entelektüel mu`tezile`de bedevî etki

Transkript

entelektüel mu`tezile`de bedevî etki
bilimname, XXII, 2012/1, 113-127
HADİSLERDE İCÂZ, İTNÂB VE MUSÂVÂT
Özet
Mustafa CANLI
Dr., DİB Kayseri Eğitim Merkezi
[email protected]
Belâğat ilmi; meânî, beyân ve bedî’ olmak üzere üç
temel kısma ayrılır. Bunlardan Meânî; sözün yerinde
kullanılması ile ilgili bir ilim dalıdır. Îcâz, musâvât ve
itnâb, bu ilim dalı içerisinde yer alan edebî
sanatlardandır. Az kelimelerle çok mânâlar ifade etme
uslûbuna îcâz denmektedir. Cümlede lafızlarla anlamlar
eşit miktarda yer alıyorsa bu tür ifadelere, musâvât denir
ki genelde halkın konuşması bu tarzdadır. Eğer bir
maksad, alışılagelmiş şeklin dışında daha çok lafızlarla
anlatılıyorsa bu ifade biçimine de itnâb denir.
Edebiyatın çok canlı olduğu Arap toplumu
içerisinden çıkan ve ümmî olan Hz. Peygamber (sav),
kendisine peygamberlik makamının verilmesiyle
birlikte, Arabın en fasîhi olmuştur. O, aynı zamanda
Kurân dili olan konuştuğu dilin bütün sanatlarını ihtiva
edecek şekilde sözlerini aktarmış; bu çerçevede îcâz,
musâvât ve itnâb sanatlarını, en mahâretli bir şekilde
kullanmıştır. Hz. Peygamber’in sözleri arasında, bu üç
edebî sanattan musâvât tarzında söylediği sözler,
çoğunluğu teşkil etmektedir.
Anahtar kelimeler: Hz. Peygamber, Hadis, Belâğat,
îcâz, Musâvât, İtnâb.
Mustafa CANLI
IN TRADITIONS (HADITH) ÎJAZ, ITNÂB, AND
MUSÂWÂT
Abstract:
The science of eloquence (belagat) can be devided
into three main categories as; meani, beyan and bedi.
Amongst these, Meani is a science regarding the
appropriate use of language. Icaz, musavat and itnab are
literary arts that fall under this branch. Icaz is the art of
expressing multiple meanings with the use of few words.
Where words and meanings are present in an equal
proportion within a sentence, this type of expressions
are called musavat, which is the talking style that the
public generally uses. If a purpose is being transmitted
with the use of additional words contrary to the usual
style, this type of expression is called itnab.
Sayfa | 114
The Holy Prophet who came out of the Arab society
where literature was very vibrant and who was himself
illiterate, became the most lucid of the Arabs after
recieving prophethood. He transmitted his sayings in a
style which contained all the artistic aspects of
thelanguage he was speaking, which was also the
language of the Qur’an. In this framework he used the
literary forms of icaz, musavat and itnab in the most
skillful and proficient way. Out of all the saying of the
Prophet, the ones that are based on the artistic style of
musavat form the majority amogst these three styles.
Giriş
Keywords: The Holy Prophet, Hadith, Balaga, îjaz,
Musawat, Itnâb.
İslam öncesi dönemde Araplar, uçsuz bucaksız genişliği, duru ve masmavi
göğü ile imkânsızlıklara rağmen çöl ortamında kapsamlı edebî bir çevre
oluşturmuşlardı. Tarihî ve edebî kaynakların verdiği bilgilere göre; toplumun
bireyleri arasında şiir ve hitâbet yeteneği son derece gelişmiş, insanlarda edebî
yetenek ve edebî zevk ön planda idi. Hatta bu dönemde şairlerin, münekkidler
tarafından Ukâz panayırında eleştiriye tabi tutulmaları, edebî muhitin ne kadar
canlı ve dinamik olduğunu göstermesi bakımından mânidardır. 1 İşte Kurân, dil
zevkine sahip, edîp bir topluma, onları ikna edecek hatta meydan okuyacak
1
Emîn, Ahmed, en-Nakdü’l-Edebî, Mektebetü’n-Nahda, Kahire, 1963, s. 410.
Hadislerde İcâz, İtnâb ve Musâvât
tarzda, bir mucize olarak gönderilmiştir. Kurân’ın dilsel ve edebî yönden bu
mucizevî durumu karşısında en meşhur dilciler bile çaresiz kalmış ve hakkı
teslim etmek durumunda kalmışlardır.
Mucize Kurân’ı insanlara getiren Hz. Peygamber (sav), hem Arapların içinde
Sayfa | 115
yetiştiğinden edebî zevke sahipti hem de peygamber olduğu için Allah tarafından
özel bir yetenekle donatılmış ve yetiştirilmişti. Hz. Peygamber, Arap toplumu
içerisinde neşet edip gelişmiş ve Peygamber olmasıyla birlikte ümmî olmasına
rağmen Arabın en fasîhi olmuştur. Arap dilinin inceliklerini bilen ve uygulayan
bir kişi olarak sözlerini söylemiştir. Bu çalışmada, O’nun edebî içerikli sözleri;
meânî ilim dalı içerisinde yer alan îcâz, itnâb ve musâvât açılarından ele alınmaya
çalışılacaktır.
Burada şunu ifade etmeliyiz ki; elimizdeki hadis metinlerinin çoğunluğunun
mânâ ile rivayet edilmiş olması, eldeki metni esas alarak yapılan
değerlendirmelere itiyatla yaklaşmamızı gerektirmektedir. Bu bakımdan hadis
metinlerinden hareket ederek bir takım sonuçlar ortaya koymaya çalışan bu
çalışmada bu durumu dikkate almak isabetli olacaktır. Bunun yanında her hadis
metninin Arapça aslı verilmemiş sadece bazı hadisler, önemine binaen Türkçe
anlamlarının yanında orijinal metinleriyle birlikte verilmiştir.
A-İCÂZ, MUSÂVÂT VE İTNÂB KAVRAMLARI
Belâğat, sözün yerinde (fesâhat kurallarına uygun olarak) ve zamanında
(muktezây-ı hâle uygun) söylenmesidir. 2 Belâğat ilmi; meânî, beyân ve bedî’
olmak üzere üç temel edebî sanata sahiptir. Bunlardan Meânî, sözün yerinde
kullanılmasını, muhatabın haline uygun söylenmesini sağlar. 3 Beyân, mânânın
farklı uslûplarla, çeşitli yollarla ifade edilmesidir 4. Bedî’ ise, lafız ve mânâyı
güzelleştirme usûl ve kaidelerinden bahseden ilim dalıdır. 5
Kazvînî, muhatabın durumuna göre bir sözün sekiz şekilde söylenebileceğini
ifade etmiştir. Bunlar; haberî isnâd durumları, müsnedün ileyhin durumları,
müsnedin durumları, fiille ilgili olan öğelerin durumları, kasr üslûbu, inşâ (dilek,
istek ve temenni) üslûbu, fasl (atıf edatı ile bağlamama) ve vasl (cümleyi atıf
harfiyle bağlama) durumları, îcâz (az lafızla çok anlam ifade etme), itnâb (bir
anlamı çok lafızla ifade etme) ve Musâvât (anlama göre lafız söyleme) 6
Buna göre bir söz bu sekiz durumdan biriyle muhataba söylenir.
Muhatabımız, son derece anlayışlı, kültürlü ise ona, az ve öz ifadelerle
Hâşimî, Ahmed, Cevâhiru’l-Belâğa, İhyâü’t-turâs, Beyrut, tsz., s. 33.
Kazvînî, Celâluddîn Muhammed b. Abdirrahmân Telhîsu’l-Miftâh, nşr. Nevzat H.Yanık-Mustafa
Kılıçlı-M. Sadi Çöğenli, Huzur yay., İstanbul, tsz. s. 13.
4 Kazvînî, s. 54.
5 Kazvînî, s. 212.
6 Kazvînî, s. 13.
2
3
Mustafa CANLI
Sayfa | 116
meramımızı anlatırız. Muhatabımız, orta seviyede bir kişi ise, sözümüzü biraz
daha anlaşılır ve açıklayıcı şekilde izah ederiz. Muhatabımız, öğrenci ise veya
söyleyeceğimiz şeyleri kabul etmeme durumu varsa ona uzun uzun, ayrıntılı ve
delilleri ile konuyu anlatırız.
Meânî ilmi; belâğatın “sözün yerinde olma (muktezâ-i hâle uygunluk)
şartlarını, sözü duruma ve yere göre uyarlama ilkelerini inceleyen dalıdır.” 7
Araştırmamıza medâr olan îcâz, itnâb ve musâvât konuları, meânî ilim dalı
içerisinde ele alınan edebî sanatlar arasında yer almaktadır.
Bir maksadın ifadesini sağlayan kelimelerin azlığı ve çokluğu ile cümlenin
uzunluğu kısalığı, sözünü ettiğimiz üç başlıkta ele alınır:
1-İcâz: Sözlükte; ‫ أوﺟﺰ‬fiilinin mastarı olup, işi çabuk yapmak, sözü kısa
kesmek, özetlemek gibi mânalara gelir. 8 Bir meânî terimi olarak ise; maksadı açık
ve net bir şekilde ifâde etmek suretiyle, az kelimelerle çok mânaları anlatmaya
"îcâz" denir. 9 Bir başka tanıma göre; îcâz, günlük kullanılan ibarelerden en az
olanı ile meramı ifade etmektir. 10
7F
8F
9F
Îcâz sanatı, belâğat kitaplarında genellikle ikiye ayrılarak incelenir:
a)Îcâz-ı Hazif: Kendileri bulunmadan da anlamın tamam olduğu kelime veya
cümlelerin hazfedilmesi yoluyla sağlanan îcâzdır. Bu nevi hazfe meânî ilminde
ihtizâl denir. En güzel örnekleri atasözleridir.
‫ وﺟﺎء رﺑﻚ واﳌﻠﻚ ﺻﻔﺎ ﺻﻔﺎ‬ayetinde (Fecr, 89/22) “‫ ”اﻣﺮ‬kelimesi hazfedilmiştir.
Çünkü Yüce Allah’a gelme fiilinin nisbet edilmesi uygun değildir.
b)Îcâz-ı Kısar: Cümleden herhangi bir kısaltmaya gitmeden kısa bir ibâreye
çok mânalar sığdırmaktır. Sözün herkesçe kullanılan yaygın şekline nazaran
lafızlarının az, anlamının çok olması “‫”ﻻ ﻣﻘﻄﻮﻋﺔ و ﻻ ﳑﻨﻮﻋﺔ‬, “Tükenmeyen ve
yasaklanmayan-yiyecekler” ayeti (Vâkıa, 56/33), bu tür îcâza verilen örnekler
arasındadır. 11
10F
Îcâzın her çeşidinde belâğat bulunmakla birlikte bunların en değerlisi ve
makbulü, îcâz-ı kısardır. ‘Veciz söz’ nitelemesi, daha ziyâde îcâz-ı kısar için
kullanılır. 12
Durmuş, İsmail, “Meânî” md. TDV İslâm Ansiklopedisi, Ankara, 2003, c. 28, 204.
İbn Manzûr, Cemâluddîn Muhammed b. Mukrim, Lisânu'l-'Arab, I-XXV, Dâru'l-Fikr, Beyrut, 1990, V,
427
9 Hâşimî, s. 222.
10 Sekkâkî, Ebû Yakûb Yusuf b. Muhammed, Miftahu’l-Ulûm, Tahkîk: Dr. Abdulhamîd Hindâvî,
Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2000, s. 388.
11 Saraç, M. A. Yekta, “Îcâz” md. TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 2000, XXI, 392.
12 Saraç, s. 393.
7
8
Hadislerde İcâz, İtnâb ve Musâvât
2-Musâvât: Sözlükte, ‫ ﺳﺎوى‬fiilinin mastarı olup eşitlik ve denklik mânâsına
gelir. 13 Terim olarak musâvât; cümlede lafızlarla, anlamlarının eşit derecede
olup, birbirlerinden az veya çok olmaması anlamına gelmektedir 14. Bu duruma
göre, ibâre ile mânânın hiçbiri birbirinden fazla olmamalıdır. Musâvâtta ibare; Sayfa | 117
orta seviyedeki halkın günlük hayatta kullandıkları ölçüdedir.
“İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?” ayetinde ( Rahmân, 55/60)
müsâvât vardır.
3-İtnâb: Bir edebî sanat olarak itnâb ise; sözlükte, ‫ أﻃﻨﺐ‬fiilinin mastarı olup
sözü uzatmak mânâsına gelir. 15 Terim olarak; herhangi yeni bir fayda için,
maksadı, alışılagelmiş ibâreden fazla ibâre ile ifâde etmeye itnâb denir. 16 Diğer
bir ifâdeyle itnâb, insanların alışık olduğu lafızlardan daha fazla lafızla, gereksiz
doldurma ve gereksiz uzatmaya kaçmaksızın maksadı dile getirmektir. 17
14F
15F
16F
İtnâb sanatından bahsedilirken onun sözü uzatmak anlamına gelen tatvîl
olmadığına vurgu yapılır. Yerine göre bazen îcâz bazen de itnâb daha üstündür.
Tatvîl ise gereksiz yere sözü uzatmak olup, hedefe giderken kısa yol varken
bilmeden uzun yola girmektir. Sözde yerine göre hem îcâza hem de itnâba ihtiyaç
vardır. İtnâb bir belâğat iken tatvîl ise söz kusurudur. 18
Abdulaziz b. Ebî Sehl, Ebû Amr b. el-Alâ‘ya “Araplar sözlerini uzatırlar mı?”
diye sorduğunda, onun “Evet, Araplar sözün daha iyi anlaşılması amacıyla
sözlerini uzatırlar”, diye cevap vermesi, “Sözlerini kısa tutarlar mı?” diye
sorduğunda da, “Evet sözü ezberlemek maksadıyla kısa tutarlar.” 19 şeklinde
karşılık vermesi, îcâz-itnâb olgusunun ne denli yerleştiğini göstermesi açısından
önemlidir.
Genel hatlarıyla itnâb uslûbu; mânânın pekiştirilmesinde, kanun ve
yasaların yazılmasında, bir şeyin güzel veya çirkin olduğunu ifade etmek için
vaaz ve nasihatlerde, övgü, yergi ve sevgi duygularının ifade edilmesinde, acı ve
elemlerin ifade edilmesinde, alış-veriş, borç ve akitlerin yazılmasında
kullanılır. 20
İbn Manzûr, XIV, 410.
Askerî, Ebû Hilâl, Kitâbu’s-Sınâ‘ateyn, nşr. Muhammed el-Bicâvî-Ebu’l-Fazl İbrâhim, Kâhire, 1971,
s.318.
15 İbn Manzûr, I, 563.
16 Askerî, s. 209.
17 İbn Esîr, Ebû’l-Feth Ziyâuddin Nasrullah b. Muhammed eş-Şeybânî, el-Meselu’s-Sâir fî Edebi’l-Kâtib
ve’ş-Şâir, neşr.Ahmed el-Hûfî el-Bedevî Tabâne, I-IV, Kahire, trs. II, 120.
18 Bulut, Ali, “Kur’ân-ı Kerim’de İtnâb Uslûbu”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, yıl, 2010/III,
sayı: 11, s. 185.
19 İbn Raşîk, Ebû Ali Hasan el-Kayravânî, el-‘Umde fî Mehâsini’ş-Şi‘r ve Âdâbihî ve Nakdih, nşr.
Muhyiddîn Abdulhamîd, I-II, Dâru’l-Cîl, Beyrut, 1972, I, s.186.
20 Bulut, s. 186-187.
13
14
Mustafa CANLI
Yukarıda kısaca izâh etmeye çalıştığımız îcâz, müsâvât ve itnâb usûllerinin
her üçünün de yer ve zamana göre bir değeri vardır. Bazı yerler vardır ki; orada
sözü kısa ve vecîz söylemek daha etkili ve önemlidir. Bu bakımdan her yere göre
söylenecek bir söz vardır. Îcâz ve itnâb uslûbundaki ölçü, insanların genelinin
21
Sayfa | 118 kullandığı bir ölçüdür.
İtnâbın belâgat ilmindeki mukâbili îcâzdır. Îcâz ise insanların alışık olduğu
lafızlardan daha az lafızla anlamı da bozmadan maksadı söylemektir. Uzun uzun
anlatılabilecek bir maksadı kısa, fakat yeterli bir ifadeyle anlatmaktır. Bazı
belâğat âlimlerine göre; belağat, îcâz ve itnâbın kendisidir ve kısaca îcâz ve
itnâbtan oluşur. Bu mânâda sözü uzun tutmanın icap ettiği yerde îcâza gitmek
bir kusurdur. Îcâzlı bir ifadenin gerektiği yerde de sözü uzun tutmak ifade
acizliğidir. 22
İnsanların günlük hayatta kullandıkları ibareler kullanıldığı için müsâvât
uslûbu, en yaygın olan ifade uslûbudur.
B-HZ. PEYGAMBER’İN EDEBİ SANATLARDAKİ KONUMU
İçinden çıktığı toplumun edebî yönü üst seviyelerde olduğu için, genelde Hz.
Peygamber’in edebî konumu, hem merak konusu olmuş hem de araştırma
alanlarından birini teşkil etmiştir. Kullandığı ğarîb ve nâdir kelimeler, darb-ı
meseller, sözlerindeki edebî sanatlar; Hz. Peygamber’in edebî yönünü
araştıracak olanlara yeterince malzemeyi ortaya koyması bakımından önemlidir.
Kurân gibi mucize bir kitâbı Hz. Peygamber’e gönderen Yüce Allah, o anki
Arap toplumunun edebî yönden çok ileri düzeyde olmasından dolayı,
Peygamberine ileri seviyede bir dil yeteneği vermiştir. Zaten O, bu toplumda
doğup büyüdüğünden, onların dil ve edebî kabiliyetlerini almıştı. 23 Öyle bir
toplum ki; ünlü Fransız yazar Renan (1892)’ın “Arap, insanların en edebîsidir.” 24
tesbitinde bulunduğu bir toplum. Hz. Peygamber’in mensup olduğu Kureyş
kabilesi dil yönüyle Arapların en fasîh kabilesi idi. 25 Hiç şüphe yok ki; bu tespit,
Hz. Peygamber’in edebî konumunu anlamada bize yardımcı olacak bir tespittir.
Nitekim Hz. Peygamber’e atfedilen şu sözde bu durumu açık bir şekilde
görmekteyiz: “Ben Arapların en fasihiyim, zira Kureyş kabilesine mensubum ve
Sa‘d b. Bekr oğulları içerisinde büyüdüm.” 26
Sekkâkî, s. 387.
Bulut, s. 186.
23 Sâdık er-Râfi‘î, Târîhu Âdâbi’l-‘Arab, Dâru’l-kutubi’l-‘ilmiyye, I-III, Beyrut, 2000, II, 224.
24 Canan, İbrahim, Peygamberimizin Tebliğ Metodları, I-II, İstanbul, 1998, I, 304.
25 İbn Fâris, es-Sâhibî, nşr. Ömer Fârûk et-Tabbâ‘, Mektebetu’l-Maârif, Beyrut, 1993, s. 55.
26 Suyûtî, el-Muzhir, Dâru’l-kutubi’l-‘ilmiyye, I-II, Beyrut, 1998, I, 209. (Aclûnî, ilgili yerde bu hadisin
aslının olmadığını ama manasının sahih olduğunu ifade eder. Aclûnî, İsmail b. Muhammed, Keşfu’lHafa, Suriye, 2000, I-II, I, 232.)
21
22
Hadislerde İcâz, İtnâb ve Musâvât
Bu noktada şunu da ifade edelim ki; Hz. Peygamber’in edebi yönünden
bahsederken, bunun İlâhî tarafının da olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Suyûtî
(911/1505), Hz. Âdem’den itibaren peygamberlere üstün bir dil kabiliyeti
verildiğini ifade eder. 27 Neticede O, Allah’ın seçkin bir kulu ve Peygamberidir. Bu
Sayfa | 119
durumun, O’nun edebî konumuna etkisinin olacağı açıktır. Bu anlamda, Hz.
Peygamber’in sözlerinde İlâhî vasıfların olabileceğine işaret eden birkaç hadise
yer vermek uygun olacaktır. O, bir sözünde Rabbi tarafından yetiştirildiğini şöyle
ifade etmektedir: “ Beni Rabbim terbiye etti ve ne de güzel terbiye etti.” 28 Yine
“Bana cevâmiu’l-kelîm ile ifade etme kabiliyeti verildi.” sözü 29 de, onun edebî
konumundaki İlâhîlik tarafını göstermesi bakımından kayda değerdir.
Kısaca söylemek gerekirse; Hz. Peygamber’in edebî konumundan
bahsederken, öncelikli olarak O’nun vahiy alan bir peygamber oluşunu, genelde
dil ve edebiyat yönüyle üst seviyede olan bir toplum içerisinde yaşadığını ve
özelde Arap toplumunun en fasîh kabilesi olan Kureyş kabilesinde neşet edip
geliştiğini, dikkate almak durumundayız. 30
Hz. Peygamber’in sözleri, Müslümanın hayatını inşâ etmesi bakımından
önemli olduğu kadar, Arap edebiyatındaki yeri bakımından da kayda değer
ifadelerdir. Hz. Peygamber’in muhataplarıyla konuşma üslubuna baktığımızda;
O, sözlerinde, harflerin sayısı az, anlamı çok, doğal, anlaşılır kelimeler
kullanmıştır 31. Yine O, “lafza ve anlama önem vermiş, süsleme ve sanat kaygısı
taşımamış, kastettiği anlamı en güzel şekilde ve anlaşılır biçimde söylemiştir.
Yerine ve zamanına göre konuştuğundan kısa ifadelerin yanı sıra normal
cümleler de kullanmıştır. Acele ile söz söylememiş, ağır ağır adeta dinleyenlerin
iyice kavrayacağı bir ortam oluşturmuş, zaman zaman sözlerini tekrar
etmiştir.” 32
Açık, seçik ve anlaşılır bir dil kullanması 33, sözün hedef/alıcı tarafından iyice
anlaşılmasını sağlamak amacıyla söylediklerini tekrar etmesi 34, kelimeleri tane
tane telaffuz etmesi 35 ve yavaş konuşması 36 gibi hususlar, hadislerde yer alan ve
onun edebî yönünü anlamamıza yardımcı olacak hususlardan sadece birkaçıdır.
Suyûtî, el-Muzhir, I, 1.
Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I-II, Kahire, 1954, I, 12. Ayrıca bkz. Aclûnî, I, 70.
29 Buhari, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, el- Camiu’s-Sahîh, I-VIII, İstanbul, 1981, Tabir, 11.
“Cevâmiu’l-kelîm” az lafızla birçok anlam ifâde etme anlamına gelmektedir.
30 Hz. Peygamber’in edebî konumu ile ilgili geniş bilgi için bkz., Özdoğan, M. Akif, “Arap Dili ve
Edebiyatı Kaynaklarında Hz. Peygamber’in Dil ve Edebiyattaki Yerine Bir Bakış” Dinbilimleri
Akademik Araştırma Dergisi V, yıl, 2005, sayı:4, s. 223-242.
31 Câhiz, el-Beyân ve’t-tebyîn, nşr. Dervîş el-Cuveydî, el-Mektebetu’l-‘asriyye, I-III, Beyrut, 2003, I, 244.
32 Özdoğan, s. 227.
33 Ebû Dâvud, Süleyman b. Eş’as es-Sicistânî, es-Sünen, I-V, İstanbul, 1992, Edeb, 21.
34 Tirmizî, Ebû İsâ Muhammed b. İsâ, es-Sünen, I-III, İstanbul,1981, Menâkıb, 9.
35 Ebû Dâvud, Ilm, 7.
36 Ebû Dâvud, Edeb, 21. (Hz. Aişe şöyle demiştir: “Rasûlullah (sav) sizin yaptığınız gibi çabuk çabuk
konuşarak sözlerini arka arkaya ulamazdı.” Buhârî, Menâkıb, 23.).
27
28
Mustafa CANLI
Sayfa | 120
Ayrıca O, muhataplarında etki oluşturacak dikkat çekme metodunu etkili bir
biçimde kullanmıştır. Bu yöntemi kullanırken başvurduğu yolları şöylece
sıralayabiliriz: Soru sorması 37, müphem ifadeler kullanması 38, duraklaması 39,
sözü tekrar etmesi 40, sonra söyleyeceğini önceden muhatabına haber vermesi. 41
Hz. Peygamber, muhataplarıyla konuşurken yerine göre mecâz, kinâye ve
istiâre gibi sözün gücünü artırıcı edebî yöntemleri kullanmıştır. 42 Yine O,
söyleyeceği sözleri duruma ve yere göre söylemiş, îcâz, itnâb ve musâvât edebî
sanatlarını ustalıkla kullanmıştır. Bilindiği gibi bu üç tarz, belâğat ilminin bir
şubesi olan meânî ilim dalı içerisinde yer alan edebî sanatlardandır.
C-HZ. PEYGAMBER’İN HADİSLERİNDE ÎCÂZ MÜSÂVÂT VE İTNÂB
SANATLARI
Daha önce de ifade edildiği gibi Hz. Peygamber, Arap dilini en fasîh bir
şekilde konuşabiliyordu. Arap dili içerisinde yer alan edebî sanatları yeri ve
zamanına göre kullanmada oldukça mâhirdi. Biz burada, Arap belâğatında
önemli bir yeri olan meânî ilim dalının kollarından îcâz, musâvât ve itnâb edebî
sanatlarını kullanması açısından Hz. Peygamber’in sözlerini ele almaya
çalışacağız.
1-Hz. Peygamber’in Hadislerinde Îcâz
Hz. Peygamber, muhataplarının durumuna göre bazen kısa ve öz konuşurdu.
Bu tür ifâdeler, genelde mecâz-kinâye gibi edebî sanatları içinde barındıran,
edebî açıdan yüksek olan ifâdelerdir. Belâğat ilminde, Hz. Peygamber’in az lafızla
çok mânâ ihtivâ eden bu tür ifadelerine îcâz denir.
Az ve öz konuşmak, Hz. Peygamber’in konuşma üslûbunun en önemli
özelliklerinden biridir. Günlük yaşantısına genel olarak baktığımızda sükûtu
konuşmasından daha fazla olan bir Peygamberle karşı karşıya olduğumuzu
söyleyebiliriz. Konuştuğunda da Arap Edebiyatı açısından değer ifade eden
sözler söylerdi. Bu mânâdan olmak üzere bazen az kelimeler kullanarak geniş
mânâlar ifade ederdi ki yukarıda da ifade edildiği gibi buna îcâz diyoruz. Bu
özelliğinden dolayı Hz. Peygamber’e uygun görülen vasıf “Cevâmiu’l-kelîm”
vasfıdır. Çünkü O, bir sözünde “Cevâmiu’l-kelîm” vasfına sahip olarak
Buhârî, Ilm, 4.
Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I-VI, İstanbul, 1982, II, 323.
39 Buhârî, Ilm, 9.
40 İbn Mâce, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezid el-Kazvinî, es-Sünen, I-II, İstanbul, 1981, Zühd, 28.
41 Ahmed b. Hanbel, V, 181. Muhataplarında etki oluşturmak için Hz. Peygamber’in kullandığı dikkat
çekme metodu ile ilgili örnekler için bkz. Canlı, Mustafa, “ Hz. Peygamber Örnekliğinde Sözlü ve Sözsüz
İletişim”, Bilimnâme, yıl, 2008/II, sayı: 15, s.155.
42 İlgili örnekler için bkz. Canlı, s. 157-159.
37
38
Hadislerde İcâz, İtnâb ve Musâvât
gönderildiğini ifade etmektedir. 43 Bu hadis, aynı zamanda Hz. Peygamber’in
vecîz sözlerinin İlâhîlik tarafının da olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
O dönemde, Arap dilini mükemmel kullanan fasîh kimselerin, îcâz sözlere
büyük önem verdiklerini 44dikkate aldığımızda, geçmişi ümmî olan Hz. Sayfa | 121
Peygamber’in bu tür ifadelerinin ne denli önem arz ettiği ortadadır.
Bunun yanında Hz. Peygamber’in îcâz ifade eden hadislerinin darb-ı mesel
çerçevesinde ele alınabileceğini söyleyebiliriz. Bilindiği gibi; belli bir kaynaktan
çıkmış olmakla birlikte zamanla yaygınlaşarak halka mal olan anonim özdeyiş,
atasözüne mesel denmektedir. 45 “Hadislerdeki meseller başlıca iki şekilde
kullanılmıştır. Bunlardan biri, anlaşılması zor konuların Kur’ân-ı Kerîm’de
olduğu gibi mukayeseye dayanan temsille anlatılmasıdır. Hadislerde görülen
ikinci tür meseller ise, vecîz konuşma özelliğine sahip Hz. Peygamber’in darb-ı
mesel halinde yaygınlaşan özlü sözleridir.” 46 Bu tür ifadeler kısa ve vecîz olduğu
için halk arasında yaygınlaşmıştır.
Bu durumda Hz. Peygamber’in az lafızlarla çok mânalar ifade eden sözlerine;
belâgat ilmi açısından îcâz, Hz. Peygamber’in vasıflarından biri olmak üzere
cevâmiu’l-kelîm, halk arasında yaygın olması itibari ile de mesel ismini
vermemiz uygun olacaktır.
Hz. Peygamber’in îcâz/mesel türü sözlerinden bazıları; hadîs ilminde
emsâlu’l-hadis edebiyatı içerisinde yerini bulmuş 47, bir kısmı Suyûtî
(911/1505)’nin “el-Câmiu’s-Sağîr” adlı eserinde olduğu gibi müstakil eserlerde
bir araya getirilmiştir. Yine bu tür hadislerin, Hadis ilminin bir şubesi olan
Ğarîbu’l-Hadis edebiyatı çerçevesinde değerlendirildiğini görüyoruz. Meselâ
Zemahşerî (538/1143) el-Fâik fî Ğarîbi’l-Hadîs adlı eserinde Hz. Peygamber’in
vecîz, özlü ve kısa lafızlarla çok anlam ifade eden çok sayıda hadisine yer
vermiştir 48. Arap Edebiyatında ise; gerek müstakil eserlerde 49 gerekse hacimli
eserlerin ilgili bölümünde, Emsâlü’l-Arab başlığı altında ele alınmıştır.
Hz. Peygamber’in lafızları kısa ve veciz bu tür ifadeleri, Kurân ayetlerinden
yapılan istişhâdlara göre daha az sayıda olmakla birlikte, Arap dili ve edebiyatı
konularında şâhid/örnek olarak kullanılmıştır. 50
Buhârî, Cihad, 122.
Hamevî, Ebu Bekir Muhammed b. Ali, Hizânetu’l-Edeb ve Ğayetu’l-Ereb, I-V, Mektebetu’l-hilâl,
Beyrut, 1985, II, s.274.
45 Durmuş, “Mesel” md., İslâm Ansiklopedisi, Ankara, 2004, c. 29, s. 293.
46 Kandemir, M. Yaşar, “Mesel” md.(Hadîs), İslâm Ansiklopedisi, Ankara, 2004, c.29, s. 297.
47 Râmehurmuzî (360/971)’ye ait “Emsâlu’l-Hadîs” adlı eserini örnek olarak verebiliriz.
48 Bkz. Zemahşerî, el-Fâik fî Garîbi’l-hadîs, nşr. İbrâhîm Şemsuddîn, Dâru’l-kutubi’l-‘ilmiyye, Beyrut,
1996.
49 Örnek olarak, Mufaddal ed-Dabbî (170/786)’ye ait Emsâlü’l-Arab adlı eserini zikredebiliriz.
50 Özdoğan, s. 223.
43
44
Mustafa CANLI
Hz. Peygamber’in cevâmiu’l-kelîm/îcâz-vecîz/mesel özelliğini taşıyan pek
çok hadisi mevcuttur. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
ِ ِّ ‫ﻴﺎن ﻟَ ِﺴﺤﺮا وإ ﱠن ِﻣﻦ‬
ِ ‫“ إِ ﱠن ِﻣﻦ اْﻟﺒ‬Beyanda büyüleyicilik, şiirde hikmet
‫ْﻤﺔ‬
َ َ
َ ‫اﻟﺸ ْﻌ ِﺮ َﳊﻜ‬
َ ْ
َ
51
Sayfa | 122 vardır” sözü, Hz. Peygamber’in dili kullanmanın büyüleyici özelliğini ve şiirde
de hikmet ve kültür olduğunu ifade eden vecîz sözlerindendir. Aynı zamanda bu
sözde istiâre ve mecâz sanatı olup te’kid vurgusu da gözden kaçmamaktadır.
52
ُ‫اﻟﺪﻳﻦ اﻟﻨﺼﻴِﺤﺔ‬
ُ “Din nasihattir” Bu hadisde, îcâz, te’kid ve teşbîh-i belîğ sanatı
vardır.
“İktisat eden muhtaç olmaz.” 53
“Mümin aynı yılan deliğinden iki sefer sokulmaz.” 54
“Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden selâmette olduğu
kimsedir.” 55
“Kişi arkadaşının dini/ahlâkı üzeredir.” 56
“Utanmadıktan sonra istediğini yap.” 57
“Veren el alan elden üstündür” 58
“Kişi sevdiği ile beraberdir” 59
“Hasedden sakının. Çünkü ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi, hased de
iyilikleri yok eder.” 60
“Pehlivan, güreşte başkalarını yenen değil, öfkelendiğinde nefsine hâkim
olabilendir.” 61
“Bir şeyi çok sevmen, seni kör ve sağır eder.” 62
“Kişinin lüzumsuz şeyleri terk etmesi, Müslümanlığının güzelliğindendir.” 63
Buhârî, Tıb, 51; Müslim, Ebû’l-Hüseyn Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî, el-Câmiu’s-Sahîh, İstanbul, I-III,
1981,Cum’a, 47.
52 Müslim, İmân, 95; Ebû Dâvûd, Edeb, 67.
53 Ahmed b. Hanbel, I, 447.
54 Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63.
55 Buhârî, İmân, 4; Müslim, İmân, 64.
56 Ebû Dâvud, Edeb, 16; Tirmizî, Zühd, 45.
57 Buhârî, Enbiyâ, 54.
58 Buhârî, Zekât 18, Vasâyâ 9, Nafakât 2; Müslim, Zekât 95.
59 Buhârî, Edeb, 96; Müslim, Birr, 165.
60 İbn Mâce, Zühd, 23; Ebû Davûd, Edeb, 44.
61 Buhârî, Edeb, 86; Müslim, Birr, 107.
62 Ebû Dâvud, Edeb, 112.
63 Tirmizî, Zühd, 9.
51
Hadislerde İcâz, İtnâb ve Musâvât
“Teennî Allah’tan, acele şeytandandır.” 64
“Dünyâ müminin zindanı, kâfirin de Cennetidir.” 65
2-Hz. Peygamber’in Hadislerinde Musâvât
Bir cümlede lafızlarla anlamları eşit derecede ise buna müsâvât denir. 66
Musâvâtta, cümlede anlatılmak istenen mânâlar ne kadar ise, lafızları da ona
denktir. Günlük hayatta insanlar genelde bu ifade tarzını kullanırlar. Bu
bakımdan çoğunlukla halkın arasında olan Hz. Peygamber’in sözlerinin, genelde
bu yapıda olduğunu görüyoruz.
Hz. Peygamber’in musâvât türü ifadelerinden bazıları şunlardır:
‫“ ﻻ ﺗَـَﺰ ُال أُﱠﻣ ِﱵ ِﲞٍَْﲑ ﻣﺎ ﱂْ ﺗَـَﺮ اﻷﻣﺎﻧﺔَ َﻣ ْﻐﻨَﻤﺎ َو اﻟﱠﺰَﻛﺎ َة َﻣ ْﻐَﺮًﻣﺎ‬Ümmetim, emâneti ganimet olarak,
zekâtı da (para) cezası olarak görmedikçe hayır üzerine kalmaya devam
edecektir.” 67 Bu hadiste lafızlar mânâya eşit olup, aynı zamanda secî sanatı
görülmektedir.
“ Helâl, apaçık belli, haram da apaçık bellidir. Bu ikisi arasında şüpheli bazı
şeyler vardır.” 68
“Ameller, ancak niyete göredir. Herkese, ancak niyet ettiği şey vardır.” 69
“İhsan; Allah´a, O’nu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Çünkü her ne
kadar sen onu görmüyorsan da O seni muhakkak görür.” 70
“Müslüman, diğer müslümanların elinden ve dilinden selâmette olduğu
kimsedir. Muhâcir de Allah’ın yasakladığı şeyi terkedendir.” 71
“Sizden biri, kendi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe gerçek imana
eremez.” 72
“Sevdiğini Allah için seven, sevmediğini Allah için sevmeyen; verdiğini Allah
için veren, vermediğini de Allah için vermeyen kimse tam bir imana sahip olmuş
olur.” 73
Tirmizî, Birr, 66.
Müslim, Zühd, 1; İbn Mâce, Zühd, 3; Tirmizî, Zühd, 16.
66 Askerî, s. 318.
67 Tirmizî, Fiten, 38.
68 Buhârî, İmân, 39; Müslim, İmâre, 155. Ebû Dâvud, Talak, 11.
69 Buhârî, Bed’ul-vahy, 1; Tirmizî, Fezâilu’l-cihâd, 16.
70 Buhârî, İmân, 37; Müslim, İmân, 5; İbn Mâce, Mukaddime, 9.
71 Buhârî, İman, 4; Müslim, İman, 64. Ebû Davûd, Cihâd, 2.
72 Buhârî, İman, 6; Müslim, İman, 71.
73 Tirmizî, Kıyâme, 60; Ebû Davûd, Sünnet, 15.
64
65
Sayfa | 123
Mustafa CANLI
Sayfa | 124
“Kim geçim sıkıntısından dolayı insanlara dert yanarsa, onun ihtiyacı
giderilmez, açığı kapanmaz. Fakat kim geçim darlığını Allah’a arz ederse, Allah
onun sıkıntısını giderir, bolluğa çıkarır.” 74
3-Hz. Peygamber’in Hadislerinde İtnâb
Bir ifâde tarzı olarak, bazen anlatılan şeyin daha iyi anlaşılması bakımından
onu uzun uzun detaylarıyla anlatmak gerekebilir. Bir maksadı, bu şekilde
alışılagelmişin dışında fazla lafızlarla aktarmaya itnâb denir. Yeri ve zamanına
göre ve muhataplarını dikkate alarak konuşan Hz. Peygamber (sav); bazen bu
ifade tarzını kullanmış ve uzun anlatımlarda bulunmuştur. Bunu yaparken de
sözlü ve sözsüz iletişim becerilerini çok iyi bir şekilde ortaya koymuştur. Bir
konuyu bu şekilde uzun uzun anlatım biçimi, Hz. Peygamber’in hadislerinde
sıklıkla rastlanan bir anlatım biçimi değildir.
Hz. Peygamber’in aktarmış olduğu geçmiş milletlerin başından geçen
kıssaları, bu yapıda olan anlatımlar çerçevesinde değerlendirebiliriz.
Hz. Peygamber’in anlaşılması zor konuları temsil yoluyla aktardığı ve
genellikle “meselü…” kelimesiyle başlayan anlatımları, itnâb tarzı anlatımlardır.
Bu tür hadisler hadis koleksiyonlarında dağınık halde bulunmakla birlikte,
Tirmizî (279/893) es-Sünen adlı eserinde bunlardan on dördünü “Kitâbü’l-Emsâl
an Rasûlillâh Sallallahü Aleyhi ve Sellem” başlığı altında 75 bir araya getirmiştir. 76
Hz. Peygamber’in temessül yoluyla aktardığı ifadelerden bazıları:
“Müminin musibetler karşısındaki misali rüzgâr önündeki ekin gibidir,
dalgalanır fakat asla kökünden sökülmez. Kâfir veya münafık ise kuru kütük
gibidir, kökünden sökülünceye kadar asla kıpırdamaz.” 77
“Birbirine karşı iltifat, muhabbet ve merhamette müminler, bir vücut gibidir.
Vücudun bir yeri rahatsız olduğunda, bütün vücut hastalığın acısını duyar ve
uykusuz kalır.” 78
Yine Hz. Peygamber, bir anlatımında, kendisi ile ümmeti arasındaki ilişkiyi
temsîl yoluyla şu sözleriyle kıyas yapmaktadır: “Benim ve sizin durumunuz, ateş
yakıp da, ateşine cırcır böcekleri ve pervaneler düşmeye başlayınca, onlara engel
olmaya çalışan adamın durumuna benzer. Ben sizi ateşten korumak için
kuşaklarınızdan tutuyorum, siz ise benim elimden kurtulmaya, ateşe girmeye
çalışıyorsunuz.” 79
Tirmizî, Zühd, 18.
Bkz. Tirmizî, Emsâl, 1-7.
76 Kandemir, s. 297.
77 Buhârî, Tevhîd, 31; Müslim, Münâfikîn, 58; Tirmizî, Edeb, 78.
78 Buhârî, Edeb, 37; Müslim, Birr, 66.
74
75
79
Müslim, Fedâil, 18. Ayrıca bk. Buhârî, Rikâk 26; Tirmizî, Edeb 82
Hadislerde İcâz, İtnâb ve Musâvât
“Yaşlı kimsenin gönlü, iki şeyi arzu etmek hususunda gençtir; uzun ömür ve
çok mal.” 80
Bu hadiste tevşî’ türü bir itnâb vardır. Tevşî’; bir cümlenin sonunda iki isim
ile açıklanan bir kelimeyi zikretmektir. Bu isimlerin ikincisi, birincisine atfedilir.
Sayfa | 125
“İki haslet vardır ki bunlar bir müminde bir araya gelmez: Cimrilik ve kötü
ahlâk.” 81 hadisinde de bu türden bir itnâb vardır.
“Cömert kişi Allah´a yakın, cennete yakın, insanlara yakın ve cehennem
ateşinden uzaktır. Hasîs insan Allah´tan uzak, cennettten uzak, insanlardan uzak
ve cehennem ateşine yakındır. Cömert cahil, ibadet eden cimriden Allah´a daha
sevimlidir.” 82
Bu hadiste Terdîd türü bir itnâb varıdr. Terdîd; bir lafzı, farklı kelimelerle
tekrarlamaktır.
Peygamberimiz, önemli gördüğü bir konuyu, yasaklanan veya uygun
olmayan bir davranışı, çoğu kere tekrar tekrar anlatır, böylece dinleyenlerin
dikkatini o konuya çekerdi. Bu da bir itnâb sanatıdır. Hz. Peygamber bir gün
ashabıyla birlikte otururken ‫ﻚ اﻟْ ُﻤﺘَـﻨَ ِﻄّ ُﻌﻮ َن‬
َ َ‫“ َﻫﻠ‬Söz ve davranışlarında ileri gidip
haddi aşanlar helâk oldular.” sözünü üç defa tekrarlamıştır. 83 Yine bir
sohbetinde, ashabının önünde ayağa kalkıp üç defa “Ey insanlar! Orta yolu
tutun.” demiştir. 84
“Allah’a ve Ahiret gününe iman eden, ya hayır söylesin, yahut sussun. Allah’a
ve Ahiret gününe iman eden komşusuna ikram etsin. Allah’a ve Ahiret gününe
iman eden misafirine ikram etsin.” 85 Bu hadiste de bazı ifâdeler önemine binâen
tekrar edilmiştir. Zâhirde aynı lafızların kullanılması gibi görünse de bu tür
uslûpta anlatılmak istenen mânâ pekişmiş oluyor.
Yine bir sözünde Hz. Peygamber “Müflis kimdir bilir misiniz?” diye ashabına
sormuş, ashabın cevabından sonra kendisi asıl müflisin kim olduğunu şöyle
açıklamıştır: “Ümmetimden asıl müflis şu kimsedir: Kıyâmet günü, namaz, oruç
ve zekât sevaplarıyla huzura gelir. Fakat birisine sövmüş, diğerine iftira etmiş,
birisinin malını yemiş, diğerinin kanını dökmüş, bir diğerine vurmuştur. Böylece
üzerinde birçok kimsenin hakkı birikmiştir. O kimsenin ibadet sevaplarından
hak sahiplerine hakları ödenir. Sevaplar biter, ancak alacaklar bitmez. İşte o
Tirmizî, Zühd, 28.
Tirmizî, Birr, 41.
82 Tirmizî, Birr, 40.
83 Müslim, İlim, 7; Ebû Dâvûd, Sünnet, 5.
84 İbn Mâce, Zühd, 28.
85 Müslim, İman, 74.
80
81
Mustafa CANLI
zaman, hak sahiplerinin günahları bu kimseye yüklenir. Sonra da Cehenneme
atılır.” 86
Hz. Peygamber, bazen üstü kapalı sözlerinden sonra kapalılığı gidermek için
konuyu uzunca açıklamıştır. Bu tür anlatımlarının birinde “Allah üç grup insanı
Sayfa | 126 sever ve üç grubu da sevmez.” dedikten sonra bunların kimler olduğunu tek tek
anlatmıştır. 87
Görüldüğü üzere, Hz. Peygamber’in itnâb türü ifadelerinde, fazla lafız
kullanılıyor olsa da bu metodla vurgulanmak istenen mânâların daha iyi
anlaşılmasıdır. Hz. Peygamber anlatılması zor, karmaşık konuları tekrarlarla,
temsille, yaşadıkları hayattan örneklerle, yavaş yavaş, eş anlamlı kelimeleri
özenle seçerek usandırmadan anlatmış ve bazen amaca uygun olarak uzun lafızlı
ifadeler kullanmıştır. Onun bu tür ifadeleri zaman ve mekâna uygun
söylendiğinden eğitim ve öğretim açısından, hem o dönemdeki muhataplarını
hem de günümüz muhataplarını eğitmede önemli bir rol üstlendiği açıkça
ortadadır.
SONUÇ
Edebiyatın çok canlı bir şekilde icrâ edildiği ve güçlü olduğu Arap toplumu
içerisinden çıkan ve ümmî olan Hz. Muhammed (sav), kendisine peygamberlik
makamının verilmesiyle birlikte, Arabın en fasîhi olmuş ve aynı zamanda Kurân
dili olan konuştuğu dilin bütün sanatlarını ihtiva edecek şekilde sözlerini
aktarmıştır. Bu mânâdan olmak üzere; Belâğatın bir kolu olan Meânî ilmi
içerisinde değerlendirilen îcâz, musâvât ve itnâb sanatlarını, en mahâretli bir
şekilde kullanmıştır.
Muhataplarının durumuna göre konuşmasını çok iyi bilen Hz. Peygamber
(sav), kimi zaman îcâz sanatını kullanmıştır. Onun bu tür sözlerine; îcâz,
cevâmiu’l-kelîm ve mesel gibi isimler vermemiz mümkündür. Halk arasında vecîz
ifadeler olarak bilinen bu sözler, gerek müstakil eserlerde gerekse umûmî hadis
koleksiyonlarında yerini bulmuştur. Îcâz türü ifadelerinden bazıları, hadis
ilminde emsâlü’l-hadîs edebiyatı içerisinde değerlendirilmiştir.
Şu hususa işaret etmek durumundayız ki; onun musâvât tarzında söylediği
sözler, en çok kullandığı konuşma tarzıdır. Çünkü halkın arasından çıkan ve
halkın arasında olmaya devam eden bir Peygamberin, en çok onların
anlayabileceği ve onların da aralarında en çok konuştukları bir tarzda konuşması
normal olan ve makul olan bir durumdur.
Hz. Peygamber, ihtiyaç olduğunda bir konuyu anlatmada alışılagelmişin
dışında lafız kullanarak itnâb tarzı anlatımlarda da bulunmuştur. Hadislerdeki
86
87
Müslim, Birr, 59; Tirmizî, Kıyâme, 2.
Tirmizî, Cennet, 25.
Hadislerde İcâz, İtnâb ve Musâvât
meseller başlıca iki kısma ayrılmış, bunlardan birincisi “meselü…” ifadesiyle
başlayan ve bir konunun temsille anlatılmasıdır ki; bu tür anlatımları itnâb
uslûbu içerisinde değerlendiriyoruz. Hadislerdeki ikinci tür meseller ise; darb-ı
mesel halinde halk arasında yaygınlaşan ve Hz. Peygamber’in cevâmiu’l-kelîm
vasfıyla söylediği sözlerdir ki; bunların da îcâz konusunun içerisinde ele
Sayfa | 127
alındığını görüyoruz.
Bu çalışmada Hz. Peygamber’in ifadeleri, sadece îcâz, musâvât ve itnâb
açılarından değerlendirilmeye tâbi tutulmuştur. Hiç kuşkusuz Arap
Edebiyatındaki diğer sanatlar açısından da onun sözlerinin araştırılıp
değerlendirilmesi bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Benzer belgeler