Türkiye Ekonomisine Genel Bakış (2001 - 2013)

Transkript

Türkiye Ekonomisine Genel Bakış (2001 - 2013)
Türkiye Ekonomisine Genel Bakış
(2001 - 2013)
OVERVIEW OF THE TURKISH ECONOMY(2001-2013)
Fatih ACAR*
Özet
Türkiye Ekonomisinin 2001-2013 dönemi itibarıyla; büyüme, enflasyon, işgücü ve
istihdam, kamu maliyesi, dış ticaret ve ödemeler dengesi ile turizm gelirleri rakamlarının
değerlendirilmesi, ülkemiz ekonomisinin yaklaşık on yıllık süreç içerisinde göstermiş olduğu
gelişim ve dinamikler açılarından büyük bir öneme sahiptir. Bu çerçevede 2001-2013 dönemi
Türkiye ekonomisindeki gelişme trendi, ekonomik veriler temel alınarak değerlendirilmiştir.
Makalede inceleme konusu yapılan söz konusu gelişim ve dinamik, ülkemiz ekonomisinin
geleceği hakkında da öngörü yapılabilmesini sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Türkiye Ekonomisi, Büyüme, Enflasyon, İşgücü ve İstihdam, Kamu
Maliyesi, Dış Ticaret.
Abstract
The evaluation of Turkish Economy’s growth, inflation, labor and employment, public finance,
foreign trade, balance of payments and tourism revenue figures for the period of 2001-2013
is very important in regards to the development and dynamics of the country’s economics in
the recent ten years. In this context, the development trend in Turkey’s economy during this
period, is evaluated based on fundamental economic data. Above mentioned development and
dynamics which are focused on in the article will also make it possible to foresee the future of
Turkey’s economy.
Keywords: Turkish Economy, Growth, Inflation, Labor and Employment, Public Finance,
Foreign Trade.
JEL Classification: A1, H2, H61, J48.
* Başbakanlık Müşaviri, [email protected]
ÇSGB Çalışma Dünyası Dergisi / Cilt: 1 / Sayı: 2 / Ekim-Aralık 2013 / Sayfa: 15-32
Labour World / Volume: 1 / Issue: 2 / October-December 2013 / Page: 15-32
15
Giriş
Ülke ekonomilerinde büyüme, enflasyon, işgücü ve istihdam, kamu maliyesi, dış ticaret
ve ödemeler dengesi ile turizm gelirleri rakamları, ülkelerin gelişme trendlerinin değerlendirilmesi açısından en önemli göstergelerdir. Türkiye Ekonomisinin içinde bulunduğu
durumu analiz edebilmek ve belirlenen ekonomi politikası hedefleri konusunda hangi noktada bulunulduğunun tespiti için 2001 yılı ve daha sonraki yıllara ilişkin büyüme, enflasyon, işgücü ve istihdam, kamu maliyesi, dış ticaret ve ödemeler dengesi ile turizm gelirleri
verilerinden yararlanılarak, Türkiye ekonomisinin genel durumu makalede değerlendirme
konusu yapılmıştır.
1. 2001 Yılı Genel Görünüm
2001 Yılı Türkiye ekonomisi açısından en kötü yıllarımızdan biri olarak değerlendirilebilir. 2001 yılını değerlendirebilmek bakımından söz konusu yıla ait bazı temel veriler
aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
Tablo 1: 2001 Yılı Temel Veriler
Büyüme Oranı
-9.5
Enflasyon
68.53
Faiz Giderleri / Bütçe Giderleri (%)
47.2
Kaku Borç Stoku / GSMH
78.9
Milli Gelir
240,2 Milyar TL
Toplam Borç
189,4 Milyar TL
Borçlanma Maliyeti Faiz Oranı (%)
74.8
Toplam İhracat
31 Milyar $
Toplam İthalat
41,4 Milyar $
Turizm Gelirleri
8 Milyar $
Merkez Bankası Döviz Rezervi
18.7 Milyar $
Yukarıda yer alan temel veriler dikkatli incelendiğinde, özellikle büyüme oranı(%-9,5)
1945 yılından bu yana Türkiye’de en büyük küçülmeyi ifade etmektedir. Bununla birlikte
iç ve dış borç toplamının milli gelir düzeyine yaklaşması, toplanan tüm vergilerin tamamına yakın kısmının faiz giderlerine gidiyor olması, borçlanma maliyetinin çok yüksek
olması, yüksek enflasyon v.b. temel parametrelere ilişkin veriler oldukça hassas bir nokta16
da bulunulduğunu ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde ekonomide çok ciddi önü alınamaz sorunlarla karşı karşıya kalınacağını göstermektedir. Yine 2001 yılında en büyük 500
sanayi kuruluşunun toplam kârları içinde Faaliyet Dışı Kârların oranının % 80’i aştığını
gösteren araştırma sonucu (İstanbul Sanayi Odası araştırması) firmaların çok büyük oranda
reel üretimi terk ettikleri, tamamen spekülatif kârlar ile ilgili olduklarını göstermektedir ki,
bu durum da ekonomideki olumsuz gidiş hakkında net bilgiler vermektedir.
2. 2001 Yılından Sonraki Durum
2002 yılında krizden çıkma yönünde önemli adımlar atan Türkiye ekonomisi, 2003 yılından
itibaren küresel ortamın da desteği ile güçlü bir büyüme dönemine girmiştir. Makroekonomik istikrarı sürekli kılacak, ekonomiyi esnek, etkin ve üretken bir yapıya kavuşturacak yapısal reformlarla birlikte uygulamaya konulan sıkı para ve maliye politikaları, ekonomide
güven ve istikrarı büyük ölçüde sağlamıştır. 2002-2007 döneminde yüksek büyüme oranları gerçekleşmiş, ihracatta ve üretimde yüksek oranlı artışlar sağlanmış, enflasyon oranları
düşmüş, mali disiplin göreceli de olsa sağlanmıştır. Yapısal olarak büyüme dönemlerinde
cari açığı da artan Türkiye ekonomisinde, kriz öncesi dönemde küresel likidite bolluğu
sayesinde finansman sorunu yaşanmamıştır.
2009 yılı Türkiye ekonomisi için zor bir yıl olmuştur. Kriz, finansal kaynaklı olsa da sonuçları itibariyle en çok reel sektörde etkileri hissedilmiştir. Ancak Türkiye’nin 2001 yılında
yaşadığı kriz sonrasında uyguladığı yapısal reformlar, ülkenin kamu maliyesi ve bankacılık
sektörü altyapısını güçlendirmiş, krizden daha sınırlı düzeyde etkilenmesini sağlamıştır.
Küresel krizin etkilerini azaltmak amacıyla hükümet bir dizi önlemler almıştır. Devletin
vergi destekleri sayesinde reel sektör krizden en az zararla çıkmıştır. Bu dönemde Varlık
Barışı uygulamasına geçilmiş, vergi borçlarının taksitlendirilmesi imkanı getirilmiş, ÖTV
ve KDV indirimleri yapılmış, KOBİ’lere kurumlar vergisi muafiyeti getirilmiştir. Alınan
önlemlerin bir diğeri ise istihdam destekleridir. İstihdam destekleri içinde kısa çalışma
ödeneğinin ve işsizlik ödeneğinin artırılması, İŞKUR’un mesleki eğitim faaliyetinin geliştirilmesi, girişimcilik ve eğitim danışmanlığı hizmeti verilmesi, mevcut istihdamın üstünde
ilave istihdam için prim desteği sağlanması yer almaktadır. Bu dönemde yatırım teşvikleri
de krizin aşılmasında önemli bir paya sahiptir.
17
2.1.Büyüme
2001-2013/3.çeyrek dönemi büyüme rakamları aşağıdaki grafikte yer almaktadır.
Şekil 1: Büyüme Rakamları (2001-2013/3.Çeyrek)
2001 yılı sonrası ekonomide alınan tedbirler sonucu, özellikle 2002-2007 yılları arasında
yüksek büyüme oranları elde edilmiştir.
2007 yılının ortalarından itibaren dünyada baş gösteren küresel kriz ülkemizi de etkisine
almış ve büyüme rakamlarında önemli düşüşler yaşanmıştır. Bu durum reel sektörü de
olumsuz etkilemiştir.
2009 yılındaki krizden tüm ülkeler gibi Türkiye’de etkilenmiş büyüme oranı %-4,7 olarak
gerçekleşmiştir.
Türkiye dış kaynaklı bu krizden, uyguladığı mali disiplin, para politikaları ve yapısal reformlarla en hızlı çıkan ve son dönemlerdeki küresel ekonomik belirsizlikten göreli olarak
az etkilenen ülkelerdendir. Nitekim 2010 yılı döneminde büyüme %10,3 olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’nin, 2002-2012 döneminde yıllık ortalama büyüme oranı %5,2 olmuştur. 2010 ve 2011 yıllarında kaydedilen yüksek büyüme hızları sonrasında iç ve dış talebi
dengelemeye yönelik alınan tedbirler sonucunda 2012 yılında ve 2013 yılı ilk üç çeyrekte
büyüme hızı yavaşlamıştır.
2014-2016 Orta Vadeli Programda* 2014 yılında GSYH büyümesi % 4 olarak öngörülmüştür. 2015 ve 2016 yıllarında ise üretken alanlara yönelik yatırımlarla desteklenen, daha
çok yurt içi tasarruflarla finanse edilen, verimlilik artışına dayalı bir büyüme stratejisiyle
GSYH artış hızı % 5 olarak hedeflenmiştir.
*
18
08.10.2013 tarih ve 28789(Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
2.2. Enflasyon
2001-2013/Ekim dönemi enflasyon rakamları aşağıdaki grafikte görülmektedir.
Şekil 2: Enflasyon Rakamları
Ülkemizde uzun yıllar kayıt dışılığın en önemli nedenlerinden biri olarak kabul edilen ve
ekonomik istikrarı bozan, uzun bir dönem % 50’lerin üzerinde seyreden yüksek enflasyon,
2002 yılından itibaren alınan tedbirler sonucu önemli ölçüde düşürülmüş, bugün geldiğimiz noktada özellikle 2008 yılı sonrası % 10’ların altında seyretmiştir. Bu durum ekonomik istikrar açısından oldukça önemlidir.
2014-2016 Orta Vadeli Programda ÜFE yıllık artış hızının 2014 yılı dönem sonunda % 5’e
gerileyeceği tahmin edilmektedir.
2.3. İşgücü – İstihdam
Dünyada ve ülkemizdeki işsizlik oranlarının değerlendirilmesi ve istihdam ile eğitim arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi makalenin bu bölümünde inceleme konusu yapılmıştır.
19
2.3.1.Dünyada ve Türkiye’de İşsizlik (%)
2012/Eylül-2013/Eylül dönemi işsizlik oranları aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
Tablo 2: İşsizlik Oranları
Eylül
2012
Eylül
2013
Eylül
2012
Eylül
2013
AB28
10,6
11,0
Avusturya
4,4
4,9
Avro Bölgesi
11,6
12,2
Belçika
7,7
8,9
OECD (34)
8,0
7,9
Bulgaristan
12,3
13,1
Türkiye
8,3
9,9
Çek Cumhuriyeti
7,0
7,0
ABD
7,8
7,6
Danimarka
7,4
7,1
Almanya
5,4
5,2
Hollanda
5,4
7,0
Fransa
10,4
11,1
İrlanda
14,7
13,6
İngiltere
7,8
7,5*
Macaristan
10,8
10,1*
İtalya
10,9
12,5
Polonya
10,3
10,4
İspanya
25,8
26,6
Romanya
6,9
7,5
Portekiz
16,4
16,3
Slovakya
14,1
14,0
Yunanistan
26,0
27,3**
Japonya
4,3
4,0
Ülke
Ülke
* Ağustos 2013’e
ait verilerdir.
Kaynak: TÜİK(Türkiye verileri) EUROSTAT(diğer ülke verileri)
İşsizlik sorunu sadece Türkiye’nin değil, gelişmiş ülkeler de dahil tüm dünyanın önemli
sorunlarından biri olarak kabul edilmektedir.
Dünya genelinde işsizlik oranları 2005-2007 döneminde düşmüştür. 2008 yılında işgücü
piyasasında yaşanan sorunlar özellikle gelişmiş ülkelerde daha fazla hissedilmiş, başta
ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere son yılların en yüksek seviyelerine çıkmıştır.
Türkiye’de ise 2007 yılında % 10,3 olan işsizlik oranı krizle birlikte % 14 seviyesine ulaşmıştır. İşsizlik sorunu krizin etkisindeki Avrupa ülkelerinin sorunu olmaya devam ederken,
Türkiye uyguladığı istihdam politikaları sayesinde işsizlik rakamlarını tek haneye indirmiştir. Yukarıda tabloda görüldüğü üzere %9,9 olan Türkiye’nin işsizlik oranı, %11 olan
8 AB üyesi ülke ortalamasının altında; ancak AB üyesi olan Almanya, İngiltere, Danimarka, Hollanda gibi ülkelerin üzerindedir. Bu durum işsizlik alanında yeni çözüm önerileri
geliştirmek ve sorunun temeline yönelik önemli çalışmalar yapmak zorunluluğunu ortaya
çıkarmaktadır.
20
Sorunun çözümü amacıyla son yıllarda İŞKUR tarafından iş arayanlar ile boş işlerin eşleştirilmesi, işgücü yerleştirme, mesleki eğitim ve işgücü uyum programları, mesleğe yöneltme, mesleki danışmanlık, istihdam garantili eğitim programları oldukça olumlu neticeler
vermiştir.
Türkiye’de 2004-2012 yılları arasında işgücüne katılma oranları açısından değerlendirilme
yapıldığında; 2004 yılı işgücüne katılma oranı % 46,3 (22 milyon 16 bin kişi) iken 2012
yılı sonunda işgücüne katılma oranı % 50,0 (27 milyon 339 bin kişi)’ye yükselmiştir.
2004 yılında istihdam oranı % 41,3 (19 milyon 632 bin kişi) iken 2012 yılı sonunda %
45,4’e (24 milyon 821 bin kişi) yükselmiştir. Ayrıca 2004 yılında % 50,1 olan kayıt dışı istihdam oranı uygulanan politikalar, etkin denetim ve teşvikler neticesinde bugün % 37’lere
gerilemiştir.
2.3.2. Eğitim - İstihdam İlişkisi
İşsizlikle mücadelede ve istihdamı arttırmada üzerinde önemle durulacak husus, işgücünün
eğitim durumu ve işsizlerin sahip olduğu niteliğinin eğitsel araçlarla daha nitelikli hale
getirilmesi olmalıdır.
Eğitimin işgücü piyasasına insan kaynağı yetiştirmek, insan kaynaklarını iyileştirmek, sahip olduğu becerileri geliştirmek yeni uzman ve meslek okullarına ilişkin eğitim birimleri
açmak, işverenlerin mesleki ve teknik eğitime duyarlılığını arttırmak gibi istihdamı arttırıcı
birçok işlevi sayılabilir.
Düzenli istatistiki veri elde edilebilen ülke örnekleri; eğitimle işgücüne katılma oranları arasında güçlü bir ilişki olduğunu göstermekte öte yandan eğitimin işsizliği azaltmada
önemli bir araç olduğu kabul edilmektedir.
Eğitim ile istihdam arasında ilişkide öncelikle işgücü arz ve talebinin niteliklerinin incelenip buna uygun önlemlerin zamanında alınmasına bağlıdır.
Bu amaçla; işgücü piyasası ile ilgili periyodik bilgi elde etmek, işgücü piyasasında mevcut, geçmiş ve gelecek dönemde meydana gelen veya gelmesi beklenen sektörel ve mesleki
değişim ile gelişmeleri izlemek, işgücü piyasasının talep yapısını ortaya koymak ve bu sonuçlar üzerinden aktif istihdam politikalarına veri kaynağı teşkil etmek için ilk defa İŞKUR
tarafından 2013 yılı başında İşgücü Piyasası Analizi Araştırması yapılmıştır. Bu araştırma
sonuçlarına göre Türkiye’de 259 bin kişilik açık iş olduğu ve her üç işyerinden birinin açık
işi bulunduğu tespit edilmiştir. En fazla açık işin; Makineci (Tekstil İşçiliği), Dikiş Makinesi Operatörü, Satış Elemanı, Garson, Kaynakçı, Güvenlik Görevlisi ve Tornacı mesleklerinde olduğu belirtilmiştir. Eleman temininde güçlük çektiğini belirten işverenlerin %
60’ı, sebep olarak mesleki nitelik ve beceri eksikliğini belirtmiştir. Yani, işverenler nitelikli
çalışan bulmakta zorlanmaktadır. Çalışma sonuçları, ülkemizdeki “mesleksiz sorununu”
somut bir biçimde ortaya koymaktadır.
Eğitimli ve nitelikli işgücü talebinin arttırılması uzun dönemli üretken bir ekonominin göstergesidir. Türkiye işgücü piyasasının genelinde çalışanların ve işsizlerin eğitim durumla21
rının düşük olması işgücü piyasasını olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle işgücü taleplerinin etkin bir şekilde karşılanabilmesi için mesleki eğitim politikalarının ve aktif işgücü
piyasası politikalarının, işgücü talebi eğilimleri dikkate alınarak belirlenmeli ve nitelikli ve
deneyimli işgücü yetiştirme programları ile desteklenmelidir.
Bu konuda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve
Milli Eğitim Bakanlığı işbirliği ile yürütülen; işgücü piyasasında arz ve talep uyuşmazlıklarından kaynaklanan işsizliğe çözüm getirmek, ihtiyaç duyulan tüm mesleklerde işsizlerin
niteliklerini geliştirerek istihdam edilebilirliklerini arttırmak ve işsizlerin işbaşında eğitilmesini ve işe daha kolay yerleştirilmesini sağlamak amacıyla Mesleki Eğitim Kursları, İşbaşı Eğitim Programları, Girişimcilik Programları ve UMEM* projeleri ile ihtiyaç duyulan
nitelikli işgücü talebi karşılanmaktadır.
2.3.3. Kamu Maliyesi
2002 yılından itibaren siyasi ve ekonomik istikrar, uygulanan ekonomik ve mali politikalar
sonucu piyasalarda oluşan güven ortamı, hem makroekonomik göstergelerde hem de bütçe
uygulamalarında önemli iyileşmeleri de beraberinde getirmiştir. Bu süreçte bütçe giderlerinde sağlanan etkinlik ve tasarruf ile vergi gelirlerinde gösterilen yüksek performans, bütçe gerçekleşmelerinde de olumlu sonuçlara neden olmuştur. Söz konusu olumlu sonuçlara
ilişkin verilere aşağıdaki bölümlerde yer verilmiştir.
2.3.3.1. Bütçe Açığı /GSYİ Oranları
Türkiye’nin 2002-2012 dönemi bütçe açığı/GSYİ oranı aşağıdaki tabloda görülmektedir.
Tablo 3: Türkiye’nin Yıllar İtibari İle Bütçe Açıkları
Yıllar
Gerçekleşme
Yıllar
Gerçekleşme
2002
11,46
2008
1,83
2003
8,84
2009
5,53
2004
5,21
2010
3,64
2005
1,6
2011
1,36
2006
0,61
2012
2,00
2007
1,62
Kaynak: Maliye Bakanlığı
*
22
Uzmanlaşmış Mesleki Eğitim Merkezleri.
Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere, 2002 yılında % 11,46 olarak gerçekleşen Bütçe
Açığı/GSYİ oranı, 2008 yılında % 1,83’e düşmüştür. Söz konusu oranın global ekonomik
kriz nedeniyle 2009 yılında yine yükselmiş ve % 5,53 olarak gerçekleşmiş; ancak global
kriz olarak yılı olan 2009 yılından sonra 2010-2012 döneminde bütçe açığını azaltmak için
uygulanan istikrarlı politikalar ile bu oran Maastricht Kriteri olan % 3’’ün altına indirilmiştir.
2.3.3.2.Bazı Ülkelerde Durum
2008/2012 dönemi Euro Bölgesi ve AB Üyesi Bazı Ülkelerin Bütçe Açığı/GSYİH Oranı
aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
Tablo 4: AB Üyesi Bazı Ülkelerin Bütçe Açığı / GSYİH Oranı
Ülke
2008
2009
2010
2011
2012
Almanya
-0.1
-3.2
-4.3
-1.0
-0.9
Fransa
-3.3
-7.5
-7.1
-5.2
-4.5
İtalya
-2.7
-5.4
-4.6
-3.9
-2.0
Portekiz
-3.6
-10.2
-9.8
-4.2
-4.7
Yunanistan
-9.8
-15.6
-10.3
-9.1
-7.3
İrlanda
-7.3
-14.0
-31.2
-13.1
-8.3
İspanya
-4.5
-11.2
-9.3
-8.5
-4.6
Avusturya
-0.9
-4.1
-4.5
-2.6
-3.0
Belçika
-1.0
-5.6
-3.8
-3.7
-3.0
Hollanda
0.5
-5.6
-5.1
-4.7
-4.4
Slovakya
-2.1
-8.0
-7.7
-4.8
-4.7
Slovenya
-1.9
-6.1
-6.0
-6.4
-4.3
Finlandiya
-4.3
-2.5
-2.5
-0.5
-0.7
Estonya
-2.0
0.2
1.0
-2.4
-1.3
Lüksemburg
3.0
-0.8
-0.9
-0.6
-1.8
Malta
-4.6
-3.8
-3.7
-2.7
-2.6
Euro Bölgesi
-2.1
-6.4
-6.2
-4.1
-3.2
TÜRKİYE
-2.8
-6.9
-2.6
-1.4
-1.6
Kaynak: Eurostat
23
Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere; Yunanistan, İspanya ve İrlanda’da kamu açıklarının
düzeyinin yüksek olduğu görülmektedir. Türkiye açısından 2000’li yıllarda iki haneli rakamlara ulaşan bütçe açığı ise, referans değeri olan %3’lük değerin altına düşürülmüştür.
Türkiye’nin bütçe açığı 2008 yılından 2012 yılına, sırayla -2.8, -6.9, -2.6, -1.4, -1.6 olarak
gerçekleşmiştir. 2010 yılından itibaren de ortalamanın altına düşülmüştür.
2.3.3.3. Faiz Gideri / Bütçe Gideri Oranı
2000/2012 dönemi ülkemizde faiz giderinin bütçe giderine oranının seyri aşağıdaki tabloda
yer almaktadır.
Şekil 3: Faiz Giderinin Bütçe Giderine Oranı
2001 yılında % 47,2 olan faiz giderinin bütçe giderine oranı, 2004 ile 2005 yılları arasında
en hızlı düşüşü gerçekleştirirken, bu oranın 2012 yılında % 13,4 oranına düşmesi önemli
bir gelişmedir.
24
2.3.3.4. Faiz Gideri / Vergi Gelirleri Oranı
2000/2012 dönemi ülkemizde faiz giderinin vergi gelirlerine oranının gelişimi aşağıdaki
tabloda görülmektedir.
Şekil 4: Faiz Giderinin Vergi Gelirlerine Oranı
Kaynak: Maliye Bakanlığı
2002 yılında vergi gelirlerinin % 85,7’si faiz giderlerini karşılarken bu oran izleyen yıllarda vergi performansındaki artış ve vergi politikasının sonucu olarak istikrarlı bir biçimde
azalmış ve 2012 yılında % 17,4 kararlılıkla sürdürülen mali disiplin olarak gerçekleşmiştir.
Daha önceki dönemlerde faiz ödemelerine ayrılan kaynakların GAP Projesi, otoyol projeleri, eğitim yatırımlarına kaydırılarak önemli yatırımları gerçekleştirme imkânı bulunmuştur.
Bu süreçte Gelir İdaresinin kurulması, bilgiye, veriye dayalı denetim politikalarının devreye girmesi, vergi oranlarında yapılan önemli indirimler (Kurumlar Vergisi % 20, Gelir
Vergisi %15), kayıt dışı ile etkin mücadele (Kayıt dışı ile Mücadele Startejisi Eylem Planı)
v.b. uygulamalar vergi gelirlerinin artmasında önemli rolü olmuştur.
2.3.3.5. Özelleştirme
1985-2013 dönemi ülkemizde özelleştirme gelirlerinin seyri aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
Tablo 5: Türkiye’nin Özelleştirme Gelirleri (1985 - 2013)
Yıllar
Tutarı
1985 - 2002 Yılları (18 yıl)
8,0 Milyar Dolar
2003 - 2013 Yılları (10 yıl)
50,33 Milyar Dolar
25
Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere, 1985-2002 yılları arası 18 yılda 8 milyar dolar özelleştirme geliri elde edilirken, son 10 yılda Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, TMSF ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen özelleştirmelerin
toplam tutarı 50,33 milyar dolardır. Bu özelleştirmenin 12.477 milyar doları 2013 yılında
gerçekleşmiştir.
Özelleştirmelerin % 42’si blok satış, % 35’ü tesis ve varlık satışı, % 19’ı halka arz, % 3’ü
İMKB satış, % 1’si bedelli devirlerdir.
2.3.4. Devlet Borçları
Türkiye ekonomisinde mali krizin yaşandığı 2001 yılında doruk noktasına ulaşan kamu
maliye sistemindeki bozulma ekonomik program vasıtasıyla bütçe disiplini oluşturularak
tamamen tersine çevrilmiştir.
2002-2012 dönemi Toplam Kamu Net Borç Stoku* / GSYH oranı aşağıdaki grafikte yer
almaktadır.
Şekil 5: Kamu Net Borç Stokunun Gayri Safi Yurtiçi Hasılasına Oranı
Uygulanan ekonomik program sayesinde toplam kamu net borç stokunun gayri safi yurtiçi hasıla içerisindeki
payı 2002 yılında %66,3 iken 2012 yılının sonunda %17’ye düşmüştür.
*
26
Net Borç Stoku = Toplam Kamu Borç Stoku – (Merkez Bankası Net Varlıkları + Kamu Mevduatı +
İşsizlik Sigortası Fonu)
2002 - 2013 (2. Çeyrek) dönemi toplam kamu net borç stoku aşağıdaki grafikte yer almaktadır.
Şekil 6: Toplam Kamu Net Borç Stoku
2002-2012 dönemi kamu borç stokunun GSYH oranı aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
Tablo 6: Toplam Kamu Borç Stoku/GSYH Oranı
Yıl
Oran
Yıl
Oran
2002
%74
2010
%42,3
2008
%40
2011
%39,1
2009
%46,1
2012
%36,2
2002-2012 dönemi kamu borç stoku oranları aşağıdaki grafikte yer almaktadır.
Şekil 7: . Kamu Borç Stokunun Yıllar İtibarı ile Oranı
27
Yukarıdaki tablolar incelendiğinde; Kamu Borç Stoku /GSYH oranının 2002 yılından itibaren çok önemli
oranda düştüğü görülmektedir. Bu konudaki Maastricht Kriteri % 60 olup, Türkiye 2004 yılından itibaren bu
kritere ulaşmıştır.
Avrupa Birliği(AB) üyesi 27 ülke ortalaması ile bazı AB üyesi ülkelerdeki Borç Stoku / GSYH oranı aşağıdaki
tabloda yer almaktadır.
Tablo 7: Ülkelerin AB Tanımlı Borç Stoku / GSYH (%)
2007
2008
2009
2010
2011
2012
Euro Bölgesi (17 Ülke)
66,4
70,2
80,0
85,4
87,3
90,6
AB (27 Ülke)
58,9
62,2
74,5
80,0
82,4
85,2
Yunanistan
107,4
112,9
129,7
148,3
170,3
156,9
İtalya
103,3
106,1
119,3
120,7
127,0
Portekiz
68,4
71,7
83,7
94,0
108,2
124,1
Belçika
84,0
89,2
95,7
95,7
98,0
99,8
Fransa
64,2
68,2
79,2
82,4
85,8
90,2
İngiltere
43,7
51,9
67,1
78,4
84,3
88,7
İspanya
36,3
40,2
54,0
61,7
60,5
86,0
Almanya
65,2
66,8
74,5
82,5
80,0
81,0
Macaristan
67,0
73,0
79,8
82,2
82,1
79,8
Avusturya
60,2
63,8
69,2
72,3
72,8
74,0
Hollanda
45,3
58,5
60,8
63,4
65,7
71,3
Kaynak: Eurostat, Hazine (25.10.2013 itibarıyla)
Türkiye’nin kamu borcu ile AB ülkelerinin kamu borcunun karşılaştırılması yukarıdaki
tabloda yer almaktadır. Tabloda da görüldüğü üzere Euro’yu kullanan ülkelerin AB Tanımlı Borç Stokunun, GSYH’ye oranı 2007 yılında %66,4 iken küresel krizin etkisiyle
2008 yılından itibaren artmaya başlamış ve 2012 yılında %90,6 oranına ulaşmıştır. AB
içinde Euro’yu kullanmayan ülkelerin analize dahili ile 27 ülke çerçevesinde 2007 yılında
%58,9 olan oranın, 2012 yılına gelindiğinde %85,2 oranına yükselmiş olduğu görülmektedir. 2007 yılında bahsi geçen rasyo açısından durumu en iyi olan ülke %36.3 ile İspanya
görünmektedir. Ancak 2008 küresel kriziyle bu rasyo ülke için artmaya başlamış ve 2012
yılında %86,0 oranına ulaşmıştır.
28
2.3.5. Dış Ticaret ve Ödemeler Dengesi
2000-2012 dönemi ithalat ve ihracat rakamları aşağıdaki grafikte yer almaktadır.
Şekil 8: İthalat ve İhracat Rakamları (2000 - 2012)
2002 yılı sonrası Türkiye’nin ithalat ve ihracatındaki yüksek oranlı artışlar, 2008 yılının
son çeyreğine kadar devam etmiştir. 2008 yılı Ekim ayından itibaren dış ticaret rakamları
gerilemeye başlamıştır. Finansal kuruluşların çökmesiyle derinleşen küresel kriz, ekonomik faaliyetleri de yavaşlatmış bu olumsuz durum dış ticaret kanalına da yansımıştır Küresel kriz tüm sektörler yanında özellikle ihracatımızın önemli bir kısmını oluşturan otomotiv
ve demir çelik sektörlerini önemli ölçüde etkilemiştir.
2000-2013 dönemi(2013 beklentisi) dış ticaret açığının seyri aşağıdaki grafikte görülmektedir.
Şekil 9: Yıllar İtibari ile Dış Ticaret Açığı(2000-2012)(2013 Beklenti)
29
2004 yılından 2008 yılına kadar dış ticaret açığının artış hızı yavaşlamıştır. 2008 yılı Ekim
ayından itibaren ithalatın ihracattan daha hızlı gerilemesi petrol fiyatlarındaki düşüşle birlikte dış ticaret dengesini olumlu yönde etkilemiştir. Bunun sonucunda 2009 yılı sonu itibariyle dış ticaret açığı 38,9 milyar $ gerilemiş ancak daha sonra dış ticaret dengesi 2012
yılı itibariyle 83,9 milyar $’a yükselmiştir.
2.3.6. Turizm Gelirleri
2000-2012 dönemi turizm gelirlerinin seyri aşağıdaki grafikte görülmektedir.
Şekil 10: Turizm Gelirleri(2001-2012) (Milyar $)
Yukarıdaki grafik incelendiğinde 2001 yılından itibaren turizm gelirlerinde de önemli artışlar olduğu görülmektedir. Turizm gelirleri 2012 yılı sonu itibariyle 23,44 milyar $ olarak gerçekleşmiştir.
2.3.7. Doğrudan Yatırımlar*
2002-2012 dönemi doğrudan yabancı yatırımların gelişimi aşağıdaki grafikte yer almaktadır.
*
30
Doğrudan Yabancı Yatırım
(Doğrudan Yabancı Yatırım: Yabancı yatırımcı tarafından, Yurt dışından getirilen;
• Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nca alım satımı yapılan konvertibl para şeklinde nakit sermaye,
• Şirket menkul kıymetleri (devlet tahvilleri hariç),
• Makine ve teçhizat,
• Sınai ve fikri mülkiyet hakları,
• Yurt içinden sağlanan; yeniden yatırımda kullanılan kar, hasılat, para alacağı veya mali değeri olan
yatırımla ilgili diğer haklar,
• Doğal kaynakların aranması ve çıkarılmasına ilişkin haklar gibi iktisadi kıymetler aracılığıyla;
a. Yeni şirket kurmayı veya şube açmayı,
b. Menkul kıymet borsaları dışında hisse edinimi veya menkul kıymet borsalarından en az %10 hisse
oranı ya da aynı oranda oy hakkı sağlayan edinimler yoluyla mevcut bir şirkete ortak olmayı ifade
eder.)
Şekil 11: . Doğrudan Yatırım Miktarları (2002-2012)
Ülke açısından son derece önemli olan doğrudan yatırım miktarı 2001 yılı öncesi çok düşük
düzeylerde iken, ekonomik istikrar ve güven ortamı özellikle 2004 yılından sonra doğrudan
yatırım miktarında önemli artışları beraberinde getirmiştir. Ancak 2009 yılından itibaren
bu yatırım miktarında da önemli düşüşler görülmektedir.
2.3.8. Gelir Dağılımı
Bir ekonomide belli bir dönemde yaratılan gelirin kişiler, hane halkları, sınıflar ve üretim
faktörleri arasında bölüşülmesini ifade eden gelir dağılımı sosyal adaletin gerçekleşmesi
ve toplumsal barışın oluşabilmesi açısından oldukça önemlidir. Gelir dağılımın adaletli bir
şekilde gerçekleşmesinde amaç her bireyin-hanenin gelirden eşit olarak pay alması değil,
düşük gelirli grupların gelirden daha fazla pay almasını sağlamak olmalıdır.
Gelir dağılımı adaletsizliği bir dünya sorunu olmakla birlikte OECD ülkeleri içerisinde
gelir dağılımını en hızlı düzelten ülke olarak Türkiye ortaya çıkmaktadır. 7 milyarı geçen
dünya nüfusunun 1 milyarı günlük 1 doların altında bir gelirle geçinmektedir. Türkiye’de
ise günlük 1 ve 2 doların altında yaşayan nüfusumuz bulunmamaktadır. Dünya Bankası’nın
baz olarak aldığı 4.3 doların altındaki nüfusumuz ise 2002 yılında % 30 iken günümüzde
bu rakam % 2.27’ye inmiş durumdadır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan Gelir ve Yaşam koşulları araştırmasına göre bir ülkede milli gelir dağılımının eşit olup olmadığını ölçmeye yarayan Gini
Katsayısına göre, Türkiye’nin 2012 yılında Gini Katsayısı 0,402 olarak gerçekleşmiştir.
Ülkemizin 2006-2012 dönemi itibarıyla Gini Katsayı oranları aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
Tablo 8: Türkiye’nin Gini Katsayı Oranları (2006-2012)
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
0,43
0,41
0,41
0,415
0,402
0,404
0,402
Kaynak: TÜİK
31
2.3.9.T.C. Merkez Bankası Brüt Döviz Rezervi
2002-2013/Kasım dönemi itibarıyla T.C. Merkez Bankası(TCMB) brüt döviz miktarları
aşağıdaki grafikte görülmektedir.
Şekil 12: . TCMB Brüt Döviz Miktarları
2002 yılında 26,8 milyar $ olan Merkez Bankası döviz rezervi, 2013 yılında 133,9 milyar
$ olarak gerçekleşmiştir.
Sonuç
Türkiye, 2001 yılında önemli bir kriz yaşamış, 2002 yılından sonraki dönemde başlayan
olumlu gelişme ve bugün ulaşılan noktadaki ekonomik ve siyasi istikrar ile güven ortamı
sayesinde; önemli yapısal reformlar ve alınan idari karar ve uygulamalar sonucu temel
parametrelerde çok önemli iyileşme ve gelişmeler kaydedilmiştir. Söz konusu iyileşme ve
gelişmeler ekonomik göstergeler ile birlikte makalede inceleme konusu yapılmıştır. 2008
yılının son çeyreğinden itibaren dünyadaki global kriz ülkemizde de hissedilmiştir. Ancak yapılan önemli yapısal reformlar ve atılan ekonomik adımlar sayesinde, diğer dünya
ülkelerine göre çok daha az hasarla bu dönem geçirilmiş ve diğer ülkeler için ekonomik
kriz olan bu dönemi ülkemiz, Türkiye ekonomisinin güvenli ve istikrarlı yapısı sayesinde
ekonomik açıdan fırsata dönüştürmeyi başarmıştır. Ülkemizdeki güven ve istikrar; büyüme
ve istihdam üzerindeki olumlu etkilerini göstermeye devam edecektir.
Kaynakça
EUROSTAT: İşsizlik Verileri (2012/Eylül-2013/Eylül)
EUROSTAT: 2013 Verileri
TÜİK: 2012-2013 Verileri
www.tcmb.gov.tr/ (Erişim: 04.01.2014)
2014-2016 Orta Vadeli Program (08.10.2013 tarih ve 28789(Mükerrer) sayılı Resmi Gazete)
32