the PDF file

Transkript

the PDF file
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BİLİM DALI
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DUYGULARINI FARK ETMELERİ VE
İFADE ETMELERİ İLE PSİKOLOJİK İYİ OLUŞLARI: KÜLTÜRLERARASI
BİR KARŞILAŞTIRMA
DOKTORA TEZİ
Hazırlayan
Behire KUYUMCU
ANKARA
Haziran, 2012
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BİLİM DALI
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DUYGULARINI FARK ETMELERİ VE
İFADE ETMELERİ İLE PSİKOLOJİK İYİ OLUŞLARI: KÜLTÜRLERARASI
BİR KARŞILAŞTIRMA
DOKTORA TEZİ
Hazırlayan
Behire KUYUMCU
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehmet GÜVEN
ANKARA
Haziran, 2012
i
JÜRİ ONAY SAYFASI
Behire KUYUMCU’nun “Üniversite Öğrencilerinin Duygularını Fark Etmeleri Ve
İfade Etmeleri İle Psikolojik İyi Oluşları: Kültürlerarası Bir Karşılaştırma”
başlıklı tezi, Haziran 2012 tarihinde jürimiz tarafından Eğitim Bilimleri Ana Bilim Dalı
Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bilim Dalı’nda DOKTORA TEZİ olarak kabul
edilmiştir.
Adı Soyadı
İmza
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehmet GÜVEN
……………………….
Üye
: Prof. Dr. Feride BACANLI
……………………….
Üye
: Prof. Dr. Galip YÜKSEL
……………………….
Üye
: Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY
……………………….
Üye
: Doç. Dr. Filiz BİLGE
……………………….
ii
ÖN SÖZ
Bitmeyen öğrencilik olarak değerlendirdiğim akademik yaşamımda emeği geçen
bütün hocalarıma ve bilginin yanında manevi değerlerin de “insana” yakıştığını öğreten
herkese teşekkür ederek başlamak istiyorum.
Bilim insanı, araştırmalarına yaratıcı bir ruh, özgün bir bakış açısıyla başlamak
ister. Sadece özgürlüğün olduğu ortamlarda hissedilebilen bu duyguları yaşamama ve
kendimce özgün olmama olanak sağlayan ve desteğini esirgemeyen değerli hocam Prof.
Dr. Mehmet GÜVEN’e, özgün olmanın zenginlik olduğunu öğreten ve sınırlarımı
zorlamam konusunda cesaretlendiren değerli hocam Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY’a,
bilimsel etik duyarlılığını örnek aldığım değerli hocam Doç. Dr. Filiz BİLGE’ye;
yönlendirmeleri ile tezimi güzelleştiren değerli hocalarım Prof. Dr. Feride BACANLI
ve Prof. Dr. Galip YÜKSEL’e katkılarından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. Tezin
yurt dışı uygulamaları için Gazi Üniversitesi BAP birimi (Proje Kodu: 08/2010-15)
maddi destek sağlamıştır. Sağlanan destek için Gazi Üniversitesi’ne de teşekkürlerimi
sunuyorum.
Zorlu doktora sürecinde yaşadığım karanlıkları aydınlatan ve yardımlarını
esirgemeyen değerli hocalarım Yrd. Doç. Dr. Mehmet PALANCI’ya ve Cem
AYHAN’A, arkadaşlarım Yrd. Doç. Dr. Tazegül DEMİR’e, Öğr. Gör. Gökçe
KILIÇOĞLU’na, Özlem MISIRLI TAŞDEMİR’e, Serap DURMUŞ ÖZÜDOĞRU’ya,
Yiğit
HACIEFENDİOĞLU’na,
Zeynep
YÜREKTEN’e;
İngiltere’deki
süreçte
yardımlarını esirgemeyen Prof. Dr. Mine DOĞANTAN DACK ve Prof. Dr. John
DACK’a, Hayrunisa PELGE’ye, Zülfükar Uğur YIKAN’a teşekkür ediyorum. Ve son
olarak her seferinde “Bu kitap bitince ne olacaksın” sorularıyla doktora sürecine dâhil
olmaya çalışan, her daim her kararımda yanımda olan aileme sonsuz şükranlarımı
sunuyorum.
Behire KUYUMCU
Haziran 2012
iii
ÖZET
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DUYGULARINI FARK ETMELERİ VE
İFADE ETMELERİ İLE PSİKOLOJİK İYİ OLUŞLARI: KÜLTÜRLERARASI
BİR KARŞILAŞTIRMA
KUYUMCU, Behire
Doktora, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bilim Dalı
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehmet GÜVEN
Haziran-2012, 144 s.
Bu araştırmanın iki amacı vardır. Birincisi, üniversite öğrencilerinin psikolojik
iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme puanlarının ülke ve cinsiyete göre
anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini incelemektir. İkincisi ise, Türk ve İngiliz
üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme yeterliliklerinin
psikolojik iyi oluşlarını yordama gücünü incelemektir. Araştırmanın çalışma grubu Türk
ve İngiliz üniversite öğrencilerinden oluşturulmuştur. Türk öğrenciler 2010–2011
öğretim yılında Gazi Üniversitesi’nde öğrenim görenler arasından seçilen 349 (211
kadın, 138 erkek) kişidir. Yabancı uyruklu öğrenciler araştırmaya dâhil edilmemiştir.
Çalışma grubundaki 251 İngiliz öğrenciden (143 kadın, 108 erkek) 229’u 2010–2011
eğitim öğretim yılında Londra Kolej Üniversitesi (University College of London),
Londra Üniversitesi (University of London) ve Middelesex Üniversitesi’nde
(Middelesex
University)
www.mediko.gazi.edu.tr/survey
öğrenim
adresinden
gören
araştırmaya
öğrenciler;
katılan
19’u
öğrencilerdir.
Öğrencilerin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme düzeylerini belirlemek için
Toronto Aleksitimi-20 (Bagby, Parker ve Taylor, 1994; Beştepe, 1997), öğrencilerin
psikolojik iyi oluş düzeylerini belirlemek amacıyla Psikolojik İyi Oluş Ölçeği (Ryff,
1989; Cenkseven, 2004) kullanılmıştır. İngiliz öğrencilere ölçeklerin orijinal formu
uygulanmıştır. Ayrıca öğrencilerin yaş, cinsiyet, etnik yapılarına ilişkin bilgiler,
araştırmacı tarafından hazırlanan Kişisel Bilgi Formu ile toplanmıştır. Üniversite
öğrencilerinin duygusal farkındalık, duygularını ifade etme ve psikolojik iyi oluş
puanlarının ülke, cinsiyet ve ülke ile cinsiyetin ortak etkisine göre nasıl farklılaştığını
analiz etmek için çoklu varyans analizi (MANOVA); Türk ve İngiliz üniversite
iv
öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme puanlarının psikolojik iyi
oluş puanlarını yordayıcılığını test etmek için hiyerarşik regresyon analizi ve
değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemek için Pearson momentler çarpımı korelâsyon
katsayısı hesaplanmıştır.
Araştırma sonucunda, Türk üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş,
duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi İngiliz öğrencilere göre daha düşük
bulunmuştur. Kızların psikolojik iyi oluş düzeyleri erkeklerin psikolojik iyi oluş
düzeylerinden daha yüksek bulunmuştur. Üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık
ve duyguları ifade etme düzeyi cinsiyete göre farklılık göstermemiştir. Türk ve İngiliz
üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyinin
psikolojik iyi oluş düzeyini yordadığı bulunmuştur. Sonuçlar literatür ışığında
tartışılmış, ileride yapılacak araştırmalara ve psikolojik danışmanlara yönelik önerilerde
bulunulmuştur.
v
ABSTRACT
THE RELATIONSHIP BETWEEN THE EMOTIONAL AWARENESS
EXPRESSION OF EMOTION AND PSYCHOLOGICAL WELL-BEING OF
UNIVERSITY STUDENTS: A CROSS CULTURAL RESEARCH
KUYUMCU, Behire
Doctoral Dissertation
In Guidance and Counseling Science
Thesis supervisor: Prof. Dr. Mehmet GÜVEN
June-2012, 144 p.
There are two aims of this research. Firs aim is to investigate the university
students’ psychological well-being, emotional awareness and expression of emotions if
change according to gender and nation or not. Second aim is to investigate how Turkish
and English university students’ psychological well-being is predicted by the emotional
awareness and expression of emotions. The research is a descriptive study. The Turkish
group of the research was 349 (211 female, 138 male) Turkish university students
educated at Gazi University in 2010-2011. The foreign students were not included in
this sample. The English group was 251 (143 female, 108 male) English university
students. 229 of these students were from University College of London, University of
London or Middelesex University in 2010-2011; 19 of these students were participated
in the online research which was addressed as www.mediko.gazi.edu.tr/survey. In order
to state the emotional awareness and the expression of emotions of students, the original
form of Toronto Alexithymia 20 Scale, developed by Bagby, Parker ve Taylor, (1994)
and adapted to Turkish by Beştepe (1997), is applied to English group and the adapted
one is used for the Turkish group. In order to state psychological well-being of students
the original form of Psychological Well-being Scale, developed by Ryff (1989) and
adapted to Turkish by Cenkseven (2004), is applied to English group and the adapted
form is used for the Turkish group. Moreover, the information about the age, sex and
ethnical structure of the students were collected via Personal Information Form prepared
vi
by the researcher. To analyze points of the differences in emotional awareness,
expression of emotions and psychological well-being based on effect of country, sex
and coefficient country and sex multi analysis of variance (MANOVA) was used; in
order to analyze how Turkish and English university students’ psychological well-being
is predicted by the emotional awareness and expression of emotions in emotional
awareness, regression analysis and to identify the relationship between the parameters
Pearson product moment correlation coefficient were used.
The results of the research showed that psychological well-being, emotional
awareness and expression of emotions of Turkish university students was lower than the
English students. It was found that the level of psychological well-being of the female
students was higher than the male students. The emotional awareness and expression of
emotions of university students did not show differences in terms of gender. The
emotional awareness and expression of emotions of Turkish and English university
students predicted the psychological well-being. The results were evaluated in terms of
literature and institutional prospect; the suggestions were made by considering the
future research and practical implication for counseling services.
vii
İÇİNDEKİLER
JÜRİ ONAY SAYFASI ................................................................................................... i ÖN SÖZ ........................................................................................................................... ii ABSTRACT ..................................................................................................................... v İÇİNDEKİLER ............................................................................................................. vii TABLOLAR LİSTESİ .................................................................................................. ix KISALTMALAR ............................................................................................................ x BÖLÜM I ......................................................................................................................... 1 1.GİRİŞ ............................................................................................................................. 1 1.1.Problem Durumu................................................................................................. 1 1.2.Araştırmanın Amacı ............................................................................................ 8 1.2.1.Alt Problemler.................................................................................................. 9 1.3.Araştırmanın Önemi ........................................................................................... 9 1.4.Sınırlılıklar ........................................................................................................ 11 1.5.Sayıltılar ............................................................................................................ 11 1.6.Tanımlar ............................................................................................................ 12 BÖLÜM II ..................................................................................................................... 13 2.KAVRAMSAL ÇERÇEVE ......................................................................................... 13 2.1.İyi Oluş ............................................................................................................. 13 2.1.1.Öznel İyi Oluş ............................................................................................. 14 2.1.2.Psikolojik İyi Oluş ...................................................................................... 15 2.2.Duygular ........................................................................................................... 21 2.2.1.Duygu Kuramları ........................................................................................ 22 2.2.2.Duygusal Farkındalık .................................................................................. 25 2.2.3.Duyguları İfade Etme.................................................................................. 28 2.2.4.Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme ile Psikolojik İyi Oluş
Arasındaki İlişki ................................................................................................... 31 2.3.Kültür ................................................................................................................ 33 2.3.1.Bağımsız ve İlişkisel Benlik Kurgusu ........................................................ 36 2.3.2.Kültür ile Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme Arasındaki İlişki
............................................................................................................................. 40 2.3.3.Kültür ile Psikolojik İyi Oluş Arasındaki İlişki .......................................... 44 2.4.Cinsiyet ............................................................................................................. 50 2.4.1.Cinsiyet ve Psikolojik İyi Oluş ................................................................... 50 viii
2.4.2.Cinsiyet ile Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme ...................... 51 BÖLÜM III .................................................................................................................... 56 3.YÖNTEM .................................................................................................................... 56 3.1.Araştırma Modeli .............................................................................................. 56 3.2.Çalışma Grubu .................................................................................................. 57 3.3.Veri Toplama Araçları ...................................................................................... 58 3.3.1.Kişisel Bilgi Formu ..................................................................................... 58 3.3.2.Psikolojik İyi Oluş Ölçeği........................................................................... 59 3.3.3.Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği ..................................................................... 61 3.4.Verilerin Analizi ............................................................................................... 62 BÖLÜM IV .................................................................................................................... 65 4.BULGULAR ................................................................................................................ 65 4.1.Üniversite Öğrencilerinin Psikolojik İyi Oluş, Duygusal Farkındalık ve
Duyguları İfade Etme Puanlarının Ülke ve Cinsiyete Göre İncelenmesine İlişkin
Bulgular .................................................................................................................. 65 4.2.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalık ve Duygularını
İfade Etme Puanlarının Psikolojik İyi Oluş Puanlarını Yordamasına İlişkin
Bulgular .................................................................................................................. 69 4.3.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalık ve Duygularını
İfade Etme Puanlarının Psikolojik İyi Oluş Faktörlerini Yordamasına İlişkin
Bulgular .................................................................................................................. 73 BÖLÜM V ..................................................................................................................... 87 5.TARTIŞMA VE YORUM ........................................................................................... 87 5.1.Üniversite Öğrencilerinin Psikolojik İyi Oluş, Duygusal Farkındalık ve
Duygularını İfade Etmelerinin Ülke ve Cinsiyete Göre İncelenmesine İlişkin
Bulguların Tartışılması ........................................................................................... 87 5.2.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalıklarının ve
Duygularını İfade Etmelerinin Psikolojik İyi Oluşlarını Yordamasına İlişkin
Bulguların Tartışılması ........................................................................................... 94 5.3.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalıklarının ve
Duygularını İfade Etmelerinin Psikolojik İyi Oluş Faktörlerini Yordamasına İlişkin
Bulguların Tartışılması ........................................................................................... 96 BÖLÜM VI ................................................................................................................... 100 6.SONUÇ VE ÖNERİLER......................................................................................... 100 6.1.Sonuçlar .................................................................................................................. 100 6.2.Öneriler ................................................................................................................... 103 6.2.1.Uygulayıcılara Yönelik Öneriler ................................................................. 103 6.2.2.Alan Araştırmacılarına Yönelik Öneriler .................................................... 104 KAYNAKÇA ............................................................................................................... 124 EKLER ........................................................................................................................ 129 ix
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1: Değişkenlere Ait Ortalama ve Standart Sapma Puanları ................................ 66 Tablo 2: Ülke ve Cinsiyete Göre Değişkenlerin MANOVA Sonuçları............................ 67 Tablo 5: İki Ülke Kızlarının Değişkenlerine İlişkin t Testi Sonuçları ............................ 68 Tablo 6: İki Ülke Erkeklerinin Değişkenlerine İlişkin t Testi Sonuçları......................... 69 Tablo 7: Türk Üniversite Öğrencileri İçin Değişkenler Arası ilişkileri Gösteren Pearson
Momentler Korelasyon Matrisi ....................................................................................... 70 Tablo 8: İngiliz Üniversite Öğrencileri İçin Değişkenler Arası ilişkileri Gösteren
Pearson Momentler Korelasyon Matrisi ........................................................................ 71 Tablo 9: Psikolojik İyi Oluşun Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye
Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 72 Tablo 10: Psikolojik İyi Oluşun Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi
İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları .......................................................................... 73 Tablo 11: Diğerleri İle Olumlu İlişkilerin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon
Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları................................................................ 74 Tablo 12: Diğerleri İle Olumlu İlişkilerin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon
Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları .............................................................. 75 Tablo 13: Özerkliğin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma
Grubunun Sonuçları ....................................................................................................... 76 Tablo 14: Özerkliğin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere
Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 77 Tablo 15: Çevre Hâkimiyetinin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi
Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları ............................................................................ 78 Tablo 16: Çevre Hâkimiyetinin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi
İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları .......................................................................... 79 Tablo 17: Kişisel Gelişimin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye
Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 80 Tablo 18: Kişisel Gelişimin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere
Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 81 Tablo 19: Yaşam Amacının Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye
Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 82 Tablo 20: Yaşam Amacının Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere
Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 83 Tablo 21: Kendini Kabulün Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye
Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 84 Tablo 22: Kendini Kabulün Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere
Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 85 x
KISALTMALAR
DUFA: Duygusal farkındalık
DUİF: Duyguları ifade etme
PİO: Psikolojik iyi oluş
DUFA*DUİF: Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi
1
BÖLÜM I
1.GİRİŞ
Bu bölümde öncelikli olarak araştırmanın problem durumuna yer verilmiştir.
Daha sonra, araştırmanın amacı, önemi, sınırlılıkları, sayıltıları ve araştırmada verilen
çeşitli kavramların tanımları anlatılmıştır.
1.1.Problem Durumu
Psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinde bireyin sorunlar yaşamasını
önlemek ya da sorunlarının çözümünde yardımcı olmak kadar, kişisel gelişimine
yardımcı olmak da bir o kadar önemlidir. Çünkü bireyin modern yaşamda en üst düzey
performans gösterebilmesi için hasta olmamasının ötesinde, sahip olduğu potansiyeli
bilmesi ve onu kullanarak yaşam doyumunu artırması beklenir. Bu nedenle iyi oluş
kavramının günümüzde giderek önemini arttırdığı düşünülmektedir.
İyi oluş (Well-being) Aristo’dan bu yana yapılan tartışmanın devamıdır. Aristo,
insan davranışı ile başarılabilen şeylerin zirvesinde iyi oluş (eudaimonizm) olduğunu
belirtmiştir. Felsefeden ayrıldıktan sonra psikoloji, iyi oluşu kendi paradigması
içerisinde tartışmaya devam etmiştir. Bradburn (1969) Aristo’nun iyi oluş tanımını
“mutluluk” olarak anlamlandırmıştır. Onun için mutluluk süreç değil olumlu ve
olumsuz duygu dengesinin ve yaşam doyumunun sonucudur (Akt: Ryff, 1989). Ryff
(1989) iyi oluşun, patolojinin olmaması anlamına gelmeyebileceğini belirtmiş; iyi
oluşun temelinde, var olan potansiyeli en üst düzeyde kullanabilmenin bulunduğunu
vurgulamıştır. McGrgor ve Little’e (1998) göre ise iyi oluş, yaşamın anlamının ve
yaşamdaki amaçların değerlendirilmesiyle ilişkilidir. Ryan ve Deci (2001), iyi oluşu
psikolojik ihtiyaçla açıklamıştır. Onlara göre özerklik, yeterlik ve ilişki kurma temel
psikolojik ihtiyaçlar olup, bunların karşılanma becerisi iyi oluşu açıklamaktadır. İyi
oluşla ilgili iki temel bakış açısı olduğu kabul edilmektedir: (a) Hedonizm ve (b)
2
Eudemonizm. Hedonik yaklaşımda iyi oluş, yaşamdan alınan haz olarak görülür.
Kişinin yaşamdan aldığı doyumla ilgili değerlendirmeleri önemlidir. Diğer bir ifadeyle
hedonik yaklaşımda iyi oluş öznel değerlendirmeleri içerir ve psikolojideki kavramsal
karşılığı “öznel iyi oluş” tur. Eudemonik yaklaşımda iyi oluş, tam olarak psikolojik
fonksiyonda olmadır ve psikolojideki kavramsal karşılığı “psikolojik iyi oluş” tur
(Keyes, Shmotkin ve Ryff, 2002).
Farklı bakış açıları ile açıklanmaya çalışıldığı görülen iyi oluş kavramının bu
araştırmadaki teorik dayanağını Ryff’in (1989) genç, yetişkin ve orta yaşlılardan oluşan
katılımcılar üzerinde yaptığı bir çalışma sonucu iyi oluş tanımı ve geliştirmiş olduğu
psikolojik iyi oluş modeli oluşturmaktadır. Ryff (1989), iyi oluşun mutluluk değil,
kendini geliştirme olarak düşünülmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu nedenle iyi oluşla,
özellikle de psikolojik iyi oluşla ilgili çalışmalarında gelişim psikolojisinden, kendini
gerçekleştirme, işlevsel olma ve olgunlaşma kavramlarından ve ruh sağlığını pozitif
kriterlerle açıklama bakış açısından etkilenmiştir. Bu etkileşim sonucunda psikolojik iyi
oluşu olumlu psikolojik işlevsellik olarak tanımlamış ve altı boyutta ele almıştır. Bunlar,
diğerleriyle olumlu ilişkiler, özerklik, çevre hâkimiyeti, kişisel gelişim, yaşam amacı,
kendini kabul’dür.
Diğerleriyle olumlu ilişkiler (Positive relations with others), samimiyet,
ilişkilere güvenme, empati, doyum, yakın ilişkilerde bulunmaktan kaçınmama,
başkalarına yardımcı olma gibi özellikleri tanımlar. Özerklik (Autonomy) kişinin geniş
sosyal çevrede bireyselliğini elde etmek için kişisel özerklik araması, sosyal beklentiye
rağmen düşünce ve davranışlarını kişisel standartlarına göre düzenlemesi olarak
açıklanmaktadır.
Kişinin
kendi
kendini
denetleyebilmesi,
bağımsız
olması,
davranışlarını kendi içinde organize edebilmesi davranış örneklerindendir. Çevre
hâkimiyeti (Environmental mastery), kişinin içinde bulunduğu ruh haline uygun çevre
seçme ya da oluşturma becerisine sahip olmasıdır. Akıl sağlığı kuramcılarına göre bu
özellik akıl sağlığının en kilit özelliğidir. Kişisel gelişim (Personal growth), psikolojik
iyi oluş boyutları arasında Aristo’nun “eudemonia” tanımına en yakın olanıdır ve
kendini gerçekleştirme ile ilgilidir. Kişinin potansiyelini geliştirmesi, birey olarak
büyüme ve gelişme becerisini sürdürebilmesidir. Kişinin sadece temel becerileri
başarmış olması yeterli değildir. Birey olarak potansiyelini ilerletmeye, gelişmeye ve
büyümeye devam etmesi gerekir. Yaşam amacı (Purpose in life), kişinin yaşamda
3
amacının olmasının yanı sıra yaşamın amacını kavrayabilme becerisidir. Bu boyut
kuramsal temelini varoluş perspektifinden, özellikle de Frankl’ın “anlam arayışı” ile
ilgili açıklamalarından almıştır. Logo terapi olarak bilinen bu yaklaşıma göre, insanlara
yaşadıkları olayların ve çektikleri acıların anlamını ve amacını bulmaları konusunda
yardım etmek önemlidir. Sartre’ın otantik yaşama algısı (Olduğu gibi davranabilme) da
bu boyutu etkilemiştir. Kendini kabul (Self-Acceptance), kişinin davranışlarının,
motivasyon kaynaklarının ve duygularının farkında olması ve onlara karşı olumlu tutum
içerisinde olmasıdır.
Sadece güçlü değil güçsüz yönler de fark edilmeli ve kabul
edilmelidir (Ryff, 1989; 1995; Ryff ve Singer, 2008).
Kişinin psikolojik işlevselliğinin tam olması isteniyorsa öncelikle duygu,
düşünce, davranış ve fizyoloji bütünlüğünde kendini fark etmesi önemlidir. Bu bütünlük
içerisinde duygunun anlaşılması, yaşama dâhil edilmesinin psikolojik sağlığı artırmak
ya da psikolojik sorunlarına çözüm bulmakta etkili olduğu birçok araştırma (Lane,
Quinlan, Schawartz, Walker ve Zeitlin, 1990; Lundh, Johnson, Sundqvist ve Olsson,
2002; Winkelman, 2000; Zentner, 1999) tarafından da vurgulanmaktadır. Psikolojik iyi
oluşun sağlanmasında duyguların önemli olduğu bilinmektedir. Duygunun özellikle,
kendini koruma, motive olma, karar verme, harekete geçme gibi durumlarda etkili
olduğu (Çeçen, 2002) göz önünde bulundurulduğunda, duygunun iyi oluş için öneminin
daha iyi anlaşılacağı düşünülebilir.
Plutchik’a (1980) göre duygu, insanları ve hayvanları uyum ve denge sağlayıcı
davranışlara sürükleyen iç faktörlerdir. Lazarus’a (1982) göre, bireyin çevresindeki
uyarıcıları algılaması ve değerlendirmesi sonucu oluşan iç yaşantılardır. Watson ve
Clark (1984) duyguları organizmanın ihtiyacı, amaçları, hayatta kalması ve çevreyle
uyum sağlayabilmesi için gerekli olan, olaylara karşı gösterdiği düzenli ve kısa süreli
uyumsal tepkiler olarak ele almaktadır. Goleman’a (1998) göre ise duygu bir his ve bu
hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket
eğilimidir. Bu tanımlara bakıldığında duygunun uyum sağlamak, hayatta kalmak için ne
derece gerekli olduğu anlaşılabilmektedir. İfade edilen işlevselliğin ortaya konabilmesi
için duygusal farkındalığın ve duyguları ifade etmenin önemli olduğu düşünülebilir.
Duygusal farkındalık kişinin ve diğerlerinin duygularını tanıma yeteneği olarak
tanımlanmaktadır. Duygusal farkındalık duygunun yaşanması ve ifadesinden farklı
4
olarak, o andaki duygu hakkında bilgi sahibi olmayı içermektedir. Duygusal farkındalık
olmadan insanın kendi iç dünyasını, ihtiyaçlarını fark etmesi, kendini tanıması oldukça
zordur (Lane ve Schwartz, 1987).
Duyguları ifade etme, duyguların sözel ya da sözel olmayan dille açığa
vurulmasıdır. Duyguların nasıl ifade edildiğinden daha önemli olanı kişinin duygularını
fark etmesi ve tercih ettiği biçimde duygularını ifade edebilmesidir. Kişinin
duygularıyla ilgili konuşması, bu duyguları anlaması ve kontrol etmesi için en kısa
yoldur (Lane ve ark., 1990).
Duyguları fark etme ve ifade etme yeterliği aynı zamanda aleksitiminin
(duygusal küntlük) en belirgin özelliklerinden olsa da (Sifneos, 1972, Akt: Koçak,
2003), Taylor, Bagby ve Parker (1991), aleksitiminin karakteristik özelliklerinin dört
ana başlık altında toplandığını belirtmiştir: 1) Duyguları fark etme ve ifade etme
zorluğu, 2) Hayal kurma yaşantısında kısıtlılık, 3) İşe vuruk (amaca yönelik) düşünme
ve 4) Dış merkezli – uyum sağlamaya yönelik bilişsel yapıdır. Bir kişiye aleksitimi
tanısının konabilmesi için bu özelliklerin birlikte değerlendirilmesi ve ölçekten alınan
puanın belirli düzeyin üstünde olması gerekmektedir. Bu araştırmada duygusal
farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyleri kişilerin aleksitimi düzeylerini ortaya
koymak için değil, literatürde (Ciarrochi ve Scott, 2007; Laible, 2007) duygusal
yeterlikleri (Emotional Competence) değerlendirebilmek amacıyla araştırmaya dâhil
edilmiştir.
Duyguları sözel ya da sözel olmayan yollarla ifade etmenin, fiziksel ve ruhsal
sağlık üzerinde olumlu etkileri olduğu (Pennebaker, 1995); ruh sağlığı ile birlikte kişiler
arası ilişkileri devam ettirmek için önemli olduğu bilinmektedir. Duygusal ifadeler akıl
ve beden sağlığının önemli bir yönü olarak görülürken (King ve Emmons, 1990;
Pennebaker, 1995) psikoterapi ve psikolojik danışma programlarında kişinin psikolojik
iyi oluşunu arttırmak ya da psikolojik sorunlarına çözüm bulmasına yardımcı olmak için
duyguları kullanmaktadır (Winkelman, 2000). Duyguları ifade etme sıkıntılı düşünceleri
bilişsel olarak daha anlaşılabilir ve çözülebilir kılmaktadır. Bu nedenle duygusal kendini
açma, psikolojik işlevselliğin istenen düzeye yükselmesinde etkili bir yoludur (Wegner,
1997).
5
Duyguları anlamakta ve ifade etmekte yaşanan güçlüğün, psikopatoloji ile
ilişkili olabileceğini belirten (Novick-Kine, Turk, Mennin, Hoyt ve Gallagher, 2005)
araştırmacılar da bulunmaktadır. Duyguları ifade edememek, duygu yüklü konunun
sürekli düşünülmesine neden olarak sağlığın olumsuz etkilenme riskini artırmaktadır
(Nolen-Hoeksema, Morrow ve Fredricson, 1993).
Psikolojik iyi oluşta önemli olan olumlu duygular hissetmek değil; hissedilen
duyguların yaşanmasına ne kadar izin verildiğidir. Örneğin sevdiği birini kaybeden bir
kişinin psikolojik iyi oluşu için önemli olan olumsuz duygularını yok sayması değil; bu
duyguları yaşamasına ne kadar izin verdiğidir. Kişinin duyguları yaşamasına ne kadar
izin verdiğinin ise yaşanılan kültüre göre değişebileceği düşünülebilir. Benzer durumun
psikolojik iyi oluş düzeyi için de geçerli olduğu düşünülmektedir (Christopher, 1992).
Ryff (1989; 1995), psikolojik iyi oluşun teorik yapısını oluştururken ve
geliştirdiği psikolojik iyi oluş modeliyle ilgili çalışmalarını sürdürürken yaptığı
eleştirilerden biri, modelin farklı kültürlerde nasıl yorumlandığının araştırılması
gerektiğidir. Benzer şekilde Christopher (1999), psikolojik iyi oluşu açıklayabilmek ya
da ölçmek için yapılan çalışmalarda kültürel değerlerin göz önünde bulundurulması
gerektiğini önemle vurgulamıştır. O’na göre, kültürü dikkate almadan, evrensel bir
psikolojik iyi oluş tanımlanmaya çalışılırsa bireysel kültürün dışında kalanların, etnik
azınlıkların psikolojik iyi oluşlarına ilişkin açıklamalarda fazla risk alınmış olur.
Adejuna (2010) da benzer endişeleri dile getiren araştırmacılardandır. Literatüre
bakıldığında psikolojik iyi oluşla kültür arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalar
(Christopher, 1999; Dinnel, Kleinknecht ve Matsumi, 2002; Kim, Kasser ve Lee, 2003;
Moscovitch, Hofmann ve Litz, 2004; Norasakkunkit ve Kalick, 2002; Okazaki, 1997;
Ryff, 1995; Ryff, Lee ve Na, 1995) daha önce yapılmış olsa da Türkiye’de ve özellikle
Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında böyle bir çalışmaya rastlanmamış olması
psikolojik iyi oluş ile kültür ilişkisini tartışan bir araştırmaya gereksinim olduğunu
düşündürmüştür.
Kültür, ‘İnsan ve toplumların yapıp öğrenerek kazandığı tutum, davranış ve
değerler,
kısaca
her
şeydir.
Diğer
bir
ifadeyle
“Medeniyet”
anlamında
kullanılabilmektedir, Doğu Medeniyeti, Batı Medeniyeti gibi.” (Güvenç, 1993, s.110).
Kültürel farklılıkları ya da benzerlikleri ortaya koyarken kültürel sınıflamadan
6
yararlanılır. Sıklıkla kullanılan sınıflama, bireyci ve toplulukçu kültür’dür. Bireysel
kültürün genellikle Batı toplumlarında, toplulukçu kültürün Doğu toplumlarında baskın
olduğu ifade edilmektedir. Avrupa ve Amerika’da baskın olan bu kültürde benlik
önceliklidir ve benlik toplumun kurallarını arkada bırakarak yapılanır. Aile, cemiyet,
gelenek, ulus ya da genel geçer roller “ben”i tanımlamaz. Bireysel kültür kişiye
özgürlük sağlamakla birlikte kendi hayatını yönetme hakkı vermekte; kişiler kararlarını
aile, akran, inanç, kariyer, eş, arkadaş, kişisel amaçlar ya da değer yargılarından
bağımsız alabilmektedir. Toplulukçu kültürde grup bireyden önce gelir ve grup
bireylerin toplamının fazlası olarak değerlendirilir. Benlik bireysel özelliklerden ziyade
sosyal sisteme dayalı oluşur. Kişinin önemi, içinde bulunduğu büyük gruptaki
statüsünden ve rolünden ileri gelir (Triandis, 2001). Bireysel kültür ile toplulukçu kültür
arasındaki farklar, olgunlaşma, akıl sağlığı, büyüme ve gelişme, kendini tanıma,
diğerlerini ve diğerleri ile kendi arasındaki ilişkiyi anlama ve açıklama biçiminde ve
değer yargıları oluşturmada önemli ölçüde etkilidir. “Sosyalleşme Süreci” olarak
tanımlanan bu yaşantılarda bireyler kendi toplumunun sosyalleşme sürecinden
geçmekte ve ona uygun benlik geliştirmektedir. Bu benlik yapısı bireyin duygu,
düşünce, davranış ve tinsel/manevi boyutunun yapılanmasına yön verebilmektedir
(Markus ve Kitayama, 1991). Diğer bir ifadeyle, kültürün insan davranışları üzerindeki
etkisini sosyalleşme süreciyle birlikte yapılanan benlik kurgusunun aracılık ettiği
söylenebilir. Araştırma süresince bireysel kültürün birey bazındaki karşılığı olan
bağımsız benlik kurgusu bireysel kültür ile; toplulukçu kültürün birey bazındaki
karşılığı olan ilişkisel benlik kurgusu toplulukçu kültür ile değişim içerinde
kullanılmıştır. Kültürlerarası psikoloji literatüründe (Markus ve Kitayama, 1991;
Triandis, 2001) daha çok ilişkisel benliğin toplulukçu kültürlerde; bağımsız benliğin
bireysel kültürlerde daha yaygın olduğu bilgisi kültür ile benlik kurgusu kavramlarını
değişimli kullanıma yol açmıştır.
Duygular ile kültür etkileşiminde duyguları sözel ya da sözel olmayan ifadelerle
aktarmada kültürün belirleyici (Elfenbein, Beaupré, Lévesque ve Hess, 2007;
Matsumoto ve Kupperbusch, 2001) olduğu bilinmektetir. Duyguları fark etmenin ve
ifade etmenin kültürden kültüre farklılık gösterebildiğini (Ekman ve Friesen, 1969;
Oyserman, Coon, Kemmelmeier, 2002; Solomon, 2007; Stephan, Stephan ve De
Vargas, 1996) ortaya koyan araştırmalar bulunmaktadır.
7
Duyguları ifade etme Batı ve Doğu toplumlarında farklı algılandığı için
toplumlar arasında duyguları ifade etme düzeyi farklılaşmaktadır. Batı toplumları için
duyguları ifade etme kişiler arası ilişkilerin oluşmasında anahtardır. Asyalılar için ise
duygusal olarak kendini ifade etme ile diğerleriyle yakın ilişki oluşturma arasında
önemli bir ilişki bulunmamaktadır. ABD’de kendini açmanın iletişimde pozitif etkiye
sahip olan unsurlardan biri olduğu bilinmektedir (Chen, 1993). Batı toplumlarında,
insanların duygularını mutlaka dışa vurmaları gerektiğine dair bir inanç vardır. Aksi
takdirde kendilerine fiziksel ya da psikolojik olarak “kötü” şeyler olacağına inanılır.
Kişinin, hissettiği duyguları içine atmasından ziyade, dışarıya çıkmasına, görünür
olmasına izin vermesi Batı toplumlarında önemlidir (Kennedy-Moore ve Watson,
2001). Doğu toplumlarında duyguları ifade etmek Batılılara oranla daha azdır. Bunun
nedeni kişilerin sosyalleşme sürecinde duygularını bastırmayı öğrenmiş olmalarıdır
(Mesquita ve Frijda, 1992). Kendi duygularını ifade etmeye odaklanmaktan ziyade
diğerlerinin duygularına duyarlı olmak daha önemlidir. Bu nedenle bu toplumların
üyeleri duygu ifadelerini kontrol etmeyi öğrenerek sosyalleşmektedir (Oyserman ve
ark., 2002).
Diğer yandan, psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade
etmenin cinsiyete göre farklılık gösterebildiği düşünülmektedir. Psikolojik iyi oluş ile
ilgili literatüre bakıldığında (Cenkseven ve Akbaş, 2007; Cirhinlioğlu, 2006; Cooper,
Okamura ve McNeil, 1995; Gilligan, 1993; Ryff, 1989; 1995; Ryff ve Singer, 1996)
kızların psikolojik iyi oluşları erkeklerden daha yüksek çıkmıştır. Fakat psikolojik iyi
oluşun cinsiyete göre farklaşmadığını gösteren araştırmalar da (Hori, 2010; Benjet ve
Hernandez-Guzman, 2001; Kirkcoldy, Furnham ve Siefen, 2010) yok değildir. Kadın ve
erkek arasında duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin farklılaştığını gösteren
araştırmalar (Barret, Gross, Christensen ve Benvenuto, 2001; Boden ve Berenbaum,
2007; Conway, 2000; Lane ve Schwartz, 1987; Pennebaker, 1995; Polce-Lynch, Myers,
Kilmartin, Forsmann-Falck ve Kliewer, 1998; Scherer ve Ceschi, 2000) da mevcuttur.
Bu araştırmalara göre kızların duygusal farkındalık düzeyi ve duygularını ifade etme
düzeyi erkeklerden daha yüksektir. Bu konudaki araştırmalarda farklı sonuçlar elde
edildiği görülmektedir.
Bu
araştırma
üniversite
öğrencileri
üniversite
öğrencileri
üzerinde
yürütülmüştür. Bunun nedeni bireyin hem kendinin hem de diğerlerinin duygusal
8
geçişlerinin farkına varabilme ve duygularını ifade edebilme becerisinin ergenlik ve
sonrasında şekillenmeye başlaması (Ciarrochi, Heaven ve Supavadeeprasit, 2008);
psikolojik iyi oluş için gerekli olan kendini kabul, yaşam amacı gibi özelliklerin ve
kültürel kimliğinin bu yıllarda netleşmeye başladığı düşüncesidir.
Literatür incelendiğinde psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları
ifade etme ile kültür ve cinsiyet değişkenleri arasındaki ilişkiyi farklı kombinasyonlarla
inceleyen çalışmaların olduğu görülmektedir. Fakat bu çalışmalar çoğunlukla yurt
dışında yapılmış çalışmalardır. Türkiye’de, ifade edilen değişkenleri birlikte ele alan ve
iki ülke (İngiltere/Türkiye) karşılaştırması şeklinde tartışılmış olan bir araştırmaya
rastlanmamıştır. Araştırmaya dâhil edilen İngiltere, bireysel kültürün yaygın olduğu
ülkelerden biriyken; Türkiye’de toplulukçu kültür daha yaygındır. Türk toplumu
özellikle 1980’li yıllardan sonra geleneksel/toplulukçu yapıdan modern/bireysel yapıya
doğru bir değişim gösterse de (Göregenli, 1995; İmamoğlu, 1998; Kağıtçıbaşı, 1998)
Batı ülkelerine kıyasla Türk toplumunda hâlâ toplulukçu kültürün karakteristik
özelliklerinin hâkim olduğu (Hofstede, 1980; Kağıtçıbaşı, 2010; Mesquita, 2001; Uskul,
Hynie ve Lalonde, 2004) düşünülmektedir. Ayrıca, mevcut çoğu araştırmanın psikolojik
danışma ve rehberlik alanında değil psikoloji alanında yapıldığı görülmüştür. Böylelikle
verilerin psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerine katkılarının tartışma olanağının
bulunmadığı düşünülebilir. Bu nedenler sonucunda bu araştırmada, üniversite
öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme yeterliği
cinsiyet ve ülke (Türkiye ve İngiltere) değişkenleri açısından incelenmiştir.
1.2.Araştırmanın Amacı
Bu araştırmanın iki temel amacı vardır. Birincisi, üniversite öğrencilerinin
psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme puanlarının ülke ve
cinsiyete göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini incelemektir. İkincisi ise,
Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme
yeterliliklerinin psikolojik iyi oluşlarını yordayıp yordamadığını incelemektir.
9
1.2.1.Alt Problemler
1. Üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları
ifade etme puanları ülke ve cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermekte
midir?
2. Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin, duygusal farkındalık ve duygularını
ifade etme puanları, psikolojik iyi oluş puanlarını yordamakta mıdır?
3. Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin, duygusal farkındalık ve duygularını
ifade etme puanları, psikolojik iyi oluş faktörlerinden,
a) diğerleri ile olumlu ilişkide olma puanını yordamakta mıdır?
b) özerklik puanını yordamakta mıdır?
c) çevre hâkimiyeti puanını yordamakta mıdır?
d) kişisel gelişim puanını yordamakta mıdır?
e) yaşam amacı puanını yordamakta mıdır?
f) kendini kabul puanını yordamakta mıdır?
1.3.Araştırmanın Önemi
İnsanın gelişmeye, büyümeye ve kendini gerçekleştirmeye eğilimli olduğu
bilinmektedir. Bu bakış açısının psikolojik danışma sürecini etkileyebileceği
düşünülmektedir. Danışanlar, psikolojik danışmaya sadece sorunlarını çözmek için
değil, öğrenmek, olgunlaşmak, yaşamın anlamını bulmak gibi varoluşsal beklentilerle
gelebilmektedir. Diğer bir ifade ile psikolojik iyi oluş düzeyini artırmanın da psikolojik
danışmanın amaçları arasında yer edinmeye başladığı düşünülmektedir. Christopher’a
(1999) göre psikolojik iyi oluş, psikolojik danışma alanı için çok önemli bir konudur ve
danışanın anlam ve amaç bütünlüğü bulmasına yardımcı olan psikolojik danışmanın
çalışmalarına rehber olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında araştırma konusunun PDR
alanı için güncel olması ve Türkiye’de bu alanda kültürler arası karşılaştırma şeklinde
modellenen
bir
özelliklerdendir.
araştırmaya
rastlanmamış
olması
araştırmayı
önemli
kılan
10
Araştırmanın
birinci
amacı
doğrultusunda
Türk
ve
İngiliz
üniversite
öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duygularını ifade etmeleri
karşılaştırmalı olarak tartışılmıştır. Amaç Batı kültürüyle oluşturulan ve evrensel olarak
algılanan psikoloji yaklaşımlarının doğru olmadığını belirtmek değil; bozukluk ya da
yetersizlik olarak algılanan bazı davranışların aslında kültürel normların sonucu
olabileceğini tartışmaktır. Böylelikle davranışları değerlendirirken daha geniş bir
perspektiften bakabilme imkânı doğabilecektir. Ayrıca kültürler arası farkların ortaya
konması, biyolojik özellikten kaynaklı olabileceği düşünülen bazı özelliklerin (cinsiyet
karşılaştırması gibi) çevresel etkenlerden de kaynaklanabileceğini göstermektedir
Bunun yanı sıra, davranışları değiştirmeye çalışan profesyonel uygulamalarda kültüre
duyarlılığın artması da kültürler arası çalışmaların sonucudur (Kağıtçıbaşı, 2010). Bu
bağlamda düşünüldüğünde araştırma, bir diğer önemini kültürel farkları/benzerlikleri
ortaya koymasından almaktadır. Araştırma sonuçları, ABD-Avrupa psikolojisi
kuramlarının evrensel olduğu düşüncesine katkı sağladığı gibi, psikolojik iyi oluş,
duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin tanımlanmasında kültürel farkların
olması gerektiğini tartışmaya açmıştır. Öte yandan, sonuçların, psikolojik danışma ve
rehberlik uygulamalarında kültüre duyarlılığın artması için önemli bir adım olduğu
düşünülebilir. Böylelikle, davranış değişikliğine yönelik PDR uygulamasında karşı
tarafı anlama düzeyinin artacağı söylenebilir. Çünkü insanı anlamak için kültürün
(toplulukçu/bireysel) göz önünde bulundurulması gerekir (Markus ve Kitayama, 1991)
Psikoterapi ve danışma programları, kişinin psikolojik sağlığını arttırmak ya da
psikolojik sorunlarına çözüm bulmasına yardımcı olmak için duyguların ifade
edilmesini kullanmaktadır (Winkelman, 2000). Duyguları fark etmek ve ifade etmek, en
doğru kararı vermeye yardımcı (Gasper ve Clore, 2000), problem çözme sürecinde yol
gösterici ve duyguyu düzenlemede öncü (Barett ve ark., 2001) olduğu için, çözüme
yönelik dış yardım arama becerilerini arttırdığı (Göçet, 2006), sıkıntılı düşünceleri
bilişsel olarak daha anlaşılabilir ve çözülebilir kıldığı (Wegner, 1997) için psikolojik
danışmada duyguları anlamaya önem verilmesi gerektiği söylenebilir. Önceki
çalışmalarda da (Feldman-Barret, Gross, Conner-Cristensen ve Benvenuto, 2001; Lane
ve Schwartz, 1987; Pennebaker, 1995) duygusal farkındalığın ve duyguları ifade
etmenin psikolojik iyi oluşu pozitif yönde etkilediği bulunmuştur. Bu araştırmayla
önceki çalışmaların evrenselliğine katkı sağlanacağı gibi, duyguların fark edilmesi ve
11
ifade edilmesinin psikolojik iyi oluş için ne kadar önemli olduğu ortaya konarak
danışma planına yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
1.4.Sınırlılıklar
1. Bu araştırma, Gazi Üniversitesi 2010-2011 Eğitim Öğretim yılı güz dönemi
(Aralık Ayı) öğrencilerinden oluşturulan Türk çalışma grubu ve 2011-2012 Öğretim yılı
güz döneminde (Ekim Ayı) Londra Kolej Üniversitesi (University College of London),
Londra Üniversitesi (University of London) ve Middelesex Üniversitesi’nde
(Middelesex University) öğrenim gören İngiliz öğrencilerden oluşturulan İngiliz
çalışma grubu ile sınırlıdır.
2. Türk öğrencilerin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi Toronto
Aleksitimi-20 Ölçeği’nin (Beştepe, 1997) ölçtüğü özelliklerle; psikolojik iyi oluş
düzeyi, Psikolojik İyi Oluş Ölçeği’nin (Cenkseven, 2004) ölçtüğü özelliklerle sınırlıdır.
İngiliz öğrencilerin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi
Toronto-Alexithymia 20 Scale’nin (Bagby, Parker and Taylor, 1994) ölçtüğü
özelliklerle; psikolojik iyi oluş düzeyi, Psychological Well-being Scale’nin (Ryff, 1989
ölçtüğü özelliklerle sınırlıdır.
3. Ülke değişkeni Türkiye ve İngiltere ile sınırlıdır.
1.5.Sayıltılar
1. Türkiye’de toplulukçu kültürün, İngiltere’de ise bireysel kültürün daha yaygın
olduğu varsayılmıştır.
2. Türkiye’de ve İngiltere’de kullanılan ölçme araçları, kavramsal ve
fonksiyonel denkliğin yanı sıra dil ve yanıtlama stili denkliğini de sağladığı
varsayılmıştır.
12
1.6.Tanımlar
Duygu: Organizmanın ihtiyacı, amaçları, hayatta kalması ve çevreyle uyum
sağlayabilmesi için gerekli olan, olaylara karşı gösterdiği düzenli ve kısa süreli uyumsal
tepkilerdir (Watson ve Clark, 1984).
Duygusal Farkındalık (DUFA): Kişinin kendinin ve diğerlerinin duygularını
tanıma yeteneği olarak tanımlanmaktadır (Lane ve Schwartz, 1987). Bu araştırmada
duygusal farkındalık Toronto-Aleksitimi-20 Ölçeğinin duyguları tanıma zorluğu boyutu
ile ölçülmüş olup, aleksitimi özelliği olarak değil duygusal yeterlik (Emotional
Competence) olarak araştırmada yer almıştır.
Duyguları İfade Etme (DUİF): Duyguların sözel ya da sözel olmayan dille
açığa vurulmasıdır (Lane ve ark., 1990). Bu araştırmada duyguları ifade etme TorontoAleksitimi-20 Ölçeğinin duyguları ifade etme zorluğu boyutu ile ölçülmüş olup,
aleksitimi özelliği olarak değil duygusal yeterliklerden (Emotional Competence) biri
olarak araştırmada yer almıştır.
Psikolojik İyi Oluş (PİO): Psikolojik işlevselliğin en üst düzeyde olabilmesi
halidir (Ryff, 1989). Bu araştırmada PİO Ryff’in (1989) geliştirmiş olduğu psikolojik
iyi oluş modeline dayandırılmış olup; ölçüm yine aynı araştırmacının geliştirdiği
Psikolojik İyi Oluş Ölçeği ile gerçekleştirilmiştir.
Kültür: ‘‘Kültür, bir insan topluluğunu diğer bir topluluktan ayıran normlar,
değerler, inanç sistemleri, varsayımlar ve davranış biçimlerinin bütünüdür. Kültür
paylaşılır, bir kuşaktan diğerine aktarılır ve davranışlarımızı şekillendirir.’ (Adler,
1997). Araştırma değişkenleri üzerinde kültürel farkın olup olmadığını ortaya koymak
için İngiliz ve Türk üniversite öğrencileri karşılaştırılmıştır. İngiltere bireysel kültürü
temsil ettiği düşünülen, Türkiye ise toplulukçu kültürü temsil ettiği düşünülen ülkedir.
Benlik Kurgusu: Bireyin, kendine ve diğerleri ile ilişkisine dair duygu, düşünce
ve eylemlerinin bütünüdür (Singelis, 1994). Kültürün benlik üzerindeki etkisini gösteren
bir kavram olan benlik kurgusu her hangi bir ölçme aracı kullanılmadan kuramsal
bilgiler ışığında araştırmaya dâhil edilmiştir.
13
BÖLÜM II
2.KAVRAMSAL ÇERÇEVE
Bu bölümde psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık, duyguları ifade etme,
kültür ve cinsiyet hakkında kuramsal bilgiler ve ilgili araştırmalar birlikte verilmiştir.
Psikolojik iyi oluşla ilgili bilgilerden önce iyi oluş kavramı; duygusal farkındalık ve
duyguları ifade etme ile ilgili bilgilerden önce de duygular kavramı açıklanarak konu
bütünlüğünün sağlanması amaçlanmıştır.
2.1.İyi Oluş
İyi oluş (Well-being) Aristo’ya kadar dayanmaktadır. Aristo, insan davranışı ile
başarılabilen şeylerin zirvesinde iyi oluş (eudaimonizm) olduğunu belirtmiştir.
Felsefeden ayrıldıktan sonra psikoloji, iyi oluşu kendi paradigması içerisinde tartışmaya
devam etmiştir. Bradburn (1969) Aristo’nun eudaimoni tanımını “mutluluk” olarak
anlamlandırmıştır. Onun için mutluluk, süreç değil olumlu ve olumsuz duygu
dengesinin ve yaşam doyumunun sonucudur (Akt: Diener, Suh ve Oishi, 1997). Ryff
(1989) iyi oluşun patolojinin yokluğu anlamına gelmeyebileceğini belirtmiş; iyi oluşun
temelinde, var olan potansiyeli en üst düzeyde kullanabilmenin olduğuna vurgu
yapmıştır. McGrgor ve Little’e göre (1998) iyi oluş yaşamın anlamının ve yaşamdaki
amaçların değerlendirilmesiyle ilişkilidir. Ryan ve Deci (2001), iyi oluşu psikolojik
ihtiyaçla açıklamıştır. Özerklik, yeterlik ve ilişki kurma temel psikolojik ihtiyaçlardır ve
bunların karşılanma becerisi iyi oluşu açıklamaktadır.
Zamanla iyi oluşla ilgili iki temel bakış açısı olduğu kabul edilmiştir: (a)
Hedonizm (hazcılık) ve (b) Eudemonizm (psikolojik işlevsellik). Hazcılık bakış açısı iyi
14
oluşu yaşam doyumu ve mutluluk olarak tanımlamaktadır. Olumlu duyguların olumsuz
duygulardan fazla yaşanması ve hayatın çeşitli alanlarında (iş, aile, okul vb.) doyum
sağlanması önemlidir. Burada kişi iyi oluşunu kendi belirlediği standartlara göre
değerlendirir. Tek bir ölçüt vardır o da kişi ve kişinin özel değerleridir. Bu tür iyi oluşun
kavramsal karşılığı öznel iyi oluştur. Psikolojik işlevsellik bakış açısına göre ise iyi oluş
kendini gerçekleştirme, anlamlılık, canlılık, potansiyelini işlevsel biçimde kullanabilme
olarak açıklanmaktadır ve psikolojideki kavramsal karşılığı “psikolojik iyi oluş” tur
(Keyes, Shmotkin ve Ryff, 2002). Psikolojik iyi oluşu kişinin kendisi değil, standart
sağlıklı davranış kriterleri belirlemektedir. Bu durum iki perspektif arasındaki temel
farklılıktır (Ryff, 1995). Psikolojik ve öznel iyi oluş birbiri ile ilişkili olsa da her biri
genel iyi oluşun ayrı bir yüzü olarak düşünülmektedir, öznel iyi oluş öznel yüzü,
psikolojik iyi oluş nesnel yüzüdür (Diener, Sapyta ve Sulh, 1998).
2.1.1.Öznel İyi Oluş
Öznel iyi oluş kavramı ilk olarak Bradburn (1969) tarafından ortaya atılmıştır.
Bradburn, öznel iyi oluşu olumlu duygu (isteklilik, enerjik olma, kararlılık, ruhsal
uyarılmışlık) ile olumsuz duygu (üzüntü, kaygı, korku, öfke, suçluluk, küçümseme)
arasındaki denge olarak tanımlamıştır (Akt: Diener, Suh ve Oishi, 1997). Öznel iyi
oluşun üç boyutunun olduğu ifade edilmektedir: Pozitif duygu, negatif duygu ve yaşam
doyumudur. Bunlar, pozitif duygu kişinin mutluluk, heyecan gibi olumlu duygularını,
negatif duygu ise olumsuz duygularını yaşama eğilimini gösterir. Yaşam doyumu,
kişinin yaşamının farklı alanlarındaki ihtiyaçlarını karşılayabilme algısı olarak
tanımlanmaktadır. Yaşam doyumu değerlendirmesi hem genel hayat için hem de özel
olaylar için (Örneğin evliliğinden memnun olma) yapılabilir. Pozitif ve negatif duygu
öznel iyi oluşun duygu boyutunu; yaşam doyumu ise bilişsel boyutunu göstermektedir.
Öznel iyi oluş düzeyi yüksek insan, pozitif duyguları sık ve yoğun, negatif duyguları az
ya da yok denecek kadar az yaşayan, genel yaşamından memnun kişilerdir (Diener,
Lucas ve Oishi, 2002).
Bireysel değerlendirmeye dayanan öznel iyi oluş kuram temelli olan psikolojik
iyi oluştan farklıdır. Öznel iyi oluşun kişisel değerlendirmeye odaklı olması onu
psikolojik iyi oluştan ayıran en önemli özelliktir. Bu nedenle öznel iyi oluş psikolojik
sağlığı tanımlamada tek başına yeterli değildir ve psikolojik işlevsellik ya da ruh sağlığı
15
ile eş anlamda kullanılmamalıdır. Örneğin takıntılı bir insan yaşam doyumunun yüksek
olduğunu, duygularının farkında olmamasına rağmen mutlu olduğunu söyleyebilir,
ancak bu, kişinin psikolojik sağlığının yerinde olduğu anlamına gelmemektedir (Diener,
Suh ve Oishi, 1997).
2.1.2.Psikolojik İyi Oluş
Psikolojik iyi oluş, kişinin hayat endişesi ile bireysel ve sosyal ilgileri arasındaki
dengeyi kurmak için çabalayacak gücünün olmasıdır (Ryff, 1989). Psikolojik iyi oluş
alanındaki önemli araştırmacılardan olan Ryff (1989), psikolojik iyi oluşun pozitif
psikoloji kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini açıklamıştır. Psikolojik iyi oluşu
olumlu psikolojik işlevsellik olarak tanımlamış; iyi oluşun yaşam doyumu ve duygu
temelli değerlendirilmesinin bu işlevsel bakış açısını ihmal ettiğini öne sürmüştür.
Psikolojik iyi oluş kavramı ile olumlu duygulanım, olumsuz duygulanım ve yaşam
doyumunun basit bir birleşiminden (öznel iyi oluş) çok, yaşam tutumlarından oluşan
çok boyutlu bir yapının anlatılması gerektiğini belirtmiştir.
Ryff (1989) çoklu psikolojik iyi oluş modelinin teorik yapısını ve ölçümünü
açıkladığı çalışmasını 321 kişi üzerinde gerçekleştirmiştir. Psikolojik iyi oluşun, yaşam
doyumu, duygusal denge, benlik saygısı, maneviyat ve içsel kontrol ile arasında pozitif
yönde; diğerlerinin güçlü olduğu inancı, şans kontrolü (chance control) ve depresyonla
arasında negatif yönde ilişki olduğu görülmüştür. PİO ile demografik değişkenler
arasındaki ilişkiye bakıldığında, kişilerin sağlık durumları ve mali durumlarının önemli
olduğu bulunmuştur. Buna karşılık, iyi oluş yaş ve eğitim durumu ile en düşük ilişkiyi
göstermiştir. Yapının bazı alt boyutlarının bazı demografik faktörlerle gösterdiği yakın
ilişki de dikkati çeken bir başka husus olmuştur. Yaş, diğerleriyle olumlu ilişkiler ve
kişisel gelişim boyutları ile ilişki gösterirken medeni durum, sadece kendini kabul ve
yaşam amacı boyutlarıyla ilişkili çıkmıştır. Cinsiyete göre psikolojik iyi oluşun nasıl
farklılaştığı sorgulandığında kadınların psikolojik iyi oluş düzeyleri, erkeklerinkine göre
anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Psikolojik iyi oluş yönünden cinsiyetler arası
oluşan bu anlamlı farklılık alt ölçeklerden yalnızca kişisel gelişim için gözlenmiştir.
Ryff, çok boyutlu psikolojik iyi oluş yaklaşımını oluştururken gelişim psikolojisi, klinik
psikoloji ve ruh sağlığı kuramlarının olumlu psikolojik sağlığa ilişkin görüşlerinden
16
yararlanmıştır. Gelişim kuramcılarından Erikson’un psiko-sosyal gelişim evreleri,
Buhler’in temel yaşam eğilimleri (Basic Life Tendencies) ve Neugarten’in kişilik ile
ilgili açıklamaları gelişim psikolojisinin psikolojik iyi oluşun tanımlanmasındaki
katkısıdır. Klinik psikoloji alanında, Maslow’un kendini gerçekleştirme kavramı,
Alport’un olgunluk ile ilgili açıklamaları, Rogers’ın pozitif psikolojik işlevsellikte olma
ve Jung’un bireyselleşme kavramı klinik psikolojinin psikolojik iyi oluşun
tanımlanmasına katkıdır. Ruh sağlığı literatürü genelde psikolojik işlevsellikte yaşanan
sorunlara, hastalıklara yer verse de Johada’nın pozitif sağlık kriterlerine ilişkin
açıklamaları ve Birren’in ilerleyen yaşlardaki pozitif işlevsellikle ilgili çalışmaları
gelişim psikoloji ve klinik psikolojinin, psikolojik iyi oluşun kuramsal temeline ortak
katkı sağlamıştır (Ryff, 1995). Ona göre iyi oluş yaşam gelişimi, ruh sağlığı ve klinik
bakış açısından yararlanarak bütüncül bir anlayışla açıklanmalıdır. İyi oluşun sadece
mutlu olmaktan ziyade kişinin gerçek potansiyelini gerçekleştirmesi çabası olarak
tanımlanmıştır. Bu bakış açısında mutluluk temel mesaj değildir. Mutluluk iyi bir
yaşamın sonucu olabilir. Bahsedilen iyi yaşam, psikolojik iyi oluş faktörleri,
diğerleriyle ile olumlu ilişkiler, özerklik, çevre hâkimiyeti, yaşam amacı, kişisel gelişim
ve kendini kabulü yansıtmaktadır.
Diğerleriyle olumlu ilişkiler (Positive Relations With Others), samimiyet,
ilişkilere güvenme, empati, doyum, yakın ilişkilerde bulunmaktan kaçınmama,
diğerlerine yardımcı olma gibi özellikleri tanımlar (Ryff, 1995). Jahoda’ya göre
diğerlerini sevebiliyor olma akıl sağlığının temel öğesidir. Maslow’un kendini
gerçekleştirme,
Alport’un
olgunlaşma,
Rogers’ın
empati,
Erikson’un
gelişim
evresindeki yetişkin dönem özellikleri, başkalarıyla olumlu ilişkiler kurabilme becerisi
ile yakından ilişkilidir (Ryff ve Singer, 2008).
Özerklik (Autonomy) kişinin geniş sosyal çevrede bireyselliğini elde etmek için
kişisel özerklik araması, sosyal baskıya rağmen düşünce ve davranışlarını kişisel
standartlarına göre düzenlemesidir. Kişinin kendi kendini denetleyebilmesi, bağımsız
olması, davranışlarını kendi içinde organize edebilmesi davranış örneklerindendir (Ryff,
1995). Maslow’un kendini gerçekleştirme kavramı, Rogers’ın değerlendirme yaparken
içsel değerlere odaklanılması görüşü, Jung’un düzenden kurtulma (deliverance from
convention) diğer bir ifade ile kolektif inançların, gelenek ve göreneklerin duygu,
17
düşünce ve davranışları yönetmede belirleyici olmaması özerklik boyutunun kuramsal
temeline katkı sağlamışlardır (Ryff ve Singer, 2008).
Çevre hâkimiyeti (Environmental Mastery), kişinin içinde bulunduğu ruh haline
uygun çevre seçme ya da oluşturma becerisine sahip olmasıdır. Karşılaştığı
olumsuzluklarla yüzleşip duruma en uygun seçim yapabilme yetisidir. Akıl sağlığı
kuramcılarına göre bu özellik ruh sağlılığın en kilit özelliğidir. Gelişim kuramcıları
çevre hakimiyetini komplike bir çevreyi manipule etme ya da kontrol etme becerisi
olarak tanımlamaktadır (Ryff, 1995). Klinik psikolog Alport’un olgunluk kriteri olan
kendini geliştirme çevre hâkimiyetinin özünü oluşturur. Kendini geliştirmenin anlamı
bireyi ileriye götürecek anlamlı yaşantılara dâhil olabilmektir. Öz yeterlilik, öz-saygı,
duygusal denge ve yaşam doyumu çevre hâkimiyeti için önemli özellikler olmasının
yanında kişinin ihtiyaçlarına ya da kapasitesine uygun çevre bulması ya da oluşturması
çevre hâkimiyeti için esas şeydir (Ryff ve Singer, 2008).
Yaşam amacı (Purpose in Life), kişinin yaşamda amacının olmasının yanısıra
yaşamın amacını kavrayabilme becerisidir. Bu boyut kuramsal temelini varoluş
perspektifinden özellikle de Frankl’ın “anlam arayışı” açıklamalarından almıştır. Logo
terapi olarak bilinen bu yaklaşıma göre insanlara yaşadıkları olayların ve çektikleri
acıların anlamını ve amacını bulmalarına yardım etmek önemlidir. Sartre’ın otantik
(olduğu gibi görünebilme) yaşama algısı da bu boyutu etkilemiştir. Bu yaklaşımlar
yaşanan iyi ya da kötü her şeye yüklenen anlamlara vurgu yaparken; yaşanan şeylerin
amacına vurgu yapan bakış açıları da yaşam amacının kuramsal yapısında etkili
olmuştur. Bunlardan ilki mutluluk üzerine araştırmalar yapan Bertrand Russell’in
“iştah” (zest) kavramıdır. Ona göre aç birinin yemek ile olan ilişkisi neyse bireyin
yaşamla ilişkisi de öyle bir şeydir. İyi oluş/mutluluk doğru ilişkinin kurulması ile
gerçekleşecektir. Bunun için kişinin çaba göstermesi, yaşadıklarının anlamını, amacını
farketmesi gerekir (Ryff, 1995). Gelişim kuramcıları yaşam amacının olmasının yeterli
olmadığını; zaman içerisinde amacı yenileme, değiştirme becerisinin de olması
gerektiğini belirtmişlerdir. Çünkü her bir gelişim döneminde amaç ve anlam
değişebilmektedir. Aynı zamanda, ruh sağlığı yaşamın anlamını ve amacını farkettiren
inançların olmasını gerektirmektedir (Ryff ve Singer, 2008).
18
Kişisel gelişim (Personal Growth), psikolojik iyi oluş boyutları arasında
Aristo’nun eudaimonia tanımına en yakın olanıdır ve kendini gerçekleştirme ile ilgilidir.
Kişisel gelişim, potansiyelin geliştirilmesi, bireyin büyüme ve gelişme becerisini
sürdürebilmesidir. Kişinin sadece temel becerileri başarmış olması yeterli değildir.
Birey olarak potansiyelini ilerletmeye, geliştirmeye ve büyümeye devam etmesi gerekir
(Ryff, 1995). Kişisel gelişim boyutunun kuramsal alt yapısını özellikle gelişim
kuramları, Maslow’un kendini gerçekleştirme kavramı, Rogers’ın işlevsel insan
(functioning person) kavramı, başarılara ya da çözülen problemlere takılı kalmadan yeni
deneyime açık olma becerisi oluşturmuştur (Ryff ve Singer, 2008).
Kendini
kabul
(Self-Acceptance),
kişinin
davranışlarının,
motivasyon
kaynaklarının ve duygularının farkında olması ve onlara karşı olumlu tutum içerisinde
olmasıdır.
Sadece güçlü yönler değil güçsüz yönler de fark edilmeli ve kabul
edilmelidir. Kendini gerçekleştirme, olgunluk, ruh sağlığı ve optimal düzeyde psikolojik
işlevselliğin karakteristik özelliğidir (Ryff, 1995). Kendini kabul içerik olarak özsaygıya benzese de öz-saygıdan daha zengin bir kapsama sahiptir. Kendini kabulde
kişinin kendine karşı olumlu yüklemeleri olduğu gibi geçmişine yönelik de olumlu
yüklemeleri vardır. Kendini kabul, yaşam doyumu, duygusal denge, öz saygı ile yüksek
ilişkiye sahiptir (Ryff ve Singer, 2008).
İyi oluş kavramını tanımlarken Ryff ile Ryan ve Deci farklı görüşlerde
olduklarını psikolojik iyi oluş tanımında da göstermişlerdir. Ryff (1995), diğerleriyle
olumlu ilişkiler, özerklik, çevre hâkimiyeti, yaşam amacı, kişisel gelişim ve kendini
kabul faktörlerinin psikolojik iyi oluşun koşulları değil, psikolojik iyi oluşun ta kendisi
olduğunu düşünürken; Ryan ve Deci (2001), psikolojik iyi oluşun, belirtilen boyutların
sonucu olduğunu düşünmektedir. Bu araştırmada Ryff’in geliştirmiş olduğu psikolojik
iyi oluş modeli temel alınmış olup; özellikle Onun psikolojik iyi oluş bakış açısına yer
verilmiştir.
Psikolojik iyi oluş ile sosyal statü ve ekonomik durum arasında ilişki olup
olmadığına ilişkin olarak Ryff, Lee ve Na (1993), yetişkinler üzerinde yaptığı
çalışmada, sosyo-ekonomik durum ile psikolojik iyi oluşun boyutları kendini kabul,
yaşam amacı, çevre hâkimiyeti ve kişisel gelişim arasında ilişki olduğu ortaya
koymuşlardır. Araştırmacılar bu ilişkiyi, psikolojik iyi oluş için statü ve para gerekli
19
olan birincil koşul olmasa da psikolojik ihtiyaçların karşılanmasında aracı olduğu için
önemli olduğu şeklinde yorumlamıştır. Ryff (1995) konuyla ilgili daha önce yaptıkları
çalışmaları değerlendirdiği makalesinde sosyo-demografik özelliklerin kendini kabul ve
kişisel gelişim gibi psikolojik iyi oluşun bazı özelliklerini etkilediğini ifade etmiştir.
Aynı çalışmasında, çocukluk ve ergenlikte anne-baba tutum ve özelliklerin (alkolik
olma, boşanma vb.) psikolojik iyi oluşu etkilerken; yetişkinlikte sosyal statü ve gelirin,
yaşlılıkta ise sağlık durumunun psikolojik iyi oluşta etkili olduğunu ifade etmiştir.
Kaplan, Shema ve Leite (2008), 29 yıl süren boylamsal çalışmalarında kişinin ortalama
ekonomik gelirini, süreç içerisinde yaşadığı gelir değişikliğini ve psikolojik iyi oluş
düzeyini farklı zaman periyodunda ölçmüşlerdir. Araştırma sonucunda ekonomik gelir
ortalaması ve yaşanılan gelir değişikliğindeki dalgalanma kişisel gelişim, yaşam amacı,
çevre hâkimiyeti ve kendini kabulü etkilerken; özerklik boyutunu etkilememiştir.
Ekonomik düzey yükseldikçe psikolojik iyi oluş düzeyinde de artış görülmüştür.
Ryff ve Heidrich (1997), geçmiş deneyimlerin şimdi ve gelecekteki psikolojik
iyi oluşla nasıl bir bağının olduğunu araştırmıştır. Katılımcılar, genç, orta yaşlı ve yaşlı
şeklinde sınıflandırmıştır. Gençlerin ilk yıllardaki yaşantılarının (ailelerinin paylaştığı)
psikolojik iyi oluşlarını yordadığı görülmüştür. Normal olmayan yaşantılar genç
yetişkinlerin psikolojik iyi oluş faktörlerinden sadece kişisel gelişimi yordamıştır.
Üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, olumsuz duygular ve cinsiyet rolleri
arasındaki ilişki incelenmiştir. Bu çalışmada, dışa vurumcu özellikleri daha yüksek
düzeyde olan üniversite öğrencilerinin, diğerleriyle olumlu ilişkileri de yüksek
bulunmuştur. Sözel olarak ifade edilmeyen özellikleri yüksek olanların ise özerklik
faktörünün daha yüksek olduğu görülmüştür. Olumsuz duyguları yüksek olanların
kendini kabul ve çevresel hâkimiyeti daha düşük çıkmıştır (September, McCarrey,
Baranowsky, Paren ve Schindler, 2001).
Keyes, Shmotkin ve Riyff (2002), iyi oluşun en uygun hale getirmesi için hangi
özelliklerin önemli olduğunu araştırmıştır. Genç, orta yaşlı ve yaşlı (n=3032) kişiler
üzerinde yürüttüğü çalışmada, yaş, eğitim, dışa dönüklüğün ve vicdanlı olmanın yüksek
ve nevrotik özelliklerin düşük olmasının psikolojik iyi oluşu optimal düzeye çektiği
bulunmuştur.
20
İyi oluş, özellikle de öznel iyi oluş kavramı Türkiye’de daha yaygın olarak
araştırılmasına rağmen; psikolojik iyi oluş ile ilgili araştırma sayısı oldukça azdır.
Üniversite öğrencileri üzerinde Ryff’in Psikolojik İyi Oluş Modeline dayalı az sayıda
araştırma bulunmaktadır. Psikolojik iyi oluş ile duygusal farkındalık ve duyguları ifade
etme arasındaki ilişkiyi deneysel yöntemle inceleyen Kuzucu (2006), üniversite
öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeylerini artırmaya
yönelik psiko-eğitim programının, psikolojik iyi oluşu yükseltmede etkili olmadığı,
fakat aynı programın duygularla ilgili ifade edilen becerileri artırdığını bulmuştur.
Cirhinlioğlu (2006), üniversite öğrencilerinde utanç eğilimi, dini yönelimler, benlik
kurgusu ve psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkiyi incelediği çalışmasında ifade edilen
değişkenlerin psikolojik iyi oluşu yordadığı sonucuna ulaşmıştır. Cenkseven ve Akbaş,
(2007), üniversite öğrencilerinin öznel iyi oluş ve psikolojik iyi oluşlarının
yordayıcılarını araştırdığı bir çalışmada öğrenilmiş güçlük, dışadönüklük, nevrotizm ve
cinsiyetin psikolojik iyi oluşu yordadığını bulmuştur. Güler-Edwards’in (2008),
üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyi ve benlik yönelimlerini incelediği
çalışmasında benlik yönelimleri, geleceğe bakış ve yeni hedeflere bağlanmanın
psikolojik iyi oluşla ilişkili olduğu; cinsiyete göre psikolojik iyi oluşun farklılık
göstermediği
sonucuna
ulaşılmıştır.
İşgör
(2011),
üniversite
öğrencilerinin
muhafazakârlık ile psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkiyi karşılaştırdığı çalışmasında
muhafazakâr yaşam tarzı ile psikolojik iyi oluş arasında pozitif ilişki olduğu sonucuna
ulaşmıştır. Arıcı (2011) ise çalışmasında üniversite öğrencilerinde toplumsal cinsiyet
rollerine ilişkin algılar ve psikolojik iyi oluşu incelemiştir. Araştırma sonucunda
toplumsal cinsiyet rollerini geleneksel algılama düzeyi düşük olan üniversite
öğrencilerinin kişisel gelişim faktörü dışındaki psikolojik iyi oluş faktörleri gelenekçi
algılama düzeyi yüksek olanlara göre daha yüksek; cinsiyet rollerini eşitlikçi algılama
düzeyi yüksek olanların psikolojik iyi oluşun düzeylerinin tüm boyutlarıyla daha yüksek
olduğu sonucuna ulaşmıştır.
İlgili literatür incelendiğinde Ryff’in geliştirmiş olduğu psikolojik iyi oluş
modelinin felsefeden ve psikolojideki farklı yaklaşımlardan etkilendiği görülmektedir.
Bu modelin yer aldığı çalışmalar Türkiye’de az sayıda olduğu için konunun güncelliğini
koruduğu
düşünülmektedir.
Çalışmalarda
çoğunlukla
psikolojik
iyi
oluşun
yordayıcılarının incelendiği dikkat çekmektedir. Bu araştırmada da duygusal farkındalık
21
ve duyguları ifade etmenin psikolojik iyi oluşu yordama gücü araştırıldığı için aşağıda
duygulara yer verilmiştir.
2.2.Duygular
İlk olarak felsefe alanında tartışılmaya başlanan duygular farklı felsefeciler
tarafından kendi düşünce akımları doğrultusunda açıklanmıştır. Stoacılar, duyguları
aşağılayarak aklı yüceltirken; Platon duygunun akıl tarafından yönlendirilmesi
gerektiğini; Aristo, duyguların zihin işlevleriyle beraber ortaya çıktığını ve bu işlevlere
eşlik ettiklerini ifade etmiştir. Galen’e göre ise duygular ruhun hastalığıdır. Descartes’e
göre duygular kişilerin düşüncelerine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Spinoza, bedende
oluşan değişiklikler ile bu değişikliklerin zihindeki yansımasının bütünlüğüne dayalı bir
tanım yapar. Orta çağın sonuna kadar bu tanımlar akıl-duygu tartışması şeklinde
olmuştur. Akıl beynin, duygu kalbin ürünü olarak görülmüştür. 18.yy’ da duyguların
baskın olduğu romantizm akımı doğsa da sanayi devriminden itibaren akıl duygunun
önüne
geçmiştir.
Duygu
ile
ilgili
tartışmalar
felsefeden
ayrılan
psikoloji
araştırmalarında da devam etmiştir (Akt: Strongman, 2003).
•
Psikoloji alanında duyguların farklı bakış açıları ile değerlendirilmiş olması
duyguların tanımında fikir birliği sağlanmasını engellemiştir. Literatürde sıklıkla yer
verilen duygu tanımlarından bazıları şöyledir: Plutchik’e (1980) göre duygu,
insanları ve hayvanları uyum ve denge sağlayıcı davranışlara sürükleyen iç
faktörlerdir. Lazarus’a (1982) göre, bireyin çevresindeki uyarıcıları algılaması ve
değerlendirmesi sonucu oluşan iç yaşantılardır. Watson ve Clark (1994) duyguları,
organizmanın ihtiyacı, amaçları, hayatta kalması ve çevreyle uyum sağlayabilmesi
için gerekli olan, olaylara karşı gösterdiği düzenli ve kısa süreli uyumsal tepkiler
olarak ele almaktadır. Goleman’a (1998) göre ise duygu bir his ve bu hisse özgü
belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimidir. Izard
(1993) duygunun tanımını yapmaktan daha önemli olan şeyin duyguların
bileşenlerinin saptanması olduğunu ifade etmiş, duygunun nöro-biyo-kimyasal,
motor-duygusal, davranışsal-güdüsel, bilişsel-öznel bileşenleri üzerinde incelenmesi
gerektiğini belirtmiştir. Duygularla ilgili yapılan tanımlardan yola çıkarak
duyguların ortak özellikleri şu şekilde sıralanmaktadır (Caruso ve Salovey, 2004,
s.10–13)
22
•
Bireyin çevresinde meydana gelen değişikliklerden dolayı ortaya çıkar,
•
Otomatik olarak başlar,
•
Çabuk bir şekilde fizyolojik değişiklik yaratır,
•
Uyulan kuralları ve düşünme şekillerini değiştirir,
•
Eyleme hazırlar,
•
Etkileri çevreye hızlıca yayılır,
•
Dünyayla başa çıkma, hayatta kalma ve çabalamaya yardımcı olur.
Bu özellikler ışığında duygunun çevreden gelen uyarıcılar nedeniyle ortaya çıkan,
hem fizyolojik hem de düşünce ve davranışı etkileyen ve insanın varoluşunu
sürdürebilmesine yardımcı olan güç olarak tanımlanabileceği düşünülebilir. Yine de
duygunun tanımı ile ilgili fikir birliği sağlanamamıştır. Bu konuda farklı kuramlar
bulunmaktadır.
2.2.1.Duygu Kuramları
Duygular ile ilgili ilk psikoloji odaklı araştırma William James ile başlamıştır.
James-Lange teorisi olarak bilinen teoride duygu, uyaranların etkisi ile başlayan, bilinçli
duygusal deneyimle son bulan olaylar dizisi olarak açıklanmıştır. James‘e göre duygular
çevreden gelen bilgilere karşı oluşturulan bilişsel yanıtlardır. Duyguları araştırmasının
temel amacı, uyaran ve duygu arasındaki zihinsel işlemleri anlamaktır. Şöyle ki, olay
uyarılmaya sebep olmakta; uyarılma sonucu zihinsel süreç başlamakta ve kişinin yaptığı
yorumun sonucu olarak duygu ortaya çıkmaktadır (Akt: Strongman, 2003).
Duygu ile ilgili ilk çalışmalardan sonra duygunun tanımı ve işleyişi ile ilgili
süreç içerisinde farklı araştırmacılar görüş belirtmişlerdir. Bu görüşler evrensel, bilişsel
ya da sosyo-kültürel zeminde oluşturulmuştur.
2.2.1.1.Evrensel Görüş: Evrensel yaklaşımlar, biyolojik yönelimli yaklaşımlardır. Bu
yaklaşımların çıkış noktası, duyguların doğuştan var olduğu ve her kültürde aynı
anlamlandırıldığı düşüncesidir. Dolayısıyla duyguların zamana ve sosyal çevreye göre
değişmediğini iddia etmektedirler. Evrensel duygu kuramları iki grupta toplanmaktadır:
Temel Duygu kuramı ve Boyutsal Duygu kuramıdır. Temel duygu kuramının (Basic
Emotion Theory) temelinde evrimsel yaklaşımlar bulunmaktadır. Duyguyu evrimsel
23
bakışla ilk değerlendiren Darwin duygusal yüz ifadelerinin evrenselliğini kanıtlamak
için farklı ülkelerdeki insanların yüz ifadelerini incelemiştir (Akt: Strongman, 2003).
Darwinci görüşün temel düşüncesi, duyguların hayatta kalmak için önemli bir işleve
sahip olduğu ve türler evrimleşirken duyguların da şekillendiğidir. Bu yaklaşıma göre
her bir duygu ayrışıktır ve kendine özgü zihinsel değerlendirmesi, fizyolojik hareketi ve
ifadesi bulunmaktadır. Darwin’den etkilenen Ekman, Friesen, Izard, Plutchick ve
Tompkins ileri gelen çağdaş duygu kuramcılarıdır ve yüz ifadelerinin evrenselliğini
kanıtlamak için oldukça araştırma yapmışlardır. Bu ispatlar sonrasında elde edilen
bulgular temel duygular olarak isimlendirilmiştir. Temel duyguların sayısı kuramcılara
göre farklılık gösterse de ortak olan görüş bu duyguların tüm insanlarda var olduğudur.
Ekman ve Friesen (1969) öfke, iğrenme, korku, mutluluk, üzüntü ve şaşkınlık
duygularının temel duygular olduğunu belirtmiştir. Daha sonra hoşnutluk duygusunu da
buna dâhil etmişlerdir. Izard (1993), bu duygulara suçluluk, utanma, sıkıntı ve
küçümsemeyi; Plutchick (1980), ümit, can sıkıntısı ve mahcubiyet duygularını da
ekleyerek temel duyguları genişletmiştir.
Evrensel duygu kuramlarından ikincisi olan boyutsal duygu kuramında duygular
arası ilişkiler ortaya koyulmaya çalışılmaktadır. Bu kurama göre duygular birbirinden
bağımsız değildir. Bu kurama dayalı çalışmalarda duygusal ifadelerin altında yatan
temel boyutları ortaya koymak (hoşnutluk-hoşnutsuzluk, olumlu-olumsuz, yoğunlukseyreklik gibi), bu boyutları yansıtan duygusal ifadeleri açığa çıkarmak, kültürel
geçerliliği bulmak ve boyutlar arasındaki ilişkiyi ortaya koymak temel amaçlardır.
Diener, Larsen, Nejad, Fujita ve Russell çalışmalarını bu alanda yapmış en tanıdık
araştırmacılardır (Akt: Strongman, 2003).
2.2.1.2.Bilişsel Görüş: Duygu kuramlarından ikincisi bilişsel duygu kuramlarıdır.
Bilişsel duygu kuramlarında duygular ayrık olarak değerlendirilmektedir. Bu kuramlara
bilişsel değerlendirme kuramları da denmektedir. Kökeni Arnold’un “İnsanlar kendi iyi
oluşları için sürekli olarak çevreyle ilgili değerlendirme ve yorumlamalar yapmakta ve
bu değerlendirmeler farklı duygulara neden olmaktadır.” düşüncesine dayanır. Arnold’a
göre olay ya da durumun ilk değerlendirmesi duygusal işleyişi başlatmaktadır. Bu ilk
değerlendirme hem olaya uygun tepkiyi hem de o duyguya ilişkin fizyolojik
değişiklikleri ve duygusal deneyimleri uyarmaktadır. Bilişsel değerlendirme kuramları
içerisinde farklı bakış açıları gelişmiştir. Lazarus bilişsel süreçlerin, duygunun ortaya
24
çıkmasında baskın rol oynadığını belirtmiştir. Duyguyu hayal edilmiş ya da yaşanmış
bir olayın veya durumun sonucu olarak görmektedir. Böylece farklı bilişler aynı olaya
farklı duygusal tepkinin verilmesine neden olmaktadır. Schachter’e göre duyguyu hem
bilişsel hem de fizyolojik faktörler oluşturur. Belli koşullar altında bilişsel
değerlendirmeler fizyolojik uyarılmışlığı takip eder. İnsanların duygusal durumlarına bir
anlam, bir değer yükledikleri olayın kendilerini fizyolojik olarak nasıl uyardığını
gözlemleyerek yaşadıkları olaya anlam verdiklerini belirtmektedir. Bu kurama göre
duygusal durum fizyolojik uyarılmışlık ve biliş arasındaki etkileşimin ürünüdür. Yani
bilişsel yaşantılar doğrultusunda duygusal yaşantılar adlandırılır. Dolayısıyla farklı
ortamlarda benzer uyarılara farklı tepkiler verilmesinin ve birtakım çatışmalara
girilmesinin nedeni, duyguları farklı şekillerde yönlendiren farklı bilişsel durumlar
içinde olunmasıdır. Bilişsel değerlendirme yaklaşımında duygunun bilişin sonucu
olduğunu ifade eden araştırmacıların yanı sıra bilişi birbirinden bağımsız alt sistemler
olarak gören araştırmacılar da vardır. Bunlardan en bilineni Zajonc’a göre duygu ve
biliş birbirinden bağımsız sistemlerdir. Duygusal kararlar bilişten bağımsızdır. Duygu
bilişten önce oluşmaktadır, bilişsel kodlama olmadan da duygu oluşabilir (Akt:
Strongman, 2003).
2.2.1.3.Sosyo-Kültürel Görüş: Duygu kuramlarının üçüncüsü sosyo-kültürel duygu
kuramlarıdır. Sosyo-kültürel açıdan duygu ile ilgili çalışmalar azımsanmayacak kadar
çoktur (Ekman, 1972; 1982; 1992; Izard, 1977; 1991; 1992). Bu çalışmalarda önemle
vurgulanan nokta, temel duyguların (Kızgınlık, mutluluk, korku, üzüntü, tiksinti,
şaşkınlık) evrensel olduğu ve evrensel duyguların kültürden kültüre farklılık
göstermediği; asıl farklılığın duyguların ifade edilme biçiminde yaşandığıdır. Duyguları
ifade etme biçimi kültürden kültüre değişen, öğrenilmiş davranışlardır (Akt: Strongman,
2003). Markus ve Kitayama (1991) duyguların sosyal ve kültürel üretimler olduğunu
vurgulamıştır. Kültür kapsamında temel sosyal gerçeklerin bilgisine ulaşan kişi, bu
bilgiler ışığında duyguların ifadesine yön vermektedir. Bu konudaki görüşler “Kültür ile
Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme Arasındaki İlişkisi” başlığında ayrıntılı
olarak ele alınmıştır.
Sonuç olarak, temel duyguların evrensel olduğu yaygın bir düşüncedir.
Duyguların
oluşum
sürecini
açıklamakta
farklılıklar
görülmektedir.
Evrensel
yaklaşımlar, duygunun evrenselliği üzerinde dururken; bilişsel yaklaşımlar duyguların
25
düşüncelerin sonucu olduğunu; sosyo-kültürel yaklaşımlar duygunun evrensel
olduğunu, fakat duyguları farketmenin ve deneyimlemenin kültürden kültüre farklılık
gösterdiğini ifade etmektedir. Buradan hareketle, araştırmanın amacı gereği sosyokültürel yaklaşıma dayalı olarak duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmeye ilişkin
bilgiler de bu bölümde yer almıştır.
2.2.2.Duygusal Farkındalık
Duyguyu tanıma ve deneyimleme ve bunların davranış ve düşünce üzerindeki
etkilerini incelemeye yönelik bilimsel ilginin giderek arttığı; bunun olması gereken
önemli bir yöneliş olduğu düşünülmektedir. Duygularla ilgili çalışmalar yapan bilim
adamları (Lane ve ark.,1990; Taylor, 2000) kişinin kendi duygularına erişebilmesinin,
duygularını birbirinden ayırt edebilmesinin ve duygularını adlandırabilmesinin
önemine dikkat çekmektedir. İlgili literatürde “duygusal beceri” olarak isimlendirilen
bu becerilerin, duygusal farkındalık (Lane ve ark., 1990), duygu durum farkındalığı
(Swinkles ve Giuliano, 1995), duygusal zeka (Salovey ve ark., 1995), aleksitimi (Taylor
ve ark., 1991), duyguları saptama becerisi (Ciarocchi ve Scot, 2007) gibi farklı
kavramlar altında yer aldığı görülmektedir. Bu araştırmada duyguları tanıma yeterliği
için duygusal farkındalık; duyguları ifade etme yeterliği için ise duyguları ifade etme
kavramı kullanılmıştır.
Duygusal farkındalık (emotional awareness), kişinin ve diğerlerinin duygularını
tanıma ve tanımlama yeteneğidir. Duygusal farkındalık, duygunun yaşanması ve ifade
edilmesinden farklı olarak, o andaki duygu hakkında bilgi sahibi olmak anlamına
gelmektedir (Lane ve Schwartz, 1987). Başka bir ifadeyle, duygusal farkındalık,
duygunun bilinçli bir düzeyde net bir şekilde farkına varılmasıdır. Duygusal farkındalık,
dikkatin hissedilen duygusal değişime ve varolan duyguyu tanımlamaya yoğunlaşma
sürecidir. Bu süreçte kişi duygusunu izleyebilme, farklı duygular arasında ayrım
yapabilme ve duygularının nedenlerini saptayabilme yaşantıları geçirmektedir (Lane ve
ark., 1990).
Duygusal farkındalık hem duygulara dikkat etme hem de duyguların
netliğini farkedebilme olarak da tanımlanmaktadır. Duygulara dikkat etme, kişinin
duygu durumunu fark etmesi, üzerinde düşünmesi ve o duygu durumunu izlemesidir
(emotional monitoring). Duyguları netleştirme ise, kişinin kendi duygularını net bir
26
şekilde anlaması, duygularını birbirinden ayırt edebilmesi ve bu duyguları nasıl
adlandıracağını bilmesidir (Thompson, Dizen ve Berenbaum, 2009).
Duygusal farkındalık ilk çocukluk yıllarında kazanılmaktadır. Çocuklar 12 ile 28
ay arasında kendi duygusal tepkilerine dair ilk farkındalıklarını geliştirirler. Okul öncesi
dönemde (2.5-5 yaş) duygularını ve duygularını ortaya çıkaran olayları diğerlerine
anlatmaya başlarlar. Bu tarzda bir iletişim, farkındalıklarının gelişmesine yardımcı olur.
Çocuklar kendi kendilerini ve ‘iyi’ ya da ‘kötü’ oluşlarına göre duygularını
değerlendirme becerisi de kazanırlar. Bu kazanımlar ‘öz-bilinç’ (selfconscious)
kazanımlarıdır. Ortaokul döneminde ise çocuklar aynı kişiye bazen birbiriyle çelişen,
birden fazla duygu hissedebileceklerinin farkına varmaya başlarlar ve sonunda da bir
ergen olarak kendi duygusal döngülerinin farkına varırlar (Ciarrochi, Heaven ve
Supavadeeprasit, 2008).
Lane ve Schwartz (1987), duygusal farkındalığı açıklamak için, Piaget’in
Bilişsel Gelişim Kuramına dayalı Duygusal Farkındalık Gelişim Modeli oluşturmuştur.
Bu modelde, kendinin ve diğerlerinin duygularını fark etmede bireysel farklılıklarının
olduğu ve bu farklılığın kişinin kullandığı içsel ve dışsal bilişsel temsillerdeki
farklılıktan kaynaklandığı öne sürülmektedir. Bu modelde, duygusal farkındalık beş
düzeyden oluşan bilişsel-gelişimsel bir serinin sonrasında gerçekleşir. Başka bir ifade
ile her bir düzey bir önceki ile birleşir ve gittikçe karmaşıklaşan hiyerarşik bir duygusal
deneyim örüntüsü ortaya çıkar. Bu modelde kişinin duygusal farkındalık düzeyi,
bireysel duygu-çağrışım (emotion-evoking) durumlarının sunulması ve bu durumda ne
hissettiğinin sorulmasıyla değerlendirilebilmektedir. Duygusal farkındalığın ilk düzeyi,
duyusalmotor-refleksif (sensorimotor-reflexive) düzeydir. Bu düzeyde duygular beden
üzerinden algılanır ve diğerlerinin duygularına karşı bir farkındalık yoktur. İkinci
düzey, duyusalmotor-etkin (sensorimoto-enactive) olarak adlandırılmıştır. Bu düzeyde
kişi hem bedeninde hissettiği duygunun hem de duygusal davranışlarının farkında
olabilir. Fakat henüz duygularını spesifik olarak fark edememektedir. Bu düzeyde
duyguları tanımlamak için “kendimi kötü hissediyorum” gibi genel bir ifade kullanılır.
Diğerlerinin duygularını fark etme sınırlıdır. Üçüncü düzey işlem öncesidir
(preoperation). Kişi bireysel duygularının farkındadır fakat duygular sınırlıdır. Kişi
sadece o anki bir duygusunu tanımlar, bu duygusal farkındalığının da sadece bir kısmını
ifade edebilir (Örn. Öfkeliyim). Duygusal farkındalığın dördüncü düzeyi somut-işlem
27
(concrete-operational) düzeyidir. Kişi bu düzeyde farklı duyguları tanıma ve duyguları
harmanlama becerisine sahip olmuştur (Örn. Kendimi mutlu ve şaşkın hissediyorum).
Kişi hem kendisinin hem diğerlerinin çoklu duygularını tanıyabilmektedir. Fakat
diğerlerinin çoklu duygularını fark edebilme henüz yeni oluşmuştur. Beşinci düzey
formal işlem düzeyidir. Kişi kendi duygularını ayırt edebildiği gibi diğerlerinin yaşadığı
duyguları ayırt edebilmiş biçimde çok yönlü olarak algılayabilir (Lane, 2000; Lane ve
ark., 1990).
Prinz (2005), duygusal farkındalığın üç farklı şekilde incelenebileceğini ileri
sürmüştür. Bunlardan ilki ve en temel olduğu düşünülen kendi duygularının farkında
olmadır. Duygular, bedensel değişimlerin algılanmasıdır ve bir duygunun farkında
olmak bedensel bir değişim örüntüsünü bilinç düzeyinde deneyimlemektir. Bu
bakımdan duygusal farkındalık, bilinç düzeyinde bir algıdır. İkincisi, belirli bir duyguyu
neden hissediyor olduğunun farkında olmaktır. Duygusal bir tepkiyi tetikleyen düşünce
ya da algı bilinebilir. Duyguya yol açtığı düşünülen düşünce ya da algının farkında
olma, duyguları doğuran nesneleri anlamayı sağlamaktadır. Üçüncü olarak, ne tür bir
spesifik duyguya sahip olduğunun farkında olmaktır. Bunun için kişi yüksek düzeyde
bir bilişsel süreçten geçerek ne hissettiğini bilebilir.
Duygusal farkındalık duyguyu düzenlemenin öncüsü olduğundan, öfke gibi
antisosyal etkiler ortaya çıkarabilecek duygularda azalma meydana getirmektedir.
Çünkü duyguları konusunda net olan bireyler, duygu düzenleme stratejilerini başlatan
sinyalleri erkenden yakalayıp, hissettikleri duyguyu (örn. öfke) daha kabul edilebilir bir
forma sokabilirler. Kişideki duygusal farkındalık düzeyi ne kadar fazlaysa hayata uyum
sağlama becerisi de o kadar büyük olmaktadır (Wilkowski ve Robinson, 2008).
Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir çalışmada, duygularını fark etmekte
zorlanan bireyler kişiler arası ilişkilerinde oldukça güçlük çekmektedirler. Bunun
nedeni olarak da bu kişilerin duygusal deneyimlerini diğer insanlarla paylaşmamaları ve
onlardan uzak durmaları gösterilmektedir (Vanheule, Desmet ve Meganck, 2006).
Swinkles ve Giuliano (1995), duygusal farkındalığı düşük olan grupla yüksek olan
grubu karşılaştırdığında, farkındalığı yüksek olanların daha sık pozitif duygu
yaşadıkları, kendine saygılarının daha yüksek olduğu, daha dışa dönük oldukları, sosyal
olarak daha az kaygılı oldukları ve daha çok yaşam doyumu belirttiklerini ifade etmiştir.
28
2.2.3.Duyguları İfade Etme
Duyguları ifade etme, bir duyguya tipik olarak eşlik eden gülme, ağlama, surat
asma gibi davranışsal değişimlerdir (Gross ve John, 1997). Bir başka tanıma göre
duyguları ifade etme, duygusal deneyimi gözlenebilir sözel ya da sözel olmayan
davranışlarla aktarmaktır (Kennedy-Moore ve Watson, 2001).
Duyguları ifade etmenin dinamiğini açıklayan iki kuramdan biri olan GelişimselEtkileşimsel Kuram bilişsel yaklaşıma dayalı olarak duyguları yapılandırılmış bilgiler
olarak açıklamaktadır. Yani duygu gerçek anlamda bir tür “bilgidir”, bir tür “biliştir”.
Kurama göre, birtakım varsayımlar en başta yapılandırılmış bilgi kaynakları olarak
insan zihninde yerleşiktir. Kişinin, kendisi ve diğerleri ile ilgili bilgi işleme sürecinde
yaptığı atıflar bu varsayımlara dayalı olarak ortaya çıkar. Bireyler bu bilişsel
düşünceleri ve duyguları, yaşam deneyimleri ve dil aracılığıyla anlamayı ve
adlandırmayı öğrenirler. İkinci kuram Sosyal Bilgi Modelidir. Bu model, duyguları ifade
etmenin diğerlerine bilgi taşıdığı varsayımı üzerine yapılandırılmıştır. İnsanlar,
diğerlerinin duygularını ifade etmelerine dayalı olarak, onların duyguları, tutumları,
niyetleri ve davranışları hakkında bilgi işleyerek bazı çıkarımlar yaparlar. Sonrasında bu
çıkarım döngüsel bir şekilde duygularını ifade eden kişinin davranışlarını etkiler.
Dolaylı olarak ifade etme desteklenir ya da ketlenir. Diğerlerinin duygularını ifade
etmelerine dayalı olarak yapılan çıkarımlar ve gösterilen duygusal tepkiler sadece bilgi
işleme süreci ile değil; aynı zamanda yaygın kültürel normlar, sosyal-ilişkisel faktörlerle
de ilişkilidir. Bu faktörler duyguları ifade etmenin uygunluğunu ve nasıl bir davranışsal
tepkide bulunacağını etkiler (Keltner ve Haidt, 1999).
Duyguların ifade edilmesi ve ifade edilen duyguların diğerleri tarafından
anlaşılması sosyal etkileşimde, ilişkilerin derinleşmesinde önemli görülmektedir. İfade
edilen duygular anlaşılma ve insanlarla ilişkilerini düzenleme fırsatı sunar (KennedyMoore ve Watson, 2001).
Duyguları ifade etme, farkında olunarak ya da farkında olunmadan yapılabilir.
Kişi duygularını ifade etmeyi kısmen kontrol edilebilir ya da istediği biçimde
planlayabilir (Kennedy-Moore ve Watson, 2001). Duyguları ifade etmenin ya da
29
etmemenin çok çeşitli nedenleri olabilir. Bazı duygular (örn. neşe) içerikleri gereği
diğerlerinden (örn. utanma) daha fazla ifade edilirler (Trierwiler, Eid ve Lischetcke,
2002). Fakat duyguları ifade etme, bireysel farklılıklarla olduğu gibi, sosyalleşme süreci
ile de ilişkilidir. Bazı insanlar duygularını sıklıkla ve sürekli ifade ederken, diğerleri
duygu ifadelerini gizlerler. Örneğin bazı insanlar mutlu olduklarında, duygularını yüz
ifadeleri, duruşları, söylemleri aracılığıyla yani birçok kanaldan dışa vururken; diğerleri
mutluluklarını sadece bir tebessümle dışa vurabilir ya da vurmayabilirler (Andersen ve
Guerrero, 1998).
Duyguları fark etmekte ve ifade etmekte sorun yaşayan kişiler duygularını çok
kabaca, “rahatlama ve rahatsız olma” gibi basit kelimelerle ifade edebilmekte veya
“gevşeme ve gergin olma” gibi bedensel tepkilerle gösterebilmektedir. Konuşmaları
tekrarlayıcı ve ayrıntıcıdır. Sık sık bedensel yakınmalarından söz ederler. Duygusal
yaşamlarındaki kısıtlılık, bazen duruşlarındaki donukluk ve duygularının yüzlerinden
anlaşılamamasıyla da kendini belli eder (Lesser, 1981). Aleksitimi düzeyi yüksek olan
ve düşük olan kişilerin bazı özelleri karşılaştırıldığında, duyguları ifade edemeyen
bireylerin düşük benlik saygısına sahip oldukları ve bağımlı kişiler oldukları (Taylor,
Bagby ve Parker, 1991); duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düştükçe kişilerin
madde bağımlılığı, yeme bozukluğu ve başka türlü somatik hastalıklarının ortaya çıkma
oranın arttığı (Taylor, 2000) belirtilmektedir.
Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme arasındaki ilişkiye bakıldığında
bazı araştırmacılara göre birey tarafından fark edilen belirli bir duygu, o duygunun ifade
edileceği bilgisini vermez. Duyguyu fark etmek ve onu ifade etmek duygusal sürecin iki
farklı bileşenidir. Duyguları ifade etme, yüz ifadesi ya da sözel ifade şeklinde
duyguların dışa vurumudur. Bunun için duygusal farkındalık gerekli değildir. Duygusal
farkındalık duyguları deneyimlemeyi içerse de duygusal farkındalık bundan daha fazla
bir şeydir. Diğer bir ifade ile duygusal farkındalık duyguları deneyimlemenin bilincinde
olmayı içermektedir (Lane ve Schwartz, 1987). Fakat bu görüşün aksine duyguların
ifade edilmesi için farkına varma, duygularla düşünceler ve yaşantılar arasında bağlantı
kurma ve duyguları kabul etme aşamalarından geçilmesi gerekmektedir. Farkında
olunmadan gerçekleşen duygusal dışa vurum tercihli olmayacağı için istenen dışa
vurum biçimi değildir (Daş, 2006).
30
Türkiye’de duyguları fark etme ve ifade etme becerilerini birlikte araştıran
sadece bir araştırmaya (Kuzucu, 2006) rastlanmıştır. Diğer çalışmalarda duygusal
farkındalık ve duyguları ifade etme duygusal zekâ başlığı altında (Göçet, 2006; Köksal,
2003), aleksitimi başlığı altında (Aydemir, 2010) ya da aleksitiminin toplam puanını
elde etmek için kullanılan alt boyut olarak (Bağçı, 2008; Koçak, 2003; Sallıoğlu, 2002)
ya da ayrı olarak (Boratav, Ataca ve Sunar, 2006) araştırmalarda yer almıştır. Kuzucu
(2006), geliştirmiş olduğu duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme psiko-eğitim
programının üniversite öğrencilerinin bu becerilerini geliştirmede etkili olurken aynı
öğrencilerin psikolojik iyi oluşlarını yükseltmede etkili olmadığı sonucuna varmıştır.
Göçet’in (2006) 419 üniversite öğrencisi üzerine yaptığı araştırmada; duygularını ifade
edebilen bireylerin stresle başa çıkmada daha aktif planlama yapabildiklerini, problemle
ilgili rasyonel adımlar atabildiklerini, duygularının farkında olan ve onlardan yararlanan
bireylerin de; çözüme yönelik dış yardım arama becerilerinin daha yüksek olduğunu
bulmuştur. Köksal (2003), çalışmasında; ergenlerde mantıklı karar verme stratejisi ile
duygusal zekânın alt boyutlarından kendi duygularını anlama, karşısındakinin
duygularını anlama ve duyguların manipülasyonu arasında aynı yönde anlamlı bir ilişki
bulmuştur. Aydemir’in (2010), çalışmasında duygusal farkındalık ve duyguları ifade
etmede cinsiyete göre anlamlı fark görülmemiştir. Kadınların ve erkeklerin bu verileri
birbirine yakın çıkmıştır. Bağcı (2008) tarafından üniversite öğrencileri üzerinde
yapılan araştırmada Benlik saygısı düşük ve yüksek olan üniversite öğrencilerinin
aleksitimi puan ortalamaları arasında önemli bir fark olduğu görülmüştür. Benlik saygısı
düşük
olan
öğrencilerin
aleksitimi
düzeyleri
benlik
saygısı
yüksek
olan
öğrencilerinkinden daha yüksek bulunmuştur. Sürekli kaygıları yüksek ve normal olan
üniversite öğrencilerin aleksitimi puan ortalamaları arasında da önemli bir fark
görülmüştür. Sürekli kaygıları yüksek olan öğrencilerin aleksitimi düzeyleri sürekli
kaygıları normal olan öğrencilerin kaygı düzeylerine göre daha yüksek bulunmuştur.
Durumluk kaygıları yüksek ve normal olan üniversite öğrencilerinin aleksitimi puan
ortalamaları arasında anlamlı bir farkın olmadığı görülmüştür. Erkek ve kız üniversite
öğrencilerinin aleksitimi puan ortalamaları arasında önemli bir fark görülmüştür.
Erkeklerin aleksitimi düzeyleri kız öğrencilerinkinden daha yüksektir. Üniversite
öğrencilerinin yaşa, ekonomik duruma ve kullanılan ele göre (sağ el, sol el) aleksitimi
düzeyleri arasında ise anlamlı fark bulunmamıştır. Koçak’ın (2003) geliştirmiş olduğu
duygusal ifade eğitimi programı etkili olmuş ve öğrencilerin aleksitimi düzeyini aza
indirmiştir. Sallıoğlu (2002), araştırmasında üniversite öğrencilerin duygu ifade eden
31
sözcük ve deyimlere yükledikleri duygu yoğunluklarının farklılık gösterdiğini ortaya
koymuştur. Yeterlilik duygu kategorisinde aleksitimik olmayanlarda aleksitimik
olanlardan; mutsuzluk ve kuşku duygu kategorisinde aleksitimik olanların duygu
yoğunluklarının aleksitimik olmayanlardan daha fazla olduğu bulunmuştur. Boratav,
Atmaca ve Sunar’ın (2006) üniversite öğrencileri ile yaptıkları çalışmada Türkiye’de
olumlu ya da nötr duyguların (mutluluk, şaşırma) olduğu gibi ifade edilmesine izin
verildiği görülmüştür. Korku, öfke ve üzüntünün saklanması ya da az gösterilmesi
desteklenmiştir. Küçük görme ve iğrenme duygularının gülümseyerek ifade edilmesi
gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
2.2.4.Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme ile Psikolojik İyi Oluş
Arasındaki İlişki
Psikolojik iyi oluş ile duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme arasındaki
ilişkiyi inceleyen araştırmaların olduğu görülmektedir. Üniversite öğrencileri üzerinde
yapılan bir araştırmada, duygusal farkındalığı yüksek olan kişilerin psikolojik olarak
daha sağlıklı olduğu (Lane ve Schwartz, 1987) belirtilmiştir. Pennebaker (1993)
olumsuz yaşantılarla ilgili duyguları sözlü ya da yazılı paylaşmanın psikolojik sağlığı
nasıl etkilediğini araştırdığı çalışmasında, öfke, anksiyete ve üzüntü duygularıyla ilgili
farkındalık arttıkça sağlıkta ilerlemenin arttığını; duyguları ifade etmemenin psikolojik
ve fizyolojik sağlığı olumsuz etkilediğini belirtmiştir (Akt: Pennebaker, 1995). Zentner
(1999), olumsuz bir durum yaşayan yetişkinler üzerinde yaptığı bir çalışmada duyguları
yazarak da olsa ifade etmenin hem fiziksel sağlığı hem de psikolojik iyi oluşu
etkilediğini
ortaya
koymuştur.
Feldman-Barret,
Gross,
Conner-Cristensen
ve
Benvenuto, (2001) olumsuz duyguları fark etme ve ifade etmenin psikolojik iyi oluşu
artırdığı sonucuna ulaşmış; kişinin duygularını fark etmesinin, sonrası için karar
verebilmesi ve duygularını düzenlemesini kolaylaştırdığı için bu sonuca ulaşılmış
olabileceğini belirtmiştir. Berthoz ve arkadaşları (2000) depresyon puanı yüksek olan ve
düşük olan kişilerin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme düzeylerinin
karşılaştırıldığı bir çalışmada, depresyon puanı yüksek olanların kendi ve diğerlerinin
duygularını fark etmede sorun yaşadıklarını bulmuştur. Üniversite öğrencileri üzerinde
yapılan bir başka çalışmada duygusal farkındalığı ve duyguları ifade etme düzeyi
azaldıkça depresyon ve kaygı puanlarının arttığı görülmüştür (Lundh ve ark., 2002).
32
Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ruh sağlığı ile birlikte kişiler
arası ilişkileri devam ettirmek için de önemli olduğu belirtilmektedir. Duygusal ifadeler
akıl ve beden sağlığının önemli bir yönü olarak görülürken (King ve Emmons, 1990;
Pennebaker, 1995) psikoterapi ve danışma programları, kişinin psikolojik iyi oluşlarını
arttırmak ya da psikolojik sorunlarına çözüm bulmasına yardımcı olmak için duyguları
kullanmaktadır (Winkelman, 2000). Duyguları ifade etme sıkıntılı düşünceleri bilişsel
olarak daha anlaşılabilir ve çözülebilir kılmaktadır. Bu nedenle duygusal kendini açma,
psikolojik işlevselliği arttırmanın etkili bir yolu olabilmektedir (Wegner, 1997).
Duyguları fark etmedeki güçlüğün psikopatoloji ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir.
Kaygı bozukluğu olan ve olmayan kişilerin duygusal farkındalık düzeyleri
karşılaştırıldığında kaygılı olanların duygusal farkındalığının kaygılı olmayanlardan
daha düşük olduğu bulunmuştur (Novick-Kine, Turk, Mennin, Hoyt ve Gallagher,
2005). Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir çalışmada, duyguları ifade
edememek, duygu hissedilen konunun sürekli düşünülmesine neden olarak, uzun süreli
negatif duyguların ve depresyon belirtilerinin ortaya çıkma, sağlığın olumsuz etkilenme
riskini artırdığı bulunmuştur (Nolen-Hoeksema, Morrow ve Fredricson, 1993).
Hemenover’in (2003) travmatik bir yaşantıya maruz kalmış kişilerin duygusal olarak
kendilerini açmalarının psikolojik iyi oluşları üzerindeki etkisini incelediği çalışması da,
kendini açmanın psikolojik sağlık üzerinde olumlu etkilere sahip olduğunu ortaya
koymaktadır. Duygusal olarak kendini açan kişinin çevresel hâkimiyet duygusu kendini
açmadan öncekine oranla daha yüksek çıkmıştır. Duygusal olarak kendini açma
süresince kişisel gelişim, kendini kabul ve özerklik faktörlerinde de yükselme
görülmüştür.
Üniversite öğrencilerinin problem odaklı olma, ruminasyon ve duygusal
farkındalık- duyguları ifade ile psikolojik iyi oluşları arasındaki ilişkiyi boylamsal
olarak inceleyen bir çalışmada bir yıl arayla değişkenler tekrar ölçülmüştür. Araştırma
sonucunda, problem odaklı olma, ruminasyon ve duygudal farkındalık- duyguları ifade
etmenin aynı zamanda ölçülen psikolojik iyi oluş düzeyini yordadığı görülmüştür.
Sadece duyguları tanıma ve ifade etme yeterliliği (birinci ölçümdeki psikolojik iyi oluş
kontrol altına alındığında) bir yıl sonrasındaki psikolojik iyi oluş boyutlarından kaygıyı
pozitif;
pozitif duygu durumunu negatif yönde ve en yüksek değerde yordamıştır
(Ciarrochi ve Scott, 2007).
33
Diğer yandan duyguları fark etmenin ve ifade etmenin tek başına psikolojik
sağlığı arttırmak için yeterli olamayabileceği görüşünün (Pennebaker, Zech ve Rime,
2001) yanı sıra bu konuda araştırma da (Zech, Rime ve Nils, 2003) bulunmaktadır.
Pennebaker, Zech ve Rime (2001) duyguları fark etmenin ve ifade etmenin psikolojik
sağlığı artırdığını gösteren çalışmalar olsa da bu becerilerin tek başına yeterli
olamayabileceğini, diğer dinamiklerin de araştırılması gerektiğini belirtmiştir.
Duyguların sosyal paylaşımının insanların iyileşme derecesine etkisinin incelendiği bir
diğer araştırmada da sosyal olarak duygunun paylaşılmasının tek başına duygusal
rahatlama ve psikolojik iyileşme sağlamadığını göstermektedir (Zech, Rime ve Nils,
2003).
Türkiye’de duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme ile psikolojik iyi oluş
arasındaki ilişkiyi inceleyen sadece bir araştırmaya rastlanmıştır. Daha önce de
belirtildiği gibi, Kuzucu (2006) tarafından yapılan bu araştırmada duyguları fark etmeye
ve ifade etmeye yönelik psiko-eğitim programı geliştirilmiş ve programın işlevselliği
test edilmiştir. Sonuçta psiko-eğitim programı öğrencilerin duygusal farkındalık
düzeylerinin artmasında etkili olurken, duyguları ifade etme eğilimleri ve psikolojik ve
öznel iyi oluş düzeylerini arttırmada etkili bulunmamıştır.
Özetle, psikolojik iyi oluşun sağlanması için duyguları fark etmenin ve ifade
etmenin önemli olduğu çoğu araştırmada ortaya konmuştur. Fakat psikolojik iyi oluş
için önemli olan olumlu duygular hissetmek değil; hissedilen duyguların yaşanmasına
ne kadar izin verildiğidir. Örneğin sevdiği birini kaybeden bir kişinin psikolojik iyi
oluşu için önemli olan olumsuz duygularını yok sayması değil; üzüntüsünü ya da diğer
duygularını yaşamasına ne kadar izin verdiğidir. Bu duygusal yaşantıların
şekillenmesinde de kültürün etkili olduğu düşünülmektedir.
2.3.Kültür
Kültür zaman içinde farklı şekillerde tanımlanan ve ortak bir tanımda
buluşulmamış olan bir kavramdır. 1930’lu yıllarda kültür, insanlığın sosyal mirası
olarak tanımlanmıştır (Linton, 1936). Sonraki yıllarda tanım genişletilerek insan
gruplarının özgün yapılarını ortaya koyan, yaratılan ve aktarılan sembollerle ifade
edilen düşünce, duygu ve davranış biçimlerine kültür denmiştir (Kroeber ve Kluckhohn,
34
1952). Geertz’in (1973) tanımına göre kültür, “Tarihsel olarak aktarılan, sembolik
olarak ifadesini bulan anlam sistemleri ve bireylerin bu anlam sistemleriyle etkileşimi
sürecinde geliştirdikleri tutum ve değerler bütünüdür.” (Akt. :Kağıtçıbaşı, 2010, s.3552). Kültür, ‘İnsan ve toplumların yapıp öğrenerek kazandığı tutum, davranış ve
değerler,
kısaca
her
şeydir.
Diğer
bir
ifadeyle
“Medeniyet”
anlamında
kullanılabilmektedir, Doğu Medeniyeti, Batı Medeniyeti gibi.” (Güvenç, 1985, s.110).
Kültür ve psikoloji kavramlarının birlikte ele alınması 1920’li yıllara
dayanmaktadır. Bu yıllardaki çalışmalar kültür ve kişilik arasındaki ilişkiye
odaklanmışken; 1950’li yıllarda kültürlerarası karşılaştırma çalışmaları başlamıştır.
Kültürlerarası benzerlik ve farklılığı ayırt etmede en yaygın olarak kullanılan iki kavram
bireysellik ve toplulukçuluktur. Hofstede ortaya koyduğu bu kavramları şöyle
açıklamıştır: “Bireycilik, bireyler arasındaki bağların gevşek olduğu, herkesin kendine
ya da çekirdek ailesine bakmak zorunda olduğu kültürler için geçerlidir” derken
toplulukçuluğu da şu şekilde açıklamıştır: “Toplulukçuluk, insanların doğuştan itibaren
güçlü ve sıkı gruplara bağlı olduğu ve bu bağlılığın yaşam boyunca, sorgulanmayan bir
sadakat karşılığında varolduğu toplumlarda vardır” (Akt: Kağıtçıbaşı, 1999, s.359-360).
Bireysel ve toplulukçu toplumlar arasındaki farklar, a) bireyin içinde yaşadığı
gruptan bağımsız ya da gruba bağlı olması, b) kişisel amaçların grubun amaçlarından
önce ya da grubun amaçlarından sonra gelmesi, c) bireylerin ikili ilişkilere ya da
toplumsal ilişkilere daha çok önem vermesi, d) sosyal davranışı, normların ya da
tutumların belirlemesine bağlı olarak gelişmektedir. Bireyci toplum üyeleri genellikle
gruptan bağımsız hareket etmektedirler. Kendi istek, amaç ve ihtiyaçlarını grubun
üzerinde tutmaktadırlar. İkili ilişkiler önemli olmakla birlikte kişinin kendi haklılığı
ilişkilerin devamından daha önemlidir. Grup içi davranışlarda özerk ve bağımsız bir
kişilik özelliği ortaya konmaktadır. Yaşadıkları toplumun amaçlarından daha çok kendi
amaçlarına önem verilmektedir. Davranışlarının belirleyicisi grup normlarından ziyade
kendi tutumlarıdır (Triandis, 1994).
Bireysel ve toplulukçu kültürdeki aile yapılarını karşılaştıran Kağıtçıbaşı
(1998), toplulukçu kültürlerde modern hayatla birlikte aileler çekirdek aile yapısında
olsa da ataerkil yapılarını koruduklarını ve aile bağlarının güçlü olduğunu ifade
etmektedir. Bu aile modelinde çocuğa karşılıklı bağımlılık değerleri yüklenmekte; ona
35
maddi ve duygusal yatırım yapılmaktadır. Çünkü çocuk ailesinin gelecekteki güvencesi
olarak düşünülür. Çocuk ailesine hem maddi destek sağlayacak hem de yaşlandıklarında
onlara bakacaktır. Bireysel kültürde çekirdek aile yapısı yaygındır ve çocuk sosyal
güvence kaynağı olarak görülmemekte; değerini bireyselliğinden almaktadır. Çocuklar
bağımsızlığa, keşfetmeye, yaratıcılığa ve kendine güvenmeye vurgu yapılarak
yetiştirilir. Bu farklılığın ekonomik refah düzeyinden ya da sanayileşmeden kaynaklı
olabileceği düşüncesi akla gelmektedir. Fakat Kağıtçıbaşı (1998), tarihi belgelerin,
mahkeme tutanaklarının ve nüfus kayıtlarının ilişkileri ve evlilik yapısını inceleme
olanağı verdiğini; sonuçlara göre İngiliz aile yapısının sanayileşmeden önce de bağların
çok kuvvetli olmadığı çekirdek aile yapısında olduğunu aktarmıştır.
Kültürel özelliklerin benlik oluşumunda etkili olduğu bilinmektedir. Batı
toplumlarında daha baskın olduğu kabul edilen bireysel kültürde “ben” önceliklidir ve
“kimlik” toplumun kurallarını arkada bırakarak yapılanır. Aile, cemiyet, gelenek, ulus
ya da genel geçer roller “ben”i tanımlamaz. Bu kültür kişiye özgürlük sağlamakla
birlikte kendi hayatını yönetme hakkı vermektedir. Kişi kararlarını, aile, akran, inanç,
kariyer, eş, arkadaş, kişisel amaçlar ya da değer yargılarından bağımsız alabilir. Bunun
aksine, toplulukçu toplumlarda bireyler grup içi davranışlarda birlikte hareket etmekte;
kendi amaçlarını toplumsal amaçların gerisinde tutmaktadır. “Kimlik” bireysel
özelliklerden ziyade sosyal sisteme dayalı oluşur. Kişinin önemi içinde bulunduğu
büyük gruptaki konumundan ve rolünden ileri gelmektedir (Kağıtçıbaşı, 2010).
Bireysel kültür Kuzey Amerika ve Batı Avrupa toplumlarının sahip olduğu
kültür olarak ifadelendirilmektedir. Asya, Güney Avrupa’nın birçok ülkesi, Latin
Amerika ve Afrika toplumlarında toplulukçu kültür daha yaygındır. Bireysel kültür ile
toplulukçu kültür arasındaki farklar, olgunlaşma, akıl sağlığı, büyüme ve gelişme,
kendini tanıma, diğerlerini ve diğerleri ile kendi arasındaki ilişkiyi anlama ve açıklama
biçiminde ve değer yargıları oluşturmada önemli ölçüde etkilidir (Markus ve Kitayama,
1991). Kısaca “Sosyalleşme Süreci” olarak tanımlanan bu yaşantılarda bireyler kendi
toplumunun sosyalleşme sürecinden geçmekte ve ona uygun “benlik kurgusu”
oluşturmaktadır. Benlik kurgusu, “diğerlerinden ayrı olarak kendisi ve diğerleri ile
ilişkilerine dair duygu, düşünce ve eylemlerinin bütünü” olarak tanımlanmaktadır
(Singelis, 1994, s.581). Bireyin duygu, düşünce ve güdülerini çeşitli şekillerde etkileyen
ve bireye yol gösteren iki farklı benlik kurgusu biçimi tanımlanmaktadır. Bunlar:
36
bağımsız benlik kurgusu ve ilişkisel benlik kurgusudur. Bağımsız benlik kurgusu
ayrışıklık, bireysellik ve kendine özgü olmanın idealleştirildiği ve vurgulandığı bireyci
Batı toplumunu temsil etmektedir. Buna karşın diğerleri ile bağlı, bir gruba ait olma,
uyma gibi özelliklerinin olduğu ilişkisel benlik kurgusu Batılı olmayan (toplulukçu)
sosyal sistemleri temsil etmektedir (Singelis ve Sharkey, 1995).
2.3.1.Bağımsız ve İlişkisel Benlik Kurgusu
Bağımsız benlik kurgusu ile ilişkisel benlik kurgusu arasındaki temel fark,
“başka” ile bütünleşme ya da ayrışma derecesidir. Bağımsız benlik kurgusunun temel
özelliği benliğin bağımsız ve özerk bir kişi olarak algılanmasıdır. Benlik sosyal
bağlamdaki ilişkilerden bağımsızdır ve davranışları düzenleyen temel güç, kişinin kendi
duygu, düşünce, amaç, yetenek ve ihtiyacı gibi içsel özellikleridir. Bir diğer önemli
nokta bu içsel özelliklerin süreklilik ve devamlılık göstermesidir. İlişkisel benlik
kurgusunda benlik diğerleri ile bağlılığını sürdürerek yapılanmaktadır. Kişi kendini
büyük bir bütünün parçası olarak algılamaktadır. İlişkisel benliğe sahip olan kişi bir
gruba ait olmaya ve uymaya çalıştığı için duygu, düşünce, amaç, yetenek ve ihtiyaç gibi
içsel özellikler bireyin içinde bulunduğu duruma göre değişebilmektedir (Markus ve
Kitayama, 1991).
İçsel özelliklerini ve kendi amaçlarını gerçekleştirme, kendini ifade etme, eşsiz
olma, grupta sivrilme ve açık iletişime önem verme bağımsız benlik kurgusunun
karakteristik özelliklerindendir. İlişkisel benliği olan kişi ise bir grupta içsel niteliklerini
göstermez ve vurgulamaz. Grubun amaçları ve ihtiyaçları bireyin amaç ve
ihtiyaçlarından önce gelir. Bu nedenle ilişkisel benlik sosyal beklentilere göre
değişebilen ve esnek olan bir benliktir. Statü, rol ve ilişki gibi dışsal, kamusal
özelliklere önem verme, ait olma ve uyma, uygun davranışı gösterme, dolaylı iletişim
kurma ve diğerlerinin düşüncelerini okuma ilişkisel benlik kurgusunun karakteristik
özelliklerindendir. Kişiler arası ilişkilerde uyum ve çeşitli durumlara uyma yeteneği
ilişkisel benlik kurgusu için benlik değerinin kaynağıdır (Singelis, 1994).
Bağımsız benliğe sahip kişiler kendilerini, zaman, mekân ve sosyal ortamdan
bağımsız olarak tanımlamaktadırlar (Örn: Ben sosyal biriyim). İlişkisel benliğe sahip
37
kişiler ise kendilerini, ilişkileri ve belli sosyal ortamları çerçevesinde düşünmektedirler
(Örn: Yakın arkadaşlarımla beraberken sosyal biriyim). Aynı tür farklılık sadece
benliğin algılanmasında değil; başkalarının algılanmasında da ortaya çıkmaktadır.
Sosyal etkileşim açısından bakıldığında, ilişkisel benlik kurgusuna sahip kişiler az
sayıda insanla ama daha uzun süren, etkileşimin yoğun olduğu ilişkiler yaşamaktadır.
İşbirlikçi bir tutuma sahiptirler. Bireysel benlik kurgusuna sahip kişiler çok sayıda
insanla ama kısa süreli ve derinlik içermeyen etkileşimde bulunurlar. İşbirliğinden uzak
daha rekabetçi tutum sergilerler (Kağıtçıbaşı, 1999).
Bağımsız ve ilişkisel benlik kurguları herhangi bir kültürde, toplumda veya
bireyde birlikte var olabilmektedir (Singelis, 1994). Bu iki benlik kurgusu birbirinin zıt
boyutları değildir. Bir toplumda bireyci ya da toplulukçu kültürün baskın olması, o
toplumdaki bireylerin daha bağımsız veya daha ilişkisel benlik kurgusuna sahip
olmasında etkilidir (Triandis, 2001). Toplumda ve bireyde her iki benlik kurgusu
birlikte var olsa da bu örüntülerden birinin baskın olma eğilimi güçlüdür (Yamada ve
Singelis, 1999).
Bağımsız benlik kurgusuna sahip bireylerin bireyci toplumlarda, ilişkisel benlik
kurgusuna sahip bireylerin toplulukçu toplumlarda yaşadığı varsayılmaktadır (Markus
ve Kitayama, 1991). Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri bireysel toplum olarak; Doğu
ülkeleri toplulukçu toplum olarak değerlendirilir (Shweder ve Bourne, 1984). Türkiye
açısından
bakıldığında
Türk
toplumu
özellikle
1980’li
yıllardan
sonra
geleneksel/toplulukçu yapıdan modern/bireysel yapıya doğru bir değişim gösterse de
(Göregenli, 1995; İmamoğlu, 1998; Kağıtçıbaşı, 1998) Batı ülkelerine kıyasla Türk
toplumunda hâlâ toplulukçu kültürün karakteristik özellikleri hâkimdir (Hofstede, 1980;
Kağıtçıbaşı, 2010; Mesquita, 2001; Uskul, Hynie, ve Lalonde, 2004). Geleneksel Türk
sosyo-kültürel yapısının en karakteristik özelliklerinin başında gelen kişilerarası
ilişkilere önem verme, aile, komşu ve arkadaşlarla yakın ilişkilerde olma ilişkisel benlik
yapısının oluşmasında etkilidir (Kağıtçıbaşı, 1996b; 2010; İmamoğlu, 1998). Bu
sosyalleşme sürecinde aile bütünlüğüne, ilişkilerdeki uyuma, aile ve grup üyeleri ile
yakın ilişkilere vurgu yapılmaktadır. Aile ve sosyal roller “benlik” oluşumunda ve
tanımlanmasında en büyük etki alanına sahiptir (İmamoğlu,1995).
38
Türkiye’de benlik kuramları üzerine yapılan çalışmalarda Türk insanının benlik
yapısını tanımlayan yeni modeller öne sürülmüştür: “Karşılıklı Duygusal Bağlılık
Modeli” (Kağıtçıbaşı, 1994) ve “Dengeli Ayrışma- Bütünleşme Modeli” (İmamoğlu,
1998). Kağıtçıbaşı (1994), benlik kurgusunu kuramsallaştırmanın Türkiye gibi hem
toplulukçu hem de bireysel kültürün geçerliğini koruduğu ülkelerde farklı şekilde
yapılandırılması gerektiğini ileri sürmüş ve Karşılıklı Duygusal Bağlılık Modeli’ni
geliştirmiştir. Modelde hem özerk hem de ilişkisel olunabileceğini belirterek “özerkilişkisel benlik” gelişimini vurgulamıştır. Bu model daha çok toplulukçu kültürlerin
kentleşmiş bölgelerinde daha yaygındır. Bu bölgelerde erkek ve kadın ayrımı azalmış,
kadının statüsü yükselmiş, ekonomik refahla birlikte aile üyeleri birbirini duygusal
bağlarla bağlanmış durumdadır. Türk kültüründe benlik gelişimi özerk-ilişkiseldir.
İmamoğlu’nun (1998) geliştirdiği Dengeli Ayrışma-Bütünleşme Modeli’nde insan
gelişiminin bağımsızlık değil, karşılıklı bağımlılık modeli çerçevesinde ele alınması
gerektiğini; Türkiye’deki değişimin Batı’da gözlenen “kopuk bağımsızlık”tan farklı
olarak hem bağımsız hem de ilişkili olmayı içeren, “etkin-bağlantılı” (Agentic
Interdependence) benlik gelişimi yönünde olduğunu; dolayısıyla, ilişkili olmakla
yetkinlik anlamındaki bağımsızlığın birbirine zıt değil, birarada varolabilen kavramlar
olduğunu belirtmiştir. Modele göre her insan hem bireysel/ayrışık hem de
ilişkisel/bütüncül eğilime birden sahiptir. Birey kendi potansiyelini gerçekleştirmeye
çalışırken diğerleri ile de bütünleşmeye gereksinim duymaktadır. Ayrışma ve
bütünleşme birbirini tamamladığı ölçüde dengeli gelişme gerçekleşmektedir (İmamoğlu,
1998).
Kültürün bir parçası olan ve sosyalleşme sürecinde etkili olabilen sosyoekonomik durumun ve anne baba tutumlarının benlik kurgusunu etkilediği
bilinmektedir. Sosyo-ekonomik durumu yüksek olan aileler, bağımsız benlik kurgusu
özelliklerinden özerklik, bireysellik, kendi ihtiyaçlarına odaklı olma davranışları
konusunda çocuklarını sosyo-ekonomik durumu düşük olan ailelerden daha fazla teşvik
etmektedir (Marjoribanks, 1991). Türk üniversite öğrencileri arasında yapılan çalışmada
orta ve üst düzey ekonomik gelire sahip öğrencilerin ekonomik geliri düşük öğrencilere
gore daha fazla bireysel benlik kurgusu özelliklerine sahip olduğu görülmüştür
(Karakitapoğlu Aygün ve İmamoğlu, 2002).
39
Anne-baba tutumları kültürün diğer parçalarından biridir ve sosyalleşme
sürecinde benlik kurgusunu etkilediği bilinmektedir. Sosyalleşme sürecinde anne-baba
kendi yetiştikleri kültürel çevrenin davranışları ile çocuklarına etki etmektedirler.
Bireysel toplumlarda anne-baba çocuklarını özerk bırakma eğilimindedir. Kişisel başarı,
bağımsız olma, özgüven bu toplumlarda önemlidir. Anne-baba kontrolü istenmeyen bir
tutumdur (Harkness ve Super, 1995). Toplulukçu toplumlarda anne-baba tutumları daha
müdahaleci, kısıtlayıcı ve otoriterdir (Berndt, Cheung, Lau, Hau ve Lew, 1993).
Çocukların inançları, değer yargıları, sosyal davranışları, diğerleri ile olan ilişkileri
anne-babaların sosyalleşme süreci ile etkileşim halindedir. Bu toplumlarda çocukların
anne-babaya bağlı olması, anne-baba ya da grup üyelerine uyma davranışında
bulunması desteklenir. Karar verme sürecinde kişi başkaya bağımlı düşünmek
zorundadır. Fakat ailenin müdahaleci tavrı olumsuz bir davranıştan ziyade sevgi
gösterisi olarak yorumlanır (Harkness ve Super, 1995). Türk anne-baba tutumlarının
batı toplumlarından farklı olarak, toplulukçu kültürlerdeki anne-baba tutumlarına
benzediğini öne süren çalışmalar bulunmaktadır. (İmamoğlu, 1995; Karadayı, 1994). Bu
çalışmalarda Türk anne-babalarının çocuklarına yüksek seviyede hem kontrol hem de
ilgi gösterdikleri görülmüştür. Türk anne-babalarının ABD’li anne-babalara kıyasla
daha müdahaleci ve kontrol edici olduğu; bu müdahale ve kontrol diktatör bir anlamda
değil, sevgi ve ilgi ile birlikte aileyi bir arada tutabilmek niyetiyle yapıldığı da
(Kağıtçıbaşı, 1996a) belirtilmektedir.
Sonuç olarak kültürün benlik yapısında etkili olduğu, bireysel kültürde bağımsız
benlik kurgusunun; toplulukçu kültürde ilişkisel benlik kurgusunun daha baskın olduğu
anlaşılmıştır. Araştırma boyunca bireysel kültürün birey bazındaki karşılığı olan
bağımsız benlik kurgusu bireysel kültür ile toplulukçu kültürün birey bazındaki karşılığı
olan ilişkisel benlik kurgusu toplulukçu kültür ile değişim içerinde kullanılmıştır.
Kültürlerarası psikoloji literatüründe (örn: Markus ve Kitayama, 1991; Triandis, 2001)
daha çok ilişkili benliklerin toplulukçu kültürlerde; bağımsız benliklerin bireysel
kültürlerde daha yaygın olduğu bilgisi değişimli kullanıma yol açmıştır.
40
2.3.2.Kültür ile Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme Arasındaki
İlişki
Kültür, duyguları sözel ya da sözel olmayan ifadelerle aktarmada belirleyicidir
(Elfenbein ve ark., 2007). Bazı duyguların ifade edilmesi kültür tarafından
engellenebilir ya da onaylanabilir (Matsumoto ve Kupperbusch, 2001).
Duyguları ifade etmede kültürlerarası fark olacağı ilk olarak Ekman tarafından
yapılan araştırmalarda açıkça ifade edilmiştir. Ekman, dünyanın çeşitli ülkelerinde
(Amerika, Japonya, Papua Yeni Gine, Brezilya, Arjantin, Endonezya, Rusya) yerel
kabileleri de içine alacak şekilde 60’lı yıllarda başladığı çalışmalarında, bazı duyguların
insanoğlunda doğuştan var olduğunu ve her birinin kendine özgü fizyolojik örüntüleri
olduğunu ileri sürmüştür. Bununla birlikte duyguları ifade etmeyi yöneten, hangi
duygunun, kime, nasıl ifade edileceğini etkileyen kültüre özgü bazı kuralların olduğunu
da yaptığı çalışmalarla ortaya koymuştur (Akt. Strongman, 2003).
Duyguların yoğunluğu; duygu repertuarları (önem verilen duygular); özgün bir
duyguya neden olan olay/neden; kültürel değerlere ve sergileme kurallarına bağlı olarak
duyguların ifade edilme tarzları ve bu ifade etmelerin topluma uygunluğu kültürden
kültüre değişkenlik gösterebilmektedir. Örneğin bireysel kültürde yetişen biri aklından
geçen her şeyi söyleyebilmeyi bir beceri olarak değerlendirirken, toplulukçu kültürde
yetişen birisi ailede ya da işteki huzuru korumak için sadece bazı şeyleri söylemeyi
beceri olarak değerlendirebilir. Benzer şekilde toplulukçu kültürde yetişen birisi nerede
nasıl konuşulacağına dikkat etmeyi olgun olmakla açıklarken; bireysel kültürde yetişen
biri kendisi ile başkası arasına mesafe koymayı olgun olmakla açıklar (Soloman, 2007).
Kültürün duyguları ifade etme üzerinde beş şekilde etki edebileceği ifade
edilmektedir.
Bunlardan
birincisi
ketleme,
hissedilen
bir
duygu
ifadesinin
bastırılmasıdır. İkincisi mış gibi yapma, herhangi uyarılma hissedilmediği halde bir
duyguyu ifade etmedir. Üçüncüsü abartma, bir duyguyu gerçekte hissedilenden çok
daha şiddette ifade etmedir. Dördüncüsü hafife alma, bir duyguyu gerçekte
hissedilenden çok daha az şiddette ifade etme ve sonuncusu maskeleme, başka bir duygu
hissedildiği halde olmayan bir duyguyu ifade etmedir. Duygusunu ifade etmek isteyen
41
kişi ifade etme biçimini kültürün onayladığı bu beş sergileme kuralına göre
düzenlemektedir.
Değer yargılarına göre duygusal olarak kendini açma ya da kendini sınırlama
iffet ya da ahlaksızlık olarak görülebilir. Duygusal olarak kendini açma Batı ve Doğu
toplumlarında farklı algılandığı için farklılaşmaktadır. Batı toplumları için konuşma
isteği, kişiler arası ilişkilerin oluşmasında anahtardır. Bununla birlikte Asyalılar için
kendini açmanın derinliği ve miktarıyla, yakın ilişki oluşturma arasında önemli bir ilişki
bulunmamıştır. ABD’de kendini açma etkili iletişim üzerinde pozitif etkiye sahip olan
unsurlardan birisidir (Cheng, 1993). Mesquita (2001) benzer şekilde, toplulukçu
kültürlerde yaşayan bireylerin genel olarak duygu yaşantılarının sosyal ilişkilere göre
şekillendiğini; bireysel kültürlerde ise sosyal çevrenin daha az ön planda olduğunu ifade
etmiştir. Duygular öncelikle bireyin iç dünyasıyla ilişkilidir.
Doğu toplumlarında duyguları ifade etmek Batılılara oranla daha azdır. Bunun
nedeni, Doğu toplumlarında kişiler duygularını bastırmayı öğrenmişlerdir (Mesquita ve
Frijda, 1992). Batı toplumlarında, insanların duygularını mutlaka dışa vurmaları
gerektiğine dair bir inanç vardır. Aksi takdirde kendilerine fiziksel ya da psikolojik
olarak “kötü” şeyler olacağına inanılır. Kişinin, hissettiği duyguları içine atmasından
ziyade, dışarıya çıkmasına, görünür olmasına izin vermesi Batı toplumlarında önemlidir
(Kennedy-Moore ve Watson, 2001). Toplulukçu toplumlarda kendi duygularını ifade
etmeye odaklanmaktan ziyade diğerlerinin duygularına duyarlı olmak daha önemlidir.
Bu nedenle bu toplumların üyeleri duygu ifadelerini kontrol etmeyi öğrenerek
sosyalleşmektedir (Oyserman ve ark., 2002). Ayrıca bu toplumlarda üyelerin gruba
uyumlarını sürdürmeleri bireyci toplumlara oranla daha fazla önemsenmektedir. Bu
durumla birlikte, toplulukçu kültürlerde duyguları tanımanın daha önemli olduğu
varsayılabilir. Diğer yandan bireyci toplumların üyeleri duygularını ifade etme
konusunda daha doğrudan desteklenmektedir, çünkü sosyal etkileşimlerde akıllarından
geçenin okunmasını beklememektedirler. Bireyci kültürlerde duyguları ifade etmek,
çoğulcu kültürlere oranla ilişkilerin devamında daha önemlidir (Kang ve ark., 2003). Bu
temel ilişkisel farklılık nedeniyle bağımsız benlik kurgusuna sahip bireyler değişik
durumlarda kendi tutum ve davranışlarını ortaya koymakta sorun yaşamazlar. İlişkisel
benlik kurgusundaki bireylerin duruma ve ilişki yapısına göre kendini ayarlama
eğilimleri daha yüksektir (Markus ve Kitayama, 1991; Singelis, 1994). Karakteristik
42
özellikleri gereği (kendini ortaya koyma, özerk davranma, kendi ihtiyaçlarına odaklı ve
duyarlı olma gibi) bağımsız benlik kurgusuna sahip kişiler benlik kurgusunu
pekiştirmek ve sürdürmek için duyguları ifade etme ve yaşama geçirmede beceri
kazanmak zorundadır (Kitayama, Markus ve Kurokawa, 2000).
Ekman ve Friesen
(1969) yürüttükleri bir araştırmada Amerikalı ve Japon
deneklere yalnız olduklarında ve araştırmacı ile beraber olduklarında olumsuz bir film
izletmişlerdir. Amerikalı ve Japon denekler filmi yalnız izlerken yaşadıkları kızgınlık,
korku veya üzüntü duygularını ifade etmişlerdir. Fakat filmin araştırmacı ile izlenmesi
aşamasında Amerikalılar olumsuz duygularını ifade etmeye devam ederken Japon
katılımcılar olumsuz duygularını gizlemeye çalışarak gülümsemişlerdir. Bu sonuçlar
araştırmacı tarafından kültürel fark ile açıklanmıştır. Japon toplumu gibi toplulukçu
kültürlerde diğerleri ile olumlu ilişkilerde olmak kişinin kendi ihtiyaçlarından daha
önemlidir.
Amerikan
toplumu
gibi
bireysel
kültürlerde
böyle
bir
öğreti
bulunmamaktadır. Çünkü bu kültürde kişinin kendi ihtiyaçlarını dile getirmek diğerleri
ile arasındaki uyumu devam ettirmekten daha önemlidir.
Benzer bir araştırmada
Amerikalılar, kişiler arası ilişkilerde duyguların ifade edilmesini Korelilere ya da
Çinlilere oranla daha önemli bir faktör olarak değerlendirmişlerdir. Diğer bir ifade ile
bireysel kültürün üyeleri için duyguyu ifade etmek önemliyken; toplulukçu kültürün
üyelerine göre önemli olan, duyguların ifade edilmesinden önce kişinin hangi özgün
duyguyu ifade ettiğidir. Yani toplulukçu kültürün üyeleri hem kendi hem de
karşılarındaki kişilerin neşeli mi, mutlu mu, üzgün mü, olduklarına daha fazla dikkat
etmektedir. Çünkü bu kültürde gizil anlamı ayırt etme yeteneği vurgulandığı için
iletişimde duyguları ifade etme önemini kaybetmektedir (Kang ve ark., 2003).
Kültür, duygunun ifade biçimini etkilemenin yanı sıra hangi duyguların ifade
edilebileceğini de etkilemektedir. Markus ve Kitayama (1991), duyguları yaşama ve
ifade etmenin kültürün parçası olduğu ve kültürün insanlara duyguları nerede ve ne
zaman ifade edilmesi gerektiğinin yanında hangi duyguyu yansıtması gerektiği de
belirlediğini vurgulamaktadır. Diğer bir ifadeyle kişilerin duygularını deneyimlemeleri
kültür ve kültürün etkisi altında olan benlik sisteminden etkilenmektedir. Öte yandan
hangi duyguların nasıl deneyimleneceği de bu etkinin altındadır. “Ego odaklı” olarak
adlandırılan duygular (Öfke, gurur, hayal kırıklığı, kendi amaç, istek ve ihtiyaçlarına
öncelik verme gibi) Batı toplumlarında rahatlıkla ifade edilebilmektedir. “Diğerleri
43
odaklı” duygular ise (Sempati, diğerlerinin amaç, istek ve ihtiyaçlarına öncelik verme,
diğerleriyle olumlu ilişkiler kurma, utanma gibi) yaygın olarak doğu toplumlarında ve
bu toplumlarda daha yaygın olan ilişkisel benlik kurgusunda ifade edilmektedir.
Matsumato (1991) Amerikalı deneklerin ve Japon deneklerin, sekiz farklı sosyal
ortamda altı temel duyguyu ifade etme oranlarını karşılaştırmıştır. Sekiz sosyal
ortamdan üçü iç grup (yalnızken, yakın arkadaşlarla, aile üyeleri ile) beşi dış gruptur
(kamusal alan, rastgele tanışmalar, yüksek ve düşük statüdeki kişiler, çocuklar).
Amerikalılar Japonlara göre
“iğrenme” ve “üzüntü” duygularını iç gruplarda;
“mutluluğu” ise dış gruplarda daha yüksek oranda ifade etmiştir. Japonlar ise
Amerikalılarla karşılaştırıldığında “iğrenme” ve “üzüntü” duygularını iç grupta daha az
ifade ederken “öfke” ve “korku” duygularını dış gruplarda daha yüksek oranda ifade
etmiştir. Bu sonuç araştırmacı tarafından toplumda hiyerarşik yapı ne kadar güçlüyse
utanma, suçluluk, korku gibi olumsuz duyguların sözel olmayan bir şekilde
dışavurumun o kadar az ortaya konduğu şeklinde yorumlanmıştır.
Stephan ve arkadaşları (1996), Amerikan ve Costa Ricalı katılımcıların
duygularını ifade etme düzeylerini karşılaştırdığı çalışmasında, toplulukçu kültürün
hâkim olduğu Costa Rica’da ilişkisel duyguların (bir kişiye karşı bağlılık, sadakat) daha
sık hissedildiği ve ifade edildiği sonucuna ulaşmışlardır. Bireysel kültürdeki Amerikalı
katılımcılar ise bağımsızlığı ifade eden duyguları (gurur, kendine yeterlilik) daha sık
ifade etmişlerdir. Aynı çalışmada iç grup (yalnızken, yakın arkadaşlarla, aile üyeleri ile)
ve dış grup (kamusal alan, rastgele tanışmalar, yüksek ve düşük statüdeki kişiler,
çocuklar) üyelerine karşı duyguları ifade etme davranış şekilleri incelendiğinde, Costa
Ricalı katılımcıların Amerikan katılımcılara göre iç gruba karşı olumsuz duygularını
daha az yansıtabildikleri ortaya çıkmıştır. Kitayama, Markus ve Kurokawa (2000),
Stephan ve arkadaşlarının araştırmasını destekler biçimde Japonların minnettarlık,
sadakat gibi ilişkileri kuvvetlendiren duyguları, gurur, öfke gibi ilişkileri bireyselleştiren
duygulardan daha sık ifade ettikleri sonucunu bulmuştur.
Araştırmalar göstermektedir ki duyguları fark etmek ve ifade etmek toplumdan
topluma farklılık göstermektedir. Temel duygular evrensel olmakla birlikte duyguları
tanıma ve ifade etme oranı ve ifade etme biçimi sosyalleşme süreci ile birlikte öğrenilen
bir beceridir.
44
2.3.3.Kültür ile Psikolojik İyi Oluş Arasındaki İlişki
Psikolojik iyi oluşu açıklayabilmek ya da ölçmek için yapılan çalışmalarda
kültürel değerleri göz önünde bulundurmak gerektiği düşünülmektedir. Christopher
(1999), kültürü dikkate almadan, evrensel bir psikolojik iyi oluş hali tanımlanmaya
çalışılırsa bireysel kültürün dışında kalanların, etnik azınlıkların psikolojik iyi oluşlarına
ilişkin açıklamalarda fazla risk alınmış olacağını belirtmektedir.
Ryff (1995), psikolojik iyi oluşun kuramsal yapısını oluştururken kültür
değişkeninin de dikkate alınması gerektiğini düşünmüştür. Kendine odaklılığın belirgin
olduğu kendini kabul ve özerklik boyutlarının bireysel kültürde/Batı kültüründe;
başkaya odaklılığın belirgin olduğu diğerleriyle olumlu ilişkiler boyutunun ise
toplulukçu kültürde/Doğu kültüründe öne çıkabileceğini belirtmiştir. Ryff, Lee ve Na
(1995) Psikolojik İyi Oluş Modelinin farklı kültürlerde nasıl işlediğini görmek amacıyla
Amerikalı ile Güney Koreli gençlerin psikolojik iyi oluş düzeylerini karşılaştırmıştır.
Araştırma sonucunda Amerikalı gençlerin psikolojik iyi oluş faktörlerinden kişisel
gelişim puanları Güney Koreli gençlerden daha yüksek çıkmıştır. Amerikan kültüründe
benlik (self) kavramına çok önem verilmesine rağmen özerklik puanları düşük çıkmıştır.
Fakat kişilerin kendilerine ilişkin atıfların (kendini kabul) daha olumlu olduğu
görülmüştür. Güney Kore grubunda beklendiği gibi diğerleri ile olumlu ilişkiler puanı
yüksek, kendini kabul ve kişisel gelişim puanları düşük çıkmıştır. Araştırmacılar bu
sonuçları psikolojik iyi oluş kavramının kültürden kültüre değişiklik gösterebileceğinin
delili olarak sunmuştur.
Christopher, (1992) Tayvanlı ve Amerikalı üniversite öğrencilerinin psikolojik
iyi oluşlarını karşılaştırmıştır. Amerikalı öğrencilerin psikolojik iyi oluş düzeyleri
Tayvanlı öğrencilerden daha yüksek çıkmıştır. Araştırmacı bu sonucun kültürel farktan
kaynaklı olabileceğini tartışmış ve Ryff’in geliştirdiği psikolojik iyi oluş modelinin
kültüre duyarlı olduğunu ifade etmiştir.
Christopher’a (1999) göre psikolojik iyi oluş faktörlerinden diğerleri ile olumlu
ilişkiler toplulukçu kültüre daha yakın görünmektedir. Fakat içerik olarak yine de
kültürel farkın olduğu düşünülmektedir. Çünkü sosyal ağ içerisinde kişinin kendini
45
nerede konumlandırdığı, ilişkiler arasındaki alış-veriş, duygusal yatırım kültüre göre
değişebilmektedir. Bireysel toplumlarda birey, ilişki sürecinde kendi ihtiyacına
duyarlılığına önem vermektedir. Toplulukçu kültürlerde ise birey, kendi ihtiyacından
ayrışarak, karşı tarafın ihtiyacına odaklı ilişki yaşamaktadır. Amerikan toplumunda
yetişen birinin ilişkilerinde bile kendi ihtiyaçlarına öncelik vermesi, öznel sınırlarını
muhafaza
etmesi
Doğu
kültüründe
mesafeli
duruşu,
yabancılaşma
olarak
yorumlanabilmektedir.
Özerklik faktörü, Batı kültüründe en yaygın olan ve itibar edilen özelliklerden
biridir. Batı psikolojisinde olduğu gibi bireysel kültürün tanımı ve idealleri içerisinde
yer alan bir kavramdır. Fakat özerklik tanımının diğer kültürler ya da kadınlar için
uygun olduğu açık değildir. Amerikalı ve Hindistanlı denekler arasında özerklik
kavramının karşılaştırıldığı bir çalışmada (Shweder ve Bourne, 1984) özerklik, birey
olma düşüncelerinin Hindistan halkı için karakteristik bir özellik olmadığı sonucu
çıkmıştır. Japonya’da yapılan benzer bir araştırmada (Rosenberger, 1992), özerk olmak
birey olmak, bağımsız olmak, sosyal normlardan sıyrılmak anlamında değil; toplumun,
grupların, ilişkilerinin bir parçası olarak kendin olabilmek anlamını içermektedir. Yeni
Gine’de yapılan bir araştırmada (Read, 1955) özerkliliğin karşıtı olarak tanımlanan
uyumsamanın (conformity) Amerikan kültüründeki gibi küçümsenecek, güçsüzlük
olarak alınacak bir özellik olmadığı belirtilmiştir. Hatta çoğu kültürde uyumsama
olgunluk, güçlülük olarak algılanmaktadır (Akt: Christopher, 1999). Özetle ifade
edilmesi gereken şey özerklik kavramının farklı kültürlerde de mevcut olduğu; fakat
tanımın, yüklenen anlamın zamana, duruma göre değişebileceğidir. Yapılan bilimsel
genellemelerde bunu göz önünde bulundurmak yerinde olacaktır.
Çevre hâkimiyeti faktörü bireysel kültürün karakteristik özelliği olarak
görülmektedir. Çevre hâkimiyetinde kişi karşılaştığı olumsuzlukla gerçekçi biçimde
yüzleşir ve amacına ulaşmak için en uygun, mantıklı seçimleri oluşturmaya çalışır.
Kontrolün kendinde olduğuna inanır ve ihtiyacına uygun çevre oluşturması desteklenir.
Batı kültürü dışındaki kültürlerde bu inanç farklı algılanabilir. Tanrı, kader, mistik
yaklaşımların yaygın olduğu bu kültürlerde çevre hâkimiyeti becerisinin Batı
toplumlarından farklı olmasını doğal karşılamak gerekmektedir. Batı toplumlarında
insanlar seçimlerini oluşturma ve seçim yapma becerisi üzerine motive edilirken; Doğu
toplumlarında insanın kozmik âlemin küçük bir parçası olduğu, var olan âlemin
46
kurallarına karşı gelmemesinin, her şeyi olduğu gibi kabul etmesinin değerli olduğu
vurgulanmaktadır (Christopher, 1992; 1999).
Yaşam amacı faktörü, bireysel toplumlarda da toplulukçu toplumlarda da önemli
görülmektedir. İki toplum arasındaki fark, kişinin “Yaşamımın anlamı nedir?” sorusuna
cevap ararken kullandığı referanslar ve kendine yüklediği anlamdır. Doğu kültüründe
yaşamın amacı kaderci, kozmik bakış açısı ile oluşturulur. Hatta yaşam amacı kişi
doğmadan belli olabilmektedir. Dogmatik yaklaşım belirleyici olabilmektedir. Batı
dünyasında ise kişi kendi yaşam amacını kendi belirler. Bunun için çaba gösterir,
sorular sorar, bireysel seçimlerde bulunur. Modern dünyada da böyle olması gerektiğine
inanır (Christopher, 1992; 1999).
Kişisel gelişim kişinin kendini geliştirmesi, potansiyelini en üst düzeyde
kullanabilme çabasına devam etmesidir. Aydınlanma dönemi ile birlikte temelleri atılan
kişisel gelişim Romantizm akımından da etkilenmiştir. Örneğin Aydınlanma çağında
Locke, insan zihninin boş bir levha olduğunu ve gelişimle ilgili öğretileri öznel biçimde
levhalara yazdığında kişisel gelişimin de başladığını ifade etmiştir.
Bu açıdan
bakıldığında içinde yaşanılan kültürün kişisel gelişime dâhil olduğu görülmektedir. Öte
yandan Romantik gelenekte de benzer bir anlayış vardır. Kişi, içses kazanmaya
çalışmalıdır. Romantikler için öz, dışsal engellere karşı kendini ifade etmek için
mücadele etmek zorunda olan içsel güçtür. Bu görüş kökleşmiş Amerikan kültürünün
evlilikten iş dünyasına kadar her alanında hâkim olan bir görüştür. Kişi gelişimini kendi
içinden alır (Christopher, 1992; 1999).
Kendini kabul faktörü ile kültür arasındaki etkileşime göre toplulukçu kültür
içerisinde kendini kabul, bireysel odaklı değil; grup içine yayılmış biçimdedir. Bu,
‘kendini kabul toplulukçu kültürde yaşanmaz’ ya da ‘kendini kabul psikolojik iyi oluşun
bir boyutu değildir’ anlamına gelmemektedir. Sadece, kendini kabul algısına referans
olan ahlaki vizyonun Batı kültürüyle bağlantılı olduğunu dikkate almak gerekir.
Christopher’a (1999) göre psikolojik iyi oluşun kuramsal çalışmalarında kendini kabul
açıklamalarında tanımlar ayrıntılı yapılmamıştır. Çünkü Batı toplumu dışındaki bir
toplumda yaşayan biri, hayatın merkezine öncelikli olarak kendini koymadığı için;
kendinin öncelikli değerin olmadığı bir toplumda kendini kabulün nasıl tanımlanacağı
önemli bir konudur. Bunun yanında hangi duygu, düşünce ve davranışlarını kabul
47
edeceği, bunların o toplumda ne anlama geldiği sorgulanması gereken bir durumdur.
Toplulukçu kültürde kişi kendini dışsal değerlere göre değerlendirmekte ve kabul
etmektedir.
Ryff’in geliştirmiş olduğu psikolojik iyi oluş modelinin kültür ile ilişkisini
tartışan Christopher, (1999) Batı tarihi ve kültürü ile oluşturulan psikolojik iyi oluş
tanımının diğer kültürler için de geçerli olduğunu, incelemeden kabul etmenin büyük bir
yanlış olacağını belirtmiştir. Toplulukçu kültürde “iyi” olarak nitelendirilen bir özellik
bireysel kültürde “kötü” olarak tanımlanabilmektedir. Bu yüzden, bireysel kültürde
geliştirilen iyi oluşun teorisi ve ölçümü Doğu kültürünün değerlerini ve yargılarını
yansıtabilse de Doğu toplumları farklı olan bu tanımlamaları kendi kültüründe
düzenlemelidir. Batı kültürünün anladığı psikolojik iyi oluş diğer kültürlere aktarılırken
yanlış anlaşılma, yanlış aktarma risklerinin de olduğunun göz önünde bulundurulması
gerekmektedir. Aksi takdirde insanların psikolojik iyi oluşlarını anlamaya çalışırken
büyük yanlışlar yapılabilir.
Kültür ile psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalara
(Bettencourt ve Dorr, 1997; Dinnel, Kleinknecht ve Matsumi, 2002; Henderson, Byrne,
Duncan-Jones, Scot ve Adcock, 1980; Kim, Kasser ve Lee 2003; Kitayama, Markus ve
Kurokawa, 2000; Kwan, Bond ve Singelis, 1997; Norasakkunkit ve Kalick, 2002;
Okazaki, 1997) incelendiğinde, psikolojik iyi oluş düzeyinin kültür ya da benlik
kurgusu biçimine göre farklılaştığı görülmektedir. Asya kökenli Amerikalı ve Beyaz
Amerikalı üniversite öğrencilerinin karşılaştırıldığı çalışmada ilişkisel benlik kurgusu
yüksek olan Asya kökenli Amerikalıların, bu boyutta düşük puana sahip Beyaz
Amerikalılardan daha yüksek düzeyde sosyal kaygı yaşadığı görülmüştür (Okazaki,
1997). Amerikalı ve Hong Konglu üniversite öğrencilerinin karşılaştırıldığı çalışmada,
bağımsız benlik kurgusuna sahip Amerikalı öğrencilerin özerklik ve bireysellik
duygusunun onaylanması psikolojik iyi oluşu artırırken; ilişkisel benlik kurgusuna sahip
Hong Konglu öğrencilerde diğerleri ile olumlu ilişki kurma psikolojik iyi oluşu
artırmaktadır. Aynı araştırmada bağımsız benlik kurgusuna sahip bireylerin psikolojik
iyi oluş düzeyi benlik değeri tarafından, ilişkisel benlik kurgusuna sahip bireylerin
psikolojik iyi oluşu ise ilişki uyumu tarafından yordanmıştır (Kwan, Bond ve Singelis,
1997). Benzer bir sonuç Bettencourt ve Dorr (1997)’un araştırmasında görülmüştür. Bu
araştırmada iyi oluş ve toplulukçu kültür arasındaki ilişkide ilişkisel benlik değerinin ve
48
sosyal desteğin rolünün önemli olduğu vurgulanmıştır. Kitayama, Markus ve Kurokawa
(2000) Amerikalılar için iyi oluşun bağımsızlık ve kişiler arası ayrışıklıkla ilgili
olduğunu; Japonlar için ise ilişkisellik ve kişiler arası ilişkisellikle özdeşleştirildiğini
saptamışlardır. Asya kökenli Amerikalı ve Avrupa kökenli Amerikalı üniversite
öğrencilerinin karşılaştırıldığı bir çalışmada, Asya kökenli öğrencilerin ilişkisel benlik
kurgusu, Avrupa kökenli öğrencilerin ise bağımsız benlik kurgusu puanları daha yüksek
çıkmıştır. Sosyal kaçınma, duygusal sıkıntı ve negatif değerlendirilme korkusunun
ilişkisel benlik kurgusu ile pozitif; bağımsız benlik kurgusu ile negatif ilişki gösterdiği
saptanmıştır (Norasakkunkit ve Kalick, 2002). Benlik kurguları ile sosyal kaygı
semptomları arasındaki bu ilişki Amerikan ve Japon üniversite öğrencileri ile yapılan
kültürler arası bir başka çalışmada da desteklenmiştir (Dinnel, Kleinknecht ve Matsumi,
2002). Kim, Kasser ve Lee (2003), tarafından Kuzey Koreli ve Amerikalı üniversite
öğrencileri ile yapılan bir çalışmada bağımsız benlik kurgusu ile psikolojik iyi oluş
pozitif ilişki göstermiştir. Bağımsız benlik kurgusu, psikolojik iyi oluşun temel
özelliklerinden olan kendini gerçekleştirme, gelişime açık olma ve mutluluk düzeylerini
yordamıştır. Buna karşın araştırmacılar ilişkisel benlik kurgusunun bir özelliği olarak
görülen ilişkisellik faktörünün iyi oluşu güçlendireceğini belirtmişlerdir. Bu
araştırmacılara göre kişi olumsuz yaşam olayları ile karşılaştığı zaman kuvvetli sosyal
bağlar patolojik semptomların ortaya çıkmasına karşı koruyucu işlev görmektedir
(Henderson, Byrne, Duncan-Jones, Scot ve Adcock, 1980). Bağımsız benlik kurgusu ile
nevrotizm arasındaki ilişkinin daha yüksek olduğu ileri sürülmektedir (Kwan, Bond ve
Singelis, 1997).
İlişkisel benlik kurgusu Afrikalı, Asyalı ve Latin Amerikalılarda psikolojik
problemleri negatif yönde yordarken, yaşam doyumunu pozitif yönde yordamıştır
(Sinha ve Verma, 1994). Buna karşın, Avrupalı ve Asya Amerikalı’larda ilişkisel benlik
kurgusu arttıkça psikolojik problemler de artmıştır. Özellikle Avrupalı-Amerikalılarda
ilişkisel benlik kurgusu psikolojik problemleri pozitif yönde, yaşam doyumunu negatif
yönde yordamıştır (Norasakkunkit ve Kalick, 2002; Okazaki, 1997). Bu durumda,
toplulukçu toplumlarda ilişkisel benlik kurgusuna sahip olma ile psikolojik iyi oluş
arasında pozitif ilişki beklenebilir. Bireysel toplumlarda ise ilişkisel benlik kurgusuna
sahip olmak hem pozitif hem de negatif ilişki gösterebilmektedir. Bu beklenti içerisinde
olunmasının en önemli nedeni iki benlik kurgusuna daha önce ifade edilmiş olan
karakteristik özellikleridir.
49
Kültür insan davranışına etkisini o toplumda yaygın olan din üzerinden de
gerçekleştirmektedir. Diener, Tay ve Myers (2011), dindarlık ile iyi oluş arasındaki
ilişkiyi incelemek için yürüttükleri çalışmada sosyo-ekonomik koşulları kontrol altına
aldığında dört büyük din içinde geçerli olan dindarlık ile iyi oluş arasında pozitif yönde
beklenenden az bir ilişki bulmuştur. Bu ilişkiye sosyal destek, saygınlık hissi ve
yaşamın anlamı aracılık etmiştir. Dindar olan ülkelerde din iyi oluş düzeyi ile ilişkili
çıkarken; dini hassasiyeti az olan ya da hiç olmayan gelişmiş ülke insanlarının iyi oluş
düzeyleri farklılık göstermemiştir.
Özetle, yurt dışında yapılan araştırmalar göstermiştir ki psikolojik iyi oluş
kültürel farklılığa dolayısıyla da benlik kurgusu farklılığına göre değişmektedir.
Toplulukçu kültür ve bu kültürde daha yaygın olduğu düşünülen ilişkisel benlik kurgusu
ile psikolojik iyi oluş arasında negatif ilişki, bireysel kültür ve bu kültürde daha yaygın
olduğu düşünülen bireysel benlik kurgusu ile psikolojik iyi oluş arasında pozitik ilişki
görülmüştür.
Türkiye’deki ilgili literatüre bakıldığında benlik kurgusu ile psikolojik iyi oluş
arasında ilişki olduğunu ortaya koyan araştırmalar bulunmaktadır. Türk üniversite
öğrencileri ile yapılan bir çalışmada (Cirhinlioğlu, 2006), ilişkisel benlik kurgusu ile
depresyon, kaygı, olumsuz benlik algısı ve diğerleriyle olumlu ilişkiler kurma arasında
pozitif yönde anlamlı, özerklik ile negatif yönde anlamlı ilişki görülmüştür. Bağımsız
benlik kurgusu ile depresyon, kaygı, somatizasyon, düşmanlık ve olumsuz benlik algısı
ile negatif ilişki görülmüştür. Diğer bir ifadeyle ilişkisel benlik kurgusu özellikleri
arttıkça psikolojik sağlık göstergeleri azalmakta, fakat diğerleri ile olumlu ilişkiler
artmaktadır. Bağımsız benlik kurgusu özellikleri arttıkça psikolojik sağlıkla birlikte
özerk davranışlarda bulunma eğilimi de artmaktadır. Türk üniversite öğrencileri
üzerinde yapılan bir diğer çalışmada (Güler-Edwards, 2008) da hem ilişkisel benlik
kurgusunun hem de bireysel benlik kurgusunun psikolojik iyi oluşu birbirine yakın
derecede ve pozitif yönde yordadığı görülmüştür.
50
2.4.Cinsiyet
Cinsiyet özellikle sosyoloji, antropoloji, psikoloji gibi sosyal bilimlerde yer
edinen önemli bir değişken olarak görülmektedir. Araştırmalarda insan biyolojik
yapısına göre kadın ve erkek olarak sınıflanmakta, olgular bu sınıflama arasındaki fark
ya da benzerliklere göre açıklanmaktadır. Kadın ve erkek değerlerinin farklılaşmasında
psikolojik farkların etkili olduğu kabul edilmekte; farkı yaratan gerçek noktanın
toplumsal ve kültürel faktörler olduğu belirtilmektedir (Güngör, 1998). Bhasin’e (2003)
göre her toplum erkek ve kadını farklı nitelikleri, davranış modelleri, sorumlulukları,
hakları ve beklentileri olan toplumsal cinsiyet kimliklerine dönüştürmektedir.
2.4.1.Cinsiyet ve Psikolojik İyi Oluş
Ryff’in geliştirmiş olduğu psikolojik iyi oluş modelinin kullanıldığı ilgili
araştırmalara (Cooper ve ark, 1995; Ryff, 1989; 1995; Ryff ve Singer, 2008)
bakıldığında psikolojik iyi oluşun cinsiyete göre farklılaştığı ortaya konmuştur. Ryff
(1989), araştırmasında kişisel gelişim ve diğerleri ile olumlu ilişkilerde kadınların daha
başarılı olduğu; diğer boyutlarda cinsiyet farkının olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Ryff
(1995)’in Amerikalı ile Güney Koreli gençlerin psikolojik iyi oluşlarını karşılaştırdığı
çalışmada Amerikalı gençler arasında da Güney Koreli gençler arasında da kadınlar
kişisel gelişimde ve diğerleriyle olumlu ilişkilerde erkeklerden daha başarılı
bulunmuştur. Ryff ve Singer’in (2008) genç, yetişkin ve orta yaşlı kişilerin kadın ve
erkeğin psikolojik iyi oluşlarını karşılaştırdığı çalışmada her yaş grubu için özerklik
boyutunda kadınların puanları daha gerideyken diğerleriyle olumlu ilişkiler boyutunda
erkeklerden daha başarılı oldukları görülmüştür. Psikolojik iyi oluşun diğer
boyutlarında cinsiyet farkına rastlanmamıştır. Cooper ve arkadaşları (1995), kadınların
psikolojik iyi oluşlarının erkeklere göre daha yüksek olduğunu belirtmişlerdir.
Hori (2010), aralarında İngiltere’nin de bulunduğu 33 ülkeden katılımcıların
psikolojik iyi oluşlarını cinsiyet ve kültürel yapıya dayalı olarak karşılaştırmıştır. İngiliz
kadın ve erkeklerin psikolojik iyi oluşları arasında fark olmadığı görülmüştür.
Araştırmacı bu sonucun İngiltere’nin liberal bir ülke olmasından dolayı cinsiyet
farklarına yol açan güç/statü farkının kadın ve erkek arasında az, cinsiyete ilişkin sosyal
51
beklentilerin gelenekçi algıdan ziyade daha eşitlikçi olmasından kaynaklanabileceğini
belirtmiştir.
Meksikalı gençlerin psikolojik iyi oluş düzeylerindeki cinsiyet farkının
araştırıldığı bir çalışmada kızlar ile erkekler arasında fark çıkmadığı görülmüştür
(Benjet, ve Hernandez-Guzman, 2001).
Türkiye’deki Ryff’in psikolojik iyi oluş modelinin kullanıldığı sınırlı sayıda
araştırma bulunmaktadır. Cirhinlioğlu (2006) üniversite öğrencileri düzeyinde yaptığı
araştırmasında kişisel gelişim, çevre hâkimiyeti ve özerklik faktörlerinin cinsiyete göre
farklılaşmadığı, diğerleriyle olumlu ilişkiler ve kendini kabulün kadınlarda daha yüksek
olduğunu bulmuştur. Üniversite öğrencilerinin öznel iyi oluş ve psikolojik iyi oluş
düzeylerinin yordayıcılarının araştırıldığı bir çalışmada cinsiyetin psikolojik iyi oluşu
yordadığı (Cenkseven, Akbaş, 2007); Türk üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş
ile benlik kurgusu arasındaki ilişkinin incelendiği bir diğer çalışmada cinsiyete göre
psikolojik iyi oluşun farklılık göstermediği görülmüştür (Güler-Edward, 2008).
Özetle, konuyla ilgili yurt dışı çalışmalarda görülmüştür ki psikolojik iyi oluşun
bazı boyutları cinsiyete göre farklılık gösterse de kız ve erkek arasında farklılık
olmadığını belirten araştırmalar da bulunmaktadır. Benzer sonuçlara Türkiye’deki
araştırmalarda da rastlanmıştır.
2.4.2.Cinsiyet ile Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme
Cinsiyet ile duygu arasındaki ilişkiler incelendiğinde yaygın olan inanç
kadınların daha duygusal olduğu, duygularını daha sık ifade ettikleri yönündedir (Lane,
Lee ve Riedel, 1998). Duygusal farkındalık konusunda araştırma yapanların ileri
gelenlerinden Lane (2000), başlangıçta bu inanca eleştiride bulunarak deneysel olarak
ispatlanmış bir sonucun olmadığını ifade etmiştir. Yapılan çalışmaların genel duygu
düzeyi için olduğunu, spesifik duygu araştırmalarında ise sonuçların tutarlılık
göstermediğini belirtmiştir. Bu tutarlılığa açıklık getirmek için yedi çalışma grubundan
(Çalışma grupları, yaş, bölüm, İngilizcenin ana dil olup olmamasına göre
oluşturulmuştur.) oluşan bir araştırmasında duygusal farkındalığın cinsiyete göre
52
değiştiği sonucuna ulaşmıştır. Kadınların duygusal farkındalığı erkeklerden yüksek
çıkmıştır. Kadınlar duygularını daha ayırıcı ve kompleks cümlelerle ifade etmiştir.
Sonuç olarak duygu ile ilgili cinsiyet farkına ilişkin inancın genellenebileceği kararına
O da katılmıştır. Aynı araştırmada kadınların bu becerilerinin sözel zekâlarının yüksek
olmasından kaynaklı olabileceği ihtimaline karşı, sözel zekâ kontrol altına alınarak
analiz yapıldığında sonucun değişmediği görülmüştür. Duygusal farkındalıkdaki
cinsiyet farkı sözel zekâ ile açıklanamamıştır.
Tulving ve Pearlstone’a (1966) göre kadınlar otobiyografik belleğe duygu ile
ilgili erkeklerden daha fazla detay bilgi kod etmektedir. Kadınlar kendi duyguları ile
diğerlerinin
duygularını
ilişkilendirip
kodlayabilmektedir.
Kadınlarla
erkekler
arasındaki kodlama farkı cinsiyet farkına neden olabilmektedir. Üstelik kadınlar
duyguları otobiyografik bellekten erkeklerden daha hızlı geri getirebilmektedirler.
Kadınların bilgilerini paylaşma, kullanma eğilimlerinin erkeklerden daha yüksek olduğu
bilinmektedir. Bu özellik kadınların duygularını fark etme ve ifade etme düzeyin daha
yüksek olmasında etken olabilir (Akt: Strongman, 2003).
Lane’e (2000) göre duygularını fark etme ve ifade etme birbirinden bağımsız
özellik olmadığı için duygular hakkında konuşma, duyguları tanıma ve ayırt etme
becerisini artırabilir. Kadınların duygularını sözel ya da sözel olmayan her iki biçimde
de ifade etme becerisi erkeklerden daha yüksektir. Bu bağlamda düşünüldüğünde
duyguya ait bilginin mevcut olması, duyguya ait bilginin erişilebilirliği ve duyguya ait
bilginin kullanımına ilişkin motivasyonun yüksek olması duygusal farkındalığın
kadınlarda neden daha yüksek olduğunu açıklayabilmektedir.
Markus ve Kitayama (1991) kadın ve erkek arasındaki duygusallık farkını
kadınların duygu ile ilgili daha ayrıntılı bilgiye sahip olması ile açıklamanın mümkün
olduğunu belirtmiştir. Bunun yanında kadınlar ile erkeklerin sosyalleşme sürecindeki
farklılıktan kaynaklı bir durumun olabileceği de düşünülmektedir.
Boyatzis (1992), çocukların yüz ifadelerini anlama becerilerine yönelik bir
araştırma yapmışlardır. Okul öncesi eğitimi alan bu çocuklardan 16’sı 3-5 yaş, 16’sı 5
yaşında olup, cinsiyet eşit olarak dağılmıştır. Çocuklara, yedi yaşındaki bir erkek
çocuğunun kızgınlık, tiksinti, korku, mutluluk, üzüntü ve şaşkınlık duygularını ifade
53
eden fotoğrafları gösterilmiştir. Sonuç olarak, kadınların duyguları tanımada erkeklere
oranla daha başarılı oldukları görülmüştür. Aynı araştırmada yaş ile duyguları tanıma
arasındaki ilişkiye bakıldığında, her iki cinsiyet için olmak üzere duyguları tanıma ve
ifade etme yeteneği yaş ilerledikçe artmıştır.
King ve Emmons (1990), üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı bir çalışmada
duyguları sınırlandırmanın cinsiyet açısından farklı olup olmadığını araştırmıştır.
Erkeklerin kadınlara oranla duygularını daha az ifade ettikleri görülmüştür. Brody ve
Hall, (1993) ise gençler üzerinde yaptığı bir çalışmada kadınların mimikler ya da
kelimelerle duygularını ifade ederken; erkeklerin duygularını davranışları ile ifade etme
eğiliminde olduğu sonucuna ulaşmıştır. Polce-Lynch ve arkadaşları (1998; 2001)
ergenler üzerinde yaptıkları iki araştırmada da benzer şekilde ergenlik boyunca genç
erkeklerin duygularını daha çok sınırlandırdığı görülmüştür.
Duyguların yüzde doksan beşinin sözsüz iletişimle yani beden dili ile ifade
edildiği belirtilmektedir. Kadınların erkeklerden daha fazla bu dili kullandığı ortaya
konmaktadır. Bunun nedeni olarak da kadının toplumdaki ast olma rolünden
kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Bu açıklamaya göre, kadın erkekten daha zorlu ve
güç koşullarda mücadele ettiğinden yaşamda varlığını devam ettirebilmek için
diğerlerinin davranışlarını yorumlayacak bir yöntem geliştirmek zorunda kalmıştır.
Duyguları beden dili ile ifade etme de bunlardan biridir. Çünkü kadınlar, güç ve baskı
karşısında zarar görmeden duygularını ifade etme yolunun bu olduğunu düşünmektedir
(LaFrance ve Henley, 1997/2005)
Duygusal farkındalığın, maskülen-feminen karakter özelikleri ile oldukça ilişkili
olduğunu bilinmektedir (Conway, 2000). Sözel zekanın kontrol altına alındığı bir
çalışmada (Barrett ve ark., 2001), kadınların erkeklerden daha fazla duygusal
farkındalık sergiledikleri; bunu da hem kendilerinin hem de diğerlerinin farklılaşmış ve
karmaşık duygusal deneyimlerini ifade etmek için duygu dili (emotion language)
kullanarak yaptıkları ileri sürülmüştür. Bireylerin duygu durum farkındalıklarının
incelendiği bir araştırmada (Wismeijer ve ark., 2009), kadınların duygu durumu izleme
puanları erkeklerden daha yüksek iken; duygu durumu etiketleme için kadınlar ve
erkekler arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır.
54
Araştırma bulguları, kadınların erkeklere oranla duygularının daha çok farkında
olduklarını
ancak
erkeklere
de
bir
takım
müdahalelerle
bu
farkındalığın
kazandırılabileceğine işaret etmektedir (Boden ve Berenbaum, 2007). Üniversite
öğrencileri ile yapılan bir çalışmada, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme
düzeyleri arasında fark olan kız ve erkek öğrencilerden oluşan kontrol ve deney grubu
oluşturulmuştur. Deney grubuna duygusal farkındalığın önemini vurgulayan ve bireyleri
motive eden okuma parçaları okutulduktan sonra hem kadınların hem de erkeklerin
duygusal farkındalık düzeylerinin anlamlı bir şekilde artmış; cinsiyet arasındaki fark
ortadan kalkmıştır.
Bu bulgu, motivasyonun duygusal farkındalıkta önemli bir rol
oynadığını göstererek, duygusal farkındalığın bütünüyle stabil bir kişilik özelliği
olmadığı şeklinde değerlendirilmiştir. Sosyalleşirken kendi duygusal durumlarını fark
etmeleri yönünde cesaretlendirilmeyen bireylerin, bu becerilerini geliştirmelerinin
mümkün olduğu görülmektedir (Ciarrochi, Hynes ve Crittenden, 2005).
Christopher (1992) Tayvanlı ve Amerikalı üniversite öğrencilerini karşılaştırdığı
çalışmasında Amerikalı kadınlarının psikolojik iyi oluşu Amerikalı erkeklerinkinden
daha yüksek çıkmıştır. Tayvanlı grup içerisinde grup farkında rastlanmamıştır.
Türk kültüründe, erkeklerin ve otorite rolündeki kişilerin olumlu duygularını
genelde ifade etmediği, diğer taraftan öfke gibi olumsuz duygularını ifade etme
konusunda çekingenlik yaşamadıkları belirtilmektedir (Dökmen, 1995). Türk üniversite
öğrencileri üzerinde yapılan araştırmalarda kız öğrencilerin duygularını ifade etme
düzeyinin erkeklere göre daha yüksek olduğunu görüldüğü gibi (Kuzucu, 2006; Bağcı,
2008) çocuk ve ergenlerde duyguları fark etme ve ifade etmede cinsiyet farkının
olmadığını gösteren araştırma da (Aydemir, 2010) bulunmaktadır. Öte yandan erkek
üniversite öğrencilerinin bazı duygularını (mutluluk, şaşkınlık ve bir ölçüde iğrenme)
hissettiklerinden çok daha az; bazı duygusunu (korku) ise hiç göstermeyerek kadınlara
oranla daha az ifade ettikleri görülmüştür. Aynı araştırmada hiçbir duygunun
olduğundan fazla gösterilmemiş olmasını araştırmacı, Türk toplumunda ifade
biçimlerinin genellikle duyguları az göstermeyi vurguladığının işareti olarak sunmuştur
(Boratav, Atmaca ve Sunar, 2006)
Literatür ile ilgili genel bir değerlendirme yapılacak olursa, Ryff’in geliştirmiş
olduğu psikolojik iyi oluş modelinin kullanıldığı çalışmalar sınırlı olsa da konuyla ilgili
55
araştırmalar hala devam etmektedir. Bu araştırmanın amacına yakın amaçta olan
çalışmalar çoğunlukla yurt dışında yapılmıştır ve elde edilen sonuçlar kendi içerisinde
de farklılık gösterebilmiştir.
56
BÖLÜM III
3.YÖNTEM
Bu bölümde araştırma modeli, çalışma grubu, veri toplama araçları, veri
toplama süreci ve verilerin analizinde kullanılan istatistiksel teknikler hakkında bilgi
verilmiştir.
3.1.Araştırma Modeli
Bu araştırma, Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve
duyguları ifade etme düzeylerinin, psikolojik iyi oluşu yordayıcılığını incelemeyi
amaçlayan betimsel bir çalışmadır. Betimsel yöntem var olan olay/olguyu
araştırmacının müdahalesi olmadan tanımlamayı amaçlayan araştırma yöntemidir
(Karasar, 1995, s.77). Betimsel çalışmalar belirli bir grubun tipik özelliklerini
tanımlamayı, belirli bir grupta yer alan insanların belirli durumlar karşısında nasıl
davranışlar ortaya koyacaklarını kestirmeyi ve bu konuda çıkarımlar yapmayı hedefler
(Borg- Gall, 1989, s.201).
Araştırma Türk ve İngiliz üniversite öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu
nedenle araştırma modelinin kültürlerarası araştırma modelleri açısından da
tanımlanması gerektiği düşünülmektedir. Kültürlerarası psikoloji araştırmalarının hangi
araştırma modelinde olduğu araştırmanın amacına göre belirlenmektedir. Genelleme
araştırması, psikolojik farkların belirlendiği araştırmalar, kuram temelli araştırmalar
ve dışsal geçerlilik çalışmaları kültürlerarası araştırma modelleridir. Psikolojik farkların
belirlendiği araştırma modelinde orijinal araştırmaların tekrarı yapılabileceği gibi yeni
araştırmalar da yapılabilmektedir (Aycan, 2002). Bu araştırmanın amacı göz önünde
57
bulundurulduğunda araştırma modeli, psikolojik farkların belirlendiği çalışmalar
grubunda yer almaktadır.
3.2.Çalışma Grubu
Araştırmanın çalışma grubu üniversite öğrencilerinden oluşturulmuştur. Bu
öğrencilerin bir kısmı Türk bir kısmı İngiliz üniversite öğrencileridir. Çalışma
gruplarına ilişkin bilgiler aşağıda sunulmuştur.
Çalışma grubundaki Türk öğrenciler, 2010-2011 Eğitim öğretim yılı Aralık
ayında, Gazi Üniversitesi’ndeki Türk öğrenciler arasından, ulaşılabilirlik (Ölçeklerin
uygulanabildiği sınıflardaki gönüllü öğrencilerden seçilmiştir) ve elverişlilik (Türk
öğrenci) ölçüsünde seçilmiştir. Gazi Üniversitesine devam eden yabancı uyruklu
öğrenciler araştırmaya dâhil edilmemiştir. Ölçekler sınıf ortamında araştırmacı
tarafından
uygulanmıştır.
Başlangıçta
veri
toplama
araçları
400
öğrenciye
uygulanmıştır. Verilerin uygunluğu incelendiğinde uç değerleri fazla olan ya da ölçek
maddelerinin çoğunu boş bırakan 51 öğrenci veri setinden çıkarılmıştır. Türk öğrenciler
için analizler 349 üniversite öğrencisi üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bu öğrencilerin
231’i Eğitim Fakültesi, 118’i Mühendislik Fakültesi öğrencisidir. Çalışmaya katılan
Türk üniversite öğrencilerinin %60.5’i (n=211) kadın, % 39.5’i (n= 138) erkektir. Yaş
aralığı 18 ile 25 olan grubun yaş ortalaması 20.70’tir.
Araştırmanın
amacı
doğrultusunda
çalışma
grubuna İngiliz Üniversite
öğrencileri de dâhil edilmiştir. İngiltere, bireysel kültürün yaygın olduğu ülkeler
arasından kasıtlı örnekleme yöntemiyle seçilmiştir. Kasıtlı örnekleme yöntemi ya kuram
temelli ya da elverişli seçim şeklinde olmaktadır (Aycan, 2002). Bu araştırmada
İngiltere, elverişli seçim yöntemiyle belirlenmiştir. Veri toplama araçlarının orijinal
dilinin İngilizce olması en önemli elverişli seçim nedenidir.
Çalışma grubundaki İngiliz öğrenciler 2011-2012 eğitim öğretim yılı Eylül
ayında, Londra Kolej Üniversitesi (University College of London), Londra Üniversitesi
(University of London) ve Middelesex Üniversitesi’nde (Middelesex University)
öğrenim gören İngiliz öğrenciler arasından seçilerek oluşturulmuştur. Ölçekler, 102
öğrenciye Middelesex Üniversitesi’nde sınıf ortamında;
127 öğrenciye ise Londra
58
Kolej Üniversitesi ve Londra Üniversitesi yerleşkesinde araştırmacı tarafından
uygulanmıştır. Uygulama bir ay süresince gerçekleştirilmiştir. İngiliz öğrenciler için
kullanılan
bir
diğer
veri
toplama
yöntemi,
ölçeklerin
yer
aldığı
www.mediko.gazi.edu.tr/survey adresini İngiliz üniversite öğrenci topluluklarına,
üniversitelerin öğrenci işleri daire başkanlıklarına, uluslararası öğrenci topluluklarına ve
bireysel irtibat sağlanan öğretim üyeleri ve öğrencilere göndermek olmuştur.
Öğrencilerden 45’i soruları internet aracılığıyla cevaplamıştır. Başlangıçta toplam 274
öğrenciye ulaşılmıştır. Verilerin analiz için uygunluğu incelendiğinde internet aracılığı
ile cevap veren 45 öğrenciden İngiliz/beyaz ırk olmayan 19 öğrenci; geriye kalan 229
öğrenciden 4’ü uç değerlerinin fazla olması nedeni ile veri setinden çıkarılmıştır. İngiliz
öğrenciler için analizler toplam 251 İngiliz
üniversite
öğrencisi
üzerinden
gerçekleştirilmiştir. Bu öğrencilerden 102’si Konservatuar, 127’si Ekonomi ve
Uluslararası İlişkiler öğrencisidir. 19 öğrenci öğrenim gördüğü fakülteyi beyan
etmemiştir. İngiltere farklı etnik yapıdaki insanların yoğun olduğu bir ülkedir. Bu
durumun araştırmanın amacını ve sonuçlarını etkilememesi için çalışma grubuna sadece
Beyaz İngiliz’ler (native student) dâhil edilmiştir. 251 öğrenciden 9’u İrlanda, 2’si
Skotland ve 1’i Galler kökenlidir. Kalan 239 öğrenci İngiliz olduğunu beyan etmiştir.
Çalışmaya katılan İngiliz üniversite öğrencilerinin
%57’si (n=143) kadın, %43’ü
(n=108) erkektir. Yaş aralığı 17 ile 27 olan grubun yaş ortalaması 20.68’tir.
3.3.Veri Toplama Araçları
Bu araştırmada Kişisel Bilgi Formu, Psikolojik İyi Oluş Ölçeği ve Toronto
Aleksitimi-20 Ölçeği kullanılmıştır. Aşağıda bu ölçme araçlarının psikometrik
özelliklerine ilişkin bilgiler sunulmuştur.
3.3.1.Kişisel Bilgi Formu
Çalışma gruplarının demografik özelliklerini belirlemek amacıyla Kişisel Bilgi
Formu kullanılmıştır. Yaş ve cinsiyetin sorulduğu formun İngiliz öğrenciler için
hazırlananında etnik yapının sorulduğu bir madde eklenmiştir. Bilgi Formunun Türkçe
ve İngilizce örneği Ek-1’de sunulmuştur.
59
3.3.2.Psikolojik İyi Oluş Ölçeği
Psikolojik İyi Oluş Ölçeği, Ryff (1989) tarafından bireyin psikolojik iyi oluşunu
ölçmek amacıyla geliştirilmiştir. Ölçek, 321 kişi üzerinde yürütülen çalışmalarla
geliştirilmiştir. Bu kişilerden 133’ü genç (yaş ortlaması, 19), 108’i orta yaşlı (yaş
ortalaması, 49) ve 80’i (yaş ortalaması 74) yaşlıdır. Öncelikle, psikolojik iyi oluşun altı
boyutu oluşturulmuş ve operasyonel tanımları yapılmıştır. Maddeleri betimleyecek
biçimde, alınan yüksek ve düşük puanların ne anlama geldiği tanımlanmıştır. Her bir
faktör için 80 madde yazılmıştır. Bunlardan yarısı pozitif özellikleri yarısı negatif
özellikleri temsil etmiştir. Madde-toplam korelâsyonunda, kendi dışındaki faktör
puanları ile çok yüksek ilişkisi olan ya da kendi faktörünün toplam puanı ile çok düşük
ilişkide olan maddeler ölçekten çıkarılmıştır. Ölçeği son formu, 84 madde ve altı
faktörden oluşan 6’lı Likert tipindedir. Ölçeği oluşturan faktörler şunlardır: Diğerleriyle
olumlu ilişkiler, özerklik, çevre hâkimiyeti, kişisel gelişim, yaşam amacı ve kendini
kabul. Her bir faktör 14 maddeden oluşmaktadır. Psikolojik iyi oluş ölçeğinden toplam
puan elde edildiği gibi alt faktörler ayrı puanlanabilmektedir. Ölçekten alınabilecek en
yüksek toplam puan 504; en düşük toplam puan 84’tür. Her bir faktörden alınabilecek
en yüksek puan 84; en düşük puan ise 14’tür. Ölçüt bağımlı geçerlik çalışması için
faktörlerin yaşam doyumu, duygusal denge, benlik saygısı, maneviyat ve içsel kontrol
ile .25 ile .73 arasında değişen pozitif yönde; diğerlerinin güçlü olduğu inancı, şans
kontrolü (chance control) ve depresyonla -.30 ile -.60 arasında negatif yönde ilişki
görülmüştür. Puan yükseldikçe psikolojik iyi oluş düzeyi de yükselmektedir. Faktörler
için iç tutarlılık katsayısı (Cronbach Alfa), diğerleriyle olumlu ilişkiler .91; özerklik .86;
çevre hâkimiyeti .90; kişisel gelişim .87 yaşam amacı .90; kendini kabul .93’tür. Test
tekrar test güvenirlik katsayısı için altı hafta arayla iki uygulama yapılmıştır. Faktörler
için korelasyon katsayıları .81 ile .88 arasındadır.
Ölçeğin Türkçe’ye uyarlama çalışması ilk olarak Cenkseven (2004) tarafından
yapılmıştır. Güvenirlik çalışmaları 475 üniversite öğrencisi üzerinde gerçekleştirilmiştir.
Madde-toplam korelasyonunda ilişki katsayısı .25 ile .57 arasında değişmiştir. Her
faktör için yapılan madde-toplam korelasyonunda ilişki katsayıları: diğerleriyle olumlu
ilişkiler .42 ile .70; özerklik .38 ile .60; çevre hakimiyeti .32 ile .63; kişisel gelişim .38
60
ile .61; yaşam amacı .30 ile .58; kendini kabul .37 ile .63 arasındadır. Ölçeğin iç
tutarlık katsayıları (Cronbach Alpha), diğerleriyle olumlu ilişkiler .83; özerklik .78;
çevre hakimiyeti .77; kişisel gelişim .74; yaşam amacı .76; kendini kabul .79 olarak
bulunmuştur. Psikolojik İyi Oluş Ölçeği’nin toplam iç tutarlık katsayısı ise .93 olarak
belirlenmiştir. Test tekrar test güvenirliği için korelasyon katsayıları, diğerleriyle
olumlu ilişkiler .74; özerklik .77; çevre hâkimiyeti .77; kişisel gelişim.74; yaşam
amacı.75; kendini kabul .76 olduğu bulunmuştur. Ayrıca toplam puan için test-tekrar
test korelasyon katsayısının .84 olduğu belirlenmiştir. Ölçüt bağımlı geçerlik
çalışmalarında Psikolojik İyi Oluş Ölçeği’nin korelasyonları, Rosenberg Benlik Saygısı
Ölçeği (Rosenberg, 1968) ile -.62, Yaşam Yönelimi Ölçeği (Scheier ve Carver, 1985)
ile .48, Zung Depresyon Ölçeği (Zung, 1965) ile -.72, Yaşam Doyumu Ölçeği (Diener
ve ark., 1985) ile .60, Pozitif ve Negatif Duygu Ölçeği (Watson ve ark., 1988) pozitif
duygu boyutuyla .52, Negatif Duygu boyutuyla -.52 ve Rotter İç-Dış Kontrol Odağı
Ölçeği (Rotter, 1966) ile -.39 bulunmuştur. Korelâsyonların hepsi. 01 düzeyinde anlamlı
bulunmuştur.
Ölçeğin Türkçe’ye uyarlama çalışması Cirhinlioğlu (2006) tarafından tekrar
yapılmıştır. Ölçek Cumhuriyet Üniversitesi 1. sınıf ve 4. sınıfta öğrencileri arasından
random seçilen toplam 515 gönüllü katılımcıya uygulanmıştır. Madde-toplam
korelasyonunda ilişki katsayılarının .14 ile .68 arasında değiştiği görülmüştür. İç tutarlık
katsayısı (Cronbach alfa) .91’dir. İkiye bölme güvenirliği .86 olarak hesaplanmıştır. Alt
ölçeklerinin iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayıları diğerleriyle olumlu ilişkiler .77;
özerklik .73; çevre hâkimiyeti .83; kişisel gelişim .74; yaşam amacı .75; kendini kabul
.86 olduğu bulunmuştur. Faktör analizi sonuçlarının, Ryff’in (1989) orijinal ölçeğe
ilişkin bulgularına paralellik gösterdiği araştırmacı tarafından belirtilmiştir.
Ryff’in
(1989) geliştirdiği Psikolojik İyi Oluş Ölçeğini kültürlerarası
çalışmalarında kullanan çalışmalar (Meza, 2008; Ryff ve arkadaşları, 1995)
bulunmaktadır. Ryff (1995) çalışmasın Amerikalı ve Güney Koreli gençlerin psikolojik
iyi oluşlarını karşılaştırırken; Meza (2008) doktora tezinde Meksikalı ve Amerikalı
üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyleri ile akademik istikrar arasındaki
ilişkide kültürün etkisini araştırmıştır. PİO ölçeğinin kullanıldığı kültürlerarası
araştırmalara Türkiye’de rastlanmamıştır.
61
Bu çalışmada Türk öğrenciler için PİO ölçeğinin iç tutarlılık katsayısı .93 olarak
hesaplanmıştır. Ölçeğin faktörlerine ilişkin iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayıları
sırasıyla, diğerleriyle olumlu ilişkiler .81; özerklik .52; çevre hâkimiyeti .67; kişisel
gelişim .72; yaşam amacı .74; kendini kabul .73’tür. İngiliz öğrenciler için ölçeğin iç
tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı diğerleriyle olumlu ilişkiler .85; özerklik .80; çevre
hâkimiyeti .84; kişisel gelişim .84; yaşam amacı .84; kendini kabul .88’dir. Psikolojik
iyi oluş ölçeği iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı ise .96’dır. Psikolojik İyi Oluş
Ölçeği’nin Türkçe ve İngilizce örnek soru maddeleri EK-2’de verilmiştir.
3.3.3.Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği
Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği bu araştırmada duygusal farkındalık ve duyguları
ifade etme değişkenlerinin ölçülmesi amacıyla kullanılmıştır. Ölçek ilk olarak Taylor ve
arkadaşları (1985) tarafından kişinin kendi duygu ve heyecanlarını tanımaması olarak
tanımlanan aleksitimiyi ölçmek amacıyla geliştirilmiştir. Ölçeğin 26 madde ve 4
faktörden oluşan ilk formu Bagby, Parker ve Taylor tarafından 1994 yılında gözden
geçirilmiş ve Toronto Aleksitimi Ölçeği duygularını tanıma zorluğu (iç tutarlılık
katsayısı .78), duygularını ifade etme zorluğu (iç tutarlılık katsayısı .75) ve dışa dönük
düşünce olmak (iç tutarlılık katsayısı .63) üzere 3 boyutlu ve 20 maddeli hale
getirilmiştir. Bu araştırmada duygularını tanıma zorluğu ve duygularını ifade etme
zorluğu boyutları kullanılmıştır. Ölçek 5’li Likert tipinde olup toplam puan
kullanılabildiği gibi boyutlar ayrı puanlanabilmektedir. Toronto Aleksitimi-20
Ölçeğinin duyguları tanıma zorluğu alt boyutunda 7 madde bulunmaktadır. Duyguları
tanıma zorluğu boyutunda alınabilecek en düşük toplam puan 7, en yüksek toplam puan
35’dir. Puanlar yükseldikçe duygusal farkındalık sorunu yaşandığı anlaşılmaktadır.
Duyguları ifade etme zorluğu boyutu 5 maddedir. Bu boyuttan alınabilecek en düşük
puan 9, en yüksek puan 21’dir. Puanın yükselmesi duyguları ifade etme zorluğunun
yaşandığı anlamına gelmektedir (Akt: Güleç ve arkadaşları, 2009).
Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği’nin Türkçe’ye uyarlanması farklı zamanlarda
farklı araştırmacılar tarafında yapılmıştır. Beştepe (1997) tarafından 300 kişilik
örneklem üzerinde yapılan çalışmada elde edilen iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı
0.81 dir. Sayar ve arkadaşları (2001) tarafından yapılan geçerlik ve güvenirlik
çalışmasında ölçeğin iç tutarlılık katsayısı .76; test tekrar test güvenirlik katsayısı .34 ile
62
.55 arasında bulunmuştur. Yapı geçerliliğinde ölçek iki faktör altında toplanmıştır.
Duyguları tanıma zorluğu ve duyguları ifade etme zorluğu boyutları tek faktör altında,
dışa dönük düşünme ayrı faktör altında toplanmıştır. Ölçeğin orijinal formundan farklı
çıkmasının, maddelerin iyi çevrilememesi, kültürel farklılığın olması, homojen grupta
çalışılmış olması veya farklı istatistik yöntemi kullanması gibi nedenlerden kaynaklı
olabileceği belirtilmiştir. Yenier ve arkadaşları (2004) tarafından 124 yetişkin üzerinde
yapılan geçerlilik ve güvenirlik çalışmalarında ölçeğinin iç tutarlılık (cronbach alfa)
katsayısı .69 olarak hesaplanmıştır. Köse ve arkadaşları (2005) Toronto Aleksitimi-20
Ölçeği’nin geçerlik ve güvenirlik çalışmalarını tekrarlamışlardır. Faktör analizinde
ölçeğin orijinaline uygun olarak üç faktörlü yapı sağlanmıştır. Ölçeğin toplam iç
tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı .74; duygularını tanıma zorluğu için iç tutarlılık
(cronbach alfa) katsayısı .80; duyguları ifade etme zorluğu için iç tutarlılık (cronbach
alfa) katsayısı .64 ve dışa yönelik düşünme iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı .22’dir.
Bu araştırmada Beştepe’nin (1997) uyarladığı ölçek kullanılmıştır.
Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği’nin kültürlerarası araştırmalarda da kullanıldığı
bilinmektedir. Çinli, Hint ve Malezya'lı üniversite öğrencilerinin aleksitimi düzeylerinin
karşılaştırıldığı kültürlerarası bir çalışmada her üç örneklem için Toronto Aleksitimi-20
ölçeğinin duygularını tanıma zorluğu ve duyguları ifade etme zorluğu iç tutarlılık
(cronbach alfa) katsayılarının .75 ile .84 arasında değiştiği beyan edilmiştir (Kaus,
2011). Bu araştırmada ise Türk çalışma grubu için duygularını tanıma zorluğu için iç
tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı .79; duygularını ifade etme zorluğu için iç tutarlılık
(cronbach alfa) katsayısı .64 çıkmıştır. İngiliz çalışma grubu için duygularını tanıma
zorluğu için iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı .81; duygularını ifade etme zorluğu
için iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı .69’dur.
Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği’nin bu araştırmada kullanılmış olan duyguları
tanıma zorluğu ve duyguları ifade etme zorluğu faktörlerinin Türkçe ve İngilizce örnek
soru maddeleri EK-3’te verilmiştir.
3.4.Verilerin Analizi
Araştırmada
katılımcılardan
toplanan
verilerin
analizinde
SPSS-16
programından yararlanılmıştır. İstatistiksel işlemler yapılmadan önce verilerin normal
63
dağılımı, ham puan üzerinden basıklık (Kurtosis) ve çarpıklık (Skewness) katsayılarının
incelenmesi ile yapılmıştır. Standart normal dağılımların basıklık ve çarpıklık
katsayıları sıfırdır. Bu değerlerin, + 1 ile - 1 arasında kalması, dağılımın normalden
aşırı sapma göstermediğinin bir kanıtı olarak değerlendirilebilir (Çokluk, Şekercioğlu ve
Büyüköztürk, 2010, s.16). Türkiye çalışma grubuna ait veri setinde duygusal farkındalık
için çarpıklık .32; basıklık -.31, duyguları ifade etme için çarpıklık .25; basıklık -.02,
diğerleriyle olumlu ilişkiler için çarpıklık -.19; basıklık -.54, özerklik için çarpıklık .20;
basıklık .30, çevre hâkimiyeti için çarpıklık .008; basıklık -.42, kişisel gelişim için
çarpıklık -.03; basıklık -.70, yaşam amacı için çarpıklık -.05; basıklık -.52, kendini
kabul için çarpıklık .06; basıklık -.17, ve psikolojik iyi oluş toplam puan için çarpıklık
.21; basıklık -.71 dir. İngiltere çalışma grubuna ait veri setinde çarpıklık ve basıklı
değerleri incelendiğinde duygusal farkındalık için çarpıklık .62; basıklık .10, duyguları
ifade etme için çarpıklık .62; basıklık: .10, diğerleriyle olumlu ilişkiler için çarpıklık .34; basıklık -.83, özerklik için çarpıklık -.12; basıklık -.35, çevre hâkimiyeti için
çarpıklık - .48; basıklık .87, kişisel gelişim için çarpıklık -.72; basıklık .27, yaşam amacı
için çarpıklık -.56; basıklık .39, kendini kabul için çarpıklık -.89; basıklık 1.06, ve
psikolojik iyi oluş toplam puan için çarpıklık -.62; basıklık .77 dir. Bu değerlere göre
veri setinin normal dağılımdan aşırı sapmadığı görülmektedir. Dağılım normalden orta
düzeyde sapmışsa öncelikle karekök döndürme yöntemi denenmesi önerildiği için
(Çokluk, Şekercioğlu ve Büyüköztürk, 2010, s.17) veri setini normal dağılıma
yaklaştırmak amacıyla karekök döndürme yöntemi kullanılmıştır.
Araştırmanın birinci alt probleminde üniversite öğrencilerinin duygusal
farkındalık, duygularını ifade etme ve psikolojik iyi oluş puanlarının ülke, cinsiyet, ülke
ile
cinsiyetin
ortak
etkisine
göre
farklılığı
incelenmiştir.
Bu
alt
amacın
çözümlenmesinde çoklu varyans analizi (MANOVA) kullanılmıştır. Bu analiz bağımsız
değişkenlerin (Ülke ve cinsiyet) bütün bağımlı değişkenler (PİO, DUFA ve DUİF)
birlikteliği üzerindeki toplam etkisini görme fırsatı sağlamaktadır. MANOVA analizi
için sağlanması gereken sayıltılara ait analiz sonuçlarına göre grupların kovaryans
matrislerinin eşitliğini gösteren Box’s M= 7.27, p>.05’dir. Bu sonuç, grupların
kovaryans matrislerinin eşit olduğunu göstermektedir. Varyans homojenliğini test eden
Levene testi sonuçlarına göre, duygusal farkındalık (F=.11, p>.05), duyguları ifade
etme (F= .94, p>.05) ve psikolojik iyi oluş (F=.97, p>.05) değişkenlerinin
varyanslarının homojen olduğu görülmektedir. Bağımlı değişkenlerin (PİO, DUFA ve
64
DUİF) birbirinden bağımsız olarak, ülke ve cinsiyete göre ne derece farklılaştığı da
araştırma da test edilmek istendiği için t testi de kullanılmıştır.
Araştırmanın ikinci alt problemi için Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin
duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme puanlarının psikolojik iyi oluşu
yordayıcılığı incelenmiştir. Bu alt amacın çözümlenmesinde hiyerarşik regresyon
analizi uygulanmıştır. Benzer şekilde üçüncü alt amaç için de hiyerarşik regresyon
analizi kullanılmıştır. Hiyerarşik regresyon analizi kullanılmadan önce, yordayıcı
değişkenler ile bağımlı değişken arasındaki ilişkinin doğrusallığı Pearson momentler
çarpımı korelasyonu ile değerlendirilmiştir. Hiyerarşik regresyon analizinde değişkenler
araştırmacı tarafından belirlenen sırada eşitliğe dâhil edilmektedir. Araştırmacı
mantıksal ya da kuramsal görüşlere dayanarak değişkenlerin eşitliğe dâhil olma sırasını
belirlemektedir (Tabachnick ve Fidel, 2007). Bu araştırmada bağımsız değişkenlerden
duyguları fark etme birinci sırada, duyguları ifade etme ikinci sırada eşitliğe dâhil
edilmiştir. Bu sıralama hem mantıksal hem de kuramsal dayanakla oluşturulmuştur.
Açıklanan varyans düzeyinin düşmesini engellemek için araştırmanın nitel (dummy)
değişkenleri ülke (Türkiye ve İngiltere) ve cinsiyet regresyon eşitliğine dâhil edilmemiş
olup; İngiliz ve Türk çalışma grubu için regresyon analizi ayrı yapılmıştır.
65
BÖLÜM IV
4.BULGULAR
Bu bölümde, araştırmanın amacına ve alt amaçlarına bağlı olarak elde edilen
bulgulara yer verilmiştir. Araştırmanın her bir alt amacı ayrı başlık altında ele
alınmıştır.
4.1.Üniversite Öğrencilerinin Psikolojik İyi Oluş, Duygusal Farkındalık ve
Duyguları İfade Etme Puanlarının Ülke ve Cinsiyete Göre İncelenmesine İlişkin
Bulgular
Araştırmanın birinci alt amacı doğrultusunda, üniversite öğrencilerinin
psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ülke
(Türkiye/İngiltere), cinsiyet ve ikisinin ortak etkisine göre farklılık gösterip
göstermediği çok yönlü varyans analizi (MANOVA) ile test edilmiştir. Ülke ve
cinsiyete göre değişkenlerin betimsel istatistik sonuçları Tablo 1’de; MANOVA
sonuçları Tablo 2’de verilmiştir.
66
Tablo 1: Değişkenlere Ait Ortalama ve Standart Sapma Puanları
Ülke
Cinsiyet
N
Ort
Ss
Kız
211
7.67
.54
Türkiye
Erkek
138
7.58
.50
Toplam
349
7.63
.53
PİO
7.94
.55
Kız
143
7.86
.59
İngiltere
Erkek
108
7.90
.57
Toplam
251
Kız
211
4.12
.71
Türkiye
Erkek
138
4.14
.68
Toplam
349
4.13
.70
DUFA
3.86
.68
Kız
143
3.78
.72
İngiltere
Erkek
108
3.82
.69
Toplam
251
Kız
211
3.64
.54
Türkiye
Erkek
138
3.66
.52
Toplam
349
3.65
.53
DUİF
3.35
.56
Kız
143
3.35
.57
İngiltere
Erkek
108
3.35
.56
Toplam
251
PİO: Psikolojik İyi Oluş, DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade
Etme,
Tablo 1’de görüldüğü gibi Türk öğrencilerinin psikolojik iyi oluş ortalamaları
7.62; duygusal farkındalık ortalaması 4.13; duyguları ifade etme ortalması 3.65’tir.
İngiliz öğrencilerin psikolojik iyi oluş ortalaması 7.90; duygusal farkındalık ortalaması
3.82; duyguları ifade etme ortalaması 3.35’tir. Öğrencilerin duygusal farkındalık
düzeyini ölçmek için Toronto Aleksitimi-20 ölçeği’nin duyguları tanıma zorluğu
faktörü ve duyguları ifade etme düzeyini ölçmek için Toronto Aleksitimi-20 ölçeğinin
duyguları ifade etme zorluğu faktörü kullanılmıştır. Bu nedenle, ortalamanın düşük
olması belirtilen yeterliklerin yüksek olduğu anlamına gelmektedir.
67
Tablo 2: Ülke ve Cinsiyete Göre Değişkenlerin MANOVA Sonuçları
Varyansın
Kaynağı
Değişken
KT
Sd
KO
F
p
PİO
11.12
1
11.12 37.79 .000***
Ülke
DUFA
13.31
1
13.31 27.49 .000***
DUİF
12.27
1
12.27 41.15 .000***
PİO
1.17
1
1.17
3.98
.047*
.637
Cinsiyet
DUFA
.11
1
.11
.22
DUİF
.04
.735
1
.04
.12
PİO
.002
1
.002
.006
.938
ÜlkeXCinsiyet DUFA
.33
1
.33
.68
.409
DUİF
.01
1
.01
.04
.839
PİO
175.32
596 .294
Hata
DUFA
288.69
596 .484
DUİF
177.74
596 .298
PİO
36222
600
Toplam
DUFA
9927
600
DUİF
7640
600
PİO: Psikolojik İyi Oluş DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade
Etme, *p < .05; ***p < .001
Tablo 2’de görüldüğü gibi ülke değişkenine göre, üniversite öğrencilerinin
psikolojik iyi oluş düzeyi (F=37.79, p<.001), duygusal farkındalık düzeyi (F=27.49,
p<.001) ve duyguları ifade etme düzeyi (F=41.15, p<.001) farklılık göstermiştir. Ülke
değişkeninin Wilks’ Lambda değeri= .915, p<.001’dir. Tablo 1’deki ortalamalara göre
MANOVA sonucu yorumlandığında İngiliz üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş
düzeyleri Türk öğrencilere göre daha yüksektir (Ort(TR)=7.62/ Ort(İNG)=7.90).
Türk
üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık (Ort(TR)= 4.13/ Ort(İNG)=3.82) ve duyguları
ifade etme düzeyinin (Ort(TR)= 3.65/ Ort(İNG)= 3.35) İngiliz üniversite öğrencilerine göre
daha düşük olduğu bulunmuştur. Öğrencilerin duygusal farkındalık düzeyini ölçmek
için Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği’nin duyguları tanıma zorluğu faktörü ve duyguları
ifade etme düzeyini ölçmek için Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği’nin duyguları ifade etme
zorluğu faktörü kullanılmıştır. Bu nedenle, ortalamanın düşük olması belirtilen
yeterliklerin yüksek olduğu anlamına gelmektedir. Türk üniversite öğrencilerinin
ortalamalarının yüksek olması duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyinin
düşük olduğunu göstermektedir.
68
Cinsiyete göre üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyi (F=3.98,
p<.05) farklılık göstermiştir. Cinsiyet değişkeninin Wilks’ Lambda değeri=.989,
p>.05’tir. Kız öğrencilerin psikolojik iyi oluş ortalamaları (Ort=7.81) erkeklerin
psikolojik iyi oluş ortalamalarından (Ort=7.71) daha yüksek çıkmıştır. Cinsiyete göre
üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık düzeyi (F=.22, p>.05) ve duyguları ifade
etme düzeyi (F= .12, p>.05) farklılık göstermemiştir.
ÜlkeXcinsiyet etkileşiminin değişkenler üzerinde etkili olmadığı görülmüştür.
Ülke*cinsiyet etkileşimin Wilks’ Lambda=.999, p>.05’tir. Diğer bir ifade ile Türk kız
ve erkek öğrenciler arasında psikolojik iyi oluş (Ort(TRkız)=7.67/(Ort(TRerkek)=7.58),
duygusal farkındalık (Ort(TRkız)=4.12/(Ort(TRerkek)=4.14) ve duyguları ifade etme
(Ort(TRkız)= 3.64/(Ort(TRerkek)= 3.66) puanları farklılık göstermemiştir. Aynı şekilde İngiliz
kız ve erkek öğrenci arasında psikolojik iyi oluş (Ort(İNGkız)=7.94/(Ort(İNGerkek)=7.86)
duygusal farkındalık (Ort(İNGkız)=3.86/(Ort(İNGerkek)=3.78)
ve duyguları ifade etme
(Ort(İNGkız)= 3.35/(Ort(İNGerkek)= 3.35) puanları farklılık göstermemiştir.
Cinsiyet ile değişkenler arasındaki ilişkiyi araştırırken iki ülkenin hemcinslerinin
psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyleri
karşılaştırılmıştır. Analize ilişkin t testi sonuçları Tablo 3 ve Tablo 4’ te verilmiştir.
Tablo 3: İki Ülke Kızlarının Değişkenlerine İlişkin t Testi Sonuçları
Değişken
Cin
N
Ort
Ss
TR-Kız
211
7.67
.53
PİO
İNG-Kız
143
7.94
.54
TR-Kız
211
4.12
.71
DUFA
İNG-Kız
143
3.86
.68
TR-Kız
211
3.63
.54
DUİF
İNG-Kız
143
3.35
.56
PİO: Psikolojik İyi Oluş, DUFA: Duygusal Farkındalık,
DUİF: Duyguları İfade Etme, ***p < .001
t
-4.69
p
. 000***
3.42
.000***
4.78
. 000***
Tablo 3’te görüldüğü gibi, Türk kız öğrencileri ile İngiliz kız öğrencileri
arasında psikolojik iyi oluş (t=-4.69, p<.001), duygusal farkındalık (t=3.42, p<.001),
duyguları ifade etme (t=4.78, p<.001) düzeylerinde fark bulunmuştur. İngiliz kız
69
öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyleri Türk kız öğrencilerine göre daha yüksek
çıkmıştır (Ort(TR)=7.67/Ort(İNG)= 7.94). Türk kız öğrencilerinin duygusal farkındalık
(Ort(TR)= 4.12/Ort(İNG)= 3.86) ve duyguları ifade etme düzeyinin (Ort(TR)= 3.63/Ort(İNG)=
3.35) İngiliz kız öğrencilerine göre daha düşük olduğu bulunmuştur.
Tablo 4: İki Ülke Erkeklerinin Değişkenlerine İlişkin t Testi Sonuçları
Değişken
Cin
N
Ort
Ss
TR-Erkek
138
7.57
.50
PİO
İNG-Erkek
108
7.86
.57
TR-Erkek
138
4.14
.67
DUFA
İNG-Erkek
108
3.78
.71
TR-Erkek
138
3.66
.52
DUİF
İNG-Erkek
108
3.35
.57
PİO: Psikolojik İyi Oluş DUFA: Duygusal Farkındalık,
DUİF: Duyguları İfade Etme, ***p < .001
t
-4.09
p
000***
3.97
000***
4.38
000***
Tablo 4’te görüldüğü gibi, Türk erkek öğrencileri ile İngiliz erkek öğrencileri
arasında psikolojik iyi oluş (t=-4.09, p<.001), duygusal farkındalık (t=3.97, p<.001) ve
duyguları ifade etme (t=4.38, p<.001) düzeylerinde fark bulunmuştur. Türk erkek
öğrencilerinin duygusal farkındalık (Ort(TR)=4.14/ Ort(İNG)= 3.78) ve duyguları ifade etme
düzeyinin (Ort(TR)=3.66/Ort(İNG)=3.35) İngiliz erkek öğrencilerine göre daha düşük
olduğu bulunmuştur. İngiliz erkek öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyleri Türk
erkek öğrencilerine göre daha yüksek bulunmuştur (Ort(TR)=7.57/ Ort(İNG)= 7.86).
4.2.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalık ve Duygularını
İfade Etme Puanlarının Psikolojik İyi Oluş Puanlarını Yordamasına İlişkin
Bulgular
Araştırmanın ikinci alt amacı doğrultusunda, üniversite öğrencilerinin duygusal
farkındalık, duyguları ifade etme, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak
etkisinin psikolojik iyi oluşu yordayıcılığı hiyerarşik regresyon analizi ile test edilmiştir.
Daha öncesinde ise, değişkenler arasındaki ilişkileri belirlemek amacıyla korelasyon
katsayıları hesaplanmıştır. Türk üniversite öğrencileri için korelasyon değerleri Tablo
5’te; İngiliz üniversite öğrencileri için korelasyon değerleri Tablo 6’da verilmiştir.
70
Tablo 5: Türk Üniversite Öğrencileri İçin Değişkenler Arası ilişkileri Gösteren Pearson
Momentler Korelasyon Matrisi
1
2
3
4
5
6
7
8
9
DUFA (1)
1.00
DUİF(2)
.59**
1.00
**
OLİL (3)
-.35
-.38** 1.00
**
ÖZRK(4)
-.26
-.23** .32** 1.00
ÇEHA (5)
-.46** -.39** .72** .39**
1.00
**
**
**
**
KİGE (6)
-.28
-.24
.62
.45
.60** 1.00
YAAM(7)
-.36** -.32** .67** .43**
.67** .69** 1.00
KEKA(8)
-.45** -.39** .65** .43**
.72** .56** .69** 1.00
**
**
**
**
PİO(9)
-.45
-.41
.84
.60
.85** .81** .87** .85** 1.00
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, OLİL: Diğerleri İle
Olumlu İlişkiler, ÖZRK: Özerklik, ÇEHA: Çevre Hâkimiyeti, KİGE: Kişisel Gelişim,
YAAM: Yaşam Amacı, KEKA: Kendini Kabul, PİO: Psikolojik İyi Oluş, **p<.01
Tablo 5 incelendiğinde, Türkiye çalışma grubu için, duygusal farkındalık ile
duyguları ifade etme arasında pozitif ve anlamlı (r=.59, p<.01) ilişki görülmüştür.
Psikolojik iyi oluşun duygusal farkındalık (r=-.45, p<.01) ve duyguları ifade etme ile
ilişkisi (r=-.41, p<.01) negatif yönde ve anlamlıdır. Diğer değişkenlere ilişkin katsayılar
.23 ile .87 arasında değişmektedir.
71
Tablo 6: İngiliz Üniversite Öğrencileri İçin Değişkenler Arası ilişkileri Gösteren
Pearson Momentler Korelasyon Matrisi
1
2
3
4
5
6
7
8
9
DUFA 1)
1.00
DUİF(2)
.64**
1.00
**
OLİL (3)
-.31
-.47**
1.00
**
**
ÖZRK 4)
-.32
-.41
.48** 1.00
ÇEHA (5)
-.50**
-.45**
.62** .55** 1.00
KİGE (6)
-.19**
-.22* *
.55** .52** .52** 1.00
YAAM (7)
-.34**
-.31**
.54** .47** .70** .62** 1.00
KEKA(8)
-.46**
-.41**
.65** .58** .77** .61** .76** 1.00
PİO(9)
-.44**
-.47**
.77** .73** .86** .77** .84** .90** 1.00
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, OLİL: Diğerleri İle
Olumlu İlişkiler, ÖZRK: Özerklik, ÇEHA: Çevre Hâkimiyeti, KİGE: Kişisel Gelişim,
YAAM: Yaşam Amacı, KEKA: Kendini Kabul, PİO: Psikolojik İyi Oluş **p<.01
Tablo 6 incelendiğinde, İngiltere çalışma grubu için, duygusal farkındalık ile
duyguları ifade etme arasında pozitif ve anlamlı (r=.64, p<.01) ilişki görülmüştür.
Psikolojik iyi oluşun duygusal farkındalık ile (r=-.44, p<.01) ve duyguları ifade etme ile
ilişkisi (r=-.47, p<.01) negatif yönde ve anlamlıdır. Diğer değişkenlere ilişkin katsayılar
.19 ile .90 arasında değişmektedir.
Türk üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık, duyguları ifade etme,
duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisinin psikolojik iyi oluşu
yordamasına ilişkin hiyerarşik regresyon analizi sonuçları Tablo 7’de verilmiştir. İngiliz
üniversite öğrencilerine ilişkin sonuçlar ise tablo 8’de verilmiştir.
72
Tablo 7: Psikolojik İyi Oluşun Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye
Çalışma Grubunun Sonuçları
Yordayan
R
R2 R2değ Fdeğ
Freg
df
β
.45 .20 .20 86.00 86.00 1/348
(Sabit)
-.45
1
DUFA
(Sabit)
.48 .23 .03 14.04 51.64 2/348
2
DUFA
-.32
DUİF
-.22
.48 .23 .01
2.05 35.21 3/348
(Sabit)
-.32
DUFA
3
-.21
DUİF
.07
DUFA* DUİF
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme
DUFA*DUİF: Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi
PİO: Psikolojik İyi Oluş, ***p < .001
Model
p
.000***
.000***
.000***
.000***
.000***
.000***
.000***
.000***
.153
Tablo ’ye bakıldığında, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal
farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre psikolojik iyi oluş puanlarında gözlenen
toplam varyansın %20’sini açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa
olan bu katkısı (R2=.20, Freg (1/348) =86.00, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon
eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %23’e
yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının
(2/348)=51.64,
p<.001) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğişim
(2/348)
(R2=.23, Freg
=14.04, p<.001)
olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme
değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Fakat açıklanan toplam varyans oranında
artış görülmemiştir (R2=.23, Freg (3/348) =35.21, p>.05).
73
Tablo 8: Psikolojik İyi Oluşun Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi
İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları
Yordayan
R R2 R2değ Fdeğ
Freg
df
β
.44 .20 .20 60.59 60.59
1/250
(Sabit)
-.44
1
DUFA
(Sabit)
.51 .26 .06 19.57 42.34
2/250
2
DUFA
-.24
DUİF
-.32
.53 .28 .03 9.78
32.49
3/250
(Sabit)
-.23
DUFA
3
-.31
DUİF
-.17
DUFA*DUİF
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme,
DUFA*DUİF: Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi
PİO: Psikolojik İyi Oluş, ***p < .001
Model
p
.000***
.000***
.000***
.000***
.000***
.000***
.000***
.000***
.002**
Tablo 8 incelendiğinde, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal
farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre psikolojik iyi oluş puanlarında gözlenen
toplam varyansın %20’sini açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa
olan bu katkısı (R2=.20, Freg(1/250)=60.59, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon
eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %26’ya
yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının
(2/250)=42.34,
(R2=.26, Freg
p<.001) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/250)=19.57, p<.001) olduğu
belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme
değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Böylece açıklanan toplam varyans oranı
%28’e yükselmiştir. Bu değişkenin, varyansa olan katkısı (R2=.28, Freg
(3/250)=32.49,
p<.01) ve R2 de sağladığı artışın (Fdeğ(3/250)=9.78, p<.01) anlamlı olduğu bulunmuştur.
4.3.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalık ve Duygularını
İfade Etme Puanlarının Psikolojik İyi Oluş Faktörlerini Yordamasına İlişkin
Bulgular
Araştırmanın üçüncü alt amacı doğrultusunda, üniversite öğrencilerinin duygusal
farkındalık, duyguları ifade etme, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak
etkisinin psikolojik iyi oluş faktörlerini yordayıcılığı hiyerarşik regresyon analizi ile test
74
edilmiştir. Diğerleri ile olumlu ilişkiler faktörünün yordanmasına ilişkin aşamalı
regresyon analizinin Türk üniversite öğrencilerine ait sonuçları Tablo 9’da; İngiliz
üniversite öğrencilerine ait sonuçlar ise Tablo 10’da verilmiştir.
Tablo 3: Diğerleri İle Olumlu İlişkilerin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon
Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları
Yordayan
R R2 R2değ Fdeğ
Freg
df
β
.35 .12 .12 48.98 48.98
1/348
(Sabit)
-.35
1
DUFA
(Sabit)
.41 .17 .05 18.67 35.07
2/348
2
DUFA
-.20
DUİF
-.26
.42
.17
.01
2.22
24.20
3/348
(Sabit)
-.20
DUFA
3
-.26
DUİF
.07
DUFA*DUİF
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF:
Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001
Model
P
.000***
.000***
.000***
.000***
.000***
.000***
.000***
.000***
.137
Duygusal
Tablo 9’a bakıldığında analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal
farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre Türk üniversite öğrencilerinin
diğerleriyle olumlu ilişkiler puanlarında gözlenen toplam varyansın %12’sini açıkladığı
görülmektedir.
Duygusal
farkındalığın
varyansa
olan
bu
katkısı
(R2=.12,
Freg(1/348)=48.98, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan
duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %17’ye yükselmiştir. Duyguları
ifade etmenin varyansa olan bu katkısının (R2=.17, Freg(2/348)=35.07, p<.001) ve R2 de
sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/348)=18.67, p<.001) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü
aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi
eşitliğe katılmıştır. Fakat açıklanan toplam varyans oranında artış görülmemiştir
(R2=.17, Freg(3/348)=24.20, p>.05).
75
Tablo 40: Diğerleri İle Olumlu İlişkilerin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon
Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları
Yordayan
R R2 R2değ Fdeğ
Freg
df
β
.31 .10 .10 26.57 26.57
1/250
(Sabit)
-.31
1
DUFA
(Sabit)
.47 .22 .12 38.88 34.75
2/250
2
DUFA
-.02
DUİF
-.46
.49 .24 .02 6.25
25.74
3/250
(Sabit)
-.01
DUFA
3
-.45
DUİF
-.14
DUFA*DUİF
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF:
Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001
Model
p
.000***
.000***
.000***
.793
.000***
.000***
.889
.000***
.013**
Duygusal
Tablo 10 incelendiğinde, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal
farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre İngiliz üniversite öğrencilerinin
diğerleriyle olumlu ilişkiler puanlarında gözlenen toplam varyansın %10’unu açıkladığı
görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.10, Freg(1/250)
=26.57, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade
etme ile açıklanan toplam varyans oranı %22’ye yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin
varyansa olan bu katkısının (R2=.22, Freg (2/250)=34.75, p<.001) ve R2 de sağladığı artışın
anlamlı (Fdeğ(2/250)=38.88, p<.001) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal
farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır.
Böylece açıklanan toplam varyans oranı %24’e yükselmiştir. Bu değişkenin, varyansa
olan katkısı (R2=.24, Freg(3/250)=25.74, p<.01) ve R2 de sağladığı artışın (Fdeğ(3/250)=6.25,
p<.01) anlamlı olduğu bulunmuştur.
Özerklik faktörünün yordanmasına ilişkin aşamalı regresyon analizinin Türk
üniversite öğrencilerine ait sonuçları Tablo 11’de; İngiliz üniversite öğrencilerine ait
sonuçlar ise Tablo 12’de sunulmuştur.
76
Tablo 51: Özerkliğin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma
Grubunun Sonuçları
Yordayan
R R2 R2değ Fdeğ
Freg
df
β
.26 .06 .07 24.14 24.14
1/348
(Sabit)
-.26
1
DUFA
(Sabit)
.27 .07 .01 3.50
13.91
2/348
2
DUFA
-.18
DUİF
-.12
.28 .08 .004 1.55
9.80
3/348
(Sabit)
-.19
DUFA
3
-.12
DUİF
.06
DUFA*DUİF
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF:
Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001
Model
p
.000***
.000***
.000***
.004**
.062
.000***
.004**
.074
.214
Duygusal
Tablo 11’e bakıldığında analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal
farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre Türk üniversite öğrencilerinin özerklik
puanlarında gözlenen toplam varyansın %6’sını açıkladığı görülmektedir. Duygusal
farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.06, Freg(1/348)=24.14, p<.001) anlamlıdır.
İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam
varyans oranı %7’ye yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının
(R2=.07, Freg(2/348)=13.91, p>.05) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/348)=3.50,
p>.05) olmadığı belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları
ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Fakat ortak etkinin açıklanan
toplam varyansa olan katkısı (R2=.08, Freg(3/348)=9.80, p>.05) ve R2 de sağladığı artışın
anlamlı (Fdeğ(2/348)=1.55, p>.05) olmadığı belirlenmiştir.
77
Tablo 62: Özerkliğin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere
Çalışma Grubunun Sonuçları
Yordayan
R R2 R2değ Fdeğ
Freg
df
β
.32 .10 .10 28.84 28.84
1/250
(Sabit)
-.32
1
DUFA
(Sabit)
.42 .18 .08 21.40 26.30
2/250
2
DUFA
-.10
DUİF
-.35
.43 .18 .009 2.86
18.62
3/250
(Sabit)
-.09
DUFA
3
-.35
DUİF
-.10
DUFA*DUİF
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF:
Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001
Model
P
.000***
.000***
.000***
.184
.000***
.000***
.212
.000***
.092
Duygusal
Tablo 12’ye bakıldığında analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal
farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre İngiliz üniversite öğrencilerinin
özerklik puanlarında gözlenen toplam varyansın %10’unu açıkladığı görülmektedir.
Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2= .10, Freg(1/250)=28.84, p<.001)
anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile
açıklanan toplam varyans oranı %18’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa
olan bu katkısının (R2= .18, Freg
(2/348)
= 26.30, p<.001) ve R2 de sağladığı artışın
anlamlı (Fdeğ(2/250)=21.40, p<.001) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal
farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır.
Fakat açıklanan toplam varyans oranında artış görülmemiştir (R2=18, Freg
(3/250)=18.62,
p>.05).
Çevre hâkimiyeti faktörünün yordanmasına ilişkin aşamalı regresyon analizinin
Türk üniversite öğrencilerine ait sonuçlar Tablo 13’te; İngiliz üniversite öğrencilerine
ait sonuçlar ise Tablo 14’te sunulmuştur.
78
Tablo 73: Çevre Hâkimiyetinin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi
Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları
Yordayan
R R2 R2değ Fdeğ
Freg
df
P
β
.46 .21 .21 91.73 91.73
1/348
.000***
(Sabit)
-.46 .000***
1
DUFA
(Sabit)
.48 .23 .02 9.80
51.93
2/348
.000***
2
DUFA
-.35 .000***
DUİF
-.18 .002**
.48 .23 .001 .48
34.72
3/348
.000***
(Sabit)
-.35 .000***
DUFA
3
-.18 .000***
DUİF
.03 .490
DUFA*DUİF
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF: Duygusal
Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001
Model
Tablo 13 incelendiğinde, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal
farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre Türk üniversite öğrencilerinin çevre
hâkimiyeti puanlarında gözlenen toplam varyansın %21’ini açıkladığı görülmektedir.
Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.21, Freg(1/348)=91.73, p<.001)
anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile
açıklanan toplam varyans oranı %23’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa
olan bu katkısının (R2=.23, Freg(2/348)=51.93, p<.001) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı
(Fdeğ(2/348)=9.80, p<.001) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal
farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır.
Fakat açıklanan toplam varyans oranında artış görülmemiştir (R2=.23, Freg
p>.05).
(3/348)=34.72,
79
Tablo 84: Çevre Hâkimiyetinin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi
İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları
Yordayan
R R2 R2değ Fdeğ
Freg
df
β
.50 .25 .25 81.44 81.44
1/250
(Sabit)
-.50
1
DUFA
(Sabit)
.53 .28 .03 10.21 47.33
2/250
2
DUFA
-.35
DUİF
-.23
.55 .30 .03 8.82
35.49
3/250
(Sabit)
-.34
DUFA
3
-.22
DUİF
-.16
DUFA*DUİF
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF:
Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001
Model
p
.000***
.000***
.000***
.000***
.002**
.000***
.000***
.002**
.003**
Duygusal
Tablo 14 incelendiğinde, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal
farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre İngiliz üniversite öğrencilerinin çevre
hâkimiyeti puanlarında gözlenen toplam varyansın %25’ini açıkladığı görülmektedir.
Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.25, Freg(1/250)=81.44, p<.001)
anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile
açıklanan toplam varyans oranı %28’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa
olan bu katkısının (R2= .28, Freg
(2/250)=47.33,
p<.01) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı
(Fdeğ(2/250)=10.21, p<.01) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal
farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır.
Böylece açıklanan toplam varyans oranı %30’a yükselmiştir. Bu değişkenin, varyansa
olan katkısı (R2=.30, Freg (3/250)=35.49, p<.01) ve R2 de sağladığı artışın (Fdeğ (3/250)=8.82,
p<.01) anlamlı olduğu bulunmuştur.
Kişisel gelişim faktörünün yordanmasına ilişkin aşamalı regresyon analizinin
Türk üniversite öğrencilerine ait sonuçları Tablo 15’te; İngiliz üniversite öğrencilerine
ait sonuçlar ise Tablo 16’da sunulmuştur.
80
Tablo 15: Kişisel Gelişimin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye
Çalışma Grubunun Sonuçları
Yordayan
R R2 R2değ Fdeğ
Freg
df
β
.28 .08 .08 28.71 28.71
1/348
(Sabit)
-.28
1
DUFA
(Sabit)
.29 .09 .01 3.58
16.25
2/348
2
DUFA
-.21
DUİF
-.12
.30 .09 .004 1.48
11.34
3/348
(Sabit)
-.21
DUFA
3
-.12
DUİF
.06
DUFA*DUİF
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF:
Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001
Model
p
.000***
.000***
.000***
.000***
.059
.000***
.000***
.070
.225
Duygusal
Tablo 15’e bakıldığında analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal
farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre Türk üniversite öğrencilerinin kişisel
gelişim puanlarında gözlenen toplam varyansın %8’ini açıkladığı görülmektedir.
Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2= 08, Freg(1/348)=28.71, p<.001)
anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile
açıklanan toplam varyans oranı %9’a yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa
olan bu katkısının (R2=.09, Freg
(2/348)=16.25,
p>.05) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı
(Fdeğ(2/348)=3.58, p>.05) olmadığı görülmüştür. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık
ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Fakat açıklanan
toplam varyans oranında artış görülmemiştir (R2=.09, Freg (3/348)=11.34, p>.05).
81
Tablo 96: Kişisel Gelişimin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere
Çalışma Grubunun Sonuçları
Yordayan
R R2 R2değ Fdeğ
Freg
df
β
.19 .04 .04 9.26
9.26
1/250
(Sabit)
-.19
1
DUFA
(Sabit)
.23 .05 .02 4.48
6.93
2/250
2
DUFA
-.08
DUİF
-.17
.28 .08 .02 6.26
6.81
3/250
(Sabit)
-.07
DUFA
3
-.17
DUİF
-.15
DUFA*DUİF
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF:
Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001
Model
p
.000***
.003**
.000***
.318
.035*
.000***
.377
.037*
.013**
Duygusal
Tablo 16 incelendiğinde, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal
farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre İngiliz üniversite öğrencilerinin kişisel
gelişim puanlarında gözlenen toplam varyansın %4’ünü açıkladığı görülmektedir.
Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2= .04, Freg(1/250)=9.26, p<.01)
anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile
açıklanan toplam varyans oranı %.5’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa
olan bu katkısının (R2=.05, Freg(2/250)=6.93, p<.05) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı
(Fdeğ(2/250)=4.48, p<.05) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık
ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Böylece
açıklanan toplam varyans oranı %8’e yükselmiştir. Bu değişkenin, varyansa olan katkısı
(R2=.08, Freg(3/250)=6.81, p<.01) ve R2 de sağladığı artışın (Fdeğ(3/250)=6.26, p<.01)
anlamlı olduğu bulunmuştur.
Yaşam amacı faktörünün yordanmasına ilişkin aşamalı regresyon analizinin
Türk üniversite öğrencilerine ait sonuçları Tablo 17’de; İngiliz üniversite öğrencilerine
ait sonuçlar ise Tablo 18’de sunulmuştur.
82
Tablo 107: Yaşam Amacının Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye
Çalışma Grubunun Sonuçları
Yordayan
R R2 R2değ Fdeğ
Freg
df
β
.36 .13 .13 50.04 50.04
1/348
(Sabit)
-.36
1
DUFA
(Sabit)
.38 .14 .02 7.25
29.10
2/348
2
DUFA
-.26
DUİF
-.17
.38 .15 .002 .610
19.58
3/348
(Sabit)
-.26
DUFA
3
-.16
DUİF
.04
DUFA*DUİF
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF:
Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001
Model
p
.000***
.000***
.000***
.000***
.007**
.000***
.000***
.009**
.435
Duygusal
Tablo 17’ye bakıldığında analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal
farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre yaşam amacı puanlarında gözlenen
toplam varyansın %13’ünü açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa
olan bu katkısı (R2=.13, Freg(1/348)=50.04, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon
eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %14’e
yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının
(2/348)=29.10,
(R2=.14, Freg
p<.001) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/348)=7.25, p<.01) olduğu
belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme
değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Fakat ortak etkinin açıklanan toplam
varyansa olan katkısı (R2=.15, Freg(3/348)=19.58, p>.05) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı
(Fdeğ(2/348)=.61, p>.05) olmadığı belirlenmiştir.
83
Tablo 1811: Yaşam Amacının Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi
İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları
Yordayan
R R2 R2değ Fdeğ
Freg
df
β
.34 .12 .12 33.01 33.01
1/250
(Sabit)
-.34
1
DUFA
(Sabit)
.36 .13 .01 3.92
18.66
2/250
2
DUFA
-.24
DUİF
-.15
.37 .14 .01 2.35
13.29
3/250
(Sabit)
-.24
DUFA
3
-.15
DUİF
-.09
DUFA*DUİF
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF:
Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001
Model
p
.000***
.000***
.000***
.002**
.049*
.000***
.002**
.051*
.127
Duygusal
Tablo 18 incelendiğinde, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal
farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre İngiliz üniversite öğrencilerinin yaşam
amacı puanlarında gözlenen toplam varyansın %12’sini açıkladığı görülmektedir.
Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.12, Freg(1/250)=33.01, p<.001)
anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile
açıklanan toplam varyans oranı %13’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa
olan bu katkısının (R2=.13, Freg(2/250)=18.66, p<.05) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı
(Fdeğ(2/250)=3.92, p<.05) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık
ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Fakat ortak
etkinin açıklanan toplam varyansa olan katkısı (R2=.14, Freg(3/348)=13.29, p>.05) ve R2 de
sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/348)=2.35, p>.05) olmadığı belirlenmiştir.
Kendini kabul faktörünün yordanmasına ilişkin aşamalı regresyon analizinin
Türk üniversite öğrencilerine ait sonuçları Tablo 19’da; İngiliz üniversite öğrencilerine
ait sonuçlar ise Tablo 20’de sunulmuştur.
84
Tablo 1912: Kendini Kabulün Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye
Çalışma Grubunun Sonuçları
Yordayan
R R2 R2değ Fdeğ
Freg
df
β
.45 .20 .20 88.26 88.26
1/348
(Sabit)
-.45
1
DUFA
(Sabit)
.48 .23 .02 10.53 50.60
2/348
2
DUFA
-.33
DUİF
-.19
.48 .23 .003 1.40
34.24
3/348
(Sabit)
-.34
DUFA
3
-.19
DUİF
.06
DUFA*DUİF
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF:
Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001
Model
p
.000***
.000***
.000***
.000***
.000***
.000***
.000***
.002**
.238
Duygusal
Tablo 19’a bakıldığında analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal
farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre Türk üniversite öğrencilerinin kendini
kabul puanlarında gözlenen toplam varyansın %20’sini açıkladığı görülmektedir.
Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.20, Freg
(1/348)
= 88.26, p<.001)
anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile
açıklanan toplam varyans oranı %23’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa
olan bu katkısının (R2=.23, Freg(2/348)=50.60, p<.001) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı
(Fdeğ(2/348)=10.53, p<.001) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal
farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır.
Fakat açıklanan toplam varyans oranında artış görülmemiştir (R2=.23, Freg(3/348)=34.24,
p>.05).
85
Tablo 130: Kendini Kabulün Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere
Çalışma Grubunun Sonuçları
Yordayan
R R2 R2değ Fdeğ
Freg
df
β
.46 .22 .22 68.04 68.04
1/250
(Sabit)
-.46
1
DUFA
(Sabit)
.49 .24 .02 7.53
38.68
2/250
2
DUFA
-.34
DUİF
-.20
.52 .27 .03 11.23 30.59
3/250
(Sabit)
-.33
DUFA
3
-.19
DUİF
-.18
DUFA*DUİF
DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF:
Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001
Model
p
.000***
.000***
.000***
.000***
.007**
.000***
.000***
.007**
.000***
Duygusal
Tablo 20 incelendiğinde, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal
farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre İngiliz üniversite öğrencilerinin kendini
kabul puanlarında gözlenen toplam varyansın %22’sini açıkladığı görülmektedir.
Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.22, Freg(1/250)=68.04, p<.001)
anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile
açıklanan toplam varyans oranı %24’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa
olan bu katkısının (R2=.24, Freg(2/250)=38.68, p<.01) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı
(Fdeğ(2/250)=7.53, p<.01) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık
ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Böylece
açıklanan toplam varyans oranı %27’ye yükselmiştir. Bu değişkenin, varyansa olan
katkısı (R2=.27, Freg(3/250)=30.59, p<.001) ve R2 de sağladığı artışın (Fdeğ
(3/250)=11.23,
p<.001) anlamlı olduğu bulunmuştur.
Genel olarak bulgular özetlendiğinde, Türk üniversite öğrencilerinin psikolojik
iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi İngiliz öğrencilere göre
daha düşük bulunmuştur. Kızların psikolojik iyi oluş düzeyleri erkeklerin psikolojik iyi
oluş düzeylerinden daha yüksek çıkmıştır. Cinsiyete göre üniversite öğrencilerinin
duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi farklılık göstermemiştir. Türk
üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi psikolojik
iyi oluş düzeyini yordarken; duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak
86
etkisi yordamamıştır. İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık, duyguları
ifade etme düzeyi ve ikisinin ortak etkisi psikolojik iyi oluş düzeylerini yordamıştır.
87
BÖLÜM V
5.TARTIŞMA VE YORUM
Bu bölüm üç ayrı alt başlık altında ele alınmıştır. İlk alt bölümde üniversite
öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme
puanlarının ülke ve cinsiyete göre farklılık gösterip göstermediğine ilişkin MANOVA
sonuçları tartışılmıştır. İkinci alt bölümde üniversite öğrencilerinin duygusal
farkındalık, duyguları ifade etme, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak
etkisinin psikolojik iyi oluşu ne derece yordadığına ilişkin bulgular tartışılmıştır.
Üçüncü alt bölümde ise üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık, duyguları ifade
etme ve duyguları ifade etmenin ortak etkisinin psikolojik iyi oluş faktörlerini yordama
değişkenliğine ilişkin bulgular tartışılmıştır. Elde edilen bulgular temel alınan teoriler ve
diğer araştırma sonuçları çerçevesinde değerlendirilmiştir.
5.1.Üniversite Öğrencilerinin Psikolojik İyi Oluş, Duygusal Farkındalık ve
Duygularını İfade Etmelerinin Ülke ve Cinsiyete Göre İncelenmesine İlişkin
Bulguların Tartışılması
Araştırmanın bu konudaki bulgusuna göre, üniversite öğrencilerinin psikolojik
iyi oluş düzeyleri ülke değişkenine göre farklılık göstermiştir.
İngiliz üniversite
öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyleri Türk öğrencilere göre daha yüksek
bulunmuştur.
Bulgu üzerinde Türk ve İngiliz toplumsal yapısının etkili olduğu düşünülebilir.
Çünkü Kağtçıbaşı’na (1998) göre insan gelişimi her zaman kültürün içinde gerçekleşir
ve hiçbir insan bulunduğu kültürden bağımsız davranamaz. Kültürel ortam, davranışlara
ve bunların nedensel bağlantılarına yüklenen anlamlarda etkili olduğu için aynı davranış
farklı ortamlarda farklı anlamlar ifade edebilmektedir. Bu nedenle Türk ve İngiliz
88
öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme
düzeylerine ilişkin sonuçları yorumlamak için öğrencilerin içinde yaşadığı kültürü ve
kültürün birey üzerindeki yansıması olan benlik kurgusunu (Markus ve Kitayama, 1991)
göz önünde bulundurmak gerektiği düşünülebilir.
Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri bireysel kültürün hâkim olduğu toplumlardır
(Markus ve Kitayama, 1991). İngiltere hem Avrupa ülkelerinden biri hem de liberal
(bireyin özgürlüğünün her şeyin üstünde olduğu düşüncesi) bir ülke olduğu (Akt: Hori,
2010) için bireysel kültürün karakteristik özelliklerinin yaygın olduğu anlaşılmaktadır.
Konuyla ilgili literatüre göre bireysel toplum üyeleri genellikle gruptan bağımsız
hareket ederler (Triandis, 1994) ve içinde bulunulan kültür, üyelerin kendi isteklerini ve
ihtiyaçlarını grubun üzerinde tutmasını pekiştirir (Matsumoto, 1991). Bu kültür kişiye
özgürlük sağlayarak kendi hayatını yönetme hakkı vermektedir. Kişi kararlarını, aile,
akran, inanç, kariyer, eş, arkadaş, kişisel amaçlar ya da değer yargılarından bağımsız
alabilir. (Kağıtçıbaşı, 2010). Toplulukçu toplumlarda bireyler grupla birlikte hareket
eder ve içinde bulunulan kültür, üyelerin amaçlarını grubun amaçlarının gerisinde tutar.
Toplumun beklentileri bireyin ihtiyaçlarının önündedir. Bu nedenle birey ya
ihtiyaçlarının farkına varma yetisini geliştirememiştir ya da ihtiyaçlarına duyarsız
olmayı ya da ertelemeyi öğrenmiştir (Matsumoto, 1991; Kağıtçıbaşı, 2010; Triandis,
1994). Bu açıdan bakıldığında, özerkliği, kendi olmayı pekiştiren bir kültürün üyeleri
olan İngiliz üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluşlarının, bireysel özgürlük
açısından daha farklı düzeyde olduğu düşünülen Türk üniversite öğrencilerine göre daha
yüksek olması anlaşılabilir bir sonuçtur. Araştırmanın Türkiye çalışma grubunu
oluşturan Gazi Üniversitesi öğrencilerinin büyük bir kısmının gelenekçi yapının daha
baskın olduğu düşünülen Orta Anadolu ve Orta Anadolu’nun doğusundaki illerden
gelen gençler olması ve bu gençlerin çoğunun eğitim seviyesi ve ekonomik düzeyi
düşük olan ailelerin çocukları olması (Güngör, Yaşın, Evirgen, Demirkol ve Cengiz,
2007), bu düşünceyi destekler niteliktedir.
Bu aşamada Türk toplum yapısının artık toplulukçu algıdan sıyrılmaya başladığı
düşüncesi akla gelebilir. Fakat Türk toplumu özellikle 1980’li yıllardan sonra
geleneksel/toplulukçu yapıdan modern/bireysel yapıya doğru bir değişim gösterse de
(Göregenli, 1995; İmamoğlu, 1998; Kağıtçıbaşı, 1998) Batı ülkelerine kıyasla Türk
toplumunda hâlâ toplulukçu kültürün karakteristik özellikleri hâkimdir (Hofstede, 1980;
89
Kağıtçıbaşı, 2010; Uskul, Hynie, ve Lalonde, 2004). Öte yandan, küreselleşme, bilişim
sistemindeki gelişmeler ve ekonomik ferahlıkla birlikte bireysel kültürün bazı
özelliklerinin (Örn: Bireysel özgürlük, kendi ihtiyaçlarını sosyal beklentilerin önünde
tutma, aileden ayrışık bir hayat algısı gibi) Türkiye’de yaygınlaşmaya başlaması
(Göregenli, 1995; İmamoğlu, 1998; Kağıtçıbaşı, 1998) Türk öğrencilerinin psikolojik
iyi oluşlarının daha düşük olmasında etkili olabilir. Şöyle ki ülkeler/kültürler arası
etkileşim hızlı biçimde devam etmekte, gençler de bu etkileşimle birlikte bir değişime
sürüklenebilmektedir. İçselleştirmeden dâhil olunan bu değişimler Türk öğrencileri
olumsuz etkileyebilir. Diğer bir ifadeyle toplulukçu kültürle sosyalleşen Türk
öğrencilerinin ülkeler arası etkileşim sonucu bireysel değerlerle yapılanmaya başlamış
çevre ile yaşadıkları çatışmanın, araştırmanın bu bulgusunda etkili olabileceği
düşünülebilir.
Konuyla ilgili literatür incelendiğinde, psikolojik iyi oluş ya da psikolojik
sağlığın kültürel yapı ile ilişkili olduğunu ortaya koyan araştırmalar olduğu (Dinnel,
Kleinknecht ve Matsumi, 2002; Kim, Kasser ve Lee, 2003; Moscovitch, Hofmann ve
Litz, 2005; Norasakkunkit ve Kalick, 2002; Okazaki, 1997) görülmüştür. Bu
araştırmalarda ifade edilen ilişkinin kültürden etkilenerek oluşan benlik kurgusu
(ilişkisel benlik kurgusu-bireysel benlik kurgusu) ile ilişkili olabileceği tartışılmıştır.
Bağımsız benlik kurgusu ayrışıklık, bireysellik ve kendine özgü olmanın idealleştirildiği
ve vurgulandığı bireyci Batı toplumunu temsil etmektedir. Buna karşın diğerleri ile
duygusal bağı güçlü, bir gruba ait olma, uyma gibi özelliklerinin olduğu ilişkisel benlik
kurgusunun Batılı olmayan (toplulukçu) sosyal sistemleri temsil ettiği (Singelis ve
Sharkey, 1995) bilinmektedir. Bağımsız benlik kurgusunun temel özelliği benliğin
bağımsız ve özerk olarak algılanmasıdır. Benlik sosyal bağlamdaki ilişkilerden
bağımsızdır ve davranışları düzenleyen temel güç, kişinin kendi duygu, düşünce, amaç,
yetenek ve ihtiyacı gibi içsel özellikleridir (Markus ve Kitayama, 1991). Dolayısıyla
bağımsız benlik kavramına sahip üniversite öğrencilerinin kendi ihtiyaçlarının daha
önemli olduğuna inandığı ve duygu, düşünce ve davranışlarını bu ihtiyaçlar etrafında
düzenlediği düşünülebilir. İlişkisel benlik kurgusunda benlik, diğerleriyle bağlılığını
sürdürerek yapılanmaktadır. Kişi kendini büyük bir bütünün parçası olarak
algılamaktadır. İlişkisel benliğe sahip olan kişi bir gruba ait olmaya ve uymaya çalıştığı
için duygu, düşünce, amaç, yetenek ve ihtiyaç gibi içsel özellikler bireyin içinde
bulunduğu duruma göre değişebilmektedir (Markus ve Kitayama, 1991). Bireysel benlik
90
kurgusu, öğrencilerin kendini gerçekleştirme, öz-değer, öz-saygı gibi psikolojik
ihtiyaçlarına odaklanmasına yol açarken ilişkisel benlik kurgusu öğrencilerin kendi
psikolojik ihtiyaçlarına daha az dikkat etmesine yol açacağı için, psikolojik iyi oluş
üzerinde pozitif yönde anlamlı bir etkinin olması beklenmemektedir. Kuramsal açıdan
bakıldığında bireysel benlik kurgusunun daha yoğun olduğu İngiliz üniversite
öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyinin yüksek olmasının mantıksal çıkarıma uygun
olduğu düşünülebilir.
Araştırma bulgusu literatürle ve önceki çoğu araştırma ile örtüşse de bağımsız ve
ilişkisel benlik kurgularının psikolojik iyi oluş üzerindeki etkisi arasında istatistiki
açıdan çok büyük fark olmadığını ifade eden çalışmalarla (Bettencourt ve Doff, 1997;
Kwan, Bond ve Singelis, 1997), ilişkisel benliğin psikolojik iyi oluşla özellikle de
diğerleriyle olumlu ilişkiler kurma faktörüyle pozitif ilişkisi olduğunu gösteren
araştırmalar (Kitayama, Markus ve Kurukowa, 2000; Kwan, Bond ve Singelis, 1997;
Sinha ve Verma, 1994; Triandis, Leung, Villeral ve Clack, 1985) da bulunmaktadır.
Sonuçlar arasındaki bu ikilemin psikolojik iyi oluş ve kültür ilişkisini araştıran çalışma
sayısı arttıkça azalacağı düşünülmektedir.
Araştırmanın diğer bir bulgusuna göre, Türk üniversite öğrencilerinin duygusal
farkındalıkları ve duygularını ifade etme düzeyleri İngiliz üniversite öğrencilerine göre
daha düşük bulunmuştur. Kültürün duyguları sözel ya da sözel olmayan ifadelerle
aktarmada belirleyici (Elfenbein ve ark., 2007) olduğu bilinmektedir. Bazı duyguların
ifade edilmesi kültür tarafından engellenebilir ya da onaylanabilir (Matsumoto ve
Kupperbusch, 2001). Türkiye gibi toplulukçu kültürün baskın olduğu ülkelerde
duyguları fark etmenin ve ifade etmenin daha az olmasını, bu kültürün duyguları
bastırmak (Mesquita ve Frijda, 1992), kontrol altına almak (Oyserman ve ark., 2002)
gerektiğini öğretmesiyle ya da duygusal yaşantıların nasıl ve ne kadar ifade
edilebileceğini sosyal ilişkilerin belirliyor olmasıyla
(Mesquita, 2001) açıklamak
mümkündür.
Duyguları fark etme ve ifade etme düzeyinin kültürel farklılığa göre
değişebileceğini ortaya koyan araştırmalar (Chen, 1993; Kitayama, Markus ve
Kurokawa, 2000; Kitayama, Markus ve Matsumoto, 1995; Lutz, 1987; Markus ve
Kitayama, 1991; Oyserman ve ark., 2002; Soloman, 2007; Stephan, Stephan ve De
91
Vargas, 1996) bulunmaktadır. Bu araştırmalardaki ortak sonucun, ilişkisel benlik
kurgusuna sahip bireylerin duyguları ifade etme düzeyinin bağımsız benlik kurgusuna
sahip bireylerden daha düşük olduğudur. Singelis’e (1994) göre, bu kişilerin bir gruba
ait olmaya ve uymaya çalıştığı için duygu, düşünce, amaç, yetenek ve ihtiyaç gibi içsel
özellikleri içinde bulunduğu duruma göre değişebilmektedir. Kişiler arası ilişkilerde
uyum ve çeşitli durumlara uyma yeteneği ilişkisel benlik kurgusu için benlik değerinin
kaynağıdır. Bu gereksinimlerden dolayı kişi, duyguları ifade etmemenin uyumu ve
gruba dâhil olmayı kolaylaştırdığını öğrenmiş olabilir. Türk toplumu için de benzer
durumun geçerli olduğu düşünülebilir. Kağıtçıbaşı (1998), bu düşünceyi destekler
nitelikte,
Türk
kültüründe
duyguların
dışa
vurulmasının
ve
konuşulmasının
desteklenmediğini belirtmiştir. Diğer yandan, bireyci toplumların üyeleri duygularını
tanıma ve ifade etme konusunda açıkça desteklenmektedir. Çünkü sosyal etkileşimlerde
akıldan geçenin okunmasını beklemek gibi bir davranış bulunmamaktadır (Chen, 1993)
ve duyguları ifade etmek ilişkilerin devamı için önemlidir (Kang ve ark., 2003). Bu
bağlamda araştırma bulgusunun ilgili literatürle tutarlı olduğu söylenebilir.
Araştırmanın başka bir bulgusu, cinsiyete göre üniversite öğrencilerinin
psikolojik iyi oluş düzeyinin farklılık gösterdiğidir. Kızların psikolojik iyi oluş
düzeyleri erkeklerin psikolojik iyi oluş düzeylerinden daha yüksek bulunmuştur.
Psikolojik iyi oluşla ilgili literatürde (Cenkseven ve Akbaş, 2007; Cirhinlioğlu,
2006; Cooper ve ark., 1995; Gilligan, 1981; Ryff, 1989; 1995; Ryff ve Singer, 2008)
kızların psikolojik iyi oluşlarının erkeklerden daha yüksek olduğu sonucuna ulaşan
araştırmalar bulunmaktadır. Kadınların psikolojik iyi oluşlarının daha yüksek olmasında
modern hayatla birlikte hem özel hem de kamusal/toplumsal alanda kadın haklarının
gelişim göstermesinin etkili olduğu düşünülebilir. Söz sahibi olmaya başlayan kadının
kendini daha özerk, güvenli, gücünün farkında biri olarak hissettiği düşünülebilir.
Üstelik kadınlar sosyal ilişkilerde ve başkalarıyla ilişkilerde daha girişken ve başarılı
olduğu, bu nedenle psikolojik iyi oluş düzeylerinin erkeklerden daha yüksek olduğunu
öne süren araştırma (Pinquart ve Sörensen, 2000) da bulunmaktadır.
Araştırma bulgusu kültürel açıdan yorumlandığında, kadınların bağımsız benlik
kurgusuna erkeklere kıyasla daha yatkın olmalarının (Uskul, Hynie, ve Lalonde, 2004)
psikolojik iyi oluş düzeylerinin yüksek olmasında etkili olduğu düşünülebilir. Öte
92
yandan araştırmanın bu sonucunda psikolojik iyi oluşla pozitif yönde ilişkisi olduğu
düşünülen iletişime açık olma ve kendini açma (Lepore ve ark., 2004), yardım arama
(Türküm, 2005), empati gibi becerilerin (Brems ve Christian, 1992) ve toplumsal
cinsiyet rollerini gelenekçi algıdan ziyade eşitlikçi algılamanın (Arıcı, 2011) kızlarda
daha yüksek olması, kızların psikolojik iyi oluşlarının erkeklere göre daha yüksek
olmasında etkili olabileceğini düşündürmektedir.
Bulgu önceki çoğu araştırma ile benzerlik göstermiştir. Fakat psikolojik iyi
oluşun cinsiyete göre farklılaşmadığını gösteren araştırmalar da (Benjet ve HernandezGuzman, 2001; Hori, 2010; Kirkcaldy, Furnham ve Siefen, 2010) bulunmaktadır. Bu
konudaki araştırmaların tekrarlanmasıyla sonuçlar arasındaki farklılıkların azalacağı
düşünülebilir.
Araştırmanın diğer bir bulgusu, cinsiyete göre üniversite öğrencilerinin duygusal
farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyinin farklılık göstermediğidir. Diğer bir ifade
ile duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi açısından kızlar ve erkekler
arasında fark olmadığı tespit edilmiştir.
Araştırma bulgusunun literatürde yaygın olan kızların duygusal farkındalık ve
duyguları ifade etme düzeyinin erkeklerden daha yüksek olduğu bilgisi ile (Bağcı, 2008;
Barret ve ark., 2000; Boden ve Berenbaum, 2007; Boyatzis, 1992; Brody ve Hall, 1993;
Conway, 2000; King ve Emmons, 1990; Kuzucu, 2006; Lane, 2000; Polce-Lynch ve
ark., 1998; 2001; Scherer ve Ceschi, 2000) tutarlılık göstermese de bu bulguyu
destekleyen araştırmalar da (Aydemir, 2010; Wismeijer ve ark., 2009) bulunmaktadır.
Araştırmada kız ve erkek öğrenciler arasında duygusal farkındalık ve duyguları
ifade etme farkının çıkmamış olması sonuç üzerinde biyolojik farktan öte sosyal
faktörlerin, cinsiyet rolleri ile ilgili kalıp yargıların etkili olabileceğini düşündürmüştür.
Çünkü içinde yaşanılan toplum, duyguyu deneyimleme beklentisinde olmadığında ya da
sosyalleşme sürecinde kişiler duygularını tanıma ve ifade etme konusunda
cesaretlendirilmediğinde kadın ve erkek arasındaki alışılagelmiş olan duygusal
farkındalık ve duyguları ifade etme farkı anlamlı olmamaktadır (Shields, 1995;
Wismeijer ve ark., 2009). Toplumsal cinsiyet rollerinde geleneksel beklentiden ziyade
kadın ve erkeği birbirinden farklı kategorilere yerleştirmeyen eşitlikçi bir algının olması
93
da cinsiyete dayalı farkların ortadan kalkmasında etken olabilmektedir (Wester ve ark.,
2002).
Araştırmada kız ve erkek öğrenciler genel olarak karşılaştırılsa da
hemcinslerin karşılaştırılmasının (Türk kız öğrenci ile İngiliz kız öğrenci; Türk erkek
öğrenci ile İngiliz erkek öğrenci) araştırma değişkenlerin kültür ile olan ilişkisini daha
iyi ortaya koyabileceği düşünülmüştür. Analiz sonucunda, İngiliz kız öğrencilerinin
psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyinin Türk kız
öğrencilerden; İngiliz erkek öğrencilerin puanlarının Türk erkek öğrencilerinden daha
yüksek olduğu görülmüştür.
öğrenci
arasında
farklılık
Araştırmanın bu bulgusu, değişkenlerin kız ve erkek
göstermemesinin
toplumsal
cinsiyet
rolleriyle
açıklanabileceğini destekler niteliktedir.
Üniversite öğrencilerinin toplumsal cinsiyet rolleri ile psikolojik iyi oluş
düzeyleri arasındaki ilişkinin araştırıldığı bir çalışmada (Arıcı, 2011), cinsiyet rollerini
geleneksel algılama düzeyi azaldıkça psikolojik iyi oluş düzeyinin arttığı görülmüştür.
Aynı araştırmada cinsiyet rollerini eşitlikçi algılama düzeyi artıkça psikolojik iyi oluş
düzeyi de artmıştır. Doğu toplumlarında geleneklerin önemli olması, eşlerin ya da
ebeveynlerin erkeklerden beklentilerinin yüksek olması, gelecek kaygısı, sosyal
güvenlik hakları gibi yaşam kalitesi açısından İngiltere’nin Türkiye’den ileri olmasının
bulgu üzerinde etkili olduğu düşünülebilir. Toplumsal cinsiyet farklılıkları, doğuştan
gelen bir durum değildir; kazanılmış olarak, kültürün kız ve erkeğe çocukluk
döneminden itibaren uygun gördüğü duygu, düşünce, davranışlardan ileri gelmektedir
(Ersoy, 2009). Özetle, iki ülke hemcinsleri arasında farkın çıkması Türk kültüründe kız
ya da erkek olmaya yönelik yüklenen anlam ve beklentilerin İngiliz kültüründen farklı
olması ile açıklanabilir.
Sonuç olarak, görülmüştür ki duygusal farkındalık, duyguları ifade etme ve
psikolojik iyi oluş düzeyi İngiliz ve Türk üniversite öğrencileri arasında farklılık
göstermiştir. İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık, duyguları ifade etme
ve psikolojik iyi oluş düzeyi Türk öğrencilere göre daha yüksektir. Kızların psikolojik
iyi oluş düzeyi erkeklere göre daha yüksektir. Duyguları fark etme ve ifade etme
cinsiyete göre farklılık göstermemiştir. İngiliz kız öğrencilerin Türk kız öğrencilere göre
ve İngiliz erkek öğrencilerinin Türk erkek öğrencilerine göre duygularını fark etme ve
94
ifade etme ve psikolojik iyi oluş düzeyleri daha yüksektir. Araştırma sonuçları kültür ve
dolayısıyla benlik kurgusu ve toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde tartışılmıştır.
5.2.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalıklarının ve
Duygularını İfade Etmelerinin Psikolojik İyi Oluşlarını Yordamasına İlişkin
Bulguların Tartışılması
Araştırmanın bu konudaki bulgusuna göre, Türk üniversite öğrencilerinin
duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyinin psikolojik iyi oluşu yordadığı
bulunmuştur. Duyguları fark etmenin psikolojik iyi oluşu duyguları ifade etmeden daha
fazla açıkladığı dikkat çekmiştir. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak
etkisi bu öğrencilerin psikolojik iyi oluş düzeylerini yordamamıştır. İngiliz üniversite
öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi psikolojik iyi
oluşlarını yordamıştır. Türk öğrencilerin aksine, İngiliz üniversite öğrencilerinin
psikolojik iyi oluşunu açıklamada, duyguları ifade etmenin daha etkili olduğu
görülmüştür. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi, İngiliz
öğrencilerin psikolojik iyi oluş düzeylerini yordamıştır; fakat bu ortak etki duyguları
ifade etmenin açıkladığı değişkenlikten daha azdır.
Duygusal farkındalığın ve duyguları ifade etmenin psikolojik iyi oluşu yordadığı
sonucu hem teoriyle hem de önceki benzer çalışmalarla
(Berthoz ve ark., 2000;
Ciarrochi ve Scott, 2007; Charry ve arkadaşları; 2004; Feldman- Barret, Gross, ConnerCristensen ve Benvenuto, 2001; Hemenover, 2003; King ve Emmons, 1990; King ve
Pennebaker, 1998; Lane ve Schwartz, 1987; Lane ve ark., 1990; Lundh ve ark., 2002;
Nolen-Hoeksema, Morrow ve Fredricson, 1993; Novick-Kine, Turk, Mennin, Hoyt ve
Gallagher, 2005; Pennebaker, 1993; Zech, 2000; Zech, Rime ve Nils, 2003; Zentner,
1999) tutarlılık göstermektedir. Belirtilen bu çalışmaların ortak bulgusu, duyguları fark
etmenin ve ifade etmenin psikolojik sağlığı arttırdığı şeklindedir. Çünkü duyguyu
tanımak ve ifade etmek, yaşanan psikolojik sıkıntıya ilişkin duygusal tepkiyi anlamayı
sağlayarak duyguların düzenlenmesine yardımcı olmakta (Lepore ve ark., 2000;
Kennedy-Moore ve Watson, 2001); duyguları düzenleyebilme doğru karar verebilmeyi
etkilemektedir.
95
Duyguların farkında olmak kişinin uygun başa çıkma stratejisini seçmesine ve
içinde bulunduğu durumu tanımlamasına yardımcı olur. Kişinin kendi duygularını ayırt
edebilmesi ve bu duyguları etiketleyebilmesinin duygusal bilgiyi işlemede çok önemli
olduğuna dikkat çekilmektedir (Salovey ve ark., 1995). Duygusal farkındalıkları yüksek
bireyler, psikolojik ihtiyaçlarının farkında olan bireylerdir ve bu ihtiyaçlarını diğer
insanlar aracılığı ile karşılayabileceklerini düşündükleri zamanlarda, amaçlarına uygun
hareket etmeleri ve diğerleriyle ilişkilerinde başarıları yüksektir (Dizen, Berenbaum ve
Kerns, 2005). Aynı zamanda, kişinin duygusunun farkında olması en doğru kararı
vermesine (Gasper ve Clore, 2000), bir sonraki adımında ne yapacağı ile ilgili en iyi
seçenekleri belirlemesine ve eğer isterse duyguyu düzenlemek için özgün stratejiler
geliştirmesine (Barett ve ark., 2001) yardımcı olur. Bu bilgiler ışığında duyguları tanıma
ve ifade etmenin psikolojik iyi oluşu yordadığı sonucu beklentileri doğrular şekilde bir
bulgudur.
Araştırma bulgusu iki ülke arasında karşılaştırılmalı olarak yorumlandığında,
Türk öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyleri için duyguları fark etmek daha
yordayıcıyken; İngiliz öğrencilerin psikolojik iyi oluş düzeyi için duyguları ifade
etmenin daha yordayıcı olduğu görülmektedir. Bu sonucu kültürel, dolayısı ile benlik
kurgusu farklılığı ile açıklamanın uygun olacağı düşünülmektedir. Toplulukçu
toplumlarda kendi duygularını ifade etmeye odaklanmaktan ziyade diğerlerinin
duygularına duyarlı olmak daha önemlidir. Bu nedenle bu toplumların üyeleri duygu
ifadelerini kontrol etmeyi öğrenerek sosyalleşmektedir (Oyserman ve ark., 2002). Türk
kültüründe
duyguların
dışa
vurulmasının
ve
konuşulmasının
desteklenmediği
belirtilmektedir (Dökmen, 1995; Kağıtçıbaşı, 1998). Diğer yandan, bireyci toplumların
üyeleri duygularını ifade etme konusunda açıkça desteklenmektedir; çünkü sosyal
etkileşimlerde
akıldan
geçenin
okunmasını
beklemek
gibi
bir
davranış
bulunmamaktadır. İngiltere gibi bireysel kültürün yaygın olduğu ülkelerde duyguları
ifade etme konusunda bireyler desteklenir ve duyguları ifade etmek ilişkilerin devamı
için önemlidir (Chen, 1993; Kang ve ark., 2003).
Öte yandan, duyguları ifade etmede kararsızlık yaşanması, duygular ifade edilse
dahi bu kararsızlığın psikolojik sağlığı olumsuz etkilediği bilinmektedir (King ve
Emmons, 1990). Gelenekçilik ile modernlik arasında olan Türkiye gibi bir toplumda
duyguları ifade etme ya da etmeme kararsızlığının olası bir durum olacağı
96
düşünülmektedir. Bu geçiş döneminde yetişen Türk üniversite öğrencilerinin psikolojik
iyi oluş düzeyindeki düşüklüğün, duygularını ifade etme sıkıntısından öte, duyguları
ifade edip edememekteki kararsızlık yaşama ihtimaliyle ilişkili olduğu düşünülebilir. Bu
nedenle İngiliz öğrencilere göre daha toplulukçu bir algıda olduğu düşünülen Türk
öğrenciler için potansiyelini en üst düzeyde gösterebilme, yani psikolojik olarak iyi
olabilmesi için duyguları fark etmek önemliyken; İngiliz öğrencilerin duyguları ifade
etmeye daha fazla önem verdikleri düşünülmektedir.
Duyguyu fark etmenin ve onu ifade etmenin duygusal sürecin iki farklı bileşeni
olduğu bilinmektedir. Duyguları ifade etme, yüz ifadesi ya da sözel ifade şeklinde
duyguların dışa vurumudur. Bunun için duygusal farkındalığın gerekli olmayabileceği
(Lane ve Schwartz, 1987) görüşü vardır. Fark edilen her duygunun ifade edilmesi
gerekmediği ya da ifade edilen duygunun spesifik olarak fark edildiğinin
düşünülmemesi gerektiğini belirten görüşlerin (Andersen ve Guerrero, 1998; KennedyMoore ve Watson, 2001) olması, duyguyu fark etme ve ifade etmenin ortak etkisinin, bu
değişkenlerin ayrı ayrı ele alınmasından farklı bir şey olduğunu düşündürmüştür. Bu
nedenle araştırmaya dâhil edilen duyguyu fark etme ve ifade etmenin ortak etkisi Türk
öğrencilerin psikolojik iyi oluş düzeyini yordamazken; İngiliz öğrencilerin psikolojik iyi
oluşunu yordadığı görülmüştür. Türk öğrencilerin duygusal farkındalık ve duyguları
ifade etme yerliklerinin daha düşük olması, onların duygusal kültlük (aleksitimi)
eğilimlerinin yüksek olabileceğini düşündürmektedir. Bağcı (2008) tarafından yapılan
bir araştırmada Türk öğrencilerin aleksitimi eğiliminin yüksek olduğu bulunmuştur.
Fakat asıl dinaniklerin başka araştırmalarla bulunacağı düşünülebilir. Böylelikle
öğrencilerin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düşüklüğünün kişilik özelliği
mi (aleksitimi) yeterliklerin eksikliği olarak mı değerlendirileceği belirlenmiş olacaktır.
5.3.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalıklarının ve
Duygularını İfade Etmelerinin Psikolojik İyi Oluş Faktörlerini Yordamasına
İlişkin Bulguların Tartışılması
Tartışmanın bu bölümünde duyguları fark etme ve ifade etme düzeyinin
psikolojik iyi oluş faktörlerini ne derece yordadığı tartışılmıştır. Yapılan literatür
çalışmasında Ryff’in (1989) geliştirdiği psikolojik iyi oluş modelini faktör boyutunda
97
inceleyen çalışmaların oldukça az olduğu görülmüştür. Bu nedenle bu bölümdeki
bulgular öncelikli olarak kuramsal görüşlere dayanılarak tartışılmıştır.
Araştırmanın bulgusuna göre üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve
duyguları ifade etme düzeyi Türk öğrencilerinin diğerleri ile olumlu ilişkiler düzeyini
yordarken; İngiliz öğrencilerin diğerleri ile olumlu ilişkiler düzeyini sadece duyguları
ifade etme düzeyi yordamıştır. İlgili literatüre bakıldığında duyguları fark etmenin ve
özellikle batı kültüründe duyguları ifade etmenin diğerleri ile olumlu ilişkileri
desteklediğini ortaya koyan çalışmalar vardır (Dizen, Berenbaum ve Kerns, 2005;
Hemenover, 2003; Kennedy-Moore ve Watson, 2001; Vanheule, Desmet ve Meganck,
2006). Daha önce de ifade edildiği gibi, İngiltere gibi bireysel kültürün yaygın olduğu
ülkelerde duyguları ifade etme konusunda bireyler desteklenir ve duyguları ifade etmek
ilişkilerin istenen biçimde devam edebilmesi için önemlidir (Chen, 1993; Kang ve ark.,
2003; Matsumato, 1991; Singelis, 1994). Toplulukçu kültürde iletişim karşı tarafın
duygularını fark etme ve ona göre davranışta bulunma önceliği taşır. İlişkilerin olumlu
başlayıp devam etmesi için kişilerin duyguları fark etmesi oldukça önemlidir
(Oyserman ve ark., 2002). İlişkisel benlik, dolaylı iletişimde bulunma ve diğerlerinin
duygularına ve ifade edilmemiş düşüncelerine hassasiyet gösterme bu benlik yapısının
karakteristik özelliğidir (Markus ve Kitayama, 1991; Singelis, 1994).
Bu konudaki diğer bulguya göre, duygusal farkındalık Türk üniversite
öğrencilerinin özerklik puanının anlamlı yordayıcısıdır. Duyguları ifade etme özerkliği
yordamamıştır. İngiliz üniversite öğrencileri için ise sadece duyguları ifade etme
özerkliği yordamıştır. Özerklik bireysel kültürün karakteristik özelliklerinden biri olarak
görülmektedir (Christopher, 1999; Ryff, 1995). Ryff (1989; 1995) özerkliği, sosyal
baskıya rağmen kişinin düşünce ve davranışlarını kişisel standartlarına göre
düzenlemesi olarak açıklamaktadır. Toplulukçu kültürün ve bireysel kültürün özellikleri
düşünüldüğünde sonuçların ilgili teorik bilgilerle örtüştüğü söylenebilir. Bireysel
kültürde bireyin duygu düşünce ve davranışını ortaya koyması desteklenen bir özelliktir
Araştırmanın bir sonraki bulgusuna göre, duygusal farkındalık ve duyguları
ifade etme hem Türk hem de İngiliz üniversite öğrencilerinin çevre hâkimiyeti düzeyini
yordamıştır. Çevre hâkimiyeti, kişinin içinde bulunduğu ruh hâline göre çevre seçme ya
da oluşturma becerisidir. Karşılaştığı olumsuzluklarla gerçekçi biçimde yüzleşip
98
duruma en uygun seçimi yapabilme yetisidir (Ryff, 1995; Ryff ve Singer, 2008). Bu
bulgunun literatüre uygun olduğu düşünülmektedir. Çünkü kişinin hem kendi hem de
karşı tarafın duygularını fark etmesi, içinde bulunduğu ruh halini doğru tanımlamasına,
ruh halininin tanımlanması da uygun çevre oluşturma ya da seçme yaşantısını
kolaylaştıracaktır. Duyguların farkında olmak insanın sosyal bilgiyi değerlendirmesini
ve stratejik sosyal düzenlemelerde bulunmasını kolaylaştırmaktadır (Neyem ve ark.,
2007). Duyguları ifade etme becerisinin de aynı kolaylığı sağlayacağı düşünülmektedir.
İki ülke öğrencileri arasında benzer sonuca varılsa da burada yaşanabileceği düşünülen
bir farklılık kişinin ruh hâaline göre nasıl bir çevre seçeceğinin kültüre göre
değişebileceğidir. Örneğin bireysel kültür içerisinde sosyalleşen bir birey ailesine
öfkesini ifade etme hakkı olduğunu düşünürken, kolektif kültürde yetişen biri öfkenin
konuşulmaması gerektiği şeklinde bir tercih yapabilir.
Elde edilen başka bir bulgu, Türk öğrencilerinin kişisel gelişim düzeyinin sadece
duygusal farkındalık tarafından yordanmış olduğudur. İngiliz öğrencilerin kişisel
gelişim düzeyi ise sadece duyguları ifade etme tarafından yordanmıştır. Kişisel gelişim,
kendini gerçekleştirme, birey olarak büyüme ve gelişme becerisini sürdürmektir (Ryff,
1995). Araştırmanın bu bulgusunun literatüre uygunluk gösterdiği düşünülmektedir.
Türk öğrencilerinin yaşam amacı duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme
tarafından yordanmıştır. İngiliz öğrencilerinin yaşam amacı sadece duygusal farkındalık
tarafından yordanmıştır. Yaşam amacı, hayatın anlamı olduğunu hissetme ve onu
kavrama becerisidir. Yaşam amacı oluşturmak için özgür olmak gerektiğine inanılır
(Ryff, 1995). Herkesin yaşam amacı kendi öznelliğindedir (Christopher, 1999). Türk
üniversite öğrencilerinin yaşam amacında duyguları ifade etmenin önemli olması
ilişkisel benlik kurgusundan gelen anlayışla, kişisel yaşam amacını toplumsal yaşam
amacı ile örtüştürme çabası olarak düşünülebilir. İngiliz toplumu, dolayısıyla bireysel
benlik kurgusunda böyle bir ortaklığın oluşturulmasına gerek olmaması, duyguları ifade
etmeyi daha az önemli kılmaktadır.
Türk ve İngiliz öğrencilerin kendini kabul düzeyi hem duygusal farkındalık hem
de duyguları ifade etme tarafından yordanmıştır. Kendini kabul, kişinin kendine karşı
olumlu yüklemelerde bulunmasıdır. Kişinin davranışlarının, motivasyonlarının ve
duygularının farkında olması ve onlara karşı olumlu tutum içerisinde olmasıdır. Sadece
99
güçlü yönler değil güçsüz yönler de fark edilmeli ve kabul edilmelidir (Ryff, 1995).
Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin kendini kabulü yordaması literatür ile
örtüşmektedir. Fakat kültürlerarası fark olduğu düşünülen iki ülke arasında kendini
kabulün hem duygusal farkındalık hem de duyguları ifade etme tarafından yordanması,
kendini kabul kavramının iki kültürde de aynı referansa dayalı açıklanıyor olması ile
izah edilebilir. Şöyle ki batı psikolojisinden doğan bütüncül bakışaçısına göre kişi
duygu, düşünce, davranış ve beden varoluş boyutlarından hepsini kabul noktasına
geldiğinde beklenen kendini kabul gerçekleşmiş olur. Duyguları fark etmenin duygu ve
düşünce boyutunu; duyguları ifade etmenin hem davranış hem beden boyutunu içine
aldığı düşünülmektedir. Duygusunu ifade etme biçimine ilişkin tutumu gelişmeden
sadece farkındalığa sahip olmak, kendini kabulün eksik olduğunu düşündürmektedir.
Özetle bu sonucunun literatür ile örtüştüğü söylenebilir.
Genel olarak özetlenecek olursa, psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve
duyguları ifade etme ülke ve cinsiyete göre farklılık göstermiştir. Duygusal farkındalık
ve duyguları ifade etmenin psikolojik iyi oluşu yordadığı görülmüştür. Türk üniversite
öğrencileri için duyguları fark etmek psikolojik iyi oluşu daha açıklayıcıyken; İngiliz
üniversite öğrencileri için hem duyguları fark etme hem de duyguları ifade etme
psikolojik iyi oluşu açıklamada etkili olmuştur. Fakat duyguları ifade etmenin daha
etkili olduğu dikkatlerden kaçmamıştır. Araştırma sonuçları kültür ve dolaylı olarak
benlik kurgusu ve toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde tartışılmıştır. Sonuçların
sadece
araştırma
unutulmamalıdır.
grubu
ve
benzer
nitelikteki
öğrencilere
genellenebileceği
100
BÖLÜM VI
6.SONUÇ VE ÖNERİLER
6.1.Sonuçlar
Bu araştırmada Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluşları,
duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmeleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Ulaşılan
sonuçlar aşağıda sunulmuştur.
1. Türk üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluşları, duygusal farkındalık ve
duyguları ifade etmeleri İngiliz öğrencilere göre daha düşük bulunmuştur.
Genel olarak, kız öğrencilerin psikolojik iyi oluşu erkeklerden daha yüksek
çıkmıştır. Duygusal farkınalık ve duyguları ifade etme cinsiyete göre farklılık
göstermemiştir. İngiliz kız ve erkek öğrencilerin psikolojik iyi oluş, duygusal
farkındalık ve duyguları ifade etmeleri Türk hemcinslerine göre daha yüksek
bulunmuştur. Ülke ve cinsiyet etkileşiminin değişkenler üzerinde etkili olmadığı
görülmüştür.
2. Türk üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmeleri
psikolojik iyi oluşlarını yordamıştır. Duygusal farkındalık psikolojik iyi oluşu
duyguları ifade etme yeterliğinden daha yüksek oranda yordamıştır. İki
yeterliğin ortak etkisi anlamlı bir yordayıcı olmamıştır.
İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmeleri
psikolojik iyi oluşlarını yordamıştır. Türk öğrencilerinin aksine, İngiliz
101
üniversite öğrencilerin psikolojikolojik iyi oluşlarını duyguları ifade etme
yeterliği daha yüksek oranda yordamıştır. Duygusal farkındalık ve duyguları
ifade etmenin ortak etkisi psikolojik iyi oluşu açıklamıştır, fakat bu ortak etkinin
açıklayıcılığı duyguları ifade etme yeterliğinin açıkladığı orandan daha az
çıkmıştır.
3. Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerin duygusal farkındalık ve duyguları ifade
etme yeterliği birlikte ya da ayrı olarak psikolojik iyi oluş faktörlerini
yordamıştır.
a. Türk
öğrencilerinin
diğerleriyle
olumlu
ilşkilerini
duygusal
farkındalıkları ve duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duygusal
farkındalık yeterliğinin bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır.
Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı
yordayıcı çıkmamıştır.
İngiliz
öğrencilerinin
diğerleriyle
olumlu
ilşkilerini
duygusal
farkındalıkları ve duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duyguları ifade
etme yeterliğinin bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır.
Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı
yordayıcı çıkmıştır.
b. Türk öğrencilerinin özerkliklerini duygusal farkındalıkları yordarken,
duyguları ifade etmeleri yordamamıştır. Duygusal farkındalık ve
duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmamıştır.
İngiliz öğrencilerinin özerkliklerini duygusal farkındalıkları ve duyguları
ifade etmeleri yordamıştır. Duyguları ifade etme yeterliğinin bu faktörü
yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve duyguları
ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmamıştır.
c. Türk öğrencilerinin çevre hâkimiyetini duygusal farkındalıkları ve
duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duygusal farkındalık yeterliğinin
bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık
102
yeterliğinin yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık
ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmamıştır.
İngiliz öğrencilerinin çevre hâkimiyetini duygusal farkındalıkları ve
duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duygusal farkındalık yeterliğinin
bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve
duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmıştır.
d. Türk
öğrencilerinin
kişisel
gelişimlerini
duygusal
farkındalıkları
yordarken, duyguları ifade etmeleri yordamamıştır. Duygusal farkındalık
ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmamıştır.
İngiliz öğrencilerinin kişisel gelişim duygusal farkındalıkları ve
duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duyguları ifade etme yeterliğinin
bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve
duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmıştır.
e. Türk öğrencilerinin yaşam amaçlarını duygusal farkındalıkları ve
duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duygusal farkındalık yeterliğinin
bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve
duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmamıştır.
İngiliz öğrencilerinin yaşam amaçlarını duygusal farkındalıkları ve
duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duygusal farkındalık yeterliğinin
bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve
duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmamıştır.
f. Türk öğrencilerinin kendini kabullerini duygusal farkındalıkları ve
duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duygusal farkındalık yeterliğinin
bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve
duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmamıştır.
İngiliz öğrencilerinin kendini kabullerini duygusal farkındalıkları ve
duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duygusal farkındalık yeterliğinin
103
bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve
duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmıştır.
6.2.Öneriler
Bu kısımda araştırmadan elde edilen sonuçlara dayalı olarak önerilerde
bulunulmuştur. Bu öneriler rehberlik ve psikolojik danışmanlık alanında çalışma yapan
araştırmacılara ve bu alanın uygulayıcılarına yönelik olarak hazırlanmıştır.
6.2.1.Uygulayıcılara Yönelik Öneriler
Araştırma üniversite öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubu
dikkate alınarak uygulayıcılara yönelik hazırlanan öneriler aşağıda sunulmuştur.
1.
Türk öğrencilerin duygusal farkındalık, duyguları ifade etme ve psikolojik iyi
oluş düzeyi İngiliz öğrencilere göre daha düşük bulunmuştur. Bu sonuç üzerinde
Türk toplum yapısının (toplulukçu toplum) etkili olduğu söylenebilir. Psikolojik
iyi oluş düzeyi düşük olan Türk üniversite öğrencileri ile danışma yaparken
sosyalleşme sürecinde kazandıkları toplumsal yapının olumsuz özelliklerini
(Diğerlerinin düşüncelerine öncelik verme, sosyal beklentilerin bireyin yaşam
amacının
önüne
geçmesi,
bireysel
kararlarda
diğerlerinin
müdahaleci
tutumlarına izin verilmesi gibi) azaltmak ya da ortadan kaldırmak için özel
çalışmalar (“Ben-Çevre” sınırı oluşturma, kişisel ihtiyaçları fark etme ve
ihtiyaçlara duyarlı olabilme, sorgulamadan kabul ettiğim “içe aldığı” sosyal
kazanımları güncellemesine yardımcı olabilme vb.) yapılabilir.
Psikolojik danışmanın danışanını doğru değerlendirebilmek için o kültüre
ait sözel ya da sözel olmayan ifade biçimlerini tanıması ve bu konuda duyarlı
olması önerilir. Türk kültüründe ya da alt grup kültürlerde yer alan
alışkanlıkların, kullanılan sembollerin, metaforların bilinmesi, sorunu tanıma ve
çözme sürecinde önemlidir. Örneğin metropolde yetişmiş, eğitimini buralarda
tamamlamış bir psikolojik danışman taşradan büyükşehre taşınan (göç, deprem
vb. nedenlerle) bir kız çocuğuna rehberlik ve psikolojik danışma hizmeti
104
sunarken,
davranışta
gözlenen
kültürel
farklılıkları
kültürel
düzeyde
açıklayabilmek için danışmanın hem kendinin hem de danışanın kültürel
özelliklerini bilmesi ve aynı mesafede durması gerektiği düşünülebilir.
2.
Türk kız öğrencilerinin İngiliz kız öğrencilerden, Türk erkek öğrencilerin İngiliz
erkek öğrencilerden duyguları fark etme ve ifade etme ile psikolojik iyi oluş
açısından daha düşük olduğu sonucunda kültürel farklılıkların etkili olduğu
düşünülebilir. Psikolojik danışmanlar öğrencilerinin cinsiyet rollerini tanımasına
ve hem kadınsı hem de erkeksi rollerin yer, zaman ve mekâna göre işlevsel
olabileceğini fark etmesine yardımcı olabilir.
3.
Gelişim grupları, psiko-eğitsel programlar, kariyer gelişim çalışma grupları gibi
gelişimsel ve önleyici hizmetlerde duygusal farkındalık ve duygularını ifade
yeterliği geliştirilmesine yardımcı olunarak psikolojik iyi oluş düzeyi
artırılabilir. Araştırmadaki Türk öğrencilerin psikolojik iyi oluşları için duygusal
farkındalığın daha etkili olduğu sonucunun, ifade edilen hizmetlerdeki hedef
davranışları belirlemede yardımcı olacağı düşünülebilir.
6.2.2.Alan Araştırmacılarına Yönelik Öneriler
1. Araştırma sonuçlarının genellenebilmesi için benzer çalışmaların yapılması
önerilebilir. Sonuçların genellenebilmesi için en az iki ya da daha fazla emik
(Kültürü, o topluma ait olan kendi ölçütlerine ve anlamlar sistemine göre
değerlendiren bakış) araştırmaya; emik bulguların karşılaştırılması için ise
kültürler arası bakış açısına ihtiyaç vardır (Kağıtçıbaşı, 2010). Türk örneklemi
üzerinde psikolojik iyi oluş ile duyguları fark etme ve duyguları ifade etme
arasındaki ilişkiyi inceleyen sadece bir araştırmaya rastlanmıştır. Aynı konunun
kültürler arası araştırıldığı çalışmaya ise rastlanmamıştır. Bu nedenle öncelikli
olarak benzer çalışmaların tekrarlanmasının yararlı olacağı söylenebilir.
2. Bu araştırma üniversite öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle elde
edilen sonuçlar sadece araştırma grubuna ya da benzer özellikteki gruplara
105
genellenebilir. Araştırma sonuçlarının genellenebilmesine yardımcı olmak için,
diğer gelişim dönemlerinde olan (ergen, yetişkin vs.) ya da ayrıcalığı bulunan
(boşanmış ya da ebeveynlerinden biri/ikisi ölmüş ailelerin çocukları, kronik bir
rahatsızlığı/engeli olanlar, ilköğretimi yatılı okuyan öğrenciler gibi) bireylerin
psikolojik iyi oluş düzeyi ve bunun duyguları fark etme ve ifade etme düzeyiyle
ne derece ilişkili olduğu araştırılabilir.
3. Araştırma betimsel yöntemle yapılmıştır. Literatür taramasında benzer çoğu
araştırmaların betimsel yöntemle yapıldığı görülmüştür. Yeni araştırmacıların
çalışmalarını deneysel yöntemde modelleyerek değişkenler arasındaki nedensonuç ilişkisini ortaya koymada daha başarılı olacağı düşünülmektedir. Bu
çerçevede psikolojik iyi oluş ile ilişkili olabileceği düşünülen konuların
(başaçıkma tarzı, problem çözme becerisi, duyguları düzenleme becerisi,
bağlanma stilleri gibi) etkisi incelenebilir.
4. Araştırma sonucuna bakıldığında duygusal farkındalık ve duyguları ifade
etmenin toplam varyansın sadece dörtte birini açıkladığı dikkat çekmiştir. Bu
sonuç bir yandan insanoğlunun dört varoluşsal boyutundan biri olan duygunun
psikolojik iyi oluş için önemli olduğunu ortaya koysa da; düşünce, davranış ve
mistik boyutlara ilişkin farkındalık olmadan duygunun tek başına psikolojik iyi
oluşu sağlamada yeterli olamadığını düşündürmektedir. Yeni araştırmalarda dört
varoluş boyutu birlikte araştırmaya dâhil edilip psikolojik iyi oluş ile ilişkisi
araştırılabilir.
5. Araştırmada Türk ve İngiliz üniversite öğrencileri arasındaki fark iki ülke
arasındaki kültür ve benlik kurgusu farkıyla açıklanmıştır. Yeni araştırmalarla
bu farkın diğer dinamikleri (Eğitim sistemi, ülke politikası, ekonomik gelişim,
kentleşme, göç, kültürlerarası etkileşim, inanç, anne-baba tutumları vb.)
incelenebilir.
106
KAYNAKÇA
Adejune, A. (2010). The need for cultural contextualisation in establishing
psychological wellness or ilness. I. Wells (Eds.), Psychological well-being
(pp.213-221).
Adler, A. (1997). İnsan Tabiatını Tanıma. Çev. A. Yörükan, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, No.334.
Alpaydın, Y. (2007). Kültür ve kişilik: Yapı-aktör paradoksu bağlamında bir
değerlendirme. İLEM Yıllık, 2(2), 79-89.
Anderson, P. & Guerrero, L. K. (1998). Communication and emotion: Basic concepts
and approaches. Handbook of emotion, Academic Press San Diego, CA.
Arıcı, F. (2011). Üniversite öğrencilerinde toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin algılar ve
psikolojik iyi oluş. Yayımlanmamış Yüksek lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Aycan, Z. (2002 ). Kültürlerarası psikoloji araştırmaları: Kuramsal yaklaşımlar ve
yöntem. XII. Ulusal Psikoloji Kongresinde sunuldu, Ankara.
Aydemir, A. (2010). Çocuk ve ergenlerde obezite, depresyon ve aleksitimi arasındaki
ilişki. Yayımlanmamış Yüksek lisans Tezi, Maltepe Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü İstanbul.
Bağcı, T. (2008). Üniversite öğrencilerinin aleksitimi düzeylerinin bazı değişkenlere
göre incelenmesi (Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Örneği).
Yayımlanmamış Yüksek lisans Tezi. Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri
Enstitüsü, Ankara.
Barrett, F., Gross J., Christensen, T. & Benvenuto, M. (2001 ). Knowing what you're
feeling and knowing what to do about it: Mapping the relation between
107
emotion differentiation and emotion regulation. Cognition & Emotion, 15(6),
713-724.
Bektaş, Y. (2006). Kültüre duyarlı psikolojik danışma yeterlikleri ve psikolojik
danışman eğitimindeki yeri. Ege Eğitim Dergisi, 7(1), 43-59.
Benjet, C. & Hernandez-Guzman, L. (2001). Gender differences in psychological well
being of Mexican early adolescents. Adolescence, 36(141), 47-65.
Berndt, T., Cheung, P., Lau, S., Hau, K. & Lew, W. (1993). Perceptions of parenting in
mainland China, Taiwan, and Hong Kong: Sex differences and societal
differences. Developmental Psychology, 29(1), 156-164.
Berthoz, S., Ouhayoun, B., Parage, N., Kirzenbaum, M., Bourgey, M. & Allilaire, J. F.
(2000). Preliminary study of levels of emotional awareness in depressed
patients and controls. Annales Medico-Psychologist, 158, 665-672.
Bettencourt, B. A. & Dorr, N. (1997). Collective self-esteem as a mediator of the
relationship between allocentrism and subjective well-being. Personality and
Social Psychology Bulletin, 23, 955-964.
Bhasin, K. (2003). Toplumsal cinsiyete bazı yüklenen roller. (Çev. A. Çoşkun).
İstanbul: Kadav Yayınları.
Boden, M. T. & Berenbaum, H. (2007). Emotional awareness, gender, and
suspiciousness. Cognition & Emotion 21(2), 268-280.
Borg, W.R. & Gall, M. (1989). Educational research: An introduction. New York:
Longmen.
Borotav, H., Atmaca, B. ve Sunar, D. (2006). Üniversite öğrencilerinin duyguları ifade
biçimleri ve cinsiyet farkları. 14. Ulusal Psikoloji Kongresi, Hacettepe
Üniversitesi, Ankara.
108
Boyatzis, J. (1992). Preschool childeren’s decoding of facial emotions. The Journal of
Genetic Psychology, 15(3), 375-382.
Bozkurt, S. (2004). Geştalt haritaları: Bir vaka formülasyonu. Temas: Geştalt Terapi
Dergisi, 1(3), 59-82.
Brems, C. & Fromme, D. K. (1992). Group modification of empathic verbalizations
and self-disclosure. Journal of Social Psychology, 132(2), 456-477.
Brody, L.R. & Hall, J. A. (1993). Gender and emotion. In M. Lewis & J. Haviland
(Eds.), Handbook of emotions (pp. 447- 460). New York: Guilford.
Caruso, D. & Salovey, P. (2004). The emotionally intelligent manager: How to develop
and use the four key emotional skills of lidear ship. San Francisco: JosseyBoss.
Castillo, R. J. (1997). Culture and mental illness: A client centered approach, NY:
Brooks/cole.
Cenkseven, F. (2004). Üniversite öğrencilerinde öznel ve psikolojik iyi olmanın
yordayıcılarının incelenmesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Çukurova
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.
Cenkseven, F. & Akbaş, T. (2007). Üniversite öğrencilerinde öznel ve psikolojik iyi
olmanın yordayıcılarının incelenmesi. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik
Dergisi, 27(3), 43-65.
Chang, E., D’Zurilla, T. & Sanna, L. (2009). Social problem solving as a mediator of
the link between stress and psychological well-being in middle-adulthood.
Cognitive Therapy & Research, 33 (1), 33-49.
Chen, G. M. (1993). Self disclosure and Assian student's abilities to cope with social
difficulties in the United States. Journal of Psychology, 127 (6), 108-119.
109
Cheng, H. & Furnham, A. (2003). Attributional style and self-esteem as predictors of
psychological well being. Counselling Psychology Quarterly, 16 (2), 121.
Chia-Chih D. & Castañeda-Sound, C. (2008). The role of generational status, selfesteem, academic self-efficacy, and perceived social support in college
students' psychological well-being. Journal of College Counseling, 11 (2), 101118.
Christopher, J. C. (1992). The role of individualism in psychological well-being:
Exploring the interplay of ideology, culture, and social science. Dissertation
for the degree of doctor of philosophy, The University of Texas, Austin-USA.
Christopher, J. C. (1999). Stituating psychological well-being. Journal Of Counseling
and Development, 77, 141-152.
Ciarrochi, J., Caputi, P. & Mayer, J. D. (2003). The distinctiveness and utility of a
measure of trait emotional awareness. Personality and Individual Differences,
34, 1477-1490.
Ciarrochi, J., Hynes, K. & Crittenden, N. (2005). Can men do better if they try harder:
Sex and motivational effects on emotional awareness. Cognition & Emotion,
19(1), 133-141.
Ciarrochi, J. & Scott, G. (2007). The link between emotional competence and wellbeing: A longitudinal study. British Journal of Guidance & Counselling, 34(2),
231-243.
Ciarrochi, J., Heaven, P. C. L.& Supavadeeprasit, S. (2008). The link between emotion
identification skills and socio-emotional functioning in early adolescence: A
one-year longitudinal study. Journal of Adolescence, 31, 564–581.
Cirhinlioğlu, F.G. (2006). Üniversite öğrencilerinde utanç eğilimi, dini yönelimler,
benlik kurguları ve psikolojik iyilik hali arasındaki ilişkiler, Yayımlanmamış
Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
110
Conway, M. (2000). On sex roles and representationas of emotional experience:
Masculinity, feminity, and emotional awareness. Sex Roles, 43 (9/10), 687698.
Cooper, H., Okamura, L. & McNeil, P. (1995). Situation and personality correlats of
psychological well-being: Social activity and personal control. Journal of
Research in Personality, 29, 395-417.
Cross, S.E. (1995). Self construals coping and stress in cross-cultural adaptation.
Journal of Cross-Cultural Psychology, 26 (6), 673-697.
Çeçen, R. (2002). Duyguları yönetme becerileri eğitimi programının öğretmen
adaylarının duyguları yönetme becerileri üzerindeki etkisi, Yayımlanmamış
Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.
Çokluk, Ö., Şekercioğlu, G. & Büyüköztürk, Ş. (2010). Sosyal bilimler için çok
değişkenli istatistik. Ankara: Pegem Akademi.
Daş, C. (2006). Bütünleşmek ve büyümek. Ankara: HYB yayıncılık.
Diener, E., Suh, E. & Oshi, S. (1997). Recent findings on subjective well-being. Indian
Journal of Clinical Psychology, 24, 25-41.
Diener, E., Sapyta, J. J. & Suh, E. (1998). Subjective well-being is essential to wellbeing. Psychological Inquiry, 9, 33-37.
Diener, E., Lucas, R. E. & Oshi, S. (2002). Subjective well-being: The science of
happiness and life satisfaction. In C. R. Snyder & E. S. J. Lopez (Ed.),
Handbook of positive psychology (pp. 63-73). New York: Oxford University
Press.
111
Diener, E, Tay, L. & Myers, D. (2011). The religion paradox: If religion makes people
happy, why are so many dropping out? Journal of Personality and Social
Psychology, 101 (6), 1278–1290.
Dinnel, D., Kleinknecht, R. & Matsumi, T. (2002). A cross-cultural comparison of
social phobia symptoms. Journal of Psychopathology and Behavioral
Assessment, 24 (2), 75-84.
Dizen, M., Berenbaum, H. & Kerns J. (2005). Emotional awareness and psychological
needs. Cognition & Emotion, 19 (8), 1140-1157.
Dökmen, Ü. (1995). Sosyometri ve psikodrama: Kuramsal temeller, uygulamalardan
örnekler. İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Dökmen, Z. (2004). Toplumsal cinsiyet. İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Ekman, P. & Friesen, W. V. (1969). The repertoire of nonverbal behavior: Categories,
origins usage and coding. Semiotica, 1, 49-98.
Elfenbein, H., Beaupré, M., Lévesque, M. & Hess, U. (2007). Toward a dialect theory:
Cultural differences in the expression and recognition of posed facial
expressions. Emotion, 7(1), 131-146.
Ergin, E. (2000). Üniversite öğrencilerinin sahip oldukları duygusal zeka düzeyleri ile
16 faktör kişilik özelliği arasında ilişki üzerine bir araştırma, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.
Ersoy, E. (2009). Cinsiyet kültürü içerisinde kadın ve erkek kimliği. Fırat Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, 19 (2), 209-230.
Feldman-Barrett, L., Gross, J., Conner-Christensen, T. & Benvenuto, M. (2001).
Knowing what you’re feeling and knowing what to do about it: Mapping the
112
relation between emotion differentiation and emotion regulation. Cognition &
Emotion, 15, 713-724.
Frost, K. & Frost. C. (2000). Romanian and American life aspirations in relation to
psychological well-being. Journal of Cross-Cultural Psychology, 31, 726-734.
Gasper, K. & Clore, G. (2000). Do you have to pay attention to your feelings to be
influenced by them? Personality and Social Psychology Bulletin, 26(6), 698711.
Gilligan, C. (1993). In a different voice: Psychological theory and women's
development. Cambridge: Harvard University Press.
Goleman, D. (1998). Duygusal zekâ. (7. Basım). İstanbul: Varlık/Bilim.
Goleman D. (2003). Yıkıcı duygular ile nasıl başa çıkabilirsiniz? (Çev. Seda Hauser).
Ankara: İnkılâp Yayıncılık.
Göregenli, M. (1995). Kültürümüz açısından bireycilik-toplulukçuluk eğilimleri: Bir
başlangıç çalışması. Türk Psikoloji Dergisi, 10(35), 1-14.
Göçet, E. (2006). Üniversite ögrencilerinin duygusal zeka düzeyleri ile stresle başa
çıkma tutumları arasındaki iliski. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya.
Gross, J. J. & John, O. P. (1997). Revealing feelings: Facets of emotional expressivity
in self-reports, peer ratings, and behavior. Journal of Personality and Social
Psychology, 72, 435-448.
Güleç, H., Köse, S., Güleç, M., Çitak, S., Evren, C., Borckardt, J. & Sayar, K. (2009).
Reliability and factorial validity of the Turkish version 20-item Toronto
alexithymia scale (TAS-20). Bulletin of Clinical Psychopharmacology, 19,
214-220.
113
Güler-Edwards, A. (2008). Relationship between future time orientation, adaptive selfregulation, and well-being: Self – type and age related differences. Dissertation
for the degree of doctor of philosophy, Middle East Technical University,
Ankara.
Güngör, E. (1998). Değerler psikolojisi üzerinde araştırmalar. İstanbul: Ötüken
Yayınları.
Güngör, N., Yaşın, C., Evirgen, D., Demirkol, G. ve Cengiz, C. (2007). Gazi
Üniversitesi, öğrenci profili araştırması. Ankara: Gazi Üniversitesi İletişim
Fakültesi Basım evi.
Güvenç, B. (1985). Kültür konusu ve sorunlarımız. (2. Baskı). Ankara: Remzi Kitapevi.
Harkness, S. & Super, C. (1995). Culture and parenting. Handbook of Parenting: 2,
211-234.
Harumi, Y. (2006). Relating implicit theories of personality, self-monitoring and selfconstruals the United State and Japan: Testing an integrated cultural trait
psychology theory. Dissertation fort the degree of doctor of philosophy,
Washington State University, Washington-ABD.
Hemenover, S. H. (2003). The good, the bad, and the healty: Impacts of emotional
disclosure of truma on resilient self-concept and psychological distrees. Society
for Personality and Social Pscyhology, 23(10), 1236-1244.
Henderson, S., Byrne, G., Duncan-Jones, P., Scott, R. & Adcock, S. (1980). Social
relationships, adversity and neurosis: A study of associations in a general
population
sample. The British Journal of Psychiatry 136, 574-583.
Hofstede, G. (1980). Culture’s consequences: International differences in work-related
values. Beverly Hills, CA.
114
Hori, M. (2010). Gender differences and cultural contexts: psychological well-being in
cross-national perspective. Dissertation fort the degree of doctor of philosophy,
Louisiana State University, Louisiana, USA.
Izard, C. (1993). Four systems for emotion activation; cognitive and negative processes.
Psychological Review, 100(81), 68-90.
İmamoğlu, E. O. (1995). Değişim sürecinde aile: Evlilik ilişkileri, bireysel gelişim ve
demokratik değerler. 1994 Aile Kurultayı (s. 35-51). Ankara, Türkiye: Aile
Araştırma Kurumu.
İmamoğlu, O. (1998). Individualism and collectivism in a model and scale of balanced
differentiation and integration. Journal of Psychology, 132 (1), 95-105.
İmamoğlu, E. O. & Karakitapoğlu-Aygün, Z. (2004). Self-construals and values in
different cultural and socioeconomic contexts. Genetic, Social and General
Psychology Monographs, 130 (4), 277-306.
İşgör, İ. (2011). Üniversite öğrencilerinin muhafazakâr yaşam tarzları ile psikolojik iyi
oluşları açısından incelenmesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Eğitim Bilimleri
Enstitüsü, Atatürk Üniversitesi, Erzurum.
Kağıtçıbaşı, Ç. (1994). Psychology in Turkey. International Journal of Psychology, 26,
729-738.
Kağıtçıbaşı, Ç. (1996a). Family and human development across cultures: A view from
the other side. New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates.
Kağıtçıbaşı, Ç. (1996b). The autonomous relational self. European Psychologist, 1,
180-186.
Kağıtçıbaşı, Ç. (1998). Kültürel psikoloji: Kültür bağlamında insan ve aile. İstanbul:
Evrim Yayınevi.
115
Kağıtçıbaşı, Ç. (1999). Yeni insan ve insanlar. İstanbul: Evrim Yayınevi.
Kağıtçıbaşı, Ç. & Poortinga, Y. (2000). Cross-cultural psychology: Issues and
overarching themes. Journal of Cross-Cultural Psychology, 31(1), 129-147.
Kağıtçıbaşı, Ç. (2010). Benlik, aile ve insan gelişimi kültürel psikoloji. İstanbul: Koç
Üniversitesi Yayınları.
Kang, S. M., Shaver, P. R., Min, K. H. & Jing, H. (2003). Culture-specific patterns in
the prediction of life satisfaction: Roles of emotion, relationship quality, and
self- esteem. Personality and Social Psychology, 29 (12), 1596-1608.
Kaplan, G., Shema, S. & Leite, A. (2008). Socioeconomic determinants of
psychological well-being: The role of income, income change, and income
sources during the course of 29 years. Annals of Epidemiology, 18 (7), 531537.
Karadayı, F. (1994). Üniversite gençlerinin algılanan ana-baba tutumları, ana-babayla
ilişkileri ve bunların bazı kişilik özellikleri ile bağlantısı. Türk Psikoloji
Dergisi, 9, 15-26.
Karakitapoğlu-Aygün, Z. (2002). Self-construal, perceived parenting styles and wellbeing in different cultural and socio-economic contexts. Yayımlanmamış
Doktora Tezi, ODTÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Karakitapoğlu-Aygün, Z. & İmamoğlu, E. O. (2002). Value domains of Turkish adults
and university students. The Journal of Social Psychology, 142, 333-351.
Karasar, N. (1995). Bilimsel araştırma yöntemi. (7. Basım). Ankara: 3A Araştırma
Eğitim Danışmanlık.
Katz, I. M. & Campbell, J. D. (1994). Ambivalence over emotional expression and
well- being: Nomethetic and ideographic tests of the stress buffering
hypothesis. Journal of Personality and Social Psychology, 67, 513-524.
116
Kaus, A. (2011). Individual differences in anxiety sensitivity: the role of emotion
regulation and alexithymia, Dissertation fort he degree of doctor of philosophy,
Eastern Michigan University, Michigan-USA.
Keltner, D. & Haidt, J. (1999). Social functions of emotions at four levels of analysis.
Cognition and Emotion, 13(5), 505-521.
Kennedy-Moore, E. & Watson, J. C. (2001). How and when does emotional expression
help? Review of General Psychology, 5 (3), 187-212.
Keyes, C. L. M., Shmotkin, D. & Ryff, C. D. (2002). Optimizing well-being: The
emprical encounter of two traditions. Journal of Personality and Social
Psychology, 82 (6), 1007-1022.
Kim, Y., Kasser, T. & Lee, H. (2003). Self concept, aspirations, and well-being in
South Korea and United States. The Journal of Social Psychology, 143 (3),
277-281.
King, L. A. & Emmons, R. A. (1990). Conflict over emotional expression:
Psychological and psysical correlates. Journal of Personality and Social
Psychology, 58 (5), 64-877.
King, L. A. & Pennebaker, J.W. (1998). What’s so great about feeling good?
Psychological Inquiry, 9, 53-56.
Kitayama, S. Markus, H. R. & Kurokawa, M. (2000). Culture, emotion and well-being:
Good feelings in Japan and United States. Cognition & Emotion, 14, 93-124.
Kitayama, S., Markus, H. & Matsumoto, H. (1995). Culture, self, and emotion: A
cultural perspective on "self-conscious" emotions. Tangney, June Price (Ed);
Fischer, Kurt W. (Ed). Self-conscious emotions: The psychology of shame,
guilt, embarrassment, and pride. (pp. 439-464).
117
Kitayama, S., Mesquita, B., & Karasawa, M. (2006). Cultural affordances and
emotional experience: Socially engaging and disengaging emotions in Japan
and the United States. Journal of Personality and Social Psychology, 91 (5),
890-903.
Kleinman, A. (1995). Do psychiatric disorders differ in different cultures? The
methodological questions. In Goldberg & Veroff (Eds.). The Culture and
Psychology: Reader (631-651). NY: New York University Pres.
Koçak, R. (2002). Aleksitimi: Kuramsal çerçeve tedavi yaklaşımları ve ilgili
araştırmalar. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 1-2 (35),
183-212.
Köknel, Ö. (1997). Kaygıdan kişiliğe mutluluk. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.
Köksal, A. ( 2003). Ergenlerde duygusal zekâ ile karar verme stratejileri arasındaki
ilişki. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Köse, S., Sayar, K., Güleç, H., Evren, C., & Borckardt, J. (2005).The Turkish version of
the 20-Item Toronto Alexithymia Scale (TAS-20): Reliability, validity, and
factorial structure. Society of Biological Psychiatry Symposium, May 19-22,
Atlanta.
Kuzucu, Y. (2005). Duyguları fark etmeye ve ifade etmeye yönelik bir psiko-eğitim
programının, üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık düzeylerine,
duyguları ifade etme eğilimlerine psikolojik ve öznel iyi oluşlarına etkisi,
Yayımlanmış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü,
Ankara.
Kwan, V. S. Y., Bond, M. H. & Singelis, T. M. (1997). Pancultural explanations for life
satisfaction: Adding relationship harmony to self-esteem. Journal of
Personality and Social Psychology, 73, 1038-1051.
118
LaFrance, M. & Henley, N.M. (2005). Sosyal psikolojide cinsiyet ve sözsüz iletişim
(çev. M. Saraç). Türk Psikoloji Bülteni, 11(36), 51-58.
Laible, D. (2007). Attachment with parents and peers in late adolescence: Links with
emotional competence and social behavior. Personality and Individual
Differences, 43, 1185–1197.
Lane, R. D. (2000). Levels of emotional awareness. In R. Bar-On & J. D. A. Parker
(Eds.), The handbook of emotional intelligence: Theory, development,
assessment, and application at home, school, and in the workplace. San
Francisco: Jossey-Bass.
Lane, R. D. & Schwartz, G. E. (1987). Levels of emotional awareness: A cognitivedevelopmental theory and its application to psychopathology. American
Journal of Psychiatry, 144, 133-143.
Lane, R. D., Quinlan, D. M., Schawartz, G. E., Walker, P. A. & Zeitlin, S. B. (1990).
The levels of emotional awareness scale: A cognitive developmental measure
of emotion. Journal of Personality and Assessment, 55 (1/2), 124-134.
Lane, R. D., Lee, S. & Riedel, R. (1998). Sociodemographic correlations of
alexithymia. Comprehensive Psychiatry, 39 (6), 377-385.
Lazarus, R.S. (1982). Thoughts on the relation between emotion and cognition.
American Psychologist, 37, 1019-1024.
Lepore, S. J., Fernandez-Berrocal, P., Ragan, J., & Ramos, N. (2004). It's not that bad:
Social challneges to emotional disclosure enhance adjustment to stress. Anxiety,
Stress, and Coping, 17(4), 341-361.
Lesser, I.M. (1981). A review of the alexithymia copore, S. J., Fernandez-Berrocal, P.,
Ragan, J., and Ramos, N. (2004). It's not that bad: Social challenges to
emotional disclosure enhance adjustment to stress. Anxiety, Stress, and Coping,
17 (4), 341-361.
119
Lu, L., Gilmour, R., Kao, S., Weng, T, Hu, C., Chern, J., Huang, S. & Shih, J. (2001).
Two ways to achieve happiness: When the East meets the West. Personality
and Individual Differences, 30 (7), 1161-1174.
Lundh, L. G., Johnsson, A., Sundqvist, K. & Olsson, H. (2002). Alexithymia, memory
of emotion, emotional awareness, and perfectionism. Emotion, 2 (4), 361-379.
Lutz, C. (1987). Goals, events and understanding in Ifaluk emotions theory. In N.
Guinne & D. Hoalland (Ed.), Cultural models in language anad thougt
(pp.290-312). Cambridge, UK: Cambridge University Press.
Marjorıbanks, K. (1991). Family, human and social capital and young adults
educational attainment and occupational aspirations. Psychological Reports,
69, 237-238.
Marjorıbanks, K. (1996). Factors affecting the social status of Australian young adults.
The Journal of Social Psychology, 136 (2), 133-138.
Markus, H. R. & Kitayama, S. (1991). Culture and the self: Implications for cognition,
emotion, and motivation. Psychological Review, 98, 224-253.
Matsumoto, D. (1991). Cultural influences on facial expressions of emotion. Southern
Communication Journal, 56, 128-137.
Matsumoto, D. & Kupperbusch, C. (2001). Idiocentric and allocentric differences in
emotional expression, experience, and the coherence between expression and
experience. Asian Journal of Social Psychology, 4 (2), 113–131.
Matsumoto, D., Yoo, S. H. & Nakagawa, S.(2008). Multinational study of cultural
display rules. Journal of Personality and Social Psychology, 94 (6), 925-937.
120
McGregor, I. & Little, B. R. (1998). Personal projects, happiness and meaning: On
doing well and being yourself. Journal of Personality and Social
Psychology,74, 494-512.
Mesquita, B. (2001). Emotion in collectivist and individualist contexts. Journal of
Personality and Social Psychology, 80(1), 68-74.
Mesquita, B. & Frijda, N. H. (1992). Cultural variations in emotions: A review.
Psychological Bulletin, 98, 224-253.
Meza, R. (2008). Latına/o cultural values, acculturation, cultural fit, psychological
well-being and academic persistence in Mexican American college students
Rocio Rosales. Dissertation fort the degree of doctor of philosophy,
University of Missouri – Columbia.
Moeini, B., Shafii, F., Hidarnia, A., Babaii, G., Birashk, B. & Allahverdipour, H.
(2008). Perceived stress, self-efficacy and its relations to psychological wellbeing status in Iranian male high school students. Social Behavior and
Personality: An International Journal, 36(2), 257-266.
Moscovitch, D.A., Hofmann, S.G. & Litz, B.T. (2005). The impact of self-construals
on social anxiety: A gender specific interaction. Personality and Individual
Differences, 38(3), 659-672.
Neyem, A., Aracena, C., Collazos, C. & Alorcon, R. (2007). Designing emotional
awareness devices: What one sees is what one feels. Revista Chilena de
Ingeniería,15(3), 27-235.
Nolen-Hoeksama, S., Morrow, J. & Fredickson, B. L. (1993). Response styles and the
duration of episodes of depressed mood. Journal of Abnormal Psychology,
102, 20-28.
121
Norasakkunkit, V. & Kalick, S. M. (2002). Culture, ethnicity, and emotional distress
measures: The role of self-construal and self enhancement. Journal of CrossCultural Psychology, 33, 56-70.
Novick-Kline, P., Turk, C. L., Mennin, D. S., Hoyt, E. A. & Gallagher, C. L. (2005).
Level of emotional awareness as a differentiating variable between individuals
with and without generalized anxety disorder. Anxiety Disorders, 19, 557-572.
Nyklíček, I. & Kuijpers, K. F. (2008). Effects of mindfulness-based stress reduction
intervention on psychological well-being and quality of life: Is increased
mindfulness indeed the mechanism? Annals of Behavioral Medicine, 35(3),
331-340.
Okazaki, S. (1997). Sources of ethnic differences between Asian American and White
American college students on measures of depression and social anxiety.
Journal of Abnormal Psychology, 106, 52-60.
Oyserman, D., Coon, H. & Kemmelmeier, M. (2002). Rethinking individualism and
collectivism: Evaluation of theoretical assumptions and meta-analyses.
Psychological Bulletin, 128(1), 3-72.
Pennebaker, J. W. (1995). Emotion, disclosure, and health: An overview. In J. W.
Pennebaker (Ed.), Emotion, disclosure, and health. Washington, D.C.:
American Psychological Association.
Pennebaker, J. W., Zech, E. & Rime, B. (2001). Disclosing and sharing emotion:
Psychological, social and health consequences. In M. Strobe, W. Strobe, R. O.,
Hasson & H. Schut (Ed.), New handbook of bereavement: Consequences,
coping, and care. Washington, D.C.: American Pschological Association.
Phillips, D. R. , Siu, O., Yeh, A. & Cheng, K. (2005). The impacts of dwelling
conditions on older persons psychological well-being in Hong Kong: The
mediating role of residential satisfaction. Social Science and Medicine, 60 (12),
2785–2797.
122
Plutchik, R. (1980). A general psycho evolutionary theory. Emotional Theory Research
Experience, 68-78.
Polce-Lynch, M., Myers, B. J., Kilmartin, C. T., Forssmann-Falck, R. & Kliewer, W.
(1998). Gender and age patterns in emotional expression, body image, and self
esteem: A qualitative analysis. Sex Roles,38(11/12), 1025-1048.
Polce-Lynch, M., Myers, B. J., Kliewer, W. & Kilmartin, C. T. (2001). Adolescent selfesteem and gender: Exploring relations to sexual harassment, body image,
media influence, and expression. Journal of Youth and Adolescence, 30(2),
225-244.
Prinz, J. (2005). Emotions, Embodiment and Awareness. In L. Barrett, P. Nicdenthal
and P. Winkiclmam (Eds.), Emotion and consciousness (pp.363-383). New
York: The Guilford Press.
Ryan, R. M. & Deci, E. L. (2001). On happiness and homan potentials: A review of
research on hedonic and eudaimonic well-being. Annual Review of Psychology,
52, 141-166.
Ryan, R.M., Huta, V. & Deci, E. L (2008). Living well: A self-determination theory
perspective on eudaimonia. Journal of Happiness Studies, 9(1), 139-170.
Ryff, C. D. (1989). Happiness is everyting, or is it? Explorations on the meaning of
psychological well-being. Journal of Personality and Social Psychology, 57(6),
1069-1081.
Ryff, C.D. (1995). Psychological well-being in adult life. Current Directions in
Psychological Science, 4(4), 99-106. Ryff, C.D.,& Keyes, C.L.M. (1995). The
structure o psychological well-being revisited. Journal of Personality and
Social Psychology, 69(4), 719-727.
123
Ryff, C. D. & Heidrich, S. M. (1997). Experience and well-being: Explorations on
domains of life and how they matter. International Journal of Behavioral
Development, 20( 2), 193-206.
Ryff, C.D., Lee, Y.H. & Na, K.C. (1993). Through the lens of culture: Pychological
well-being at midlife. University of Wisconsin Press, Madison.
Ryff, C. D. & Singer, B. (1996). Psychological well-being: Meaning, measurent, and
implication for psychotherapy research. Psychotherapy and Psychosomotics,
65, 14-23.
Ryff, C. D. & Singer, B. (2000). Interpersonal flourishing: A positive health agenda for
the new millennium. Personality & Social Psychology Review, 4(1), 30-44.
Ryff, C.D. & Singer, B. (2008). Know thyself and become what you are: A eudaimonic
approach to psychological well-being. Journal of Happiness Studies, 9, 13-39.
Sallıoğlu, G. (2002). Aleksitimik olan ve olmayan üniversite öğrencilerinin duygu ifade
eden sözcük ve deyimlere yükledikleri duygu yoğunlukları. Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ankara.
Salovey, P., Mayer, J., Goldman, S. L., Turvey, C. & Palfai, T. P. (1995). Emotional
Attention, Clarity, and Repair: Exploring Emotional Intelligence Using the
Trait Meta-Mood Scale. In Pennebaker, J. W. (ED), Emotion, disclosure, and
health, Washington, D.C.: American Psychological Assn, 125-154.
Sayar, K., Güleç, H. & Ak, İ. (2001). Yirmi soruluk Toronto Aleksitimi Ölçeğinin
geçerlik ve güvenirliği. 37. Ulusal Psikiyatri Kongresi Kitabı, 02-06 Ekim
2001, İstanbul, s.130.
Scherer, K. & Ceschi, G. (2000). Criteria for emotion recognition from verbal and
nonverbal expression: Studying baggage loss in the airport. Personality and
Social Psychology Bulletin, 26(3), 327-339.
124
Schmutte, P. S. & Ryff, C. D. (1997). Personality and well-being: Reexamining
methods and meanings. Journal of Personality and Social Psychology,
73(3), 549-559.
September, A., McCarrey, M., Baranowsky, A., Paren, C. & Schindler, D. (2001).
The relation between well-being, impostor feelings, and gender role orientation
among Canadian university students. Journal of Social Psychology, 141(2),
218-232
Shields, S. A. (1995). The role of emotions belief and values in gender development.
Review of Personality and Social Psychology, 15, 212-232.
Shweder, R. A. & Bourne, E. J. (1984). Does the concept of the person vary crossculturally? In R. A. Shweder & R. A. LeVine (Eds.), Culture theory: Essays on
mind, self, and emotion (pp. 158-199). New York: Cambridge University Press.
Sifneos, P. E., Apfel S. R. & Frankel, F. H. (1977). The phenomenon of alexithymia.
Psychotherapy Psychosomatic, 28, 47-57.
Singelis, T. M. (1994). The measurement of independent and interdependent selfconstruals. Personality and Social Psychology Bulletin, 20, 1994: 580-591.
Singelis, T. M. & Sharkey, W. (1195). Culture, self-construal, and embarrasability.
Journal of Cross-Cultural Psychology, 26, 622-644.
Sinha, B. P. & Verma, J. (1994). Individualism and collectivism: Theory, method,
and applications. Cross-Cultural Research and Methodology Series, 18, 267292.
Solomon, R. C. (2007). True to our feelings: What emotions are really telling us. New
York: Oxford University Press.
125
Stephanie, S. (1995). The role of emotion beliefs and values in gender development.
Review of Personality and Social Psychology, 15, 212-232.
Stephan, G., Stephan, W. & De Vargas, C. (1996). Emotional expression in Costa Rica
and the United States. Journal of Cross-Cultural Psychology, 27(2), 147-160.
Strobe, M., Strobe, W., Schut, H., Zech, E. & Bout, J. (2002). Does disclosure of
emotions facilitate recovery from bereavement? Evidence from two
prospective studies. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 70(1),
169-178.
Strongman, K.T. (2003) The psychology of emotion. (Fifth edition). New Zealand:
Wiley.
Swinkles, A. & Giuliano, T.A. (1995). The measurement and conceptualization of mood
awareness: Monitoring and labelling one's mood states. Personality and Social
Psychology Bulletin, 21(9), 934-950.
Şimşek, Ö.F. (2007). Yapısal eşitlik modellemesine giriş: Temel ilkeler ve LISREL
uygulamaları. Ankara: Ekinoks.
Tabachnick, B. & Fidell, L. (2007). Using multivariate statistics. Boston: Pearson
International Edition.
Taylor, G.J., Bagby, RM. & Parker, J.D.(1991). Alexithymia construct, a potential
paradigm for sychosomatic medicine. The Academy of Psychosomatic
Medicine, 32(2),153-163.
Taylor, G.J. & Bagby, RM.(1998). Creation validity of the Toronto “Alexithymia
Scale”. Psychosomatic Medicine, 50, 500-509.
Taylor, G.J. (2000). Recent developments in alexithymia theory and research. Canadian
Journal of Psychiatry, 45, 134-142.
126
Thompson, R. J., Dizen, M. & Berenbaum, H. (2009). The unique relations between
emotional awareness and facets of affective instability. Journal of Research in
Personality, 43, 875–879.
Triandis, H.C. (1994). Theoretical and Methodological Approaches to the Study of
Collectivizm and Individualism. In U. Kim, H.C. Triandis, Ç. Kağıtçıbaşı, S.C.
Choi, G. Yoon (Eds.), Individualism and collectivism (pp.41-52). London:
Sage publication.
Triandis, H.C. (2001). Individualism-collectivism. Journal of Personality, 69 (6), 907924.
Triandis, H. C, Leung, K., Villareal, M. J. & Clack, F. L. (1985). AIlocentric versus
idiocentric tendencies: Convergent and discriminant validation. Journal of
Research in Personality, 19, 395-415.
Trierweiler, L.I., Eid, M. & Lischetzke, T. (2002). The structure of emotional
expressivity: Each emotion counts. Journal of Personality and Social
Psychology, 82, 1023-1040.
Tsai, J.L., Knutson, B. & Fung, H. H. (2006). Cultural variation in affect valuation.
Journal of Personality and Social Psychology, 90(2), 288-307.
Türküm, A. S. (2005). Who seeks help? Examining the differences in attitude of
Turkish university students toward seeking psychological help by gender,
gender roles and help-seeking experiences. The Journal of Men’s Studies, 13,
389-401.
Uskul, A.K., Hynie, M. & Lalonde, R. N. (2004). Interdependence as a mediator
between culture and interpersonal closeness for Euro–Canadians and Turks.
Journal of Cross-Cultural Psychology, 35, 174-191.
Vanheule, S., Desmet, M., Meganck, R. & Bogaerts, S. (2007). Alexithymia and
interpersonal problems. Journal of Clinical Psychology, 63(1), 109–117.
127
Watson, D. & Clark, L. A. (1984). Negative affectivity: The disposition to experience
aversive emotional states. Psychological Bulletin, 96, 463-490.
Wegner, D.M. (1997). When the antidote is the poison. Ironic mental control processes.
Psychological Science, 8,148-150.
Wester, S., Vogel, D., Pressly, P. & Heesacker, M. (2002). Sex differences in emotion a
critical review of the literature and implications for counseling psychology.
The Counseling Psychologist, 30(4), 630-652.
Wig, N. (1990). Indian concepts of mental health and their impact on care of mentally
ill. International Journal of Mental Health, 18, 71-80.
Wilkowski, B. M. & Robinson, M. D. (2008). The cognitive basis of trait anger and
reactive aggression: An integrative analysis. Personality and Social
Psychology Review, 12, 3–21.
Winkelman, D. K. (2000). The relationship among ambivalence over the inhibition and
expression of specific emotions, physical health, and psychological well-being.
Dissertation for the degree of doctor of philosophy Brandeis University,
Massachusetts.
Wismeijer, A., Van Assen, M, Sijtsma, K. & Vingerhoets, A. (2009). Is the negative
association between self-concealment and subjective well-being mediated by
mood awareness? Journal of Social and Clinical Psychology, 28(6), 728-748.
Yamada, A. & Singelis, T. M. (1999). Biculturalism and self-construal. International
Journal of Intercultural Relations, 23, 697-709.
Zech, E. (2000). The effects of communication of emotional experiences. Dissertation
for the degree of doctor of philosophy, University of Louvain, Louvain.
128
Zech, E., Rime, B. & Nils, F. (2003). Social sharing of emotion, emotional recovery,
and interpersonal aspects. In P. Philippot & R. Feldman (Ed.), The regulation
of emotion. New York: Lawrence Erlbaum Associates.
Zentner, M. A. (1999). The influence of expression of emotions in writing on physical
and psychological well-being. Dissertation for the degree of doctor of
philosophy, Texas University, Austin-USA.
129
EKLER
130
Ek-1. Kişisel Bilgi Formu Türkçe ve İngilizce Formu
Kişisel Bilgi Formu
Değerli Katılımcı
Bu araştırmanın amacı, üniversite öğrencilerinin duygularını fark etme ve ifade etme ile
psikolojik iyi oluşlarını incelemektir. Araştırmada yer alan ölçeklere vereceğiniz
cevaplar, sadece araştırma kapsamında bilimsel amaçlar için kullanılacak ve kesinlikle
gizli tutulacaktır. İçtenlikle cevaplamanız, araştırmanın amacına ulaşmasında katkıda
bulunacaktır.
Gösterdiğiniz ilgi ve özen için teşekkürler.
Uzm. Psi.Dan. Behire KUYUMCU
Gazi Üniversitesi,
[email protected]
1.
2.
3.
4.
5.
6.
Cinsiyet: E (
) K(
)
Yaş:……………
Fakülte:………..
Bölüm:………………
Sınıf:…………………
Sosyo-Ekonomik Düzey: Düşük (
)
Orta (
) Yüksek (
)
INFORMATION FORM
The aim of this research is to analyse the role of culture in relationship between
emotional awareness, expressing feelings and psychological well-being. There is
nonecessity to write your name. The completed questionnaires will be placed in a secure
locker. The items in the questionnaires are not contrary to ethical values and dignity of
participants.
Age: …......
Gender: Male (
)
Female (
)
University……………………………
Faculty………………………………………
Are you a native/home student? YES(
)
NO(
What is your ethnic background?.....................................
)
131
Ek-2. Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği Türkçe ve İngilizce Madde Örnekleri
Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği
1. Bedenimde doktorların dahi anlamadığı hisler oluyor.
2. Keyfim kaçtığında üzgün mü korkmuş mu yoksa kızgın mı olduğumu bilemem.
3. Tam olarak tanımlayamadığım duygularım var.
4. İnsanlar duygularımı kolayca tarif etmemi isterler.
5. Çoğu zaman neden kızgın olduğumu bilmem.
Toronto Aleksitimi-20 Scale
1. I have sensations in my body that even doctors do not understand
2. When I am upset, I do not know if i am sad, scared, or angry
3. I have feelings that I am unable to define completely
4. People demand to talk about my feelings more
5. I do not know most of the time why I am angry
132
Ek-3. Psikolojik İyi Oluş Ölçeği Türkçe ve İngilizce Madde Örnekleri
Psikolojik İyi Oluş Ölçeği
1. İnsanların çoğu beni sevgi dolu ve şefkatli biri olarak görür.
2. Bazen etrafımdaki insanlara daha fazla benzemek için düşünce ve davranış
tarzımı değiştiririm.
3. Genellikle yaşadığım durumlardan sorumlu olduğumu hissederim.
4. Ufkumu genişletecek aktivitelerle ilgilenmiyorum.
5. Geçmişte yaptıklarımı ve gelecekte yapacaklarımı düşündüğümde kendimi iyi
hissederim.
6. Yaşamımı gözden geçirdiğimde, yaşamımdaki olayların sonuçlanış şeklinden
memnunluk duyarım.
Psychological Well-being Scale
1. Most people see me as loving and Affectionate
2. Sometimes I change the way I act or
think to be more like those around me
3. In general, I feel I am in charge of the situation in which I live.
4. I am not interested in activities that will expand my horizons.
5. I feel good when I think of what I’ve done in the past and what I hope to do in
the future.
6. When I look at the story of my life, I am pleased with how things have turned
out.

Benzer belgeler

PDF İndir - Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi

PDF İndir - Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi kadın, 138 erkek) kişidir. Yabancı uyruklu öğrenciler araştırmaya dâhil edilmemiştir. Çalışma grubundaki 251 İngiliz öğrenciden (143 kadın, 108 erkek) 229’u 2010–2011 eğitim öğretim yılında Londra ...

Detaylı