EnfEkSiyonlARA kARşı koRUyUn

Transkript

EnfEkSiyonlARA kARşı koRUyUn
HASTALIKTA VE SAĞLIKTA
SAYI 27 İLKBAHAR 2013
Ekran başındakileri bekleyen tehlike
Akciğer kanseri tedavisinde Umut: SBRT
Hepimizin başına gelebilir: Menenjit
Çocuğunuzu
enfeksiyonlara
karşı koruyun
EDİTÖR
İLKBAHAR 2013
3
Doğru bilginin
önemini biliyoruz
D
eğişmek ve gelişmek zorunda olan sağlık
kurumlarının sağlık hizmetlerini etkin,
dinamik, verimli ve kaliteli üretebilmesi
için çağdaş anlamda faaliyet göstermesi
gerekmektedir.
Gelişen teknolojimiz, hasta konforu ve
güvenliğe odaklı düzenlenen modern
hastanelerimizin sayısının gün geçtikçe
artması, insanlara tedavi olacağı kurumları
ve tedavi yöntemlerini tercih etme şansını
doğurmuştur.
Hem hizmette hem de teşhis ve tedavide
hastalarımıza olumlu deneyim yaşatmak
ve yaşamlarının en kritik deneyimlerinde,
hizmet aldıkları kurumlarımızdan olumlu
izlenimlerle ayrılmalarını ve gereksinim
duyduklarında yeniden bizi tercih etmelerini
sağlamak en önemli hedefimiz.
Tıp dünyası gelişen teknoloji ve beceri ile
her gün yeni buluşlarla sarsılıyor. Çok değil,
10 yıl öncesinin amansız hastalıkları bugün
tedavi edilebilir hastalıklar sınıfına giriyor.
Amansız tümör hastalıklarından ameliyatsız
ve 6-7 kez uygulanan cyberKnife teknolojisi ile kurtulmak, doğrudan hedefe odaklı
tedavi olanakları ile kanseri tedavi etmek,
son derece gelişmiş tarama yöntemleri ile
hastalığı en başında tespit etmek, beyne
yerleştirilen ufacık bir pil ile sağlıklı ve
dinç bir yaşlılık, sağlığımızı korumak ve
hastalıklardan uzaklaşmak için daha nice
yeni gelişme....
Amaç, hastalarımızı bu yeni teşhis ve
tedavi olanakları ile buluşturacak teknolojiyi
takip etmek, bu teknolojik gelişime ayak
uydurmuş çağdaş akademik kadroyu seçmek
ve bilgi ve becerisi gelişmiş bu ekibi, doğru
iletişim ile hasta ile buluşturmak. Bir süre
önce, en önemli şeyin bilgi olduğunu düşünüyorduk. Küreselleşen ve sınırların aşıldığı
günümüzde ise en önemli şey doğru bilgi.
Doğru bilginin ise insan hayatındaki önemi
tartışılmaz. Elinizdeki yayının iddiası sizi
sağlığınız konusunda en çağdaş ve doğru
bilgiye ulaştırmaktır.
Sağlıklı, kaliteli ve mutlu bir yaşam dileğiyle.
MEDICANA AVCILAR
MEDICANA BAHÇELİEVLER
MEDICANA ÇAMLICA
MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL
MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA
MEDICANA DİŞ
MEDICANA SAMSUN
MEDICANA KONYA
MEDICANA DİŞ ÇİFTEHAVUZLAR
NÖROLOJİK BİLİMLER VE OMURGA MERKEZİ
İÇİNDEKİLER
4
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
3 Önsöz
6 Kısa kısa
20 Bahar yorgunluğuna
teslim olmayın
Sağlık Grubu Dergi Danışma Kurulu
DR. YUSUF SAHiP
MEDİKAL DİREKTÖR
PROF. DR. KUBİLAY ÇINAR - GASTROENTEROLOJİ
PROF. DR. KAAN OYSUL - RADYASYON ONKOLOJİSİ PROF. DR. SAİT ŞİRİN - BEYIN VE SINIR CERRAHİSİ
PROF. DR. BARIŞ DİREN - RADYOLOJİ
PROF. DR. CEM SUNGUR - NEFROLOJİ
PROF. DR. SÜHA SÖNMEZ KADIN HASTALIKLARI
VE DOĞUM (IVF)
PROF. DR. TAHİR KARADENIZ (ÜROLOJİ)
PROF. DR. ŞÜKRÜ TANZER ÇOKŞENİM KADIN
HASTALIKLARI VE DOĞUM PROF. DR. CENGİZ ÇOKLUK BEYIN VE SİNİR
CERRAHİSİ
PROF. DR. KADİR VEHBİ BAYKAL ÜROLOJİ UZMANI
PROF. DR. ALİ CEM YORGANCIOĞLU KALP-DAMAR
CERRAHİSİ
PROF. DR. AYŞİN BAKKALOĞLU ÇOCUK
NEFROLOJİSİ
PROF. DR. CAZİP ÜSTÜN KADIN HASTALIKLARI
VE DOĞUM
PROF. DR. FULYA TEZOK İÇ HASTALIKLARI
PROF. DR. HASAN TAŞÇI GENEL CERRAHI
PROF. DR. HİDAYET AKDEMİR -BEYİN VE SİNİR
CERRAHİSİ
PROF. DR. KAYA KANBEROĞLU RADYOLOJİ
PROF. DR. LEVENT ALIMGIL GÖZ HASTALIKLARI
PROF. DR. MAHMUT BAŞOĞLU GENEL CERRAHI
PROF. DR. MEHMET SALİH BİLAL
KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ
PROF. DR. MERAL KOZAKÇIOĞLU ÖZEKİCİ FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON
PROF. DR. M. İRFAN SABAH KARDİYOLOJİ
PROF. DR. MUZAFFER SARIYAR GENEL CERRAHİ
UZMANI (TRANSPLANTASYON)
PROF. DR. NAZLIHAN GÜNAL PEDİATRİK
KARDİYOLOJİ
PROF. DR. OSMAN UĞUR ÇALPUR ORTOPEDİ VE
TRAVMATOLOJİ
PROF. DR. SADIK ERSÖZ GENEL CERRAHİ UZMANI
(TRANSPLANTASYON)
PROF. DR. SEBAHATTİN ATEŞAL KARDİYOLOJİ
PROF. DR. SELİM AKSÖYEK ÇOCUK CERRAHİSİ
PROF. DR. SUMRU ŞEKERCİ ANESTEZİ
PROF. DR. TAMER TÜRK AĞIZ VE DIŞ SAĞLIĞI
PROF. DR. TANFER KUNT KULAK BURUN BOĞAZ
PROF. DR. TEOMAN ŞEŞEN KULAK BURUN BOĞAZ
HASTALIKLARI
PROF. DR. HASBİ ERDEM DİKER KARDİYOLOJİ
PROF. DR. YILMAZ TOMAK ORTOPEDİ VE
TRAVMATOLOJİ
PROF. DR. HASBİ ERDEM DİKER KARDİYOLOJİ
PROF. DR. SÜLEYMAN BÜLENT ARMAN GÖĞÜS
CERRAHİSİ
PROF.DR. OSMAN KÜÇÜKOSMANOĞLU ÇOCUK
KARDİYOLOJİ
PROF.DR. NECMETTİN KUTLU PLASTİK VE
REKONSTRUKTİF CERRAHİ
PROF. DR. SABRİ ACAR ÇOCUK SAĞLIĞI VE
HASTALIKLARI
PROF. DR. METİN ÇAPAR KADIN DOĞUM UZMANI
PROF. DR. ÖMER REFİK ÇAYLAN KBB UZMANI
PROF. DR. TUNÇ CEVAT ÖĞÜN ORTOPEDİ UZMANI
PROF. DR. İSMAİL REİSLİ ÇOCUK ALLERJİ
İMMÜNOLOJİ UZMANI
22 Akciğer kanseri
PROF. DR. FARUK AKSOY GENEL CERRAHİ UZMANI
PROF. DR. CELALETTİN VATANSEV GENEL CERRAHİ
UZMANI
PROF. DR. CEMİLE ÖZTİN ÖĞÜN ANESTEZİ UZMANI
DOÇ. DR. ERCAN EREN KALP VE DAMAR CERRAHISI DOÇ. DR. KERAMETTİN AYDIN BEYİN VE SİNİR
CERRAHİSİ
DOÇ. DR. AHMET ERDİL GASTROENTEROLOJİ
12
DOÇ. DR. ALİ OSMAN KAYA ONKOLOJİ
DOÇ. DR. BARIŞ AKIN GENEL CERRAHİ UZMANI
(TRANSPLANTASYON)
Hemşireler
yetiştireceğiz
12-18 Mayıs tarihleri arasında
kutlanılan Hemşirelik
Haftası'nda bu mesleğin
önemine dikkat çekiliyor.
DOÇ. DR. FÜSUN TOKATLI RADYASYON
14
Çocuğunuzu enfeksiyonlardan koruyun
Enfeksiyon hastalıkları çocuklarda sakatlıklara
hatta ölüme yol açacak kadar tehlikeli olabiliyor.
24 ERCP ile dayanılmaz
ağrılara son
ONKOLOJİSİ
DOÇ. DR. G. FAİK HOBİKOĞLU KARDİYOLOJİ
DOÇ. DR. H. GÜRDAL İNAL ÜROLOJİ
34
DOÇ. DR. H. İBRAHİM UÇAR KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ
DOÇ. DR. H. NEDİM ARDA KULAK BURUN BOĞAZ
HASTALIKLARI
DOÇ. DR. İBRAHİM TEK MEDİKAL ONKOLOJİ
Baharda kalbimize
neler oluyor?
DOÇ. DR. KERİM ORTAKOĞLU AĞIZ VE ÇENE
CERRAHİ UZMANI
DOÇ. DR. MERYEM KAYA NÜKLEER TIP
Ani sıcak ve soğuk ortamlar
enfeksiyonları dolayısıyla
da kalp rahatsızlıklarını
artırabiliyor.
DOÇ. DR. MESUT Y.ATLI GENEL CERRAHİ
DOÇ. DR. NİHAT AKBAYIR GASTROENTEROLOJİ
DOÇ. DR. SABİRE AKIN FİZİKSEL TIP VE
REHABİLİTASYON
DOĞUM (IVF)
DOÇ. DR. SERDAR AKGÜN KARDİYOVASKÜLER
CERRAHİ
DOÇ. DR. ŞADAN AY ORTOPEDİ VE TRAVMOTOLOJİ
DOÇ. DR. FATMA LAİKA KARABULUT
38
GASTROENTEROLOJİ UZMANI
DOÇ. DR. İSMAİL ÖZDEMİR KADIN HASTALIKLARI,
DOĞUM VE PERİNATOLOJİ UZMANI
Kontrolsüz diyabette
son durak
DOÇ. DR. AHMET SOYLU KARDİYOLOJİ UZMANI
DOÇ. DR. HAYRETTİN TEKÜMİT KVC UZMANI
DOÇ. DR. MEHMET ÖZERK OKUTAN BEYİN CERRAHİ
UZMANI
DOÇ. DR. MURAT BAŞKURT KARDİYOLOJİ
DOÇ. DR. AHMET KIRBAŞ KALP VE DAMAR
CERRAHI
DOÇ. DR. TEVFİK FİKRET İLGENLİ KARDİYOLOJİ
UZMANI
YRD. DOÇ. DR. HACI AKAR KALP VE DAMAR
18
Taş, tümör veya kronik iltihap
gibi problemlerin teşhis ve tedavisinde ERCP yöntemi başarıyla
uygulanıyor.
şey ağrılarınız
Ciddi bir yan etkisi olmayan
nöralterapi, her yaştan hastaya
kolaylıkla uygunabiliyor.
Ani başlayan ve şiddetli baş
ağrıları beyin anevrizmasının
habercisi olabiliyor.
30 Beyin damar
Diyabet tedavisinin sabır ve
emek istediğini kabullenmek,
komplikasyonlardan
korunmayı da kolaylaştırıyor.
CybberKnife radyocerrahi ile
beyin ve damar hastalıklarında
ameliyatsız tedavi ediliyor.
32 Hepimizin başına
gelebilir
Bir ucu depresyon
bir ucu mani
Bipolar bozukluk
yaşayan hastalar
yaşamlarını atakların
gelmesini engelleyebicek
şekilde düzenlemeli.
Hijyen kurallarına uymak, elleri
yıkamak, tehlikeli mikropların
vücudumuza ulaşmasına engel
olacaktır.
36 Hipertansiyonla nasıl
başa çıkılır?
CERRAHİSİ
YRD. DOÇ. DR. MUSTAFA YAZICI KARDİYOLOJİ
Hipertansiyon hastalarının ilaçlarını düzenli olarak kullanmaları
ve hastalıklarını kabul etmeleri
gerekiyor.
40 Diyabete bağlı nörolojik
YRD. DOÇ. DR. HAKAN AKBAYRAK KVC UZMANI
beklemeyin
42
Varislere sonsuza
dek elveda
Uygulanan çeşitli
yöntemlerle varisler artık
bir daha geri gelmemek
üzere tedavi edilebiliyor.
Kontrol altında olmayan
bütün şeker hastaları, nörolojik
komplikasyonlar açısından risk
altında.
44 Her gebelik normal ve
sağlıklı olmayabilir
Mezoterapi kırışıkları önlemelke
kalmıyor, cildimize taze ve parlak bir görünüm de kazandırıyor.
52 Saman nezlesi deyip
geçmeyin
Halk arasında saman nezlesi
olarak bilinen alerjik rinit hastaları,
yaşamlarının bir döneminde astıma
yakalanabiliyor.
54 Ev tozu alerjisine dikkat
Çocuklarda ev tozu allerjisini
önlemek için özellikle yünlü
giysi ve eşyalardan uzak durmak
gerekiyor.
56 Bahar coşkusu midenizi
bozmasın
Havaların ısınması ile birlikte
değişen beslenme alışkanlıkları
ciddi mide rahatsızlıkarına yol
açabiliyor.
58 Çürük ve iltihaplar
ağzınıza uğramasın
Diş çürükleri ve tedavi edilmeyen diş eti iltihapları önemli
hastalıklara sebep olabiliyor.
60 Ekran başındakileri
bekleyen tehlike
Bilgisayar görme bozukluğu, iki
saatten fazla ekran karşısında
kalanları tehdit eden bir rahatsızlık.
62 Erkek kısırlığının nedeni
varikosel
hasarlara dikkat
Deri hücrelerinin canlanması ve
gençleşmesi sağlanıyor, selülit
sorunları da çözüme kavuşuyor.
50 Mezoterapi için kırışıkları
28 Her yaşta görülebilir
Bebeğin sağlıklı geliştiği,
normal bir gebelik için neler
yapmanız gerektiğini biliyor
musunuz?
48 Oksijen ozon tedavisi
26 Kaybedeceğiniz tek
YRD. DOÇ. DR. KENAN DURNA KARDİYOLOJİ
Sorumlu Yazı İşleri Md.
Kurtuluş Okutan MEDICANA Kurumsal İletişim Direktörü
Bu dergi Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş.’ye ait Tempo Dergisi tarafından
Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş. için hazırlanmıştır. Satılamaz ve dağıtılamaz. Dergide yayımlanan
yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi
alıntı yapılamaz.
Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş.
Eski Londra Asfaltı No: 2 Bahçelievler/İstanbul [email protected]
Tempo Dergisi
Trump Towers, Kule 2, Kat:21-24, 34387, Şişli, İstanbul [email protected]
Baskı: APA / Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş. +90 212 798 28 40 – 10 Hat
hastalıklarında yeni
tedavi
DOÇ. DR.GÖKHAN ÇAKIROĞLU PATOLOJİ
DOÇ. DR. DEVRİM BEKTAŞ KBB UZMANI
CyberKnife, hastaya zarar
vermeden tümöre yüksek doz
radyasyon uygulayarak hastalığı
tedavi ediyor.
Yapılacak testler ve alınacak
önlemlerle bebeğinize sağlklı bir
şekilde kavuşmanız mümkün.
46 Gebelikte risk faktörleri
tedavisinde cyberKnife
DOÇ. DR. CENGIZ KAYAHAN GENEL CERRAHİ
DOÇ. DR. SELMAN LAÇİN KADIN HASTALIKLARI VE
Yaşam ve beslenme tarzında
yapılacak ufak değişikliklerle
bahar yorgunluğunu ortadan
kaldırabiliriz.
5
Kısırlık şikayetiyle doktora
başvuran erkek hastaların büyük
çoğunluğuna varikosel teşhisi
konuyor.
64 İdrar kaçırma kaderiniz
değil
Kadınların korkulu rüyası idrar
kaçırmaya bazı nörolojik rahatsızlıklar neden olabiliyor.
KISA KISA
6
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
SAMSUN MEDICANA’YA SOSYAL
GÜVENLİK KURUMU’NDAN ÖDÜL PLAKETİ
YENİDEN HAYAT BULDU
Y
S
osyal Güvenlik Kurumu Samsun İl Müdürlüğü,S amsun’da faaliyet gösterip faaliyet
alanlarında en çok prim yatıran kuruluşları plaketle ödüllendirdi. Sosyal Güvenlik
Kurumu tarafından en çok prim yatıran ilk 10 kuruluş arasında yer alan Medicana Samsun
Hastanesi‘nin plaketini, Hastane Genel Müdürü Vahap Doğan, Samsun Valisi Sayın Hüseyin
Aksoy’un elinden aldı.
Medicana Hastanesi yöneticilerinin de katıldığı resepsiyonda hastane yöneticilerinin ödül
plaketi sonrası mutlu oldukları gözlendi.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İl Müdürlüğü 'Sosyal Güvenlik Haftası' kapsamında düzenlemiş olduğu etkinliklere resepsiyon ile devam etti.
ÇOCUK TİYATROSUNA DESTEK
Organ Bağışına Dikkat Çekildi!
M
edicana International Ankara
Hastanesi Organ Nakli
Koordinatörü Dr. Eyüp
Kahveci, Türkiye İstatistik Kurumu çalışanlarına 'Organ Nakli ve
Organ Bağışı' konulu
seminer verdi. Tüm
dünyadan istatistiklerin sunulduğu seminerde organ bağışının
önemine dikkat çekildi.
D
evlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü tarafından 2005 yılından
bu yana her yıl 25-30 Nisan tarihleri arasında düzenlenen
‘Ankara Küçük Hanımlar Küçük Beyler Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali’nin sağlık sponsoru, bu yıl Medicana International
Ankara Hastanesi oldu.
7
SAĞLIK HAFTASI ETKİNLİKLERLE KUTLANDI
H
er yıl kutlanan Sağlık Haftası nedeniyle 16 Nisan 2013 tarihinde Özel
Eresin Sağlık Meslek Lisesi’nde Bahçelievler Hastanesi Enfeksiyon/Diyabet
Hemşiresi Hilal Tekleş tarafından ‘Diyabet ile Yaşam’ hakkında karşılıklı bilgilerin
paylaşıldığı bir sohbet düzenlendi. Sohbetin ardından Eğitim Hemşiresi Uzman
Hemşire Serap Akçakoyunlu, Medicana’da hemşireliği anlatan bir sunum düzenledi. Etkinliğe katılan okulun sağlık ile ilgili sınıfları ve öğretmenleri memnuniyetlerini ve teşekkürlerini bildirdiler.
üksek tansiyona bağlı,
ani tek taraflı giren
şiddetli baş ağrısı ile
başlayan beyin kanaması
sonucu ilk müdahale için
kaldırıldığı hastanede
yaşamaz gözüyle bakılan
37 yaşında 3 çocuk annesi
Jale Hanım, Yoğun Bakım
Ünitesi olan Medicana
International İstanbul
Hastanesi’nde Beyin, Sinir,
Omurilik Cerrahı Prof. Dr.
Hidayet Akdemir tarafından gerçekleştirilen başarılı ameliyat ile
hayata tutundu. Doktorlar tarafından yaşama ihtimalinin çok
düşük olduğu söylenen Jale Hanım’ın geçirdiği beyin ameliyatını
yapan Prof. Dr. Hidayet Akdemir; ameliyatın çok iyi geçtiğini,
kısa bir süre yoğun bakımda kalan hastanın sağlığına kavuşarak
evine, çocuklarına kısaca hayata tekrar döndüğünü müjdeledi.
Sağlıklı bir biçimde evine dönerek gündelik hayatına kaldığı yerden devam eden Jale Hanım ise duygularını anlatırken; hayatını
önce Allah’a sonra Prof. Dr. Hidayet Akdemir’e borçlu olduğunu
dile getirdi.
MedIcana Bahçelievler
Hastanesi’nde Diyabetle
Sohbet Perşembelerİ...
M
edicana Bahçelievler Hastanesi’nde 04.04 2013 Perşembe günü Dermatoloji
Uzmanı Dr. Maryam Seydi Moghadam ve Nöroloji Uzmanı Dr. Gülcan Sargın
Kurt’un tarafından Diyabet hastası ve yakınları ile söyleşi yapıldı.
Dermatalog Maryam Seydi Moghadam, 'Diyabette Ayak Bakımı' ve Nörolog
Gülcan Sargın Kurt ise 'Diyabetik Hastalarda Nöropati' konularında hastaları
bilgilendirdiler. Sohbet esnasında hasta ve yakınları da merak ettikleri konular
hakkındaki soruların cevaplarını hekimler ile görüşme fırsatı buldular. Sobetin
sonunda diyabet hemşireleri, ayak egzersizlerini uygulamalı olarak anlattılar.
Katılım için lütfen (0212)4491449 - 2562 numarayı arayınız.
ANADOLU KULÜP
ÜYELERİYLE BULUŞMA
M
edicana International Ankara Hastanesi Üroloji Bölümü doktorlarından Doç. Dr. Gürdal İnal, Anadolu Kulüp'te prostat, prostat
rahatsızlıkları, belirtileri ve tedavi yöntemleriyle ilgili seminer verdi.
Bir başka seminer ise Göz Bölümü doktorlarından Kubilay Çınar tarafından göz hastalıkları konusunda verildi. Milletvekillerinin katılımıyla
gerçekleşen seminerler karşılıklı fikir alışverişi ve sorularla sona erdi.
8 MART DÜNYA KADINLAR
GÜNÜ KUTLANDI
M
edicana International İstanbul Hastanesi, Kadınlar Günü kapsamında
gelen tüm kadın hastaların bu özel gününü çiçeklerle kutladı. Tüm
kadınların bir gün değil her gün saygı ve sevgi görmesini dileyen kurumumuz,
kadınlar gününüzü tekrar kutlar, sağlıklı bir ömür geçirmenizi diler.
Diyabet taraması
2
5- 28 Nisan tarihleri arasında Avcılar Belediyesi ve Medicana
Avcılar Hastanesi’nin beraber düzenlediği etkinlikte 1.700
kişiye ‘diyabet taraması’ yapıldı. Avcılar Medicana sağlık uzmanları, etkinliğe katılanlara; diyabet tipleri, korunma yolları ve
yapılması gerekenler hakkında bilgiler aktardı.
ANAOKULU ÖĞRENCİLERİNE
DİŞ TARAMASI
M
edicana International İstanbul Hastanesi tarafından, Ağız ve
Diş Sağlığı Kliniği Çocuk Diş Sağlığı Uzman Doktoru Fatma
Peker Yıldırım’ın eşliğinde ‘Minik Kurbağalar’ ve ‘Özel Peyker
Anaokulları’ öğrencilerine ücretsiz diş taraması yapıldı. Ulaşılan
80 öğrenciye yapılan diş taraması sonrasında, çocuklarda tespit
edilen hastalıklar ve problemler rapor edilerek ebeveynlere
ulaştırıldı. Muayene sonrasında Uzman Doktorumuz Fatma Peker
Yıldırım, öğrencilere ağız ve diş sağlının önemini anlatarak, diş
fırçalamalarının gerekliliğine vurgu yaptı.
KISA KISA
8
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
6 YAŞINDAKİ KALP HASTASI KOSOVALI
ÇOCUK SAĞLIĞINA KAVUŞTU
6
yaşındaki Kosovalı Daris Llausha, nefes darlığı, çabuk yorulma gibi belirtilerinin ardından
ülkesinde tedavi altına alındı. Yapılan tetkikler sonucunda; anne karnında kalpten çıkan iki
büyük atardamar arasındaki (Aort ve Pulmoner Arter) açıklığın doğumdan sonra da kapanmayıp
açık kalması hastalığı olan P.D.A. (Patent Duktus Arteriozus) anomalisinin olduğu ve ameliyat
olması gerektiği ortaya çıktı. Bu ameliyat ülkesinde yapılamayacağı için çocuk, Kosova Sağlık
Bakanlığı tarafından Medicana Çamlıca Hastanesi’ne gönderildi. Medicana Çamlıca Hastanesi’nde
yapılan tetkiklerin ardından, Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Kırbaş tarafından; ana
atardamar ile akciğere giden atardamar arasındaki damarsal açıklık ameliyatsız anjiografi altında
Coil Embolizasyon yöntemiyle başarıyla kapatıldı.
HARLEY DAVIDSON ÜYELERİNİN
SAĞLIĞI MEDICANA’YA EMANET
9
B
aharı 'Boğaz Sürüşü' ile karşılayan HOG üyeleri 27 ve 28 Nisan tarihlerinde İngiltere’den
tır ile tanıtım için İstanbul’a gelen, 20 klasik
tasarım İngiliz plakalı Chopper motorları denediler. Medicana Sağlık Grubu’nun sağlık sponsoru
olduğu etkinlik; Tarabya, İstinye, Maslak arasındaki 10 km. sahil yolunda klasik Chopper motorları
deneyen HOG (Harley Owners Group) üyelerinin
renkli görüntüleri ve farklı görünümdeki motorları sayesinde adeta bir festival havasına dönüştü.
MEDICANA, HOG SPONSORU
2013 Harley Davidson sponsoru olan Medicana
Sağlık Grubu; tüm Türkiye’de yaşayan HOG (Harley Owners Group) üyelerine ve Harley Davidson
sahiplerine kapsamlı check-up ve sağlık hizmeti
sunuyor.
KOSOVALI BEBEK, MEDICANA ÇAMLICA
HASTANESİ’NDE YAŞAM BULDU
AİLE HEKİMLERİ 2013
ULUSAL KONGRESİ
ANA SPONSORU
MEDICANA
M
edicana Konya Hastanesi’nin ana sponsor
olduğu Aile Hekimleri 2013 Ulusal Kongresi &
Aile Sağlığı Çalışanları Kongresi, 25-28 Nisan tarihleri arasında Konya’da gerçekleştirildi. Konya Aile
Hekimleri Derneği (KONAHDER) tarafından üçüncü
kez düzenlenen Aile Hekimleri 2013 Ulusal Kongresi
& Aile Sağlığı Çalışanları Kongresi, 500’e yakın aile
hekimi ve aile sağlığı çalışanının katılımıyla Konya
Rixos Otel’de düzenlendi. Deneyim sahibi akademisyenlerin bilgi ve birikimlerinin, Aile Hekimliği’nde
gelişen ve değişen tıbbi yaklaşımların paylaşıldığı
kongrede katılımcı aile hekimlerine Medicana
Sağlık Grubu bünyesinde bulunan hastaneler, tıbbi
disiplinler ve doktorlar tanıtıldı. Kongrenin sonunda
bildirilerini sunan ve KONAHDER Bilimsel Komite
tarafından seçilen birinci, ikinci ve üçüncü olan aile
hekimlerine ödülleri takdim edildi. ‘Yetenek Sizsiniz’
yarışması ile tanınan Sefa Doğanay’ın ve sema
grubunun gösterisi ile kongre sona erdi.
1
FRANSA’DAN GELDİ DERDİNE ÇARE BULDU
F
ransa’da yaşayan 61 yaşındaki
Abdullak Aydoğan, 2008 yılından
bu yana mesane kanseri tanısı ile
birçok ameliyat geçirdi. Fransa’da geçirdiği ameliyatlar ile hastalığına çare
bulamayan Abdullah Bey, idrarından
kan gelmesi şikayeti ile hastanemize
başvurdu. Üroloji Uzmanı Doç. Dr.
Tahir Karadeniz tarafından yapılan
muayenenin ardından mesanesinde
tümör tespit edilen hastaya ‘Tur tm’
denilen endoskopik kapalı ameliyat
yapıldı. Operasyonla çıkarılan mesanenin yerine ince bağırsaktan parça
kullanılarak yeni mesane yapılan
hastaya, bu tür hastaların tedavisinde sıkça uygulanan torba taşıma methodu yerine çok daha konforlu bir yaşam sağlandı.Abdullah Bey’in idrar sondası 16’ıncı gün
çıkarılarak normal hayatına geri döndürüldü. Hastamız görmüş olduğu tedaviden,
doktorundan ve hastanemizde gördüğü ilgiden memnun kaldığını ifade ederek
yaşadığı ülkeye, Fransa’ya döndü.
4 Şubat’ta dünyaya gelen ve doğumdan sonra hastalığı fark edilmeden
eve gönderilen Kosovalı bebek, nefes alamama ve morarma gibi belirtilerin ardından ülkesinde tedavi altına alındı. Yapılan tetkikler sonucunda; 40
günlük bebeğin kalp karıncığından bir tanesinin olmadığı, kalbinde büyük bir
delik olduğu, kanı akciğere gönderen ana damarın gelişmemiş olduğu ve acil
ameliyata alınması gerektiği ortaya çıktı. Bu ameliyat ülkesinde yapılamayacağı
için bebek, Kosova Sağlık Bakanlığı tarafından Medicana Çamlıca Hastanesi’ne
gönderildi. Kosovalı bebek, Medicana Çamlıca Hastanesi’nde yapılan tetkiklerin
ardından, Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ömer Işık, Doç. Dr. Ahmet
Kırbaş ve Anestezi Uzmanı Uzm. Dr. Nurşen Tanrıkulu’nun birlikte yaptıkları
ameliyatla sağlığına kovuştu. Ameliyatın başarılı geçmesinden çok mutlu olduğunu belirten Kosovalı bebeğin babası Ferat Gjata, “Medicana Hastanesi’ndeki
doktorlar gerçekten görevlerini çok iyi yapıyorlar. Çocuğumuzun şu andaki
durumu çok iyi ve gün geçtikçe daha iyiye gidiyor. Medicana Hastanesi’ne
teşekkür ediyoruz” dedi.
HEMŞİRE ADAYLARI İLE
KARİYER GÜNLERİ BULUŞMASI
M
edicana Konya Hastanesi, Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi’nde düzenlenen Kariyer Günleri’ne misafir oldu.
Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü 4.
Sınıf öğrencilerine yönelik düzenlenen Kariyer Günleri kapsamında; Medicana Konya Hastanesi 11 Nisan Perşembe günü Sağlık
Bilimleri Fakültesi’nde konuk oldu. Mesleğe yeni başlayacak olan
hemşire adaylarına insan kaynakları ve hemşirelik hizmetleri yöneticileri tarafından Medicana Sağlık Grubu tanıtıldı, hemşirelik ve
insan kaynakları süreçleri anlatıldı. Medicana Konya Hastanesi’nde
çalışan ve Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik
Bölümü mezunu olan 2 hemşire de yeni mezun olacak meslektaşlarıyla deneyimlerini paylaştılar. Kariyer Günleri kapsamında yapılan tanıtım çalışması sonrasında yeni mezun olacak hemşirelik
bölümü öğrencileri Medicana Sağlık Grubu CV’lerini doldurdular.
KISA KISA
10
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
11
KALP AMELİYATI OLURKEN
DOKTORLARIYLA KONUŞTU
6
9 yaşındaki ağır KOAH hastası Selahattin Yılmaz, Medicana
Konya Hastanesi’nde atan kalpte bypass yapma tekniğiyle;
Doç. Dr. Hayrettin Tekümit başkanlığındaki kalp damar ekibi
tarafından gerçekleştirilen başarılı bir koroner bypass ameliyatı
geçirdi. Ağır akciğer problemi nedeniyle solunum makinesine
bağlanması gereken yüksek riskli hasta grubunda olan Selahattin Yılmaz’a, çok ciddi problemler yaşama ve solunum makinesinden bir daha hiç ayrılamama riski nedeniyle değişik bir
ameliyat tekniği uygulandı. Hastaya Anestezi Profesörü Prof. Dr.
Cemile Öztin ve ekibinden Uzman Doktorlar Aşina Pınar ile Ahmet Keçecioğlu tarafından ‘Epidural anestezi ve Spinal anestezi’
yöntemleri kullanıldı. Hasta ameliyat esnasında doktorlarıyla
sohbet etti. Ameliyatın ertesi günü Prof. Dr. Cemile Öztin ve Doç.
Dr. Hayrettin Tekümit’in kollarında yürüyen Selahattin Yılmaz,
ameliyatını gerçekleştiren ekibe teşekkür ederek, kendini daha
iyi hissettiğini söyledi.
MEDICANA’DA
MÜZİKLİ KARŞILAMA
M
edicana Konya Hastanesi’ne gidenler, kapıdan içeri girdiklerinde Türk Sanat Müziği eserlerini kemanıyla çalan
müzisyen tarafından karşılanıyor. ‘Müzik Ruhun Gıdasıdır’ sözünden hareketle hasta yoğunluğu yaşanan saatlerde keman
resitali ilgi çekiyor. Hasta Hizmetleri Müdürü Sibel Durgun,
hastaneye gelenlerin stresini almak için böyle bir uygulamayı
başlattıklarını ve çok güzel tepkiler aldıklarını söyledi.
KONYA’DA MEDICANA HALK SEMİNERLERİ
S
osyal sorumluluk projesi kapsamında Medicana Konya Hastanesi’nin
düzenlediği halk seminerleri başladı. Kipa ve M1 Tepe Alışveriş Merkezi’nde
düzenlenen seminerlerde alanında uzman doktorlar tarafından sağlıklı yaşamın
yolları anlatıldı. Kipa Alışveriş Merkezi’ndeki seminere katılan Kadın Hastalıkları
ve Doğum Uzmanı Operatör Doktor Narin Türkmen, gebelikle ilgili sunum yaptı.
Türkmen, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı. Çocuk Sağlığı
ve Hastalıkları Uzmanı Doktor Fatih Altıntepe ise, çocuk beslenmesini anlattı ve
anne sütünün önemini vurguladı.
Doç. Dr. Ahmet Soylu ise kalp sağlığı semineri verdi. Soylu, kalp hastalıkları
nedir, koroner anjiografi, el bileğinden anjiografi, stent uygulaması, By-pass
ameliyatı, kalp damar hastalıkları için risk faktörleri ve faktörler için alınacak
tedbirler, sigaranın kalp-damar hastalıkları ile ilişkisi, kalp kapak hastalıkları ve
nedenleri, romatizmal kapak hastalığı, ritim bozuklukları ve kalp pillerini anlattı.
OSTEOPAT UZMANI SUAT DÜLGER’İ AĞIRLADIK
T
İFAO (Turkish İnstitute for Adapted Osteopathy) kurucusu, Osteopat Uzmanı ve Fizyoterapist Suat Dülger, Medicana Konya Hastanesi’nde seminer verdi. ‘Ağrıya Komplementer Yaklaşımlar, Otoimmum Hastalıklarda DNA ve Kapiller Dolaşımın İyileşmeye
Etkisi’ konularında seminer veren Osteopat-Fizyoterapist Suat Dülger, insan vücudunun
kan dolaşımının, anatomik yapılarının uyum ve hareket bütünlüğünün sağlıklı kalmadaki önemine dikkat çekti. Ağrıyı yok etmeyi değil, ağrıya sebep olan nedeni ortadan
kaldırmayı hedeflediklerini belirten Fizyoterapist Suat Dülger, osteopati tedavi yöntemiyle vücudun kendi kendini iyileştirme fonksiyonunu uyardıklarını söyledi. Medicana
Konya Hastanesi Konferans Salonu’nda düzenlenen seminere Konya İl Sağlık Müdürü Dr.
Hasan Küçükkendirci, İl Sağlık Müdür Yardımcısı Mehmet Doğrul, Medicana Sağlık
Grubu Tıbbi Hizmetler Direktörü Yusuf
Sahip, Medicana Konya Hastanesi Genel
Müdürü Dr. Lütfi Şimşek, Başhekim Dr.
Sefer Demirok, Başhekim Yardımcısı Dr. M.
Ziya Ercan, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Uzmanı Dr. Mehmet Portakal, Medicana
Hastanesi fizyoterapistleri, Konya ili sağlık
kuruluşlarında çalışan çok sayıda fizyoterapist ve hastalar katıldı.
TÜP BEBEK MERKEZİ
HİZMETE BAŞLADI
İ
ç Anadolu Bölgesi'nin en büyük ve en kapsamlı özel
hastanesi Medicana Konya Hastanesi bünyesinde
Tüp Bebek Merkezi hizmete başladı. Konya’nın ve İç
Anadolu’nun en donanımlı ve son teknolojik olanaklarla
planlanan özel sağlık kuruluşu Medicana Konya Hastanesi, Tüp Bebek Merkezi ile üreme tıbbı ve tüp bebek
alanında güncel tedavi yaklaşımları, uzman kadrosu ve
ileri teknoloji ürünü donanımlarıyla konforlu bir ortamda,
en yüksek başarı hedefiyle çiftlere umut olacak. Medicana
Tüp Bebek Merkezi
sadece şehir merkezindeki hastalara
değil, çevre ilçe ve
illerden gelecek
hastalara da hizmet
verecek şekilde de
planlandı.
PLAKET TÖRENİ VE SAĞLIK ANLAŞMASI
İ
lkadım Belediye Başkanı
Necaattin Demirtaş, Başkan
Yardımcısı Ramazan Bayraktar, Başkan Danışmanı Ahmet
Seven, MHP İl Yönetim Kurulu
Üyesi Ömer Yıldız Medicana
Hastanesini ziyaret etti. Ziyaret; Amasya’nın Gümüşhacıköy ilçesinde kaza geçiren
sporcu kız öğrencilerin Medicana Hastanesi’nde görmüş
oldukları tedaviler sonrası
şifa ile taburcu olmaları
nedeniyle teşekkür amacıyla
gerçekleşti. Yaralı öğrencilerin tedavilerini gerçekleştiren
Medicana Hastanesi Yöneticileri; Genel Müdür Vahap
Doğan, Başhekim Dr. Ferhat
Günaydın’a İlkadım Belediye
Başkanı Necaattin Demirtaş
tarafından teşekkür plaketi
takdim edildi. Ziyaret çerçevesinde ayrıca; Medicana
Samsun Hastanesi ile İlkadım
Belediyesi arasında Kurumsal
Sağlık anlaşması imzalandı.
Protokole göre; Medicana
Samsun Hastanesi ve İlkadım
Belediyesi arasında belediye
çalışanları ve bakmakla
yükümlü oldukları birinci
dereceden aile bireylerinin
yararlanabilecekleri kapsamlı
bir sağlık hizmeti anlaşması
yapıldı.
23 NİSAN SERGİSİ
M
edicana Samsun Hastanesi ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı Düşler Atölyesi işbirliği ile 23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle bir resim sergisi
düzenlendi. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Düşler Atölyesine bağlı
öğrencilerin yapmış olduğu 60 resim, Medicana Hastanesi
lobisinde sergilendi.
YAŞLILARA SAYGI HAFTASI’NDA MEDICANA’DAN ZİYARET
1
8-24 Mart Yaşlılara Saygı
Haftası dolayısıyla, Medicana
Samsun Hastanesi Genel Müdürü
Vahap Doğan, İl Sağlık Müdürü
Dr. Yusuf Köksal, İlçe Sağlık Müdürü Dr. Sibel Uyan ve Medicana
Hastanesi Kurumsal Pazarlama
Müdürü Bengü Binici tarafından
Samsun Huzurevi Bakım ve
Rehabilitasyon Merkezi’ne bir
ziyaret düzenlendi. Ziyarette;
Medicana Samsun Hastanesi
tarafından huzurevi sakinlerine
karanfil takdim edildi.
HEMŞİRELİK HAFTASI
12
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
13
“Meslektaşlarına liderlik yapabilen
HEMŞİRELER
YETİŞTİRECEĞİZ”
Altyapı, araç gereç kadar sağlık çalışanları; özellikle de hemşireler büyük öneme sahip. Bu öneme dikkat çekebilmek için her yıl
12-18 Mayıs tarihleri arası ‘Hemşirelik Haftası’ olarak kutlanıyor.
‘Hemşirelik Haftası’nı kutlayan MedIcana Hemşirelik Hizmetleri Direktörü Belgin Danış, ülkemizdeki hemşirelerin durumu ve konuya ilişkin MedIcana Sağlık Grubu’ndaki çalışmaları anlattı.
S
ağlık; zorunlu, vazgeçilmez ve hayatın her döneminde aynı önemi koruyan temel ihtiyaçlarından
biridir. Etkili bir sağlık hizmeti sunabilmek için
yeterli araç gereç ve teknolojiye ihtiyaç duymakla beraber,
hizmetin sunumundaki en önemli unsur şüphesiz sağlık
çalışanlarıdır.
Sağlık hizmetinin toplumun değişen ihtiyaçlarına göre
belirlenmesi ve yaşlı nüfusun giderek artmasından
kaynaklanan bakım gereksinimlerinin artması sebebi ile
sağlık personeli sayısı ve niteliği hizmetin kalitesi açısından
belirleyici olmaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde
de sağlık hizmetlerinin ulaşılabilir, sürekli, kaliteli ve en üst
düzeyde sunulabilmesi sağlıkta ekip çalışması ile mümkündür. Hemşire, bu ekip hizmetinin en temel ve olmazsa
olmaz unsurlarındandır.
Sağlık Bakanlığı 2011 yılı ‘Türkiye Sağlık İnsan Gücü Durum
Raporu’ na göre; ülkemizde 124 bin 982 hemşire çalışmakta
ve bu hemşirelerin 89 bin 314’ü (yüzde 77) Sağlık Bakanlığı hastanelerinde, 17 bin 530’u (yüzde 10.3) üniversite
hastanelerinde, 18 bin 138’i (yüzde 12.7) ise özel hastanelerde görev almaktadır. Avrupa Birliği Ülkelerinde 100 bin
kişiye düşen hemşire sayısı 571 iken, ülkemizde bu rakam
237’dir. Bu durum var olan hemşirelerimizin sorumluğunu
daha da arttırmaktadır.
Son 30 yılda ciddi ilerlemeler sağlandı
2011 verilerine göre,
Türkiye'de 124 bin
982 hemşire çalışıyor.
Hemşirelik, geçmişte ‘Düşünen bir meslek olmaktan çok,
yerine getiren bir meslek’ olarak görülmesi nedeni ile
hemşirelerden sadece verilen işleri yapmaları beklenmiştir.
Ancak Son 30 yıldır ülkemizde hemşirelik mesleğinde ciddi
ilerlemeler sağlanmış, hemşire araştırmacılar ve klinisyen hemşireler mesleki uygulamalarını bilimsel kanıtlara
dayandırmayı savunmaya başlamışlardır. Mezuniyet sonrası
eğitimler öne çıkmış, meslekte uzmanlaşma önem kazanmış, yasa ve yönetmeliklerle desteklenmişlerdir.
Medicana Sağlık Grubu; gelişen ve değişen hemşirelik
anlayışı ile dinamik, çağdaş ve profesyonel hemşirelik
hizmeti sunumunu önemsemektedir. Grubumuzdaki tüm
hemşirelik hizmetleri Sağlık Kalite Standartları ve JCI standartlarında sürdürülmekte ve Kalite indikatörleri aracılığı
ölçülüp değerlendirmektedir. Ayrıca hastaya hizmete
yönelik uygulamalarını (ameliyathane süreçleri, laboratuvar
süreçleri, dijital order süreçleri vb.) ölçümlemekte kaliteli
hizmet anlayışı sürekli iyileştirmektedir. Tüm hemşirelerimiz
hasta bakım ve tedavisi ile ilgili süreçlere, çağdaş nomlar,
bilimsel uygulamalar ve ölçülebilen sonuçları ile doğrudan
katılmakta ve yönlendirmektedir.
Mesleki kararlarını verebilen hemşireler
Hemşirelik mesleki
kararlarını verebilen,
bu kararlarını bilimsel
kanıtlara dayandıran ve
savunabilen bir meslektir. Kurumumuzda,
mesleğimizi bu temelde sürdürebilmekten
ve tedavi sonuçlarına
katkıda bulunmaktan
dolayı son derece
mutluyuz.
Bu gerçekten hareketle
Hemşirelik Hizmetleri
bilgi ve deneyimleDirektörü Belgin Danış
rimizi aktaracağımız
Medicana Yüksek Hemşirelik okulu, Medicana Kronik
Hasta İzleme merkezi, Hemşirelik Konseyi vb. projeleri çok
yakında hayata geçireceğimizi umuyorum. Böylelikle; sektörümüze, teknolojiyi takip eden, bilgisini sürekli güncelleyen, diğer meslektaşlarına liderlik yapabilen hemşireler
kazandıracağız.
Yarınların Hemşirelik mesleğine çok daha fazla katkı
sağlayacağı umuduyla tüm meslektaşlarımın ‘Hemşirelik
Haftasını’ kutlarım.
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
14
İLKBAHAR 2013
ÇOCUĞUNUZU
ENFEKSİYONLARA
KARŞI KORUYUN
ENFEKSİYON HASTALIKLARI ÇOCUKLARDA ÇEŞİTLİ
SAKATLIKLARA HATTA ÖLÜME YOL AÇACAK KADAR TEHLİKELİ
OLABİLİYOR. MEDıCANA ÇAMLICA HASTANESİ ÇOCUK SAĞLIĞI
VE HASTALIKLARI UZMANI DR. HÜLYA KARACA, ÇOCUKLARDA
EN SIK GÖRÜLEN ENFEKSİYON HASTALIKLARINI VE BU
HASTALIKLARDAN KORUNMA YÖNTEMLERİNİ YAZDI.
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
16
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
17
Her yıl dünyada ve Türkiye’de
milyonlarca çocuk, enfeksiyon
hastalıklarından yaşamını yitiriyor.
E
Dr. HÜLYA KARACA
nfeksiyon hastalıkları, çocukların yaşamlarını
tehdit eden önemli sorunlardan biridir. Her
yıl dünyada ve Türkiye’de milyonlarca çocuk,
enfeksiyon hastalıklarından yaşamlarını yitirmektedir. Aşılamalarla bir çok enfeksiyon hastalığı kontrol
altına alınmış olmakla beraber, yine de çocuklarda
ölüme ve sakatlanmalara neden olmaya devam
etmektedir.
Ateş, çeşitli enfeksiyon hastalıklarının sık görülen bir
belirtisidir. Ancak enfeksiyon dışı çeşitli durumlarda
da ateş yükselebilir. Ateş, vücut ısısının günlük
oynamalarının üstüne çıkması olarak tanımlanan bir
belirtidir.
Ateş ve döküntü çocukluk çağında sık rastlanan bir
durumdur. Çocukluk çağı döküntü hastalıkları genellikle selim seyirli ateşli hastalıklardır. Ancak yaşamı
tehdit eden ciddi komplikasyonlar da görülebilir.
Çocuklardaki enfeksiyon hastalıklarını aşağıdaki
şekilde sınıflandırabiliriz:
• Döküntü hastalıkları
• Üst solunum yolu enfeksiyonları
• Alt solunum yolu enfeksiyonları
• Kalp enfeksiyonları
• Merkezi sinir sistemi enfeksiyonları
• Genito üriner sistem enfeksiyonları
• Sindirim sistemi enfeksiyonları
• Karın içi enfeksiyonları
• Deri ve yumuşak doku enfeksiyonları
• Kemik ve eklem enfeksiyonları
• Göz enfeksiyonları
Çocukluk çağı döküntü hastalıklarının büyük
kısmında etken, virüslerdir ve ortak bazı özellikleri
vardır. Bu özellikler:
• Bu hastalıklar çok bulaşıcı olup solunum yolu ile
bulaşırlar.
• Etkenler ağız ve boğaz salgıları ile etrafa yayılırlar.
• Temas ve enfeksiyon sıklıkla çocukluk çağında
gerçekleşir.
• Duyarlı toplumlarda salgınlar görülebilir.
• Erişkinlerde görülen nadir enfeksiyonlar ise daha
ciddi seyirli olup komplikasyonlar ile birliktedir.
• Gebelikte geçirilen enfeksiyon bebek için tehlikelidir
Hastalıklardan korunma yolları
Hastalıklardan korunmak için alınabilecek önlemleri şöyle sıralayabiliriz:
• Elleri yıkamak: Her gün ellerimiz kağıt ve demir
paralara değmektedir. En çok mikrop parada bulunur. Ellerin yıkanması hastalıklardan korunmak için
en temel kurallardan birisidir. Dışarıdan eve girildiği
zaman ve yemeklerden önce, eller mutlaka sabun
ve sıcak suyla yıkanmalıdır. Ayrıca ellerin ağız ve
yüz bölgesinden uzak tutulması gerekir. Ailedeki
tüm bireyler ve özellikle çocuklar bu konuda bilinçli
olmalıdır.
• Ev temizliği: Evde sık kullanılan yerler özellikle
dezenfekte edilmelidir. Kapı kolları, masa üstleri,
bilgisayar klavyeleri, telefon, elektrik düğmeleri ve
evde paylaşılan diğer şeyler mutlaka dezenfekte
Güçlü bağışıklık sistemi, hastalıklara karşı
edilerek temzilenmelidir.
koruma sağlıyor.
• Grip aşısı olmak: Grip mevsiminde virüslere karşı
koruma sağlamak için, tüm aile bireylerinin grip
aşısı olmalarında fayda vardır. Bebeklere altıncı
ayından itibaren grip aşısı yaptırılabilir.
• Evde sigara içmemek: Evde sigara içilmesi, özellikle çocuklar için oldukça risklidir. Sigara dumanı
çocuklarda solunum problemleri riskini arttırarak,
daha fazla soğuk algınlığı sorunları yaşamalarına
sebebiyet verir.
• Öksürmek ve hapşırmak: Öksürürken ve hapşırırken mutlaka kol bükülerek ağız ve burun kısmı
kolumuzla kapatılmalıdır. Öksürürken ağız ve burun
elle kapatılmamalıdır. Bunu evdeki tüm aile bireyleri
uygulamalıdır.
• Hasta kişilerden uzak durmak: Hem kendimizi
hem de çocuklarımız, soğuk algınlığı veya grip
geçiren kişilerden uzak tutmak gerekir. Bu türk
hastalıkların, başkalarının kaptığı virüsten bulaşabileceğini unutmamak gerekir.
• Güçlü bağışıklık sistemi: Özellikle bebeklerin emzirme döneminde mutlaka anne sütü ile beslenmesi
(en az 6 ay) bebeklere grip gibi hastalıklara karşı
koruma sağlayacaktır. Anne sütündeki antikorlar
mikroplara karşı bebekte direnç oluşturacaktır.
Ayrıca anne sütü bebeğin bağışıklık sistemini de
güçlendirmektedir. Daha büyük yaştaki çocuklara
ise, mutlaka dengeli bir beslenme programı uygulanmalı, onların da egzersiz yapmalarını sağlamalı
ve uyku düzenlerine dikkat etmelidir.
PSİKİYATRİ
18
İLKBAHAR 2013
BİR UCU DEPRESYON
BİR UCU MANİ
UYKUSUZLUK, MEVSİM GEÇİŞLERİ, YOĞUN STRESLİ GÜNLER… TÜM BUNLARA BİR
DE GENETİK FAKTÖRLER EKLENİNCE BİPOLAR BOZUKLUĞA ZEMİN HAZIRLANMIŞ
OLABİLİR. MEDICANA SAMSUN HASTANESİ PSİKİYATRİ UZMANI DR. AYŞE GÜL AYDIN,
BİPOLAR BOZUKLUK VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ HAKKINDA ÖNEMLİ BİLGİLER VERDİ.
Bipolar bozuklukta, ruh hali ve duygular
açısından bir kutup depresyonu, diğer
kutup mani ya da daha hafif şiddetteki
hipomaniyi temsil eder.
UZM. Dr. Ayşe Gül AYDIN
İ
ki Uçlu Duygudurum Bozukluğu (Bipolar
bozukluk) nasıl tanımlanır?
İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu duygularda, düşüncelerde, enerjide ve davranışlarda
aşırı değişikliklerle seyreden, kişinin kendisini
aşırı coşkulu (mani/hipomani dönemleri) veya
çok durgun (depresyon) ya da her ikisinin
karışımı (karma dönem) duyguları hissetmesine
yol açan, tedavi edilebilen bir ruhsal hastalıktır.
'İkiuçlu (Bipolar)' kelimesi, hastaların iki aşırı
duygudurum arasında gidip geldiğini ifade
etmek için kullanılır. Ruh hali ve duygular
açısından bir kutup depresyonu, diğer kutup
mani ya da daha hafif şiddetteki hipomaniyi
temsil eder.
Aslında bütün insanların duygusal dünyasında,
ruh halinde değişiklikler, inişler-çıkışlar olur.
Herkes günlük yaşamında dakikalar, saatler
veya bazen birkaç gün süren öfke, sevinç,
üzüntü, coşku, keder, huzursuzluk, endişe duyguları arasında iniş çıkışlar yaşayabilir. Ancak
bipolar bozukluk ve manik depresif bozukluk
adlarıyla da bilinen 'İkiuçlu Duygudurum
Bozukluğu'nda; yaşamsal olaylarla kısmen veya
tamamen ilişkisiz olarak uzun süren, keskin
iniş çıkışların olduğu, yoğun duygudurum
değişimleri yaşanır. Bu değişimler düşünceleri,
duyguları, fiziksel sağlığı, davranışları ve kişinin
işlevlerini, yaşamını etkiler.
■ Ne sıklıkta görülür?
Dünyada erişkin nüfusun yaklaşık yüzde 3 ila
yüzde 4’ünün İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu
olduğu düşünülmektedir. Bu da, ülkemizde
yaklaşık bir buçuk-iki milyon kişinin, dünyada
ise yaklaşık 250 milyon insanın bu hastalığa
sahip olduğu anlamına gelmektedir. İki Uçlu
Duygudurum Bozukluğu’ndan etkilenen kadın
ve erkek sayısı eşittir. Bununla birlikte etkilenme şekilleri birbirinden farklı olabilir.
■ Genellikle hayatın hangi döneminde
başlar?
Her yaşta görülebilir ancak kişiler ilk hastalık
dönemini (mani, depresyon, hipomani gibi)
genç erişkinlik döneminde, yani 20’li yaşlarda
yaşarlar.
Tek ve kesin bir nedeni yok
■ İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu’nun
nedeni nedir?
Hastalıktan tamamen sorumlu tek bir neden
yoktur. Yapılan bilimsel çalışmalarda beyin
kimyasallarının dengesinde ve iletiminde sorun
olduğu ve genetik(ırsi) geçişler gösterdiği
bildirilmiştir. Hastalığın tek ve kesin bir nedeni
henüz belirlenememiş de olsa genetik, biyokimyasal ve çevresel nedenlerden kaynaklanan
bir hastalık olduğu bilinmektedir. İki Uçlu
Duygudurum Bozukluğu her yaşta ve her
cinsiyette ortaya çıkabilir, kişilerin psikolojik
yapıları, sosyal durumları ile ilişkili değildir.
Stres ve yaşam olayları hastalığın ortaya çıkışını
kolaylaştırır.
■ Hastalığın kalıtsal özelliği var mıdır?
Akrabalarının hiçbirinde bu hastalık olmayanlarda hastalık görülme olasılığı yüzde 1-3 iken,
birinci derece bir akrabasında (anne-baba veya
kardeşlerinde) iki uçlu duygudurum bozukluğu
varsa görülme olasılığı yaklaşık yüzde 11-12’dir.
Tek yumurta ikizinde bipolar bozukluk varsa
diğer ikizde hastalık görülme olasılığı yüzde
60-80’dir, yani sadece kalıtım tüm hastalığı
açıklayamamaktadır.
■ Nasıl bir tedavi uygulanır?
En önemli tedavi ilaç tedavisidir. İki tedavi
stratejisi vardır: İlk önce var olan hastalık
döneminin (mani ya da depresyonun) tedavi
edilmesi gerekir ve beraberinde hastalık yinelemesini önlemek için koruyucu tedavi planlanır.
Sadece hastalık dönemlerinin tedavi edilmesi
yeterli değildir. Çünkü tekrarlayan bir ruhsal
bozukluktur. Manik/hipomanik ve depresif
epizodlarının önlenmesi için duygudurum düzenleyicilere ihtiyaç vardır. Bu ilaçların dozları
ilaca başladıktan belli bir süre sonra ölçülen
kan düzeylerine göre ayarlanır. Hastanın tedavi
ve takiplerinin mutlaka düzenli olarak yapılması
gerekmektedir.
Hastaya ve hasta yakınlarına hastalık belirtilerinin başlangıcı, yapılması gerekenler, ilaç
tedavisinin düzenli sürdürülmesi gibi konularda
eğitim verilmesi atakları önlemede etkilidir.
Hasta hastalığını tanımaya başlayınca, yaşamını
atakların gelmesini engelleyebileceği şekilde
düzenlemelidir. Her hastada tetikleyici faktörler
farklı olmakla beraber genellikle uykusuz
kalmak, stresli bir süreç geçirmek, mevsim
geçişleri atakları tetikleyebilmektedir. Hastayla
yapılan destekleyici görüşmeler, tedaviye
uyumu arttırabilmektedir.
Her hastada tetikleyici faktörler farklı olmakla birlikte
genellikle uykusuzluk, stresli bir süreç geçirmek,
mevsim geçişleri atakları tetikliyor.
İÇ HASTALIKLARI
20
İLKBAHAR 2013
BAHAR
YORGUNLUĞUNA
TESLİM OLMAYIN
Metabolizmamızın
bahara uyum sağlaması
için beslenme
alışkanlıklarımızın
gözden geçirilmesi
gerekir.
Bahar yorgunluğu özellikle büyük şehirlerde,
yoğun tempoda ve yoğun stres içinde
çalışanlar için çekilmez bir durum olabiliyor.
İLKBAHAR 2013
21
SABAHLARI YATAKTAN ZOR KALKIYOR, RUHSAL GERGİNLİK,
İŞTAHSIZLIK, NEŞESİZLİK, HAZIMSIZLIK GİBİ PROBLEMLER
YAŞIYORSANIZ BAHAR YORGUNLUĞU SİZİ DE ESİR ALMIŞ
OLABİLİR. MEDıCANA BEYLİKDÜZÜ İÇ HASTALIKLARI UZMANI
DR. GÜLTEKİN BARUT, BAHAR YORGUNLUĞUNA KARŞI ALMAMIZ
GEREKEN ÖNLEMLERİ SIRALADI.
B
UZM. Dr. Gültekin Barut
ahar yorgunluğu nedir?
Kış aylarının soğuk, yağışlı günleri ilkbahar
ile birlikte yerini ılık, güneşli günlere bırakmaya başlar. Hava sıcaklıklarının giderek artması
ile oluşan enerji, doğanın kendini yenilemesi ve
güzelleşmesi için uygun ortam yaratır. Doğanın
neşesi giderek artarken bizlerin de buna paralel
olarak daha enerjik, neşeli ve dinamik olmamız
beklenmesine rağmen, baharın beraberinde getirdiği 'bahar yorgunluğu' özellikle büyük şehirlerde,
yoğun tempoda ve yoğun stres içinde çalışan bazı
kişiler için çekilmez bir durum olabilir.
İklim değişikliğinin vücutta yarattığı yorgunluk
hisssi olarak tanımlanan ve bahar yorgunluğu
adı verilen bu durum; ısınan havada artan nem
oranı ve negatif yüklü iyonların vücudumuzda
meyadan getirdiği biyortim değişikliği, metabolik
ve hormonal dengemizdeki değişiklikler ve buna
vücüdumuzun adaptasyonunda zorlanması sonucu
meydana gelir. Ayrıca yanlış beslenme alışkanlıkları, özellikle bayanlarda gördüğümüz, yaklaşan
yaza hazırlık amacı ile yapılan kilo vermeye yönelik
yanlış diyet uygulamaları, sağlıksız uyku düzeni,
spor ve egzersiz içermeyen hareketsiz yaşam tarzı,
fazla miktarda alınan kafein, alkol ve sigara tüketimi
ve mevcut olan halsizlik, yorgunluk yapabilen
hastalıklerın tedavi edilmemesi gibi kişisel etkenleri
de buna ekleyebiliriz.
■ Bahar yorgunluğunun belirtileri nelerdir?
Sabahları yataktan zor kalkma, sürekli uyuma isteği,
uykusuzluk, gece uykuya dalmada zorlanma, isteksizlik, neşesizlik, sıkıntı hali, ruhsal gerginlik, çabuk
sinirlenme, iştahsızlık, kırgınlık bitkinlik, vücudun
çeşitli bölgelerinde kas ve eklem ağrılarına benzer
ağrılar, baş ağrısı, zihinsel performansta azalma,
konsantrasyon problemleri, hazımsızlık, ishal ve
kabızlık gibi sindirim sisteminde düzensizlikler.
■ Baharda görülen her yorgunluk bahar yorgunluğu mudur? Başka hastalıklar ile karışabilir mi?
Nasıl ayırt edilir?
Bahar yorgunluğu, birkaç haftayı geçmeyen, kısa
süreli, hafif bir yorgunluk halidir. Eğer yorgunluk
uzun sürüyorsa, günlük yeterli uyku ve yatak
istirahatleri ile geçmiyor ise, beslenme ve yaşam
tarzı düzenlemeleri ile azalmıyorsa; kronik yorgunluğa sebep olabilecek depresyon, kansızlık,
tiroid ve böbrek üstü bezi gibi endokrin organların
hastalıkları, böbrek hastalığı, kolesterol yüksekliği,
diabet, karaciğer hastalıkları gibi kronik hastalıkları, fibromyalji ve diğer romatizmal kas ve eklem
hastalıklarını, kronikleşebilen enfeksiyon hastalıklarını, kanser türü hastalıkları araştırmak ve gözden
kaçırmamak gerekir.
■ Bahar yorgunluğunu nasıl önleyebiliriz?
Yaşam ve beslenme tarzında yapılacak ufak ve doğru değişiklikler ile vücudumuzun değişen metabolik
ve hormonal düzenine adapte olmasını kolaylaştırarak bahar yorgunluğu belirtilerinin oluşmasını
engelleyebilir veya ortadan kaldırabiliriz.
Öncelikle bahar yorgunluğu belirtileri olan kişilerde, bahar yorgunluğuna veya bahar yorgunluğu
belirtilerinin daha fazla yaşanmasına sebep olabilecek hastalık veya rahatsızlıkların varlığı durumunda
bunların tespit edilerek tedavi edilmesi ön planda
tutulmalıdır.
Metabolizmamızın bahara uyum sağlaması için
beslenme alışkanlıklarımızın gözden geçirilmesi
gerekir. Ana ve ara öğünlerden oluşan sık ve az
beslenme tarzı, öğün atlamamak, uzun süre aç
kalmamak, günün en önemli öğünü olan sabah
kahvaltısını yapmadan güne başlamamak önemli.
Vücut direncinin artması için aynı zamanda
antioksidan olan A,C,E vitamin içeriği zengin sebze
ve meyvelerin tüketimin arttırılmasına, ceviz, kavrulmamış badem, fındık gibi gıdalara ara öğünlerde
yer vermeye dikkat edilmeli.
SUSAMADAN DA SU İÇME
ALIŞKANLIĞI EDİNMELİYİZ
"Isınan havalar ile birlikte vücudun artan sıvı ihtiyacını
sağlıklı bir şekilde karşılamak için günlük içtiğimiz su
miktarını 2,5-3 lt. altına düşürmemeli ve susamadan
da su içme alışkanlığı edinmeye çalışmalıyız. Günlük
tükettiğimiz tuz miktarı, alkol ve kafein azaltmalı, sigara
bırakılmaya çalışılmalıdır. Mümkünse düzenli egzersizler,
yürüyüşler yapılmalıdır. Uyku düzeninin sağlanması ve
günlük 6-8 saat uyku uyumaya çalışılmalıdır."
RADYASYON ONKOLOJİSİ
22
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
Akciğer kanseri tedavisinde yeni yöntem
CYBERKNIFE
AKCİĞER KANSERİ TEDAVİSİNDE UYGULANAN CYBERKNIFE STEREOTAKTİK BEDEN
RADYOTERAPİSİ (SBRT), HASTAYA ZARAR VERMEDEN TÜMÖRE YÜKSEK DOZ RADYASYON
UYGULAYARAK HASTALIĞI TEDAVİ EDİYOR. MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ
RADYASYON ONKOLOJİSİ DOKTORLARINDAN PROF. DR. KAAN OYSUL, AKCİĞER KANSERİ VE
YENİ TEDAVİ YÖNTEMİ İLE İLGİLİ SORULARI YANITLADI.
T
ürkiye’de akciğer kanseri
sıklığı nedir?
Ülkemizde akciğer kanseri
özellikle erkekler için önemli
bir problemdir. Kanser Daire
Başkanlığı’nın istatistiki raporlarına göre, erkekler için görülme
sıklığı 100 binde 74, kadınlar için
100 binde 9,3’tür. Fakat kadınlar
kendilerini güvende hissetmesinler, çünkü sigara kullanımındaki
artışa bağlı olarak onlarda da
görülme sıklığı her geçen gün
artmaktadır. Akciğer kanserine
yakalananların yüzde 85-90’ı sigara içmektedir. O nedenle sigara
içenlerin hemen bırakmalarını
öneririm.
■ Akciğer kanseri tedavisinde
yenilikler var mı?
Erken evre akciğer kanseri tedavisi
Sigara, akciğer kanserine yol açıyor.
cerrahi rezeksiyondur. Fakat bazı
hastalar akciğer kanserine eşlik
eden kalp, yüksek tansiyon, kronik
obstrüktif akciğer hastalığı gibi
rahatsızlıklar nedeniyle anestezi
almaya uygun değil, dolayısıyla
cerrahi uygulanamaz. Eskiden bu
hastalar için tek tedavi seçeneği
eksternal radyoterapiydi ve sonuçlar cerrahi tedaviler ile karşılaştırıldığında daha kötüydü. Bu hastalar
için Stereotaktik Beden Radyoterapisi adını verdiğimiz tedavi
yöntemi bir umut olarak karşımıza
çıkmıştır. Sonuçları cerrahiye
benzer. Bu hasta grubunun yanı
sıra anestezi problemi olmayan
hastalar için de Stereotaktik
Beden Radyoterapisini cerrahi ile
mukayese eden üç büyük çalışma
devam etmektedir. Belki de bu
çalışmaların sonuçlarına göre
Stereotaktik Beden Radyoterapisi
cerrahinin yerini alacak.
■ Stereotaktik Beden Radyoterapisi tedavisi nedir?
Hastaya 1-5 seferde uygulanan
çok özel bir radyoterapi şeklidir.
Bu tedavi, "Cyberknife" adını
verdiğimiz akciğer kanserleri için
özel geliştirilmiş çözümlere sahip
cihaz ile uygulanmaktadır. Özel
çözümler gereklidir çünkü akciğer
tümörü nefes alıp verdikçe, kalp
23
Bu hastalar için, 'Stereotaktik Beden Radyoterapisi' adını
verdiğimiz tedavi yöntemi bir umut olarak
karşımıza çıkmaktadır.
prof. Dr. Kaan Oysul
attıkça istemsiz olarak hareket
etmektedir. Bu nedenle uyguladığımız radyasyonun hareket eden
bu tümörü takip etmesi ve sanki
tümör hareket etmiyormuş gibi
tedavi yapılması gerekmektedir. Bu
sayede hastalıklı dokuya radyasyon
uygulanırken, tümörü çevreleyen
akciğer ve kalp gibi sağlam dokuları korumak mümkün olmaktadır.
■ CyberKnife hakkında biraz bilgi
verebilir misiniz?
CyberKnife radyoterapi tarihinin
en önemli kilometre taşlarından
birisidir. Otomobil fabrikalarında kullanılan, robotik bir kolun
ucuna takılmış, radyasyon üreten
bir cihazdan çıkan radyasyon
demetinin hastanın etrafında
döndürülerek yüzlerce farklı açıdan
tümöre yönlendirilmesiyle tedavi
uygulanır. Robotik kolun hassasiyeti 0,12 milimetredir. Bu sayede
radyasyon demetleri çok yüksek
hassasiyette hedefe yönlendirilmektedir. Bu hassasiyetin yanı sıra
hedefin hareket etmesi nedeniyle cyberKnife’ın sahip olduğu
bilgisayar yazılımı ve donanımı
sayesinde sanki tümör hareket
etmiyormuş gibi tedavi uygulamak
mümkün olmaktadır. Sonuç olarak
hastaya hiç bir zarar vermeden,
tümöre yüksek doz radyasyon
uygulanabilmektedir. Bu durum da
hastalığın tedavisi olarak karşımıza
çıkmaktadır.
"ÇOK TECRÜBELİ BİR
EKİBE SAHİBİZ"
"Hastanemizde kullanmakta olduğumuz
cyberKnife, bu yıl içinde kurulmuş ve
hastalarımızın hizmetine sunulmuştur.
Hastanemizde 1998 yılından beri önce
kafaiçi hastalıklarda daha sonra cihazların
gelişimi ile tüm bedendeki rahatsızlıkları
tedavi etmekte olan çok tecrübeli bir
ekibe sahibiz. Ekibimizde doktorların
yanı sıra radyasyon fizikçileri, radyoterapi
teknikerleri ve hemşireleri bulunmaktadır."
CyberKnife sayesinde hastaya hiç bir
zarar vermeden, tümöre yüksek doz
radyasyon uygulanabilmektedir.
GASTROENTEROLOJİ
24
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
ERCP
Özellikle sarılığın eşlik ettiği, safra ve
pankreas kanalında genişlemeyle giden
hastalıkların tedavisinde ERCP yöntemi
ile yüksek başarı elde edilmektedir.
ile dayanılmaz ağrılara son
PANKREAS İLTİHABI VEYA SAFRA YOLLARINDA İLTİHAP OLUŞMASI GİBİ HAYATİ TEHLİKE
OLUŞTURAN DURUMLARA YOL AÇABİLECEK TAŞ, TÜMÖR VEYA KRONİK İLTİHAP GİBİ
PROBLEMLERİN TEŞHİS VE TEDAVİSİNDE ERCP YÖNTEMİ BAŞARIYLA UYGULANIYOR.
MEDıCANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI VE GASTROENTEROLOJİ
UZMANI PROF. DR. KUBİLAY ÇINAR, BU YÖNTEM İLE İLGİLİ BİLGİLER VERDİ.
E
RCP endoskopi ve floroskopinin kombine
kullanıldığı üst düzey deneyim gerektiren bir
uygulamadır. İşlem gerçekleştirilirken standart
bir endoskopi işlemi gibi sırasıyla yemek borusu,
mide ve on iki parmak bağırsağına ilerlenir. Bu işlem
sırasında standart endoskoplardan farklı olarak ön
değil yan görüşlü bir kamera kullanılır. On iki parmak
bağırsağı seviyesine gelindiğinde papilla adı verilen;
safra ve pankreas kanalının bağırsağa açıldığı
kanalın içine uygun kateterle girilip buradan kontrast
madde verilerek safra yolları ve pankreas kanalının
gerçek zamanlı görüntüleri elde edilir.
Başarılı bir tedavi yöntemi
Geçmişte tanısal olarak da kullanılan bir yöntem olmasına karşın günümüzde ağırlıklı olarak tedavi edici
olarak kullanılmaktadır. Safra yolları ve pankreas
kanalının tıkayıcı ve kanal akımını engelleyen hastalıklarda ERCP kendini kanıtlamış bir tedavi yöntemidir. Sıklıkla safra yolları taşları, iyi huylu safra kanalı
darlıkları(inflamatuar-primer sklerozan kolanjit veya
karaciğer nakli sonrası anastomoz darlıkları), zaman
DENEYİM ŞART
"İşlem başarısını belirleyen en önemli faktörün işlemi
uygulayan kişinin deneyimi ve işlem yapılan merkezin
yıllık ERCP sayısı olduğudur. ERCP ihtiyacı olan, işlem
kararı alınmış olan hastaların işlemleri bu özelliklere
haiz merkezlerde, deneyimli ellerde gerçekleştirilmelidir.
İşlem başarısını artırmak ve olası komplikasyonları en aza
indirmek için bu olmazsa olmaz yaklaşımdır."
zaman özellikle kapalı yöntemle gerçekleştirlen safra
kesesi ameliyatlarından sonra gözlenen safra kaçakları, safra yolu ve pankreas kanserlerinde tedavi edici
olarak ERCP’den faydalanmak mümkündür. Bunun
yanında safra yollarında yaşayan parazitlerin tedavisinde de yine ERCP’den faydalanmak mümkündür.
Taşlar çıkarılır, ağrılar sonlanır
İşlem sırasında yan görüşlü endoskop (duodenoskop) ile papilla düzeyine gelip floroskopik görüntü
elde edildiğinde kanaldaki darlık ya da taşın yeri ve
sayısı hakkında fikir elde edilir. Papilla papillotom ile
elektrokoter yardımıyla kesilir daha sonra kanalda
bulunan taş ya da taşlar balon veya basket kateter
kullanılarak kanaldan çekip çıkarılır. Eğer safra kanalı
taşı kanaldan çıkarılamayacak kadar büyük ise bu
durumda ilave donanımlar (mekanik litotriptor,
elektrohidrolik litotriptor, laser) kullanılarak kanal
taşlarını kırıp çıkartmak da mümkündür. ERCP işlemi
sırasında iyi ya da kötü huylu bir darlık saptanırsa bu
darlık dilatasyon balonları ile genişletilip ardından
plastik veya metalik stent uygulanarak hastanın
safrasının bağırsağa rahatça akması sağlanır, sarılığı
düzeltilir. Özellikle kronik pankreatit hastalığında
gözlenen dayanılmaz ağrılar da, ERCP ile bu sefer
pankreas kanalına stent uygulamaları ile düzeltilebilir.
Özellikle; sarılığın eşlik ettiği, safra ve pankreas kanalında genişlemeyle giden hastalıkların tedavisinde
ERCP yöntemi ile cerrahiden çok daha kolay, daha az
risk ve daha az hastane yatışı ile başarı elde etmek
mümkündür.
25
prof. Dr. Kubilay Çınar
NÖROLOJİ
26
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
NÖROTERAPİ İLE
KAYBEDECEĞİNİZ TEK
ŞEY AĞRILARINIZDIR
GEÇMEK BİLMEYEN BAŞ AĞRILARI VE ÖZELLİKLE DE MİGREN HAYATI ZEHİR
EDEbilir. “HER YOLU DENEDİM AMA MİGRENDEN BİR TÜRLÜ KURTULAMADIM”
DİYORSANIZ, MEDıCANA KONYA HASTANESİ NÖROLOJİ UZMANI DR. AYSUN
HATİCE AKÇA’NIN NÖRALTERAPİ İLE İLGİLİ ANLATTIKLARINA KULAK VERİN.
N
öralterapi nedir?
İnsan vücudu hücreler
arasında muazzam bir
iletişime sahip elektriksel bir
bedendir. Bu elektriksel ağda
iletişimin bir bölümünü, işlevi
vücudumuzu iç ve dış ortamın
zararlı etkilerine karşı korumak ve
düzenli çalışmasını sağlamak olan
otonom sinir sistemi (OSS, vejetatif
sinir sistemi) oluşturmaktadır. OSS
bir network gibi çalışan ve tüm
dünyanın etrafını 12 defa dolaşabilecek uzunluktadır. Ağır metal ve
manyetik alan maruziyeti, geçirilmiş fiziksel ve psikolojik travmalar,
iç organ hastalıkları, doku bütünlüğünde bozulmaya neden olan
aşı, yanık ve ameliyat izleri, diş ile
ilgili problemler (kanal tedavisi,
implant, civa içeren dolgular, eksik
diş vs.) OSS’de bozulmalara dolayısı ile vücuttaki sinirsel iletinin
aksamasına ve hastalıkların ortaya
çıkmasına neden olur. Vücut bir
fıçıya benzetilecek olursa, içine
atılan her tür problem dolmasına
neden olur, en nihayetinde bu fıçı
son bir darbe ile taşar ve hastalıklar ortaya çıkar.
Nöralterapi, otonom sinir sisteminde bozulmaların düzenlenmesini
hedefleyen bir enjeksiyon tedavi
yöntemidir. Böylece vücudun eski
sahip olduğu düzene kavuşmasına
yardımcı olarak hastalıkların tedavi
edilmesini sağlar. Nöralterapide
kullanılan enjeksiyonlarda acı
badem ve ısırgan otundan elde
edilen prokain ve lidokain adı
verilen maddeler kullanılmaktadır. Özellikli noktalara yapılan
enjeksiyon sayesinde hastalıklarda
fonksiyonu bozulan üç dolaşım
sistemi düzenlenmiş olur; kan
dolaşımı, lenf dolaşımı ve sinirsel
ileti. Bir dokunun kan dolaşımı
artınca o doku kanlanır yani
beslenir; lenf dolaşım artınca doku
zararlı maddelerden arındırılır yani
temizlenir ve sinir iletisi düzenlenen doku ise daha sağlıklı çalışır.
Dolasıyla, beslenen, temizlenen
ve düzenli komut alan dokunun
kendini iyileştirme kapasitesi artar.
Sonuçlar başarılı
■ Nöralterapi nasıl uygulanır?
Yüzeysel ve derin enjeksiyon prensibine dayanan cilt-cilt altı- kas içi
ve gangliyon, eklem enjeksiyonları
şeklinde uygulanır. Yüzeysel enjeksiyon: segment tedavisi adı verilen
ilgili hastalıkla ilişkili omurilik
segmentine ve hasta olan bölgeye
cilt altı ve ameliyat- yanık- aşı izle-
ri ve iç organ hastalıklarına bağlı
ilgili vücut bölgelerine (bozucu
alan) cilt altı ve cilt içi uygulamayı içerir. Derin enjeksiyon: Derin
yerleşmiş otonom sinir sisteminin
kilit noktaları olan gangliyon
uygulamalarıdır.
■ Nöralterapinin en önemli
uygulama alanı migren ve baş
ağrıları mıdır?
Her yaş grubundan hastaya
kolaylıkla uygulanabilen ve ciddi
bir yan etkisi olmayan nöralterapinin en önemli uygulama alanı
migren ve diğer baş ağrılarıdır.
Nöralterapi baş ağrıları arasında en
çok migren, gerilim tipi baş ağrısı,
küme baş ağrısı ve servikojenik
baş ağrılarında uygulanmaktadır.
Sonuçlar oldukça başarılıdır.
Nöralterapi, seanslar halinde uygulanır ve seans sayısı ve aralıkları
hastaya göre değişir. Seansların
süresi ortalama 5-10 dakika sürer.
En erken iki gün ara ile yapılıyor.
Ortalama 3-4, en fazla 10 seansta
ağrı yüzde 95 oranında tamamen
ortadan kalkar. Seanslardan fayda
görme tamamen iyileşme şeklinde
olabildiği gibi yakınmaların şiddetinin, süresinin ya da sıklığının
azalması şeklinde de olabilir.
■ Nöralterapinin uygulandığı
UZM. Dr. AYSUN Hatice Akça
diğer alanlar hangileridir?
Nöralterapi adet düzensizlikleri,
adet ağrıları, diz-omuz gibi eklem
ağrılarına neden olabilecek ağrılı
süreçlerde, sık tekrarlayan sinüzit,
tonsillit gibi enfeksiyöz durumlarda, nörolojik hastalıklardan
baş ağrıları ve migren dışında
baş dönmesi, vertigo, kulak
çınlaması, yüz felci, el bileği sinir
sıkışması, dirsekte sinir sıkışması,
bel- boyun ağrıları, fibromiyalji,
trigeminal nevralji, diğer nevraljiform ağrılar, nöropatik ağrı gibi
ağrılı süreçlerin tedavisinde de
kullanılmaktadır.
Ciddi bir yan etkisi olmayan
nöralterapi, her yaş grubundan
hastaya kolaylıkla uygulanabilir.
27
BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ
28
İLKBAHAR 2013
HER YAŞTA
GÖRÜLEBİLİR
ANİ BAŞLAYAN VE DAHA ÖNCE HİSSETMEDİĞİNİZ KADAR ŞİDDETLİ BAŞ
AĞRILARI BAZEN BEYİN ANEVRİZMASIN HABERCİSİ OLABİLİYOR. HASTALIĞIN
ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKEN MEDICANA SAMSUN HASTANESİ BEYİN VE SİNİR
CERRAHİSİ UZMANLARI PROF. DR. CENGİZ ÇOKLUK VE DOÇ. DR. KERAMETTİN
AYDIN, BEYİN ANEVRİZMALARI HAKKINDA SORULARI YANITLADI.
Küçük anevrizmaların
genellikle semptomları yoktur,
anevrizma büyüdükçe, baş
ağrılarına veya bölgesel
ağrılara neden olur.
İLKBAHAR 2013
B
eyin anevrizması nedir?
Beyin damarlarının duvarındaki kas
tabakasının zayıflığından dolayı
damarda oluşan balonlaşmaya "Beyin
anevrizması" denir. Bu balonlaşma damar
duvarında incelme ve zayıflamaya neden
olur. Damarın zayıfladığı bu yerden yırtılması sonucunda beyin kanaması oluşur.
Beyin anevrizması her yaştaki kişilerde
görülebilir, ancak çoğu 35 ila 60 yaşları
arasındaki kişilerdedir. Kadınların anevrizmaya yakalanma olasılığı erkeklere oranla
biraz daha azdır.
Anevrizmalar yapı itibarı ile damar duvarının doğuştan zayıf olduğu, genellikle de
damarın daha küçük dallara ayrıldığı noktalarda oluşur. Damar duvarının zayıf olduğu noktada damar içi basınç (tansiyon)
nedeniyle her kalp atımında damar duvarı
zayıf noktadan dışarı doğru bombeleşerek
baloncuk oluşur. Baloncuk duvarı, basınca
dayanamadığı anda da patlar, patlama
ya kendiliğinden olur ya da eforla oluşur.
Doğumda mevcut (konjenital) değildirler.
Bununla birlikte, bazı kişilerde anevrizma
gelişmesi yönünde bir yatkınlık olabilir. Bir
anevrizmanın varlığı yüzde 15-20 oranında
bir ya da daha fazla sayıda anevrizma olma
olasılığını artırmaktadır.
■ Anevrizma oluşumu için risk faktörleri
nelerdir?
• Hipertansiyon (kan basıncındaki ani
artış) varsa beyin anevrizması olma riski
artar)
• Sigara kullanımı
• Travmatik kafa yaralanmaları
• Enfeksiyona bağlı
• Oral Kontraseptifler
• Alkol (şüpheli)
• Kokain
• Ailesel (aile bireylerinden birinde veya
daha fazlasında varsa)
• Bazı genetik veya kalıtsal hastalıklar
• Böbreklerde ve muhtemelen diğer
organlarda çok sayıda kistin ortaya çıktığı
polikistik böbrek hastalığı
• Aort atardamarının doğuştan dar olması
(koarktasyon)
• Marfan sendromu ve Ehler-Danlos sendromu gibi bağ dokusu bozuklukları
■ Anevrizmanın belirtileri nelerdir?
Beyin anevrizmaları asemptomatik veya
semptomatik olabilirler. Küçük ve yırtılmamış bir anevrizmanın sıklıkla bir semptomu
da yoktur. Bazen anevrizmalar küçük bir
damar yırtığından kanar. O zaman beyin
içine çok az miktarda kanama olur. Bazen
de yırtık çok büyük olur; bu durumda çok
daha ciddi bulgular ve hatta ölüm oluşabilir. Rüptürüne (patlamasına) bağlı kanama
veya büyük anevrizmalarda kitle etkisi ile
belirti verebilir.
Anevrizmanın patlaması, ölüm tehlikesi taşıyan bir hale gelebilir ve vakit geçirmeden
tıbbi yardım alınmasını gerekli kılar. Teşhis
için yapılacak ilk iş bir nörolog ya da beyin
cerrahisine müracaat etmektir. İlaçsız
olarak çekilen ilk beyin tomografisi kanama
olup olmadığı konusunda yeterli bilgiyi verir. İkinci aşamada beyin anjiografisi veya
son yıllarda kullanıma giren BT angiografi
mutlaka yapılmalıdır.
prof. Dr. Cengiz ÇOKLUK
DOÇ. Dr. Keramettin AYDIN
29
Anevrizmaya kanama olmadan müdahale etmek, hiç değilse
birinci kanamadan sonra hastanın genel durumu
uygunsa ameliyatını yapmak şarttır.
■ Anevrizma rüptüre olduğunda çeşitli
semptomlarla belirti verebilir. Bunlar
nelerdir?
• Ani başlayan ve daha önce hiç hissetmediği kadar şiddetli baş ağrısı (en sık)
• Bulantı ve kusma
• Ense sertliği
• Işığa karşı hassaslık
• Nöbet
• Bilinç yitimi
Küçük anevrizmaların genellikle semptomları yoktur. Anevrizma büyüdükçe,
baş ağrılarına veya lokalize (bölgesel)
ağrılara neden olur. Eğer bir anevrizma çok
büyürse normal beyin dokusu veya yandaş
sinirlere bası yapabilir. Bu bası görmede
zorluklara, kol veya bacaklarda his ve
kuvvet kayıplarına, hafıza ve konuşma
problemlerine veya nöbetlere yol açabilir.
Kanamayı takiben beyinde kalıcı bir hasar
veya ölüm riski mevcuttur, ancak yine de
bazı hastalar son derece hafif bulgularla da
bu durumu atlatabilirler. Eğer yırtılmış bir
anevrizma tedavi edilmezse her zaman devam eden yeniden bir kanama riski mevcut
olacaktır. Bir anevrizma kanadığı zaman
kalıcı nörolojik problemlerin oluşma riski
vardır.
■ Anevrizma nasıl tedavi edilir?
Anevrizmaların tedavisi cerrahidir. Ancak
buradaki önemli olan nokta anevrizmaya
kanama olmadan müdahale etmek, ya
da hiç değilse birinci kanamadan sonra
hastanın genel durumu uygunsa ameliyatını yapmak şarttır. Ameliyat mikroşirürji
uygulanarak yapılmaktadır. Son yıllarda
endovasküler girişim de başarıyla uygulanmaktadır.
Beyin ve Sinir Cerrahisi
30
İLKBAHAR 2013
Beyin damar
hastalıklarında
ameliyatsız tedavi
MEDICANA
INTERNATIONAL
ANKARA HASTANESİ
CYBERKNIFE
RADYOCERRAHİ
MERKEZİ BAŞKANI
PROF. DR. SAİT
ŞİRİN, BEYİN DAMAR
HASTALIKLARINDA
AMELİYATSIZ
TEDAVİYE İMKAN
SAĞLAYAN
CYBERKNIFE
RADYOCERRAHİ İLE
İLGİLİ SORULARI
YANITLADI.
CyberKnife diğer radyocerrahi
sistemlerinden farklı olarak hedefi
yüksek hassasiyetle vurabilmek için
kafaya vidalarla sabitlenen invaziv
bir çerçeveye ihtiyaç duymaz, onun
yerine termoplastik maske kullanılır.
İLKBAHAR 2013
A
VM nedir?
Beynin bir damarsal
hastalığı olan arteriovenöz
malformasyon (AVM) çoğunlukla
doğuştan var olan anormal bir
damar yumağıdır. Kendini değişik
tablolarla ortaya koyabiliyor. Bu
hastalığı olanlar doktora "Baş
ağrısı, bayılma" dediğimiz epileptik
atak veya beyin kanaması bulguları
ile başvurabiliyor. Beyin kanamasının genel bulguları ise ani
şiddetli baş ağrısı, şuur seviyesinde
değişiklik, bulantı ve kusma, bir
tarafta kol ve bacakta kuvvetsizlik,
istemsiz kasılmalar olabilir.
NASIL TANI KONUR?
Bazen AVM’ler
"AVM’ler bilgisayarlı tomografi,
manyetik rezonans ve anjiografilerle
komşu beyin
tanısı konur. En doğru tanı bize
bölgelerinin
AVM’nin dinamiğini de anlatan
kanını çalarak
ve kasıktan bir damara girilerek
fonksiyon
yapılan DSA dediğimiz anjiografi ile
bozukluğu
konulur. AVM’lere bazen anevrizma
da yaratabilir.
dediğimiz damarın balonlaşma
AVM’ler kimi
yaptığı patolojiler de eşlik edebilir.
AVM’leri besleyen ve boşaltan
zaman başka
damarları vardır ve bu damarlar
bir sebeple
yüksek akımdan dolayı genişlemiş
uygulanan
olabilir."
görüntüleme
teknikleri sonucu tesadüfen yakalanabilir.
■ AVM’leri neden tedavi etmeliyiz
ve hangi yöntemler vardır?
AVM’lerin yıllık kanama riski yüzde
2-4 kadardır. Yani kanamadan
diğer bulgularla yakaladığımız
AVM’lerin en büyük tehdidi beyin
kanamasıdır. Diğer bir deyişle
epilepsi ve baş ağrısı bir şekilde
ilaçlarla tedavi edilebilir ancak bu
kanama riskini ortadan kaldırmak
gerekir. Bu amaçla elimizde üç
yöntem vardır. Kimi zaman bu
yöntemler birlikte de kullanılabilir.
Bunlar cerrahi olarak AVM’nin
çıkarılması, AVM’nin damar içinden
anjiografi ile tıkanması veya stereotaktik radyocerrahi diye adlandırdığımız yüksek doz radyasyonun
görüntü eşliğinde çok hassas bir
şekilde AVM’ye odaklayarak zaman
içinde yumağın tıkanması yöntemidir. CyberKnife robotik stereotaktik
radyocerrahi yapabilen ve en son
geliştirilen cihazlardan birisidir.
■ Hangi AVM’ler CyberKnife robotik radyocerrahi için uygundur?
Klasik olarak derin yerleşimli
veya beynin önemli merkezlerine yerleşmiş yani cerrahi için
riskli, çok büyük olmayan AVM'ler
radyocerrahi için uygundur. Ancak
CyberKnife diğer radyocerrahi
sistemlerinden farklı olarak hedefi
yüksek hassasiyetle vurabilmek için
kafaya vidalarla sabitlenen invaziv
bir çerçeveye ihtiyaç duymaz,
onun yerine termoplastik maske
kullanılır. Çünkü tedavi sırasında
gerçek zamanlı görüntüler alınarak
hedef daima 0.12 mm. hassasiyetle
vurulabilir. Bu sayede tedavi zorunlu bir günde değil istenirse 2-5
güne yayılabilir. Böylece orta veya
büyük AVM'ler etkin dozlarda tedavi
edilebilir ve AVM çevresindeki
normal doku korunabilir.
■ AVM radyocerrahisinin başarı
oranı nedir?
Hastanın yaşı, AVM’nin büyüklüğü
ve yerleşim yerine göre yüzde
50-95 arasında değişmektedir. Yani
hasta ne kadar gençse, AVM ne
kadar küçükse ve beynin görece
fonksiyonel olmayan bölgesinde
31
ği, genel anestezi, enfeksiyon,
kanama, beyin hasarı gibi riskleri
yoktur.
• Yoğun bakım veya hastanede
yatma süreci yoktur. Ağrısız ve
konforludur.
• Hasta CyberKnife radyocerrahi
sonrası ertesi gün işine dönebilir.
• CyberKnife radyocerrahi tedavisinde damar yumağının kapanması
zamana yayılır (2-3 yıl). Aslında bu
beyin kanlanmasındaki değişikliğe
adaptasyon için imkan verir. Zira
bazı AVM cerrahisinden sonra
komşu dokularda görece ani kan
prof. Dr. Sait Şirin
Cerrahi olarak tedavisi asla düşünülmeyen çok büyük
AVM’lerde radyocerrahinin başarısı
yüzde 30-60 oranlarındadır.
yerleşmişse o kadar iyi sonuç
alınmaktadır. Şunu da söylemek
gerekir ki cerrahi olarak tedavisi
asla düşünülmeyen çok büyük
AVM’lerde radyocerrahinin başarısı
yüzde 30-60 oranlarındadır.
■ CyberKnife Robotik Radyocerrahinin AVM tedavisindeki
avantajları nelerdir?
• Açık bir cerrahi olmadığı için
cerrahinin beraberinde getirdi-
akımı artmasına bağlı kanamalar
veya ödem olabilmektedir.
• Büyük AVM’lerin veya beynin
kritik bölgelerine yerleşmiş ortaküçük AVM’lerin tedavisinde en
uygun tedavi dozunu verebilmek
ve aynı zamanda çevre normal
dokuyu en iyi şekilde koruyabilmek
için hipofraksiyona, yani tedavinin
1-5 günde yapılabilmesi imkanını
vermesidir.
ENFEKSİYON HASTALIKLARI
32
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
33
HEPİMİZİN
BAŞINA GELEBİLİR
SAĞIRLIK, KONUŞMA VE GÖRME BOZUKLUĞU, EPİLEPSİ
GİBİ AĞIR HASARLARA YOL AÇAN MENENJİT, CİDDİ
HATTA ÖLÜMCÜL BİR HASTALIK. MEDıCANA ÇAMLICA
HASTANESİ ENFEKSİYON HASTALIKLARI UZMANI DR.
MELTEM YAVUZ, SAĞLIKLI BİREYLERİN BİLE MENENJİTE
YAKALANABİLECEĞİNE DİKKAT ÇEKEREK, KORUNMA VE
TEDAVİ YÖNTEMLERİ HAKKINDA BİLGİ VERDİ.
M
UZM. Dr. Meltem Yavuz
enenjit ne demektir?
Beyin ve spinal kordu çevreleyen pia
(en içteki zar) ve araknoid zarın (pia’nın
üstündeki örümcesi zar) inflamasyonuna menenejit
denir. İnflamasyon sonucu araknoid zardaki kılcal
damarların bütünlüğünün bozulması ile kan-beyin
bariyerinin geçirgenliği artar, sıvı, protein ve lökositlerin beyin omurilik sıvısına geçmesi kolaylaşır.
Bu arada beyin omurilik sıvısına geçen bakteriler,
savunma mekanizmasının olmamasından faydalanarak hızla çoğalırlar. Sonuç olarak yüzde 10-60
ölümle sonuçlanabilecek, hayatı tehdit eden, akut
ve ciddi enfeksiyon tablosu ortaya çıkar.
■ Menenjit ölümcül bir hastalık mıdır?
Bakteriyel menenjit çok ciddi ve ölümcül bir hastalıktır. Bu vakalar acilen tedavi edilmezse birkaç saat
içinde ölümle sonuçlanabilir. Erken ve doğru tanı
ile doğru tedavi hastanın kurtulmasını ve tamamen
iyileşmesini sağlayabilir. Tanı ve tedavide gecikmeler nedeniyle hasta ölebilir. Menenjite bağlı nörolojik sekeller (doku bozukluğu) arasında sağırlık,
psiko-sosyal gerilik, motor bozukluklar, konuşma ve
görme bozuklukları, hidrosefali, epilepsi sayılabilir.
■ Ne tür mikroplar menenjit gelişmesine yol açar?
Menenjiti oluşturan etkenler; bakteriler, virüsler,
mantarlar, spikoretler, riketsiyalar, protozoa, helmintler ve diğer etkenler olabilir.
■ Kimler risk altında?
Kronik alkolikler, sigara içenler, immun yetersizliği
olanlar, splenektomi olanlar, kompleman defektliler yatkındır. Daha çok yetersiz immünitenin
olduğu küçük çocuklar ve anatomik veya orak
hücreli anemisi, talasemi gibi fonksiyonel aspleni
(dalak fonksiyonlarının tam yapılamadığı durumlar)
durumlarında menenjit riski daha yüksektir. Ciddi
akciğer enfeksiyonları, özellikle de pnömokokkal
zatüreler, yine bakterinin kana karışarak menenjite yol açmasına neden olur. Sinüzit ve otit gibi
lokalize enfeksiyon odakları da menejite yol açabilir.
Hastaların çok azında bakteriler, travma ya da
cerrahi girişim gibi kafa bütünlüğünün bozulduğu
durumlarda direkt olarak menenjit yapabilir. Ancak
en sağlıklı bireylerin bile menenjite yakalanabileceği unutulmamalıdır.
■ Menenjit belirtileri nelerdir?
Hastada yüzde 85 oranında başağrısı, ateş, bulantı,
kusma, üşüme, titreme şikayetleri bulunur. Bu
şikayetler genellikle hekime başvurmadan 12-24
saat öncesinde başlar.Baş ağrısı şiddetli, sürekli,
zonklayıcı tarzda, yaygın ve lokalize olabilir. Sıklıkla
boyuna veya sırta yayılır. Belirtiler; enfeksiyonun
yanı sıra artmış kafa içi basıncı ve vaskülite denilen
damar tutulumu sonucu ortaya çıkar. Ateş, ense
MENENJİTİ ÖNLEMEK MÜMKÜN MÜ?
"Hijyen kurallarına uymak, sık sık elleri yıkamak, tehlikeli
mikropların vücudumuza ulaşmasına engel olacaktır.
Erişkinler olarak bu konuda çocuklarımıza örnek olmalı
ve iyi alışkanlıklar kazandırmalıyız. Özellikle bebek
hastalarda anne sütü ile beslenmenin diğer faydalarının
yansıra, bebekleri de menenjitten koruduğu gösterilmiştir.
Menenjite yol açan pek çok mikroptan aşı ile korunmanın
mümkün olduğu unutulmamalıdır."
sertliği, baş ağrısı, bulantı, kusma, şuur değişiklikleri veya şuur kaybı erken dönemde ortaya çıkar. Bu
semptomlar enfeksiyonun alışılagelmiş bulgularıdır.
Ancak hastanın hastaneye başvurduğu sırada konfüzyon, deliryum veya koma içinde bulunabileceği
unutulmamalıdır.
■ Nasıl bir tedavi uygulanır?
Bakteriyel menenjit acil bir hastalıktır ve menejit
düşünülen hastada tedaviye hemen başlanmalıdır.
Antibiyotik tedavisine başlamak için mikrobiyolojik
ve serolojik testlerin sonuçlanması beklenmemeli
ve kullanılacak antibyotiklerin ilk dozu 30 dakika
içinde verilmelidir.
Bakteriyel menenjit acilen tedavi
edilmezse birkaç saat içinde
ölümle sonuçlanabilir.
KARDİYOLOJİ
34
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
BAHARDA KALBİMİZE
NELER OLUYOR?
HAVALARIN BİRDEN ISINMASI SADECE RUH SAĞLIĞIMIZI DEĞİL
BEDEN SAĞLIĞIMIZI DA ETKİLİYOR. KALBİMİZ DE EN ÇOK ETKİLENEN
ORGANLARIMIZDAN BİRİ. MEDıCANA BEYLİKDÜZÜ HASTANESİ KARDİYOLOJİ
UZMANI PROF. DR. SEBAHATTİN ATEŞAL, BAHAR AYLARINDA KALP
SAĞLIĞIMIZ İÇİN NELERE DİKKAT ETMEMEMİZ GEREKTİĞİNİ ANLATTI.
prof. Dr.
SEbahattin Ateşal
Kalbe zararlı olan şey aslında kalbe aniden yüklenilmesi,
yani adrenalin deşarjı. Ani sıcak ve soğuk ortamlar
enfeksiyonları, dolayısıyla kalp rahatsızlaklarını
artırabilir. Bu konuda dikkatli olmak lazım.
B
Egzersize alışık olmayan insanların
baharda uzun süre egzersiz yapmasıyla
kalp hızında ve kan basıncında ani
değişiklikler meydana gelebiliyor.
35
ahar aylarında kalp rahatsızlığı şikayetlerinde
artış oluyor mu?
Tıpkı vücut gibi kalbin de biyolojik ritme uyması
söz konusu. Mevsimsel değişiklikler vücudumuzu etkiliyor. Bunlardan etkilenen organlardan biri de kalp. Mevsimler değiştikçe kan basıncında, insanların hormonal
yapısında bir takım değişiklikler meydana geliyor. Bu
değişiklikler de vücudumuzda başka bir takım değişimlere yol açıyor. İnsanların uzun süren kış aylarında
egzersizden uzak durmaları, eve kapanmaları hatta kilo
almalarını örnek verebiliriz. Soğuk ortamdan birden
sıcak ortama çıkınca kan basıncında ve kalp hızında
birtakım değişiklikler oluyor. Özellikle sıcak ortamda
terlemeyle, su kaybıyla tansiyon düşebiliyor, birden
soğuk ortama geçince de kan basıncında bazı yükseklikler olabiliyor. Geçiş mevsimlerinde bu tür değişikliklere
çok sık rastlıyoruz.
Özellikle bahar aylarında en sık rastladığımız problem,
daha önce egzersize alışık olmayan insanların uzun süre
egzersiz yapmasıyla kalp hızında ve kan basıncında ani
değişiklikler meydana gelmesi. Bu değişiklikler de vücut
damarlarındaki plakların yırtılmalarına yol açarak inmelere ve kalp krizlerine davetiye çıkarabiliyor. Bu nedenle
bahar aylarında egzersizlerimizi yavaş yavaş artırmalıyız.
Önce 1 kilometrelik yürüyüşlerle başlayıp yavaş yavaş 2-3
kilometreye en sonunda da 5-6 kilometreye çıkarmalıyız.
Yani daha önce kışın yapmadığımız egzersizleri aniden
yapmaya başlarsak vücudumuza zarar vermiş olabiliriz.
■ Kimlerin bu konuda daha dikkatli olması gerekiyor?
Özellikle daha önce kan basıncı yüksek hastalar, kalp
krizi geçirmiş olanlar, diyabeti olanlar, şişman hastalar
ve sigara içenler risk altındadır. Bu kişilerin egzersize
başlarken kalp hızlarını ve kan basınçlarını kontrol altında tutmaları gerekir. Aksi takdirde istenmeyen sonuçlarla
karşılaşabiliriz.
■ Baharda sık rastladığımız solunum yolu hastalıkları
kalbimizi nasıl etkiliyor?
Bahar aylarında ısıda ani değişiklikler meydana geliyor.
Sıcaklık 24 derece iken bir bakıyorsunuz 10 dereceye düşebiliyor. Dolayısıyla solunum yolları enfeksiyonlarına sık
rastlanıyor. Ayrıca baharın gelmesiyle beraber polenler,
özellikle astımı, alerjisi olanlarda akciğer rahatsızlıklarını
arttırmakta. Bu akciğer rahatsızlıkları, dolaylı da olsa
kalp hastalıklarını tetiklemektedir. O nedenle dikkatli olmak gerekir. Kalp ve akciğer birlikte çalışan organlardır,
birinin rahatsızlığı diğerini önemli ölçüde etkileyecektir.
■ Herhangi bir kalp operasyonu geçirmiş olanlar
nelere dikkat etmeli?
Havaların ısınmasıyla bu insanlar doğal olarak yürüyüşe
çıkacaklar, açıkhavada egzersiz yapacaklar, yüzmeye, güneşte dinlenmeye başlayacak. Daha önce kalp ameliyatı
geçirmiş olan kişilerin özellikle soğuk ortamdan sıcak ortama çıkarken dikkat etmeleri gerekiyor. Mümkün olduğu
kadar kapalı mekanları tercih etmeleri, su kaybına neden
olacak kadar terlememeleri, mümkünse yanlarında su
bulundurmaları çok önemli. Soğuk suya ya da aşırı derecede sıcak kaplıcalara girmekten kaçınmaları lazım.
SEBZE VE MEYVELERİ İYİCE YIKAYIN
Baharla birlikte değişen beslenme alışkınlıkları kalp
sağlığımızı nasıl etkiliyor?
Bol bol sulu gıdalar almaları lazım. Her sebze ve meyveden
belli oranlarda tüketmeleri, fazla kalori içeren yağlı
yiyeceklerden kaçınmaları gerekiyor. Yalnız dikkat edilmesi
gereken nokta, sebze ve meyvelerde ilaç kullanıldığı için
bu toksik maddeler vücuda oldukça zararlı. Bunların iyice
yıkanarak yenmesi gerekiyor.
İÇ HASTALIKLARI
36
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
HİPERTANSİYONLA
NASIL BAŞA ÇIKILIR?
37
Hipertansiyon dünyadaki erişkin
nüfusun yüzde 6.4’ünü etkilemekte
(972 milyon) ve yılda yaklaşık 7.1
milyon ölüme sebep olmaktadır.
ENSEDE YOĞUNLAŞAN BAŞ AĞRISI, KULAKTA ÇINLAMA, BAŞ
DÖNMESİ, BURUN KANAMASI VE ÇARPINTI GİBİ ŞİKAYETLERİNİZ
VARSA SİZ DE HİPERTANSİYON HASTASI OLABİLİRSİNİZ. MEDıCANA
AVCILAR HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI UZMANI DR. PINAR DOYAR,
HİPERTANSİYONLA İLGİLİ BİLMEMİZ GEREKENLERİ SIRALADI.
Dr. PINAR DOYAR
H
ipertansiyon nedir ve
kimlerde görülür?
İnsan sağlığını, yaşam
kalitesini ve süresini kötü yönde
etkileyebilecek kadar yüksek olan
arteryel kan basıncı değerlerine
hipertansiyon veya yüksek kan
basıncı denir. Hipertansiyon
dünyadaki erişkin nüfusun yüzde
26.4’ünü etkilemekte (972 milyon
erişkin) ve yılda yaklaşık 7.1
milyon ölüme sebep olmaktadır.
Türkiye’de erişkin nüfusun yüzde
33’ü (12 milyon erişkin) etkilenmektedir. Hipertansiyonluların
yüzde 60’ı ideal vücut ağırlığının
yüzde 20 üstünde olan kişilerdir.
■ Hipertansiyon belirtileri
nelerdir?
• Ense bölgesinde yoğunlaşan baş
ağrısı
• Kulakta çınlama
• Başta dolgunluk hissi
• Baş dönmesi
• Ayaklarda ödem
• Burun kanaması
• Çarpıntı
■ Hipertansiyonun nedenleri
nelerdir?
• Böbrekle ilgili sorunlar
• Hormonal sorunlar
• İlaç kullanımına bağlı
• Nörojenik sorunlar
• Hamileliğe bağlı sorunlar (Gebelik toksemisi)
• Aort koarktasyonu
■ Hipertansiyon oluşumunu
kolaylaştıran faktörler nelerdir?
• Kalıtım
• Aşırı tuz kullanma
• Yaş artışı (65 yaş üzeri)
• Cinsiyet (Erkek)
• Stres
• Hava kirliliği
• Serum kolesterol yüksekliği
• Sigara
• Diyabet
• Şişmanlık
■ Hipertansiyonu önlemek için
neler yapılabilir?
• Fazla kilolardan kaçının
• Tuzu kısıtlayın
• Fiziki aktivitelerinizi artırın
• Stresten uzak durun
• Hayvansal besinlerden kaçının
• Bitkisel besinleri daha fazla
tüketin
• Vitamin ve minerali yeterli
ölçüde alın
■ Hipertansiyon tedavisi nasıl
yapılır?
• Her gün (mümkünse) yaş için
önerilen maksimal aerobik kapasitenin yüzde 80’ine ulaşan, 30 dak/
gün, fizik aktivite
• Sigarayı bırakın
• Alkol kullanmayın
• Tuzu kısıtlayın
• Et suları, soslar, salamuralar gibi
tuzlu ürünler yerine taze sebze ve
meyveleri tercih edin.
• Bitkisel yağlar (mısırözü, ayçiçek,
zeytinyağı) tercih edin
• Yağsız süt ürünlerini tüketin
(yarım yağlı süt, yağsız yoğurt)
• Yağsız et ürünlerini tüketin
(yağsız et, tavuk eti, balık)
• Sosis, pasta gibi yağlı yiyecekleri
yemeyin
• Diğer yöntemler şöyle sıralanabilir: C vitamini ve sarımsak,
soğan gibi oral antioksidanların
kan basıncı üzerine etkileri açıklığa
kavuşmamıştır. Bu nedenle,
bunların kan basıncını düşürme
amacıyla kullanılması önerilmemektedir. Hastaya hipertansiyon
tedavisinin ömür boyu
süreceği anlatılmalı
ve ilaç almazsa
oluşabilecek
komplikasyonlar
hakkında bilgi
verilerek
tedavinin önemi belirtilmelidir.
■ Tedaviyi zorlaştıran faktörler
nelerdir?
Hastalar, hastalığını kabul etmemekte veya kabul etmeleri oldukça
zaman almaktadır. Ayrıca bu hastalığın ömür boyu süreceğini ve
ilaçların düzenli olarak alınması
gerektiğini kabulde zorlanmakta
ve tansiyon normale inince ilaçları
bırakmak istemektedirler. İlaçların
karaciğer, böbrek gibi organlarına
zarar vereceğini zannetmektedirler.
■ Hipertansiyon hastalarının en
sık yaptıkları hatalar nelerdir?
• Komşuların ilacını kullanmak en
sık yapılan hatalardandır. Kullandıkları ilacı iyi tanımaları, doktora
danışmadan ilaç değiştirmemeleri
gerekmektedir. Ayrıca, “Benim
bünyem tansiyona dirençlidir”
düşüncesi doğru değildir.
Hipertansiyon hastalarına öneriler
• Hastalar kan basınçlarını ölçmeyi öğrenmeli
• Kan basıncı değerlerini kaydetmeli
• Kaydedilen form doktora giderken götürülmeli
• Seyahate giderken sağlık karnelerini heyet raporlarını, ilaçlarını
yanlarına almayı unutmamalı
• Muayeneye gidilecek gün ilaclar mutlaka içilmeli
• Doktora giderken şahıslara ait tüm tıbbi belgeler (filmler, tahlil
sonuçları, hastane dosyası, kullanılan ilaçların kutusu vs.) mutlaka
yanlarında olmalı
diyabetik nefroPATİ
38
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
Diyabet özellikle kadınlarda
ve kentlerde yaşayanlarda
daha sık görülüyor.
S
ağlık Bakanlığı verilerinde 2009 sonu itibarı ile tüm
dünyadaki diyabet nüfusu 285 milyon iken bu sayının 2030
yılında 438 milyona ulaşması bekleniyor. Bunun başlıca
nedenleri nüfus artışı, yaşlanma ve kentleşmenin getirdiği yaşam
tarzı değişimi sonucu obezite ve fiziksel inaktivitenin artması.
Tüm sistemlere ait komplikasyonlar var
Diyabetin mikrovasküler ve makrovasküler olmak üzere tüm
sistemlere ait komplikasyonları var. Mikrovasküler komplikasyonları
grubunun en ciddi olanı diyabetik nefropatidir. Diyabetik nefropati,
aynı zamanda kronik böbrek yetmezliğinin yüzde 33-40 ile en sık
nedenidir. Diyabetli hastaların yüzde 10-20’si böbrek yetersizliği
nedeniyle kaybedilmektedir. Tip-1 diyabetiklerin yüzde 30-40’ında,
Tip-2 diyabetiklerin yüzde 5-10’unda son dönem böbrek yetmezliği
gelişir. Tip-2 diyabete bağlı nefropati prevalansı daha yaygındır.
Çünkü Tip-2 diyabet, Tip-1 diyabetten 10-15 kat daha yaygındır.
Kadınlarda daha sık görülüyor
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2007 yılı nüfus rakamlarına göre
ülkemizde 2.85 milyonun üzerinde Tip-2 diyabetli ve 2.6 milyon
civarında bozulmuş glukoz toleranslının yaşadığı hesaplanmakta.
Çalışmada diyabetin kadınlarda ve kentsel bölgelerde yaşayanlarda daha sık olduğu, ayrıca diyabet riskinin yaşlanma, obezite,
hipertansiyon, ailede diyabet varlığı, eğitimsizlik, gelir düzeyi ve
alışkanlıklar ile ilişkili olduğu saptanmıştır.
Kontrollere özen gösterilmeli
Kontrolsüz diyabette son durak:
Diyabetik Nefropati
UZM. Dr. Kadir Gökhan Atılgan
DİYABET YÜZYILIN BULAŞICI OLMAYAN SALGIN
HASTALIKLARI ARASINDA YER ALIYOR. YAŞAM TARZINDAKİ
HIZLI DEĞİŞİMLE BİRLİKTE GELİŞMİŞ VE GELİŞMEKTE
OLAN TOPLUMLARIN TÜMÜNDE ÖZELLİKLE TİP 2 DİYABET
HIZLA YÜKSELİYOR. MEDıCANA INTERNATıONAL ANKARA
HASTANESİ NEFROLOJİ VE HİPERTANSİYON KLİNİĞİ
UZMANI DR. KADİR GÖKHAN ATILGAN, ÖZELLİKLE
DİYABETİK NEFROPATİYE DİKKAT ÇEKEREK KONUYLA İLGİLİ
BİLGİLER VERDİ.
Diyabetik nefropati; 24 saatlik idrarda 300mg/gün ve üzerinde
protein atılımının 3-6 ay süre ile en az iki kontrolde tespiti, hipertansiyon, proteinüride progressif artma ve böbrek fonksiyonlarında
bozulma ile seyreden tablodur. Süreç glemerul filtrasyon hızında
artma, mikroalbuminüri, makroalbuminüri ve son dönem böbrek
yetmezliği olarak adlandırılan 4 evrede değerlendirilir:
Diyabetik nefropati gelişim süreci için Tip-1 diyabette 10-25 yıl
diye belirtilirken Tip-2 diyabette ilk bulgu idrarda proteinüri görülmesi olabilmektedir. Bu nedenledir ki bozulmuş glukoz toleransı
olan hastalar, obezitesi olan hastalar bu yönden kontrollerine çok
özen göstermesi gerekir.
Diyabetik nefropatide ve mikroalbuminüri evresinde progresyonu
kolaylaştıran nedenler ise; genetik (aile hikayesi, ACE genotipinde
çift delesyon, DD polimorfizmi), erkek cinsiyet, yaş (Tip- 1 DM'de
tanı anındaki yaş), kötü glisemik kontrol, kan basıncı yüksekliği,
dislipidemi, diyet, obezite, fiziksel inaktivite, sigaradır.
Sigara ve alkolden uzak durulmalı
Diyabetin takip ve tedavisi sabır ve emek istemektedir. Bu durumu
kabullenebilirsek diyabetin takibi ve komplikasyonlarından
korunmak da kolay olacaktır. Hastalıkta nefroloji ve endokrinoloji
uzmanının takiplerinin yanında diyabet hastasının da diyeti, kilo
ve kan şekeri kontrolü, fiziksel aktivitesini artırması, sigara ve
alkol gibi zararlı alışkanlıklardan kaçınması, poliklinik kontrollerini
aksatmaması gerekmektedir.
Diyabet tedavisinin sabır ve emek
istediğini kabullenmek, diyabetin takibi ve
komplikasyonlarından korunmayı da kolaylaştırır.
39
NÖROLOJİ
40
İLKBAHAR 2013
Kontrol altında olmayan bütün şeker
hastaları, nörolojik komplikasyonlar
açısından aslında risk altında.
İLKBAHAR 2013
41
DİYABETE BAĞLI NÖROLOJİK
HASARLARA DİKKAT!
ŞEKER HASTALIĞI OLARAK BİLİNEN DİYABET SAĞLIĞIMIZI
CİDDİ ORANDA ETKİLİYOR, HATTA BAŞKA HASTALIKLARA
DA YOL AÇABİLİYOR. MEDICANA BAHÇELİEVLER
HASTANESİ NÖROLOJİ UZMANI DR. GÜLCAN SARGIN
KURT, DİYABET HASTALARININ NÖROLOJİK HASTALIKLAR
GEÇİRME RİSKİNİN ÇOK DAHA YÜKSEK OLDUĞU
KONUSUNDA UYARDI.
D
iyabetle nörolojik hastalıklar arasında nasıl bir ilişki vardır?
Diyabet toplumda sık görülen bir
hastalık ve diyabete bağlı nörolojik komplikasyonlar da aslında bilindiğinden çok
daha fazla görülüyor. Yeni tanı konulmuş
diyabet hastaların yaklaşık yüzde 10’unda
bu komplikasyon var. İleri safhalarda 10-20
yıl sonra bakıldığında bu oran yüzde 60’lara
kadar çıkabiliyor.
■ Bu nörolojik komplikasyonlar nelerdir?
En sık gördüğümüz nörolojik komplikasyonlardan bir tanesi polinöropati dediğimiz sinir
uçlarının zedelenmesi. Bu iki şekilde olabiliyor. Birincisi; hissiyatta artışla seyreden el
ayaklarda yanma, uyuşma, karıncalanma ve
ağrılar. İkincisi ise hissiyatta azalma ile seyDiyabetlilerde sinir ucu zedelenmeleri yaygın.
reden hastanın ellerini ayaklarını hissetmemesi şeklinde oluyor. Bununla birlikte diğer
sinir sıkışmaları, göz kaslarını etkileyen
sinirlerin felci sık rastladığımız durumlar. Bir
gün aniden çift görme şikayetiyle başvuran
hastalarımız var. Bunlar şekere bağlı nörolojik hasarlar.
Diyabet hastalarında eğer şeker kontrolü çok
iyi sağlanmazsa özellikle ayak başparmaklarında derin yaralar ortaya çıkabiliyor.
Otonom nöropati dediğimiz kalp ritim bozuklukları oluşabiliyor. Ayrıca mide, bağırsak
yakınmaları, bulantı, kabızlık, ishal, mesane
bozuklukları, cinsel fonksiyon bozukluklarını
da sayabiliriz. Bu hastalarda normal insanlara göre felç ve hipertansiyon riski daha fazla.
Şeker koması gibi çok daha ağır tablolarla
da karşılaşabiliyoruz.
■ Şekerin yol açtığı sinir ucu hasarını nasıl
tespit ediliyor?
Öncelikle hastanın öyküsünü dinliyoruz.
“El ve ayaklarımda karıncalanma, hissiyatta azalma var” şeklindeki açıklamalar
karşısında ilk sorduğumuz soru “Şekeriniz
var mı?” oluyor. Ardından kan tahlilleri
yapılıyor. Şeker düzeyine, şekerin üç aylık
değerlerine (hemoglobin A1c) bakıyoruz ve
EMG(elektromiyografi) ile sinir uçlarının ne
Dr. Gülcan Sargın Kurt
kadar hasarlandığını tespit ediyoruz.
■ Tedavi sürecinde neler oluyor?
Tedavide aslında en önemli şey şekerin
kontrolü. Şeker ne kadar kontrol altına
alınabilirse bu komplikasyonlara yakalanma
oranı da o kadar azalıyor. Yani öncelikle şekeri tedavi etmek, yükselmeleri ve düşmeleri
engellemek gerekiyor. Eğer sinir ucu hasarı
da başladıysa ve nöropatik ağrılarımız varsa
ilaç tedavisi uyguluyoruz.
■ Çok ciddi kalıcı hasarlar meydana
gelebiliyor mu?
Hasar zaman içinde ilerleyince artık geri
dönüşümsüz hale geliyor. O hissiyattaki
azalmayı geri getiremiyoruz. Burada asıl
önemli olan başlangıç safhasında yakalayıp,
hastaya iyi bir diyabet eğitimi vermek ve
sinir uçlarına yönelik koruyucu tedavilere
başlayıp olabilecek hasarı önlemek.
■ Bütün şeker hastaları risk altında mı?
Kontrol altında olmayan bütün şeker hastaları aslında risk altında. Hastaları bu konuda
bilinçlendirmek çok önemli.
Şeker ne kadar kontrol altına alınabilirse nörolojik
komplikasyonlara yakalanma oranı da
o kadar azalıyor.
KALP VE DAMAR CERRAHİSİ
42
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
43
VARİSLERE SONSUZA
DEK ELVEDA
VARİS ARTIK KADINLARIN KABUSU OLMAKTAN ÇIKTI. UYGULANAN ÇEŞİTLİ
YÖNTEMLERLE BİR DAHA GERİ GELMEMEK ÜZERE TEDAVİ EDİLEBİLİYOR. HORMON
KULLANIMINDAN UZAK DURULMASI GEREKTİĞİNİ VURGULAYAN MEDıCANA
ÇAMLICA HASTANESİ KALP VE DAMAR CERRAHİSİ UZMANI DOÇ. DR. AHMET
KIRBAŞ, KADINLARI ÖZELLİKLE DOĞUM KONTROL İLAÇLARINA KARŞI UYARIYOR.
V
arisin kadınlarda görülme sıklığı
nedir?
Varis, kadınlarda tek başına çok
önemli bir hastalıktır. Toplumun yüzde
15-20’sini doğrudan ilgilendir. Özellikle
doğum yapmış kadınlarda varise çok sık
rastlıyoruz. Günde 100 hasta geliyorsa
neredeyse 80’i varis şikayetiyle gelen
kadınlar.
■ Varis nasıl tedavi ediliyor?
Varis bir toplardamar hastalığıdır.
Toplardamar hastalıklarının tedavisinde
çok farklı yöntemler kullanılabiliyor.
Direkt cerrahi yöntem, endovasküler lazer
uygulamaları, bir de halk arasında köpük
tedavisi diye bilinen uygulamalar var.
Erkeklere oranla
kadınlarda varise daha
sık rastlanıyor.
Endovasküler lazer tedavisi, damara belli
dozlarda lazer verilerek oluşmuş varislerin
büzüşmesi yani kapanması şeklinde bir
tedavi ve daha çok küçük varislerde uygulanabiliyor. Ana toplardamarlarda yetmezliğin olmadığı durumlarda uygulanıyor.
Köpük tedavisi ise küçük çaplı varislerde
yüz güldürücü sonuçlar elde ettiğimiz, ağrısı çok az olan, lokal anestezi
gerektirmeyen ve poliklinik şartlarında
dört-beş seansta kozmetik olarak hastanın
sorunlarını çözecek kadar başarılı olan bir
uygulama.
Tabii bir de bu tedavilerle çözülemeyecek, tamemen artık yetmezliğin oluştuğu
durumlarda da cerrahi müdahelerimizi
yapıyoruz. Başarı oranımız yüzde 95’lerin
üzerinde ve tekrarlama riski yüzde birin
altında. Ama açık cerrahi artık kadınlarda
neredeyse terk ettiğimiz bir yöntem.
Çünkü söz konusu kadınlar olunca işin
kozmetik tarafı önem taşıyor.
■ Varisin kadınlarda bu kadar sık görülmesinin nedenleri nelerdir?
En başta doğum kontrol ilaçlarının çok
sık kullanımını sayabiliriz. Uzun süre belli
pozisyonlanrda, hareketsiz ayakta durmak,
belli pozisyonlarda masa başı çalışmak,
kilo almak, artan doğum sayısı da varisi
artıran nedenler arasında. Tabii esas faktör
genetik.
■ Varisi önlemek için neler yapılalbilir?
DOÇ. Dr. Ahmet Kırbaş
En başta hareketlilik çok önemli. Mutlaka
yürüyüş yapmayı ve yüzmeyi öneriyoruz.
Duşa girerken ve çıkarken ayağımıza
soğuk suyla duş aldırmak ya da küveti ılık
suyla doldurup ileri geri yürüyerek ayağa
masaj yapmak da tavsiyelerimiz arasında.
Kadınların yüksek topuklu ayakkabı
giymemesini önerebiliriz. Sürekli sıcak
suyla banyo yapmak, sık sık kaplıcaya ve
saunaya gitmek risk faktörleri arasında
sayılabilir. Ama en önemlisi kilo almamak,
bol spor yapmak ve hormon kullanımınından uzak durmak.
Varis ameliyatlarında başarı oranı yüzde 95'in üzerinde,
tekrarlama riski ise yüzde 1'in altında.
Varis oluşumunu önlemek için kilo
almamak, bol spor yapmak ve hormon
kullanımından uzak durmak gerekiyor.
KADIN DOĞUM
44
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
45
GEBELİKTE RİSK
FAKTÖRLERİ
YÜKSEK RİSKLİ GEBELİKLER BEBEK BEKLEYEN KADINLARIN KORKULU RÜYASI. AMA YAPILACAK
TESTLER VE ALINACAK ÖNLEMLERLE BEBEĞİNİZE SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE KAVUŞMANIZ
MÜMKÜN. ANNE ADAYLARINA RAHAT VE SAKİN OLMALARINI TAVSİYE EDEN MEDıCANA KONYA
HASTANESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI OP. DR. NARİN TÜRKMEN, YÜKSEK
RİSKLİ GEBELİKLERDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER HAKKINDA BİLGİ VERDİ.
Y
üksek riskli bir gebelik için
risk faktörleri nelerdir?
Bazen yüksek riskli gebelik,
gebelik öncesi mevcut bir tıbbi
durumun sonucudur. Bazen de
gebelik sırasında gelişen bir tıbbi
durumdur. Yüksek riskli gebeliğe
neden olabilecek bazı faktörler
şunlardır:
• Anne yaşı: 18 yaş altı ve 35 yaş
üstü gebelikler
• Kötü alışkanlıklar: Sigara ve alkol
kullanan annelerin gebelikleri
• Tıbbi öykü: Daha önceden düşük
doğum ağırlıklı bebek doğurma
öyküsü, erken doğum öyküsü,
tekrarlayan düşük öyküsü, gebelik
zehirlenmesi (preeklampsi) öyküsü, genetik hastalıktan gebelik
kaybı öyküsü veya doğumdan kısa
bir süre sonra bebek ölümü öyküsü
• Altta yatan kronik durumlar:
Annede diyabet, yüksek tansiyon,
epilepsi, anemi, ciddi enfeksiyon,
mental gerilik olması gebelik
riskini artırır
• Gebelik komplikasyonları: Rahimde, rahim ağzında veya plasentada
dördüz gibi çoğul gebelikler
• Sürmartür gebelikler: Miadını doldurup günü geçen gebeler
■ Yüksek riskli gebeliklerde yapılması gereken testler nelerdir?
Yüksek riskli gebelik varsa, rutin
prenatal tarama testlerinin yanı
sıra, çeşitli testlerin yapılması
gerekebilir:
• Ayrıntılı ultrason: Ultrason yüksek
frekanslı ses dalgalarını kullanarak
görüntü elde etmeye yarayan bir
görüntüleme tekniğidir
• Amniyosentez: Bu işlem bebeğin
Sigara ve alkol kullanımı, annenin yaşı
ve mevcut bazı hastalıklar riskli
gebeliklerin oluşmasına yol
açabiliyor.
OP. Dr. Narin Türkmen
ortaya çıkan sorunlar, hiperemezis
gravidarum diye bilinen şiddetli
bulantı kusma ile seyreden durumlar, kan uyuşmazlığı olup daha
önceki gebelikte anti-D yapılması
gerekirken yapılmayan gebeler
• Çoğul gebelikler: İkiz, üçüz,
içinde yaşadığı havuzun suyundan (amniyotik sıvı) örnek alarak
inceleme esasına dayanan bir
testtir. Beyin veya omurilikte ciddi
anomaliler, bazı genetik bozukluklar,
nöral tüp defektleri amniosentez ile
tespit edilebilir
• Koryon villus örneklemesi (CVS):
Bu işlem sırasında plasentadan hücre örneği alınır. Genellikle 10-12'nci
gebelik haftalarında yapılır, bazı
genetik bozukluklar tespit edilebilir
• Kordosentez: Göbek kordonundan
kan örneklemesi olarak bilinen bu
test, çok güvenilir bir prenatal bir
testtir. Genellikle gebeliğin 18'inci
haftasından sonra yapılan test; kromozom anomalileri, kan hastalıkları
ve enfeksiyonları tespit etmede
kullanılabilir
• Servikal uzunluk ölçümü:
Erken doğum ve düşük riski olup
olmadığını belirlemek için serviksin
uzunluğunu (rahim ağzı) ultrason
ile ölçerek risk belirlenebilir
• Laboratuvar testleri: Hemogram,
açlık kan şekeri, şeker yükleme
testi, karaciğer ve böbrek fonksiyon
testleri, pıhtılaşma testleri
• Biyofizik profil: Bebeğin iyilik halini kontrol etmek için kullanılır. Test
fetal kalp hızı grafiği (NST) ve fetal
ultrason birleştirilerek yapılır
■ Yüksek riskli gebeliklerde anneye neler tavsiye ederiz?
Anne adayları hamilelikleri boyunca
endişeli ve korkuludur. Her gebelik
Muayenesine kötü bir şey duymak
korkusuyla gelirler. Ama annedeki
aşırı anksiyete bebeği olumsuz
etkiler. Rahat ve sakin olmalarını,
doktorlarıyla sık görüşmelerini
tavsiye ediyoruz.
BU DURUMLARDA
DOKTORA BAŞVURUN
Yüksek riskli bir gebe hangi
durumlarda acilen doktoruna
başvurmalıdır?
• Vajinal kanama
• Kalıcı baş ağrısı
• Alt karın bölgesinde ağrı veya
kramp
• Sulu vajinal akıntı
• Düzenli veya sık sık kasılmalar
• Azalmış bebek hareketleri aktivite
• İdrar yaparken ağrı veya idrarda
yanma, sağ yan ağrısı
• Bulanık görme gibi görmede
değişiklikler
• Bayılma, bilinç kaybı
• Karında büyümenin yavaşlaması
ya da durması
• Nefes darlığı, çarpıntı, daralma
hissi
Yüksek riskli gebeliği olan bütün
gebelerin endişelendikleri normal
dışı her durumu doktorlarıyla
paylaşmasını öneriyoruz.
Yüksek riskli gebeliklerde anne
adayındaki aşırı anksiyete
bebeği olumsuz etkiler.
KADIN DOĞUM
46
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
HER GEBELİK NORMAL VE
SAĞLIKLI OLMAYABİLİR
BEBEK BEKLEYEN HER ANNE TARİFSİZ BİR MUTLULUK VE
HEYECAN İÇİNDEDİR. PEKİ BEBEĞİN SAĞLIKLI GELİŞTİĞİ
SORUNSUZ BİR GEBELİK GEÇİRMEK İÇİN NELER YAPMANIZ
GEREKTİĞİNİ BİLİYOR MUSUNUZ? MEDıCANA BAHÇELİEVLER
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI Op. Dr. Bekir Savaş
Aksoy, SAĞLIKLI BİR GEBELİKTE ANNE ADAYLARININ DİKKAT
ETMESİ GEREKENLERİ ANLATTI.
op. Dr. Bekir Savaş Aksoy
S
ağlıklı bir gebelik ile riskli gebelik
arasındaki fark nedir?
Normal gebelik yani sağlıklı gebelikten kastımız, anneyle alakalı gebelik öncesi
herhangi sistemik bir hastalıktan kaynaklanan
sağlık probleminin olmamasıdır. Bunun dışında,
gebelik boyunca gebeliğe bağlı ve gebeliğin tetiklediği bazı hastalıkların gelişmediği, bebeğin
sağlığıyla ilgili herhangi bir problemin olmadığı
durumları sağlıklı gebelik olarak kabul ederiz.
Anne adayının gebe kalmadan önce diyabet,
kalp, yüksek tansiyon gibi gebelik olmasa
bile kişinin sağlığını tehdit eden hastalıkların
olduğu durumları riskli gebelik olarak kabul
ediyoruz. Ayrıca gebelik öncesinde hiçbir problem olmadığı halde gebeliğin tetiklediği şeker,
yüksek tansiyon gibi hastalıkların oluşması da
gebeliği yüksek riskli bir sınıfa sokabilir. Bir
de bebekte gelişme geriliği veya değerlerinde
herhangi bir anormallik gibi durumlar saptandığında yine riskli gebelik olarak kabul edilir.
Sağlıklı bir gebelik isteniyorsa gebelik öncesi
genel sağlık durumunun değerlendirilmesi çok
önemlidir.
■ Anne adaylarının nasıl beslenmelerini
önerirsiniz?
Gebelik öncesi dönemde üç ay folik asit kullanımı periferik sinir sisteminde meydana gelen
rahatsızlıkarı yüzde 60-70 oranında düşürebiliyor. Gebeliğin ilk üç ayında da folik asit
kullanımı gerekiyor. Gebelik boyunca
çok kilo almamak gerek,
ortalama 9-11 arası bir
kilo alımı yeterlidir. Burada mühim olan genel
prensip, gebelikte protein ağırlıklı bir beslenme.
Tüm gıda gruplarından dengeli bir beslenmeyle
beraber protein ihtiyacı da artmaktadır. Proteinden kastımız kırmızı ve beyaz et, bakliyat grubu,
süt ve süt ürünleri ve yumurta. Ceviz, badem,
fındık, kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı gibi
bazı mineraller içeren kuruyemişler… Bunlardan bir karışım yapıp her gün bir avuç kadar
tüketilmelidir. Sebze ve aşırıya kaçmadan meyve
tüketilmelidir. Yüksek karbonhidratlı gıdaların
gebeliği katkısı olmadığından uzak durulmalıdır. Normal bir bireyin günlük 15 gram demir
ihtiyacı varken gebelikte bu miktar 30 grama
çıkmaktadır. Sadece besinlerle bunu karşılamak
zor olduğundan, dördüncü aydan itibaren demir
ihtiva eden preparatlara başlamak gerekir.
Yürüyüş ve yüzme faydalı
■ Gebelik döneminde hangi fiziksel aktiviteler
önerilir?
Gebelikte spora olumlu yaklaşıyoruz, ama
buradaki temel nokta aşırı halsizlik, yorgunluk
yapmayacak, çarpıntıyı tetiklemeyecek ya da
düşme ve bir yerlere çarpma riski içermeyecek
aktiviteler seçilmesi gerekiyor. Bu çok önemli.
Bizim en sıcak baktığımız egzersizler yürüyüş
ve yüzme.
■ Gebelik döneminde yapılması gereken
testler nelerdir?
Gebelik tespitiyle beraber gebeliğin 6’ncı ve
8’inci haftaları arasında, yani bebeğin kalp
atışını saptadığımız dönemde mutlaka gebelik
47
check-up’ı olarak nitelendirdiğimiz bazı testler
yapılmalı. Bunlar kan sayımı, karaciğer ve
böbrek fonksiyonları testleri, açlık şekeri, hepatit
B, hepatit C, AIDS taraması, TORCH grubu testleri
dediğimiz gebelik sırasında geçirildiğinde
bebekte ciddi sakatlıklara yol açabilen bazı
enfeksiyonların taraması çok önemli. Bunların
hepsi mutlaka yapılmalıdır.
Bir sonraki önemli testimiz 11-14 hafta arasında
yaptığımız Down Sendromu tarama testi. Bu da
çok önemli bir test. 16-18’inci haftalar arasında
dörtlü tarama testi yapılır. Gebeliğin 20-21’inci
haftalarında anomali taraması dediğimiz
ultrason çok önemli. Günümüzde her 1000 gebelikten dördünde bebeklerde ciddi doğumsal
hastalıklar görülebiliyor. Anomali taramasının
temel prensibi bebeğin herhangi bir sisteminde bir problem olup olmadığının tespitidir.
24-25’inci haftalarda 50 gram şeker yükleme
testi mutlaka şeker taraması için yapılmakta.
Yine şeker yükleme testi zamanı kan sayımı ve
idrar testi önem kazanıyor. Sonrasında eğer kan
uyuşmazlığı problemi varsa gebeliğin 28’inci
haftasında istediğimiz özel bir testimiz var. Bu
arada gebeliğin 24 25’inci haftalarında tekrar bir
ultrasonla gebeliğin takip edilmesi önemli. 2829’uncu haftada yine tekrar ultrasonografik olarak bebeğin takibi ve mutlaka rutin muayenelerde hastanın tansiyon takibi gerekli. 29’uncu
haftadan sonra takipleri biraz sıklaştırıyoruz
ve bu son haftalarda yine bebeğin gelişimini
takip ediyoruz. Riskli bir durum olmadığı sürece
bunlar yeterli bizim için.
Gebelik boyunca ortalama
9-11 arası kilo alımı yeterli.
FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON
48
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
Zinde ve ağrısız bir yaşam için
Ö
OKSİJEN-OZON TEDAVİSİ
YAZ GELMEDEN İDEAL KİLOMUZA KAVUŞMANIN, KIŞ AYLARINDA HAREKETSİZLİKTEN ETKİLENİP
YAŞLANMAYA BAŞLAYAN CİLDİMİZİ SELÜLİTTEN KORUMANIN VE VÜCUDUMUZU TOKSİNLERDEN
ARINDIRMANIN TAM ZAMANI! MEDıCANA KONYA HASTANESİ FİZİK VE REHABİLİTASYON
UZMANI DR. MEHMET PORTAKAL OKSİJEN-OZON TEDAVİSİ HAKKINDA BİLGİ VERDİ.
Ozonun içeriği olan yüksek enerjili oksijen
sayesinde deri hücrelerinin canlanması
ve gençleşmesi sağlanmakta, selülit
sorunları da çözüme kavuşmaktadır.
zellikle güneşten gelen zararlı ışınları
emerek, yeryüzüne inmelerine engel
olan atmosferin stratosfer tabakasındaki ozon, oksijenin yüksek enerjili halidir.
Ozon gazı, tıpta hastalıkların tedavisinde
150 yıldan fazla zamandır, yaygın bir şekilde
kullanılmaktadır. Aktif oksijen molekülü olan
ozon gazı kullanılarak yapılan iyileştirici
tedavilere, “Ozon tedavi” denilmektedir.
Eklem harabiyetini önler
UZM. Dr. Mehmet Portakal
AĞRILAR DA TEDAVİ EDİLİYOR
"Herhangi bir hastalık olmaksızın sağlıklı insanlar
da çeşitli nedenlerle ağrı hissedebilmektedir.
Bunun nedeni yorgunluk, stres ya da başka
bir etken olabilir. Ozonun etkisiyle bu ağrılar
oluşmamakta ve oluşanlar da giderilmektedir.
Ayrıca kanser ağrısı, diyabet, yaralanma, yanık,
kesik gibi travmalar sonucu oluşan veya psikolojik
kaynaklı ağrılar da ozonla tedavi edilebilmektedir."
Ozon tedavisi ile vücudumuzda oluşan
değişiklikler şunlardır: Kas, eklem bozuklukları ve romatizmal hastalıklarda ozon terapi,
eklem harabiyetini önler ve onarır. Eklemlerde
aşınma ve kireçlenmelerde ozon tedavileri
hem eklem içinde hava yastığı oluşturur,
hareketleri kolaylaştırır, hem de eklem şişkinliğini azaltarak ağrıyı giderir. Ayrıca kıkırdak
dokunun yeniden tamir edilmesini sağlar.
Romatoid artrit gibi bağışıklık sisteminin
de etkilenmesiyle ortaya çıkan hastalıklarda
bağışıklık sistemini güçlendirdiğinden diğer
medikal tedavilerle kombine edildiğinde
gözle görülür iyileşmeler gözlenmektedir.
Ayrıca yoğun kas ağrıları, yorgunluk, uyku
bozuklukları ile seyreden ve çok yaygın rastlanan bir hastalık olan fibromiyaljide ve diğer
kas romatizmalarında da ozon başarılı tedavi
yöntemlerinden biridir.
Ağrıların giderilmesi; herhangi bir hastalık
olmaksızın sağlıklı insanlar da çeşitli nedenlerle ağrı hissedebilmektedir. Bunun nedeni
yorgunluk, stres ya da başka bir etken olabilir.
Ozonun etkisiyle bu ağrılar oluşmamakta ve
oluşanlar da giderilmektedir. Ayrıca kanser
ağrısı, diyabet, yaralanma, yanık, kesik gibi
travmalar sonucu oluşan veya psikolojik
kaynaklı ağrılar da ozonla tedavi edilebilmektedir.
Zayıflama ve cilt sağlığı; ozon tedavisi metabolizma üzerine oluşturduğu etkiler aracılığı
ile kilo sorunlarını giderebilmektedir. Metabolizması yavaş, çok kolay kilo alan ve vermekte
zorlanan kişilerde ozon tedavisi ideal vücut
ağırlığının sağlanması ve korunmasında en
büyük yardımcılardan bir tanesidir. Ayrıca
özellikle ozonun içeriği olan yüksek enerjili
oksijen sayesinde deri hücrelerinin canlanması ve gençleşmesi sağlanmakta, selülit
sorunları da çözüme kavuşmaktadır. Deri kan
dolaşımını arttırarak cilt yenilenmesini, sıkı ve
pürüzsüz görünüm oluşmasını sağlar; daha
49
temiz, daha yumuşak ve daha gençleşmiş bir
cilt oluşur.
Ozon tedavisi ile kendinizi çok daha genç hissedebilirsiniz; ozon hücre ve dokulara giden
kan dolaşımını arttırır. Bağışıklık sistemini
güçlendirir. Enfeksiyon hastalıklarında direnci
arttırır. Kan ve lenf sistemini temizler. Kaslarda
biriken toksini gidererek kasları gevşetir ve
yumuşatır, esnekliğini arttırır. Hormon ve
enzim üretimini normale döndürür. Beyin
fonksiyonlarını ve hafızayı kuvvetlendirir.
Depresyon ve sıkıntıya son
Depresyon ve sıkıntıyı ferahlatıcı etkisi vardır;
stres hormonu olarak bilinen adrenalin seviyesini düzenleyerek genel bir sakinlik sağlar.
Depresyon kaynaklı gerginliği gidermeye
yardımcı olur.
Kronik yorgunluğun giderilmesi; çağımızda
birçok kişinin ortak derdi olan sürekli olarak
kendini yorgun, bezgin hissetme durumu
ozon yardımıyla giderilmektedir. Ozonun verdiği etki ile yorgunluğa neden olan kimyasal
reaksiyonlar önlenmektedir. Yüksek enerjili
oksijen, insanların kendilerini zinde ve sağlıklı
olarak hissetmelerini sağlamaktadır. Bu geçici
bir hissediş değil, tedavi sonrasında da devam
eden bir durumdur.
Saç dökülmesinde ozon terapi; kafa derisine
yapılacak uygulamalarla, kan akımı ve oksijenlenme artarak saç üreten foliküller uyarılır ve
saç dökülmesinde başarıyla kullanılır.
Oksijen-Ozon tedavisi nasıl uygulanır?
• Tedavide kullanılan ozon gazı, medikal ozon
jeneratörlerinde saf oksijenden üretilir. Meydana gelen ozon, tedavide daima oksijen ile
karışım halinde kullanılır. Medikal ozon; yüzde
5 ozon (aktif-yüksek enerjili oksijen) ve yüzde
95 oksijen karışımından oluşmaktadır.
• Tedaviyi uygulayan doktor, bilgileri ve deneyimleri ile her hasta için uygun ve gerekli olan
ozon tedavi uygulama yöntemini, dozunu ve
sıklığını planlamalıdır.
• Oksijen-ozon tedavilerinde bir kür; ortalama
5-10 seanstan oluşmaktadır ve seans süreleri 5
ile 30 dakika arasında değişmektedir.
• Tedavi başlamadan önce ozon tedavisinin
size uygun olup olmadığını gösteren gerekli
testler mutlaka yapılmalı ve tedavi ona göre
programlanmalıdır.
• Oksijen-ozon tedavisi güvenilir ve doğal
bir tedavi yöntemi olup, uygun kişiye doğru
uygulandığında yan etkisi yoktur.
DERMATOLOJİ
50
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
Ciltte yıpranma etkileri henüz
başlamadan, kırışıklık ve çizgiler
oluşmadan düzenli olarak mezolift
uygulaması, cildin olduğundan daha
genç, canlı ve sağlıklı görünmesini sağlar.
UZM. Dr. GÜL FINDIK
C
ilt yaşlanması, doğal ve
genetik olarak programlanmış
yaşlanma sürecinde iç ve dış
faktörlerin etkilerine bağlı
olarak gelişir.
Bu süreçte rol oynayanlar
MEZOTERAPİ
İÇİN KIRIŞIKLARI
BEKLEMEYİN
· Beslenme ya da hormonal durum
· Sigara
· UV ışınlarına maruz kalma
· Mekanik stres vb.
Bu etkiler ile; bağ dokusu yapısı
bozulur, ciltte elastisite ve tonus kaybı
ile sarkmalar ve kırışıklıklar oluşur.
Mezolift, kelime olarak cilt germe anlamına gelmektedir. Mezolift ile kırışıklık
tedavisi iki başlık altında incelenebilir;
birincisi yaşlanmayı geciktirici (antiaging) uygulamalar, diğeri ise yaşlanma süreci içinde meydana gelmiş olan
kırışıkların giderilmesidir.
Mezolift (yüz mezoterapisi, mezolifting) yönteminde cildi yenileyen hyaluronik asit, antioksidanlar, vitaminler,
mineraller ve amino asitler cilt altına
minik iğnelerle uygulanır. Bu faydalı
51
MEZOTERAPİ KIRIŞIKLARI HAFİFLETİYOR, CİLDİMİZE PARLAK VE CANLI
BİR GÖRÜNÜM KAZANDIRIYOR. AYRICA CİLDİMİZİ GÜNEŞİN ZARARLI
ETKİLERİNE KARŞI DA KORUYOR. MEDICANA SAMSUN HASTANESİ
DERMATOLOJİ UZMANI DR. GÜL FINDIK, KIRIŞIK VE ÇİZGİLER HENÜZ
OLUŞMADAN DÜZENLİ OLARAK MEZOTERAPİ YAPTIRMANIN DAHA
OLUMLU SONUÇLAR VERECEĞİNE DİKKAT ÇEKTİ.
maddelerin direk cilde verilmesi ve cildin uyarılması cildin kollajen ve elastin
üretimini arttırır, ciltte nemlenme artar
ve cilt yenilenir.
Tüm yüze, boyun, el ve ayak sırtı ve
dekolte bölgesine uygulanan mezoterapi ile cildin alt katmanlarının sıkılaştığını, bağ dokularının güçlendiğini,
kolajen ile elastin liflerinin sentezinin
arttığını ve cildin nem oranının yükseldiğini biliyoruz. Bunun sonucunda
kırışıklar hafifliyor, cilt parlak ve canlı
bir görünüme kavuşuyor. Mezoterapinin en önemli yararlarından biri de,
cildinizi güneşin zararlı etkilerinden
koruması.
Geç kalmayın
Bu etkisinden dolayı mezoterapiyi
güneşe çıkmadan bahar aylarında
yaptırmanızı öneririm. Ayrıca ciltte
yıpranma etkileri henüz başlamadan,
kırışıklık ve çizgiler henüz oluşmadan
düzenli olarak mezolift uygulaması,
cildin olduğundan daha genç, canlı ve
sağlıklı görünmesini sağlar.
Seans sıklığı ve süresi, yaşa ve mezoterapi
uygulanacak bölgeye göre
değişiklik gösteriyor.
Cilt gerginleşir
Seans sıklığı ve süresi ise yaşınıza ve
mezoterapi uygulanacak olan bölgeye
göre değişiklik gösteriyor. Mezolift (yüz
mezoterapisi, mezolifting) başlangıçta
1-4 hafta aralıklarla uygulanır. Ortalama
4-6 seans sonrası 3-6 ayda bir tekrarı
yapılabilir. Mezolift sonuçları ikinci
seanstan sonra ortaya çıkmaya başlar.
Tedavi bittikten sonra cilt yenileme
etkisi devam eder. Mezoliftin cildi
yenileyen, radyofrekans ile birlikte
uygulanması çok daha başarılı sonuçların alınmasını sağlamaktadır. Dolgu
işlemlerinden önce veya sonra mezolift
yapılması ciltteki sarkmaların ciddi
şekilde giderilmesini sağlar.
Mezoterapi sonrası ilk beklenen etki
'pırıltılı, canlı bir yüz' etkisidir. İkinci
etki 'mezo-lifting, yani orta tabakakaldırma' etkisidir. Her enjeksiyon
alanında cildin gerginleştiği hissedilir.
Üçüncü etki, kırışıklıkların 'dolma'
etkisidir. İlk seanslarda bu etki geçici
olur. Bu susuzluktan kaynaklanır. Seans
sayısı arttıkça dolma etkisi kalıcı olur.
Mezoterapi, cildi
güneşin zararlı
etkilerinden de koruyor.
GÖĞÜS HASTALIKLARI
52
İLKBAHAR 2013
"SAMAN
NEZLESİ" DEYİP
GEÇMEYİN
ÖZELLİKLE MEVSİM DÖNÜŞÜMLERİNDE ETRAFIMIZDA
HAPŞIRAN, BURNU AKAN, GÖZLERİ YAŞARAN İNSANLAR
ÇOĞALIR. BU BELİRTİLERİN GRİBAL ENFEKSİYON YA DA
SOĞUK ALGINLIĞINA DEĞİL, HALK ARASINDA SAMAN NEZLESİ
OLARAK BİLİNEN ALERJİK RİNİTE AİT OLABİLECEĞİNİ BİLİYOR
MUYDUNUZ? MEDICANA SAMSUN HASTANESİ GÖĞÜS
HASTALIKLARI UZMANI DR. SALİH BİLGİN, ALERJİK RİNİT İLE
İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKENLERİ PAYLAŞTI.
Uzm. Dr. Salih Bilgin
A
lerjik rinit, burun mukozasının alerjik
kaynaklı iltihabına verilen isimdir.
Alerjenlerin hava yolu mukozasına
yapışarak iltihabi reaksiyonu başlatması ile
oluşur. Yani ilk başta alerjik, duyarlı bir bünye
olması gerekmekte, ikinci olarak da bünyenin
duyarlı olduğu alerjenle solunum mukozasının
karşılaşması gerekmektedir.
Özellikle sanayi ürünlerinin, kimyasal ve katkı
maddelerinin kullanımının yaygınlaşması ile
alerjik hastalıkların görülme sıklığı da giderek
artmaktadır. Alerjenler çok çeşitlidir. Yiyecekler,
havada uçuşan polenler, ev tozları ve bunların
içinde gözle görülmeyen küçük canlılar, hayvan
tüyleri, giyecekler, takılar, kimyasallar ve aklınıza gelebilecek daha birçok şey alerji etkeni
olabilir. Yani yaşadığınız cevrede karşılaştığınız
her şey sizin için alerjik olabilir. Alerjik olaylar
kişiden kişiye değişir, kişiye özeldir.
40 yaşından önce çıkar
Alerjik rinitin belirli mevsimlerde, özellikle
mevsim dönüşümlerinde ortaya çıkan tipine
mevsimsel alerjik rinit veya saman nezlesi
denmektedir. Ancak tüm yıl boyunca devam
eden alerjik rinit şekli de mevcuttur. Alerjik rinit
genellikle 40 yaşından önce çıkar. Yaş ilerledikçe hastanın şikâyetleri azalır. Toplumun yaklaşık
yüzde 10’unda görülen bir hastalıktır.
Hastada bulunan şikâyetlere gelince; alerjen
ile karşılaşıldığında kişide özellikle ağız, burun,
göz, boğaz ve deride kaşıntı ortaya çıkar.
Burun akıntısı ve gözlerin sulanması tipiktir.
Burun tıkanıklığı ve koku almada güçlük ortaya
çıkabilir. Hapşırma en önemli belirtidir. Bazen
bu belirtilere hırıltılı solunum eşlik edebilir.
Öksürük ve baş ağrısı da görülebilir.
Alerjik rinit-astım hastalığının birlikte olma
olasılığı yüksektir. Hatta tek hava yolu hastalığı
İLKBAHAR 2013
Alerjik riniti olan hastaların yaklaşık yüzde
60’ı yaşamlarının belli dönemlerinde
astım hastalığı ile karşılaşır.
53
BU BELİRTİLERE DİKKAT!
"Öksürük ve baş ağrısı da görülebilir. Alerjik kişilerde
alerjik olmayan kişilere göre daha çok sinüzit, burunda
et büyümesi , astım ve cilt reaksiyonları görülür. Çünkü
bu hastalıkların hepsi atopik (alerjene duyarlı bir
bünyede) daha sık görülür."
olarak da bilinir. Yani burundan başlayarak
akciğerlerin en uçtaki hava yollarına kadar
tüm hava yollarını etkileyen bir hastalık olarak
görülür. Bunun içindir ki, alerjik riniti olan
hastaların yaklaşık yüzde 60’ı yaşamlarını belli
dönemlerinde astım hastalığı ile karşılaşır.
Alerjik rinitle yaşamak
Alerjik hastalıklarda en önemli şey alerjen
ile karşılaşmaktan kaçınmaktır. İdeal olarak
alerjinizin oluştuğu yerden uzakta yaşamayı
seçebilirsiniz. Ama bu pek mümkün olmamaktadır. Bundan dolayı aşağıda sıralanan öneriler,
hastalıkla birlikte yaşamayı kolaylaştırır.
• Tozlu ve polenli ortamlarda bulunmayın (ev
temizlerken, çimleri keserken vs.), eğer bulunmak durumunda kalınırsa da maske kullanın.
• Isıtma ve havalandırma sistemlerindeki
filtreleri aylık olarak değiştirin ya da bir hava
temizleme aygıtı kullanmaya başlayın.
• Polenlerin uçuştuğu mevsimlerde kapı ve
pencereleri kapalı tutun.
• Özellikle kaloriferli evlerde kuru ev havası
alerjik rinitin kötüleşmesine neden olabileceğinden, evde hava nemlendiricisi kullanın.
• Oda havasının temizliğine dikkat edin, havalandırma sistemlerinin iyi çalıştığından emin
olun.
• Evde bulunan bitki ve hayvanlardan uzak
durun, mümkünse evde bulundurmayın.
• Tüylü ve yünlü battaniyeler yerine pamuklu
ve sentetik olanları tercih edin. Yattığınız odada
kesinlikle halı, bitki, tüylü eşyalar bulundurmayın.
• Toz barındırabilecek tarzda kilim, halı gibi ev
eşyaları kullanmayın.
• Gerekli olduğunda yeterince antihistaminik ve
dekonjestan kullanın.
• Her gün egzerzis yapın.
• Sigara kullanmayın ve diğer hava kirliliğine
neden olan şeylerden uzak durun.
• Dengeli beslenin, karbonhidratları aza indirin.
Katkı maddeli yiyeceklerden uzak durun.
• Diyetinizi vitaminler ve özellikle de C vitaminiyle destekleyin.
• Kış aylarında iyi bir nemlendirici kullanın.
Çünkü kuru ev içi havası, birçok alerjik kişinin
kötüleşmesine neden olmaktadır. Ancak
nemlendiricide mantar üreme şansına da dikkat
edin.
• Mutlaka uzman bir hekimin kontrolüne girin.
Alerjik rinitli hastaların büyük bir çoğunluğu
hayatlarının bir döneminde astım ile karşılaştığı
için şikayetleriniz artar ise uzman bir hekime
başvurun.
Alerjik hastalığınız varsa, tozlu ve polenli ortamlarda
bulunmayın, eğer bulunmak durumunda
kalırsanız da maske kullanın.
ÇOCUK HASTALIKLARI
54
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
EV TOZU
ALERJİSİNE
DİKKAT!
Dr. METE FİRİDİN
Alerjik astım krizi oluştuğu
dönemde bronşları açıcı
tedavi uygulanması gerekiyor.
ÇOCUĞUNUZ SIK SIK ASTIM KRİZİNE YAKALANIYOR VE SİZ YÜN
GİYSİLERDEN, YÜN YATAK, YORGAN VE HALIDAN BİR TÜRLÜ
VAZGEÇEMİYOR MUSUNUZ? O ZAMAN MEDICANA AVCILAR HASTANESİ
ÇOCUK HASTALIKLARI UZMANI DOKTOR METE FİRİDİN’İN EV TOZU
ALERJİSİ İLE İLGİLİ UYARILARINA KULAK VERİN.
A
Çocuklarda sık rastlanan ev tozu
alerjisi deri ve kan testleriyle çok
kolay tespit edilebiliyor.
55
stım ile alerjik astım
arasında ne gibi farklar
vardır?
"Astım" dediğimiz olay, akciğerdeki
bronşların, yani hava borucuklarının daralması sonucunda gelişen
hava akımının engellenmesidir.
Bunun genelde biz iki sebeple
olduğunu söylüyoruz. Birincisi,
alerjik astım diğeri de alerjik
olmayan astım. Alerjik astımda
bronşların daralmasına bir alerjik
etken sebep olur. Alerjik olmayan
astımda ise etken bir alerjen
değil farklı bir kimyasal olabilir,
psikolojik, fiziksel veya mikrobik
bir hadise olabilir. Ama en yaygın
olan ve asıl üzerinde durulması
gereken alerjik astımdır.
■ Alerjik astıma yol açan sebepler nelerdir?
Alerjik astımda astıma sebep olan
birçok alerjen madde var. Bunlardan birincisi ve en sık görüleni ev
tozu alerjisidir. İkincisi de polenlere ve diğer farklı maddelere karşı
alerjidir. Bu maddeler, bronşlarda
bir alerjik reaksiyon meydana
getirip onların kasılmasına yani
solunum borusunun çapının
azalmasına ve boruların içlerinin
şişmesine sebep olur. Böylece soluk borusundaki havanın
girebileceği alan daha da azalmış
olur. Oradaki hücrelerin akciğeri
korumak için ürettiği balgam da
bronşları tıkar. Tüm bu nedenlerle
oksijen giremez ve karbondioksit
çıkamaz. Dolayısıyla solunum
sıkıntısı oluşur.
Ev tozu alerjisi
■ Çocuklarda en sık görülen
alerjik astım türü hangisidir?
Ev tozu alerjileridir. Ama bu
bildiğimiz anlamda, basit ev tozu
alerjisi değil. Ev tozu alerjisi deri
ve kan testleriyle çok kolay tespit
edilebiliyor. Öncelikle hastanın
neye karşı alerjisinin geliştiğini
bilmek gerekiyor. Çünkü eğer bunu
bilirseniz bu maddeyi hastanın
yaşadığı ortamdan uzaklaştırırsınız
ya da hastayı o ortamdan uzaklaştırırsınız. Uzaklaştırdıktan sonra da
yapılması gereken astım krizinin
sıklığını azaltan ilaç kullanmaktır.
Yani önce hangi madde olduğunu
araştırıyor, sonra o maddeyi çocuktan uzaklaştırıyor ve ilaçla kriz
sıklığını azaltıyoruz. Kriz oluştuğu
dönemde de bronşları açıcı tedavi
uygulanması gerekiyor. Yani krizin
sıklığını azaltıcı koruyucu ilaçlar ve
kriz olduğunda da tedavi sağlayan
ilaçlar var. Bu konu uzmanların
düzenleyeceği bir konudur.
■ Nedir bu alerjik astıma yol
açan ev tozu?
Yünde ya da insan deri artıklarını
yiyerek yaşayan birtakım canlılar var. İşte biz bu canlılara, bu
hayvancıklara "Mite (mayt)" diyoruz,
Türkçesi akar. Bunlar gözle görülemeyecek kadar küçükler, 50 mikrin
(bir milimetrenin 20'de biri büyük-
lüğünde. Bunların en çok yaşadığı
yer yün giysiler, yün yorgan yatak
ve yastıklardır. İkinci olarak da insan
derisinden dökülen deri artıklarıdır.
Akarlar en çok nemli, sıcak, bol
yünlü ve derili ortamı severler. İşte,
"Ev tozu alerjisi" dediğimiz de bu
hayvancıkların dışkılarında bulunan
sindirim enzimlerine karşı gelişen
alerjidir. Basit anlamda toz değildir.
Bu enzimlerin olmaması için akarların olmaması gerekir.
Düşmanı tanıyalım
■ Bu maytlara karşı ne yapmalıyız?
Düşmanla savaşmak için düşmanı
tanımak lazım. Maytların en sevdikleri ortam yünlü ortamlar olduğu
için öncelikle yün kullanmayacağız.
Çünkü yün bu akarların gıdasıdır.
Mayktlar nemli ve sıcak yerleri severler fakat makinada 60 derecenin
üstünde yıkanırlarsa ölürler. Ama
yünlü giysiyi, eşyayı 60 derecede
yıkayamazsınız, bu durumda da
mayktların cenneti haline gelir. Bu
nedenle asla yün giysi ve eşyalar
kullanılmamalıdır. Ama olay bununla da bitmiyor. Evlerde sentetik
halı, elyaf yorgan, yastık ve yatak
kullanılması gerekiyor. Çünkü el-
yaflar akarlar için bir besin kaynağı
değildir. Ayrıca 60 derecenin üstünde yıkanabilir. Yıkanmadığı takdirde
derinizden, saçınızdan dökülenler
de akarları besler, yine akarlar ürer.
Akarlar güneş ışığına karşı çok hassastırlar. Eğer yastığınızı yorganınızı
halınızı direkt güneş ışığıyla temas
edecek şekilde havalandırırsanız
akarlar ölür. Odanın havalandırılması
ve yastık, yorgan gibi eşyaların
güneşte bırakılması astımlılar için
tavsiye edilir.
Ev tozu alerjisi olanlar asla yün giysi ve
eşya kullanmamalı, sentetik ve
elyaf tercih etmeli.
GASTROENTEROLOJİ
56
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
57
Dışarıda hafif yemekler yemeli, asitli
içecek ve mayalı yiyeceklerden bir de
özellikle sigaradan uzak durmalıyız.
Hangi mevsim olursa olsun mideyi
çok doldurmamak ve yiyecekleri
iyi çiğnemek gerekiyor.
BAHAR COŞKUSU
MİDENİZİ BOZMASIN
BAHARIN YARATTIĞI COŞKU İNSANLARIN AÇIKHAVADA DAHA ÇOK VAKİT GEÇİRMELERİNE,
YİYİP İÇMEYİ ABARTMALARINA YOL AÇABİLİYOR. BEYLİKDÜZÜ MEDıCANA HASTANESİ
GASTROENTEROLOJİ UZMANI DOÇ. DR. LAİKA KARABULUT, BAHAR COŞKUSUNUN KONTROL
DIŞI BİR YİYECEK YA DA İÇECEĞE DÖNÜŞMEMESİ KONUSUNDA UYARIYOR.
B
ahar aylarında en sık görülen mide rahatsızlıkları
nelerdir?
Bahar aylarında hem gastrit
hem de ülserler özellikle oniki
parmak bağırsağındaki ülserlerde
aktivasyon vardır. Bahar aylarında
bu hastalıklarda istatistiksel olarak
artış görüldüğünden biz bahar
aylarıyla bu hastalıkları ilişkilendiririz.
■ Bunun sebebi nedir?
Kesin olarak kanıtlanmasa da buna
polenlerin, dışarıdaki allerjenlerin
ve gıda profilinin değişmesinin
neden olduğunu söyleyebiliriz.
Yani kış beslenmesinden yaz
beslenmesine geçiyoruz. Bunun
haricinde baharın yarattığı psikoloji kiminde depresyon kiminde
ajitasyon ya da neşe uyandırıyor,
kiminde yorgunluk yapıyor. Bütün
bunları değerlendirdiğimzde,
bahar aylarında gastrit ve ülser
vakalarında artış olduğunu görüyoruz.
■ Korunmak için neler yapılabilir?
Hangi mevsim olursa olsun mideyi
çok doldurmamak, yiyecekleri iyi
çiğnemek lazım. Baharda özellikle
dikkat etmemiz gereken, günlük
içtiğimiz kahve miktarını artırmamak, özellikle asitli içeceklerden,
pasta ve çöreklerden uzak durmak.
Sebze ve meyve tüketmek.
Kızartmalı yemeklere kaymamak.
Dışarıda hafif yemekler yemek.
Asitli içecek ve mayalı yiyeceklerden uzak durmak lazım. Ve sigara
tabii ki tamamen kesilmeli. Sigara
midenin bütün hastalıklarının
iyileşmesini engelliyor ayrıca
mide ve oniki parmak ülserleri için
iyileşmeyi cok zorlaştıran bir faktör.
■ Özellikle bahar ve yaz aylarında mide kanamalarında artış
olduğu doğru mudur?
Mide kanamalarının en önemli
nedenlerinden biri ülserdir. Ağrı
kesici ilaçlar ülseri ortaya çıkarıyor.
Baharda lodos vs. nedeniyle baş
ağrıları artabiliyor ve bu nedenle
ağrı kesiciler daha sık kullanılıyor.
Bu ağrı kesici kullanımları da ülseri ortaya çıkarabiliyor. Yani dolaylı
bir etki söz konusu. Ayrıca reflü ve
hazımsızlığın da bahar aylarında
alevlendiğini söyleyebiliriz.
■ Mide hastalıklarının tamamen
tedavisi mümkün mü?
Tedavi ettiğimiz en büyük
problem helikobakter pilori’ye
bağlı ülserlerdir. Geri kalanlar
kişiye bağlı olduğu için zaman
zaman ortaya çıkabilir. İlaçlar ve
yaşam tarzı bunun rahatlamasını,
hafiflemesini sağlar. Bu grup mide
hastalıklarında stresin çok önemli
olduğunu ve. Biraz daha kendimizi
rahat tuttuğumuz zaman mide
hastalığımızın da rahatlayacağını
bilmemiz lazım.
Stresi doğru tarif etmemiz lazım.
Stres dediğimiz şey, durup durur-
ken gerilmeye başlamamız. Mesela
gün içinde iş ortamındaki çeşitli
ilişkilerden dolayı bir müddet sonra bizim idare etmediğimiz şekilde
beden gerilmeye başlıyor. Yoksa
‘sinirlendim, bağırıp çağırdım’ gibi
bir şey değil. Kısacası psikolojimiz
organımızın motor fonksiyonunu,
çalışmasını bozuyor. Midenin
çalkalama ve sindirme hareketini bozuyor stres. Hazımsızlık
ortaya çıkıyor, üç lokma da yeseniz
şişiyorsunuz. Bunu unutuyoruz.
Sindirimdeki o motor fonksiyonuna kimse dikkat etmiyor.
■ Hazımsızlık en çok kadınlarda
mı görülüyor?
Beslenme biçimleri, yapısal olarak
strese daha çok maruz kalmaları,
daha duygusal bir yapıya sahip
olmaları nedeniyle kadınlarda
hazımsızlık problemleri erkeklere
göre daha sık görülür. Kadınların
hassasiyetleri yüksektir ve hafızaları daha güçlü olduğu için geçmişi
hatırlayarak kendilerini üzme eğilimindedirler. Kadınların nonülser
dispepsi dediğimiz ve özellikle
bahar mevsiminde ortaya çıkan bu
tip problemleri daha fazla yaşadı-
ğını biliyoruz. Ülser dışındaki mide
rahatsızlıkları psikosomatiktir. Yani
beynimizin psikolojik sorunlarımızı
organa yansıtmasıdır.
DOÇ. Dr. Laika Karabulut
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI
58
İLKBAHAR 2013
ÇÜRÜK VE İLTİHAPLAR
AĞZINIZA UĞRAMASIN!
DT. Zafer Gölcü
G
ün boyu almış olduğumuz gıdalar,
özellikle karbonhidrat, yani nişasta
ve şekerden zengin besinler dişler
üzerinde kalır, yeterli ağız temizliği sağlanmazsa tükürük ile karışarak, "Mikrobiyal dental
plak" dediğimiz krem kıvamında ve renginde
bir tabaka oluştururlar. Adından da anlaşılacağı
gibi bu birikimde bolca bakteri bulunmaktadır.
Bu tabakanın bir miligramında 50 milyon ila
300 milyon arasında bakteri bulunur. Bu rakam
bize ağız içinde nasıl bir tehlike taşıdığımızı
göstermeye yeter.
Bakteriler ve gıda artıkları
Çürük oluşması için bakteri, gıda artıkları ve
zaman olması lazımdır. "Mikrobiyal dental plak"
dediğimiz oluşumda bakteri ve gıda artıkları zaten bolca mevcut idi, ağız temizliği zamanında
ve doğru şekilde yapılmazsa bakteriler ağızda
gıdaları kullanıp hızla üreyecek zamanı da
kazanmış olurlar. Karbonhidrattan zengin gıda
artıklarını kullanan bakteriler artık ürün olarak
da sülfürlü bileşikler ve asit açığa çıkarırlar. Bu
asit diş yüzeyine uzun süre temas ederse dişin
BAKIMLI VE GÜZEL DİŞLERE SAHİP OLMAK
SADECE ESTETİK ANLAMINDA DEĞİL SAĞLIĞIMIZ
AÇISINDAN DA BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR.
MEDICANA KONYA AĞIZ VE DİŞ HEKİMİ DT.
ZAFER GÖLCÜ, DİŞ ÇÜRÜKLERİ VE DİŞETİ
İLTİHAPLARI HAKKINDA ÖNEMLİ BİLGİLER
VERDİ, KORUNMA YÖNTEMLERİNİ ANLATTI.
en dış tabakası olan mine tabakasında "Demineralizasyon" dediğimiz çözülmeler başlar.
Başlangıçta tebeşirimsi mat beyaz gibi görünen
bu demineralize olmuş alanlar eğer zamanında müdahale edilmezse mine tabakasında
yıkım artar, koyu kahve-siyah görünümde diş
Ağız temizliği zamanında ve
doğru şekilde yapılmazsa
bakteriler çoğalıyor.
çürükleri oluşur. Zamanla bakterilerin erititip
demineralize ettiği diş dokusu diş üzerinden
ayrılır ve diş yüzeyinde kavitasyon denilen
oyuklar oluşur. Artık çürük iyice ilerlemiş ve
olgunlaşmıştır.
Çürükler sinyal veriyor
Çürük henüz mine takasında iken diş üzerinde
siyah renklenme ve oyuklar olarak görülebilir,
bunu ayna karşısında kendimiz görebileceğimiz
gibi diş hekimi kontrollerinde de ortaya çıkabilir. Ancak dişlerin birbirine bakan ara yüzlerinde
başlayan çürükleri gözle görmek mümkün
değildir. Ancak hekim kontrolünde çekilen
röntgen filmlerinde görülebilir. Mine tabakasını geçip dentin tabakasına ulaşan çürükler
dişin sinirlerinin olduğu pulpa tabakası yani
diş özüne yaklaştığı için uyarı vermeye başlar.
İlerleyen iltihaplarda dişetinde çekilmeler başlar,
altındaki kemik dokuya da geçerse "periodontitis"
dediğimiz daha ciddi bir tabloya dönüşür.
Sağlıklı diş eti açık, mat, pembe
renktedir. Dişe ve kemiğe sıkıca yapışmış
olup, portakal kabuğuna benzer mat,
pütürlü bir görünümü vardır.
Bu uyarı genelde soğuk, tatlı, ekşi gıdaların
alınması esnasında duyulan hassasiyet şeklinde
başlar. Sadece gıdalar alındığında kısa süreli
oluşan bu hassasiyetin derecesi ve şiddeti çürük sinir tabakasına yaklaştıkça artar. Eğer çürük
bu safhalarda tedavi edilmez ihmal edilirse
mine tabakasına göre daha zayıf olan dentin
tabakasında daha hızla ilerler ve dişin özüne
ulaşır. Çürük tabakasında mevcut olan bakteriler
pulpa dediğimiz diş özünde iltihap yaparlar bu
safhada kendiliğinden başlayan zonklayıcı, çok
şiddetli ağrılar yapmaya başlar. Sıcak gıdalar
ağrıyı daha da artırır. Soğuk uygulaması biraz
hafifletir. Bunlar pulpitis dediğimiz diş özünün
iltihabının belirtileridir.
Eğer çürük dişlerin ara yüzünden başlamışsa ilk
safhalarda belirti vermeyebilir. Bir süre sonra
dişin içinde iyice ilerleyen çürük tabakası mağara gibi bir kovuk oluşturur, dışında ince bir
mine tabakası kabuk gibi kalır. Bu ince kabuk
çiğneme kuvvetlerine dayanamaz ve bazen çok
yumuşak bir gıdayı dahi çiğnerken kırılabilir.
İşte bu durumda içten içe sinsice ilerleyen
çürük artık açığa çıkmış olur.
Kanamalara dikkat!
"Dişeti iltihabının ilk belirtisi dişetindeki
kanamalardır. Diş taşı ve plak üzerinde mevcut
bulunan mikroorganizmalar dişeti ile diş arasında
bulunan dişeti oluğuna girerler, vücudun savunma
mekanizması da mikroorganizmalara karşı
savunma amacıyla bölgenin kanlanmasını artırır,
kılcal damarlar genişler, bunun sonucu olarak
dişetleri önceleri fırçalama ile daha da ileri iltihap
durumlarında kendiliğinden kanamaya başlar."
Renkler anlatıyor!
Dişeti iltihabı renk, şekil bozuklukları ve ağız
kokusu ile kendini daha da belli eder. Sağlıklı
diş eti açık, mat, pembe renktedir. Dişe ve
kemiğe sıkıca yapışmış olup, portakal kabuğuna
benzer mat, pütürlü bir görünümü vardır. Ancak
iltihaplı dişeti parlak kırmızı, şiş ve kanamaya
yatkındır. Kaşıntı, ağrı gibi şikayetler olabilir.
Kötü ağız kokusu ve özellikle sabahları yeni
uyandığımızda ağızda kötü tat oluşturur.
Daha da ilerleyen iltihaplarda dişetinde
çekilmeler başlar. Dişeti iltihabı altındaki kemik
dokuya da geçerse "Periodontitis" dediğimiz
daha ciddi bir tabloya dönüşür. Dişi çevreleyen
kemikte erimeler başlar. Dişeti çekilmesi ile
önce kök yüzeyi açığa çıkar ve hassaslaşan
dişler destek kemik dokusunun da kaybı ile
sallanmaya başlar. Hiç çürük olmasa bile dişler
kaybedilir.
Dişeti iltihabının nedeni olan bakteri plağı diş
fırçalama ve diş ipi kullanımı ile engellenebilir.
Eğer ortamda bakteri plağı yoksa dişeti iltihabı
ve çürük oluşumu söz konusu olmaz. Dişlerimizi
fırçalayamadığımız zamanlarda eğer yiyecek ve
içecek kullanmışsak fırçalama zamanına kadar
geçecek sürede plak oluşumunu önlemek için
en azından temiz bir su ile ağız çalkalanabilir.
Ara öğünleri azaltmak da ağızda gıda birikintilerinin kalmasını engellemede bir yöntemdir.
Ama günde iki defa dişler doğru bir şekilde
fırçalanmalı ve günde bir defa da dişlerin araları diş ipi ile temizlenmelidir. Ortalama altı ayda
bir de mutlaka diş hekimi kontrolünden geçmek
gerekir. Eğer dişeti iltihabı başlamıssa hemen
bir dişhekimine başvurarak muayene olmak ve
gerekli tedavileri başlatmak gerekir.
GÖZ HASTALIKLARI
60
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
61
EKRAN BAŞINDAKİLERİ BEKLEYEN TEHLİKE
Günde iki saat ve üstünde bilgisayar
karşısında vakit geçirenlerde Bilgisayar
Görme Sendromu'na sık rastlanıyor.
KARŞISINDA SAATLER
GEÇİRDİĞİMİZ BİLGİSAYARLAR
‘BİLGİSAYAR GÖRME SENDROMU’
HASTALIĞINA NEDEN OLUYOR.
MEDICANA ÇAMLICA HASTANESİ
GÖZ HASTALIKLARI UZMANI OP.
DR. SEVDA ARIK, GÖZ TAHRİŞİ,
KIZARMA, KAŞINMA, GÖZ
YORGUNLUĞU GİBİ BELİRTİLERLE
ORTAYA ÇIKAN HASTALIĞA KARŞI
BİLGİSAYAR KARŞISINDA FAZLA
ZAMAN GEÇİRENLERİ UYARIYOR.
OP. Dr. Sevda arık
B
ilgisayar görme sendromu nedir?
Uzun süre bilgisayar kullanımına
bağlı göz yorgunluğuyla karakterize
bir hastalıkltır. Semptomları da göz tahrişi,
kızarma, kaşınma, yaşarma, göz kapakları
ile alında ağırlık veren göz yorgunluğu,
gözleri odaklamada güçlük şeklindedir.
Bilinmesi gereken önemli bir durumda, bilgisayar kullanımının gözde kırılma kusuru
yapmadığı ya da daha anlaşılır bir deyimle,
'gözü bozmadığıdır.
■ Bu belirtilere yol açan sebepler
nelerdir?
Bunun iki temel sebebi var. Birincisi
bilgisayar karşısında göz kırpma sıklığımızın
azalmasıdır. Normalde bir dakika içinde 22
kez göz kırpıyoruz. Kitap okurken 17 kez
göz kırparken bilgisayar ya da cep telefonu
ekranına baktığımızda bu göz kırpma
sıklığı 8'e düşüyor. Göz kırpma hareketi
gözün nemli kalmasını sağlayan temel
mekanizmadır. Hareket sıklığının azalması
gözün gözyaşıyla nemlenmesini engelleyerek göz kuruluğuna sebep oluyor. İkinci
sebep ise odaklanma problemidir. Şöyle
gelişir; bilgisayarda görüntülerde sürekli
bir değişim, ekran yenilenmesi olur ve bu
normal düz bir kağıttaki yazıyı okumak gibi
değildir. Görüntü tazelendiği için, göz her
tazelenen görüntüye odaklanmak zorunda
kalır. Bu devamlı odaklanma ihtiyacı da göz
kaslarında yorgunluk yapar. LCD ekranlarda
bu sorun daha azdır.
■ En sık kimlerde görülür?
Günde iki saat ve üstünde bilgisayarın
karşısında vakit geçirenlerde görülebiliyor.
Özellikle 40 yaştan sonra, 50 yaş üstü göz
yaşı miktarı da azaldığı için biraz daha şiddetli oluyor, ama bu rahatsızlığa çocuklarda
bile oldukça sık rastlamaya başladık.
■ Yaygınlığı nedir?
Artık iş yerlerinde insanların çok büyük kısmı bilgisayar aracılığıyla çalışmakta ayrıca
özel yaşamda tablet bilgisayar cep telefonu
kullanma sıklığını da göz önüne alırsak
oldukça yaygın olduğunu söyleyebiliriz.
■ Bilgisayar karşısında en fazla ne kadar
süre geçirmeliyiz, ideali nedir?
Normalde iki saatten fazlasına gözler uygun
değil. Ama birçok insan mesleği dolayısıyla
daha uzun süre ekran karşısında geçirmek
zorunda kalabiliyor.
■ Ne gibi önlemler alabiliriz?
Öncelikle uzun süre ekrana bakmaktan
korumalıyız gözlerimizi. "20-20-20" diye bir
formül geliştirilmiş daha kolay akılda kalması için. 20 dakikada 20 saniye boyunca
20 metre uzağa bakma şeklinde açıklayabiliriz bu formülü. Her bir saatte, bilgisayar
karşısından kalkıp molalar vererek göz
kaslarını dinlendirebiliriz. Bunun dışında
istemli bir şekilde göz kırpmaya çalışmalıyız. Göz refleksimiz azaldığı için sık sık
gözümüzü kırparark gözümüzün ıslanmasını sağlayabiliriz. Ayrıca göz yaşı damlaları
da kulllanılabilir, birçok hastaya veriyoruz.
■ Korunma yöntemleri hakkında başka
neler söyleyebilirsiniz?
Ekran mesafesi önemli. Ekran 30 santimden
yakın veya 70 santimden uzak olmamalı.
60 santim mesafe idealdir. Ekranı karşımıza
aldığımızda orta noktası göz hizamızdan 20
derece aşağıda olmalı.Yani ekrana odaklanırken bilgisayar çok yukarımızda ya da çok
aşağımızda olmamalı.
Ekranda yansımalar olmaması lazım. O yüzden pencereyle dik açı yapacak şekilde ya
da tepe lambası ekrana yansı yapmayacak
şekilde olması lazım. Oda loş ışıklı, 30, 50
mumluk ve indirek olmalı. Ekran yansımalarını en aza indirmek gerekiyor. Yansımaları
önleyen antirefle gözlükler ya da bilgisayar
için camlar kullanılabilir.
■ Nasıl bir tedavi uygulanır?
Tüm bunların yanısıra, kilimalara da dikkat
etmek gerekiyor. Çünkü klima göz kuruluğunu artırıyor. Aşırı çay ve kahve tüketimi
de vücuttan su kaybına sebep olarak göz
kuruluğunu şiddetlendirir. Bol su tüketmek
gerekiyor. Düzenli göz kontrolü de önemli.
Tüm bunlara rağmen göz rahatlamıyorsa,
göz hekiminiz tarafından gizli hipermetrop,
yaşa bağlı yakın görme hipenetropisi (presbiyopi) olup olmadığına bakılmalı. Gözyaşı
fonksiyonları ölçülmelidir. Bu sonuçlara
göre tedavi gerekebilir.
ÜROLOJİ
62
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
Erkek kısırlığının nedeni
V
VARİKOSEL
TOPLUMDA KISIRLIĞIN ÖNCELİKLE KADINDAN KAYNAKLANDIĞINA DAİR YAYGIN BİR
KANI VAR. BİR ERKEK HASTALIĞI OLAN VE YÜZDE 70 ORANINDA KISIRLIĞA YOL AÇAN
VARİKOSEL İLE İLGİLİ YETERİNCE BİLGİ SAHİBİ DEĞİLİZ. MEDıCANA BAHÇELİEVLER
HASTANESİ ÜROLOJİ UZMANI DR. ZAFER OYMAN, ÇOCUK SAHİBİ OLAMAYAN ERKEKLERİ
VARİKOSELE KARŞI UYARDI, TEDAVİ YÖNTEMLERİNİ AÇIKLADI.
Bir damar hastalığı olan varikosel,
erkeklerde yüzde 70 oranında
kısırlığa sebep olabiliyor.
arikosel ne demektir?
Varikosel, testislerin pis
kanını götüren toplardamarların varis şeklinde genişlemesi ve
uzamasıdır. Bu bir damar hastalığıdır.
Erkeklerde yüzde 70 oranında kısırlığa sebep olabilir. Kısırlık şikayetiyle
bize müracaat eden hastaların yüzde
40’ında varikosel tespit ediyoruz.
Toplardamarların içerisinde kapakçıklar vardır. Bu kapakçıklar genelde
kanın geri akmasını engeller. Eğer
bu kapakçıklar doğuştan yetersiz
olursa kan geri akar ve yumurtanın
üzerinde birikir. Ve tıpkı kadınların
bacağındaki varis gibi damarlar
genişler ve orada bir damar yumağı
oluşturur. Pis kan biriktiği için de
hem orada bir ısı artışı olur hem de
toksik maddeler birikir, dolayısıyla
yumurtanın sperm yapma yeteneği
bozulur. Bu yüzden varikoseli olan
erkeklerde mutlaka sperm tahlili
yapmak gerekir.
Eğer bir karı-koca düzenli cinsel
ilişkiye giriyor ve bir sene boyunca
çocuk olmuyorsa, araştırmaya kadından değil erkekten başlamak gerekir.
■ Genetik faktörlerin rolü var
mıdır? Genetik nedenlerin dışında
varikosele neler yol açar?
Evet genetik faktörler önemlidir.
Bunun haricinde ayakta uzun süre
kalmak, ağır kaldırmak, ağır sporlar
yapmak varikoselliği kolaylaştırıyor.
Sebep olmuyor ama oluşumunu
kolaylaştırıyor.
■ Varikosel nasıl tespit edilir?
Erkeklerin bir kısmı testislerinin
sarktığı, şiş ve ağrı olduğu şikayetiyle gelirler. Her zaman ağrı olmasa
da varikosel bir şekil bozukluğuna
mutlaka yol açar. Bazen de hiçbir
şikayet görülmez. Erkek evlenir,
birkaç sene geçer, çocuk olmayınca
önce karısını doktora gönderir daha
sonra da kendisi gelir. Öncelikle ürolojik muyane yapılır. Bu muayenede
zaten tecrübeli bir doktor testislerin
bulunduğu bölgede damarları
eliyle hisseder. Bu tespit edildikten
sonra da teşhis konur. Bundan
sonra mutlaka spermiogram ve renkli
dobler yapılmalı, bir de hormonlara
bakılmalıdır. Varikosel kesin olarak
tespit edildikten sonra hastanın
ameliyat olması şarttır. Dünyanın
hiçbir yerinde varikoselin ameliyatsız
tedavisi yoktur.
■ Varikosel ameliyatı nasıl yapılır?
İki türlü ameliyat vardır: Gözle yapılan metod ve mikroskobik cerrahi
dediğimiz metod. Gözle yapılan
metodda kasığın biraz daha yukarısından açılıyır, damarlar bağlanır.
Bu ameliyattan sonra yumurtanın
AMELİYAT SONRASI
ÇOCUK KESİN DEĞİL
Ameliyatın başarı oranı nedir?
Hastalar ameliyat olduktan sonra
kesin çocuklarının olacaklarını
zannediyorlar ama öyle bir şey
yok. Ameliyattan sonra başarı oranı
dünyada yüzde 60-70 civarında.
Varikosel ameliyatı sünnetten basit
bir ameliyat. Diş çektirmekten bile
basit. Sabah ameliyat olan hastaları
akşam evine gönderiyoruz. Ağrı sızı da
olmuyor. Erkeklerin ameliyat olmadan
önce en sık sordukları soru cinsel
güçlerinin ameliyattan sonra düşüp
düşmeyeceği. Bu ameliyat cinsel gücü
ne düşürür ne de artırır.
etrafında su toplanması olabilir.
Dolayısıyla bu ameliyatı artık pek
tavsiye etmeyiz. Genellikle mikroskobik cerrahiyi öneriyoruz. Kasıktan
çok ufak bir kesiyle toplardamarlara
ulaşıyoruz, mikroskopla o toplardamarları bulup iki taraftan bağlıyoruz
ve aradan kesiyoruz yani testise zarar
verecek herhangi bir şey yapılmıyor.
■ Peki ameliyattan sonra nüksedebiliyor mu?
Evet. Yüzde 3-5 oranında nüksetme
ihtimali var. Onlarca toplardamarı
bağlıyorsunuz, eğer aradan bir ikisini
kaçırırsanız bu nüksedebiliyor.
Her zaman ağrı olmasa da
varikosel testislerde bir şekil
bozukluğuna mutlaka
yol açar.
Dr. Zafer Oyman
63
ÜROLOJİ
64
İLKBAHAR 2013
İLKBAHAR 2013
İDRAR KAÇIRMA
KADERİNİZ DEĞİL
Bazı nörolojik hastalıklar idrar
kaçırmaya yol açabiliyor.
İDRAR KAÇIRMA 40 YAŞ ÜSTÜ KADINLARIN KORKULU RÜYASI.
AMA GÜNÜMÜZDE TEDAVİSİ YÜZDE 100 MÜMKÜN. MEDıCANA
BEYLİKDÜZÜ HASTANESİ’NDEN ÜROLOJİ UZMANI PROF. DR. TAHİR
KARADENİZ, İDRAR KAÇIRMANIN ÇEŞİTLERİNİ, NEDENLERİNİ VE
NASIL TEDAVİ EDİLDİĞİNİ ANLATTI.
K
prof. Dr. Tahir Karadeniz
"EN ÖNEMLİ HASTALIK
ENFEKSİYONLAR"
İdrar kaçırmanın yol açabileceği
başka hastalıklar var mı?
İdrar kaçırmanın yol açabileceği
en önemli hastalık enfeksiyonlar.
Özellikle fiskür dediğimiz idrar
kaçırmada mesanedeki idrarın
vajinaya akması hastada ciddi idrar
yolu iltihabına yol açıyor. Çünkü
vajinanın içinde idrar olmaması
lazım. İdrar orayı aşındırıyor, yara
yapıyor, iltihaplandırıyor.
adınlarda sıklıkla görülen
idrar kaçırmanın nedenleri
nelerdir?
Özellikle 40 yaş üstü kadınlarda
görülen idrar kaçırmanın çeşitlerine göre nedenlerini sıralayabiliriz. Zor doğumlar ve fazla
sayıda doğumlar idrar yolunun son
bölümü olan üretranın dengesinin
bozulmasına neden oluyor. Bu
denge bozulduğu zaman, mesane
yani idrar kesesi kasılıp idrarı dışarı atmak isterken, son idrar yolu
yani üretra, dengeli ve stabil ise
idrarı tutabiliyor ama oynak hale
gelmişse hasta idrarını kaçırıyor.
Öksürürken, hapşırırken, yataktan
doğrulurken, ayağa kalkarken,
eline ağır bir şey alırken idrar
kaçırma meydana geliyor. Vajinal
muayene ile bu hastalara kolaylıkla
teşhis koyabiliyoruz. Hastanın
mesanesinde belli bir yere kadar
idrar dolu olması gerekiyor. Vajinal
muayenede karın içi basıncını artıracak öksürme, hapşırma, ıkınma
gibi her türlü manevrayla eğer
hasta idrarını kaçırıyorsa ve üretranın oynak olduğunu görürsek,
tanıyı koyuyoruz. Stres inkontinas
olarak adlandırıyoruz. Basit bir
ameliyatla idrar yolunun altına
hamak tarzı bir şey yerleştiriyoruz.
Tamamen vajinal bir ameliyat. Yani
yara vs. olmuyor ve yüzde 100
oranında başarı sağlıyoruz.
Bir diğer idrar kaçırma türü özellikle belli yaşın üzerinde kadınlarda
ve menapoz sonrası oluyor. Bu tür
idrar kaçırma; eğer altında yatan
başka bir sebep yoksa, idrarının
geldiğini anlayıp yetiştirememe
tarzında oluyor. Biz buna aşırı
aktif mesane diyoruz. Ve bu teşhisi
koymak için başka olabilecek
nedenleri ekarte ediyoruz. Yani
hastada bir omurilik ya da beyin
problemi olup olmadığını araştırıyoruz. Eğer bir sebep bulamazsak
-ki çoğunlukla bulamıyoruz- aşırı
aktif mesane tanısını koyuyoruz
ve ilaçla tedavi etmeye başlıyoruz.
Eğer hasta ilaçlara direnirse ve bu
tarz idrar kaçırma kasların hayat
kalitesini ciddi şekilde bozarsa
o zaman idrar kesesine botoks
uyguluyoruz. İdrar kesesinin bir
duvarını bırakarak diğer duvarlarını
felç ediyoruz. Bu da aşağı yukarı
1 yıl kadar hastaya büyük kolaylık
sağlıyor.
Bunun dışında anomalilerden ya
da özellikle kadın doğum ameliyatlarından sonra idrar yolunun
yaralanması ile mesaneden çıkan
idrarın, idrar yolu yerine vajinaya
akması sonucu meydana gelen
idrar kaçırmalar oluyor. Buna
"Fistül" diyoruz. İdrar vajinaya
akınca doğal olarak hayat kalitesini
son derece bozuyor, enfeksiyon ve
koku oluşuyor. Bu durumda olan
hastaları da cerrahi müdahele ile
bir takım yamalar yaparak, yüzde
100 başarıyla düzeltiyoruz.
Bunların dışında daha az rastladığmız, çocukluk çağı hastalığı
olan doğuştan anomileler var.
Bu hastalarda, böbrekten çıkan
idrar yolunun mesaneye açılması
gerekirken örneğin vajinaya
açılıyor. Ebeveynler bunu idrar
kaçırma zannediyor. Bu vakalarda
da, idrar yolunun yerini ameliyatla
değiştiriyoruz.
■ Önceden alınabilecek önlemler
var mı?
Doğru spor çok önemli. "Pelvis"
dediğimiz leğen kemikleri arasında
kalan boşluk var. O pelvis kaslarını
güçlendirmek gerek. Fizik tedavi
uzmanlarının önerdiği bir takım egzersizler var, onları belli bir yaştan
sonra yapmak lazım. Çünkü ostrojen
kaybıyla beraber menopozdan sonra
kas zaafiyeti ve vajina kuruluğu başlıyor. Vajina kuruyunca da dengesini
kaybediyor. Sonuçta ameliyatla ya
da botoksla düzeltilmesi gerekiyor.
■ Başka hastalıklar idrar kaçırmaya yol açabiliyor mu?
Nörolojik hastalıklar yol açabilir.
Örneğin MS hastalığında bazen ilk
belirti idrarını yetiştirememektir.
Ben özellikle genç hastalarda,
nörolojik bir hastalığı ekarte ediyorum, eğer problem yoksa tedaviye
başlıyorum.
65
ANKET
66
İLKBAHAR 2013
MEDICANA Sağlık Grubu
MEDICANA HASTALIKTA SAĞLIKTA DERGİSİ
İletişim Bilgileri
ABONE FORMU VE OKUR ANKETİ
MEDICANA Hospitals
Avcılar
Aşağıdaki bilgileri doldurun, ‘Hastalıkta Sağlıkta’ Dergisine ÜCRETSİZ abone olun.
Dergimiz hiçbir ücret ödemeden adresinize ulaştırılsın.
www.medicana.com.tr
Tel: 0212 695 48 30
Fax: 0212 695 48 30
Adres: Marmara Cad.Şamlı Sokak No:
32 34310 Avcılar / İstanbul
MEDICANA Hospitals
Bahçelİevler
Tel: 0212 449 14 49
Fax: 0212 555 80 09
Adres: Adnan Kahveci Bulvarı No: 2
34180 Bahçelievler / İstanbul
n ADI SOYADI: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n DOĞUM TARİHİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n DOĞUM YERİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n MESLEĞİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n DERGİ TESLİM ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n SEMT: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n POSTA KODU: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n ŞEHİR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n TEL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n GSM: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n E MAİL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n İŞ/EV ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
MEDICANA Hospitals
Çamlıca
Tel: 0216 522 60 00
Fax: 0216 335 86 36
Adres: Alemdağ Cad. No: 85 34764
Üsküdar / İstanbul
MEDICANA Hospitals
SAMSUN
Tel : 0362 311 05 05
Fax : 0362 240 20 42
Adres: Yeni Mahalle Şehit Mesut
1.Caddesi No: 85 Canik /Samsun
EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ HASTANEMİZ
MEDICANA DİŞ
SAMSUN
MEDICANA DİŞ
ÇİFTEHAVUZLAR
Tel: 0212 506 00 00
Fax: 0212 506 06 20
Adres: İzzettin Çalışlar Cad. Nurettin
Paşa Sok. No: 2 / 34310
Bahçelievler/İstanbul
MEDICANA
INTERNATIONAL
ANKARA
MEDICANA DİŞ ÇİFTEHAVUZLAR
ÇAMLICA
BAHÇELİEVLER
Tel: 0216 363 41 41 pbx
Fax: 0216 363 42 07
Adres: Cemil Topuzlu Cad. No: 56
Caddebostan-Kadıköy/İstanbul
MEDICANA
INTERNATIONAL
İSTANBUL
MEDICANA KONYA
Tel : 0 332 221 80 80
Fax : 0 332 221 65 56
Adres: Ferihpaşa Mah. Gürz Sok.
No: 1 Selçuklu/Konya
AVCILAR
BAHÇELİEVLER
DİŞ
MEDICANA Nörolojik
Bilimler Merkezi
NÖROLOJİK
BİLİMLER VE
OMURGA MERKEZİ
Tel: 0212 449 14 49
Adres: Bağcılar Cad. No:1
Bahçelievler/İstanbul
MEDICANA INTERNATIONAL
İSTANBUL
Tel: 0212 867 75 00
Fax: 0212 872 12 36
Adres: Beylikdüzü Cad. No: 3
Beylikdüzü/İstanbul
KONYA
MEDICANA INTERNATIONAL
ANKARA
Tel: 0 312 292 92 92
Fax: 0 312 285 69 62
Söğütözü Cad. 2165 Sok.
No: 6 Söğütözü/Ankara (ATO yanı)
İstanbul İçi Kod Çevirmeden
444 63 34 Alo MEDICANA
Tüm hastaneleri için
e-mail: [email protected]
✂
n HASTANEMİZİ İLK NEREDEN DUYDUNUZ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.............................................................................................
n EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ BÖLÜM VEYA BÖLÜMLER: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n DERGİMİZDE GÖRMEK İSTEDİĞİNİZ KONULAR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n DERGİMİZDE EKSİK BULDUĞUNUZ VE EKLENMESİNİ ARZU ETTİĞİNİZ KONULAR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Benzer belgeler

havuz hastalıkları - Medicana Sağlık Grubu

havuz hastalıkları - Medicana Sağlık Grubu Bebeğin sağlıklı geliştiği, normal bir gebelik için neler yapmanız gerektiğini biliyor musunuz?

Detaylı

Medicana International Ankara Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı

Medicana International Ankara Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ali Osman Kaya Onkoloji Doç. Dr. Cengiz Kayahan Genel Cerrahi Doç. Dr. Füsun Tokatlı Radyasyon Onkolojisi Doç. Dr. G. Faik Hobikoğlu Kardiyolojı Doç. Dr. H. Gürdal İnal Üroloji Doç. Dr. H....

Detaylı