5`DE Çorum`da ne olmuştu? 27 Mayıs 1980`de

Transkript

5`DE Çorum`da ne olmuştu? 27 Mayıs 1980`de
Sulucakarahöyük/VAN
Van'daki depremlerin ardýnda kent
merkezinde kurulan 9 çadýrkent ve
Mevlana kentlerde Van Valiliði
koordinasyonunda çeþitli kurumlar
tarafýndan depremzede çocuklar için
Yýlbaþý etkinlikleri düzenlendi.
Van'daki depremlerin ardýnda kent
merkezinde kurulan 9 çadýrkent ve
Mevlana kentlerde Van Valiliði
koordinasyonunda çeþitli kurumlar
tarafýndan depremzede çocuklar için
Yýlbaþý etkinlikleri düzenlendi.
Çadýrkentlerde öðle saatlerinden
itibaren baþlayan etkinlikler gece geç
saatlere kadar devam etti. Mahalli
sanatçýlarýn seslendirdiði Türkçe ve Kürtçe
þarkýlarla eðlenen çocuklara büyükler de
eþlik etti.
Çadýr kentlerindeki etkinliklere katýlan
depremzedelerle bir araya gelen Vali
Münir Karaloðlu, çocuklarýn sevincine
ortak oldu.
Karaloðlu, "Ben bu kentin geleceðinin
bu günden çok daha iyi olacaðýna
inanýyorum, buna siz de inanýn" dedi.
Dünya Motokros Þampiyonu Kenan
Sofuoðlu ile Türkiye Bayanlar Ralli
Þampiyonu Burcu Çetinkaya da, Gençlik
ve Spor Bakanlýðý ile Türkiye Motosiklet
Federasyonu Baþkanlýðý tarafýndan Et
Balýk Kurumu çadýrkentindeki etkinlik
çadýrýnda depremzede çocuklarla Yýlbaþý
gecesinde bir araya geldi. Sofuoðlu,
çocuklarla sohbet ederek sýkýntýlarýný
dinledi.
Ýstanbul Emek ve Demokrasi Güçleri olarak bir araya gelen
binlerce kiþi, Þýrnak Uludere’de yaþanan katliama protesto etti.
Protestocular, ‘’Barýþ istiyoruz’’ ve ‘’Susma haykýr savaþa hayýr’’
pankartlarýyla Galatasaray Lisesi önüne kadar yürüdü. ‘’Katil AKP
hesap verecek’’ ve ‘’Faþizme ölüm halka hürriyet’’ sloganlarý atan
protestocular, Galatasaray Lisesi önünde bir basýn açýklamasý
gerçekleþtirdi. Açýklamadan önce katliamda hayatýný kaybeden 36
yurttaþ için 1 dakikalýk saygý duruþunda bulunuldu.
“HERKES ‘TERÖRÝST’ ÝLAN EDÝLMEYE ÇALIÞILIYOR”
Ýstanbul Emek ve Demokrasi Güçleri Sözcüsü Barýþ Uluocak’ýn
okuduðu basýn açýklamasýnda, insanlarýn temel haklarýnýn göz ardý
edildiði, herkesin yok edilmesi gereken ‘ayrýk otu’ olarak görüldüðü
politikalarýn artýk yaþam hakkýnýn yok edilmesine kadar ulaþtýðý
vurgulandý.
2’DE
Çorum’da ne olmuþtu?
27 Mayýs 1980’de MHP’li Bakan Gün
Sazak’ýn öldürülmesi üzerine, ertesi gün
Çorum’da ülkücüler, Alevi ve solcularýn
dükkân ve evlerine saldýrdý. Alevilerin
oturduðu Milönü Mahallesi ablukaya alýndý.
Olaylar 30 Haziran’a kadar sürdü ve tam
yatýþtýðý düþünülürken, 4 Temmuz’da
“Komünistler Alaattin Camisi’ne bomba attý”
þayiasý ile ikinci kýyým dalgasý baþladý. Polisin
de taraflý davrandýðý olaylarda 57 yurttaþ
öldü.
Türkiye'nin kireçtaþý oluþumlarý içine oyma
peribacalarý, kaya kiliseleri ve yýllýk 2,5 milyon
yerli ve yabancý turiste ev sahipliði yapan en
önemli kültür merkezi Kapadokya’da
Flintstones tarzý konutlarýn bir hikâye kitabýna
dönüþmesi ve sýra dýþý manzaralarý sayesinde
bütün Dünya’yý büyülüyor. Sýcak hava
balonculuðunun en etkin þekilde
gerçekleþtirildiði ve gelen ziyaretçilere
unutamayacaklarý eþsiz doða güzelliklerinin
yaþatýldýðý dünyanýn en iyi yerlerden birisi olan
Kapadokya’da en prestijli ödüllerden birisine
sahip olan ve sýra ...
Avrupa Turizm Komisyonu (ETC)
tarafýndan “Trend Cards 2011” de “Tasarým
Otelleri” arasýnda gösterilen, oldukça genç
yaþýna raðmen dünyanýn ...
Nevþehir Üniversitesi akademik ve idari personeli ile
öðrencileri, kan baðýþýnda bulundu. Nevþehir Üniversitesi
Öðrenci Konseyi Baþkanlýðý ve Kýzýlay Kan Merkezi
Nevþehir Þubesi iþbirliðiyle ...
5’DE
Ýçiþleri Bakaný Ýdris Naim Þahin “ileri demokrasi”nin
özünü aþaðýdaki veciz sözlerle anlattý. Anlayan için
yeter de artar:
“Terör örgütünün yürüttüðü çalýþma sadece daðda,
bayýrda, þehirde, sokakta, arka sokaklarda haince pusu
kurarak yaptýðý saldýrýlardan ibaret deðil. Bir baþka
ayaðý daha var. Bilimsel terör var... Resim yaparak,
tuvale yansýtarak, þiir yazarak, þiire yansýtýyor, günlük
makale yazarak. Hýzýný alamýyor. Terörle mücadelede
görev almýþ askeri ve polisi, sanatýna çalýþmasýna konu
yaparak demoralize etmeye çalýþýyorlar. Terörle
mücadele edenle bir þekilde mücadele ediliyor. Arka
bahçe Ýstanbul’dur, Ýzmir’dir, Bursa’dýr, Viyana’dýr,
Londra’dýr, Washington’dur, üniversitede kürsüdür,
dernektir, sivil toplum kuruluþudur... Arka bahçede
ayrýk otuyla ayrýk otlarý birbirine karýþýyor. Bir kýsmý
faydalý, bir kýsmý zehirli...”
Bakanýn sözleri þaþkýnlýk yarattý. “Bu kadar da
olmaz” dedirtti. Ama aslýnda bu zihniyet yeni deðil.
Þaþýlacak bir þey yok. Ýdris Naim’ler geçmiþte de vardý.
Türkiye’nin muhafazakar sað geleneði pek çok Ýdris
Naim yetiþtirdi. Onlardan biri DP’nin Çalýþma Bakaný
Mümtaz Tarhan’dý.
1950’li yýllarda Ýstanbul Üniversitesi Ýktisat Fakültesi
tarafýndan düzenlenen Sosyal Siyaset Konferanslarýnda
verilen derslerin bazýlarýný beðenmeyen Çalýþma Bakaný
Mümtaz Tarhan bu konferanslarý verenleri gizli komünist
olmakla suçlamýþtý. Tarhan iþçi konferansýnýn Ýstanbul
Üniversitesi Ýktisat Fakültesinde yapýlmasýna karþý çýktý
ve sendikacýlarý yabancý ideolojilere hizmet etmekle
suçladý.
Tarhan, 20 Mart 1957’de yaptýðý açýklamada sosyal
siyaset seminerleri veren üniversite hocalarýný þu
ifadelerle suçluyordu: “(...) komünist uþaklýðý veya
þahýs ihtiraslarý için, sendikalara siyaset sokmak
isteyenler (...) Ellerinde sosyal adaletin bayraðýný
taþýyanlarýn, þimdiye kadar günlük ve iþçi gazetelerindeki
baþmakaleleri, gazetelerde yazdýklarý seminer ve
kürsülerde söyledikleri birer birer dökülür ve saçýlýrsa,
bu gibi insanlarýn gizli maksatlarýnýn, maskeli
yaygaralarýnýn kökünün nerde olduðunu, bu zakkum
aðacýnýn nereden sulandýðýný bu memlekette anlamayan
Türk kalmayacaktýr.” Tarhan’ýn Ýdris Naim’den daha
mahir olduðuna þüphe yok!
Çalýþma Bakaný Tarhan’ýn aðýr suçlamalarýnýn
ardýndan Çalýþma Bakanlýðý tarafýndan yazýlý yapýlan
açýklamada daha da aðýr ifadeler yer alýyordu: “Çalýþma
Vekili, bu beyanatýnda, iþçi ve sendika muhitlerine
müteveccih ve Türk Ýþçisini ideolojik bakýmdan tahrik
etmeye veya muayyen bir siyasetin rengini ve zehrini
sendikalarýmýzýn bünyesine aþýlamaða matuf sözde ilmi
faaliyetlerin hakiki mahiyetini bütün ehemmiyetiyle
ortaya koymuþ bulunuyor.”
Metinde yer alan “Birkaç sahte ilim bezirgânýnýn
ve iþçilikle alâkasý meþkûk sendika esnafýnýn tahrikleri”
gibi ifadeler, DP’nin sendikalara ve sosyal politikaya
yönelik tutumunun geldiði vahim noktayý
göstermektedir. Tarhan ve zamanýn Çalýþma Bakanlýðý
Ýdris Naim Þahin’i kýskandýracak akýl yürütmelerde
bulunuyor ve inanýlmaz taktikleri savunuyordu:
“Halbuki bugün Komünizmle mücadele etmek
mevkiinde bulunan bütün Dünya memleketlerinin içinde
bulunduðu durum öylesine bir mücadele taktiðini zaruri
kýlmaktadýr ki, elle tutulur deliller halinde tecellisi
beklenerek menfi ideolojik propagandalarýn alýp
yürümesine müsamaha etmek milli bir intihar teþkil
eder. Filhakika, suç sayýlan fiillerin muayyen bir
ideolojik üniforma ile karþýmýza çýkmasý
düþünülemeyeceði gibi, çok kere masum fakat gafil
kalemlerin açtýðý bir hazýrlayýcý zemin üzerinde isyankâr
ve ihtilâlci tahriklerin kolayca neþvünema bulmasýna
imkân verilmiþ olabilir.”
Aslýnda Ýdris Naim yeni bir vaka deðil. Muhafazakar
Türk saðý müesses nizamý korumak için her daim bir
umacýya ihtiyaç duymuþ, her daim komplo teorilerini
sevmiþtir. Ýdris Naim de DP geleneðinin devamcýsý bir
partinin bakaný deðil mi? Türkiye saðýnýn demokrasi
sýnýrý bu kadar. Þaþýracak ne var. Gelenek sürüyor!
(BirGün)
ALÝ CEMAL KARABUDAK
Ýstanbul Emek ve Demokrasi
Güçleri olarak bir araya gelen binlerce
kiþi, Þýrnak Uludere’de yaþanan
katliama protesto etti. Protestocular,
‘’Barýþ istiyoruz’’ ve ‘’Susma haykýr
savaþa hayýr’’ pankartlarýyla
Galatasaray Lisesi önüne kadar yürüdü.
‘’Katil AKP hesap verecek’’ ve
‘’Faþizme ölüm halka hürriyet’’
sloganlarý atan protestocular,
Galatasaray Lisesi önünde bir basýn
Tayyip Erdoðan’ýn bir yandan
saldýrýyý sahiplenen, bir yandan da
sorumluluðu üstünden atan üslubuna
TRT'den de destek geldi. TRT Haber
"Hain terörün kanlý taktikleri" baþlýklý
haberinde Uludere Katliamý’nýn
sorumluluðunu AKP’nin üzerinden
atma derdine düþtü
Baþbakan Tayyip Erdoðan, Uludere
Katliamý’nýn yaþanmasýndan 27 saat
sonra yaptýðý ilk açýklamasýnda
köylülerin kalabalýk gezdiðini, daha
önce kaçakçýlarýn silah taþýdýðýný iddia
ederek saldýrýyý sahiplenen bir dil
kullandý. Gediktepe ve Hantepe’de
yaþanan saldýrýlarý da hatýrlatan
Erdoðan, ”Bu defa ise böyle bir þeye,
yanlýþa güvenlik güçlerimizin
düþmemesi” ifadelerini kullandý.
Erdoðan, bu sözleri ile yaþananýn bir
‘hata’ deðil, bilinçli bir saldýrý olduðunu
itiraf etmiþ oldu.
açýklamasý gerçekleþtirdi.
Açýklamadan önce katliamda hayatýný
kaybeden 36 yurttaþ için 1 dakikalýk
saygý duruþunda bulunuldu.
“HERKES ‘TERÖRÝST’ ÝLAN
EDÝLMEYE ÇALIÞILIYOR”
Ýstanbul Emek ve Demokrasi Güçleri
Sözcüsü Barýþ Uluocak’ýn okuduðu
basýn açýklamasýnda, insanlarýn temel
haklarýnýn göz ardý edildiði, herkesin
yok edilmesi gereken ‘ayrýk otu’ olarak
görüldüðü politikalarýn artýk yaþam
Erdoðan açýklamasý sýrasýnda
olaylarý ‘katliam’ diyerek veren
medyaya ‘insafsýz’, istihbarat bilgilerini
sorgulayan köþe yazarlarýna ‘cambaz’,
BDP’ye ise ‘þov ve istismar peþinde’
diyerek saldýrmýþ, saldýrý ile ilgili
AKP’nin üzerindeki yükü hafifletmeye
çalýþmýþtý.
AKP üzerindeki oklarý baþka
yönlere çekmeye çalýþan isimlerden
birisi de Baþbakan Yardýmcýsý Bülent
Arýnç oldu. Sýnýrötesi harekat
tezkeresinin TBMM’den geçirildiðini
ve Beþir Atalay’ýn askeri-siyasi
operasyonlarý tek elden yönettiklerini
açýkladýðýný es geçen Arýnç, “Olaya bir
siyasi boyut vermek, bu boyut
üzerinden hükümete yüklenmek doðru
deðildir. Hava kuvvetlerine baðlý
uçaklar tarafýndan yapýlan bombalama
var. Bundan dolayý Ýçiþleri Bakaný’nýn
sorumluluðu nedir ki?” sözleriyle istifa
hakkýnýn yok edilmesine kadar ulaþtýðý
vurgulandý. Uluocak konuþmasýnda,
‘’Ýçiþleri Bakaný Ýdris Naim Þahin’in
herkesi ‘terörist’ ilan etmeye varan
açýklamalarýnýn ardýndan bu katliamýn
gerçekleþmesi bu kaygýlarýmýzý
artýrýyor’’ dedi.
“MERKEZ MEDYA AKP’NÝN
GAZABINDAN KORKUYOR’’
‘’Kültürü, bilimi, sanatý, eðitimi
terörle iliþkilendirecek kadar ileri giden
bu zihniyet herkesi düþmanlaþtýrmakta
ve yok etmeye çalýþmaktadýr’’ diyen
Uluocak, merkez medyanýn da olayý
görmezden gelmesini eleþtirdi.
Türkiye’de basýn özgürlüðünün ibretlik
durumunun bu katliamla gözler önüne
serildiðinin altýný çizen Uluocak, ‘’36
yurttaþýn öldüðü bu katliamý haber
yapmanýn dahi AKP’nin gazabýna
uðrama endiþesi yaratmasý son derece
düþündürücüdür’’ diye konuþtu.
‘’Daha fazla kan ve göz yaþý
dökülmemesi, operasyonlarýn
durdurulmasý ve barýþ ortamýnýn tesis
edilmesi için herkesi üzerine düþen
görevi yapmaya davet ediyoruz’’ diyen
Uluocak, sorumlularýn açýða
çýkarýlmasýný ve yargý önünde hesap
vermesini talep ederek sözlerini
sonlandýrdý.
BÝRGÜN
çaðrýsý yapan muhalefete çýkýþtý.
TRT imdada yetiþti
AKP’li yetkililerin bir yandan
saldýrýyý sahiplenen, diðer yandan
saldýrýnýn sorumluluðundan kurtulmaya
çalýþan üslubuna TRT’den destek geldi.
TRT Haber, Uludere Katliamý ile ilgili
“Hain terörün kanlý taktikleri” baþlýðýyla
verdiði haberde ”35 canýn kaybýnda 1
numaralý sorumlu bölücü örgüt”
ifadelerine yer verdi.
Uludere Katliamý’nýn
sorumluluðunu AKP’den alýp Kürt
hareketine yüklemeye çalýþan TRT
Haber, örgütün ilk amacýnýn askerin
son dönemde yürüttüðü operasyonlarýn
önünün almak ve silahlý kuvvetleri
etkisiz kýlmak olduðunu iddia etti. TRT
Haber’in bir baþka iddiasý da hayatýný
kaybeden 35 kiþinin bölgede devlet
birliðini destekleyen aþiretlere mensup
olduðu, bu eylem sayesinde geleneksel
aþiretler ile devletin arasýnýn açýlmak
istendiði.
Kürt hareketinin bölgedeki Kürtlere
“Devlet sizden nefret ediyor” mesajýný
vermek istediðini de öne süren TRT
Haber’e göre örgüt, 35 kiþinin ölümünü
saðlayarak dünyaya ‘Bakýn Türkiye
Cumhuriyeti nasýl da zulüm ediyor’
mesajý da vermek istemiþ.
2954 Sayýlý TRT Kanunu’na göre
tarafsýz, yansýz ve doðru haber yapmasý
gereken TRT, haberini ”Bu planlar
sayesinde bölgede ve dünya genelinde
Türkiye’nin güçlenmesinden rahatsýz
olan kimi ülkelerin, uluslararasý
desteðini arkasýna alabileceðini
zannediyor. En nihayetinde onlarca
yýldýr devam edegelen ve bu topraklarýn
insanýnýn saðduyusu sayesinde asla
baþarýya ulaþamayacak bölme planýnýn
gerçekleþebileceðini umuyor.”
ifadeleriyle sonlandýrdý.
Sendika.Org
2011'i geride býrakýrken; hem yýl içinde
yaþadýklarýmýzý hatýrlamak ve hem de
önümüzdeki yýla dair beklentilerimizin
neler olabileceðine iliþkin bir þeyler yazmak
istedim…
Sondan baþlayacak olursak… Þýrnak’ýn
Uludere Ýlçesi Ortasu (Roboski) Köyü’nde
köylülerin savaþ uçaklarýyla bombalanarak
katledilmesi, bizleri bir kez daha “devlet”
dediðimiz olgunun acýmasýzlýðýyla
tanýþtýrdý.
Yýllar öncesinde, ayný ilin bu kez Güçlü
konak köyünde benzer bir duruma þahit
olmuþtuk. Üzülerek anýmsayacak olursak;
“korucu olduklarý halde” köylüler bir
minibüste yakýlarak katledilmiþlerdi.
AKP’nin hükümetlik yaptýðý son yýllarda
katliam gerçekleriyle sarsýlýyor ve ’90’lý
yýllarýn benzeyen acýlarýný hatýrlamak
zorunda býrakýlýyoruz. “Unutma,
unutturma” þiarlarýyla dikkat çektiðimiz
katliamlar için, “istesek de”, AKP sayesinde
hafýzalarýmýzýn zayýflamasý mümkün
olmuyor! Zaten, artýk ’90'lý yýllar ve
þimdiler için bir ayrým yapmanýn da
ehemmiyeti kalmadý. Sözkonusu faþizm
olunca, birbirinden ayrýlmayan onyýllar
geçiriyoruz.
Halbuki AKP, Türkiye’de siyasal iktidar
olmasýnýn ardýndan geçmiþi
anýmsatmayacak çözümler üretmeye aday
olduðu iddiasýndaydý. Toplumsal barýþýn
inþasý açýsýndan hepimizi
umutlandýrmasýnýn nedenini de böyle
gerekçelendirebiliriz.
Yanýlmýþýz ve dahasý yanýldýðýmýzý anlamak
için de çok fazla beklediðimizi
düþünüyorum.
AKP’yi bir “iyilik perisi” olarak gören ve
hâlâ böyle gösterme derdi taþýyan herkes
de, tanýðý olduðumuz bu kanlý sürecin
sorumlularýdýr.
ERGENEKON, “DEMOKRATÝK
AÇILIM”, ALEVÝ ÇALIÞTAYLARI;
YALANLAR!
Ayný zamanda, sözde “demokratikleþmenin
bir ayaðý” olarak baþlatýlan Ergenekon
yargýlamalarýnýn da, giderek, toplumun
geniþ muhalif kesimlerini kapsayan bir
tutuklama sürecine dönüþtürüldüðünün
tanýðý olduk. AKP, faili meçhul cinayetler
iþleyenlerin ‘yargýlayaný’ deðil; bizzat
cinayetlerin öznesi haline geldi.
“Demokratik açýlým” aldatmacasýyla da,
Kürt halkýnýn siyasal kimlik talebini bir
kenara atýp, soruna þiddet ve savaþ mantýðý
içinde çözüm arayan bir yeni konseptin
AKP tarafýndan hayata geçirildiði de, çok
geçmeden gördük, yaþadýk.
Alevi çalýþtaylarý düzenleyerek Alevilerin
eþit yurttaþlýk temelinde talep ettikleri
haklarýnýn saðlanacaðý vaadinde bulunan
AKP, yine kandýrýyordu! Zira, bugüne
deðin Aleviler lehine, onlarýn talepleri
etrafýnda atýlmýþ tek adýmýn bile þahitliðini
yapamadýk!
Sivas katliamýyla yüzleþmek adýna da,
Madýmak Oteli kamulaþtýrýlýp, güya bir
müzeye dönüþtürüldü. Ancak Alevi
toplumunun beklentilerinin aksine hükümet
kendi bildiðini okudu ve Sivas þehitlerinin
isimlerinin yazýlý olduðu yere katillerin
adýný kazýmayý ihmal etmedi!
DERSÝM’E ÜZÜLEN MARAÞ
KATLÝAMINI KINAYANLARA
SALDIRIR MI?..
Ýl baþkanlarýný topladýðý bir parti
toplantýsýnda, dünya literatüründe
görülmemiþ gayri ciddi bir üslupla ve alaycý
bir tavýrla Dersim’den ‘özür dileyen’ ancak
bu özrün gereðini yerine getirmekten
kaçýnan da, AKP’nin ve devletin baþýndaki
isimdi; Erdoðan’dý. Ýlginç ki, bir süre
Türkiye kamuoyu ve medyanýn birinci
gündemi olan Dersim, hükümetin
talimatlarý doðrultusunda ve bir anda
gündemden ilga edildi!
Dersim’den “yarým aðýz özür dileyen” ayný
AKP, Maraþ Katliamý ile yüzleþmekten de
kaçýndý ve býrakalým yüzleþmeyi; henüz
geçtiðimiz günlerde Maraþ þehitlerini
anmak isteyenlerin üzerine jandarma
komandolarýný ve polisini saldýrttý.
REFERANDUMLA SADECE KENDÝ
ÖZGÜRLÜÐÜNÜ GENÝÞLETTÝ!
AKP, referandumda özgürlük ve adalet
vaadinde bulunmaktan da, referandumdan
sonra halklar için kutsal olan bu iki kavramý
hýrpalamaktan da, geri kalmadý. Yargýnýn
ve ordunun demokrasi karþýtlýðýna -ki
haklýydý- vurgu yapan AKP, referandumdan
sonra ayný karþýtlýðý bu kez kendisi
sürdürecekti. Öyle de oldu.
12 Eylül zihniyetiyle hesaplaþacaðýný
söyleyen Baþbakan Erdoðan, 12 Eylül
uygulamalarýna “rahmet okutacak” yeni
“terörle mücadele” konseptini devreye
soktu; hak ve özgürlüklerden bahsedenin,
“terörist” sayýldýðý ve nihayetinde
tutuklandýðý bir yeni devre imzasýný attý.
Farklý kimlikler kadar, emekçilere de
düþman kesilmiþti AKP. Oysa, yine
referandum sýrasýnda emekçilere grev
hakkýndan, örgütlenme özgürlüðünden dem
vuruyordu. Buna raðmen; daha on gün
önce, 21 Aralýk’ta greve giden eðitim ve
saðlýk emekçilerine AÝHM ve Danýþtay
kararlarýný hiçe sayarak soruþturma baþlattý.
Yani, yalan söylemediði kimse kalmadý
AKP’nin!
SANATA “TERÖR” DÝYEN, TERÖRE
SUSAN BAKAN!
Sanatçýlarýn artýk özgürlükleri
kýsýtlanmadan sanatlarýný üretebileceklerini
vaat eden de, Erdoðan’ýn ta kendisiydi.
“Yeni Ahmet Kaya hadiselerine” izin
vermeyeceðini ileri sürdükten hemen sonra,
þahsýmýn da içinde bulunduðu çok sayýda
sanatçý için onlarca yargýlama dosyasý
hazýrlanmýþtý bile. ‘Þaka’ olduðunu
farkettiðimiz bu süreci, þaka gibi bir
bakanla da taçlandýrdý Erdoðan; müzisyeni,
ressamý ve diðer sanat alanlarýný icra eden
herkesi “terörist”ten sayan yeni bir Ýçiþleri
Bakanýmýz olmuþtu bile! Onun algýsý,
AKP’nin politikalarýndan kesinkes
baðýmsýz görülmemeli. Ýçiþleri Bakaný ne
söylüyorsa, AKP Hükümeti de o
söylenenleri düþünen bir siyasi güçtür
zaten.
Býkmadan usanmadan toplumda muhalif
olan herkese sataþan Ýçiþleri Bakaný, ne
hikmetse 35 Kürdün katledilmesiyle bir
sessizliðe büründü. O herþeye sözü olan,
enerjisi hiç tükenmeyen Bakan, anlaþýlan
o ki bir tek katliamcýlara laf söylemiyordu!
NE DEMÝÞTÝ AHMED ARÝF…
Bu konuda zaten AKP yetkililere sözü
býrakmak haksýzlýk olur! Son sözü Ahmed
Arif, 30 Temmuz 1943'de, Van’ýn Özalp
ilçesinde 33 Kürt köylüsünün, General
Muðlalý’nýn emriyle kurþuna dizilmesi
üzerine söylemiþti. En anlamlýsý, o sözleri
bir kez daha hatýrlatmaktýr:
“…Vurulmuþum
Daðlarýn kuytuluk bir boðazýnda
Vakitlerden bir sabah namazýnda
Yatarým
Kanlý, upuzun…
Vurulmuþum
Düþüm, gecelerden kara
Bir hayra yoraným çýkmaz
Canim alýrlar ecelsiz
Sýðdýramam kitaplara
Þifre buyurmuþ bir pasa
Vurulmuþum hiç sorgusuz, yargýsýz..”
Sulucakarahöyük/KAPADOKYA
Hüseyin KAÝM
Türkiye'nin kireçtaþý oluþumlarý içine
oyma peribacalarý, kaya kiliseleri ve yýllýk
2,5 milyon yerli ve yabancý turiste ev
sahipliði yapan en önemli kültür merkezi
Kapadokya’da Flintstones tarzý konutlarýn
bir hikâye kitabýna dönüþmesi ve sýra dýþý
manzaralarý sayesinde bütün Dünya’yý
büyülüyor. Sýcak hava balonculuðunun en
etkin þekilde gerçekleþtirildiði ve gelen
ziyaretçilere unutamayacaklarý eþsiz doða
güzelliklerinin yaþatýldýðý dünyanýn en iyi
yerlerden birisi olan Kapadokya’da en
Sulucakarahöyük/NEVÞEHÝR
Cuma Onuýr ÞAHÝN
Evli ve 1 çocuk annesi 34 yaþýndaki Özlem
Yardýmcý, mide aðrýsý, midede þiþkinlik ve
hazýmsýzlýk þikayetleriyle özel bir hastaneye
baþvurdu. Yardýmcý'nýn yapýlan tetkikinde,
safra kesesinde çok sayýda taþ olduðu tespit
edildi. Ameliyata alýnan ve yaklaþýk bir saat
süren operasyon sonucu Yardýmcý'nýn safra
kesesinden 370 adet taþ çýkarýldý. Ameliyatý
yapan genel cerrahi uzmaný Opr. Dr. Zeki
Döþeyen, bugüne kadar birçok hastanýn safra
kesesinden onlarca taþ çýkardýklarýný, ancak
ilk bu kadar çok taþa rastladýðýný ifade etti.
Hastanýn saðlýk durumunun iyi olduðunu
belirten Döþeyen, Yardýmcý'yý taburcu
ettiklerini söyledi. Yardýmcý ise yaklaþýk 5
yýldýr mide aðrýsý, þiþkinlik, hazýmsýzlýk gibi
þikayetlerle çeþitli saðlýk kuruluþlarýna
baþvurduðunu, ancak sadece ilaç tedavisi
gördüðünü anlattý. Aðrýlarýnýn artmasý üzerine
tekrar hastaneye baþvurduðunu belirten
Yardýmcý, safra kesesinden çýkan yüzlerce
taþý görünce þaþýrdýðýný, ameliyatýn ardýndan
saðlýðýna kavuþmanýn sevincini yaþadýðýný
kaydetti.
prestijli ödüllerden birisine sahip olan ve
sýra dýþý gezi mekânlarýný bütün Dünya’ya
tanýtan OffBeat Traveller isimli internet
sitesi, Dünya’daki en iyi 10 balon
destinasyonunda ilk sýraya Kapadokya’yý
koydu.
1992 yýlýndan bu yana balon turizminin
yapýldýðý Kapadokya, böylece bir kez daha
en seçkin ve sýra dýþý balon etkinliðinin
yapýldýðý bölge olarak ismini duyurdu.
Kapadokya semalarýnda bir gökkuþaðý gibi
fantastik hava yaratan sýcak hava balonlarý
yýlýn her döneminde uçabiliyor
Yazar, yönetmen, senarist, oyuncu,
müzisyen, siyasetçi. Sýrrý Süreyya Önder
için söylenecek çok þey var. 7 Temmuz
1962’de Adýyaman’da doðan Önder sanatla
iç içe olmasýna raðmen onun için siyaset
hep ön plandaydý. Ýlk kez 1978 yýlýnda
Adýyaman Lisesi’nde öðrenciyken Maraþ
Katliamý protestosu nedeniyle tutuklandý.
Tahliye olduktan ve A.Ü. Siyasal Bilimler
Fakültesi’ni kazandýktan sonra Ankara
dönemi baþladý. 12 Eylül darbesi hayatýnýn
akýþýný deðiþtirdi ve yýllarca hapis yattý. O
dönemi sanat yoluyla anlatmayý seçen Önder
için, 2006 yýlýnda çekilen Beynelmilel filmi
de 12 Eylül’le bir hesaplaþmaydý.
Beynelmilel’i izleyene kadar kimsenin
aklýna 12 Eylül darbesini konu alan bir filme
kahkahalarla güleceði gelmiþ midir,
bilmiyoruz. Filmin hem senaryosuna hem
de yönetmenliðine imza atan Sýrrý Süreyya
Önder, bizi önce türlü absürtlüklerle dolu
bir dünyaya tanýk etti; filmin sonunda ise
belki de çoðu dram filminin yaratamadýðý
bir burukluk ve boðamýzda bir düðümle
sinema salonundan uðurladý.
Önder, þimdilerde, kendi tabiriyle araya
bir fragman olarak aldýðý sanat hayatýný
ikinci plana itmiþ ve artýk BDP Ýstanbul
milletvekili olarak Ankara’da. Ankara’yý
sýkýcý buluyor. Ancak, kah Genel Kurul’da
kavga ayýrýr, kah Uzlaþma Komisyonu’nda
yeni anayasa çalýþmalarýna katýlýr, kah
cezaevindeki öðrencilerle dayanýþma için
üniversite bahçesinde saçýný kestirir ve
Ankara dýþýndaki pek çok eyleme de
yetiþmek için koþtururken, sýkýlmaya vakit
kalmasa gerek.
Onca koþuþturma arasýnda, bir de biz
ODTÜ Medya ve Kültürel Çalýþmalar
yüksek lisans öðrencilerine sinema ve siyaset
üzerine sýmsýcak bir röportaj verdi. Haydi,
buyurun…
“Aðlamak gülmenin kardeþidir…”
Senaryo yazma nedenlerinizden birinin
12 Eylül’e olan öfkeniz olduðunu
söylemiþtiniz. 12 Eylül’ü konu alan filmler
hep dram aðýrlýklý, Beynelmilel ise mizah.
Oysa o filmlerin yönetmenleri ile sizin hayat
hikâyeleriniz bunun tam tersi. Ýsteseydiniz,
çok daha sert bir film yapabilirdiniz. Bu
tercihiniz bilinçli miydi, yoksa hikâye mi
öyle gerektirdi?
- Ben 40 yaþýndan sonra sinemaya
heveslendim. Sinemayla alaylý ya da
mektepli bir iliþkim yok. Barýþ Pirhasan’ýn
Senaryo Atölyesi’nde kendisine öðrenci
olmaya gittiðimde, Barýþ Pirhasan, ‘Neden
sinema?’ diye sormuþtu. ‘Vallahi öfkem var’
demiþtim. O da ‘Baþlamak için iyi bir sebep’
demiþti. O eðitimin sonunda Barýþ’ýn bana
kattýðý en temel þey, öfkenin böyle bir
yolculuða baþlamak için iyi bir sebep olduðu,
devam ettirmek içinse engel olduðu
bilgisidir. Dolayýsýyla, Barýþ bana öfkemi
muhafaza etmem ama sanatsal bir üretimde
öfkemle arama bir mesafe koymam
gerektiðini öðretti.
Ýkinci nedense, mizah çok etkili bir
muhalefet silahýdýr. Tarihinde diktatörlük
olan her yeri inceleyin þunu göreceksiniz;
muhalefet ilk olarak mizah ve mizahçýlar
tarafýndan baþlatýlmýþtýr. Ne zaman bir
ülkede mizah muhalefet yapmaya baþlar, o
ülkedeki diktatör için geri sayým baþlamýþ
demektir. Bizim tarihimize de baktýðýnýzda,
bütün sultanlara aðýrlýklý olarak mizah
yoluyla kafa tutulmuþtur. Timur’un karþýsýna
Nasreddin Hoca çýkar. Bektaþi diye bir
tiplememiz vardýr ki bütün egemen
anlayýþlara muhalefet etmektedir.
Dünyaya da baktýðýmýzda Hitler’in
günleri Þarlo ile geri sayýlmaya baþlanmýþtýr.
Ýþte ben de mizahýn böyle etkili bir muhalefet
dili olduðunu bildiðim için bu tarafa
yöneldim. Ama bu arada mizahla gülünç
olma arasýnda çok ince bir çizgi var. Cývýk
mizah yapmadan, gülünç olmadan mizah
yapabilmek de ciddi bir çaba
gerektirmektedir. Zannedildiði gibi kolay
bir iþ deðildir.
Ayrýca, hayatýn diyalektiðine
baktýðýnýzda, salt acý yoktur; salt güldürü
de yoktur. Bunlardan herhangi birinin salt
olmasý durumu patolojik bir haldir. Hatta
Beynelmilel’de karakterlerden Gülendam
bunu ‘Aðlamak gülmenin kardeþidir’ diyerek
ifade eder.
“Öyle bir film yaparsýnýz ki artýk
hiçbir þey eskisi gibi olmaz”
Sanatla siyaset arasýndaki iliþki hakkýnda
ne düþünüyorsunuz? Örneðin Ýki Dil Bir
Bavul filmi anadilde eðitim konusunu ele
aldý ve bu alandaki sorunlara iliþkin bir
farkýndalýk yarattý. Sizce sanat siyaseti
yönlendirebilir mi?
- Sanatla siyasetin farký þudur; Sanat
sorunu sadece görünür kýlar. Siyasetin ise
sorun çözmek gibi bir yükümlülüðü ve gücü
vardýr. Aradaki en temel fark budur. Bu,
birinin önemsiz, diðerinin önemli olduðu
anlamýna gelmez çünkü bir sorun, görünür
olmadýkça o soruna bir çözüm bulunamaz.
Görünür olmaktan kast ettiðim, sizin de
söylediðiniz farkýndalýk yaratmaktýr. Bunu
sanat siyasetten daha iyi becerir çünkü
duygulara ve algýlara hitap eder. Siyasetin
dili kurudur, sanat ise kalbe dokunur.
Farkýndalýk yaratma gücü de buradan gelir.
Öyle bir þey yaparsýnýz ki artýk hiçbir þey
eskisi gibi olamaz. Anadil konusunda böyle
bir film yapmýþsanýz, artýk hiç kimse:
‘Bunlar bilinmeyen bir dilde konuþuyorlar.’
diyemez. Siyaset de bu farkýndalýk üzerinden
sorunu çözme yoluna gider.
Sizin gibi ‘öfkesi olan’ insanlar daha
sanatsal, dramatik filmlere yönelirken siz
kitlesel filmler yapýyorsunuz. Bunun sebebi
nedir?
- Doðrusu, sanat filmi, festival filmi ya
da piyasa filmi gibi kategorizasyonlara
inanmýyorum. Çok sanatsal bir iþin çok fazla
izleyeni olabilir ya da ‘piyasa’ tabir edilen
bir filme 5 kiþi bile gitmeyebilir. Burada
ayýrt edici nokta ve yanlýþ algýlama þudur;
sinemayý resimden ya da romandan ayýran
nokta maliyetli bir iþ olmasýdýr.
Genelde derdi çok olanýn parasý az
olduðundan, bir yapýmcýyý yaptýðýnýz iþe
ikna etmek zorundasýnýz. Yapýmcý da sizin
iþinize bir yatýrým gözüyle baktýðý için kendi
açýsýndan daha popüler öðelerle filme
müdahale etmek ister. Yapýmcý ile yönetmen
arasýnda bir mücadele baþlar. Ýki tarafýn
kesiþtiði yerde ise film ortaya çýkar. Ben de
bu mücadele sýrasýnda Beynelmilel’in
finalini deðiþtirmek zorunda kaldým.
Sene 2006. TCK’nin 301. maddesinin
çok sýk uygulandýðý, Hrant Dink’in de bu
maddeden yargýlandýðý yýl. Politik olarak o
final yapýmcýya büyük cezai sorumluluklar
getirebilecek durumdaydý. Yapýmcý da böyle
bir hukuki cezayý yaþamak istemediðini
belirtti. Bu yüzden, filmin 25 dakikasýný
attýk, 7 dakika ek çekim yaptýk. Onun da
sebebi finalinin deðiþtirilmesiydi.
“Beni güldürmeyen þeye güler geçerim”
Engin Günaydýn’la, Zeki Demirkubuz’un
son filmi hakkýnda söyleþtiðiniz bir videonuz
var. Esprili bir dille ‘Bence Zeki hümanist
deðil. Bir insan bir insana hiç böyle muamele
eder mi?’ diye soruyorsunuz. Engin
Günaydýn da ‘Yönetmense eder’ diye
yanýtlýyor. Sizin yönetmenliðiniz nasýldýr?
- Setler, týrnak içine alarak söylüyorum
‘faþist’ ortamlardýr. Yönetmen her þeyin tek
hakimi þeklinde bir algýlayýþ biçimi vardýr.
Biraz da böyledir çünkü film kötü olduðunda
ya da derdini anlatamadýðýnda kimse gidip
ýþýkçýdan hesap sormaz, herkes yönetmene
söylenir. Bu yüzden yönetmenler biraz fazla
telaþ ederler. Genelde böyle bir yaklaþým
vardýr fakat ben buna inanmam.
Film çekmek kolektif bir üretimdir ve
tüm kolektif ürünler gibi bu da bir zincir
þeklindedir. Zincirin halkalarý koparsa
faturasýný bütün ekip öder. Yönetmene bu
kadar mana yüklenmesini doðru
bulmuyorum. Yönetmen bir hayal kurar, bu
hayal bir düþ biçimindedir. Önemli olan
yönetmenin ekibine bunu ne kadar iyi
anlattýðýdýr. Iþýkçýsý, sesçisi, hatta çay getireni
bile yönetmeni çok iyi anlamalý. Dolayýsýyla
yönetmen zaten hayalini iyi anlatabildiyse
bu bütün ekibe bir yol haritasý, bir pusula
olur. Baðýrýp çaðýrmasýna gerek yoktur.
Birazda mizaçla ilgilidir, ben günlük hayatta
da kimseye baðýran kýzan bir adam deðilim.
Setimde de böyle oldu. Biz güle oynaya
bir film çektik.
Sanatýnýzda Brecht ekolüne
mensupmuþsunuz. Bunun sebebi toplumu
dönüþtürme etkisine olan inancýnýz mý?
- Brecht’i diðerlerinden ayýran en önemli
nokta, katharsis’i reddetmesidir. Seyircisine
der ki ‘Sen bir oyunu izleyip ya da bir metni
okuyup, günahlarýndan arýnýp rahatlayýp
gidemezsin’. Burada sanat sarsýcý, yeni
sorular sorucu ve mevcut manüpülatif algýyý
bozucu bir iþlev görmelidir. Bu yönüyle
hepimiz Elhamdülillah Brecht’yeniz. Beni
daha çok etkileyen tarafý ise, yine tiyatro
metinleri için söylediði ‘Beni güldürmeyen
þeye güler geçerim’ lafýdýr.
Beynelmilel’de film müziklerinde de
isminiz geçiyor. O süreci biraz anlatabilir
misiniz?
- Ayný zamanda müzisyenim. Nota, solfej
bilgim yok ama cümbüþ, keman ve baðlama
çalarým. Öðrencilik yýllarýmýzda pavyonlarda
çalýþýrken öðrendiðimiz bir durumdur bu.
Filmde müzik kullanýmý bakýmýndan
kendimi aþýrýya kaçmýþ hissediyorum. Ýþte
burada kendimi Brecht’in ruhuna bir miktar
ihanet etmiþ sayýyorum. Filmde bir duyguyu
yeterince çýkartabildiðinden þüpheye
düþtüðün yerlerde müzikle takviye edersin.
Beynelmilel’de bir iki sahne var ki,
utanýyorum bu müziði neden bu kadar çok
fazla kullanmýþým diye. Ama müzik hiç
girmemeli diyen ekolden de deðilim. Ýdeali,
müziðin sinemanýn önüne geçmeyecek
þekilde kullanýlmasýdýr.
“Önceliðim her zaman siyaset”
Sanatta kendinizi ifade etmek daha kolay
deðil miydi? Siyaset yerinizi
keskinleþtirerek, size bir sýnýr çizmiyor mu?
- Haklýsýnýz ama ben zaten köken olarak
sanattan deðil siyasetten geliyorum. Bu
anlamda siyaset benim sonradan yaptýðým
bir þey deðil. Siyasetin çizdiði çerçeve onu
nasýl kullandýðýnýza baðlýdýr. Ben aslýnda
sinemayý, siyasi emellerime alet etmiþ
birisiyim.
-Ýlk defa cezaevine 16 yaþýnda girdim.
O günden bugüne ayný çizgide duran bir
siyasi duruþum var. Araya bir fragman olarak
sanatý aldýk. Yine alabiliriz. Bu belki bir
roman belki bir film olur. Ancak bu anlamda
her zaman birincil önceliðim siyasi
uðraþýmdýr.
“Bir Ankara hikayesi çekmek istiyorum”
Milletvekilliðiniz devam ederken, yakýn
bir gelecekte uzun metrajlý bir film
düþünüyor musunuz?
- Elimde bir roman var. Önce onu
bitirmek istiyorum. Daha sonra hazýr
buralardayken bir Ankara hikâyesi
çekebilirim.
Müslüm Gürses biyografisi ve Maraþ
Katliamý’yla ilgili projelerinizi
gerçekleþtirmeyi düþünüyor musunuz?
- Müslüm Gürses’ten vazgeçtim ama
Maraþ’ý çekmek istiyorum. Müslüm Baba
banka reklamlarýnda oynayýnca vazgeçtim.
Senaryo, tam da bunu yadsýyan bir karakter
üzerineydi. Ýnsanlarý filmin samimiyetine
ikna edemem diye düþündüm.
Cansu AKKUÞ, Ezgi BORA, Can
KARAKULLUKÇU, Yudum
KAVUÇUKER, Can MERÝÇ
BirGün
Çaðdaþ Günerbüyük
Ýlk bakýþta söylenecek söz, sonuna
geldiðimiz yýlýn sinemasal olarak pek verimli
geçmediði. Rakamlara bakarak bunu
söyleyenleri ciddiye almaya gerek yok
aslýnda, çünkü onlar bu yýl geçen birkaç
yýldan daha düþük bir izleyici rakamý
çýkmasýný dert ediyorlar. Oysa seneye bu
sene olmayan bir Cem Yýlmaz, bir Þahan
Gökbakar filmi çekilir, istatistik kurtulur.
Ama, Bir Zamanlar Anadolu’da ve
yanýna ekleyeceðimiz birkaç filmin daha
adýný anamasak, “2011’de de þu film vardý,
hatýrlar mýsýn” diyeceðimiz ne var, cevap
vermek zor. Özellikle yýlýn sonuna doðru
düzenlenen iki festivalin, Altýn Koza ile
Altýn Portakal’ýn yarýþma filmlerinin bize
söyledikleriyle baþlamak gerek. Yarýþan
filmlerin çoðunluðunu ilk filmlerin
oluþturmasý, bu yarýþmalarýn ilk dikkat çeken
yanýydý. Yani, Altýn Koza’da ulusal
yarýþmaya seçilen 14 filmden 9’u, Altýn
Portakal ulusal yarýþmasýnda 13 filmden
9’u yönetmenlerin ilk filmleriydi. Son
yýllarda çekilen film sayýsýnýn artmasý,
izleyici sayýsýnýn artmasý, genç
yönetmenlerin yetiþmesi, dünya
festivallerinden ödüllerle dönmesi gibi
unsurlarla birlikte, Türkiye sinemasýnýn
olumlu bir geliþme gösterdiðinin ispatý
olarak sayýlan özelliklerden biriydi. Son
yýllarda yakalanan sayý, -sinemalarda
gösterime giren filmleri sayarak
bulunduðunu belirtmeli- 70 civarý, ki 10 yýl
15 yýl öncenin on civarý film çekilen
hasýlatýyla karþýlaþtýrýldýðýnda ümit verici
olarak yorumlanýyor.
Festival yarýþmalarýný izleyenler ise,
meselenin çok film çekilmesiyle, genç
yönetmenlerin çýkmasýyla bitmediðini, yeni
baþladýðýný hemen fark edebildiler. Çünkü
filmler, mutlaka içlerinde umut vadedenler
vardý ama, bayaðý düþük bir kalite
ortalamasýna sahipti. “Eline kamerayý alanýn
film çekmesi” gibi seçkinci yorumlarýn üste
çýkmasýna izin vermemek için, henüz çok
sayýda film çekilmesinin bir gelenek
yaratmaya yetmediðini düþünmek gerek
belki. Yani, genelde bir usta çýrak iliþkisiyle
ilerleyen sinemada, bu kez de bir kuþak
öncesinin baþarýlý yönetmenlerinin
öðrencilerinin filmlerini görmüþ olsaydýk,
manzara baþka türlü olabilirdi ama onun
yerine en iyi ihtimalle klip ve televizyondan
yetiþmiþ yönetmenler çoðunluktaydý.
‘ÖTEKÝ’ ÝLE SINIRLI TOPLUMSAL
ALAKA
Bu filmlerin toplamý üstüne
söylenebilecek bir baþka þey, toplumsal bir
dikkatlerinin olmasý ama bunu çok yüzeysel
bir “öteki” vurgusu ile sýnýrlamalarýydý.
Hani, yine Saklý Hayatlar’daki Alevi
meselesi, Geriye Kalan’daki kadýn
sorununun çeþitli yönleri, Zenne’nin dikkat
çektiði eþ cinsellerin yaþadýðý sorunlar,
Yurt’un çevre ile iliþkisi, Aþk ve Devrim’in
Türkiye solu sorgulamasý, Yürüyüþ’teki 12
Eylül vurgusu, nispeten düþünülmüþ,
tasarlanmýþ konulardý. Ödüle bile konan
Güzel Günler Göreceðiz gibi adeta “ne
bulursa” doldurmuþ, organ mafyasýndan
fuhuþa, töreden insan kaçakçýlýðýna her türlü
üçüncü sayfa haberini buluþturmuþ örnekler
bu yüzeysellik hissini güçlendiriyordu.
Sonunda, Altýn Portakal’ýn ödül töreninde
Yürüyüþ ile Kürtlerin de katýldýðý “öteki”
baþlýðýna, evli bir adamla iliþkisi olan kadýný
oynayarak hak ettiði ödülünü “öteki kadýnlar
adýna” alan oyuncu, bambaþka bir boyut
kattý!
Bu yarýþmalar, geçmiþ yýllarda iyi ilk
filmleri ödüllendirerek öne çýkarmayý da
bilmiþti. Çok geriye gitmeden Sonbahar’ý,
Çoðunluk’u, Press’i, Min Dît’i, Ýki Dil Bir
Bavul’u saysak bunlarýn da son derece
toplumsal duyarlýðý olan, hatta bu saydýðýmýz
örneklerden çok daha politik filmler
olduðunu hatýrlamalýyýz. Bu duyarlýk sahibi
görünen ilk filmlerin çoðundaki yüzeysellik
ise, meselelerini derinleþtirmekten,
ayrýntýlandýrmak, zenginleþtirmekten uzak,
güdük kalmalarýna yol açýyor.
CEYLAN’IN TAÞRASI
Bunca filmin yarýþmalarda yan yana
gelmesinin elbette rastlantýsal bir yaný var,
her yönetmen her yýl film çekmiyor ve
2011’de böyle bir denk geliþ bu nedenle
mümkün olabildi. Ne kadar yüzeysel olursa
olsun, geçmiþ yýllarýn filmlerinin daha
apolitik ortalamasýyla karþýlaþtýrýldýðýnda,
yüzünü yaþadýðý topluma dönmeye çalýþan
yönetmenler olduðundan söz edebiliriz bir
yandan da. Tek baþýna bu veriyle Türkiye
sinemasýnýn geleceðine dair daha bütünlüklü
bir deðerlendirme yapmak da haksýzlýk
olacak zaten.
En çok konuþmaya devam edeceðimiz
film, herhalde Nuri Bilge Ceylan’ýn taþra
hikayeleri anlattýðý, aydýnýnýn yüzünü
Anadolu’ya döndürdüðü -belki de
barýþtýrdýðý demeli- Bir Zamanlar
Anadolu’da’sý olmalý. Tayfun
Pirselimoðlu’nun hasta perukçusunun içine
baktýðý Saç, yine en çok akýlda kalan
filmlerden biri.
Bir de dünyadan örnek analým da, öyle
bitirelim. Altýn Ayý ödüllü Asgar Ferhadi
imzalý Ýran filmi Bir Ayrýlýk, yýlýn en izlenesi
filmi, kuþkusuz. Ýnce ince iþlenmiþ öyküsünü
anlatmak bile çok güç; ayrýlan bir karý koca,
kýzlarý, adamýn hasta babasý ve onun bakýcýsý
arasýndaki, kadýn erkek, aile, en çok da sýnýf
iliþkilerini deþifre eden bir mesele iþliyor.
Kalanýný önümüzdeki yýl konuþacaðýz
demek.
[email protected]
Nilay VARDAR
[email protected]
Sessizliðin Sesi: Türkiyeli Ermeniler
Konuþuyor kitabý, gencinden yaþlýsýna,
Türkiye'nin farklý yerlerindeki 15
Türkiyeli Ermeni'nin yaþam
hikayelerinden oluþan bir sözlü tarih
çalýþmasý.
Hrant Dink Vakfý Yayýnlarý'ndan çýkan
ve Ferda Balancar'ýn derlediði kitap
Cezayir Toplantý Salonu'nda Balancar,
Ali Bayramoðlu ve Arus Yumrul'un
katýlýmýyla tanýtýldý.
Kitabýn ön sözünü yazan Bayramoðlu,
hafýza çalýþmalarýnýn belleðinin yeniden
kurulmasý için ilk adým olduðunu
söyleyerek bu kitabýn Türkiye'de daha
önce kendini ifade edememiþ Ermeni
toplumunu anlatmasý açýsýndan bir ilk
olduðunu söyledi.
Bayramoðlu, Ermeni meselesinin
Türkiye'de siyasi bir amnezi olduðunu
ancak Ermeniler için bunun kendini
koruma iç güdüsüyle zorunlu olarak bir
hafýzasýzlýða dönüþtüðünü söyledi.
Proje hakkýnda bilgi veren Balancar,
toplamda 40 kiþiyle derinlemesine
mülakat yöntemiyle sözlü tarih çalýþmasý
yapýldýðýný, farklýlaþan hikayelerden sekiz
kadýn, yedi erkek 15 tanesini seçtiklerini
söyledi.
Kitapta, 19 ila 70 yaþ arasýnda Ermeni
olarak doðup büyüyenler, ailesi
Müslümanlaþtýrýlmýþ olanlar,
Müslümanlaþýp kendi kimliðine geri
dönenler konuþuyor.
Ortak duygu geleceðe bakan hüzün
Kitabýn son sözünü yazan Arus
Yumrul, sözlü tarih çalýþmasýnýn,
tarihsizliðe mahkum edilmiþ, resmi
belgelerin kayýt altýna almadýðý, bastýrdýðý
sýradan insanlara, tarihin öznesi olma
ayrýcalýðýný verdiðini söyledi.
"Bireysel yaþamlarýn tarihsel
toplumsal baðlamda yorumlanmasýna
olanak saðlýyor. Her birinin belleðinde
1915'ten varlýk Vergisine, 6-7 Eylül
olaylarýndan, 20 kura askerlik, 19 Ocak
2007'ye yaþananlar iz býrakmýþ. Ama
gençlerin çoðunun ailesi çocuklarýna
olanlarý kin duymasýn diye anlatmamýþ.
"
Yumrul, görüþmelerin hepsinde ortak
olanýn hüzün olduðunu ancak bu hüznü
yaþayanlarýn, geçmiþle baðlarýný
koparmadan geçmiþe de saplanýp
kalmadan gelecekle yeni bir iliþki kurarak
aþtýklarýný söylüyor.
Tekrar söz alan Balancar, konuþtuklarý
Ermenilerin 1915 meselesinin
etkilerinden çok asýl günümüzde
Ermenilerin yaþadýklarýnýn önemli
olduðunu vurguladýklarýný söylüyor.
Balancar, genç, yaþlý birçok
Ermeni'nin son yýllarda kimliðini daha
çok sahiplendiðine dikkat çekerek
hepsinin Ermenistan'da kültürlerinin
yaþatýldýðýný düþündüðünü ancak
kendilerini Türkiye'ye ait hissettiklerini
söylediklerini aktardý.
Toplantýya katýlan Agos Gazetesi
Genel Yayýn Yönetmeni Rober Koptaþ
da, Ermenilerin kimiliðini
sahiplenmesinin içe kapalý bir
milliyetçilik olarak
algýlanmamasý gerektiðini
söyledi ve ekledi:
"Eskiden Ermeniler
Türkiye'de kendilerine gelecek
göremedikleri için göç etti ama
þimdi burada yaþamak için bir
umut görüyorlar. Bu son
yýllarda konuþulan Türkiyeli
kimliðinin de hayat bulmasýdýr
."(NV)
* Kitabý 6 Ocak'tan itibaren
kitabevlerinden alabilirsiniz.
* Sessizliðin Sesi: Türkiyeli
Ermeniler Konuþuyor,
Derleyen Ferda Balancar,
Uluslararasý Hrant Dink
Yayýnlarý, 159 sayfa.
BÝA Haber Merkezi
Sulucakarahöyük/NEVÞEHÝR
Hasan KANKAL
Avrupa Turizm Komisyonu (ETC)
tarafýndan “Trend Cards 2011” de
“Tasarým Otelleri” arasýnda gösterilen,
oldukça genç yaþýna raðmen dünyanýn en
prestijli kurumlarýndan birçok ödüle layýk
görülen ve baþarý elde eden Argos in
Cappadocia; Conde Nast Johansens,
Fodor’s Travel ve Travel Weekly’den
aldýðý üç yeni ödülle yoluna devam ediyor.
Argos in Cappadocia, dünyanýn önde gelen
seyahat endüstrisi otoritelerinden Conde
Nast Johansens’ýn 2012 Mükemmellik
Ödülleri kapsamýnda “ En Mükemmel
Manzara” ödülünün sahibi oldu.
Ýki yýldýr en çevreci ve en romantik
otel kategorilerinde finalist olan Argos in
Cappadocia, Conde Nast Johansens 2012
Mükemmellik Ödülleri kapsamýnda bu yýl
“The Most Excellent View” kategorisinde
ödülün sahibi oldu. Küresel turizm
standartlarýný belirleyen Conde Nast
Johansens, 30. yýlýnda toplam 16
kategoride ödül verdi. Online oylama,
müþteri raporlarý, denetçi raporlarý ve
Conde Nast merkez ofisinin
deðerlendirmelerinin ortak sonucuna göre
kazananlarýn belirlendiði yarýþmada, otelin
Conde Nast tarafýndan aday
gösterilebilmesi için deneyimli denetçiler
tarafýndan yýllýk teftiþler yapýlýyor.
FODOR’S TRAVEL,“DÜNYANIN EN
ÝYÝ 100 OTELÝ”NDEN BÝRÝ SEÇTÝ
Otel, seyahat enformasyonu alanýnda
dünyanýn lider yayýnlarýndan biri olan
Fodor’s Travel tarafýndan, “Fodor’s 100
Hotel 2011” listesinde "Local Flavor"
kategorisinde gösterildi. Fodor’s Travel
tarafýndan, “Fodor’s 100 Hotel 2011”
seçkisinde “Local Flavor” kategorisinde
bulunduðu bölgenin geleneksel yerleþim
biçimine sadýk kalarak, gerçek otantik
deneyimi yaþatan dünyadaki 13 otelden
biri oldu. Fodor’s 100 Hotel 2011 seçkisi,
her yýl olduðu gibi bu yýl da Fodor’s
editörleri ve seyahat uzmanlarý tarafýndan
belirlenen kaliteli hizmet ve stil sahibi
oteller arasýnda yapýlan seçim ile
oluþturuldu. Fodor’s Travel 75.yýlý þerefine
dünyanýn en iyi 100 otelini seçerken 8
farklý kategori belirledi.
TRAVEL WEEKLY, DÜNYANIN EN
ÝYÝ LÜKS OTEL VE
RESORT’LARINDAN BÝRÝ OLARAK
SEÇTÝ
Seyahat endüstrisinin önde gelen
yayýnlarýndan Travel Weekly tarafýndan
“Travel Weekly 2011 Silver Magellan
Ödülü”ne layýk görülerek "Dünyanýn En
Ýyi Lüks Otel ve Resort"larý arasýna
yerleþti.
Argos in Cappadocia, Travel Weekly
tarafýndan, dünyanýn en iyi lüks otel ve
resort kategorisinde “Travel Weekly Silver
Magellan” ödülünü kazandý. Travel
Weekly, deðiþen ve rekabet eden seyahat
endüstrisinde sektörün nabzýný tutuyor ve
seyahat profesyonellerine küresel
perspektifte geniþ kapsamlý ve önde gelen
haberleri saðlýyor. Her yýl verilen “Travel
Weekly Magellan Awards”da seyahat
endüstrisinden uzman isimlerin bir araya
geldiði jüri kadrosu tasarýmdan
pazarlamaya bir çok farklý kategoride en
iyileri belirliyor
Sulucakarahöyük/NEVÞEHÝR
Ýnsan Haklarý hukuku profesörü ve
sanatçý Nergis Canefe, Kanada ve
Türkiye'nin çeþitli bölgelerinde çektiði
fotoðraflardan oluþan sergiyi, Kapadokya
Fotoðraf ve Sinema Amatörleri Derneði
(KAFSÝD) binasýnda sanatseverlerle
buluþturdu. Türkiye'nin peri bacalarý ile
ünlü önemli kültür ve turizm merkezi
Kapadokya'da fotoðrafçýlýk ve sinema
branþlarýnda açtýðý eðitici kurslarla ve
sergilerle ön plana çýkan Kapadokya
Fotoðraf ve Sinema Amatörleri Derneði
(KAFSÝD)'nde yeni dönem etkinlikleri hýz
kesmeden devam ediyor. Prof. Dr. Nergis
Canefe, Kanada ve Türkiye'nin çeþitli
bölgelerinde çektiði fotoðraflardan oluþan
sergiyi Nevþehir Merkez Alibey Camii
karþýsýnda bulunan dernek binasýnda
fotoðraf severlerle paylaþtý.
Yaklaþýk 25 fotoðraftan oluþan sergiyi
dernek üyeleri dikkatle inceledi. Prof. Dr.
Nergis Canefe fotoðraf sergisinin ardýndan
KAFSÝD'in bölgedeki faaliyetlerini
yakýndan takip ettiðini ve bu faaliyetleri
takdir ettiðini belirterek derneðe üye olmak
istediðini belirtti. Canefe, ileride bu
fotoðraflarý KAFSÝD adýna bir sergiye
dönüþtürmek istediðini söyledi.
Sulucakarahöyük/KAPADOKYA
Cuma Onur ÞAHÝN
Nevþehir Üniversitesi akademik ve idari personeli
ile öðrencileri, kan baðýþýnda bulundu. Nevþehir
Üniversitesi Öðrenci Konseyi Baþkanlýðý ve Kýzýlay
Kan Merkezi Nevþehir Þubesi iþbirliðiyle 'Haydi
Türkiye, Ýnsanýmýz Ýçin Gönüllü Kan Baðýþçýsý Olmaya'
kampanyasý düzenlendi. Öðrenci Konseyi
Baþkanlýðýnýn talebi üzerine üniversitenin ana
yerleþkesine stant kuran Kýzýlay Kan Merkezi ekibi,
gönüllülerden kan baðýþý kabul etti. Kampanya
çerçevesinde akademik ve idari personel ile öðrenciler,
toplam 150 ünite kan verdi. Kýzýlay Kan Merkezi
Nevþehir Þube Merkezi Baþhekimi Dr. Süleyman
Kurt, 18 yaþýný doldurmuþ saðlýklý herkesin kan
verebileceðini söyledi.
18 yaþýný doldurmuþ saðlýklý herkesin kan
verebileceðini belirten Kýzýlay Kan Merkezi Nevþehir
Þube Merkezi Baþhekimi Dr. Süleyman Kurt “Kan
verecek arkadaþlarýn öncelikle tok olmasýna dikkat
ederek tansiyonlarýný ölçüyoruz. Böylelikle herhangi
bir hastalýðýn olup olmadýðýný da öðrenmiþ oluyoruz.
Kan verecek kiþilerin 18 yaþýný doldurmuþ ve saðlýk
sorunu olmayan kiþiler olmasýna dikkat ediyoruz.
Bugün de üniversitemizde kan baðýþý kampanyamýzý
düzenlerken 100-150 ünite kan almayý bu sayýyý ileriki
dönemlerde daha iyi organizasyonla artýrmayý
hedefliyoruz. Þu anda yoðun bir kan baðýþý isteðiyle
karþý karþýyayýz. Bu da bizleri oldukça mutlu etti.
Hatta bu yoðun kan baðýþý talebi karþýsýnda bizler dahi
yetersiz kaldýk.”dedi.
Türk Kýzýlay’ý tarafýndan baþlatýlan “Hedef 25”
konseptinin Nevþehir Üniversitesi Temsilcisi Zülfikar
Ulusoy, “Türk Kýzýlay’ý tarafýndan düzenlenen “Hedef
25” konseptinin Nevþehir Üniversitesi Temsilcisiyim.
Bu proje kapsamýnda 31 Kasým - 2 Aralýk 2011
tarihlerinde Antalya’da eðitim gördükten sonra Türk
Kýzýlay’ý Nevþehir Þubesi Kan Merkezi Baþhekimimiz
olan Dr. Süleyman Kurt hocamla görüþerek böyle bir
kampanya düzenlemeyi planladýk ve bunun içinde
afiþler ve broþürler hazýrladýk. Düzenlemiþ olduðumuz
kan baðýþý kampanyamýza ilgi oldukça büyük. Bizler
için önemli olan gönüllü kan verenlerin olmasý. Çünkü
bunlar senede 2 defa gönüllü olarak kan verebiliyorlar.
Önümüzdeki zaman diliminde daha kapsamlý bir kan
baðýþý etkinliði düzenlemek içinde çalýþmalarýmýz
olacak." dedi.
Genel Kurmayýn yaptýðý açýklamanýn bir maddesinde “Çeþitli kaynaklardan
alýnan istihbarat ve yapýlan teknik analizler sonucunda, içlerinde örgüt
elebaþýlarýnýn da bulunduðu terörist gruplarýn bölgede bir araya geldikleri
ve sýnýr hattýndaki karakol ve üs bölgelerimize yönelik saldýrý hazýrlýðý
içinde olduklarý anlaþýlmýþ ve ilgili birlikler ikaz edilmiþtir.”diye yazýyor.
Bu nasýl istihbaratmýþ ki? kaçakçýyý ayýrt edemiyor. Uyarmak, caydýrmak
varken üzerlerine bomba yaðdýrýyor. Termal kameralar boþuna mý
alýndý?Ýnsanýmýzýn hiç mi deðeri yok. Baþbakanýmýzýn bir sözünü
hatýrlatalým.” "KENDi HALKINI KATLEDEN BiR YÖNETÝMÝN
MEÞRUÝYETÝ KALMAZ"
iHD ve MAZLUMDER Heyeti bombardýmandan sað kurtulanlarla
görüþtü.(Hacý Encü 19 yaþýnda; Davut Encü (22))
Sað kurtulanlar” Irak'a geçtik: 28 Aralýk günü saat 16.00'da kýrk elli kiþilik bir grupla, yine
bu sayýda katýrla beraber sýnýrýn Irak tarafýna geçtik.
Karakol biliyordu: Karakola özellikle bir bilgilendirme yapmadýk ancak gidip geldiðimizi
zaten biliyorlardý. Amacýmýz þeker ve mazot getirmekti. Hatta giderken Ýnsansýz Hava
Aracýnýn sesini dahi duyduk ancak sürekli gidip geldiðimiz için yolumuza devam ettik.
Köyün yaylasýna döndük: Akþam 19.00'da katýrlarý yükleyerek yola çýktýk. Saat 21.00 gibi
sýnýra yaklaþtýk. Bizim köyün yaylasýna vardýk, yayla tam sýnýrdadýr.
Önce top atýþý: Orada önce aydýnlatma fiþeði ve akabinde de top-obüs atýþý yapýldý. Biz
yükümüzü sýnýrýn diðer tarafýnda býraktýk.
Bombardýman baþladý: Hemen ardýndan uçaklar geldi ve bombardýman baþladý. Ýki gruptuk,
öndeki grup ile arkadaki grup arasýnda 300-400 metre mesafe vardý, ilk top atýþýndan hemen
sonra uçak geldi, askerler bizim yaylayý tuttuklarý için, bu tarafa geçebileceðimiz baþka
yol yoktu, bu nedenle gruplar sýkýþarak bir araya gelmek zorunda kaldý.
Ýkiye ayrýldýk: Sonunda iki büyük grup olduk. Ýlk uçak bombardýmanýnda sýnýrýn sýfýr
noktasýnda bulunan yaklaþýk 20 kiþilik grup imha oldu; hemen geriye kaçmaya baþladýk.
Kayalýklar arasýnda kalanlarýn üzerine bomba yaðmaya baþladý. Benim de içinde bulunduðum
grup altý kiþiydi.
Kayalýða sýðýndýk: Bu gruptan üç kiþi kurtulduk, üzerimizde günlük sivil elbiselerimiz
vardý, hiç kimsede silah yoktu, olay bir saat kadar sürdü, üç katýrla beraber küçük bir
deredeki suya girdik, bir saat bekledikten sonra bir kayalýðýn altýna sýðýndýk, arkadaþlarýmýzdan
haber alamadýk.”,diye ifade vermiþler kurulan heyete.
Þimdi hükümete soruyoruz. Dünyanýn baþka ülkelerindeki vahþete karþý meydan okuyan
hükümetimiz, kendi halkýnýn kendi askerleri tarafýndan bombalanmasý karþýsýnda kimi
çaðýracaktýr?"
Yeni bir Muðlalý vakýasýdýr, bu yaþananlar. Geregi yapýlarak sorumlular derhal istifa etmeli,
ettirilmelidir. Ailelerden özür dilenerek madddi, manevi kayýplarý giderilmelmeye
çalýþýlmalýdýr.
Þakir Þenol ÖDP Ýl Baþk.
Tarým sektörü açýsýndan 2011’de çok
önemli geliþmeler yaþandý. Dünya nüfusu
7 milyara ulaþtý. Gezegendeki 7 milyar
insanýn 1 milyarýnýn açlýkla karþý karþýya
olduðu dikkate alýndýðýnda tarým ve
gýdanýn önemi her geçen gün daha da
artýyor. Dünyaya yön verenlerin ortak
görüþü geleceðin en stratejik sektörünün
tarým ve gýda olacaðý yönünde. Yeni bir
yýla giriyoruz. Gelenek oldu. Geçmiþ yýlýn
deðerlendirmesini yapacaðýz.
2011’de tarýma damgasýný vuran
geliþmeler özetle þöyle:
1-Bu yýlýn en önemli geliþmesi genel
seçimdi. Seçim yýllarý geçmiþten bu yana
tarýmda çok önemsenir. Siyasilerin tarýma
bakýþý seçim yýllarýnda farklýlaþýr.
Üreticiler hatýrlanýr. Destekler daha erken
ödenir. Geçmiþten kalan çiftçi alacaklarý
ödenir. Vaatler havada uçuþur. Bu seçimde
de öyle oldu.12 Haziran 2011’de yapýlan
genel seçimde iktidardaki Adalet ve
Kalkýnma Partisi(AKP) büyük bir baþarý
ile çýktý. Bu baþarýda tarýma yönelik seçim
yatýrýmlarý da etkili oldu. Seçim öncesinde
ana muhalefet Cumhuriyet Halk
Partisi(CHP) kapsamlý bir tarým raporu
hazýrladý. Fakat raporu anlatmakta
zorlandý. Hükümetin uygulamalarýndan
þikayetçi olan tarýmcýlar ezici bir
çoðunlukla yine AKP’ye oy verdi.
Seçimden sonra kurulan hükümette Gýda
Tarým ve Hayvancýlýk Bakaný Mehdi Eker
koltuðunu korudu.
2-Bakanlýðýn adý deðiþti. 12 Haziran
seçimine 4 gün kala 8 Haziran 2011’de
Resmi Gazete’de yayýnlanan Kanun
Hükmünde Kararname ile Tarým ve
Köyiþleri Bakanlýðý’nýn adý 37 yýl önce
olduðu gibi Gýda, Tarým ve Hayvancýlýk
Bakanlýðý oldu. Bakanlýk yeniden
yapýlandýrýlýyor.Tarýmsal Üretim ve
Geliþtirme Genel Müdürlüðü(TÜGEM),
Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüðü,
Teþkilatlanma ve Destekleme Genel
Müdürlüðü, Tarýmsal Araþtýrmalar Genel
Müdürlüðü, Dýþ Ýliþkiler ve Avrupa Birliði
Koordinasyon Daire Baþkanlýðý ve daha
bir çok birim kapatýldý.Yerine Gýda ve
Kontrol Genel Müdürlüðü, Bitkisel
Üretim Genel Müdürlüðü, Hayvancýlýk
Genel Müdürlüðü, Balýkçýlýk ve Su
Ürünleri Genel Müdürlüðü, Tarýmsal
Araþtýrmalar ve Politikalar Genel
Müdürlüðü, Avrupa Birliði ve Dýþ Ýliþkiler
Genel Müdürlüðü gibi yeni birimler
kuruldu. Bakanlýk taþra teþkilatý da
yeniden yapýlandýrýldý. Tarým Ýl
Müdürlükleri, Gýda Tarým ve Hayvancýlýk
Ýl Müdürlüðü oldu.
3- Ýlk kez bakan yardýmcýsý atandý.
Önceki dönem AKP Diyarbakýr
Milletvekili olan Kudbettin Arzu Gýda
Tarým ve Hayvancýlýk Bakan Yardýmcýsý
oldu.
4- Geçen yýl baþlayan canlý hayvan,
karkas et ve kurbanlýk hayvan ithalatý
2011’de artarak devam etti. Et ve Balýk
Kurumu ihaleler yaparak ithalatý sürdürdü.
28 Aralýk 2011 tarihli Resmi Gazete’de
yayýnlanan Bakanlar Kurulu Kararý ile
Et ve Balýk Kurumu’na verilen ithalat
yetkisi 31 Aralýk 2012’ye kadar uzatýldý.
5-Gýda Tarým ve Hayvancýlýk Bakaný
Mehdi Eker, büyük hayvancýlýk
iþletmelerini “spekülatör” olmakla ve et
fiyatýný yükseltmekle suçladý. Koç
Holding, Banvit gibi dev iþletmeler yerli
besi danasý almaktan vazgeçti. En küçük
iþletmeden en büyük iþletmeye kadar
hemen herkes ithalatçý oldu. Türkiye’nin
karkas et ve canlý hayvan ithalatý 1.5
milyar dolarý aþtý. Ýthalat devam ederken
yerli besici hayvanýný kesmekte zorlandý.
Çok sayýda iþletme hayvanlarýný zararýna
satarak sektörden çekilmek zorunda kaldý.
Hükümet et ve canlý havan ithalatýndaki
vergi oranlarýný defalarca deðiþtirdi.
6-Yýllar sonra Almanya ve Fransa gibi
Avrupa’nýn en önemli hayvancýlýk ülkeleri
ithalata açýldý. Avrupa’nýn ithalata açýlmasý
ile deli dana (BSE) hastalýðý riski
gündeme geldi. Macaristan ile ithalatta
sorunlar yaþandý.
7- Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan’ýn
talimatý ile toptan et satýþlarýnda katma
deðer vergisi(KDV) yüzde 8’den yüzde
1’e indirildi. Fakat, bu indirim tüketici
fiyatlarýna yansýmadý. Binlerce ton et,
binlerce baþ canlý hayvan ithalatýna ve
toptan etteki katma deðer vergisinin
düþürülmesine raðmen kýrmýzý et fiyatý
düþürülemedi. Ýthal edilen etin büyük
bölümü yerli et diye satýþa sunuldu.
8-Türkiye Ýstatistik Kurumu verilerine
göre, tarým sektörü 2011’in ilk 9 aylýk
döneminde yüzde 5.1 oranýnda büyüme
kaydetti. Ayný dönemde ekonomideki
büyüme yüzde 9.2 oldu. Yýlýn son
çeyreðine iliþkin veriler yýlbaþýndan sonra
açýklanacak. Tarým sektörünün 2011’i
büyüme ile kapatmasý bekleniyor.
9-Tarýma 2011’de 6.9 milyar lira
destek verildi. Bu destekte en büyük payý
hayvancýlýk sektörü aldý. Hayvancýlýða
verilen desteðin 1.4 milyar lira
seviyesinde olmasý bekleniyor.
10- Avrupa Birliði,Türkiye’ye iliþkin
2011 Ýlerleme Raporu’nda tarýmdaki
geliþmeleri deðerlendirirken bazý
ilerlemelerin kaydedilmesine raðmen
yeterli olmadýðý özellikle canlý hayvan
ve et ithalatýndan kapýlarýn sonuna kadar
açýlmasý istendi.
11-Hayvansal ürünlerde piyasa
düzenine geçilmesi için yasa taslaðý
hazýrlandý. Ancak, çalýþmalar 2012’ye
kaldý.
12-Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan
imzasý ile 6 Eylül 2011 tarihli Resmi
Gazete’de 2011/13 Sayýlý “Yerli Ürün
Kullanýlmasý” genelgesi yayýnlandý.
Ancak, canlý hayvan ve et olmak üzere
tarýmda ithalat aynen devam etti.
Türkiye’nin yýlsonu itibariyle tarýmsal
ürün ihracatýnýn 12 milyar dolara,
ithalatýnýn ise 13 milyar dolara ulaþmasý
bekleniyor.
13-Güney Afrika Boynuzu’nu kasýp
kavuran kuraklýða baðlý olarak on binlerce
insan açlýktan öldü. Özellikle Somali’de
yaþananlar, dünyada tarýmsal üretimin,
gýdaya ulaþmanýn önemini gösterdi. Kendi
kendine yeterliliðin palavra olmadýðý bir
kez daha kanýtlandý.
14-Ziraat Bankasý’nýn 2010’da
baþlattýðý sýfýr faizli kredi uygulamasý 1
Aðustos 2011 itibariyle sona erdi. Ziraat
Bankasý’nda baþarýlý bir dönem geçiren
Can Akýn Çaðlar’ýn yerine Hüseyin Aydýn
getirildi. Hüseyin Aydýn göreve geldikten
sonra 11 genel müdür yardýmcýsýný
deðiþtirdi. Tarýmsal kredi hacmi 24 milyar
liraya ulaþtý.
15-Biyogüvenlik Kurulu kararý ile
genetiði deðiþtirilmiþ organizmalý (GDO)
3 çeþit soya ve 13 çeþit mýsýrýn ithalatýna
resmen izin verildi. Böylece ilk kez yasal
olarak GDO’ lu ürünler Türkiye’ye girdi.
Tarýmla ilgili elbette daha bir çok
geliþme yaþandý.Yukarýda özetlediðimiz
ve yer veremediðimiz bir çok haberi ilk
kez siz DÜNYA okurlarýna sunmanýn
heyecanýný ve mutluluðunu yaþadýk.
Kiþisel yaþamýmda da 2011’de önemli
geliþmeler oldu. Siz okurlarýmla bir
bölümünü paylaþmýþtým. Türkiye
Gazeteciler Cemiyeti’nin Nezih
Demirkent Özel Ödülü’nden sonra GDO
ile ilgili haberlerle “ekonomi gazetecisi”
ödülünü aldým.
Kaynak : Tarým Dünyasý.net
Sulucakarahöyük/HACIBEKTAÞ
12 Eylül soruþturmasý için ifade veren
dönemin valisi Rafet Üçelli, Çorum
olaylarýnda askerin seyirci kaldýðýný söyledi.
Çorum’da ne olmuþtu?
27 Mayýs 1980’de MHP’li Bakan Gün
Sazak’ýn öldürülmesi üzerine, ertesi gün
Çorum’da ülkücüler, Alevi ve solcularýn
dükkân ve evlerine saldýrdý. Alevilerin
oturduðu Milönü Mahallesi ablukaya alýndý.
Olaylar 30 Haziran’a kadar sürdü ve tam
yatýþtýðý düþünülürken, 4 Temmuz’da
“Komünistler Alaattin Camisi’ne bomba
attý” þayiasý ile ikinci kýyým dalgasý baþladý.
Polisin de taraflý davrandýðý olaylarda 57
yurttaþ öldü.
12 Eylül askeri darbesiyle ilgili
soruþturma kapsamýnda, ‘kanlý Çorum
olaylarý’ sýrasýnda kentte valilik yapan Rafet
Üçelli’nin ifadesine baþvuruldu. Radikal’in
haberine göre, Üçelli olaylar çýkmasý üzerine
Amasya’daki tugaydan yardým istediklerini
ancak gelen askerlerin olaylara müdahale
etmeden kýþlalarýna geri döndüðünü söyledi
Savcý Kamel Çetin’e talimatla ifade veren
Üçelli, olaylar sýrasýnda askerlerin takýndýðý
tutuma iliþkin çarpýcý açýklamalarda bulundu.
Amasya’da bulunan Tugay
Komutanlýðý’ndan yardým istediklerini
belirten Üçelli, “Ancak kente gelen askerler
müdahale etmeden geri döndü. Paþanýn
tutumunu anlayamadýk. Arkadaþlarla birlikte
çareler aradýk. Durumu telefonla Ýçiþleri
Bakanlýðý’na arz ettim. Yozgat’tan gönderilen
60 jandarmanýn çok yetersiz olduðunu
belirterek baþka birlikler gönderilmesi
istendi. Polisin çok yorgun düþmesi, sayýsý
ve rütbelilerin azlýðý nedeniyle toplum
zabýtasý ile desteklenmeyi ve iki emniyet
müdür yardýmcýsý görevlendirilmesini de arz
etmiþtik. Olaylarýn ciddiyetini muhafaza
ettiðini de vurgulamýþtýk. Taleplerin
sonucunu göremeden Çorum’daki
görevimizden alýndýk” dedi.
Olaylar planlýydý
Çorum olaylarý sürerken, benzer olaylarýn
Merzifon’da da patlak verdiðini anlatan
Üçelli, “Doðal olarak elimizdeki kolluk
kuvveti bölündü. Merzifon’a da sýçramasý,
bu olaylarýn planlý bir þekilde yapýldýðý
kanýsýný uyandýrdý bende” dedi. Emekli Vali
Üçelli, olaylar sýrasýnda kentte kurulan
barikatlarýn kaldýrýlmasý için verdiði talimatýn
dönemin askeri yetkilileri tarafýndan yerine
getirilmediðini de anlatarak, “Cuma günü
barikatlarýn kaldýrýlmasý talimatýný verdim.
Ancak Tugay Komutaný Paþa, bu kararýn
çok önemli olduðunu, silahlý bir çatýþmaya
neden olabileceðini ifade ederek, bir defa
daha belediye baþkaný ile görüþmek istediðini
kararýn bu sebeple bir süre ertelenmesi talebi
olduðunu iletti. Bunun üzerine bir süre
bekleme kararý alýndý” þeklinde konuþtu.
Komutan ‘Kan akar’ dedi
Vali Üçelli, cumartesi sabahý yanýna aldýðý
15 asker ve bazý vatandaþlarla söz konusu
barikatlarý kaldýrdýðýný ifade ederek, þunlarý
kaydetti: “3 saat içinde Samsun-Ankara yolu
açýldý. O arada Ýçiþleri Bakaný beraberindeki
zevatla meþgulken CHP milletvekilleri ile
polis arasýnda tartýþma çýkmýþ ve polis CHP
milletvekilinin silahýný almýþ. Bu olay
Milönü’ne intikal etmiþ ve barikatlar yeniden
kurulmuþtur. Bu barikatlarýn yeniden
kaldýrýlmasý talimatýný Jandarma
Komutaný’na bildirdim. O da cevaben bunun
birkaç saat içinde mümkün olmayacaðýný
iletti. Jandarma Komutaný, bu iþe
giriþmesinde ciddi bir risk bulunduðunu,
silah kullanmak gerekebileceðini, kan
akabileceðini, halkýn itiraz ettiðini ve
kalabalýk olduðunu söylüyordu. Ben
arkadaþýmýn o an hangi þartlarda
bulunduðunu bilemezdim. Benim barikatlarý
kaldýrma emrim, mahalle belirtmeden genel
anlamdaydý. Ýtirazlarý da paþanýn bir gün
önce yaptýðý itirazlara benziyordu. O sabah
yaptýðýmýz çalýþmada barikatlarýn
kaldýrabileceðini de hep beraber görmüþtük.
Demek ki bu mümkündü. Ayrý bir yöntem
ve yolla kaldýrýlabilirdi.”
Ertem Dinçer (Dönemin Çorum
Baþsavcýsý): Çorum, Maraþ ve Sivas
olaylarýnýn bütün olarak incelenmesinde
fayda var. Çünkü bu olaylar spontane deðildi.
Bir tertibin mahsulüydü. Çorum özeli
itibariyle ise olaylarý münferit
almayacaksýnýz. Biz bunu beceremedik, her
olayý ayný deðerlendirip sýkýyönetim
savcýlarýna gönderdik. Münferit
gönderiliyorduk. Sýkýyönetim savcýlýðý
bunlarý birleþtirip bütün olarak ele almalýydý.
Bu basit bir yangýn ve katl olayý deðildi.
Yeni soruþturma iyi olur diye düþünüyorum.
Sadýk Eral (Çorum Olaylarý Maðduru
ve Avukatý): Gerçeklerin ortaya çýkmasýndan
yanayýz. Fakat son dönemde davalar toplumu
dizayn etmek amacýyla kullanýlýyor. Bu
çekincemiz var. Eðer soruþturma bu amaçla,
yani toplumumuzu dizayn amacýyla
açýlýyorsa daha kötü olur; suçlular aklanýr.
Ýyi niyetli bir çalýþma için þu andaki sistem
tarafýndan deðil, baðýmsýz ve tarafsýz, hatta
uluslararasý bir yargý sistemi tarafýndan
yapýlmasý isabetli olur. Gerçeklerin ortaya
çýkmasý için öncelikle maðdurlar dinlenmeli.
Devlet görevlileri deðil, olaylarý yaþayanlar
dinlenmeli. Soruþturma, parça parça deðil
toplu yürütülmeli; uzaktan deðil, bizzat
mahallinde yapýlmalý.
Sulucakarahöyük/ANKARA
TBMM Baþkaný Cemil ÇÝÇEK
baþkanlýðýnda, aralarýnda BDP Ýstanbul
Milletvekili Sýrrý Süreyya ÖNDER’in de
bulunduðu Anayasa Uzlaþma Komisyonu,
Demokratik kitle örgütlerinin katkýlarýný
almak için ziyaretlerini sürdürüyor. Daha
önce KESK’i ziyaret eden Komisyon bugün
de Ankara’da DÝSK’i ziyaret etti. DÝSK’e
baðlý Genel – Ýþ Genel Merkezinde, saat:
11:00’de gerçekleþen ziyarete, DÝSK Genel
Sekreteri Tayfun GÖRGÜN, DÝSK Yönetim
Kurulu Üyesi Celal OVAT ve Ýsmail
YURTSEVEN’le birlikte, Ankara’da
bulunan sendika merkez ve þube yöneticileri
de iþtirak etti.
Komisyon 29 Aralýk Perþembe günü
Ankara’da DÝSK’i ziyaret etti
Komisyon üyelerinin ziyaretlerinden
duyduklarý memnuniyeti ifade ederek
konuþmasýna baþlayan DÝSK Genel
Sekreteri Tayfun GÖRGÜN,
konfederasyonun “yeni Anayasa” ve
tartýþmalarý hakkýndaki görüþlerini bir dosya
ve kitap olarak komisyon baþkaný Cemil
ÇÝÇEK’e teslim etti.
12 Eylül Anayasasý yapýldýðý dönemin
antidemokratik baskýcý ruhunu
günümüze taþýdý
Olaðanüstü, baskýcý otoriter bir dönemin
ürünü olan 1982 Anayasasý’nýn
deðiþtirilmesi ihtiyacý ve talebinin,
Anayasa’nýn yürürlüðe girmesiyle birlikte
dile getirilmeye baþlanýldýðýný hatýrlatan
GÖRGÜN, 1982 Anayasasý yapýlan onca
deðiþikliðe raðmen, yapýldýðý dönemin
antidemokratik, baskýcý ruhuyla varlýðýný
günümüze kadar devam ettirdiðini söyledi.
12 Eylül’ün yarattýðý tahribatlar ancak
yeni demokratik bir anayasa ile
düzelebilir
Taþýdýðý özellikler ve yarattýðý tahribatlar
açýsýndan 12 Eylül Darbe Anayasasýnýn
bugün ülkemizin en temel sorunlarýndan
biri olduðunu belirten GÖRGÜN, bu
sorunun ancak yeni demokratik bir anayasa
ile ortadan kalkabileceðine inandýklarýný
kaydetti.
Yeni anayasa genel toplumsal ve siyasal
iklimin uygun hale gelmesiyle
gerçekleþebilir
Yeni bir anayasanýn içeriðinden
felsefesine, yenilenme yönteminden
konusuna kadar toplumsal mutabakatý
gerektirdiðini belirten GÖRGÜN,
özgürlükçü ve demokratik bir anayasa
deðiþikliði için genel toplumsal ve siyasal
iklimin de uygun hale getirilmesinin
önemine iþaret etti.
Anayasa çalýþmalarý sürerken yasa ve
mevzuat deðiþikliði yoluyla gerginlikler
giderilebilir
24. Dönem yasama seçimleri sonrasýnda
gündeme gelen Anayasayý yenileme
giriþiminin, uzun soluklu bir çalýþmayý
gerektirdiðini ifade eden GÖRGÜN, bu
çalýþma sürerken, yasa ve mevzuat
deðiþikliði yoluyla, toplumda çeþitli
gerilimlere yol açan, demokrasi ve insan
haklarýnýn önündeki engellerin
kaldýrýlmasýnýn þart olduðunu ve bunun ayný
zamanda, demokratikleþme sürecinin önemli
bir parçasý olduðuna dikkat çekti.
Kurumlar baþlarýnýn aðrýyacaðý
kaygýsýyla görüþ beyan etmekten
kaçýnýyor
Basýnda yer alan haberlerde, kimi sivil
toplum örgütlerinin, anayasa konusunda
görüþ beyan ettikleri takdirde baþlarýnýn
derde gireceðine dair endiþeler taþýdýklarýna
tanýk olunduðunu belirten GÖRGÜN,
yaþananlar dikkatle izlenildiðinde hiçte
haksýz sayýlmayacaklarýný söyledi.
Seçimden önce tanýk olunan saldýrýlar
sonrasýnda da ayný hýzla devam ediyor
GÖRGÜN, seçimlerden önce baþlayan
operasyonlarla seçilmiþ birçok yerel
yöneticinin, siyasetçinin, bilim insanýnýn,
gazetecinin, yazarýn, hukukçunun, sendika
yöneticisinin, öðrencinin ve muhalif kimlikli
insanlarýn tutuklandýðýný hatýrlatarak,
seçimlerden sonra da insan haklarý
ihlallerinin ayný hýzýyla devam ettiðini
kaydetti.
Egemenlerin baský, tehdit ve gözaltýlarý
sorunlarý çözülemez bir noktaya taþýyor
AKP’nin insan haklarýna bakýþý ve
uygulamalarýnýn toplumda olumsuz
gerilimlere zemin hazýrladýðýna dikkat çeken
GÖRGÜN, muhalefet partilerine mensup
seçilmiþ milletvekillerinin tutukluluklarýnýn
devam ettirilmesinin, uzun süren
yargýlamalarýn, Kürt açýlýmýnýn sekteye
uðramasý bir yana, soruna operasyonel
yöntemlerle yaklaþýlmasýnýn, iktidarýn en
önemli bakanlýklarýndan Ýçiþleri Bakaný’nýn
tüm sivil toplum kuruluþlarýný, sendikalarý
ve muhalif örgütleri hedef alarak, düþünceyi,
þiiri, karikatürü terör silahý saydýðý tehditkâr
konuþmalarýnýn sorunlarý çözülemez bir
noktaya taþýdýðýný söyledi.
Siyasal iktidarýn uygulamalarý
toplumdaki gerginlikleri artýrýyor
Yaþatýlan gerilimlerin anlatýlanlarla
sýnýrlý kalmadýðýný belirten GÖRGÜN,
zaman, zaman kentsel dönüþüm,
hidroelektrik, nükleer santral inþaatý vb.
olaylarda, barýnma hakký, çevre hakký için
mücadele eden halka, sosyal ve ekonomik
haklarý için mücadele eden emekçilere,
inanç özgürlüðü için mücadele eden
Alevilere karþý yöneltilen þiddet ve
ötekileþtirme kampanyalarýnýn, Emekli-Sen,
Genç-Sen ve Yargý-Sen gibi sendikalarýn
kapatýlmasýnýn da toplumdaki diðer
gerginlikleri artýrdýðýný kaydetti.
Böyle gergin bir ortamda özgürlükçü,
demokratik bir anayasa yapýlabilir mi?
Anayasalarýn ayný zamanda bir
toplumsal uzlaþma belgesi olduðunu belirten
GÖRGÜN, bu özelliðin dikkate alýndýðýnda,
böyle gerilimli bir ortamda özgürlükçü,
demokratik yeni bir anayasanýn
yapýlamayacaðýnýn net olarak görüleceðini
söyledi.
Gerçek bir demokratikleþme için gerekli
adýmlar acilen atýlmalý
AKP iktidarýnýn, TBMM’de mevcut
sayýsal çoðunluðunun da avantajý ve
etkisiyle, gerek yasal planda, gerekse de
uygulama planýnda, gerçek bir
demokratikleþme için gerekli adýmlarý acilen
atmalýdýr diyen GÖRGÜN konuþmasýný
þöyle sürdürdü. “Bu baðlamda, 12 Eylül
ürünü, Siyasi Partiler Kanunu, Seçimlerin
Temel Hükümleri Hakkýnda Kanun,
Milletvekili Seçimi Kanunu ile düþünce ve
örgütlenme özgürlüðü önünde engel teþkil
eden Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele
Kanunu hükümleri, özel yetkili
mahkemeleri düzenleyen, adil yargýlanma
hakkýný ihlal eden, CMK maddeleri
deðiþtirilmelidir.”
Ülkemizin ihtiyaçlarýna uygun, ILO
sözleþmeleriyle uyumlu yasa deðiþikliði
yapýlmalý
Bu süreçte, Anayasa’nýn 90. Maddesine
göre yasa hükmünde olan, uluslararasý
sözleþmelerin iç hukukumuzdaki etkisinin
saðlanmasý için gerekli önlemlerin
alýnmasýný isteyen GÖRGÜN, “sendikal
planda, Anayasa ve ILO sözleþmelerine
aykýrý mevzuat hükümleri kaldýrýlarak,
ülkemizin ihtiyaçlarýna uygun, ILO
sözleþmeleri ile uyumlu yasa deðiþiklikleri
yapýlmalýdýr” dedi.
DÝSK’in geçmiþte yaptýðý ve toplumla
paylaþtýðý Anayasa çalýþmasý yol gösterici
Yeniden faaliyete geçtiði 1991 yýlýndan bu
yana DÝSK’in, 12 Eylül Anayasasý’nýn
deðiþtirilmesi, özgürlükçü, eþitlikçi,
demokratik ve sosyal bir anayasa için kararlý
bir þekilde mücadele ettiðini belirten
GÖRGÜN, genel kurullarýnda bununla ilgili
kararlar aldýðýný, 2007 yýlýnda yoðunlaþan
yeni anayasa tartýþmalarý üzerine
oluþturduðu bilim kurulunca hazýrlanan
“ÖZGÜRLÜKÇÜ, EÞÝTLÝKÇÝ,
DEMOKRATÝK VE SOSYAL BÝR
ANAYASA ÝÇÝN TEMEL ÝLKELER
RAPORU”nu 2009 Haziran’da kamuoyuna
açýkladýðýný, kitap haline getirilerek bütün
siyasi partilere, TBMM üyelerine,
üniversitelere, iþçi ve iþveren
konfederasyonlarý ile sivil toplum
kuruluþlarýna gönderildiðini söyledi.
Yeni Anayasa konusundaki düþünce ve
çabalarýnýn bununla sýnýrlý kalmadýðýný ifade
eden GÖRGÜN, 12 Eylül 2010 tarihinde
gerçekleþen Anayasa deðiþikliði öncesinde
konuyla ilgili görüþlerini, o dönemde
DÝSK’i ziyaret eden AKP heyetine ve
kamuoyuna da sunduklarýný hatýrlattý.
Sulucakarahöyük/HACIBEKTAÞ
Pir Sultan Abdal Kültür Derneðinin basýn açýklamasýný aynen yayýnlýyoruz.
*Devlet katliam politikalarýndan vazgeçmelidir.
*Dün Maraþ’ta, bu gün Uludere’de katliamlar devam etmektedir.
*Tüm katliamcýlara karþý, demokrasi mücadelemizi sürdüreceðiz.
Bundan tam 33 yýl önce, 19-27 Aralýk 1978 tarihleri arasýnda bu ülke, tarihinin en
büyük katliamýna tanýklýk etti. Maraþ’da yüzyýllardýr birlikte yaþayan Alevi ve ilericiler,
faþist zihniyetçiler tarafýndan katledildi. Günlerce süren katliamda; Alevi ve ilerici
yurttaþlarýn evleri iþaretlendi, yüzlerce insan vahþice katledildi.
Aradan 33 yýl geçmesine raðmen ülkeyi yönetenlerin, bu katliamý
aydýnlatmasý hiç de umurlarýnda olmadý. Ýþin daha kötü tarafý, öyle
bir dönemdeyiz ki artýk katliamlar da yitirdiklerimiz anamaz hale
geldik. 33 yýl önce yitirdiðimiz canlarýmýzý anmak için Maraþ’a
gittiðimizde, devletin kolluk kuvvetleri tarafýndan Maraþ’a
sokulmadýðýmýz gibi, adeta düþman karþýlanýr gibi barikatlarla,
jandarma dipçiði, polis copu, göz yaþartýcý bombalarla karþýlandýk.
Daha dün ise Þýrnak'ýn Uludere Ýlçesi'ne baðlý Ortasu Köyü'nde,
F-16 savaþ uçaklarý köylüleri vurdu. Bombalama sonucu 35 kiþi
parçalanarak öldü ve çok sayýda kiþiye de henüz ulaþýlamadý.Bu katliam rejimin ve
siyasal iktidarýn tam anlamýyla iflas ettiðinin ve AKP hükümetinin Kürt sorununun
çözümünde, samimi olmadýðýnýn bir göstergesidir.Bizde bir atasözü vardýr. “Ýðneyi
kendine, çuvaldýzý ele batýr.” diye. Bu söz tam da AKP hükümetine yakýþýyor. Baþkalarýný
“Kendi halkýyla savaþtýðý ve yurttaþlarýný öldürdüðü” gerekçesiyle eleþtiren AKP
hükümeti, kendisini birden bire kendi yurttaþlarýný öldürürken bulmuþtur. Tarih bunu
AKP’nin boynuna bir yafta gibi asmýþtýr.Hâlbuki 21. yüzyýl insan haklarý, özgürlükler
ve bilim çaðý olmalýdýr. Devletin gizli çekmecelerinde ki arþivler açýlmalý, katliamlarý
yaþayan tanýklarý dinlenmelidir. Arþivlerin, yaþayan tanýklarýn, kitap, belge ve o
dönemdeki mahkeme tutanaklarýnýn ýþýðýnda katliamda suçu, hatasý ve ihmali bulunan
birey ve kurum her kim varsa evrensel hukuk verileri çerçevesinde yargýlanmalý, gerekli
cezalar verilmelidir. Oysa katliamlar; katliamlarda yitirdiklerini anmak isteyenleri
engellemekle ve zamanaþýmlarýyla, görmezden gelmelerle unutulmaz. Unutulmuþ gibi
yapýlsa bile toplum vicdaný rahatlamaz. Bu ülkenin kardeþliði; çok kültürlü bir yapý
içerisinde herkesin kendisini özgürce ifade etmesine baðlýdýr. Bu tür katliamlarýn gerçek
faillerinin belirlenmesine baðlýdýr. Aksi halde bu katliamlar ülkemiz halklarýnýn arasýnda
yapay bir sorun olarak kalmaya devam edecektir. Bu da ülke çaðdaþlaþmasýna ve
demokratikleþmesine katký saðlamayacaktýr. Ülkemizin geleceði; ülkemiz insanlarýnýn
tüm farklýlýklarýna raðmen kardeþçe bir arada yaþamalarýna baðlýdýr. Bu doðrultuda
baþta Sivas, Dersim, Çorum, Maraþ, Gazi, Uludere olmak üzere, tüm katliamlarýn
gerçek failleri bulunmalý, bu katliamlar aydýnlatýlmalýdýr. Bu gün ise dünden faklý
deðil, hatta daha da kötü bir durumdayýz. Artýk yitirdiðimiz canlarýmýzý anmamýza dahi
izin verilmemektedir. Hâlbuki biz tüm insanlarýn barýþ içerisinde, bir arada, birlikte
kardeþçe yaþamasýný isteyen bir gelenekten gelmekteyiz. Günümüzde ülkeyi
yönetenlerden bu beklenebilir mi? Beklenemez. Çünkü daha dün Uludere’de kendi
yurttaþýnýn üzerine uçaklarla bomba yaðdýrarak 35 yurttaþýn katline neden oldular.Bunun
çözümü; katliamlarýn tüm sorumlularý belirlenip yargý önüne çýkarýlmadýkça, en yüksek
devlet yetkilisinden, tetikçisine kadar adalet önünde hesap sorulmadýkça, bu tür yaralar
kanamaya devam edecek ve bu katliamlar unutulmayacaktýr, unutturulamayacaktýr.
Devleti yönetenlerin görevleri katliamlarda yitirdiklerini anmak isteyenleri engellemek
deðil, katliamlarý aydýnlatmak, yapanlarý ve planlayanlarý yakalayýp yargýlayýp hesap
sormaktýr. Bizler her yýldönümlerinde olduðu gibi bütün katliamlarda yitirdiklerimizi
anacaðýz. Bu nedenle, Sivas, Dersim, Maraþ, Çorum, Gazi, Malatya, Uludere’de
katledilenleri bir kez daha özlemle anýyor; onlara aydýnlýk, çaðdaþ ve barýþ içinde bir
ülke sözü veriyor ve katliamlarý anmak isteyenleri engelleyenleri ve bu katliamlarý
yapanlarý da nefretle kýnýyoruz.
Hüseyin GÜZELGÜL
Pir Sultan Abdal Kültür Derneði
Genel Baþkaný
30 ARALIK 2011

Benzer belgeler

Sarı sendikacılık, esasen patrondan yana

Sarı sendikacılık, esasen patrondan yana “terörist” sayýldýðý ve nihayetinde tutuklandýðý bir yeni devre imzasýný attý. Farklý kimlikler kadar, emekçilere de düþman kesilmiþti AKP. Oysa, yine referandum sýrasýnda emekçilere grev hakkýndan...

Detaylı

255. Sayı - 24 Haziran 2006

255. Sayı - 24 Haziran 2006 yaný yok. Türkiye tarihinde yeni liberal politikalarý en hayasýzca uygulayan parti. Bunun son örneði Genel Saðlýk Sigortasý Yasasý. Bir defada bütün saðlýk sistemi "düzeltiyoruz" palavrasý ile özel...

Detaylı