Almanya, Hollanda ve Amerika Birleşik Devletlerinde “Ceza” ve

Transkript

Almanya, Hollanda ve Amerika Birleşik Devletlerinde “Ceza” ve
Almanya, Hollanda ve Amerika Birleşik Devletlerinde
“Ceza” ve “Ceza İnfaz Kurumları”
1. Giriş
Bu ayki yazımda Ram Subramanian ve Alison Shames tarafından hazırlanan “Almanya,
Hollanda ve Amerika Birleşik Devletlerinde Ceza ve Ceza İnfaz Kurumları Uygulamaları” isimli
raporun özet çevirisini yapacağım.
Raporun giriş bölümünde; Amerika Birleşik Devletlerinde 1972 yılında eyalet ceza
infaz kurumlarında 175.000 hükümlü ve tutuklu bulunurken, bu sayı kırk yıl içinde % 705
oranında artarak 2012 yılında 1.400.000 milyona ulaştığı belirtilmiştir. Bu kapsamda her 104
Amerikalıdan birinin eyalet veya yerel ceza infaz kurumlarında bulunduğu, bu oranın 100.000
Ülke nüfusunda 716 kişinin hükümlü veya tutuklu olarak ceza infaz kurumlarında olmasını
ifade etmesi nedeniyle Dünyanın en yüksek oranını gösterdiği belirtilmiştir. Diğer yandan
Anılan Rapor’da eyalet ceza infaz kurumlarına 2012 yılında ayrılan bütçenin 53.3 milyar dolar
olduğu vurgulanmıştır. Yine Raporun giriş bölümünde, ceza infaz kurumlarının mevcudunun
artmasına rağmen son otuz yıl içinde suç oranının sadece % 20 oranında azaldığı
belirtilmiştir. Diğer yandan ceza infaz kurumlarının performansını belirleyen bir gösterge olan
ceza infaz kurumlarından salıverilen hükümlülerin yeniden suç işleme oranları konusunda
son yirmi yılda bu oranın % 40 civarında gerçekleştiği ifade edilmiştir. Ayrıca yapılan
araştırmalarda ceza infaz kurumundan salıverilen on yetişkin hükümlüden dördünün, bazı
eyaletlerde on yetişkin hükümlüden altısının salıverilme tarihinden itibaren üç yıl içinde
işlediği suç nedeniyle tekrar ceza infaz kurumuna girdiği belirlenmiştir. Aralarında Almanya
ve Hollanda gibi ülkelerinde bulunduğu Kuzey Avrupa Ülkelerinde ceza infaz kurumlarında
bulunan hükümlü ve tutuklu oranı düşük bulunmakta, bu Ülkelerde özellikle şiddet
içermeyen suçlara hapis dışı tedbirler uygulanmaktadır. Yine bu Ülkelerdeki ceza infaz
kurumlarının koşulları ve uygulamaları Amerika Birleşik Devletlerindeki uygulamalardan
farklılık göstermektedir. Hollanda ve Almanya’daki bu uygulamaları incelemek ve Amerika
Birleşik Devletlerindeki uygulamalarla karşılaştırmak üzere Kaliforniya’da bulunan “Prison
Law Office” tarafından “European-American Prison Project” isimli bir Proje hazırlanmıştır. Bu
Proje üç bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde; Amerika Birleşik Devletlerindeki üç eyalette
iki gün süren seminerler verilmiş, ceza infaz kurumları ziyaret edilmiş ve reform çalışmaları
değerlendirilmiştir. İkinci Bölümde; bir hafta süresince Almanya ve Hollanda’da bulunan ceza
infaz kurumları ziyaret edilmiş, hükümlü ve tutuklular ile görüşülmüş, ceza infaz
kurumlarında görevli personel ve akademisyenler ile toplantı yapılmıştır. Üçüncü ve Son
Bölümde; Amerika Birleşik Devlerinde bulunan üç eyaletteki çalışama grupları ile toplantı
yapılarak Avrupa Modeli üzerinde değerlendirmeler yapılmıştır.
2. Hollanda ve Almanya’da “Cezalandırma” ve “Ceza İnfaz Kurumlarına” Farklı Bir
Yaklaşım
Gerek Amerika Birleşik Devletlerinde, gerekse Dünya’da “cezalandırma” ve “ceza
adalet sisteminin” rolü hakkında aynı basit sorular sorulmaktadır. Bu sorular; Kimler
cezalandırılmalıdır?, Cezalandırılmasına karar verilenler nasıl cezalandırılmalıdır?, Hangi
koşullar altında bu cezalandırılma gerçekleştirilmelidir?, Cezalandırmanın süresi ne kadar
olmalıdır?. Bu sorular ışığında, Amerika Birleşik Devletlerinde hapsetme oranı ve hapis cezası
dışında seçenek tedbir uygulama oranı eyaletten eyalete değiştiği görülmektedir. Örneğin
Kanada’ya yakın Marine Eyaletinde 100.000 eyalet nüfusu içinde hapsetme oranı 147 iken
Ülkenin güneyinde bulunan Louisiana Eyaletinde bu oran 865 olarak gerçekleşmektedir.
Diğer yandan Amerika Birleşik Devletlerin tamamında 100.000 ülke nüfusu içinde hapsetme
oranı 716 iken, bu oranın Almanya’da 79 ve Hollanda’da 82 olduğu görülmektedir. Bu
konuda Almanya ve Hollanda Sistemine bakıldığında bu ülkelerin cezalandırma sisteminin
rehabilitasyon ve yeniden sosyalizasyon ilkeleri üzerine kurulduğu görülmektedir. Buna
karşın Amerika Birleşik Devletlerinde hapsetme ve ödetme infaz sisteminin temeli olup,
rehabilitasyon ise ikincil derecedeki amaç olarak kabul edilmektedir. Almanya ve Hollanda
ceza adalet sistemine bakıldığında üç ana uygulama dikkati çekmektedir. Bunlar alternatif
yaptırımlar, para cezaları ve ertelenmiş cezalar ile diğer toplum cezalarıdır. Alternatif
yaptırımlar; Almanya ve Hollanda’daki savcılar, suç işleyen kişileri adli soruşturma sürecinden
muaf tutma konusunda geniş yetkileri bulunmaktadır. Hollanda’da, alternatif yaptırımın
yaygın kullanılan türlerinden biri; suç işleyen kişinin ceza mahkemelerinde yargılanması
yerine, gönüllü olarak hazineye belirli bir miktar para ödemesi veya savcılık tarafından
belirlenen bir veya daha fazla parasal koşullara yükümlü tutulması olarak
gerçekleşebilmektedir. Bu uygulama, suçun işlenmesi sonucu elde edilen mal veya değerlerin
ya da bunların nakdi kıymetlerinin geri verilmesi, eğitim faaliyetine katılma veya kamu
hizmetlerinde ücretsiz çalışma yükümlülüklerini içermektedir. Bu alternatif yaptırımların
uygulanabilmesi için, suç için kanunda öngörülen cezanın altı yıldan az olması ayrıca 2 euro
ile 450 euro arasında para cezasını öngörmesi gerekmektedir. 2004 yılında mahkemelerde
açılan davaların %33’ü bu alternatif yaptırımlar ile sonuçlandırılmıştır. Hollanda ve
Almanya’daki savcıların, para cezası, kamu hizmeti, tazminat, araç kullanmaya ilişkin
kısıtlamalar, arabuluculuk, hakkın kaybı veya söz konusu eylem sonucu elde edilen veya
eylemde kullanılan malların müsadere edilmesi gibi yaptırımları kapsayabilecek “cezai
kararlara” da hükmetme yetkisi bulunmaktadır. Almanya’da cezai karar aracılığıyla alternatif
yaptırım uygulama sadece “basit suçlarla” sınırlı iken, Amerika Birleşik Devletlerinde “ağır
suç” olarak nitelendirilen birçok suçta bu uygulama hayata geçebilmektedir. Para cezaları;
Amerika Birleşik Devletlerinde para cezalarına, genellikle diğer yaptırımların beraberinde fer’i
ceza olarak başvurulmaktadır. Avrupa’da ise para cezaları, tek başına ve sıklıkla tercih edilen
yaptırım niteliğindedir. Hollanda’da, 1983 tarihli “Para Cezaları Yasası”nda para cezalarının
hapis cezalarının yerine tercih edilebilir bir ceza olduğunu, ayrıca müebbet hapis cezası dahil
tüm suçlar için hapis cezası ile birlikte para cezasının da verilebileceği hükme bağlanmıştır.
Bu uygulamada mahkeme para cezası yerine hapis cezasına hükmettiği durumlarda
mahkemelerin bu sistem ile ilgili özel gerekçeler sunması gerekmektedir. Almanya; para
cezalarının günlük temelde hesaplandığı (hapiste geçirilen gün) ve suç işleyen kişinin kişisel
gelirinin esas alındığı “günlük para cezası” (day fine) sistemini kullanmaktadır. Bu sistemde
mahkemece verilen para cezasının, eşit ölçüde aynı nitelikte suç işleyen ancak farklı
ekonomik koşullara sahip olan suçlular üzerinde aynı etkiye sahip olması hedeflenmektedir.
Toplam para cezası bu sistemde, işlenen suçun ağırlık derecesini yansıtan günlük birimlerin
sayısı ( örn. gün sayısı) ile suçlunun ödeyebilme gücünü yansıtan miktarın (örn: maddi tutar,
€10 gibi) çarpılması ile belirlenmektedir. Ertelenmiş cezalar ve diğer toplum cezaları:
Hollanda ve Almanya’da mahkemelerce hapis cezasına karar verildiği durumların büyük
çoğunluğunda verilen bu cezalar ertelenmektedir. Ertelenen hapis cezaları, genel hatlarıyla
Amerika Birleşik Devletlerdeki denetimli serbestlik uygulamasına benzemekte ancak
mahkeme ertelenen hapis cezası ile birlikte belirli yükümlülükler ile toplum içinde denetime
karar vermeyebilmektedir. 2006 yılından itibaren Hollanda’da, iki yıla kadar olan hapis veya
para cezaları tamamen veya kısmen ertelenebilmektedir. Almanya’da ise, mahkemece iki yıla
kadar hapis cezası verildiği durumlarda, mahkeme genellikle bu cezanın infazını ertelemekte
ve suç işleyen kişiyi denetimli serbestlik altına almaktadır. Diğer yandan mahkemeler, bir yıl
veya daha kısa süreli hapis cezalarının ertelemesine doğrudan karar verebilmektedir.
Hollanda’da 2004 yılında ceza davalarının yaklaşık % 7’sine uygulanan diğer bir toplum
temelli yaptırım türü “belli bir görevi yerine getirme” yaptırımıdır. Bu yaptırım türü; hapis
cezasından daha hafif ancak para cezasından daha ağır bir yaptırım türüdür. Belli bir görevi
yerine getirme yaptırımı, toplamda 480 saatten fazla olamamakta ve yaptırım belirli bir
çalışma görevini veya belirli bir eğitim alma görevini yada her ikisinin birleşiminden
oluşabilmektedir. Söz konusu bu yaptırım genelde on iki ay içerisinde tamamlanmaktadır.
Belli bir görevi yerine getirme yaptırımında; çalışma görevi toplum yararına gerçekleşmekte,
çalışma belediye gibi kamu kurumlarında veya sağlık hizmetlerinde, çevre, sosyal ve kültürel
çalışmalarda yer alan özel kuruluşlarda yerine getirilmektedir. Eğitim görevi ise suç işleyen
kişinin belirli davranışsal kabiliyetleri öğrenmesini ayrıca genelde iletişim becerilerini ve
sosyal yetkinliklerini geliştirmesi amacını taşımaktadır.
3. Almanya, Hollanda ve Amerika Birleşik Devletlerindeki Ceza İnfaz Kurumlarının
Koşullarının Karşılaştırılması
Tutuklama oranlarında ve ceza verme uygulamalarında görülen bu büyük farklılıklara
rağmen, Amerika Birleşik Devletlerinden gelen proje katılımcıları Hollanda ve Almanya’da
bulunan ceza infaz kurumlarındaki uygulamalar ve disiplin yaptırımları hakkında daha fazla
bilgi almaya istek göstermişlerdir. Katılımcılar, hapis cezası koşullarının büyük ölçüde
topluma yeniden kazandırma ve topluma dönüş amaçlarına vurgu yapılarak
belirlenmesinden ne kadar etkilendiklerini ifade ederken, tutuklu ve hükümlülerin gündelik
yaşamlarına ne kadar fazla katılım gösterdiğinden, çalışanlar ile hükümlü ve tutuklular
arasındaki olumlu etkileşimden ve mesleki eğitim ve öğretimin öne çıkarılmasından özel
olarak bahsetmiştir. Amerika Birleşik Devletlerinden gelen proje katılımcıları Hollanda ve
Almanya’da bulunan ceza infaz kurumlarındaki uygulamaları altı başlık altında raporda
özetlemişlerdir.
a. Ceza İnfaz Kurumunda Hükümlülere Yönelik Uygulamalar.
Daha önce belirtildiği gibi, Almanya ve Hollanda’nın ceza infaz sistemlerinde öncelikli
amaçlar rehabilitasyonun sağlanması ve hükümlünün topluma yeniden kazandırılmasıdır. Bu
yaklaşım, bireysel, kurumsal ve fiziksel bir temelde uygulamaya koyulmaktadır. Bireysel
düzeyde, hapis cezasının amaçları arasında “cezalandırıcılık” aranmamakta, cezanın hapis
kararının zaten getirdiği toplumdan ayrılma durumundan ibaret olduğu düşünülmektedir.
Hapis cezasının öncelikli amacı, tutuklu ve hükümlülerin topluma geri döndüklerinde
yaşamlarını daha bağımsız ve üretken bir bakışla yaşamasına yardımcı olmaktır. Sonuç olarak
ceza infaz kurumlarındaki yaşamın düzenlenmesinde, hükümlülerin toplumda ihtiyaç
duyacağı temel becerilerin kazandırılması amaçlanmaktadır. Örneğin, tutuklu ve
hükümlülerin bireysel olarak kendilerini ifade etmesine ve kendi kıyafetlerini giymeleri dahil
olmak üzere, gündelik yaşamları üzerinde önemli ölçüde kontrol sahibi olmalarına izin
verilmektedir. Buna ek olarak, kişilerin kendilerine verdiği değeri desteklemek için, hem
çalışma hem de eğitim zorunlu kılınmakta ve tutuklu ve hükümlüler çalışma karşılığında ücret
almaktadır. Üç heyetin ilgisini çeken diğer bir yaklaşımı da, Almanya’daki bir kurumda
görülen “annebebek birimi” olmuştur. Bu birimde, annelerin anne ve çocuk sağlığı
hizmetlerine, ebeveynlik kurslarına ve bebek bakıcılığı hizmetlerine erişebildiği özel bir
barınma biriminde üç yaşına kadar olan çocuklarına bakmasına izin verilmektedir. Bu
programın amacı, çocuk gelişimi açısından kritik önem taşıyan bir dönemde anne ve çocuk
arasında bağ kurulmasına imkân vermektir. Kurumsal düzeyde, ceza infaz kurumu çalışanları
daha çok Amerika Birleşik Devletlerindeki sosyal hizmet uzmanlarına ve davranış
uzmanlarına verilen eğitime benzeyen kapsamlı bir eğitim sürecinden gelen profesyoneller
olarak hizmet vermektedir. Almanya’da, bu görevlilere verilen eğitim oniki ayı teorik, oniki
ayı ise pratik olmak üzere toplam iki yıl sürmektedir. Derslerde ceza hukuku ve savunmanın
yanı sıra, anayasa hukuku, eğitim kuramları, psikoloji, sosyal eğitim, stres ve anlaşmazlık
yönetimi ve tutuklu ve hükümlülerle iletişim konuları öğretilmektedir. Alman ceza infaz
kurumu çalışanları, tutuklu ve hükümlülerle olan ilişkilerinde teşvik ve ödül kullanımına
yönelmek üzere eğitilmekte ve bu kapsamda, olumlu pekiştirme vurgulanmakta; hücre cezası
gibi disiplin tedbirleri ise seyrek kullanılmaktadır. Almanya ve Hollanda’da, suçlulara olumsuz
idari kararlara bağımsız inceleme kurulları önünde itiraz etme hakkı verilmektedir. Son
olarak, fiziksel düzeyde, Almanya ve Hollanda’da bulunan ceza infaz kurumları kurumun ılık
sıcaklık seviyesi, çok sayıda pencere ve aydınlatma kullanımı ve geniş salonlar gibi
rehabilitasyona elverişli özelliklerle tasarlanmaktadır. ABD’den gelen bir katılımcı
Hollanda’daki kurumlardan birinin fiziksel koşullarından çok etkilenmiş ve “Kurum ‘sizi
iyileştiririm’ diye bağırıyor” demiştir.
b. Hükümlülerin Toplumla Olan İlişkilerini Devam Ettirmek.
Normalleştirme ilkesine tutarlı bir şekilde, Almanya ve Hollanda’da hapis cezası alan
hükümlüler vatandaşlık haklarından mahrum bırakılmamaktadır. Örneğin, tutuklu ve
hükümlüler oy kullanabilmekte ve genellikle belirli sosyal refah yardımlarını alabilmektedir.
Bu hükümlüler, Amerika Birleşik Devletlerindeki birçok hükümlünün tahliye sonrasında
yaşadığı barınma ve mesleki belge alma kısıtlılıkları, sosyal yardımlara erişememe ve
ehliyetlerini kullanama gibi yan etkilere maruz kalmamaktadır. Ayrıca, bu bireylere ceza infaz
kurumunun dışında zaman geçirme imkânı da tanınmaktadır. Hollanda’da, suçluların hapis
cezalarını hafta içinde “infaz edilmesine” ve böylece, hafta sonları sosyal ilişkilerini
güçlendirmek ve kurumda sunulan topluma geri kazandırma programlarında kazandıkları
çeşitli becerileri hayata geçirmek için evlerine dönmesine izin verilmektedir. Almanya’da ise,
güçlü aile ve toplum bağlarının topluma geri kazandırılma sürecinde başarıyı arttırdığı fark
edildiğinden, ceza infaz kurumu görevlileri tutuklu ve hükümlülere kısa veya uzun süreli ev
izni vererek, onların ailelerini ziyaret etmesine ve iş veya barınacak yer aramasına imkân
tanımaktadır. Almanya Federal Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumlarında bu tür izinlerin
verilmesinin, topluma yeniden kazandırma ve entegrasyon ilkeleri açısından taşıdığı önemi
kararlarıyla doğrulamıştır.
c. Mahkemelerin Suç İşleyen Kişilere Denetimli Serbestlik Gibi Hapis Dışı Tedbirler
Verme Yetkisini Genişletmek.
Almanya ve Hollanda’da savcılar çok sayıda ceza davasında hapis dışı tedbirler
uygulamaktadır. Bunun sebebi kısmen birçok ağır suçun tipik olarak bu tür alternatif
cezaların dışında bırakılmamasıdır. Yargılamada verilen alternatif ceza kararları Amerika
Birleşik Devletlerde de yaygın olarak uygulansa da, bu tür kararlar genellikle ilk kez suç
işlemiş olan kişilerle veya uyuşturucu bağımlıları ya da akıl hastalığı olanlar gibi özel bazı
gruplarla sınırlanmaktadır. Amerika Birleşik Devletlerinde, tutukluluk oranlarını ve ceza
adaleti sistemine girmenin getirdiği olumsuz sonuçlara maruz kalan kişilerin sayısını güvenli
bir şekilde azaltmak isteyen politika yapıcılar, bu tür alternatif karar olasılıklarını daha yüksek
risk taşıyan kişileri ve daha ağır suç işlemiş olanları da kapsayacak şekilde genişletmeyi bir
seçenek olarak değerlendirebilecektir. Kaliteli toplum müdahalelerinin sunulması ve
geçerliliği kanıtlanmış risk ve ihtiyaç değerlendirme araçlarının kullanılması, bu bireylerin
sisteme girişinin güvenli bir şekilde engellenmesi ve yalnızca bakım ve tedavi amacıyla hapse
alınmalarının önlenmesi açısından kilit önem taşımaktadır.
d. İlk Tepki Olarak Tutukluluğu Kullanma Eğilimini Azaltmak Ve Toplum Temelli
Yaptırımların Kullanımını Genişletmek.
Almanya ve Hollanda’da toplum temelli yaptırımlar hem daha yaygın olarak hem de
daha geniş bir suç yelpazesinde kullanılmakta ve hapis cezası dışı yaptırımlar Almanya’da
“günlü ara cezalarından”, Hollanda’da “hukuki işleme” kadar geniş bir aralıkta
uygulanabilmektedir. Bu seçim ve seçenekler, çoğu suçlunun ceza infaz kurumlarının dışında
tutulmasının amaçlandığı özel politika tercihlerinden doğmaktadır. Toplum temelli
yaptırımlar Amerika Birleşik Devletlerinde alışılmadık bir uygulama değildir; Amerika Birleşik
Devletlerinde denetimli serbestlik ve şartlı tahliye gözetiminden para cezasına, kamu
hizmetine ve ihtisas mahkemelerine kadar birçok farklı toplum temelli yaptırım
kullanılmaktadır. Ancak, Amerika Birleşik Devletlerinde mahkemeler genellikle bu
yaptırımları uygun olmayan şekillerde ve çok dar bir suçlu grubuna uygulamaktadır (örn.
düşük risk taşıyan suçlular için yoğun şartlı tahliye gözetimi veya başka programlara karar
vermek veya ekonomik imkânı olmayan suçlulara para cezası vermek). Amerika Birleşik
Devletlerinde etkili bir ceza infaz sistemi geliştirmek isteyen politika yapıcılar, ellerindeki
seçenekleri en iyi şekilde kullanıp kullanmadıklarını kendilerine sormalı ve bu seçeneklerin ve
bu seçeneklerden yararlanabilecek suçlu grubunun kurumsal ceza infazdan toplum temelli
yaptırımlara doğru kaydırılmasını destekleyecek şekilde genişletilip genişletilemeyeceğini
değerlendirmelidir.
e. Genç Suça Sürüklenen Bireyleri Özel Bir Grup Olarak Ele Almak.
Gelişim aşamalarının ve bununla bağlantılı ihtiyaçlarının çocuklarınkine daha çok
benzediği fark edilen genç suça sürüklenen bireyler için, Almanya’da ceza infaz kurumundaki
yetişkinlere göre farklı bir muamele gösterilmektedir. ABD mahkemeleri, bu genç
yetişkinlerin
– toplumlara katkıda bulunacak bireyler olarak sahip olduğu
– potansiyelini kurtarmak istiyorsa, bu bireylerin gelişimsel ihtiyaçlarına uygun şekilde
yanıt vermeye dikkat etmeli ve uygun muameleyi, eğitimi ve sosyal veya mesleki eğitimi
vurgulamalıdır.
f. Ceza İnfaz Kurumundaki Koşulları Normalleştirmek
Birleşik Devletlerde, Michigan, Ohio ve diğerleri gibi birçok hukuk bölgesi, ceza infaz
kurumunun kapısında “topluma dönüş” sürecini başlatmakta ve önceliklerin yeniden
düzenlenmesi, yerleştirme ve programlama çalışmalarını tahliye sonrasında ortaya çıkacak
ihtiyaçlara göre belirlemektedir.Ancak, Almanya ve Hollanda’da ceza infaz kurumu
yönetiminde ve suçlu gözetiminde başta gelen düzenleme ilkesi “normalleştirmedir”; bu
bağlamda, ceza infaz kurumundaki koşullar ve tutuklu ve hükümlülere yönelik muameleler mümkün olduğu kadar- toplum yaşamını yansıtmaktadır. Normalleştirmenin mantığı,
tutukluluğun bireyler üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletmek ve suçlu rehabilitasyonu ve
entegrasyonunda başarı şansını arttırmaktır. Amerika Birleşik Devletlerindeki ceza infaz
kurumlarından tahliye olanlarda gözlemlenen yüksek başarısızlık oranından dolayı, ABD’nin
kanun koyucuları ve politika yapıcıları kendi çabalarını çok daha ileriye taşımak zorundadır.
Yetersiz programlama, tutuklu ve hükümlüler arasında toplumlarımıza dönecek olan % 95’lik
kesimi topluma hazırlamak için yeterli olmamakta veya olamamaktadır.

Benzer belgeler