyeyi, doğduğu topraklarda tatmak farklı bir deneyim
olacaktır. Kavala’da onlarca kurabiyeci olsa da size tavsiyemiz kurabiye kutularındaki bilgilere dikkat etmeniz. Çünkü
iyi bir Kavala Kurabiye’sinin tereyağı oranının çok yüksek
olması ve içinde muhakkak badem bulunması gerekiyor.
Kurabiyelerin gözü ve mideyi şenlendiren etkisinden kurtulmak zordur zor olmasına ama, hedefinizde Thassos varsa yola revan olmak zamanıdır artık.
22
İSTASYON
DÜNYACA ÜNLÜ MERMER YATAKLARI
Kavala’dan bineceğiniz feribot, bir buçuk saatin sonunda
Limenas limanına yanaştığında, nasıl bir yere geldiğinizi
de yavaş yavaş anlıyorsunuz aslında. Tarih boyunca birçok
medeniyetin bir dönem hâkimiyetini kurduğu ada, tüm bu
kültürlerin izini taşıyor üzerinde. 360 derecelik ada turuna
çıkmadan önce Thassos’un tarihçesiyle ilgili kısaca bilgi vermekte yarar var. Yaklaşık 400 kilometrekarelik (kimi kaynaklara göre 379 kilometrekare) yüzölçümüne sahip adanın
tarihçesi, Milattan Önce’ye dayanır. O tarihlerde Paros’tan
gelen Yunanlar, bağları ve zeytinlikleri sayesinde refah düzeyi son derece yüksek bu adaya, altın ve gümüş madenlerini
işletmek üzere yerleşirler. Çıkan savaşlar sonucunda Perslerden Doğu Roma İmparatorluğu’na, Bizans’tan Osmanlılara
kadar çeşitli devletlerin hükümdarlığı altına giren Thassos,
Balkan Savaşları sırasında Yunanistan topraklarına katılır.
Thassos’ta ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri de
Türkçeye Başmelek olarak çevirebileceğimiz
Archegelos Manastırı elbette.
Yalnız manastırın açık olduğu
saatlere ve kıyafet kurallarına
dikkat!
Yerleşimin olduğu günden bu yana bağrına bastığı uygarlıkların kalıntılarıyla bir nevi açıkhava müzesine dönen
Thassos’nun adıyla ilgili kimi mitolojik hikâyeler de mevcut. Yunan mitolojisine göre her şey Zeus’un, Phoenix Kralı
Antionoras’ın kızını kaçırmasıyla başlar. Antionoras, kızını
bulup getirmesi için torunu Thassos’u görevlendirir. Arayışları sırasında Thassos’un yolu bu adaya düşer ve bir daha
da ayrılmaz… Bu hikâyeden yola çıkarak, adaya adını veren
Thassos’un, son derece zeki ve zevk sahibi biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz...
Güneşi, denizi, doğal güzellikleri, arkeolojik eserleriyle anılan Thassos’un turizmden sonra en önemli gelir kaynağı, dünyaca ünlü mermer yatakları. Buradan çıkarılan ve
dünyanın dört bir yanında ihraç edilen mermere, daha ziyade heykeltıraşlar rağbet ediyor. Antik Çağ’da toprakları
üzerinde heykel okulunun öğrencilerini ağırlayan Thassos,
günümüzde Kallirachi’de kurulan “Sculpture Park / Heykel Parkı”na ev sahipliği yapıyor. Zeytin ağaçlarıyla dolu
bu bahçedeki “Heykel Parkı”, 1993 yılında adada ilki düzenlenen mermer heykeller sempozyumunun organizatörü
Emmy Varouxaki’nin kurduğu bir açık hava atölyesi aynı
zamanda. Varouxaki, belli aralıklarla düzenlediği sempozyumlar kapsamında, farklı ülkelerden tanınmış sanatçıları
Thassos’a davet ederek, ortaya çıkan eserleri adaya bağışlamaları koşuluyla, tonlarca mermer temin ediyor. Atölyenin
bahçesindeki eserlere her yıl yenileri eklenirken, çalışmalar
sırasında heykel bölümü öğrencilerinin eğitim alması için
kurslar da veriliyor. Bu sayede ada, tatil turizminin yanında sanat turizmiyle de canlanıyor. Mermer madenlerinin
Thassos’a bahşettiği bir diğer lütufsa Makryammos’daki
“Marbel Beach / Mermer Plajı”. Kışın yağmur sularının tepelerden kıyıya taşıdığı mermer tozlarıyla kaplanan, beyaz
kumlu doğal mucize; adada tabelası olmayan, ama araştırmacı gezginlerin gözünden kaçmayan saklı bir cennet…
HER YER KEŞFE AÇIK
Ada içindeki yolculuğunuza devam edip, direksiyonunuzu köylere çevirmek istediğinizde, Thassos, Limenaria,
Panagia. Prinos, Potakia, Theologos, Potos, Kallirachi,
Maries, Sotiras, Rachoni, Agios Georgios, Astris, Koinira,
Potamia, Kazaviti ve Kastro isimleriyle karşılaşıyorsunuz.
Bazı köylerin hem dağlık alanda hem de kıyıda yerleri
var. Denizde kıyısı olan köylerin isimlerinin önüne “Skala” takısı (Skala Rachoni, Skala Kallirachi gibi) ekleniyor.
Bu köylerin hepsi bir birinden ilginç ama Maries’e mutİSTASYON
23
GEZİ
ONLARCA PLAJI, TURKUAZ
RENGI DENIZI, GÖZ
ALABILDIĞINE UZANAN
KUMSALI, ARKEOLOJIK
ESERLERI, YAŞAM KÜLTÜRÜ
VE TABII BIRBIRINDEN
LEZZETLI YEMEKLERIYLE
BU ADA, INSANIN AKLINI
DA GÖNLÜNÜ DE ÇELMEKTE
ZORLANMIYOR.
laka uğramanızı tavsiye ederiz. Bu güzel köye
ayak bastığınızda tepedeki sarı renkli binayı
görmemeniz imkânsız.
Günümüzde geçmişin
ihtişamından hiçbir iz
taşımasa bile, Palataki
(Yunanca saray demek)
adlı bu saray, 1900’lü
yılların başında İtalyan
Mimar Pietro Arigoni tarafından Alman bir madenci işletmecisinin evi olarak inşa edilmiş. 60’lı yıllarda madenciliğin gerilemesiyle birlikte kaderine terk edilen bu bina,
Yunan ekonomisindeki kriz nedeniyle bir türlü restore
edilememiş ne yazık ki…
Adada bir iki gün geçirdikten sonra hemen her yerde karşınıza çıkıveren heykellere alışmışsanız bile, Maries’deki plajdan Limenaria’ya gitmek üzere patika yolu
kullandığınızda bir anda karşınıza çıkıveren Zodyak çemberiyle, hayrete düşebilirsiniz. Her biri üçer metre olan
mermer taşların üzerinde, 12 burcun sembolü var. 2005
24
İSTASYON
yılında heykeltıraş Kosta Lovoulou’nun da katkılarıyla Stuttgart’taki
Waldorf sanat okulundan 35 öğrenci ve üç
akademisyenin yaptığı
esere “The Crown of Limenaria / Limenaria’nın
Tacı” adı verilmiş. Heykellerdeki
astrolojik
sembollerin enerjisiyle,
meditasyon yaparak içsel huzuru yakalamak isterseniz,
ortadaki alanı kullanmanız da mümkün.
Thassos’a kadar gitmiş ve kültür turlarına da zaman
ayırmışsanız, görmeniz gereken yerlerden biri de Archegelos Manastırı elbette. Türkçeye “Başmelek Manastırı” olarak tercüme edebileceğimiz bu yapının hangi tarihte inşa
edildiği meçhulse de 1835 yılında onarımdan geçirildiği biliniyor. Ziyaret edeceklere birkaç hatırlatma yapmakta fayda var: Manastır, günün belli saatlerinde kapalı. Kadınların
kapalı kıyafetlerle ziyaret edebileceği manastıra cep telefonu ve fotoğraf makinesi sokmak da yasak…
Tarihin doğayla
hemhâl olduğu,
maviyle yeşilin
iç içe geçtiği bir
yer Thassos. Sahil
boyuna sıralanmış
restoran ve
tavernalarıyla
lezzeti ve eğlenceyi
aynı anda sunması
da cabası…
Ahtapot, mutlaka
yenmesi gereken
yiyeceklerden
biri; köftesi de
var, zeytinyağı ve
sirkeyle marine
edilmiş olanı da.
Fiyatlarıysa son
derece makul.
Thassos halkı, daha ziyade turistlerden gelen kazançla
geçinse bile, balıkçılığa büyük önem veriyor. Bununla birlikte adada zeytinyağı ve bal üretimi de hayli ciddi boyuta ulaşmış durumda. Hal böyle olunca yeme-içme kültürü
de söz konusu üretime göre şekilleniyor. Yerel lezzetler arasında ahtapotun kendine özel bir yer edindiğini söyleyebiliriz. Kışın avlandıktan sonra beş ila üç gün arasında güneşte
kurutulan; başta zeytinyağı ve sirke yatağında olmak üzere envaiçeşidiyle masalarda yerini alan ahtapotları oldukça makul fiyata yemek mümkün...
Evet, satırlarımızın başında da ifade ettiğimiz gibi, mevsim yaz olduğunda hemen
hepimizin düşlerini masmavi bir deniz, alabildiğine uzayan bir kumsal ve lezzetli yiyecekler süslemeye başlıyor. Fakat kimi zaman,
hayali gerçeğe dönüştürme arzusu hüsranla son buluyor. Eğer sizler de bu hayaller içindeyseniz, daha da ötesi “bir tatlı huzur” almak istiyorsanız, rotanızı gönül rahatlığıyla
Thassos’a yöneltebilirsiniz.
Emin olun pişmanlık duymayacaksınız…
İSTASYON
25
SÖYLEŞİ
Canlandırdığı roller gibi:
İÇTEN, GÜVENILIR,
DOĞAL
Gençlik dizileriyle hayatımıza girdi. “Aramızda Kalsın”ın çekingen âşığı
Mahir rolüyle, bir başka sevildi. Geçen sezon başlayan “Kördüğüm”
dizinin Genco’su olarak yine âşık, yine zor durumda... Ferit Aktuğ ile
kariyerindeki dönüm noktalarını, ekrandaki doğallığını ve genelde
karşısına çıkan iyi aile çocuğu rollerini konuştuk.
RÖPORTAJ: SELIN GÜREL FOTOĞRAFLAR: MURAT YILMAZ VE TÜMAY ÖZOKUR CAST AJANSI
M
ahallenin mert delikanlısı, ustasının beceriksiz çırağı, hınzır kardeşinin olgun ağabeyi, lisenin haylaz öğrencisi… 10 yılı aşkın süredir, Ferit
Aktuğ hangi karakteri canlandırırsa
canlandırsın, televizyon seyircisinin gözünde doğal
ve inandırıcı kalmayı başardı. Doğallığının bir reçetesi yok; çünkü kötülük nedir bilmez karakterlerinde belli ki kendinden çok şey var. Ekranda onu
izlerken, her an televizyondan başını uzatıp ev haline ortak olacakmış, kucaktaki meyve tabağı üzerinde hak iddia edecekmiş gibi geliyor insana. Öylesi bir kendiliğindenlik… Bütün bunların yanı sıra
gördük ki, neşesi ve samimiyeti de yerli yerinde.
Bir dergi daha ne ister ki? İstasyon dergisinin de
bu doğallığa kayıtsız kalması mümkün değildi elbette. Ferit Aktuğ ile iki dost gibi söyleştik. İşte o
söyleşiden kalanlar…
Rol aldığınız ilk dizide Serdar Akar’la, ilk sinema
filminde de Çağan Irmak’la çalıştınız. Bugün geriye
dönüp baktığınızda, bu şansı neye yoruyorsunuz?
Serdar ağabeyle çalışmak gerçekten inanılmazdı.
Onu çok seviyorum. Dizi sona erdikten sonra da
26
İSTASYON
görüşmeye devam ettik. Sette, müthiş bir yönetmendi. Oyuncu hassasiyeti diye bir şey var. İlk
işimde, yönetmen üzerimde kötü bir etki bıraksaydı, her şey farklı olabilirdi. İlk oyunculuk deneyimlerimde, hem ona hem de Çağan Irmak’a denk
geldiğim için gerçekten çok şanslıydım. Gelip giden bu şansların da hep bir karşılığının olduğunu
düşünmüşümdür. Önüne bir şeyler çıkıyor, ama
kıymetini bilmedikten sonra bir değeri yok. Her
şey, şansları iyi değerlendirmekten geçiyor.
“Koçum Benim”in çok parlak bir kadrosu vardı. Siz de dâhil olmak üzere, oradan çıkan birçok
isim, daha sonra çok iyi işlere imza attılar. Bir iktisat mezunu olarak, nasıl oldu da kendinizi o sette
buldunuz?
Dokuz Eylül Üniversitesi’nde iktisat okudum. Konservatuvar sınavına filan girmedim. Aklımda yoktu.
İkinci sınıfta, 19 yaşında, İzmir’de yerel bir kanalda
iki program birden sunuyordum. Televizyonla ilişkim orada başladı aslında. Okul uzayınca, İstanbul’a
gidip oyunculuk eğitimi almaya karar verdim. Akademi İstanbul’da iki senelik bir oyunculuk atölyesine yazıldım. Harun Özakıncı’nın atölyesiydi. Her
İSTASYON
27
SÖYLEŞİ
hafta Serdar Akar, Sinan Çetin, Engin Günaydın, Zafer
Algöz gibi isumler bizi ziyaret ediyordu. Cast direktörleri
de geliyordu. Onlardan biri, Erkan ağabey, bir gün “Koçum Benim”e başlayacaklarını söyledi ve beni şirkete çağırdı. Geçmişte basketbol oynamış olmam da işe yaradı tabii. “Koçum Benim” bitmeden önce, Erkan ağabey ANS’ye
geçti. ANS, o zamanlar Çağan Irmak’la “Asmalı Konak”ı
çekiyordu. Onun sayesinde, “Mustafa Hakkında Herşey”
projesine dâhil oldum. Orada Timur Savcı ile tanıştım. O
da “Kampüsistan”a başlamak üzereydi. Henüz yürütücü
yapımcıydı. Daha sonra TIMS’i kurup, “Kavak Yelleri”ni
de aldı. Böylece oradan oraya atlayıp durdum ben de.
Oyunculukla ilgili hırslarınız var mı?
İyi bir oyuncu olmak istiyorum. Ama iyi oyunculuk, göreceli
bir iş… Kendi adıma bir şey söyleyemem, bir insanın kendine “iyi oyuncu oldum” demesi çok zor. Bana genelde “temiz,
iyi aile çocuğu” rolleri geliyor. Etrafımdakilerden olumlu yorumlar alıyorum. Ama kötü adamı oynadığımda da beğenirlerse, işte o zaman sevinirim herhalde.
Oyunculuk tarzınızda, doğallık ve samimiyet ön planda; bu
içgüdüsel bir şey mi?
Karakterleri okurken, hemen kafamda bir şey yaratıyorum. Genellikle kendimden bir şeyler katıyorum. Bu, içgüdüsel bence…
“Koçum Benim”de kurulan arkadaşlıklar hâlâ devam
ediyor mu?
Engin Altan Düzyatan ve Onur Somer ile hâlâ görüşürüz.
Yunus Günçe ile de öyle. Survivor’a gitmeden önce, üç
gün bizde kaldı. Belgrad Ormanı’na gidip çalıştık biraz.
Üniversite sınavından iki gün önce çalışan öğrenci gibi...
Ormanı üç kez turladı. Ama ekranda olmadı (gülüyor).
“Koçum Benim”, “Kampüsistan” ve “Kavak Yelleri” arka
arkaya gelince anlaşılıyor ki, televizyonda gençlik dizilerinin en popüler olduğu dönemde, türün en iyi örneklerinde
oynamışsınız. Şimdiki gençlik dizilerindeyse büyümek için
acele eden çocukları izliyoruz. Sizce o dönemin farkı neydi?
Çok haklısınız… O dönemin kendine has bir doğallığı
vardı gerçekten de. Diğer yandan, o zamanki dizilerin bir
saat civarında olduklarını da hesaba katmak gerek. Şimdi
senaristler dizileri uzatmak için, konuyu yaymak zorunda kalıyorlar. Herkesin bu konuyla ilgili sıkıntıları var.
Bunun yanı sıra, dünya da değişiyor tabii. 10 sene önceki
gençle şimdinin genci aynı değil. Hayata aynı noktadan
bakmıyorlar. 18-19 yaşlarında yeğenlerim var. Onlara
bakıyorum da, gençliğimdeki halimden o kadar farklılar
ki… Şimdi o dizileri izleseler, belki de sıkılırlar.
Aslı Enver, eski bir röportajında “Kavak Yelleri’nde
oyunculuğundan en çok etkilendiğiniz isim hangisi” sorusunu sizin isminizi vererek yanıtlamış...
Öyle mi? Kendisine teşekkür ediyorum.
“Kavak Yelleri”nin sizde nasıl bir yeri var?
“Kavak Yelleri”, oyunculuğa bakış açımı değiştiren diziydi. Kamera önünde rahatlamamı sağladı. Konservatuvar
mezunu olmadığım için, oyunculuğumu ortaya koymam
hep daha zordu. Oyunculuk mezunları, daha havalı olurlar. Kendilerine güvenleri vardır. Bu da güzel bir şey, şüphesiz... Ama benim o noktaya gelmem zaman aldı. “Kavak
Yelleri”, o anlamda kendimi bulmama yardımcı oldu. 170
bölüm boyunca, yönetmenler sağ olsunlar, bizi rahat bıraktılar. Üzerimizde otorite kurmadılar.
Bu sezon, “Kavak Yelleri”ndeki rol arkadaşlarınız Aslı
Enver ve Pelin Karahan ile birbirine rakip dizilerde oynadınız. Diziler arasındaki rekabet oyuncuları ilgilendiriyor mu, onlara da bulaşıyor mu?
Hayır, hiç ilgilendirmiyor. “Kördüğüm”ün tam karşısın-
28
İSTASYON
Televizyonda kendinizi izler misiniz?
Serdar ağabey bize her zaman “Kendinizi izleyin, kendinizi izlemek size iyi bir ders olur” derdi. O yüzden izlerim
mutlaka. Ama beğenmem genelde. Bir başkası oynuyormuş gibi izliyorum.
Canlandırdığınız karakterler arasında “Aramızda Kalsın”ın
Mahir’i bir başka sevildi. Sizce Mahir’in farkı neydi?
Mahir’i ben de çok seviyordum. Canlandırdığım karakterler
arasında en sevdiğim o galiba. “Aramızda Kalsın”, diğer dizilerimle karşılaştırıldığında, komediye daha yakındı. Gerçek-
“GELIP GIDEN ŞANSLARIN HEP BIR KARŞILIĞININ
OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜŞÜMDÜR. ÖNÜNE BIR
ŞEYLER ÇIKIYOR, AMA KIYMETINI BILMEDIKTEN
SONRA BIR DEĞERI YOK. HER ŞEY, ŞANSLARI IYI
DEĞERLENDIRMEKTEN GEÇIYOR.”
da, aynı saatte, Pelin’in dizisi “Yeter” oynuyordu. İstiyordum ki, iki dizi hep yan yana olsun. İkisi de izlensin, ikisi
de tutsun… Ama neyin tutacağı hiç belli olmuyor tabii.
Neyin tutacağını önceden hissettiğiniz oldu mu?
“Kördüğüm”ün tutacağını hissetmiştim. Çünkü senaryosu çok iyiydi. Birinci bölümü izledikten sonra, iyice emin
oldum. Zaten dizi üçüncü bölümünden sonra, birinci sıraya yükseldi.
Hiç kötü adamı oynadınız mı?
Bir kere oynadım. Çok da kötü oynamıştım sanki (gülüyor). Benden o kadar kötü adam olur işte! Hacı diye bir
dizi vardı. Rahmetli Tuncel Kurtiz, Hacı’yı oynuyordu.
Ben de radikal bir dinciyi oynuyordum. Küçük bir roldü.
Yıllardır açıp bakmıyorum, ama büyük ihtimalle kötü oynamışımdır.
ten rahat ettiğim bir diziydi. Çünkü komediyi de çok seviyorum. O rolün içine girmiştim. Daha senaryoyu okurken, nasıl
oynayacağıma karar veriyordum. Mahir, benim içimdeydi.
O dönemde sokakta nasıl tepkiler alıyordunuz?
Tavsiyeler alıyordum, “Bunu söyle, şunu sakın söyleme”
gibi… Hep oluyor aslında, Mahir’e özgü değil. Dizi yayındayken, sıklaşır. Dizi biter bitmez, bıçak gibi kesilir (gülüyor).
Hayranlarınızdan biriyle tuhaf bir olay yaşadınız mı?
Bir süre önce, kuzenimle yürüyorduk. Bir yere gittiğim sırada, bir kadın yaklaşmış. Benimle fotoğraf çektirmek istediğini söylemiş. Kuzenim birazdan geleceğimi söyleyince, kadın
yakınlık derecemizi sormuş. Sonra da “O zaman sizinle çektireyim, siz de onun kuzenisiniz” demiş. Sonuçta gerçekten
de fotoğraf çektirmişler, döndüğümdeyse çoktan gitmişti.
Bu olaya bir anlam veremedik doğrusu.
“Kördüğüm”de Genco’yu oynuyorsunuz. Hikâyenin dram
yükünü hafifleten, sevimli bir karakter... Onu oynamanın
en iyi yanı nedir?
İyi dostu, güvenilir adamı oynamayı seviyorum. İsot ile
Genco arasındaki diyalog da çekici geldi bana. Diğer yandan Genco, Umut’un kız kardeşine âşık, çaresiz halde. Ne
yapacağını bilmiyor. İsot’un karşısındaki adamla Umut’un
karşısındaki adam arasında gidip gelirken, bazen dengeyi
kurmak zor oluyor. İki ayrı karakter çıkıyor sanki. Bu rolle
ilgili sınavım da bu herhalde.
Kariyerinizde polis karakter bolluğu var. Son olarak altı
milyon seyirci toplayan “Düğün Dernek 2: Sünnet”te de polisi oynadınız. Polis rollerini üzerinize çekiyorsunuz sanki…
Herhalde bende “saf polis” hali var (kahkaha atıyor). Yurdumuzun polis tiplemesi benim galiba. “Mustafa Hakkında
Herşey”i reddetmem imkânsızdı. “Kavak Yelleri”nde sivil
polistim. Farklıydı yani. “Düğün Dernek 2: Sünnet” için yönetmen Selçuk Aydemir arayıp da yine bir polis rolü teklif
edince, önce biraz düşündüm. Ama Selçuk’la tanışmayı, çalışmayı çok istiyordum. Ahmet Kural, Murat Cemcir, Şinasi
Yurtsever... Hepsine bayılıyorum. Öncesinde hiçbirini tanımıyordum. Sette de müthiş bir iş çıkarıyorlar. Şimdi, “İyi ki
üçüncü kez polisi oynamışım” diyorum.
Televizyonda görmeye dayanamadığınız bir şey var mı?
Terör olayları ve kadın ölümleri… Bunları artık görmek istemiyorum.
Tiyatroyla aranız nasıl?
Hiç sahneye çıkmadım. Birkaç kez o yola girdim, provalara
bile başladım. Ama her seferinde bir engel çıktı. Bir gün
mutlaka tiyatro yapmak isterim. Oyun izlemeyi de seviyorum. Özellikle komedi türündeki oyunları... Beykoz Sahnesi evime çok yakın. Oraya gelen her oyunu izliyorum.
Bir röportajınızda seyahat etmeyi çok sevdiğinizi söylüyorsunuz. Nasıl bir seyahat arkadaşısınız?
Çok iyi bir seyahat arkadaşıyım (gülüyor). Çok uyumluyumdur. Hiç sıkıntı yapmam, eğlenmeme bakarım.
İSTASYON
29
TARİHTEN
TÜRK KÜLTÜRÜNÜN BATI’DAKİ İZLERİ
Osmanlı modası
Avrupa’yı fethetmişti
Ortaçağ’ın henüz
tamamlanmadığı yıllarda
Avrupa, İstanbul’dan yayılan
Osmanlı medeniyetinin
türlü eserlerini tanımaya
ve onlardan etkilenmeye
başlamıştı. Doğu Roma’nın ve
Bizans’ın ihtişamlı başkenti
İstanbul, Türklerin eline
geçtikten sonra, Osmanlı
medeniyeti Avrupa’nın kültür
merkezleriyle daha yakın
ilişki içine girebilmişti.
Osmanlı yeniçeri
başlığından ilham
alınarak yapılan bu
miğfer, Polonya kralı
II. August (16971733) dönemine
tarihleniyor.
Macar asilzadesi von
Paladin’in 1611 tarihli
portresi, barındırdığı
Osmanlı öğeleri açısından
önemlidir. Tabloda dönemin
Osmanlı modasının Doğu
Avrupa’daki etkileri
bütünüyle görülür.
30 İSTASYON
P
rof. Dr. Nurhan Atasoy ile Dr. Lale
Uluç’un birlikte kaleme aldıkları
442 sayfalık “Osmanlı Kültürünün
Avrupa’daki Yansımaları” isimli
kitap, 1453’ten 1699’a kadar Osmanlı medeniyetinin Batı dünyasına etkilerini tartışıyor.
Nurhan Atasoy, 1960’lardan beri konusunda
ilk olan birçok kitaba imza atmış bir akademisyen. Daha önce, İbrahimpaşa Sarayı,
Surname-i Hümayun, Hasbahçe, Otağ-ı Hümayun ve Derviş Çeyizi gibi kitapları da alanlarında ilk ve kapsamlı çalışmalar olmaları
açısından önemliydi. Nurhan Atasoy ve Lale
Uluç’un birlikte kaleme aldıkları “Osmanlı
Kültürünün Avrupa’daki Yansımaları” ise bu
alanda yapılmış derinlemesine bir çalışma.
Dünyanın dört bir yanındaki müzelerden, özel
koleksiyonlardan ve kütüphane arşivlerinden
yıllar süren bir çalışma sonunda toplanmış on
binlerce doküman ve resmin arasından seçilen 400’ü aşkın görselle zenginleşiyor.
İstanbul’un Türkler tarafından fethinin ardından Osmanlılarla Batılı devletler
arasındaki ilişkiler de artmaya başladı. II.
Mehmed, Batılı anlamda portresini yaptıran ilk padişahtı. İstanbul’un alınmasının
ardından pek çok sanatçı Avrupa’ya gitmiş,
Doğu kültürünü tanıdıkları ve içinde yetiştikleri Doğu kentleriyle ilişkileri sürdüğü
için bu bölgenin sanatının Avrupa’da tanınmasını sağlamışlardı.
Sonraki yıllarda özellikle Doğu Avrupa’da,
Eflak, Boğdan ve Erdel gibi Osmanlı
İmparatorluğu’na bağlı özerk prensliklerde, Osmanlı sanatının uzantılarını yoğun
biçimde görmek mümkün oldu. Ancak dolaylı da olsa Osmanlı sanatına ait figürlerin
ve dekoratif repertuarın Avrupa’nın en uzak
köşelerine, İngiltere ve İsveç’e kadar uzandığı biliniyor. Bu dönemde Türk kelimesi Avrupalılarca Müslüman âlemini, hatta Doğu
dünyasını temsil eden ortak bir kavramdı.
Osmanlı İmparatorluğu, aynı zamanda
Batılıların Doğu dünyasıyla temaslarının kapısıydı. Avrupa medeniyetinin Müslüman
dünyası ve özellikle Osmanlılarla ilişkisi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’nın içlerine doğru ilerlediği dönemde gözle görülür
biçimde artmıştı. Bu durumsa bazı kültürel
alışverişlerin yaşanmasıyla ve etkileşimle sonuçlanmıştı. Avrupa’nın içlerine doğru sürüp
giden seferler, Doğu’nun gizemli dünyasının
kültür varlıklarını, estetik zevkini ve sanat
algısını da Batılı sanatçılara ulaştırmıştı. Bu
durum 18’inci yüzyılda ortaya çıkacak olan
“Turquerie” modasına kadar uzanan bir etkileşim süreci doğurdu. Osmanlı kültürü ve
Baron Ludwig Hans von Kunfstein’ın
1618’de İstanbul’u ziyaretini gösteren
tablo, şehirdeki gündelik hayatın
izlerini belgeliyor.
sanat zevki Batı dünyasında çiniden mobilyaya, savaş araç-gereçlerinden tablolara, ev dekorasyonundan kıyafetlere ve diğer dokuma
ürünleriyle halıya kadar, pek çok alanda etkili
olmuştu. Bu ürünlerden bazıları ganimet, hediye ve satın alma yoluyla Avrupalı asilzadelerin saraylarına girmiş, bazen de özel siparişle
Osmanlı coğrafyasındaki atölyelerde, fırınlarda ve tezgâhlarda üretilmişti. Sonraki yıllarda
Batılı sanatçıların bu eserleri taklit ederek çini
ve metal eşyalar ürettikleri, değişik kumaşlar
dokudukları, hatta Osmanlı tüccarlarına sattıkları biliniyor. Bu alışveriş Doğu ve Batı arasındaki savaşlar ve anlaşmazlıklar nedeniyle
kesintiler yaşansa da yüzlerce yıl sürmüştü.
İSTASYON
31
TARİHTEN
2
1641 tarihli tabloda
Osmanlı işi karanfil motifli
mendil kullanan Doğu
Avrupalı kadın.
KESİŞMELER
Rus çanağında
Türk motifi
D
Seraser tarzındaki,
kumaşı İstanbul’da
dokunmuş 17’nci yüzyıl
başından kalma kilise
giysisi, renkler ve
karanfil motifleriyle
tipik Osmanlı işi.
Osmanlı bezemelerinin
Batı sanatındaki
yansımasına örnek
Macar işi mendilin
tamamı Türk
motifleriyle süslü.
DOKUMA
1
Aristokrat tercih: Osmanlı kumaşı
O
smanlı ipekli dokumalarının
en büyük pazarı Balkanlar,
Doğu Avrupa ve Moskova
Prensliği’ydi. Bugün Rusya, Polonya,
Macaristan, Romanya, Bulgaristan ve
eski Yugoslav ülkelerinin müzelerinde
bulunan koleksiyonlar, yoğun ipek
ticaretinin kanıtlarıdır. Eflak, Boğdan ve
Erdel gibi Osmanlı Devleti’ne bağlı özerk
prensliklerin saraylarındaysa Osmanlı
kumaşından, Osmanlı kalıbı ve kesimiyle
dikilmiş kaftanlar bu eyaletlerdeki
aristokrasinin giyim tarzının temeliydi.
Suçevita Manastırı’ndaki 1606 tarihli
lahit örtüsünde Osmanlı tarzı
kaftanıyla, dönemin Osmanlı
zevkini yansıtan servi, sümbül
ve lale motifleri arasında
betimlenmiştir. Bölgede
32 İSTASYON
Osmanlı çadırları, halıları, işlemeleri ve
nakış iplikleri de rağbet görmüştür.
Arabalara değerli halılar ve
pahalı Osmanlı saray
yastıkları koyulur, bulya
adı verilen Osmanlı
nakışları alınıp
satılırdı.
3
oğu’dan esinlenmiş şemse
ve köşebent tasarımları,
16’ncı yüzyılın ikinci
yarısından itibaren tüm Avrupa’da
cilt yapımında kullanıldı. Avrupa
koleksiyonlarında işlemeli,
damgalı, yaldızlı ya da lake
tekniğinde bezemeleri olan ve İslâm
dünyasındaki ciltleri taklit eden pek
çok örneğe rastlanır. Şemse ve köşebent
tasarımı, 16’ncı yüzyılın sonu ve 17’nci
yüzyılın başında Venedik’te ahşap
kutuların ve dolapların bezemesinde
yoğunluklu olarak kullanılmıştır. İslâm
sanatından uyarlanmış olan arabesk
motifler, 16’ncı yüzyılda tüm Avrupa’da
kullanılmıştır. Zırhlarda ve silahlarda,
kuyum işçiliğinde, ciltlerde, halılarda ve
mobilyada görülen 16’ıcı yüzyılın arabesk
1515 tarihli Rus işi kap; kuşak yazısı, taşlarla süslü
gövdesi ve formuyla Osmanlı kaselerine benziyor.
örneklerine İngiltere’de bile rastlanır.
Arabesk motifleri, Rus kiliselerinin
mimari süslemeleriyle, kilise ve hanedan
hazinelerine ait eserlerde de görülür.
TASVİR
Batılılar için yapılan Doğu albümleri
A
vrupa’da 1453’ten sonra Doğulu
figürlerin resmedildiği Venedik
resimlerinin sayısı artmıştır. 1479
ila 1481 arasında, Osmanlı sarayında
misafir edilen Bellini’nin çalışmaları,
Sultan’ın İstanbul’a gelen İtalyan
sanatçılar tarafından yapılmış madalyon
portreleri, tüm Avrupalı sanatçılar
için model oluşturmuştur. Mevcut
Osmanlı çizimleri üzerinden geliştirilen
en eski görseller, Umbrialı sanatçı
Pintoricchio’nun eserleridir. Türklerin
korkutucu imgelerine yer veren ve
“Türkengefahr” denilen yayınların yanı
sıra Osmanlı kültürünü tanıtan objektif
eserler de bulunur. 16’ncı yüzyılın sonları
ve 17’nci yüzyılın başlarında kıyafet
albümleri, kenti ziyaret eden yabancılar
için İstanbul’daki ticari atölyelerde
yapılmaya başlamış, kent sakinlerinin
giysileri sosyal statü, meslek ya da etnik
kökene göre belirlendiğinden, kıyafet
albümleri hazırlanmıştı.
British Library
koleksiyonundaki
Mundy albümü, 1616’da
özel olarak yapılmış
ve her sayfası Türk
süsleme sanatının zevkli
örnekleriye bezenmiş.
İSTASYON
33
TARİHTEN
5
ÇİNİ SERAMİK
Şatolara layık İznik çinileri
İ
slâm dünyasında üretilen
seramikler, Avrupa’ya doğudan
ihraç edilen ürünler arasında en çok
süreklilik gösteren ticari eşyalardır.
Bu, 12’nci yüzyıl İtalya kiliselerinin
cephelerine yerleştirilmiş “bacini”
olarak adlandırılan toprak kapların
getirtilmesiyle başlamıştı. Avrupalılar
tarafından İznik atölyelerine sipariş
edilip günümüze ulaşabilen kişiye özel
seramik parçaların arasında, Avrupalı
sahiplerinin armasını taşıyan seramikler
de bulunur. Form, renkler ve desenler
açısından Osmanlı pazarı için üretilmiş
kaselere benzeyen bu ürünlerin en
belirgin ve belki de tek farkı, kabın bir
köşesine işlenmiş inisiyal veya isim
oluyordu. Macaristan’daki Sárospatak
Şatosu’ndaysa, boydan boya 17’nci
yüzyıl İznik çinileriyle döşenmiş bir oda
bulunmakta. Muhteşem yapıların zengin
iç dekorasyonuna değer katan benzeri
salonlar, Osmanlı çini sanatına Batılı
asillerin ne kadar değer verdiğinin
Somerset House
Konferansı’na katılan
delegeler Türk halısı
örtülü masa etrafında.
HALI
4
Zenginliğin
sembolü
D
oğu’dan gelen ihraç ürünlerinin en
pahalıları olan halılar, Avrupa’da
her zaman itibar görmüştür. Halılar
diplomatik hediye, esir düşmüş Osmanlı
tebasının salıverilmesi için fidye ve savaş
ganimetleri olarak Avrupa ülkelerine
girmiştir. Vergi borcu karşılığı olarak bile
kabul edilmiş, nüfuzlu kimselere hediye
edilmek, kamusal alanları döşemek,
hatta sadece ileri bir tarihte satılmak
üzere yatırım amaçlı satın alınmışlardır.
Halılar şehir belediyelerince satın
alınmış, cenazelerde tabutların içine ve
üzerine örtülmüş, önemli şahsiyetlerin ve
düğünlerde gelinle damadın üzerlerinde
durması için yere serilmiş, ama daha çok
masaları ya da mobilya üstlerini örtmekte
kullanılmıştır. Ayrıca halılara verilen önem,
her türlü şenlikte sergilenen örneklerinin
İtalyan tablolarına yansımasıyla da dikkat
çeker. Halıların hem özel mülklerde hem
kamu binalarında pencere ve balkonlardan
sarkıtılarak asılmaları da âdetti. Erdel
Luteryen kiliseleri, Doğu Avrupa’daki en
büyük halı koleksiyonuna sahiptir. Halen
duvarları çoğunluğu 17’nci yüzyıla
ait Osmanlı halılarıyla süslenmiş kiliseler
vardır. Halıların büyük itibar gören statü
sembolleri olması, duvar resmi olarak tasvir
edilmelerine imkân vermiştir. Polonya’nın
Tarnów Pazar Meydanı’ndaki 16’ncı
“Holbein halısı” olarak da bilinen Bergama halısı,
Budapeşte’deki bir müzede sergileniyor.
yüzyıl sonlarına ait bir evdeki iki
duvar resminden birinde kuşlu
halı olarak adlandırılan bir halı,
diğerinde çintemani desenli bir halı
betimlenmiştir. Ayrıca, bazı Avrupa
ülkelerinde Osmanlı halılarına
benzeyen halılar da dokunmuştur.
Örneğin İngiltere’de yıldız desenli
Uşak halılarını taklit eden bir
halının, her bir yanındaki bordürlerin
ortasında, soylu bir İngiliz ailesinin
amblemini taşıyan birer arma vardır.
İspanya’da ise “armalı” ya da “amiral”
halıları olarak tanınan ve pek çoğu,
15’inci yüzyıl İspanyol amirallerine
ait olduğu belirlenen inisiyalleri
taşıyan halılar Batı Anadolu halı
motiflerini taklit etmiştir.
ve beğendiklerinin birer kanıtıdır. Yine
bu yüzyıldan itibaren Avrupa’da İznik
seramiklerini model alarak üretilen
bazı örnekler ortaya çıkar. Örneğin bu
yüzyıla ait bir İtalyan majolika berber
kasesinin hem çiçek motifleri hem
de tabağı ikiye bölen yaprak motifi,
İznik örneklerini model almıştır. Bu
dönemde İznik işi çinilerde görülen pek
çok dekoratif öğe Batı’daki atölyelerde
imal edilen ürünlerde de karşımıza
çıkar. 18’inci yüzyıldan itibaren İznik
fırınlarının terkedilmesiyle, Avrupa’da
üretilen Osmanlı formundaki çinilerin
imparatorluk coğrafyasına ithali
gündeme gelmiştir. İstanbul’daki pek
çok camide bu şekilde üretilmiş Avrupa
kaynaklı çiniye rastlanır.
16’ncı yüzyıla tarihlenen Avrupa
hanedan armalı İznik tabak, İznik
fırınlarında Avrupa pazarı için de
üretim yapıldığını kanıtlıyor (yanda).
İznik fırınlarında 1530’larda üretilmiş
“tondino” tabak (altta).
Ferrara’daki Costabili Sarayı’nın tavanındaki
süslemelerde motiflerini Türk kiliminden alan bir halı
dekoratif malzeme olarak kullanılmış.
34 İSTASYON
İSTASYON
35
KİTAP DÜNYASI
Zihni geliştirmek
mümkün
Racel Walker’ın kaleme aldığı “Zihni Geliştirmenin 101 Yolu”
adlı kitap, beynin işleyişine iyi gelecek ve kişinin manevi
esenlik duymasını sağlayacak önerilerde bulunuyor.
101 maddeden 20’sini sizler için sayfalarımıza taşıdık.
Bu gezegende hem yaratıcı hem de rasyonel düşünebilen, okuyup yazabilen, duyguları kavrayabilen ve hayattan keyif alabilen yegâne canlılar olarak biz homo
sapiens’lerin, zihinlerimizi tam kapasiteyle kullanabilme yönünde çabalaması oldukça makuldür. Bunu devamlı olarak yapamamamızın nedeni şüphesiz bir başka önemli insani nitelik olan tembelliğin bir sonucudur,
ama bu kitap sayesinde bu dengesizliğin düzeltileceğini
umuyorum” diyor yazar Rachel Walker, “Zihni Geliştirmenin 101 Yolu” adlı çalışmasında. Kitabını derlerken
amacının, okuyucunun hem beyninin fiziksel işleyişine
iyi gelecek hem de manevi esenlik duymasını sağlayacak
önerileri, fikirleri paylaşmak olduğunu belirten yazar, zihinsel kapasiteyi geliştirmede sahip olduğumuz üç kozu
son derece iyi kullanmamız gerektiğini belirtiyor. Yazarın bunlar olmadan kayboluruz dediği üç koz; “öğrenme
isteği”, “zihni açık tutma becerisi”, “yola devam etme kararlılığı”… Rachel Walker’ın kitabından zihni geliştirecek 101 öneriden seçtiğimiz ilgi çekici 20 maddeyi sizinle paylaşıyoruz.
36
İSTASYON
TEST:
Bulmaca çözmek, zihni betimsel yöntemler kullanmaya itmek için mükemmel bir yol. Önemli olan ne
kadar çözüldüğü de değil üstelik; ilk anda çözümsüz gibi
görünen bir problemin üstesinden gelmeye yönelik düşünsel sürece dâhil olmak, yeni yollar açıp sizi farklı açılardan bakmaya teşvik edecektir.
YENI BIR DIL ÖĞRENIN: Seyahat etmek zihnin ufkunu
genişletir; yeni bir dil öğrenmek de öyle. Kanada’da yapılan bir araştırmada yabancı bir dilde yetkinleşmenin,
beyni yaşlanmaya bağlı kısa ve uzun süreli hafıza kaybı
gibi hastalıklardan koruduğunu göstermiştir.
BAHÇEYLE UĞRAŞIN: Bahçıvanlık, hem zihni hem de bedeni canlandırmanın muhteşem bir yoludur. İster küçük bir saksıda olsun, ister büyük bir arazide, tohumdan
bir şey yetiştirmenin ve büyüdüğünü, çiçek açtığını ya da
meyve verdiğini görmenin size esenlik hissi ve moral vereceği kesin. Bu uğraş, doğanın sakinleştirici etkilerinden faydalanmanızı sağlar.
GELIŞIM IÇIN PRATIK YAPIN: Kimse sıkı çalışmadan ve
GERIYE DOĞRU SAYIN: 50 ila 100 arasında bir sayı seçip
bolca pratik yapmadan herhangi bir konuda uzmanlaşamaz. Zihnimizi geliştirirken de durum farklı değildir.
Kendinizi adamanız, sürekli olarak öğrenmeye hevesli olmanız ve ufkunuzu genişletmeniz, bazı durumlarda beslenme ve egzersiz yapmaya yönelik bambaşka bir
yaklaşım geliştirmeniz gerekir.
yedişer yedişer geri saymaya başlayın. En düşük rakama
ulaştığınızda baştan başlayın ama bu sefer beşer beşer, altışar altışar, sekizer sekizer sayın. Benzer şekilde alfabeyi ya da kelimelerdeki harfleri de geriye doğru
saymaya çalışın. Tüm bu egzersizler zihninizi uyaracak ve gün boyunca sorunsuz çalışmasını sağlayacaktır.
İSTASYON
37
KİTAP DÜNYASI
BEYIN JIMNASTIĞI: Beyninizin işlevlerini tam randımanla yerine getirmesi için hem sol hem de sağ lobun her an tetikte
olması gerekir. Boş bir alanda ayakta dikilin; sol bacağınızla sağ kolunuzu aynı anda ileri doğru sallayın; ardından sağ
bacağınızla sol kolunuzu ileri sallayın. Bu hareketleri birbirini takip edecek şekilde 20 kez tekrarlayın. Sonra sol bacağınızı geriye doğru kaldırın ve sağ elinizle topuğunuza dokunun. Aynı hareketi diğer taraf için de tekrarlayın. Son olarak
sol ayağınızı kaldırın ve sağ elinizle ayak parmaklarınıza dokunun. Bu hareketleri de her iki taraf için yirmişer kez tekrarladığınızda egzersiz sonlanacak ve beyninizin her iki tarafı
günlük faaliyetleriniz için canlanmış ve hazır bir hale gelecek.
BROKOLI: Zihin ve beden sağlığına katkıları bakımından en
önemli gıdalardan biri olan brokoli, “serbest radikallerle” savaşan, bu şekilde beyni, bedeni ve sinir hücrelerini oksidatif
hasarlardan koruyarak kanseri önleyen besinlerdendir. Faydasını tam olarak görmek için brokolinin az pişirilmesi (tercihen buharda) gerekir.
İNTERNET: İnternetin önemli bir rol oynadığı bilgi çağında yaşıyoruz. Maalesef eğitici olmayan onlarca sitede saatler harcayabiliyoruz. Öte yandan özenle yapılmış bir tarama;
kullanıcıya “günün kelimesi”ni e-postalayacak çevrimiçi sözlükler temin edecek, sıcak gelişmeleri haber veren yayın hizmetleri sunacak, “günün olayı”nı yollayan servis sağlayıcılarla bağlantı kurduracaktır.
BETA KAROTEN: Havuç, tatlı patates ve koyu yeşil renkli sebzelerin çoğu gibi beta karoten (vücutta temel bir antioksidan
olan A vitaminine dönüştüren) yönünden zengin gıdalar beynin korunması açısından elzemdir. Özellikle tatlı patates C ve
E vitaminlerinin yanı sıra birçok antioksidan içerir. En yüksek miktarda beta karoten için daha kuru ve eski olanlar yerine rengi koyu sarı olan taze patatesi tercih edin.
MÜZIK: Müzik, zihninizi uyarmanın müthiş bir yoludur. Bir
müzik aleti çalmak size göre olmasa bile müzik dinleyerek
egzersiz yapmanın beyine faydalı olduğu ortaya konmuştur.
Dahası, müzikal ritimlerin kalp atışlarını etkilediği ve beyne
dalgalarını değiştirdiği kanıtlanmıştır.
YOGA: Yüzbinlerce kişi için yoga mükemmel bir rahatlama
yoludur. Sanskritçedeki yug (bağlanmak) kelimesinden türeyen yoga; zihni, bedeni ve ruhu dengeli bir bütün yaratacak
şekilde birleştirme anlamına gelir. Gevşemeyi öğrenmek zaman alan bir sanattır; bu yüzden araştırmaları yapacak sessiz
bir ortam yaratmanız ve etkisini azami seviyeye çıkarmak için
günde en az yarım saat ayırmanız gerekir.
DOMATES: Beynin beyaz atlı şövalyelerinden biri olan, yüksek
miktarda likopen (domatese kırmızı rengini veren ve aynı zamanda bir antioksidan olan) içeren domatesi tüketmek, beyni ve sinir sistemini korumanın iyi bir yoludur. Domates ayrıca beyindeki nörotransmitterleri (hücrelerarası iletişimi
sağlayan kimyasallar) üretip koruyan birkaç tür B vitamini ve
farklı mineraller de içerir.
TATLI RÜYALAR: Ruhsal bakımdan tamamen sağlıklı olmanın
en iyi yollarından biri de iyi bir gece uykusu çekmektir. Bazı kişiler
için biraz azı veya biraz fazlası yeterli olsa da çoğu insan ortalama
olarak yedi ila sekiz saat gece uykusuna ihtiyaç duyar. Uykusuzluk
asabiyet ve konsantrasyon bozukluğu yapar; hafızayı kötü etkiler.
EVCIL HAYVAN BESLEYIN: Evcil hayvan beslemenin zihni geliştirmeye nasıl katkıda bulunacağı ilk anda pek anlaşılmayabilir,
ama kesinlikle faydası vardır. Araştırmalar hayvanları okşamanın kalp ritmini düşürdüğünü ve stresi azalttığını göstermiştir.
Sağlığı size emanet olan bir hayvan beslemek, sorumluluk bilincini artırır ve kişiyi tetikte tutar. Yalnız yaşayan birinin evini
paylaştığı hayvan, o kişiye arkadaşlık eder.
KAYIP ZAMANI DEĞERLENDIRIN:
Zihninizin potansiyelini
azami seviyeye çıkarma uğraşını hiç bırakmamalısınız. Doğal bir gereksinimi karşılarken ansiklopedi, sözlük ya da kitap karıştırmak “kayıp” zamanı değerlendirmenin en iyi yoludur ve aklınıza kazınacak şeyler sizi şaşırtabilir!
38
İSTASYON
ÖRGÜ ÖRÜN: Geçtiğimiz yıllarda örgü örmek Rönesans yaşa-
KITABIN YAZARI RACHEL WALKER, KIŞININ BEYNININ
FIZIKSEL IŞLEYIŞINE IYI GELECEK, MANEVI ESENLIK
DUYMASINI SAĞLAYACAK ÖNERILERINI SIRALARKEN
“ÖĞRENME ISTEĞI”, “ZIHNI AÇIK TUTMA BECERISI” VE
“YOLA DEVAM ETME KARARLILIĞI”NI KAPSAYAN ÜÇ
KOZU HIÇ UNUTMAMAK GEREKTIĞINI BELIRTIYOR.
dı; bir yün yumağıyla iki şiş kullanmak, artık hayli havalı bir
uğraş. Örgü örmenin önemli getirileri var. El-göz koordinasyonu gerektiren herhangi bir beceri gibi elinizdeki şişlerle geçireceğiniz yarım saat, beyninizi çalıştıracak ve zihninizi kıvraklaştıracak.
KAFIYE: Şiir yazmak genellikle önemli bir şeyi akılda tutmak
AROMATERAPI: Kokuların hem zihinsel hem de fiziksel sağ-
KAHKAHA ATIN: Kahkaha atmak, stresi azaltmanın ve dep-
lığımızı etkilediği yüzyıllardır bilinen bir gerçektir ve aromaterapi bu bilginin uygulamaya dökülmüş halidir. Biberiye,
lavanta çiçeği, nane, papatya, sedir ağacı ve badem gibi aromatik bitkilerden damıtılarak elde edilen saf esanslar, kişinin daha stressiz veya daha uyanık olma yönündeki tercihine
göre zihni gevşetme veya uyarma işlevi görebilir.
resyonla savaşmanın en muhteşem yoludur. Kahkaha atmak kan basıncını düşünür, bağışıklık sistemini güçlendirir
ve vücudun doğal ağrı kesici olan endorfinin salgılanmasını sağlar. Kahkaha atmanın beynin her iki yanını da canlandırdığı ve böylelikle öğrenme becerilerini arttırdığı da ortaya konmuştur.
için mükemmel bir yoldur. Mesela kuzeninizin doğum günü
25 Temmuz olsun, bu tarihi asla akılda tutamıyorsanız, şöyle
bir mısra uydurabilirsiniz: Hatırla, hatırla Temmuz’un yirmi
beşini / İşte zamanı, al kuzenine hediyesini.
İKI ELLE YAZIN: Zihinsel zorluklarla baş etmeyen beyin tembelleşebilir, öyleyse neden ona üstesinden gelmesi gereken
birkaç zorluk çıkarmayalım? Dişinizi fırçalarken, konserve
açarken veya mektup yazarken öteki elinizi kullanın. Yeterince uğraşırsanız iki elinizi de kullanabilen biri haline gelebilirsiniz!
İSTASYON
39
YEME-İÇME
Senin favorin hangisi?
Sıcak yaz güneşine kocaman bir külahın üzerindeki rengârenk dondurma toplarından daha iyi ne eşlik
edebilir ki? Nostaljik pastanelerden popüler gelato duraklarına uzandığımız bugünlerde, en sağlıklı
dondurmayı evde kendiniz hazırlamaya ne dersiniz? YAZI: GAYE ŞAHIN
N
e kadar her mevsim yenilebildiği söylense de dondurmanın yaz sıcağının yegâne eşlikçisi olduğunu kabul etmek gerek. Peki, bu serin lezzeti ilk kim keşfetmiş, ilk
kez kim dondurma yemiş, merak ettiğiniz oldu mu hiç?
Yemek araştırmalarına bakılırsa dondurmanın geçmişi tahmin
edebileceğimizden çok daha eskilere, MÖ 3 bin yıllarına dayanıyor. Tahminlere göre dondurmayı ilk kez Çinliler keşfetmiş.
Büyük İskender’in nektar ve balı karla karıştırıp yediği, Roma
İmparatoru Sezar’ın dağlardan toplattığı karı meyve suyuyla karıştırmayı çok sevdiği de yine tarih notları arasında. Tüm bunlardan binlerce yıl sonra Marco Polo, Uzak Doğu seyahatinde tanıştığı dondurmayı İtalya’ya getiren isim olmuş. Fransa’ya giren
pek çok lezzetin kaynağı olduğu kabul gören Fransa Kralı İkinci
40
İSTASYON
Henry’nin İtalyan eşi Catherine de Medici, dondurmayı da; daha
doğrusu ilk dönem formlarıyla şerbet ve sorbeyi de Fransızlara
öğretmiş. Fransa’dan sonra hızla tüm Avrupa’ya ve ardından da
Amerika’ya uzanan dondurma, zamanla buz ve meyveye eklenen
krema, süt, yumurta gibi malzemelerle bugünkü
“kaymaklı dondurma”, İngilizcedeki karşılığıyla ‘ice
cream’ formuna ulaşmış. Fransa’dan dünyaya doğru yayılırken yapım tekniklerinde de türlü farklılıklar oluşmuş. Örneğin Fransızlar yumurta sarısıyla,
Amerikalılar sadece yumurta beyazıyla dondurma
yapmış. Eski dönemlerinde en çok meyveyle eşleşse
de dondurmanın tarih boyunca vazgeçilmeyen, bugün bile popülerliğini koruyan yegâne aroması vanilya. Çikolatalı örneklerin görülmesiyse biraz daha
sonraya denk geliyor. Dondurma 1800’lerin ortalarına kadar, tüm ekonomik sınıfların tüketemediği,
ender bulunan egzotik bir tat olmayı sürdürmüş.
Amerika’nın sanayi tipi dondurma üreten ilk ülke
olmasıysa hiç şaşırtıcı değil. Karton külaha otomatik dondurma doldurma makinesini 1900’lerin başlarında bulmuşlar ve 1919’da dondurmanın
üzerini çikolata tabakasıyla kaplama sistemini geliştirmişler. Çubuğa saplı lolipoplar da yine 20’li yıllardan bu yana bolca tüketilmiş.
Kendi yerel lezzetlerimizi de yabana atmayalım.
Ülkemizde doğal salep elde edilebildiği için hâlâ
organik ve leziz dondurmalar tadabilmek mümkün. Bugün Maraş’ın kıvamlı meşhur lezzetinden
Akdeniz’in yanık dondurmasına, Ege’nin taze sütle yaptığı doğal
dondurmadan Doğu Akdeniz’de hemen her yerde karşımıza çıkan karsambaça eski usulleriyle hazırlanan, doğal meyveyle harmanlanan nefis seçenekler tatmak mümkün. Karsambaç vaktiyle Büyük İskender’in yediği dondurmadan farklı değil. Karın ya
da rendelenen buzun içine şurup dökülerek hazırlanıyor. Tabii
günümüzde eski pastanelerin nostaljik dondurmaları, yerlerini
hızla artan İtalyan gelatoculara bırakmıyor da değil. Gelato yapan, üstelik bu işte İtalyanları aratmayan yerli markalarımız bile
var artık.
Peki, granita, sorbe, gelato gibi farklı çeşitleriyle rengârenk
dükkânlarda karşımıza çıkan dondurmanın yapımı nasıl? Bu çeşitler arasındaki farklılıklar neler? Hangisi evde kolaylıkla hazırlanabilir? İşte renkli tarifleriyle dondurmanın en serin halleri. Siz
hangi tadı daha çok sevdiğinize karar verin yeter...
Limon granita
. 200 gr şeker
. 5 adet limonun suyu
. 1 adet lime (misket
limonu) suyu
. 240 ml su
. 2 çorba kaşığı krema
ŞEKERSIZ, SAĞLIKLI
GRANITA
Dondurmanın ilk formlarından biri olduğu
kabul gören granitayı basitçe; suyu
dondurup buz haline getirmek olarak
tanımlayabiliriz. İtalya’ya mı, İspanya’ya
mı ait olduğu tartışmalı bir konu olsa da,
bu lezzet özellikle Sicilya’yla tanınıyor
ve en çok kahveli granita tercih ediliyor.
Hazırlaması son derece kolay... Çünkü
granitada önemli nokta, bol buz kristali
elde etmek. Bunun için şeker miktarını az
tutmak ve doğal malzeme kullanmak yeterli
olacaktır. Karadut, karpuz, şeftali, limon
gibi meyvelerin hemen hepsinden granita
yapmak mümkün. Bizdeki karsambaçla da
oldukça benziyor.
Vişneli şekersiz
dondurma
. 250 gr vişne
(dondurulmuş)
. 240 gr yoğurt
. 1 çay kaşığı vanilya
. 1 çorba kaşığı bal
Hazırlanışı
Bir sos tenceresine su ve şekeri koyun. Kısık
ateşte şeker eriyene dek karıştırın ve kaynatın.
Karışımı bir kâseye alıp soğumaya bırakın.
Tüm meyvelerin suyunu bir sürahiye dökün.
Kremayı bir kaba koyup hazırladığını şurupla
birlikte çırptıktan sonra meyve sularını ekleyin
ve karıştırın. Karışımı 40 dakika boyunca
dondurun. Yüzeyinde oluşan buz kristallerini
bir çatal yardımıyla kırarak kenarlarından
ortaya doğru karıştırın. 40 dakika aralıklarla iki
kez daha dondurup çatalla karıştırma işlemini
tekrar edin. Granita kar gibi tane tane kristal bir
görüntü aldığında servisten hemen önce bir kez
karıştırarak granitanızı servis edin.
Dondurma, sağlık açısından da fazla vicdan azabı çekmeden
tüketebileceğimiz bir tatlı. Enerji veren dondurmanın besin
değeri oldukça yüksek. İçeriğinde protein ve karbonhidrat
ayrıca A, B, C, D, E vitaminleri bulunuyor. Kalsiyum, fosfor,
magnezyum, sodyum, potasyum, demir ve çinko gibi
minerallere de sahip. Hamurlu ve şerbetli tatlılara göre çok
daha az kalorili ve masum.
Hazırlanışı
120 gr yoğurt ve bal hariç, bütün malzemeleri blender’dan
geçirin ve iyice birbirine karıştırın. Karışımı bir pişirme
kalıbına alın. Kalan 120 gram yoğurdu ve balı yavaşça
karışımın üzerinde gezdirin ve bir spatula yardımıyla katlama
usulü döndürerek hızlıca bir karıştırın. Karışımı dört saat
kadar buzlukta dondurun. Bu süre boyunca karışımı bir
kez buzluktan çıkarın, iyice karıştırdıktan sonra yeniden
dondurun. Dört saatin sonunda dondurmanız hazır.
GELATO
Gelato bazı için
. 5 adet yumurta sarısı
. 340 ml süt
. 100 gr şeker
Ahududu püresi için
. 220 gr ahududu
. 45 gr şeker
. Yarım kaşık limon suyu
Dondurmaya göre daha yoğun kıvamı ve
kremamsı dokusuyla fark yaratan gelatonun
en büyük farkı taze malzemeyle yapılması ve
çoğunlukla günlük tüketilmesi. Gelato yerken
çok daha yağlı ve kıvamlı olduğunu hissetme
nedenimiz ise içinde dondurmaya oranla
çok daha az hava olması. Üstelik genellikle
yarı donmuş bir şekilde yumuşak servis
ediliyor. Bu da tatları daha yoğun almamızı
sağlıyor. Taze meyve püreleriyle tatlandırılan
gelatonun temel bazını yumurta sarısı, süt ve
şeker oluşturuyor. Yapımı sorbe ve granita
kadar kolay olmadığı için ev tipi bir dondurma
makinesi kullanmanız büyük kolaylık
sağlayacaktır.
Hazırlanışı
Püre için ahududuları doğrayın. Malzemeleri
orta ateşte 10 dakika pişirin. Soğumaya bırakın,
daha sonra blender yardımıyla püre haline
getirin. Karışımın iki çorba kaşığı kadarını
süsleme için ayırın. Sütü kaynama noktasına
gelinceye kadar ısıtın. Yumurta sarılarını
mikserle krema kıvamını alıncaya kadar
orta seviyede çırpın. Isıttığınız sütü sürekli
karıştırarak yavaşça ekleyin. Daha sonra
benmari usulü pişirmeye ve karıştırmaya
devam edin. Karışımı ateşten alın. Hazırlayıp
soğuttuğunuz gelatoyu vişne püresiyle karıştırın.
Karışımı dondurma makinasına döküp orta
yumuşak bir kıvam alıncaya kadar karıştırın.
Yeşil elma sorbe
. 2 adet yumurta
beyazı, yarı çırpılmış
. 500 ml elma püresi
. 500 ml su
. 500 gr şeker
SORBE
Sorbe de tıpkı granita gibi yapımı son derece basit bir çeşit.
Granitadan farkı bu kez tam tersine buz kristallerinden
kurtularak tamamen pürüzsüz bir kıvam elde etmeye
çalışmanız gerekmesi. Rengârenk sunumlarıyla sofranızı
şenlendirecek sorbe, alerjili bünyeler için de doğru bir
alternatif. Çünkü içerisinde süt, krema ya da yumurta sarısı
bulunmuyor ayrıca oldukça hafif.
Hazırlanışı
Genişçe bir kaba, elma püresini koyun. Su ve şekeri ilave
edin. Hepsini bir çırpıcı yardımıyla karıştırın. Karışımı sos
tenceresine alın ve şeker eriyinceye kadar orta ateşte
karıştırın. Karışımı bir süzgeçten geçirin ve tekrar kâseye
boşaltın. İçine yumurta beyazlarını ağır ağır dökerek ve
yavaşça karıştırmaya devam ederek ekleyin. Karışımı buzluğa
alın ve iki saat boyunca her 10 dakikada bir çatal yardımıyla
karıştırın. İki saat sonra sorbenizi afiyetle yiyebilirsiniz.
İSTASYON
41
OTOMOBİL
HAZIRLAYAN: FATİH YURDATAPAN
Tatil yolunun ideal otomobilleri
TOYOTA VERSO
Her ne kadar çok büyük değilse de pratik bir araç arayanlara güzel
bir alternatif olarak Verso’yu tercih edebilirsiniz. Station otomobile benzer tarzda bir MPV olan araç, şehir içerisinde de kolay bir
kullanım sunuyor. Ayrıca bu otomobil de size yedi kişiye kadar taşıma kapasitesi getiriyor. Güzel bir aile otomobili olarak dikkat çeken Verso, yeni tarzıyla birlikte teknolojiyi de ayağınıza getiriyor.
İçeride dokunmatik ekranlı Toyota
Touch 2 sistemi USB uyumlu ve aynı
zamanda akıllı telefonlarla eşleştirilebiliyor. Böylece müziklerinize veya telefonunuza bu sistemden kolayca erişebilirsiniz. 1.6 litre benzinli ve dizel,
1.8 litre benzinli motor seçenekleri de
cabası. Otomatik şanzımansa sadece
1.8 litrelik araçta bulunuyor. Aracın
üçüncü sıra koltukları katlandığında
699 litre hacim sunuyor, bu koltuklar
açık haldeykense hacim 198 litreye düşüyor. Fiyat: 77 bin 650 TL
Yaz aylarının gelmesiyle birlikte tatil planları yapılmaya başlandı. Biz de tatil için en ideal
tatil otomobillerden bazılarını sayfalarımıza taşıdık.
Y
az tatiline kendi aracıyla çıkmak isteyenlerin en büyük sorunlarından biri, bavulları arabaya
sığdırmak ve rahat bir yolculuk yapmak olsa gerek. Artık
her ikisi için de endişeye mahal olmadığını söyleyebiliriz.
Zira bazı otomobil modelleri, hem bavulları düzgünce
yerleştirmeyi hem de evinizin salonundaymış gibi hissedebileceğiniz bir yolculuğu vadediyor. Her ne kadar
son dönemde crossover ve
SUV modelleri revaçta olsa
bile hiçbiri iyi bir MPV’nin
yerini tutamaz. Çünkü tamamen geniş ailelerin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak üretilen bu otomobiller,
pratik özellikleriyle de fark
yaratmayı başarıyor. Ayrıca
düşük tüketime sahip motorlarının cebinizin dostu olması da cabası. Biz de bu sayımızda, öne çıkan MPV’lerden
bazılarını sayfalarımıza taşıyalım istedik.
42
İSTASYON
BMW 2-SERISI GRAN TOURER
SEAT ALHAMBRA
Seat’ı daha çok sportif araçlarla biliyor olabilirsiniz, ama
İspanyol markanın aynı zamanda MPV modellerinde de uzmanlığı olduğunu söyleyebiliriz. Alhambra’nın
ikinci jenerasyonu olan bu model, birçok ülkede yılın
MPV’si ödülünü alarak dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Teknolojiyi pratik özellikleri ve geniş kabinle buluşturan Alhambra, arka tarafta kayar kapılara sahip.
Böylece giriş çıkışlar kolaylaşırken, dar alanda da arkadaki yolcuların kapıyı açarken rahat etmelerini sağlıyor.
2 bin 340 litrelik iç alan kapasitesine sahip Alhambra,
yedi koltuk rahatlığını getiriyor. İçeride bolca alan, ayarlanabilen koltuk düzeniyle birlikte, elektronik yardımcılar işinizi kolaylaştırıyor. Büyük bir araç olmasına karşın
park yardımcısı direksiyon kontrolünü kendi gerçekleştiriyor. Ayrıca kamera sistemi
de size park yaparken konfor sağlıyor. Üç bölgeli klima,
elektrikli bagaj kapağı ve opsiyonel masaj özelliği sunan
koltuklar gibi faydalı donanımlar var. Türkiye’de 1.4 litre, 150 beygirlik güç üreten
TSI motorla satışa sunulan
araç, DSG şanzımana sahip.
Direksiyondan da kumanda
edebileceğiniz vitesler, hızlı ve sarsıntısız geçişleriyle
ünlü. Adaptif şasi özelliğiyse süspansiyonların sertliğini
ayarlamanıza imkân tanıyor. 2919 milimetre aks aralığı bulunan aracın, üçüncü sıra koltukları katlandığında
885 litre hacmi oluyor. Fiyat: 125 bin TL
Alman markanın geniş ürün gamına geçtiğimiz yıl katılan Gran Tourer, 2-serisi altında satılıyor. Markanın ilk önden çekişli
modeli Active Tourer’ın büyüğü olan Gran
Tourer, BMW’nin sürüş kalitesini ve sportifliğini MPV ile buluşturuyor. Markanın
yeni yüzünü taşıyan otomobil, kabinde de
sade ama sportif hatlara sahip. En dinamik
MPV’lerden biri olarak dikkat çeken Gran
Tourer, oturma pozisyonuyla uzun yollarda
sizi rahat ettiriyor. Yedi kişilik oturma pozisyonu ve sayısız saklama gözüyle, konfor
ve esnekliğe dayalı tüm beklentileri taşıyor.
Türkiye’de 116 beygirgücü üreten 1.5 litre
dizel motor ve otomatik şanzımanla satılıyor. Orta sıra veya en arka koltukları kolayca yatırabiliyorsunuz. Bunu elektrikli düğmeyle gerçekleştirmekse pratikliği daha da
artırıyor. En arka koltukları katladığınızda 645 litre ve ortadaki koltukları katladığınızdaysa 1905 litre hacim elde ediyorsunuz. Fiyat: 133 bin 389 TL
CITROEN GRAND C4 PICASSO
Fransız markanın büyük MPV’si
için tam bir tatil uzman diyebiliriz. Pratik özellikleri ve kabini,
geniş bir ailenin dahi ihtiyaçlarını karşılayabilecek tarzda. Beş
kişilik C4 Picasso’nun büyük
versiyonu olan Grand C4 Picasso, özgürlüğünden ödün vermek
istemeyenler için ideal. Markanın yeni modüler şasi platformu üzerine yapılan bu otomobilde, tasarımı destekleyen sürüş
özellikleri var. Ayrıca fütüristtik
tasarımı da farklı görünmenizi
sağlıyor. Büyük kabininin yanı
sıra içeride ferah bir alan sunan
Grand C4 Picasso, büyük camlarıyla bunu destekliyor. Üçü de
ayrı ayrı kayan arka koltuklar seyahatlerinizi daha rahat hale getiriyor. Ayrıca ön koltukların arkasındaki tepsiler, perdelikler,
bardaklıklar konforu yükseltiyor. Kabinde yer alan dokunmatik ekran, masaj fonksiyonu,
park yardımcısı, multimedya sistemleri, kör nokta uyarı sistemi,
360 derece görüş kamerası gibi
birçok özelliği var. 1.6 litre dizel
motorla satışa sunulan Grand
C4 Picasso, otomatik şanzımana
sahip ve 645 litrelik bagaj hacmi
sunuyor. Fiyat: 115 bin 860 TL
FORD S-MAX
Uzun yol söz konusuysa, Ford S-Max gerçekten sizin
için en ideal otomobillerden biri olabilir. Yenilenen tasarımıyla birlikte içeride de konforlu koltuklar sizi bekliyor. Markanın yedi kişilik modeli, güzel görünen kabini,
yumuşak malzemeye sahip ön konsoluyla uzun yıllar severek kullanabileceğiniz özelliklere sahip. Önceki versiyondan daha ufak gibi görünse de, aslında benzer ölçülere sahip. S-Max’in platformu yeni Mondeo ile aynı. Söz
konusu durum, ona daha çevik ve keyif veren bir sürüş
getiriyor. Bu aracın sürücü koltuğunda oturduğunuzda
da konforunun tadını çıkarabilirsiniz. Türkiye’de satılan
modellerde 1.5 litre benzinli ve 2.0 litre dizel motor seçenekleri arasında bir tercih yapabilirsiniz. Benzinli 6 ileri manuel şanzımana sahip. 180 beygirlik güç üreten 2.0
litrelik motoruysa 6 ileri PowerShift şanzımanla satılıyor. Beş koltuklu pozisyondayken 1051 litre hacme sahip, tüm koltuklar açıldığındaysa 285 litreyle uygun bir
alan sunuyor. Fiyat: 127 bin 805 TL
PEUGEOT 5008
Büyük aileleri için bir diğer ideal seçenekse Fransız Peugeot’nun 5008 modeli. 3008
modelinin bir üst versiyonu ve daha büyük bir hacme sahip. Sade tasarımı, kullanışlı kabini ve ergonomik özellikleriyle, sevdiklerinizi güvenle taşıyabilirsiniz. Çok fazla
sportif detayla öne çıkmasa da, şık bir tasarımı var. LED gündüz farları yenilikçi görünüyor ve panoramik cam tavan yolculukları
daha keyifli yapıyor. Geniş ön camı, normal
bir otomobil tarzı oturma pozisyonu uzun
bir seyahat için oldukça uygun. Ayrıca sürücü bütün kumandalara rahatlıkla erişebiliyor. Dizel/otomatik versiyonuyla satılan
5008, 120 beygirlik güç üreten motora sahip ve düşük yakıt tüketimiyle de dikkat çekiyor. Yedi kişi kapasiteli aracın orta ve arka
sıra koltukları ayrı ayrı katlanabiliyor. Bu da
size kabini istediğiniz gibi tasarlama özgürlüğü sunuyor. Üçüncü sıra koltuklar kapandığında 823 litre hacim sunan araç, orta sıra
koltukların kapanmasıyla 2506 litre hacim
sunuyor. Fiyat: 117 bin 900 TL
İSTASYON
43
SAĞLIK
Yaza özel
ve yanında mutlaka yoğurt/ayran tüketilmeli.
Ayrıca salatalara tahıl veya kurubaklagiller ekleyerek besleyici ve sağlıklı öğünler hazırlanabilir.
beslenme
düzeni
Acıbadem Maslak Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı
Özge Öçal, yaz aylarında hem yetişkinlerin hem de
çocukların beslenmesiyle ilgili dikkat edilmesi gereken
noktalara değindi.
Y
az mevsiminde üzerinde dikkatle
ve özenle durulması gereken konulardan biri de beslenme hiç kuşkusuz. Çoğumuz sebze ve meyve ağırlıklı, “hafif” diye nitelendirilebilecek besinleri
mutfaklarımızın başköşesine yerleştiriyoruz.
Peki, doğru mu yapıyoruz? Yaza özel beslenme,
hafif yemeklerden mi ibaret? Veya serinlemek
için yediğimiz dondurmanın, içtiğimiz meyve
sularının sağlığımıza etkileri neler? Yaz aylarında nasıl beslenmemiz gerektiğiyle ilgili soruları,
Acıbadem Maslak Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Özge Öçal’a yönelttik.
Kış mevsimindeki beslenmeyle, yaz aylarındaki beslenme arasındaki temel farklar neler?
Yaz aylarında günlerin uzamasıyla beraber
metabolizma daha hızlı çalışır ve buna paralel, vücut tarafından kullanılan enerji ve su
miktarı artar. Bu yüzden kış aylarından farklı
olarak en önemli değişikliği, su tüketimimizde
yapmalıyız. Ayrıca sıcak havanın etkisiyle artan
vücut ısısı nedeniyle ağır ve yağlı yemekler sizi
rahatsız edeceğinden, taze meyve ve sebzelerin
ağırlıkta olduğu, daha çok ızgara, fırında veya
haşlama et, tavuk, balık gibi protein kaynaklarının tercih edildiği bir beslenme düzenine
geçmek gerekir.
Yazın daha ziyade zeytinyağlılar ve sebzelere
yoğunlaşıyoruz. Bu mevsimde, et ve et ürünleri;
süt ve süt ürünlerini tüketmenin önemi nedir?
Proteinler vücudumuzun en önemli yapı taşı.
Hücrelerin yenilenmesi ve kaslarımızın korunması için temel bileşeni. Her ne kadar havaların ısınmasıyla soğuk yenebilen besinleri tercih
44
İSTASYON
etsek de protein alımını ihmal etmemeliyiz.
Günlük enerjimizin yüzde 15-20’sinin proteinlerden karşılanması gerekir. Bu yüzden haftada
üç gün yumurta; her gün üç porsiyon (üç su
bardağı kadar) süt, yoğurt veya kefir; haftada
iki gün kırmızı et; haftada üç gün beyaz et ve
haftada iki gün de kuru baklagiller olacak şekilde beslenmemizi düzenlemeliyiz.
Bu mevsimde önemli bir konu olan sıvı tüketiminde nelere dikkat etmeliyiz?
Susamak vücudun susuzluğa verdiği son tepkidir. Bu yüzden bireylerin su içmek için susamayı beklememeleri gerekir. Ayrıca her bireyin
kilogram başına 30 ml su içmesi gerekmektedir. Örneğin 60 kilogram ağırlığında yetişkinin
günlük su ihtiyacı 1800 ml, yani ortalama 2 litredir. Su, en önemli sıvı kaynağı ancak bunun
yanında ayran veya mineralli sular da sıvı tüketimine destek olabilir. Fakat meyve suları veya
gazlı içecekler, yüksek glisemik indeksleri ve
şeker içerikleri için sıvı tüketimini karşılamak
için tüketilmemelidir.
Acıbadem
Maslak Hastanesi
Beslenme ve Diyet
Uzmanı Özge Öçal
Tüketilebilecek sıvılar arasında kefirin adı sıklıkla geçiyor. Kefirin vücuda sağladığı yararlar
nelerdir?
Kefir içerdiği probiyotikler sayesinde bağırsak ve
sindirim sistemini düzenleyen, ayrıca bağışıklık
sistemini destekleyen çok önemli bir besin. Bununla birlikte vücutta bulunan enfeksiyonların
giderilmesinde ve patojen yani zararlı mikroorganizmaların yok edilmesinde son derece etkili
bir rol oynuyor. Bu yüzden her gün 200 ml (bir
su bardağı kadar) kefir mutlaka tüketilmelidir.
Kişi eğer kefir tüketemiyorsa günlük sütten mayalanan yoğurt da probiyotik etkisiyle bağışıklık
sisteminizin güçlenmesi ve barsak florasının
düzenlenmesinde etkili olacaktır.
Yine yaz aylarında salatalar sofralarımızın ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Salataların
hazırlanması ve tüketilmesinde ön plana çıkan
unsurlar nelerdir?
Günümüzde tarım sektöründe sebze ve meyvelerin canlılığını koruması ve böceklerden korunması için pek çok ilaç, pestisit kullanıldığı biliniyor. Bu yüzden sebze tüketmeden önce akan
su altında iyice yıkanmalı ve hijyeninden emin
olunmayan her hangi bir yerde, salata sipariş
edilmemeli. Salata her ne kadar masum görünse de eklenen soslarla normal bir ana yemekten
daha fazla kalori içerir hale gelebilir. Bu yüzden
salata sosu hazırlarken zeytinyağı, limon, sirke
dışında ölçüsüz miktarlarda nar ekşisi, sezar sos
gibi soslar eklenmemelidir. Tek besin türüne
dayalı beslenme sistemi bir süre sonra diğer besin yetersizliklerine neden olacağı için salatalar
mutlaka bir protein kaynağıyla desteklenmeli
Birçok kişi öğlen ya da akşam öğünlerini, karpuz ya da kavunla geçiştiriyor. Bu durumun
sağlıklı beslenmedeki yeri nedir?
Kahvaltı, öğlen ve akşam öğünlerimizi planlarken beş besin gurubuna da yer vermeliyiz. Bunları süt gurubu, et gurubu, sebze-meyve gurubu,
yağ gurubu ve tahıllar olarak sınıflandırabiliriz.
Öğünlerde sadece tek bir besin gurubuna yer
vermek, diğer besin öğelerinin eksiklerine neden olacağı için yetersiz beslenme ve akabinde
birçok sağlık sorununa yol açar. Ayrıca sadece
meyve tükettiğinizde, özellikle kavun ve karpuz
glisemik indeksli meyveler olduğu için, kan şekerinizi hızla yükselterek, insülin salınımınızı
artırır. Hızla salınan insülinse vücutta yağ depolanmasını tetikleyen en önemli hormondur
ve özellikle abdominal bölge dediğimiz karın
bölgesi yağlanmasına yol açmaktadır. Glisemik
indeksi yüksek besinler yerine, içinde beş besin
gurubunun bulunduğu öğünler planlanmalıdır.
Sıcak havalarda ferahlayabilmek için dondurmadan medet umuyoruz. Peki, dondurma tüketirken nelere dikkat etmek gerekir?
Dondurma birçok şerbetli ve hamurlu tatlıya
nazaran hem daha düşük kalorili hem de serinletici bir alternatif. Ancak dondurma tüketirken
özellikle üzerine çikolata sosu veya yağlı tohum
eklenmemiş olanlardan tercih edilmeli. Ayrıca
üç top dondurma yediğinizde; bir su bardağı
süt, bir porsiyon meyve ve bir dilim ekmek tüketmiş olursunuz. Yani dondurma yediğiniz
günler, bu üç besini eksilterek dengeyi sağlayabilirsiniz. Diyabet hastaları diyabetik dondurmayı tercih etmeliler. Çünkü normal dondurma
kan şekerlerinde ani yükselmelere neden olur.
Sonuç olarak diyabeti olmayan bireyler, hem
kalsiyum hem fosfor hem de magnezyum kaynağı dondurmayı haftada iki gün tüketebilirler.
Yaz aylarında artan gıda zehirlenmesi ve bağırsak enfeksiyonlarına karşı alınması gereken
önlemler nelerdir?
Havaların ısınmasıyla beraber, yiyeceklerin muhafazasında zorluklar yaşanabilmekte. Bu yüzden oda sıcaklığında bulunan; neme ya da güneş ışığına maruz kalmış süt ve et ürünlerinden
kaçınmak gerekli. Ayrıca taze sebze ve meyve
tüketiminin artmasıyla beraber, bu besinlerin
hijyeniyle alakalı sıkıntılar da ortaya çıkmakta.
İyice yıkanmamış ve hijyeninden emin olmadığımız taze sebze ve meyve tüketiminden kaçınarak besin zehirlenmeleri ve bağırsak enfeksiyonlarına karşı önlem alabiliriz.
Yaz aylarında fit görünmek herkesin arzusu.
Peki, diyet yapmak isteyenlere önerileriz neler?
Dönemsel yapılan diyetler ve hızlı verilen kilolar
hem hormonal hem de fizyolojik dengede sıkıntılara yol açabiliyor. Hızla verilen kilolar, kişilerde kas ve su kayıplarına neden olarak özellikle
kalp rahatsızlıkları veya hormonal rahatsızlıklarla sonuçlanır. Bu yüzden dönemlik diyetler
yerine, hayat boyu sürdürülebilir beslenme alışkanlıklarının oluşturulması en doğrusu. Kişilerin yeterli ve dengeli beslenerek, bir diyetisyen
kontrolünde ve fiziksel aktivite yaparak fit olmaları sağlanmalıdır.
Çocuklara özel...
Yaz aylarında çocuklarımızın
beslenmesiyle ilgili alınabilecek ekstra
önlemler neler?
Yaz aylarında sıcak havanın etkisiyle serinlemek
isteyen çocukların dondurma, limonata, meyve
suyu ve gazlı içecek tüketimleri kontrol alına
alınmalı. Dondurma tüketimleri haftada ikiüç günle sınırlandırılabilir. Serinlemek için ilk
tercih edilmesi gereken içecek, su olmalıdır.
Çocuğunuz su içmekte zorlanıyorsa; içine
çilek, limon, üzüm gibi meyveler atarak suya
aroma katabilirsiniz. Ayrıca meyve suları
yerine meyvenin kendisini tükettirerek fazla
şeker alımının önüne geçebilirsiniz. Dondurma
yerine evde hazırlayacağınız yoğurt ve meyve
karışımlarını derin dondurucuda dondurarak
sağlıklı dondurmalar hazırlayabilirsiniz. Su
dışında ayran, kefir, süt gibi kalsiyum kaynağı
olan sıvılara yer vermek de çocuğunuzun diş ve
kemik sağlığı için oldukça önemli. Ayrıca pasta
gibi içinde krema bulunan yiyecekleri mutlaka
buzdolabında muhafaza etmelisiniz; 24 saat içinde
tüketilmemişse atmalısınız. Çünkü bu besinler oda
sıcaklığında mikroorganizmaların üremesine çok
açıktır ve besin zehirlenmelerine neden olabilir.
İSTASYON
45
SOSYAL MEDYA
KOLAY SEVIYOR,
ÇABUK VAZGEÇIYORUZ!
Türkiye’de yaşayan ve akıllı telefon kullanan kişilerin mobil uygulama alışkanlığını
inceleyen araştırmanın sonuçları açıklandı. Araştırmanın en çarpıcı verisi, telefonlara
indirilen uygulamalara sadece iki hafta ilgi göstermemiz.
n Türkiye’deki akıllı telefon kullanıcılarının alışkanlıklarını
belirlemek üzere yapılan araştırma nihayet tamamlandı.
Araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye’de yaşayan mobil
kullanıcılarının yüzde 90’ından fazlası, telefonlarına
indirdikleri bir uygulamaya en fazla iki hafta, tam olarak
söylersek 14 gün ilgi gösteriyor. Daha da önemlisi, söz
konusu iki hafta içinde yükledikleri uygulamayı iki günden
az, (1,8) gün kullanıyor. Yükledikleri uygulamaya yönelik
ilgisizliklerinin bir diğer kanıtıysa, uygulama içerisinde
günde sadece 64,9 saniye vakit geçirmeleri. Dünya
ortalaması olan 1 dakika 21 saniyeyle karşılaştırıldığında,
Türk kullanıcılarının mobil uygulamalara ayırdığı zamanın
çok az olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte uygulamaya
bağlılık/retansiyon ve indirdikten sonraki ilk iki hafta
içinde uygulamayı açma oranı, yüzde 6,9. Bu da dünya
ortalamasına kıyasla en düşük oranlardan biri.
Türkiye’nin cep telefonu penetrasyon oranı geçtiğimiz
yıllardan bu yana istikrarlı bir şekilde büyürken, 2013’ün
son çeyreğinde cep telefonundan internete giren 16 milyon
kullanıcı vardı. Mobil internet kullanımının oldukça hızlı
bir artış göstermesi ve 4.5 G teknolojisinin de devreye
girmesiyle birlikte, 2016 yılı sonunda bu rakamın yaklaşık
35,2 milyona çıkması bekleniyor. Bu sayı, Türkiye nüfusunun
yüzde 44,4’üne tekabül ediyor. Tüm bunların ışığında söz
konusu araştırma da gösteriyor ki, akıllı cep telefonlarındaki
uygulamaları da oldukça hızlı tüketiyoruz.
Kubilay Cengiz, Sosyal Medya Uzmanı, Pixelplus Interactive
Facebook’ta 360 derece fotoğraf paylaşımı
n Facebook, geçtiğimiz aylarda kullanıcıla-
rına 360 derece videolar paylaşma ve görüntüleme imkânı sağlamıştı (www.facebook.com/Facebook360 adresinden birçok
örneğe ulaşabilirsiniz). Son haberlere göre,
Facebook’un 360 derece fotoğraf desteğini
de kısa süre sonra kullanıcılara sunacağı ortaya çıktı. Son olarak sanal gerçeklik firması
Oculus’u satın alan Facebook, Oculus Rift’ten
kısa süre sonra tanıttığı Surround 360 kamerasıyla sektördeki payını artırmaya devam
edecek gibi görünüyor. Bunun yanı sıra kendi mecrasına da “yazılımsal” anlamında geliştirmeye devam ediyor. Hali hazırda kullanımda olan 360 derece videolardakine benzer bir mantıkta ilerleyecek bu fotoğraflara göz atmak için parmağınızı
ekranın üzerinde gezdirmeniz yeterli. Masaüstü tarayıcınızdaysa imlecinizle açıyı değiştirebileceksiniz.
Yeni 360 derece fotoğraflar, 360 derece fotoğraf çekebilen kameralarla elde edilen ya da akıllı telefonlarımızdaki panoramik çekim özelliğiyle çektiğimiz fotoğraflar için geçerli. Şu an Facebook mühendisleri tarafından test edilen bu özelliğin son kullanıcıya ne zaman sunulacağı henüz belli değil. Bekleyip göreceğiz… Eminiz, 360 derece videolardaki gibi, harika fotoğraflarla karşılaşacağız.
Kayahan Uluş, Sosyal Medya Uzmanı, Pixelplus Interactive
46
İSTASYON
INSTAGRAM’DA BÜYÜK DEĞIŞIKLIKLER
140 karakterden
daha fazlası
Fotoğraf paylaşım uygulamasıyla milyonlarca kişinin dikkatini çeken ve sosyal mecrada hayli önemli bir yere sahip
olan Instagram, yeni uygulamalarıyla, artık çok daha popüler olmaya aday…
n Mikroblog sitesi Twitter’da 140
karakter bazen can sıkıcı olabiliyor. Bir veya iki karakterle yazdığınız o düşüncelerinizi farklı
kelimelerle veya şekillerle anlatmanız gerekebiliyor. Uzun bir süredir Twitter’ın bu sınırı kaldıracağı söyleniyordu. Tabii ki, bu
söylenti birçok tartışmayı da beraberinde getirdi; mecranın dinamiklerine aykırı olduğu gibi.
Twitter açıklamasıyla bütün tartışmalar şimdilik sona erdi. İşte
140 karakterin esnediği o kurallar…
Tweet’lere yanıt verilirken koyulan @kullanıcıadı da harf sınırını düşürmeyecek. Herkes kendi
yazdıklarını retweet edip alıntılayabilecek. Ve dikkat! @kullanıcı adıyla attığınız her tweet, tüm
kullanıcılarınız tarafından da görülecek.
Medya ekleri; fotoğraf, GIF, video ve anket ya da alıntı tweet
gibi ekleri tweet’lere yerleştirildiğinde, bu ekler artık tweet’lerin
karakter sınırında yer almayacak.
Kendi tweet’lerinizi retweet
edip, alıntılayabileceksiniz: Daha
önce attığınız tweet’leriniz için
retweet butonunu devreye giriyor. Bu sayede daha önceki tweet’leriniz hakkında yeni bir
düşüncenizi paylaşmak istediğinizde ya da tweet’inizin gözden
kaçtığını düşündüğünüzde retweet edip alıntılayabileceksiniz.
Twitter’ın karakter sınırında yaptığı bu esnetme yakın zamanda devreye girecek. Bakalım
markalar ve kullanıcılar, bu durumlar karşısında nasıl reaksiyon
verecekler. Merakla bekliyoruz…
n Fotoğraf çekmek ve bunu tanıdığımız
tanımadığımız yüzlerce kişiyle paylaşmak insanların ilgisini çeken bir durum.
Bunun popüler yoluysa fotoğraf paylaşım uygulaması Instagram’dan geçiyor.
Instagram, günümüzde yaklaşık 430
milyon kullanıcısıyla sosyal mecralar
arasında beşinci sırada. Türkiye ise Instagram kullanımında beşinci. Gün geçtikçe daha da popüler olan Instagram,
özellikle Facebook tarafından satın alın-
dıktan sonra birçok güncellemeye tabi
tutuldu. Kullanıcıları tarafında dikkat çeken güncellemeleri derledik…
Daha önce direkt mesaj, fotoğrafları direkt mesaj üzerinden paylaşma, metin düzenleme, arama düzenlemeleri
gibi yaptığı güncellemelerle, iyice gönüllere taht kurmuştu. Fakat son güncellemesi kafalarda soru işareti yarattı. Asıl
kullanıcılarda ve markalarda soru işareti bırakan konuysa; ana akıştaki fotoğ-
rafların artık sırasıyla güncellenmemesi oldu. Instagram’ın yeni algoritmasına
göre, en son paylaşılan fotoğraflar artık ilk başta görünmeyecek. Bununla birlikte “Gönderi Bildirimlerini Aç” seçeneği eklendi. Bu seçeneği işaretlediğinizde
takip ettiğiniz sayfalar paylaşım yaptıklarında size bildirim geliyor. Markalar da
takipçileri için bu konuda “Bildirimlerinizi Açın” şeklinde paylaşımda bulundular.
Bu durum takipçiler ve markalar için nasıl gelişecek, bekleyip göreceğiz.
Diğer önemli güncellenmeyse tasarıma ilişkin. Instagram bir süredir
test ettiği kapsamlı tasarım değişikliğini devreye aldı. Logosundan uygulama
tasarımına kadar, görünümünü baştan
aşağı yenileyen Instagram, değişikliği bağlı uygulamaları; Layout, Boomerang ve Hyperlapse’e de uyarladı.
Uygulamasına gelen güncellemeyle
birlikte yenilenen Instagram’ın yeni ara-
yüzü, tüm vurguyu paylaşılan fotoğraflara yönelterek, onları öne çıkaran, tam
anlamıyla minimalist çizgiler taşıyor.
Yeni tasarımın odak noktası yine paylaşım, bununla birlikte videolar ve yeni
içerik keşfi gibi Instagram’ın son dönemde yaptığı yenilikler daha belirgin.
Değişiklik sonrasında Instagram’ın
neredeyse fenomen hale gelen logosu, artık tedavülden kalktı. Instagram’ın
kuruluşundan bugüne kadar hiç değiştirmediği logosunun yerine artık uygulamanın tasarım çizgilerini taşıyan ve
gökkuşağı bezeli bir logo geliyor. Bu radikal değişiklik Instagram’ın ilk günden
bugüne yaşadığı değişimin de önemli bir işareti. Zira bundan dört yıl önce
Facebook’un satın aldığı Instagram’la
bugünkü sosyal ağ arasında büyük bir
fark var. Instagram, artık her gün 80
milyondan fazla fotoğraf ve videonun
paylaşıldığı, kendi başına bir sosyal ağ.
Olmazsa olmaz dört uygulama
n Gerek iOS, gerek Android mağazalarında her gün birçok yeni uygulamay-
la karşılaşıyoruz. Kimisi kısa sürede popüler olurken, kimisi de hiç duyulmadan
mağazadan kalkıyor. Çoğu zaman hayatımızı kolaylaştıran uygulamalardan bazıları da olmazsa olmazımız haline geldi. İşte bu uygulamalardan akıllı cihazınızda kesinlikle olması gerekenler:
BiTaksi: Bulunduğunuz noktada size en yakın taksileri gösterip, çağırmanızı sağlayan servis, yolda kalmanızı engelliyor. Çağırdığınız taksi yola çıktığında
sürücünün adı, soyadı, plaka ve telefon numarasını görebiliyorsunuz. Ödemeyi
nakit olarak verebileceğiniz gibi, önceden tercih ettiğiniz takdirde kredi kartıyla da gerçekleştirebilirsiniz. Yolculuk bittikten sonra da yolculuğunuzu puanlayarak değerlendirebiliyorsunuz.
Getir: Bir e-ticaret uygulaması olan “Getir” ise sistemde var olan ürünleri sipariş verdikten kısa bir süre sonra kuryeler size teslim etmesiyle işliyor. Canınız iş yerindeyken dondurma çektiyse, siparişinizi verin ve çok kısa bir sürede
dondurmanız size ulaştırılsın. Her bölgede olmasalar da şu an İstanbul’un birçok yerinde servis yapıyorlar.
Evernote: Sık sık not almaya ihtiyaç duyanların, hem mobil hem de masaüsSosyal medya sayfaları
tünde kolayca kullanabileceği bir not uygulaması: “Evernote.” Mobilde aldığınız notları senkronize ederek, masaüstünde de rahatça kullanabilirsiniz. Aynı
zamanda iş arkadaşlarınızla açtığınız gruplarda belgelerinizi kolayca paylaşabilirsiniz.
Spotify: Müziği seven ve her an müzik dinleyenlerdenseniz Spotify sizin için
vazgeçilmez olabilir. Spotify tarafından hazırlanan listeleri dinleyebilir ya da
kendi listenizi oluşturabilirsiniz. Dinlendiğiniz müzik türüne göre de Spotify size
yeni öneriler sunuyor. Böylece yeni müzikler de keşfetmeniz kolaylaşıyor. Neslican Ciddi, Sosyal Medya Uzmanı, Pixelplus Interactive
tarafından hazırlanmıştır.
İSTASYON
47
UZMAN GÖZÜYLE
Fren testini ve arka aydınlatmaları kontrol
ettikten sonra aracın dış ve iç kontrollerine
geçilir. Bu kontrollerse şöyledir: Ön cam
onayı, silecek süpürgelerinin durumu,
çalışması ve fıskiye kontrolü (varsa arka cam
silecek kontrolü), motor kaputu emniyet
(2’nci kilit) kilidi, motor havuzu kontrolü,
ön aydınlatma sistemi, lastiklerin ebatları,
yönü, inside-outside kontrolü, hasar kontrolü, lastik diş derinliği, bijon somun ve
civatalarının gevşeklik varlık kontrolü, dikiz aynası sabitlik ve ayar kontrolü, kapıların
2’nci kilit, boşluk kontrolü, koltukların sabitliği, emniyet kemer kilidi ve tokası,
bagaj kontrolü (ilk yardım çantası, yangın söndürme tüpü, iki adet üçgen reflektör,
stepne), pedal lastiklerinin kontrolü, sürücü koltuğu ayar ve sabitliği, iç dikiz aynası
ayar ve varlık kontrolü, direksiyon kilidi kontrolü, korna, kilometre kontrolü (toplam
kilometre olacak), ön konsol aydınlatması ve uyarı ışıkları, kalorifer ve ön cam buğu
giderme kontrolü, iç aydınlatma (taksiler için) ve güneşlik kontrolü yapılır.
7
Binek Araçların Muayene Adımları
Bir araç sahibisiniz, yeni bir araç aldınız veya alacağanız bir aracın mevcut durumunu
öğrenmek istiyorsunuz. İşte bu andan itibaren nelere ihtiyacınızın olduğunu ve neler
yapacağınızı TÜVTÜRK Teknik Eğitmeni Rıdvan İlhan anlatıyor.
Öncelikle
ruhsatınızdaki
muayenenin bittiğini belirten
son muayene tarihini kontrol
etmekle işe başlayabilirsiniz.
Eğer süreniz yakın bir tarihe
geldiyse, hemen ajandanızı
kontrol edin. Sonra size en
uygun tarih, saat ve hatta
en uygun lokasyondaki istasyon için son muayene tarihinizi geçirmeden randevunuzu
almanız gerekiyor. Bunun için www.tuvturk.com.tr adresine sahip internet sitemizi ziyaret
edebilir, Çağrı Merkezimizin “0850 222 88 88” numaralı telefonunu arayabilir veya bazı
istasyonlarımızda bulunan kiosk cihazlarından randevunuzu ücretsiz olarak alabilirsiniz.
1
4
48
İSTASYON
Muayene için istasyona geldiğinizde, giriş
kapısında sizi karşılayan güvenlik görevlisinin
yönlendirmesine göre aracınızı
uygun bir alana park edin.
Aracınızı araç muayene teknisyene teslim ederken değerli
eşyalarınızı yanınıza almayı, iki adet üçgen reflektörün,
ilk yardım çantanızın ve yangın söndürme tüpünüzün
görünür halde bulunduğunu, emniyet kemerlerinizi takılı
vaziyette olduğunu ve kilometre bilgisini teyitleşmeyi
unutmayın! Bu kısımda teknisyen araç tanımlamasıyla
işe başlar (plaka, şasi no, motor no, tip etiketi ve renk).
Bundan sonraki işlemler için artık aynı kanalın çıkış
kapısında aracınızı teslim almak için bekleyin.
3
Aracınızı görevlilerin belirttiği
yere park ettikten sonra
ruhsatlarınız, kimliğiniz, varsa
egzoz emisyon ruhsatınız ve
sigorta poliçenizi yanınıza
alarak müşteri kabul
bölümüne geçerek biletinizi
oluşturunuz. Ayrıca, aracınızda teknik bir değişiklik
söz konusuysa (LPG montajı, üstyapı değişikliği,
dingil ilavesi gibi), bu teknik değişikliğe ait tadilat
muayenesi yapılabilmesi için ilgili evrakı da (proje
vs.) yanınıza almayı unutmayın! Sıra numaranız,
ilgili gişede yanınca evrakınızı görevliye teslim
ediniz. İşemriniz oluşturulduktan sonra aynı sıra
numarasıyla ilgili kanalın önüne çağırılacaksınız.
Özellikle dikkat etmeniz gereken bir unsur; aracınızı
sadece kanalın önüne yanaştırmanız ve içeri
girmemenizdir.
2
5
6
Fren testinde aracınızın ön aks, el freni ve arka
aks sapma değerleri ve verim hesapları, disk veya
kampanalarınızda olabilecek ovalite ve salgı durumları,
fren sıkılık durumları, kademelendirme kabiliyetleri ve
el freni kurs boyları kontrol edilmektedir.
Fren testi tamamlandıktan
sonra aracınızın arka aydınlatma
sistemi kontrol edilir. Bu
aşamada park, fren, sinyal, dörtlü
ikaz, geri vites, arka sis ve plaka
aydınlatma lambaları kontrol
edilmektedir.
9
Sıra geldi far ayarlarının kontrollerine. Far yükseklik
ayarlayıcısı “0” konumuna getirilerek far ayar cihazı araca
paralel olacak şekilde ayarlanır. Daha sonra sırasıyla far
önüne çekilerek sol kısa hüzmeli far, sağ kısa hüzmeli far,
sağ uzun hüzmeli far, sol uzun hüzmeli far, sol sis farı ve sağ
sis farı ölçülerek değerler bluetooth vasıtasıyla kanal sonu
bilgisayarına aktarılır. Artık aracınız size teslim edilmek üzere
hazırdır.
8
Fren testini, arka aydınlatmaları, dış kontrolleri ve iç kontrolleri
bitirdikten sonra sıra geldi aracın alt kontrollerine. Bu kısımda
ön aks kriko ile kaldırılıp sağ ve sol ön tekerlerde bulunan
sistemler ve parçaları kontrol edilir (yaylar, amortisör kontrolü
ve bağlantısı, fren hortumları, disk kontrolü, lastikte balon
kontrolü, rot-rotbaşı, rotil boşluk kontrolü, tekerlek rulmanı
boşluk kontrolü, lastiğe batan yabancı madde kontrolü ) egzoz
sistemi ve bağlantıları kontrolü, motor, şanzıman, diferansiyel,
direksiyon kutusu yağ kaçak kontrolü, fren boruları, yakıt
boruları ve şasi çürük kontrolleri; arka aks kriko ile kaldırılıp
sağ ve sol arka tekerlerde bulunan sistemler ve parçaları
kontrol edilir (yaylar, amortisör kontrolü ve bağlantısı, disk
veya kampana kontrolü, lastikte balon kontrolü, tekerlek
rulmanı boşluk kontrolü, lastiğe batan yabancı madde
kontrolü), egzoz susturucu kontrolü, yakıt deposu bağlantı ve
hasar kontrolü yapılarak alt kontrol tamamlanır. Ancak aracın
özellikleri değiştikçe farklı noktalara da ayrıca bakılır.
Far ayar kontrolünden çıkan araç, artık size
teslim edilecektir. Araç kanaldan çıkarılarak
koltuk kılıfı sökülür ve size aracınızı teslim
ettiğimize dair imzanız alınır. Burada
kilometre bilgisinin doğruluğu da teyit
ettirilir. Size muayene evrakının getirileceği
söylenerek aracınızı müsait bir bölgeye
almanızı istenir.
11
10
Araç işemrine yazılan bilgi ve kusurların
artık resmi evrak olan muayene raporuna
dönüştürülmesi aşamasına geçilmiştir.
Araç muayene teknisyeni arkadaşımız,
araçta o anda gördüğü tüm kusurları
(varsa) muayene raporuna ekler ve bir
çıktısını alır.
12
Çıkarılan muayene raporu istasyon amiri veya amir
yardımcısı tarafından kontrol edildikten sonra ilgili bölümler
imzalanır ve kaşelenir. Araç muayene teknisyeni onaylanmış
olan evrakı alır ve araç muayeneden geçtiyse, trafik
belgesi üzerinde bulunan uygun bölümlere ilgili parçaları
yapıştırarak size teslim eder. Ancak araç muayeneden kaldıysa, tespit edilen kusurlar
size açıklanarak en geç bir ay içinde tekrar gelmeniz belirtilir.
Tüm sürücülerimize güvenli yolculuklar dileriz.
İSTASYON
49
OYUN VE TEKNOLOJİ
HAZIRLAYAN: RESUL BUKSUR
OYUN DÜNYASINDA KISA BİR TUR
Oyun dünyası duracak gibi görünmüyor. Birbiri ardından çıkan yeni
oyunlarla sanal alemdeki hayat, çok daha eğlenceli ve heyecanlı...
Yanlarda kontrol kolları bulunan konsol, 57
saatlik kullanım sunuyor. MAME, Dreamcast,
SNES, NES, N64, Megadrive ve PSOne gibi 18
farklı platformdan oyunları oynayabileceğiniz
emulator ile mobil oyun meraklılarının
gönlünü kazanacak. Fiyatı 219 Pound.
UNCHARTED 4:
BIR HIRSIZIN SONU
n PLAYSTATION VR ILE
SANAL GERÇEKLIK GELIYOR
n LEGO STAR WARS: GÜÇ UYANIYOR
Şimdiye kadar yapılmış en iyi Star Wars
iddiasındaki oyun, Haziran ayında piyasaya
çıktı. Jakku gezegeninde geçen macerada,
Lego karakterleriyle Galaksi’yi kurtarmaya
çalışacaksınız.
Meraklıları çok uzun zaman bekledi. Aradan geçen beş yıldan sonra kesinlikle beklemeye değmiş.
Kahramanımız Nathan Drake, yepyeni bir macera ve süper grafiklerle yine karşımızda…
Hem de tamamen Türkçe seslendirmeyle...
n “Uncharted” serisi, oyun meraklılarının büyük çoğunluğunun vazgeçilmezleri
arasında yer alıyor. Bunun nedeni; oyunun grafikleri olduğu kadar, karakterlerin
ve hikâyenin sinematik bir dille anlatılması olsa gerek. Serinin her oyununu
bitiren oyuncu, “keşke bitmeseydi” düşüncesine gark olup bir burukluk
yaşamıyor değil. Oyunun kahramanı Nathan Drake, sanki ailemizden
biri gibi. Detayları, karakterleri, hikâyesi, mekanikleri ve görsel
bütünlüğüyle tüm övgüleri topluyor. Sony’nin oyununun üzerine bir
de Türkçe seslendirme geleneği eklenince, tadından yenmiyor.
İsterseniz hikâyeyi bir önceki oyun “Uncharted 3: Drake’in
Hilesi”nde kaldığımız yerden başlatalım. Nathan Drake,
arkadaşlarının yardımı ve Sully’nin desteğiyle İrem Şehri’ni bulmuştu.
Şehri bulunca geriye artık gizem, bulmaca ve yeni bir macera
kalmamış ve ünlü hazine avcısı Drake için emeklilik zamanı
gelmişti. Sully, Chloe, Cutter gibi eski dostlarını geride
bırakıp yeni bir hayata adım atmıştı.
Yeni oyundaysa Drake, hazine avcılığından
vazgeçip Elena Fisher ile evlenmiştir. Haritaların,
gizemli mekanizmaların, azılı düşmanların olmadığı
sakin günler, Nathan için hayli sıkıcıdır. Ama bu
böyle gitmeyecektir. Günlerden bir gün, 15 yıldır ölü
olduğunu düşündüğü ağabeyi kapısına dayanır ve
Nathan için bu sıkıcı hayattan kaçma fırsatı çıkar.
Hemen uçağa atlayıp apar topar İtalya’ya gider.
Bir kez daha aynı hazinenin peşine düşerler.
Korsan Kaptan Henry Avery’nin 400 milyon Dolar
değerindeki hazinesini bulmak zorundadırlar.
Çünkü işin ucunda paranın dışında Sam’in hayatı
da vardır. Müthiş görselliğiyle önünden kalkmadan
bitirmek isteyeceğiniz “Uncharted 4”te, hikâye
hiç durmuyor. Gizem var, hazine var, bol bol
50
İSTASYON
aksiyon, bulmaca ve içinden çıkılması gereken düzenekler var. Karakterlerin
arasındaki muhabbet sadece oyunla ilgili olmadığı için bir film havası söz konusu.
Karakterleri bu kadar gerçekçi olmasının ardındaysa son yılların en önemli
Hollywood teknolojilerinden biri olan Motion Capture yatıyor. Gerçek insan
hareketlerini bilgisayara aktaran bu teknoloji, karakterlerin kendilerine has
vücut karakterlerine sahip olmasını sağlıyor. Bu da gerçekliğe ve sinema
etkisine önemli bir katkı sağlıyor.
Gelelim birkaç önemli yeniliğe. Artık oyun arasındaki diyaloglara
yani sinematiklere belli oranda müdahale edebiliyor ve farklı tercihlerde
bulunabiliyorsunuz. Ancak bu ana hikâyeyi değiştirmiyor ve gelecek
sahneler, bu seçime göre ilerliyor. Ayrıca önceden render alınmış
sahneler, oyun içi sahnelerle çok iyi birleştirildiğinden
oyun aralarında sahne geçişleri için bekleme
yapmıyorsunuz. Bu da oyunun sinema etkisini büyük
oranda artıyor, yani hikâye hiç kesilmiyor. Oyunun
içindeki haritalar diğer Uncharted’lardan çok daha
büyük hale gelmiş. Uncharted 4’e eklenen en
belirgin yenilikse “halat”. Oyun birçok noktada
bu kancalı halatı kullanmanızı istiyor. Bu sayede
duvarlarda yürüyebiliyor, erişilmesi zor noktalara
kendimizi fırlatabiliyor veya düşmanların
tepesine inebiliyoruz. Son olarak, Uncharted
4’un çoklu oyuncu modu ve çevrimiçi
oynanabildiğini de ekleyelim.
Son yılların en iyi oyunlarından “Uncharted
4: Bir Hırsızın Sonu”; Nathan Drake’i Okan
Yalabık, Victor Sullivan’ı Ege Aydan, Elena
Fisher’i Ceyda Düvenci ve Chloe Frazer’ı
Dolunay Soysert’in nefis seslendirmesiyle
kaçırılmaması gereken tam bir şölen.
n CALL OF DUTY: INFINITE WARFARE
n PIKSEL ÇAĞIN KLASIKLERI
Atari şirketi, 1980’lerin efsane piksel
oyunlarını paket halinde satışa sundu. 100
kadar Atari 2600 serisi, piksel oyun PC
ortamına gelmiş oldu. Asteroids, Centipede,
Missile Command, Tempest ve Warlords gibi
oyunların olduğu paketi, 19,99 Dolar’a Steam
üzerinden indirebilirsiniz.
Popüler oyun Call of Duty’nin yeni versiyonu
Infinite Warfare’in 4 Kasım’da piyasaya
çıkacağına dair haberler sızdı. Oyunun bu
sefer, gelecekte geçen bir bilimkurgusal
hikâyesi var. Uzayda geleceğin askerleriyle
savaştığınız bir senaryosu olduğu tahmin
ediliyor.
n SKYLANDERS BATTLECAST ÇIKTI
Çocukların gönlüne taht kuran Skylander
serisi, sonunda tablet oyununa kavuştu. Oyun
fiziki kartlarla oynanıyor. Kart üzerindeki
kahramanları kameraya okutarak oyunun
içine alabiliyorsunuz. Ücretsiz indirilen oyunda
fiziki kartlar paket halinde satın alınabiliyor.
Apple ve Android tablet ve akıllı telefonlara
yüklenebiliyor.
Sony, PlayStation VR adındaki sanal gerçeklik
gözlüğünü Ekim ayında piyasaya çıkaracak ve
gözlük 399 Dolar’a satılacak. Sony’den gelen
açıklamaya göre yılsonuna kadar, yaklaşık 50 oyun
PlayStation VR için hazır hale gelecek. Bunlardan
biri de Star Wars: Battlefront olacak. Açıklanan
birkaç yeni oyunsa şunlar:
GOLEM: Oyunda bir kadın karakter, taş bir canavarı
sanal gerçeklik gözlüğüyle yönetiyor.
REZ INFINITE: Klasik oyunun sanal gerçeklik
versiyonu çok daha etkileyici bir ortam yaratıyor.
ACE COMBAT 7: Uçak savaşı oyun, sanal gerçeklik
için biçilmiş kaftan. Bulutların arasında kokpitten
süper bir görüntü bizleri bekliyor.
EAGLE FLIGHT: Oyunda insanların dünyayı terk
edişinden 50 yıl sonra, Paris üzerinde uçan bir
kartal oluyorsunuz.
JOB SIMULATOR: Gerçek ofisinizden sıkıldıysanız,
bu oyun tam size göre. Kahveden yapmaktan
yemek yemeye, ofisteki masanızda yapmanıza pek
sıcak bakılmayan her şeyi yapabiliyorsunuz.
THE MODERN ZOMBIE TAXI CO.: Zombilerin
de taksiye ihtiyacı olur. Zombi kasabasını altüst
etmeye hazır olun.
n ANDROID OYUN KONSOLU
Nvidia, Android tabanlı oyun makinesi JXD
S192’i duyurdu. Android Retro Oyun Tableti
olarak adlandırılan cihaz, Nvidia Tegra K1
dört çekirdekli işlemci ve 2GB RAM’e sahip.
7-inçlik Full HD (1920 x 1200 piksel) ekran,
dâhili stereo hoparlörler, 13-megapiksel arka
ve 5-megapiksel ön kameralar da cabası.
İSTASYON
51
KÜLTÜR
SANAT
Sanat, strese
iyi geliyor
n Sanatla uğraşmanın ruha
kattığı zenginlik tartışılmaz. BBC
kadrosundaki Övgü Pınar, sanatı
bambaşka bir bakış açısıyla
değerlendiren bir haber yaptı.
Haberini Bologna Üniversitesi’nde
yapılan araştırmaya dayandıran
Pınar, sanatın stresi azalttığını
belirtiyor. Prof. Enzo Grossi’nin
başkanlığında yürütülen çalışmada,
100 kişilik denek grubu kültür-sanat
turuna çıkarıldı. Cuneo kentindeki
Vicoforte Kilisesi’ne götürülen
deneklerden gezi öncesinde ve
sonrasında tükürük örnekleri alındı.
İki saat boyunca, dünyanın en eliptik
(elips biçiminde olan) kubbesiyle ünlü
kilisedeki sanat eserlerini inceleyen
deneklerin, stresi tetikleyen kortizol
hormonunda yüzde 60 oranında
azalma olduğu tespit edildi.
HER BIRI MIMARI ŞAHESER
Dünya üzerinde milyonlarca kişiye
büyük heyecan yaşatan statlar, sadece
müsabakalarla değil, mimarileriyle de ilgi
çekiyor. İşte tasarımlarıyla ön planda olan
stadyumlardan birkaçı…
n Siyah beyaz renklere gönül verenler için 2016 yılının
son derece uğurlu olduğunu söylersek, abartmış olmayız.
Zira Kara Kartal, iki büyük mutluluğu üst üste tattı.
Önce tamamlanmasını dört gözle beklediği “Vodafone
Arena”sına kavuştu, ardından da Türkiye Spor Toto Süper
Ligi’nde şampiyon oldu. Her yıl milyarlarca kişinin taraftarı
olduğu takımı desteklemek üzere statlara akın ettiği
malum. Tüm dünyada kaç tane stat olduğunu bilinmez,
ancak bazılarının sadece düzenlenen maçlarla değil,
mimarileriyle de heyecan yarattığı aşikâr. Condé Nast
Traveller dergisi, tasarımları birer sanat eserini anımsatan
statlardan birkaçını haber yaptı. İşte o stadyumlar…
Avrupa’daki statlarla başlayalım. Londra’daki
Wembley, sadece başkentin değil, tüm ülkenin stadı.
90 bin kapasiteli bu stat, 2002 yılında beş yıl sürecek
bir tadilata alındı. İngiliz rock grubu Muse’un 2007
yılının Haziran ayında verdiği konserle stadı tamamen
doldurmasıysa bir rekordu.
52
İSTASYON
Londra’dan Barselona’ya (İspanya) geçtiğimizde
karşımıza çıkan 93 bin kişilik Camp Nou ise FC
Barcelona’nın evi. Karşılaşmalar sırasında tıklım tıklım
dolan stadı görmek için “The Camp Nou Experience” adlı
yaklaşık bir buçuk saatlik turlara katılmak da mümkün.
Peki, Almanya’nın Münih kentinde bulunan Allianz
Arena’yı bilmeyen var mı? Kapılarını 2005 yılında açan
bu stat, kentin iki takımının, Bayern ve TSV 1860’ın
maçlarında, 71 bin 137 seyirciyi ağırlayabiliyor.
Avrupa’dan Asya’ya, Çin’in başkenti Pekin’e uzanalım
ve Ulusal Stadyum’a göz atalım. 2008 Yaz Olimpiyat ve
Paralimpik Oyunları için yapılan stat, Çin seramiklerinden
esinlenen tasarımı sebebiyle “kuş yuvası” olarak da
anılıyor. Stadyumun yapımındaysa ünlü mimarlık ofisi
Herzog & De Meuron’un yanı sıra aktivist ve sanatçı Ai
Weiwei’ın imzası var.
Kıta turuna Latin Amerika’yı da eklersek karşımıza
Rio da Janerio’daki (Brezilya) Maracanã çıkıyor. 1950’de
FIFA Dünya Kupası için açılan stat, 78 bin 838 kapasiteli.
Son durağımız, Avustralya … AAMI Park olarak da
bilinen Melbourne Rectangular Stadium, 2010 yılında
tamamlandığında, 30 bin 50 kişilik kapasitesiyle şehrin en
büyük stadyumuydu. Stadyum, Melbourne Victory FC ve
Melbourne City FC’nin yanı sıra rugby takımları Melbourne
Storm ve Melbourne Rebels’e de ev sahipliği yapıyor.
Joss Stone Caz
Festivali’nde
n İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın
organizasyonlarından İstanbul Caz
Festivali, 27 Haziran-25 Temmuz
tarihlerinde, 23’üncü kez kapılarını
aralıyor. Festivalde birbirinden ünlü
sanatçılar, cazseverlere unutulmaz
dakikalar yaşatmak üzere sahne
alıyor. Hayranlarına duyurulur; o
sanatçılardan biri de Joss Stone…
İngiltere’nin dünyaya armağan ettiği,
2000’lerin Aretha Franklin’i olarak da
anılan Stone yeni, eski, ezbere bilinen
romantik şarkılarıyla 23 Temmuz
gecesi, KüçükÇiftlik Park’ta…
KAYE’DEN BLANCHETT’E
İYI NIYET ELÇILERI
Cate Blanchett, ünlüler aracılığıyla kamuoyunun ilgisini çocukların sorunlara
çekmek amacıyla verilen “İyi Niyet Elçisi” unvanını aldı. UNICEF’in bu unvanı, üst
üste yaşanan bir dizi tesadüfün eseri...
n Yıl, 1953... Amerikalı aktör, şarkıcı ve komedyen Danny
Kaye, Londra’dan New York’a gitmektedir. Motorlarından
birinde çıkan yangın nedeniyle uçak, İrlanda’ya mecburi
iniş yapar. Geri dönüş sırasında Kaye, “United Nations
International Children’s Emergency Fund”, bildiğimiz
kısaltmasıyla UNICEF’in o dönemdeki
Genel Direktörü Maurice Pate ile
yan yana oturur. İşte bu tesadüf,
günümüzde birçok ünlüyü kapsayan
bir unvanın doğmasına yol açar: “İyi
Niyet Elçiliği”. Birleşmiş Milletler
Çocuklara Yardım Fonu UNICEF’in
üst düzey temsilcisinden gelen bu
teklifi geri çevirmeyen Kaye, çocuklar
adına onların sorunlarına sahip çıkıp,
kamuoyuna duyurmayı kabul ettiği
tarihten yaşamını yitirdiği 1987 yılına
kadar, dünyanın birçok ülkesini “İyi
Niyet Elçisi” olarak dolaştı. Bununla
birlikte tüm geliri UNICEF’e bırakılmak
üzere bir belgesele de imza attı.
BM’nin, 1953’ten günümüze,
kendini çocukların yaşamının iyileştirilmesine adayabilecek;
yetenekleriyle ve başarılarıyla takdir kazanan ünlülerden
seçilen “İyi Niyet Elçileri” listesinde Peter Ustinov, Liv Ullman,
Vanessa Redgrave gibi birçok isim yer aldı. Bu isimlerden biri
de sinema tarihinin gelmiş geçmiş en zarif oyuncularından
Audrey Hepburn’dü. Bu görevi uzun süre yürüten Hepburn,
23 Nisan 1988’de TRT Uluslararası Çocuk Şenliği vesilesiyle
Türkiye’yi de ziyaret etmiş ve hayli ilgi toplamıştı.
Yıl 2016’yı gösterdiğindeyse bu kez İyi Niyet Elçisi
olarak Cate Blanchett çıktı karşımıza. Aralarında Oscar’ın
da bulunduğu birçok ödülün sahibi
Avustralyalı aktris, elçi seçildikten sonra
Sputnik adlı haber sitesinde yayınlanan
bir söyleşinde, bu rolü üstlendiği için
gurur duyduğunu belirterek, “Mültecilerin
yanında olmak ve dayanışma göstermek
için bundan daha önemli bir zaman
olamaz… Şu an bir yol ayrımındayız;
şefkat yolunu mu, yoksa hoşgörüsüzlük
yolunu mu seçeceğiz? Bir anne olarak
çocuklarımın şefkat yolunu seçmesini
istiyorum; çünkü bu yolda daha fazla
fırsat, daha fazla iyimserlik ve çözüm
var” dedi.
Evet, uçakta tesadüfen Danny Kaye
ile yan yana oturan bir direktörün attığı
adımla doğan, 60 yılı aşkın süredir
onlarca ünlüyü etkileyen İyi Niyet Elçiliği’ndeki son isim
Cate Blanchett. Bundan sonra kimlerin bu unvanı taşıyacağı
bilinmez, önemli de değil zaten. Önemli olan çocukların
sorunlarına daha fazla kişinin duyarlılık gösterip çözüm
üretmesi.
Kadının
güzellik atlası
n Kadınların güzelliğe verdiği
önem tartışılmaz. Bu gerçekten
yola çıkan fotoğrafçı Noroc
Mihaela, dünyanın dört bir yanını
dolaşarak güzellik kavramının
anlamını bulmaya çalışıyor.
Dolaştığı yerlerde elde ettiği
görüntüleri, “The Atlas of Beauty
/ Güzellik Atlası” adlı bloğu
aracılığıyla paylaşan Mihaela, bir
bölgede neyin güzel olduğunu
anladıktan sonra oranın kültürü ve
gelenekleri hakkında daha iyi fikir
sahibi olunabileceğine inanıyor.
Mihaela, gri binaların hüküm
sürdüğü komünist ülkelerde
kadınların güzelliğini çok renkli
biçimde gösterdiğini söylüyor.
Hindistan’ın canlı atmosferinde
kadınların geleneksel giysilerinin
renkli ve ayrıntılı desenlerle
işlendiğini; tam bir izolasyonun
yaşandığı Kuzey Kore’deyse
yüksek ökçeli ayakkabıların tercih
edildiğini ifade eden fotoğrafçı,
Batılı kadınların nispeten sade
giyindiklerinin altını çiziyor. (BBC)
Göçebe Mekânlar
sergide, sosyo-mekânsal uygulamalar
üzerinden mimari bir tipoloji oluşturulması
n SALT Galata, 31 Temmuz’a kadar devam
amaçlanıyor. Sanatçı Stefanie Bürkle’nin,
edecek ilginç bir sergiye ev sahipliği yapıyor.
ekibi ve TU Berlin Mimarlık Enstitüsü’ndeki
Serginin konusu, Almanya’dan Türkiye’ye kesin öğrencileri eşliğinde, üç yıllık araştırmanın
dönüş yapan işçilerin, kendi yurtlarında inşa
sonucunda oluşturduğu sergide, Türkiye’ye
ettikleri evlerde, Alman mimarisinden izler
dönüş yapanların inşa ettiği mekânlar; video,
bulunması. Sahiplerinin tasarladığı ve genellikle harita ve görselleri de içeren bir enstalasyon
inşa ettiği örneklerin yakından incelendiği
aracılığıyla anlatılıyor.
İSTASYON
53
ÇOCUK
Kolibri
geriye doğru uçabilen
tek kuştur.
>>>
Garip
AMA
,
Gercek
DİKKAT,
ARKAMDAN
ÇEKİLİN...
AŞAĞIDAKİ BİLGİLER
SENİ ŞAŞIRTACAK
BIRÇOK KURBAĞA
TÜRÜNÜN SADECE
ERKEKLERI VIRAKLAR.
Yeryüzünde yaşayan hayvanların
yüzde 75’i
TİMSAHLAR
80
böcektir.
OKYANUSTA
TSUNAMİ
İlk
e-posta
1972 yılında
150.000 saç teli
uzuyor.
renk değiştirebilir.
BİR YIL
31.556.926
New York
her yıl Londra’dan
2,5 cm kadar uzaklaşır.
İSTASYON
ERKEK
sivrisinek
ISIRMAZ.
Bir kar
tanesinin
re
e
y
düşm
esi
iki saati
54
DEV BİR MİDYENİN
İÇİNDE 6,4 KİLOLUK
BİR İNCİ KEŞFEDİLDİ.
SANİYEDİR.
gönderilmiştir.
ses yoktur.
20 saniyede
Kafanda şu anda
YAŞINA KADAR YAŞAYABİLİR.
Uzayda
Bukalemun
BAZEN JET UÇAĞI
KADAR HIZLI İLERLER.
bulabilir.
SUAYGIRININ TERİ
Erkek devekuşu tıpkı bir
aslan gibi kükreyebilir.
KIRMIZI
Bir bulut yaklaşık
500.000 kg ağırlığında olabilir.
RENKTİR.
Bu konu NATIONAL GEOGRAPHIC KIDS Türkiye dergisinden alınmıştır, NG KIDS abone hattı: 444 18 59 veya 0 850 222 18 59
İSTASYON
55
ÇOCUK GÖZÜYLE TRAFIK
n İlkokul dördüncü sınıf öğrencilerinde, velilerde, servis şoförlerinde trafik güvenliği ve bireysel sorumluluk konusunda
farkındalık oluşturmayı amaçlayan Can Dostları Hareketi (CDH), hedefine her geçen gün biraz daha yaklaşıyor. Hayata
geçtiği günden bu yana Türkiye’nin 49 ilinde, 592 okuldan 5 bin 500 öğretmen aracılığıyla 168 bin öğrenciye, 336
binden fazla veliye ve 8 bin 500 servis şoförüne doğrudan ulaşılan projenin bir ayağını da Can Dostları Hareketi Resim
Yarışması oluşturuyor. Eğitimlerin düzenlendiği okullarda öğrencilerin edindikleri bilgi ve becerileri kullanarak, serbest
teknik ve malzemelerle yaptıkları resimlerin değerlendirildiği yarışmaya bu yıl, 1517 başvuruda bulunuldu. Jürinin yaptığı
değerlendirme sonucunda, Ankara Sincan Altınordu Layika Akbilek İlkokulu’ndan Seyit Kocabuğa birinciliği (aşağıda, solda)
elde etti. İzmir Narlıdere İlhan Onat İlkokulu’ndan Uzay Erdek ikinci (aşağıda, sağ üstte); Denizli Pamukkale Okul Yaptırma
ve Yaşatma Derneği İlkokulu’ndan Karin Davoudi üçüncü (aşağıda, sağ altta) olurken Elazığ Salim Hazardağlı İlkokulu’ndan
Beren Nisa Atalı ve İstanbul Üsküdar Sokullu Mehmet Paşa İlkokulu’ndan Zehra Çakıcı mansiyon aldı. TÜVTÜRK yetkilisi
Murat Uzun, Kocaboğa’ya yarışmanın ödülü yaratıcılık setini, öğretmeni Eda Üşenmezbaş’a 500 TL’lik hediye çekini,
okulunaysa çok amaçlı yazıcıyı teslim etti. İkinciliği elde eden Erdek’in yaratıcı etkinlik seti, öğretmeni Aysun Küçük’ün
ödülü olan 350 TL değerindeki hediye çeki ve okuluna armağan edilen yazıcı, TÜVTÜRK yetkilisi Mete Demir tarafından
takdim edildi. Yarışmanın üçüncüsü Karin Davoudi’nin yaratıcı etkinlik seti, öğretmeni Ayşe Eskin’in 250 lira değerindeki
hediye çeki ve okulunun hediyesi olan çok işlevli yazıcı ise TÜVTÜRK yetkilisi Mustafa Alver tarafından sunuldu.
İYI UYGULAMALAR YARIŞTI
n Bugüne kadar binlerce ilkokul dördüncü sınıf
öğrencisine, öğretmenine, veliye ve servis şoförüne
ulaşan Can Dostları Hareketi’nde bir ilke imza atıldı.
Projenin sınıf içi uygulamaları sırasında başvurulan
yöntem ve uygulamaları yaygınlaştırmak, diğer sınıf
öğretmenlerini teşvik etmek amacıyla öğretmenler
arasında, İyi Uygulamalar Paylaşımı yarışması
düzenlendi. Projeyi okullarda birebir uygulayan
öğretmenler, geliştirdikleri uygulamalar, yeni ve
farklı materyallerle yarışmaya başvurdu. Proje ortağı
kurumların temsilcileri ve bağımsız akademisyen,
kendilerine ulaşan 20 başvuruyu inceledi. Bu
değerlendirmeye göre İzmir Bornova Şehit Teğmen
Murat Arslantürk İlkokulu’ndan Kadriye Aldemir
birinci; Trabzon Yeşiltepe İlkokulu’ndan Özcan Aşık
ikinci; İzmir Bayraklı Osmangazi İlkokulu’ndan Ufuk Turan üçüncü olurken Ankara Keçiören 29 Ekim İlkokulu’ndan
Engin Yurtalan da mansiyon aldı. Yarışmanın kazananları, sırasıyla 1000, 750, 500 ve 250 liralık hediye çeki ve
plaketle ödüllendirildiler.
56
İSTASYON
EN İYI KSS
PROJESI:
TRAFİKTE
GENÇLİK
HAREKETİ
n Trafikte Sorumluluk Hareketi
bünyesinde yürütülen Trafikte
Gençlik Hareketi (TGH), Bursa Halkla
İlişkiler Derneği’nce Halkla İlişkiler
Çalışmaları Ödülü’ne layık görüldü.
Bu yıl dördüncüsü düzenlenen
ve ulusal ölçekte gerçekleştirilen
organizasyonda, lise son sınıfta
bulunan ve ehliyet almak üzere
olan gençlerde trafik güvenliği ve
bireysel sorumlulukları geliştirmeyi
amaçlayan Trafikte Gençlik Hareketi,
kurumsal sosyal sorumluluk
alanında “En İyi Proje” seçildi. TGH’a
verilen ödülü, 22 Nisan tarihinde
Bursa’da düzenlenen törende proje
ortaklarından Goodyear’ın Kurumsal
İletişim Müdürü Lerzan Moral aldı.
Trafikte Gençlik Hareketi projesiyle,
dört yılda 122 bin kişiye eğitim
verilirken, gönüllülük, iletişim ve
saha uygulamalarıyla da 1,1 milyon
kişiye ve toplamda 1,2 milyon kişiye
doğrudan erişim sağlandı.
MOBIL ISTASYONLAR
ILKOKULLARDA
n TÜVTÜRK, Can Dostları Hareketi projesine
katılan ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin, araç
sahibi olmanın getirdiği sorumlulukları küçük
yaşta öğrenebilmesi, öğrendikleri bilgileri pratik
uygulamalar aracılığıyla pekiştirebilmesi için mobil
istasyonları devreye aldı. Bu kapsamda 11 Mayıs’ta
Bursa’daki Şehit Piyade Onbaşı Orhan Tezcan
İlkokulu’na giden mobil istasyonlar, 13 Mayıs’ta
Karşıyaka ve İbn-i Kemal ilkokullarını (Tokat); 18
Mayıs’ta 23 Temmuz İlkokulu (Hatay); 24 Mayıs’ta 50.
Yıl Ahmet Merter İlkokulu (İstanbul) ve 1 Haziran’da
Antakya İlkokulu’nu (Hatay) ziyaret etti. Öğrenci ve
öğretmenler tarafından yoğun ilgi gören ziyaretlerde,
TÜVTÜRK teknisyenleri, araç muayenesindeki önemli
noktalarla ilgili bilgi verdi ve soruları yanıtladı.
GENÇLERDEN
ÖDÜLE DEĞER
FIKIRLER
n Trafikte Sorumluluk
Hareketi çatısı altında faaliyet
gösteren Trafikte Gençlik
Hareketi (TGH) kapsamında
düzenlenen “Trafikte Genç
Fikirler” yarışması sonuçlandı.
Gençlerin trafik güvenliği
konusunda sorumluluk almalarını, yaparak-yaşayarak öğrenmelerini teşvik
etmek amacıyla düzenlenen yarışmada, liseli gençlerden belirledikleri bir
trafik sorununa yönelik kampanya tasarlamaları isteniyor. 2014’ten itibaren
Türkiye’nin dört bir yanından gençlerin katıldığı yarışmaya bu yıl, 58 başvuru
oldu. Ön elemeyi geçen 10 ekip, 25 Mayıs’ta Antalya’da düzenlenen finalde,
projelerini jüri üyelerine sundu. Değerlendirme sonucunda Ankara Ayrancı
Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi “Trafik Okulu” isimli kampanyayla birinciliği
kazandı. “Kalbinin Sesini Duy, Hız Sınırına Uy” kampanyasıyla Bursa
Çamlıca Anadolu Lisesi ikinci, “Tak Emniyet Kemerini/Kaskını Canın Değerli”
kampanyasıyla Marmaris Halıcı Ahmet Urkay Anadolu Lisesi üçüncü oldu.
Yarışmanın ardından düzenlenen törenle, dereceye girenlerin yanı sıra finale
kalan tüm öğrencilere ödül verildi.
İSTASYON
57
TÜVTÜRK
TÜRKAK
AKREDITASYON
DENETIMLERI TAMAMLANDI
YINE DOSTLUK VE BARIŞ
KAZANDI
TÜVTÜRK’ün desteğiyle bu yıl 11’incisi düzenlenen “Allgaeu Orient Rallye / Dostluk
ve Barış Rallisi”, 30 Nisan-20 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirildi. 20 yaşından büyük
ve değeri 1111 Euro’yu geçmeyen araçların yarışabildiği ralliye bu yıl, 20 ülkeden 82
takım, 300’den fazla araç ve 580’e yakın rallici katıldı. Yarışa Almanya’nın Allgaeu
Bölgesi’ndeki Oberstaufen kasabasından başlayan ralliciler, Balkanlar’ı aştıktan sonra
organizasyonun en önemli ayağı olan Türkiye sınırına geldi. Türkiye etabının başlangıcı,
5 Mayıs günü eski Avrupa Birliği Bakanı ve Baş Müzakereci Volkan Bozkır, İstanbul
Vali Yardımcısı Ahmet Önal, Hollanda İstanbul Başkonsolosu Robert Schuddeboom
ve Türkiye Köln Başkonsolosu Hüseyin Emre Engin’in katıldığı törenle Sultanahmet
Meydanı’ndan verildi. Sultanahmet Meydanı’ndan yola çıkan yarışmacılar Samsun,
Ordu, Trabzon, Rize, Tiflis, Kars, Iğdır, Van, Siirt, Malatya, Konya, Isparta’ya
uğradıktan sonra Dalaman’da Türkiye etabını tamamladılar. Hızı
değil, sosyal sorumlulukları en iyi şekilde yerine getirmeyi
temel alan yarışmada ralliciler, güzergâh üzerindeki
TÜVTÜRK İstasyonları’nı da ziyaret ettiler.
TS EN ISO / IEC 17020:2012 standardı temelinde Türk Akreditasyon
Kurumu (TÜRKAK) tarafından gerçekleştirilen Akreditasyon
Denetimleri’nin 4 yıllık 3. çeviriminin sistem ve saha denetimleri
tamamlandı. Denetimlerde otomotiv sektör temsilcilerinden,
öğretim görevlilerinden ve TÜRKAK yetkililerinden oluşan toplam 30 kişilik bir ekip görev aldı.
TÜVTÜRK Kalite ve Denetim, Teknik Koordinasyon ve İşletmeler Yönetimi bölüm temsilcileri, süreç
boyunca kendilerine eşlik etti. Denetimlere ayrıca, TÜVTÜRK Dosya Sorumlusu Ömer Karavelioğlu,
Gürcistan Akreditasyon Kurumu Yöneticileri George Shiolashvili ve Paata Gogolidze gözlem ve işbirliği
kapsamında katıldı. 2-3 Mayıs’ta Genel Müdürlük, 4-5 Mayıs’taysa Tuzla ve Şile İstasyon denetimleri
sırasında, TÜVTÜRK Kalite Yönetim Sistemi, Muayene Yöntemleri ve Akademi faaliyetleri Gürcistan
Heyeti’ne İstasyon ve Akademi yetkilileriyle beraber aktarıldı. 3 ila 28 Mayıs tarihleri arasında, 74’ü eş
zamanlı olmak üzere toplam 76 istasyon denetlendi. 2016 TÜRKAK denetimleri, gerek istasyon,
gerekse denetçi sayısı açısından bugüne kadar yapılan en kapsamlı denetimdi. Denetim
raporuysa, TÜVTÜRK temsilcilerinin ve denetçilerin katılımıyla düzenlenen bir
toplantıyla 3 Haziran’da sunuldu. Sürekli iyileştirme odaklı kalite yönetim
sistemiyle bu sene de denetimlerden başarılı sonuçlar elde
eden TÜVTÜRK, yapılacak geliştirmelerle Kalite Yönetim
Sistemi’ni daha güçlü hale getirmeyi hedefliyor.
TÜVTÜRK, iş ortaklarının da desteğiyle Balıkesir Üniversitesi’nde bir
2K Araç Muayene Laboratuvarı kurdu. TÜVTÜRK Bölge Müdürü Anıl
Örnek’in katılımıyla
19 Nisan’da açılan laboratuvar
sayesinde öğrenciler,
derslerinde işledikleri
teorik bilgileri, gerçek
ekipmanlarla pratik
yapabilme şansı
buldu.
İŞTE
BU BIZIM
HIKÂYEMIZ!
Topluma fayda sağlamak; gerçekleştirilen her muayenede
bir aracın kusurunu gidererek can güvenliğine katkı
sunmak amacıyla yıllardır var gücüyle çalışan TÜVTÜRK,
kendi hikâyesini anlatan bir filme imza attı. İki günü
istasyonda, bir günüyse sette çekilen film, yöneticisinden
istasyondaki çalışanına kadar TÜVTÜRK’ün tüm
paydaşlarının; azimle ve yorulmadan trafik
güvenliğine fayda sağlamak için nasıl
gayret sarf ettiklerini anlatıyor.
TÜVTÜRK İSTANBUL, PIKNIKTE BULUŞTU
Kurulduğu günden itibaren çalışanlarının arasındaki bağı güçlendirmeyi hedefleyen, “bir aile”
olduklarının vurgusunu yapan TÜVTÜRK İstanbul, büyük ailenin bireylerini düzenlediği bir piknikle
bir araya getirdi. İstanbul’daki 15 araç muayene istasyonunda çalışanlarından ve ailelerinden
oluşan 1300 kişilik “Bir Büyük Aile” pikniği, 5 Haziran Pazar günü, Bahçeköy Event Garden’da
yapıldı. Düzenlenen aktivitelerle katılımcıların gün boyu eğlendiği piknikte, TÜVTÜRK Genel
Müdürü Kemal Ören bir konuşma yaptı. Şirket çalışanları ve onların aileleriyle birlikte
bir bütünü oluşturduklarını belirten Ören, en büyük değerlerinin çalışanlar ve
onları destekleyen aileleri olduğunun altını çizdi. TÜVTÜRK İstanbul Genel
Müdür Yardımcısı Koray Özcan ise TÜVTÜRK İstanbul ailesinin
650 çalışanı ve aileleriyle birlikte büyük bir aile olduğunu;
her çalışanın birlik ve beraberlik içinde trafik
güvenliğine katkısı bulunduğunu vurguladı.
58
İSTASYON
Pratik
yapmak artık
daha kolay
Gelecek için
Stratejik Plan
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından 20172021 Stratejik Plan çalışmaları kapsamında düzenlenen Sektörel
Paydaş toplantısı, 7 Nisan’da yapıldı. Karayolu Düzenleme
Genel Müdür Yardımcısı Nurhan Tüfekçioğlu’nun yönettiği
toplantıda TÜVTÜRK’ü, Kamu İşleri Direktörü Ahmet Bulut
temsil etti. Sektörel Paydaş toplantısında TŞOF, UND, TOFED gibi
sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra Kalkınma Bakanlığı,
Karayolları Genel Müdürlüğü, Karayolu Düzenleme
Genel Müdürlüğü gibi resmi kurumlar da
yer aldı.
Bireysel
ödüller Mardin’e
gitti
TÜVTÜRK, çalışanlarından
gelen, hizmet kalitesini bir
üst noktaya taşıyan ve çözüm
sunan; hayata geçmeye
uygun önerileri ödüllendirdiği
“Bireysel Öneri Ödülleri”nde
kazananların adresi bu kez
Mardin’di. Mardin Merkez
İstasyonu Amiri Şeyhdayut
Özdemir ve Mardin
Nusaybin İstasyonu
Amiri Mehmet Kahraman, ödüllerini 5 Nisan’da
TÜVTÜRK yöneticilerinin elinden aldı.
İSTASYON
59
TÜVTÜRK
İş pratikle
öğrenilir!
Çorum’da bulunan Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu,
Otomotiv Teknolojileri Programı öğrencileri, okulda öğrendikleri
bilgileri pekiştirebilmek amacıyla TÜVTÜRK Çorum Merkez
İstasyonu’nu ziyaret etti. İstasyon amirinin araç muayene
süreçleriyle ilgili bilgi verdiği ziyarette öğrenciler, istasyon
görevlisinin, muayene teknisyeninin ve egzoz emisyon teknikerinin
görevlerini öğrenme fırsatı buldu.
YORULMAK OLMAZ!
Bu yıl sekizinci kez düzenlenen İş Ortakları Toplantısı’nın adresi
Güney İtalya idi. TÜVTÜRK’ün iş ortaklarıyla bir araya geldiği ve
“Yorulmak Olmaz!” mottosuyla 5-8 Mayıs’ta düzenlenen toplantıda,
şirketin hem 2015’te gerçekleştirdiği faaliyetler değerlendirildi
hem de 2016 vizyonuyla ilgili fikir alışverişinde bulunuldu.
Etkinlik çerçevesinde ayrıca Positano, Sorrento,
Pompei, Capri Adası ve Napoli ziyaret edildi.
Daha yaygın
ve daha iyi
hizmet için…
Bu eğitim jandarmaya özel
Jandarma Okul Komutanlığı ve TÜVTÜRK Akademi’nin işbirliğiyle yeni bir eğitime
daha imza atıldı. Araç Muayene Mevzuatı’nın, taşıt sistemleri ve mekaniğinin,
muayene noktalarının ve bu noktaların trafik güvenliğine etkisinin ele alındığı
eğitimlere, Nisan ayından itibaren başlanıldı. Jandarma trafik ekiplerinde görev
yapan astsubay ve uzman çavuşlara verilen eğitimlerle, hem Araç Muayene
Mevzuatı’yla ilgili bilgi alışverişinde bulunulması hem de daha verimli ve etkin bir
çalışma gerçekleştirilmesi hedefleniyor. Bu sene sonuna kadar devam edecek
eğitimlerle ayrıca, yol denetimlerindeki yetkinliğin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve
jandarmayla birlikte trafik güvenliğine katkı sunulması amaçlanıyor.
Araç sahiplerine daha iyi ve daha yaygın hizmet sunabilmek amacıyla hem
kanal hem de yüzde 100 randevulu istasyon sayısını artıran TÜVTÜRK, Hatay
Dörtyol’daki yeni idari bina ve ek T kanal inşaatını tamamlayarak
1 Haziran’da; İzmir Aliağa’daki yeni idari bina ve ek T kanalıysa 7 Haziran’da
hizmete aldı. Bununla birlikte Haziran ayı itibarıyla yüzde 100 randevuyla
çalışan istasyon sayısını 200’e çıkardı.
Teknik
kalite, mükemmel
hizmetin anahtarı
İzmir Emniyeti
bilgilendirildi
TÜVTÜRK’ün iş ortakları arasında bulunan Aktur AŞ
tarafından organize edilen “Emniyet Bilgilendirme
Toplantısı”, 29-31 Mart tarihinde İzmir Emniyet
Müdürlüğü’nde gerçekleştirildi. TÜVTÜRK Genel Müdür
Yardımcısı Emre Büyükkalfa’nın açılış konuşmasını yaptığı
toplantıda Güvenlik ve Suiistimal Yönetmeni Raşit
Bayraktar, sahte muayene işlemlerini
içeren bir sunum yaptı.
60
İSTASYON
AKADEMİ’de
önemli bir eğitim
daha
Dresden Üniversitesi tarafından, kamu otoritelerine yönelik verilen
“Derinlemesine Kaza Etüdü Eğitimi”; Kara Yolları, Ulaştırma Bakanlığı,
emniyet ve jandarma temsilcilerinin katılımıyla 10-15 Nisan’da TÜVTURK
AKADEMİ de gerçekleştirildi. Eğitim süresince katılımcılar, detaylı kaza
analizinde önemli olan faktörleri ve bunların veri tabanlarının nasıl
hazırlandığı hakkında bilgi edindi.
İş
ortaklarıyla
gelecek vizyonu
TÜVTÜRK, 4-5 Nisan’da Doğu ve Güneydoğu’da faaliyet gösteren iş
ortaklarıyla bir toplantı yaptı. TÜVTÜRK’ü temsilen Genel Müdür Kemal Ören,
Genel Müdür Yardımcıları Bülent Önder ve Emre Büyükkalfa, İşletmeler
Müdürü Ozan Ayözger ve Bölge Müdürü Hasancan Yalamanoğlu’nun katıldığı
toplantı, Şanlıurfa’da gerçekleştirildi. Bölgeyle ilgili konuların görüşüldüğü
toplantıda projeler değerlendirildi ve fikir alışverişinde bulunuldu. Program
dâhilinde Şanlıurfa Merkez İstasyonu’nu ziyaret eden katılımcılar, dünyaca
ünlü Göbeklitepe’yi de gezme fırsatı buldular.
Araç muayenesinde mükemmelliğe ulaşmanın yollarından
birinin teknik kaliteden geçtiğinin bilinciyle hareket eden
TÜVTÜRK, Teknik Kalite İSGÇ Yöneticileri Toplantısı’nı,
teknik kalite uzmanlarının katılımıyla 7 Nisan’da İstanbul’da
gerçekleştirdi. Kalite denetimlerinin içeriği, müşteri ilişkileri,
randevu sistemleri gibi konuların ele alındığı toplantıda,
yenilikçi gelişmelerin hayata nasıl geçirilebileceğine yönelik
fikir alışverişinde bulunuldu.
İSTASYON
61
ENGLISH SUMMARY
PÎRÎ REİS
The loser of the battles not lost
Having found himself fighting with the Portuguese in the Indian Ocean during mid16th century, Pîrî Reis paid a heavy price for Ottoman policies in the South that failed
to become stable.
I
t was 1552, end of August. Pîrî Reis, the
Commander of the Ottoman Fleet in the
Indian Ocean, is approaching the island
of Hormuz at the entrance of the Persian Gulf
with the 28 ships under his command. He has
been ordered to capture Hormuz personally by
Suleiman the Magnificent. The Ottoman fleet
captures the island; 850 soldiers go ashore.
The most powerful cannonballs of the world
beat the walls of the city of Hormuz, which has
been under the control of the Portuguese for
almost 50 years. This is an arid, barren place.
There is not even drinking water. It resembles
another planet with its dun rocks that divides
dun lands. Well, what is one of the biggest intellectuals and captains of the Ottoman Empire doing here?
There are a few reasons for Pîrî Reis to be
here. Having settled around the Indian Ocean
since the beginning of the 16th century, the
Portuguese has been penetrating into the Persian Gulf for a couple of years, attacking Ottoman land and goading the Arabs in the region
into revolting against the Ottoman Empire. In
addition, the Persian Gulf needs to be connected to the high seas after the Red Sea; and the
Indian trade needs to be put into operation for
the benefit of East Mediterranean ports. Hormuz holds the key to all. And Pîrî Reis almost
gets a hold of that key.
Hormuz is completely conquered except
its citadel. Small islands around Hormuz, and
Qeshm Island, which is known for its wealth,
are under Ottoman’s control. The Portuguese,
whose golden age is slowly ending, will be rooted out of the walls around the Arabian Peninsula. Are the Muslim tradesmen, who are
under the pressure of the Portuguese fleet, going to be able to use the Persian Gulf the way
they want? No. Around a thousand soldiers
deployed at Portuguese Fortress under the
62
İSTASYON
Even though Pîrî Reis, in the twilight of his life, was appointed to be the captain of the
Indian Fleet, which was the Ottoman Empire’s fleet in the southern waters; he was not a
man of wars but an intellectual instead. This is how he painted Gallipoli, where he is known
to have been born and produced his most extensive works, in his book Bahriye, which he
completed in the early 1520s, and painted Mediterranean coats and islands in.
The Indian fleet could not reach those
goals; moreover, it dropped like flies. Besieging
and looting Muscat on his way, maybe losing
time and ammunition for that reason and failing to capture Hormuz; Pîrî Reis left his fleet
in Basra except the three ships he planned to
use to go back to Suez. There was not any other fleet to protect the Red Sea. Sultan was right
about his concerns about the fleet that was
stuck in Basra.
It was 1524, 30 years before the execution of
Pîrî Reis. 10 Ottoman galleys that took off from
Istanbul is making its way to the south on the
Aegean Sea. One of the most powerful men of
the empire, or even of the world, Grand Vizier
Ibrahim Pasha is on the Pîrî Reis’ ship. While
the ship is making its way on the Aegean waters,
Ibrahim Pasha notices that Pîrî Reis is getting
The bust of Pîrî Reis is displayed at the entrance of the Naval Museum in Beşiktaş along with other big admirals of the
help from a book to determine his route, examOttoman Empire. According to the information given in the museum, Pîrî Reis was ‘accused falsely’ and executed.
ines his sketch book and is impressed. He orders Pîrî Reis to make a clean copy of his work
When before/after the siege of Hormuz
command of Álvaro de Noronha manages to
in order to present it to the Sultan. That’s how
is taken into account, it’s possible to have an
defend the castle benefitting from the advanPîrî Reis made his best friend. Sultan’s love toidea about why Suleiman the Magnificent intageous location of their cannonballs. Each atwards Ibrahim Pasha, whom he once trusted
terpreted this expedition as a disaster. Having
tack of the Ottomans to the citadel is at a dead
and held in high esteem so much that he conexpanded towards the Persian Gulf during
end. Rumor has it that a big Portuguese fleet
signed the state to him, turned into a big doubt
1540s, Ottoman Empire conquered the city
from its base in India is coming up.
and fury over the years and the most privileged
of Basra in 1546 and arrived at a second door
Losing hope and not wanting to be caught
Grand Vizier of the Ottoman history up to that
that leaded to the Indian Ocean. Howevto the Portuguese fleet in a disadvantageous
point was executed in 1536.
er, that new door was locked from outside by
state, Pîrî Reis lifts the siege and withdraws to
The anger of Suleithe Portuguese. As
Basra, where he would not be welcomed after
man
the Magnificent
long as Hormuz Ishis failure.
towards
his ex Grand
land, which conAs the Portuguese fleet is getting closer, Pîrî
Vizier
might
have
trolled the points
Reis leaves his fleet in Basra, takes the three
pushed
him
to
get
rid
of entry to and exit
ships where he has loaded the booty he’s gained
of
Ibrahim
Pasha’s
infrom the Persian
during his expedition with him and goes back
ner circle as well.
Gulf with its strato Suez. He is not welcomed in Egypt after BasIf we go back to the
tegic location, was
ra and taken into custody by command of the
execution
of Pîrî Reis,
not to be captured;
Governor of Egypt. After a few months in cusit
is
hard
to sort out
Persian Gulf would
tody, a royal decree comes from the Sultan. Suthese
possible
reasons
not be an open sea
leiman the Magnificent wants the execution
and
tell
which
one
but a lake conof the admiral, and in the middle of 1554, Pîrî
caused
his
execution.
trolled by the PorReis is beheaded. His body is dumped into a
The failure to capture
tuguese.
nameless hole like all the executed.
Hormuz and the fleet
If
Ottoman
If a big name like Pîrî Reis is to be executbeing stuck in Basra
State had wanted, you might expect his crime and the justifiA
very
popular
image
in
today’s
Turkey,
his
first
world
infuriated Suleiman,
ed to grow in the
cation of his judgment to be clear, but it is not
map
(prepared
in
1513)
that
was
discovered
during
1920s
that’s all. Maybe the
south
militarily
the case. Among the crimes that cause the docat the Topkapı Palace is displayed also on the walls of
first mistake of a fallen
and commercialuments written during Ottoman history to arLevent metro station in Istanbul. Pîrî Reis’ execution
sailor cost an arm and
ly, what was needraign Pîrî Reis, there are leaving his fleet on the
around 450 years ago did not stop him from being a
a leg. What is certain
ed to do was clear:
battlefield, insubordination, failure of duty and
national hero culturally and historically.
is that an unfortunate
Taking over Horlooting Muslim cities.
period
caused
the
whole
world to forget this
muz. Adding the revolting city of Aden into the
In the letter Álvaro de Noronha the comOttoman
intellectual
for
a
few centuries unOttoman land again in 1549, Pîrî Reis received
mander of Hormuz Fortress wrote about the
til
the
20th
century
when
his
work was redisa new order from Suleiman three years later:
siege in detail, there was no record of bribery.
covered;
his
statues
were
erected;
universities,
He would capture Hormuz and impose taxes
So, could the outcome of Hormuz siege have
museums
and
ships
were
named
after him;
on the surrounding region, capture Bahrain if
really infuriated Suleiman the Magnificent
and
his
picture
were
printed
on
stamps
and his
possible and bulldoze through the cities who
so much that he executed a priceless admiral
maps
on
the
bills…
revolted against Ottoman.
without due process?
İSTASYON
63
ENGLISH SUMMARY
A new place of sweet tranquility:
Thassos
Written By: SEMA ULUDAĞ Photography: DINÇER DINÇ VE SHUTTERSTOCK
Appreciated also by many people in Turkey in recent years,
Thassos offers its guests a holiday of peace and joy.
64
İSTASYON
It was not long before, maybe five or six years, what came to
mind when you heard the words “Greek Islands” were Lesbos,
Chios, Samos, Santorini and Mykonos. And suddenly Thassos,
the locals of which pronounce the word “Taşoz” or “Taşöz”, has
gained popularity. Whenever Greece becomes a conversation
piece, Thassos is also mentioned. Well, what makes Thassos so
popular; in other words, what is the trademark of this island,
which we had not heard of until a few years ago? Located on
the North Aegean, this Greek Island draws attention of holidaymakers especially with its proximity to Turkey. In fact, if
you live in Istanbul, the time you spend by going somewhere
on the Aegean Sea is enough for going to Thassos because it is
seven or eight hours drive away.
If its proximity steals your heart away, we might briefly
mention the procedures you have to go through. Unfortunately
we don’t have the freedom of movement within EU without a
visa like millions of people living in Europe. Therefore, like in
almost all travels abroad, a visa is required for entering Greece.
If you are planning to go to Thassos by your own vehicle, you
should also go through some bureaucratic procedures.
Or you might say, “I don’t want to drive a car.” In that case,
you will prefer either a bus company or airway. Schengen visa
will take you to your destination. However, we suggest you to
go there by car if possible because it will enable you to discover
natural beauties and local food as well as to visit the island’s
museums, monasteries, churches and mountain villages that
kept their historical charm. In addition, it will enable you to
get around the beautiful coves of Thassos.
After crossing İpsala border gate, you have two options to
go to Thassos. If you prefer taking the ferry that departs from
Keramoti and goes to the Limenas Port on the northern part
of the island (Limenas is also known as Thassos), you can set
foot on the island in 40 minutes. Another option is going there
by the ferry that departs from Kavala. Even though this option
takes more time, seeing Kavala while in Greece will be a bonus.
When your ferry lands the Limenas port, you slowly take in
what kind of a place you come to. The island bears the trace of
all cultures of many civilizations, which dominated the island
throughout history.
Best known for its sun, sea, natural beauties and archeological sites, Thassos has another important source of income
after tourism: worldwide known marble. Especially sculptors
demand the marble that is produced here and exported to all
around world. Having hosted the students of its sculpture
school during the ancient age, Thassos is now home to the
Sculpture Park founded in Kallirachi. Located in a garden of
olive trees, the Sculpture Park is also an outdoor workshop
founded by Emmy Varouxaki, who is the organizer of the
marble sculpture symposium, the first of which was held in
1993 on the island. Another blessing that marble mines gave
the island is the Marble Beach in Makryammos. Covered with
marble dust carried by winter rain from the hills, it is a natural
sandy white miracle. A hidden treasure with no sign but noticed by explorer travellers…
OPEN TO DISCOVERY
When you want to keep on moving around on the island and
drive toward villages, you come across the names Thassos, Limenaria, Panagia. Prinos, Potakia, Theologos, Potos, Kallirachi, Maries, Sotiras, Rachoni, Agios Georgios, Astris, Koinira,
Potamia, Kazaviti and Kastro. Some villages have land both
on the mountainside and seaside. The prefix “skala” is added
to the names of the villages on the seaside such as Skala Rachoni and Skala Kallirachi. All those islands are very interesting
but I definitely suggest you to stop by Maries. When you set
foot on this beautiful village, you will immediately see the yellow building on the hill. It may not be as glorious as it was in
the past; but this palace named Palataki (it means ‘palace’ in
Greek) was constructed during early 1900s. Designed by the
Italian architect Pietro Arigoni, it was the house of a German
mining manager. When mining lost ground during the 60s,
this building was left to its fate and unfortunately has not been
restored because of Greece’s economic crisis.
Even if you get used to the sculptures that appear everywhere after a couple of days, you might still be amazed at the
Zodiac marble circle that appears right before you suddenly
when you take the pathway from Maries beach
to Limenaria. Symbols
of 12 signs are carved
on marble rocks, each
of which is three meter
high. Made in 2015 by
35 students and three
academics from Waldorf
art school in Stuttgart
with the contribution
of the sculptor Kosta
Lovoulou, the work is
named “The Crown of
Limenaria.”
If you are in Thassos
and spare time for cultural tours, another must-see is Archangelos Monastery. Even
though its construction date is not known, it is known that it
was restored in 1835. Visitors should keep in mind that the
monastery is close from 14.30 until 16.00. Women can only
visit the monastery in covered outfit; cell phones and cameras
are not allowed inside.
Even though locals of Thassos make a living mostly from
tourism, they give importance to fishing. Among local tastes,
octopus has a special place. Sun-dried for 3-5 days caught in
winter, a wide array of octopus is served on dinner tables; especially in olive oil and vinegar. And you can eat it at a reasonable
price.
As I mentioned above, when summer comes, we start
WITH DOZENS OF
BEACHES, A TURQUOISE
SEA, ENDLESS SAND,
ARCHEOLOGICAL SITES,
CULTURE OF LIFE AND
TASTY FOOD, THIS ISLAND
EASILY STEALS YOUR
HEART AWAY.
Thassos is a place where history entwines nature and green meets blue. The restaurants and
taverns on the coastline offer both savor and entertainment… A kind of cold coffee, frappe is
the national beverage of Greece, so to speak. Octopus is a must-eat: it comes as meatballs or it
is marinated in olive oil and vinegar. And it is reasonably priced…
dreaming of a turquoise sea, endless sand and tasty food. However, sometimes the desire to make that dream come true ends
with disappointment. If you have the same dreams, moreover,
if you want a sweet tranquility, you can steer your wheel to
Thassos with no hesitation. Trust me, you won’t regret it…
İSTASYON
65
ENGLISH SUMMARY
TÜVTÜRK news
Altın Örümcek’ten
Pixelplus Interactive'e
PEACE AND
FRIENDSHIP
WON AGAIN
NO EXHAUSTION!
n The 8th Business Associates Meeting was held in South
Italy this year. During the meeting held from May 5th to May
8th, TÜVTÜRK came together with its business associates.
The 2015 activities of TÜVTÜRK were analyzed and ideas
about 2016 were exchanged during the meeting. Within the
frame of the trip, Positano, Sorrento, Pompei, Capri Island
and Naples were visited.
n “Allgaeu Orient Rallye” was held with the support of
TÜVTÜRK for the 11th time this year from April 30th until
May 20th. Only the vehicles, which are over 20 years old and
worth 1111 Euros, were allowed to participate in the rally. This
year, 82 teams from 20 countries, more than 300 vehicles
and almost 580 rally racer took place in the rally. The racers
started off in the town Oberstaufen in Germany’s Allgaeu
district, crossed the Balkans and came to the Turkish border,
which was the most important part of the rally. The Turkish
leg was started off on May 5th in Sultanahmet Square with a
ceremony, in which Volkan Bozkır the former Minister and
Chief Negotiator of EU, Ahmet Önal the Deputy Governor,
Robert Schuddeboom the Netherlands İstanbul Consul
General and Hüseyin Emre Engin the Cologne Turkey Consul
General. Having started off from Sultanahmet Sqaure, the
racers finished the Turkish leg in Dalaman after crossing
Samsun, Ordu, Trabzon, Rize, Tiflis, Kars, Iğdır, Van, Siirt,
Malatya, Konya and Isparta. The racers also visited the
TÜVTÜRK stations on their route during the rally, which was
based on taking care of social responsibilities in the best way
rather than speeding up.
7ödül
Volkswagen, NTV ve GarantiMortgage'in
yenilenen web siteleriyle, Altın Örümcek’ten
3’ü birincilik, 2’si Halkın Favorisi toplam
7 ödülle döndük!
GOOD PRACTICES CONTESTED
n Having reached out to many primary schools 4th year
students, teachers, parents and school bus drivers so far, Bosom
Buddies Action blazed a trail. Good Practices Sharing Contest
was held among the teachers to popularize the methods and
practices that were resorted to during in-class practices of the
project and to encourage other teachers. Teachers, who carried
out the project in their schools, applied to the contest with
new applications and different materials they developed. The
representatives of project associates independent academician
analyzed 20 applications. According to the analysis, Kadriye
Aldemir from İzmir Bornova Şehit Teğmen Murat Arslantürk
Primary School ranked first; Özcan Aşık from Trabzon Yeşiltepe
Primary School ranked second; and Ufuk Turan from İzmir
Bayraklı Osmangazi Primary School ranked third. Engin
Yurtalan from Ankara Keçiören 29 Ekim Primary School
received honorable mention certificated. The winners of the
contest were awarded with gift checks of 1000, 750, 500 and
250 TRY respectively.
66
THIS IS OUR STORY!
n Working for years to be useful to society and contribute to
life safety by fixing each vehicle’s problems during inspections,
TÜVTÜRK made a movie that tells its story. Shot in a station
for two days and in a set for one day, the film tells how
TÜVTÜRK, from its managers to employees at the station,
determinedly and tirelessly makes effort to contribute to
traffic safety.
/pixelplus
İSTASYON
pixelplus.net
0 212 283 00 99

Benzer belgeler

Sayı 17 - TüvTürk

Sayı 17 - TüvTürk TÜVTURK Kuzey Taşıt Muayene İstasyonları Yapım S ve İşletim A.Ş. Adına Kemal Ören U N Yönetim Yeri Büyükdere Caddesi, No: 255 Kat: 17-18 Maslak-Şişli-İSTANBUL Yayın Yönetmeni Sema Uludağ Yayın Koor...

Detaylı

Sayı 12 - TüvTürk

Sayı 12 - TüvTürk TÜVTURK Kuzey Taşıt Muayene İstasyonları Yapım S ve İşletim A.Ş. Adına Kemal Ören U N Yönetim Yeri Büyükdere Caddesi, No: 255 Kat: 17-18 Maslak-Şişli-İSTANBUL Yayın Yönetmeni Sema Uludağ Yayın Koor...

Detaylı