Tayfun ÖZKAYA - Hacibektaslilar

Transkript

Tayfun ÖZKAYA - Hacibektaslilar
8
ÝBRAHÝM VARLI-ÞAM
Savaþ ve çatýþmalarýn en büyük maðduru her zamanki gibi
çocuklarla kadýnlar. Afganistan’dan Sudan’a, Filipinler’den Sri
Lanka’ya, Mali’den Libya’ya kadar dünyanýn dört bir tarafýndaki
çatýþmalý bölgelerin deðiþmeyen 'yasa'sý Suriye’de de geçerli.
Çatýþmalar birkaç hafta sonra ikinci yýlýný geride býrakacak. Ve daha
þimdiden on binlerce kiþi yaþamýný yitirdi, yüz binlerce kiþi de yerini
yurdunu terk etmek zorunda kaldý.
Ýç savaþa evrilen çatýþmalar yüzünden yüz binlerce kiþi komþu
ülkelere kaçarken, bir o kadar Suriyeli de Þam, Lazkiye, Tartus gibi
ülkenin görece daha güvenli kentlerine sýðýnmýþ durumda. Ýç göç
nedeniyle baþkent Þam’a göçenler kent genelinde kurulu yirmi
civarýndaki sýðýnma kampýnda aðýrlanýyor. Dummar, bu kamplardan
biri. Aðýrlýklý olarak Halep bölgesinden gelen Türkmenler Dummar'a
yerleþmiþ.
ERDOÐAN’A ÖFKE BÜYÜK
Silahlý çetelerin köylerine saldýrmalarý sonucu tüm eþyalarýný geride
býrakýp yollara düþmek zorunda kalan Halepli sýðýnmacýlar, haftalarca
ormanlýk alanlarda, köprü altlarýnda aç susuz yaþamak zorunda
kalmýþ.
Haberin Devamý 2’DE
Çocuðunun zorunlu din dersinden muaf
tutulmasýný isteyen ailenin açtýðý davada mahkeme
E.S.N'nin zorunlu din dersinden muaf tutulmasýna
karar verdi.
Samsun 1. Ýdare Mahkemesi Alevi Nüzket
ailesinin açtýðý dava üzerine kýzlarý E.S.N’nin
zorunlu din dersinden muaf tutulmasýna karar verdi.
Mahkeme, zorunlu din dersinin Avrupa Ýnsan
Haklarý Sözleþmesi (AÝHS), AÝHM kararlarýna ile
din ve vicdan hürriyetine aykýrý olduðunu
vurgulayarak “Din dersi zorunlu olamaz” dedi.
Amasya’da yaþayan Erol ve Özlem Nüzket,
Gümüþhacýköy Anadolu Lisesi 9. sýnýfýnda okuyan
Kýzlarý E.S.N’nin zorunlu din dersinden muaf
tutulmasý istemiyle 20 Ekim 2011’de MEB ve
Gümüþhacýköy Kaymakamlýðý aleyhinde Samsun
1. Ýdare Mahkemesi’nde dava açtý.
Tayfun ÖZKAYA*
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlýðý, Türk Sanayicileri ve
Ýþadamlarý Derneði TÜSÝAD ve Dünya Bankasý iþ birliðiyle
Nevþehir'de "Kadýnlar Ýçin Ýþ Fýrsatlarý" konulu bir toplantý
düzenlendi.
Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezi´nde gerçekleþtirilen
toplantýya; Dünya Bankasý Türkiye Ülke Direktörü Martin Raiser,
TÜSÝAD Kadýn-Erkek Eþitliði Çalýþma Grubu Baþkaný Nur Ger,
Nevþehir Belediye Baþkaný Hasan Ünver, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakan Yardýmcýsý Doç. Dr. Aþkýn Asan, Nevþehir Valisi
Abdurrahman Savaþ, NEÜ Rektörü Prof. Dr. Filiz Kýlýç, bazý daire
müdürleri, sivil toplum kuruluþlarýnýn temsilcileri, kadýn
derneklerinin üyeleri katýldý.
Nevþehir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü öðretim
elemanlarý tarafýndan 'Edebiyat Okumalarý'
programý baþlatýldý. Nevþehir Üniversitesi Fen
Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý
Bölümü Arþ. Gör. Elif Esra Önen'in öncülüðünde
ve Arþ. Gör. Volkan Karagözlü'nün desteðiyle
'Edebiyat Okumalarý' programýnýn ilki
Kapadokya Araþtýrma ve Uygulama Merkezi...
Metin Altýok, kýzý Zeynep’e,
annesinden ayrýldýktan sonra gittiði
Ýzmir’den, öðretmen olarak tayin
edildiði Bingöl’den mektuplar
yazmýþ, “Zozo”suna özlemini,
öðütlerini bazen de sitemlerini
yollamýþtý.
Çaðdaþ Hukukçular Derneði Ankara Þubesi,
içerideki arkadaþlarýna kart gönderdi
Çaðdaþ Hukukçular Derneði (ÇHD) Ankara
Þubesi, 18 Ocak 2013 tarihinde gözaltýna alýnarak
tutuklanan dernek yöneticileri, üyeleri ve
meslektaþlarýna dayanýþma kartý gönderdi.
Geçtiðimiz hafta ekonomi sayfalarýna türlü
çeþit editörlerin ve muhabirlerin ortaklaþa nerdeyse
oynayarak yazdýklarýný tahmin ettiðim bir haber
düþtü. Þöyle ki: Tarým Ýþletmeleri Genel
Müdürlüðü(TÝGEM) mayýs ayýnda, (þakkudu
þukkudu), Gýda, Tarým ve Hayvancýlýk
Bakanlýðý’nýn Sudandaki karþýlýðý ile imzaladýðý
anlaþma sonucu, (ohhh…ohh!) Sudan’ýn
Omdurman,Rahat, Medani, Abugota bölgelerinde
5 milyon dönüm araziyi(masaya da mý
çýksak..yandaaan!!!) 99 yýllýðýna kiraladý.
Türkiyeden gidecek özel firmalar buralarda
“örnek” çiftlikler kuracak ve tohum sebze meyze
üretecek serbest ticaret bölgelerinde satacakmýþ.
Haberde üste perdeden “Afrika’dan toprak aldýk
heyyooo!” bayram havasý. Benimse “size ne
oluyor? Kimin topraðýný kimin parasýyla
kimden alýyorsunuz be!” diye baðýrasým var.
Sanki babalarýnýn genel müdürlüðü, dayýlarýnýn
tarým þirketi. Ulus-devletin vatandaþý olma bilincini
içine sindirmiþ gazeteci ve editör taifesine olan
öfkemi kustuktan sonra asýl meseleye
gelelim:Toprak gaspý!
Yapýlan iþin özeti kýsaca þu: senelerdir dünya
ikliminin canýna okumuþ bulunan çok uluslu
þirketler ve onlarýn vazgeçilmez ortaklarý
hükümetler ve dahi onlarý hempasý olan uluslar
arasý örgütler kendi yarattýklarý iki krize, gýda ve
finansal krizlere, yepyeni(!) bir çare ürettiler. Açlýðý
ve sefaletlerinden sorumlu olduklarý
coðrafyalardaki bu durumu bir fýrsat dönüþtürecek
bir çare. Gidip bu ülkelerde milyon milyon
hektar(10.000metrekare) toprak alýyorlar. Toprak
sudan ucuz diyeceðim ama, buralardaki sular çok
kýymetli ve onlara el konulmuþ durumda. Sonra
bu satýn alýnmýþ topraklar, üzerinde binlerce senedir
yaþamakta olan yerli halklar “temizleniyor”. Sonra
özel þirketler zaten kýt olan suyu kullanarak burada
sebze meyve ve yahut biyoyakýtlar yetiþririp ya
kendi ülkelerinde ya da baþka karlý pazarlarda bu
ürünleri satýyorlar. Gelsin karlar, gitsin gýda krizi(!)
Þimdi TÝGEM de sevgili okuyucu senin paranla
senin verginle zaten iç savaþ, insan haklarý ihlalleri,
ve resmi rakamlara göre memleket nüfusunun %26
açlýk çekmekte olan Sudan’da toprak kiralýyor 99
yýllýðýna. Omdurman,Rahat, Medani, Abugotada
yaþayan insanlar boþaltýlacak o topraklardan. Özel
ve kimbilir hangi yandaþ þirketler bizim vergilerle
edinilmiþ toprak üzerinden kar edecekler sonra.
Bizden alýp onlara verecekler iþte bu yola. Hah!
Ben bu meselenin “o yetiþen ürünler nasýl
taþýnacak” falan diye, bu kýtalararasý taþýmacýlýðýn
yarattýðý ekolojik tahribat kýsmýna gelemedim bile!
Onu sen sor!
Eh þimdi biz bu tabloya bakýp ne yapacaðýz?
“Recep Tayyip Erdoðan ve Abdullah Gül
soykýrýmcý Ömer El Beþiri bundan baðrýna
basýyormuþ, hýmm” deyip bir kez daha haklý
çýktýðýmýza mý sevineceðiz? Zaten memleket
dahilinde tarýmýn çanýna ot týkamýþ, memleketin
suyunu topraðýný peþkeþ çekmiþ, iþçinin, emekçinin,
köylünün gözünü oymuþ bulunan neoliberal
muhafazakarlýðýn temsilcisi AKP’nin eli Sudana
uzanmýþ bize ne mi diyeceðiz? Bizim derdimiz
bize yeter, Sudana nasýl bakalým, deyip
efkarlanacak mýyýz? Bu vakte kadar Sudanlý’nýn
boðazýna basan o el daha bir abanacak yani þimdi
Ýslamý aðzýndan düþürmeyen AKP Hükümeti eliyle.
Ufukta Sudanlý kardeþlerimize dertlerini sorma
ihtimali var mý? Sahih müslüman öldürecek mi
kendi þeytanýný? Biz anti emperyalizmimizi
sýnayacak mýyýz hayatýn karþýsýnda, kurtulacak
mýyýz içi boþ bir üçüncü dünyacýlýktan,
komploculuktan? Bu vakitten sonra hepimizi baðlar
Sudanlý’nýn AKP hükümeti eliyle çekeceði zulüm.
Benden söylemesi.
Bir grup Türkiyeli gazeteci olarak Suriye
ziyaretimizin üçüncü gününde 267 savaþ
maðdurunun kaldýðý Dummar kampýndayýz.
Silahlý askerlerin kontrol ettiði kampta
Baþbakan Tayyip Erdoðan'a karþý büyük bir
öfke var. Türkiye’den geldiðimizi öðrenen
sýðýnmacýlar kampa adýmýmýzý atar atmaz
baþlýyorlar Erdoðan ve AKP hükümetine aðýr
hakaretler yaðdýrmaya.
Aylarca köprü altlarýnda yaþamak zorunda
kaldýklarýný söyleyen Adle Mahalli isimli genç
kadýn yaþanan tüm bu olumsuzluklarýn
sorumlusunun Erdoðan olduðunu söyledikten
sonra “Birgün tüm bu acýlar sonlanacak, ancak
hiçbir zaman Erdoðan’ý affetmeyeceðiz.
Acýmýzdan ölsek de asla yurdumuzu terk
etmeyeceðiz” diyor.
"Erdoðan bize acýmýyor mu, çoluk çocuk
herkes periþan" diye söze baþlayan Halep’in
Haydari bölgesinden gelen Ali Hassan ise
kendi ailesinin yaklaþýk yedi aydýr kampa
yerleþtirildiðini evlerinin militanlar tarafýndan
yýkýldýðýný anlatýyor. Hassan, bu yýkýmdan
militanlara her türlü desteði sunan Erdoðan
yönetiminin sorumlu olduðunu söylüyor.
Otuzlu yaþlardaki Ahmet Al Hasan ise en
öfkelilerinden. Aðýr hakaretler yaðdýrdýðý
Erdoðan’ýn izlediði taþeron siyaset nedeniyle
kendilerini sattýðýný, buna karþýlýk Þam
yönetiminin kendilerine kapýlarý açtýðýný ifade
ediyor.
ÇOCUKLARIN ELÝNDE RUSYA
BAYRAKLARI
Çocuklar tüm enerji ve yaþam sevinçleriyle
bizleri daha kampýn giriþinde büyük bir
gürültüyle karþýlýyorlar. Olup bitenin pek bir
farkýnda deðiller. Fotoðraf çektirmek için
koþuþturuyorlar. Bu koþuþturmaca içinde
aralarýna kýsa süreliðine kavgaya tutuþsalar da
fotoðraf çektirme istekleri mini kavgalarýna
galip geliyor.
Henüz emekleme çaðýndaki çocuktan onon bir yaþýndakine kadar tüm çocuklar
etrafýmýza üþüþmüþ durumda. Bu durum
annelerini rahatsýz etse de durum deðiþmiyor.
Çocuklar attýðýmýz her adýmý takip ediyor,
Esad ve rejim yanlýsý sloganlar atýyorlar.
Muhtemelen daha önceden öðretilmiþ
sloganlarý dakikalarca tekrarlayýp duruyorlar.
Suriye bayraklarýný taþýyan çocuklarýn
ellerindeki mavi-kýrmýzý-beyaz renkli Rusya
bayraðý ise dikkati çekmeyecek gibi deðil.
Hemen yaný baþýmýza sokulan Besim
Kasam isimli yedi yaþýndaki çocuða elindeki
bayraðýn kime ait olduðunu soruyoruz? Yanýt
anýnda geliyor: Rusya. Çocuklar da büyükleri
gibi Rus yönetimine büyük minnet duyuyor,
týpký ülkenin kuzeyindeki Kürtlere duyduðu
gibi. Serekaniye ve diðer bölgelerde cihatçý
militanlarla savaþan, bu çeteleri ýsrarla
topraklarýna sokmayan Kürtler kamptaki
Türkmenlerin gönüllerini fethetmiþ.
Bizleri adým baþý takip eden sekiz yaþýndaki
Rifat Aziz isimli çocuk geride býraktýðý Halep
Haydari’deki evlerini özlediðini söylese de
buradaki yaþantýsýndan da oldukça memnun
olduðunu söylüyor. Henüz beþ yaþýnda olan
küçük Zeynep için ise bir þey fark etmiyor.
Çevresindeki silahlý askerler, gelen yabancýlar,
daðýtýlan oyuncaklar onu bir hayli memnun
etmiþ görünüyor.
GÖNÜLLÜLER ÇOCUKLARIN
YANINDA
Þam valiliðinin denetimindeki kampta
Suriyeli gönüllü gençler hiçbir karþýlýk almadan
görev yapýyor. Çocuklarýn ve kadýnlarýn
yaþadýklarý travmalarý atlatmalarý için seferber
olan genç gönüllüler kamptakilerin topluma
entegrasyonu için çeþitli kurs ve aktiviteler de
düzenliyor. Çocuklarýn eðitimlerinden mahrum
kalmamalarý için en yakýn okullara kaydý
gerçekleþtirilmiþ. Gezici hastaneler kampý
sürekli olarak salýk taramasýndan geçiriyor.
Öðle yemekleri valilik tarafýndan karþýlanan
sýðýnmacýlar akþam yemeklerini ise kendilerine
verilen iaþelerden karþýlýyor.
BM'DEN YARDIM GELMÝYOR
Hiçbir uluslar arasý yardým kuruluþu
sýðýnma kamplarýna elini uzatmýyor. Sosyal
Ýþler Bakaný Prof. Dr. Kinda Þammat bu
durumu siyasi nedenlere baðlýyor. Þammat,
kuruluþ felsefesi gereði Birleþmiþ Milletler
(BM) Mülteciler Yüksek Komiserliði’nin bu
insanlara yardým etmesi gerektiðini ancak
siyasi gerekçelerle yardýmda bulunmaktan
özellikle kaçýndýðýný ýsrarla vurguluyor.
Suriye’nin emperyalist bir ablukaya alýndýðý
belirten Þammat, bu ikiyüzlü tutumu BM’ye
taþýdýklarýný ancak yine de gelen yardýmlarýn
sembolik düzeyde kaldýðýný söylüyor.
Yardýmlarýn sadece sýðýnmacýlarý
kapsamadýðýný, çocuklarý muhalif saflarda
savaþan ailelere de yardým ettiklerini belirten
Þammat, çocuklarý yüzünden ailelerinin
cezalandýrýlamayacaðýný söylüyor.
Bir sonraki duraðýmýz olan Cemaliye kampý
ise daha organize ve derli toplu. Okuldan
bozma kampta BM’nin de kýsmi katkýsý var.
Yetkililer normalde BM’nin bu tür durumlarda
daha aktif roller üstlendiðini ancak söz konusu
Suriye olunca yardýmlarý minimum düzeyde
tuttuðunu ifade ediyor.
***
SAVAÞ YORGUNU SURÝYELÝLER
BARIÞINI ARIYOR
Suriye’de diyalog ve çatýþma sesleri iç içe
geçmiþ durumda. Baþkent Þam’ýn birkaç
kilometre yakýnýndaki Dareyya ve Zebedani
kasabalarýnda günlerdir çatýþmalar sürüyor.
Tanklar gece gündüz aralýksýz bombardýmana
tutuyor her iki bölgeyi de. Kentte top sesleri
eksik olmazken, baþkente sýzmaya çalýþan
Nusra Cephesi’ne baðlý 'Ubada Taburu' ve
Þam Tugaylarýyla ordu birlikleri arasýnda
kýyasýya çatýþmalar yaþanýyor.
Çatýþmalar þiddetini artýrýrken, iki yýla
yakýn bir süredir silah sesleri altýnda yaþamaya
çalýþan Suriyeliler ise savaþ yorgunu.
Gencinden yaþlýsýna, kadýnýndan erkeðine,
öðrencisinden iþçisine kadar bütün Suriyeliler
bir an önce silahlarýn susmasýný arzuluyor. Bu
arzu devlet katýnda da yankýsýný buluyor.
DÝYALOG YOLLARI AÇIK
Ülkedeki çatýþma sürecini sonlandýrmak
ve taraflar arasýnda uzlaþý saðlamak amacýyla
geçtiðimiz mayýs ayýnda oluþturulan Ulusal
Uzlaþý ve Diyalog Bakaný Dr. Ali Haydar da
silahlarýn susmasýndan yana. “Her türlü diyalog
giriþimine açýk olduklarýný” söyleyen Dr.
Haydar, müzakereye baþlamanýn tek þartý
olarak ise silahlarýn susmasýný öne sürüyor.
Ayný zamanda muhalif Suriye Milliyetçi Sosyal
Partisi’nin baþkaný da olan Dr. Haydar, Suriye
Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu
(SUKO) Baþkaný Muaz El Hatib'in “diyalog”
çaðrýsý karþýsýnda ihtiyatlý bir iyimserlik
içerisinde.
Cilvegözü’ndeki saldýrý ve SUKO lideri
Muaz El Hatip’in ABD’nin bastýrmasýyla
yaptýðý diyalog çaðrýsýnýn ardýndan
görüþtüðümüz Ali Haydar, kendilerinin de
Esad yönetimine karþý olduklarýný ancak
itirazlarýný silaha baþvurmadan demokratik
yollarla dile getirdiklerini özellikle vurguluyor.
BÜTÜN GÝRÝÞÝMLER AKAN KANIN
DURMASI ÝÇÝN
Muaz El Hatip’in çaðrýsýna benzer bir
çaðrýyý kendilerinin daha önceden yaptýklarýný
dile getiren Uzlaþma ve Diyalog Bakaný,
“SUKO lideri Hatip’in açýklamalarý siyasal
diyalog sürecine giriþin ilk adýmý olabilir”
diyor.
Batýlý güçlerin zorlamasýyla oluþturulan
muhalefetin ülke gerçekliðinden yoksun
olduðunu kaydeden Uzlaþma ve Diyalog
Bakaný, sorunun diyaloðu reddeden karþý tarafta
olduðunu her fýrsatta tekrarlýyor. Bütün
imkanlarýn diyaloða seferber edildiðini, diyalog
ve iletiþime açýk olduklarýný vurgulayan Ali
Haydar, akan kanýn ve çatýþmalarýn durmasý
için kim olursa olsun diyalog istedikleri
müddetçe kendileriyle görüþmeye hazýr
olduklarýný belirtiyor.
KÜRTLER SURÝYE’NÝN BÝRLÝÐÝNDEN
YANA
Ülkede süregiden kaostan en çok
etkilenenlerin baþýnda Kürtler geliyor. Þam’da
yaþayan Kürtler silahlý muhaliflere öfkeli.
Kürtler, ülkeyi batýlý güçlerin hedefleri
doðrultusunda iç savaþa sürüklemekle
suçladýklarý silahlý muhaliflerin en önemli
hedefleri arasýnda. Adalet ve Kalkýnma için
Gençlik Partisi’nin Kürt lideri Perwin Ýbrahim,
Kürtlerin kesinlikle Suriye’nin bütünlüðünden
yana olduklarýný vurguluyor. Ýsyanýn
baþlamasýyla birlikte Kürtlere birçok hakkýnýn
verildiðini kaydeden Ýbrahim, silahlý çetelerin
ülkeden kovulmasýnýn tüm halklarýn yararýna
olduðunu belirtiyor.
CADDELER VE SOKAK BAÞLARI
TUTULMUÞ
Süren çatýþmalarýn izlerini baþkent Þam’ýn
tüm sokaklarýnda görmek mümkün. Caddeler
ve sokak baþlarý bariyerlerle kesilmiþ, askeri
kontrol noktalarý her köþe baþýný tutmuþ. Buna
raðmen gündelik hayat ise olaðan temposuyla
devam ediyor. Okullara giden öðrenciler,
iþlerine koþuþturan iþçiler, sokak satýcýlarý
dilenciler tüm sýkýntýlara raðmen hayatlarýný
sürdürmeye çalýþýyorlar.
BARIÞ ÝLLE DE BARIÞ
Sokakta görüþtüðümüz ancak güvenlik
kaygýsýyla adýný vermek ve fotoðraf çektirmek
istemeyen Þamlýlarýn en büyük dileði ülkenin
bir an önce huzura ve barýþ kavuþmasý. Her an
yaný baþlarýnda patlayacak bir bombanýn
kaygýsýyla yaþamak üzerlerinde olumsuz etkiler
býrakmýþ durumda. Kriz nedeniyle gün geçtikçe
daha da pahalýlaþan hayat ise bir diðer
sýkýntýlarý. Taksi þoförleri benzin, çarþýdaki
kadýnlar ise artan yiyecek fiyatlarýndan
þikâyetçi.
***
TARÝHÝ ESERLER YAÐMALANIYOR
Suriye'de muhalif gruplarýn, yaþanan savaþ
sýrasýnda müzelerden çaldýklarý tarihi eserleri,
Ürdün'deki pazarlarda sattýðý açýklandý.
Washington Post Suriyelilerin 30 dolara
sattýklarý tarihi eserlerin batý ülkelerinde 50
bin dolara kadar alýcý bulduðunu yazdý. Habere
göre, bu yaðma, kendilerine ''gündüz savaþçý,
akþam arkeolog'' diyen muhalifler, eserleri
silah satýn almak için satýyor. Ülkenin tarihi
zenginliklerini yok pahasýna satan, müzeleri
ve tarihi binalardaki eþyalarý yaðmalayan Esat
karþýtý muhaliflerin ele geçirdikleri tarihi
eserleri Türkiye ve Lübnan üzerinden
pazarladýklarý, en büyük karaborsanýn Ürdün'ün
baþkenti Amman'da kurulduðu belirtiliyor.
Amman'da antikacýlýk yapan Muhammed
Halil þöyle konuþuyor: "Her gün Suriye'den
gelen mozaikler, heykeller, altýn paralarla ilgili
haberler alýyoruz, burada Suriye tarihi parça
parça satýlýyor.''
IRAK'TA DA AYNISI OLMUÞTU
Ýç savaþýn baþlamasýndan bu yana
Suriye'deki 36 müzeden 22'sinden tarihi eser
çalýndýðý biliniyor.
UNESCO'nun Amman Ofisi Müdürü Ann
Paolini, "Suriye'de bugüne kadar yaþananlarý
göz önüne aldýðýmýzda ülkenin tarihi mirasýnýn
yaðmalanma riski çok yüksek" dedi.
Suriye'deki durumun henüz Irak'ta yaþananlar
kadar aðýr olmadýðýný söyleyen Ürdünlü yetkili
Neyef Fayez ise, ''Ancak ülkedeki güvenlik
eksikliði göz önünde tutulursa, þu an olanlarýn
gelecekte çok daha büyük ölçekte yaþanacaðýný
bekleyebiliriz'' dedi.Suriyeli
Kaynak:BirGün Gazetesi
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlýðý,
Türk Sanayicileri ve Ýþadamlarý Derneði
TÜSÝAD ve Dünya Bankasý iþ birliðiyle
Nevþehir'de "Kadýnlar Ýçin Ýþ Fýrsatlarý"
konulu bir toplantý düzenlendi.
Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezi´nde
gerçekleþtirilen toplantýya; Dünya Bankasý
Türkiye Ülke Direktörü Martin Raiser,
TÜSÝAD Kadýn-Erkek Eþitliði Çalýþma
Grubu Baþkaný Nur Ger, Nevþehir Belediye
Baþkaný Hasan Ünver, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakan Yardýmcýsý Doç. Dr. Aþkýn
Asan, Nevþehir Valisi Abdurrahman Savaþ,
NEÜ Rektörü Prof. Dr. Filiz Kýlýç, bazý
daire müdürleri, sivil toplum kuruluþlarýnýn
temsilcileri, kadýn derneklerinin üyeleri
katýldý.
Nevþehirli kadýnlarýn büyük ilgi
gösterdikleri ve gelir getirici proje destekleri,
kooperatifçilik, yerel yönetimler, ÝÞKUR
ve KOSGEB desteklerinden faydalanan
kadýn çalýþan ve kadýn giriþimci örneklerinin
katýlýmcýlarla paylaþýldýðý toplantýnýn
açýlýþýnda konuþan Dünya Bankasý Türkiye
Ülke Direktörü Martin Raiser, Türkiye´nin
kadýnlarýn saðlayacaðý katký ile çok daha
güçlü bir ülke olacaðýna inandýðýný kaydetti.
Raiser, "Türkiye kadýnlarýnýn saðlayacaðý
katkýlardan yola çýkarsak, bu temelden yola
çýkarsak çok büyük bir ülke olacaðýna
inanýyoruz. Bugün Türkiye´de kadýnýn hem
çalýþma kararý almasý hem de ailesine
bakmasý çok kolay bir karar deðil.
Kadýnlarýmýz doðru becerilere sahip mi,
acaba çalýþabilecekleri iþler mevcut mu veya
çocuklarýnýn bakýmý için gerekli hizmetler
sunuluyor mu? Bu sorulardan bazýlarýný
sizler de kendinize soruyor olabilirsiniz.
Sulucakarahöyük/HACIBEKTAÞ
Çocuðunun zorunlu din dersinden muaf
tutulmasýný isteyen ailenin açtýðý davada
mahkeme E.S.N'nin zorunlu din dersinden
muaf tutulmasýna karar verdi.
Samsun 1. Ýdare Mahkemesi Alevi
Nüzket ailesinin açtýðý dava üzerine kýzlarý
E.S.N’nin zorunlu din dersinden muaf
tutulmasýna karar verdi. Mahkeme, zorunlu
din dersinin Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesi
(AÝHS), AÝHM kararlarýna ile din ve vicdan
hürriyetine aykýrý olduðunu vurgulayarak
“Din dersi zorunlu olamaz” dedi.
Amasya’da yaþayan Erol ve Özlem
Nüzket, Gümüþhacýköy Anadolu Lisesi 9.
sýnýfýnda okuyan Kýzlarý E.S.N’nin zorunlu
din dersinden muaf tutulmasý istemiyle 20
Sulucakarahöyük/NEVÞEHÝR
Hüseyin KAÝM
Nevþehir Belediyesi Kapadokya Kültür
ve Sanat Merkezi´nde, Türk Halk Müziði
Çocuk ve Gençlik Korolarýna yetiþtirilmek
üzere Solist ve Korist alýnacak.
Solist ve korist için baþvuru iþlemleri,
Nevþehir Belediyesi Kapadokya Kültür ve
Sanat Merkezi´ne þahsen yapýlabilecek.
Bununla birlikte komþularým ne der,
arkadaþlarým ne der diye de düþüyor
olabilirsiniz. Dolayýsýyla bu tür programlarla
kadýnlara nasýl iþ kurabilecekleri konusunda
baþarýlý kiþilerin tecrübelerini anlatmasý son
derece önemli" dedi. TÜSÝAD Kadýn-Erkek
Eþitliði Çalýþma Grubu Baþkaný Nur Ger
ise, TÜSÝAD olarak kadýnlarýn eðitime,
siyasete ve çalýþma hayatýna atýlmalarýný
çok önemsediklerini ifade ederek,
Türkiye´nin geliþmesinin ancak bu yolla
mümkün olabileceðini vurguladý. Ger,
"Çünkü þuna inanýyoruz; tek kanatla
geleceðe uçamayýz. Eðer ülke olarak
potansiyelinizin yarýsýndan yani
kadýnlarýmýzýn gücünden faydalanamazsak
uçacak bir kapasiteye sahipken belki
hedeflerimize ancak yürüyerek ulaþabiliriz.
Bu da bizi geliþmiþ ülkelerin gerisinde
býrakýr. Kendimize, ailemize, çocuklarýmýza
daha iyi bir gelecek sunmak için mutlaka
kadýn ve erkek el ele, beraberce çalýþmalýyýz.
Eðer kadýnlarýmýzý yeterince ekonomiye
katamazsak, refahý ve zenginliði
kadýnlarýmýzla paylaþamazsak ülke olarak
her ne kadar 10. büyük ekonomiye sahip
olmayý hedeflemiþ olsak bile kadýn erkek
eþitliði liginde sonuncu sýralarda kalýrýz"
diye konuþtu. Nevþehir Belediye Baþkaný
Hasan Ünver de konuþmasýnda Nevþehir´in
Ekim 2011’de MEB ve Gümüþhacýköy
Kaymakamlýðý aleyhinde Samsun 1. Ýdare
Mahkemesi’nde dava açtý. Davayý avukat
Kâzým Genç, ücretsiz olarak üstlenerek
hukuk mücadelesi baþlattý. Milli Eðitim
Bakanlýðý, mahkemeye gönderdiði
savunmada din kültürü ve ahlak bilgisi
dersinin milli eðitimin temel amaç ve genel
ilkeleri doðrultusunda revize edildiðini,
dinsel eðitim verilmediðini, kiþilerin vicdan
ve inanç özgürlüðüne müdahale etmediðini
savundu. Mahkeme, 2 yýl süren
yargýlamasýnýn ardýndan AÝHS, AÝHM
kararlarýna ile din ve vicdan hürriyetine
aykýrý olduðununa vurgu yaparak E.S.N’nin
din dersinden muaf tutulmasýna hükmetti.
Kararda, 1739 sayýlý Milli Eðitim Temel
Kanunu’nun 12. maddesinde “Türk milli
eðitiminde laiklik esastýr” ilkesi anýmsatýlarak
Kültürel ve sanatsal çalýþmalarýn ana
merkezi konumundaki Nevþehir Belediyesi
Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezinde,
Küçükler Türk Halk Müziði Korosu ve
Gençler Türk Halk Müziði Korosu için
yetiþtirilmek üzere küçükler ve gençler
kategorisinde solist ve korist alýnacak. Solist
ve korist için baþvuru iþlemleri, Nevþehir
Belediyesi Kapadokya Kültür ve Sanat
Merkezi´ne þahsen yapýlabilecek.
kadýn erkek eþitliði konusunda Türkiye´nin
en fazla ilerleme kaydeden þehirlerinden
biri olduðunu ifade etti. Anadolu
topraklarýnda yýllardan beri kadýnlara büyük
önem verildiðini ifade eden Ünver,
"Anadolu´da imzalanan Kadeþ Barýþ
Anlaþmasý tarihte ilk defa yazýlý barýþ
anlaþmasý olarak geçiyor. Günümüzden
yaklaþýk 3 bin yýl önce, MÖ 1269 yýlýnda
yapýlmýþ. Bu anlaþma Anadolu Hitit Krallýðý
ile Mýsýr Krallýðý arasýnda yapýlmýþ. Anadolu
Hitit Krallýðý´nýn o günkü kralý Hattu Þirin´in
eþi Puti Hepa tarihte ilk yazýlý barýþ anlaþmasý
diye bildiðimiz Kadeþ Barýþ Anlaþmasý´nýn
altýna imza koymuþtur. Toplumda deðeri
olmayan bir kadýnýn eþi ile birlikte uluslar
arasý bir barýþ anlaþmasýna imza koymasý
mümkün müdür? Bakýn Anadolu kadýna
deðer verildiðini günümüzden 3 bin yýl önce
tarihe geçmiþ ve bugün elimizde
orijinallerini bulundurduðumuz yazýlý barýþ
anlaþmasýna imza koyarak ispatlamýþtýr"
dedi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakan
Yardýmcýsý Doç. Dr. Aþkýn Asan ise
konuþmasýnda, Türkiye'nin dünyanýn en
büyük 10. ekonomi hedefine ulaþabilmesi
için kadýnlarýn desteðine ihtiyacý olduðunu
söyledi. Tüm kadýnlarý çalýþma hayatýna
atýlmaya davet eden Asan, "Anayasaya
baktýðýnýzda `Kadýn erkek eþittir. Devlet bu
eþitliði saðlamakla hükümlüdür. Eðer eþitlik
yoksa o zaman devlet her türlü tedbiri alsýn.
Bu tedbirleri de uygulamak mübahtýr. Hatta
emirdir´ þeklinde biz anayasamýzda da çeþitli
düzenlemeler yaptýk. Tüm kanunlarý baþtan
sona taradýk. Kadýnýn haklarýna aykýrý bir
nokta varsa bunu hemen düzeltiverdik.
Eþitsizliðin en fazla olduðu alanlardan bir
tanesi de bu istihdam dediðimiz, iþ dediðimiz
alanlar. Sorunlarý inceledik ve aradaki farkýn
gerçekten çok fazla olduðunu gördük. Yüzde
72 erkek oraný çalýþýyor kadýn oranýna
baktýðýmýzda ise zorlamayla, teþviklerle
birlikte biz bunu yüzde 28´e ancak
çýkartabilmiþiz. `Kadýnlar evde kalsýn
erkekler de çalýþsýn getirsin´ demekle
olmuyor. Çünkü biz bir hedef koyduk ve
dünyanýn en büyük 10. büyük ekonomisine
“Türkiye’de hâkim olan dinsel çeþitliliðin
din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde
dikkate alýnmadýðý, özellikle Alevi inancýna
sahip topluluðun Türk nüfusundaki oranýnýn
çok büyük olmasýna raðmen, öðrencilerin
Alevi inancýnýn itikat veya ibadet unsurlarý
hakkýnda eðitim almadýðý, 9. sýnýfta bu
inancýn ortaya çýkýþýnda en büyük etkisi olan
iki þahsiyetin yaþam felsefesinin
öðretilmesinin, bu öðretimdeki gidermekte
yetersiz kaldýðý deðerlendirilmesi
yapýlmýþtýr” denildi.
‘Karar örnek olsun’
Baba Erol Nüzket, “Son derece olumlu,
istediðimiz yönde ve bizi çok mutlu eden
bir karar. Ülkede yaþanan dini baský ve
dayatmalara yönelik ders gibi bir karar. Alevi
ailelere önerim, yýlmasýnlar, haklarýný
arasýnlar” dedi.
16 Þubat 2013
sahip olacaðýmýzý söyledik. Bu hedefe
ulaþabilmek kadýn ve erkeðin çalýþmasýyla
mümkün. Eðer her ikisi de eþit þekilde katký
verirse biz o seviyeye çýkabiliriz, aksi
takdirde çýkmamýz pek mümkün deðil'' diye
konuþtu. Kadýnlar için hiçbir zaman vaktin
geç olmadýðýný kaydeden Asan, ''Çalýþmanýn
ayýbý olmayacaðýna göre eðer imkan
yaratýlýrsa, fýrsat varsa, kurslar varsa niye
en kolay yaptýðýmýz iþlerden para
kazanmayalým. Biz kadýnlarýn en kolay
yaptýklarý iþler ev iþleri, çocuk bakmak ve
yemek piþirmek. Gelin görün ki bu iþlerden
de para kazanan yine erkekler" þeklinde
konuþtu. Nevþehir Valisi Abdurrahman
Savaþ ise kadýn erkek eþitliði konusundaki
düþüncelerini, "Kadýn-erkek eþitliði denildiði
zaman sanki iki farklý kutbun mücadelesi
filan gibi. Bir defa bunun çok doðru
olmadýðýný ifade etmek istiyorum. Bizim
ülkemizin yer altý kaynaklarý, topraklarý gibi
bir takým fiziki imkanlarý ne kadar
kullanabildiðimizi net olarak ortaya
koyabiliyoruz. Ama insan kaynaðýmýza ne
kadar fýrsat saðladýk da gerçekleþtirme þansý
verdik. Bunu cinsiyetten baðýmsýz olarak
da ortaya koymak mümkün. Bugüne kadar
maalesef bu þansý yakalayan erkek cinsi
olmuþ" diye anlattý. Program daha sonra
Þirin Payzýn´ýn moderatörlüðünde gelir
getirici proje destekleri, kooperatifçilik,
yerel yönetimler, ÝÞKUR ve KOSGEB
desteklerinden faydalanan kadýn çalýþan ve
kadýn giriþimcilerin iþ hayatlarýndan örnek
sunmasýyla sona erdi.
Kaynak: Nevþehir Gazete
Yüzde 99’unun Müslüman olduðu iddia
edilen bir ülkede yaþýyor olsak bile
Hýristiyanlarýn tanrýsýna þükran borçluyuz.
Hemen hiçbirimiz o tanrýnýn sayesinde Pazar
günleri dinlendiðimizin farkýnda deðiliz.
Elbette Pazar günleri çalýþýp haftanýn baþka
günlerinde dinlenenler de var. Ama dünya
ve Türkiye genelinin büyük bir bölümü
Pazar günleri elden geldiði kadar dinleniyor.
Bilimsel verilere göre 13.7 milyar yýl
yaþýnda olduðu tahmin edilen ergen
evrenimiz Hýristiyanlýða göre 6 günde
yaratýldý. Bu aðýr mesainin ardýndan tanrýnýn
bile haklý olarak yorulup yedinci gün
dinlenmeye çekildiðine inanýlýr. Aslýnda bu
inanç, bir önceki tek tanrýlý dinden alýntý
gibi görünse de dünyanýn büyük bölümü
Cuma-Cumartesi yerine haftanýn son günü
olan Pazar günleri tatil yapýyor. Hatta ISO
8601 standardýna göre, haftanýn son günü
de Pazar günüdür.
Birçok kadim kültürlerde Pazar’ýn
durumu farklý olsa da bugün yaygýn olan
anlayýþýn modern kapitalizmin geliþtiði
Hýristiyan Batý dünyasý anlayýþý olduðu
aþikar. Nüfusu Müslüman aðýrlýklý olan
ülkeler arasýnda Pazar günleri çalýþmayýp
tatil yapan ender ülkelerden biriyiz. Ama
buna da þaþýrmamak gerek. Cumhuriyet
döneminde Batý dünyasý ile uyum adýna
Pazar günleri tatil yapmaya baþlamýþ olsak
dahi, dünya üzerinde Pazar günlerini resmi
tatil ilan eden ilk devlet adamý aslýna
bakarsanýz Ýstanbullu Constantine olmuþtur.
Gerçi Constantine de þu anda Ýstanbul’da
yaþayan 12 milyon insan gibi bu þehre
sonradan gelmiþtir ama ne yapmýþ etmiþ ve
þehre adýný da vermiþtir. Yayýnladýðý ferman
ile tüm atölyelerin kapanmasýna ve
çalýþanlarýn dinlenmesine müsaade etmiþtir.
Sadece tarým ahalisini bu dinlenceden muaf
tutmuþtur. Askerlere ise Pazar tatilini bile
çok görmüþtür. Neticede Constantine’in
kendisi de inandýðý tanrýsý gibi haftanýn 6
günü çok çalýþýyor ve yedinci gün dinlenmek
istiyordu. Constantine’in fermaný Hýristiyan
kültüründe Pazar gününü tapýnma ve tatil
maksadýyla öne çýkarmýþtýr. Elbette dinlenme
gününün bir bölümünü de en büyük patrona
ayýrmak gerekiyordu.
Dünya üzerinde ilk yerleþik uygarlýklarýn
oluþmaya baþlamasý ile emek sömürüsünün
ve kölelik düzenlerinin baþladýðýný biliyoruz.
Bu nedenle, tek tanrýlý dinlerin haftanýn bir
günü hakkýnda ýsrarla tatil ve tapýnma
talebinde bulunmuþ olmalarýný da anlayýþla
karþýlamak gerek. Hatta tarihin en kadim
emekçileri olan Ýbrahim peygambere baðlý
antik Ýsrailoðullarý’nýn Firavun’un 7 gün 24
saat çalýþtýrma saplantýsýndan dinleri
sayesinde bir nebze olsun kurtulabildiklerini
ve Cumartesi günleri adeta greve gittiklerini
de hatýrlamak gerek. Bugün yaþanmakta
olan küresel finans krizlerini yaratan açgözlü
modern kapitalistlerin atalarý olan putperest
Firavunlar ve pek çok pagan imparatorlar
çoðu zaman emek hakkýnda yanlýþ kanýya
kapýlmýþlar ve pek “nereden geliyor bu
yoðurdun bolluðu” kaygýsýný yaþamadýklarý
için eninde sonunda haftanýn bir gününü
tatil eden tek tanrýlý dinlere yenik
düþmüþlerdir. Neticede insan denen varlýðý
aralýksýz olarak çalýþtýramazsýnýz.
Çalýþtýrsanýz bile istediðiniz verimi alamaz
ve daha çok istediðiniz artý deðer üretiminde
üçün birini bile alamazsýnýz. Henüz çaðdaþ
makinelerin icat edilmediði zamanlarda
insaný, at ya da öküz gibi biyolojik bir
makine sanmak sayýsýz imparatorluðun
çökmesine neden olmuþtur. Hattý zatýnda
tek tanrýlý dinlerin çok hýzlý bir þekilde
yayýlmasýna neden olan ana unsur, bugünkü
vahþi kapitalistlerin büyük büyük dedeleri
olan bir zamanlarýn mutlak iktidar sahipleri
olmuþtur. Ýnsanlýðýn sürekli ve acýmasýzca
çalýþtýrýlmasýna en sonunda Tanrý bile
dayanamadý ve peygamberlerinin her birine
haftanýn bir gününü tatil etmelerini emretti.
Böylece Cumartesi Yahudilerin, Pazar
Hýristiyanlarýn ve Cuma günü
Müslümanlarýn grev günleri oldu.
Aradan yüz yýllar ve bin yýllar geçti.
Zamanýnda pek devrimci ve hatta sosyal
adaletçi sayýlabilecek dinler, yeryüzünün
gördüðü en büyük yeni 5din karþýsýnda
pozisyonlarýný kaybettiler. Kapitalizm dini,
diðer normal dinler ile ittifak içinde olmayý
seçti. Dinine ve ülkesine göre haftanýn bir
gününü ve hatta daha sonra en azýndan bazý
þanslý emekçiler için iki gününü tatil etmekte
bir sakýnca görmedi. Çünkü kapitalizm
tanrýsýnýn kendisi de haftanýn 6 günü çok
çalýþýyordu ve bir gün dinlenmesine gerek
vardý.
Tek tanrýlý dinler, haftanýn bir gününü
bugünkü haydut kapitalistlerin antik
dedelerinden koparmýþlardý. Peki ya,
þimdilik bazý þanslý emekçilerin yapabildiði
diðer tatil günü olan Cumartesi nerden
geliyor? Ýþin doðrusu, haftada 5 gün çalýþýp
2 gün tatil yapabiliyorsak bunu da sýnýf
mücadelesi veren emekçi sýnýfýna borçluyuz.
Sosyalist deneyler, uygulamalar, sosyal
demokrasi hareketleri ve sendikalar
Cumartesi’yi getirmiþtir. Vahþi kapitalizmin
gönlünden her ne kadar hala haftanýn 7 günü
çalýþýlmasý geçse de uygar kapitalizm ve
kapitalist birer aygýt olan devlet
mekanizmalarý “hadi size bir gün daha
verelim” demek zorunda kalmýþlardýr.
Haftada 2 gün tatil hala pek az emekçiye
nasip olsa da bu kaçýnýlmaz süreç baþlamýþtýr.
Gidiþatýn yönü bellidir. Belki bizler
göremeyeceðiz ama gelecekte haftada 3 gün,
4 gün tatilin olacaðý çaðlar da
yaþanabilecektir. Kapitalizm, eninde sonunda
nerede hata yaptýðýný anlayacaktýr. Hatta
þimdilik rüya gibi görünse de, bir gün
gelecek, haftanýn 7 günü de tatil olacaktýr.
Deðil günlerin, saatlerin bile yüzyýllar süren
kavgalarý yaþandý ve hâlâ yaþanýyor bu
dünyada. Fakat evrimi nasýl kimse
durduramaz ise devrimleri de kimse
durduramayacak. Bir gün gelecek, “Bu
yaptýðýmýz saçmalýk. Kazan kazan nereye
kadar? Kefenin de cebi yok. Þu 3 günlük
dünyada 30 gün maaþ bekletip bir tek Pazar
günü için 6 gün boyunca çalýþmak ve
çalýþtýrmak anlamsýz. Alýn sizin olsun. Ben
uzun bir tatile çýkýyorum” diyerek müthiþ
bir varoluþçu nihilizme kapýlacak kapitalizm.
Sermayeye yabancýlaþacak kapitalizm.
Kendiliðinden olmayacak elbette.
Yaþadýðýmýz depresyon yýllarý aslýnda o
sürecin ilk yýllarý. Gerçekte olmayan
sermayelerle sermayecilik oynamanýn nihai
sonu bellidir. Evcilik oynayan çocuklardan
farký yoktur kapitalistlerin.
Kapitalistler de Pazar günleri bizler gibi
dinlenmek zorunda. Ýþin doðrusu, yok
aslýnda birbirimizden farkýmýz. Çünkü
hepimiz altý gün boyunca kendi
meþrebimizce ufak veya kocaman dünyalarý
yarattýk ve haklý olarak çok yorulduk.
Yedinci gün ise greve gidiyoruz.
ÝKÝ BÝN YILIN FELAKETÝ
Son yýllarda yapýlan pek çok ankete göre
dünyanýn en “dindar” halklarý ABD ve
Türkiye’de yaþýyor. Evrim Kuramýna en çok
itiraz eden halklarýn yaþadýðý ilk 10 ülke
arasýnda 7-8 adet Ortodoks ülke ile ABD
ve Türkiye var. Ýkinci sýra ABD’nin ve
þampiyonluk elbette Türkiye’nin. On
yýllardýr trafik ve iþ kazalarýnda nasýl
þampiyonluða oynuyorsak Evrim Kuramýný
‘bilmeyen’ halklar arasýnda da lideriz. Peki
neden? Gerçekten Tanrý, Adem ile Havva’ya
elmayý yasakladý ve konuþan bir yýlanýn teki
onlara yedirdi de bu mutlak gerçeði bir tek
Amerikalýlar ile Türkler mi biliyorlar acaba?
Neden, Batý ve Kuzey Avrupa ülkeleri bu
tür sözde dindarlýk anketlerinden son
sýralarda iken biz Amerika’yý bile sollamýþýz?
11. yüzyýlda Türkler Avrupa yakýnlarýna
ulaþtýlar. Araplarýn ve Türklerin Ortadoðu’ya
ve Anadolu’ya hakim olmaya baþlamalarý
ile 11. yüzyýlda Ortodoks olmayan Batý ve
Kuzey Avrupalýlar Haçlý seferlerine
baþladýlar. Haçlý seferleri 13. yüzyýl sonlarýna
dek sürdü. Bir kýsmý baþarýlý oldu. Birçoðu
baþarýsýz oldu. Fakat 1300 baþlarýnda sona
erdi. O yýllara dek tüm Avrupa koyu
Hýristiyan idi. Papa, “pencereden atlayýn”
dese atlarlardý. Zaten pek yüksek bina da
yoktu.
1315 yýlýnda Avrupa’da inanýlmaz bir
iklim yaþandý. Devamlý yaðmur yaðdý. Her
þeyin aþýrýsý nasýl zararlý ise aþýrý yaðýþlar
da birçok tarým ürününü hacamat etti. Öyle
bir kriz dönemine girildi ki, bizzat Ýngiltere
ve Fransa krallarý bile aç kaldýlar. Kuzey
ülkeleri ise çok daha sefil oldular. Ýklim, 2
yýl sonra normale dönse bile ‘Büyük Kýtlýk’
olarak bilinen bu süreç yaklaþýk 7 yýl sürdü.
Bu sürecin sonunda milyonlarca insan
açlýktan öldü. Hatta yamyamlýða dahi
rastlandý. Bu kýtlýðýn sonuçlarý arasýnda en
önemlisi Haçlý Seferleri’nin sona ermesi
oldu. Çünkü aylarca gece gündüz Tanrý’ya
dua edilmesine raðmen özellikle kýtlýktan
en çok etkilenen Kuzey ve Batý Avrupa
halklarýnýn Vatikan tanrýsýna ve Papa’ya
olan güvenleri sarsýldý. 1315 -1322 arasýnda
yaþanan bu krizden birkaç on yýl sonra ticari
gemiler tarafýndan taþýnan fareler sayesinde
yaþanacak olan korkunç veba salgýný ise her
þeyin tuzu biberi oldu. Avrupa halklarýnýn
yarýsý, bu iki büyük krizden yaklaþýk 200
yýl sonra Katolikliði, Ortodoksluðu býrakýp
daha ‘hafif’ bir mezhep kurup Protestan
oldular. Günümüzde ise bir çoðu ateist
olmayý seçti.
Deðil her þeyin, dini inanýþlarýn bile
altýnda ekonomi yatar. Avrupa’nýn 14.
yüzyýlda yaþadýðý iki büyük ekonomik
felaket, Kuzey ve Batý Avrupa halklarýnýn
neredeyse yarýsýnýn 21. yüzyýlda ateist veya
dinsiz olmasýnýn genetik altyapýsýný hazýrladý.
Kýtlýk, veba, II. dünya savaþý gibi felaketleri
yaþamadan Evrim Teorisi’ne “inanmak”
zordur elbette. Umutsuzluða yer yok. Tarih,
eskisinden çok daha hýzlý bugün. En büyük
felaketin baðnazlýk olduðunu öðreneceðimiz
yüzyýllar hala bitmese bile.
Kaynak:Yurt Gazetesi
Metin Altýok, kýzý Zeynep’e, annesinden
ayrýldýktan sonra gittiði Ýzmir’den, öðretmen
olarak tayin edildiði Bingöl’den mektuplar
yazmýþ, “Zozo”suna özlemini, öðütlerini
bazen de sitemlerini yollamýþtý. Bazen þiirler
eklemiþti mektuplarýna; özlemin
burukluðuna þakanýn tadýný kattýðý þiirler:
“Yeni çekilmiþ diþin/ Yadýrganan boþluðu/
Dilimin ucunda ismin./ Somunu yitik bir
vida/ Düþtü düþecek yüreðim./ Biran önce
gel buraya/ Karpuz, kavun yiyelim.”
1979–1986 yýllarý arasýnda yazýlan bu
mektuplarý Zeynep Altýok Akadlý yayýmladý:
Metin Altýok’tan Zeynep’e Mektuplar.
Kitabýn bir sayfasýnda Metin’in el yazýsýyla
mektubun aslý yer alýyor, karþýsýnda ayný
mektubun dizgisi. Zeynep, kitabý, babasý
Tuncay Özkan Silivri’de hapsolan Nazlýcan
Özkan’a adamýþ.
“Bir hayat aralýðýný olanca gerçekliðiyle
ortaya seriveren” bu mektuplarý yayýmlama
kararýný Antonio Gramsci’nin Çocuklarýma
Mektuplarý’ný okuyunca vermiþ. Metin
Altýok’un mektuplarýna da yansýyan iç
zenginliðini paylaþmak istemiþ. Kitabýn
baþýnda yer alan sunuda, “Babama olan
bütün özlemimle bir baþka babaya bir
mektup döküldü kalbimden” diye anlatýyor
duygularýný. Babasýna “Adalet yerini buldu”
diyemeyecekse, ne yazacaðýný bilememiþ.
O yüzden bir baþka babaya yazmýþ, dört
yýldýr kýzýný özleyen Tuncay Özkan’a. Onun,
hücresinde kýzý için nane yetiþtiriþini anýyor,
bu nanenin her çirkinliði örten ýþýðýný.
Sonra babasýnýn þiirini hatýrlatýyor,
Tuncay’ýn yalnýz olmadýðýný söylemek için:
Hapishaneler insan dolu kum gibi/ Dýþarýda
bir buruk özgürlük zakkum gibi/ Ýçerde de
dýþarýda da zor iþ yaþamak;/ Hem varým
hem yokum gibi.
Metin Altýok, ilk mektuplarýnda yaþadýðý
kýrgýnlýktan söz etse de sözü hemen þakaya
vuruyor; kendisi için “fare deliðindeki sinek”
benzetmesini kullanýyor, kýzý için Zozom
diye sesleniyor. Zaten, Zeynep adý sýk sýk
biçim deðiþtiriyor Metin’in dilinde Zozima,
Zoziterato, Zapotek...
Kýzýna sevgisi her sözcüðünde ýþýldar:
“Nar çiçeðim; burada yaþamýmý ayakta tutan
iki temel direk var, önce sen, sonra þiir.
Aramýz derya deniz de olsa, sýradaðlar da,
en ufak bir sýkýntýda aþar gelirim. Hep
babanýn var olduðunu bilerek yaþa.”
Bingöl, Metin Altýok için pek çok zorluk
taþýmaktadýr. Bir otel odasýnda yaþar.
Sokaklarda ineklerle insanlar birlikte
dolaþmaktadýr. Herkes Kürtçe konuþtuðu
için, yabancý bir ülkede gibidir. Maaþý
gecikecektir. Ayrýca Bingöl yumurtanýn,
sigaranýn bile bulunmadýðý bir yerleþim
yeridir. Bir süre sonra öðretmen Nebahat
Çetin’le evlenir. O Bingöl’e atandýðýnda
düzgün bir evi olabilecektir. Kýzýna bunu
müjdeler: “Evi yerleþtirdiðimizde kim bilir
belki ara tatilinde sen de bir haftalýðýna gelir
Bingöl City’i görürsün (...) Burada hiçbir
þeyin önemi yok. J.R.’dan baþka (o dönem
çok popüler dizisi Dallas’ýn kötü kahramaný)
Sahi J.R.’ý kim vurdu yahu! Adam kim
vurduya bile gidemedi. Aslýnda ben
Kristin’den ummazdým. Yazýk oldu güzelim
kýzcaðýza. Ama þunu unutma; J.R.’lar ölmez
ve de kaný yerde kalmayacak.”
Dostluklar aþýnýp gittiler
Metin Altýok, Bingöl’deki yaþamýný,
þehirden ayrýldýktan sonra bir edebiyat
söyleþisinde daha açýk dile getirir: “Ben
dokuz yýlý aþkýn süredir Bingöl denilen 35
bin nüfuslu bir adýkent’te yaþýyordum. Bu
dokuz yýl çok þey kaybettirdi bana. Önce
vardýysa ün, yine vardýysa dostluklar aþýnýp
gittiler. Þiirimin dünü ile bugünü arasýnda
deðiþen tek þey kandýr. Kan sýçradý üstüne
o nazenin(!) þiirimin. Doðu cephesi hep
ayný. Ne var ki bana yalnýzlýðýn korkunç
saltanatý verildi. Ve ben birçok sevgili gerçekten- dostumu kaybettim. Tabutlarýný
taþýmak bile nasip olmadý. Ýþte Edip
Cansever, iþte sevgili Metin Eloðlu ve koca
Ruhi Su! Þimdi Karaman Devlet
Hastanesi’nde tedavi görüyorsam bu
yüzdendir. Ýnanýn acýlarýnýn diþleri tenimde
hâlâ. Beni yönlendiren acý oldu. Benim
hayatýmda hep bir acý vardý, hep acýdan yola
çýktým. Çok fukara bir çocukluðum oldu
benim... Sevgisiz üstelik... Bu yüzden
kendimi hep garip bir leke gibi gördüm bu
dünyada; ama tertemiz zamanlardan kalma
bir leke...”
Metin’in mektuplarýnda (bazen de
zarflarýnda) kýzýna yaptýðý desenler de yer
alýr. Bu desenler kimi zaman basýlý bir kitabýn
yapraklarýna (kitapta Az Gittik, Uz Gittik’e
çizdiði desenler var) yapýlmýþtýr. Bazen bu
desenlerden biri kendi portresidir, bazen de
bir kartpostala Metin kendini eklemiþtir.
Onun bu desen ve resim meraký bir yandan
resim sergileri açmasýný, okulda resim
öðretmenliðini üstlenmesini saðlar. Öte
yandan topladýðý taþlardan ilkel ana tanrýça
heykelleri yapar. Ancak bir dedikodu
yüzünden olmalý hem heykellerine, hem
kýzýnýn ona armaðan ettiði bakýr tabak da
dahil elindeki tüm bakýr kaplara tarihi eser
kaçakçýlýðý iddiasýyla el konur, kendisi de
gözaltýna alýnýr. Metin Altýok bunu aldýðý
Ömer Faruk Toprak Ödülü’ne, ödülün
yankýlarýna baðlar. Olayý Zeynep’e alaycý
bir biçimde anlattýktan sonra, hepsini geri
alacaðýný müjdeler. Bir süre sonra alýr da.
Metin Altýok’un Bingöl’de yaþadýðý en
tatsýz olay bir toplumsal olaydýr. Jandarma
bir genç kýz ve erkeðin cansýz bedenlerini
çýrýlçýplak soyarak þehir meydanýnda sergiler.
1982 yýlýdýr. Metin Altýok bu olaydan
etkilenerek aðýr bir bunalýma girer. Bir hafta
Elazýð Hastanesi’nde yatar. Bu olayýn
ardýndan Kimliksiz Ölüler þiiri yazýlýr. Þiir
yalýn ve yürek burkucudur. “Çýrýlçýplak,
incecik/ Sedyede bir kýz cesedi” de “Göðsü
kana belenmiþ/ Gözlerinde meneviþ”
delikanlý da “Akýl alýr da dostum/ Yürek
almaz bir tuhaf iþ”tir. Görüntülerdeki tuhaflýk
“Bir bez parçasýyla/ aðzýný týkamýþlar” ile
pekiþir.
Metin Altýok “Bir yanda sürek avý, bir
yanda çýlgýn fiesta(...) Binlerce insanýn
öldüðü, çocuklarýn sakat kaldýðý bir
dünya”da “onurlu bir yaþamýn” bedelini
ödedi. Arkadaþlarý ve yakýnlarýyla.
METÝN ALTIOK’TAN
ZEYNEP’E MEKTUPLAR
Kýrmýzý Kedi Yayýnevi
2013, 115 sayfa, 10 TL.
Radikal Kitap
Sulucakarahöyük/NEVÞEHÝR
Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüðü MTA Genel Müdürü Mehmet
Üzer, Türkiye´nin 31 bin 500 megavatlýk
jeotermal potansiyeli ile dünyada 7'nci,
Avrupa´da ise 1'inci sýrada yer aldýðýný
kaydetti.
Üzer, Türkiye´nin þu anda 100
metrekarelik 4 milyon evi ýsýtabilecek bir
jeotermal kaynaða sahip olduðunu vurguladý.
MTA tarafýndan Nevþehir´in Ürgüp
ilçesine baðlý Mustafapaþa beldesinde, 4 ay
önce baþlanan sýcak su arama sondaj
çalýþmalarýnda 2 bin 200 metrede 58 derece
sýcaklýkta suya ulaþýldý. Saniyede 13 litre
kapasiteye sahip olan kuyunun hizmete
girmesi nedeniyle tören düzenlendi. Törene
Nevþehir Valisi Abdurrahman Savaþ, MTA
Genel Müdürü Mehmet Üzer, Ürgüp
Kaymakamý Tuðba Yýlmaz, Ürgüp Belediye
Baþkaný Fahri Yýldýz, Mustafapaþa Belediye
Kayseri´de kaçak kazý yapan 5 kiþi
jandarma ekipleri tarafýndan
yakalanarak gözaltýna alýndý.
Bir ihbar üzerine Develi Ýlçesi
Milidere köyünde jandarma tarafýndan
Sulucakarahöyük/NEVÞEHÝR
Hasan KANKAL
Baþkaný Levent Ak ve vatandaþlar katýldý.
Burada konuþan MTA Genel Müdürü
Mehmet Üzer, Türkiye´nin, 31 bin 500
megavatlýk jeotermal potansiyeli ile dünyada
7'nci, Avrupa´da ise 1'inci sýrada yer aldýðýný
kaydetti. Türkiye´nin þu an kurulu elektrik
kapasitesi olan 114,2 megavat elektrik ile
dünya sýralamasýnda 12'nci sýrada yer
aldýðýný ifade eden Üzer, jeotermal
kaynaklarýn ortaya çýkarýlmasý yönündeki
çalýþmalarýn sürdüðünü vurguladý.
Türkiye´nin þu anda 100 metrekarelik 4
milyon evi ýsýtabilecek bir jeotermal kaynaða
sahip olduðunu ve Jeotermal enerjinin yerli
yenilenebilir, çevre dostu, yerinde
deðerlendirilebilen yerel ekonomiye
istihdam ve katký saðlayan sürekli ve
sürdürülebilir bir enerji kaynaðý olduðunu
kaydeden Üzer, "Ülkemiz, jeolojik ve
coðrafi konumu itibarý ile aktif bir tektonik
kuþak üzerinde yer aldýðý için jeotermal
açýdan dünya ülkeleri arasýnda zengin bir
konumdadýr. Ülkemizin her tarafýnda
yayýlmýþ bin adet civarýnda doðal çýkýþ
þeklinde deðiþik sýcaklýklarda birçok
jeotermal kaynak mevcuttur. Ülkemizin
jeotermal ýsý potansiyeli yaklaþýk 31 bin 500
megavat termal olarak kabul edilmekte olup,
elektrik potansiyeli ise, görünür teknik
kapasite olan 720 megavat elektrikten tüm
sahalarýn ilave geliþtirme çalýþmalarý
neticesinde bin megavat elektriðe
ulaþýlabilecektir. Teorik elektrik potansiyeli
ise, 2 bin megavat elektrik civarýndadýr.
çalýþma yapýldýðý öðrenildi.
Yapýlan çalýþmalarda Nevþehir,
Kayseri, Develi ilçesi ve Milidere
köyünden S.A., M.A., M.O., M.A.,
M.T. ve S.A.´nýn yakalanarak gözaltýna
alýndýðý bildirildi. Yakalanan zanlýlarýn
1962 yýlýndan bu yana, MTA tarafýndan
keþfedilmiþ jeotermal saha sayýsý 172 adetten
sondajlý aramalarla 222 adede çýkarýlmýþtýr.
Bugüne kadar 544 adet, 292 bin 500 metre
sondajlý arama çalýþmasý yapýlarak doðal
çýkýþlar dahil açýlan kuyularda 4809 megavat
termal ýsý enerjisi elde edilmiþtir" dedi. Üzer
sözlerini þöyle sürdürdü: "1990´larda
Türkiye´nin toplam sondaj miktarý 150 bin
metre civarýnda. Bunun yüzde 51´e yakýný
MTA, geri kalaný ise özel sektör. Þu anda
Türkiye´nin sondajý 1,5 milyon metre
civarýnda. MTA 25-30 metreden sondaj
yaparken þu anda 400 bin metreden sondaj
yapar hale geldi. Son yýllarda hem kömür
hem de jeotermal aramalarýna hýz verdik.
Enerjide dýþa baðýmlýlýðý azaltmak için 6
senede 1 milyon metre kömüre sondaj
yaptýk. Bu sayede 6 milyar ton daha kömür
bulmuþ olduk. Daha önce bulunan kömür
miktarý 8,3 milyar tondu. Bu yýllarca
deðiþmedi. Yýllýk 2 bin metre kömür sondajý
yapýlýyordu. Bugün ise MTA 200 bin metre
sondaj yapýyor. 6 milyar ton kömür 20 bin
megavatlýk bir santrale yetecek potansiyel
demek. Bizim kurulu gücümüzün 55 bin
megavat olduðunu düþünürseniz önemli bir
imkan." Vali Abdurrahman Savaþ ise,
Kozaklý ilçesi ile Türkiye´nin en önemli
termal turizm merkezlerinden biri olan
Nevþehir´in MTA tarafýndan yapýlan
çalýþmalar sayesinde yeni sýcak su
kaynaklarýna ulaþtýðýný ve bunun hem bölge
hem de Türkiye ekonomisine ciddi katkýlar
kazýda kullandýklarý, kazma, kürek,
manivela, balyoz ve projektöre de el
konulduðu kaydedildi. Zanlýlarýn
haklarýnda yapýlan soruþturma
sonrasýnda serbest býrakýldýðý bildirildi.
Kaynak:Nevþehir Gazete
Nevþehir Gençlik Hizmetleri ve Spor Ýl
Müdürlüðü tarafýndan baþarýlý okul spor
kulüplerine forma yardýmý yapýldý.
Gençlik Hizmetleri ve Spor Ýl Müdürü
Mustafa Ünlüer, Tepeköy Ýlkokulu Spor
kulübü ve Kozaklý Atatürk Ýlkokulu Spor
Kulüplerine birer takým forma hediye etti.
Ünlüer yaptýðý açýklamada: Veteranlar
Voleybol Turnuvasýnda ve diðer kulüp
müsabakalarýnda aktif olan Kapadokya
Nevþehir Spor, Tepeköy Ýlkokulu Spor kulübü
ve Kozaklý Atatürk Ýlkokulu Spor Kulüplerine
birer takým forma yaptýrdýk. Amatör
kulüplerimize bundan sonra da zaman zaman
yardýmlara devam edeceðiz." dedi.
saðlayacaðýna inandýðýný ifade etti.
Mustafapaþa Belediye Baþkaný Levent Ak
ise, beldelerindeki Gomeda mevkiinde MTA
tarafýndan 4 ay önce baþlatýlan sýcak su
arama çalýþmalarýnda, 58 derece
sýcaklýðýndaki sýcak suya 2 bin 200 metrede
ulaþýldýðýný söyledi. Sýcak su kaynaðýnýn
ulaþýldýðý bölgenin 1 milyon 250 bin
metrekarelik bir turizm alaný olduðunu ifade
eden Ak, bu alana önümüzdeki aylardan
itibaren turizm yatýrýmcýlarý tarafýndan çok
sayýda termal otel yapýlacaðýný kaydetti.
Sulucakarahöyük/ANKARA
Yýlmaz KIZILIRMAK 16-Þubat-2013
Alevilerin ibadet takviminde önemli bir yer tutan
Hýzýr ibadeti ve bu ibadet bütünün içinde yer alan
Hýzýr orucu, 13-14-15 Þubat tarihlerinde tutuluyor.
Bu oruç Alevilerce üç gün olarak tutulmakla birlikte
örneðin benim de mensubu olduðum Hubyar
Ocaðýnda yedi gün olarak tutulmaktadýr. Tabi ki bu
üç günlük oruç, Ocaða özgü gerekçelerle ilave
edilerek yedi güne çýkartýlmaktadýr. Asýl olan üç
gündür. Yine biz de dahil bazý ocaklarda ve
bölgelerde bu oruç Þubat ayý baþýnda tutuluyor. Esas
olan 30 Ocak ile 20 Þubat arasýnda Hýzýr inancýnýn
ve orucunun en az üç gün olarak yerine getirilmesidir.
Bu süre içerisinde olmak üzere bölgesel deðiþiklikler
Aleviliðin yol bir sürek bin bir öðretisi içerisinde
yerine getirilmektedir.
Hýzýr Ýnancý Alevilerce çok yoðun yaþanan bir
inançtýr. Bu dönemde Hýzýr ile Ýlyas’ýn buluþtuðu
ve insanlýða yardým için dünyaya geldiðine inanýlýr.
Hýzýr inancý diðer taraftan ise ‘doðanýn doðumu’
öncesidir. 20 Þubatta ilk cemrenin havaya düþtüðü
zamana kadar inançsal ritüeller devam eder. Hýzýr
için oruç tutulduðu gibi lokmalar da sunulur. Her
akþam cemler yapýlýp dualar edilir. Birlik lokmalarý
yenir.
Alevilerin muharrem matem orucuna onca ilgi
ve alakanýn gösterildiði bir dönemde Hýzýr orucunun
bu kadar sessiz ve sedasýz kalmasý devletimizin
yetkililerinin, Belediye Baþkanlarýmýzýn, Parti
örgütlerinin ilgisine mazhar olmamasý üzerinde
yorum yapýlmasý gereken bir durumdur.
‘Muharrem de bizim ramazan da bizim’ diyen
din kardeþlerimiz! Acaba Hýzýr orucunu neden
görmezden, bilmezden geliyorlar? Durum çok basit,
çünkü muharrem matem orucu Hz. Muhammed’in
torunu Hz. Hüseyin’in katli dolayýsýyla tutulan bir
matem orucu ve Ýslami bir bað kurulabilecek bir
oruçtur. O zaman yazdýðým “Devletim muharrem
sevinci” baþlýklý yazýmda muharrem orucunun
sahiplenmesinin gerekçesini detaylýca yazmýþtým.
Amaç asimilasyondur. Ama Hýzýr orucuna böyle bir
anlam yükleyemeyecekleri için sahiplenmeyi deðil
yok saymayý tercih ediyorlar. Hýzýr inancý tam da
Alevileri ifade eden bir inançtýr. Bir tarafta doðanýn
kutsanmasý, diðer tarafta bereket ve bolluk için
doðanýn doðumuna dualarýn edilmesi, kýþýn en etkili
olduðu bir zamanda dara düþen tarým ve hayvancýlýða
baðlý toplumunun dertlerine derman olmasýný
beklediði Hýzýr’a yalvarýp yakarýldýðý bir inançtýr.
Bu inançtan bir asimilasyon çýkamayacaðý için
yok saymayý, yok etmeyi daha doðru buluyorlar.
Zira okullarda okutulan Zorunlu Din Kültürü ve
Ahlak Bilgisi ders kitaplarýna konan iki ünite
Aleviliðin içine muharrem matem orucu bir ‘inançsal
oruç’ olarak konurken Hýzýr orucu ve Hýzýr inancý
‘gelenek’ olarak sunulmaktadýr. Ben, katýldýðým
çalýþtayda bu duruma itiraz ettiðimde; Bu kitabý
hazýrladýðý iddia edilen ve bir türlü isimlerini tam
olarak öðrenemediðimiz Alevi heyetin ise bu durumu
onayladýðý söylendi. Alevileri tanýyan, Alevilerin
yaþadýðý yerleþim yerlerinde bulunan herkes Hýzýr
inancýnýn Alevilerce ne denli önemli olduðunu çok
iyi bilirler. Amma kör ve nankör olanlar görmez bu
hali.
Tabi buradan þu anlaþýlmasýn; amacýmýz Hýzýr
orucunun da muharrem orucu gibi devlet
yetkililerimizce görülüp sahiplenilmesi deðildir.
Alevilerce inancýna müdahale ve inançlarýmýz
arasýndaki ayrýmcý ve asimilasyoncu yaklaþýmýn çok
net ortaya çýktýðý iki farklý yaklaþýmý ve
asimilasyoncu bakýþý ortaya oymaktýr amacýmýz.
Yoksa bizim muharrem orucumuzu içini boþaltmak
suretiyle sahiplenenlere yönelik eleþtirimiz daha
fazladýr. Gölge etmesinler baþka ihsan istemeyiz.
Ellerini inancýmýzdan çeksinler, ne Hýzýr Ýnancýmýzý
yok saymalarýna, ne de muharrem matem
orucumuzun anlamýný deðiþtirip içini boþaltarak
sahiplenmelerine müsaade etmeyiz.
Oruç tutanlarýn oruçlarý kabul ve makbul olsun.
Hýzýr dardakilere yoldaþ, zordakilere derman olsun.
Çaðdaþ Hukukçular Derneði Ankara
Þubesi, içerideki arkadaþlarýna kart
gönderdi
Çaðdaþ Hukukçular Derneði (ÇHD)
Ankara Þubesi, 18 Ocak 2013 tarihinde
gözaltýna alýnarak tutuklanan dernek
yöneticileri, üyeleri ve meslektaþlarýna
dayanýþma kartý gönderdi.
Yeniþehir Postanesinden gönderilen
kartlar sanatçý Mehmet ÖZER’in
arþivinden
Bugün saat: 12:30’da ÇHD Ankara
Þubesinin çaðrýsýyla Kýzýlay Mithatpaþa
Caddesinde bulunan Yeniþehir PTT
önünde buluþan aydýn, sanatçý ve kurum
temsilcileri, fotoðraf sanatçýsý Mehmet
ÖZER’in arþivinde yeralan fotoðraflardan
tasarlanmýþ kartlarý yazarak cezaevlerinde
bulunan avukatlara gönderdiler.
YILMAZ, ÇHD muhalif kesimlerin
avukatlýðýný yapmaya devam edecek
Kartlarýn postaya verilmesinden önce
PTT önünde kýsa bir açýklama yapan
ÇHD Ankara Þube Baþkaný Murat
YILMAZ, ÇHD’nin saldýrýlarý boþa
çýkaracaðýný ve bu güne kadar olduðu
gibi bundan sonrada muhalif kesimlerin
avukatlýðýný yapmaya devam edeceðini
söyledi.
YILMAZ, baþbakanýn hedef
göstermesinin ardýndan önce Asrýn
Hukuk Bürosu avukatlarý, ardýndan
da Halkýn Hukuk Bürosu avukatlarý
gözaltýna alýnarak tutuklandý
KCK operasyonlarý öncesinde
baþbakanýn ÖCALAN’IN avukatlarýna
dönük “bunlar örgütün avukatlýðýný
yapýyor” diyerek hedef göstermesi sonucu
baþta Asrýn Hukuk Bürosu avukatlarý
olmak üzere pek çok avukatýn gözaltýna
alýnarak tutuklandýðýný hatýrlatan
YILMAZ, þimdi de sistemin saldýrýsý
sonucu baskýya uðrayan, tehdit edilen,
iþkence gören, devletin silahlý güçleri
tarafýndan yaþamýna kastedilen,
sendikalaþtýðý için iþten atýlan,
cezaevlerinde keyfi uygulamalar sonucu
yaþamlarý çekilmez hale gelen ve
operasyonlarla katledilen tutuklularýn,
Sulucakarahöyük/NEVÞEHÝR
Cuma Onur ÞAHÝN
Nevþehir Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü
öðretim elemanlarý tarafýndan 'Edebiyat
Okumalarý' programý baþlatýldý. Nevþehir
Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk
Dili ve Edebiyatý Bölümü Arþ. Gör. Elif
Esra Önen'in öncülüðünde ve Arþ. Gör.
Volkan Karagözlü'nün desteðiyle
'Edebiyat Okumalarý' programýnýn ilki
Kapadokya Araþtýrma ve Uygulama
Merkezi (NEVKAM) Kütüphanesinde
gerçekleþtirildi. Türk Dili ve Edebiyatý
Bölümü öðretim üyesi Yrd. Doç. Dr.
devlet tarafýndan kendisine zulüm yapýlan
kesim ve kiþilerin avukatlýðýný yapan
ÇHD üyesi avukatlarýn tutuklandýðýný
bildirdi.
YILMAZ, ÇHD sistemin hedef aldýðý
tüm kesimlerle birlikte KCK davasýnda
yargýlananlarýn davalarýna bakýyor
ÇHD üyelerinin ayný zamanda KCK
davalarýna da girerek dayanýþmalarýný
sunduðunu belirten YILMAZ, bütün bu
nedenlerden dolayý devletin hedefi haline
geldiðini hukuksuz bir þekilde yapýlan
aramalardan sonra yalan yanlýþ bilgi ve
açýklamalarla örgütlerinin
itibarsýzlaþtýrýlmaya çalýþýldýðýný kaydetti.
YILMAZ, ezilenler ve devrimciler
avukatsýz kalmayacak
ÇHD’nin bu saldýrýlar karþýsýnda
susmayacaðýný ve mücadelesini kesintisiz
bir þekilde sürdürerek bu memlekette
halký, ezilenleri ve devrimcileri avukatsýz
býrakmayacaklarýný söyleyen YILMAZ,
ayný zamanda içerideki arkadaþlarýný da
yalnýz býrakmayacaklarýný,
dayanýþmalarýný her zaman güçlü bir
þekilde sürdüreceklerini vurguladý.
YILMAZ, mücadele içeride ve dýþarýda
sürecek, ÇHD güvenenleri
yanýltmayacak
Bugün içerideki arkadaþlarýna
gönderdikleri dayanýþma kartlarýnýn
onlarýn mücadelesini sahiplenme
anlamýnda bir mesaj olduðunu belirten
YILMAZ, içeride ve dýþarýda
mücadelenin süreceðini, ÇHD’nin
kendisine güvenenleri asla
yanýltmayacaðýný bildirdi.
ÇHD Ankara Þube Baþkaný Murat
YILMAZ’ýn açýklamasýnýn devamýnda
kitle postaneye girerek yazdýklarý kartlarý
PTT görevlisine teslim etti.
Ýçerideki ÇHD’lilere dayanýþma kartý
gönderme eylemine yazarlar,
sanatçýlar, aydýn ve kurum temsilcileri
katýldý
ÇHD Ankara Þubesinin düzenlediði
dayanýþma kartý gönderme eylemine;
Yazar Temel DEMÝRER, Akademisyen
Sibel ÖZBUDUN, Þair Ahmet TELLÝ,
Fotoðraf sanatçýsý Mehmet ÖZER, Þair
Adnan CAYMAZ, DÝSK Ankara Bölge
Temsilcisi Kani BEKO, Devrimci 78’liler
Federasyonu Baþkaný Nejat KANGAL,
Ýnsan Haklarý Derneði (ÝHD) Yönetim
Kurulu Üyesi Hüsnü ÖNDÜL, ÝHD
Ankara Þube Yönetim Kurulu Üyeleri
Cengiz MENDÝLLÝOÐULLU ve Ýsmet
ARAS, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri
Yardýmlaþma Derneði (TAYAD)
Temsilcisi Mehmet YILMAZ ve
Baðýmsýz Devrimci Sýnýf Platformu
(BDSP) Temsilcileri katýldý.
15 Þubat 2013
Oktay Yivli'nin moderatörlüðünde
gerçekleþtirilen ilk programa Nevþehir
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Filiz Kýlýç,
Rektör Yardýmcýsý ve Fen Edebiyat
Fakültesi Dekaný Prof. Dr. Çetin Pekacar,
Rektör Danýþmaný ve Eðitim Fakültesi
Dekan Yardýmcýsý Yrd. Doç. Dr. Özden
Taþðýn, Ürgüp Sebahat ve Erol Toksöz
Meslek Yüksek Okulu Müdürü Doç. Dr.
Tuncay Bülbül ve Fen Edebiyat Fakültesi
Dekan Yardýmcýsý Yrd. Doç. Dr. Günil
Özlem Ayaydýn Cebe'nin yaný sýra Türk
Dili ve Edebiyatý Bölümü öðretim üyeleri
ile araþtýrma görevlileri katýldý.
Programýn açýþ konuþmasýný yapan
Arþ. Gör. Elif Esra Önen, 'Edebiyat
Okumalarý' programýna destek ve
katýlýmlarýndan dolayý Üniversitemiz
Rektörü Prof. Dr. Filiz Kýlýç baþta olmak
üzere Rektör Yardýmcýsý Prof. Dr. Çetin
Pekacar ve Rektör Danýþmaný Yrd. Doç.
Dr. Özden Taþðýn'a teþekkürlerini sundu.
Öncelikli olarak Türk Dili ve Edebiyatý
Bölümü öðretim elemanlarýnýn sýk sýk bir
araya gelerek fikir alýþveriþinde
bulunmalarýnýn amaçlandýðý programýn
ilk gününde Elif Þafak'ýn 'Baba ve Piç'
romaný üzerinde konuþmalar yapýldý.
Roman unsurlarý kapsamýnda dýþtan içe
bir okuma gerçekleþtirmek maksadýyla
romanýn yurt içinde ve yurt dýþýnda
yapýlan farklý basýmlarýnda kullanýlan
kapaklarýn görsel sunumunu hazýrlayan
Arþ. Gör. Volkan Karagözlü'nün
tespitleriyle baþlayan sohbet, Þafak'ýn
romanýndaki toplumsal meseleler
baðlamýnda öðretim elemanlarýnýn farklý
tespitleriyle bir edebiyat sosyolojisi
okumasý þeklinde devam etti. Elif Þafak'ýn
kendi çocukluðunu ve edebiyat serüvenini
de anlattýðý bir video ile sohbet
renklendirildi.
'Edebiyat Okumalarý'nýn ilki, bir
sonraki programda üzerinde konuþulacak
roman hakkýnda bir deðerlendirme
yapýlarak sona erdi.
Gazetelerden ve web sayfalarýndan
Türkiye’nin Sudan’da 5 milyon dekar arazi
kiraladýðýný öðreniyoruz. Buna Tarým Gýda
ve Hayvancýlýk Bakanlýðý Tarým Ýþletmeleri
Genel Müdürlüðü (TÝGEM) önderlik
ediyormuþ. 99 yýllýðýna kiralanan topraklar
özel sektöre açýlacakmýþ.
Devlet veya þirketler geri kalmýþ ve
geliþmekte olan ülkelerde çok uzun süreler
için toprak kiralýyorlar veya satýn alýyorlar,
tarým ürünü veya petrol üretip, ürünlerini
de kendi ülkelerine gönderiyorlar. Bunlar
arasýnda Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan,
Kore, Japonya, Çin gibi ülkeler ve batýlý
þirketler baþý çekiyor. Küresel ýsýnma ve
petrolün tükeniyor olmasý artýk görünür bir
gerçek. Bu durum bazý þirket ve devletleri
harekete geçiriyor.
Ülkemiz de her iki yönüyle bu olayýn
dýþýnda deðil. Örneðin 21 Mart 2011
tarihinde Bloomberg’de yayýnlanan bir
habere göre Katar’dan Hassad Food adlý
bir fon Türkiye’den ürün yetiþtirmek ve
hayvancýlýk yapmak üzere tarým arazisi
satýn almak istiyor. Hassad’ýn Türk
Hükümeti ile görüþmeler yaptýðý açýklandý.
Hürriyet Gazetesinde 18 Martta yayýnlanan
ayný haberde Hassad yetkililerinin TÝGEM’e
(Tarým Ýþletmeleri Genel Müdürlüðü yani
eski Devlet Üretme Çiftlikleri Genel
Müdürlüðü) yönlendirildiði yazmýþtý.
Katar’lýlara toprak satýn almanýn olmayacaðý
ancak 49 yýllýðýna kiralamanýn söz konusu
olabileceði de belirtilmiþ! Bir gün önceki
yayýnda ise Güney Kore ve Suudi
Arabistan’ýn Türkiye’den toprak almak
konusunda istekleri belirtilmiþti. Bu olayýn
nasýl geliþtiðini bilmiyorum.
Türkiye’li iþ adamlarý da Libya’da
benzer iþler peþinde koþuyorlardý.
Libya’daki deðiþiklikler sonrasý bu olayýn
nasýl geliþtiði konusunda bilgi sahibi deðiliz.
Sudan’daki olay aslýnda toprak gaspý
(land grabbing) kavramý içinde düþünülmeli.
Bu konuda halkýmýz içinde köksüz
beklentiler yaratýlmaya baþlanmýþ.
Meyveleri ucuza yiyeceðimiz falan
zannediliyor. Tropik meyveler zaten
dünya’da çok ucuza satýlýyor. Bizde pahalý
olmasýnýn baþka nedenleri var. Yatýrýmý
yapacak olanlar sýradan halk deðil iþ
adamlarý. Bunlarýn da Türkiye’nin ucuz
meyve yemesi gibi bir misyonu yok. Onlar
için çok iyi olabilir, ama Türkiye halký için
bir þeylerin deðiþeceði yok. Yatýrýmcýlarýn
meyve yetiþtireceðini de sanmam. Tarým
Bakanlýðý önce Türkiye tarým topraklarýnýn
yok olmasýný, erozyonla aþýnmasýný
önlemeye çalýþmalý. Oradan gelecek gýdaya
bel baðlamak çok yanlýþ. Bu toprak
kiralamanýn müslüman Sudan halkýna
yardým gibi takdim edilmesi ise epeyce
yanlýþ. Sudan’da 2009 yýlýndaki bir rapora
göre aç olan insan oraný resmi istatistikler
olarak %26 (Grain, Land Grabbing and the
Global Food Crisis, 2009) Güney Sudan
2011’de baðýmsýz devlet olarak ayrýldýðýnda
Kuzey Sudan iyi topraklarýnýn ve petrol
gelirinin önemli bir kýsmýný kaybetmiþti.
Aç olanlarýn oraný yükselmiþ olmalý. Büyük
þirketlerin daha verimli tarým yaptýklarý bir
aldatmadan ibaret. Ýstihdamýn da çok düþük
düzeylerde kalacaðý dünya deneylerinden
biliniyor. Endüstriyel tarýmla bu topraklarýn
kirletileceði ise kesin. Türkiye Sudan’a
yardým edecekse toprak reformu yapýlmasýný
salýk vermeli ki bunu hiç beklemiyorum.
Ýkincisi agro-ekolojik yöntemlere dayalý
tarým teknikleri yaygýnlaþtýrýlmalý.
Türkiye’nin bu konuda bir kapasitesi var.
Bu konuda yardým edilebilir. Karþýlýðýnda
da Türkiye’nin kazanacaðý þeyler olabilir.
Kazan-kazan formülü asýl budur. Yoksa
Türkiye’li þirketlerin oraya yerleþmesi deðil.
Arazi gaspý Sudan halkýnýn daha da açlýða
gömülmesine yol açacaktýr. Türkiye
toplumu da yapýlan bu toprak gaspýnýn
kendisi ile ilgili bir þey olmadýðýný
düþünmeli. Ýþ adamlarý para kazanacak. O
kadar.
Arazi gaspý halklar ve yerel topluluklarýn
gýda egemenlikleri için ciddi bir tehdit.
Dünya Bankasý bu yeni arazi gaspýna
yardýmcý olmak için yedi ilke yayýnlamýþ.
Hatta Birleþmiþ Milletler Gýda Tarým örgütü
FAO ile IFAD ve UNCTAD gibi kuruluþlar
Dünya Bankasýný desteklemiþler. Bu ilkeler
arasýnda çevreye zarar vermemek falan da
varmýþ. Bunlar aslýnda iþi meþrulaþtýrmak
için ortaya atýlan laflar. Hatýrlarsýnýz
özelleþtirme furyasý da baþlarken,
sermayenin tabana yayýlmasýndan,
kooperatiflerin de iþe girmesinden söz
etmiþlerdi. Bunlara inanan veya inanmýþ
görünen çok insan çýkmýþtý. Sonunda ne
olduðunu biliyoruz.
Gýda fiyatlarýnda baþlayan hýzlý artýþlar
arazi gaspý için iþtahlarý arttýrýyor. Bu
arazileri ele geçiren þirketler ürünü, topraðý,
doðayý kirleten, insanlarý iþsiz býrakan
endüstriyel tarým yöntemlerini
kullanacaklardýr. Bu soygun biran önce
durdurulmalýdýr. Bu soygundan en çok zarar
görecek ülkelerden biri de Sudan’dýr.
Sudan’da insanlar açlýktan ölürken
arazilerini baþka ülke ve þirketlere vermeye
teþvik edilmektedir. Baþta La Via
Campesina , FIAN, Land Research Action
Network, Grain olmak üzere yüzlerce
kuruluþ arazi gaspýna 22 Nisan 2010 ’da
yayýnladýklarý bir bildiri ile karþý çýktýlar.
Ýstekleri kýsaca þöyle:
Araziler yerel topluluklarýn elinde
kalmalý, eþitlik içinde toprak ve doðal
kaynaklara ulaþýmý için gerçek bir toprak
reformu uygulanmalý.,
Tarýmsal-çevresel ilkelere göre çalýþan
köylü, küçük üretici, balýkçý, çobanlarý
kuvvetle desteklemek gerekir. Katýlýmcý
araþtýrma ve eðitim programlarý
desteklenerek küçük ölçekli gýda üreticileri
herkes için bol, saðlýklý gýda üretmeliler.
Tarým ve ticaret politikalarýný halkýn
katýlabilmesi ve yararlanabilmesi amacýyla,
gýda egemenliðine sahip çýkacak ve yerel,
bölgesel pazarlarý destekleyecek þekilde
düzenlemek gerekir.
Yerel halkýn toprak, su ve biyoçeþitliliði
denetlemesini saðlayacak þekilde, topluluk
yönetimli gýda ve çiftçilik sistemleri
desteklenmelidir. Þirket ve diðer güçlü
aktörlerin (devlet veya özel) tarýmsal, kýyý
ve otlak alanlarýný, ormanlar ve sulak
alanlarý ellerine geçirmelerini engelleyecek
zorunlu düzenlemeler saðlamlaþtýrýlmalýdýr.
*Prof. Dr.,Ege Üniversitesi,Ziraat
Fakültesi