Rus basınında çıkan habere göre, sirkte

Transkript

Rus basınında çıkan habere göre, sirkte
Söyleþi 4’DE
Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan dün
partisinin “Geniþletilmiþ Ýl Baþkanlarý
Toplantýsý”nda yaptýðý konuþmada, gazete
patronlarýna muhalif köþe yazarlarýný
susturma emri verdi. Baþbakan Erdoðan,
“Buradan o gazetelerin patronlarýna
sesleniyorum. Napayým köþe yazarýna hakim
olamýyorum diyemezsin. Diyeceksin arkadaþ.
Bu ülkeyi germeye, bu ülkede ekonomiyi
alt üst etmesine müsaade edemeyiz. O zaman
köþende yazý yazanýn maaþýný sen veriyorsun,
yarýn feryat etmeye geldiðin zaman feryat
etmeye hakkýn yok” dedi.
‘Kafana Göre Atamazsýn’
Söz konusu konuþmayý gazetemize
yorumlayan Çaðdaþ Gazeteciler Derneði
(ÇGD) Baþkaný Ahmet Abakay, “Baþbakan
çok açýk þekilde, çað dýþý bir anlayýþla, gazete
patronlarýnýn yazarlarýný iþten atmasý için
teþvik etti” dedi.
2’DE
7’DE
2’DE
Ýlçemiz Kaymakamlýðý 21. Vergi Haftasý
etkinlikleri kapsamýnda 26.02.2010 Cuma günü
düzenlediði törenle, Gelir Vergisi kapsamýnda
Eczacý Kaplan GÖNENÇEN ve Kurumlar
Vergisi kapsamýnda Aslanlar Limited Þirketi’ne
Nevþehir Defterdarlýðýnca düzenlenen Teþekkür
Belgeleri, ilçemiz Kaymakamý Mustafa
ELDÝVAN tarafýndan verildi. Ýlçemiz
Kaymakamý Mustafa ELDÝVAN
konuþmasýnda; “ Vergi Devlet ekonomisinin
en temel gelir kaynaðýdýr. Devlet hizmetlerinin
saðlýklý biçimde gerçekleþtirilmesinde, ülke
kalkýnmasý ve geliþmesine katký saðlanmasýnda
en büyük pay alýnan vergilerdir. Bu nedenle
toplumun bütün kesimleri vergi ödevini
eksiksiz yerine getirmelidir. Küçük yaþlardan
itibaren vergi bilincinin oluþturulmasýna
baþlanmasý gerekmektedir.” Dedi. Mükelleflere
iþlerindeki baþarýlarýnýn devamýný temenni
ederek, “Sizler gibi vatandaþlarýmýza
devletin ihtiyacý büyüktür...
3’DE
Rus basýnýnda çýkan habere göre, sirkte
saldýrganlaþan Zora isimli þempanze,
Rusya’nýn güneyindeki Rostov kenti
hayvanat bahçesine getirildikten sonra, baba
olmasý ve markerlarla çizmeyi öðrenmesinin
yaný sýra sigara ve alkol alýþkanlýðý da edindi.
Bira ve sigaranýn hayvaný mahvettiðini
yazan Komsomolskaya Pravda gazetesi,
Zora’nýn gelen geçenden bira dilendiðini
belirtti.
8’DE
Düzyazýnýn doðasý
gereði yararcý olduðunu
söyler Sartre. Ýçinden
çýkýlmasý zor bir açýklýk
içinde karþýmýza çýkan
düzyazý, bazen þiirle iç
içe geçmiþ görünür ve
þiirin iç biçim
özelliklerini kullandýðý
söylenirken, þiirsel de
olmaya baþladýðý yerde
yazýnsal olmaktan
çýkmaya baþlar. Nesirin
er geç baþkalaþýp þiir
biçimini alacaðýný
savunurdu Memet Fuat
sanýrým olmayacak bu.
5’DE
3’DE
7’DE
Kalp hastalýklarýnýn ölümcül olduðunu
bildiren uzmanlar, boðaz, çene ve mide
aðrýlarýnýn hafife alýnmamasý gerektiðini bildirdi.
Konu ile ilgili bir açýklamalarda bulunan
Tekden Hastanesi anjiyo ünite sorumlusu Prof.
Dr. Ali Ergin, "Kalp krizi toplumda en sýk
görülen ölüm nedenleri arasýnda gelir, erkek ve
kadýn nüfusunun yüze 45-50'si kalp krizi
sebebiyle hayatýný kaybetmektedir" dedi. Prof.
Dr. Ergin, "Ülkemizde senede 170 -180 bin kiþi
kalp krizinden hayatýný kaybettiði bilinmektedir.
6’DA
2
Onlar, 1938 yýlýnda Dersim’de öldürülen ya
da þans eseri kurtulup sürgüne gönderilen
ailelerin çocuklarý. Doðduklarý yeri ve
oynadýklarý oyunlarý deðil ama, dilini, dinini
unutmuþ; aileleriyle birlikte kültürlerinden de
kopartýlarak subay ailelerine evlatlýk verilmiþ
minik kýzlar... Þimdi seksenli yaþlarýný
sürüyorlar. Onlar, dünyanýn pek çok ülkesinden
tartýþmaya açýlan, ancak ülkemizde sorgulanmasý
tabu olmayý sürdüren resmi tarihin, süsünden
püsünden, yalanýndan dolanýndan sýyrýlmasýný
saðlayacak olan tanýklar... Dersim’in kayýp
kýzlarý...
Nezahat ve Kazým Gündoðan çifti, üç yýl
boyunca izini sürdükleri ve sonunda sayýlarýnýn
yüzlerce olduðunu tespit ettikleri Dersimli kayýp
kýzlarý, hazýrladýklarý belgeselle seyirciyle
buluþturmaya hazýrlanýyor. “Ýki tutam saç,
Dersim’in Kayýp Kýzlarý” adýný taþýyan
belgeselde, bugün adý Tunceli olarak bilinen
Dersim’de 1938 yýlýnda yaþanan kanlý olaylar
sonucu ailesiz kalan ya da ailelerinden zorla
alýnarak subay ailelerine evlatlýk verilen kýzlarýn
tanýklýklarý aktarýlýyor. Bu açýdan Türkiye’nin
karanlýk dönemlerinden birini ele alan belgesel
büyük bir yanký uyandýracaða benziyor.
Belgeselciler kýz çocuklarýnýn neden subay
ailelerine evlatlýk verildiði sorusunun
cevaplanabilmesi için dönemin politik
yaklaþýmlarýnýn tümüyle anlaþýlmasý gerektiðinin
altýný çiziyor. Çalýþmalarýnda da bu konuda
yazýlmýþ devlet raporlarýndan yararlanarak bir
senteze ulaþmýþlar. Nezahat Gündoðan,
Dersim’in kültürü ve diline dair çözümlemelerin
yer aldýðý bu raporlarda, Dersimlilerin
Kürtlerden etkilenerek Kürtçe konuþmaya
baþlayan öz be öz Türk olduklarýnýn söylendiðini
belirtiyor. Dersim olaylarýnýn inanç, dil ve kültür
birliði yaratma çabasýndan doðan bir politika
içinde deðerlendirilmesi gerektiðini de sözlerine
ekleyen Gündoðan, aksi halde olayý
deðerlendirme konusunda yanýlgýya
düþeceðimizi düþünüyor.
Belgeselciler devlet raporlarýnda, evlatlýk
verilen Dersimli Kürt kýzlarýn Türkleþtirilmesine
dair açýk bir karara rastlamamýþ. Ancak, dönemin
Ýçiþleri Bakaný Þükrü Kaya’nýn Türk birliðini
yaratmada ailenin, aile içinde de kadýnýn önemli
olduðunu ve çocuklarýn þimdiden
yetiþtirilmesinin, gelecek nesillerin Türk olarak
yetiþmesinde çok önemli bir rol alacaðýna vurgu
yaptýðý raporlarýn dikkat çekici olduðu notunu
düþüyorlar.
Dersim’in bulunabilen kayýp kýzlarýnýn hepsi
katliamý hatýrlýyor. Ancak çoðu hâlâ korkuyor.
Dersimli olmanýn, baþlarýna dert açacak bir þey
olduðunu düþünüyorlar. Hikâyesini en
yakýnlarýna bile anlatmamýþ çoðu.
Bu belgesel Alevi doðup uyum saðlamak
için Sünni olan, ana dili Kürtçeyi tamamen
unutan, ailesini de ancak 65 yýl sonra bulan
Fatma Nine ve diðerleriyle tanýþtýracak bizi. 2
Mart’ta Cemal Reþit Rey Konser Salonu’nda
seyircisiyle buluþacak olan “Ýki tutam saç,
Dersim’in Kayýp Kýzlarý” son tanýklarýyla bize
farklý bir tarih okumasý yaptýracak.
BirGün
köþe yazarlarýnla elinden geleni
yapacaksýn. Þurada yüzde 6,5 puan
piyasalar düþüyorsa, bunun sebebi
bunlardýr. Lütfen herkes çizgisini iyi
bilmeli.”
Eleþtirenleri ‘Gazeteden kov’ dedi
Baþbakan Erdoðan sözlerini þöyle
sürdürdü: “Köþe yazarlarýný bana eleþtiri
yapabilir haklýdýr, ama bende uyarýmý
yapmalýyým. Cumhurbaþkaný’yla
görüþmeyi nasýl üçlü yaparlarmýþ. Buna
nasýl Cumhurbaþkanlýðý zirvesi denirmiþ.
Bunlar edebe adaba hiçbir þeye sýðmaz.
Böyle yapýyorsa, burada sana yer yok
diyeceksin. Herkes vitrinine layýk olaný
koyar.”
Görüþler
Patronlara Ultimatom
Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan
dün partisinin “Geniþletilmiþ Ýl
Baþkanlarý Toplantýsý”nda yaptýðý
konuþmada, gazete patronlarýna muhalif
köþe yazarlarýný susturma emri verdi.
Baþbakan Erdoðan, “Buradan o
gazetelerin patronlarýna sesleniyorum.
Napayým köþe yazarýna hakim
olamýyorum diyemezsin. Diyeceksin
arkadaþ. Bu ülkeyi germeye, bu ülkede
ekonomiyi alt üst etmesine müsaade
edemeyiz. O zaman köþende yazý yazanýn
maaþýný sen veriyorsun, yarýn feryat
etmeye geldiðin zaman feryat etmeye
hakkýn yok” dedi.
‘Kafana Göre Atamazsýn’
Söz konusu konuþmayý gazetemize
yorumlayan Çaðdaþ Gazeteciler Derneði
(ÇGD) Baþkaný Ahmet Abakay,
“Baþbakan çok açýk þekilde, çað dýþý bir
anlayýþla, gazete patronlarýnýn yazarlarýný
iþten atmasý için teþvik etti” dedi. Türkiye
Gazeteciler Sendikasý (TGS) Genel
Baþkaný Ercan Ýpekçi ise “Çalýþanlarý
iþveren karþýsýnda koruyan iþ yasalarý ve
bunlarýn meslek örgütleri ve sendikalarý
var. Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan’ýn
keyfine ya da medya patronlarýnýn
keyfine göre yazarlar ve gazeteciler iþten
çýkarýlamaz” diye belirtti.
AKP Genel Baþkaný ve Baþbakan
Tayyip Erdoðan, kendisine karþý olan
medyaya yönelik sert eleþtirilerde
bulunurken, “Bu ülkeyi germeye, bu
ülkede ekonomiyi alt üst etmesine
müsaade edemeyiz.
O zaman köþende yazý yazanýn
maaþýný sen veriyorsun, yarýn feryat
etmeye geldiðin zaman feryat etmeye
hakkýn yok. Köþe yazarlarýný bana eleþtiri
yapabilir haklýdýr, ama ben de uyarýmý
yapmalýyým” dedi.
Ankara’da partisinin ‘Geniþletilmiþ
Ýl Baþkanlarý Toplantýsý’nda konuþan
Erdoðan, gündeme iliþkin
deðerlendirmelerde bulundu. Erdoðan,
son günlerde yaþanan geliþmelerle
birlikte muhalefetin erken seçimi
gündeme getirdiðini belirterek “Bu
çabalarý faydasýz bulduðunu” söyledi.
Erdoðan, muhalefetin bu tür
tartýþmalar aracýlýðýyla hükümetin
“yürüyüþünü yavaþlatma çabasý”
içerisinde olduðunu söyledi. “Sürekli
erken seçimlerin yaþandýðý o günler artýk
geriden kalmýþtýr” diyen Erdoðan, “AK
Parti iktidarýyla Türkiye’de siyaset geriye
dönülemez þekilde kaliteye kavuþmuþtur”
dedi.
Ýsimleri Aðzýna Almadý
Geçtiðimiz haftalarda Meclis Genel
Kurulu’nda yaþanan kavganýn ardýndan
Baþbakan Erdoðan MHP Genel Baþkaný
Devlet Bahçeli ve CHP Genel Baþkaný
Deniz Baykal’ýn “isimlerini aðzýna
almayacaðýný” söylemiþti. Erdoðan
muhalefeti þu sözlerle eleþtirdi:
“Býrakýn onlar ne söylerse söylesin,
bütün kirli dosyalar meydana çýkýyor.
Dün parlamentoda olaný da izlediniz.
Geçmiþte kim kime neyi nasýl konuþmuþ.
Bizzat yaþayanlar konuþuyor. Ben
isimlerini artýk aðzýma almayacaðým için
konuþmuyorum.”
Medyaya Kýzdý
Baþbakan Erdoðan, üçlü zirveyle ilgili
yayýmlanan haberleri ve yazýlarý
deðerlendirirken þunlarý söyledi: “Öyle
garip ve çirkin yorumlar getiriyor ki akla
hayale gelmez þeyler. Siz bu ülkeye
yardýmcý mý olacaksýnýz, yoksa ortamý
kýzýþtýrmanýn gayreti içinde mi
olacaksýnýz? Bir Cumhurbaþkaný’nýn
deðerlendirme yapmasý yanlýþ bir þey
mi? Bunlar Anayasa’yla
Cumhurbaþkaný’na verilmiþ haklar.”
‘Feryat Etme Hakkýn yok’
“Gazete patronlarýna sesleniyorum”
diyen Erdoðan, þu uyarýda bulunurken
þunlarý kaydetti: “Napayým köþe yazarý
hakim olamýyorum diyemezsin.
Diyeceksin arkadaþ. Bu ülkeyi germeye,
bu ülkede ekonomiyi alt üst etmesine
müsaade edemeyiz. O zaman köþende
yazý yazanýn maaþýný sen veriyorsun,
yarýn feryat etmeye geldiðin zaman feryat
etmeye hakkýn yok. Bir taraftan gelip
hükümete vuracaksýn, öbür tarafta da
‘Padiþahým çok yaþa!’ diyen gazeteci
istiyor
Çaðdaþ Gazeteciler Derneði (ÇGD)
Baþkaný Ahmet Abakay: Baþbakan çok
açýk þekilde, çað dýþý bir anlayýþla, gazete
patronlarýnýn yazarlarýný iþten atmasý için
teþvik etti. Baþbakan, ‘’Padiþahým çok
yaþa!’’ diyen gazeteci ve yazarlar istiyor.
Bu demokrasi dýþý bir taleptir. Gazeteleri
hükümete baðlý kurum haline getirmek,
gazeteci ve yazarlarý da kendisine baðlý
memur ya da basýn müþavirleri olarak
görmek istiyor. Bu kabul edilebilir bir
durum deðil. Gazeteciler ne yapacak,
görmesin mi olup biteni? Yazmasýn mý?
Baþbakan her zaman ‘ilklerin adamý’
oldu. Seçim sürecinde ‘’gazete
okumayýn’’ kampanyasý baþlatmýþtý. Son
açýklamasý ile de, demokratik ülkelerde
olmayacak bir rekora imza attý yine.
Baþbakan alenen
hukuksuzluða çaðýrdý
Türkiye Gazeteciler Sendikasý Genel
Baþkaný Ercan Ýpekçi: Çalýþanlarý iþveren
karþýsýnda koruyan iþ yasalarý ve bunlarýn
meslek örgütleri ve sendikalarý var.
Baþbakanýn keyfine ya da medya
patronlarýnýn keyfine göre yazarlar,
gazeteciler iþten çýkarýlamaz. Baþbakanýn
yaptýðý, medya patronlarýna yaptýðý çaðrý,
hukuksuzluða çaðrýdýr. Ben de Sayýn
Baþbakaný hukuka uygun davranmaya
çaðýrýyorum.
Baþbakan, askeri
vesayete karþý ama...
Bilgi Üniversitesi Ýletiþim
Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Esra Arsan:
Bu, Baþbakanýn demokrasi ve basýn
özgürlüðü anlayýþýnýn ne kadar kýt
olduðunun bir göstergesi. Baþbakan
gazeteciyi patrondan maaþ alan, patronun
kontrolünde haberler yapan ve patronun
bünyesinde askeri hiyerarþi içinde
deðerlendiriyor. Bu ülkede askeri
vesayete karþý çýkan bir baþbakan, bir
yandan da gazeteciliði askeri hiyerarþi
içinde, komutanýnýn yani ‘’patorununun’’
her istediðini yazan bir emireri gibi
gösteriyor. Baþbakan, özgürlükler ve
demokrasiler açýsýndan sýnýfta kaldý.
BirGün
(...) Özellikle Arif Sað’ýn Alevi açýlýmýyla
ilgili yapýlan çalýþtayýn bir aktörü haline
gelmesi ve giderek hükümetin yanlý,
yanlýþ politikalarýnýn danýþmanlýðýna
soyunmasýnýn düþündürücü olduðunu
söylemekte bir sakýnca görmüyorum...
3 Mart, “Müzik Özgürlüðü Günü” olarak
dünyanýn birçok ülkesinde çeþitli konser ve
etkinliklerle kutlanýyor. Bu etkinliklerde
dünyanýn dikta rejimlerinde yaþayan ve
muhalif kimliklerinden ötürü baský ve sansüre
uðrayan sanatçýlar konuk edilerek, yaþadýklarý
baskýlarýn dünya medyasýnda gündeme
gelmesi ve bunun küresel bir sorun olarak
algýlanmasý saðlanýyor. Bu yýl için de benzer
çalýþmalara devam ediliyor. 3 Mart 2010
tarihinde Mombai, Kahire, Kabil, Amman,
Lahey, Paris ve New York’ta Müzik Özgürlüðü
Günü etkinlikleri gerçekleþtirilecek.
Bu yýl ayrýca “Dünyanýn Yasaklý Þarkýlarý”
isimli yeni bir albüm çýkýyor. Ýran’dan Mahza
Verdat, Batý Sahra’dan Aziza Brahim,Marcel
Khalife, Amal Murkus, Jah Fakoly ve
Türkiye’den benim bulunduðum albüm, 3
Mart günü itibariyle dünya müzik
marketlerinde yerini alacak. Sanatçýlarýn,
kendi ana dillerinde söyledikleri þarkýlarla
oluþturduklarý albümün bu alanda bir ilk
olmasý ise son derece önemli.
Freemuse, (Dünya özgür Müzik Forumu)
“Müzik Özgürlüðü Günü” kapsamýnda her
yýl sansür ve baskýlara karþý verdikleri
mücadeleden dolayý bir veya iki sanatçýya
ödül vermektedir. Geçen günlerde Freemuse
baþkaný Sayýn Ole Raitov’dan gelen bir
telefonla 2010 yýlýnýn ödülüne, benimle birlikte
Arap halkýnýn direniþini ve özgürlük talebini
müziðiyle dünyaya taþýyan ve tanýtan sevgili
Marcel Khalif’in layýk görüldüðünü öðrendim.
25 Mart perþembe günü Londra’da dünya
basýnýnýn da takip edeceði törende sevgili
Marcel Khalif’le birlikte bu tarihi ödülü, etnik,
kültürel ve siyasi nedenlerden ötürü takip
edilen, baský ve sansüre uðrayan, hakkýnda
davalar açýlan ve tutuklanan sanatçý ve
müzisyenler adýna almýþ olacaðýz.
Dünyanýn bu yönüyle bildiði ve tanýmaya
çalýþtýðý bir sanatçý olarak kendi ülkemde nasýl
bir dýþlanmýþlýk, bir faþizanlýkla karþý karþýya
bulunduðumu ifade etmek durumundayým.
30 yýla varacak olan sanat hayatýmýn neredeyse
bütünü, bu ülkede baský ve yasaklarla
mücadele içinde geçti. Bu yasaklarýn özellikle
son 7 yýllýk AKP Hükümeti döneminde
katlanarak devam ettiðini söylemem gerekiyor.
Son bir yýldýr “demokratik açýlým”
sözcükleriyle yatýp kalkýyoruz. Demokrasi,
özgürlük ve barýþ mücadelesinde yer alan bir
sanatçý olarak, bu ülkede herkesten çok gerçek
anlamda bir demokratik açýlýmýn savunucusu
oldum ve olmaya devam edeceðim; fakat
bizim beklediðimiz ve özlediðimiz anlamda
bir açýlýmýn aksine bu hükümetin ortaya
koyduðu yaklaþýmý ise son derece dýþlayýcý
ve bir o kadar da tehlikeli buluyorum.
Kürt coðrafyasýnda görülmedik bir baský
ve terör rejimi yeniden canlandýrýlmaya
çalýþýlýyor. Kürt halkýnýn seçilmiþ belediye
baþkanlarý ve siyasi temsilcileri ardý ardýna
kelepçelenerek tutuklanýyor ve Kürt çocuklarý
panzerlere taþ attýklarý iddiasýyla onlarca yýl
hapisle yargýlanmak üzere tutuklanýp
cezaevlerine týkýlýyorlar. Öte yandan Kürtçe
þarký söyleyen sanatçýlara yönelikte yeni bir
saldýrý furyasýyla karþý karþýya bulunuyoruz.
KCK operasyonu kapsamýnda sýrf þarký
söylediði için tutuklanan Diyarbakýrlý Þeyda
Perinçek hala cezaevinde bulunuyor. Yine son
bir ay içinde önce Kürt sanatçý Ýbrahim
Rojhýlat ve ardýndan Rojda, söyledikleri Kürtçe
þarkýlar yüzünden gözaltýna alýndýlar. Benim
hakkýmda devam eden davalara bir yenisi
daha ekleniyor. 2009 Munzur Kültür ve Doða
Festivali kapsamýnda verdiðim konserde
yaptýðým konuþmada: “Rütbeli katillerin
cehenneme dönüþtürdüðü bir coðrafyada
yaþamak istemiyoruz” dediðim için
yargýlanacaðým.
Bütün bu gerçeklerin vücut bulduðu
toplumsal, siyasal arenada samimi, onurlu bir
barýþýn hayat bulmasý adýna çabalarýmýzýn
yoðunlaþtýðý bir süreçten geçiyoruz. Öte
yandan hükümetin “yandaþçý zihniyet”
yaklaþýmýnýn sanat camiasýný da etkilediðine
tanýk oluyoruz. 20 Þubat günü Sayýn
Baþbakan, sözde açýlým görüþmelerine yeni
bir halka daha ekledi ve Dolmabahçe'de çok
sevdiði, kendi partisine yakýn bulduðu veya
yakýn olmaya müsait gördüðü þarkýcý, türkücü
ve bazý sanatçýlarla kahvaltýda bir araya geldi.
Öncelikle bu kahvaltýya davet edilmediðimi,
edilseydim bile katýlmayarak, Alevi Çalýþtayý
sürecinde doðru olduðuna inandýðým benzer
bir duruþun tarafý olacaktým, bunu
belirtmeliyim. Kahvaltýya teþrif edenlerin
birçoðunu uzun yýllardýr tanýyorum. Bu
arkadaþlarýmdan birkaçýnýn, bu hükümetin
“Demokratik açýlým” veya “Kürt açýlýmý” adý
altýnda baþlattýðý sürecin giderek
inandýrýcýlýðýný yitirdiðini bildiklerinden
kuþkum yok. Ancak bu çaðrýya uyarak ve
katýlarak inandýrýcýlýðý olmayan bir sürecin
birer unsuru haline geldiklerini de
vurgulamakta yarar görüyorum.
Türkiye’de “Kürt açýlýmý” adý altýnda nasýl
bir kýyým ve faþizanlýkla karþý karþýya
bulunduðumuzu görmemek veya görmezden
gelmek mümkün deðildir. Bu kýyýmýn,
kahvaltýya katýlanlardan biri olan þarkýcý Hakan
Peker tarafýndan dile getirilmesini son derece
ilginç buldum ve kendisini kutlamak lazým.
Ancak Hakan Peker’in bu tavrý kahvaltýda
bulunan Kürt ve Alevi kökenli sanatçýlar
açýsýndan bir utanç vesilesi olarak görülebilir.
Bu çok duyarlý! sanatçý arkadaþlarýmýn bu
gerçekleri herkesten çok daha iyi bildikleri
ve yaþananlarý gördükleri halde sessiz ve
tepkisiz kalmalarýna þaþýrmýyorum doðrusu.
Özellikle Arif Sað’ýn Alevi açýlýmýyla ilgili
yapýlan çalýþtayýn bir aktörü haline gelmesi
ve giderek hükümetin yanlý, yanlýþ
politikalarýnýn danýþmanlýðýna soyunmasýnýn
düþündürücü olduðunu söylemekte bir sakýnca
görmüyorum.
Baskýcý rejimlerde halkýn sanatçýsý olmak,
her þeyden önce ödünsüz olmayý gerektirir.
Kendi çýkarsal iliþkilerini korumaya dönük
bir yaklaþýmýn tarafý olanlarýn, rejime göbekten
baðlý hale gelenlerin ve bundan medet
umanlarýn halkýn sanatçýsý olamayacaklarýný
tarih göstermiþtir. Ülkemiz tarihi bu anlamda
ortaya çýkmýþ deðerlerin de tarihidir. Pir
Sultanlarýn, Nazým Hikmetlerin, Yýlmaz
Güneylerin ve son olarak sevgili Ahmet
Kaya’nýn ödünsüz, devrimci tavrý buna
örnektir. Hayatlarýnda en küçük bedelleri dahi
göze almaktan kaçýnan ve sanatlarýný sistemin
baskýcý ve yozlaþtýrýcý etkilerinden
kurtaramayanlarýn bu deðerlerin farkýnda
olmasýný bekleyemeyiz.
Ayný þekilde bu ülkede kimliklerinden ve
siyasal duruþlarýndan ötürü taviz vermeyen
sanatçýlarýn hayatýnda ise deðiþen bir þeyin
olmadýðý da ortadadýr. Onlar bu kahvaltý
sofralarýna davet edilmedikleri gibi! teslim
alýnmak adýna haklarýnda açýlan davalar ve
yasaklarla mücadele etmeyi de
sürdüreceklerdir. Tarihin ve halkýmýzýn gerçek
bir sanatçýdan beklediði de budur.
Alevihaberajansi.com
Sulucakarahöyük/ HACIBEKTAÞ
Haber:Foto/ Hüseyin KAÝM
Ýlçemiz Kaymakamlýðý 21. Vergi Haftasý
etkinlikleri kapsamýnda 26.02.2010 Cuma
günü düzenlediði törenle, Gelir Vergisi
kapsamýnda Eczacý Kaplan GÖNENÇEN
ve Kurumlar Vergisi kapsamýnda Aslanlar
Limited Þirketi’ne Nevþehir Defterdarlýðýnca
düzenlenen Teþekkür Belgeleri, ilçemiz
Kaymakamý Mustafa ELDÝVAN tarafýndan
verildi. Ýlçemiz Kaymakamý Mustafa
ELDÝVAN konuþmasýnda; “ Vergi Devlet
ekonomisinin en temel gelir kaynaðýdýr.
Devlet hizmetlerinin saðlýklý biçimde
gerçekleþtirilmesinde, ülke kalkýnmasý ve
geliþmesine katký saðlanmasýnda en büyük
pay alýnan vergilerdir. Bu nedenle toplumun
bütün kesimleri vergi ödevini eksiksiz yerine
getirmelidir. Küçük yaþlardan itibaren vergi
bilincinin oluþturulmasýna baþlanmasý
gerekmektedir.” Dedi. Mükelleflere
iþlerindeki baþarýlarýnýn devamýný temenni
ederek, “Sizler gibi vatandaþlarýmýza
devletin ihtiyacý büyüktür bu baðlamda
katkýlarýnýzdan dolayý teþekkür eder, bol
kazançlar dilerim” diyerek sözlerine son
verdi.
Ýlçemiz Malmüdürü Vekili Göksel
TAÞDEMÝR, Vergi Rekortmenleri ödül
töreni nedeniyle yaptýðý konuþmasýnda; “Bu
yýl, 22-28 Þubat 2010 tarihleri arasýnda 21.
si düzenlenen Vergi Haftasý kutlamalarýyla,
vatandaþýmýzýn fiþ alma ve vergisini gönüllü
ödeme alýþkanlýklarýnýn arttýrýlmasý, vergi
dairesi mükellef iliþkilerinin daha da uyumlu
olmasýyla birlikte vergi bilincinin
oluþturulmasý hedeflenmektedir. Çaðdaþ ve
refah seviyesi yüksek bir devlet için ülke
ekonomisinin güçlü olmasý gerekmektedir.
Güçlü bir ekonomi oluþturulmasýnda ise
vergi gelirleri en önemli unsurdur. Bu
nedenle vergi kayýp ve kaçaklarýnýn önüne
geçilmesine azami gayret göstermek bir
vatandaþlýk görevidir. 21. Vergi Haftasý
kutlamalarý kapsamýnda bazý okullarýmýz
ziyaret edilerek vergi bilincinin
oluþturulmasýna katký saðlamak üzere
özellikle okul çaðýndaki çocuklarýmýzýn
bilinçlendirilmesine çalýþýlmýþtýr” dedi.
Vergi Haftasý etkinlikleri kapsamýnda
Malmüdürü Vekili Göksel TAÞDEMÝR,
Gelir Uzmaný Mehmet Ali SAÐMAL ve
Milli Emlak Memuru Murat ACAR’DAN
oluþan heyet 25.02.2010 tarihinde Ýlçemiz
Kaymakamý Mustafa ELDÝVAN’I
makamýnda ziyaret etti. Kaymakam Mustafa
ELDÝVAN ziyaretten dolayý duyduðu
memnuniyeti de belirterek, tüm
mükelleflerin ve daire çalýþanlarýnýn vergi
haftasýný kutladýðýný dile getirdi.
Atatürk ve Hacý Bektaþ Veli Ýlköðretim
okullarý 24.02.2010 tarihinde Vergi Haftasý
etkinlikleri kapsamýnda ziyaret edilerek,
öðrencileri bilgilendirme amaçlý konuþmalar
yapýldý ve çeþitli hediyeler daðýtýldý.
GÖRÜÞLER
TEKEL iþçileri eylemlerinin 73’üncü
gününü de geride býraktý. Tüm gerilimlere
ve zorluklara raðmen direniþleri kýrýlamayan,
eylemlerine ýsrarla devam eden TEKEL
iþçilerinin durumunu Ankara Üniversite
Öðretim Üyelerinden Yrd. Doç. Mustafa
Kemal Coþkun ile konuþtuk.
Coþkun’a göre eylemin 70’li günlere
ulaþabilmesinin tek nedeni iþçilerin geri
adým atmayý kabul etmemesi.
Konfederasyonlarý pasif kalmakla suçlayan
Coþkun, sadece tek baþýna Mustafa
Kumlu’nun baþkaný olduðu Tes-Ýþ’in birkaç
saat þalter indirmesi halinde bile etkili bir
eylemin ortaya çýkacaðýna dikkat çekiyor.
Coþkun, “Tes-Ýþ neden önemli? Çünkü
elektrik, enerji, su ve gazý elinde tutuyor.
Sadece Tes-Ýþ þalteri 1-2 saat indirse belki
bu iþ çözülür” diyor.
Konfederasyonlar Pasif Kaldý
»20 Þubat Cumartesi günü Ankara’da
gerçekleþtirilen eylemi nasýl
deðerlendiriyorsunuz?
Benim eylem kararýný eleþtiren bir
duruþum var. Ýlk önce bunu söylemek isterim.
Konfederasyonlar toplanýp böyle bir eylem
kararý aldý. Karar da þuydu, baþkalarý da
gelmiþ olmakla birlikte, konfederasyonlara
baðlý sendikalarýn yöneticilerinin Ankara’ya
çaðýrýlmasý. Fakat bu sorunu çözmek
istiyorsak daha doðrusu TEKEL iþçilerinin
meselesi çözülmek isteniyorsa böyle bir
eylem kararý pasif bir karar. Buraya gelip
bir gece yatmakla bir þey çözemezsin.
»Peki, Türk-Ýþ ve Tekgýda-Ýþ baþta
olmak üzere diðer sendikalarýn ve
konfederasyonlarýn bu direniþ boyunca
olan tutumlarýný nasýl
deðerlendiriyorsunuz?
Hak-Ýþ ve Kamu-Sen destekliyoruz
dediler. Fakat destekliyoruz demekle destek
vermiþ olmuyorsun. Kamu-Sen 4 Þubat’taki
iþ býrakmaya da katýlmadý. ‘Destekliyoruz’
diye bir açýklama yaptý ama nasýl
destekliyorlar? Bu nedenle onlarý
saymýyorum. KESK ve Türk-Ýþ de bu eylem
boyunca Konfederasyon olarak fazlasýyla
pasif kaldýlar. Zaten Türk-Ýþ’in ‘þu eylem
bitse de kurtulsak’ gibi bir tavrý var. Meseleyi
çözmek yönünde somut bir þekilde ortaya
koyduðu bir tavrý yok aslýnda. KESK bu
eylemin lokomotifi olabilirdi o da bunu
beceremedi. Eylem aslýnda TEKEL
iþçilerinin ýsrarý ile yürüdü. Eðer TEKEL
iþçileri bu denli ýsrarcý olmasaydý bu eylem
çoktan bitmiþti. 4/C’ye geçmiþ olurlardý. Bu
nedenle TEKEL iþçilerinin bu mücadelesi
önemli. Tekgýda-Ýþ de geç kaldý belki biraz.
Çok daha önce yapýlmasý gereken bir
eylemdi belki de ama en azýnda iþçilerin
arkasýnda duran bir pozisyonu var. Fakat
onun da tek baþýna Türk-Ýþ’e gücü yetmiyor.
Ýþin bir de bu yönü var.
»Tekrar 20 Þubat’a dönersek…
Ýþçilere 4/C’ye geçmeleri için tanýnan
süreden birkaç gün kaldý. Gerçi Danýþtay’a
bir baþvuru yapýldý. Danýþtay bozmazsa
iþçilerin önünde 1 haftalýk bir süre var.
Dolayýsýyla bu eylem bu meseleyi çözecek
bir eylem biçimi deðil. Bir sonuç alýnacak,
bir kazanç elde edilecek bir eylem biçimi
deðil. Belki 28 Þubat günü böyle bir eylem
yapmak anlamlý olabilirdi çünkü o gün polis
müdahalesi söz konusu. O gün herkesin o
alanda olmasý daha anlamlý olurdu.
‘Grev Yapalým’ Diyemiyorlar
2o Þubat tarih olarak da böyle bir eylem
için uygun deðil. Niye bunu yapýyorlar,
çünkü grev yapalým diyemiyorlar. Genel
grev kararý alamýyorlar çünkü genel grev
kararý alýnsa da baþta kendileri uymuyorlar.
Mesela pazar günü dýþardan gelenler
döneceði zaman tam saat 12’de Türk-Ýþ
Genel Baþkaný’nýn bir konuþmasý vardý.
Ýþçiler ‘genel grev’ sloganlarý atarken TürkÝþ Genel Baþkaný genel grev kararýný TesÝþ’e sormam lazým, dedi. Tes-Ýþ Baþkaný
kendisi. Tes-Ýþ neden önemli? Çünkü elektrik,
enerji, su ve gazý elinde tutuyor. Sadece
Tes-Ýþ þalteri 1-2 saat indirse belki bu iþ
çözülür ama bunu yapacak irade yok. Bu
bir. Ýkincisi sendikalarda bunu yapacak
örgütlenme yok. Zaten iþçilerin birçoðu
sendikasýz olmuþ; bu da üç. Türk-Ýþ’in 400
bin üyesi var. Çok az. Çünkü bu zamana
kadar iþçiler, özelleþtirmelerle vb þeyler ile
sendikasýzlaþtýrýldýlar.
»Bir günlük iþ býrakma eylemi de
beklenileni tam anlamýyla karþýlamadý.
Ona da çalýþmadýlar ki… Böyle bir eylem
memleketi sallayabilirdi. Eðer sendikalar
kararlý davranýrsa sahiden üyelerini ikna
eder de greve götürürlerse çok etkili bir
eylem gerçekleþmiþ olurdu. Ama öyle olmadý
maalesef. Ben bu konfederasyonlarla bu iþin
çözülebileceðini zannetmiyorum.
»Peki bu iþ çözülebilir mi?
Umutsuz konuþmak istemem. Ýþçiler
buradan bir þey öðrendi diyerek kazancýmýz
olduðunu düþünebiliriz. Fakat eðer iþçiler
açýsýndan somut bir kazaným olmazsa bir
daha böyle bir eylem göremeyebiliriz. En
azýndan ben yaþým icabý göremem, belki siz
görürsünüz. Bundan sonra iþçileri
özelleþtirmeye karþý harekete geçirmek zor
olabilir. Ýkincisi sendikalar böyle yerlerde
iþe yarar. Böyle þeylerde bir araya
gelebilirler. Çok basit bir örneðini
söyleyeyim. Þeker-Ýþ Sendikasý tek bir kez
olsun TEKEL iþçilerinin yanýna gelmiþ
deðildir. Halbuki TEKEL bittikten sonra
þeker fabrikalarý özelleþtirilecek. Ayný þey
onlarýn baþýna gelecek. Þeker-Ýþ üye
kaybedecek, iþçileri 4/C’ye geçmek zorunda
kalacak. Fakat hiçbir þey yaptýklarý yok. Ýþte
sendikalarýn bürokratikleþmesi böyle bir
þey. Ýþçiler ýsrar etmediði sürece kolay kolay
eyleme geçmiyorlar. Bugüne kadar TEKEL
iþçilerinin ýsrarý ile oldu bu iþ.
Artýk Sona Gelindi
»Peki iþçinin inadýný neye baðlýyorsunuz?
Raký fabrikalarý özelleþtirildiðinde iþçileri
TEKEL fabrikalarýna gönderdiler. O zaman
ne sendikadan ne de iþçilerden özelleþtirmeye
karþý bir þeyler yapýlmasý gerektiðine dair
talep geldi. Ama artýk son noktaya gelindi.
Rakýdan TEKEL’e geçerken iþçilerin haklarý
da korunmuþtu. Þu an durum böyle deðil. Ýþ
bütünüyle deðiþti. Ýþ güvenceleri ortadan
kalkýyor, maaþlarý düþüyor. Bir nevi yumurta
kapýya dayandý durumu. Fakat bu tür þeyler
de böyle baþlar. Ýnsanlarýn gündelik hayatý
etkilenmeye baþladý. Bu da onlarý harekete
geçirdi.
»Eylemin 3. gününde Abdi Ýpekçi
Parkýnda yaþananlarýn eylemi daha
görünür kýldýðýný söylersek yanýlmýþ
olmayýz. Ay sonunda yeni bir polis
müdahalesinin olabileceði gündemde.
Sizce bunun sonuçlarý ne olur?
Ben bunu polis müdahalesi ile
çözeceklerini zannetmiyorum. Eðer Danýþtay
ek süre verirse eylem uzayabilir. Eðer
herhangi bir uzatma kararý da olmazsa
iþçiler zorunluluktan dolayý gidebilirler. 70
gün hiç de az deðil. Bu insanlar 70 gün
boyunca buradaydý ve ortada bir þey yok.
Yani kýsacasý iþçilerin önünde þöyle bir
seçenek olacak ya 4/C’ye baþvuracaklar ya
da iþsiz kalacaklar. Umarým þöyle olur:
TEKEL iþçileri direnmeye devam eder. Ama
bu sefer daha zor bir sürece girilmiþ olur.
»Ýþçilerde de bu 70 günlük sürede bir
deðiþim yaþandý. Buraya aslýnda
örgütlenmenin ve direnmenin bilinciyle
gelmediler. Bunu kendileri de söylüyor.
Siz nasýl deðerlendiriyorsunuz?
Ýnsan pratikte öðrenir. Buradaki TEKEL
iþçileri de yaþayarak öðreniyor. Ýçlerinden
bazýsý eylem için yürüyen insanlarý
gördüðüm zaman küfrederdim diyor. Þimdi
kendisi yürüyor. Hayatýnda ilk defa slogan
atýyor. Bu insanlar neyin ne olduðunu bizzat
yaþayarak öðreniyor. Zaten sýnýf bilinci
dediðimiz þey de böyle pratikle kazanýlan
bir þey. Önceleri sol örgütler bu iþçilerin
eline bir bildiri verdiðinde çoðu ya okumazdý
okusa da ilgilenmezdi. Hatta kimisi bildiri
daðýtanlarý kovalar, onlara kýzardý. Fakat
þimdi ellerine verilen her þeyi okuyorlar.
Birkaç gün önce bir panel vardý orada
da söyledim. Bu iþçiler ‘kazandý’ sayýlýr.
Bununla þunu kast ediyorum. Bu iþçiler bir
yandan deðiþiyor. Direniþi ve dayanýþmayý
yaþayarak öðreniyor. Bu güne kadar
eylemlerini sürdürebilmeleri ve bunu birlikte
yapabilmeleri giderek daha fazla sýnýf
bilincine ulaþmýþ olmalarý kazanç
sayýlmalýdýr.
Genel Tanýmlarla Solcu Olunmaz
»Bir yazýnýzda iki tür sol tarif
ediyorsunuz ve bu ikisinin direniþi
anlamayacaðýný söylüyorsunuz. Peki
direniþi hangi sol doðru anlar?
Türkiye’de þöyle bir eðilim baþladý:
‘Vatan elden gidiyor, vataný sattýrmayýz’
diyen bir grup kendine ‘sol’ diyor. Türk Solu
ya da Ýþçi Partisi’ni bunlara örnek
verebiliriz. TKP de mesela bu tarafa doðru
giden partilerden birisi. Bunlarýn savunduðu
þey sýnýf politikasý deðil. Nedir vurgu
yaptýklarý? ‘Vatan elden gidiyor’. Vatan
dediðin nedir? Arsadan ibaret bir þey
deðildir ama böyle algýlýyorlar. ‘Vay þu
topraðý yabancýlara sattýlar; vay bu topraðý
yabancýlara sattýlar’. Bir tarafta böyle bir
sol var. Diðer tarafta aslýnda AKP’nin
politikalarýný savunan ama genel anlamda
özgürlük ve demokrasi söylemini savunan
daha liberal diyebileceðim bir sol. Ufuk
Uras, Ahmet Ýnsel, Baskýn Oran son
dönemlerde bu söylemi savunan isimler
arasýnda sayýlabilir. Bunlarýn her ikisi de
aslýnda sol deðil.
»Neden?
Solun bir tanýmý var. Eþitliði, özgürlüðü
savunan insan solcudur dersen olmaz.
Bunlar çok genel tanýmlar. AKP’ye sorsan
özgürleþmeyi savunmam demez ki…
Söylemle olacak bir þey deðil bu. Sol dediðin
zaman üretim iliþkilerini bir problem haline
getirip ona göre politika uygulayan partiye,
söyleme sol denir. Üretim iliþkileri diyorsak
iþin içine sýnýf mücadelesi girer, sýnýf
sorunlarý girer, sýnýf çatýþmalarý girer. Sol
dediðin þey bu politikayý yapmýyorsa ‘vatan
elden gidiyor’ veya ‘demokratik haklar,
özgürlük’ söylemi ile yola çýkýyorsa bu sol
olmaz. Sosyal demokrat olabilir, sol liberal
olabilir. Fakat solcu, üretim iliþkileriyle
derdi olan adam demektir. Bir ulusalcý için
önemli olan TEKEL’in özelleþtiriliyor olmasý
deðil, yabancýlara satýlýyor olmasý. Yerli bir
þirkete satýlsa onlar için bu durum kabul
edilebilir olacak. Öbür tarafýn da
özelleþtirme ile ilgili bir derdi yok zaten.
Mesela Baskýn Oran üniversitelerin paralý
olmasýný savunabiliyor. Solcu isen
özelleþtirmeyi sorun yapacaksýn, iþ
güvencesinin ortadan kalkmasýný sorun
yapacaksýn. Sol politika böyle olur.
»Böyle bir sol var mý?
Var. Ýrili ufaklý. TEKEL iþçilerinin de
yanýndalar. Bazý þeyleri yanlýþ yapsalar da
oradalar. Yanlýþlýklarý nerede? Genelde
bayrak yarýþýndalar. Bir de akýl verme
yarýþýnda olanlar var. Üstten bakýp iþçilere
‘siz þöyle yapýn, böyle yapýn’ diyenler. Böyle
bir politika olmaz. Yýllarca iþçilerin arasýnda
olmadýlar, olamadýlar þimdi burada 4 tane
TEKEL iþçisi gördüler. Hayýtýnda iþçi
görmemiþ solcular var orada. Dolayýsýyla
da ne yapacaklarýný bilemiyorlar aslýnda.
Politika Ýþçinin Talepleri ile Þekillenir
Politika masada oturup yazýp üreteceðin
bir þey deðil. Gündelik hayatýn içinden
çýkmalý bizzat iþçinin talepleri ile
þekillenmeli. Ýþçinin gündelik hayattaki
sorunlarýndan yola çýkýlarak yapýlacak bir
þey bu. Ýþçiye sosyalist propaganda
yapmanýn hiçbir anlamý yok. Yapanlar var
ama. Kimileri buna reformist diyebilir ama
reformist bir þey söylemiyorum aslýnda.
Reformist olanlar belli, kendisine sol liberal
diyenler vb. Oturup iþçiye Stalin ve Troçki
anlatanlar bile var. Bilinç ise yukardan
aþaðýya öðretilecek bir þey deðil. Pratikle
kazanýlabilir. Ýþçiler de bunu yaþayarak
öðreniyor.
»Ýþçiler bunu ayýrt ediyor mu sizce?
Bana sorarsan ediyorlar. Hatta bazen
dinlemiyorlar bile. Birkaç tanesinin
öylelerini yanlarýndan kovaladýklarýný
duydum. Kovalamak derken ‘bize böyle
þeyler anlatma’ demiþler. Geçmiþ iþçinin
karþýna sosyalizm anlatýyor. Bu çok acemice
bir þey. Böyle yaparak iþçiyi sosyalizme
kazandýrabileceðini düþünüyor. Halbuki
insanýn bilinç edinmesi bir süreç meselesidir.
Bu eylemi de bir süreç olarak düþünürsen
bilinci þu ya da bu þekilde geliþtiren bir þey.
Sosyalizm iþçinin birinin ona kitaptan
anlatarak öðreneceði bir þey deðil. Ama
birilerini öyle görüyor.
»Burada sola düþen görev nedir?
Burada hep söyleniyor ya ‘biz TEKEL
iþçilerinden öðrendik’. Fakat TEKEL
iþçilerinden ne öðrendiði süreç içerisinde
ortaya çýkacak. Eðer hâlâ masa baþýnda
oturup sosyalizm propagandasý yapmaya
devam edeceklerse birincisi bu artýk
anlamsýzdýr. Ýkincisi sol örgütler bugüne
kadar sendikalarla ya da konfederasyonlarla
bir organik iliþkide bulunmadýlar.
Bulunsalardý, Mustafa Kumlu diye birisi
baþkan seçilir miydi? Artýk bunu yapmalarý
gerekiyor. Aksi halde solun esamesi okunmaz.
Mücadele ve Dayanýþma Þart
»Ýþçilerden biri bana önyargýlarýn burada
kýrýldýðýný ve bu durumun ilerde de böyle
devam etmesini dilediðini söylemiþti. Sizce
bu mümkün mü?
Mesela bu iþçilerin yüzde 80’i AKP’ye
oy verdi. Daha fazlasý sað eðilimlidir,
saðcýdýr. Bu eylem bittikten sonra bu
iþçiler buradaki gibi kalmayabilir. Yine
gidip sað partilere oy verebilirler ama en
azýndan þunu gördüler: Bir mücadele
içinde olmadan, bir dayanýþmada
bulunmadan hiçbir þey elde etmek
mümkün olmuyor.
Örneðin iþçilerden birisinin söylediði bir
þey önemliydi: “Ben televizyonda yürüyen
öðrencileri ya da baþkalarýný gördüðüm
zaman küfür ederdim. Þimdi artýk mutlaka
haklý bir talepleri vardýr diye düþünüyorum.”
Bu kadarý bile herhalde hepimiz için yeterli.
Ýlla ki bir sosyalist partide çalýþmasý
gerekmiyor. ‘Haklý bir talepleri vardýr’
diyebilmesinin kalýcý olacaðýný
düþünüyorum.
Baþak Turan
BirGün
Düzyazýnýn doðasý gereði yararcý
olduðunu söyler Sartre. Ýçinden çýkýlmasý
zor bir açýklýk içinde karþýmýza çýkan
düzyazý, bazen þiirle iç içe geçmiþ görünür
ve þiirin iç
biçim
özelliklerini kullandýðý söylenirken, þiirsel
de olmaya baþladýðý yerde yazýnsal olmaktan
çýkmaya baþlar. Nesirin er geç baþkalaþýp
þiir biçimini alacaðýný savunurdu Memet
Fuat sanýrým olmayacak bu. Ses ve ritim,
sözgelimi Sait Faik’in birçok öyküsünde
olduðu gibi, þiirin varlýðýný mý gösterir?
Bunu dersek öykü ya da romanýn yazýnsal
doðasýný açýklamakta güçlük çektiðimizi
söylemiþ oluruz ki, onlarýn açýk biçimde
öne çýkarmadýðý yerde de ses ve ritim
yazýnsal öðeler olarak gizlenmiþtir.
Sait Faik’in Alemdaðda Var Bir Yýlan
ve öncesindeki öykülerini ‘Hiþt, Hiþt!..’i
açalým, ne okuduðunuzu düþünmeden sesli
okumaya baþlayýn ve sözcüklerin
oluþturduðu bu düzyazý dilinin sesini ve
ritmini dinleyin. Sözcüklerin, bazen de
harflerin benzeþiminden yararlanarak
iþlediði bu ses ve ritim, þiirin iç biçim
özelliklerine de sahiptir, ama sanýrým Sait
Faik’in bilinçli yapmadýðý bu þiir iþçiliði,
onu kendi yapan yaratýcýlýk gizilgücünden
gelmiþtir belki bizim bugün onun dilinde
bulduklarýmýzýn üstünde düþünmeye gerek
bile görmemiþti o.
Dil ve hakikat
Giorgio Agamben, Nesir Fikri’nde
Celan’ýn, “Sadece anadilinde hakikati
söyleyebilir. Yabancý bir dilde þair yalan
söyler,” sözünü aktarýyor.
Romancýnýn hakikati yabancý dilerde
arayýþýný ya da Türkçenin hakikati
yansýtmakta yetersiz görülmesini nasýl
deðerlendirmeli? Öte yandan, kitle kütürünü
yazdýklarýnýn gerçeklik alaný olarak görmek
romancýya özgüdür de, þair ya da öykücü
bu gerçekliði paylaþmaya gönül indirmez.
Yaratým sürecinin zihinsel bir süreç olarak
yaþanmasý,
yazýnsal
metnin ilkin zihin içinde ortaya çýktýðýný
gösterirse, þiir ya da öykünün yaratýcýlýk
düzeyinin romanýn hep önünde olduðu öne
sürülebilir mi?
Bu gerçeðin kaynaðýnda sözcükler var;
daha bütüncül bir dil yokken var olan
sözcükler þiiri yaratmýþtý. Sözcükler þairin
dili olarak çýkmýþsa ortaya, neden sonra
oluþan bütüncül dil toplumsallaþmanýn
ahlakýný da verir. Öte yandan, edebiyatýn
dýþýndaki gerçek hayatta söylenmeyen sözü
yazýnsal dil sanki ilk kez söyleniyormuþ
gibi ortaya koyabilir. Sözcüklerin yaratma
becerisinde bir baþlarýna kalma çaresizliðine
uzanan el, dilin niteliksel bir sýçramayla
ulaþtýðý anlamlandýrma ve yaratma
becerisidir; üstelik bu dil neden sonra bir
söylem yaratma düzeyine de çýkar ki, asýl
nedeni edebiyatýn zorunlu gereksinimlerine
karþýlýk verme fýrsatýný bulmasýdýr.
Zihinsel süreçler
Yaratýcý yazý bitimsiz bir uðraþ, insanýn
yüksek nitelikli edimlerinin zihin içindeki
en zengin gerçekleþme alaný. Yazarýn kendi
sözcüklerinin içinden çýkardýðý dünya
tümceden tümceye metni oluþtururken,
yalnýzca yazarýn zihinsel yetileri içinde
oluþmaz. Ayný yaratým sürecinde baþka
kitaplar arasýnda geçen zamanlara da gerek
duyulur. Sonra merak girer devreye, itici
güç olarak; edebiyatýn aldýðý yeni biçimlere
uygun biçimler nasýl bulunabilir, yakýn
gelecekte gene þimdiki gibi mi yazacaðýz
ve bunlar gibi sorular, yazarýn kendisiyle
yüzleþtiði basamaklarý oluþturur.
Aslýnda edebiyatýmýz, dilin bu
doðurganlýðý içinde düþünüldüðünde, ilk
bakýþta görünenden daha büyük bir gizilgüce
sahip, ama bu gizilgücün bütününün
harekete geçirilemediði de kuþkusuz. Nesir
Fikri’nde, “Potansiyel, bir yandan, potentia
passivita, yani pasifliktir, saf ve neredeyse
sonsuz bir sabretme halidir; diðer yandan,
potentia activa, yani aktif potansiyel, önü
kesilemeyen harekete geçme dürtüsü, eylem
itkisidir,” diyor Agamben.
Ýçe dönük olan yeniliklerin izini sürerken,
her zaman sabrýný da sýnýyor. Kendini kabul
ettirecek gücü toparlamak ve olasý tepkileri
karþýlayabilmek için, uyuyan gizlgücünü
olur olmaz hareket geçirmekten kaçýnýyor.
Agamben, “Potansiyel durumunda uzun
süre kalmaktan daha acý bir þey yoktur,”
derken, doðanýn sýrlarýyla deðil de, insan
ve bireylik savaþýmý veren bütün tekil
varlýklar adýna konuþuyor. Oysa
edebiyatýmýzýn dýþa dönük yüzünün hem
etkin olduðu, hem de sýk sýk yaptýðý ataklarla
bütünü temsil etmeye çalýþtýðý söylenebilir.
Gizilücünü saklamadýðý için de, kendini
bütün gövdesi ve kollarýyla ortaya
koyabiliyor.
Birinin kullandýðý sözcükleri öbürünün
kullanmadýðý edebiyat, yalnýzca bize özgü
deðildir, dolayýsýyla bir garabet gibi
alýnmamalýdýr. Sonunda kendisinin kitle
kültürünün de bir parçasý gibi alýnmasýný
olaðan gören edebiyatýn farklý bir dil de
yaratmasý gerekir. Tatlý suya daldýrýlmýþ
sözcükler belki suya yazdýrmaz yazýyý, ama
býraktýðý etki dirsek acýsý gibidir, düþük
voltajlý bir çarpýlma, þaþkýnlýk, belki kýsa
süreli hayranlýk ve üstüne basýlýp sonrakine
atlanan.
Yenilikçiliðin sýnýrlarýnda dolaþanlarsa,
“yaþamý sözcüklerin ejderha kanýna daldýrýr,
bu þekilde onu hafýza karþýsýnda korunaklý
kýlarlar.” Ýzi çýkmaz, anlamý unutulmaz,
verilen emek oranýnda içselleþtirilir, bellek
yitimine verilmiþ doðal ilaç gibidir, yan
etkisiz.
Zamane gönüllüsü romancý, eski zaman
hikâyeleri yazdýðýnda bile güne uygunluðun
sarhoþluðunu yaþar; oysa birçok dili bir
arada yaþayan Bilge Karasu, okurun
yazdýklarýyla iliþki kurmasýnýn güç
olabileceðini düþünmek yerine, Türkçenin
olanaklarýnýn yüksek düzeyli edebiyat için
de yeterli olduðunu göstermiþ oldu. Türkçe,
yüz bin sözcüðü bir arada kullanýlabildiðinde
de yetersiz bir dil sayýlýr mi? Fazýl Hüsnü
Daðlarca sanýrým bunu hiç düþünmedi,
Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday ya da
Türk þiirinin öteki uç beyleri de, Türkçenin
üstelik þiirin doðasý içinde sürekli
soyutlanabilen zenginliðinden kuþku
duymadýklarý gibi, yeni olaný da sýnýrlý
görmediler.
Yaratýcý yazarýn sözcük daðarýnýn
ulaþabildiði sýnýrlardýr asýl olan; sonunda,
sýnýrlarý çizilmiþ bir dil içinde yaþadýðýný
düþünmüyorsa yaratýcý yazar, o dil içinde
verilmiþ anlamlarýn, verilebilecek anlamlarýn
hâlâ küçük bir bölümünü oluþturduðunu da
düþünür. “Her yaþamda yaþanmamýþ bir
þeyler vardýr, her sözcükte söylenmemiþ bir
þeyler oluðu gibi,” diyor Agamben. Yazýnýn
ahlakýndan söz ettiðimizde de Hermann
Broch’un, “Yaþamýn o zamana kadar
bilinmeyen bir yanýný keþfetmeyen roman
ahlaka aykýrýdýr,” sözünü amentülerimiz
arasýna alabiliriz, bu arada sözcüklerin o
güne dek bilinmeyen anlamlarýný keþfetme
ödevini de onun altýna yazarak.
Yazarýn yarattýðý metin, hayatýn
kefedilmemiþ gizlerine bir bir sokulurken,
Oscar Wilde’ýn, edebiyatýn gerçekten daha
gerçek olduðu biçimindeki, bir baþýna
alýnýrsa yalnýzca güzel bir söz olarak kalacak
sözünün anlamý yalýn biçimde ortaya
çýkmaya baþlar. Edebiyatýmýzýn dili kendi
yurdu olarak yeterince yaþamadýðý ya da o
yurdun belli bölgelerini tanýmakla yetindiði
söylenebilir; ama bu arada hayatýn yalnýzca
yaþayarak keþfedilmeyeceðini, dilin de
hayattan öðrendiklerimizden daha çoðunu
anlatabileceðini unutmadan.
http://notoskitap.blogspot.com
Sulucakarahöyük/ KAYSERÝ
Kalp hastalýklarýnýn ölümcül olduðunu
bildiren uzmanlar, boðaz, çene ve mide
aðrýlarýnýn hafife alýnmamasý gerektiðini
bildirdi.
Konu ile ilgili bir açýklamalarda
bulunan Tekden Hastanesi anjiyo ünite
sorumlusu Prof. Dr. Ali Ergin, "Kalp krizi
toplumda en sýk görülen ölüm nedenleri
arasýnda gelir, erkek ve kadýn nüfusunun
yüze 45-50'si kalp krizi sebebiyle hayatýný
kaybetmektedir" dedi. Prof. Dr. Ergin,
"Ülkemizde senede 170 -180 bin kiþi kalp
krizinden hayatýný kaybettiði bilinmektedir.
Kalp krizi belirtisi göðüste baský, aðýrlýk,
yanma, ezilme, sýkýþma hissi ile baþlar.
Bunun dýþýnda boðazda, çenede, omuzda,
kollarda veya mide bölgesinde aniden
baþlayan ve 15-20 dakikayý geçen aðrýlar
kalp krizi baþlangýcýnýn habercisi olabilir"
diyerek þu bilgileri verdi:
"Bazý insanlarda bu aðrýlar þiddetli
bazýlarýnda ise belli belirsiz olarak
hissedilmektedir. Ölüm oranlarýnýn
yüksekliði kimi hastalarda hastaneye geç
gitme, kimi zaman hastalýðý önemsememe,
kimi zaman ise nasýl olsa geçer ümidi
taþýmasýndan kaynaklanmaktadýr. Kalp
krizi þüphesi olan hastalarda gecikme
durumunda kalp ritmi bozukluklarý
meydana gelir ve kalp durmasý meydana
gelebilir. Bu nedenle, bu hastalarýn
bekletilmeden tam teþekküllü bir hastanede
tedavi edilmesi gerekmektedir. Bunun
dýþýndaki yöntemler maalesef geriye
dönüþü mümkün olmayan boyutlara
ulaþmaktadýr."
Tekden Hastanesi anjiyo ünite
sorumlusu Prof. Dr. Ali Ergin, "Dünya'da
kalp krizi tedavisinde Altýn Standart olarak
kabul edilen primer ptca iþlemi Kayseri'de
sadece 2 merkezde 24 saat süre ile gecegündüz yapýlmaktadýr. Bu yöntemde, kalp
krizi esnasýnda kol veya kasýk damarýndan,
ilaç vermeden direk olarak, týkalý damar
balon ve stent (çelik kafes) ile açýlmaktadýr.
Tekden Hastanesi'nde de baþarý ile
yapýlmaktadýr" diyerek, "Bu sayede
yüzlerce hasta ölüm riskinden
kurtulmuþtur. 7 gün 24 saat bu iþlemin
yapýlabilmesi, Kayseri ve bölge Halký için
büyük bir hizmet olarak gözükmektedir.
Göðsünüzde, boðazýnýzda, çenenizde,
omzunuzda, kolunuzda, mide bölgenizde
ani baþlayan ve 15, 20 dakikayý geçen bir
aðrýnýz varsa hiç oyalanmadan tam
teþekkülü bir hastaneye baþvurulmasý
gerekir. Modern týbbýn saðladýðý imkânlar
Tekden Hastanesinde mevcuttur"
ifadelerinde bulundu.
Kent Haber
Sulucakarahöyük/ NEVÞEHÝR
Nevþehir Belediyesi Hizmet binasýnýn
zemin katýnda hizmete geçirdiði Kentli
Servisi ile modern bilgisayar sistemini
,halka verilecek hizmetlerin hem daha
kýsa süreli ve hem de verimli bir þekilde
sunulmasýna imkan saðlayan Nevþehir
Belediyesi,bilimsel geliþmeyi halkýn
yararlanacaðý hizmetler konusunda
kullanmaya özel bir önem veriyor.
Universal Bilgi Teknolojileri firmasý
iþbirliði ile, Kentli Servisini hizmet aðýna
katan Nevþehir Belediyesi, bu çerçevede
hizmeti tek noktada toplayan, vatandaþý
karþýlayan, belediyedeki iþlemleri için
hazýrlayan, gerçekleþtiren ve yönlendiren
servis ile etkin bir hizmet sunuyor.Konum
itibarýyla vatandaþ ile belediye arasýna
yerleþen, teknolojiyi çok iyi kullanan
Kentli Servisi personeli ,ayný zamanda
belediyenin vatandaþa bakan yüzünü de
deðiþtirerek,yeni bir vizyona kapý aralýyor.
'Kentli Sistemi ile Zaman Kaybý
Önleniyor'
Beyzade & Erdal YILMAZ
MUSTAFA SÜMEN
Dünyada birçok geliþmiþ ülkede
sýklýkla görülen bu uygulamalarý
Nevþehir'de de baþlatan Nevþehir
Belediyesi söz konusu Kentli Servisi ile,
tüm bu iþlemleri yaparken, daha önce
birimler arasýndaki kopukluk veya bilgi
tutarsýzlýðý nedeniyle oluþan sýkýntýlarý
önlediði gibi hiç bir saha çalýþmasý
yapmadan ciddi bir bilgi akýþýnýn
saðlanmasýna da önemli katkýlar
saðlanabiliyor.
Bu sisteme geçiþ yapmadan önce
hizmet birimlerinin tüm çalýþanlarý ile
birlikte bilgilendirme toplantýsý düzenleyen
Universal Bilgi Teknolojileri firma
yetkilileri,belediye çalýþanlarý da
bilgilendirdiler.
Bu bilgilendirmeler ýþýðýnda Nevþehir
Belediyesi Bilgi-Ýþlem Servisi'nin
saðladýðý bilgisayar alt yapýsý ile
oluþturulan otomasyon aðý sayesinde
Nevþehir Belediyesi'nde Sicil
Güncelleme,Emlak,Çevre Temizlik ve Ýlan
-Reklam Vergisi beyannamesi ile
vatandaþlarýn belediyeye aktardýklarý
þikayet ve dileklere iliþkin dilekçeler de
,bilgisayar sistemli mekanizma içerisinde
deðerlendirilebiliyor.
Türkiye'de çaðdaþ belediyeciliðinde
öncülüðünü ortaya koyan bu sistemle
,ekibin yaptýðý her türlü
çalýþma,vatandaþlara yönlendirilen bir
ekrana yansýtýlmak suretiyle yapýlan tüm
iþlemler anýnda vatandaþlar tarafýndan da
görülebiliyor.
Kentli Bilgi Sisteminin en temel
özellikleri arasýnda yer alan 'Bilginin bir
yerden girilip yetki dahilinde her yerden
kullanýlmasý' özelliði nedeniyle de , Kentli
Servisi tarafýndan güncellenen Kentli ve
Taþýnmaz kayýtlarý, diðer tüm birimler
tarafýndan kullanýlarak vatandaþýn iþlemi
doðru ve hýzlý bir þekilde
sonuçlandýrýlmasýný da saðlýyor.
1 þef ve 2 personelin görev yaptýðý
Kentli sistemi vatandaþlar arasýnda da
büyük bir ilgi uyandýrmaya baþladý.
7
‘Yeni kriz önlemleri’ geliyor!
Kapitalist firmalar, yedikçe iþtahý açýlan bir yaratýk
gibi davranýyor. Yüz milyarlarca avroyu, dolarý yutan
dev kapitalist firmalar, aradan bir yýl geçmeden
yeniden “daha çok dolar ve avro” diye baðýrýyorlar.
Hazineler, merkez bankalarý, emekçilerin sosyal
fonlarý yaný sýra ülkelerin yeraltý ve yerüstü
servetlerini de yaðmalayan bankalar, sigorta firmalarý,
en büyük sanayi kuruluþlarý, daha çok, daha çok
istiyor. Aldýklarý karþýlýðýnda, yeni bir üretim ve
istihdam yaratmadýklarý gibi var olan iþçileri bile
sokaða atmaya devam ediyorlar; iþçilerin ücret ve
sosyal hak taleplerini reddediyorlar. Dahasý; bu
doymak bilmez firmalarýn, Yunanistan, Portekiz ve
Ýspanya gibi önemli ekonomileri þimdiden iflasýn
eþiðine getirmiþken, Ýtalya ve Ýngiltere gibi en
geliþmiþ ülkeleri de iflasýn kýyasýna getirdiði haberleri
eksik olmuyor.
En yoksul ülkelerde açlýk çatýþmalarýna, iç
karýþýklýklara, Nijer’de olduðu gibi askeri darbeler
de eklinmiþ bulunuyor.
Çin ve Japonya gibi, krizin önceki dalgalarýnýn
büyük tahribat yapmadýðý ülkelerde yeni týkanýklýklar
ortay çýkarken, ciddi ekonomistler, ABD, Almanya,
Fransa ve öteki en geliþmiþ ülkelerde geleceðe dair
“kabus senaryolarý”nýn gerçekleþme ihtimalinin
yüksek olduðunu belirtiyorlar.
Bu geliþmeler, Almanya, Ýngiltere ve Yunanistan
gibi ülkelerde grevlere kadar dayanmýþ bulunuyor.
Bütün olanlar, birkaç ay öncesinde kapitalist
iktisatçýlarýn ve siyasetçilerin “Artýk en kötüsü geride
kaldý” yorumlarýnýn ham hayal olduðunu, yeni bir
kiriz dalgasýnýn her an beklenebileceðini gösteriyor.
Türkiye’de de “teðet geçen krizin” hasarýnýn
büyüklüðü giderek daha çok görülür hale gelirken,
elde avuçta ne varsa geçtiðimiz bir yýlda en büyük
kapitalistlere aktaran hükümet, þimdi bütçe açýðýný
azaltmak ve sermayeye yeni fonlar yaratmak üzere
yeni zamlara, vergilere baþvurmaya hazýrlanýrken,
yaðmalanacak yeni kaynaklar (özelleþtirme,
ticarileþtirme) aramaya baþlamýþ bulunuyor.
Nitekim; Ekonomiden Sorumlu Baþbakan
Yardýmcýsý Ali Babacan, dünyada gidiþatýn yeni ve
acýtýcý ekonomik tedbirleri zorunlu kýldýðýný
söyleyerek, aslýnda yeni zam ve vergilerin, emekçi
haklarýnda ve gelirlerinde yeni kýsýtlamalarýn iþaretini
vermiþtir.
Ekonomideki bu geliþmeler ve beklentiler, emek
cephesinin; hýzla derlenip toparlanmasý ve krizin
baþýndan beri “savunulmasý gerekir” denilip de
savunulmayan talepler doðrultusunda mücadele için
mümkün olan tüm güçleri birleþtirip harekete
geçireceði bir mevziye girmeyi dayatmýþ
bulunmaktadýr.
TEKEL iþçilerinin baþýný çektiði son aylardaki
mücadelelerde de açýkça görülmüþtür ki; sendikalar,
alýnan kararlarý gereken ciddiyetle uygulamaya
yönelmedikleri her durumda kararlar havada
kalmýþtýr. Ama bu kararlarý emek örgütleri yeteri bir
ciddiyetle uygulamaya yöneldiklerinde, hiçbir yerde
Türkiye’nin emekçilerinin bu çaðrýlara kayýtsýz
kalmadýðý görülmüþtür.
Yaþananlar açýkça göstermiþtir ki; emekçiler,
krizin yükünü reddedecek bir mücadele hattýna
girmezlerse, “krizin derinleþiyor olmasý”ndan sadece
emekçilerin yükünün artacaðý sonucu çýkar. Nitekim,
hükümetler ve sermaye de bunu kullanýyor.
Hükümetler, “Kriz derinleþirse iþsizlik artar, iþçiler
ve emekçiler daha çok zorda kalýrlar” diye emekçileri
krizin yükü altýna girmeye çaðýrýyorlar. Oysa bunun
sonu yoktur ve son bir buçuk yýl içinde açýkça
görüldüðü gibi, emekçilerin, krizin yükünü kabul
etmesinden büyük firmalar kazanmakta, krizi bir
fýrsata çevirmektedirler.
Oysa emekçiler krizin yükünü reddederlerse,
buradan emekçiler için bir fýrsat çýkar ve sermayenin
iktidarýnýn bile “sallanacaðý” bir mücadele hattýna
girilebilir.
Ve ancak emekçilerin yaratacaðý baskýlar, kriz
önlemlerini de emekçilerin sýrtýna yýkma yöntemleri
dýþýnda seçeneklerin gündeme gelmesini saðlayabilir.
Hükümet ve patronlarýn yeni kiriz önlemlerinin
hýzla gündem getireceði anlaþýlýyor; emek örgütleri
ve tüm emek cephesi, mücadele hattýný bu açýdan
yenilemek durumundadýr.
Evrensel
SÝVAS/ANKARA - Alevi
çalýþtaylarýna Kahramanmaraþ katliamý
sanýðý Ökkeþ Þendiller’i davet eden
Devlet Bakaný Faruk Çelik, Madýmak
Oteli’yle ilgili karar vermek için gittiði
Sivas’taki toplantýya da Madýmak
katliamý öncesindeki “Bir defa þöyle bir
fatiha okuyalým. Sonra þunlarýn ruhuna
el fatiha diyelim” sözleriyle otelin
yakýlmasýnda büyük rol oynayan
dönemin Sivas Belediye Baþkaný Temel
Karamollaoðlu’nu davet etti.
Karamollaoðlu’nun, daveti geri çevirdiði
öðrenildi. Toplantýdan ise Madýmak’ýn
kamulaþtýrýlmasý kararý çýktý.
Çelik, 35 aydýnýn yakýldýðý katliama
Umay Aktaþ Salman
baþlýklý çalýþmada sonuçlar çarpýcý:
* Hikâyelerde aþýrýya kaçan her þey;
fazla terlemek, fazla yemek, oynamak,
fazla dinlenmek bir þekilde cezalandýrýlýp
önemli bir ders ile sonuçlandýrýlýyor.
* Çocuklara temiz olmalarý
aþýlanýrken, bir yandan da temizlikte de
aþýrý olmamalarý ve haftada iki kez duþ
almanýn yeterli olacaðý vurgulanýyor.
* Kültürel açýdan duyarlý, çok
kültürlü, farklý etnik gruplardan
çocuklarýn yer aldýðý kitaplara
rastlanmýyor.
* Kitaplardaki çocuklarýn hiçbiri
engelli deðil. Hepsi çekirdek tipi
ailelerde yaþýyor; yalnýzca bir kitapta
annesi ve babasý boþanmýþ bir çocuk
var. Eþcinsel ya da yalnýz ebeveynler
ise yer almýyor.
* ‘Meraklý’ , ‘ yaratýcý’ erkek
çocuklarý dýþarýda oynayýp, babalarýyla
bir þeyler inþa ederlerken ‘sevgi dolu’
kýz çocuklarýnýn evde anneleri ile kek
yapýyor.
* Erkek çocuklara ‘cesur’,
‘kahraman’, ‘aslan’, ‘usta’ sýfatlarý
yakýþtýrýlýrken kýz çocuklarý ‘canikom’
, ‘ mercan balýðým’, ‘kýnalý kuzum’, ‘
ÝSTANBUL - Bilgi ve Bahçeþehir
Üniversitesi’nden iki akademisyen
okulöncesi çocuk kitaplarýný masaya
yatýrdý. Sonuçlar çarpýcý; kitaplarda
engelli, farklý etnik gruplardan çocuklara
yer yok, çocuklarýn hepsi çekirdek
ailelerde yaþýyor. Sünnet erkekliðe geçiþ
töreni, sünettsiz olan pis. ‘Meraklý’,
‘yaratýcý’ erkek çocuklar dýþarýda
oynayýp, babalarýyla bir þeyler inþa
ediyor, ‘sevgi dolu’ kýzlar evde kek
yapýyor!
Çocuklarýna okuduklarý kitaplarda
tek tip çocuk profili yaratýldýðýný fark
eden Bahçeþehir Üniversitesi Fen
Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Öðretim
Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hande Eslen Ziya
ve Ýstanbul Bilgi Üniversitesi Ýletiþim
Fakültesi Öðretim Üyesi Yrd. Doç Dr.
Itýr Erhat, kollarý sývadý. Çeþitli
yayýnevlerinden son beþ yýlda
yayýmlanmýþ 56 okulöncesi kitabýný
hijyen, sevgi, çevre, sosyal roller,
karakter ve tutum baþlýklarý altýnda
taradýlar. ‘Dengeli, Ölçülü, Yetinen ve
Tek Tip Türk Çocuðu: Okul Öncesi
Çocuk Kitaplarýnda Kimlik Oluþumu’
sahne olan Madýmak Oteli’nin akýbetini
belirlemek amacýyla, sivil toplum
örgütleriyle toplantý yapmak üzere dün
Sivas’taydý. Müze yapýlmasý istenen
otelin geleceðini Sivas’ta yaþayanlarla
görüþeceklerini belirten Çelik, Alevi
vatandaþlarýn talepleri doðrultusunda ilk
çalýþmayý Madýmak’ýn ne olacaðý
konusunda yaptýklarýný söyledi.
Çelik’in, sivil toplum örgütleri ile
siyasi partilerin katýlýmýyla yaptýðý
toplantýya Sivas katliamýnýn yaþandýðý
yýl belediye baþkaný olan Temel
Karamollaoðlu da, eski belediye baþkaný
sýfatýyla çaðýrýldý. Karamollaoðlu’nun,
partideki iþlerini gerekçe göstererek
toplantýya katýlmazken, yakýn çevresine
“Gitmem tepkilere neden olur” dediði
öðrenildi.
Karamollaoðlu, 2 Temmuz 1993’te
Madýmak Oteli yakýldýðý sýrada olaylara
müdahale etmemekle suçlanmýþtý.
Katliamý yaþayanlar, kapanan Refah
Partili Belediye Baþkaný
Karamollaoðlu’ndan kitleyi yatýþtýracak
bir konuþma yapmasý için çaðrýldýðýný,
ancak Karamollaoðlu’nun konuþmasýna,
“Bir defa þöyle bir fatiha okuyalým.
Sonra þunlarýn ruhuna el fatiha diyelim”
diye baþladýðýný, bunun üzerine ‘Mücahit
Temel’ sloganlarý atýldýðýný
tanýklýklarýnda anlatmýþlardý.
Kamulaþtýrýlacak
Çelik, Sivas’ta sivil toplum örgütleri,
Sivas Valisi ve Sivas Belediye
Baþkaný’nýn katýldýðý toplantýdan sonra
yaptýðý açýklamada, Madýmak Oteli’nin
kamulaþtýrýlmasýnýn ardýndan çok amaçlý
kullanýlabileceðini, bunun kararýnýn da
Sivaslýlara býrakýlmasýnýn doðru
olacaðýný ifade etti. Çelik, unutulmamasý
açýsýndan, 2 Temmuz’la ilgili bir aný
bölümünün yer almasýyla ilgili ittifaka
varýldýðýný kaydetti. Alevi örgütleri otelin
utanç müzesi yapýlmasýný istiyordu.
Radikal
prensesim’ diye seviliyor.
* Kitaplarda annelerin büyük
çoðunluðu ev kadýný; eve ekmek getiren
baba.
* Sünnet bir erkekliðe geçiþ töreni
olarak sunulurken, sünnetsiz erkeklerin
pis ve saðlýksýz olduðu, hatta ‘ gerçek
erkek’ olmadýklarý ima ediliyor. Kýz
çocuklarý için ise böyle bir ‘geçiþ
töreni’ne rastlanmýyor.
* Çevre koruma kavramý aðaç
dikmekten, çöpleri toplamaktan,
çiçekleri sulamaktan öteye gitmiyor.
Yrd. Doç. Dr. Ziya’ya göre kitaplarda
farklýlýklara yer yok: “Gözlüklü çocuk
bile yok. Farklý isimlere, etnik gruplara
rastlamýyorsunuz. Boþanan aile ilgili bir
kitap var. Orada da ana karaterin deðil
onun arkadaþýnýn ailesi boþanýyor.
Genelde kitaplarýn sonunda ders
veriliyor. Çocuk utanýyor, hatasýný
anlýyor.”
Yrd. Doç. Dr. Erhat ise “Hoþgörünün
ve farklýlýklara saygýnýn küçük yaþlarda
öðretilmesinin önemi düþünüldüðünde
kitaplarda yaygýn olan tek tip çocuk
yetiþtirme politikasý endiþe verici” diyor.
Radikal
Caner Canerik tarafýndan çekilen ve
yaylacý çocuklarýnýn yaþamlarýný anlatan
1 Saat 46 dakikalýk belgesel film Bertij,
Türkçe ve Kürtçe çekildi. Adlarý Kürtçe
olan çocuklarýn, Kürtçe bilmediði, adlarý
Türkçe olan çocuklarýn ise Kürtçe
konuþmasý gibi film sonrasý fark edilen
ilginç gerçekliði barýndýran belgesel ayný
zamanda Ýngilizce altyazýlý olarak
gösterilecek.
Geleneksel Kürt müziklerinin
kullanýldýðý belgeselde en küçükleri 6 aylýk
olan Dilan ile 12 Yaþýndaki Özgür gibi 7
çocuðun yaþamlarý, en renkli kiþilikleri
oluþturan 2 Yaþýndaki Rozerin ile 2 buçuk
yaþýndaki Rojbin'in hayatlarý merkez
alýnarak anlatýlýyor...
Küçük Maceracýlarýn Gözünden
Adeta hiç bir þeyin olmadýðý mekânda,
plastik poþetlerden bidon yapan, yaralý
kuzuyu saðan yada ata binmek için dere
tepe yuvarlanarak koþan, kendilerinden on
kat büyük köpeðe tekme atmaktan
çekinmeyen, kahvaltýda doymadýðý çayý,
çadýr içerisinde kimse yokken yeni baþtan
demlemeleri gibi onlarca küçük maceraya,
çocuklarýn yaratýcýlýklarýna Rozerin ile
Rojbin merkezli olarak aktarýlýyor...
Büyüklerin yaþadýklarý; polisin rüþvet
istemesi, hayvan satýþýndaki tüccarlarýn
yaptýðý yolsuzluk, yayla sahiplerinin
baskýlarý gibi sýkýntýlara da çocuk
oyunlarýyla tanýklýk ediliyor. Çoðu zaman
izleyiciyi güldürecek iþler peþinde koþsalar
da, üstündeki elbiseleri bile parçalanmýþ
oyuncak bebeðini 'tamir ettirme mücadelesi'
gibi anlar da seyirciyi hüzünlendirecek.
Filmin en büyük baþarýlarýndan birisi
de tüm duygularýn çocuklarýn 'kamera
algýsý'nýn henüz oluþmamýþ olmasý ve çekim
ekibinin sýnýrlý diyalogla yakaladýðý baþarýlý
çizgi tamamen doðal hallerinin gösterimini
saðlýyor.
Yaþça daha büyük olan Sebahat ve
Özgür'ü izlerken de altýn arama
macerasýndan koyunlarýn peþinde verdikleri
koþuþturmalara ve küçük yaþlarýna raðmen
kendilerine yüklenen görevleriyle
hayatlarýndaki zorluklara tanýklýk ediliyor...
Büyüklerin, genellikle detay ve müzik icra
eden kiþiler olarak kendilerine yer
bulabildikleri filmde, her adýmlarý ve
söylemleri dramatik hikâyelerin bestelenip
aktarýldýðý klamlarla eðlenceli, komik bir
yaþamýn içerisinde var olan 'büyük'
gerçekliðinin hüznüyle izleyiciyi etkisi
altýna alýyor.
Çocuklarýn Sýcak Dünyasýndan
Bu filmde büyükler ve yaþantýlarý ikinci
planda kalýrken, çocuk bakýþ açýsýný
yansýtmak için kamera da genellikle onlarýn
dünyalarýný iyi yansýtabilecek açýlarda
kullanýldý ve çocuklar yürekleri kadar
kocaman görüntülendi. Dersim
coðrafyasýnda hep var olan sýkýntý ve hüzün
sadece büyüklerin türkülerinde kendine
yer bulurken, küçüklerin sýmsýcak
dünyasýnda çok farklý bir Dersim'i
izleyiciye sunmasý planlanýyor.
Canerik, Dersim’in çocuklarýný anlatýyor
Yönetmen Caner Canerik'in belgesel
film Bertij'in yapýlýþ nedenine iliþkin
açýklamalarý ise þöyle: Dersim 1938 yýlýnda
büyük bir katliama maruz kaldý. On binlerce
kiþi öldürüldü, onbinlercesi sürgüne
yollandý. Sürgünden dönüþ sürecinde bir
parça toparlanýr gibi olsalar da 1970’li
yýllardan itibaren baþlayan süreç 1980
darbesiyle katmerleþti. 90’lý yýllarda Dersim
yeniden ayný acýlarý yaþadý. Faili meçhuller,
köy yakmalar ve yine sürgün insanlarý
yaþamaktan bezdirdi. Bütün bu süreçte bir
çok dram ve acý yaþanýlan bu coðrafyada,
þarkýlardan, filmlere, fýkralara, belgesellere
kadar çok sayýda eserde hep bu acý iþlendi.
Bir anlamda içimiz kararmýþ tüm
umudumuz kýrýlmýþtý. Var olan gerçeklikler
öyle bir noktaya bizi götürüyordu ki,
önümüzü göremez oluyorduk. Adým atacak
mecalimiz kalmýyordu. Bizim ihtiyacýmýz
olan pozitif, sýcak görüntülerdi. Bu sýcaklýðý
en net olarak da çocuklarda görebilirdik.
Bu nedenle de, Dersim’i doðasýyla, gerçek
þartlarýyla aktarabileceðime inandýðým
Bertij’lerin çocuklarýný çektik. Bu Dersim
geleceðine yönelik umudun, Dersim
insanýnýn sýcaklýðýna dair sevginin ve çocuk
dünyasýna dair herkesin bir aný bulabileceði
belgesel filmdir.
BirGün
Rus basýnýnda çýkan habere göre, sirkte
saldýrganlaþan Zora isimli þempanze,
Rusya’nýn güneyindeki Rostov kenti
hayvanat bahçesine getirildikten sonra,
baba olmasý ve markerlarla çizmeyi
öðrenmesinin yaný sýra sigara ve alkol
alýþkanlýðý da edindi.
Bira ve sigaranýn hayvaný mahvettiðini
yazan Komsomolskaya Pravda gazetesi,
Zora’nýn gelen geçenden bira dilendiðini
belirtti.
Zora’nýn, bu zararlý alýþkanlýklarýndan
kurtulmasý için, Moskova’nýn 800 km
doðusundaki Kazan kentinde bir
rehabilitasyon merkezine tedaviye
gönderildiði kaydedildi. (aa) Radikal
Mikro-kulak projesinin baþ
araþtýrmacýlarýndan Glasgow
Üniversitesinden Jon Cooper, cihazýn
örneðin bir ilacýn kolibasili bakterisini
nasýl parçaladýðýný keþfetmekte
kullanýlabileceðini belirterek, mikrokulaðýn bilim adamlarýna mikroskoplarla
görülebilen çok küçük olaylarý
dinleyebilme olanaðý saðlayacaðýný
kaydetti.
Oxford Üniversitesi ve Ulusal Týbbi
Araþtýrma Enstitüsü’nün iþbirliðiyle
geliþtirilen mikro-kulak cihazýnda, minik
cam veya plastik boncuklar bir lazer
ýþýnýyla asýlý tutulurken, hücrelerle
sürtünen mini boncuklarýn hareketleri
ölçüldüðünde, moleküler ölçekteki
güçlerden çýkan sesler elde ediliyor.
Böylece bir hoparlörle dýþarý verildiðinde,
titreþim duyuluyor.
Cihazýn yakýn bir gelecekte
laboratuvarlarda kullanýlmaya baþlanmasý
bekleniyor.
(aa) Radikal

Benzer belgeler

Zaman başka nasıl olabilirdi?

Zaman başka nasıl olabilirdi? etmeye geldiðin zaman feryat etmeye hakkýn yok” dedi. ‘Kafana Göre Atamazsýn’ Söz konusu konuþmayý gazetemize yorumlayan Çaðdaþ Gazeteciler Derneði (ÇGD) Baþkaný Ahmet Abakay, “Baþbakan çok açýk þe...

Detaylı

Din Eğitimi Pedagojinin Sorunudur

Din Eğitimi Pedagojinin Sorunudur edemeyiz. O zaman köþende yazý yazanýn maaþýný sen veriyorsun, yarýn feryat etmeye geldiðin zaman feryat etmeye hakkýn yok” dedi. ‘Kafana Göre Atamazsýn’ Söz konusu konuþmayý gazetemize yorumlayan ...

Detaylı