Her köşe başında karşımıza bir başka buzul

Transkript

Her köşe başında karşımıza bir başka buzul
UZAKLARII
Dünyanın ucuna yolculuk...
Osman Atasoy www.osmanatasoy.org
Bir hayal
bitiyor yenisi
başlıyor
Şili fiyortları... Vadilerin buzdan nehirlere,
buzdağlarının kristal mağaralara ev sahipliği
yaptığı fiyortlar Uzaklar II için bir hayalin sona
erip bir diğerinin filizlendiği yer oluyor.
U
zun seyahatten dönenlere
sıkça sorulur: “En çok nereyi
beğendiğiniz?” Hiç
hoşlanmadığım bu soruya
bugün illa cevap vermem
gerekse, fazla düşünmez,
“Şili fiyortları” derim. Sayısız koy, ada, bük,
boğaz ve kanaldan oluşan, insanca ıssız ama
tabiat bakımdan bir o kadar zengin bir başka
coğrafyaya daha önce rastladığımı
hatırlamıyorum.
Uzaklar II deniz ve karanın iç içe geçtiği
labirentler dünyasında ilerlemeyi sürdürüyor.
Sipsivri zirvelerini bulutlara uzatmış dağlar,
kanallar, boğazlar geçiyoruz. Sarp yamaçlardan
aşağıya gür şelaleler dökülüyor. Her köşe başında
karşımıza bir başka buzul çıkıyor. Uçuk mavi
buzulları uzaktan görmeye alıştık. Artık
yakınına gitmek, ellerimizle dokunmak
istiyoruz.
KÜREKLE DAHA KOLAY
Deniz ve karanın
iç içe geçtiği
labirentler
dünyasında
ilerliyoruz.
Estéro Coloane adlı koydayız. Kocaman bir gölü
andıran sakin suya demirleyince botu indiriyor,
motoru takıyoruz. Kıçtan takma motoru aylardır
kullanmamıştık. Bu sularda karaya kürekle
çıkmak, hele yanımızda koltuk halatlarını da
götürüyorsak, daha kolay. Motor çoğu zaman
ayak bağı oluyor. Ya pervanesi kelp yosunlarına
takılıyor, ya da sahile çekerken çok zaman
kaybediyoruz. Bu arada bağlanmayı bekleyen
tekne rüzgârla savrulup pozisyonunu yitiriyor.
3.3 beygir gücündeki motor tek çekişte
çalışıyor. Demek ki şanslı günümüzdeyiz.
Havaya hırıltılı bir benzin kokusu salarak koyun
uzak köşesine, iki dağın arasındaki vadiden inen
buzula doğru ilerliyoruz. Bu buzul henüz denize
ulaşmamış, sadece üst kısımları görülüyor. Botu
taşlık sahile bırakıp yürümeye başlıyoruz. Yarım
saat sonra buzulun uç noktasındayız.
Burası dünyanın kurulduğu günlere ait, o
günlerden beri pek fazla değişmemiş bir yere
benziyor. Devasa buz kütlesi tam karşımızda
sessizce duruyor. Aslında tam olarak duruyor
sayılmaz, yavaşça ilerliyor, bunu biliyoruz. Fakat
hiçbir gözün seçemeyeceği kadar yavaş bir
ilerleyiş bu. Karşıdaki zirveden buraya gelmesi
acaba kaç milyon yıl sürmüştür? Bir mil ilerideki
denize ulaşması ise kim bilir kaç milyon yıl
sürecek?
MAYIS 2012 183
UZAKLAR II
BUZUN ENERJİSİ
Otomobillerin, trenlerin altını merak eden çocuklar gibi eğilip
bakıyoruz. Buzul, altındaki toprağa bağlı değil. Kayalık bir
zemin üzerinde kayan muazzam bir kayağa benziyor. Üzerinde
peribacalarını andıran kuleler oluşmuş. Bir insanı kolayca
yutuverecek yarıklar boydan boya uzanıyor.
Buzulun altındaysa onlarca insanın sığabileceği,
tavanlarından sular damlayan mağaralar, çatlaklar bulunuyor.
Çatlaklarda kırılan güneş ışığı mavinin daha önce hiçbir yerde
görmediğimiz tonlarıyla etrafa yansıyor. Çok derin bir mavi…
İnsanda okyanusların binlerce metre derinliğine bakıyormuş
gibi bir duygu uyandırıyor.
Buzulu elliyoruz. Milyonlarca cam kristalinden oluşmuş
kristal dağı avuçlarımın altında. Hayret, bu muazzam kütle
bana canlıymış gibi geliyor. Ama farklı türde bir canlılık,
tanımlaması zor… Asırlardır içinde biriktirdiği enerjiyi
hissetmeye, eğer izin verirse birazını almaya çalışıyorum.
Bununla da yetinmiyor, ceviz büyüklüğünde bir parçayı
koparıp ağzıma atıyor, emmeye başlıyorum.
İkimiz de ıssız yerleri seviyoruz. Yerleşim yerlerinde başıma
tuhaf bir ağrı saplanıyor. Denizde yaşama imkânım olmasaydı,
ıssız bir adada fener bekçisi olmak isterdim. Ateş Toprakları ile
Patagonya arasındaki coğrafya bizim gibiler için biçilmiş
kaftan. Bir gece gene kuş uçmaz, tekne geçmez bir başka demir
yerindeyiz. Uykumun arasında Sibel’in dürtmesiyle
uyanıyorum. Parmağıyla yukarıyı işaret ediyor. Kulak
kabartıyorum. İnanılır gibi değil, ama tepemizde biri yürüyor!
GECE YARISI MİSAFİRİ
Kalkıp bakmak gerek, ama yataktan kim çıkacak? Her koşulda
kadın ve erkeğin eşit olduğunu iddia eden Sibel fısıldayarak,
“Bu gibi durumlarda erkek kalkıp hırsızı yakalar” diyor. Hava
soğuk olmasa benim için sorun değil, fakat yorganın dışı buz
gibi, hele dışarısı dondurucudur.
Güçlükle yatakta doğrulup başımın üzerindeki kaporta
kapağını açıyorum. Başımı dışarı çıkarmamla birlikte
karanlıkta sarı sarı yanan bir çift gözle burun buruna
geliyorum. Ürkerek kafamı içeri çekiyor, Sibel’in ayıplayan
bakışlarıyla karşılaşınca tekrar dışarı uzanıyorum. Erkek adam
hiç korkar mı!
Sincapla tilki arası bir mahlûk karanlıkta parlayan şeytani
gözlerle suratıma bakıyor. Sadece köpek ve kedileri kovmasını
biliyorum: “Hoşt, pist!” Neyse ki hayvan neyi kastettiğimi
anlayarak kıça doğru koşuyor. Küpeşteden denize atladığını
görüyorum. Arkasından feneri tutuyorum. Kafası suyun
üzerinde karaya doğru yüzüp gözden kayboluyor.
Grönland
AVRUPA
KUZEY
AMERİKA
ASYA
TÜRKİYE
AFRİKA
GÜNEY
AMERİKA
AVUSTRALYA
ANTARKTİKA
Her köşe başında karşımıza bir başka buzul çıkıyor.
Uçuk mavi buzulları uzaktan görmeye alıştık. Artık
yakınına gitmek, ellerimizle dokunmak istiyoruz.
‘Patagonya-Tierra del Fuego Hayvanları’ kitabını açıp
bakıyoruz. İki hayvanın eşkâli gördüğümüze uyuyor: Huron
Menor ve Zorrino Comun. Artık hangisiyse aynı hayvan ertesi
gece gene geliyor. Kalkıp kovalıyorum. Gene denize atlayıp
yüzerek kaçıyor. Sabah güverteyi kanlar içinde buluyoruz.
Yengeç sepeti için hazırladığım kabı devirmiş. Balık kafaları,
kılçıklar, ciğer parçaları her yana saçılmış.
ZOR GÖREV
Issız sularda seyrediyoruz, ama bu ıssızlık radyo dalgalarını
kapsamıyor. Şili donanması karasularındaki trafiği yakından
izliyor. Fiyortlarda 10’a yakın kontrol noktası bulunuyor. Hiç
olmadık bir yerde telsizden çağrıldığımızı duyuyoruz: “Uzaklar
II, Uzaklar II, Alcadia de Mar Yamana…” Sibel vericiyi eline
alıp Yamana Burnu’ndaki kontrol noktasına cevap veriyor:
“Alcamar Yamana, este barco velero Uzaklar II... Bandera
Turco… Dos personas…”
Yamana Burnu’nun altındaki koya demirliyoruz. Biraz sonra
kontrol noktasında görevli bahriye askeri, eşi ve çocuklarıyla
geliyor. Uzun zamandır ilk defa bir tekne buraya
demirliyormuş. Çocuklar anne babalarından başka birilerini
görmüş olmaktan dolayı pek memnun görünüyorlar. Evlerine
yemeğe davet ediliyoruz.
Bu muazzam kütle
sanki canlı gibi...
İki dağın
arasındaki
vadiden inen
buzdan bir nehir.
184 MAYIS 2012
UZAKLAR II
Yamana Burnu’ndaki
kontrol noktası.
Sular çekildikçe tekne de yatıyor. Eğim 35 dereceyi
bulunca kamaranın içinde ayakta durulmuyor. Bu,
insanda facia etkisi uyandıran çok kötü bir his.
Juan Marcus ve eşi Patricia, 10 yaşındaki kızları Ange, 5
yaşındaki oğulları Sebastian ve kaniş cinsi köpekleriyle fenerin
altındaki evde yaşıyorlar. Üç odalı evin Beagle Kanalı’nı kuş
bakışı gören salonu sıcacık. Mutfaktan iştah açıcı kokular
geliyor. Patricia koca bir tepsi yengeç etli ‘empenada’ pişirmiş.
Poğaçaya benzeyen hamur işi aperatif… Arkadan sebzeli et
yemeği ve pilav geliyor. Tabağımızdakileri kaşıklarken Juan’ın
anlattıklarına kulak veriyoruz.
Ailesiyle birlikte bir yıl boyunca burada yaşayacaklarını
söylüyor. Dış dünyadan kopuk bu görev için seçilen asker ve
onunla burada yaşayacak olan ailesi önce psikolojik bir testten
geçiriliyormuş. Buna rağmen kendilerinden evvelki askerin
karısı üç ay sonra bunalıma girmiş. Onları geri çekip yerlerine
Juan ve ailesini göndermişler. Erzaklarını, mutfak ve jeneratör
için gerekli gazla mazotu iki ayda bir uğrayan hücumbot
getiriyormuş. Çocukların okul eğitimini aynı zamanda
öğretmen olan anneleri veriyormuş.
DENİZ BİTTİ
Tekneye geri döndüğümüzde suların çekildiğini ve dibe
oturduğumuzu görüyoruz. Demirlerken fark etmemişiz, koyun
içi sahile doğru aniden sığlaşıyormuş. Teknenin başı derin suda
olmasına rağmen kıçı kuma saplanmış. Gel-git tablosuna göre
sular iki saat daha çekilmeye devam edecek. Yarım saat sonra
sancak tarafına doğru yatmaya başlıyoruz. Sular çekilmeye
devam ettikçe tekne de yatıyor. Eğim 35 dereceyi bulunca
kamaranın içinde ayakta durulmaz oluyor...
Uzaklar II’nin başına ilk defa böyle bir iş geliyor. Tabii bizim
de… İnsanda facia etkisi uyandıran çok kötü bir his… Zeminin
kum olduğunu, sac gövdenin zarar görmeyeceğini bilmeme
rağmen, karina dibe yaslandıkça etime basılıyormuş gibi canım
acıyor. Botla karaya çıkıp koltuk halatlarını kontrol ediyorum.
Sahilden bakınca teknenin ay ışığı altındaki görünümü içler
acısı; Uzaklar II çarpılmış bir hayalete benziyor! Dip yapısını
doğru düzgün kontrol etmediğim için kendime kızıyorum.
Sibel yarışan bir teknenin rüzgârüstü mürettebatı gibi iskele
güverteye oturup ayaklarını küpeşteden aşağı sallamış.
Konuşunca ruh halinin benimkinden farklı olmadığını
anlıyorum. “Çok gerildim, ancak ağlayabilirsem kendime
geleceğim” diyor.
Gece yarısından sonra sular yükselmeye başlayınca
doğruluyoruz. Gövdenin zarar görmediği kesin, benim
endişem kuma saplanan dümen ve pervanenin hasar görüp
görmediği. Korktuğum başımıza gelmiyor, önündeki ‘skeg’
sayesinde dümene bir şey olmamış, pervane de sağlam.
SULAR DONUNCA
Artık bu uzun seyrin sonuna geldik. Şili fiyortlarındaki son
durağımız Caleta Eugenio’dayız. Ancak bir türlü bu koydan
ayrılamıyoruz. Soğuyan havayla birlikte, tatlı su kaynaklarının
aktığı koyun içi tamamen buz tuttu. Dün gece uykumun
arasında denizin donarken çıkardığı sesleri, tekneye sürtünen,
sıkıştıran buzların gürültüsünü duyuyordum.
Üç gündür buzların çözülmesini bekliyoruz. Yarından sonra
kötü bir hava gelecek. O havadan önce buradan ayrılmalıyız.
Motor gücüyle buzu kırıp çıkmaya karar veriyoruz. Dışarı
çıktık mı kolay, Beagle Kanalı temiz görünüyor; orada buz yok.
Ama önce karaya bağlı koltuk halatlarını çözmek gerekiyor.
Bot donmuş denizin üzerinde karaya çekili gibi duruyor.
Sibel eline baltayı alıyor, ben de ucu vidalı ağaç gönderi…
Bota biniyoruz. Balta ve sopa darbeleriyle buzu kırarak
ilerlemeye çalışıyoruz. Buz tahmin ettiğimizden daha kalınmış,
biraz daha kalın olsa üstünde yürünebilecek! Yarım saatlik
uğraştan sonra arkaya dönüp baktığımda gördüğüm manzara
ümit kırıcı. Tekneden sadece birkaç metre uzaklaşabilmişiz!
Yılgınlığa gerek yok. Ağzımızdan, burnumuzdan buharlar
saçarak çalışmaya devam ediyoruz. Saatler sonra karaya
vardığımızda ikimiz de bitkiniz. Buz kırmak meğer ne zor
işmiş!
YENİ HAYAL
Juan Marcos ve ailesiyle
akşam yemeği.
186 MAYIS 2012
Uzaklar II Beagle Kanalı boyunca ilerliyor.
Dümenin arkasında oturmuş Şili fiyortlarında geçirdiğimiz kış
boyunca yaşadıklarımızı düşünüyorum. Ne kadar farklı bir
kıştı… İnsana, dünyada böyle yerler de var mıymış, dedirten
ıssız bir dünya, buzullar, tek başınalık duygusu… Üstelik
burada içimize yeni bir hayalin tohumları düştü. İki ay
boyunca onu filizlendirdik. Sibel’in kaporta kapağından
buharlar saçan kahve kupalarıyla çıktığını görüyorum.
Gülerek: “Daldın gitti gene. Yoksa Antarktika seferini mi
düşünüyorsun?” diyor. “Evet! Antarktika seferini
düşünüyorum” diye cevaplıyorum. MBY

Benzer belgeler

Eski bir cezaevi kolonisi olan Anchieta`da

Eski bir cezaevi kolonisi olan Anchieta`da UZAKLARII Dünyanın ucuna yolculuk...

Detaylı

devamı... - OsmanAtasoy.org

devamı... - OsmanAtasoy.org UZAKLARII Dünyanın ucuna yolculuk...

Detaylı

Hasar karaya çıkınca anlaşılıyor. Şaft ve pervane

Hasar karaya çıkınca anlaşılıyor. Şaft ve pervane oturduğumuzu görüyoruz. Demirlerken fark etmemişiz, koyun içi sahile doğru aniden sığlaşıyormuş. Teknenin başı derin suda olmasına rağmen kıçı kuma saplanmış. Gel-git tablosuna göre sular iki saat ...

Detaylı

Dünyanın ucuna yolculuk

Dünyanın ucuna yolculuk UZAKLARII Dünyanın ucuna yolculuk...

Detaylı

Dünyanın ucuna yolculuk

Dünyanın ucuna yolculuk oturduğumuzu görüyoruz. Demirlerken fark etmemişiz, koyun içi sahile doğru aniden sığlaşıyormuş. Teknenin başı derin suda olmasına rağmen kıçı kuma saplanmış. Gel-git tablosuna göre sular iki saat ...

Detaylı