Canilik mi fedakârlık mı?

Transkript

Canilik mi fedakârlık mı?
11 TEMMUZ 2014 CUMA
CUMHURİYET
SAYFA
ÇEVRECİLİKLE KURULAN KÖPRÜLER
13
Çevremizde bulunan her şey, ‘Dünya, Şehir ve Orman’ sahnesinde toplanıyor
Hayatımızın 3 sahnesi
Haus des Waldes görevlileri camın dışındaki doğayı bu sahneye taşırmışlardı. İçi doldurulmuş sincaplar, baykuşlar, tavşanlar; kesiti alınmış ağaçlar…
Biz buraya taşınan dünyaya uzaktan bakarken, dünyayı ve içindekileri hissetmeyi bir yasak olarak görürken “Size
hiçbir şeyi yasaklamıyorum, her şeyi incelemekte ve ellemekte özgürsünüz. Burası sizin çevreniz, sizin dünyanız, sizin de sorumluluğunuz” sözleri bu dünyanın bizim olduğunu, aslında bizim dünya olduğumuzu yaptığımız ve yapacağımız her türlü doğru ve
yanlışın bizi etkileyeceğini fark ettirdi.
Gözümüzün önünde uzayıp uçsuz bucaksız yemyeşil orman ve çam ağaçlarına şarkı söyleten rüzgâr, insana yaşama sevinci
veriyordu. Kapının açılmasıyla sergi bizi
bu ormandan koparılıp getirilmiş parçalarıyla ve ahşap kokusuyla karşıladı. Son derece sakin, sinek uçsa sesi duyulacak kadar
sessiz bu ortama Eugène Delacroix fırçası
değmiş gibiydi. Neredeyse tamamı cam ve
ahşaptan oluşmuş binadan görülen dışarıdaki ağaçlar insana hâlâ dışarıdaymış gibi
hissettiriyor; binanın tavanındaki sonbahar
ağaçlarından düşmüş sarı turuncu yapraklar
ve ağaçların çıplak dalları insanı doğayla
bütünleştiriyordu. Dr. Eberward Boley’i
takip ederek minyatür bir antik tiyatroya
oturduk. Burada çevremizde bulunan bütün
her şeyin üç ana sahnede toplandığını öğrendik; bütün insanların paylaştığı “Dünya Sahnesi”, bütün hayvanların paylaştığı ve korumamız gereken “Orman Sahnesi” ve “Şehir Sahnesi”.
Şehir Sahnesi
Burada Dr. Eberward Boley bizi bir oyun
düzeneği etrafına topladı. Oyun temel olarak masanın bir köşesinden bırakılan mavi
topun çeşitli engelleri aşarak çapraz köşedeki çıkışa ulaşmasını amaçlıyordu. Bir
şehir düşünün; insanların yaşadığı, yozlaşmış ve betonlaşmış bir alan diğer tarafta da betonların arasından kaçıp yeşermeye çalışan doğa. Binalarla kapanmış çıkmaz sokaklar ve geçilemeyecek kadar dar
yollar, fabrikalarda üretilen oksijen avcısı
karbonmonoksitler… Bir oksijen molekülünün ağacın yaprağından başlayarak in-
Üst kat
sanlara ulaşırken izlediği yol. Ve işte biz
masaya yön vererek bu moleküle geçtiği
yollarda destek olan yeni nesil…
Dünya Sahnesi
Dünya Sahnesi genel olarak en çok ilgimizi çeken sahneydi. Antik tiyatroda otururken arkamızda bulunan demir dünya insanların hayatları boyunca özgürlüklerini
aradıkları dünyada aslında hapis olduklarını sembolize ediyordu. Yarısı doğal ortamında bulunan yarısı ise binanın içine taşınmış bir ağaç gövdesi bulunuyordu. Bu
ağacın ucunda ise ağaçtan kesilerek yapılmış bir sandalye bulunuyordu. Ağaç doğayı sembolize ederken sandalye üretimi
temsil ediyordu. Sandalyenin ayağına asılmış etikette ise bu aynı ürünü ithal almanın
avantajları ve dezavantajları görülüyordu.
Daha sonra öğrendiğimiz üzere oturduğumuz antik tiyatro da insanların dünyadaki
yerini temsil ediyormuş.
Orman Sahnesi
Gerçek dünyanın aksine burada orman sahnesi en geniş alanı kaplıyordu.
Odaya girdiğimizde bembeyaz duvar
üzerine siyah kalemle yapılmış karikatürler görsel bir şölen sunuyordu. Bu karikatürlerin bu binadaki her şey gibi bize
anlatmak istediği bir şey vardı.
Özgürlük, eşitlik, gerçekçilik kavramları hakkında insanların kendilerini sorgulamaları, bu Dünya’nın bizim olduğunu anlamaları isteniyordu. Boyutları küçükten büyüğe sıralanmış beş kaykay Afrika, Tayland, Dünya, Almanya, ABD’yi
temsil ediyordu. Boyutları bu ülkelerin
enerji kullanımlarının miktarını belirtiyordu. Oyun iki kişiyle oynanıyordu. Birisi monitörün çalışması için pedal çevirirken, diğeri ise monitörde beliren soruları yanıtlamaya çalışıyordu. Bu sorular çevreyle ilgili olup yanlış cevaplandığında pedalı çevirmek zorlaşıyordu.
Benan Gültekin- Pınar Boylu
ağaçların rekabeti ormanın geleceğini şekillendiriyor
Canilik mi fedakârlık mı?
Uzun ve sıcak bir yolculuğun ardından otobüsten iner inmez yüzümüze çarpan ormanın keskin soğuğu bizi karşıladı. Udo Wakler, danışmanımız, bizi orman pedagojisi hakkında bilgilendirmeye başladı. Kendi aramızda bugün ne yapacağımız hakkında konuşurken Bay
Wakler bizi ince bir kütüğün başına topladı. Orman hakkında sadece bilgilendirileceğimizi düşünürken kendimizi bir anda odun keserken bulduk. Bay Wakler bir parça
odun kesip üstüne isimlerimizi yazarak isim kartı oluşturmanın bizim ağaç kesme hakkında bir fikir
edinmemizi sağladı. Tabii insanların isim kartlarına bakarak isimlerini
kolayca aklımızda tutabilmemiz de
bir artıydı. Bir kayın ağacı etrafında
toplanmışken Udo Wakler bize bütün ağaçların köklerinin, dalları ka-
dar genişleyebileceğini söyledi. Yürüyüşümüze devam ederken orman
pedagojisini tanımaya devam ettik.
Pedagojinin birçok konuyu kapsadığını ve bu konularda matematik,
fizik, geometri, coğrafya ve biyolojinin de bulunduğunu öğrendik.
Danışmanımız yürürken aniden
durdu ve bir ağacı kesmek için neler yapmamız gerektiğini açıklamaya başladı. Bir ekoloji projesi yapıyorduk fakat bize bir ağacın nasıl kesileceğini anlatıyorlardı. Bunun ardından neden ağaç kesmemiz
gerektiğini açıklayınca aklımızdaki soru işaretleri ortadan kalktı. Bize ağaçların birbirlerine çok yakın
olmamaları gerektiğini aksi takdirde farklı ağaç köklerinin birbirine
karışacağını ve aynı anda o bölgede bulunan iki ağacın da su ve mineral eksikliğinden hastalanabile-
ceğini anlattı. Belirli ağaçların birbirleri ile rekabet içinde olduğu ve
aynı bölgede yaşayamayacaklarını
anlattı. İki ağaç arasında hangisinin
kesileceğine karar verilirken farklı
türde ağaçların kullanım alanlarının
kayda alındığını söyledi. Bize birbirine çok yakın iki ağaçtan hangisinin bizce kesilmesi gerektiğini sordu. Çoğu kişi dışarıdan daha güçlü
görünen meşe ağacının kesilmemesi gerektiğini söyledi ama danışman
diğer ağacın yani kiraz ağacının daha değerli olduğunu söyledi ve meşe ağacını bir öğrencinin yardımıyla kesti. Ama keserken dikkat etmemiz gereken bazı şeyler vardı. Bize
bunları uygulamalı olarak gösterdi.
Sonra bizi üç gruba ayırdılar ve
başımızda bir danışmanla birlikte ağaç kesmek üzere ormanın içine saldılar. Keseceğimiz ağaca bizim karar vereceğimizi öğrenince
büyük bir heyecana kapılıp ormanın derinliklerine doğru ilerledik.
Vereceğimiz kararın önemini kavrayarak dikkatli bir şekilde çevremizi incelemeye başladık çünkü bu
kararımız önümüzdeki nesilde ormanda hangi ağaçların kalacağını
belirleyecekti.
Hem eğlenceli hem zorlu bir beş
dakikadan sonra ağacımız yere serildi. Biz işimiz bittiği için sevinirken danışmanımız yan dalları kesmemizi ve ağacın gövdesini 1’er
metrelik parçalara bölmemizi istedi. Bu zorlu süreci de atlattıktan
sonra odunlarımızı sırtlayıp ana binaya geri döndük.
Selin Turan- Ayça Öner- Damla Pınar Kırlangıç
Alman mutfağına doğru
lezzetli bir yolculuk
Okul çıkışı Ehingen’de biraz vakit geçirdikten sonra Alman arkadaşlarımızın yönlendirmesiyle sert hava koşullarına rağmen yürüyerek “Franziskanerkloster” adlı kültür merkezine ulaştık. Konu yemek de olsa son derece profesyonel bir
ekip ve ekipman tarafından karşılandık. Yemekleri yapacağımız mutfağın büyük ve düzenli
oluşu dikkatimizi çekti. Tezgâh
bölmelerinin üzerine yapıştırılmış resimler, bizim bölmenin içindeki araç gereçleri vakit
kaybetmeden bulmamıza yardımcı oldu. Almanya’nın yöresel yemeklerini tanımak ve yapmak üzere birkaç gruba ayrıldık. Gruplarımızda Alman arkadaşlarımızla birlikte çalıştık. Her gruba hazırlayacağımız menünün ayrı bir bölümü
görev olarak verildi. (Menümüz
Flädlesuppe (eritse çorbası),
Salat (salata), Maultaschen mit
Kartoffelnsalat (Alman mantısı
ve patates salatası), Frikadellen
mit Kartoffelbrei (köfte ve patates püresi), Spätzle (alman eriştesi), Käsekuchen (Cheesecake)
ve Dampfnudel’den (buhar makarnası) oluşuyordu. Başlangıç
olarak hazırlanan çorbanın yapımı oldukça uğraştırıcıydı fakat
bir o kadar da sağlıklı ve besleyiciydi. Çorba için ilk olarak
krepler hazırlandı ve doğranarak kaynayan suyun içine atıldı.
Önceden kesilen sebzelerin de
suya atılmasıyla çorba sunuma
hazır hale geldi. Bir başka grubumuz da salata ve Dampfnudeln (Vanilya soslu hamur tatlısı) yapımından sorumluydu.
Spätzle (Makarna), patates salatası, köfte ve püre de menümüzde vardı.
Yemek kokuları tüm mutfağı
doldururken biz de masayı hazırlamaya koyulduk. Masamız
noel temasını ve Alman kültürünü tam anlamıyla yansıtıyordu.
Spätzlede hazır olduktan sonra tabaklarımızı alıp masamıza
yerleştik, birçok farklı güzel yemek denemiş olduk. Alman arkadaşlarımızla sohbet etmekten de çok keyif aldık, onların
kültürünü, damak tatlarını, mutfaklarını daha iyi tanımış olmaktan dolayı mutluyduk ve sonra da doymuş olarak evlerimize dağıldık.
Selin Keçecioglu- Tutku
Ecem Rehber
pedAgoji merkezi, ormanla, doğadan kopmuş insanların buluştuğu önemli bir nokta olarak öne çıkıyor
Ormanın Evi sizi kucaklıyor
Adı Ormanın Evi anlamına gelen orman pedagoji merkezi, yediden yetmişe her türlü toplumsal gruba hitap ediyor. Yılda elli bine yakın ziyaretçinin uğradığı bu merkez, ormanla, çağımızın
doğadan kopmuş insanlarının buluştuğu
önemli bir nokta haline geliyor. Altında
on iki memuru çalıştıran bu kuruluş on iki
yıldır Stuttgart‘ta ziyaretçilerini ağırlıyor.
Her adımda sizi şaşırtabilecek yaratıclıkla düzenlenmiş ve ormanla bütünleşmiş bu yapı, üç farklı sahneden olu-
Çevrecilikle Kurulan Köprüler, Federal Almanya
Cumhurbaşkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı himayelerinde DBU(Federal Almanya Çevre
Vakfı) tarafından gerçekleştirilen bir çevrecilik ve
medya projesidir. Bu proje,iki ülkeden okulların ve
günlük gazetelerin katıldığı uluslararası bir projedir.
şuyor. İlk sahne olan Dünya, bize global
dünya ile ormanların ilişkisini, en ufak bireysel kararların bile dünyadaki tüm canlıları etkileyen sonuçlar doğurduğunu anlatıyor. Biraz ileride gözümüze bir diğer sahne olan Orman çarpıyor. Buradaysa ormanları nasıl verimli ve en az
zarar vererek kullanabileceğimizi, hangi ağaçların kesilmesinin diğerlerinin yararına olacağını langırt masasına benzeyen bir düzlem ile öğreniyoruz. Son olarak Şehir sahnesinde ormanla şehrin iliş-
Almanya ve Türkiye’den katılan okulların ortaklığı sonucunda bu iki ülkenin gençleri bir araya gelip
“Sürdürülebilirlik ve Çevre” “Kültürler Arası İlişkiler ve Medya”konularında çalışmalar yürütüyorlar.
Türkiye’den TAKEV Lisesi ve Almanya’dan Joh.
Vanotti- Gymnasium Ehingen, Çevrecilikle Kurulan
kisini ilginç bir maketle anlıyoruz. Bu makette temiz havayı temsil eden mavi topun ormanda rahat hareket ederken şehirde engellere takıldığını görüyoruz. Çocuklar sergideki diğer maketlerle oynayabilirken ebeveynler teorik bilgiler edinebiliyor ve çocuklarıyla paylaşıyor. Bunun dışında merkez bizi her zaman aktif tutmak için çevresindeki ormana sık
sık çıkarıp bilgilerimizi pratiğe dökmemize yardımcı oluyor
Emre Dikenelli- Yağmur Onay
Köprüler projesinin üçüncü yılında Almanya’da Orman ve Sürdürülebilirlik konulu bir araştırma yaptılar. TAKEV Lisesi: Damla Pınar Kırlangıç, Cem
İsmail Akkoç, Ayça Öner, Benan Gültekin, Gizem
Çelebi, Pınar Boylu, Selin Keçeçioğlu, Selin Turan,
Tutku Ecem Rehber, Emre Dikenelli, Yağmur Onay.
C M Y B
Bu Program
Seçmeni
Etkiler mi?
Çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, “Nasıl
Bir Cumhurbaşkanı Olacağım?” sorusuna
dün açıkladığı temel bir bildirgeyle yanıt
verdi. Bunu bir program açıklaması olarak
da anlayabilirsiniz, bir siyasi ve toplumsal
hareket tarzı olarak da... Konuya bu açıdan
yaklaştığınızda, Ekmeleddin Bey’in dün
açıkladığı çeşitli konulara yaklaşım tarzı
seçmeni birleştirebilecek özelliktedir.
Çizilen tablo, oldukça geniş toplum kesimini
kucaklayıcıdır. Zaten kendisi, “CHP, MHP
özetle 5 partinin adayı değilim. Bütün
76 milyonun adayı olarak karşınızdayım”
düşüncesiyle bir siyaset tarzı ilan ediyor.
Orada türbanlı kızın özgürlüğü de var, Gezi
protestosuna katılanların ve şehit düşenlerin
özgürlüğü ve sahiplenilmesi de... Gençleri
yurtseverler olarak ilan ediyor ve toplumla
yeni bir diyalog öneriyor.
İhsanoğlu, RTE’yi tam cepheden
hedeflemiyor. Ama Gezi ve daha pek
çok konuda söyledikleriyle, Erdoğan ve
hükümetinin uygulamalarını eleştirici tutum
alıyor. Ekmeleddin Bey’in programı veya
düşünceler bildirgesi, tam bir “çatı aday”ın
anlam ve içeriğine uygun düşüyor. AKP’li
seçmeni de hedefliyor. Diyor ki, genel
seçimlerde git partine oy ver ama bu
genel seçim değil bir cumhurbaşkanı
seçimidir. Oyunu istiyorum...
Bildirgesi 4 temel kavram üzerinde: Sevgi
ekmek, dirlik ekmek, saygı ekmek, birlik
ekmek. RTE’nin dışlayıcı ve ötekileştirici, parti
ve seçmenlerin birbirinin boğazını kesecek
noktasına getiren parçalayıcı politikasına,
tamamen karşı bir politika... Huzur istiyor...
Halktan alacağı yetkiyi de ülkenin ana
politikalarında uyum için kullanacağını,
anayasayı esas alacağını vurguluyor.
İhsanoğlu’nun bilim adamı olmasına
rağmen, bilim ve teknolojiyi gündeme
getirmesi doğrusu şaşırtıcı oldu benim için.
Türkiye’de bilimde Nobelli bir insanımızın
olmadığını ve eğitim ve araştırmada en
geniş özgürlükler alanını açmak gerektiğini
vurgulaması önemliydi. Ekonomik faaliyette,
bilimi teknolojiyi, Ar-Ge’yi, inovasyonu büyük
bir etkinlikle üretmemiz ve kullanmamız
gerektiğini belirten bir cumhuşbaşkanı
adayı... Emek yoğun ekonomiden katma
değeri yüksek, bilgi, bilim-teknoloji yoğun bir
ekonomiye geçmemiz gerektiğini belirtiyor...
Bilimde de, ekonomide de ikinci ligden
birinci lige çıkmamızı sağlayacak bir ekonomi
politika... Bu yıllardır bizim Cumhuriyet Bilim
ve Teknoloji’de savunduğumuz politika...
İhsanoğlu, İslam İşbirliği Örgütü’nün genel
sekreterliğini yaptığı sırada da, İslam
ülkelerinde bilim ve teknoloji üretkenliğinin
gelişmesi için program uyguladı.
Ekmeleddin Bey’in geçmişi, ailesi vb.
ile ilgilenmek yerine, dünkü bu bildirgesini
esas alarak değerlendirmek gerekir.
Karşımda RTE’nin bir türevi vb. olduğunu
düşünmüyorum. Bu konuda söylenecek
her şey yanlış olur. Onu, bu bağlayıcı
konuşmasıyla değerlendirmeliyiz. Yargı
tarafsızlığı ve bağımsızlığı, kadınların
özgürlüğü, anadili vb. konularında çok
çağdaş görüşler savundu. RTE gibi
Cumhuriyet ve toplum ile ilgili tersine
mühendislik değil, tam tersine, yapıcı bir
mühendislik temelinde duruyor. Bu yaklaşım
seçmeni etkiler...
Yazılacak çok şey var, önümüzde de
zaman...
‘Aleviler kime oy
vereceklerini bilir’
İstanbul Haber Servisi - Anadolu Alevi
Bektaşi Federasyonu tarafından, önceki
akşam “Kuran’ın Boyası, Ehlibeyt’in Mayası
Birlikten Dirliğe” söylemiyle iftar yemeği
düzenlendi. Renaissance Polat İstanbul
Otel’de düzenlenen iftar programında açılış
konuşmasını yapan federasyon genel başkanı
Cengiz Hortoğlu “Ehlibeyt sevgisi, Alevisi,
Sünnisi hepsinin ortak değeri olarak ortaya
çıkıyor. Tüm inanç gruplarını bir sofrada
buluşturmaya çalıştık. İslam dünyasında
büyük bir ateş yanıyor. Anadolu insanının
İslam anlayışı umut verecek özellikler
taşıyor” dedi. İftara Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül de bir mesaj gönderdi. MHP Grup
Başkanvekili Oktay Vural da konuşmasında
Cumhurbaşkanlığı seçimine değinerek
“Uzlaşma ve diyaloğu yapabilecek bir
cumhurbaşkanı istiyoruz” diye konuştu.
Cem Vakfı Genel Başkanı İzzettin Doğan
ise kimsenin Alevilere kime oy vereceğini
söylemesini doğru bulmadığını belirterek
“Aleviler kâmil insanlardır. Kime oy
vereceklerini bilirler” dedi. İftara İstanbul
Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Bağımsız
İstanbul Milletvekili Hakan Şükür, eski Alevi
Bektaşi Federasyonu Başkanı Selahattin
Özel, İstanbul Müftüsü Rahmi Yaran, İhsan
Kalkavan ve Adil Işık, Orhan Gencebay,
Nuray Hafiftaş, Şafak Sezer ve Rıza
Çalımbay da katıldı.

Benzer belgeler