sayı: 02 / ekim / 2007 Bienal, Yönetim Yoko Ono, Mezuniyet Liberya

Transkript

sayı: 02 / ekim / 2007 Bienal, Yönetim Yoko Ono, Mezuniyet Liberya
SUdergi
sayý: 02 / ekim / 2007
Bienal, Yönetim
Yoko Ono, Mezuniyet
Liberya, Seçim
Ýkinci sayýmýzý, aðýrlýklý olarak portrelere, bireylere ve geçtiðimiz
yazýn belli baþlý geliþmelerine, projelerine ayýrdýk… hem aramýza
yeni katýlanlara Üniversite ile ilgili alternatif bilgi kaynaðý sunmak
hem de yaz aylarýnýn sükunet penceresini aralayýp içeriye bakmak
için. Bu yüzden ikinci sayýmýzda sayfa sayýsýný 64’e çýkarttýk. Yine
de büyük kolajýn küçük bir kesitini yakalayabildik.
“Yeni baþlayanlar” için önemli bir not: Kapakta gördüðünüz köpek...
01
KÜNYE
ÝÇÝNDEKÝLER
DERGÝ
Sayý 2
Ekim 2007
Ücretsizdir
Sahibi
Sabancý Üniversitesi
Yayýn Sorumlu Müdürü
Elif Gülez
Yayýn Koordinatörü
Demet Oðuz
Danýþma Kurulu
Hasan Bülent Kahraman
Gülayþe Koçak
Defne Üçer
Nesrin Balkan
Yýldýz Arýkan
Fatma Onat
Zeynep Okan
Pýnar Ýlik
Ýbrahim Tevfik Karatop
Süleyman Dost
Sibel Karadað
Nuri Karamollaoðlu
Muhabirler
Pýnar Ýlik
Ýbrahim Tevfik Karatop
Nuri Karamollaoðlu
Süleyman Dost
Merve Tuðçe Þahin
Bu sayýya katkýda bulunanlar
Defne Üçer, Gülayþe Koçak, Hasan Bülent Kahraman,
Nesrin Balkan, Hülya Adak, Gülseren Caþýn, Zeynep Okan,
Ali Çarkoðlu, Kemal Ýnan, Batuhan Aydagül, Burcu Kanyýlmaz,
Osman Yavuz Perk, Haluk Bal, Yekta Kara, Hilmi Çelik,
Iþýk Tüzün, Aslý Çetinkaya, Þükrü Hanioðlu, Melih Özsöz,
Þule Alptekin, Özgür Kýbrýs
03 / Bienal
06 / Yoko Ono
09 / Ýlhan Koman 14 / Mezuniyet
19 / Hilmi Çelik 26 / Haluk Bal
29 / Kemal Ýnan
36 / Seçim
45 /Liberya
49 /Ýyi Örnekler
51 / Yekta Kara 56 / Deðiþim
58 / Hanioðlu
62 / Yeni Çýkanlar
02 / Bizden
23 / Üniversite
42 / Proje / Van 60 / Mezunlardan
64 / Bolçene
Grafik Tasarým ve Uygulama
Ragýp Ýstek-Ressam ve Öðretim Görevlisi
GrafikaSU-Leyla Özcivelek Durlu- Öðretim Görevlisi
Baský
Mas Matbaacýlýk San. ve Tic. A.Þ.
Hamidiye mah. Soðuksu cad. No:3
Kaðýthane-Ýstanbul
Tel: (212) 294 10 00
e-posta: [email protected]
Yayýn Türü
Üniversite topluluðuna yönelik olarak yayýnlanan yarý popüler
bir kültür dergisi
39 /Proje/ BM
Telif Haklarý
Her hakký saklýdýr.
Bu dergide yer alan yazý, makale, fotoðraf ve illüstrasyonlarý
elektronik ortamlarda dahil olmak üzere her þekilde çoðaltma
ve baþka yerlerde kullanma hakký münhasýran Sabancý
Üniversitesi’ne aittir. Sabancý Üniversitesi, gerekli gördüðü
hallerde içeriðin bir kýsmýnýn veya tamamýnýn çoðaltýlmasý
için yazýlý izin verebilir.
Yönetim Yeri
Ýletiþim ve Halkla Ýliþkiler Birimi
Sabancý Üniversitesi Orhanlý, Tuzla 34956 Ýstanbul
Tel: (216) 483 90 77, 483 9101
Faks: (216) 483 90 45
e-posta: [email protected]
BÝZDEN
sabancý üniversitesi / dergi
Yeni baþlayanlar için
büyük kolajdan bir kesit
SU-Dergi’nin geçtiðimiz ilkbaharda çýkan ilk sayýsýnda Üniversite’de
üretilen bilgiyi sayfalarýmýza taþýmak istediðimizden söz etmiþtik. Ýlk
sayýmýz bunu bir ölçüde baþardý.
Ýkinci sayýmýzý, aðýrlýklý olarak portrelere, bireylere ve geçtiðimiz yazýn belli
baþlý geliþmelerine, projelerine ayýrdýk… hem aramýza yeni katýlanlara
Üniversite ile ilgili alternatif bilgi kaynaðý sunmak hem de yaz aylarýnýn sükunet
penceresini aralayýp içeriye bakmak için. Bu yüzden ikinci sayýmýzda sayfa
sayýsýný 64’e çýkarttýk. Yine de büyük kolajýn küçük bir kesitini yakalayabildik.
“Yeni baþlayanlar” için önemli bir not: Kapakta gördüðünüz köpek,
kampusumuzun uðuru, aþýlarý ve bakýmý düzenli olarak yaptýrýlan - arzu
edenler Özgür Kýbrýs’tan ayrýntýlý bilgi alabilir- Defne. Dergimize “kapak”
olduðunu bildiðinden þüpheliyiz.
Keyifli okumalar!
Editör
02
Fotoðraf: Senem Kýnalýbaþ
BÝENAL
03
10. Ýstanbul Bienali Üzerine
“Ýmkansýz Deðil, Üstelik Gerekli:
Küresel Savaþ Çaðýnda Ýyimserlik”
Nuri Karamollaoðlu-Kültürel Çalýþmalar 4. Sýnýf Öðrencisi
Modernleþme, Büyük Umutlar,
Kargaþa
Modernleþmenin erken dönemlerinden
itibaren, üretim süreçleri ve iliþkilerinde
yaþanan radikal dönüþümlere, sosyal,
politik ve kültürel yapýlanmalar ve
iliþkilerde de ayný þiddette dönüþümler
etki etti. Bu dönüþümlerin hepsinde
öncel, kur ucu bir rol oynadýðý
gözlemlenebilecek bir süreç ise sosyal
bilimler ve politikanýn, gittikçe
birbirleriyle etkileþecek þekilde
evrilmesiydi. Sosyal bilimler, 18.
yüzyýla kadar izi sürülebilen “hýzlý”
deðiþiminde, büyük oranda doða
bilimlerindeki geliþmeleri örnek aldý.
Doða bilimlerindeki ani geliþim ve
disiplinleþmeyi saðlayan, akýl ve
gözleme dayalý, birikimli, sistematik,
“nesnel” bilgi edinme/üretme sürecinin
kabulü; ve elde edilen bilginin,
gittikçe anlaþýlan, sýrrý çözülen doðanýn
üzerinde hakimiyet kurma pratiklerinin
hizmetine verilmesi oldu. Doðayý
anlayarak doðaya hükmetme motifini
takiben; ve onu model alarak, sosyal
bilimler de, doða deðil insan üzerine
benzeri bir bilgi edinme/üretme
sürecini hedefledi: akýl ve gözleme
Kozadan Çýkýþlar, Midesi Ekþiyen Havuç, Zhu Jia’nýn ÝMǒdeki yerleþtirmesinden (c) IKSV
dayalý, birikimli, sistematik, “nesnel”
ve yanlýþlanabilir. Ýnsanlar ve toplumlar
Bienalin bu seneki temasýnýn merkezini oluþturan “küresel savaþ çaðý” üzerine üretilen bu bilgi, bu bilginin
teþhisi, fazla iddialý dursa, üstelik takip eden “iyimserlik” önerisini daha
getirdiði yeni insan ve toplum anlayýþý
ulaþýlmaz kýlar gözükse de, kimsenin kolay kolay geçersiz olduðunu iddia
ise, siyasetin, toplum planlamasýnýn,
edebileceði bir önerme deðil. Nitekim, 2 sene önce gerçekleþen 9. Ýstanbul
disipline edici kurum ve uygulamalarýn
Bienali de, seçtiði tema ve odaklandýðý meseleler açýsýndan benzer bir
tesis edilmesi ve geliþtirilmesinde
yol seçmiþti, organizasyon ve uygulamadaki tüm farklýlýklara raðmen.
kullanýlacaktý. Bu süreç, akýl ve
Küresel savaþ çaðýnda iyimser olabilmemiz için, her þeyden önce bu çaðla
bilgi aracýlýðýyla ilerlemeye duyulan
hesaplaþmak gerektiði açýk; bu da akla ilk iþ olarak, yüzlerce yýldýr gerek
(Fransýz Devrimi dönemi düþünürlerinde
þiddeti, gerekse coðrafi etki alaný giderek artan modernleþme süreçleriyle,
ilk sistemli ifadesini bulan) inancý,
modernleþmenin izlediði karmaþýk, farklý yollarla hesaplaþmayý getiriyor.
toplumsal bilincin köklü bir parçasý
Uzun bir süredir kabul görmüþ þekliyle, çoðul modernleþmelerin ya da.
haline getirdi. Diðer yandan, akýl
yoluyla topluma ve insana düzen
verme anlayýþýnýn, kendisinin ayrýlmaz
yüzü olan totaliter, baskýcý yönetim
pratiklerinin olumsuz etkileri sonucu
adým adým sarsýlmasý kaçýnýlmaz oldu.
Ýnsana bir dünya
sabancý üniversitesi / dergi
görüþü, dünyaya dair bir bilgi edinme ayrýlmaz bir yüzü olan kolonizasyon
yöntemi ve kavramsal çerçevesi süreci de, 20. yüzyýlda giderek
saðlayan, bu dünya içindeki yerini, yaygýnlaþan baðýmsýzlýk hareketleriyle,
kimliðini belirlemesi için dini geçersiz farklý, postkolonyal denilen sürece
kýlýp yerini alabileceðine inanýlan evriliyordu. Bu süreçte, kolonyal
bu yeni, akýlcý dünya görüþünün, dönemi geride býrakmýþ ülkelerin “geç
kendisine yüklenilen beklentilerin pek modernleþme”si, bu zamana deðin
azýný yerine getirebildiði artýk gerek Avrupa merkezli olarak incelenmiþ
akademide, gerekse toplumsal bilinçte modernleþme sürecinin ayrýlmaz bir
parçasý haline geldi.
kabul görmüþ durumda..
Yenilginin kabulü de, aydýnlanma ve Moder nleþmenin, her toplumu
rasyonel bir ideal topluma ulaþma doðr u uygulanmasý dur umunda
umutlarýnýn yayýlma ve yerleþmesinin i l e r l e t e c e ð i n e v e m u t l u l u ð a
olduðu gibi, tarihsel bir sürecin getirisi. götüreceðine inanýlan, rasyonel ve
Modernleþme sürecinin eleþtirilerinin ilerlemeci yönteme inancýný sonuna
kadar benimsemiþ olan sosyalizmin
popülerleþip kabul görmesi,
modernleþmenin etkilerinin þiddetle yenilgisinin, komünist rejimlerin
görünürleþmesiyle birlikte daha çözülüþünün de etkisiyle büyük ölçüde
20. yüzyýl baþýndan kaçýnýlmaz kabulü, evrensel bir umut ve kurtuluþa
hale gelmiþti. 20. yüzyýl baþýnda, dair modern umutlara vurulan son ve
modernleþmenin özgürleþtirici ve büyük darbe oldu.
ilerlemeci, evrensel olma iddiasýndaki Sanat ve Siyasi Eylem, Dönüþümler
inançlarýnýn hala büyük ölçüde geçerli 20. yüzyýl boyunca sanat ve düþünce
ve ikna edici olmasýna raðmen, 19. dünyasýnda yaþanan dönüþümler,
yüzyýl sonunda Avrupa’da toplumsal özellikle postmodernizmin yükseliþiyle,
bilince hakim olan anlam kaybý, dünyayý açýklama iddiasýndaki büyük
doðrultusuzluk, ahlaki ve kültürel anlatýlarý, sabit ve ulaþýlabilir bir
yozlaþma, belirsizlik algýlamasýnýn gerçeklik anlayýþýný giderek geçersiz
kýlarken, bunun sanata yansýmasý,
býraktýðý izler, modernleþme
anlayýþýnýn ekonomik ve sosyal yaklaþým ve yöntemlerde büyük bir
çýkmazlarýný kuramlaþtýran felsefi çoðullaþma, buna baðlý olarak da belli
çalýþmalar, modern, araçsal yaþamýn akýmlar üzerinden takip edilemeyecek
getirdiði hissizleþmeyi ve anlam ve deðerlendirilemeyecek, çoðulcu bir
kaybýný hedef alan, romantizmin sanat anlayýþýna doðru evrilme þeklinde
öncüsü olduðu sanatsal akýmlar, oldu.
modernleþmenin (özellikle ezilen Entelektüel ve sanatçýnýn öncülüðünde
sýnýflarda) yol açtýðý yýkýmý ele alan üretilen politik düþünce ve eylem de,
edebi eserler, bir zorunluluk haline bu dönemde ciddi dönüþümlerden
hale gelmiþ olan modernleþmenin geçti. Ýdeolojiyi en basit tanýmýyla
“çarpma”sýyla hesaplaþma iþini farklý alýr,sistemlerin kendilerini görünmez
yönlerden ele alýyordu. 2. Dünya kýlmak yoluyla varlýklarýný ve
Savaþý’nýn doðurduðu Auschwitz ve meþruiyetlerini devam ettirmelerini
benzeri felaketler, modernleþme saðlayan dünya görüþleri ve düþünme
fýr týnasýnýn getirdiði felaketlerin, biçimleri olduðunu varsayarsak;
tek bir devlet/toplumun tarihsel sistemin etken aktörünün devletlerden
hatalarýna, yoldan sapmalarýna piyasaya kaymasýnýn, muhalif
a t f e d i l e r e k r e f o r m y o l u y l a düþüncenin ve sanatýn iþlevinde yol
aþýlamayacak þekilde küresel ve açtýðý sonuçlarý da düþünebiliriz.
modernleþme anlayýþýna içkin, ayný Toplumsal ilerlemeye olan inancýný,
zamanda insana dair geleneksel bundan türeyen pratikleri somutlaþtýran
(rasyonel ve ahlaki) varsayýmlarla ve dayatan devlet hegemonyasýnýn,
anlaþýlamayacak kadar da radikal yerini serbest pazarýn ve sermayenin
olduðunu kaçýnýlmaz þekilde ortaya “gevþek ama kaçýlamayan”hakimiyetine
koyuyordu. Uzun süredir devam eden býrakmasý, entelektüelleri ve sanatçýlarý
ve Avr upa moder nleþmesinin toplumda, devletten baðýmsýz ve
04
Barnbook’un Antrepo’daki iþinden bir
görüntü (c) ÝKSV
artmýþ bir ifade özgürlüðüne sahip
yeni bir konuma taþýrken, bir yandan
da, bu gr uplarýn sermayeyle
güçlenen ve kaçýnýlmazlaþan iliþkileri,
daimi ve dikkatli sorgulamalarý gerekli
kýldý.
Daha önemlisi, sosyal süreçleri
kavramsallaþtýrýr ve eleþtirirken,
diðer yöntemlerden üstün, toplumu
ve dünyayý daha “doðru” kavrayan
bir yöntem iddiasýnda bulunulamaz
hale gelmesi, entelektüel ve
sanatçýlarýn yaratabileceði muhalif
etkiyi büyük oranda nötralize etti. Bu
yeni konumda, muhalefet edilecek
olanýn dönüþümü (baskýcý
devletlerden, küresel adaletsizliðe ve
pazar hegemonyasýna doðru), yeni
ve özgün muhalefet biçimleri üzerine
düþünmeyi de kaçýnýlmaz kýlýyor.
Sanatçýlarýn çizim, video, enstelasyon
ve performans gibi pek çok tekniði
harmanlayarak, kavramsal
sorgulamalarý estetik hazzýn baþat
unsuru haline getirdiði kavramsal
sanat, iþleyiþi gereði, siyasal süreçleri
sorgulamayý ve siyasal eylemlerle
etkileþimi gündeminde tuttu,
görülmemiþ olaný gösterme, yeni ve
ufuk açýcý perspektifler sunma yetisini
muhalif hareketlerin hizmetine
vermeye önem verdi, bunun nasýl
yapýlacaðýna dair belirsizliðe raðmen.
BÝENAL
05
Ýstanbul Bienaline Nasýl Yaklaþýlabilir? Farklý Adýmlarý Düþünmek
Antrepo’daki en ilgiyle beðenilen enstelasyonlardan, Lum’un aynalý iþi. (c) ÝKSV
Hoi-Chong’un Antrepo için, Sulukule sakinleriyle
bir arada ürettiði çalýþmadan görüntüler (c) ÝKSV
Bir önceki bienale göre çok daha fazla eseri ve paralel etkinliði içine alan 10.
Sergi Mekanlarýnýn Seçimi ve
Bienal’in vesile olduðu büyüme, ciddi ve kapsamlý deðerlendirmeleri, tartýþmalarý
Organizasyonu, Bienal Organizasyonu
da daha önemli hale getirdi. Yukarýda deðindiðimiz, sanat yoluyla küreselleþen
Bienal temalarýyla baðlantýlý olarak,
dünyayý kavramaya ve dönüþtürmeye yönelik sorunlar, 10. Bienal’in
Ýstanbul’un özgün modernleþme
deðerlendirilmesinde ve tartýþýlmasýnda da büyük önem taþýyor. Bienalin bu
serüvenine tanýklýk eden mekanlarýn
doðrultudaki hedeflerinin küratörü Hanru tarafýndan formüle ediliþini ve iþlerin
seçilmiþ olduðu görülüyor. Antrepo
organizasyonu yoluyla hayata geçiriliþini yeterince deðerlendirmek bu yazýnýn
No.3, AKM, Ýstanbul Manifaturacýlar
sýnýrlarýný aþsa da, en azýndan üretim sürecine odaklanabilir ve ayný sürecin
Çarþýsý ve Silahtaraða’daki
parçalarý olarak iç içe olmalarýna, aralarýnda sýnýrlar çizmenin imkansýzlýðýna
santralistanbul gibi mekanlarýn seçimi,
raðmen, 10. Bienal’in üretim sürecini farklý adýmlar üzerinden deðerlendirmeyi
þehrin devlet merkezli modernleþme
deneyebiliriz...
tarihini, bunun þehir planlamasýna ve
Kavramsal Çerçeve
mekanlara yüklenen iþlevlere nasýl
Bir bienalin eleþtirisinde ve baþarýlý addedilmesinde diðer adýmlarýn eþdeðer
yansýdýðýna ve ne yönde deðiþtiðine
belirleyiciliðine raðmen, ilk deðerlendirilecek unsur, öncel ve kurucu adým olmasý
dikkat çekiyor. Bu süreçte, bu
sebebiyle çizilen kavramsal çerçeve oluyor. 10. Ýstanbul Bienali modernleþme(ler)in
mekanlara yeni bir iþlev ve görünürlük
küresel seyrini sorgulama ve alternatifler üzerine düþünme olanaðýný odaðýna
kazandýrýlmasý da saðlanmýþ oluyor.
alýyor. Bir yandan da Türkiye modernleþmesinin küresel modernleþme süreciyle
Her mekan, farklý bir tema etrafýnda
iliþkisinin, hem bu süreci, hem de Türkiye’nin ve Ýstanbul’un sosyal ve kültürel
seçilmiþ eserlere ev sahipliði yapýyor.
geliþimini açýklamada önemli bir gözlem alaný olduðunu öneriyor; bu alana
Mekanlarýn seçiminde eleþtirilebilecek
yönelen iþlere yer vererek Ýstanbul’un tarihsel geliþimi ve bugünüyle yapýcý bir
bir nokta ise, Antrepo’daki iþlerin
iliþki kurmayý deniyor. (Kilit bir soru, batýlý olmayan dünyanýn hala, liberal
rahatsýz hale gelebilen iç içeliði, farklý
kapitalizmin sürüklediði ve Batýlý güçlerin tahakkümü altýndaki küreselleþmenin
iþlerin görsel ve iþitsel olarak birbirlerine
doðurduðu zorluklar karþýsýnda, daha paylaþýmcý ve özgürlükçü modernleþme
müdahele etmesi ve deðerlendirme
sürecini etkilemesi. Ciddi anlamda
ve modernlik modelleri izleyip izleyemeyeceði.)
Bienal deðerlendirilmelerinde, kavramsal çerçeveyi, fazla genelleyici ve yüzeysel “mekana özel” diyebileceðimiz tek sergi
olan AKM’deki “Yakmalý ve Yakmamalý
bir þekilde çatýlmýþ gören, açýklayýcýlýðýný ve önerdiði yöntemliðin uygulanabilirliðini
mý?” sergisinde sunulan iþlerin ve
sorgulayan eleþtiriler, az da olsa oldu. Tartýþma ve eleþtirinin büyük bir kýsmý
organizasyonun, AKM tarihi, geleceði
ise, sunulan çerçevede Türkiye tarihinin deðerlendiriliþine, bazý akademisyenlerce
ve iþlevine dair hedeflenen etkiyi,
verilen savunmacý bir reflekse, ve bu reflekse verilen cevaplara ayrýldý. Bu
kavramsal yaklaþýmlarý ve perspektif
konudaki kýsýr tartýþmanýn ortaya çýkýþýnýn faydalarý oldu belki, ama bienali ve
zenginliðini sunmaktan uzak olduðu,
kavramsal çerçevesini daha kapsayýcý bir þekilde ve küresel koþullarla baðlantýlý
AKM gibi baskýn bir mekanýn sunduðu
olarak deðerlendiren, güncel sanata, sanat endüstrisine, ve bunlarýn Türkiye’deki
olanaklarýn daha yaratýcý bir þekilde
serüvenine dair hayati ve verimli yazýlarýn, tartýþmalarýn eksikliðinin unutulmasýnda
deðerlendirilebileceði de, bienal
da rol oynadý.
eleþtirilerinde dile getirilen bir baþka
Ýþlerin Üretim Süreci ve Seçimi
konu. Bienale dahil edilen,
Seçilen eserlerde, bienal vesilesiyle bir araya getirilmiþ, daha önce üretilmiþ
Gecegezenler ve diðer paralel projeler
iþlerin çoðunlukta olmasýna raðmen, sanatçýlarýn bienale ve temasýna özel olarak
ise, uygulamada meydana gelebilen
tasarladýklarý iþler de var, hatta yurtdýþýndan konuk olan sanatçýlarýn Türkiye’de
aksaklýklar ve gecikmelere raðmen,
belli bir süre yaþayarak, bu süreçte ürettikleri iþleri de görmek mümkün. (Bu
bienali þehre yaymak için güzel bir adým.
konuda yeterli bilgi almak mekanlarý gezerken mümkün olmasa da, bienal
kataloðu bilgilendirici oluyor.)Ýþleri deðerlendirirken, farklý üretim süreçlerine de
(Bienale, sergi mekanlarýna, kavramsal
göz önüne alan bir deðerlendirmeyi gerekli kýlýyor bu çeþitlilik. çerçeveye ve bienal konusundaki
tar týþmalara dair ayrýntýlý bilgi
Özellikle AKM söz konusu olduðunda, iþlerin çoðunluðu, AKM’ye yönelik “Yakmalý
www.iksv.org/bienal sayfasýndan alýnabilir.)
ve Yakmamalý mý?” temasý çerçevesinde, AKM, tarihi ve akýbeti üzerine süregelen
tartýþmayla baðlantýlý olarak üretilmiþ. Bienal genelinde, akýlda kalýcý bulunan
iþlerin, takipçiler ve eleþtirmenler nezdindeki sýnýrlýlýðýna raðmen, yaygýn görüþ,
kabul edilebilir bir standardýn tutturulmuþ olduðu.
06
SERGÝ
Barýþý Düþledik
Aslý Çetinkaya / Kasa Galeri
Selim Birsel geçtiðimiz yaz Sidney Bienali’nden döndükten sonra
Yoko Ono’yu 2007’de bir sergi için Kasa Galeri’ye davet etme
niyetinden bahsettiðinde, dürüstçe söylemek gerekirse içimden ‘yok
caným, Yoko Ono mu, daha neler’ derken, kendisine inandýrýcý olmaya
çalýþarak ‘harika bir fikir’ dediðimi hatýrlýyorum.
Uzun süre küçük bir çevre içinde sýr olarak saklanan bu fikir Birsel’in
Sidney’de Rus sanatçý Elena Kovylina’nýn, 1964 tarihli Yoko Ono
per formansý ‘Cut Piece’i yeniden ele aldýðý/yorumladýðý ‘Pick a Girl’
performansý sýrasýnda ortaya çýkmýþ. Sanatçýya ve koleksiyon küratörü
Jon Hendricks’e ulaþmada ilk kontaðý saðlayan, daha sonra serginin
gerçekleþmesi için büyük emek harcayan, broþür metnini yazan Defne
Ayas’ýn, Mayýs ayýnda sergi kapsamýnda düzenlenen Yoko Ono panelinde
– diðer konuþmacý Ýstanbul Modern’in direktörü David Elliott idi - yaptýðý
sunumda da Ono’nun bu iþinin birçok baþka sanatçý ve Ono’nun
kendisi tarafýndan da yýllar sonra tekrar yorumlandýðýný öðrendik.
Yoko Ono’yu kuþkusuz çoðu kiþi John Lennon’ýn eþi ve belki de
Beatles’ýn daðýlma sebeplerinden biri olarak bilir ve belki bu yüzden
de pek hoþ anmaz.
Ancak kimisi için de Lennon Ono’da ‘sesinin eksik kýsmýný bulmuþtur’,
Ono’dan sonra Lennon pop þarkýcýsýndan gerçek bir ozana ve politik
figüre dönüþmüþtür. Her iki fikirde olanlar için de Ono’nun sanatsal
üretimi bu birlikteliðin getirdiði þöhretin gölgesinde kalmýþtýr.
Oysa 1933’de Tokyo’da varlýklý bir ailede doðan, felsefe ve müzik
eðitimi gören daha sonra New York’a yerleþen sanatçý, 1964’de ‘Cut
Piece’ performansýný gerçekleþtirdiðinde 70lerin beden sanatýnýn
öncülerinden biri oluyordu. Sahnede, yüzü izleyiciye dönük, kýpýrdamadan
oturan sanatçý izleyiciden gelip üzerindeki giysiden parçalar kesmesini
ister. Giysisi parça parça azalýrken elleriyle kendini ör tmeye çalýþýr.
Birçok – sanatsal, cinsel, ýrksal - güç iliþkisinin metaforu olarak
okunabilecek bu iþteki ‘eylemsizlik’ 60’larýn sonlarýnda, Lennon’la
Vietnam savaþý karþýtý, ve daha geniþ barýþ kampanyalarýnýn da anahtar
tavrý oldu. ‘Bagism’ açýklamalarý ve birer hafta süren ‘Bed-in For Peace’
eylemlerinde de þiddete, savaþa karþý bu pasifist ýsrar göze çarpar. 1969
Aralýk ayýnda onbir þehirdeki billboard’lara bir Noel kutlama ilaný verirler:
"War is Over! If You Want It - Happy Christmas From John and Yoko".
07
Yo k o O n o S a n a t s a l a k ý m l a r
karþý akýmlar açýsýndan en
verimli dönem olan 60’larýn
ortasýnda New York’a geldikten
sonra
Fluxus hareketine
katýldý. Bu hareket besteciler,
sanatçýlar ve tasarýmcýlardan
oluþan, disiplinlerarasý ayrýmlarý
gözetmeyen, farklý sanatsal
medyayý bir arada kullanan
gevþek bir uluslararasý sanat
aðý olarak tanýmlanabilir.
Adý ‘akmak’ anlamýna gelen Latince
bir kelimeden türetilen Fluxus,
hayattaki ve sanattaki sürekliliði ve
deðiþimi ifade eder. Bu kavrayýþa
göre sanat eseri de tamamlanmýþ
bir çalýþma deðil, sürekli deðiþen
ve her zaman ucu açýk bir süreçtir.
Genel olarak Fluxus’un çýkýþ
noktasýnýn besteci John Cage’in
araþtýrdýðý kavramlar – sanatta
‘tesadüf’, sessizlik, enstrümanlarýn
sýradýþý kullanýmý, Zen Budizmi gibi
- ve 1950lerde ortaya attýðý deneysel
müzik kabul edilir. 1961’de New
York AG Galler y’de ilk Fluxus
etkinliðini ve er tesinde Avrupa’da
ilk Fluxus festivallerini düzenleyen
hareketin kurucusu ve teorisyenidir.
Grubun ilk üyeleri arasýnda Joseph
Beuys ve Nam June Paik de vardýr.
Biricik ve kutsal sanat yapýtý fikrine
karþý, kutular içinde düzenlenmiþ
kar tpostallar, yazýþmalar, oyunlar
ve fikirlerin Fluxus eserlerini
oluþturduðu görülür.
Fluxus, 20.yy’ýn avangar t
hareketlerinden Dada (yerleþik
modernist sanat yapýsý ve iþleyiþine
karþý olmasý, disiplinlerarasý
or taklýklar kurmasý açýsýndan) ve
Sürrealizm (sanat üretiminde
deneyime odaklanmasýyla) ile
paralellikler kursa da, sanat ve
hayatýn birleþtirilebilirliði ve gelecek
fikri açýsýndan ‘nihilist’ Dada’dan
daha iyimser ve umutlu, izleyicinin
iþin üretim sürecine katýlýmýyla
Sürrealizm’den farklý bir deneyim
fikrine yakýndýr ve bu iki tarihsel
akýmýn aksine kuvvetli politik bir
angajmaný olmayan bir harekettir.
Öncesindeki ‘Happening’ler
ve sonrasýndaki kavramsal
sanat ¹ akýmlarýyla yakýn iliþkili
görülebilir. Yoko Ono’nun Fluxus
ve Kavramsal Sanat akýmlarý
içinde yer alabilecek önemli
bir iþi de talimatlardan oluþan
kitabý ‘Grapefruit’. Ýlk olarak 1964
yýlýnda basýlan bu kitapta gerçeküstü,
Zen inanýþýna yakýn, okuyucunun
zihninde gerçekleþtirilecek talimatlar
yer alýr: ‘Saklambaç iþi: Herkes
evine daðýlana kadar saklan.
Herkes seni unutana kadar saklan.
Herkes ölene kadar saklan.’
‘Ýnsanl a rý n re s i ml e ri n i
kopy a l a ma s ý n a ve ya
fot oðr a f l a ma s ý n a i zi n ve r.
Or ijina l l e ri yo k e t. ’
Yoko Ono’nun Kasa Galeri’deki
‘Açýk Þehir’ ismini verdiði sergisi
dokuz yerleþtir me ve iki haf ta
boyunca Ýstanbul’un bir kaç
noktasýnda görülebilecek
billboard afiþlerinden oluþuyordu.
Daha önce ve halen dünyanýn
baþka kentlerinde, yerel dillerde asýlý
bulunan basit ve doðrudan ‘Imagine
Pe a c e / B a r ý þ ý D ü þ l e ’ s l o g a n ý
mutlulukla öðreniyoruz ki, yoldan
geçen birine þöyle hissettirmiþ:
‘Sað birleþmiþ sýra soldaymýþ,
1 Mayýsta boyumuzun ölçüsünü
þehircene almýþýz, þeriatmýþ,
darbeymiþ, düþünmemeli sadece
çalýþmalýymýþýz, Türkiye’ymiþ,
dünyaymýþ derken karanlýða
sürüklenen ruhumu aydýnlatan,
görüldüðü anda güneþ açmýþ
hissi yaratan Yoko Ono dileði.’ ²Galerideki dokuz yerleþtirmeden,
‘Sky TV’ ve ‘Mend Peace’ ilk olarak
1966 yýlýnda gösterilen Ono’nun
erken dönem þiirsel ve meditatif
iþlerindendi..’Ex It’ hayatýn
döngüsel yenileniþine, ‘Onochord’
‘seni seviyorum’ sözünün sihirine,
‘We’re All Water ’ eþitliðe ve
bunun ironisine Ono’nun hala
açýk y ü r e k l i l i k l e i n a n d ý ð ý n ý
gösteriyordu.‘ ‘Imagine Peace’
ve ‘Wish Tree’ ise iyimserlikle ve
iyi niyetle, haritalarýn üzerine biraz
kuvvetlice basýlan umut ve sevgi
sözleri taþýyan stampalar ve
sýkýca baðlanan dileklerle
insanlarýn dünyayý daha iyi bir yer
yapabileceðini düþünüyor ve buna
katýlmamýzý bekliyordu. Fluxus
tavrýna uygun þekilde tüm bu iþler
birer fikir ve talimat olarak
galeriye geldi ve burada tekrar
kuruldu/yapýldý ve ziyaretçilerin
katýlýmý ile her gün deðiþti. Tüm
bu iþleriyle Ono, barýþ, umut ve
eþitlik kavramlarýný, kimine göre
- ziyaretçi defterine imzasýz olarak
düþülen ‘a bit too nice’ (biraz fazla
hassas, hoþ ve iyimser)
yorumundaki gibi - ütopik ve naif
bir çabayla iþlemeye devam ediyor.
Yoko Ono Sergisi
Yoko Ono tarafýndan sergi boyunca
toplam on kez çaldýrýlan telefonu
açabilen þanslý ziyaretçiler ise
kendisiyle kýsa süre de olsa sohbet
etme olanaðý buldular. Serginin son
gününde çalan telefonu açan genç
bir üniversite öðrencisi, heyecan
dolu konuþmasýnýn ardýndan, sanki
bambaþka bir zamandan baþka bir
dünyadan arayan biriyle
konuþuyormuþ gibi hissettiðini
s ö y l ü y o r d u . B e l k i Yo k o O n o
gerçekten de dünya barýþýnýn
mümkün olduðuna ve daha bir çok
baþka þeye daha kuvvetli inanýlan,
deðiþim ve umut ruhunun hüküm
sürdüðü bir çaðdan bize seslendi.
Yoko Ono’ya eserleri aracýlýðýyla
ev sahipliði yapabildiðimiz için
büyük mutluluk ve gurur duyduk.
Sergi destekçisi Garanti
Bankasý’na ve serginin
gerçekleþmesinde emeði geçen
Sabancý Üniversitesi çalýþanlarýna
ve tüm ziyaretçilere de
teþekkürlerimizi sunarýz.
(1)Fluxus hareketinin modernizm ile
postmodernizm arasýndaki pozisyonunu
tartýþan, ortaya çýkýþ koþullarýna özetle
deðinen bir yazý için Hasan Bülent
Ka h r a m a n ’ ý n ‘ S a n a t s a l G e r ç e k l i k l e r,
Olgular ve Öteleri …’isimli kitabýna bakýnýz.
Syf. 190-195
(2) www.eksisozluk.com-‘barisi dusle’
08
09
ETKÝNLÝK
Köþe Bucak Bilim ve Ýlhan Koman
Defne Üçer / Temel Geliþtirme Direktörlüðü Eðitim Projeleri Sorumlusu
Köþe Bucak Bilim toplantýsý için hareketlenmemiz yeni yýlýn ilk aylarýnda
Ali Alpar’ýn odama gelip “Bu bahar, fen öðretmenlerine yönelik eðlenceli,
keyifli bir toplantý düzenleyelim istiyorum” demesiyle baþladý ve 2
Haziran Cumartesi günü yaklaþýk 22 farklý okuldan 60 kadar fen ve
matematik öðretmeninin katýlýmýyla gerçekleþti. Oldukça keyifli geçen
toplantýmýzda neler oldu sizlerle de paylaþalým istedik.
Güne, üniversite derslerinden biri olan
Doða ve Bilim’den bir örnekle baþladýk.
Doða ve Bilim dersinin ilk döneminde
fizik konularý iþleniyor. Mümkün
olduðunca tarihsel bir yaklaþýmý olan
derste, bilim adamlarýnýn sormuþ
olduðu en temel sorular ve bu
sorulara bilimsel metodla bulunan
c e v a p l a r ü z e r i n d e d u r u l u y o r.
Bu sorularýn biri de 20. yüzyýlýn
baþlarýnda bilimadamlarý atomun
sýrlarýný çözmeye çalýþýrken
or taya çýkmýþt. Atomu oluþturan
parçacýklarýn arasýndaki etkileþim,
gök cisimleri arasýndaki etkileþime
çok benzediðinden, bilimadamlarý
gök cisimlerinin oluþturduðu sistemler
hakkýnda bildiklerinden yola çýkarak
birçok sonuç elde edebiliyorlardý.
Ancak hep temel bir soru cevapsýz
kalýyordu: ‘Gök cisimlerinin
oluþturduðu sistemler herhangi
bir büyüklükte olabiliyor. Peki
atomun büyüklüðü neden hep
ayný?’. Ali Alpar, Köþe Bucak
Bilim’in ilk konuþmasýnda bu
sor udan yola çýkarak kuantum
mekaniðinin doðuþundan ve
atomun yapýsýndan bahsetti.
Ersin Göðüþ konuþmasýnda yýldýzlarýn
yaþam hikayesini anlattý. Yýldýzlar,
uzayda gaz ve toz bulutlarýnýn
öbeklenmesi sonucunda oluþuyorlar.
Yýldýzlarýn enerjisi, içlerinde bulunan
elementlerin füzyon (kaynaþma)
tepkimesine girmesi sonucunda
ortaya çýkýyor.
Hafif elementlerin kaynaþýp
daha aðýr elementler or taya
çýkarmasý süreci milyar yýllýk bir
zamanda gerçekleþiyor ve çekirdek
tepkimesini saðlayacak nükleer
yakýtlarý bitince yýldýzlar
bir patlamayla yaþamlarýný
t a m a m l ý y o r l a r. E r s i n G ö ð ü þ ,
yýldýzýn ömrünü tamamladýðýnda
meydana gelen patlama sonunda,
uzaya yayýlan maddenin nasýl yeni
yýldýzlarýn oluþumuna kaynak
saðladýðýndan ve doðanýn heyecan
verici döngüsünden bahsetti. Ayrýca
evrende bulunan hidrojen ve
helyumdan daha aðýr elementlerin
sadece yýldýzlarýn yaþamý sýrasýnda,
çekirdek tepkimeleri sonucu ortaya
çýkabildiðini vurguladý. Etkileyici
fotoðraflarla süslü bu sürükleyici
yaþam hikayesi, öðretmenlere
derslerinde kullanabilecekleri birçok
kaynak gösterdi.
Toplantýda bilginin buluþa dönüþmesinin
örneklerini de görme fýrsatý bulduk.
Geçen sene, Ýnegöl Koç Ýlköðretim
okulunda 5. sýnýf öðretmeni olan Kenan
Eroðlu’nun öðrencileri, bir kar küreme
makinesi tasarlamýþlar. Öðrencilerin
fikirleriyle ortaya çýkan bu makine,
kürediði karlarý yolun kenarýna atmak
sabancý üniversitesi / dergi
yerine, eritip daha sonra rögara
boþaltýlmak üzere bir haznede topluyor.
Tasarlanan makinenin çalýþan oyuncak
bir prototipi yapýlmýþ bile. Öðrenciler
yaptýklarý makineyi hem Ýnegöl
Belediye Baþkaný’yla paylaþmýþlar
hem de patent almak üzere giriþimde
bulunmuþlar. Kenan Eroðlu ‘Hal
Deðiþiminden Patente Yolculuk’
baþlýklý konuþmasýnda, öðrencilerin
her aþamasýnda çok keyif aldýðý belli
olan bu macerayý anlattý. Ayrýca Kenan
Bey’in öðrencilerinin yapmýþ olduðu
‘kapaðý açýlýnca ýþýk yanan kutu’, ‘pille
çalýþan gýrgýr’, ‘pilli spagetti çatalý’,
‘serinleticili mikrofon’ gibi birçok buluþ
da standlarda sergilendi.
Bir süredir Toplumsal Duyarlýlýk Projeleri
(TDP) ile üniversitemizde aðýrlýklý olarak
birinci sýnýf öðrencilerinin almakta
olduðu Proje 102 dersi kapsamýnda
yapýlan bazý projeler iþbirliði içinde
yürütülüyor. Proje 102 çerçevesinde
tasarlanan, ilköðretim-lise programýyla
tuyumlu deney veya oyun þeklindeki
fen uygulamalarý TDP kapsamýndaki
okullara götürülüyor ve buradaki
ö ð r e n c i l e r l e p a y l a þ ý l ý y o r. B u
uygulamalarýn püf noktasý, ucuza
maledilebilmeleri, kolayca
yapýlabilmeleri, eðlenceli ve/veya
görsel olarak etkili olmalarý.
Öðrencilerimizin yýllar içerisinde
tasarlamýþ ve hayata geçirmiþ olduðu
bu uygulamalarý, gitgide daha yaygýn
olarak öðretmenlerle paylaþmaya ve
yaygýnlaþtýrmaya çalýþýyoruz. Köþe
Bucak Bilim toplantýsý bu anlamda da
çok faydalý oldu. Toplantýya gelen
öðretmenlerle hem bu çalýþma modelini
hem de öðrencilerimizin tasarladýðý
uygulamalarý paylaþma fýrsatýný bulduk.
Cumartesi günü olmasýna aldýrmadan
toplantýmýza katýlan öðrencilerimiz
Saper Þahbaz, Berk Baðatur, Mert
Gülhan, Ozan Erdem, Meriç Köseler,
Duygu Sanaç, Sena Döver, Zeynep
Uyar, Merve Hamzaoðlu, CansuYýlmaz,
Ayþe Baþkaya, Enes Molu, Aslý Aladað,
Can Tunca ve Belgin Acar yemekten
sonra verdiðimiz uzun kahve
molasýnda, koridorlar boyunca
kurulmuþ standlarda deney ve
oyunlarý sergilediler. Bu sayede
öðretmenler uygulamalarý kurcalama
ve kendi benzer çalýþmalarýný paylaþma
fýrsatý da buldular. Köþe Bucak
Bilim’deki bir baþka aktivite ise
10
forum tiyatroydu. Yazar ve eðitimci
Nihal Kuyumcu, SU oyuncularýndan
Kürþat Gürbüz, Ömercan Güldal, Barýþ
Gündüz, Çetin Suyabatmaz, Aybike
Turan, Can Leloðlu ve Ezgi Tekin’le
çok eðlenceli bir oyun sergiledi.
Oyunda, ÖSS’den baþka bir þey
düþünmeyen ve fizikten fazla
hoþlanmayan öðrenciler, öðrencileri
hizaya sokamadýðý için sinirli bir müdür
ve çocuklarýnýn fizik dersindeki düþük
performansýndan dolayý suçlayýcý bir
anne-baba arasýnda kalmýþ bir lise son
sýnýf fizik öðretmeninin baþýndan
g e ç e n l e r i c a n l a n d ý r d ý l a r. S U
oyuncularýnýn per formansý çok
baþarýlýydý. Oyun sonunda Nihal
Kuyumcu’nun seyirci öðretmenlerimize
“Siz olsaydýnýz ne yapardýnýz?” sorusunu
sormasý ve elini kaldýran her öðretmeni
oyuna katýlýp bir çözüm üretmesi için
sahneye davet etmesi, hepimize
eðlenceli anlar yaþattý.
Hedeflediðimiz gibi eðlenceli ve
keyifli geçen günün kapanýþ
konuþmasýný da Tosun Terzioðlu
yaptý. Tosun Bey konuþmasýnda,
insanoðlunun denizde yön bulmak
için matematik, astronomi ve
teknolojiyi nasýl kullandýðýndan
bahsetti ve zamanýnýn en zor
problemlerinden biri olan denizde
boylam bulma problemine çözüm
arayýþýnýn ilginç hikayesini anlattý.
1714’de Ýngiliz Parlementosu, gemilerin
boylam tayin edemedikleri için
kaybolmalarýna veya korsanlara yem
olmalarýna bir son vermek için boylam
problemini çözene 20000 sterlin ödül
vadediyor. Ödül birçok ilginç fikrin
ortaya çýkmasýna sebep oluyor ve
sonunda John Harrison isimli bir saat
imalatçýsý denizde yeterince hassas
çalýþabilen bir saat yaparak problemi
çözüyor [1]. ‘Bilim, Teknoloji ve
Denizler’ baþlýklý bu konuþmanýn
sonunda herkesin yüzündeki
memnuniyeti görmek mutluluk
vericiydi.
11
Ýlhan Koman ve ‘Sonsuzluða’ Sergisi
Ýlhan Koman 1921’de Edirne’de doðdu. Ýstanbul Güzel Sanatlar
Akademisi’ni bitirdi. Ýlk sergisini 1948’de Paris’te açtý. Ýstanbul Güzel
Sanatlar Akademisi ve Stockholm-Konsfack Sanat ve Tasarým
Üniversitesi’nde öðretim üyeliði yaptý. Ýstanbul, Paris, Brüksel ve
Stockholm’de yaþadý ve 1986’da Stockholm’de öldü. Stockholm’deki
son 20 senesini M/S Hulda isimli bir teknede yaþayarak geçirdi.
Sanatçýnýn oðlu Ahmet Koman ve gelini Fany Elisa Torre bu sene AB
7. Çerçeve Programý kapsamýndaki ‘Toplumda Bilim’ konulu projelere
M/S Hulda’yý Stockholm’den Ýstanbul’a getirmek üzere bir öneri
hazýrladýlar. Umuyoruz Sabancý Üniversitesi’nin de ortaklarýndan olduðu
bu öneri kabul edilir ve Hulda, 10 farklý Avrupa ülkesindeki sanat ve
bilim etkinliklerine katýldýktan sonra 2010’da Ýstanbul’a ulaþýr.
Ýlhan Koman’ýn bilim ve sanat
or taklýðýný or taya çýkaran eserleri,
hem görsel hem de fikirsel olarak
çok etkileyici. Sanatçýya göre sanat,
doðanýn görünen yüzünün
yansýmasý olduðu sürece gerçekten
uzaklaþýyor.[2] Dolayýsýyla Ýlhan
Koman’ýn eserlerinin bir çoðu soyut
heykeller. Sanatçý ayrýca, yaþamý
boyunca ilgi duyduðu mekanik
prensiplerini kullanarak iþlevli bir
takým eserler de hayata geçirmiþ.
Ýþte bu özelliklere sahip Ýlhan Koman
heykellerini Köþe Bucak Bilim
kapsamýnda Sabancý Üniversitesi’ne
getirmek fikri hepimizi çok
heyecanlandýrdý. Ýlk iþ olarak Ahmet
Koman’la iletiþime geçtik, sergiye
‘Sonsuzluða’, ‘2p serisi’, ‘Hiperform’
ve ‘Rotor’ isimli eserleri getirmeye ve
serginin ismini de ‘Sonsuzluða’
koymaya karar verdik. Wieslaw
Zaremba’nýn yardýmlarýyla SSBF Sanat
Galerisinde 21 Mayýs - 2 Haziran günleri
arasýnda yerimiz ayrýldý, Aslý Narin
posterimizi hazýrladý.
Ahmet Koman’la tanýþmak ve onunla
çalýþmak çok güzel bir tecrübeydi.
Babasýnýn heykellerinin üzerine titriyor
ve onlarý büyük bir özenle sergiliyor.
Serginin 21 Mayýs’taki açýlýþýndan
önceki cumartesi günümüzü SSBF
Sanat Galerisi’nde Salih Ay, Sena
Arcak, Ali Alpar, Ahmet Koman,
Koman Vakfý’ndan Kaya Hoþtaþ ve
Reþat Kýzýlkurtlu’nun nakliye ekibiyle
birlikte geçirdik. Herkes iþin bir
ucundan tuttu. Bütün paneller, ýþýklar
ve heykeller keyifle yerleþtirildi, çýkan
sorunlara güle eðlene çözümler
bulundu. Ahmet Koman sergiyle ilgili
katkýlarý bir yana, Köþe Bucak Bilim’de
bir konuþma yapmayý da seve seve
kabul etti. Ahmet Koman ve Tevfik
Akgün’ün toplantýdaki konuþmasý
görülmeye deðerdi. Sergide bulunan
p serisi, Hiperform gibi heykellerin
yapýlýþ prensiplerini gösterdiklerinde,
bir sýnýf dolusu yetiþkinin eliþi
kaðýtlarýný þekilden þekle sokmaya
çalýþmalarýný izlemek de oldukça
keyifliydi.
Ýlhan Koman’ýn ‘Sonsuzluða’
sergisinde bulunan bütün eserler
metal plakalar kullanýlarak yapýlmýþ.
Ýki boyutlu bir malzemeden geliþtirilmiþ
üç boyutlu formlarda boþluklar, sýnýrlar
ve formlarýn hareketliliði temel öðeleri
oluþturuyor.
Hiperform isimli eser, sergi boyunca
SSBF’nin merdiven aralýðýnda
sergilendi. 1978 yýlýnda yapýlmýþ bu
eser, uzun kenarý kýsa kenarýnýn 4 katý
olan metal bir plakanýn bükülmesiyle
oluþturulmuþ. Ýlhan Koman hiperformu
kendi kelimeleriyle þöyle açýklýyor [3]:
“Silindirin topolojik eþdeðeri olan
hiperform adýnda bir form üzerinde
çalýþýyorum... Hiperform çevresi
yüksekliðinin dört katý olan bir silindir
olarak düþünülebilir. Silindirin
kenarýndaki bir p noktasý 360° derece
yapacak þekilde bükülerek elde ediliyor.”
(Þekil 1 [1])
Þekil 1
Hiperformun uzunluðu þekildeki AB
uzunluðuna denk geliyor ve Ö 5
kere baþlangýçtaki dikdörtgenin kýsa
kenarý kadar oluyor.
Þekil 2
12
p serisi’ isimli eser, 1980-1983
yýllarý arasýnda or taya çýkmýþ ve
d o k u z p a r ç a d a n o l u þ u y o r.
Heykellerin isimleri sýrasýyla: p +
1/8 p, p + 1/4 p, p + 1/2 p, p
+ 3/4 p , 2 p , 3 p , 4 p , 5 p ve
p+p+p+p+p+.. Ýlhan Koman
bu heykelleri yaparken dairesel bir
metal plakadan yola çýkmýþ ve
dilimler ekleyerek üç boyutlu
formlar oluþturmuþ. Bu formlarýn
hiç birinde dairenin yarýçapý
deðiþmiyor fakat formu oluþturan
yüzey geniþliyor.
Daire þeklindeki bir plaka yarýçapý
boyunca kesilip, kesik kenarlarý
birbirinden Þekil 2’deki gibi
ayrýldýðýnda, form üç boyutlu hale
geliyor.
Dairenin çevresinin p kadar
olduðunu düþünürsek, dairenin 1/8’i
büyüklüðünde bir dilim eklendiðinde
p+ 1/8 p, dairenin 1/4’ü, 1/2’si
veya 3/4’ü kadar dilimler
eklendiðinde ise p+ 1/4 pi, p +
1/2 p ve p + 3/4 p isimli eserler
or taya çýkýyor. Ýlhan Koman’ýn p
serisindeki heykellere dilimlerin
ekleme noktalarý o kadar belli
belirsiz ki bazýlarýnda kaynak iþi
olduðuna inanmak zor. p serisinin
sýradaki heykelleri 2 p, 3 p, 4p ve
5 p. Tahmin edebileceðiniz gibi bu
heykellerde de sýrasýyla 2, 3, 4 ve
5 adet tam dairesel metal plaka
kullanýlýyor. p + p + p + p + p +..
serinin son parçasý ve görsel olarak
en etkileyici olaný. Ýlhan Koman’ýn
h a y a l i n d e p+ p+ p+ p+ p+ . .
formunu insanlarýn or tasýnda
durabilecekleri kadar büyük inþa
etmek varmýþ fakat ne yazýk ki bunu
gerçekleþtirememiþ. [4]
Þekil 3
Sergideki diðer bir heykel de Ýlhan
Koman’ýn 1970’lerdeki alternatif
enerji arayýþlarý sýrasýnda icat ettiði
hareketli ve esnek yüzeylere örnek
olan rotorlardý. Komanrotor olarak
da bilinen rotorlar rüzgârgülü
olarak üç, beþ ve yedi býçaklý
olarak tasarlanmýþ. Býçaklarýn her
biri birbirine eklenmiþ dör t adet
m e t a l p l a k a d a n o l u þ u y o r.
Rotorlarýn özelliði rüzgârýn
þiddetine göre þekil deðiþtirmeleri.
Öyle ki, yavaþ dönerken býçaklarý
en fazla rüzgâr alacak þekilde
açýk bir konumdayken, rüzgâr
þiddetlendikçe rotorlar Þekil 3’deki
gib i k ýsýl ýyo r, b u sa ye d e b ir
fýr týnada kýrýlma olasýlýklarý da
azalmýþ oluyor.
Þekil 4
Sergiye adýný veren ‘Sonsuzluða’
isimli eser, uçurtma kuyruðu
prensibini kullanarak tasarlanmýþ.
Þekil 4’deki gibi kesilmiþ metal
plakalardan oluþuyor. Sonuçta
ortaya çýkan form gerçekten çok
etkileyici. Orijinali sergilere
taþýnamayacak kadar kýrýlgan
olduðundan, sergiye getirilen
‘Sonsuzluða’, pirinçten yapýlmýþ
yaklaþýk 1,5 metre uzunluðunda
bir maketti. Bu sene içinde
titanyumdan yapýlmýþ, 6 metre
uzunluðunda bir “Sonsuzluða”
heykeli, Bilgi Üniversitesi’nin
çaðdaþ sanat müzesi Santral
Ýstanbul’un bahçesine inþa edildi.
Stockholm’de Ýlhan Koman’ýn
asistanlýðýný yapmýþ olan Marco
Veschetti ve Koman Vakfý’nýn
hayata geçirdiði projenin açýlýþý
10. Ýstanbul Bienali kapsamýnda
yapýldý.
Ý l h a n Ko m a n ’ ý n “ S o n s u z l u ð a ”
dýþýndaki baþka birçok heykeli de,
ön plandaki yalýn güzellikleri
arkasýnda bir sonsuzluk hissini de
uyandýrýyor. Ýlhan Koman heykelleri
þüphesiz, doðayý görünen yüzünün
ötesinde yansýtmayý baþarýyor.
[1] Dava Sobel, William J.H. Andrewes,
“Boylam”, TÜBÝTAK Yayýnlarý, 2004
[2] Ezgi Bakçay, ‘Yaratýcý Aklýn Keþifleri’,
Marmara Universitesi, Heykel Bölümü,
Master tezi, 2005
[3] Ýlhan Koman and Françoise
Ribeyrolles, ‘On My Approach to
Making Nonfigurative Static and Kinetic
Sculpture’ (Figuratif Olmayan Hareketli
ve Hareketsiz Heykellere Yaklaþýmým
Üzerine) Leonardo, vol 12, p 1-4, 1979.
[4] Tevfik Akgun, Ergun Akleman and
Ahmet Koman, ‘Developable Sculptural
Forms of Ilhan Koman’ (Ýlhan Koman’ýn
Geliþtirebilir Heykelsi formlarý),
Bridges, London, Mathematics, Music,
Art, Architecture, Culture / Conference
Proceedings, Tarquin Publications,
London (UK), 2006
sabancý üniversitesi / dergi
13
14
MEZUNÝYET
2007 Mezunlarý
Pýnar Ýlik - Kültürel Çalýþmalar Mezunu 2007
Merve Tuðçe Þahin - Bilgisayar Bilimi ve Mühendisliði 2.Sýnýf Öðrencisi
için büyük bir þans oldu. Provada
ertesi gün yapýlacak olan akademik
yürüyüþün þekli ve oturma düzeni
a n l a t ý l d ý . K a p a n ý þ Ko n f e r a n s ý
konuþmacýsý Herkül Millas da büyük
bir coþku ve heyecan içinde bu
provayý takip etti. Sýra fotoðraf
çekimine geldiðinde, sayýn Millas
da kendi makinesiyle toplu
fotoðraflar çekti. Prova, keplerin
havaya fýrlatýlmasýyla son buldu.
Günün ikinci adresi, fakültelerin
kendi öðrencileri için düzenlediði
‘Fakülte Veda Par tileri’ydi.
8. Yüksek Lisans ve 5. Lisans mezunlarýnýn diplomalarýný aldýðý 2007
Mezuniyet Töreni büyük bir coþku içinde gerçekleþti. Ýki gün süren
etkinliklerde, mezuniyet sýnýfýnýn yaný sýra, davetliler ve tüm Sabancý
Üniversitesi ailesi biraradaydý.
Mezuniyet etkinlikleri, sadece mezun olacak öðrencileri ve ailelerini deðil,
tüm akademik personeli de yakýndan ilgilendiriyor. Çünkü iki gün süren
etkinliklerin hazýrlýklarý Kasým ayýnda baþlýyor. Öncelikle mezuniyet sýnýfý
temsilcilerinin seçilmesiyle baþlayan süreç, o sene kapanýþ konferansýný
verecek olan kiþiyi belirlemekle devam ediyor. Bir yandan yýllýklarýn
hazýrlanmasý, kepli ve cübbeli fotoðraf çektirmenin heyecaný, gelecek
planlarýný oluþturmanýn paniðiyle birleþiyor. Bu nedenle de, hazýrlýk süreci
ve son sýnýf, göz açýp kapayýncaya kadar son buluyor.
Genel olarak iki gün süren mezuniyet etkinliklerinin ilk günü, diploma töreni
provasýyla baþlýyor. Provayý fakültelerin düzenlediði veda partileri ve
kapanýþ konferansý takip ediyor. Konferans sonrasýnda ‘Mezunlar Tuðlasý’nýn
yerleþtirilmesi ve ardýndan düzenlenen kokteyl ile birinci gün sona eriyor.
Ýkinci gün ise akademik yürüyüþle baþlýyor. Diploma töreni ve veda
kokteyliyle, mezuniyet etkinlikleri son buluyor.
1. Gün: 29 Haziran 2007, Cuma
Ýlk gün etkinlikleri 09.15’te
amfitiyatroda prova için
toplanýlmasýyla baþladý. Ertesi gün
gerçekleþtirilecek törene
katýlabilmek için provaya katýlmak
zorunluydu. Bu nedenle gün, kayýt
listelerinin imzalanmasý ve yürüyüþ
planýnýn daðýtýlmasýyla devam
etti. 2007 yazý çok sýcak
geçmesine raðmen, o gün hava
kapalýydý. Serin hava, kalýn
cüppelerin içindeki öðrenciler
MDBF Veda Partisi
Mühendislik ve Doða Bilimleri
Fakültesi (MDBF)’nin veda partisine
öðrencilerin katýlýmý azdý. Fakülte
binasýnýn lobisinde yapýlan par tide
müzik yayýný yoktu. Ayný zamanda
yiyecek ve içeceklerin azlýðý da
mezunlarda hayal kýrýklýðý yarattý.
Bu eksiklikler öðrencilerin ilgisini
fakültenin bünyesindeki programlarý
tanýtmak için hazýrlanan kitapçýk ve
broþürlere yöneltti. MDBF öðretim
üyelerinin de par tiye katýlým
oraný oldukça düþüktü. Bazý
programlardan hiçbir öðretim
üyesinin partide bulunmamasý,
son günlerini hocalarýyla birlikte
geçirmek isteyen mezunlarý hayal
kýrýklýðýna uðrattý. Atmosferin çok
sakin olmasý, mühendislik
öðrencilerinin Sanat ve Sosyal
Bilimler Fakültesi’nin veda partisine
yönlendirdi. Bu nedenle MDBF’de
yapýlan par ti oldukça kýsa sürdü.
15
SSBF Veda Partisi
Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi
(SSBF) bahçesinde yapýlan par ti
ise oldukça renkli ve iyi
hazýrlanmýþtý. Müzik yayýnýnýn yaný
sýra, özenle hazýrlanmýþ kokteyl
masalarýnda muazzam bir
yiyecek ve içecek servisi vardý.
Öðrencilerin, velilerin ve öðretim
üyelerinin katýlýmý da oldukça
yüksekti. Zaman geçtikçe
mühendislik öðrencilerinin de SSBF
par tisine katýlmasýyla or tam daha
da keyifli bir hal aldý. Öðretim
üyeleri ve öðrencilerin yüzlerine
bakýldýðýnda, herkesin hayatýndan
çok memnun olduðu gözüküyordu.
Partiye katýlan pek çok kiþi sohbete
dalýp, Kapanýþ Konferansý’na
gecikti. Bu da konferansýn
hedeflenen saatten daha geç
baþlamasýna neden oldu. SSBF
öðrencileri iyi organize edilmiþ bu
par tiden dolayý sýk sýk
mutluluklarýný dile getirirken,
MDBF öðrencileri ise bir kez daha
SSBF’yi kýskandý.
baþýnda çok heyecanlý olduðu
gözlenen Millas, eþitliðin bozulduðu
durumlarda haksýzlýðýn doðduðunu
ifade etti. Millas, konuþmasýnda,
milliyetçi önyargýlar ve bunun
getirdiði ayrýmcýlýða da deðindi.
Ayrýmcýlýðýn bir kimlik sor unu
olarak karþýmýza çýktýðýný belir ten
Millas, insanlarý dýþladýkça
kendimizi de dýþladýðýmýzý ve
kendimizi yalnýzlaþtýrdýðýmýzý
vurguladý. Ayrýmcýlýðýn hem
uygulananý ezdiðini, hem de
uygulayaný yoksullaþtýrdýðýný
belir tti.
Konferansýn sonunda rektörümüz
Prof. Dr. Tosun Ter zioðlu ve
Mezuniyet Sýnýfý temsilcileri,
Herkül Millas’a anlamlý bir
armaðan verdi. Millas’a, 1884
yýlýnda Ýstanbul'da bir Ermeni
Matbaasýnda, Yunan alfabesi ile
Türkçe basýlmýþ bir Kitab-ý
Mukaddes hediye edildi.
Kapanýþ Konferansý’nýn ardýndan
yeni adres Mezunlar Rýhtýmý’ydý.
Mezuniyet Sýnýfý Temsilcileri, 2007
Mezunlar Tuðlasý’ný yerleþtirdi.
Ardýndan gerçekleþtirilen kokteyl
ise, katýlan herkes için son derece
eðlenceli geçti. Program gecenin
erken saatlerinde sonlansa da,
belki de son kez biraraya gelen
mezunlar saatlerce kokteyl
alanýnda oturmaya devam etti.
Gözyaþlarýyla sonlanan gece de,
hem mezun oluyor olmanýn sevinci,
hem de Sabancý’dan ayrýlýyor
olmanýn burukluðu vardý.
Kapanýþ Konferansý –
Herkül Millas
2007 Mezunlarý için kapanýþ
konferansýný Herkül Millas
verdi. SGM’de gerçekleþtirilen
’Ayrýmcýlýk ve Saðlýðýmýza
Zararlarý’ konulu konferansýn
Herkül Millas
16
2. Gün:
30 Haziran 2007, Cumartesi
Beklenen tören için saat 18.00’de
amfitiyatronun kapýlarý açýldý
Ye r l e r i n i a l a n v e l i l e r, t ö r e n i n
baþlamasýný büyük bir heyecan
içinde beklediler. Saat 19.00’u
gösterdiðinde, öðrenciler ve
akademisyenler, Ayhan Sicimoðlu
ve Latin All Stars grubunun
melodileriyle Akademik Yürüyüþ’e
baþladýlar. Öðrencilerin yerlerini
almasýndan sonra rektörümüzün
içeri girmesi ve öðrencileri Ýstiklal
Marþý’na davet etmesiyle tören
baþladý.
Programýn ilk dakikalarýnda,
Mütevelli Heyeti Baþkaný Güler
Sabancý ve Rektörümüz Prof. Dr.
Tosun Terzioðlu birer konuþma
yaptý. Konuþmalarý dinlemeye
çalýþan mezun yakýnlarý, sýk sýk
tören programýný gözden geçirerek
diplomalarýn verilmeye
baþlanacaðý anýn gelmesini büyük
bir heyecanla bekledi. Yüksek
lisans mezunlarý adýna Elektronik
Mühendisliði ve Bilgisayar Bilimi
Programý'ýndan Hüseyin Ergün,
lisans mezunlarý adýna da
Malzeme Bilimi ve Mühendisliði
Programý’ndan Firuze Okyay birer
konuþma yaptý. Yüksek Lisans
diplomalarýnýn verilmesinin ardýndan,
eski mezunlar adýna Mezunlar
Derneði Yönetim Kur ulu Üyesi,
2004 mezunu Mert Özsöz konuþtu.
Mer t Özsöz’ün konuþmasý hem
öðrencilerin, hem de velilerin keyifle
dinlediði bir konuþma oldu.
Konuþmalar ve diploma takdimleri
arasýnda, Ayhan Sicimoðlu & Latin
All Stars müzik topluluðunun
gösterdiði per formans, baþta
mezunlar olmak üzere amfitiyatroda
bulunan herkesi coþturdu.
Diplomalarýný almayý bekleyen
heyecanlý topluluk, bir yandan
dans ederken, bir yandan Meksika
dalgasý yaparak eðlendi.
Bu coþkuya öðretim üyelerinin ve
bazý mezun ailelerinin
katýlmasýyla eðlence doruða çýktý.
Törende Mühendislik ve Doða
B i l i m l e r i Fa k ü l t e s i ’ n d e n 2 5 5 ,
Sanat ve Sosyal Bilimler
Fakültesi’nden 131, yüksek lisans
programlarýndan 121, doktora
programýndan 9 öðrenci olmak
üzere toplam 516 öðrenci
diploma aldý. Amfitiyatrodaki en
büyük coþku, SSBF öðrencileri
diplomalarýný alýrken yaþandý.
Programýn sonlanmasýna az bir
süre kalmýþken kýrmýzý halýya çýkan
S SBF öðrencileri, birbirlerine
destek oldular ve coþkulu bir
tezahürat yaptýlar.
Herkes diplomasýný aldýktan sonra,
müzik gr ubunun çaldýðý Hasta
Siempre isimli parça, aslýnda
mezuniyetin bir devrim niteliði
taþýdýðýný da anlatýyordu Kepler
havaya atýldýktan sonra, Küba’lý
bir dansçýnýn Güler Sabancý’yý
dansa kaldýrmasý, eðlenceyi ve
coþkuyu doruða çýkardý. Neþeli
danslarýn sonunda, meþaleler ile
Mezunlar Rýhtýmý’ndaki kokteyl için
yürüyüþ baþladý. Tüm davetlilerin,
ailelerin, öðretim üyelerinin ve
mezunlarýn bir arada olduðu
kokteylde, bir de havai fiþek
gösterisi yapýldý. Gece boyunca
bol bol fotoðraf çektirip birbirlerini
tebrik eden çiçeði burnunda
mezunlar, yakýnlarýnýn yanlarýndan
ayrýlmasýndan sonra geç saatlere
kadar eðlendiler. Sorunsuz geçen
iki günün sonunda, herkes buruk
bir mutluluk yaþadý. Hayatýnýn en
önemli dönemini geçirdiði
üniversitesinden ve arkaþlarýndan
a y r ý l a n m e z u n l a r, d i p l o m a
sevincini ve ayrýlýk hüznünü bir
arada hissettiler.
Mezun olan öðrencilerin gelecek
senelerin düzenleme komitelerine
birkaç mesajý vardý.
Diploma töreni boyunca, ailelere
sýk sýk profesyonel bir fotoðraf ve
video çekimi yapýldýðý için alt
basamaklara inmemeleri gerektiði
hatýrlatýldý.
Fakat, anlaþma yapýlan fotoðraf
stüdyosu, mezuniyet töreninin bir
bölümünü kaydetmemiþ. Ayrýca,
çekim açýlarýndan dolayý pek çok
kiþi fotoðraflarda kendini bile tanýma
fýrsatý bulamýyor. Bu kadar önemli
bir güne ait fotoðraflarýn eksik
olmasý pek çok öðrenciyi üzdüðü
için, ilerleyen senelerde daha
profesyonel anlaþmalar yapýlmasý
gerekiyor.
sabancý üniversitesi / dergi
17
“. . .”
Pýnar Ýlik
Kültürel Çalýþmalar Mezunu - 2007
Söylenecek bir þey kalmadýðýnda, yazmak, hatta o yazýya baþlýk
koymak bile o kadar zor ki...
Mezuniyetimizin kýrkýncý gününde arkadaþlarýmýzla birlikteyken çaldý
telefonum. Arayan sen deðildin, ama senden bahsediyordu hattýn diðer
ucundaki. Senin ‘gittiðini’ söylüyordu. Bu imkansýzdý, çünkü ben seninle
daha yeni konuþmuþtum.
Keþke yanýlýyor olsaydý, ama doðruydu...Caným kardeþim, dostum, can
yoldaþým, Cücü’m; bizi yalnýz býrakmýþtýn. Ýlk günler çok zordu, çok
aðladýk ardýndan, ama durup düþününce bunun seni ne kadar üzeceðini
anladýk. Çünkü sen her zaman bizim neþe kaynaðýmýzdýn. En zor
günlerinde bile o güzel gülüþünle, hayata sýmsýký tutunup, bize ders
veren sendin.
Tanýþtýðým ilk günden itibaren güven ve neþe kaynaðým oldun. Bana
hiç baðýrmadýn, kalbimi kýracak tek kelime etmedin. Beni hep kucakladýn,
korudun. Aslýnda yüreðin o kadar kocamandý ki; tanýdýðýn herkesi
kucakladýn, umut ve neþe daðýttýn. Kimseye önyargýyla yaklaþmadýn,
her zaman yardýmlarýna koþtun.
Aramýzda hayatýný en dolu dolu yaþayan da sen oldun. Futbol takýmýnda
kaptanlýða kadar geldin, Müzikus için paha biçilmez iþler yaptýn.
Bütün bu sürede de her zaman derslerini baþarýyla tamamladýn.
Onca yaþanmýþlýktan sonra seni uðurlamaya gitmek çok zordu.
Ama senin için gelen o kadar büyük bir kalabalýk vardý ki, ne kadar
deðerli ve sevilen biri olduðunu bir kez daha kanýtladýn.
Bu ‘elveda’ diyen klasik bir yazý deðil. Çünkü sen bütün o enerjinle o
kadar sýra dýþýydýn ve öyle güzel bir hayat yaþadýn ki, senin arkandan
alýþýlagelmiþ sözleri söylemek imkansýz. Bu yazýyý yazmak da benim
için ifade ettiklerini düþündükçe daha da zorlaþýyor. Ama yine de içim
rahat. Çünkü bizi bir yerlerden gördüðüne ve anlatmaya çalýþtýklarýmý
hissettiðine eminim.
Sevgili Cüneyt, yaþamýn ne kadar önemli olduðunu ve her ne yaþanýrsa
yaþansýn, hayata dör t elle sarýlmanýn önemini ispatladýn. Hayatýmýza
renk kattýðýn ve her zaman yanýmýzda olduðun için teþekkürler...
19
BÝZDEN BÝRÝ
Hüzünleri Taþýdým
Sevinçleri Yaþadým
Bilgi Merkezi üniversitemizde
herkesin az çok iþinin düþtüðü bir
yer. Ama mutfaðýnda kimler var,
neler olup bitiyor bilmiyor
birçoðumuz. Bilgi Merkezi DVD
kiralayan veya bedava gazete
okuyabileceðimiz bir yerden çok
daha fazlasý, dolayýsýyla da bu
deðirmeni döndüren büyük bir ekip
v a r. B a þ ý n d a d a y ý l l a r ý n ý
kütüphaneciliðe vermiþ bir kitap
kurdu bulunuyor. Bilgi Merkezi
Direktörü Hilmi Çelik kütüphaneciliði
bir kariyer olarak seçen ve tabir
yerindeyse bu iþin “mekteplisi” olan
biri. Daha da ötesi, güler yüzü,
hoþsohbeti ve edebiyata olan
düþkünlüðüyle bir yöneticide olmasý
beklenen soðukluk perdesini
yýrtmayý baþarabilmiþ bir insan. Biz
ona bir soru sorarak baþladýk o bize
koca bir hikaye anlattý.
Hilmi Çelik - Bilgi Merkezi Direktörü
Süleyman Dost
Toplumsal ve Siyasal Bilimler 3. Sýnýf Öðrencisi
Kütüphanecilik bugün meslek tercihi yapan gençlerin aklýndan bile geçmeyen,
gelecek planlarý arasýnda bulunmayan bir bölüm. Muhtemelen sizin üniversite
eðitimi aldýðýnýz yýllarda da durum böyleydi. Peki sizi kütüphaneci olmaya iten,
hem lisans hem lisansüstü eðitimini almaya yönlendiren neydi?
Bizim dönemimizde de kütüphanecilik çok bilinen bir þey deðildi, hatta hiç
bilinen bir þey deðildi. Ancak bugün çok güzel diyebileceðim bir tesadüf beni
bu mesleðe sürükledi. Bizim kasabalý bir tarih öðretmeni, Türkiye’de daha
yeni açýlan kütüphanecilik okuluna asistan olarak girmiþ ve orada öðretim
üyesi olmuþ. Ben de Ankara’ya geldiðimde, elimdeki ziyaret edilecek hemþeriler
listesinde olduðu için kendisini ziyaret ettim. O gün bana, kütüphanecilik diye
bir þey anlattý. Ben de kütüphanecilik diye bir mesleðin varlýðýný ve onun
üniversite düzeyinde eðitiminin verildiðini orada öðrendim. Hocam o gün çok
güzel þeyler söyledi. Kitap dedi, okuma dedi, toplum dedi, toplumun
aydýnlanmasý dedi, geleceðin mesleði dedi, bir yýðýn gerçekten insanýn yüreðini
gýdýklayan þeyler söyledi. Ve ben de onlara inanýnca, anlayamadan kütüphaneci
oldum. Þanslýydým, o yýllarda kütüphanecilik uygulamasýnýn en iyi yapýldýðý
kurumlardan biri olan, ODTÜ Kütüphanesinde öðrenci asistan olarak çalýþmaya
baþladým. Dolayýsýyla da bir meslek olarak kütüphaneciliði sorgulamama gerek
kalmadý.
sabancý üniversitesi / dergi
Edebiyata ilginiz olduðunu, þiirler
öyküler yazdýðýnýzý ve bir aný
kitabýnýzýn yakýnlarda basýlmýþ
olduðunu biliyoruz. Kütüphaneciliði
ve kitabý sevmenizde bu ilginin de
rolü var mý? Mesela TBMM
kütüphanesinde yöneticiyken de bir
edebiyat dergisi çýkararak bunlarý bir
bakýmdan birleþtirmiþsiniz aslýnda.
Ortaokulda bir edebiyat hocamýz vardý.
Okuma ve yazma alýþkanlýðý ya da
hevesi konusundaki katil (!) odur.
Çünkü her hafta bir kiþiye bir klasik
okutturup sýnýfta anlattýrýrdý.
Okumayan ya da anlatamayaný Allah
korusun. O yýllarda lise, sadece il
merkezlerinde olurdu. Kasabalarda
or taokulu bitirenler oraya giderdi.
Liseye gidince anladým, Mehmet
Hocanýn bize ne çok þey verdiðini.
Hele bir de, sýnýfýn neredeyse
çoðunun Sefiller ’i duymadýðýný
görünce, Mehmet Hocanýn
dayaklarýnýn tümü boþa gitmemiþ
oldu. Sanýrým beni ve diðer bir kýsým
arkadaþlarýmý bu gün bulunduðumuz
yerlere, o bilgi yüklemesi taþýdý.
Ýnsan biraz da sosyal bilgilere ilgili
olunca, halktan hiç kopmamayý amaç
edinince, acaba onlar için bir þeyler
yapabilir miyim felsefesiyle yaþayýnca
galiba insan biraz edebiyatýn içinde
oluyor. Zaten anýlarýmý yazmamýn
arkasýndaki neden de bu.
Biraz da kitabýnýzdan bahsetsek…
Onlar anýlarýmýn bir kýsmý. Zor bir
yaþamýn sonunda bile insan,
g ü z e l l i k l e r i y a k a l a y a b i l i y o r,
yaþayabiliyor. Onu anlatmaya
çalýþtým. Elde ettiðim güzel örnekleri
okuyucularla paylaþmaya çalýþtým.
Anýlarda yapmaya çalýþtýðým bu.
Yoksa “geldim, yaptým, gittim”le
anlatýlan bir aný kitabý deðil.
20
Peki Hüzünleri Taþýdým’dan maksat nedir?
Yaþanan dönemlerdeki çaresizlikler, insanlar üzerinde çeþitli etki ya da
tepkilere neden olur. Bendekini, nedense hep, hüzün olarak tanýmladým.
Sýkýntýlý dönemlerden geçerken, o hüzünleri taþýdým. Taþýmasanýz zaten hiçbir
yere varamazsýnýz. Onun için hüznün benim yaþamýmda özel bir yeri vardýr.
Ama beni mutlu eden yaný, hüzünlerim çoðunlukla sevince dönüþmüþtür, o
açýdan da þanslý sayarým kendimi.
Hem Türkiye’nin deðiþik kurumlarýnda, hem de yurt dýþýnda kütüphanecilikle
meþgul oldunuz. Kütüphaneciliðin ve okumaya olan ilginin geldiði noktayý,
Okuma ortamlarýnýn kitaptan daha deðiþik ortamlara (internet, e-book, cep
bilgisayarlarý) kaymasýnýn kütüphaneciliði nasýl deðiþtirdiðini düþünüyorsunuz?
Bu deðiþim Sabancý Üniversitesi Bilgi Merkezi’nin þekillenmesinde nasýl
etkili oldu?
Bir kere okuma bir kültür olayý, dolayýsýyla da bir alýþkanlýk. Ne yazýk ki
toplumumuzda, okuma alýþkanlýðý diye bir þey yok. Baþka toplumlara
baktýðýmýzda, çocukluktan baþlayan bir insan ve bilgi iliþkisi var. Bir kere
çocuk kütüphanelerini örgütlemiþ geliþmiþ ülkeler. Peþinden okul
kütüphanelerini kurmuþlar ve neredeyse herkesin ulaþabileceði düzeyde ve
yakýnlýkta, halk kütüphanelerini oluþturmuþlar. Dolayýsýyla bir öðrenci
üniversiteye geldiðinde, bilgiye eriþim ya da bizim ifademizle kütüphane
kullanýmý diye bir sorunu yok. Ona verilecek destek, sadece yönlendirme
ve olasý yeniliklerden haberdar etme. Oysa bizde, tam tersi. Hele buna bir de
ders kitabý aðýrlýklý bir eðitim sisteminden, araþtýrmaya dayalý bir uygulamaya
geçiþ eklenince, bilgiye eriþim, pek çok kiþi tarafýndan yeterince önemsenmese
de, ciddi bir sorun olarak ortaya çýkýyor.
Sabancý Üniversitesi’nde, bilgilenme ve bilgiye eriþimi, önemli bir öðe olarak
ele aldýk ve bilgi kaynaklarýnýn kullanýmýna yönelik programlar yaparak, uygulamaya
koyduk. Sanýyorum bundan, beklentimiz kadar olmasa da, iyi sonuçlar aldýk.
Bir baþka çok önemsediðimiz faaliyetimiz, ki bu henüz sonuçlanmadý, Diller
Okulu programýnýn bir kýsmýna, Bilgi Merkezi’ni bir metin olarak eklemeye
çalýþýyoruz. Önerimiz, hem Diller Okulu hem de üst yönetimce de uygun görüldü.
Halen detaylarý üzerinde çalýþýyoruz. Sanýyorum ki öðrencilerimiz belirli dönemlerde
anlattýklarýmýzý dinlemek yerine, ders programýnýn bir parçasý olarak, bilgi ve
bilgi hizmetleri konusunda bilgilenecek.
Ýkinci kýsma gelince, üniversitenin kuruluþunda bulunan þanslýlardaným. Böyle
bir projede görev almakla, kendimi hep ayrýcalýklý saydým. Dolayýsýyla, bu kuruma
ayrýcalýklý bir bilgi birimi yakýþacaðýný düþünerek, geleceðe yönelik planlamalarýn,
klasik kütüphane yerine Bilgi Merkezi olarak yapýlmasýný önerdim. Yönetim
önerimi kabul etti. Yani, Bilgi Merkezi’nin suçlusu (!) benim. Aslýnda amaçlý
yaptýðýmýz bir þeydir bu. Bir kere bilginin deðiþen formatýnýn bir göstergesidir
Bilgi Merkezi’ne dönüþmek. Vazgeçilmez bir bilgi kaynaðý olarak, kitap, dergi
21
tabii ki var. Ama bilgi artýk, farklý
formatlarda da akmakta. Bu nedenle,
çok iyi örgütlenmiþ klasik bir
kütüphane ve kütüphane hizmetleri
üzerine, yeni formattaki bilgileri ve
onlara eriþim olanaklarýný da içeren,
daha büyük bir þemsiye gibi düþündük
Bilgi Merkezini. Bence, doðru da
yapmýþýz çünkü birçok izleyenimiz var.
Sorunun son kýsmý olan, gelecekte
kütüphanelerin nasýl olacaðýna gelince,
bence gelecekte de kütüphaneler ya
da bilgi merkezleri kendilerini toplumun
gereksinimlerine cevap verecek
þekilde yeniden örgütledikleri sürece
hep var olacaklardýr. Bizi örneklersek,
süreli yayýnlar koleksiyonumuzun
%98,5’i elektroniktir, yani Sabancý
Üniversitesi mensuplarýnca her yerden
ulaþýlabilir. Kitap koleksiyonuna
döndüðümüzde bu da %30’larý
geçmiþtir. Ama ne yazýk ki bütün
toplumlarda olduðu gibi bize de hatta
bizim üniversitemizde de Google’ýn
her þey olduðu düþünülmektedir. Bu
çok yanlýþ bir yoldur. Elbette ki Google
bilgiye eriþimde vazgeçilemez bir
araçtýr. Ama Google’a amaç diye
baktýðýnýz zaman yanýlgýya düþersiniz.
Çünkü çok basit bir örnek, Google’dan
eriþtiðiniz pek çok bilgiye siz, bedelini
ödediðimiz için ulaþýyorsunuz. Yani
biz dergilere abone olmasak, IP
numaralarýný Google bilmese siz o
verilere ulaþamazsýnýz. Ama sonuçta
Google sizi istediðiniz verilere çok
çabuk ulaþtýrdýðý için giderek
vazgeçilemez bir bilgi kaynaðý haline
dönüþüyor. Burada þunu da söylemek
gerek, kullanýcýlarýn daha iyi
bilgilendirilmesi için bizler, Google
iliþkileri dahil, pek çok konuyu yeniden
ele alýp incelemeliyiz.
Peki Sabancý özeline inecek olursak, üniversitemiz öðrencilerinin okuma ve
kaynak kullanma alýþkanlýklarýný nasýl deðerlendiriyorsunuz? Zannediyorum
bu konuda araþtýrmalar yaptýrýp istatistiki veriler de kullanýyorsunuz.
Elbette ki, hizmet ve olanaklarýmýzýn ne kadar kullanýldýðýna iliþkin istatistikler
elimizde var. Sonuçlar, ülkemizdeki pek çok kurumla karþýlaþtýrýldýðýnda, çok
iyi durumdayýz. Ýstatistiklerimiz, multimedya kullanýmý ile elektronik veri
kullanýmýnýn, basýlý kitaba oranla, daha çok arttýðýný da göstermektedir. Bu
arada, ders programlarýnýn, temel kullanýcýlarýmýzdan olan öðrencileri daha
çok araþtýrmaya yönlendirmesi için, öðretim üyeleriyle sürekli görüþmeye
çalýþýyoruz. Hatta bazý hocalarýmýzla kurulan iletiþim sayesinde, ders saatlerinde
sýnýflarda düþüncelerimizi anlatacak yer bulabildiðimiz gibi, öðretim üyelerimiz
de belirli saatlerde araþtýrma amaçlý olarak derslerini Bilgi Merkezin’de
yapmaktadýrlar. Bu iþbirliðinin, yarar saðlayacaðýný biliyoruz. Özet olarak,
eðitim sistemimizdeki yöntem araþtýrmaya yönelik oldukça, bize daha çok
iþ düþecektir. Bu bakýmdan öðrencilerimize,“balýk vermek yerine, balýk
tutmanýn öðretilmesinden” yanayýz.
Aslýnda bunu da sormak istiyorum. Bir üniversite kütüphanesinin kaynak olarak
geliþip geniþlemesinde öðretim üyeleriyle olan iletiþiminin çok önemli rolü var.
Ayrýca öðrencilerin doldurduklarý istek formlarýnýn ve istatistiklerden edinilen genel
eðilimin de etkisi var. Bu baðlamda Bilgi Merkezi öðrenci-öðretim üyesi-kütüphane
üçgenini yeterli ölçüde kurmuþ mudur?
Bunu yüzde yüz gerçekleþtirmiþtir ya da çok baþarýlý olmuþtur demek kolay deðil.
Öðrencilere verilen pek çok oryantasyon programýnýn yaný sýra, üniversiteye
katýlan her öðretim üyesine bir saat kadar süren bir oryantasyon programý
uyguluyor, hizmet ve olanaklarýmýzý anlatýyoruz. En azýndan kendi alanlarýnda,
koleksiyon oluþumu için yardým istiyoruz. Bilgi Kaynaðý istekleri konusunda temel
uygulamamýz, isteklerin tümünün karþýlanmasýna yöneliktir. Ancak, baþka
kurumlarda var olan bilgi kaynaklarýný, geçici olarak ödünç alýp hizmete sunma
yolunu deniyoruz. Eðer öðretim üyesi, istediði bilgi kaynaðýnýn mutlaka
koleksiyonumuzda bulunmasý gerektiðini söylüyorsa, baþka kurumda olmasýna
raðmen yine de satýn alýyoruz. Roman ve film gibi genel amaçlý istekler için ise,
birkaç öðretim üyesinin danýþmanlýðýna baþvurarak koleksiyonumuzu oluþturuyoruz.
Kýsaca, her istekle ilgili öykü, istek sahibine mutlaka rapor edilmeye çalýþýlýyor.
22
sabancý üniversitesi / dergi
Bilgi Merkezi ile ilgili en çok dile getirilen þikâyet olan çalýþma saatleri meselesini
sormak istiyorum birinci aðýzdan olmasý açýsýndan. Sizce de Bilgi Merkezi’nin
çalýþma saatler kýsýtlý mý, son yapýlan araþtýrmanýn sonuçlarýný da göz önünde
bulundurarak bir artýrýma gitmeyi düþünüyor mu Bilgi Merkezi çalýþma saatleri
konusunda?
Bilgi Merkezinin 7/24 açýlmamasý için hiçbir nedenimiz yok. Biz hazýrýz ama
kullanýcý hazýr deðil. Bu yýl içinde sanýyorum ki 4 hafta denedik, 7/24 açtýk. 24’ten
sonra gelen ziyaretçi sayýsý oldukça azdý. Bir de tabi her ne kadar burasý kar
amaçlý bir kurum deðilse de, olaya bir miktar ekonomik bakmak zorundayýz. Ben
baþvuru yapan bütün arkadaþlara ayný cümleyi söyledim: 30 kiþi getirin 24 saat
açalým. Ayný sonuç, Memnuniyet Anketinde de görülmekteydi. Þimdi o konuda
baþka bir geliþme oldu. Yeni bir bina planýmýz var. Eðer gerçekleþirse, Bilgi Merkezi
giriþindeki baðýmsýz bir alaný, 7/24 açýk olacak þekilde düzenlemeyi planlýyoruz.
Yaklaþýk 50 kiþi kapasiteli olacak bu yerin arkadaþlarýmýzý mutlu edeceðini
sanýyorum.
Son olarak þunu sormak istiyorum: Daha kurulma aþamasýndayken Sabancý
Üniversitesi ailesine katýldýnýz. Okulun ve Bilgi Merkezi’nin bu günlere gelmesinde
büyük emeðiniz var. Sabancý Üniversitesi baþta ortaya koyduðu vizyonun bugün
sizce neresinde, Bilgi Merkezi’nin bu vizyondaki konumunu þu an itibariyle nasýl
görüyorsunuz?
Benim açýmdan Sabancý Üniversitesi’nde bulunmak bir þans. Çünkü ben bir
þeyleri yapmaktan keyif alan bir insaným, bir þeyleri yapabilmeniz için birilerinin
size inanmasý ve güvenmesi gerekiyor. Ben Sabancý Üniversitesi’nde bunu
yakaladým. Planladýðým her þeyin yapýlmasýna izin verildi. Bugün büyük bir keyifle
dünya standartlarýný yakalayabildiðimizi söyleyebiliyorum. Bu sadece benim ve
çalýþanlarýn da eseri deðil, bu Sabancý ailesinden baþlayarak Sabancý yönetiminin
bilgiye verdiði önemin sonucudur. Dolayýsýyla misyon olarak hedeflediðimiz
yerdeyiz. Ýnsan odaklý bir üniversite burasý ve biz bu ana fikri çok iyi iþlemeye
çalýþtýk. Bunu bire bir oryantasyonlarla bilgilendirmeye kadar götürdük. Mesela
bizim bilgilendirme ya da duyuru hizmet paketlerimiz dünyanýn hiçbir yerinde
yoktur. Neden biz bunu yapmaya baþladýk çünkü hizmet planlamasýna üniversitenin
kuruluþuyla birlikte baþlayýnca, üzerinize binen iþ yükü kaldýrýlabilecek bir iþ yükü
oluyor. Üniversiteye en çok 20 öðretim üyesi katýlýyor yýlda. Bunlarý birer birer
davet ediyorsunuz ve ilgi alanlarýný göre sürekli bilgilendirilmesine çalýþýyorsunuz.
Bunu mesela ODTܒde yapmaya çalýþsanýz çok zor olur, yapamazsýnýz. Onun
için ben Sabancý Üniversitesi’nde olmaktan ya da kuruluþuna katýlmaktan ötürü
çok þanslý sayýyorum kendimi. Bence ben de arkadaþlarým da çok güzel iþler
yaptýk. Arkadaþlarým bir toplantýya gittiklerinde, yakalarýndaki hüviyetlerine
insanlarýn nasýl gýptayla baktýklarýný gelip naklediyorlar. Olayýn keyfi de bence bu.
Sabancý Üniversitesi Bilgi Merkezi’nin olanaklarý zaten bütün Türkiye tarafýndan
tanýnýyor. Onun içi bence adýný koymaya çalýþtýðýmýz þeyin adýný baþýndan doðru
koyduk ve doðru yolda da gidiyoruz.
Teþekkür ederim, bana bu güzel sözcükleri söyleme olanaðý saðladýðýnýz için.
23
ÜNÝVERSÝTE
Üniversitede olmak,
üniversiteli olmak
Hasan Bülent Kahraman
Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öðretim Üyesi
Geçen yýl üniversitede bir çok etkinlik düzenlendi. Ben onlarýn bir
bölümünü örgütledim. Ama onlardan çok daha fazlasýna katýldým. Bunca
etkinliðin tümü benim çalýþma konularýmla ilgili olamazdý. Ýlgi alanlarý
hiç de az sayýlacak birisi olmasam bile bu etkinlik yelpazesi benim
ötemdeydi. O toplantýlarýn her birisinde, o sýrada elimde bitirmem
gereken bir çok iþ bulunduðu için, ister istemez ‘niye buradayým’ diye
düþünüyordum. Doðaldý bu, çünkü, o anda katýldýðým konuþmanýn üstünde
çalýþtýðým konularla doðrudan bir ilgisi de yoktu. Sonunda bir cevap
üreterek kendimi rahatlattým: ‘burasý üniversite’. Bu yazýda bu vargýnýn
ne anlama geldiðini ve ‘burasý üniversite’ derken bunun benim için ne
ifade ettiðini anlatmaya çalýþacaðým.
Humboldt’la gelen...
Modern veya daha geçerli bir kavramla söyleyecek olursak çaðdaþ üniversite
kavramýný geliþtirenlerin baþýnda Wilhelm von Humboldt gelir. Her anlamýyla
Fransýz Devriminin Prusya-Avusturya-Almanya toprak ve düþüncelerine
yansýmasýnýn bir çocuðu olan (bu deyimi aslýnda Napolyon kendisiyle Fransýz
Devrimi arasýndaki iliþkiyi açýklamak için kullanýr) Humboldt eðitim
konusundaki görüþlerini geniþ bir biçimde Ýnsan Eðitiminin Kuramý baþlýklý
kitabýnda ve elbette diðer yazýlarýnda anlatmýþtýr. Zaman zaman farklý
nedenlerden ötürü çok tartýþýlsa, bazen devrini kapadýðý öne sürülse, arada
bir çok eleþtirilse de von Humboldt’un genel anlamda eðitim, özel anlamda
da üniversite konusundaki düþünceleri bugün de bir kaç temel noktada
bütün geçerliliðini koruyor.
Humboldt eðitimi ikiye ayýrýr. Rousseau’nun görüþlerinden çok etkilenmiþ
birisi olarak ilk eðitimin önemine deðinir. Çocuklarýn da ebeveynler karþýsýnda
haklarý olduðunu ve o haklarýn yasalarla, devlet tarafýndan korunmasý
gerektiðini vurgular. Gene zamanla çok tartýþýlmýþ (bilim dünyasýnda tartýþýlmak
‘olumsuz’ deðil, tam tersine çok olumlu bir niteliktir) Pestalozzi’den etkilendiði
ilk ve orta eðitim yöntem ve anlayýþýný temellendirdikten sonra Humboldt’un,
Berlin Üniversitesi’nin kurulmasýyla sonuçlanacak yüksek eðitim konusunda
görüþlerini ben hiç uzatmadan iki noktada özetlemek istiyor um
• Üniversite eðitimi orta-lise eðitimi deðildir. Bu eðitimde öðreticiler daha
önceki eðitimlerde olduðu üzere ‘eðitmekle’ yükümlü olamazlar. Eðitmenlerin
amacý olgunluða eriþmiþ olan öðrencilerin yapacaðý araþtýrmayý
yönlendirmektir. Dolayýsýyla üniversite araþtýrma yapýlan, bilgi üretilen bir
eðitim sürecine tekabül eder.
• Bütün bunlarýn gerçekleþtirilebilmesi için bilimsel özgürlük ve
öðretim özerkliði zorunlu koþullardýr. Devlet eðitim konusunda mümkün
olduðu kadar iþin dýþýnda kalmalýdýr. Üniversite ‘yurttaþ’ yetiþtirme alaný
deðildir. Devlet üniversite eðitimindeki bireyi bir nesne olarak göremez.
Tam tersine birey toplumu biçimlendirecek olan bir öznedir.
24
Humboldt’un bu görüþleri daha çok
açýlabilir. Günümüz dünyasýnýn genel
ihtiyaçlarý içinde or taya çýkmýþ
beklentiler doðrultusunda, onun
biçimlendirdiði eðitim anlayýþý içinde
irdelenebilir. Nitekim bu yapýlmýþtýr ve
Humboldt en çok bu eðitim yönteminin
öðrenci-bireyi toplumdan, toplumsal
gereksinim ve beklentilerden
koparacaðý düþüncesiyle eleþtirilmiþtir.
Oysa Humboldt hiç böyle bir anlayýþ
içinde deðildir. Yukarýdaki özne-nesne
birey anlayýþý içinde bakýlýrsa bireytoplum ilintisinin boyutlarý anlaþýlabilir.
...ve bugün
Bu çerçeve bugünkü üniversiter
eðitim tar týþmalarýnýn da ana
çerçevesidir. Ne var ki, 19. yüzyýl
baþýndan bu yana köprülerin altýndan
çok sular akmýþ ve eski çamlar artýk
bardak olmuþtur. Neyin deðiþtiðini
anlamak için son bir saptama daha
yapacaðým.
19. yüzyýlýn pozitivist dünyasý ikili bir
amaç ve anlam taþýyordu.
Bir yanda bilimsel düþüncenin
her türden öznelliði, kiþisel deðer
yargýsýný, sezgiyi aþacak, onlarla
ir tibatlandýrýlmasý olanaksýz bir
nesnellik hegemonyasý kurabileceðine,
bunun doðru olduðuna inanýlýyordu.
Locke’un altýný çizdiði tabula rasa
kavramý, yani eðitilebilir insan
düþüncesi giderek merkeziyetçi bir
yönetim modeli içinde bireyin vatandaþ
olarak biçimlendirilmesi için bir araç
diye görülüp kullanýlýyordu. Ýkincisi ve
en az onun kadar önemli olaný
bilimsellik dediðimiz olgunun disipliner
yapýlardan oluþtuðuna dönük kabuldü.
Disiplinler, bilimsel irdeleme ve
araþtýrma alanlarýnýn dýþa kapalý, içe
dönük mikrokozmoslarýydý. Bunlar
kendileri olduðu, olabildiði, kendisini
tanýmlayabildiði ve kendilerine yeterli
kalabildiði oranda güç kazanmýþ
olacaklardý.
sabancý üniversitesi / dergi
Bu iki olgu hiç deðilse son 25 yýldaki
bilgibilimsel irdelemelerle önemli
ölçüde deðiþti. Bugün öznelliðin katý
bir ideolojik pozisyon almak olmadýðý
ölçüde bilimsel bilgi üretimine katký
saðlayabildiði kabul ediliyor. Ýkincisi,
disiplinler arasý yaklaþým üniversiter
eðitimin baþlý baþýna varlýksal bir
gerçeði konumunda. Kaldý ki, bu
olgunun öznellik baðlamýyla
doðrudan ve dolaylý etkileþimi de
biraz düþününce kavranabilecektir.
Þu deðiþkenler...
Bu kavramsal önerme çerevesinden
hareketle bir þeyler söylemek
istiyorum þimdi.
Bugünkü dünyada üniversiter bir
eðitimin anlamý büsbütün deðiþmiþ
dur umdadýr. Bugün toplumdan,
toplumsal oluþumlardan hatta
sanayiden kopuk, içine dönük bir
üniversite her zamankinden daha az
düþünülüyor. Fakat bu yargý zaman
zaman önemli yanýlgýlara da yol
açýyor. Üniversitenin kendi dýþýndaki
dünyayla (bu kavram bile ne kadar
doðrudur?) olan iliþkisi o eðitimi
bütünüyle pratik-pragmatik bir
algýlamayla bütünleþtirebiliyor. Daha
açýk söylemek gerekirse üniversiter
eðitim sadece ‘pratik hayata’ bir
hazýrlýk olarak algýlanabiliyor.
Böylece üniversite eðitiminin
yukarýdan beri deðindiðimiz
kapasitesi tümden yok sayýlabiliyor.
Oysa bu tepeden týrnaða yanlýþ bir
algýlamadýr. Çünkü...
Üniversite eðitiminin bana kalýrsa en
önemli iki ögesinden söz edilebilir.
Bunlarýn ilki en geniþ anlamda
insanýn özgürleþme kapasitesini
yaratabilmesidir. Sadece düþünce
özgürlüðü anlamýnda deðil, herhangi
bir verili düþüncenin doðruluðunu
sýnamak, onun önceden kabul
edilmiþ dorðuluðuyla yetinmemek
bu özgürleþmenin baþlangýç
noktasýdýr. Sözü çok edilen ‘tabu’
kavramý böyle bir anlayýþla ele
alýndýðýnda zaten çok aðýr ve çok
ötede bir olgudur. Çok daha
yakýnýmýzda duran gündelik ‘doðrular’
bile ancak üniversiter bir eðitimin
bünyesinde sorgulanabilir ki, bu
sürecin son evresi en geniþ anlamda
özgürleþmektir.
Ussallýðýn özgürleþtiriciliðini bir
varoluþ durumu haline getirmektir.
Ne var ki, bu göründüðü ölçüde
kolaylýkla baþarýlamaz. Çünkü, bu
gerektiðinde insanýn kendisine
karþýtlýðýný da gerektirir ki, varoluþ
durumu demekle bunu kastediyorum.
Ýkincisi, bunu yapabilemenin çok
önemli bir aracý olan öge: soyut
düþünce/kavram üretme yetisi. Gene
daha geniþletecek olursa, soyut
kavram ve düþünceyle uðraþabilme
yetisi. Gündelik hayat bunun tersiymiþ
gibi durur. Orada her þey somut
görünür; çünkü her þey mekaniktir.
Oysa soyutlama bunun ötesinde bir
anlam içerir. Soyutlama, vülger
bir biçimde söyleyecek olursak,
görünenin içindeki görünmeyenle
uðraþmaktýr. Belki de olmayan olgularý
ihdas etmek sonra da onlar arasýndaki
görünmez baðlarý görünür hale
getirmek. Anlama dediðimiz
kapasiteyi yaratmanýn baþka yolu da
yoktur. Bilimsel bilgi üretmenin baþka
bir yolu da bulunmuyor, bu yöntem
dýþýnda. Þöyle söyleyelim; herkes bir
hastalýk olduðunu bilir ama onun
mekanizmasýný bulmak iþte bu soyut
düþünme yetisiyle saðlanabilir. Bunu
da ancak üniversiter bir meleke
yaratabilir. Onun aracý ise ancak
paratik/pragmatik kaygýlarýn dýþýnda
kalan bir öðrenme, yani, kültür
edinmedir. Bildiðimizden daha
fazlasýný bilebilmenin yolu budur.
25
Büyük bir muhakeme yaratmanýn
yolu da budur. Yani politikayla
ilgilenen Einstein veya matematik
kuramý yazan Russell!
Söz konusu ettiðim bu iki nispeten
teknik olgunun ötesinde kalan ama
onlardan doðan, onlarýn bileþkesi
olan bir üçüncü öge daha var. Onu
belir terek bu yazýyý bitireceðim.
Üniversiter eðitim son ker tede
tolerans-empati baðlamýnda geliþir.
Bu iki kavram da verili olanla
yetinmemek ve ona teslim
olmamaktýr. Yukarýda verdiðim
Einstein-Russell örnekleri bu açýdan
önemli. Çünkü, orada etkili olan,
kendi bilgisinin (bilgi, unutmayalým,
iktidar demektir) dýþýna çýkmayý
öngörebilen, bu cesareti gösteren
iradedir. Gene az önce söylediðim
gibi, bir varoluþ dur umunun
dönüþtürülmesidir bu. Kaldý ki,
bilimsel bilginin sýnamaya açýk
olmasý, hatta bütünüyle bu olgunun
içinden türemesi gene ayný sonuca
götürecektir bizi. Tolerans-empati
bu anlamýyla bir mekanik iliþki
deðildir. Sadece insanlar arasýndaki
bir iliþki de olamaz. Ama elbette iþin
o yaný ne ihmal edilebilir ne yok
sayýlabilir.
Kendisi olmasý insanýn...
Bir son söz söylemek gerekir mi, bilmiyorum. Çünkü, bir son sözün
olamayacaðý üstüne kurdum bu yazýnýn gizli mantýðýný. Gene de þunu belirtmek
isterim: üniversiter eðitim bir bilinç durumudur, bir bilme biçimidir. Ýnsanýn
kendisini ayýrt etmesi, kendisi olmanýn anlamýný saptamasý, kendi bilincine
varmasýdýr. Ýnsan üniversitenin dersliklerinde verili, deterministik bilgiyi deðil,
onun aracýlýðýyla kendisini öðreniyor ve tanýyorsa üniversitede bulunuyor
demektir.
Bu ise bana göre en geniþ anlamda kültür demektir. Evet, öyle sanýyorum
ki, bütün bu yazý boyunca söylediklerim içinde beni en çok ilgilendiren
sözcüðü, týpký yemeðin üstüne bir ‘coda’ olarak yenen tatlý gibi ilk kez þimdi
telaffuz ediyorum. Üniversite eðer insanýn kendisini bilmesiyse, insanýn
kendisini tanýmasýysa bunu saðlayacak bir tek araç vardýr, diðer tüm belirttiðim
deðiþkenleri içine alan, o da kültürdür. Öteki tanýmlarýný bir yana býrakýp, kültür
tanýmlarý denizine kendi damlamýzý ekleyecek olursak, kültür, insanýn kendi
dýþýna çýkabilmesinin aracýdýr. Hoþgörü, çözümleyici olmak, iletiþim ve duyarlýk
ancak kültürün içinden elde edilen yetilerdir. Bu doðaldýr; çünkü, insan sadece
kendi dünyasýnýn kapalýlýðý içinde bir kültür edinemez. Kültür, bize en uzak
noktadan saðlayacaðýmýz, edineceðimiz birikimdir. Bize yabancý olanla iç içe
geçebilme halidir kültür. Bu ise derslikten çok üniversitenin konuþma, toplantý,
gösteri mekanlarý ve kütüphanelerinde, üniversitede yapýlan tartýþmalar ve
sohbetlerde edinilir.
Bütün bunlarý ancak bir üniversitenin geniþ dünyasý sunabilir
Ve ne yazýk ki, hayat üniversite kadar zengin ve cömert deðildir.
26
YÖNETÝM
“Çok Ýsabetli bir Seçim
Yaptýðýmý Düþünüyorum…”
Röportaj:
Burcu Kanyýlmaz – Toplumsal ve Siyasal Bilimler 3. Sýnýf Öðrencisi
Ýbrahim Tevfik Karatop - Ekonomi 3. Sýnýf Öðrencisi
Fotoðraflar:
Osman Yavuz Perk – Mühendislik ve Doða Bilimleri Fakültesi
2. Sýnýf Öðrencisi
Dergi’nin son sayýsýnda Sabancý
Üniversitesi Genel Sekreteri Haluk
Bal’la keyifli bir sohbet yaptýk. Bal,
sonbahar döneminde üniversitede
karþýlaþacaðýmýz yeniliklerden
bahsederken, Üniversitenin idarî
iþleyiþi hakkýnda da bizi
bilgilendirdi.
Sizi biraz yakýndan tanýyabilir miyiz?
Haluk Bal kimdir, Sabancý öncesi
kariyeri nedir?
1954 doðumluyum. 1973'de
Darüþþafaka Lisesi’nden ve 1978
senesinde de Ýstanbul Üniversitesi
Ý þ l e t m e Fa k ü l t e s i Pa z a r l a m a
bölümünden mezun oldum. Benim
üniversite yýllarým o dönemdeki birçok
öðrencide olduðu gibi tatsýz geçti.
Okul, olaylar nedeniyle çoðunlukla
kapalýydý. Ancak diðerleri için negatif
olan bu süreç benim için biraz farklý
geliþti. O sýralar üniversiteye devam
edemediðim için IBM’de stajyer
olarak iþe baþladým ve bu benim
hayatýmda çok önemli bir dönüm
noktasý oldu. IBM’deki staj dönemi
uzadý, böylelikle bir yandan okula
devam ederken bir yandan da çalýþma
þansým oldu. Mezun olduktan sonra
da IBM’de çalýþmaya devam ettim ve
bu þirkette 20 yýl çalýþtým. 1996
yýlýnda Sabancý-IBM ortaklýðýnda bir
yazýlým ve hizmet þirketi kurulunca,
burada Genel Müdür olarak çalýþmak
üzere IBM tarafýndan görevlendirildim.
2004 yýlýnda IBM’le Sabancý stratejik
olarak bu ortaklýktan çýkma kararý
alýnca ben de IBM’e geri döndüm ve
3 ay kadar IBM’de kaldým. Daha sonra
Sabancý Üniversitesi'nden genel
sekreterlik teklifi geldi. Aslýnda hiç
aklýmda olmayan bir þeydi ama þimdi
bu görevi kabul ederek çok isabetli
bir seçim yaptýðýmý düþünüyorum.
2005 yýlýnýn Mart'ýndan beri yaklaþýk
iki buçuk yýldýr görev baþýndayým.
Sabancý Üniversitesinde Genel
Sekreterin görevi nedir? Ve Haluk
Bal olarak bu göreve neler kattýðýnýzý
düþünüyorsunuz?
Sabancý Üniversitesi'nin idari yapýsý
da diðer üniversitelerden çok
farklý. Ýdari organizasyon, yetkiler,
sor umluluklar ve tüm süreçler
gerçekten dört dörtlük tarif edilmiþ.
Dolayýsýyla ben, zaten iyi kurulmuþ
ve iyi yapýlanmýþ, yetkilerin ve
sorumluluklarýn çok açýkça belli
olduðu bir yapýnýn baþýna geçtim.
Kendi adýma ben, Haluk Bal olarak ne
gibi katkýlar yapabilirim, onun
peþindeyim; yoksa var olan düzeni
devam ettirmek nispeten daha kolay.
Sanýyorum benim buraya geldikten
sonra yaptýðým ilk önemli uygulama,
idarî çalýþanlarýn yetkilerini artýrmak,
daha doðrusu var olan yetkilerini
kullandýrmak oldu.
Ýdarî birimlere baktýðýmýzda; burada
çalýþan arkadaþlarýmýzýn or talama
akademik seviyelerinin diðer þirketlerde
ve üniversitelerde çalýþanlara göre çok
daha yüksek olduðunu görüyoruz.
Dolayýsýyla burada çalýþan arkadaþlarýn
inisiyatif kullanmalarýný teþvik etmekte
fayda olduðunu düþünüyorum. Ben
zaten tarz olarak böyle çalýþan biriyim.
Yönergeleri sýkça deðiþtirerek, geçmiþ
tecrübeleri deðerlendirerek, inisiyatifi
artýran ve bürokrasiyi azaltan bir sürü
yenilikler getirdik. Böylelikle sorunlar
da daha hýzlý çözülebiliyor. Okulumuzu
incelerseniz, bu çalýþmalarý hemen her
alanda görebilirsiniz. Bir örnek vereyim:
Geçtiðimiz senelerde, ders kayýtlarý
sýrasýnda, sistemden deðil ama sürecin
kendisinden kaynaklanan aksaklýklar
oluyordu. Bu konuda çalýþmak üzere
bir takým kurduk ve çalýþmalar
sýrasýnda öðrencilerden de destek
aldýk.Artýk zorunlu olarak alýnmasý
gereken derslerin kayýtlarý otomatik
27
olarak yapýlýyor. Böylece sistem daha
etkin iþliyor ve haksýzlýklar olmuyor.
Ýdari birimler olarak amacýmýz bir
anlamda öðrencilerin ve akademik
kadrolarýn zamanýnýn tamamýný eðitimöðretim ve araþtýrmaya ayýrmalarýný,
böylelikle üzerlerinde mümkün
olduðunca idari yük ve sor un
kalmamasýný saðlamak. Bunun için
geçtiðimiz dönem sonunda kampus
yaþamýna iliþkin ve Bilgi Merkezi’miz
ile ilgili iki kapsamlý anket yaptýk.
Bu anket sonuçlarýný ciddi olarak
deðerlendirdik. Uygulamalarý kýsa
zaman içinde görmeye
baþlayacaksýnýz. Örneðin, mutfak
ekipmanlarýný deðiþtiriyoruz. Yurtlara
yakýn bölgede yeni yeme-içme
mekanlarý hizmete girecek. Ulaþým
hizmetlerimizi ihtiyaçlar paralelinde
sürekli izliyoruz ve deðiþiklikler
yapýyoruz. Bilgi Merkezi’mizde daha
uzun süreler açýk kalabilecek okuma
mekanlarý için çalýþmalar yapacaðýz.
Özetle öðrencilerimizi dinliyoruz ve
ciddiye alýyoruz. Tabii ki her istenilen
uygulamayý anýnda gerçekleþtirmemiz
mümkün olamýyor ancak
kaynaklarýmýzý en verimli þekilde
kuýllanarak sorunlarý çözmek için çok
çaba harcýyoruz.
Diðer Üniversitelere baktýðýmýzda
bizim Üniversitemizde olduðu gibi
bir akademik- idarî ayrýþma pek
göremiyoruz sanýrým.
Doðrudur. Türkiye’de baþka hiçbir
üniversitede bu yok. Belki Amerika'da.
Ama orada da idarî süreçler tam
olarak bizimki gibi deðil. Burada bir
konuyu hatýrlatmak isterim. Evet
bizdeki sistem oldukça deðiþik. Tüm
idari destek Genel Sekreterlik
tarafýndan Fakültelerimize veriliyor.
Ancak Akademik kadrolarýmýzla Ýdari
kadrolarýmýz birlikte mükemmel bir
takým çalýþmasý sergiliyor uz.
Ýdari-akademik süreçler birbirinden
ayrýlmýþ ancak sistem bir bütün olarak
ve gerçekten mükemmel çalýþýyor.
Diðer üniversitelerle de görüþüyoruz.
Onlar bize ve yapýmýza imrenerek bakýyorlar. Ben ekiplerimle birlikte, birçok
konuda çok hýzlý karar alabiliyoruz. Diðer üniversitelerde karar süreçleri çok
daha uzun.
Farklýlýk üzerine konuþmuþken; Sabancý Üniversitesi hem kendi bünyesinde
hem de toplumda farklýlýk yaratmaya çalýþan bir üniversite. Sizin Genel
Sekreter olarak bu konuda bir vizyonunuz var mý?
Evet. Yaklaþýk 1 yýldýr Sabancý Üniversitesi’nin gelecek 5 yýlýný tartýþýyoruz ve
hemen hemen final noktasýna geldik. Burada amacýmýz, bir dünya üniversitesi
olmak için gerekli altyapýyý, hem akademik hem de idarî olarak en iyi þekilde
kurmak. Aslýnda o altyapý var ama biz onu, çýtayý biraz daha yükseðe çýkararak
geleceðe aktarmak istiyoruz. Mesela öðrencilerimizin mezun olduktan sonra
çok iyi üniversitelere burslu olarak gitmeleri, çalýþma hayatýna atýlan
arkadaþlarýmýzýn çok iyi uluslararasý þirketlerde çalýþmaya baþlamalarý, yabancý
öðrenci sayýmýzýn artmasý sadece akademik deðil ayný zamanda idarî bir
mesele. Burada bize de birçok önemli iþler düþüyor.
Biraz da bütçeden bahsetsek?
Benim için bir sitede bir yorum yapýlmýþ: “Haluk Bal; üniversiteyi þirket gibi
yöneten þahsiyet!”” Buradan hareketle bütçeyi anlatacaðým size. Ben bu
yorumu pozitif olarak algýladým, çünkü eðer üniversiteyi þirket gibi yönetiyorsam
iþimi doðru yapýyorum demektir. Benden beklenen zaten üniversiteyi bir
anlamda þirket gibi yönetmem. 'Þirket gibi yönetme' kavramýný biraz açmak
gerekiyor tabii ki: Sabancý Üniversitesi’nin kâr hedefi yok ve hiçbir zaman
olmayacak. Ancak kaynaklarý en verimli kullanmak anlamýnda þirket gibi
yönetme tanýmý doðru. SÜ tamamen eðitime odaklanmýþ bir üniversite.
Öðrencilerimizden gelen gelir giderlerimizin ancak %60’ýný karþýlýyor. Sabancý
Topluluðu bize her sene 15–20 milyon dolar baðýþ yapýyor. Bu baðýþlarla
önemli miktarda burs veriyoruz ve dolayýsý ile bir anlamda bütçe açýðýmýzý
kapatýyoruz. Bu yüzden öðrencilerimizin birtakým uygulamalara tepki gösterirken
daha serinkanlý olmalarý gerekiyor. Zaman zaman girdilerdeki maliyet
ar týþlarýndan dolayý (Örneðin akaryakýt fiyatlarý) servis, yemek gibi
hizmetlerimizin fiyatlarýný artýrmak zorunda kalýyoruz. Bunlarda amacýmýz para
28
sabancý üniversitesi / dergi
kazanmak deðil. Zaten toplam gider bütçemizde bu artýþlar o kadar ufak
kalýyor ki… Buradan bu yýlýn bütçesine gelecek olursak; yaklaþýk 80 milyon
YTL’lik bir toplam harcama bütçemiz var. Yatýrýmlarýmýz (yurt inþaatý, müzeye
yapýlan yatýrýmlar gibi) bu bütçenin dýþýnda. Bu yatýrýmlarýmýzý gerçekleþtirebilmek
için ilave kaynaklar yaratmaya çalýþýyoruz. Inovent bu baðlamda örnek bir
uygulamamýz. Biliyorsunuz Inovent, Sabancý Üniversitesi’nde ve Türkiye’deki
diðer üniversitelerde, AR-GE kuruluþlarý ve endüstride geliþtirilen teknolojilerin,
iþ fikirlerinin ticari deðerlerine ulaþmalarý için gerekli olan süreçleri yönetmek
amacýyla kurulmuþ bir þirket. Eðer bu þirket ileride tahmin ettiðimiz gibi para
kazanmaya baþlarsa, yeni yatýrýmlarýmýza kaynak teþkil edecek.
Aslýnda ulaþým ve yemek giderlerinin bir bölümünü SU sübvanse ediyor
öyle mi?
Yemekte deðil ama ulaþýmda sübvanse ediyoruz. Shuttlelara öðrencilerin
ödediði kadar bir miktar da Üniversite tarafýndan ödeniyor. Yine de bazý
öðrencilerimiz bu ücretlerin yüksek olduðundan þikayetçiler. Burada kýsa bir
bilgi de vermek isterim. Öðrencilerimiz shuttle ücretlerini kamu ulaþým ücretleri
ile kýyaslarken bizim araçlarýmýz ile kamu ulaþým araçlarý arasýndaki araç
kalitesi, þoför, güvenlik bakýmýndan farklarý ve kat edilen mesafeyi dikkate
almalýlar.
Tosun Terzioðlu sanýrým bir ek gelirimiz olduðunu ve ileride dünyanýn en
iyi üniversitelerinin sahip olduðu kadar kaynaða sahip olabileceðimizi
söylemiþti.
Evet. Merhum Sakýp Sabancý’nýn üniversiteye baðýþladýðý bir fon var. Ýdealimiz
bu fonu Sabancý dýþýndan da baðýþ alarak ve de öðrenci gelirleri dýþýndaki
gelirlerimizi (Örn: Inovent) artýrarak büyütmek ve çok uzun vadede kendi
ayaklarýmýz üzerinde durabilmek. Þu anda bu fonun getirisinden burslar
veriyoruz, araþtýrmalarýmýzý destekliyoruz.
Biraz yurtlardan bahsetsek…
Üniversite ilk kurulduðunda, öðrencilerin yaklaþýk %50si için yurt olanaðý
düþünülmüþ. Bu, diðer üniversitelerle kýyaslandýðýnda çok iyi bir rakam. Bu
sayý þimdilerde %65-70lere ulaþmýþ durumda. Olaya kaynaklar baðlamýnda
da bakmamýz gerekiyor. Bölge uzak bir bölge ama gittikçe de geliþiyor. Büyük
ihtimalle 3–4 sene sonra Marmaray projesi sayesinde yurt ihtiyacýmýz azalacak.
Böyle bir durumda yeni yurt yapma konusunu ciddi bir þekilde düþündükten
sonra kararlaþtýrmak gerekiyor. Çünkü çok ciddi bir yatýrýmdan bahsediyoruz.
Bu kaynaðý öðrencilere burs vererek, yeni fakülte binasý, oditoryum yaparak
deðerlendirmek, akademik çalýþmalarý desteklemek daha anlamlý olabilir.
Burada sorun, kaynaðý verimli þekilde kullanmak.
Bu sene yeni yapýlan yurtlarýmýzla birlikte 230 kiþilik ek bir kapasiteye sahip
olacaðýz. Bu konuda bir diðer önemli deðiþiklik ise, ilk sene yurt isteyen
öðrencilere yurt verecek olmamýz. Umarým geçmiþ seneye oranla bu yýl daha
az sorun yaþayacaðýz. Doðrusu Eylül’ün son haftasýný merakla bekliyorum!
Son olarak, ders deðerlendirmeleri ve üniversite hizmetleri anketleri
hakkýnda bize söylemek istediðiniz bir þey var mý?
Anketlerde her sene olduðu gibi çok güzel deðerlendirmeler var. Biraz önce
üniversite hizmetleri anketleri hakkýnda bilgi vermeye çalýþmýþtým. Ders
deðerlendirmeleri de çok önemli. Bu deðerlendirmelerin öðretim üyelerimizin
kariyerini de etkileyen 'performans deðerlendirme' sistemine ve idarî birimlerin
performansýnýn deðerlendirilmesine de ciddi etkisi var.
Belki burada biraz da Bilgi Teknolojileri grubumuzun çalýþmalarýndan bahsetmek
yararlý olacaktýr. Uzun bir süredir devam eden “SAKAI” uygulama platformuna
geçiþ çalýþmalarý önemli ölçüde sonuçlandý. Artýk Webct uygulamasý yerine
çok daha verimli olan bu platformu kullanýyor olacaðýz. Ýleride bu sistemi
kullanarak ders materyallerine, örneðin
textbooklara ulaþýyor olacaksýnýz. Küçük
bir araþtýrma yaparsanýz Üniversitemizin
adýný dünyadaki birçok baþarýlý
üniversiteyle birlikte doðru ve güncel
teknolojilere yatýrým yapan üniversiteler
arasýnda görebilirsiniz.
Teþekkür ederiz.
Ben teþekkür ederim.
PORTRE
29
MDBF’de iz býrakan
renkli dekan
Nesrin Balkan / Ýletiþim ve Halkla Ýliþkiler
Aðustos 2007’de, kuruluþundan beri yürüttüðü Mühendislik ve Doða
Bilimleri Fakültesi (MDBF) Dekanlýðýndan ayrýlan Kemal Ýnan ile duygu
ve düþüncelerini öðrenmek ve Dergi okurlarý ile paylaþmak için söyleþtik.
Ayrýca, yakýn çalýþma arkadaþlarýna Kemal Ýnan’ý sorduk. Hakkýndaki
ortak düþünce, çevresine de yaydýðý, tükenmek bilmeyen müthiþ bir
pozitif enerji ve þeytanýn avukatlýðýný yapmasý oldu. Keman çalan,
edebiyattan, romandan, sinemadan söz eden, klasik müzik konserlerini
kaçýrmayan, entelektüel, kadýnlara iltifat edebilen, centilmen, son derece
renkli bir kiþilik Kemal Ýnan. Kendisini kemancý olarak da tanýmlayan bir
elektrik mühendisi…
Nasýl bir dekandýnýz, ekibinizle olan iliþkilerinizden bahsedebilir miyiz?
Prof. Dr. Kemal Ýnan: Dekanlýk bana verildiðinde kuruculuk içeren bu idari
görevi en iyi þekilde yapmak istedim, onun için de kendimi tümüyle bu iþe
vermeye karar verdim ve bu kararýmý tavizsiz uyguladým. Unutmayýn burada
en az 6 tane - belki 8 - “bölüm baþkanlýðý” yaptým. Birbirine çok da benzemeyen
ama birbirleriyle iliþkili disiplinleri yeterince tanýyabilmek ve özellikle de
kuruculuk aþamasýnda kalýcý hatalar yapmamak ciddi bir çaba gerektirdi.
Bizdeki bölümsüz fakülte yapýsýnda dekanlýk görevinin diðer üniversitelerde
rastlanan ve bölümlerden oluþan fakültelerin dekanlýðýndan çok daha yoðun
olduðu bir gerçek. Üstelik kuruculuk aþamasýnda bu yoðunluk daha da artýyor.
Görevim gereði kuruluþtaki geliþmelere yön vermek ve yakýndan izlemek
zorundaydým ve tabii bunu öðretim üyelerinin yakýn desteði ile gerçekleþtirmeye
çalýþtým. Kanýmca varmýþ olduðumuz noktada çok olumlu ve yenilikçi bir
sistem ve ortak kültüre, nitelikli bir öðretim üyesi kadrosuna ve iyi bir altyapýya
sahibiz. Bunu en iyi takdir eden kesim
de sistemin gerçek kullanýcýlarý , yani
eðitim ve öðrenimin hedefi olan lisans
öðrencileri ve araþtýrma olanaklarýný
yoðun biçimde kullanan lisansüstü -ve
de üst sýnýf lisans – öðrencileri ve
öðretim üyeleri. Geliþmelerin bundan
sonra da olumlu bir yönde devam
edeceðine içtenlikle güveniyorum.
Dekanlýktaki idari ekibimin hepsi iþlerini
çok iyi yapan kiþilerden oluþuyordu.
Çok iyi yardýmcýlarým vardý, güncel iþleri
Zehra müthiþ bir inisiyatifle çözer. Çaðla,
Iþýl, Zuhal çok iyi çalýþtý. Yani kadro çok
iyi, teknisyenlerimiz çok iyi. Bütü ekip
gayet baþarýlý. Aslýnda çok büyük bir
idari ekibim olmadý, ben hep minimal
tutmaya çalýþtým kadroyu. Bunun iki
önemli nedeni var: Ýþ kalitesi ve iliþki
kalitesi. Çünkü aþýrý kalabalýkta iletiþim
sorunu yaþanýr. Bu görüþle kurduðum
ekipte, bugüne kadar kendi içinde ve
benimle olan iliþkilerinde bir sorun
yaþanmadý.
Fa k ü l t e n i n k u r u l u þ d ö n e m i n i
hatýrlýyorum, ilk baþta her þeyi kendi
baþýma yapýyordum. Zehra da gündelik
iþlerim konusunda bana yardýmcý
oluyordu. Bir de MBA eðitimi almýþ
Finlandiyalý bir idari yardýmcým vardý,
Saila. Tüm sistemi bu ekiple beraber
kurduk ve çok hýzlý bir ilerleme kaydettik.
O dönemde kendi baþýma, - doðrusu
ben ve kendi fakültemdeki idari ve sýnýrlý
akademik bir ekibin dýþýnda kimse ile
paylaþmama bir vesile olmayan - beþ
yýllýk geliþme (programlardaki öðrenci
sayýlarý tahminleri, alanlara göre öðretim
üyesi büyüme sayýlarý gibi bilgileri
içeren) projeksiyonlar hazýrladým.
Geçtiðimiz yýl da stratejik planlama adý
altýnda ve de mütevelli heyetinin
yönlendirmesi ile bu tür çalýþmalar
üniversitenin tümünü kapsayan bir
genellik kazandý ve umarým gelecekte
daha da saðlýklý bir yola girecek.
sabancý üniversitesi / dergi
Sabancý Üniversitesi’ne gelmeye nasýl
karar verdiniz?
Ýnan: Sabancý Üniversitesi’ne geliþimin
birçok nedeni var tabii. Böyle
durumlarda tek neden iþ deðildir, kiþisel
neden de vardýr. Aslýnda buraya
gelmeden önce Orta Doðu Teknik
Üniversitesi’ndeki hayatýmdan rahatlýk
ve huzur açýsýndan hiçbir sýkýntým
olmadýðýný söylemem bir abartma
olmaz. Sabancý Üniversitesi bu rahatlýðý
bir anda aþan, heyecan dolu bir
maceraya baþlamamýn fýrsatý oldu.
Ayrýca, Rektör Prof. Dr. Tosun
Terzioðlu’na duyduðum güvenin de
Sabancý Üniversitesi’ne geliþimde etkisi
büyük oldu. Kendisi ile tanýþýklýðýmýz
eskiye dayanýr. Terzioðlu ile zor
zamanlarda birlikte olduk.
Bu çok önemli, çünkü insanlarýn
kiþilikleri zor zamanlarda ortaya çýkar.
Kanýmca Sabancý Üniversitesi, Tosun
Terzioðlu gibi bir rektörü olduðu için
çok þanslý bir kurum.
Sabancý Üniversitesi’ne gelirken
hiçbir piþmanlýðýnýz olmadý yani?
Ýnan: Hiç olmadý. Doðru karar almýþým,
çok heyecanlý bir süreçti.
Sýfýrdan bir üniversiteye geldiniz,
fakülte kurdunuz. Zorlandýðýnýz
noktalar neler oldu?
Ýnan: Sabancý Üniversitesi’ne
geldiðimde çok zorlanmadým. Her þey
çok planlýydý. Daha ben gelirken,
fakültede hangi programlarýn olacaðý
büyük ölçüde belliydi. Eðitime baþlamak
için belli sayýda öðretim üyeleri de vardý.
Sabancý Üniversitesi’ne ’98’in baþýnda
geldim ve bir yýl sonra eðitime baþlandý.
Tabii o sýrada en önemli konu, sistemi
bir yandan kurarken bir yandan da
akademik kadroyu oluþturma iþiydi
bunu yaparken zorlandýðýmý itiraf
etmeliyim. ’98, ’99, 2000 yýllarýnda üç
yýl üst üste ikiþer haftalýðýna Amerika’ya
gittim. Doðu ve Batý kýyýlarýndaki
Amerika’nýn en iyi üniversitelerde ve
çevrelerinde Türk akademisyenlerle,
30
endüstride çalýþan mühendis ve bilim
adamlarýyla ve mezun olmuþ ve olacak
doktora öðrencileriyle çok sayýda
birebir ve toplu halde görüþmeler
yaptým. Bu süre içinde üniversite içinde
ve dýþýndaki kýdemli öðretim üyesi
arkadaþlarýmýn da deðerli katkýlarý ile
Türkiye içinde doktora yapmýþ parlak
akademisyen ve öðrencilerle de iliþkiler
oluþturdum. Bütün bu çabalarýmýzýn
sonucunda 1998 yýlý ile 2007 yýlý
arasýnda çoðu yurt dýþýnda doktora
yapmýþ veya çalýþmakta olan yaklaþýk
60’a yakýn son derece nitelikli öðretim
üyesi fakültemize katýldý. Bu aþama
üniversite için gerçekten çok önemliydi,
çünkü insan niteliði, özellikle de
öðretim üyelerinin nitelikleri
üniversitenin omurgasýný oluþturur. Þu
kadarýný söyleyebilirim: üniversitemiz
bugün saðlýklý bir omurgaya sahiptir.
Bu aþama ile beraber bir diðer
sorunumuz sistemi kurmak ve ortak
kültürü oturtmak oldu. Buradaki kültür,
bizim devlet üniversitelerinde alýþmýþ
olduðumuz kültürle uyuþmuyor.
Akademisyenlerimizin bir kýsmý devlet
üniversitelerinden geldiler. Bazen
insanlarýn eski alýþkanlýklarýný sürdürme
eðilimleri olabiliyor. Ben burada bu tür
sorunlarý konuþarak çözmeye çalýþtým,
bazen yumuþak, bazen de diyelim tatlýsert bir tarzda… Burada benim için
önemli olan sevilmek deðil, iþi doðru
yapmaktý. Yani, çalýþma alanýnda
sevilmeye karþý bir tutkum yoktur. Ama
herkes de bilir ki iþ doðru yapýlýyorsa
ben de memnun olurum ve yapýlan iþi
ve yapan kiþiyi açýkça takdir etmekten
zevk alýrým. Çünkü iþin doðru yapýlmasý
ve daha da önemlisi doðru iþ
yapmanýn ortak bir kurum kültürü
olarak algýlanmasý ve kabullenilmesi
saðlýklý bir kuruluþun en can alýcý püf
noktasýdýr.
Fakülte Kurulu toplantýlarýna herkes
katýlabilir. Bu, Sabancý Üniversitesi
çapýnda alýnmýþ bir karardý. Hatta
isteyen kiþi, kendi gündemini de
önceden belirtebilir, böylelikle o konuda
da tartýþabiliriz. Ben bazý þeyleri þeffaf
yürütmeyi severim, bu nedenle bu kararý
inanarak ve içtenlikle uyguladým. Bu
toplantýlarýn baþýnda, karar alma
mekanizmasýnýn herkesin katýlabildiði
açýk bir sistem içinde olduðunu, ancak
farklý görüþler varsa dekan olarak kendi
kanaatimi, varsa toplantýdaki diðer
görüþlerle beraber, kesin karar için bir
üst makama, yani rektöre ileteceðimi
bir uygulama anlayýþý olarak tüm
öðretim üyelerime söyledim.
Sanýrým bu anlayýþ artýk ortak bir
kültür olarak oturdu ve bu kültür
sonucunda toplantýlarda sonuca
varma ve iþ yapma hýzý birçok kurumla
karþýlaþtýrýlamayacak boyutta
arttý. Bunun nedeni, toplantýlardaki
tartýþmalarýn kiþisel politika çekiþmeleri
yerine sorun çözmeye odaklanmasý
oldu.
Özetlersem fakülte içinde gereksiz yere
uzun süren toplantýlar yapmamaya özen
gösteriyoruz ve bu kültürü de çok kýsa
31
PORTRE
bir zamanda, sürtüþme yaþamadan
oluþturduk.
Akademisyenler genellikle egolarý
yüksek ve zor insanlar diye bilinir.
Böyle insanlarýn çok olduðu bir
ortamda yöneticisiniz.
Ýnan: Akademisyenlerin çoðu, bir
ölçüde iþin icabý, tam anlamýyla doðru
bir kelime olmasa da ‘sinik’tir. Sinik,
yani hiçbir þeye tam güvenmeyen, her
þeye eleþtirel bir gözle bakan, negatif
boyutun yer yer pozitif boyuttan çok
daha fazla olduðu bir yaklaþým. Bir de
buna pozitif düþüncenin yoksul olduðu
ulusal kültürü katarsanýz daha sinik hale
gelebilirler. Siniklik, akademisyenlerin
doðal bir parçasýdýr. Çünkü, bilimde
yahut bilimsel iþlerde her zaman
sorgulama durumundasýnýz, bilim
dünyasý eylem deðil spekülasyon ve
düþünce dünyasýdýr.
Ayrýca, sizin de belir ttiðiniz gibi
akademisyenlerin opera
primadonnalarýný andýran hassas
egolarý vardýr. Fakülte kurulurken
akademik egolar zaman zaman sorun
yarattý, bu doðru. Buna karþýn kurum
kültürünü çok net bir dille oturtmaya
çalýþtým. Burada bölüm baþkaný yoktur,
olmayacaktýr. Bu anlayýþý herkesin
benimsemesi gerekiyor. Bu noktada
biraz sorun yaþadýk. Birkaç öðretim
üyesi bu kültüre uyum göstermekte
direndiler ve zaman içinde kendi istekleri
ile ayrýldýlar. Sonuçta bu anlayýþ sanýrým
kabullenildi ve or tak kültürün bir
parçasý oldu. Eðer bu sistem iþlemeyip
bölümleþme yaþansaydý, sistemimizin
özellikle öðrenciler lehine çalýþan ve
çaðýn gerektirdiði gibi disiplinlerin
birbirleriyle yakýn iliþki içinde olmasýný
saðlayan ve bizi birçok kuruma göre
ayrýcalýklý kýlan bu son derece olumlu
özellikten mahrum kalacaktýk. Bölüm
duvarlarýnýn ortadan kalkmasý ile farklý
disiplinlerin birbirleriyle iliþki içinde
olmalarý ve hiçbirinin izole olmamasý
konusunda çok çalýþtým. En zorlandýðým
konu, özellikle kaynak daðýlýmý
konularýnda, öðretim üyelerinin disiplin
duvarlarýnýn arkasýna çekilerek konum
almalarýný engellemek oldu. Bu konuda
çözebildiðim ve çözemediðim sorunlar
oldu. Bu nedenle disiplinler arasý iç
iletiþime çok önem verdim ve hala
veriyorum.
Bölümsüz bir fakülte yaratmak, bir
kurum kültürü geliþtirmek ve öðretim
üyelerini eskiden getirdikleri
alýþkanlýklardan vazgeçirerek yeni
kültüre uymalarýný saðlamak sizi
oldukça zorlayan bir konu olmuþ.
Ýnan: Öncelikle laboratuar kurma iþleri
aþýldý. Sonra da, dýþ kaynaklý projelerde,
özellikle Avrupa ve TÜBÝTAK projelerinde
farklý disiplinlerden akademisyenlerimiz
ortak çalýþmalar için iþbirliði yapýp
güçlerini birleþtirmeye baþlayýnca, bu
sorun yavaþ yavaþ ortadan kaybolmasa
bile etkisini önemli ölçüde azalttý.
Dekan iken en çok hoþlandýðýnýz iþ
neydi?
Ýnan: Keman çalmak. (Gülüþmeler)
Aslýnda akademik dünyada idarecilik
çok hoþ karþýlanmaz. Bu nedenle
genelde dekan olmanýn hoþlanacak bir
tarafý olduðunu söyleyemem. Ýdari iþ
ast-üst iliþkisini beraberinde getirir.
Akademisyenler ast-üst iliþkisinden
haklý olarak hoþlanmazlar. Bazý þeyleri
gerçekleþtirmek için o fikre herkes
inanmalýdýr. Öyle tepeden inme þekilde
olmaz. Yepyeni bir sistem kuruyorduk.
Kurum kültürünü ortak, yaþayarak
oluþturmak gerekiyordu. Yeni kurum
kültürünü oluþturmak için öðretim
üyeleri ve asistanlarla her vesile ile
iliþki kurmaya ve iletiþim oluþturmaya
çalýþtým. Mesela her dönem
sonunda–sayýnýn artmasý nedeniyle
son zamanlarda yapamýyordum –
destek verdiðimiz lisansüstü
öðrencilerimizi tüm öðretim üyelerinin
katýldýðý özel bir dönem sonu
toplantýsýnda deðerlendiriyordum.
Bu toplantýlarda sayýca 100-150’yi
aþan lisansüstü öðrenciyi tüm öðretim
üyelerinin önünde teker teker ele
alarak hem akademik çalýþmalarýnda
hem de asistanlýk görevlerindeki
baþarýmlarýný deðerlendiriyorduk. Bu
da bir baþarým kültürü oluþturma
çabasýnýn bir parçasýydý. Sanýyorum
bu kültür de bir ölçüde oluþtu.
Ýleride uluslararasý bir akreditasyon
veya kuruluþla iþbirliði fýrsatýnda
derslerde verilen bilgilerin, gösterilmek
üzere, sürekli arþivlenmesi gerekiyor.
Bunun için çok uðraþtým ama sistemin
yürümesini saðlayamadým. Yeni
dekana arþiv sorununu çözmek üzere
Eylül ayýnda bütün asistanlara bir
görev bölümü yapmasýný önerdim.
Yararýna inandýðýnýz ve yapacaðýnýzý
ilan ettiðiniz bir iþi sonuna kadar
izleyerek gerçekleþtirmek son derece
önemli.
Kemal Ýnan Yeni Dekan Albert Erkip’e görevi
devrediyor.
sabancý üniversitesi / dergi
Bunu herhangi anlamlý bir açýklama olmadan yapmadýðýnýz veya yapamadýðýnýz
vakit, baþarýsýzlýk sistemde oluþan bir dikiþ söküðü gibi zedeleyici olur.
Yeni Dekana ayrýca neler önerdiniz ya da öneriyorsunuz?
Ýnan: Bir iþi yapalým diye baþladýðýnda mutlaka sonuna kadar götürmesini
önerdim. Yani laçka görüntüsü vermemek lazým çünkü bu ileride her konuda
mazeret olarak kullanýlýr, sistemi zedelemeye baþlar. Sabancý Üniversitesi,
kuruluþunda bulunduðum üçüncü üniversite. ODTܒnün kuruluþunun her
aþamasýnda vardým, daha sonra da Ýngiltere’nin baþta gelen dört üniversitesinden
(Oxford, Cambridge ve Imperial College ile beraber) biri haline gelen Warwick
Üniversitesi’nin kuruluþunda lisansüstü öðrenci kapasitesinde bulundum. Kuruluþ
aþamasý balayý gibidir, özelliði þudur: Eðer üniversitenin önü açýk ise, sistemi
yeni ise, iddiasý varsa, bu iddiayý gerçekleþtirmek için makul ölçüde kaynaklara
sahip ise ve bu yolda ilerliyorsa, bu koþullar kuruluþta müthiþ bir iyimserlik
yaratýr. Bundan sonra ikinci aþamaya geçiyoruz. Asýl tehlike burada, bu aþamada
sistem ve kurumsal kültür büyük önem kazanýyor. Þimdi biz, þu anda kabuðumuzu
kýrýyoruz. Mütevelli heyetimizin gösterdiði doðrultuda uluslararasý arenada ses
getirecek bir üniversite olmayý hedefliyoruz. Uluslararasý arenada ses getirmek
için iyi ve yenilikçi eðitim yeterli olmaz. Bunun için gerekli olan en azýndan
birkaç araþtýrma alanýnda dünya düzeyinde ses getirmektir. Bu zor bir iþ. Bunun
için iyi düþünülmüþ bir strateji ve bu stratejiyi besleyecek ve gerçekleþtirecek
ciddi kaynaklar bulmamýz lazým. Daha bu yola yeni girdik Yeni dekan kuruluþ
iyimserliklerinden çok geliþme olgunluðunun dekaný olacak, yani iþi kolay deðil.
Ben kolay kýsmý atlattým.
Sistemimizin, eðitimimizin baþarýlý ve çekici olmasý bence çok önemli, çünkü
çok parlak öðrenci alýyoruz, onlarý en iyi, en üst düzeyde verimli halde tutabilmek
gerekir. Bir üniversitenin mezunlarýnýn kurduðu yeni teknolojilere dayalý yeni iþ
alanlarý bütün Türkiye’yi lokomotif gibi çeker. Ama, bunun anlaþýlmasý Türkiye’de
de olmayan bir araþtýrmacý-giriþimci kültürüne dayandýðý için zordur. MDBF
Dekanýnýn burada biraz daha ses çýkaran, hatta isteklerini zorlamak için bir
miktar “huysuzluk eden”, bir tutumda olmasý bu yönde itici ve olumlu bir güç
olabilir. Üniversitemizin sisteminin diðerlerinden farklý olmasý bize yalnýzca içsel
bir avantaj saðlamýyor, ayný zamanda dýþsal, yani ülkenin tümüne yönelik, bir
sorumluluk da yüklüyor. Bu sorumluluðu yerine getirecek örnek atýlýmlarý
yapmamýz gerektiðine inanýyorum.
Peki bundan sonra ne yapacaksýnýz Kemal Bey?
Ýnan: Öncelikle bu dönem vereceðim ders ile uðraþýyorum. Gelecek dönem
zaten vermiþ olduðum bir ders vardý, bu süreç içinde belki bu yýl iki ders
vereceðim sonra zaman içinde hangi dersleri vereceðime dekan ile anlaþarak
karar veririm. Araþtýrma konusunda ne yapacaðýma henüz karar vermiþ deðilim.
Kitap yazmak gibi bir projem var. Dekanlýk süresinde dokuz yýldýr kopmuþ
olduðum araþtýrma dünyasýna tekrar ve heyecanlý bir kapýsýndan girmeyi istiyorum.
Zaten sürdürmekte olduðum kemanla uðraþmaya devam edeceðim. Arada
sýrada verdiðim ufak tefek konserlere de…
Son olarak ortak kültüre yansýtmaya çalýþtýðým bir görüþümü ifade etmek isterim.
Hiçbir zaman bir üniversitede, özellikle de MDBF gibi bir fakültede herkesin
birbirine benzemesini istemiyoruz. Farklýlýklara önem vermek ve yaþatmak
gerekir. Öðretim üyeleri arasýnda kiminin temel bilimsel katkýsý yüksek, kiminin
32
teorik konularda katkýsý çok iyi, kimi
müthiþ pratiktir ve/veya giriþimcidir,
þirket kurar, kurdurur veya projelerde
çalýþýr. Yaratýcýlýðý kalýplar içinde
tanýmlamak çok zor. Bizim kurum olarak
istediðimiz özellik her bireyin kendi
türünün iyisi olmasý. Bunu için herkesin
birbirine benzemesi gerekmiyor.
Öðrencilerde de ayný þey, bizim
mezunlarýmýz birbirine benzesin
istemiyoruz, sistemimiz ona göre kurulu.
Bu hoþ söyleþi için teþekkür ederim,
sizi zevkle dinledim. Okurlarýmýzýn da
büyük bir keyifle okuyacaklarýna
inanýyorum.
Kemal Ýnan ve melekleri
33
PORTRE
Ne dediler…
Zehra Öner:
Kemal Bey'i ODTÜ'deyken uzaktan
tanýyordum. Sabancý Üniversitesi’nde
O'nun sekreteri olarak iþe baþladýðým
zaman Ankara’dan Ýstanbul’a yeni
gelmiþtim ve þehri çok iyi bilmiyordum.
Ben Etiler'de O da Rumeli Hisarý'nda
oturuyordu ve o zaman daha kampüs
inþaatý bitmemiþti. Karaköy'deki
muhteþem binamýzda çalýþýyorduk.
Dört ay süreyle beni her sabah evimin
kapýsýndan aldý ve yine akþamlarý
evimin kapýsýna býraktý. 9 yýl süreyle
birlikte çalýþtýk. Kemal Beyde çok net
gördüðüm birkaç özelliði þöyle
sýralayabilirim.
Zor bir patron olmamasý, oldukça
mütevazý olmasý, müthiþ bir klasik
müzik tutkunu olmasý (bence çok iyi
bir müzisyen olabilirdi), yaþamayý çok
iyi bilmesi, kin tutmamasý, mizah
anlayýþý ve de en son olarak siyasi
modayý çok yakýndan takip etmesi.
Iþýl Önal:
Sabancý Üniversitesi'ni sizin için özel
ve güzel yapan þeyler nelerdir? diye
sorsalar þüphesiz Kemal Ýnan'dan
bahsederdim. Zamanýmýzýn büyük bir
çoðunluðunu geçirdiðimiz iþyerinde
çalýþma arkadaþlarýmýzýn ve
yöneticimizin hayatýmýzdaki yeri
tartýþýlmazdýr. Kemal Ýnan sadece iyi
bir yönetici deðil ayný zamanda vizyon
sahibi bir lider, yeri geldiðinde yakýn bir
arkadaþ, yeri geldiðinde kol kanat geren
bir baba gibidir. O, bir sanat aþýðý; O,
bir klasik müzik tutkunu; O, bir bilim
adamý; O, koridorda yankýlanan gür bir
ses; O, bir enerji ve motivasyon kaynaðý;
O Meleklerinin birtanesi. O, ilk iþ
tecrübemdeki unutulmayacak ve hayat
boyu sevgiyle, saygýyla hatýrlayacaðým
bir Kemal Ýnan!
Ne dediler…
Çaðla Gürsu:
"Çok ilginç bir iþ görüþmesiydi; uzun
süre beklettikten sonra odaya hýzla girip
korkutucu adýmlarla üzerime doðru
yürüdü, elimi sýktýðýnda kendini tanýttý.
Koltuðuna otururken býyýk altýndan
gülüþümü yakaladý. Tek bir soru sordu.
Gözlerini kapattý, bir dakika sonra
açtýðýnda iþleri anlatmaya baþlamýþtý.
Uzun uzun neler beklediðini anlattý.
Sadece birkaç cümle konuþmuþ olarak
odadan ayrýldým.
Dör t yýllýk çalýþmamýz süresince
kendisinden çok þey öðrendim. Ýnsanýn
fizik, moral ve entelektüel açýdan kendini
nasýl geliþtirebileceðini gördüm. Kemal
Bey güvenini ve takdirini hep ifade etti,
kendisi ile çalýþmýþ olmaktan dolayý
çok mutluyum."
Zuhal Bakkal:
Kemal Ýnan ile üç yýl boyunca çalýþma
onuruna sahip oldum. Titiz, enerjik ve
yüzü batýya dönük bir yönetici olmasý
dýþýnda meleklerine karþý nazik, esprili
ve babacan olan Kemal Bey ayný
zamanda bir bayanýn giyimindeki tüm
þýk detaylarý anýnda fark eden nadir
erkeklerdendir. Tarih, edebiyat ve politika
hakkýndaki fevkalade yorumlarý ve
imtihanlarý her zaman hafýzamda yer
alacak.
Alpay Taralp:
Kemal Ýnan dekanlýðý döneminde bana
her zaman destek olmuþ, iyimser ve
babacan kiþiliði ile çevresinde herkesi
etkilemiþtir. Yýllardýr MDBF'de öðretim
üyesiyim, bu süre zarfýnda fakültede
hep huzur hakim olmuþtur. Genellikle
üniversitelerde birkaç bölüm baþkaný
vardýr ve fakülte dekaný ile bu kiþiler
muhatap olur. Bizim üniversitemiz
bölümsüz olduðundan fakülte dekaný
yaklaþýk 80 öðretim üyesi ile muhatap
olmak, hepsinin adýný, olumlu ve
olumsuz taraflarýný, hedef ve endiþelerini
bilmek durumunda. Çok az insanýn
kalkabileceði bu yükün altýndan Kemal
34
Bey rahatlýkla kalkmýþtýr. Þu anki görev
deðiþikliði yeni bir sayfa oluþtursa da
Kemal Bey yüreðimde her zaman bir
dekan olarak kalacaktýr.
Yusuf Menceloðlu:
Kemal Ýnan iyi hocadýr, aktiftir, þeytanýn
avukatlýðýný çok iyi yapar. Dolayýsýyla
karþýsýndaki insaný farklý yönlerde
düþünmeye zorlar, provoke eder. Çok
pozitiftir, tar týþma bile yapýlsa o
masadan kalktýðýnýz anda olay biter,
hiç böyle bir þey yaþanmamýþ gibi
devam eder.
Hüsnü Yenigün:
Profesyonel hayatýma Kemal Bey ile
baþlayabildiðim ve kendisi ile 10 yýlý
aþkýn bir süre çalýþma fýrsatý bulduðum
için kendimi hep þanslý hissederim.
Çok iyi bir insan olmasýnýn yanýnda,
bence oldukça iyi bir de yönetici. O'nun
çok yönlü kiþiliðinin, geniþ profesyonel
bilgi daðarcýðýnýn, hiç þüphe
duyulamayacak iyi niyetinin ve olaylara
hep olumlu perspektiften yaklaþýmýnýn
da, kuruluþu aþamasýnda Mühendislik
ve Doða Bilimleri Fakültesi’nin (MDBF)
þansý olduðuna inanýyorum. Artýk idari
yükümlülüklerinden uzaklaþtýðýna göre,
umarým kendisi ile tekrar akademik
iþbirliðine girebilir ve özlediðim ufuk
açýcý hoþ sohbetlerine katýlabilirim.
Aytül Erçil:
Kemal Beyin Sabancý Üniversitesi’nin
felsefesini en iyi özümsemiþ ve
benimsemiþ kiþilerden biri olduðunu
düþünüyorum. Etkileyici üslubu ile altý
yýl boyunca defalarca dinlememe
raðmen, hala her üniversite tanýtým
toplantýsýndan "VOW" diyerek ayrýlýp
içinde bulunduðum kurumdan gurur
duymamý saðlamaktadýr. Yönetilmesi
en zor gruplardan biri olan, özellikle
de Sabancý Üniversitesi’ndeki gibi her
biri bir baþarý örneði olan
akademisyenler grubunu, dengeleri
koruyarak ve prensiplerden ödün
vermeden son derece baþarýlý bir þekilde
yönettiðini düþünüyorum. Farklý
disiplinlerden kiþilerin çalýþmalarýný
dinlediðinde kýsa zamanda konuya
hakim olup, konunun en can alýcý
noktasýna iþaret etmesi Kemal Beyin
beni her zaman en fazla etkileyen
becerilerinden biri olmuþtur. Akþamlarý
lojmana giderken dinlediðim keman
konserlerinin gün geçtikçe daha zevkli
hale gelmesi Kemal beyin azmi ve
çalýþkanlýðýnýn önemli bir örneðidir.
Güllü Kýzýltaþ:
Sabancý Üniversitesi’ne katýlmadan
önceki zor dönemde Kemal Bey’in bana
gösterdiði büyük anlayýþ ve desteði
daha sonra da her zaman hissettim. Bu
sayede hayatýmýn çok önemli bir evresi
ve Sabancý Üniversitesi’ndeki çalýþma
sürecim çok daha verimli geçmiþtir. Bir
yöneticinin bu kadar duyarlý ve ayný
zamanda öngörülü oluþu ona karþý
saygýmýn daha da artmasýna neden
olmuþtur. Çok yönlü ve açýk görüþlü
bu güzel insanýn yönettiði deðerli bir
kadroda yer aldýðým için son derece
þanslý sayýyorum kendimi. Bu ideal
araþtýrma ve eðitim ortamýnda, doðru
bildiðimiz þekliyle -ama her zaman en
iyisi için- özveri ile çalýþma azmini ve
isteðini, Kemal Bey gibi yöneticiler
sayesinde kor uyabileceðimizi
düþünüyorum.
Albert Erkip:
Halefi olarak Kemal Ýnan ile ilgili ilk
söyleyeceðim, dekanlýktaki ör tülü
ödeneði bulamamýþ olmamdýr.!
Þaka bir yana, Kemal Ýnan’ýn ilginç bir
özelliði bir konuda konuþup tartýþýrken
yöntem olarak þeytanýn avukatlýðýný
yapmayý seçmesidir. Tartýþma sýrasýnda
insaný düþünmeye zorlar, duymak
istemediðiniz her þeyi söyler ama
tartýþma gerçekten de orada kalýr.
Kemal Ýnan’ýn Sabancý Üniversitesi’nin
baþýndan itibaren MDBF’nin kurucu
dekaný olmasýnýn fakülte için büyük
35
kazanç olduðuna inanýyorum. Dokuz
yýl süren dekanlýðý boyunca akademik
kadroyu kurdu. Alanýnda çok iyi, son
derece yetkin insanlardan oluþan bu
kadroyu ortak iþ yapmalarý için motive
etti, alýþtýrdý, itici güç oldu. Üniversitenin
ve fakültenin araþtýrma kapasitesinin
bu kadar artmasýnda Kemal Ýnan’ýn çok
büyük etkisi var.
Fakülteler arasý araþtýrma çalýþmalarýnýn
geliþtirilmesinde de onun rolü büyüktür.
Bana, kurulu iyi çalýþan bir fakülte
býraktýðý için kendisine çok teþekkür
ederim. Benim iþimi çok kolaylaþtýrdý.
Bir sorun olduðunda baþvuracaðým ilk
kiþi Kemal Bey olacak. Fakat çok
istememe raðmen ne yazýk ki kemanýný
býrakmadý. Dekanlýk ofisi çevresindeki
iletiþimi, sesinin özelliðinden ötürü
aracýsýz yapardý ama sanýrým ben
telefon gibi bazý araçlar kullanacaðým.
Nakiye Avdan Boyacigiller:
Sevgili Kemal Ýnan'a, öncelikle
üniversitemize MDBF’nin kurucu dekaný
olarak yaptýðý büyük hizmet ve
katkýlarýndan dolayý teþekkür etmek
istiyorum.
Ayrýca kendisine kiþisel olarak da
teþekkür borçluyum. Profesyonel
yaþantýmýn tümünü Kaliforniya’da
geçirdikten sonra 2003 yýlýnda
Sabancý Üniversitesi’ne Yönetim
Bilimleri Fakültesi’nin yeni dekaný
olarak atanmýþtým. Yeni iþimden
ötürü kaygýlarým vardý. Bu dönemde
Türkiye’ye Sabancý Üniversitesi'ne
ve belki de en önemlisi dekanlýða
adaptasyonumda Kemal Ýnan'ýn rolü
çok büyük oldu. Her zaman yardýmsever,
her zaman güleryüzlü, her zaman ilgili
bir çalýþma arkadaþý oldu ve ondan çok
þey öðrendim.
Birlikte çalýþtýðý ekip arkadaþlarýna ve
üniversitemize olan inancý ve o bitmez
tükenmez heyecaný ile çevresine hep
örnek oldu. Ýyi ki vardý…iyi ki var.
Ahmet Alkan:
"Tabii altý yýl boyunca birçok kurul toplantýsýnda beraber olduk. Hep biraz yüksek
sesiyle, sürükleyici, enerji ve incelik dikkat dolu katýlýmýyla toplantýlarýn zevkli
geçmesinde özel bir rolü oldu. Dost ve kardeþ Fakülte Dekaný sevgili Kemal
Hoca'nýn, proje ve araþtýrmalarda yaratýcýlýk ilginçlik arayýþýna, bu arada sosyal
bilimlere düþkünlüðüne, üniversitemizin geliþmesine verdiði öneme özellikle
deðinmek isterim.
KG ajanlarý adýna Salih Arýman:
Ne mutlu ki halen bizlerle birlikte... Gerçi bir yerlere gitmeye kalksaydý bile, biz
KG Ajanlarý (Kur umsal Geliþme), onun izini illa ki bulurduk.
“Kemal Ýnan” adý, saðlam bir dürüstlük, üstün bir zeka ve muhtemelen bu ikisinin
ürünü, farklý mizah anlayýþý ile bezenmiþ “çok yönlü insan” çaðrýþýmý uyandýrýyor.
Radikal ama yapýcý, coþkulu olduðu kadar istikrarlý, dopdolu ama mütevazý. Siz
hiç Kemal hocanýn, “Araþtýrma”nýn tüm dünya, özellikle Türkiye ve SÜ özelindeki
önemini anlatýþýna þahit oldunuz mu? Öðrenecek çok þey var, Sܒde kesiþen
çok yol var…
Cemil Arýkan:
Kemal ile dostluðumuz 1961 yýlýnda ODTÜ Elektrik Bölümü öðrenciliðimizle
baþlar. Ortak akademik ve sosyal çevrelerde devam eder. Özetle 46 yýllýk bir
arkadaþlýk.
Kemal’i ben her zaman farklýlýðý arayan, bunun için emeðini esirgemeyen ve
doðru bildiðini yapan kiþi olarak gördüm ve gýpta ettim. Aþýrý müzik meraký ve
sizi hapsederek keman çalmasý dostlarý için yorucu olabiliyor ama ne yapalým!
Kemal bu renkli kiþiliði ile Sabancý Üniversitesi’nin oluþum sürecine farklýlaþma
rüzgarlarý taþýdý. Sað olsun.
Haluk Bal:
Enerjisi, heyecaný ve hep gülen yüzü ile Sabancý Üniversitesi'ne çok çabuk
ýsýnmamýn en baþta gelen nedenidir sevgili Kemal Hocam..
Tosun Terzioðlu:
Kemal Ýnan bu üniversitenin kurucularýndan birisidir. Sabancý Üniversitesi’nin
ilk gününden itibaren bu kurumun vizyonu, misyonu ve felsefesinin þekillenerek
hayata geçirilmesinde çok büyük katkýlarda bulundu. Yepyeni bir üniversitenin
farklý bir modelle oluþmasýndan duyduðu heyecaný baþkalarýna da aþýladý.
Zorluklardan yýlmadý ve son derece baþarýlý bir dokuz yýllýk dekanlýk dönemi
geçirdi.
SEÇÝM 07
22 Temmuz Seçimleri ve Türkiye’de Seçmen Eðilimleri
Üzerine Ali Çarkoðlu ile Söyleþi
Zeynep Okan - Ýstanbul Politikalar Merkezi
Ali Çarkoðlu-Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öðretim Üyesi
22 Temmuz seçimlerinde, AKP’nin aldýðý oyun bu kadar büyük bir
hayretle karþýlanmasýnýn sebebi, muhtemelen seçmen eðilimlerine dair
bilimsel olmayan varsayýmlar üzerinden hareket etmekti. Ersin
Kalaycýoðlu ile yürüttüðünüz Türkiye’de Sosyal Tercihler Araþtýrmasý’na
ve çýkan temel sonuçlara dair bilgi verebilir misiniz?
Araþtýrmada epey ayrýntýlý þekilde deðiþik bulgulara ulaþmaya çalýþtýk.
Oldukça geniþ sayýda soru içeren araþtýrmanýn saha çalýþmasý, seçimden
3–4 gün önce bitti. Bizim için çekici olan birkaç noktanýn üstünden gidersek:
2002’de insanlar hayatlarýndan pek memnun deðillerdi, 2001 krizinden
yeni çýkýlmýþtý ve herkes bundan çok kötü etkilendiðini belirtiyordu. Bu
deðerlendirmeler AKP’nin 4,5 yýllýk iktidarý süresince devamlý iyiye doðru
geliþti, Öyle ki, 2004 yerel seçimleri öncesinde yaptýðýmýz araþtýrmada,
insanlarýn 2004’ten bir yýl öncesine bakýþlarýnýn gayet iyi olduðunu
gözlemledik. 2004’ten 2005’e baktýklarýnda da gayet iyimserdiler. Bu
durum, 2006’ya geldiðimizde aþaðý yukarý aynýydý. 2007’yi ölçtüðümüzde,
biraz kötüye gidiþ vardý ama bu bir yýllýk bir kötüye gidiþti, yani bunun
içine kampanya süreci ve 2006 Mayýsý’nda yaþanan ufak kriz de girmiþti.
Dolayýsýyla, 2006-2007’ye bakýldýðýnda, yaþamdan memnuniyette önemli
bir deðiþiklik gözlenmiyordu ve bu 2002’yle karþýlaþtýrýldýðýnda son derece
pozitif bir geliþme. Hükümetten memnuniyete baktýðýmýzda, 2006’dan
2007’ye memnun olanlarýn sayýsýnda anlamlý bir artýþ var. Demokrasiden
memnuniyete baktýðýmýzda da üç aþaðý beþ yukarý ayný ama demokrasiden
memnuniyet, her zaman memnun olmayanlarýn fazla olduðu bir göstergedir.
36
Ekonomik deðerlendirmelerin bir yýl
öncesi ile karþýlaþtýrýldýðýnda biraz
azaldýðýný görüyoruz ama 2002’yle
karþýlaþtýrdýðýmýz zaman yine 3 kat
iyiler. Dolayýsýyla Clinton’ýn 1992
seçiminde söylendiði gibi ‘it’s the
economy, stupid!’ bu seçim için de
geçerli.
Ama bu deðerlendirmeyi sadece
ekonomik durum üzerinden yapamayýz.
Çünkü her zaman ekonomiden
memnun olmayan bir kitle oluyor ve
memnun olmayanlar için bile bir önemli
sor u þu: ‘Bu hükümet olmasa,
alternatifleri arasýnda daha iyi bir geçmiþ
performans saðlamýþ olanlar var mý,
daha iyi bir gelecek performans
saðlayabilecek birileri var mý?’ Bu
sorular için iki spekülatif deðerlendirme
yapmak gerekiyor. Bu deðerlendirmede
alternatif partilerin hiçbiri AKP ile
yarýþamayacak durumda. Geleceðe
dair deðerlendirmelerde iktidar partisi
þu anda avantajlý, ‘geçmiþimiz
geleceðimizin teminatýdýr’ diyorlar.
Dolayýsýyla bu durum iktidarýn iþine
yarýyor. Eðer iktidar baþarýsýz olursa,
muhalefet, kendilerinin daha iyi iþler
yapabileceðini inandýrýcý bir þekilde
söyleyebilir ama iktidarýn geçmiþ
performansý iyiyse, siz muhalefet olarak
neye göre ‘ben daha iyi yapacaðým’
diyebilirsiniz? Türkiye’de muhalefetin
ana sorunu bu oldu.
Ýktidar, Nisan ayýndan itibaren,
Cumhuriyet mitingleriyle biraz sýkýntýya
girdi açýkçasý. Ama ana muhalefet
kampanyasýnda laiklik ve laiklik
temelinde gelecek kaygýsý konusunu
doðru dürüst iþlemeyi beceremedi.
Ýnsanlara ‘Türkiye’nin en önemli sorunu
sabancý üniversitesi / dergi
nedir’ diye sorduk, kimse laiklik
demedi, yani halk için böyle bir
gündem yok. Demek ki, muhalefet
bu gündemi oluþturmakta baþarýsýz
olmuþ. Tabii CHP ve MHP’yi ayýrmak
lazým, CHP daha ziyade ‘laiklik elden
gidiyor, Türkiye karanlýða gömülmek
isteniyor’ argümanýný sunarken, MHP,
‘Türkiye bölünüyor, birlik ve
beraberliðimize bir tehdit söz konusu’
diyerek, kendi perspektifine göre
akýllý bir þekilde bir güvenlik
tartýþmasýný açtý. Tabii bu güvenlik
tartýþmasý da çatýþmalarýn sürmesi
ve askerlerin þehit olmalarý nedeniyle
gündemde uzun süre kalabildi.
CHP’nin cumhuriyet mitinglerinden
sonra, laiklik gündemini halkýn
gündeminde tutabilmek için bir
þeyler yapmaya devam etmesi
gerekiyordu. MHP için ise þehit
asker cenazeleri geldikçe bu olay
gündemde kalýyordu. Dolayýsýyla,
MHP ’nin oyunu ar týrabilmesi
için gündem doðal olarak
oluþabilirken, CHP’nin özel bir
gayret sarf etmesi gerekiyordu ve
bunu gerçekleþtiremediler. CHP,
ayrýca, MHP’nin ana söylemi olan
milliyetçiliði de sahiplenerek
milliyetçi oylarýn bölünmesine de
sebep oldu.
Bu üç faktöre (iktidarýn iktisadi
avantajý, CHP’nin kampanyasýný
yeterince becerikli þekilde
yürütememiþ olmasý ve güvenlik
konusunun doðal bir þekilde
gündemde kalmasý) raðmen
CHP’nin hâlâ %20 oranýnda oy
almasý inanýlmaz bir baþarý!
Tabii bu Genel Baþkan ve ekibini
görev baþýnda tutacak bir baþarý
olmamalý, çünkü bu onlara raðmen
alýnan bir oy.
Muhalefet partileri,
kampanyalarýnda güçlü bir
söylem oluþturmak yerine, AKP
37
karþýtlýðý üzerinden durumlarýný belirlediler. Dolayýsýyla seçmen, bu
partilere dair yeni hiçbir þey öðrenmedi, hangi ülke sorununa ne çözüm
sunduklarýný bilmeden girdi seçimlere.
Bu doðru. George W. Bush’un partisi karþýsýnda kampanya yürüten bir
politikacý olsanýz, bu akýllýca olabilir. Ne de olsa, Irak planlarý iþlemedi, ekonomi
kötü durumda... Ancak bizim muhalefetimizde bir algýlama çarpýklýðý söz
konusu. Zannettiler ki iktidar zayýf, ekonomi politikasý çökmüþ durumda ve
millet sýkýntý içinde. Herhangi bir iktisatçýnýn tarafsýz bir deðerlendirmesi,
muhalefetin yaptýðý bu saptamalarýn tamamen yanlýþ olduðunu gösterir. Eðer
siz zayýf olmayan bir iktidara karþý politika güdecekseniz, onlarýn güçlü
olduklarý alanlarý bir yana býrakýp zayýf olduklarý/olabilecekleri yanlarý
vurgularsýnýz. Haziran ayýna geldiðimizde, muhalefetin politikasýnýn baþarýlý
olduðunu düþünüyordum, çünkü, gündemde olmayan iki konuyu gündeme
getirip, bunu önemli olarak sundular: Gelecek kaygýsý ile ülke güvenliði ve
bölünme kaygýsý. Ancak bu konularý inandýrýcý ve tutarlý þekilde iþlemeniz
lazým. Bunu yapmayýp kampanyanýzý iktidarýn kuvvetli olduðu konular üzerine
kurmaya çalýþýrsanýz, baþarýsýzlýða mahkûm olursunuz. Bence MHP kýsmen
daha baþarýlý ama CHP tamamen baþarýsýz bir politika izledi.
Sonuçlara göre neredeyse iki seçmenden biri AKP’ye oy vermiþ durumda.
Buna bakarak, muhafazakâr bir parti olarak yola çýkan AKP’nin merkez
partisi konumuna geldiðini söylemek doðru bir deðerlendirme olacak
mýdýr?
Bizim araþtýrma böyle söylemiyor. Uzunca bir süredir gözlemlediðimiz þu:
Öncelikle Türkiye’de solda insan yok gibi bir þey, 1–10 skalasýnda kendisini
1 ile 4 arasýnda gören insanlar %17. Ortada yer alanlar %31. Geriye kalanlar
da saðda yer alýyor. Dolayýsýyla, AKP’nin merkez partisi olmasý için ortadan
alabileceði oy da azalmýþ durumda, çünkü orta da saða kaymýþ durumda.
Ortanýn önemli kýsmýnýn oyunu AKP aldý ama AKP seçmeninin averaj pozisyonu
1–10 skalasýnda 7,4 ve bu 7,4 pozisyonu merkez deðil, AKP kendisini tam
ortaya yerleþtirmiþ olsa bu oyu alamazdý. AKP, seçmen neredeyse oraya
gitmiþ durumda ve Türkiye’de seçmen þu anda ortada deðil, saðda.
Bildiðimiz, CHP’nin merkeze uzaklýðýnýn AKP’nin merkeze uzaklýðýyla aþaðý
yukarý ayný olduðu. Demek ki ortada bir inandýrýcýlýk, halka ulaþabilme, onu
ikna edebilme sorunu var. 2002 araþtýrmasýnda ‘Sizi evinizde ziyaret eden
oldu mu?’ diye sormuþtuk. Yaklaþýk %18’lik bir kesim, evinde ziyaret edilmiþ.
En fazla ziyareti seçimi kazananlar yapmýþ. Demek ki, seçimi kazanacaksanýz
daha fazla insana gideceksiniz, halka ineceksiniz. Bu iþi yapmayanlar da, bir
þey yapamayacak olanlar, söyleyecek bir þeyi olmayanlar. CHP ancak pazara
gidip plastik gül daðýtabiliyorlar ama bunun halk üzerinde hiçbir etkisi yok.
Anlamlý olan, evlere gidip insanlarla muhabbet etmek, dert dinlemek, hal
hatýr sormaktýr. Ve bu iþi en iyi Ýslamî gelenekten gelenler yapýyor. Evine
gittiðiniz insanýn size oy vermesi olasýlýðý 2,5 kat artýyor.
Demek ki Türkiye’nin %47si, 10’luk skalada 7 gibi bir yerde duruyor. Peki,
bu gittikçe güçlenen bir eðilim mi, yoksa Türkiye’nin yarýya yakýný genelde
7’de miydi?
Tam tersine. Benim bildiðim kadarýyla bunun ilk araþtýrmasýný 1977 seçimlerinde
Üstün Ergüder ile Selçuk Özgediz yaptý. O zaman ‘Saðcý mýsýn,solcu musun?’
38
22 Temmuz Seçimleri ve Türkiye’de Seçmen Eðilimleri
Üzerine Ali Çarkoðlu ile Söyleþi
diye sorduklarýnda, solcular
saðcýlardan bir puan kadar fazla
çýkmýþtý. O dönem herkes ya
solcuydu ya da saðcý. Ortada olmak,
memleket meseleleriyle ilgili olarak
örgütlemeyip tavýr takýnmama
durumuna tekabül ederdi ki, bu pek
hoþ karþýlanmazdý. Ama o dönemde
bu sor uya cevap vermeyenler
þimdikinin beþ katýydý. Tabii biliyoruz
ki ‘77 seçimi bir anomaliydi, böyle
bir seçim bir daha hiç olmadý. CHP
o zaman da içerik olarak soldu, temel
argümanlarý eþitlik, kardeþlik, barýþ,
evrensel iþçi sýnýfýnýn mücadelesi idi.
1980 darbesi, ilk olarak solu temizledi.
Sað da darbe aldý ama esas olarak
sol temizlendi. Saðýn aktivistleri
devletin gizli amaçlarý için kullanýlýrken
sol ya hapisteydi ya da yurtdýþýna
daðýlmýþtý. Solun o dönemki maðdur
kesimi hiçbir zaman Türk siyasetine
entegre olamadý. Mesela
Yunanistan’da cunta zamaný pek çok
solcu Türkiye üzerinden Avrupa’ya
k a ç m ý þ t ý . Þ i m d i b u i n s a n l a r,
Papandreou dahil, sistemin aktif
oyuncularý ve PASOK’u yönetiyor,
Türkiye’de ise iki þey oldu: MHP
askeri rejimin kullanmasýyla, -derin
devletleþen- bir konuma geldi, Ýslamî
kesimse, bu iþi kolay atlatýp doðrudan
siyasete girdi. Hapis yatýp iþkence
görmek ve siyasi kariyere ara vermek
zor unda kalmayan bu kesim,
belediyelere girme ve belediyelerden
merkezi yönetime yükselme þansý
yakaladý. Daðýlmýþ durumdaki sol,
bunu da yapamadýðý için halktan iyice
uzaklaþtý. 1980 darbesinden sonra
herkes, ‘Ben saðcý-solcu deðilim,
or tacýyým’ diyordu. Bu insanlarý
birleþtiren de ‘Biz dört akýmýn birleþtiði
bir partiyiz’ diyen Turgut Özal oldu,
ANAP selamýnda da bunu sembolize
edip iki elini baþýnýn üstünde
kavuþturuyor, sað-sol yok, -herkes
ortada- mesajý veriyordu. Bu basit
ve kolay anlaþýlýr mesaj, kitlelere çok
cazip geldi ve sonuçta ‘87 seçimlerinde herkes –orta- ya oy verdi. Sonra
normalleþme süreciyle ayrýþma baþladý, fakat siyasal dinamizm solu
boþaltýrken saðý güçlendirme eðilimine girdi.
Güneydoðuda DTP’nin oylarýnýn bir kýsmýnýn AKP’ye kaydýðý görülüyor.
Bunu nasýl yorumluyorsunuz?
AKP’nin güneydoðuda önemli bir oy almýþ olmasý bu seçimin en önemli
geliþmelerinden biri. Öyle bir il kümesi var ki bu kümede AKP DTP’nin
önünde açýk ara birinci parti konumunda: Bitlis, Aðrý, Van, Mardin, Urfa,
Batman, Siirt. DTP’nin açýk ara birinci parti olduðu iller ise Hakkâri, Þýrnak,
Iðdýr, Muþ, Diyarbakýr, Tunceli. Eskiden ilk kümede saydýðým iller de o
zamanlar sistemin dýþýnda yer alan siyasi akýmýn arkasýndaydý. Saadet partisi
çizgisinden ayrýlan ve AB yanlýsý, kültürel çeþitlilik politikalarýna açýk bir
çizgide yer alan AKP iktidarý bunu deðiþtirdi. Kürt kökenli vatandaþlarýn
önemli bir kýsmý iktidar partisine oy vermiþ durumda ki, bu çok pozitif.
Eskiden Kürtler ülkenin geneli nereye giderse onun tersine gitme eðilimindeydi,
þimdi ise iktidara oy verdiler. Kürtlerin iktidardan beklentileri var, bu beklentiler
bölge insanýnýn ülkeyle bütünleþmesini saðlama yönünde önemli bir olanak
sunuyor. Bu olanak, demokratik seçimlerle sunuluyor, bunun iyi
deðerlendirilmesi lazým. Bence tehlikeli bir geliþme ise, MHP’nin geleneksel
olarak güçlü olduðu yerlerde varlýk gösteremeyip eskiden hiç olmadýðý
yerlerde oyunu 2’ye katlamýþ olmasý. Önceleri CHP’nin oy aldýðý geliþmiþ
illerden þimdi MHP oy aldý. Þu anda mücadele, Kürt oylarýna deðer vermek
durumunda olan, AB’ye yakýnlaþmayý kendine ana amaç edinmiþ ve iktisadi
alanda da Anadolu sermayesinin yükselmesini kendine görev edinmiþ AKP
ile milliyetçi statükonun korunmasý için mücadele eden MHP arasýnda
olacaktýr. MHP’nin ülkenin en geliþmiþ yerlerinde popülaritesi artýyor. Batý
ile doðu arasýnda potansiyel bir siyasi tercih ayrýlýðý yolu açýlmýþ gözüküyor.
Bu tabii, tehlikeli bir geliþme.
Ýyimser olursanýz, AKP’nin ikinci dönem iktidarý, AB iþini yola sokabilir
ve 2012-2013’te ‘AB’ye girmeye hazýrýz’ diyebilir hale gelebiliriz. Bunun
gerçekleþmesi için, iktisadi büyümenin %6–7 civarýnda istikrarlý þekilde
devam etmesi lazým. Bu büyümenin lokomotifi de Kürt sorununu çözmek
olacaktýr. Bunun için Kuzey Irak’ta operasyonsuz bir dönem þart. Kuzey
Irak’ta operasyon olursa ne buradaki oy muhafaza edilebilir, ne yatýrýmlar
hýz kazanýr, ne de Irak’la ve Ýran’la ticaret temelinde bir iliþki geliþtirilebilir.
Tutarlý olabilecek politika, Türkiye’nin bölgede maceraperestlikten kaçýnmasý,
Batý’yla olan iliþkilerini düzene sokup aðýrlýklý olarak Doðu’da yatýrýmlara hýz
vererek bu büyümeyi saðlamasý olacaktýr.
39
PROJE / BM
Kadýn biyografilerinden “Mor Sertifika”ya
Hülya Adak’la kadýn çalýþmalarý üzerine…
Elif Gülez-Editör
Temmuzun kurak ve boðucu sýcaðýnda, kampusun fantastik sessizliðinde,
bir grup kadýn ve aralarýndaki birkaç erkek kafeteryada koyu bir tartýþma
içinde… Yanlarýnda 3,5-4 yaþýndan büyük olmayan bir erkek çocuðu da
var. Çocuk, onlarla birlikte dolaþýyor, kendini oyalamaya çalýþýyor. Annesi
olduðu belli olan kadýnýn yanýndan pek fazla uzaklaþmýyor. Sonradan
öðreniyorum ki bu grup, Van, Nevþehir, Ýzmir, Urfa, Trabzon ve Kars’tan
“Mor Sertifika Programý”na katýlmak için kampusa gelen lise
öðretmenleri…
“Mor Sertifika” Programý, Birleþmiþ Milletler bünyesinde toplumsal cinsiyet
çalýþmalarýný geliþtirmek üzere yürütülen “Birleþmiþ Milletler Kadýnlarýn
ve Kýz Çocuklarýnýn Ýnsan Haklarýnýn Korunmasý ve Geliþtirilmesi” Ortak
Programý kapsamýnda geliþtirilmiþ bir proje.
Ýki yýllýk BM Ortak Programý, toplumsal cinsiyet eþitsizliðini, ulusal düzeyde
ve yerel düzeyde eþitliðin gerçekleþtirilmesine uygun ortam yaratýlmasý;
yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluþlarýnýn kapasitelerinin geliþtirmesi;
kadýn ve kýz çocuklarýnýn ihtiyaçlarýna yönelik yerel hizmet modellerinin
geliþtirilmesi; halkýn kadýn ve kýz çocuklarýnýn haklarý konusunda
bilgilendirilmesi yoluyla ortadan kaldýrmayý amaçlýyor. Ortak program BM,
Ýçiþleri Bakanlýðý, Sabancý Vakfý ve Kadýn Adaylarý Destekleme ve Eðitme
Derneði (KA-DER) Ankara tarafýndan yürütülüyor.
BM Or tak Programý çerçevesinde,
öncelikle Mayýs ayý boyunca, öðretim
üyeleri ve idari çalýþanlardan oluþan
gönüllü bir grup, Temmuz ayýnda
kampusta gerçekleþtirilecek
etkinliklerin duyurusunu yapmak
amacýyla altý ili ziyaret ettiler. Daha
sonra, 5-6 Temmuz tarihlerinde lise
öðretmenlerine yönelik “Mor Sertifika”
programýný tamamladýlar. 10-11
Temmuz tarihlerinde de altý ilden
akademisyenlerin katýlýmý ile
“Kadýn Çalýþmalarý Sempozyumu”
gerçekleþtirildi.
Projenin koordinasyonunu yürüten
SSBF Öðretim üyesi Hülya Adak ile,
BM projesini ve farklý eksenlerde
yürüttüðü akademik çalýþmalarý
konuþtum.
Öncelikle, Adak’ýn kadýn-toplumsal
cinsiyet-edebiyat; tarih-ulusal mit
ekseni üzerinde yürüttüðü
çalýþmalarla baþladýk sohbete.
sabancý üniversitesi / dergi
Tarihin marjinal aktörleri: Kadýnlar
Hülya Adak, New Perspectives on
Turkey’de Hrant Dink anýsýna
çýkardýklarý, “Edebiyat ve Ulus”
baþlýklý özel sayýda, kadýnlarýn
yazdýklarý otobiyografileri ve özellikle
1918-1935 birinci dalga feminizm
dönemini incelemiþ. Cumhuriyet
tarihini, özellikle erken dönemi,
kadýnlarýn nasýl yazdýðý ve kendilerini
bu tarihin aktörleri olarak nasýl
gördükleriyle ilgilenmiþ.
“Aslýnda kadýnlar tarihi erkek tarihi
olarak tanýmlanýyor, kendileri bu
tarihin sadece marjinal aktörleri
olabiliyorlar” diye söze baþlýyor
Adak. “Otobiyografilerde kendi
aktivizmleri de yok… Örneðin 191923 seçimlerinde kadýnlarýn seçmeseçilme hakký olmamasýna raðmen
Halide Edip’in çeþitli þehirlerden oy
aldýðýný duymuyoruz Halide Edip’in
otobiyografisinde. Ayný þekilde
baþka yazarlardan Selma Ekrem’e
baktýðýmýzda, o dönem devam eden
aktif kadýn hareketinden hiçbir iz
göremiyoruz.” diye devam ediyor.
Sadece kadýnlarýn otobiyografilerde
deðil, erkek otobiyografilerinde,
örneðin Nutuk’ta da kadýn tarihine
yer verilmediðinden bahsediyor.
Gerçek tarihin “erkek tarihi” olarak
nitelendirildiðini, o yüzden örneðin
Nutuk’ta Terakkiperver Cumhuriyet
Fýrkasý’ndan tüm detaylarýyla söz
edilirken, Nezihe Muhittin’in Kadýnlar
Halk Fýrkasý’na referans verilmediðini
vurguluyor.
40
Narsisist bir biyografi: Fatma Aliye
Adak’ýn bir baþka çalýþmasý, 1895’te Ahmet Mithat tarafýndan biyografisi
yazýlan Fatma Aliye ile ilgili. O dönemde, Türkiye’de hiç kadýn biyografisi
yokken bu biyografinin anlamýný çözmeye çalýþmýþ Hülya Adak: “Elbette
çok anlamlý, çünkü o dönem Osmanlý kadýnlarý kamusal alanda yazar
olabilme konusunda çok büyük mücadele veriyorlar. Söylem, tabii onlarýn
çok aleyhine: ‘Müslüman, iyi, namuslu, aile kadýný olan birisi hem
okuyucu hem de yazar olamaz’ þeklinde…” diyor. Ahmet Mithat’ýn,
Fatma Aliye’yi ‘namuslu, ailesine baðlý, örnek kadýn’ olarak tanýmlayarak
bu söylemi tersine çevirip O’nu kamusal alana kazandýr mayý
amaçladýðýndan sözediyor.
17 yaþýna kadar ailesinden destek gören, evlendikten sonra eþi tarafýndan
kütüphanesindeki kitaplarý yýr týlan ve 10 yýllýk bir ‘entelektüel hapse’
maruz býrakýlan Fatma Aliye’nin hikayesinde baþka bir noktaya da dikkat
çekiyor Adak: Ahmet Mithat, bir taraftan biyografi çalýþmasý ile Aliye’yi
desteklerken bir taraftan dönemin diðer Osmanlý erkek yazarlarý gibi çok
ciddi bir endiþe içinde. O da, kendisi de bir yazar olarak, aslýnda Fransýz
edebiyatýndan etkilenen adaptasyonlarla çeþitli eserler vermiþ durumda
ve Fatma Aliye vasýtasýyla kendi etkilenme endiþesini yeniyor. Þöyle
cümleler var Fatma Aliye’nin kendi yazdýðý kýsýmlarda: Ben Dumas’larý
okuyacaðýma, Ahmet Mithat okurum, çünkü orada çok daha sürükleyici,
çok daha ilginç bir roman var. Oysa bahsettiði roman Dumas’ýn direkt
adaptasyonu…”
1980 sonrasýný kutlamak yanlýþ!
Kadýnýn toplum içindeki rolünü günümüz kadýn edebiyatý üzerinden nasýl
kavrayabileceðimizi konuþarak devam ediyoruz sohbete. Çok net ifade ediyor:
“80 sonrasý ikinci dalga feminizmle birlikte edebiyat, kiþisel politiktir… Þimdi
kadýn yazarlar çok daha önemli ve politik bir amaç doðrultusunda kendi bedenlerini
yazýyorlar ki bu daha önce yapýlmamýþtý; doðurganlýk nedir, kürtaj nedir; annelik
nedir; toplumsal cinsiyet üzerinden yaþanan þiddet nedir, bunlarý dillendirmek…
80 sonrasý bence en önemli geliþme bu oldu… Ama þunu söylemek yanlýþ
diye düþünüyorum: ‘Eskiden hiç yoktu, þimdi ne kadar çok kadýn yazarýmýz var’.
Bu çok yanlýþ, çünkü 19. yüzyýl sonunda da hiç tahmin edemeyeceðimiz sayýda
kadýn yazar vardý. Her gittiðim Osmanlý edebiyatý konferansýnda onlarýn eserlerini
41
çalýþan yeni bir doktora öðrencisiyle
tanýþtýðýmda þok geçiriyorum!...”
Adak, bu dur umu 1928 Latin
Alfabesine geçiþ sonrasý “büyük
ihtimalle” eserlerinin transfer
edilmeyerek kadýnlarýn edebiyat
kanonu dýþýnda býrakýlmasýna baðlýyor.
Lise öðretmenleriyle ilk kez böyle
bir çalýþma yapýldý
Sohbet boyunca sýk sýk BM
projesinden ayrýlýp edebiyat ve tarihin
zihin açýcý koridorlarýna girsek de içim
rahat… Biliyorum ki konuþtuðumuz
her þey aslýna birbiriyle yakýndan
iliþkili.
Hülya Adak, Mart-2006’dan beri çok
küçük bir grup bir akademisyenle
birlikte gönüllü bir þekilde yürüttükleri
projeden söz ederken, daha önce
lise öðretmenleri ile bu kapsamda bir
çalýþmanýn yapýlmamýþ olduðunu
vurguluyor. Üniversitelerde çeþitli
kadýn çalýþmalarý konferanslarý
yapýldýðýný, ancak lise seviyesinde bu
tür çalýþmalarýn çok yeni olduðunu
dikkate alarak iki ayaklý bir proje
düþünmüþler.
Mor Ser tifika Programý’nýn ve
Konferans’ýn mümkün olduðunca
disiplinlerarasý bir yapýda
kurgulanmasýný hedeflemiþler.
“Mor Ser tifika Programý’nda çok
baþarýlý modüller vardý. Mesela bizim
üniversitenin öncü olduðu ve
yönergesini yazdýðý cinsel taciz
modülü lise öðretmenlerinin çok
ilgisini çekti. Bu konuda, bizlerle
birlikte somut deðiþiklikler yapmak,
Milli Eðitim Bakanlýðý’na bir tasarý
önerisinde bulunmak istiyorlar: bir
taslak hazýrlayýp bu yönergenin
liselerde kabul edilmesi ve
uygulanmasý üzerinde çalýþmalar yapmak istiyorlar.” diyor.
Programda, Osmanlý kadýn tarihi modülü, ders kitaplarýnda toplumsal cinsiyet;
cinsellik konularý; edebiyat modülü de çok ilgi çekmiþ. Edebiyat kitaplarýný
revize etmek, Sabancý Üniversitesi’nin kaynaklarýný kullanarak ya da yerel
olarak liselerde toplumsal cinsiyet üzerine edebiyat, yaratýcý yazým yarýþmalarý,
hikaye yarýþmalarý düzenlemek gibi yaratýcý öneriler geliþtirilmiþ.
Kim bu Kovalevskaya?
Mor Sertifika Programý’nýn çok ilginç doruk noktalarýndan bir tanesi de bilim
ve kadýn üzerineydi” diyor Adak. Bu, daha çok matematik üzerinden giden
bir modül olmuþ. Alev Topuzoðlu ve Huriye Arýkan, çok iyi bir ortak çalýþma
yapmýþlar. Yaptýklarý çalýþma, bir bakýma matematiðin bir formül dersi
olmadýðýný da ortaya koymuþ. Literatürde kadýn matematikçilerden söz
edilirken neden onlardan “erkekmiþ” gibi söz edildiðine deðinmiþler.
Örneðin, Kovalevskaya adýnda çok meþhur bir matematikçinin adýnýn sadece
Kovalevskaya diye geçtiðinden, ilk ismini kimsenin anmadýðýndan söz
etmiþler. Bu önyargýlý tavrýn deðiþtirilebilmesinin tek koþulunun bu bilim
insanlarýnýn “kadýn” olduðunun tekrar tekrar altýný çizmek ve kadýn
matematikçilerin biyografilerini çalýþmak olduðunu dile getirmiþler.
Sempozyum yeni iþbirlikleri doðuracak
10-11 Temmuz’da yapýlan “Kadýn Çalýþmalarý Sempozyumu” proje
kapsamýndaki altý þehirden gelen akademisyenlerle Sabancý Üniversitesi
akademisyenlerinin birbirlerini tanýmasý açýsýndan çok önemli olmuþ. Örneðin,
bu sene “týp” üzerine bir modül olmamasý bir eksiklik olarak deðerlendirilmiþ.
Önümüzdeki yýllarda, diðer akademisyenlerin desteðiyle, “cinsel saðlýk
eðitimi” Mor Sertifikanýn ayrýlmaz bir parçasý olacakmýþ.
Bebek bakým ünitelerini kadýn lavabolarýnýn sýnýrlarýndan kurtarmak!
Hülya Adak’ý dinlerken, geçtiðimiz sene bir yuvarlak masa sohbetinde bir araya
geldiðimiz Uluslararasý Danýþma Kurulu Üyemiz Lady Barbara Thomas Judge’ý
düþünüyorum. Lady Judge, tahminimce 1960’lý yýllarýn Amerika’sýnda, taþradan
gelen, genç bir kadýn hukukçu adayý olarak maruz kaldýðý ayrýmcýlýktan söz
etmiþti uzun uzadýya. Barbara, henüz “lady” olmadan çok çok önce, ilk çocuðunun
doðumundan bir hafta sonra, konuþmacý olarak katýlacaðý bir mesleki konferansta
konuþma yaparken giyeceði kot pantolonunun içine girebilmek için, hamileliði
öncesinde sýký bir diyetle on kilo verip, hamileliðinde de önceden verdiði o on
kiloyu geri almak için nasýl çaba sarfettiðini anlatmýþtý. Kadýnlarýn bedenleri
üzerinde bu denli kontrollü olmak için insan üstü çaba sarfetmeleri özgürlük
mü, tutsaklýk mý?...
Türkiye’de 112 kadar üniversite olmasýna raðmen neden sadece 7 tane kadýn
rektör var?...11 ay boyunca yüzde 80 maaþla annelik iznini güvence altýna alan
Norveç, Avrupa Birliði’ni toplumsal cinsiyet politikalarýnda geri bulduðu için
Birliðe katýlmayý reddediyor…Peki ya Türkiye? Baba-çocuk iliþkisini geliþtirmede
önemi yadsýnamayacak olan “babalýk izni” Türkiye için bir hayal mi? …Küçük
þeylerden baþlamak, örneðin alt deðiþtirme ünitelerini, herhangi bir tuvalete
deðil de alýþveriþ merkezlerinin nötr alanlarýna taþýmak çok mu zor?...Yerel
politika içinde, sosyal alanda kadýnlarýn yer almasý nasýl saðlanabilir?..
Adak’ýn zihnimde uyandýrdýðý sorulara cevap ararken Mor Sertifika programýna
annesiyle birlikte katýlan küçük çocuðu hatýrlýyorum. “Ayný sorularý onun da
kendisine sormasýný saðlamamýz gerek” diyorum kendi kendime.
PROJE / VAN
Van:
“Derin Düzen”le karþý karþýya
Gülayþe Koçak
Yazma Becerileri Merkezi
Gülayþe Koçak ve Mor Sertifika Programýna
katýlan bir lise öðretmeni
“Kadýn ve erkek diye ayrýmcýlýða gittiðimizde, hepimizin sonuçta insan
olduðumuzu unutuyoruz...”
8 Mayýs 2007… Birleþmiþ Milletler ‘Kadýnlarýn ve Kýz Çocuklarýnýn Ýnsan
Haklarýnýn Korunmasý ve Geliþtirilmesi’ adlý projenin asistaný, öðrencimiz
(ve dostum) Þeyda Ýþler ile birlikte Van’da, özel yetenekli öðrencilerin eðitim
gördüðü Vankulu Lisesi’nde, týkýþ týkýþ bir salondayýz – karþýmýzda, ‘toplumsal
cinsiyet’ sunumumu dinlemek üzere sabah vakti buraya gelmeye zorlanmýþ
lise öðretmenleri: küçümseyen bakýþlar… alaylý gülüþmeler… fýsýldaþmalar,
homur tular… en arkalardan, laf atmalar… 58 çift göz; yarýsý erkek.
Ýþin garibi, ayný durumu –ayný tavýr, ayný bakýþlar- bir gün önce, Van 100. Yýl
Üniversitesi’nde, öðretim üyeleriyle yaþamýþ olmam. Déja-vu, sanki... (Ama
daha sonraki çaylý sohbetlerimiz sýrasýnda anlayacaðým ki, bunu asla ‘kötü
niyetle’ yapmýyorlar. Onlarýn yaþadýðý ortamýn koþullarýndan habersiz ‘büyük
þehirli’lerýn, vicdan rahatlatma güdüsüyle fildiþi kulelerinden ‘lütfen’ ve
geçici olarak çýkagelip ‘Jakoben’ tavýrlarla ahkâm kesmeleri, bu tür tepkilere
yol açmýþ olsa gerek…)
Tanýtýyorum kendimi; kimse benimle göz temasý kurmuyor. Salona bir soru
yöneltiyorum; kimse parmak kaldýrmýyor: Yoðun, yapýþkan, neredeyse elle
tutulur bir direnç sisi.
42
Sunum sýrasýnda anlatýlmasý
tasarlanan öykülerden biri ile
baþlýyor um: “Murat (35) tarih,
Füsun (33) coðrafya öðretmeni.
Ayný lisede çalýþýyorlar. Kreþe giden
oðullarý Ahmet, hastalanýyor. Murat
ve Füsun, Ahmet’e bakacak kimse
bulamýyorlar. Bakýcý ayarlamalarý
da maddi olarak mümkün deðil.
Füsun evde oturup Ahmet’e bakmak
zorunda kalýyor. Bir hafta sonra
Ahmet iyileþiyor. Fakat birkaç gün
yeniden kreþe gittikten sonra gene
hastalanýyor… Ahmet babasýyla
birlikte çok az vakit geçirdiði için,
ne zaman babasý evde kalýp oðluna
bakmak istese, Ahmet huzursuz
oluyor ve aðlýyor. Ahmet’in sýk sýk
hastalandýðý bu ilk kreþ yýlýnda,
Füsun tüm izinlerini tüketiyor. Bu
aþamada karý koca, Füsun’un evde
kalýp çocuða bakmasýna karar
veriyorlar.”
Öyküyü anlatýyor, sýnýfa dönüp
soruyorum: “Peki, sizler ne dersiniz;
bu öyküde hangi taraf kazanýyor,
hangi taraf kaybediyor?” Týss...
Kadýnlarýn bakýþlarýnda belli belirsiz
bir merak... Devam ediyor um:
“Mutlak doðru, mutlak yanlýþ cevap
diye bir þey yok - açýkçasý, cevabý
biz de bilmiyoruz. Sizlerin görüþünü
merak ediyoruz.”
Ar týk en azýndan yüzüme
bakýyorlar.Tek tük bir iki çekingen,
tereddütlü parmak kalkýyor. Ýlk
konuþan, bir erkek öðretmen:
“Kaybeden yoktur; mecbur
bakýlacak çocuða; çocuk annenin
yanýnda iyi hissettiði için anneyle
kalmýþ. Çocuklar fizyolojik psikolojik anneye baðlý; bu
normal…” diyor kararlýlýkla, “her
anne zaten evinde, çocuðuyla
sabancý üniversitesi / dergi
birlikte oturmak ister. Baba da biliyor
ki çocuðu emin ellerde.”
Kadýnlarýn birkaçýnýn eli havaya
fýrlýyor... ve birden baþlýyor tartýþma!
Sunumun bütünü 1 saat içinde mi
bitecekti? Vallahi, sadece bu öykü
etrafýnda dönen tartýþmalar bizi 1,5
saat oyalýyor! (Sunumun bütünü ise,
tam 3,5 saat sürüyor!)
Tartýþtýkça farklý görüþler beliriyor
yavaþ yavaþ: “Kazananlar çocuk ve
baba; anne kaybediyor.” / “Kadýn
iþten ayrýlýnca çok mutsuzlaþýyor
fakat bunu fark etmiyor.” / “Kreþe
giden çocuk sosyalleþir, anne ile
evde oturan çocuk ise kaybeder.” /
Tartýþmalarda baba önceleri hep,
‘kazanan taraf’olarak görülüyor. Bir
süre sonra sor uyor um: “Peki,
babanýn hiç mi kaybý yok?”
[Erkek katýlýmcý]: “Kadýnýn evde
oturma, çalýþmama stresi eve yansýr,
adam da bundan rahatsýz olur.” /
[Baþka bir erkek katýlýmcý,
sinirlenerek]: “Çok insani bir durum
bu [öyküdeki]. Kapitalize etmeyelim
olayý, kazanan, kaybeden diye.
Kültürümüzde cari durum bu, kültürel
gerçekler bunlar. Niye bunlarý
sürdürmeyelim ki?” / [Bir kadýn,
adama cevaben]: “Bunlar kültürel
gerçek diyerek devam mý edelim?”
/ [Bir baþka kadýn]: “Çocuk sadece
annenin malý olmamalý, baba da izin
alýp evde çocuðu ile ilgilenmeli.” /
“Türk toplumunda erkeðin merkezde
olmasý baba-çocuk iliþkisini etkiliyor.”
[Bir baþka erkek katýlýmcý]: “Zaten
kadýnlar lise öðretmeni olunca
zorlanýyorlar, ilkokul öðretmeni
olsunlar!” [Tabii, kadýnlar hemen tepki
gösteriyorlar buna!]
Tar týþmayý, babanýn çocuðuyla
yakýnlaþmak için ne kadar önemli
bir fýrsatý kaçýrmýþ olduðuna,
çocuk hastayken baba evde kalsa
çocuðuyla nasýl yakýnlaþabileceðine,
bir kýsýr döngünün nasýl
kýrýlabileceðine, babalara fýrsat
tanýmayan annelerin de bunda suçlu
olabileceðine ve bugün etrafýmýzda
gördüðümüz, mesafeli baba-çocuk
iliþkilerine yönlendirmeye çalýþýyorum.
43
[Kadýn katýlýmcý]: “Evet, baba da “Tabii annesini tercih eder; sizin
kaybediyor – çocuðundan, ailesinden çocuðunuzla ne kadar ilgilendiðinizi
uzaklaþýyor, yabancýlaþýyor.” [Erkek hepimiz tahmin edebiliriz!” Bir anda
katýlýmcý]: “Çocuk neden rahatsýz ki, karþýlýklý baðýrýþmalar baþlýyor…
yanýnda babasýnýn bulunmasýndan? Öykü faslýnýn sonunda, bir kadýn
Sanki genetik yapýlanmadan dolayý mý katýlýmcý, noktayý koyuyor: “Kadýn ve
ki? Hepsi kaybediyor!” [Bunun üzerine erkek diye ayrýmcýlýða gittiðimizde,
bir erkek katýlýmcý]: “O zaman erkek sonuçta hepimizin insan olduðunu
neden çocuðuna süt vermiyor unutuyoruz...”
(emzirmiyor), neden bütün çocuklar, ‘Sunum’un devamýnda (‘sunum’
hatta yetiþtirme yurdundaki çocuklar, kelimesini týrnak içinde yazýyorum,
hiç annesi olmamýþ olsa bile, ‘anne’ çünkü artýk iþ, sunumluktan çýkmýþtý),
diye aðlarlar?”
bambaþka meseleler yatýrýldý masaya…
Bunun üzerine, yerleþik erkek egemen Neler neler…:
kültürün, kendini dil aracýlýðýyla yeniden [Üniversite: Erkek öðretim üyelerinden
üretiyor olup olamayacaðýný tartýþmaya inciler]: “Ben vallahi çocuklarý bu yönde
baþlýyoruz.
eðitmekten yanayým, ama kendim
‘Laik-dindar’(!) ayýrýmý, Van’da acýtýcý 45’imden sonra mutfaða girip yemek
derinlikte ve keskinlikte – ve kendini yapamam artýk!” / “Kýzým elektronik
sanki her an hissettiriyor. 100. Yýl okusun istemem doðrusu; ondan sonra
Üniversitesi’nde ‘muhafazakâr ’ kalýn gözlükleri olacak, koca
görünümlü bir erkek öðretim üyesi, bulamayacak...” / ”Aile, olaya ne kadar
samimi bir anlama çabasýyla, “Ama eþitlikçi bakarsa baksýn, derin
bu öyküde bir gariplik yok ki” diyor; düzen’e tâbidir”.
“benim küçük çocuðum da hastayken [Lise: Erkek katýlýmcý]: “Çocuklar,
annesini tercih eder…” ‘Laik-kemalist’ kadýnlar, ihtiyarlar zayýftýr. Kadýndan
(olduðunu sonradan öðrendiðim) kadýn asker, hâkim olmaz. Kadýn hâkim
öðretim üyesi, hýþýmla dönüyor ona: olunca, erkek gibi objektif kararlar
Van:
“Derin Düzen”le karþý karþýya
vermez, duygusal kararlar verir.” /
[Kadýn katýlýmcý]: “Okulun bahçesinde
bisiklete bindim, bütün erkek öðrenciler
camdan baktýlar, çok þaþýrdýlar, okulda
da laf edenler olur.” [Erkek katýlýmcý,
arkalardan laf atýyor]: “Sen de kadýn
halinle ne diye bisiklete bindin? /
[Baþka bir erkek katýlýmcý, buna
cevaben]: “Bunun kadýn olmakla
deðil, yaþla alakasý vardýr. Erkek de
bisiklete binse, garip olur. Bisiklete
çocuklar biner.”
Bisiklet meselesi böyle konuþulunca,
aklýma ‘farklý düþünmek,’ ‘ezber
bozmak’ kavramlarýný anlatmak geliyor
–ve ‘yaratýcý yazma’ atölye
çalýþmalarýna katýlan SÜ öðrencilerime
ilk haftalarda oynattýðým ve hayata /
olaylara tersinden, ‘sýfýr’ noktasýndan,
önyargýsýz nasýl bakýlabileceðini
gösteren ‘oyun’lardan 1-2 tanesini
uyguluyorum / oynatýyorum onlara…
Hoþlarýna gitmesinden cesaretlenip,
pek dikkate almadýðýmýz duyularýmýz,
farkýndalýk vs. gibi, yine Sܒnde
iþlediðim birkaç meseleyi anlatýyorum;
olaylara, durumlara, hatta genel
olarak hayata, yavaþlayarak,
tersinden bakmanýn, acaba? niçin?
diye sorgulamanýn hayatý nasýl
zenginleþtirebileceði vs. üzerine
birkaç þey anlatýyorum. Çok büyük
ilgiyle dinliyorlar – ve artýk herkes
açýlýveriyor...
44
Lisedeki sunumun sonunda yanýma gelen birkaç kiþi, gülerek, “Biz soðuk,
akademik bir konuþma bekliyorduk, hiç böyle sýcak ve samimi bir ortam
olacaðýný düþünmemiþtik,” diyorlar.
‘Muhafazakâr’ erkek öðretim üyelerinden biri, 100. Yýl’daki sunum sonrasýnda
yanýma oturuyor ve açýk yüreklilikle, þu itirafta bulunuyor: “Biliyor musunuz,
galiba aslýnda biz erkekler de farkýndayýz ortada bir haksýzlýk olduðunun. Ama
kendinizi bizim yerimize koyun. Farzedin ki hayatýnýz boyunca siz, hep yönetici
konumunda olmuþsunuz. Hiç, kendiliðinizden, ‘ben fazla uzun süre tek baþýma
yöneticilik yaptým, biraz baþkalarý da birlikte yapsýnlar’ der misiniz? Bilinçaltýnda
biz erkekler hepimiz böyle hissediyoruz.” Sanýrým, meseleyi çok güzel özetlemiþ
oluyor.
Sözlerimi þöyle noktalamazsam, bu yazý eksik kalýr: Öðretim üyeleri ve lise
öðretmenleri ile sunumlar vesilesiyle kurulan dostluklar bir yana, doðal
güzellikleriyle ve tarihiyle Van, çok sýradýþý ve sarsýcý bir kent, Van’lýlar ise
çok misafirperver insanlar. (En basit örnek: Dost olduðumuz ve bizi otelden
havaalanýna götüren taksi þoförü, ýsrarla bizden para almamaya kalkýþtý).
Umarým, oradaki hocalarýn zihinlerinde soru iþaretleri oluþturmuþumdur...
Þurasý kesin ki bana Van, etkisinden kolay kolay kurtulamayacaðým bir çentik
attý... Ve elime böyle bir fýrsat geçtiði için ne kadar þükretsem, azdýr…
45
ÝZLENÝM / LÝBERYA
Monrovia’da günlüðe düþen
kelimeler: Baðýmsýzlýk Bayramý
Batuhan Aydagül – Eðitim Reformu Giriþimi
Eðitim Reformu Giriþimi (ERG) Koordinatör Yardýmcýsý Batuhan Aydagül,
Liberya Eðitim Bakanlýðý’na danýþmanlýk yapmak üzere bir yýllýðýna
Liberya Cumhuriyeti’ne gitti. Batuhan Aydagül Batý Afrika’daki bu ülkede
geçirdiði ilk günlerindeki izlenimlerini Dergi okurlarý ile paylaþýyor.
5 Aðustos 2007 Pazar 17:54
Mamba Point’de, UN Drive’dan
Amerikan Konsolosluðu’na doðru
çýkan yokuþun sonuna doðru solda
bulunan üç katlý apar tmandaki
dairemdeyim. Terasýmda
oturuyorum, hava parçalý bulutlu,
serin bir rüzgar var. Okyanusla
aramda binalarýn yaný sýra gördüðüm
mango ve palmiye aðaçlarý nazlý
nazlý salýnýyor. Yaðmur dün öðlenden
bu yana bir ara verdi, sanýyorum
gece yine baþlar.
Þu an günlüðe düþecek kelimeler
yakýnda Sabancý Üniversitesi’nin
dergisinde yayýnlanacak. Kelimeler
Monrovia’dan Tuzla’daki
kampüsümüze yolculuk edecek yani.
Aslýnda bugün biraz geriye
gideceðim, 26 Temmuz 2007
Perþembe’ye. Liberya’nýn
160. Baðýmsýzlýk Günü’ne ve sizleri
Monrovia’dan Buchanan’a
götüreceðim, resmi kutlamalarýn
yapýldýðý þehre.
Paul'un beyaz Chrysler Cherokee'si
ile saat 06:00’da yola çýkýyoruz. Paul
Sierra Leone'li, komþum. Kendisi
International Center for
Transnational Justice (ICTJ)
(Uluslararasý Sýnýr Tanýmayan Adalet
Merkezi) isimli bir uluslararasý sivil
toplum kuruluþunda çalýþýyor. Paul
bugün ICTJ'nin ve ayný zamanda
Open Society Initiative for West
Africa'nýn (OSIWA) (Batý Afrika için
Açýk Toplum Giriþimi) destek verdiði
Truth and Reconciliation
Commission'un aktivitelerine
katýlmak için kutlamalarýn yapýlacaðý
Buchanan'a gidiyor. Ben de ona
katýlýyorum, benim için baþkent
Monrovia dýþýna çýkmak için iyi bir
fýrsat.
Yol üzerinde ICTJ'de çalýþan Aaron ve
þoförleri T'wae'yi de alýyoruz. 06:30
gibi havaalaný yoluna sapýyoruz.
Batuhan Aydagül Liberya Eðitim Bakanlýðý’nda
ÝZLENÝM / LÝBERYA
Samuel Kanyon Doe Sports
Complex (Samuel Kanyon Doe Spor
Kompleksi)
Havaalaný yoluna saptýktan kýsa bir süre
sonra solda renovasyonu yeni biten
Samuel Kanyon Doe Spor
Kompleksi’ni görüyorum. Oldukça
hoþ, yaklaþýk 35.000 kiþi kapasiteli
bir stadyum burasý. Doe’yu
soruyorum. Bunun üzerine arabada
Paul, Aaron ve T’wae ile Liberya’nýn
yakýn tarihi üzerine sohbet etmeye
baþlýyoruz.
Liberya Amerika’da özgürlüklerini
kazanan ve ana yur tlarýna geri
dönen eski köleler tarafýndan
sömürgeleþtirilmiþ. Ýlginç bir nokta
buna bir sivil toplum kuruluþunun
aracý olmasý: American Colonization
Society (Amerikan Sömürgeleþtirme
Derneði). Ýlk yerleþimler 1820’lerde
baþlýyor ve 1847’de Liber ya
Cumhuriyeti kuruluyor. 1980’e kadar
Cumhuriyet’in tüm baþkanlarý
Amerika’dan geri gelen ve nüfusun
sadece yüzde beþini oluþturan elit
kesimden geliyor.
Samuel Kanyon Doe Liberya’nýn ilk
yerli baþkaný. Ülkenin Kuzey
Doðu’sunda yerleþik olan Krahn etnik
k ö k e n i n d e n g e l i y o r. L i b e r y a
ordusunda neredeyse hiç bir eðitimi
olmayan bir baþçavuþ iken yanýnda
11 adamý ile beraber 1980’de
Baþkanlýk Sarayý’ný basýyor. Baþkan
Tolber t’i, kabinesinde, yargýda ve
orduda kendisine yakýn kiþilerle
berabar idam ediyorlar ve Doe kendini
devlet baþkaný ilan ediyor.
Liberya’nýn bundan sonraki otuz
küsur yýlý insanlýk tarihine zulüm,
vahþet ve acýyla dolu karanlýk sayfalar
olarak geçiyor.
46
Kýz çocuklarý
Kauçuk aðaçlarý
Stadyumdan havaalanýna kadar olan iþletme binalarýný vs. Aaron kauçuk
yolu biliyordum. Yaklaþýk 25-30 ile ilgili birçok þey anlatýyor ama çok
dakika düz bir yolda gittikten sonra da takip edemiyorum. Zaten saðolsun
saða ve sola ayrýlan bir kavþaða Paul hem yüksek sesle müzik çalýyor
geliyorsunuz. Saðda havaalaný var. hem de hýzlý gidiyor. Müzik
Solu hep merak ediyordum. Saat 7 african/soft reggae/r&b tarzýnda
gibi kavþaða geldik. Sola saptýk. or taya karýþýk. Ýtiraf ediyor um,
Biraz ileride Firestone'a ait kauçuk beðenmediðim gibi kafam da þiþiyor
ekim alanýna girdik. Bundan sonra :-(
epey bir süre her iki yanýmýzda
Afrika’ya vardým
kauçuk aðaçlarý olacak. Malezya'daki
ekili alanlar or taya çýkana kadar Firestone kauçuk dikim alaný bitiyor.
burasýnýn dünyanýn en büyük kauçuk Ýki tarafýmýzda göz alabildiðine yaðmur
alaný olduðunu söylediler bana. Hala ormanlarý var. Öðrendiðime göre
da Afrika'nýn en büyüðüymüþ. Çok bulunduðum coðrafyada büyüklük
ilgimi çekiyor etraftaki aðaçlar. Bir açýsýndan dünyanýn sayýlý yaðmur
defa çok güzel bir manzara var. ormanlarýndan biri var. Hatta Güney
Yaðmurlu bir havada sanki oldukça Doðu’da Liberya, Fil Diþi Sahilleri ve
büyük bir ormanýn icinde gidiyormuþ Gine’nin üçlü ortak sýnýrýný ormanlar
gibi hissediyor um. Birazdan kapladýðý için sýnýrlarý belirlemek
t o p l a n a n k a u ç u k l a r ý i þ l e y e n mümkün olmuyormuþ. Aðaçlarýn
fabrikanýn iþaretini görüyorum, ortasýnda kalan, iki þerit geniþliðinde,
sonra saðda fabrikanýn giriþini ileride toprak bir yolda Buchanan’a doðru
47
Monrovia’da günlüðe düþen kelimeler:
Baðýmsýzlýk Bayramý
Baþkan Sirleaf
Buchanan
Liberya
ilerliyoruz. Aaron takýlýyor, “this is
Monrovia-Buchanan highway” diyor.
Paul’den hemen cevap, “what’s high
about this way man?” Þaka bir
yana, üzerinde bulunduðumuz ve
ülkenin iki önemli þehrini birbirine
baðlayan yol tam bir off-road. Çok
sayýda çukur var, engebeli ve yer
yer çamur olmuþ. Dolayýsýyla sýk
sýk yavaþlamak zorunda kalýyoruz.
Arada yol ilerisinde aðaçlarýn içinden
dumanlarýn çýktýðýný görüyorum.
Hemen sonra, bir köþeyi
döndüðümüzde küçücük bir köy
görüyoruz. Ve ‘organik’ evleri.
Evlerin iskeletini aðaç dallarý
oluþturuyor. Ýskeletin üzeri çamurla
kaplanýyor ve güneþin altýnda
kurumaya býrakýlýyor. Çatýya da
nehirlerin etrafýndan toplandýktan
sonra kurutulan yapraklar konuyor.
Arka plana yaðmur ormanlarýný
alýnca ve manzaranýn içine de
Liberyalýlarý koyunca kendi kendime
“A f r i k a ’ y a v a r d ý m ” d i y o r u m .
Prince Johnson
Buchanan’a doðru ilerlerken bir jipin
yanýndan geçiyoruz. Aaron,
“arabadaki kiþi Senatör Prince
Johnson’dý” diyor. Paul þaþýrýyor,
“gerçekten mi” diye soruyor. Ben
henüz kim olduðunu bilmediðim
Johnson’ý sor uyor um. Aaron
anlatýyor. Doe’nun kendi sonu da
farklý olmuyor. Doe’nun iktidarda
Monravia - Buchanan
iken uzaklaþtýrdýðý Charles Taylor
Liberya dýþýnda uzun yýllar sonra bir
gerilla hareketi planlayarak Doe’ya
karþý saldýrýya geçiyor. Önceleri ittifak
içinde olduðu bir diðer gerilla lideri
Prince Johnson ile daha sonra
anlaþmazlýða düþünce iç savaþ DoeTaylor-Johnson’un silahlý güçleri
arasýnda oldukça þiddetli ve vahþi
bir hal alýyor. Prince Johnson
Monrovia’ya Taylor ’dan önce
ulaþýyor ve Doe’yu Baþkanlýk
S a r a y ý ’ n d a y a k a l ý y o r. O r a d a ,
kameralarýn önünde, Baþkan Doe’yu
parçalara ayýrarak öldürüyorlar.
Taylor daha sonra baþkan olma
hayalini gerçekleþtiriyor. Ancak
2003’te uluslararasý toplumun
müdahalesiyle Nijerya’ya sürgüne
gidiyor ve sonrasýnda da Sierra
Leone’deki iç savaþ sýrasýnda insanlýða
karþý iþlediði öne sürülen suçlardan
dolayý Sierra Leone Özel Mahkemesi
tarafýndan yargýlanmak üzere Lahey’e
götürülüyor. Bu mahkeme, bir devlet
baþkanýnýn baþka bir ülkede iþlediði
iddia edilen suçlardan dolayý
yargýlanmasý açýsýndan bir ilk
oluþturuyor. 2003’ten sonra yapýlan
genel seçimlerde Prince Johnson
s e n a t ö r s e ç i l i y o r ! Ve b u g ü n ,
arabasýnda, kutlamalarýn yapýlacaðý
Buchanan’a giderken biz onun
yanýndan geçiyor uz. Baþkanlýk
Sarayý’nda Doe’nun idam emrini
veren Senatör Prince Johnson’ýn…
Kimmie Weeks
Resmi tören saat 11.00’de Baþkan
Elaine Johson Sirleaf’in gelmesiyle
baþlýyor ve aðýrlýklý olarak
konuþmalarla geçiyor. Baþkan’dan
önce önemli konuþmalardan biri
National Orator (ulusal sözcü)
tarafýndan yapýlýyor. Liberya’nýn devlet
adabýna göre bu konuþmanýn çok
önemli bir yeri var. Bu ayný zamanda
konuþacak kiþi için de çok büyük bir
onur. Baþkan Sirleaf bu Baðýmsýzlýk
Günü’nde National Orator olarak
ulusa seslenmesi için Kimmie Weeks
adýnda 27 yaþýnda çocuk haklarý
savunucusu bir aktivisti davet etmiþ.
Daha sonra Kimmie’nin özgeçmiþine
baktýðýmda on dört yaþýndan bu yana
Afrika’da yoksullukla mücadele
ettiðini, Batý Afrika’da binlerce
öðrenciye burslar saðlayan ortaklýklar
kurduðunu, kur uluþlara liderlik
yaptýðýný ve 200.000 çocuk askerin
silahsýzlandýrýlmasý, çocuklara saðlýk
hizmeti verilmesi icin savunu yaptýðýný
öðreniyorum.
sabancý üniversitesi / dergi
Uluslararasý ortamda çok Liberya Eðitim Bakanlýðý’nda
tanýnan biri; BBC bu yýl içinde ben
onun hakkýnda bir belgesel Bakanlýk’taki temel görevim
yayýnlamýþ. Kimmie Weeks’in Primary Education Recovery
adý, Peace in Our Lifetime adlý Program olarak adlandýrýlan
yeni bir kitapta Nelson Mandela, eðitimde üç yýllýk kalkýnma
Mahatma Gandhi ve Martin programýnýn uygulanmasýna
Luther King, Jr. gibi isimlerle destek olmak ve bu süreçte
beraber uluslararasý barýþ eðitim politikasý alanýnda
gönüllüleri arasýnda yer alýyor. ihtiyaç duyacaklarý desteði
Konuþmalar resmi törenin vermek. Program aslýnda
y a p ý l d ý ð ý s a l o n d a n d ý þ a r ý Temmuz 2007’de baþladý ama
da veriliyor. Hemen yakýnda, henüz yeni yeni uygulamaya
yaðmurdan
k a ç a r a k geçmeye çalýþýyoruz. Daha
saklandýðýmýz TRC çadýrýnýn önce bürokrasi tecrübesi
içerisinde konuþmayý dinliyoruz. olmayan biri için son derece
Kimmie’nin konuþmasý halký dinamik ve hýzlý karar alan bir
kurumdan bakanlýk örgütüne
çok heyecanlandýrýyor.
Gerçekten de Kimmie bir sivil geçiþim ilginç oluyor. Bu
aktivist olarak, çok akýcý ve durumu en iyi tarif eden sýfatý
anlaþýlýr Ýngilizcesiyle, salonda Liberyalýlar’dan ödünç aldým:
tüm üyeleri hazýr bulunan “Small small!” Evet, burada
hükümeti eðitime ve gençliðe herþey, hayat dahil, yavaþ
daha çok önem vermeye davet yavaþ ilerliyor.
ediyor. “Eðer hükümet ülkenin Ýlk yýl amacýmýz bakanlýðý
g e n ç l i ð i n i n k a p a s i t e s i n i güçlendirecek faaliyetleri
artýrmaya yatýrým yapmazsa, gerçekleþtirmek. Ocak ayýna
Liberya’nýn geleceði karanlýk kadar okul sayýmý yapmayý ve
içinde olur” diyor. Sonra ekliyor, böylece hem öðrenci sayýlarýný
“Liberya’nýn geleceðini inþa yenilemeyi hem de okullarýn
edebilmesi icin hükümet ülkenin y e r l e r i n i v e i h t i y a ç l a r ý n ý
eðitim ihtiyaçlarýna deðinen bir belirlemeyi ve öðretmen sayýmý
Ulusal Eðitim Politikasý kabul yaparak bakanlýðýn bordrosunu
etmek zorundadýr!” (BA: ‘hayalet öðretmenler’den
Yazarken tekrar fark ettim, biz a r ý n d ý r m a y ý h e d e f l i y o r u z .
de ERG’de uzun süredir ayný Aslýnda öðretmen olarak görev
þeyleri söylüyoruz diye. Aslýnda yapmayan bir çok kiþinin
ne kadar evrensel bir söylem devletten maaþ aldýðý biliniyor.
bu. Ve hayata geçirmesi ne Bu sorunun üzerine gittiðimizde
kadar zor!) Bu arada ben de çalýþan diðer öðretmenlerin
oturduðum yerden kalktým m a a þ l a r ý n d a i y i l e þ t i r i l m e
etraftakilerle beraber Kimmie’yi y a p ý l m a s ý d a h a m ü m k ü n
onaylarcasýna kafa sallýyorum olabilecek. Bu hedeflerimizi
ve cümlelerinin arasýnda g e r ç e k l e þ t i r d i ð i m i z d e
s a l o n d a k i l e r l e b e r a b e r bakanlýðýn doðru politika
alkýþlýyorum. Bir yandan da kararlarý verebilmesi için gerekli
Liberya Eðitim Bakanlýðý’ndaki v e r i t e m e l i n i o l u þ t u r m a k
yeni iþim bana hem daha önemli yönünde önemli yol almýþ
hem de daha zor görünüyor. olacaðýz.
48
Bu süreçte Liberya’ya çok
önemli maddi ve teknik destek
veren baðýþçý ve uygulayýcý
kurumlarla koordinasyona
katký yapmak da buradaki bir
diðer görevim. Bunun için
de ERG’de edindiðimiz
iletiþim ve iþbirliði aðlarý
kurma
deneyiminden
oldukça yararlanýyorum.
Son zamanlarda bu alanda daha
hýzlý geliþme saðlamaya
baþladým.
Baþkan Elaine Johnson
Sirleaf
Liberya’nýn Baðýmsýzlýk Günü
kutlamalarýnda son konuþmacý
Baþkan Sirleaf. Baþkan, Kimmie
Weeks’in de deðindiði konularý
içeren toparlayýcý, bilgilendirici
bir konuþma yapýyor. Dýþarýdaki
etkisi Weeks’in konuþmasý kadar
deðil. Ama gördüðüm kadarýyla
Liberyalýlar Baþkanlarýný
seviyorlar.
Baþkan konuþmasýndan sonra
dýþarý çýkýyor ve uzun sure
halkýn arasýnda yürüyor. O
sýrada bizim de yanýmýzdan
geçiyor, göz göze geldiðimizde
gülümseyerek selam veriyorum.
Geçenlerde günlüðe þöyle
yazmýþtým: “Bugün Liberya
geleceðe
dört
kolla
sarýlýyor ama yýllar süren
þiddetin, acýlarýn, travmalarýn
sindirilmesi, unutulmasý da zor
bir süreç. Ve tabii çok yakýndan
tanýk olarak gözlemlediðim, her
türlü alt yapýsý ve nitelikli insan
sermayesi neredeyse yok
edilmiþ bir ülkeyi sosyal olarak
ayaða kaldýrmanýn devasa
zorluðu.” Baþkan Sirleaf ve ekibi
bu zorlukla mücadelenin
merkezindeler. Uluslararasý
toplum da yanlarýnda. Hem
kendi adýma hem bu ülke için
kýsa sürede baþarýlý olmalarýný
çok istiyorum.
49
ÝYÝ ÖRNEKLER
Yeni Bir Fikir Üretim Süreci:
Eðitim Reformu Giriþimi
Iþýk Tüzün - Eðitim Reformu Giriþimi
Prof. Dr. Üstün Ergüder
Ýstanbul Politikalar Merkezi (ÝPM) bünyesinde çalýþmalarýný sürdüren
Eðitim Reformu Giriþimi’nin (ERG) temelleri Mayýs 2003’te Sabancý
Üniversitesi’nde, üniversite öncesi eðitimin sorunlarýnýn ve çözüm
önerilerinin tartýþýldýðý danýþma toplantýsýnda atýldý. Farklý alanlardan
gelen katýlýmcýlar, sadece eðitimde reform ihtiyacýný deðil, ayný
zamanda farklý paydaþlarý bir araya getirerek katýlýmcý bir fikir üretim
süreci oluþturmanýn önemini de dile getirdi. ERG’yi bugünkü konumuna
getiren, biraz da bu katýlýmcý yaklaþýmýn gerçekleþtirilen tüm
çalýþmalarda temel bir ilke olarak benimsenmesiydi. Bu süreçte
ERG’nin aracýlýðýyla bir araya gelen bürokrasi, eðitimciler ve sivil
toplum örgütleri, politika oluþturma sürecinde farklý paydaþlarýn
seslerinin duyulduðu yeni bir politika kültürünün parçasý oldular.
Kuþkusuz çok yönlü paylaþým bu yeni politika kültürünün temel taþlarýndan
biri. Biz de ERG olarak elimizden geldiðince kendimizi farklý kesimlere
kendimizi anlatmaya ve onlarýn anlattýklarýný açýk fikirlilikle dinlemeye
çalýþtýk. Benimsediðimiz paylaþým ilkesinin en somut yansýmalarýndan
biri 2008’de beþincisini düzenleyeceðimiz Eðitimde Ýyi Örnekler Konferansý.
Sabancý Üniversitesi’nin ev sahipliði yaptýðý konferansýn temel amacý
eðitimde iyi örnekleri bir araya getirerek bir iletiþim ve iþbirliði platformu
oluþturmaktý. Farklý bölgelerden ve kurumlardan þu ana kadar 4000
kiþinin katýldýðý konferanslara katýlýmcýlarýn ilgisinin her yýl artmasý bizim
de konferansý her yýl ar tan bir hevesle sürdürmemizi saðlýyor..
Eðitimde Ýyi Örnekler Konferanslarý’nýn
yerel çalýþtaylarý ise bir yandan bu
konferanslara eriþemeyenlere yerel
örneklerin de sunulduðu bir paylaþým
ortamý saðlýyor, bir yandan da bize
eðitimcilerle iletiþimin daha yoðun
yaþandýðý küçük gruplar halinde
buluþma fýrsatý veriyor. Yerel
çalýþtaylarýn belki de en heyecan verici
yaný katýlýmcýlarýn güne bireysel,
kur umsal, bölgesel ve diðer
koþullardaki farklýlýklarý vurgulayarak
baþlayýp, çalýþtay sona ererken ortak
coþkular ve sýkýntýlardan da
bahsedebiliyor olmalarý. 2004’ten beri,
Ýl Milli Eðitim Müdürlükleri ile iþbirliði
içinde, 1500’ün üzerinde katýlýmcýya
deneyimlerini paylaþma olanaðý sunan
12 yerel çalýþtay gerçekleþtirdik.
Þimdiye kadar Karabük, Sultanbeyli
(Ýstanbul), Rize, Þanlýurfa, Batman,
Van, Malatya, Bursa, Bingöl, Diyarbakýr,
Adýyaman ve Siir t’te gerçekleþen
çalýþtaylarýn bir sonraki duraðý Eylül’de
Adana ve Mersin.
ÝYÝ ÖRNEKLER
Devam eden projelerimiz
Düþünüyorum, Tartýþýyorum, Dünya
ile Bütünleþiyorum: ERG’nin
Temmuz 2007’de baþlattýðý bir yýllýk
proje öðrencilerin eleþtirel düþünme
becerilerini geliþtirecek ve aktif
katýlýmlarýný saðlayacak bir öðretmen
destek materyalinin geliþtirilmesini
ve öðretmen eðitimini kapsýyor.
Eðitimde Haklar Projesi: Avrupa
Birliði (AB) finansmaný ile Haziran
2007’de baþlayan ve 18 ay sürecek
proje, ERG tarafýndan eðitimde insan
haklarýyla ilgili yasal çerçevenin
iyileþtirilmesi ve uygulama alanýndaki
eksikliklerin giderilmesi amacýyla
uygulanýyor. Bu doðrultuda, eðitimde
haklar konusunda kapsamlý bir bilgi
havuzu oluþturulmasý, bu konuda sivil
toplum kur uluþlarý arasýndaki
iþbirliðinin güçlendirilmesi ve hem
karar alýcýlarýn hem de hak
sahiplerinin farkýndalýklarýnýn
artýrýlmasý hedefleniyor.
Eðitimde ve Toplumsal Katýlýmda
Cinsiyet Eþitliðinin Saðlanmasý
Projesi: ERG, AÇEV ve KA-DER
tarafýndan, AB’nin finansal desteðiyle
Diyarbakýr, Ýstanbul, Mardin ve
Þanlýurfa’da yürütülüyor. Son altý
ayýna giren üç yýllýk projenin yakýn
dönemdeki önemli çýktýlarýndan biri
proje kapsamýnda oluþturulan Ulusal
Ýzleme Grubu’nun kaleme aldýðý ve
14 STK’nýn imzasýný taþýyan “Kýz
Çocuklarýnýn Eðitimi Ýçin Bildirge”.
Bildirge ve proje hakkýnda ayrýntýlý
bilgiye www.kizlaricinegitim.net
adresinden ulaþýlabilir.
Eðitimde Ýyi Örnekler Konferansý ve
sürdürdüðümüz projelere ek olarak,
eðitim reformunu acil olarak ele
alýnmasý bir konu olarak gündemde
tutmak ve reform süreçlerine politika
önerileriyle katkýda bulunmak da
öncelikli hedeflerimiz arasýnda.
50
Bu hedeften yola çýktýk ve 2 Temmuz
2007’de eðitim reformunun olmazsa
olmazlarý olarak gördüðümüz sekiz
öneriyi bir bildirgeyle kamuoyuna
sunduk; bu önerilerin 60. hükümet
tarafýndan dikkate alýnmasýný talep
ettik. Siyasi parti ve adaylara seçim
öncesinde yaptýðýmýz bu çaðrýyý
yaymaya ve söz konusu önerilerin
gerçekleþtirilmesine yönelik savunu
çalýþmalarýmýza devam ediyoruz.
Yürütme Kurulu üyeleri arasýnda Prof.
Tosun Terzioðlu, Hakan Altýnay, Prof.
Üstün Ergüder, Ayla Göksel Göçer,
Candan Fetvacý, Murat Sungar,
Ethem Sancak ve Prof. Ýpek
Gürkaynak’ýn olduðu ERG, “herkes
için kaliteli eðitim” hedefinin
gerçekleþmesine araþtýrma,
savunu, izleme ve pilot uygulamalar
y o l u y l a k a t k ý d a b u l u n u y o r.
Eðitime eriþim, eðitimin kalitesi
ve etkililiði ve eðitimde kaynaklar
alanlarýnda yürüttüðümüz tüm
çalýþmalar hakkýnda geniþ bilgiye
ve yayýnlarýmýzýn tamamýna
www.erg.sabanciuniv.edu’dan
ulaþabilirsiniz.
Açýk Toplum Enstitüsü, Anne Çocuk
Eðitim Vakfý (AÇEV) ve Sabancý
Üniversitesi’nin desteðiyle kurulan
ERG, ayrýca Aydýn Doðan Vakfý,
Bahçeþehir Üniversitesi, Tepe Akfen
Vie (TAV) ve Kariyer.net tarafýndan
desteklenmektedir.
Eðitimde Ýyi Örnekler Konferansý
Yerel Çalýþtaylarý Friedrich Ebert
Stiftung Derneði desteðiyle
gerçekleþtirilmektedir.
Ýletiþim Bilgileri:
Bankalar Cad. No:2, Kat 5
34420 Karaköy, Ýstanbul
T: 0 212 292 5044
F: 0 212 292 0295
[email protected]
www.erg.sabanciuniv.edu
GÖSTERÝ
‘‘Hepimizin insan olarak yaþamýmýzda
güzelliklerle sýk sýk buluþmaya ihtiyacý var.
Bu güzelliði de sanat ve kültürde
bulmamýz en doðalý… ’’
Þule Alptekin Odoðlu /Ýletiþim ve Halkla Ýliþkiler
6 Haziran 2004 yýlýnda açýlýþý yapýlan ve Ekim 2004 itibarý ile ilk
sezonuna baþlayan Sabancý Üniversitesi Gösteri Merkezi (SGM), 912
kiþilik kapasitesi ile Anadolu yakasýnýn önde gelen çok amaçlý sanat
merkezlerinden biri.
1 Nisan 2005 tarihinden beri Ýstanbul Devlet Opera ve Balesi baþ
rejisörü Yekta Kara’nýn sanat danýþmanlýðýný yaptýðý SGM, her yaþtan
ve her kesimden izleyiciyi sanatla buluþturmayý hedefliyor. Yekta
Kara ile yaptýðýmýz sohbette SGM’nin dünü, bugünü ve yarýnýný
konuþtuk…
Sabancý Üniversitesi Gösteri Merkezi
Salon kapasitesi: 912 kiþi
Bugüne kadar gerçekleþen etkinlik sayýsý: 153
Toplam izleyici sayýsý 68.988
51
sabancý üniversitesi / dergi
Yekta Kara
Yekta Kara gerek opera sanatçýsý
gerek öðretim üyesi olarak birçok
baþarýlý iþe imzasýný atmýþ oldukça
önemli bir isim. Biz sizi elbette
yakýndan tanýyoruz ancak bu yýl gelen
öðrencilerimiz için sizi ve SGM’yi
biraz sizden dinleyebilir miyiz?
YEKTA KARA: Aslýnda insanýn kendini
anlatmasý çok zor ama þöyle diyelim.
Ben bütün faaliyetlerim açýsýndan bir
opera sanatçýsýyým, ayný zamanda
eðitimciyim.
52
Yaþamým boyunca tüm çalýþmalarýmý
bu iki alana odaklamaya gayret ettim.
Gerek Türkiye’de Devlet Opera ve
Balesi’nde gerekse yur t dýþýnda
çalýþmalarýmý sürdürdüm halen de
sürdürmekteyim.
Þimdi Sabancý Üniversitesi’nde farklý
bir kimlikle çalýþýyorum. Sabancý
Üniversitesi Gösteri Merkezi’nin
programlarýný oluþtur uyor um.
Bu merkez, gerçekten üniversitemizin
gurur duyacaðý bir merkez.
Bizim Güzel Sanatlar Fakültemiz
olmamasýna karþýn hiçbir üniversitede
olmayan bir yatýrým yapýlarak
öðrencilerimizin kültürel, sanatsal
gereksinimlerini karþýlamak, onlarýn
sanatla daha iç içe bir yaþam
sürmelerini saðlamak için böyle bir
gösteri merkezi inþa edilmiþ.
Yeni öðrencilerimiz ilk geldiklerinde
çok heyecanlanmýþlardýr diye
düþünüyorum zira gerçekten pýrýl pýrýl,
batý üniversitelerinde dahi zor
rastlanan bir gösteri merkezi burasý.
Bizim kuþkusuz yalnýzca Ýstanbul’dan
gelen öðrencilerimiz yok.
Anadolu’nun her tarafýndan gelmiþ
çocuklarýmýz var. Dolayýsýyla herkesin
beðenisine hitap edebilecek, kendi
özel ilgi alanýna yönelik etkinlikleri
bulabilecekleri bir program
oluþtur maya gayret ediyor um.
Bu anlamda kýsa zamanda epey yol
kat ettiðimize inanýyorum.
Zira biz sýfýr noktasýndan baþladýk.
Baþlarda buraya bir kimlik
kazandýrmak, öðrencilerle yoðun bir
iliþki kurmak gibi sorunlarýmýz vardý.
Bunu önemli ölçüde aþmýþ
olduðumuza inanýyorum.
Sunduðumuz etkinlikler öðrencilerimiz
tarafýndan ilgiyle izleniyor. Bu da
onlarýn ihtiyaçlarýna karþýlýk
bulabildiklerini gösteriyor. Çýtanýn çok
yüksek olduðu, pýrýl pýrýl, seçilmiþ
öðrencilerin geldiði bir üniversitede,
onlarý tatmin edecek, onlarýn
gereksinimlerine doðru yanýt verecek
bir program oluþturmak aslýnda zor.
Türkiye’nin sahip olduðu kültürel
zenginliði bir þekilde gençlerimize de
yansýtmamýz gerekiyor. Bu anlamda
programýn tek yönlü olmamasý çok
önemli. Sadece pop müzik, sadece
rock müzik, sadece klasik müzik,
sadece Türk müziði ya da sadece halk
müziði diye bir program oluþumuna
gidemeyiz. Bunun için de bütün sanat
dallarýna yer vermemiz gerekiyor.
Bütün dünya gençliðinde olduðu gibi
GÖSTERÝ
Türkiye’de de daha popüler olan
isimlere, topluluklara özel bir eðilim
var ama biz ýsrarla, klasik müzikten
olsun, cazdan olsun diðer farklý
alanlardan da örnekler sunmaya
gayret ediyoruz.
Burada bir tek ölçüt var o da ‘kalite’.
Sunduðumuz her bir gösteri, ister
konser ister tiyatro ister bale olsun
hepsinin kaliteli olmasý gerekiyor.
Türkiye’nin en saygýn, en baþarýlý
topluluklarýnýn burada bizim
öðrencilerimizin ve çalýþanlarýmýzýn
karþýsýna çýkar týlmasý gerekiyor;
bunu çok önemsiyorum.
Genç insanlarýn hayatlarýna sanatý
sokmamýz çok önemli. Mühendis
olacaklar, ekonomist olacaklar
bambaþka iþler yapacaklar; sanatçý
olurlar veya olmazlar.
Zaten Sabancý Üniversitesi’nin özel
olarak sanatçý yetiþtiren bölümü yok,
tiyatro oyuncusu ya da müzisyen
olmak üzere bu üniversiteye kimse
gelmiyor ama herkesin gereksinimi
olan o ‘sanatla buluþma’yý burada
gerçekleþtirebildiðimizi sanýyorum.
Burada müthiþ bir sirkülasyon da
var. Her yýl yeni gelen öðrencilerin
yaþamýna sanatý sokmak için yoðun
bir çaba gösteriyoruz.
Yeniden enerji üretmek, yeniden o
genç insanlarla buluþmak, onlarýn
hoþuna gidecek, onlarý cezbedecek
yollar araþtýrmak zorundasýnýz bu
da iyi bir motivasyon doðrusu.
Birçok iþi beraber yürütüyorsunuz.
Devlet Sanatçýsý olarak yürüttüðünüz
görevin yanýnda Mimar Sinan
Üniversitesi’nde de öðretim
üyesisiniz. Bu kadar yoðun bir tempo
içerisinde SGM’nin Sanat Danýþmaný
olmayý kabul etmenizdeki itici güç
neydi?
YEKTA KARA: Beni böyle bir öneriyi
memnuniyetle kabul etmeye
yönelten temel unsur þuydu:
53
Türkiye’de, Ýstanbul’da inanýlmaz bir gösteri merkezi sýkýntýsý var. 15 milyonluk
kentte yeni tiyatro binalarý, yeni konser binalarý, yeni gösteri merkezleri
yapýlmýyor. Buna bütçe ayýran, yeni merkezlerin oluþmasý için çaba
harcayan devlette de özel sektörde de hemen hemen hiç kimse yok.
Özellikle altýný vurgulayarak söylüyorum, güzel sanatlar fakültesi olmayan bir
üniversitenin bu hassasiyeti göstermesi, buna bütçe ayýrmasý, her þeyi en
mükemmel biçimde düþünerek böyle bir gösteri merkezi yapmasý bir kere
beni çok heyecanlandýrdý. Bir sanatçý olarak, bir eðitimci olarak ben kendimi
gençlere karþý da sorumlu hissediyorum ve burasýnýn böyle güzel bir amaca
yönelik yapýlmýþ olmasý bana ayrýca mutluluk verdi. Bunu size aktarmam çok
zor, yýllarca bunun acýsýný çekmiþ bir sanatçý olarak bu hissiyat müthiþ bir
þey… Öte yandan bunun bir üniversite bünyesinde, geçlere, öðrencilere
yönelik, sýrf onlara hizmet vermek için inþa ediliyor olmasý da benim eðitimci
yönümü çok etkiledi. Bir diðer neden ise böyle bir önerinin asla kýramayacaðým
iki insandan, Güler Sabancý ve Tosun Terzioðlu’ndan gelmiþ olmasýdýr.
Sabancý Üniversitesi Gösteri Merkezi birinci derecede bu üniversitenin
öðrencilerine ve çalýþanlarýna hizmet sunmak için etkinliklerini sürdürüyor
ama bununla birlikte yakýn çevrede yaþayan insanlarý da sanatla buluþturmayý
hedefliyor. Bu bölge, hergün inanýlmaz bir hýzla geliþiyor. Bu çevrede yaþayan
insanlar herhangi bir sanat aktivitesi izlemek için Ýzmit’e ya da Avrupa yakasýna
gitmek yerine buraya gelebilirler ki büyük bir memnuniyetle geliyorlar da.
Maddi gelir kaygýsý gütmeden, tamamen bir hizmet uðruna onlarýn ayaðýna
çok önemli konserler, tiyatro gösterileri getiriyoruz.
GÖSTERÝ
Ýstanbul’un 2010 Avrupa Kültür
Baþkenti olmasýna yönelik bir projeniz
var mý?
YEKTA KARA: Sabancý Üniversitesi
Gösteri Merkezi’nin bu anlamda
sunduðu bir proje vardý ve bu kabul
edildi, çalýþmalarý baþlatýldý. 2010
yýlýna kadar devam edecek bir proje
bu.
Hayatýnda hiç tiyatroya gitmemiþ,
hiç konser izlememiþ pek çok
çocuðumuz var. Özellikle yakýn
çevrede yaþayan çok çocuðumuz var.
Bir yýla aþkýn bir süredir her ay
muhtelif ilkokullardan çocuklarýmýzý
buraya getiriyoruz ve onlara çocuk
oyunlarýný izleme fýrsatý veriyoruz.
Her gösteriye öðretmenleriyle birlikte
yaklaþýk 900 çocuk geliyor. Bu,
projenin ‘tanýþma’ kýsmýný oluþturan
ilk ayaðý. Projenin ikinci ayaðýný
2008’de baþlatýyoruz. Bu çocuklar
arasýndan, öðretmenleri ile iþbirliði
yaparak, müziðe, tiyatroya yatkýn
olanlarý seçip uzun süreli bir çalýþma
yapacaðýz. 2010 Avrupa Kültür
Baþkenti projeleri çerçevesinde
oluþturduðumuz koro ve drama grubu
ile gösterilerimizi burada, kendi
binamýzda sunacaðýz. Bugünün
çocuklarý, yarýnýn gençleri, öbür
günün büyükleri. Dolayýsýyla, biraz
daha erken yaþlardan baþlayýp onlara
kültür ve sanatla iç içe bir yaþam
sunmayý arzu ediyoruz.
Sabancý Üniversitesi Gösteri
Merkezi’nde bir çok farklý dalda
etkinliði öðrencilerle buluþturmaya
54
özen gösteriyorsunuz. Popüler kültürün egemen olduðu bir dünyada gençler
ile ilgili gözlemleriniz nedir? Sadece Sabancý Üniversitesi öðrencileri deðil
genel olarak gençlerin sanata bakýþ açýsýný bir sanatçý olarak nasýl
deðerlendiriyorsunuz?
YEKTA KARA: Popüler kültür tüm dünyada tabii ki egemen. Herhalde Madonna,
Beethoven’dan daha çok dinleniyordur. Bunun böyle olmasý da çok doðal
aslýnda. Bunun kýnanacak bir tarafý da yok. Gençlerimizin hayatlarýnda
kaçýnýlmaz bir popüler kültür olacak, aslýnda hepimizin var. Ýster istemez
popüler kültürle temas kuruyorsunuz. Bunu reddetmenin anlamý yok. Ama
onun olmasý, diðerinin olmasýný engellemiyor. Bugüne kadar bu çocuklar
neden hep popüler kültürden yana tercihlerini yapmýþlar diye kýnayarak iþe
koyulamam. Olanaklarý olmamýþ insanlarý önce sanatla tanýþtýrmak, bir araya
getirmek lazým. Bunu yaparken de ‘iyi örnekler’ ile belli bir program
çerçevesinde, alýþtýra alýþtýra yapmak gerekiyor. Eðer klasik batý müziði
adýna daha ilk konserde Þastokoviç ya da Wagner dinletirseniz baþarýlý
olamazsýnýz. Bunu yavaþ yavaþ, alýþtýrarak ve giderek dozu ar týrarak
sunduðunuzda bundan zevk alacaklardýr. Ben bunu bizzat gözlemliyorum.
Ýki yýl önce tiyatro gösterilerimiz çok ilgi görmüyordu. Þimdi ise kapalý giþe
oynuyor. Burada çok bilinçli bir yol izlemek gerekiyor. Neyi ne oranda
nekadar sunacaðýnýz çok önemli. Artýk yalnýzca komedi oyunlarý deðil her
tür oyun çok büyük ilgi görüyor. Genco Erkal geldiðinde, Nazým oynadý,
Beccket’i oynadý. Uyumsuz tiyatronun en iyi örneklerinden birini sundu ki
çok çok zor bir oyun olmasýna raðmen çok büyük ilgi gördü. Ama ilk oyun
olarak bunu sunamazsýnýz.
Yolunuzu iyi çizmeniz gerekiyor, programda neleri dengeleyerek o programý
oluþturmak gerekiyorsa, gençlere o þekilde sunmak lazým. Pop müzik
konserleri de yapýyoruz elimizin tersiyle popüler kültürü itemeyiz, ama Halk
müziði de olacak, Türk müziði de olacak, Mevlana gösterisi de olacak, hepsi
olacak. Hepsine yer var ve gençlerimizin, bu sunulan örneklerden alacaðý
çok farklý lezzetler var. Tek yönlü olmamak gerekiyor. Çaðýmýzda, üstelik
üniversite politikasý olarak çok yönlülüðe önem veren, çok yönlü bir eðitim
sunan bu üniversitede, aksi zaten mümkün deðil.
SGM’de yer almasýný arzu ettiðiniz, hayalini kurduðunuz bir gösteri var mý?
YEKTA KARA: Hayal ettiðim bir þey var aslýnda ama bunun için biraz daha
zamana ihtiyaç var. Ýleride kendi öðrencilerimizin de katýldýðý, profesyonellerin
de yer aldýðý kendi prodüksiyonlarýmýzý yapmak gibi bir hayalim var doðrusu.
Amerika’daki bazý üniversitelerde bunun örnekleri var.
55
Kendi prodüksiyonlarýmýzý oluþturup
bunu profesyonel prodüksiyon olarak
seyircimizle buluþturabiliriz.
Üniversitemizde muhtelif öðrenci
kulüplerinin yýl boyu çalýþarak ortaya
çýkardýðý prodüksiyonlar var. Ama bu
‘öðrenci etkinliði’ baþlýðý altýnda yer
alýyor. Tamamen kendi boþ vakitlerinde,
bundan keyif aldýklarý için tiyatro, dans
veya müzik kulübünde yer alýyorlar.
Yýl boyunca kendilerinin hazýrladýklarý
bu gösterilere, SGM’nin aylýk
programlarýnda yer veriyoruz.
Onlar için bu müthiþ bir motivasyon.
Ama benim söylediðim o deðil,
onun da ötesinde, bizim bilet
kesebileceðimiz ve tamamen
profesyonel bir prodüksiyon olarak
seyircimizle buluþturabileceðimiz
prodüksiyonlarý gerçekleþtirebilmek…
Biraz yeni dönemdeki planlarýnýzdan
bahsedebilir misiniz?
YEKTA KARA: Burada akademik
takvimi gözetmek zorunda
olduðumuzdan sezonu Ekim-KasýmAralýk, Mart-Nisan-Mayýs olmak üzere
ikiye böldük. Normalde bir özel tiyatro
Ekim’de baþlar, Mart sonunda bitirir.
Biz sömestr tatili nedeniyle Ocak ve
Þubat aylarýný boþ býrakýyor uz.
Ekim ayýnda doludizgin baþlamak
zorundayýz, yeni gelen öðrencilerimiz
var. Onlara bir merhaba diyeceðiz,
kendimizi tanýtacaðýz. Eski
öðrencilerimiz de tahmin ediyorum ki
özlemiþlerdir zira araya uzun bir yaz
tatili girdi. Onlarýn da beklentilerini
karþýlayacak ünlü gruplar, müzisyenler,
tiyatro gruplarý yine SGM’de yer alacak.
SGM’nin son 2,5 yýl incelenecek
olduðunda görülecektir ki burada her
oyun, her konser yalnýz bir kere yer
aldý. Þimdi yine tekrara kaçmadan
farklý gruplarý burada aðýrlayacaðýz.
Kýsacasý yeni sezona dolu dizgin
baþlayacaðýz.
Ýzleyici olarak üniversite dýþýnda yakýn
çevreden de bir ilgi söz konusu ve
sizin de ifade ettiðiniz gibi bu
i l g i g i d e r e k a r t ý y o r. S a b a n c ý
Üniversitesi’nin baþta yakýn çevresi
olmak üzere tüm topluma karþý
bir sosyal sorumluluk bilinci de var.
Bu doðrultuda yakýn çevreye yönelik
farklý çalýþmalarýnýz olacak mý?
YEKTA KARA: Bizim çok özel bir
yapýmýz var, iþin zorluðu da burada
zaten. Burasý diðer örneklerinde
olduðu gibi tamamen seyirciye açýk,
biletli, profesyonel bir gösteri merkezi
olsaydý, programýn içeriði de, bilet
fiyatlarý da, izlediðimiz yol da daha
farklý olurdu. Biz birinci derecede
öðrencilerimize ve çalýþanlarýmýza
hitap etmek istiyoruz ama, bunun
yanýnda yakýn çevreden de seyirci
beklentisi içindeyiz. Bu ikisini
harmanlamak ve bir þemsiye altýnda
toplamak çok zor.
Bunun nedeni, bu iki gr ubun
beklentileri ve profillerinin tamamen
farklý olmasý. Bunu dengelemeye
çalýþýyoruz. Çok basit bir örnek
vereyim: Öðrencilerimiz bir rock
grubuna çok büyük ilgi duyabilirken
dýþarýdan gelen seyirci yaþ itibarý ile
rock konserini cazip bulmayabiliyor.
Bunu belli bir oranda dengeleyerek,
hem onlarýn beklentilerine doðru yanýt
verecek biçimde bir program yapmak
gerekiyor, hem de öðrencilerimizi ön
planda tutmak gerekiyor. Dýþarýdan
gelen seyirci hafta içi çalýþtýðýndan
hafta sonu gelmek istiyor. Oysaki biz
Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri
burada etkinlik yapmýyoruz. Öte
yandan, onlarý da bir þekilde hafta
içi gelmeye alýþtýrmaya baþladýk.
Bütün bunlar biraz zaman istiyor. Bu
iki kesimi tümüyle birleþtiren bir proje
zaman zaman oluyor. Ferhan Þensoy,
Yýldýz Kenter gibi isimler geldiðinde
herkes çok büyük ilgi gösteriyor ama
Ýngilizce oyunlar oynandýðýnda bizim
öðrencilerimiz öne çýkýyor.
Bunu harmanlayarak ve daima
dengede tutarak götürmek gerekiyor.
Dýþarýdan seyircinin gelmesi çok
güzel, çok olumlu, artan sayý bizi
geleceðe iliþkin çok umutlandýrýyor.
Ama bu sayýyý çoðaltmaya çalýþýrken
öðrencilerimizin de ihmal edilmemesi
gerekiyor.
Bu yýl yeni gelen öðrencilerimize
söylemek istediðiniz bir þey var mý?
Y E K TA K A R A : Ye n i g e l e n
öðrencilerimize þunu söylüyorum:
Burada çok mutlu olacaklar. Sabancý
Üniversitesi’nde geçirecekleri o 4-5
yýl onlarýn belki de hayatlarýndaki en
mutlu, en güzel dönem olacak.
Üniversite yaþamý çok güzel, ama
Sabancý Üniversitesi’nde bu yaþam
daha da güzel. Bunu biraz daha
renklendirmek onlarýn elinde.
Tamamen sembolik bir bilet ücreti ile
buraya gelen gruplarý dinlemeleri,
tiyatro eserlerini izlemeleri dýþarýda
mümkün deðil. Belki bilet ücretinden
de daha önemlisi burada her þey onlara
geliyor, onlar için özel olarak yapýlýyor,
bu þanslarýný kullansýnlar. Gelsinler,
çünkü hepimizin insan olarak
yaþamýnda güzelliklerle sýk sýk
buluþmasý gerekiyor. Bu güzelliði de
sanat ve kültürde bulmamýz en doðalý.
Bizim yaþamýmýza renk katan, farklý
bir boyut katan daima sanat. Eðer bu
Üniversite öðrencilerine böyle bir
olanak sunuyorsa, onlara da sadece
yararlanmak kalýyor. Burada hiçbir
þekilde ticari amaçla bu etkinlikler
sunulmuyor.
Öyle olsa bilet fiyatlarý 2 YTL olmaz.
SGM’nin üniversitedeki yaþamlarýný
daha da zenginleþtireceðine
inanýyorum, bu da onlarýn ileriki
yaþamlarýna ýþýk tutacak. Hayat boyu
böyle bir alýþkanlýk kazanmalarý
benim en önemsediðim þey. Ýleride bu
alýþkanlýðý kendi çocuklarýna
aktaracaklar, her þeyden önce kendi
yaþamlarýna bambaþka boyutlar
kazandýracaklar. O yaþam, sadece tek
boyutlu olmayacak, farklý bir güzellik
ve zenginlik kazanacak diye ümit
ediyorum…
DEÐÝÞÝM
Öðrenci Deðiþim Programlarý
Pýnar Ýlik
Kültürel Çalýþmalar Mezunu- 2007
Öðreniminizi bir dönem için bile olsa yurtdýþýndaki bir üniversitede
sürdürmeyi düþündünüz mü? Çeþitli ülkelerin insanlarýný ve farklý
kültürleri tanýmayý, yabancýsý olduðunuz bir ülkede yeni arkadaþlýklar
kurmayý hayal ettiniz mi? Öðrenci Deðiþim Programlarý sayesinde bu
hayalinizi gerçekleþtirmeniz çok kolay...
Sabancý Üniversitesi öðrencileri için saðlanan olanaklardan biri deðiþim
programlarý. Bu programlar sayesinde, herhangi bir üniversitede okuyan
ve or talamasý 2,5’un üstünde olan öðrenciler, yur tdýþýndaki anlaþmalý
üniversitelere deðiþim öðrencisi olarak gidebiliyor. Programlara baðlý
olarak, Avrupa’daki saygýn üniversitelerde bir dönem boyunca eðitimlerini
sürdürebiliyorlar.
Deðiþim programlarýna katýlmak isteyen öðrencilerin baþvurularýný,
gitmek istedikleri akademik dönem için belirtilen tarihlerde Avrupa
Ofisi’ne yapmalarý gerekiyor. Yapýlan deðerlendirmeler sonucunda,
gidecek kiþiler ve üniversiteleri belirleniyor. Öðrenciler deðiþim
programlarýna genellikle üçüncü sýnýfta katýlýyorlar ve katýlanlarýn birçoðu
bu programdan memnun kalýyor.
Deniz Ay – Ekonomi Programý 4. Sýnýf öðrencisi
“Öðrenci deðiþim programýna üçüncü sýnýfýn bahar döneminde Londra’daki City
University’e giderek katýldým. Programda adý geçen ‘Deðiþim’, farklý ülkelerin
farklý üniversitelerinde okuyan öðrencilerin yer deðiþtirmesi deðil. Program
boyunca katýlýmcý, ülkesine dýþardan bakabilmeyi öðreniyor. Hem kendini, hem
de farklý kültürleri ve bu kültürlerden deðiþik insanlarý daha iyi tanýma fýrsatý
buluyor.
“Bu sürecin bende yarattýðý deðiþiklikler nedeniyle, deðiþim programýna katýlmýþ
olmaktan çok memnunum. Yurtdýþýnda yaþanan bir dönem boyunca, insanýn
kendisiyle baþbaþa kalmasý, yabancý bir dil kullanarak kendini anlatmasý ve
56
deðiþik ülkelerden insanlar tanýma
þansýný bulmasý, baþka türlü elde
edilmesi çok zor olan bir þansý da
beraberinde getiriyor.
“Yurtdýþýnda yaþamak baþlý baþýna bir
deneyim, ancak akademik anlamda da
bu program benim için çok yararlý oldu.
Farklý altyapýlardan ve disiplinlerden
gelen akademisyenlerden ders almanýn,
bir ekonomi oðrencisi olarak bakýþ
açýmý geniþlettiðini düþünüyorum.
“Deðiþim programý, ayrýca lisans eðitimi
sonrasýnda yurtdýþýna gitmek isteyenler
için de bir prova niteliði taþýyor. Sürecin
Türkiye’den ayrý olma fikrine adapte
olmayý gerektirecek kadar uzun,
ancak herhangi bir olumsuzluða
katlanýlabilinecek kadar kýsa olmasý,
gelecek planlarýný daha tutarlý yapabilme
þansýný veriyor.
“Sabancý Üniversitesi’yle, City
University’i karþýlaþtýracak olursam, en
büyük farkýn öðrenci profilindeki
çeþitlilik olduðunu söyleyebilirim. Ten
rengi, aksaný, kýyafeti ve tarzý ne olursa
olsun, kimsenin kimseye yabancý gözle
bakmadýðý bir okulda okudum. Bir de
üniversitenin, Londra’nýn merkezinde
olmasý çok büyük bir avantajdý.
“Deðiþim programýna katýlmak
isteyenlere, neresi olduðuna çok da
bakmadan, kendileri ve okuduklarý
bölüm için en uygun görünen
sömestrde bu deneyimi yaþamalarýný
öneririm. Bence bu süreç, baþýndan
sonuna kadar pek çok anlamda
‘deðiþimi’ içinde barýndýran,
kaçýrýlmamasý gereken bir fýrsat.”
sabancý üniversitesi / dergi
57
Deniz Ay
Ýlke Kaya – Bilgisayar Bilimi ve Mühendisliði 4. Sýnýf öðrencisi
“Üçüncü sýnýfýn bahar döneminde Uppsala Üniversitesi’nde deðiþim
programýna katýldým. Ýsveç’e gitmeyi çok istiyordum ve orada geçirdiðim
bir dönemin sonunda çok doðru bir tercih yapmýþ olduðumu anladým.
“Daha önce kýsa süreli yur tdýþý seyahatlerim olmuþtu. Ancak yur tdýþýnda
belli bir süre yaþamak çok önemli ve farklý bir tecrübe. Özellikle eðitimlerini
yur tdýþýnda sürdürmek isteyenler, deðiþim programlarýna kesinlikle
katýlmalýlar. Yurtdýþýnda yaþamanýn pozitif ve negatif yanlarýný görüp, buna
göre karar vermek gerekli. Çünkü alýþýlan çevreden kopmak ve yeni bir
çevreye alýþmak çok zor.
“Deðiþim programýný eðitim ve sosyal hayat açýsýndan ele almak gerekiyor.
Eðitim olarak, ben Uppsala yerine Sabancý Üniversitesi’nde kalmayý
yeðlerdim. Çünkü Uppsala’da ders yükü çok daha hafif ve bu bazen
zamanýný boþa harcadýðýn hissini uyandýrýyor. Ayrýca, Ýsveç’te eðitim çok
lokal. Demek istediðim, Türkiye’de sürekli daha ileriyi ve iyiyi hedeflediðimiz
için, sürekli yarýþ halindeyiz. Ýsveç’te ise nüfusun az olmasý ve ekonomik
geliþmiþlik, eðitimin daha rahat olmasýna neden oluyor. Ýsveç’teki eðitimle
Ýskandinav ülkelerinde eðitime devam edilebilir, ancak Amerika veya
Türkiye’de çok baþarýlý olunabileceðine inanmýyorum. Ýsveç benim için
çok farklý bir deneyim oldu, çünkü gerek kültür, gerekse doða bizden çok
farklý. Ýlk gittiðim aylarda güneþ öðleden sonra üçte batýyordu. Baharda
ise sadece üç saatlik bir alacakaranlýk dýþýnda hava hep aydýnlýktý. Bunlar
da uyum saðlamamý çok zorlaþtýrdý. Ýnsanlarýn ruh hali mevsime göre
deðiþiyor ve bu da daha depresif olmaya yol açýyor.
“Ýsveçliler soðuk insanlar ve son derece tutucular. Bu nedenle kaynaþmak
çok zor oluyor. Ayrýca insanlar genellikle Türklere karþý antipati duyuyorlar.
Çünkü o bölgede yoðun bir Kür t nüfus var ve Türkler hakkýnda olumsuz
propaganda yapýyorlar.
“Ýsveç’teki sosyal hayat, Sabancý’da asla ulaþamayacaðým bir or tamý da
beraberinde getirdi ve benim en çok sevdiðim özelliði de bu oldu.
Üniversitede ‘nation’ sistemi var ve öðrenciler bir nation’a baðlý olmak
zorundalar. Nation’larýn kendilerine ait yemekhaneleri ve eðlence yerleri
var. Haftanýn üç günü de bu nationlar par ti düzenliyor. Uppsala ayný
zamanda bir öðrenci þehri olduðu için de her an her yerde par ti var ve
bu da üniversiteyi çok cazip kýlýyor.
“Ben kendi tecrübelerime bakarak deðiþim programlarýný kesinlikle
öneriyorum. Ancak, gidilecek yerin gelecek hedeflerine göre seçilmesi
gerektiðini düþünüyorum.”
SÝYASET BÝLÝMÝ
Sabancý Üniversitesi Öðrencileri
Çok Þanslý…
Süleyman Dost
Toplumsal ve Siyasal Bilimler 3. Sýnýf Öðrencisi
Þükrü Hanioðlu
Üniversitemiz bu yaz çok saygýn bir Osmanlý tarihçisini misafir öðretim
üyesi olarak aðýrladý. Þu an Princeton Üniversitesi Yakýn Doðu
Araþtýrmalarý bölüm baþkanlýðýný yürüten Þükrü Hanioðlu’nun bu yaz
okulumuzda açtýðý “Geç Dönem Osmanlý Tarihi” dersine sadece
üniversitemiz öðrencileri deðil, diðer üniversitelerden misafir
öðrenciler de büyük ilgi gösterdi. Biz de onu üniversitemizde
yakalamýþken tarihten, ülkemizden ve okulumuzdan konuþtuk.
20 seneye yakýn bir süredir Türkiye’de ders vermiyorsunuz. Türkiye’yi
ve özelde Sabancý Üniversitesi’ni akademik anlamda nasýl buldunuz?
Türk Üniversitelerinde son yirmi yýlda ciddî bir deðiþim gerçekleþti.
Sabancý Üniversitesi’nin de arasýnda bulunduðu pek çok Türk üniversitesi
gerek öðretim üyesi, gerekse de öðrenci kalitesi açýsýndan dünya
standarlarýný yakalamýþ durumda. Meselâ ben Þerif Mardin’in Princeton’da
baþkaný bulunduðum bölümde olmasýný çok arzulardým. Ýsim vermek
istemem ama Sabancý Üniversitesi’ndeki bazý doktora öðrencileri Amerikan
doktora öðrencilerinin ortalamasýnýn bir hayli üzerinde. Benim müþahede
ettiðim temel eksiklik bilhassa beþerî ve toplumsal bilim dallarýnda
58
kuvvetli bir Türkiye merkezlilik
eðiliminin bulunmasý ve gerek
derslerin gerekse de araþtýrmalarýn
ezici bir çoðunluðunun Türkiye
üzerine olmasý. Sabancý bu alanda
bir istisnâ ve bir ölçüde bu kendi
merkezliliðin dýþýna çýkabiliyor. Bu
bakýmdan ben Sabancý Üniversitesi
öðrencilerinin oldukça þanslý
olduklarýný düþünüyorum.
Derslerinizin dinleyicisinin Amerikan
veya Türk olmasý sizin için bir farklýlýk
oluþturuyor mu? Veya Osmanlý
Tarihini devletin tarih söylemiyle
öðrenen Türkiye’deki öðrencilere mi
yoksa Oryantalist süzgeçten geçiren
Amerikalýlara mý anlatmak daha
zor/kolay?
Derslerin izleyicisinin Türk olmasýnýn
beraberinde getirdiði biri olumlu diðeri
olumsuz iki temel farklýlýk var. Olumlu
olaný öðrenciye temel bilgileri verme
ihtiyacýnýn duyulmamasý. Bu dersin
anlatýmýný ve seviyesinin yüksek
tutulmasýný kolaylaþtýrýyor. Ancak
sözünü ettiðiniz resmî söylem bazen
bazý öðrencilerin hiç sorgulamadan
kabul ederek içselleþtirdiði bir tarih
anlayýþýnýn tartýþýlmasýný son derece
zorlaþtýrabiliyor ve bunun da ötesinde
en ufak detaylar üzerine dahi siyasî
tar týþmalar açýlabiliyor. Amerikalý
öðrencilerin bu alanda Oryantalist bir
söylemin etkisi altýnda kaldýklarýna
katýlmak kanýmca biraz zor. En azýndan
benim Princeton’da karþýlaþtýðým tam
tersine bir yaklaþým oluyor. Ama pek
tabiî bu alanda bir genelleme
yapabilmek oldukça zor.
sabancý üniversitesi / dergi
Oryantalizm demiþken Edward
Said’in 1978 tarihli kitabý sizin de
çalýþtýðýnýz disiplinde büyük çapta
sorgulamalara ve dönüþümlere
yol açtý. Yakýn Doðu
araþtýrmalarýnda ön sýralarda yer
alan Princeton da bundan nasibini
almýþ olmalý. Oryantalizm
eleþtirisi Princeton’da çalýþtýðýnýz
konuda gerek epistemolojik
gerekse metodolojik olarak ne gibi
deðiþiklikler getirdi?
Said’in çalýþmasý Or tadoðu
çalýþmalarý olarak adlandýrýlan alaný
derinlemesine etkiledi. Bu etki
Osmanlý araþtýrmalarýnda daha
düþük seviyede gerçekleþti. Bir
anlamda Or tadoðu araþtýrmalarýný
“Orientalism” öncesi ve sonrasý
olarak iki bölümde incelemek
mümkün. Pek tabiî ikinci dönemde
temel yaklaþýmlarda büyük
deðiþimler meydana geldi ve
Or tadoðu tarihi ve kültürüne bakýþ
açýsý bütünüyle deðiþti. Bu da
disipline bir canlýlýk ve tarafsýzlýk
kazandýrdý. Ancak bununla beraber
ortaya çýkan olumsuz etkilerden de
bahsetmek gerekiyor. Bunlarýn en
önemlisi “Orientalist” suçlamasýnýn
yaygýnlaþtýrýlmasý ve neredeyse
bölge ve kültürü ile baðlantýsý
olmayanlarýn bu alanda
çalýþmalarýnýn siyaset dýþý bir amacý
bulunmadýðýnýn iddia edilmesi oldu.
Bir diðeri ise “Orientalism”
tar týþmalarý ve post-modernist
akýmýn disiplindeki popülaritesi
nedeniye birinci el kaynaklarla
çalýþmanýn adeta küçümsenmesidir.
59
Ayný soruyu 11 Eylül için de sormak mümkün. 11 Eylül ve sonrasýndaki
tartýþmalar Ortadoðu ve Ýslam konusundaki algýlarý gün yüzüne çýkardý.
Bundan Ortadoðu çalýþmalarý nasýl etkilendi? Özel olarak da Princeton’da
ilgili konulardaki programlara ve derslere olan ilgi nasýl deðiþti?
Bu geliþmeler disiplini derin biçimde etkiledi. Bir yandan Martin Kramer
gibi akademisyenler Ortadoðu araþtýrmalarýný âdeta 11 Eylül’ün suçlusu
olarak takdime baþladýlar, öte yandan da Ortadoðu ve Ýslâm araþtýrmalarýna
ilgi inanýlmaz ölçüde arttý. Meselâ bizim derslerimize olan ilgi o dereceye
vardý ki evvelce öðrenci ararken son yýllarda seminerlerimize kabul
edilecek talebe sayýsýný sýnýrlamaya baþladýk. Arapça derslerindeki
öðrenci sayýsý yedi, sekiz misline çýktý. Bu yýl Arapça’ya baþlama sýnýfýnda
yaklaþýk 150 öðrenci var. Öðrencilerin pek çoðu derslemizi almadan
evvel Ýslâm ve Or tadoðu hakkýnda sahip olduklarý kanaatlerinin ciddî
biçimde deðiþtiðini itiraf ediyorlar.
Amerika’da olsanýz da Türkiye ile yakýndan ilgilendiðinizi biliyoruz.
Türkiye’de üniversitelerde konferanslar veriyor ve günlük gazetelerde
yazýlar yayýnlýyorsunuz. Basitçe soracak olursam bir sosyal bilimci
için Türkiye Amerika’dan nasýl görünüyor?
Kanýmca Türkiye’ye Amerika’dan ya da diðer bir ülkeden bakmanýn
getirdiði temel avantaj konulara ve güncel geliþmelere belli bir mesafeyle
bakabilmek. Bunun neticesinde günlük tartýþmalara müdahil olmak yerine
trendlere bakmak, aðaçlar yerine ormaný gözlemlemeye çalýþmak mümkün
oluyor. Bunu yaparken Internet devriminin saðladýðý imkânlarla geliþmeleri,
sanal âlemde de olsa, anýnda izlemenin mümkün olmasý ciddî bir avantaj
saðlýyor. Bir anlamda hem tüm geliþmelerin içinde oluyorsunuz hem de
onlara bir mesafeden daha soðukkanlý olarak bakabiliyorsunuz.
MEZUNLARDAN
60
AB'nin Yeni Üyesi Türkiye?
Melih Özsöz
Toplumsal ve Siyasal Bilimler Lisans Mezunu 2004
AB Uzmaný, Ýktisadi Kalkýnma Vakfý
Böyle bir baþlýða deðiþik açýlardan yaklaþmak mümkün. Çünkü, baþlýkta ne
kadar iddialý bir pozitiflik varsa, baþlýðýn sonuna eklenen soru iþaretinin getirdiði
negatiflik de onun kadar önemli. Bugüne kadar, Türkiye Avrupa Birliði (AB)
üyesi olacak mý, yoksa bu üyelik gerçekleþmesi mümkün olmayan bir hayal
mi þeklinde birçok tartýþma yapýldý, birçok soru soruldu. Bu sorular halen Türk
ve Avrupa kamuoylarýnda sorulmaya, Türkiye’nin olasý AB üyeliði tartýþýlmaya
devam ediyor. Tüm taraflarýn bu sorulara vereceði bir cevabý, AB'ye karþý veya
yandaþ olmalarýnýn farklý nedenleri var. Herkes kendi açýsýndan haklý veya haksýz.
+1 Sendromu
Ýlk AB ile ilgili çalýþmaya karar verdiðimde, AB’ye üye ülke sayýsý mevcudun
neredeyse yarýsý kadardý. O günlerde Orta ve Doðu Avrupa ülkelerinin ardýndan
Türkiye’nin üyeliði, “15+10+1” olarak nitelendiriliyordu. Zaman ilerledi. 25
üyeye ulaþan AB’de Romanya ve Bulgaristan’ýn üyelikleri daha fazla konuþulur
oldu. Bu sefer skor tablosu “25+2+1” olarak deðiþirken, deðiþmeyen tek þey
sondaki “+1” idi. Yýl 2007; tablo bu sefer “27+1+1”. Tabloya fazladan bir
“+1” eklendi ancak Türkiye halen yerini koruyor. Uyum alanýnda büyük yol
alan Hýrvatistan’ýn AB üyeliði 2009, en geç 2010 yýlýnda gerçekleþiyor. Bu
demektir ki “15+1” olarak baþladýðýmýz serüveni “28+1” olarak kapatacaðýz;
tabi Türkiye AB üyesi olana kadar baþka ülke/ler aday olmazsa.
‘Biz AB’yi de kendimize benzetiriz’
Bugünlerde Avrupa’nýn geleceði hakkýnda yoðun tar týþmalar yapýlýyor.
Bu tartýþmalar Türkiye’nin muhtemel AB üyeliði ile yakýndan baðlantýlý.
Bunun nedeni Avrupa’nýn geleceðini
tayin edecek bir Anayasa’nýn (ki bu
kelime bile taraflar arasýnda büyük
fýrtýnalarýn kopmasýna neden oluyor)
sadece politika alanlarý veya yönetim
þeklini deðil, AB’nin sýnýrlarýný, Avrupa
kimliðini ve gelecekteki yapýsýný
tartýþmaya açmasý. Bu yüzdendir ki
söz konusu belgeyi kimi “Anayasa”,
kimi “Reform Anlaþmasý” olarak
nitelendiriyor; ama herkesin üzerinde
anlaþtýðý konu tek: bu Avrupa’nýn
yeniden þekillenmesi anlamýna geliyor.
Türkiye’de ise AB gündemi sürekli
deðiþiyor. Türkiye’nin üyeliðinin AB
liderleri tarafýndan teyid edildiði 17
Aralýk 2004 tarihi çok gerilerde kalmýþ
gibi. AB kur umlarý tarafýndan
Türkiye’ye iliþkin verilen her karar,
hazýrlanan her rapor, yapýlan her
oylama Türk kamuoyunun büyük
ilgisini çekiyor, gündem bir anda
yeniden alevleniyor. Kimi eleþtiriyor,
kimi alkýþlýyor. Ama sonuç þu ki AB
artýk günlük hayatýmýzýn çok önemli
bir parçasý. Kokoreç tartýþmasý bile
geride kaldý. Bugün AB denince
aklýmýza Kýbrýs, azýnlýklar, Ruhban
Okulu'nun açýlmasý, Fener Rum
Patrikhanesi'nin ekümenik statüsü,
düþünce ve ifade özgürlüðü gibi
konular geliyor.
Anlaþýlacaðý üzere son 10 yýldan bu
yana Türkiye siyasi, toplumsal ve
ekonomik olarak büyük bir “dönüþüm”
içinde. Her ne kadar bu dönüþüm en
fazla siyasi arenada kendisini
göstersede, toplumsal dönüþümün
önündeki engeller birer birer ortadan
kalkýyor. Bir an için AB tartýþmalarýný
bir kenara koyalým. Hatta AB gündem
deðilmiþ, müktesebat, Kopenhag
Siyasi Kriterleri, yýllýk olaðan ilerleme
raporlarý yokmuþ gibi düþünelim.
sabancý üniversitesi / dergi
AB sürecinin ilerlemesine paralel olarak
‘Bu millet adam olmaz’ deyiþi yerini
yavaþ yavaþ ‘Bu milleti ancak AB
adam eder’, ‘Bu iþler Avrupa’da týkýr
týkýr iþliyor’ veya ‘Bu millet AB'yi de
kendine benzetecek’ gibi deyiþlere
býraktý, býrakýyor. Yani her ne kadar
nefret etsekte artýk birey, günlük hayata
daha farklý bir gözle bakmaya baþladý.
Otobüsün gecikmesi, dolmuþun her
köþe baþýnda on dakika korna çalarak
beklemesi, banka kuyruklarý,
belediyenin sürekli kaldýrýmlarý
deðiþtirmesi, hastanelerdeki kuyruklar,
uçaklarýn zamanýnda kalkmamasý
bizleri rahatsýz eder, harekete geçirir
oldu. Bunlar bireyin vatandaþlýk
anlayýþýnýn deðiþtiðini ve bireyin
çevresinden de sorumlu olmaya
baþladýðýný gösteriyor.
AB, Türkiye ve Kokoreç
Bir konunun altýnýn tekrar çizilmesi
gerekiyor. O da tam üyeliðin
hayatýmýzda neleri deðiþtireceði
meselesi. AB üyeliði, sihirli bir deðnek
deðil. Tam üye olduktan sonra tüm
toplumsal sýkýntýlarýmýzýn sona ereceði
algýsý, uzun vadede hayal kýrýklýklarý
yaratabilir. Aslýnda, AB’ye üye
olabilmek için kendimizde yapmamýz
gereken deðiþiklikler, AB’ye giremesek
bile Türk insanýnýn refahý için zaten
yeteri kadar deðerli deðil midir?
Gerçekte, tam üye olduðumuz anda
günlük hayatýmýzdaki herþey bir anda
deðiþmeyecek. ‘Yediðimize içtiðimize
kadar karýþýlacak, milli egemenlik elden
gidecek, hemen Avro kullanmaya
baþlayacaðýz, Avrupa’da istediðimiz
yere bavulumuzu alýp gideceðiz’ gibi
önyargýlar da son derece yanlýþ ve
yersiz.
Tam üye olma noktasýna gelinceye
kadar kendi içimizde yaþayacaðýmýz
dönüþüm, aslýnda AB’ye tam üye
olmamýz ile birlikte gerçekleþecek
61
deðiþimden çok daha büyük ve çok daha önemli. Bu verilmesi gereken önemli
bir sýnav. Bu sýnavýn en seçici sorularýndan birisi tüm AB üyelerinin tabi olduðu
standartlarý gözetmemiz gereði. Bu gereklilik, oturduðumuz evin deprem
dayanýklýlýðýndan, sosyal haklara; saðlýk hizmetlerinin kalitesinden, çevre
korumaya; cep telefonlarý için ödediðimiz roaming ücretlerinden, tüketici
haklarýna kadar hayatýmýzdaki bir çok þeyi doðrudan etkileyecek, hatta etkilemeye
baþladýðý. Ancak burada anlaþýlmasý gereken, bunlarýn bir anda olmayacaðý,
bunun uzun bir süreç dahilinde gerçekleþeceði. Ýyimser tahminler bunun 2014
veya 2015 yýllarýna kadar gerçekleþeceðini söylüyor. Ancak þurasý da bir gerçek
ki, þu anda önümüzde ne bizim belirlediðimiz ne de AB tarafýndan belirlenen
kesin bir tarih var. Bu tarihi bir an önce belirlemek her iki tarafýnda menfaatine.
Son olarak gelelim kokoreç sorununa; bu konuda yüreðimizi ferah
tutalým. AB düzenlemelerinde esas olan, hijyen, saðlýk ve güvenlik standartlarýna
uyulmasý. Deli dana hastalýðýnýn tüm Avrupa’da etkili olduðu dönemde, üç
yaþýný aþmýþ büyük baþ hayvanlarda hastalýk riskinin yüksek olmasý nedeniyle
bu hayvanlarýn sakatatlarýnýn yenmesinin insan saðlýðýný tehdit ettiði yönünde
Avrupa Veterinerlik Komitesi tarafýndan alýnan bir karar var. Ýþin özü þu: Ýnsan
saðlýðý ve güvenliðini tehdit etmemesi ve hijyen koþullarýna uygun üretilmesi
kaydýyla kokoreç de yiyebiliriz, kelle de, paça da.
YENÝ ÇIKANLAR
BULUTLARIN ÜSTÜNE TIRMANIRKEN
THY, Bir Dönüþüm Öyküsü
Cem Kozlu
Remzi Kitabevi,
Hatýra, 320 sayfa
HÜZÜNLERÝ TAÞIDIM
SEVÝNÇLERÝ YAÞADIM
Hilmi Çelik, Bilgi Merkezi Direktörü
Eren Yayýncýlýk, Anýlar, 345 sayfa
ORHAN PAMUK EDEBÝYATI
Sabancý Üniversitesi
Sempozyum Tutanaklarý
Agora Kitaplýðý, Editör: Fahri Aral,
208 sayfa
Uzun yýllarýný THY'ye vermiþ, þirketin “Yaþam sürecimiz boyunca hepimizin Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülü'nü
dünya standartlarýna ulaþmasýný saðlamýþ karþýlaþtýðý, bir yýðýn olay vardýr. Bunlarýn kazanan ilk Türk romancýsý. Ödülün
baþarýlý yönetici ve Sabancý Üniversitesi bir kýsmý hüzünlendirir, bir kýsmý sevindirir. açýklanmasýndan hemen sonra Sabancý
Mütevelli Heyeti üyesi Cem Kozlu, Bir kýsmý ise, isteyerek veya istemeyerek Ü n i v e r s i t e s i ' n d e " O r h a n Pa m u k
Türkiye'nin en büyük kuruluþlarýndan biri çeþitli olaylarý yaþamaya, iyi veya kötü Edebiyatý" baþlýklý bir sempozyum
o l a n T H Y ' n i n b u l u t l a r ý n ü s t ü n e deneyimler kazanmaya neden olur. düzenlendi. O da bu büyük romancýmýz
týrmanýþýnýn öyküsünü anlatýyor… Sonuçta tüm olgular, yaþayan ile yaþam için düzenlenen ilk sempozyumdu.
THY’nin tarihçesi, havacýlýk bilgileri, arasýndaki, görülen ve görülmeyen Ýki gün süren sempozyumda Orhan
Pamuk edebiyatý bütün yönleriyle ele
dünya havayollarý þirketlerinin yaþadýðý iletiþimin bir parçasýdýr.
krizler ve kazalar... Bunlarýn yaný sýra, Bu ilk kitabýmda, hayatýmýn, yaklaþýk son alýndý. Onu, çaðýnýn roman anlayýþýný
Türkiye özelinde yaþananlar; sivil anlayýþa kýrk beþ yýlýnda karþýlaþtýklarýmdan yenilemeye iten, ona uluslararasý ününü
geçiþ, bürokrasi çarklarý, politik daðarcýðýma attýðým bazý anýlarýmý bir kazandýran, yapýtlarýný dünyanýn çeþitli
müdahaleler... Yakýn geçmiþe damgasýný araya getirdim ve bunlarý sizlerle üniversitelerinde inceleme konusu kýlan
vurmuþ olaylarýn, 11 Eylül'ün, Asya paylaþmak istedim. Satýrlarýmda özellikleri enine boyuna tar týþýldý.
Krizi'nin sektöre etkileri... Ayrýca baþarýlý olabildiðince hayatýn güzel yanlarýný, Orhan Pamuk sadece romanlarý ve
bir iþadamýnýn aðzýndan þirket yönetimi insanýn insana yakýþan davranýþlarýný, romancýlarýyla deðil, bu sempozyumda,
hakkýnda ilginç öneriler ve taktikler… zaman zaman biraz da hicvederek, yazarlýðý, onu hazýrlayan ve ilk bakýþta
(T)hey (H)ate (Y)ou Airlines'dan,Turkish göstermeye çalýþtým. Nerede ise tüm görülmeyen, farklý deðerlendirmelerle
Airlines ismiyle uluslararasý baþarý yaþamýmýz boyunca içimizi dýþýmýzý ele alýnmayý bekleyen diðer özellikleriyle
listelerine geçen bir dönüþüm öyküsü… kaplayan hüzünden, uzak durmaya irdelendi.
çalýþtým. Çünkü ondan hem çok çektim, "Orhan Pamuk Edebiyatý" kitabý bu
hem de onun hiçbir kapýyý açmadýðýný sempozyumun tutanaklarýndan oluþuyor.
Bu metinler onun romancýlýðýný hem
gördüm…
Bu yüzden, yaþadýklarýmýn bir kýsmýný bu düþey bir eksende Türk edebiyatýnýn
kitapta topladým. Daha önce söylediðim h e m y a t a y b i r e k s e n d e d ü n y a
gibi, hüzünden uzak durdum olabildiðince. edebiyatýnýn içine yerleþtiren çalýþmalar.
Sonuçta, hep güzellikten ve huzurdan Orhan Pamuk Türkiye'den dünyaya bir
yana kullanmaya çalýþtým oylarýmý. armaðan. Bu sempozyum çalýþmalarý
Aslýnda þimdi daha iyi anlýyorum ki, da evrensel bilginin Orhan Pamuk'a…
hüzünlendiklerim, gücümün
yetmedikleriymiþ meðer.”
62
sabancý üniversitesi / dergi
63
TÜRK SAÐI VE AKP
Hasan Bülent Kahraman, SSBF Öðretim Üyesi
Söyleþi: Recep Yener, Agora Kitaplýðý, Güncel Siyasi
Meseleler, 212 sayfa, editör: Osman Akýnhay
Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi öðretim üyemiz Hasan Bülent Kahraman bu
kitabýnda 2002 ve 2007 seçimlerinde iktidara gelen AKP'yi tarihsel bir kesitte
ele alarak irdeliyor. Kahraman, AKP'yi, 1950 sonrasýnda ortaya çýkmýþ ve kendisine
özgü bir tarihe, ideolojik çerçeveye ve toplumsal özelliklere sahip olan Türk
Saðýnýn içinde deðerlendiriyor. Kahraman'a göre Türkiye'deki sað siyaset sol
siyasetten önemli noktalarda ayrýlýyor. Örneðin sað 'aktif modernleþmeyi savunur
ve uygularken sol 'pasif modernleþmeyi gerçekleþtirmeye çalýþmýþ, tarihsel
olarak. Modernleþme bu açýdan bakýlýrsa Kahraman'ýn kitabýnda ortaya koyduðu
sosyo-politik analizin ana kavramý. Modernleþmenin pratik yönünün önemli
ölçüde tamamlandýðýný belir ten Kahraman'a göre toplumsal-hukuksal yönü
açýsýndan daha alýnmasý gereken bir yol var. O yol Türk saðýný milliyetçi ve dinci
sað olarak ayýran Kahraman'a göre AKP aslýnda bir sentez par tisi. Söz konusu
sentez bir kaç düzeyde geliþiyor. Öncelikle AKP köklerinin bulunduðu daha kýsýtlý
ve içe dönük, daha doktriner bir Ýslamcý/dinci anlayýþtan ayrýlarak daha ýlýmlý,
dýþa dönük bir modernleþme çizgisinin savunucusu. Bu nedenle de Ýslamla
modernleþme arasýnda modernleþmeye öncelik veren bir tercihte bulunuyor.
Ýkincisi, AKP, Türkiye'de Anadolu'daki burjuvazinin desteðini almýþ bir par ti. Bu
burjuvazinin temel taleplerini iktidara taþýmaya gayret ediyor. O nedenle de ciddi
bir sosyal dönüþümü gerçekleþtirmeye zorunlu. Bu dönüþüm Türkiye'deki normatif
hukuk-siyaset iliþkisini deðiþtirmeyi zorunlu kýlýyor. O deðiþiklik de dinsel kökenli
bir davranýþ kalýbýnýn kamusal alanda da sergilenmesiyle ilgili. Bu, laiklik
tartýþmasýyla ilgili bir konu olduðundan Kahraman, bu kavramý Batýdaki geliþimi
içinde açýklýyor.
Kahraman, AKP'nin dönüþümünü henüz tamamlamadýðýný, önünde daha uzun bir
yol olduðunu belir ttiði kitabýnda bu dönüþümün özellikle demokratikleþme
baðlamýnda olabileceðini belir tiyor. Bu açýdan da kitabýnda Türkiye’deki askeri
müdahalelerin anlamýný ve koþullarýný ayrýca ele almýþ.
2007 seçimlerinden önce yazýlan kitabýn seçim sonuçlarýyla birlikte okunmasý
or taya daha ilginç bir deðerlendirme çýkarabilir.
Kahraman'ýn kitabý uzun bir söyleþi olarak hazýrlanmýþ.
BOLÇENE
Bir yayýnýn sergüzeþti
Nigâr Bolçene
Bana bu dergide kulis yani dedikodu yazma görevini neden verdiler, sanýrým
buna uzun upuzun yýllardýr benzeri iþlerdeki tecrübem sebep oldu ama
ben neden kabul etme çýlgýnlýðýný gösterdim bilemiyorum.
Her þey, Genel Sekreter Haluk Bal’ýn iç iletiþimin böylesi büyük kurumlarda
çok önemli olduðunu ve bu konuda Sabancý Üniversitesi’nde de bir þeyler
yapýlmasýný istemesiyle baþladý. Ýç iletiþimin önemine iliþkin genel sekreterin
ýsrarlý tavrýna daha fazla dayanamayan! Ýletiþim ve Halkla Ýliþkiler Yöneticisi
Elif Gülez de ekibini acilen toplayýp üniversite çalýþanlarýnýn nasýl daha fazla
iletiþebileceklerine iliþkin kafa yormalarýný istedi.
Halkla Ýliþkiler ekibinin yaptýðý iç toplantýlarda bir dergi çýkarma fikri doðdu.
Ne yapýlacaðýna iliþkin son sözü (bu tür durumlarda her zaman olduðu gibi)
Rektör Tosun Terzioðlu söyledi.
Tosun Bey, Sabancý Üniversitesi’nde iç iletiþim amaçlý bir yayýn çýkarýlacaksa
bunun her yerde rastlanabilen, bazý ticari þirketlerin profesyonel yayýncýlara
ýsmarlayýp fason olarak yaptýrdýðý gibi olmamasý gerektiðini belirtti. Sayýn
Terzioðlu özetle: “Bir dergi yapýn ama dýþarýdan bir kadroya yaptýrmayýn.
Sýradan, yalnýzca, kim ne yapmýþ þeklinde haber veren bir yayýn olmasýn.
Üniversite yayýný olmanýn gerektirdiði asgari entelektüel düzeye sahip olsun”
dedi.
Bunun üzerine Ýletiþim ve Halkla Ýliþkiler birimi kollarý sývadý ve bir ekip
oluþturmak için iþe baþladý. Yayýn Koordinatörü Demet Oðuz, aldýðý sorumluluðu
sonuna kadar uðraþarak eksiksiz yerine getiren, o iþin olmasý için takip
edilmesi gerekenin ensesinden hiç ayrýlmayan (þu anda benim baþýmda
olduðunu söylemeliyim) bir kiþiliðe sahip olduðundan derginin iþ yükünün
çok büyük bir kýsmýný sýrtlandý. Halkla Ýliþkiler birimi el ele vererek üniversitenin
dört bir yanýna haber saldý ki insanlar yapýlacak olan dergiye destek versinler,
katkýda bulunsunlar.
64
Ýlk Danýþma Kurulu toplantýsýna katýlým
çok yoðundu ama sonrasýnda arkasýna
bakmadan kaçanlar epey oldu.
Firelerden sonra geri kalanlar özveri
göstererek, kendi iþlerinin yaný sýra
amatör bir ruhla bu görevi kabul ederek
düzenli olarak toplanmaya baþladýlar.
Bu toplantýlarda yoðun olarak derginin
nasýl bir ruha sahip olacaðý tartýþýldý.
Kur uldaki öðrenciler derginin
aðýrlýklý olarak eleþtirel olmasý
gerektiðini savundular. Fakat “ruh”
meselesine Hasan Bülent Kahraman
“bu yayýn ‘þikayet kutusu’ olmamalý,
üniversitedeki kültürü en iyi þekilde
yansýtan bir içeriðe sahip olmalý,
eleþtiri de olmalý ama dozunda olmalý”
diyerek son noktayý koydu. Böylece
Danýþma Kurulu, (aslýnda bana
sorarsanýz onlara Yayýn Kurulu ya da
Yazý Kurulu demek daha doðru olacak)
ana prensipleri kesinleþtirerek o sayýda
neler olacaðýna iliþkin içerik
çalýþmalarýna baþladý. Bu noktada
enteresan bulduðum bir saptama
yapmak isterim. Yukarýda sözünü
ettiðim tartýþmalý toplantýlarda Hasan
Bülent Kahraman derginin temel
prensiplerini o kadar vurucu, etkileyici
bir üslupla ve tar týþmaya yer
býrakmayacak þekilde net, açýk
cümlelerle ifade etti ki kýsa sürede
herkesi ikna ederek hemfikir olmalarýný
saðladý. Burada Hasan Bülent
Kahraman’ýn kalemi kadar belagatinin
de son derece güçlü olduðuna þahit
olduk.
Yaratýlýþ serüvenini özetlemeye
çalýþtýðým “SU Dergi”, özellikle
Danýþma Kurulu’nun amatör bir ruhla,
son derece özverili bir þekilde
çalýþmalarý sonucunda ilk sayýsýnýn
ardýndan elinizde tuttuðunuz ikinci
sayýsýna da ulaþtý.

Benzer belgeler

seminerde enerji oturumu

seminerde enerji oturumu anlayýþýnýn ekonomik ve sosyal yaklaþým ve yöntemlerde büyük bir çýkmazlarýný kuramlaþtýran felsefi çoðullaþma, buna baðlý olarak da belli çalýþmalar, modern, araçsal yaþamýn akýmlar üzerinden taki...

Detaylı