izmir`de ajanlık dayatması

Transkript

izmir`de ajanlık dayatması
Merhaba,
Dergimizin 4. sayýsý yine dolu bir gündemle çýkýyor. Ýstanbul’da 5 gün arayla meydana gelen patlamalar gündemin birinci sýrasýna yükseldi. Patlamalarýn ardýnda kimlerin olduðu ve bununla neyin
amaçlandýðý þu anda en çok merak edilen konu. Bu
saldýrýlarý kim gerçekleþtirmiþ olursa olsun sonuçlarýnýn ABD ve Ýsrail’in Ortadoðu politikalarýna
hizmet edeceðine kuþku yok. Ýktidardaki savaþ hükümeti ise bundan sonra bu politikalara tüm ruhuyla hizmet edeceðini açýkladý. TC devleti bundan
sonra Ortadoðu’ya ABD ve Ýsrail’in isteði doðrultusunda ve onlarýn çizeceði çerçevede bir koçbaþý olarak daha çok müdahalede bulunacaktýr. Geliþmeler
emperyalizmin ve iþbirlikçilerin hedeflerini gerçekleþtirmek için her türlü yönteme, yüzlerce, binlerce
insanýn ölümü pahasýna da olsa baþvurabileceðini
bir kez daha gösterdi.
Ýþçi sýnýfý ve emekçilerin mücadelesini terörle
katliamla bastýrmaya, komünistlere devrimcilere
karþý “sürek avý” baþlatmaya hazýrlanan emperyalist-kapitalist sistemin güç merkezlerinde yaptýklarý
hesaplarý bozacak olan, proletaryanýn yeni bir toplum kurmak için mücadelesi olacaktýr. Sindirilmeye, baskýyla terörle korkutulmaya çalýþýlan proletarya artýk öyle bir düzeye eriþmiþtir ki, hiçbir güç
onun emperyalist-kapitalist sistemi yýkmasýna engel
olamayacaktýr. Yüzlerce yýlýn sýnýf mücadelesi deneyimine sahip olan proletarya, kendisini her düzeyde
geliþtirerek yeni bir toplumun kuruluþuna önderlik
edecek niteliðe ulaþmýþtýr. Bu sayýdaki baþyazýmýzý
bu konuya ayýrdýk.
Üzerine yaþadýðýmýz topraklarda iþçi ve emekçilerin eylemlerinde önemli bir yoðunlaþma yaþanýyor. Þimdi sermaye sýnýfý ve onun devleti son dönemdeki bombalý saldýrýlarý bahane ederek iþçi sýnýfý ve emekçilere daha çok saldýracaktýr. Bu, sýnýflar
mücadelesinde büyük kapýþmalarýn yaþanacaðýný
gösteriyor. Artýk geri adým atmasý mümkün olmayan iþçi sýnýfý ve emekçiler, böyle bir kapýþmayý göze almadan yaþamda kalma mücadelesi dahi veremezler. Ýktidarý ele geçirip sömürüden kurtulmalarý
ise her zamankinden daha çok mümkündür.
Yeni sayýmýzda buluþmak dileðiyle...
Dergimizin
Eskiþehir ve Ýzmir Temsilcilikleri Açýldý!
ESKÝÞEHÝR:
Ýstiklal Mahallesi Dilekli Sokak No:4/17
Kat:2
ÝZMÝR:
853. Sokak No: 27 Bilen Ýþhaný Kat
6/606 Konak
0 232 445 79 52
Yeni Evrede MÜCADELE BÝRLÝÐÝ Dergisi / Onbeþ Günlük Sosyalist Dergi / Yýl: 1 Sayý: 4/ 26 Kasým-10 Aralýk 2003 / Sahibi : Yeni Dönem Yayýncýlýk Basýn Daðýtým Eðitim Hizmetleri
Tanýtým Org. Tic. Ltd. Þti. Adýna : Özgen Ýþ / Adres : Sofular Mah. Sofular Cad. No: 52/3 Fatih-ÝSTANBUL / Tel-Fax: 0 (212) 531 44 83 / Sor. Yazý Ýþl. Müdürü: Özgen Ýþ / Genel Daðýtým:
DOÐAN PAZ. / Baský Yeri: Özdemir Matbaacýlýk / Avrupa Temsilciliði: Selahattin KARATAÞ / Post Lager 3000 Bern 1 Ann ÝSVÝÇRE / Tel: 0041 319 917 795 / Almanya Temsilciliði:
Ahmet AKYÜZ/ Robert Mayer Str. 3 72760 Reutlingen ALMANYA / E-mail Adresi: [email protected] / Web Adresi: mbirligi.com
DÜNYA PROLETARYASININ
NÝTELÝK YÜKSELÝÞÝ
M
addi koþullarýn olgunlaþmadýðý dönemlerde insanlar, gelecek toplumu tasarým yoluyla ortaya
koyabiliyorlardý. Ütopik sosyalizm gelecek
toplumun tasarýmýdýr. Görüþler, maddi temeli olmadýðýndan,
bilimsel olamýyordu. Ne zaman ki yeni toplumun maddi önkoþullarý kapitalizmin baðrýnda oluþtu ve olgunlaþtý, gelecek
toplumu artýk tasarlamaya gerek kalmadý. Kapitalist toplumun maddi iliþkileri çözümlenerek, onun yerini alacak daha
yüksek toplumun bir zorunluluk olduðu bilimsel olarak ortaya kondu. Marx ve Engels tarafýndan geliþtirilen Bilimsel
Sosyalizm, bunun teorik ifadesidir.
Artýk, amacý tasarým yoluyla belirlemeye gerek yoktur;
proletarya varlýk koþullarý nedeniyle sýnýflý toplumu kaldýrmaya zorlanýyor. Proletarya kendi kendini kurtarabilir. Kendisini kurtarmak için, öncelikle tüm ezilen kitleleri kapitalizmin baskýsýndan kurtarmasý gerekiyor. Tarihsel görevi dünyayý kurtarmak olan proletarya bu geliþmiþliði yansýtmalýdýr.
Þartlar her zaman proletaryanýn kendisini kurtarmaya uygun
olmadý. Proletaryanýn kurtuluþu tarihsel bir iþtir; yani bunun
tarihsel koþullarýnýn oluþmasý zorunluluðu vardýr. Zamanla
bunun maddi þartlarý da oluþtu. Proletarya artýk tarihsel görevini yerine getirebilir.
Proletarya varlýk koþullarý nedeniyle, tarihsel rolünü yerine getirmeye zorlanýrken, bu görevi yerine getirebilmesi için henüz pratiðin çelikleþtirici okulundan geçmemiþti. Daha
kendisini kurtaracak olgunluða ulaþmamýþtý. Bu yüzden,
1848’de kendi kendini kurtarabileceði beklentileri boþ çýktý.
Ama, bu yolda büyük adýmlar attý. Daha sonra Atlantik’in
her iki yakasýnda sýnýflar mücadelesi fýrtýnasý estiðinde, savaþýmýn çetin ve çelikleþtirici pratiðinden yetkinleþmiþ olarak
çýktý. Artýk tarihsel görevini gerçekleþtirecek olgunluða eriþiyordu.
Proletarya ilk önceleri, burjuvazi tarafýndan ayaklanmaya itildi. Ýlk baþkaldýrýlara bu þekilde girdi. Burjuvaziyi yenmek için tam bir bilinç açýklýðý olmalý. Bu savaþý kazanmak
için yalnýzca buna zorlanmak yeterli deðil. Sýnýf mücadelesi;
teorik, politik, ekonomik (pratik) bir bütünlük gösterir. Proletarya bu bütünselliðe Komünistler Birliði ve I.Enternasyonal döneminde ulaþýr. Marksizmle birlikte tarihsel görevi ve
amacý hakkýnda tam bir bilinç berraklýðýna kavuþur. Bu tarihten sonra proletarya, dünyayý deðiþtirme devrimci eylemine
açýk bilinçle giriþti.
Sýnýflar savaþýnýn daha sonraki dönemlerinde teorik ve
pratik bakýmýndan iyice yetkinleþti; bu süreçte engin dene-
yimler kazandý. Kendisini sýnýflar savaþýnýn her koþuluna ve
her biçimine hazýrladý. Zaten böylesi çok yönlü hazýrlanmadan sýnýflar savaþýný kazanamaz. Proletarya bu olgunluða sýnýf savaþý sürecinin çeþitli aþamalarýndan geçerek ulaþtý. Komün’de zor yoluyla eski sistemi yýkarak proletarya diktatörlüðünün ilk örneðini yaratýrken, sýnýf mücadelesinin göreceli
olarak daha barýþçý sürdüðü II.Enternasyonal döneminde genel oy kullanýmýnda baðýmsýz sýnýf tavrý göstererek olgunluðunu göstermiþtir. Sýnýf mücadelesinin göreceliði barýþçý döneminin ardýndan, þiddetli mücadele dönemine girildiðinde,
mücadelenin geliþimine denk yeni taktikler geliþtirdi. Proletarya, sýnýf savaþýnýn bu en sert ve þiddetli sürecinde proletarya devriminin teorisi ve taktiði olan leninizmle donanýr.
Lenin, yalnýzca proletarya devriminin teori ve taktiklerini
deðil, proletaryayý devrime götürecek örgüt sorununu da çözümler. Proletaryayý devrime götürecek yetenekte olan Leninist Parti anlayýþý ve modeli tüm bir yüzyýla baþtan sona
damgasýný vurur. Dünya proletaryasý Leninizm ve Leninist
Parti ile olgunluðunun üst basamaklarýna týrmanýr. Proleter
devrimler çaðýný baþlatýr.
Proleter devrimler çaðýný baþlatan devrimci bir sýnýfýn bu
büyük tarihsel eylemi, bu sýnýfýn, insanlýðý düþtüðü yerden
kurtarmaya nasýl hazýr olduðunu ve kurtaracaðýný gösterir.
Bu sýnýf, proletarya, bir sýnýfýn varacaðý en ileri olgunluk düzeyine ulaþtýðýný, insanlýðýn kurtuluþu demek olan sosyalizmi
kurarak gösterdiði gibi; insanlýðý I. ve II. Emperyalist savaþlarýn yýkýmýndan kurtararak ve dünyanýn faþist despotluðun
egemenliðine girmesini engelleyerek de ortaya koymuþtur.
Proletarya, burjuvaziye üstünlüðünü yaþamýn her alanýnda tanýtlar. Edebiyat ve sanat alanýnda, gerçekçilikte ne kadar
iddialý olduðunu düþmanlarý da kabul ediyor. Proletaryaya
dünyayý kurtarma misyonu biçilmesi boþ bir laftan ibaret deðildir. Gösterdiði tam geliþme bunun en çarpýcý ifadesidir.
Yalnýzca proletarya, varlýk koþullarý ve gösterdiði tam bir bilinç berraklýðý nedeniyle insanlarý kurtarabilir.
Fizikçiler, yerçekiminin yükseliþinden sözediyor. Bunu
proletaryanýn gösterdiði teorik-pratik geliþmeye uygularsak,
proletarya hareketinin bir nitelik yükseliþinden söz edebiliriz. Proletaryanýn niteliðindeki bu yükseliþ, insanlýðýn gerçekten, yeni bir geliþme evresine girdiðinin en çarpýcý iþaretidir. Ancak böylesine nitelikli devrimci bir sýnýf, insanlýðýn ilk
defa özgürlük çaðýný baþlatacak yetkinliðe sahip olabilir.
C.DAÐLI
3
Ortalama Solun
Dinci Hareket
Sevdasý
Türkiye’de, sosyal-reformistlerin ve oportünistlerin burjuva dinci harekete duyduðu yakýnlýðý, artýk onlarýn her adýmýnda görmek mümkün. Bu yakýnlýk, Türkiye’deki dincilerle sýnýrlý deðil. Burjuvaziyle uzlaþma, burjuvazinin bir kesiminden
medet umma anlayýþýnýn ürünü olan bu yakýnlýðý, þimdi evrensel düzeye taþýmýþ bulunuyorlar. Dünyanýn neresinde bir dinci
hareket varsa, ona olan sempatilerini ifade etmek için adeta
birbirleriyle yarýþýyorlar. Kimisi “Hamasa Selam” gönderiyor,
kimisi Hizbullah’ý övüyor, kimisi de Ýran’ý güzellemekle meþgul. Ama, hepsinin ortak noktasý þu ki, burjuva dinci hareketlerin emperyalizmle, Ýsrail siyonizmiyle, Arap gericiliðiyle
baðlarýný; anti-komünist karakterlerini, komünizmin yayýlmasýný önlemekte üstlendikleri rolü emekçi sýnýflara unutturmak
için ellerinden geleni yapýyorlar.
Bunun son örneklerinden birini Evrensel gazetesi verdi.
Bu gazete yazarlarýndan Aydýn Çubukçu, “Doðu Konferansý”
dedikleri bir grupla gittiði Ýran’da edindiði izlenimleri Evrensel’de yayýmladý. Gazetecilik tekniði hakkýnda az da olsa fikir
sahibi olanlar þunu bilirler: Bir gazeteci, gezip gördüðü ülkenin, toplumun vb. öne çýkaracaðý özelliklerini ideolojik-politik
tercihlerine göre saptar. Baþka bir ifadeyle, gazetenin ya da gazetecinin ele aldýðý ülkenin öne çýkardýðý özellikleri, o gazetecinin ya da gazetenin ideolojik-politik tercihlerini ele verir.
Objektiflik adýna, bunun aksinin gerçekleþmesine hiç bir gazetenin yönetimi ya da yazýiþleri izin vermez.
Evrensel Gazetesi ve yazarý Aydýn Çubukçu, bu gerçeðe
uygun hareket etmiþtir. Sosyal-reformistlerin burjuva dinci harekete iliþkin yaklaþýmlarýnýn bütün yönlerini Aydýn Çubukçu’nun, daha doðrusu Evrensel gazetesinin bu yazý dizisinde
görebiliyoruz. Aydýn Çubukçu, 3 Ekim’de baþlayan yazý dizisinin tümünde, Ýran devletinin ve yönetiminin gerici burjuva
diktatörlüðü olan özünü gizlemek için elinden geleni yapmýþ.
Bunu nasýl yapmaya çalýþtýðýný göreceðiz. Ama, þunun altýný
bir kez daha çizmekte yarar var: Özellikle son yýllarda burjuva
dinci hareketle ittifak arayýþý içine giren sosyal-reformist ve oportünist hareketler, dinci hareketin gerçek sýnýf karakterlerini,
varlýk nedenlerini, iþbirlikçi yönlerini, ulusal ve uluslararasý
düzeyde iliþkilerini ve dayanaklarýný gizlemek için büyük bir
çaba harcýyorlar. Bu baðlamda, burjuva dinci hareket sözkonusu olduðunda sosyal-reformistlerin ve oportünistlerin ne
söylediklerine deðil, neyi söylemediklerine; yani neyi gizleme-
4
ye çalýþtýklarýna bakmak gerekir. Bizi, gerçeðe ulaþtýracak olan
yöntem budur.
Evrensel’in Ýran’ý anlatan yazý dizisinde hemen göze çarpan yan, yönetim dahil herkesin anti-amerikancý olduðudur.
Muhalefet, “anti-amerikancý”dýr, yönetim, “antiamerikancý”dýr vs. Öyle ki, “anti-amerikancýlýk”ta herkes
birbiriyle yarýþýyor. Böyle yapmakla Evrensel yazarý, burjuva
dinci harekete yaklaþýmýný haklý çýkaracak þekilde, bir taþla
birkaç kuþ vurmaya çalýþýyor. Öncelikle, Ýran, anti-Amerikancý
konuma sokularak þeriatçý devletin bütün zulmü unutturuluyor. Zaten, birkaç gün süren yazý dizisi boyunca Ýran devletinin, þeriat düzeninin, dinci burjuvalarýn zulmüne iliþkin diþe
dokunur bir tek sözcük bulmak mümkün deðil. Ýran’ýn lafta
kalan, soyut anti-emperyalizmi ile içerde iþçi sýnýfýna, diðer emekçi sýnýflara ve ezilen halklara yönelik zulmü gözlerden
saklanýyor.
Oysa, Ýran, Humeyni iktidarýyla birlikte komünistlere, ilericilere, demokratlara, Kürt halkýna tarihin tanýk olduðu en büyük zulümlerinden birini uygulamýþ bir devlettir. Komünistlerin beþer, onar kiþilik gruplar halinde vinçlere çekilerek idam
edilmeleri, emekçi sýnýflarýn belleðinden silinmiþ deðil. Ýdamlar, devrimden sonra uygulanan korkunç zulmün bir aynasýdýr.
Sadece idamlara bakarak, þimdiki Ýran’ýn, devrimden sonra en
vahþi katliamlarý yaptýðýný söylemek mümkün. Komünistleri
en vahþi katliamlardan geçiren Ýran, Kürt halkýný da unutmamýþtýr. Evrensel’in unutturmaya çalýþtýðý zulüm, Kürt halký üzerinde, Þah rejiminden devralýnan biçimiyle devam ettirilmiþtir. Ýran’ýn tarihi, doðasý, kültürü, anti-amerikancýlýðý vb. üzerine edilen bir yýðýn laf arasýnda unutturulmaya, gözlerden saklanmaya çalýþýlan gerçek budur.
Bunlar anlatýlmadan, Ýran anlatýlamaz. Ya da þöyle diyebiliriz: Bunlarý anlatmadan Ýran’ý anlatmaya çalýþan kiþi, Ýran’daki burjuva diktatörlüðünün demagojilerine yardým etmiþ
olur. Çünkü, bugün de devam eden bu zulüm, bu vahþet Ýran
gerçeðinin en özlü yanýný oluþturur.
Ýran’ýn Anti-Emperyalizmi!
Sosyal-reformistler ve oportünistler, burjuva dinci hareketle ittifak anlayýþýný gerekçelendirirlerken, en çok onlarýn
anti-emperyalizminden dem vururlar. Bizdeki burjuva dinci
hareketin anti-emperyalizmle ilgisinin olmadýðýný biliyoruz.
Peki, Ýran anti-emperyalist konumda bulunuyor mu? Yakýn tarihi bilenler, tereddüt etmeden bu soruya olumsuz yanýt verirler. Sosyal-reformistler ve oportünistler, yakýn tarihi bilmediklerinden deðil, burjuvazinin bir kesimiyle ittifak arayýþý böyle
gerektirdiði için bu soruya olumlu yanýt veriyorlar.
Gerçekte Ýran, öz olarak ne anti-emperyalisttir ne de antiamerikancýdýr. Görünüþteki anti-amerikancýlýðýnýn nedeni,
ABD’nin önceki iliþkilerini Þah rejimiyle sürdürmüþ olmasýdýr. Bir baþka nedeni de içeride devrimi kendilerinin temsil ettiðini iddia etme ihtiyacýdýr. Çünkü, anti-amerikan konumunda
görünmeden devrimi temsil etme iddiasý sonuçsuz kalmaya
mahkumdur.
Oysa Ýran’ýn anti-emperyalizmi kadar anti-amerikancýlýðý
da sahtedir. Ýran, 1979 devriminden sonra her dönem Avrupalý
emperyalistlerle iliþkilerini sürdürmüþtür. Bu iliþkiler, zaman
içinde güçlenerek bugüne kadar gelmiþtir. Ýran’ýn AB emperyalistleriyle iliþkileri, günümüzde o kadar aleni ve o derece
yoðun ki, üzerinde söz söylemeye bile gerek yoktur. Ýran,
ABD ile de çeþitli biçimlerde iliþkilere devam etmiþtir. Anti-amerikancý söylemin en yoðun olduðu dönemde Ýran-Gate olayýyla açýða çýkan silah alýþveriþi, Ýran’ýn ABD emperyalizmiyle iliþkilerini gözler önüne sermiþtir. Ayný þekilde anti-siyonist
söylemde baþ sýrayý kimseye býrakmayan Ýran, Irak’la savaþ
sýrasýnda Ýsrail ile silah alýþveriþinde yakalanmýþtýr.
Görüldüðü gibi, anti-emperyalist, anti-siyonist söylemini
yoðunlaþtýrýrken emperyalistlerle, Ýsrail’le silahlý alýþveriþi
yapmak, gizli iliþkiler kurmak Ýran burjuva diktatörlüðünün
bir karakter çizgisi haline gelmiþ. Þimdi, bütün sosyal-reformistler ve oportünistler gibi, Evrensel de bunlarýn geçmiþe ait
olduðunu ileri sürebilirler. Ama durum, burjuva dinci hareketle ittifak için, bu hareketi aklayacak gerekçe arayýþýndaki sosyal-reformistleri ve oportünistleri rahatlatacak cinsten deðil.
Ýþte iki örnek:
“Bu arada Ýranlý yöneticilere, Birleþik Devletler ile pazarlýk þansý verecek bir diðer fýrsat daha ortaya çýkmýþtý: Bu, Irak’a karþý yapýlacak bir savaþtý. Düþmanlýklar bir kenara býrakýlarak, Cenevre’de Amerikalý ve Ýranlý yetkililer arasýnda
haftalar boyunca doðrudan görüþmeler yapýldý. Görüþmelerden çýkan sonuç, Ýran’ýn Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden yana olduðu ve Amerikan birlikleri tarafýndan Irak
topraklarýnýn iþgalinin uzun süreli olmayacaðý yönündeydi.”
(Le Monde Diplomadique, Sayý 16, Sf.12)
Ayný dergide Ýran’ýn ABD’ye nasýl yardýmcý olmaya çalýþtýðý þu cümlelerle anlatýlýyor:
“Ýran hükümeti, Hazar bölgesinde bulunan Þii nüfus üzerindeki kuvvetli nüfuzunu, ayrýca Tacik ve Özbek gruplarý ile
kurduðu karmaþýk ama sýnýrlý baðlantýlarýný harekete geçirerek, Amerikan operasyonuna yardýmcý olmaya karar verdi.”
(agy.)
Burjuva dinci hareketle ittifak arayýþýndaki her sosyal-reformist ve oportünist gibi, Evrensel’in de deðinmekten hoþlanmadýðý Ýran’a ait gerçekler iþte bunlardýr. Peki açlýk, sefalet,
iþsizlik, yoksulluk Ýran gerçeðinin bir baþka yönü deðil mi?
Yoksa Ýran, kapitalist toplumsal sistemine raðmen cennet mekan bir ülke mi? Ýran’ýn komünistlere, yoksul sýnýflara, Kürt
halkýna karþý uyguladýðý zulümden, vahþi katliamlardan; emperyalizmle iliþkilerinden söz etmekten özenle kaçýnan Evrensel yazarý Aydýn Çubukçu, bu gerçeklerden de tek sözcükle olsun bahsetmiþ deðil. Bu bir politik duruþ meselesidir; yani bu
gerçeklerin gizlenmesi ne unutkanlýktandýr, ne de bir tesadüf
sonucudur. Tümüyle burjuvazinin bir kesimiyle ittifak arayýþýnýn bir sonucu, dinci harekete mesaj gönderme çabalarýnýn bir
ifadesidir. Evrensel yazarý, Türkiye’deki dinci harekete baþka
biçimlerde de mesaj gönderiyor. Þöyle:
“Kerbela topraðýndan yapýlmýþ bir namaz taþým var. Hem
de Humeyni’nin evinden çýkma.”
Anlaþýlýyor, Evrensel yazarý, komünistlere en vahþi katliamlarý uygulamýþ bir rejimin kurucusunun ve katliamlarýn baþ
sorumlusunun evinden çýkmýþ bir namaz taþýna sahip olmanýn
dayanýlmaz mutluluðu içinde. Olabilir. Zaten biz de, gelecekte
sosyal-reformist ve oportünist hareketler içinden daha çok sayýda post-modern molla çýktýðýný gördüðümüzde þaþýrmayacaðýz.
Komünistleri beþer onar kiþilik gruplar halinde vinçlerle idam eden Ýran’ýn vahþi yüzünden tek cümleyle söz etmeyen
Evrensel yazarý, fark ettirmeden, okura Ýran’ýn çok özgür olduðunu empoze etmeye çalýþýyor. Ýki örnek, bu çabalarý ortaya
çýkarmaya yetecektir. Ýlki þöyle: Evrensel yazarý, Ermenistan’a
gitmiþ, sonra Ýran’a geri dönmüþ bir gençle sohbet ediyor ve
Ermeni gencin aðzýndan durup dururken þu cümleler dökülüyor: “Ýran’da çok mutluyum, çok özgürüm”. Evrensel yazarý
bu sözler karþýsýnda hayýflanýyor ve kendi ülkesinde bir kez
bile, bu iki kelimeyi bu kadar içten söyleyememiþ olmasýna
“acýnýyor”.
Ýkinci örneðimiz, kadýnlarýn özgürlüðüne iliþkindir. Evrensel yazarý, bu konuda da Ýran rejimine karþý pek cömert davranmýþ. Yazarýmýza göre, Ýran’da kadýnlarýn özgürlüðüne iliþkin pek sorun yok. Çünkü, ona göre kadýnlarýn durumu aþaðýdaki gibidir:
“Kadýnlar ne durumda? Baþ örtüsü olmayan sopayý kafasýna yiyormuþ, doðru mu? Veli-Asr Caddesi’nde biraz aþaðý
yukarý yürümek, bu soruya görüntü düzeyinde küçük bir yanýt
veriyor. Gecenin geç saatlerine kadar cadde canlýlýðýný ve kalabalýk halini koruyor. Kaldýrýmlarý dolduranlarýn, vitrinlere
bakýnarak gezinenlerin çok büyük bir çoðunluðunu kadýnlar
ve genç kýzlar oluþturuyor. Türkiye’nin hiçbir kentinde gecenin o saatinde hiçbir caddede o kadar kadýn ve genç kýz göremezsiniz... Büyük bir çoðunluk yalnýz veya hemcinsleriyle geziyor. Gülüyor, þakalaþýyor ve göz süzüyor... Hepsi pek güzel...
Baþlarýna alel usül bir eþarp atmýþlar... Genellikle pantolon
üstü tunik giyiyorlar...”
Belli... Evrensel yazarý Ýran’da kadýnlarýn özgürlüðünü
ölçmek için gecenin geç saatlerinde caddeye çýkmýþ ve gülüp
þakalaþan, birbirinden güzel, göz süzen kadýnlarla göz göze
5
gelince pek etkilenmiþ. Peki; evlilik dýþý çocuk yaptý ya da “zina” yaparken yakalandý diye kadýnlarýn taþlanarak vahþice öldürüldüðü, yani recm edildiði ülkelerden biri Ýran deðil mi?
Bu sorun kadýn özgürlüðü alanýna girmez mi? Ve kadýnlar üzerine bunca laf eden Evrensel yazarý, neden bundan tek sözcükle olsun bahsetmez? Yoksa Ýran’da çok sayýda kadýnla ayný
zamanda evlilik yasaklandý da bizim mi haberimiz yok? vb.
vb...
Þimdi, sosyal-reformist bir çevrenin sesi olarak Evrensel
gazetesinin bu yayýn çizgisini daha iyi kavrayabilmek için bir
karþýlaþtýrma yapmanýn zamaný.
Sosyal-Reformistler
Küba’yý Nasýl Severler?
Sorunumuz ne Aydýn Çubukçu’dur, ne de bir baþka Evrensel yazarý. Çabamýz, burjuva dinci hareketle ittifak politikasýnýn yayýn çizgisine nasýl yansýdýðýný gösterebilmek ve gizlenmeye çalýþýlan gerçekleri okurun gözleri önüne sermekten ibarettir.
Bir iki naif eleþtiri dýþýnda Ýran’ýn “güzelliklerini” anlata
anlata bitiremeyen Evrensel yazarlarý, sýra Küba’ya gelince
tam tersi bir politika izliyorlar. Önce “Direnen Küba” baþlýðýný
atarak, okurda Küba’ya iliþkin olumlu bir politikanýn izleneceði duygusunu uyandýrýyorlar ama sonra, yazý dizisi boyunca
Küba’nýn nasýl yoksul, harap, yýkýntý içinde, yozlaþma ve çürüme sürecinde olduðu, fuhuþun ne kadar yaygýn olduðu üzerine bol bol ahkam kesiliyor. Emperyalistlerin, “yýkýlmanýn ve
kapitalizme geçiþin eþiðindeki Küba” propagandasýný aratmayacak bir yazý dizisi...
Ýran’ýn güzelliðine hayran olan Evrensel yazarýnýn aksine,
Küba’yý gezen Evrensel yazarýnýn gözüne ilk çarpan þey ulaþým güçlüðüdür. Bu izlenimi kanýtlamak için, çok önemliymiþ
gibi, eski model otomobillerin resmini en baþa yerleþtirmiþ
Evrensel. “Çanta hýrsýzlarýna” karþý çok dikkatli olan Evrensel
yazarý Ercan Koç, (Aydýn Çubukçu, Ýran’da hýrsýzlýk, fuhuþ
vb. þeylerden tek kelimeyle olsun söz etmemiþ) þehri dolaþmaya baþlar baþlamaz, “Bütün þehrin yakýn bir süre sonra çökeceði duygusu”na kapýlývermiþ.
Ama Ercan Koç, kapýldýðý bu duyguya raðmen þehri terk
etmeyip dolaþmaya karar vermiþ. Dolaþýrken bir de neyle karþýlaþsýn istersiniz! Ýþte Evrensel yazarýnýn ilk karþýlaþtýðý manzara:
“Turistik otel ve restoran çevresinde dolaþan genç kadýnlarýn fuhuþ yaparak hayatlarýný kazandýklarý, Fidel Castro dahil olmak üzere herkes tarafýndan kabul ediliyor.”
“Havana’da defalarca genç kadýnlar tarafýndan seks yapma teklifi aldýk. (Aydýn Çubukçu’nun izlenimlerine göre Ýran’da özgür kadýnlar sadece göz süzüyorlar). Malecan’da deniz kenarýnda otururken sayýsýz genç bizden para istediði gibi,
uyuþturucuya ihtiyacýmýzýn olup olmadýðýný sordular. Kendileri ile konuþtuðumda, paraya ve iyi yaþamaya ihtiyaçlarýnýn olduðunu vurguluyorlardý. Ülkeye gelen turistlerin tüketim gösterileri bu gençleri yabancý ülkelere daha çok özendirirken,
devletin üzerindeki etkisinin de giderek zayýfladýðý görülüyor.(...)
6
“Uyuþturucu ve fuhuþa karþý polisiye tedbirlerini artýran
hükümet, þehrin neredeyse her köþesine polis yerleþtirerek ya
da motorlu polis devriye sayýsýný artýrarak engel olmaya çalýþýyor.”
Ama, Küba hükümetinin bu çabasý nafile... Evrensel yazarý izlemiþ ve izlenimlerini aktarmaya devam ediyor: “’Jineferas’ adý verilen fuhuþ yapan kadýnlara verilen ceza, en az 2
yýl olmasýna raðmen, bunun caydýrýcý olmadýðýný kampta konuþtuðumuz, sosyal danýþman olarak çalýþan parti üyesi Kübalý bir kadýndan öðreniyoruz.”
Emperyalist propagandayý aratmayan, mide bulandýrýcý bu
satýrlarý daha fazla aktarmaya gerek yok. Dileyen okur, Evrensel’in Küba’yý nasýl tanýttýðýný görmek için 13 ve 14 Ekim tarihli nüshalara bakabilir. Evrensel yazarý, “Direnen Küba”yý
iþte böyle aktarýyor bize. Herhalde Küba’ya karþý beslediði
“dostluk” duygularýný ifade etmek için “Direnen Küba” baþlýðýný kullanmýþ. Ama ne demeli, tanrý Küba’yý böyle “dostlardan” korusun, Küba, düþmanlarýndan kendini korur. Bütün bu
karalama, aþaðýlama çabalarýndan sonra, okur, Evrensel’in
kendini kime yakýn hissettiðini; Ýran’a mý Küba’ya mý yakýn
durduðunu daha iyi görmüþ olmalý.
Küba’ya “dost” kýlýðýndaki Evrensel, Küba hakkýnda böyle yazýlar yayýnlarken, bir parça tarafsýz bakmaya çalýþan bir
burjuvanýn Küba hakkýndaki þu sözleri çok öðretici olmalý:
“Ambargo hem direkt, hem de dolaylý yoldan ülkeyi sýkýntýya soktu, buna karþýn, saðlýk ve eðitim hizmetlerinin kalitesi
çok yüksek. Hizmetler büyük ölçüde devlet tarafýndan karþýlanýyor. Barýnak problemi yok. (Evrensel yazarýna göre ise bütün evler harabe, yýkýldý yýkýlacak durumda) Devlet her Küba
vatandaþýna þu ya da bu ölçekte bir ev temin ediyor. Bunun dýþýnda verilen aylýk erzak paketleri var. Týp alanýnda dünya ölçeðinde ileri giden ülkelerden biri. Elektrik, su, havagazý, telefon vs. gibi belediye imkanlarý çok ucuz. Küba, dünyanýn çeþitli bölgelerindeki insanlarýn gönlünü kazanmýþ ve kazanmaya devam etmekte olan bir ülke. Küba’nýn eðitim ve saðlýk hizmetlerini bu bölgelere taþýmasýnýn bunda büyük etkisi var. 4
bini aþkýn Kübalý doktor, Afrika, Güney Amerika ve Orta Amerika ülkelerinde faaliyet gösteriyor. 11 milyon nüfuslu bir ülkenin 4 bin doktorunu diðer ülkelere gönderebilmesi, karþýlýðýnda sýfýr ödeme almasý takdir edilecek bir uygulama. Ýdrak ve
takdir etmek gerekir.” (Türkiye’nin Küba Büyükelçisi Vefahan
Ocak, Cumhuriyet Gazetesi, 5 Ekim 2003)
Evet, takdir etmek gerekir, ama bunu yapabilmek için önce idrak etmek gerekir. Küba topraklarýna ayak basar basmaz
“çanta hýrsýzlarýna” karþý önlem alan Evrensel yazarý, bir burjuvanýn sahip olduðu idrakten dahi yoksundur. Burada baþka
söze gerek yoktur.
Peki Küba hakkýnda emperyalistleri geride býrakacak bir
karalama yazýsý yayýnlayan Evrensel, Ýran’ýn en vahþi katliamlarýný, yönetimin burjuva diktatörlüðü karakterini, yozlaþma ve
çürüme örneklerini neden gizleme ihtiyacý duyuyor? Bunun
tek açýklamasý, sosyal-reformistlerin burjuva dinci harekete
duyduðu yakýnlýk ve sempati olabilir. Ama, gerçekler inatçýdýr
ve ne post-modern mollalar ne de emperyalist propagandanýn
hizmetinde olanlar bu gerçekleri gizleme gücündedirler.ˆ
“Bütün Ülkelerin
Ýþçileri ve Ezilen Halklar
Birleþin!”
A
BD emperyalizmi, yeni bir dünya savaþýnýn baþlangýcý
için start verdi. Bu savaþ, ABD emperyalizminin ve
genel olarak emperyalist-kapitalist sistemin çöküþünü
durdurabilir mi? ABD, kendi hegemonyasýný kurabilir mi? Bu
sorularýn cevabý, emperyalizmin yüz yýllýk geliþiminin ulaþtýðý
Yeni Evre’nin anlaþýlmasýyla verilebilir ancak. Bu yüz yýllýk tarihi, birkaç temel çizgiyle özetlersek; iki kez dünyanýn yeniden
paylaþýmý için emperyalistlerin birbirlerini boðazlamasý, dünyayý
kana bulamasýnýn yaný sýra, bir de 50 yýl kadar süren uzun bir
“soðuk savaþ” ve dünyanýn her yerinde irili ufaklý onlarca savaþýn yaþandýðý bir tarihtir.
Bu süreçte, I. Paylaþým Savaþý’ndan Sovyetler Birliði deneyimi, II. Paylaþým Savaþý’ndan ise dünyanýn üçte birinde egemen
olan sosyalizm deneyimi çýktý; bunun yaný sýra Asya, Afrika ve
Latin Amerika’da ulusal kurtuluþ savaþlarý yaþandý; eski sömürgecilik sistemi tamamen çöktü; emperyalizmin yeni sömürgecilikle dünyaya egemen olmasý gerçekleþti.
Çöküþü Durdurmanýn Savaþý
Bu defa ABD’nin tek yanlý dayattýðý 3.Dünya Savaþý’nýn daha öncekilerden temelde farklý bir yönü var. Önceki savaþlarýn
ortak özelliði, emperyalistler açýsýndan hep yeni pazarlara açýlmak ve her emperyalist grubun, diðerleri aleyhine dünyayý yeniden paylaþma giriþiminin yaný sýra, henüz kapitalist sisteme entegre olmayan bölgeleri de bu dünya pazarýna katmaktý. Þimdi ise, emperyalist-kapitalist sistemin içine girdiði sýçramalý çöküþü
durdurmak amacýyla harekete geçen bir ABD emperyalizmi var.
Sermayenin üretici güçleri elinden kaçýrdýðý bu yeni evrede,
hem emperyalist-kapitalist sistemin çöküþünü durdurmak hem de
kendi hegemonyasýný bütün dünyaya kabul ettirmek üzere harekete geçen ABD’nin bunu baþarabilmesi mümkün deðil. Çünkü
bu çöküþü hazýrlayan asýl neden, bizzat kapitalist üretimin kendi
iþleyiþidir, kapitalizmin iþleyiþ yasalardýr.
Bütün dünyada olduðu gibi, ABD’de de ekonomik bir yýkým
var. Daha önce çeþitli defalar yazýlarýmýzda özel olarak ABD, genel olarak da emperyalizmin krizleri üzerinde durduk. Bu nedenle
konuyu uzatmadan son bir itiraf örneði vereceðiz. Geçen hafta
Türkiye’ye gelen ABD’li ekonomi profesörü Paul Krugman’ýn
aðzýndan bu itiraf þöyle döküldü: “Daha az eþit bir toplum olduk.
Politika bunu besliyor. (…) Biz babalarýmýzýn deðil, büyükbabalarýmýzýn bildiði bir durgunluk dönemine girdik. Merkez bankalarýnýn faizlerle oynayarak talebi (yani pazarý- b.n.) canlandýrdýðý
dönem bitti. Þimdi büyüme olsa bile iþsizlik sorununa çözüm bulunamýyor.” (24 Ekim 2003 Cumhuriyet)
Sadece iþsizlik sorununa deðil, sermayeye dayalý üretim sisteminin yýkýmýna çözüm bulunamýyor. ABD, bu noktada yýkýmý
durdurabilmek için savaþ yoluna baþvuruyor. Ama savaþ yoluyla
bu yýkýmý durdurmanýn olanaðý yoktur. Tam tersine savaþ, yýkýmý
daha da derinleþtiriyor, kapitalizmin çöküþünü hýzlandýrýyor.
ABD emperyalizminin üretici güçleri ve dünya egemenliðini
elinden kaçýrdýðý, kaçýrmaya baþladýðý bugün, onun yerini alabilecek baþka bir emperyalist güç de yok. Her ne kadar son yýllarda
AB emperyalizmi bu egemenliði ele geçirmeye çalýþsa da sistemin dünya ölçeðindeki krizi nedeniyle bu da mümkün deðil. Zira, AB’nin asýl gücünü oluþturan Almanya, Fransa ve Ýngiltere’nin de bu krizden ne kadar derin etkilendiði ortada. Hem ABD
hem AB, emperyalist-kapitalist dünyanýn varlýðýný devam ettirebilmelerinin, ancak dünya proletaryasý ve emekçi halklarýnýn ezilmesiyle mümkün olabileceðini biliyorlar.
Dünya Ölçeðinde Bir Ýç-Savaþ
Emperyalist-kapitalist sistem, 20. yüzyýlýn sonuna doðru büyük bir ekonomik kriz dalgasýyla temellerinden sarsýlmaya baþladý. Bu büyük dünya krizi, dünyanýn her yerinde devrim güçlerini
harekete geçirdiði, dünya ölçeðinde sýnýf çatýþmalarýný keskinleþtirdiði gibi, burjuva dünyanýn kendi iç çatýþmalarýný ve kamplaþmalarýný da keskinleþtirdi. ABD’yi ve AB’yi vuran, derinden sarsan ekonomik-politik dünya krizinin üzerinde yükselen emperyalizmin hegemonyasýnýn çöküþ sürecine girmesi, dünyanýn bütün
kapitalist ülkelerinde ve dünya ölçeðinde bir iç savaþa, proleter iç
savaþa evrildi. Sýnýflar mücadelesi bugün mali sermayenin dünya
diktatörlüðü ile dünya proletaryasý ve ezilen halklarý arasýndaki
iç savaþ boyutunda sürüyor.
Dünyanýn ezilenleri, 20. yüzyýlýn son günlerinde Ayaklanmalar Yüzyýlý’na, dünya ölçeðindeki ayaklanmalarýn fitilini ateþleyerek güçlü bir karþýlama yapmaya giriþtiler. Bu ayaklanmalar
emperyalist merkezlerden çeperlere, çeperlerden emperyalist
merkezlere kadar hem birbirlerini etkileyip hem de besleyerek
hýzla dünyanýn her yerine yayýldý. Bu geliþmeler karþýsýnda, kendi egemenliðini korumak ve elinden kaçan dünyayý yeniden ele
geçirmek amacýyla, ABD harekete geçti. ABD tekellerinin planlayýp gerçekleþtirdiði 11 Eylül olayý ile ABD emperyalizmi, 3.
Dünya hegemonya savaþýnýn startýný verdi. Afganistan ve Irak’a
saldýrýp iþgal etmesiyle birlikte, dünya ölçeðindeki iç savaþ da
þiddetlenmeye baþladý. Her yerde komünistler, devrimciler, sosyal-reformistler de dahil savaþ karþýtlarý, yani dünyanýn bütün sýnýf ve katmanlarý kendi cephelerinden ve kendi talepleriyle harekete geçti; dünyanýn her yerinde ayaklanmalar yaygýnlaþtý: milyonlarca kitle savaþ öncesinde ve sonrasýnda eylem halinde.
Son örneði Bolivya’da yaþanan bu ayaklanmalar, özünde bütün dünyada ortaya çýkan eðilimin kendini ifade ediþinden, belirginleþmesinden baþka bir þey deðil. Bir yerdeki ayaklanma durulur gibi olduðunda, bir baþka yerde ve daha güçlü bir ayaklanma
emperyalist-kapitalist sistemi sarsarak yoluna devam ediyor.
Yoðun Tarih
20. yüzyýlýn son çeyreðinde, özellikle Sovyetler Birliði’nin
daðýlmasýndan sonraki süreçte daha da hýzlanan sermaye birikimi
ve buna paralel olarak sermayenin hýzla merkezileþip yoðunlaþmasý, bir yanda dünyanýn yaðmalanmasýný hýzlandýrýrken; karþý
kutupta, emekçilerin kutbunda yoksulluk ve sefaletin yaný sýra,
dünyanýn altýný üstüne getirecek patlayýcýlarýn nicelik birikimini
de alabildiðine arttýrdý. Bu kadar köklü nedenlere dayanan bu nicelik birikimi, yeni bir yüzyýla girerken bir nitelik sýçramasý yaþadý ve yüzyýlýmýzýn daha baþlangýcýnda ona adýný koydu: Ayaklanmalar Yüzyýlý.
Özellikle 20. yüzyýlýn son birkaç yýlý ile 21. yüzyýlýný bugüne
kadarki sürecinde yaþananlara bir isim koymak gerekirse, bu, yoðun tarih olur. Zira onlarca yýlda yaþananlar, þimdi bir yýlda, bazen birkaç ayda çok yoðun biçimde yaþanýyor. Bu yoðun tarih
boyunca, yeni bir aþamada, ayaklanmalar yüzyýlýnda yaþanan nicelik birikimi, daha önceki onlarca yýlýn birikimiyle beraber, artýk
dünya proletaryasý için de bir nitelik deðiþimini zorlamaya baþlamýþtýr.ˆ
7
ÇÖKÜÞÜ
MUHTEÞEM
OLACAK!
Sermaye bütün gözeneklerinden kan ve irin akarak geldi
dünyaya. Egemenliðini ilan ettiði her yerde bu iðrenç yüzünü
apaçýk ortaya serdi. Her zaman farklý ulusal üniformalarla,
farklý bayraklar altýnda çýktý sahneye. En güçlü olduðu ülkelerin dilinden konuþtu. Onlar eliyle insanlýða karþý acýmasýz
suçlar iþledi. Özellikle son yarým yüzyýl boyunca, ABD eliyle
tüm dünyayý defalarca kana bulamaktan çekinmedi. Sürekli
büyümek, egemen olmak ve tüm yeryüzünü avuçlarý içine almak için elli üç yýldýzlý elbisesiyle her kýtada at koþturdu. Siyonist partnerinin “vaat edilmiþ topraklar” söylemiyle saða
sola saldýrmasý gibi, ABD de, “tanrýnýn bahþettiði kutsal görevler” adýna kýlýç zoruyla, ateþ ve barutla kendi istediði düzeni dünyaya dayatma hakkýný kendinde gördü. Pervasýz vahþi saldýrýlarýyla dünya halklarýnýn haklý nefretini kazandý.
Bütün bunlarýn üzerine bir de çöküþ dinamiðinin tarihsel
özellikleri gelince, ABD’ye, kendi Ýkiz Kuleleri’ni yerle bir
etmiþ olmak bile bir sempati yaratmak için yetmiyor. ABD
þahsýnda emperyalist kapitalizme duyulan öfke, yüzmilyonlarý alanlara döküyor. Sermaye egemenliðine baþkaldýrý ve onu
8
aþma eðilimi, günümüzün temel ve güncel
özelliðidir.
Irak: Bir Dönüm Noktasý
Belirli tarihsel koþullarda kimi olaylar
dönüm noktasý haline gelir. Bu, sýçrama anýdýr; çeliþkilerin çözüm yeridir. Bugün Irak, kendi istek ve iradesi dýþýnda çeliþkilerin odak noktasý haline geldi. Oradaki zafer
veya yenilgi, tüm bir bölge ve dünya ölçeðinde sarsýcý sonuçlar doðuracak. Olaylarýn
geliþimi daha þimdiden bu olguyu berrak
bir þekilde gözler önüne seriyor. Emperyalistler arasý çeliþkilerin ve emek-sermaye
çeliþkisinin bir görünümü olarak halklarla
emperyalistler arasýndaki çeliþkinin odaðýna oturan Irak direniþi serpilip geliþtikçe, bu
gerçek daha belirgin hale geliyor.
Kýsa sürede kolay bir zafer düþüyle
kýzgýn Arap çöllerine dalan ABD, kýzgýn
Arap halkýnýn sert ve büyüyen direniþiyle
karþýlaþtý. Zorlu çarpýþmalarýn ardýndan, satýn aldýðý generallerin ihaneti sayesinde
Baðdat caddelerinde zafer turu attýðýnda,
tüm dünyaya “bu iþ bitti” mesajý gönderiyordu. Üç-beþ çapulcunun kameralar önündeki gösterileri, yaratýlmak istenen “kurtarýcý” illüzyonunu tamamlýyordu. Uygarlýðýn beþiðine efendi olarak giren yeni dünyanýn küstah yaðmacýlarý, çok geçmeden
nasýl bir bataða düþmüþ olduklarýný anlamaya baþladýlar. Irak halký tamamen kendiliðinden, daðýnýk ve örgütsüz olarak iþgalcilere karþý savaþmaya baþladý. Askeri anlamda daðýnýk ve örgütsüz bir direniþ, olumsuzdur. Yenilgiyi içinde barýndýrýr. Ama öte yandan bu
daðýnýklýk ve örgütsüzlük, direniþin yaygýnlýðýný, onun halk içinde kök saldýðýný, saðlam bir temelden beslendiðini gösterir. Ki bu, zaferin teminatýdýr. Direniþin daha örgütlü bir yapýya bürünmesi halinde düþmanýn defedileceðinin kanýtýdýr.
Direniþ Örgütlü Hale Geliyor
Daðýnýk direniþ, bir diðer açýdan da ABD’nin baþarýsýzlýðýna yol açtý. ABD, nereye saldýrýrsa saldýrsýn, kimi tutuklarsa
tutuklasýn ve öldürürse öldürsün, “direniþin beynine” ulaþamadý. Zira, “direniþin beyni”, halkýn yüreðindeki öfkenin ta
kendisiydi. Böylece ABD, onbinlerce Iraklý’yý tutuklamasýna,
50 bini aþkýn Iraklý’yý öldürmesine raðmen, býrakýn direniþi
ezmeyi, büyümesine engel olamadý.
Hafif silahlarla, el bombalarýyla, molotof kokteylleriyle
baþlayan direniþ, adým adým daha aðýr silahlara yöneldi. Kökü
derinlerde, halkýn baðrýnda olduðu için sürekli güçlendi. Hafif silahlara SA-7B, RPG-7, RPG-22, ve Katyuþa gibi roketler; C4, anti-tank mayýnlar, uzaktan kumandalý patlayýcýlar gi-
bi daha komplike araçlar katýldý. Kullanýlan silahlardaki bu
geliþim, direniþin her
geçen gün daha örgütlü hale geldiðinin
ifadesiydi. Çok çeþitli
silah ve araçlar kullanýlmasý, ayný zamanda direniþin yaygýnlýðýnýn ve büyümesinin
göstergesidir.
Olaylarýn geliþimi, direniþin büyüme
eðiliminin gerçekliðe
dönüþtüðünü kanýtladý. 40 civarýndaki direniþçi gruplar -ki
bunlar arasýnda IKP
merkezinin ABD ile iþbirliðine girmesini haklý olarak ihanet
diye niteleyip savaþ saflarýna geçen Iraklý komünistler de
(KADRE) var, ortak bir direniþ cephesi kurma yönünde adým
attýlar. Güçlerini birleþtirdiler. Bunun ilk sonucu ABD helikopterlerinin ard arda düþürülmesi oldu. Baðdat’a gelen Paul
Wolfowitz’in kaldýðý otel, roket yaðmuruna tutuldu... Ýtalyan
birliklerine düzenlenen saldýrýlarda 14 asker öldürüldü. Ýki
ABD helikopteri alevler arasýnda yeri öpmek zorunda kaldý.
Bir yandan çeþitli yerlerde düzenlenen saldýrýlarda iþgalci askerler birer ikiþer ölürken, diðer yandan güçlü saldýrýlar sonucu onar-yirmiþer ölüyorlar. Direniþ, askeri alanda bir nitel sýçrama yaþýyor. ABD kayýplarý hýzla artýyor. Direniþ döneminde
verilen kayýp, savaþýn “resmen” devam ettiði dönemi çoktan
aþtý. Yaralýlar ve kaçaklar da hesaba katýlýrsa, Irak’taki ABD
birliklerinin %15’i savaþ dýþý kalmýþ durumda. Burada þu
noktaya dikkat çekelim. Direniþin ilk dönemlerinde iþgalcilere verdirilen zayiat daha azdý. Bu, zamanla yükselmeye baþladý. Ve direniþ daha örgütlü hale geldikçe, ABD zayiatlarý katlanarak artacaktýr. Zira Yankeeler, artýk övünç kaynaklarý Abramslar içinde bile güvende deðiller. RPG-22’ler, bu tanklarý
tek atýþla safdýþý etmeye yetiyor.
Ýþgal kuvvetleri nasýl bir bataða saplandýðýnýn çok iyi farkýnda. Yeniden havadan bombardýmana baþlamasý boþuna deðil. 50 bin direniþçinin bulunduðu tahmin edilen bir ülkede
iþgal kuvveti olarak bulunmak, her tür vahþeti, çýlgýnlýðý yapmayý getiriyor. Ama ne yapýlýrsa yapýlsýn, direniþin büyümesinin önü alýnamýyor. Sabotajlar, saldýrýlar onlara rahat-huzur
vermiyor. Özellikle petrol boru hatlarýna düzenlenen sürekli
saldýrýlar, emperyalistlerin yaðma ve tatlý kar hayallerinin karþýsýna dikilen bir karabasan oluverdi.
Vietnam’dan Sonra...
ABD askeri tarihi, yenilgilerle dolu. Ýþgal ettiði her yeri
yerle bir eden; nükleer, kimyasal ve biyolojik silah kullanmaktan geri durmayan bir devlet. Buna raðmen girdiði her
yerden apar topar kaçmak zorunda kalan bir
devlet. Bu durum, iki
temel sebepten kaynaklanýyor. Ýlki, evrensel bir özellik: iþgalcilere hiçbir halk uzun
süre tepkisiz kalamaz.
Er ya da geç, onu defetmek için savaþa atýlýr, ayaklanýr. Ýkincisi
ise, çaðýmýzýn özelliðinden geliyor. Çaðýmýz, kapitalizmden komünizme geçiþ çaðý,
kapitalizmin aþýlmasý
çaðý. Dünya halklarýnýn emperyalist-kapitalizme baþkaldýrý çaðý. Geçmiþte Ýngiltere’nin, Fransa’nýn (ve bir ölçüde Almanya’nýn) baþýna gelenler, II: Emperyalist Savaþ sonrasý
ABD’nin baþýna geliyor. Halklar, emperyalist baský ve sömürüye, emperyalist iþgale karþý ayaða kalkýyor. Tüm dünyada
kapitalizmi aþma yönündeki hareket, ABD’yi baþtan baþarýsýzlýða mahkum ediyor.
Bugün Irak’ta yaþananlarý bu pencereden ele almak gerekiyor. Mevcut durum, Washington yönetimini öylesine zorluyor ki, Vietnam Savaþý’ndan beri ilk defa “zorunlu askerlik”
uygulamasýný tartýþýyorlar. Direniþin þiddeti, bizzat ABD toplumunda yükselen muhalefet, verilen kayýplar... tüm bunlar
Vietnam’ý hatýrlattýðý gibi, Beyaz Saray’ýn tepkileri de Vietnam’ý hatýrlatýyor. ABD’nin yenilgiler tarihine Vietnam’dan
sonra Irak adý yazýlmaya baþlanýyor.
Ya Kürdistan?
Þu anda savaþ bölgesinde iþgalcilerin tek güvenli görebildikleri yer, Güney Kürdistan. Talabani-Barzani burjuva önderliði, Kürt halkýný çok olumsuz bir yere sürükledi. Gerici
burjuva önderlik, onursuz iþbirlikçilik tutumuyla Kürt halkýný
Arap halklarýnýn karþýsýna itiyor. Halklar arasýna kin ve düþmanlýk tohumlarý ekiliyor. Yarýn ABD bölgeden kaçmak zorunda kaldýðýnda Güney Kürtleri büyük bir öfke dalgasýyla
karþý karþýya kalacaktýr. Kendi egemenlerinin onursuz tutumunun faturasý onlara kesilecek ve yeni Halepçelerin zemini
hazýrlanmýþ olacak. Yakýn gelecekte Kürt halký için böylesi
bir gerçek tehlike bulunuyor. Buna karþý tek çözüm, halklarýn
gerçek kardeþliðini saðlayacak olan devrimdir, sosyalizmdir.
Irak’ta savaþým, ancak ve ancak proleter devrimle taçlanýrsa
halklarýn kardeþçe birliði ve gerçek kurtuluþ gerçekleþecektir.
Irak direniþi, çok yönlü geliþmeleri içinde barýndýrarak
yoluna devam ediyor. ABD iþgalin trajik sonu, yeni Vietnamlarýn baþlangýcý olacak, sosyalizmin zafer bayraðý bölgemizde
dalgalanacaktýr.ˆ
9
KÜRDÝSTAN PROLETARYASININ
LENÝNÝST PARTÝSÝ
Türkiye ve K.Kürdistan’daki son geliþmeler bir kez daha
Kürdistan proletaryasýnýn Leninist Partisi’ni gündeme getirmiþtir. Bu koþullarda proletaryanýn baðýmsýz sýnýf çizgisinin
tüm sürece damgasýný vurmasýnýn zorunluluðu açýkça görülüyor. “Önce proletaryanýn görevleri” diyen Leninistler, tarihsel
bir sorumlulukla karþý karþýya.
Kürt halkýnýn Kendi Kaderini Tayin Hakký, güncel pratik
politika sorunu olarak aðýrlýðýný hissettirmeye devam ediyor.
Geçici Devrim Hükümeti programýnýn da ana maddelerinden
birini oluþturan Kürt halkýnýn ayrýlma hakký, özellikle bu dönemde üzerinde önemle durmayý gerektiriyor. Ulusal sorunun
Leninist çözümü konusunda ýsrarlý olunmasý ve bunun unutulmasýnýn Kürt halkýna nelere malolabileceðinin tekrar tekrar
hatýrlatýlmasý gerekiyor. Kürt halký yýllarca verdiði mücadele ile bu çözüme çok yaklaþmýþtý. Ve þimdi bundan vazgeçmesi için hiçbir neden yoktur. Türkiye ve K.Kürdistan’da nesnel
devrim sürdükçe tüm yollar yine bu noktaya çýkacaktýr.
Ancak bu konuda Türkiye’deki devrimci ve komünistlere
büyük bir sorumluluk düþüyor; çünkü Kürt halký, yalnýz býrakýlmayacaðýna dair tam bir güvence istiyor. Geçtiðimiz iki on
yýl boyunca devrim dinamiklerinin Türkiye’ye göre oldukça
öne geçmiþ olmasý, onlarda ister istemez bir yalnýzlýk hissi uyandýrdý. Üstelik kimi sol çevrelerde geliþen sosyal þovenizm
eðilimi, “ayrýlma hakký” konusunda baþýndan sonuna kadar tutarlý bir tavýr gösterilmemesi, ittifaklar konusunda Kürt halkýnýn güvenini yeniden kazanmayý
zorunlu kýldý. Bugün ortak düþmana karþý ortak bir mücadelenin yükseltilmesinin koþullarý
daha da olgunlaþmýþ durumdayken, bu konunun halledilmeden kalmýþ olmasý, sýnýflar
mücadelesinin geliþimi önünde önemi engellerden biri olarak duruyor. “Uluslar arasýnda etkin bir biçimde düzenlenmiþ demokratik iliþkiler
olmadýkça, bunun sonucu olarak ayrýlma özgürlüðü tanýnmadýkça” diyor Lenin,
“genel olarak bütün olarak
iþçilerin ve emekçi halklarýn burjuvaziye karþý iç savaþ vermesi olanaksýzdýr”.
Bugün, burjuva iç savaþýn
10
bütün þiddetiyle sürdüðü koþullarda, devrimci iç savaþýn bunu
tam anlamýyla karþýlayan bir düzeyde olmamasýnýn nedenlerinden biri de budur. Kürt halký, kendi kaderini istediði gibi tayin etme hakkýna sahip olmak, bu konuda kafasýnda hiçbir soru iþaretinin býrakýlmadýðýna emin olmak istiyor.
Birleþik Örgütlenmenin Önemi
Her Zamankinden Çok Artmýþtýr
Türkiye ve K.Kürdistan’da devrimin geliþimi, kimi zaman
biri diðerinin önüne geçse de birleþik bir karakter arz ediyor.
Birinde yaþanan bir geliþme, kýsa sürede diðerini de etkisine alýyor ve genelleþiyor. Bunun elbette ekonomik, sosyal, siyasal,
tarihsel ve kültürel nedenleri var. Bütün bu konularda yaþanan
iç içe geçmiþlik, üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda birleþik bir
devrimi zorunlu kýlýyor. Birleþik devrimin baþarýya ulaþmasý için de Kürt ve Türk proletaryasýnýn en sýký birliði olan birleþik
örgütlenmesi... Açýktýr ki, Kürt ve Türk halklarýnýn karþýsýnda
birleþik bir karþý-devrim cephesi var. Üstelik bu karþý-devrim
cephesi sadece Türkiye ve K.Kürdistan topraklarýyla da sýnýrlý
deðil. Türkiye ve K.Kürdistan devriminin karþýsýnda emperyalist ittifaklar yer alýyor. “Ayaklanmalar Yüzyýlý” olarak adlandýrýlan yüzyýlýmýzda, devrim fýrtýnalarýnýn en güçlü estiði üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda bir devrim tehlikesi, emperyalistleri fazlasýyla korkutmaktadýr. Bu nedenle küresel iç savaþýn en büyük çatýþmalarý bu
coðrafyada sürüyor. Bu savaþtan kesin olarak galip çýkacak
olan proletarya ve emekçi
halklarýmýz olacaktýr. Bu durumda “önce proletaryanýn
görevleri” demek ve bunda
ýsrarcý olmak gerekiyor; çünkü günümüzde proletaryanýn önderlik etmediði hiçbir
ulusal kurtuluþ mücadelesinin baþarýya ulaþma þansý
yoktur. Proletaryanýn ulusal-sýnýfsal kurtuluþ mücadelesine önderlik edebilmesi ise, Lenin’in sözleriyle “bütün ulusal topluluklardan gelme iþçilerin
bütün iþçi, sendika, kooperatif ve tüketim örgütlerinde mutlak birliði ve
kaynaþmasý” ile
mümkün olacaktýr.
Bu kaynaþmanýn en
güçlü gerçekleþtiði
yer ise her ulustan
proleterlerin çýkarlarýnýn temsilcisi olarak komünist partisidir. Artýk günümüzde ulusal sorunun devrimci çözümü, proletaryanýn
omuzlarýndadýr.
Burjuvazinin tamamýyla gericileþtiði
ve devrimlerin karþýsýna geçtiði son
bir yüzyýl boyunca
proletarya, bu görevi
büyük bir baþarýyla yerine getirmiþtir. Ekim Devrimi’yle baþlayan süreç, bütün dünyaya ulusal kurtuluþun, toplumsal kurtuluþla birlikte düþünülmesi gerektiðini göstermiþtir.
Ulusal Soruna Somut Yaklaþým
Ulusal sorunun bütün yönleriyle çözümünün komünist
toplumda olacaðýný söyledik; ancak bu, sorunun çözümünü
komünist topluma havale etmek anlamýna gelmiyor. Bugün ulusal soruna somut yaklaþým, proletaryanýn önderliðinde kurulacak olan Demokratik Halk Ýktidarý için Kürt ve Türk iþçi ve
emekçilerinin birlikte mücadele etmesi gerektiðini gösteriyor.
Demokratik Halk Devrimi sonrasý Kürt halkýnýn ayrýlma hakkýný nasýl kullanacaðý, tamamýyla o günün koþullarýna göre belirlenecektir. Bugünden yapýlmasý gereken, bu süreci örgütleyecek olan Kürdistan proletaryasýnýn Leninist Partisi’nin örgütlenmesidir. Burada bir þeye dikkat etmek gerekiyor: Lenin,
ulusal sorun konusunda en tehlikeli yaklaþýmýn bilimsel ve ilkeli bakýþýn, yerini pragmatizme býrakmasý olduðunu söylüyor.
Türkiye ve K.Kürdistan’da da kimi zaman pragmatizme düþüldüðü biliniyor. Ulusal harekete yakýnlýk ile komünist hareketin kendi ilke ve görevlerini ulusal harekete havale etmesi
ayný þey deðildir. Denilebilir ki, bu yanlýþa düþmeyen, ulusal
sorun konusunda ilkeli ve bilimsel yaklaþýmýný sürekli koruyan bir tek Leninist Parti olmuþtur. Bir çok siyasi yapý ya sorunun leninist çözümü üzerinden atlayarak proletaryanýn sýnýf
çýkarlarýný küçük burjuvazinin sýnýf çýkarlarýna feda etmiþlerdir ya da ulusal kurtuluþ hareketinin nesnel olarak ulusal bir
zeminde mücadele etmesinin zorunluluðunu anlayamamýþlar
ve sosyal-þoven bir konuma düþmüþlerdir. Türkiye ve K.Kürdistan devrim süreçlerinin iç içe geçtiðinin, bunun bir sonucu
olarak K.Kürdistan devriminin kendi baþýna ele alýnamayacaðýnýn görülememesi, kimilerini ellerini taþýn altýna sokmaktan
alýkoydu. Pratik, günlük çýkarlar uðruna, sorunun leninist çözümünü hasýraltý etmekte bir sakýnca görmediler. Bu yaklaþý-
mýn diðer ucundakiler ise ulusal
kurtuluþ hareketi ile nasýl mücadele
birliði yapýlabileceðine kafa yormak yerine, yine
pragmatist yaklaþýmýn sonucu olarak
onlarý karþýlarýna
alarak insan kazanacaklarýný düþündüler. Türkiye ve
K.Kürdistan’ýn tek
bir ülke olarak düþünülmesinin sonucu olarak ulusal
sorunda somut deðil ama toptancý,
genel bir yaklaþým geliþtirdiler.
Türkiye ve K.Kürdistan’da devrim dinamikleri iç içe geçmiþtir ama Kürdistan ayrý bir ülkedir. Tüm uluslardan proletaryanýn birleþik örgütlenme içinde yer almasý Kürdistan proletaryasýnýn kendi partisini kurmayý da içerir. Leninist Parti’nin tarihi, Kürdistan proletaryasýnýn kendi partisinin içinde
yer aldýðý birleþik örgütlenme deneyimiyle oldukça zengindir.
Leninist Parti, bu konuda tarihi deneyime sahip tek partidir.
Kürdistan’da mücadelenin yaygýnlýðý ve þiddeti, orada
proletaryanýn bir parti düzeyinde hareket etmesini gerektiriyor.
Bu parti, ulusa göre deðil, sýnýfa göre örgütlenecek, K.Kürdistan’da bulunan tüm komünistlerin Leninist Partisi olacaktýr.
Kürdistan proletaryasýnýn Leninist Partisi, devrimden önceki
tüm çalýþmalarýný kendi özgül koþullarý içinde birleþik örgütlenmenin inisiyatifli bir parçasý olarak yürütecektir. Devrimden sonra ise, tüm düzenlemelerde inisiyatif sahibi olacak,
Kürdistan proletaryasýna ve emekçilerine önderlik edecektir.
K.Kürdistan iþçi ve emekçileri, ayrýlma hakkýnýn nasýl kullanýlacaðýna kendi parlamentolarýnda karar vereceklerdir. Þimdi
þunun özellikle vurgulanmasý gerekiyor: ancak komünist partinin önderliðindeki bir halk ulusal önyargýlarýndan uzak karar
verebilir.
Bugün Kürt halký, devletin tüm baskýlarý, katliamlarý ve
terörü karþýsýnda tam bir savaþ partisi gibi davranmaya devam
ediyor. Kendisine “barýþ ortamýnýn bozulmamasý” yönünde yapýlan telkinlere aldýrmadan devrimci eyleme yöneliyor. Barýþçýl gösteriler dahi, kýsa sürede taþlý ayaklanmaya dönüþüyor.
Kürt halkýnýn devrimci özelliklerini öyle kolay yitirmeyeceði
biliniyordu. Onca yýl karþýsýnda mücadele ettiði güce karþý içinde büyük bir öfke ve kin biriktirmiþ olan Kürt halký, devrimi sürdürme konusunda ikircikli deðildir. O, özgürlüðünü nasýl kazanacaðýný deneyimlerinden öðrendi. Kürdistan proletaryasýnýn leninist tipte örgütlenmesi, bu tarihsel birikimi hýzlandýracak ve zafere taþýyacaktýr.ˆ
11
KÜRESEL ÝÇ-SAVAÞTA
BURJUVA DEHÞETÝ
15 Kasým günü Ýstanbul’da iki yerde
birden patlayan bombalar, onlarca insanýn
ölmesine üç yüzden fazla kiþinin yaralanmasýna yol açtý. Saldýrý eylemi daha çok
Yahudi topluluðunun tören için bir araya
geldiði sinagoglarý hedef alýyor görünse
de, bu görüntü bizi aldatmamalýdýr. Olayýn
çapý, toplumu sarsýcý etkisi, yarattýðý tartýþmalar, her sýnýfý ve politik temsilcilerini bu
olay üzerinde tavýr belirlemeye doðru itiyor. Bu nedenle olay bütün yönleriyle, neden ve sonuçlarýyla birlikte ele alýnmalýdýr.
Bu büyük saldýrýnýn hemen ardýndan,
olayýn failleri olarak El-Kaide örgütü suçlandý. Artýk El-Kaide’nin, ABD ve en yakýn müttefikleri nerede savaþ politikalarýný
hayata geçirmek istiyorsa, orada ortaya
çýktýðýný bilmeyen yok. Sermaye dünyasý
bu büyük yalaný kimseye yutturamýyor.
Nitekim saldýrýya iliþkin polis açýklamalarýný inandýrýcý bulmayan kimi burjuva çevreler bile kuþkularýný dile getirmeye baþladý. Patlamanýn olduðu yerde etrafa daðýlan
ceset parçalarýný toplamakta zorlanan polisin, olayýn failleri olarak açýklanan kiþilere
ait olduðu öne sürülen pasaportlarý nasýl
bulabildikleri ya da böyle bir eyleme kalkýþanlarýn yanlarýna pasaportlarýný niçin aldýklarý herkesin aklýna takýlan sorular oldu.
Týpký Ýkiz kulelere bir küçük nükleer bomba gücüyle çarpan uçaklarda sapasaðlam
pasaportlar bulan ABD polisi gibi.
Ýstanbul’da bombalar hafta içinde de
patlamaya devam etti. 20 Kasým günü bu
kez, Ýngiltere emperyalizminin mali dayanaklarýndan olan HSCB Bankasý binasýyla
Ýngiliz Konsolosluðu’na yapýlan saldýrýlarda onlarca insan hayatýný kaybetti, yüzlercesi yaralandý. Arka arkaya yaþanan bu olaylar, toplumda bir dehþet etkisi yarattý.
Bu yazý kaleme alýndýðý sýrada, henüz bu
son olayýn arkasýndaki pis kokular ortaya
çýkmamýþtý. Ancak, burjuva sýnýfýn gösterdiði ilk tepkiler, týpký sinagog saldýrýlarýnda olduðu gibi, bu son olaydan da emekçiler üzerinde büyük baskýlar kurmak yö-
12
nünde yararlanýlacaðýnýn iþaretini veriyordu.
Burjuvazi ne yaparsa yapsýn, eline yüzüne bulaþtýrýyor. Ne demagojileri, ne yalan ve hileleri etkili oluyor. 15-20 Kasým
saldýrýlarýnýn ardýnda yatan gerçekleri de
gizleyemeyecekler. Daha þimdiden olayýn
ardýndaki amaç ve hedefler açýða çýkmýþ
durumda. Burjuvalarýn saklamakta bu denli aciz kaldýklarý gerçekler neydi?
Halklara Karþý Savaþýn
Yeni Karakteri
Saldýrýnýn korunmasýz insanlara büyük zarar vermesinin ardýndan, bütün sermaye dünyasý, aðýz birliði etmiþçesine, “terörizme karþý birlik” yaygaralarý koparmaya, hem komþu ülkeleri hem de kendi emekçi sýnýflarýný bu saldýrý bahanesiyle tehdit etmeye giriþtiler. Biz böyle bir yaygarayý, 11 Eylül sonrasýnda ABD yöneticilerinden duymaya alýþmýþtýk. Nitekim kimi
burjuva çevreler, 15-20 Kasým olaylarý için, “Bu da bizim 11 Eylülümüz olsun” nitelendirmesini yaptýlar. Hatýrlanacaðý gibi
ABD, 11 Eylül 2001’de kendi tezgahladýðý
apaçýk belli olan bir saldýrý ile binlerce insanýn ölümüne neden olmuþ, yýkýlýp giden
ikiz kulelerin tozu dumaný arasýnda, kendi
yönünden 3. Dünya Savaþý’ný baþlatmýþtý.
ABD’nin kendi politika ve çýkarlarýný kabul ettirebilmek için bu denli kanlý bir iþe
giriþmesi, onun ne denli sýkýþtýðýna, kendi
meþruluk zeminini ne denli kaybettiðine
dair en güçlü kanýttý.
Böylesi bir baþlangýç vuruþuyla yola
çýkan savaþ kervanýnýn, yine ayný yöntemlerle yol almasý hiç de þaþýrtýcý olmayacaktý. ABD’yi ve diðer emperyalist-kapitalist
ülkeleri bu tarz saldýrý ve katliamlar aracýlýðýyla yýðýnlara kendi politikalarýný kabul
ettirme yoluna sokan esas neden, üzerinde
egemenlik sürdürmeye çalýþtýklarý dünyanýn yeni karakteridir.Bu yeni karakter, en
baþta iþçi sýnýfýnýn ve ezilen diðer kesimle-
rin tümünde birden ortaya çýkan büyük
devrimci birikim ve dinamizm tarafýndan
belirleniyor. Sermaye sýnýfý ile sürdürdüðü
yüzyýllýk savaþta emekçiler bu büyük birikimi elde ettiler. Esas olarak, üretimin toplumsal karakteriyle, mülkiyetin burjuva niteliði arasýndaki derin çeliþki, emekçilerin
burjuva sýnýfa karþý güvensizlik ve öfke
duygularýný besliyor. Bu durumda egemenliðini sürdürebilmek için emekçileri ikna
edemeyen burjuvaziye kalan tek yol, kitle
katliamlarýnýn yarattýðý dehþet ortamýndan
yararlanmaktýr.
Dehþete Dayalý Politik Çevirme
Geçen yüzyýlýn baþýndan itibaren burjuvazi, kitleleri yönetebilmek için, kitle
katliamlarý da dahil, her türlü yöntemi denemiþ ve kendi çýkarlarý için baþlattýðý savaþlarda emekçileri ateþ hattýna sürebilmiþti. Irkçýlýk, þovenizm, halklar arasýnda
yaratýlan düþmanlýklar sayesinde, onmilyonlarca emekçi savaþ cephelerinde can
vermiþti. Paylaþým savaþlarý, sýnýr boylarýnda, iþgal edilmiþ topraklarda, farklý uluslar arasýnda geçiyordu.
Üçüncü Dünya Savaþý ise, salt bir paylaþým savaþý deðil. O, ayný zamanda ve esas olarak burjuva dünyanýn emek dünyasýna karþý savaþý. Yeni baþlayan ve giderek
hýzlanan bu savaþ, iç savaþlarý da kapsayan
uzun dönemli bir süreç olacaktýr.
Burjuvazi kendi iç savaþýný sadece demagoji ve yalan üzerine kurabilir. Burjuva
iç savaþýn temel karakteri budur. Geçmiþte
ýrkçýlýk, þovenizm gibi politik örtülerle
gizlenen burjuva savaþlarýn gerçek amaçlarý, günümüz dünyasýnda artýk bu dar örtülerin altýna sýðmýyor. Burjuvazinin yeni örtüsü, “herkesi hedef alan kör terör”dür. 11
Eylül ve bunu izleyen benzeri olaylarýn esas amacý tüm dünya emekçilerine terörizm korkusu salmaktýr.
Bu, dehþet salmaya dayalý, bunu temel
alan bir politik çevirme harekatýdýr. Bu harekatta burjuvazi, hem kendi karþý-devrimci cephesinin arkasýna yýðýnlarý toplamak
amacýný güdüyor, hem de dünya tarihinin
sosyalizme doðru gidiþini önlemek istiyor.
Bu sonuncusu, “medeni batý’ya saldýran
fanatik dinciler” demagojisi altýnda yürütülüyor.
Saldýrýlar Kimler
Tarafýndan Yapýldý?
Herkesin kafasýndaki bu sorunun cevabý basittir. Saldýrýlardan kimin karlý çýktýðýna bakmak, soruyu cevaplamak için yeterlidir. Kimileri, bu saldýrýlarý üstlenen
‘El-Kaide’ ve buna benzer dinci-gerici
çevrelerin emperyalizme karþý savaþtýðýný
düþünüyor. Bu, baþlayan 3. Dünya Savaþý
karþýsýnda düþülebilecek en büyük yanýlgýdýr.
Dinci-gerici çevrelerin anti-emperyalistliði her zaman biçimsel söylem düzeyinde kalmýþtýr. Onlar, söylemleriyle deðil,
gerçek politik nitelikleriyle, dolaylý ve dolaysýz kurulan iliþkileriyle emperyalizmin
uþaðý pozisyonundalar. Hamas’ýn MOSSAD’la iliþkileri, El-Kaide’nin CIA ile iliþkileri, Türkiye’de Hizbullah ve benzerlerinin devletle iç içeliði, ancak en budalalarýn reddedebileceði gerçeklerdir.
15-20 Kasým’da gerçekleþen saldýrýlarýn, yine bu tür dinci-gericiler tarafýndan
üstlenildiði biliniyor. Bu denli kapsamlý
saldýrýlarý onlarýn yapýp yapmadýklarý önemli deðil. Eðer onlar yapmýþlarsa, emperyalist-kapitalist sistemin çýkarlarýna uygun bir hareket yapmýþ oldular. Çünkü, en
fazla Ýngiltere, TC ve Ýsrail’in tam da böylesi dehþet görüntülerine, tam da bu dönemde ihtiyacý vardý.
Saldýrýlar Kimin
Ýþine Yaradý?
Ýngiliz Büyükelçiliði’ne ve HSCB
Bankasý’na yapýlan saldýrýlar, Türkiye kadar Ýngiltere kamuoyunun da gündemine
girdi. Ayný gün Bush, Blair ile dünyayý kana boðacak yeni anlaþmalar için el sýkýþmaya hazýrlanýyordu. Oysa, görüþtükleri
Westminister sarayýnýn hemen dýþýnda, yüz
bin gösterici bu alçakça anlaþmaya karþý
öfkelerini kusuyordu. Bu denli büyük bir
kitlenin yarattýðý baskýnýn gölgesinde, ne
Bush, ne de Blair, dünya halklarýna küstahça meydan okuyamazdý. Ýstanbul’daki saldýrýlarýn haberi, bu eli kanlý ahbap çavuþlarý rahatlattý. Bir kez daha en aþaðýlýk amaçlarýný, dünya televizyonlarý önünde en küstah tavýrlarýyla açýkladýlar.
Sinagoglara yapýlan saldýrýlar ise Ýsra-
il rahatlatýyordu. Saldýrýdan yalnýzca birkaç gün önce, Avrupa halklarý arasýnda yapýlan bir ankette, Ýsrail “dünya güvenliði için en tehlikeli ülke” olarak ABD’ye bile
fark atmýþtý. Bu durum, tüm dünyada siyonizme karþý patlayan öfkenin açýk bir ifadesiydi. Avrupa’nýn emperyalistleri, bu durum karþýsýnda telaþlandýlar ve hepsi Ýsrail
baþbakaný Þaron’a, “durumu tersine çevirmek için ellerinden geleni yapacaklarý”nýn
teminatýný verdiler.
Ýsrail ile TC’nin iliþkileri, Güney Kürdistan’da petrol sahalarýnda büyük araziler
satýn alan Ýsrail nedeniyle son dönemlerde
soðuktu. Türkiye’yi ziyaret etmek isteyen
Þaron’a ret cevabý verilmiþti. Sinagog saldýrýlarý ile Ýsrail, TC’ye, “Ortadoðu’da daha önemli hedeflerimiz var; bu hedefleri
kendi dar çýkarlarýna heba etme” mesajýný
vermiþ oldu.
Bir baþka açýdan Ýsrail, sinagog saldýrýlarýyla, siyonizmi yeniden ayaða kaldýrmak fýrsatýný buldu. Filistin Devrimi’nin
büyük baskýsý nedeniyle, tarihinde ilk kez
Ýsrail, dýþarýya göç veriyordu. Dünyanýn
dört bir yanýna yayýlmýþ Yahudi topluluklarý, artýk “vaat edilmiþ topraklar”a gitmiyor. Bu, siyonizmin çöküþü ve çözülüþüdür. Ýstanbul saldýrýlarýndan sonra Þaron,
tüm dünya Yahudilerini bir kez daha Ýsrail’e çaðýrdý. Mesaj açýktýr. “Ya gelirsiniz Ýsrail’de Siyonizm için savaþýrsýnýz, ya da
rahat sinagoglarýnýzda bombalar sizi bulur.”
Onlarca insanýn ölümüne yol açan saldýrýlardan TC de yararlanýyor. TC,
ABD’nin etrafýnda toplanan Ýngiltere-Ýsrail sýký iþbirliðine dahil olup, 3. Dünya Savaþý’nda safýný belirlemiþ oldu. Ancak, bir
de bu durumu halka kabul ettirebilmek gerekiyordu. Böyle bir ittifak içinde olmak,
Ortadoðu’nun tümüne yayýlacak olan savaþa doðrudan katýlmak, içeride ise “terör”
demagojisiyle, tüm devrimci ve demokratik hareketleri þiddetle bastýrmak anlamýna
geliyordu. TC, saldýrýlardan bu yönde yararlanmayý amaçlýyor.
Geri Çekilmek Yok!
Ýþçi sýnýfý ve emekçiler, “terör” demagojileri altýnda boyun bükmeyecektir. 30
yýlýn yoðun sýnýf mücadeleleri içinde yetiþen proletarya, burjuvazinin uzattýðý bu zokayý yutmayacaktýr. Bundan böyle sýnýf savaþýmýnýn genel karakteri; kanlý, þiddetli
karmaþýk olacaktýr. Kimileri daha þimdiden “her türlü teröre karþýyýz” çýðlýklarý atmaya baþladý bile. Proletarya, kendi savaþýný, þiddet araçlarý ve yöntemleriyle sürdürmekten çekinmemelidir. 15-20 Kasým
saldýrýlarý, burjuvazinin küresel iç savaþý-
nýn önemli bir adýmýdýr. Bundan böyle,
burjuvazinin benzer saldýrýlarýyla karþýlaþacaðýz. Küresel iç savaþýn burjuva yönü,
þiddet ve demagojiyle el ele yürüyecektir.
Proletarya, tarihsel eylem ve hedeflerine yalnýzca zor yoluyla ulaþabilir. Bu nedenle, geri çekilmek yok!ˆ
Herkesin kafasýndaki bu
sorunun cevabý basittir.
Saldýrýlardan kimin karlý
çýktýðýna bakmak, soruyu
cevaplamak için yeterlidir.
Kimileri, bu saldýrýlarý
üstlenen ‘El-Kaide’ ve buna
benzer dinci-gerici çevrelerin
emperyalizme karþý
savaþtýðýný düþünüyor. Bu,
baþlayan 3. Dünya Savaþý
karþýsýnda düþülebilecek en
büyük yanýlgýdýr.
Dinci-gerici çevrelerin
anti-emperyalistliði her
zaman biçimsel söylem
düzeyinde kalmýþtýr. Onlar,
söylemleriyle deðil, gerçek
politik nitelikleriyle, dolaylý ve
dolaysýz kurulan iliþkileriyle
emperyalizmin uþaðý
pozisyonundalar. Hamas’ýn
MOSSAD’la iliþkileri,
El-Kaide’nin CIA ile iliþkileri,
Türkiye’de Hizbullah ve
benzerlerinin devletle iç
içeliði, ancak en budalalarýn
reddedebileceði gerçeklerdir.
13
HER ÖLÜM
BÝR ZAFER
Günler haftalarý, aylarý, yýllarý kovalýyor. Ölüm Orucu sürüyor. Çünkü saflarý daðýtmanýn deðil, sýklaþtýrmanýn her
geçen gün daha bir hayati olduðu devrimci bir dönemden geçiliyor. Faþizmin
karþý-devrimci saldýrýlarý artarak sürüyor.
Devletin hapisanelere saldýrýsý “stratejik” bir plandý. Þimdi herkes böyle
söylüyor. Fakat herkesin faþizmin bu
stratejik planýndan ne anladýðýný ortaya
sermesi gerekiyor. Bu strateji devrimci
tehlikeyi, halkýn ayaklanma sürecini bastýrma, karþý-devrim üzerine kuruludur.
19 Aralýk’ta bu amacýna ulaþmak istedi. Ancak 4 gün süren savaþtan sonra
tutsaklar F tiplerine nakledilmeye baþlanabildi. Ecevit’in “artýk bu örgütler devletle baþa çýkamayacaklarýný anlamýþ olmalýlar” sözleri de, bu operasyonlar üzerinden aslýnda emekçi halka verilmiþ
gözdaðýydý: “Devletle uðraþýlmaz! Uðraþaný mahvederiz!”
Ancak 19 Aralýk’ta ölümüne bir direniþle teslim olmayan tutsaklar, F tiplerinde Ölüm Orucuna baþlayarak, bu zafer çýðlýklarýnýn sadece bir yaygara olduðunu tüm dünyaya gösterdi.
Bizi korkutmaya çalýþtýklarý ölümü
düþmana çevrilen bir silaha dönüþtürdük. Öyle ki, artýk bizi katledenler, bu
eylemi kýrmak için zorla müdahale iþkencesiyle, bilinçlice hafýza kaybý hasarý
yaratarak yaþatmaya çalýþýr oldu. Her ölüm bir mesaj, bir tokattý, her ölüm bir
zaferdi...
Ölümüne yolundan dönmeyen bir
yiðitlikle, nerede hangi koþullarda olursa
olsun teslim olmayan, savaþan, yol açan,
moral, coþku ve inanç veren, eðiten oldu.
14
Sürmekte olan bu yiðitliðin amacý
budur. Ölümlerimizle yükselttiðimiz
devrim bilincini, yaþayanlarýn beyinlerine ve yüreklerine taþýmak... Böyle bir etkinin yanýnda pratik kazançlarýn önemi
daha geridedir.
19 Aralýk’la birlikte zindan cephesinde mücadele eden tüm devrimci güçler, temelde iki farklý anlayýþ etrafýnda
kümelenmiþti. Leninist Parti dýþýndaki
tüm devrimci güçlerin ayný düzlemde
bulunduðu anlayýþ, F tiplerinin kabulünü, ancak bazý reformlarla kabulüne dayanýyordu. Baþta tecridin kaldýrýlmasý ve
insani bir yaþam standardýna kavuþturulmasý talep edildi.
Leninist Parti ise, F tiplerini kesin
reddederek F tiplerinin kapatýlmasýný talep ediyor ve bu büyük zindan sorununun çözümünü devrime baðlayan þiarlarla eylemine herkesten ayrý baþladý ve
sürdürüyor.
Ölüm Orucu eylemi, zindan koþullarýnda, özellikle F tipi koþullarýnda en aðýr bedelli eylem biçimlerinin baþýnda
gelir. Bu eylem ancak büyük bir politik
þiar ve taleplerle birlikte büyük etki yaratýr. Ancak devrimci bir eyleme, biçimi
ne olursa olsun yol gösteren devrimci bir
amaç yoksa, eylem ne kadar devrimci olursa olsun amacýna ulaþamaz.
Zindanlarda çetin geçen savaþ henüz
durulmadý. Düþman yeni saldýrý hazýrlýklarýný elden býrakmadý. Zaten böyle bir
þeyi baþtan beri görmemizin sonucu olarak eylem sürdürülüyor. Bugün yeni saldýrýlarýn gündeme getirilmesiyle görülmüþtür ki, bu kavga ölüm kalým kavgasýdýr. Ülkelerimizin içinden geçtiði devrimci durum ateþi harlandýkça, egemen
rejim daha sert saldýrýlara giriþerek, sonuna kadar bizi teslim almaya, bastýrmaya ya da imha etmeye yönelecektir. Hiçbir statü kalýcý deðildir.
Þimdi yeni bir saldýrý dalgasý ile karþý karþýyayýz. F tiplerinde þiddetini kýrdýðýmýz tecrit ve zulmü yeniden, F tiplerinden de edindiði deneyimlerle mimarisine yansýtacaðý koyulaþtýrýlmýþ zulüm
ve tecrit için, D tipleri, tek tip elbise, tutsaklarý köleleþtirmek ve sömürü ve patronca aþaðýlama altýna almak için zorunlu çalýþtýrmayý getiren ve her türlü devrimci politik kimliðimizi ifade ettiðimiz
faaliyet ve eylem biçimlerini yasaklayan
yasalarla saldýrýya hazýrlanýyorlar. Bu
saldýrý hazýrlýklarýnýn gösterdiði bir olgu
da, 19 Aralýk’tan sonra F tiplerinde 3
Kapý 3 Kilit ve buna baðlý istenen bir
çok kýrýntý, “hak” mücadelesinin boþ ve
oyalanma olduðudur. Devletin saldýrýsýnýn stratejik olduðunu kabul edenler, buna karþý stratejik devrimci politik bir
mücadele koymamýþtýr. Devletin stratejik karþý-devrim saldýrýsýna karþý, devrimci anlayýþ, amaç ve eylem olarak
stratejik bir duruþu Leninistler dýþýnda
koyan olmamýþtýr.
Görevimiz, devrimin moral gücünü
korumak ve devrimci aðýr sorumluluðu
olan eyleme uygun olan Bütün Ýktidar
Emeðin Olacak, Uluslara Kendi Kaderini Tayin Hakký, Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük ve talep olarak tecrit için yapýlan tüm zindanlarýn kapatýlmasý
sesini yükseltmektir. Kitleler, ‘ne için yatýyorlar’, diye sorduðunda; ‘emekçi halkýn kurtuluþu için’, cevabýný bulacaklarý
bu þiarlarý yükseltmektir.
Araç ve amaç uyumu yakalandýðýnda, bu uyumlu müziði ustaca seslendirdiðimizde bu harika ezgiye kulaðýný
týkayacak tek emekçi yoktur. Çünkü bu
müzik, onlarýn müziði, kurtuluþ ezgisidir.
“Daha gün o gün deðil
Derlenip dürülmesin bayraklar
Uzaktan duyduðunuz
Çakallarýn ulumasýdýr
Saflarý sýklaþtýrýn
Saflarý sýklaþtýrýn çocuklar
Bu kavga faþizme karþý
Bu kavga hürriyet kavgasý...”
Tutsak Bir Leninist
Bolþevik
Rüzgarlar
Kremlin Duvarýný
Dövüyor
Rusya’nýn en zengin þahsiyeti Hodordovsky –ki dünyanýn en zengin 26.
kiþisidir- demir parmaklýklar ardýnda. Olay önce þaþkýnlýk yarattý. Ardýndan Beyaz Saray ve onun basýndaki sözcüleri
(neo-muhafazakarlar) baþta olmak üzere
Anglo-Sakson dünyadan öfkeli homurdanmalar, hatta tehditler yükseldi. Londra, Rusya’nýn talebiyle tutukladýðý Çeçen
Zakayev’i iade etmeyerek tepkisini dolaylý yoldan gösterdi. Beyaz Saray sözcüsü ise “Rusya G-8’den atýlmalý” diyecek
kadar diplomatik nezaketten uzaktý, öfkeden gözleri dönmüþtü.
Artýk hepimizin aþina olduðu “mucizevi hayýrsever” spekülatör Soros’a gelince… Bir yandan veryansýn ediyor,
Rusya’nýn “devlet kapitalizmi” aþamasýnda olduðundan dem vuruyor; öte yandan
tutuklama olayýnýn borsalara vereceði zarara dikkatleri çekiyordu.
Þu burjuvalarýn “serbest piyasa” boþ
inaný çok eðlenceli doðrusu. Sanki dünyada piyasalara en fazla müdahale eden
devlet ABD deðilmiþ gibi, sanki politik
alandan soyutlanmýþ “saf ekonomi” olabilirmiþ gibi, sanki tekelci aþamasýnda
devlet-tekel bütünleþmesi (tekelci devlet
kapitalizmi) kapitalizmin temel eðilimi
deðilmiþ gibi… piyasalarýn serbestliði üzerine gevezelik edip duruyorlar. Oysa
burjuva iktisadýn duayenlerinden, borçlanma tuzaðýný “tekerleðin icadýndan
sonraki en büyük buluþ” olarak niteleyen
fanatik Thomas Friedman, “McDonald’s,
ABD Hava Kuvvetleri’nin F-15’ini yapan McDonnal Douglas olmadan büyüyemez” dememiþ miydi!! Öyleyse Anglo-Sakson kardeþlerin bu tepkisi niye?
Rusya’da Komünizm
Hayaleti
ABD-Ýngiltere ikilisinin tepkisinin
ilk nedeni elbette bu deðil. Ýngiliz BP ve
Amerikan ExxonMobil, Sidanco ve Hodorkovsky’nin Yukos’u aracýlýðýyla karlý
petrol alanýna dalmak üzereydi. Hatta
ExxonMobil, Yukos’un %40-50’sini satýn alma yolunda epey ilerlemiþti. Hodorkovsky’nin içeri týkýlmasý tüm planlarý altüst etti. (Söz arasýnda belirtelim. Soros
da ayný þekilde tatlý karlarýndan oldu.)
Ýþin bir yönü bu. ABD ve Ýngiltere’yi rahatsýz eden geliþmelerin ilk ayaðýný bu petrol savaþý oluþturuyor. Diðer yöne gelince… bu, sadece Yukos þirketleri
ve Hodorkovsky’le sýnýrlý deðil. Rusya’da özellikle ABD ile yakýnlaþan “yeni-Ruslar” (yani zengin Ruslar), ya hapse
düþüyor ya da týpký Berezovsky gibi
yurtdýþýna kaçmak zorunda kalýyor. Örneðin Menatep þirketinde aðýrlýklý hisseleri
olan “efsanevi general” ve vali Lebedev,
yine ABD ile iliþkileri sýkýlaþtýrdýðýnda,
soluðu cezaevinde aldý. Bu isimlerin bir
diðer ortak yönü, siyasi arenaya da el atmýþ olmalarý. Bu görünüme bakarak, olaylarý salt Kremlin hesaplaþmasý þeklinde görmek, büyük yanýlgý olur. Burjuva
basýnýn yaptýðý tam da bu. Gerçekte ise
tüm bu isimlerin ortak özelliði, belirli bir
büyüklüðe ulaþan servetlerini daha da
büyütmek ve bunlarý güvenceye almak için emperyalist tekellerle iþbirliðine yönelmesidir. Kendilerini Rusya’da güvende hissedemediklerinden, emperyalistlerin gücünü arkalarýna almaya çalýþmaktadýrlar. Ve bu yöndeki adýmlarý her defasýnda devlet gücüyle kesilmektedir.
Yeni Ruslar Nasýl Zengin
Oldu?
Bugün her biri dolar milyarderi olan
bir avuç zengin Rus’a verilen addýr “yeni Rus”. Büyük çoðunluðu 40 yaþýn altýnda. Sovyetler döneminde birer ikbal
avcýsý olarak girdikleri Komünist Partisi’nde ve yer aldýklarý devlet görevlerinde kurduklarý baðlantýlar, 1991 karþý
devriminden sonra onlara büyük imkanlar saðladý. Ayyaþ Ayý’nýn þurekasý olarak bir dizi iþletmeyi deðerinin binde birine, hatta bedavaya ele geçirdiler. Tamamen yasadýþý konumda iþ yaptýlar. Bizzat
emperyalist basýnýn söylediði gibi, “90’lý
yýllarda bütün iþadamlarý kanunlarý çiðnedi”. Bu yolla servet edindiler. Zenginleþtiler. Kremlin yönetiminin elinde, bu
zatlarý dilediði zaman içeri týkacak denli
bol materyal, dosyalar halinde dizilidir.
Öte yandan Sovyet yurttaþlarý “yeni
Ruslara” karþý daima hasmane duygular
besledi. Onlardan nefret etti. Kremlin’de
oturmak isteyen bir yönetim, iktidarda
kalmaya devam etmek istiyorsa, halkýn
bu duygularýný asla gözardý edemezdi.
Etmemeliydi. Eski KGB ajaný Putin bunu pekala biliyordu.
Hepsi bu deðil. Özellikle ordu saflarýnda emperyalist dünyaya yoðun bir
karþýtlýk var. Gerek halk içerisinde, gerekse orduda bu anti-emperyalist duygu
ve yönelim çok güçlü. Ve bu elbette
Kremlin üzerinde önemli bir baský unsurudur. Hodorkovsky gibiler kurtarýcýlarý
olarak emperyalistlere yönelirken her defasýnda bu engele takýlýyorlar.
Ve son olarak, halkýn sosyalizme
duyduðu özlem ve isteði hesaba katmak
gerekiyor. Son yapýlan anket, halkýn
%42’sinin Ekim Devrimi’ni savunduðunu, yeni bir Bolþevik Devrimi istediðini
ortaya koyuyor. Sosyalizm, çok güçlü
bir istek ve yönelim olarak Rus halký arasýnda boy veriyor. Bu eðilimin gazabý,
ister istemez “yeni Ruslarý” vuruyor ve
vuracaktýr. Rusya’da komünizm hayaleti
gün geçtikçe güçleniyor. Kremlin, bu
duygularýn baskýsýyla kimi adýmlar atarak basýncý düþürme derdinde. Ama ayný
yönelimin Kremlin’deki taçsýz Çar heveslilerini de tahtýndan indireceði günler
yakýn. Hodorkovsky’ler, Lebedev’ler uzun süre yalnýz kalmayacak. Yanlarýna
Putinlerin gönderileceði günler o kadar
da uzak deðil.ˆ
15
Paþabahçe Ýþçisi
Eskiþehir’i Fethetti
P
aþabahçe iþçisi, sesini daha çok duyurabilmek, diðer
emekçi insanlarý bu konuda duyarlý olmaya çaðýrmak için, 15 Kasým 2003 tarihinde, Eskiþehir Vardar Ýþ Merkezi önünde bir basýn açýklamasý ile yaþadýklarýný,
mücadelelerini ve yapacaklarýný dile getirdiler. Yüzlerce iþçi,
aileleri ve kendilerine destek veren öðrencilerle birlikte þehir
merkezinden fabrika önüne doðru bir yürüyüþ baþlattýlar. Yürüyüþ boyunca geçilen caddelerde iþçi-emekçi insanlarýn kendilerine karþý yoðun ilgisi vardý. Eskiþehir merkezinde bu tür
eylemler pek yaþanmadýðý için insanlarýn ilgisi had safhadaydý, dolayýsýyla Paþabahçe iþçileri de onlardan destek beklediklerini dile getirdiler.
Bu durumu iþçiler iyi deðerlendirip, sermayeye karþý ezilen, sömürülen insanlarýn mücadelesinin bir olduðunu gösteren eylemliliklere giriþmeli, diðer insanlarýn duyarlýlýklarýný
yükseltmelidir. Bunun için komiteler kurulup çalýþmalara giriþilmeli, onlarýn da içlerinde yer aldýðý mücadele komiteleri oluþturulmalýdýr. Mücadelenin geliþimine iliþkin bu tavsiyeden
sonra eyleme geri dönebiliriz. Paþabahçe iþçisinin sokaklarý inleten sloganlarý ve insanlarýn destekleri karþýsýnda burjuva
devletin zor aygýtlarýndan birisi olan polis, yürüyüþe taa þehir
dýþýna çýkýlýp Ankara yoluna yaklaþana deðin eþlik etmekle
yetindi. Emniyet Müdürü, aðzýndan dökülen salyalarla, iþçilerin yürüyüþüne daha fazla müsaade etmeyeceðini, eðer yürüyüþe devam ederlerse teker teker alýnacaklarýný, coplanacakla-
rýný söyledi. 30-40 tane çevik polis karþýsýnda 300-400 iþçiyi
temsil eden sendika yönetimi, Ankara’ya gidecek kitlenin burada beklemesini, geri kalan iþçilerin daðýlmalarýný istedi. Polisin üzerine bir kaç iþçi yürüdü ama geri çaðrýldýlar. Böylece
bir saati aþkýn bir süre yürüyen iþçiler geri dönmek zorunda
kaldý. 30 kiþilik bir kitle, Türk-Ýþ Baþkanlar Kurulu toplantýsýnda “Türk-Ýþ Ýþçine Sahip Çýk” demek için burjuvazinin baþka bir zor aygýtý olan jandarmalarýn eþliðinde otobüslerle Ankara’ya doðru yola çýktýlar. Ýþçiler bu yaþadýklarýndan, bir eylem kararý alýrken eylem sýrasýnda yaþanabilecek her þeyi eylem öncesinde konuþmayý kararlaþtýrdýlar; sonunda ölüm de
olsa hedeflerine varmanýn ayýrdýna vardýlar. Bunun için oluþturulacak eylem komiteleri, yaþanabilecek tüm geliþmeleri deðerlendirmeli, iþçi arkadaþlarýnýn talepleri doðrultusunda hareket etmeli, iþi oluruna býrakmamalýdýr. Ezenlerle ezilenlerin çýkarlarý zýt olduðundan burjuvazi ve onlarýn temsilcilerinin isteklerini gerçekleþtirmek, kendi isteklerimizden vazgeçmek
anlamýna gelir. Böyle bir durumda elini kaptýran kolunu da
kaptýrabilir.
Burjuvanýn iþçilerin halkla bütünleþmesinden nasýl korktuðunu ve onlara metalarý satýn alacak bir müþteri gözüyle
baktýðýnýn en güzel örneðini onlar kendi aðýzlarýndan veriyorlar. Dolayýsýyla, bir insanýn onlarýn metasýný alabileceði parasý
yoksa o insaný nasýl aþaðýlýk bir yaratýk olarak göreceklerinin
çarpýcý bir örneði, bir iþçiye yürüyüþ sonrasýnda gönderilen iþten çýkarýldýðýna dair tebligatta þu yazýlanlar olsa gerek: “Müþterimi rahatsýz ettiðiniz, onlarýn huzurunu bozduðunuz iYÜREKSÝZ BURJUVALAR
çin iþinize son verilmiþtir.” Yani demek
7 Nisan 2003 tarihinde Çaðlayan’da bulunan Çaycýlar Secret adlý firmada iþe
istedikleri benim kârým dýþýnda hiçbir þey
baþladým ve 12 Kasým tarihinde, 3 gün izin aldýðým için, gerekçe gösterilmeden iþibeni ilgilendirmez. Sizler benim müþteme son verildi.
rimsiniz ve diðer müþterilerimi rahatsýz
Benim 3 yaþýnda Hasret adýnda bir kýzým var. Ayaðýný incitti ve dört gün yürüetmeye, benim müþterimin üretilen ürünyemedi. Bu olay üzerine 2 gün iþe gidemedim ve 3. gün iþyerinden ustanýn açtýðý te- den uzaklaþmasýna neden olamazsýnýz.
lefonla iþimden oldum.
Aslolan benim kârýmdýr ve siz diðer çalýPatronun gösterdiði gerekçe ise, bayram arasý iþini aksattýðým için iþlerin azalþanlar da ayaðýnýzý denk alýn. Ýþte bize amasý. Çalýþtýðým yedi ay zarfýnda haftanýn bir günü bile izin almýþ deðilim ve gece
sýl demek istedikleri bu ve onlarýn gözünde bir insan sahip olduðu para ölçü9’a kadar mesaisi olan bir insaným. Ama benim zoruma giden, patronun bayram
sünde deðerlidir.Ýþte arkadaþlar, böylesine
haftasý vereceði ek ücretin hesabýný yapmýþ olmasýydý. Ve bu çýkarý için benim bu
insani deðerlerin yerine alým-satým iliþkizamana kadar vermiþ olduðum emeði hiçe saymasý ve anlayýþsýz olmasýydý. Ama
lerini oturtan, insanlarý birbirlerinden uben, patrondan daha yürekli gördüm kendimi, çünkü iþyerine gidip neden çýkartýldýzaklaþtýran burjuvalarýn kokuþmuþ düðýmý soracak kadar cesaretliydim. Ama patron, karþýma çýkamayacak kadar yürekzenlerinin daha fazla insanlarý yozlaþtýrsizdi.
masýna, insanlýða aðýr açlýk, iþsizlik, sefalet koþullarýný reva görmesine izin vermeDÝRENÝÞ
meliyiz; onlarýn yaðma, talan, iþgal saBu benim hayatýn acýlarýna direniþim
vaþlarýna karþý ezilenlerin haklý savaþlaBu bir haksýzlýða direniþ
rýyla karþýlýk verelim, ezilenlerin kurtuluSadece haksýzlýða deðil, umutsuzluða, yolsuzluða direniþ
þu olan sosyalizm yolunun açýlmasý için
Haklý kim, haksýz kim, iþçi kim, patron kim
devrim ve ayaklanma için örgütlenelim,
Ezen ve ezilen kim, bunlarý öðrenmek için direniþim
örgütleyelim.
Hakkýmý savunabilirsem bu benim yeniden diriliþim.
16
“BAÞKA BÝR AVRUPA”
Nasýl Gerçekleþecek?
seraptýr. Üstelik kapitalizmin ulaþtýðý düzey iç çeliþkileri, çeliþkilerin keskinleþmesi, üretici güçlerin
karþý karþýya bulunduðu sorunlar, bütün bunlar yalnýzca devrim yoluyla yeni topluma geçiþi iþaret ediyor. Ýktidara ve yeni toplumu kurmaya yönelmeyen
bir hareket yýkýlmaya mahkumdur. Proletaryanýn
yeni toplumu kurma mücadelesine baðlanmayan
bütün bu hareketler yozlaþmaktan ve burjuvazinin
birer aleti olmaktan kurtulamazlar. Proletarya ise,
kendi dýþýnda bulunan bütün ezilenleri kurtarmadan
kendisini kurtaramaz.” (Yeni Evre, sayfa 46-47)
Ancak küçük burjuvalarý Avrupa’nýn birçok ülkesinden Fransa’ya getiren sebepler, tekelciliðin sonuçlarýna, yýkýmlarýna verilen geniþ tepkidir. “Emperyalist ülkelerde, anti-kapitalist ayaklanmalara,
sokak savaþlarýna, proletarya dýþýnda küçük-burjuvazinin de katýlmasý doðaldýr. Tekelcilik, proletaryanýn yanýnda çiftçinin ve küçük burjuvazinin de sömürülmesi ve baský altýna alýnmasýdýr.” (Yeni Evre, sayfa 45)
Sonucu en iyi anlatan, toplantýya Avusturya’dan gelen bir
katýlýmcýnýn sözleri ifade ediyordu;
“Artýk yönümüzü belirlemenin zamaný gelmiþtir; Kapitalizmin iyileþtirilmesi mi? Yoksa sosyal bir devrim mi? Ben
devrim diyorum…”ˆ
12 Kasým’da 2. Avrupa Sosyal Forumu Fransa’da yapýldý.
3 gün süren toplantýlara, etkinliklere, gösterilere 100 bine yakýn insan katýldý. Aralarýnda Türkiye’den ÝHD, THÝV, KESK,
SES gibi demokratik kitle örgütleri, Avrupa’nýn bir çok ülkesinden sendikalar, dernekler, gençler katýldý.
Genel olarak ortaya konulanlar, “sosyal bir Avrupa” yönündeydi. Ayrýca emperyalist savaþa, ABD’ye, DTÖ’ye olan
öfke pankartlara yansýmýþtý.
Forum, neye karþý olunduðu noktasýnda antikapitalist, anti-emperyalist tutum sergilerken, nePOLÝTEKNÝK’TE KATLEDÝLEN 36
yin savunulduðu konusu, “daha yaþanýlýr bir kapiÖÐRENCÝ SOKAKLARDA SELAMLANDI
talizm”i aþamýyordu. Bu da 3 günlük uzun tartýþmalar, konferanslar sonucunda hiçbir somut adýunanistan’ý 1967-1974 yýllarý arasýnda yöneten Albaylar Cunmýn atýlmamasýný getirdi.
tasý’na karþý 17 Kasým 1973’de ayaklanan Politeknik Üniversitesi öðrencileri (Atina Teknik Üniversitesi), Albaylar CuntaOrganizasyonun daha çok küçük burjuvazi ve
reformisler tarafýndan örgütlenmesi ve yönetilme- sý’nýn yýkýlmasýnýn baþlangýcýný oluþturmuþtu. 1973’te öðrenciler Politeknik’i iþgal etmiþ, okul içinde radyo istasyonu kurarak, halký, cuntaya karþý
si; proletaryanýn yani yeni topluma sosyalist topmücadele etmeye çaðýrmýþtý. Gençliðin bu çaðrýsýna Yunan iþçi ve emekçiluma geçmenin öncü gücünün bu harekete yön
vermemesi ve katýlýmýnýn az olmasý hareketin yö- leri sokaklara çýkarak sahip çýkmýþ ve birçok insanýn ölümüne raðmen ayaklanma durdurulamamýþtý. Faþist Cunta, öðrencilere teslim olmalarý çaðnelimini iktidar ve sosyalizmin dýþýna, kapitalizmin iyileþtirilmesine ya da ütopik düþüncelere gö- rýsý yapmýþ, ancak öðrencilerin teslim olmamasý üzerine 17 Kasým 1973
günü, tanklar Politeknik’in kapýsýný ve duvarlarýný yýkarak içeri girmiþ ve
türdü. “Her þeye raðmen sermaye ve piyasanýn
36 öðrenci katledilmiþti.
müdahale etmediði bir sosyal Avrupa için, birlikKanlý operasyonun 30. yýldönümünde öðrenciler, Atina Teknik Ünite tartýþmak ve güçlerimizi buluþturmak için birlikteyiz.” Sözleri bu organizasyonda etkin olan ki- versitesi önünde toplandýktan sonra, ABD Atina Büyükelçiliði’ne yürüyüþe geçti. 7 bin polisin öðrencilere göz yaþartýcý gazla saldýrmasýyla öðrenþilerden çýkmýþtýr.
ciler, 30 yýl önceki militan ruhlarýyla karþýlýk verdiler. Polislere molotof,
“Çiftçiler, kent-küçük burjuva sýnýflar, çevretaþ ve sopalarla yanýt verdiler.
ciler, entellektüller ne kadar anti-kapitalist istemTüm dünyada olduðu gibi Yunanistan’da da iþçiler, emekçiler ve öðler ileri sürerlerse sürsünler kapitalizmi aþan bir
renciler kapitalist-emperyalist sisteme karþý mücadele içindeler. Yunanisperspektif ortaya koyamýyorlar. Böyle olunca getan gençliði kapitalizme karþý mücadeleyle hem geleceðini kurmaya hem
riye koþullarýn iyileþtirilmesi istemi kalýyor. Kode geçmiþte yaþanan katliamlarý unutturmamaya çalýþýyorˆ
þullarýn iyileþtirilmesi ise, kapitalizm altýnda bir
Y
17
KAPÝTALÝSTLERÝN
DEV MAÐAZALARINDA KÖLELÝK
þan insanlar, modern köleler gibi çalýþtýrýlýyor adeta. Tonlarca
Merhaba Mücadele Birliði okurlarý;
gýda deðiþik nedenlerle, örneðin ezilmiþ vs..diye çöpe atýlýrken
Ben 28 yaþýnda bir iþçiyim Carrefour-Sa’da çalýþýyorum.
çalýþanlarýn tek bir yiyeceðe tek bir üzüm tanesine dokunmasý
Buraya gireli yaklaþýk iki ay oldu. Burada gördüklerim, yaþadýklarým beni çok sinirlendirdi ve dehþete düþürdü. Burada gör- yasak.
Carrefour-Sa çalýþanlarýn hiçbir sosyal haklarý yok, iþ güdüklerimi yaþadýklarýmý sizlerle paylaþmak istiyorum.
Carrefour-Sa’ya baþladýðýmda düþünmüþtüm ki, burasý bir- venceleri yoktur.
Carrefour-Sa müþterileri belli bir sosyal standarda sahip inçok fabrikadan ve atölyelerden daha sosyal, daha az yorucudur.
Ben de bir çok insan gibi yanýldým. Çünkü burasý tam bir ceza- sanlardan oluþuyor. Genellikle ve esas olarak küçük ve orta
burjuva sýnýfýn alýþveriþ ettiði bir maðaza. Yani, ekonomik düevi. Her þey gözetim ve denetim altýnda.
Maðazada yaklaþýk 350 kiþi çalýþýyor. Bunlarýn 150’si pro- zeyi yüksek olanlarýn daha ucuza alýþveriþ yaptýðý bir maðaza.
mosyon görevlisi yani taþeron iþçi, geriye kalan 200 kiþi maða- Bu durum, alýþveriþ yapan insanlarýn, giyiminden alýþveriþ orazanýn kendi elemaný. Burada Carrefour iþçileri 250 ile 300 mil- nýna kadar gözle görülebilen bir durumdur.
Zenginler daha ucuza daha çok tüketirken, yoksul insanlar
yon alýrken taþeron iþçiler 150 ile 200 milyon arasý ücret alýyordaha az ama daha pahalýya tüketmek zorunda kalýyorlar. Çünkü
lar ve bu ücret karþýlýðýnda insanlar yaklaþýk 10-12 saat çalýþýyorlar, hem de hiç oturmadan, ayakta. Çok yorulmuþsan, ayak- veresiye alýþveriþ yapan insanlar, ancak bakkallardan alýþveriþ
ta duracak halin kalmamýþsa ancak ayaðýnýn birini kaldýrýp din- yapabilir. Oysa bakkallar da Carrefour-Sa’dan alýþveriþ ediyorlar. Carrefour-Sa’dan alýþveriþ yapabilmek ve bundan karlý çýlendiriyor daha sonra diðer ayaðýný. Yoksa oturmak yasak, her
yerde kamera sistemi var, oturduðunu gördükleri zaman ikaz e- kabilmek için belli bir ücret düzeyine sahip olmak gerekiyor.
Örneðin fiziki koþullar, alýþveriþ sonrasýnda onlarý taþýyabilmek
diyorlar ve üç defa üst üste olduðu zaman iþine son veriyorlar.
Burada öðle yemeklerini taþeron bir firma veriyor. Carrefo- için bir otomobili zorunlu kýlýyor.
Kýsacasý Carrefour-Sa’da çalýþmak, tüm zenginliklerin araur’un iþçileri, yemek çeki karþýlýðýnda yemek yiyebiliyorlar.
sýnda bulunup da yoksulluktan ölmek gibi bir þey.
Promosyon görevlileri de ancak paralarýyla alýp yiyebiliyorlar.
Carrefour-Sa’da çalýþmak, çaðdaþ, modern bir görünüm alParasý olmayan promosyoncu ya evinden getiriyor ya da aç katýnda kölece çalýþmaktýr.
lýyor. Carrefour-Sa iþçiye verdiði bir tabak yemeðin hesabýný
yaparken, deposunda onlarca, binlerce yiyecek-içecek çöplere
Ýstanbul’dan Bir Ýþçi
atýlýyor ve bu yiyecekler kesinlikle çürümüþ ve küflenmiþ þeyler deðil. Çok fazla mal alýmý yapýlýyor ve aldýklarýný
EMEÐE SAYGININ GEREÐÝ
satamýyorlar. Aldýklarý firMerhaba Mücadele Birliði okurlarý
malar da iade kabul etmeBen bir reklam þirketinde çalýþýyordum. Sürekli mesaiye kalýyordum. Açýkçasý bundan bireysel
dikleri için kalan ürünleri o- olarak þikayetçi olsam da, paraya ihtiyacým olduðu için bu duruma katlanmak zorunda kalýyordum.
rada çalýþan iþçilere verip a- Zaten sizin de bildiðiniz gibi, iþçilerin kendine ayýracak pek vakti olmuyor. Sistemin koþullarý nedelýþtýrmaktansa, çöpe atarýz
niyle yaþamak için sürekli çalýþmak zorunda býrakýlýyoruz.
daha iyi diyorlar. Her gün
Ama bir süre sonra iþten ayrýlmak zorunda kaldým. Aslýnda bu bir zorunluluk deðildi. Eðer bir
yüzlerce yiyecek-içeceði
insanýn kendi emeðine az da olsa bir saygýsý varsa, benim karþýlaþtýðým duruma kayýtsýz kalamazdý.
Ayrýlmamýn sebebine gelince; iþe girerken, 250 milyon gibi açlýk sýnýrýnýn da altýnda olan bir ücrette
çöplere atýyorlar. Tabi ki oanlaþmama raðmen, defalarca geç saatlere kadar, hatta kimi zaman sabaha kadar çalýþýp eve gitmez,
rada çalýþan iþçiler bu manertesi gün de iþe devam ederdim. Bu durum sadece benim için deðil, bütün iþçiler için böyleydi. Ýþte,
zarayý gördükçe isyan edibütün bunlara raðmen ücretimi gününde ödememesi, benim için, yapýlan en büyük saygýsýzlýklardan
yor. Yani bir düþünün, açsýnýz ve onca yiyecek elinizin biriydi.
Biliyorum, bu duruma çok þaþýrmadýnýz, çünkü birçoðunuz böyle durumlarla sýk sýk karþýlaþýyoraltýnda, ama yiyemiyorsusunuz, öyleyse ne yapmak gerekiyor?
nuz, çünkü yasak. Kim için
Ben çözüm olarak þunu görüyorum ve herkese öneriyorum. O bizi sabahlara dek çalýþtýrýp, ilikleyasak? Tabi ki iþçiler için!
rimize kadar sömüren bir avuç asalak sýnýfa, yani burjuvaziye verilecek en güzel cevap yeri eylem aCarrefour-Sa binlerce
lanlarýdýr. Ýþte o alanlarý doldurursak, birlikte hareket edersek, ancak ve ancak o zaman arzuladýðýmýz
ürünün bir arada satýldýðý
yaþam bizleri bulacaktýr.
dev bir maðaza. Ekmekten
Tekrar sesleniyorum: Ey sömürülenler, emeðin dünyasýný kurmak için hep birlikte tek kurutuluþ
otomobile kadar, göz kayolumuz olan devrimci mücadele saflarýnda yerimizi alalým, bekliyorum, ben orada olacaðým.
maþtýrýcý bir ortamda satýþ
YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ
yapan dev bir maðaza. Binlerce ürünün satýldýðý göz
Ýstanbul’dan Mücadele Birliði Okuru Bir Ýþçi
kamaþtýrýcý bu ortamda çalý-
18
ÝZMÝR’DE AJANLIK DAYATMASI
Mertül ve Çaðdaþ Tekstil’de
Ýþçi Cehennemi
Kamu emekçilerinin eylemlerine karþý saldýrýya geçen egemen sýnýf, geliþen hareketi durdurmak için eski yöntemlerine sarýlýyor.
19 Kasým 2003 tarihinde Dr. Hayri Üstündað Kadýn Hastalýklarý ve Doðum Hastanesi’nde SES Ýþyeri Temsilcisi Barýþ Bulut, saat 16.00’da Baþhekimlik Sekreteri, Baþhekim Yardýmcýsý
Dr. Bülent Dutsað’ýn çaðrýsý üzerine odasýna gitmiþ ve odada bulunan iki kiþinin kendisiyle görüþmek istediðini söyleyip oradan
ayrýlmýþtýr. Kendilerinin istihbarattan olduklarýný ve “dost olmak” istediklerini söyleyen kiþiler tarafýndan “Demokratik kitle
örgütlerindeki faaliyetlerine son vermezsen bakanlýða yazý yazýp
sürdürürüz” tehdidinde bulunulduðunu belirten Barýþ Bulut, 21
Kasým günü SES Ýzmir Þubesi’nin yaptýðý basýn açýklamasýyla,
önümüzdeki günlerde baþýna gelecek herhangi bir idari veya fiili
olumsuzluktan hastane yönetimi ve Ýzmir Emniyet Müdürü’nün
sorumlu olacaðýný, ayrýca konuyla ilgili Cumhuriyet Baþsavcýlýðý’na suç duyurusunda bulunacaðýný ve Ýzmir Emniyet Müdürlüðü’ne dilekçe vereceðini belirtti.
Yine Dokuz Eylül Üniversitesi Fizik Bölümü öðrencisi Hasan Ýlingi, 20 Kasým 2003 günü Ýzmir ÝHD’de yaptýðý basýn açýklamasýyla, kendisine ajanlýk dayatýlmasýnda bulunulduðunu
duyurdu.
9 Ekim günü Buca’da okul giriþinde plakasýný alamadýðý beyaz bir Hyundai marka arabayla, daha önceden tanýmadýðý insanlar tarafýndan zorla kaçýrýldýðýný ve Kaynaklar Köyü yolunda
aðaçlýk bir yere getirildiðini belirten Hasan Ýlingi, yaþadýðý endiþe nedeniyle bunu bir süre kimseye açýklayamadýðýný söyledi. Ýlingi, kendisini kaçýranlarýn, hakkýnda detaylý bilgi sahibi olduklarýný ve para yardýmý karþýsýnda okulda devrimci ve demokratik
çalýþma yürütenleri ihbar etmesi teklifini kabul etmediðini; bunun üzerine bir saat boyunca psikolojik baský yaptýklarýný söyledi. Bunu takip eden günlerde D.E.Ü Fen-Edebiyat Fakültesi çalýþanlarý Faruk Ali tarafýndan da kendisine ayný ajanlýk dayatmasýnda bulunulduðunu ve bunun polis ve okul iþbirliðini ortaya
koyduðunu belirten Hasan Ýlingi, baþýna geleceklerden Ýzmir Terörle Mücadele Þubesi ve D.E.Ü Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlýðý’ný sorumlu tutacaðýný ve savcýlýða ayrýca suç duyurusunda
bulunacaðýný söyledi.ˆ
Trakya’dan Merhaba,
Çorlu-Tekirdað arasýnda bulunan ve daha önce haberlerini
gönderdiðimiz Mertül’de de saldýrýlar durmak bilmiyor. Bu saldýrýlar sonucu 1 kiþinin yarý sakat kaldýðýný, 1 kiþinin de belden aþaðýsýnýn da felç olduðunu, daha önce anlatmýþtým. Mertül’de daha
sonra neler oldu?
Mertül, yeni yerini açtý ve yeni üretime baþladý. Yeni üretimle beraber patronlar, yeni saldýrýlarýný da artýrmaya ve daha yoðun
iþkenceye baþlamýþ durumda. Daha önce sizlere kriz nedeniyle ikramiyeleri yarýya indirdiklerini anlatmýþtým. Bu krizde patronlar
kar etmeye devam ettiler; ama iþçilerin ikramiyelerinin yükselmesine gelince kriz hala devam ediyor. Bu kadarla da kalmýyor, insanlarýn iþten çýkartýlmasý için baskýlar da devam etti. Bu baskýlar
çok çeþitli yöntemlerle uygulanýyor.
Ýlk baský boyahanede baþladý. Burada daha önce iþe aldýklarý
iþçilere, üretime geçildiðinde ücretlerine %20-%30 civarýnda zam
sözü veren müdür (boyahane müdürü), verdiði sözü yerine getirmediði gibi, insanlara ana avrat küfüre varana dek saldýrýya baþladý. Bu yolla eski iþçilerin hepsini iþten kovmuþtu. Kalanlar ise boyun eðip çalýþmaya devam ettiler. Sonra kesimhanede önce üç
vardiya, sonra tekrar iki vardiya ve daha sonra ise zorunlu mesai
mecburi koþuldu. Bu yolla orada da eleme oldu. Bunlarýn yapýlmasýnýn nedeni ise oradaki iþçilerin kendilerinin iþi býrakmasýný
saðlamaktý. Çünkü tazminat ödenmeyecekti. Mertül’den þimdilik
bu kadar.
Þimdi, ismiyle uzaktan yakýndan alakasý olmayan Çaðdaþ
Tekstil’i biraz anlatalým. Öncelikle þunu belirtmek isterim. Çaðdaþ sözcüðü, ilerici, geliþmeye hazýr ve topluma açýk anlamýna
gelir. Özel mülkiyetin olduðu hiçbir yerde, ismi ne olursa olsun,
hiçbir fabrika topluma hizmet edemez. Özellikle biz iþçi ve emekçi halklara asla hizmet edemez. Onun tek hizmet edeceði sýnýf, kapitalist toplumun burjuva sýnýfýdýr.
Daha önce, tekstil ve diðer fabrikalarýn 8 saatten 12 saate
geçtiðini aktarmýþtýk. Bu fabrikalardan biri de Çaðdaþ Tekstil. Bu
fabrikada çalýþma saati 8 saat, sigorta yok, yemekhanenin küçüklüðü nedeniyle ilk girenler dýþýnda diðer iþçiler, deyim yerindeyse
çöplükte yemek yiyorlar. Ýþçiler aydýn gözükse de yine de sistemin politik saldýrýlarýndan onlar da nasibini almýþ ve diðer bir konu ise bu fabrikada da iþbirlikçiler epey fazla. Ýþbaþý saati hiç þaþmaz ama çýkýþ, özellikle akþam çýkýþý 20.30’u buluyor. Bu aksama iþçilerden deðil, büro elemaný olan insanlardan kaynaklý. Ýþ
saatinin fazla olmasýna karþýn ücretler yetersiz. 300 milyon ile
350 milyon arasýnda iþçilerin ücretleri deðiþirken, 500-700 milyon arasýnda üretimde bulunan yöneticilerin ve ustalarýn ücretleri
Üst yönetimin ki ise 1,5-2 milyar arasýnda deðiþiyor. Bunlara karþýn iþ elbiselerini temin etmek herkesin kendine ait ve hiç mola
yok desek doðrudur. Eðer mola denirse, yemek yiyene kadar bir
ara ve 8 dakika da sigara molasý veriliyor. Bakým elemanlarýnýn
bayram dahil hiç tatilleri olmazken, iþçilerin de hiç Pazar tatili
yok. Ýþe gelmeyen ise iþten atýlmakla tehdit ediliyor.
Çaðdaþ Tekstil’in bu tür baský uygulamasý, iþçilerin burada
geçici olarak çalýþmasýný ve belirli bir süre sonra da ayrýlmasýný
(bu iþten atmanýn baþka bir yolu oluyor) saðlýyor. Dolayýsýyla
Çaðdaþ Tekstil ne iþçilere tazminat ödüyor, ne de iþçi bir hak talep
edebiliyor. Buradaki iþçilerin durumlarý diðerlerinden çok kötü
sayýlmaz. Bu durumu bir çok fabrikada bulabiliriz. Evet, iþimiz iyice zor, umudumuz ise imkansýz olmamasýdýr. Bize de zoru baþarmak, buralarý devrime hazýrlamak düþer. Ve bu zaferi iþçilerin
savaþýyla kazanacaðýz.
YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ
Trakya’dan Bir Ýþçi
SAVAÞ KARÞITI PLATFORMDAN
BASIN AÇIKLAMASI
Ýzmir Savaþ Karþýtý Platformu’nun 15 Kasým 2003 tarihinde Alsancak’taki Ýngiliz Konsolosluðu önündeki basýn
açýklamasý için Alsancak Tren Garý önünde toplanan yaklaþýk 100 kiþi, polis engeliyle karþýlaþtý. Saat 14.00’te “Ýþgale Deðil Direniþe Destek”, “ABD Askeri, Sermayenin
Kölesi Olmayacaðýz”, “Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði” sloganlarýyla 10 dakika oturma eylemi yapan kitle, basýn açýklamasýndan sonra “Faþizme Karþý Omuz Omuza”, “Biji
Bratiye Gelan”, “Eþitlik, Kardeþlik Kürt Ulusuna Özgürlük” , “Zindanlar Boþalsýn Tutsaklara Özgürlük” sloganlarýný atarak daðýldý.ˆ
19
Diþe Diþ Kavgada PTT Ýþçileri
17 Ekim 2003 tarihinde kendilerine dayatýlan kölelik koþullarýný
reddederek eyleme baþlayan Bahçelievler PTT taþeron iþçileri, eylemlerinin 28. günü olan 13 Kasým tarihinde aileleriyle birlikte Sirkeci
Postanesi önünde bir basýn açýklamasý gerçekleþtirdiler. Açýklamada:
“…Bildiðiniz üzere Bahçelievler Posta ve Daðýtým Merkezlerinde
‘Köle Deðil Ýþçiyiz, Birleþince Güçlüyüz!’ þiarý ile baþlattýðýmýz haklý
mücadelemiz birinci ayýný doldurmak üzere. Sizlere evlerimizde yanmayan sobalardan, su ve kuru ekmekle açtýðýmýz iftardan, iþverence
kanunsuz þekilde verilmeyen vizite kaðýtlarý nedeni ile tedavileri yarým
kalan çocuklarýmýzdan bahsetmeyeceðiz. Ýçerde taþeron iþçisinin alýnterinin kimin cebine hortumlanacaðýna karar verilmesi için ihalenin
yapýldýðý bu önemli günde, tüm olumsuz koþullara ve zorluklara karþýn
haklarýmýzý almadan ve takým sözleþmesi imzalamadan çýktýðýmýz bu
yoldan dönmeyeceðimizi anlatacaðýz. Bunu sizlere anlatacaðýz ki, siz
de, biz taþeron iþçilerini insandan bile saymayan zihniyetin sahiplerine
yanýldýklarýný ve yenilmelerinin kesin olduðunu anlatabilin.” dediler.
PTT iþçilerinin eylemine Devrimci Ýþçi Komiteleri (DÝK)’nden iþçiler de “Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði Devrimci Ýþçi Komiteleri”
pankartýyla, Üniversite Öðrencileri “PTT Ýþçisi Yalnýz Deðildir”, Pýrelli Ekolas iþçileri “Taþeron Köleliðine Karþý Ortak Örgütlenmeye“ pankartlarýyla katýldý. Karyer iþçileri, KESK ve bir çok grup da PTT iþçilerini yalnýz býrakmadý. Eylemde iþçiler sýk sýk “Köle Deðil Ýþçiyiz
Birleþince Güçlüyüz”, “Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði”, “Eþit Ýþe
Eþit Ücret”, “Ýþçilerin Birliði Sermayeyi Yenecek”, “Zafer Direnen Emekçinin Olacak”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin
Olacak”, “Eþitlik Özgürlük Ýþçilerle Gelecek”, Taþeron Gidecek Zulüm
Bitecek”, “Üreten Biziz Yöneten de Biz Olacaðýz”, “Kahrolsun Ücretli
Kölelik Düzeni”, “Örgütlü Ýþçi Asla Yenilmez” sloganlarýný attýlar.
Basýn açýklamasýnýn ardýndan iþçiler postaneden toplu olarak kart
atma eylemi gerçekleþtirdiler.ˆ
Bu iþyerinde 2 senedir çalýþýyorum. SiYaþamý Zindana Çeviren Kapitalizme gortam yok. Telefon
yasak, sigara yasak, tuKarþý Ýþçilerin Mücadele Birliði
valete gittiðimiz zaman
mesaimizden kesiyorBen, 20 yaþýnda bir iþçiyim. 10 yaþýndan beri çalýþýyorum, Bingöllüyüm ve 6 kar- lar. Müzik yasak. Kolye, künye, saat vb. yasak. Çay molasýnda, çaylarý kendi paramýzla
deþiz. Babam; ben ve bir kardeþim daha çaalýyoruz. Yazýn klimalarý açmýyorlar. Diyelýþýyoruz ve 8 kiþilik nüfusa bakýyoruz. Sizinle þu gerçeði paylaþmak istiyorum; bizim lim rahatsýzlandýnýz, iyi deðilsiniz veya annen baban hasta vb. asla izin vermezler.
ailede hiçbirimiz ne sinemaya, ne tiyatroya,
Bu izin mevzusuyla ilgili yaþadýðýmýz
ne konsere gitmiþ deðiliz. Gidemeyiz deðil,
gideriz ama terazinin bir tarafý gibi, aile eko- bir olayý sizlerle paylaþmak istiyorum. Geçtiðimiz hafta Cumartesi günü, paydosa yanomisi de düþüþ gösterir ve bunu dengelerým saat kala mesai var diye söylendi. (her
memiz 3-4 ayý bulur. Bizim yaþamýmýz bir
zaman yarým saat veya on beþ dakika kala
terazi gibi çok hassas, sürekli dengede tutsöylüyorlar “itiraz yok” diyorlar. Bu kýsa sümamýz gerekiyor.
Ben, günde 8.00-19.00 arasý olmak üze- re içinde kimse birbiriyle konuþup “gelmeyelim etmeyelim” diyemiyor, düþünmeye
re 11 saat zorunlu çalýþýyorum. Ayrýca saat
19.00’dan sonra mesailer de oluyor. Ben eve fýrsat kalmadan daðýlýyoruz ). Birçok arkadaþ Pazar günü için izin istedi -ki en doðal
geldiðimde saat 22.00’yi buluyor. Yemem,
hakkýmýzdýr- Hiç kimseye izin verilmedi. Ýiçmem, yatmam derken, tv’deki haberlere
dahi bakacak vaktim kalmýyor. Zaten o yor- zin almak isteyip de alamayanlar arasýnda en
gunlukla bir þey düþünecek zaman kalmýyor. yakýn iþçi arkadaþým da vardý. Onun da annesi çok hasta olduðundan gelemeyeceðini
Ayrýca Pazar günleri de mesai var derlerse,
söylemiþti.
(ki bu sýklýkla oluyor, en az ayda 2 Pazar)
Pazar günü arkadaþýmla birlikte, izin amecburen 8.00-16.00 arasý Pazar günü de
lamayan 15 kiþi gelmedi.
çalýþýyoruz. Zaten Pazar günü de çalýþýnca
Pazartesi sabah daha iþe baþlayalý 1 saat
yaþamanýn bir anlamý kalmýyor.
20
olmuþtu ki arkadaþýmý çaðýrarak, “bu akþam
hesabýný kes, çýk iþten” demiþler. Ancak diðer 14 kiþiyi çaðýrmadýlar. Bu 14 kiþi makinacýydý ve iþte verimliydiler, onlarý çýkartmak iþlerine gelmedi. Çünkü iyi bir makinacý bulmak kolay deðildi. Ancak benim arkadaþým ortacýydý ve bir ortacý gider, bir ortacý
gelir anlayýþýyla ona haksýzlýk yapýlmýþtý.
Akþam arkadaþýmýn çýkýþýnýn verileceðinin haberini alýr almaz 3-4 arkadaþ karar
verdik, “onu haksýz yere çýkarýyorsunuz biz
de çalýþmýyoruz” dedik ve 2-3 saat çalýþmadýk. Yani makinanýn baþýndaydýk ama iþ
yapmýyorduk. “Bizim gibi arkadaþý haksýz
yere çýkardýnýz. Madem öbürlerini de çýkarýn” diye, sürekli küçük küçük gruplar þefe
yüklendik, en sonunda bizim bölümdeki 47
kiþi de iþ konusunda sorun çýkarýnca mecburen arkadaþýmýzý saat 16:00 sularýnda geri aldýklarýný açýkladýlar. Yani zafer bizim olmuþtu.
Eskiden de Newrozlara falan katýlýrdým,
ama iþçi olduktan sonra sorunun daha da
farklýlaþtýðýný gördüm ve bu konuda da gerekli mücadeleyi vereceðim. Tüm iþçi arkadaþlarýmýz birdir.
Ben de Marx’a katýlýyorum iþçilerin birleþmesi gerekir
Ýstanbul’dan Bir Ýþçi
Dünya Bir Düþünce Çölü
Olmayacak*
13 ülkenin hükümet liderleri ve devlet baþkanlarý,
geliþmekte olan ülkelerin doðal haklarý olan þeyler
için el açmak zorunda olmadýklarý konusunda
hemfikirler.
ðýný ekledi.
Küba liderinin konuþmasýný dikkate alan Chavez,
kendilerini dilenci durumuna düþüreceklerini ve dünya
bir çöl olduktan sonra protestonun bir iþe yaramayacaðý
bir kez daha vurgulandý.
Havana’daki Çölleþme ve Kuraklýk Karþýtý 6. BirleþDiðer taraftan güçlü deðiþim rüzgarlarý Güney Amemiþ Milletler Konferansý’nda, ilk gün tartýþmalarý sýrasýn- rika boyunca esiyor. Ve bu kapsamda Venezüella, Brezilda hükümet liderleri ve devlet baþkanlarý, bugüne kadar
ya ve Arjantin adlarý geçiyor. Diðer uluslararasý rüzgarýn
sorunun üstesinden gelmek için yapýlan her þeyin çevre
nasýl deðiþtiðine ve yeni liderlerin nasýl olduðuna bakýproblemleri ve çölleþmenin yanýnda hiçbir deðerinin olyorlar. Küba ve Venezüella devlet baþkanlarýnýn düþüncemadýðý konusunda hemfikir oldular.
leriyle hemfikir olan Afrika ve Karayipler’den gelen diKonu üzerinde konuþan Bolivarcý Venezüella Cumðer liderler Güney Birliðinin çok önemli ve acil olduðuhuriyeti devlet baþkaný Hugo Chavez, bu gezegende en
nu ve yeni finansal yapý için bir temel oluþturmasý gerekbüyük karar alma sorumluluðuna sahip olanlarýn, bu
tiðini söylediler.
problemlerle yüzyüze gelmek için neredeyse hiçbir siyasi
Zimbabwe devlet baþkaný Robert Mugabe, konuþmaistek duymadýklarýný vurguladý. Dünyaya empoze edilsýnda, ülkesinin uyguladýðý programlarý baþlýklar halinde
meye çalýþýlan ekonomik modeli eleþtirdikten sonra, bir
özetledi. Bu sýrada, egemenliðin ulusun ekonomik geliþiçok ilginç þeyin olduðu Latin Amerika’nýn buna uygun
minin bir parçasý olduðunu söyledi.
olmadýðýna açýklýk kazandýrdý. Neo-liberalizmin sonunun
Namibya devlet baþkaný Sam Nujoma, ülkesinin topgeldiðini ve bizim onu gömüp yeni bir dünya yaratmanýn rak kaymasýna karþý mücadele çabalarýný açýkladý. Ve
gerektiðini söyledi.
konferansý, dünyanýn en eski çöllerinden biri olan Namib
Hugo Chavez, çölleþmeye karþý mücadelenin yoksul- Çölü’nün kalbinde bir araþtýrma ve eðitim merkezi olduluða karþý mücadeleden hiçbir farký olmadýðýný yineledi
ðu konusunda bilgilendirdi. Vatandaþlarýný toprak çölleþve mecazi bir imge ile dünyanýn her yanýnda ideolojik a- mesine karþý nasýl mücadele edecekleri konusunda eðitðaçlarýn yetiþtirilmesine ihtiyaç olduðuna iþaret etti. En
mek amacýyla bu enstitü, Güney Batý Afrika topluluðutehlikeli çöllerin deðerlerin, sevginin ve ilkelerin aþýnnun geliþimi için mükemmel bir merkez olarak düzenmasý olduðu konusunda uyardý. Bunlarýn coðrafik olanlenmiþ.
lardan daha tehlikeli olduðunu söyledi.
Ayný þekilde alkýþ alan Granada baþbakaný Dr. Keit
Chavez’in önerisine kýsa bir cevap veren baþkan FiClaudius Mitchell, hükümetinin Küba ve diðer küçük
del Castro, gezegene hükmeden ülkelerin dünyamýza em- Karayip Adalarýnýn sýnýrlýlýklarýnýn ve zayýflýklarýnýn bipoze ettiði ekonomik kaosa göndermede bulundu.
lincinde olduðunu söyledi ve çabalarýnýn, bu sýnýrlandýr“Þunun sorulmasý gerekiyor: Dünyanýn karþý karþýya malarýn üstesinden gelmek olduðunu belirtti.
olduðu felaketlerden kim sorumlu? Kim zengin ve nasýl
Granada’nýn durumunu açýklarken, adadaki ekilebilir
zengin olmuþ? Biz niye yardým almak yerine birilerinden topraklarýn 133 mil kare tuttuðunu ve bu alanýn %40’ýnýn
yardým bekliyoruz? Hepimizin el birliðiyle saðlanacak
tarýmsal geliþmeye adandýðý yorumunu yaptý. Jamaika
bu yardým, bizim dünyayý kurtarmamýza yardým edecekBaþbakaný Percival Patterson tarafýndan, korumacýlýkla
tir.”
ilgili problemler ana baþlýklarýyla özetlendi. Patterson, tiKüba lideri, çölleþme ve iklim deðiþiklikleri probcaret ve çevre arasýndaki baðlarla ilgili referanslarýn yalemlerini içinden çýkýlmaz bir þekilde birbirine baðlandý- pýldýðý yer olan Doha’da benimsenen konuþma ve karar-
21
larý yeniden baþlatmak için Cancun’da yapýlacak Dünya
Ticaret Örgütü bakanlar toplantýsýnýn bir fýrsat olacaðýný
söyledi.
Patterson, çevre üzerine çok yanlý anlaþmalarýn, vergi bariyerleri olarak kullanýlmamasý þeklindeki durumu
bir kez daha doðruladý.
En geliþmiþ ülkelerin sözlerinin gereðini yerine getirmeleri konusundaki baþarýsýzlýklarý, Granada ve St.
Vincent Baþkaný olan Ralph Gonzalves tarafýndan yapýlan katkýnýn özünü oluþturuyordu. O, Monterey toplantýsý sýrasýnda bir yýl önce kararlaþtýrýlan, ama hala yerine
ulaþmamýþ olan yardýmla ilgili sözlerine atýfta bulundu.
Burkina Faso’daki dramatik durum, bu ulusun baþkaný olan Blaise Compaore tarafýndan özetlendi. Compaore hemen hemen tüm nüfusun yakýt olarak odun kullanmasýnýn zorunlu olduðunu açýkladý. Ki bu çevreyi
çok ciddi anlamda etkilemektedir. Burkina Faso’nun nüfusunun yükselen seyrinden bahsetti.
Lesetho krallýðýnýn Baþbakaný Pakalitha Bethueim
Mosisili, topraðýnýn %60-70’i daðlarla kaplý olan ve
çimlendirme çalýþmalarýnýn toprak kalitesine olumsuz etkide bulunduðu ülkesinin durumu üzerinde yorumlar
yaptý.
Mosisili, çevresel problemlerin sýnýr tanýmaz olduðu
konusunda bir uyarýda bulundu. Ve onlarýn üstesinden
gelebilmek için birlik çaðrýsýnda bulundu.
Mali Baþkaný Amadou Tomani Toure, çölleþme ve
yoksulluðun üstesinden gelmek için yardýma duyulan ihtiyacý vurguladý. Bu iki felaketin dünyanýn büyük bir kesimini kaplamýþ olduðunu belirtti.
Ayný þekilde Güney Afrika Cumhuriyeti baþkan yardýmcýsý, çevreyi korumak ve insanlýðýn doðal kaynaklarýnýn büyük çoðunluðunu elinde tutan, fakat ayný zamanda insanlarý yoksulluk yüzünden iyice zayýflamýþ olan
bu ülkeleri geliþtirmek için 3. Dünya güçlerini birleþtirmek ihtiyacý üzerinde yoðunlaþtý.
Konferanstaki diðer konuþmacýlar, Fransa ve Almanya’nýn toplam nüfusuna eþit 135 milyon insanýn göçe zorlanacaðýna iþaret ettiler.
Bu bilgi üzerinden konuyu geniþleterek, 1997 ve
2030 yýllarý arasýnda yaklaþýk 60 milyon insanýn SupSaharan çölünü terk edip Kuzey Amerika ve Avrupa’ya
göçe zorlanacaðýný söylediler.
*Joaquýn Oramas’ýn Küba Komünist Partisi Yayýn
Organý Granma Dergisinin 7 Eylül 2003 tarihli sayýsýnda
yayýnlanan makalesinden çevrilmiþtir.
22
“Yalnýz Deðiliz,
Yalnýz
Býrakmayalým”
i
nsanlýk, beþ kýtada soygun, sömürü, soykýrým ve isyan yaþamaktadýr. Emperyalist-kapitalist sistem varlýðýný sürdürmek için insanlýða yönelik savaþ baþlatmýþtýr. Dil, din, ýrk,
kültür, cinsiyet gözetmeksizin saldýrýyor. Sistemi sürdürmek için
yaptýðý her çýrpýnýþ, onun sonunu yaklaþtýrmaktadýr.
Ýnsanlar, sisteme karþý durabilmek için birçok örgüt, dernek,
sendika vs. kurmuþlardýr. Günümüzde bir, çok kadýn da bu örgütlerde yer almaktadýr. Kadýnýn kurtuluþu, erkek egemenliðinden
kurtulmakla ya da ekonomik alanda söz sahibi olmakla mümkün
olacaðý sanýlmaktadýr. Bu tür düþünce ve çalýþmalar kadýnýn kurtuluþunu geciktirmekte, daha çok acý çekmesine sebep olmaktadýr. Burjuva basýnda kadýn, cinsel özellikleriyle haber olmakta,
cinsel kimliði üzerine baský görmektedir.
Kýrsal kesimde yoksulluk, tutuculuk kadýnýn özgürleþmesinin önüne geçmiþtir. Kadýnlarýn büyük bir kýsmý kendi ihtiyacýný
karþýlayamayan, babaya, kardeþe, oðula, kocaya mahkum durumdadýr. Tüm dünyada olduðu gibi bizde de kadýn; dikiþ diker, yemek yapar, çamaþýr yýkar, doðurduðu çocuklara bakar, ev temizler, varsa bahçesini düzenler, tarlada çalýþýr. Küçüklüðünden itibaren iyi bir kul, sadýk bir eþ olmasý için eðitilir. Þükretmesi, sabretmesi öðretilir. Aile bütçesine katký için çeyiz yapar, tasarruf eder. Kýlý kýrk yararak yaþamasýný öðrenir. Ezilen sömürülen emekçilerin yaþanýlmaz dünyasýnda, kadýnlar çocuklarýyla ucuz iþ
gücünü temsil ederler. Kapitalizmin üretici güçleri sömürü çarkýný döndürürken erkek egemenliði altýndaki kadýn iki kez sömürülür.
Öncelikle kadýn sorununu toplumsal sorunlardan ayrý, cinsiyet özelliklerini öne çýkarýp, tek baþýna ele alamayýz. Hiçbir hak
altýn bir tepside sunulmamýþtýr. Toplumsal mücadelede kadýnlar,
özgürleþmelerini saðlayacak iþçi sýnýfýnýn saflarýna geçmelidir.
Kadýnýn kurtuluþu emeðin kurtuluþuyla mümkündür.
Emekçi kadýnlar devrimci birlikler kurup kendi kurtuluþlarýný hýzlandýrmalýdýrlar. Sýnýflar mücadelesinde dünyanýn yarýsý olan biz kadýnlara emeðimizi korumak adýna aðlamak deðil, savaþmak düþüyor. Yalnýz deðiliz, yalnýz býrakmayalým. Ýþkencelerde, Ölüm Oruçlarýnda yüzlerce savaþçýmýz kurtuluþumuz adýna
kan akýttýlar. Clara Zetkinler, Rozalar, Luis Micheller, Senalar,
Sibeller, Aysunlar… Özgürlük mücadelesinde en önde yer alan
savaþçýlarýmýz, öncülerimiz, emekçi kadýnlara yol gösteriyor, aydýnlatýyorlar. Devrimci kadýnlarýmýz komitelerde yer almalý, öncülerin yaktýðý ateþi yükseltmelidir. Sýnýf mücadelesinde örgütlü
bir güç olarak yerini almalý, emeðe saygýsýzlýk edenlere haddini
bildirmelidir.
Gece uzun ve karanlýkta olsa, biz biliyoruz ki sabah olacak.
Tan yeri aðarmakta. Yapýlacak çok iþ var. Hazýrlanalým!
Zafer Bizim Olacak!
Y.E. Mücadele Birliði Okuru/Ýzmir
Proletaryanýn Ölümsüz
“GENERAL”i
“Ne parlak bir zeka meþalesi söndü,
Ne büyük bir yürek durdu”
5 Aðustos 1895’te dünya proletaryasýnýn ölümsüz “General”i Friedrich Engels’in ardýndan Lenin, Nekrassov’un bu
dizeleriyle sesleniyordu. Gerçekten de insanlýk, özellikle de proletarya, ne büyük bir
beyni kaybetmiþ olduðunu çok kýsa bir süre sonra anlamýþtý. Çünkü Engels, yeri kolay doldurulamayacak insanlardan biriydi.
O, insanýn çok yönlü geliþimine örnek gösterilebileceklerin arasýnda ilk sýralarda bulunuyor. Bilim konusundan askerlik sanatýna, dillere duyduðu ilgiden felsefe konusuna kadar çok geniþ bir yelpazede derin bilgilere sahipti Engels. O, proletaryanýn hem
öðretmeni, hem pratik örgütleyicisi, hem
de iyi bir gözlemleyicisiydi.
Engels, 28 Kasým 1820’de Almanya’nýn Barmen þehrinde doðdu. O da Marx
gibi üniversite yýllarýnda “Genç Hegelciler”le iliþki kurdu. Marx’ý ilk kez Köln’de
yayýnlanan Reinische Zeitung gazetesindeki makalelerinden tanýdý. Marx’la ilk karþýlaþmasý 1844 yýlýnda Paris’te oldu. O tanýþmada, yýllarca sürecek olan bir yoldaþlýðýn
temelleri atýldý ve iki bilimsel düþünüþlü
insan, dünyayý yorumlamakla yetinmeyip
onu devrimci yollardan deðiþime uðratmak
için kollarý sývadý. Bu tanýþýklýktan sonra
hem yazýlan bilimsel eserlerde, hem de iþçi
sýnýfý mücadelesinin örgütlenmesinde kolektif bir ruh sergiliyorlar. Engels, Marxlarýn da geçimini saðlayabilmek için, büyük
bir fedakarlýk örneði göstererek babasýnýn
iþletmesinde iþveren olarak çalýþmaya razý
oldu. Marx’ýn ömrünün 25 yýlýný verdiði
Kapitallerin yazýmýnda ona her açýdan en
büyük desteði Engels verdi.
Ýki önderin adýnýn böyle birbirinden
ayrýlmazcasýna kaynaþmýþ, dünya proletaryasýnýn ölümsüz önderleri olarak birisinin
adýnýn yanýnda diðerinin adýnýn da anýlýyor
olmasý nedensiz deðildir. Engels, bir yandan Marxlar için malikanedeki ortama katlanýrken, bir yandan da Kapitaller hakkýnda Marx’a düþüncelerini yazýyor, onun düþüncelerini alýp daha da geliþtiriyor ve yazýlan kýsýmlarýn basýlmasý için olanca gücüyle çaba sarf ediyordu. Onun Kapital
I’in yazýlýp yayýnlanmasýnda çok büyük emeði vardý; Kapital II’yi, ama daha çok
Kapital III’ü Marx’ýn ölümünden sonra yayýna hazýrlamasý, baþlý baþýna üçüncü cildi
yazmak kadar zordu; çünkü Marx’ýn hangi
düþünceyi nasýl olgunlaþtýrmak, hangi sonuçlara varmak istediðini bilse bilse Engels bilirdi. Ve o bir kuyumcu titizliðiyle
Marx’ýn el yazmalarý üzerine eðilmiþ ve
ortaya ölümsüz bir eserin son cildini de çýkarabilmiþtir. Kapital I’in yayýnlanmasýndan sonra Marx, Engels’e yazdýðý bir mektupta, “Ben yapýtýmý sen olmazsan sonlandýramazdým” diyor. “Ve seni temin ederim
ki, senin az bulunur yeteneklerini esas olarak benim yüzümden ticarete harcayýp paslandýrdýðýn düþüncesi vicdanýmý bir kabus
gibi sürekli rahatsýz ediyor” (Ateþi Çalmak
4, sf. 96) Engels, bu çalýþma yoðunluðuna
raðmen, proletaryaya ve insanlýða büyük
eserler kazandýrmayý bilmiþtir. O, büyük
bir alçak gönüllülükle, eðer kendisi olmasaydý da Marx’ýn bir çok þeyi yapacaðýný,
kendisinin ancak bir ikinci keman olduðunu söylese de bugün onun eserlerinin ne
kadar büyük bir boþluðu doldurduðu daha
iyi anlaþýlýyor. Marx’la birlikte yazdýklarýnýn yaný sýra “Ailenin Özel Mülkiyetin ve
Devletin Kökeni”, “Ludwing Feuerbach ve
Klasik Alman Felsefesinin Sonu”, “AntiDühring”, “Almanya’da Devrim ve Karþý
Devrim”, “Köylüler Savaþý” adlý eserleriyle marksizmin köþe taþlarýný döþemiþtir.
Dilindeki sadelikle anlaþýlýrlýk onun eserlerini her zaman aranýr kýlmýþtýr.
Engels, bu teorik faaliyetlerin yaný sýra, iþçi ayaklanmalarýna bizzat katýlmýþ, bir
çoðuna da komuta etmiþtir. Askerlik sanatý
konusundaki engin bilgisi sayesinde barikatlarda ayaklanmanýn askeri hazýrlýðýnýn
yapýlmasýna önayak olmuþ; bir yandan
1864’te kurduklarý Uluslararasý Ýþçiler Birliði’ne önderlik ederken, bir yandan da
devrimin pratik olarak örgütlenmesine giriþmiþtir.
O, ayný zamanda iþçi sýnýfý ve emekçilerin yaþadýðý koþullarýn iyi bir gözlemcisi,
iyi bir analizcisiydi. 1844’te yazdýðý “Ýngiltere’de Emekçi Sýnýflarýn Durumu” kitabý,
bu konuda ulaþmýþ olduðu derinliði en iyi
þekilde yansýtmaktadýr. Bugün okunduðunda bile insaný alýp Ýngiltere’nin iþçi mahallelerine, fabrikalarýna götüren bu kitap, Engels’in gördüðünü en iyi ve en yalýn þekilde nasýl anlatabildiðinin yaþayan kanýtýdýr.
Engels, kendini bir çok yönden geliþtirmiþ, çok yönlü bir insandý. Büro ile barikat arasýnda mekik dokurken bu kadar iþin
üstesinden nasýl gelebildiði, bugün yaþayan komünistlere örnek olmalýdýr. O, ondan fazla dili anadili gibi konuþabiliyor,
yazabiliyor, yirmi dili de okuyup anlayabiliyordu... Askerlik sanatý üzerine geliþtirdiði düþünceler, bugün hala geçerliliðini koruyor. O, bu yönü nedeniyle Marxlarýn çocuklarý tarafýndan “General” adýyla çaðrýlýyordu.
Engels, insan iliþkilerinde de apayrý
bir düzeyi temsil ediyordu. Jenny, bir defasýnda Marx’a þöyle söylüyor: “Yaþamýmda
ender rastlanacak deðerli her þeyi, gerçek
aþký yani seni ve dostluðu yani Friedrich’i
tanýdýðýma çok memnunum” (Ateþi Çalmak 4, sf.139). Engels, bu yönleriyle de
gelecek toplumun “Yeni Ýnsan”ýný temsil
ediyordu. O, insanlarla çok kýsa sürede
kaynaþýyor ve hýzla onlarý eðitmeye baþlýyordu.
Proletaryanýn ölümsüz “General”i bugün de bizlere ölümsüz yapýtlarýyla önderlik ediyor. Biz onun çalýþkanlýðýnýn örneðini unutmamalýyýz. Proletaryanýn ölümsüz
General’inin çalýþkanlýðý o derecedir ki,
Kapital III’ü yayýna hazýrlarken gözleri rahatsýzlanmýþtýr, ama o çalýþmalarýna hiçbir
þekilde ara vermemiþ, devrimi pratik olarak örgütlemek amacýyla daha çok koþturmuþtur. Marx’ýn ölümünden sonra yükü iki
kat aðýrlaþan Engels, bir yandan komünist
enternasyonalizmi geliþtirme çabasý içinde
olmuþ, bir yandan da teorik çalýþmalarýný
sürdürmüþtür. 5 Kasým 1895’te ölümsüzleþmesi sonucu yakýlýp, külleri sulara savrulan proletaryanýn ölümsüz “General”ini
bir kez daha saygýyla anýyoruz, “adý yüzyýllar boyunca yaþayacak, eseri de.”ˆ
23

Benzer belgeler

devrimci sanat engellenemez!

devrimci sanat engellenemez! yimler kazandý. Kendisini sýnýflar savaþýnýn her koþuluna ve her biçimine hazýrladý. Zaten böylesi çok yönlü hazýrlanmadan sýnýflar savaþýný kazanamaz. Proletarya bu olgunluða sýnýf savaþý sürecini...

Detaylı

ayışığı`nda konferans sarıgazi`de basın açıklaması

ayışığı`nda konferans sarıgazi`de basın açıklaması bilimsel olamýyordu. Ne zaman ki yeni toplumun maddi önkoþullarý kapitalizmin baðrýnda oluþtu ve olgunlaþtý, gelecek toplumu artýk tasarlamaya gerek kalmadý. Kapitalist toplumun maddi iliþkileri çö...

Detaylı

kitleler sosyalizme yöneliyor

kitleler sosyalizme yöneliyor kalanlar, emekçi kitleler adýna hareket ettiðini söyleyen sosyal-reformistler ve oportünistlerdir. Bu tip politik mücadele tarzý çökmüþtür artýk. Bu, bir geriye düþüþ deðil, tersine ileriye doðru b...

Detaylı

Tam sayfa faks yazdırma

Tam sayfa faks yazdırma her biçimine hazýrladý. Zaten böylesi çok yönlü hazýrlanmadan sýnýflar savaþýný kazanamaz. Proletarya bu olgunluða sýnýf savaþý sürecinin çeþitli aþamalarýndan geçerek ulaþtý. Komün’de zor yoluyla ...

Detaylı