- Aile Hekimliği Portalı

Transkript

- Aile Hekimliği Portalı
1
Saatlerde yaz indirimi vadelialisveris.com’da
KARGO BİZDEN
KARGO BİZDEN
KARGO BİZDEN
CASİO MTP-E201-9BVDF STANDART
ERKEK KOL SAATİ
MTP-1314D-1AVDF
CASIO KOL SAATI
CASİO EFR-543BK-1A4VUDF
KOD: 0460306425
KOD: 0460005182
KOD: 0460014745
286.00 TL
199.90 TL
136.00 TL
99.00 TL
668.00 TL
419.90 TL
İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar. Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar
için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz.
2
3
İÇİNDEKİLER
38
Sezen AKSU
Doktor Deli Olduğumu
Aileme Söylemedi
16
26
46
58
18
Uzm. Dr. Ruşen TOPALLI
KÜRŞAT BAŞAR
DR. HAKAN UZUN
UZM. DR. MİTHAT TOSUN
DR. HATİCE BOLATCAN
44
Mercedes-Benz
B180 CDI Elite:
Ailelerin Mercedes’i
8
MEGAPİKSEL
11
BÜYÜK FİKİR
13
ILMAZ
Dr. Ali Y
30
KİTAP KULÜBÜ
22
AİLE HEKİMLERİMİZLE
YARDIMLAŞMA İÇİNDEYİZ
Dr. Mustafa KASAPOĞLU
28
AİLE HEKİMLİĞİ YAPMAYA
100 ÜM VAR
Dr. Gürsel ÖZER
34
ACARLAR LONGOZU
DR. HASAN KOCA
42
48
TEKNOLOJİ
NEDEN
UNUTUYORUZ?
4
5
EDİTÖR
kalemleri bu ay
NE YAZDI?
KÜNYE
İMTİYAZ SAHİBİ VE GENEL YAYIN
YÖNETMENİ
MUHAMMET SIDDIK AKDOĞAN
YAYIN EDİTÖRÜ
MURAT KAAN YURTTÜRK
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
MUHAMMET SIDDIK AKDOĞAN
REDAKTÖR
CEYDA AKDOĞAN
HUKUK DANIŞMANI
Av. Fahrettin CANPOLAT
KURUMSAL İLETİŞİM
TM Bilgisayar
Tel: (0 362) 237 22 56
Kazımkarabekir Mah. Siteler Bulvarı
No:3Demetkent Sitesi A Blok Daire 8
İlkadım/SAMSUN
www.ailehekimleri.net
[email protected]
[email protected]
GRAFİK TASARIM
UĞUR OFSET
www.ugurofset.com.tr
REKLAM REZERVASYON
GSM: 0 505 637 00 69
BASKI YERİ
UĞUR OFSET MATBAACILIK
Pazar Mahallesi Mukayyitzade Sk.
No:48 İlkadım/SAMSUN
Tel: 0362 431 52 55 – 432 09 90
Baskı Tarihi: 5 AĞUSTOS 2015
6
Dr. Tolga SUCU
Dualarımız değerli meslektaşımıza…!
Hepimizin yakınen tanıdığı ve mutlaka her hangi bir etkinlik ya da seminer de
tanışma fırsatı bulup o güzel sohbetine ortak olduğu değerli meslektaşımız
Dr. Mithat Tosun’a acil şifalar diliyoruz. Dergimizde yazdığı yazılarla gönüllere
taht kuran değerli arkadaşım, içinde bulunduğu durum nedeniyle bizi
derin bir üzüntüye boğdu. Umutluyuz! Mutlaka aramıza dönecektir ve tüm
dualarımız Mithat Tosun için.
Evet… Gündem devam ediyor, hayat bir şekilde akıyor. Bu sayımızda
AHEF Yönetim Kurulu Üyesi ve ÇAHED Başkanı Dr. Ali Yılmaz ile son olayları
değerlendirdik.
Giresun Aile Hekimleri Derneği Başkanı Uzm. Dr. Ruşen Topallı ile bölgedeki
meslektaşlarımızın sorunlarını masaya yatırdık.
Dr. Hasan Koca, her zamanki gibi çektiği harika fotoğraflarla bizi bu defa
başka bir bölgeye götürdü ve o bölgeyi tanıttı.
İSTAHED, tüm sosyal medyayı sallayan bir çalışmaya imza attı. Çalışmanın
ne olduğunu tahmin etmeye çalışmanıza gerek yok. Facebook grubuyla
büyük ilgi gören bu aktivist çalışmaya bu sayımızda yer verdik.
Yine otomobilden teknolojiye, geziden araştırma haberlerimize kadar çok
önemli çalışmalarla bu sayımızda da sizlerle birlikte olmanın mutluluğunu
yaşıyoruz.
Dr. Mithat Tosun’a tekrar acil şifalar diliyor ve bir daha ki sayımızda yeniden
görüşmek dileğiyle.
7
CALBUCO UYANDI
ŞİLİ’NİN güneyindeki Calbuco yanardağı, 22
Nisan’da, 40 yıl süren uykusundan uyandı.
Püsküren küllerin birkaç kilometrelik toz
bulutu oluşturması nedeniyle kırmızı alarm
verilerek bölgede bulunan herkes tahliye
edildi. Gökyüzündeki hızla büyüyen toz
bulutu nedeniyle çevre kentlerde büyük
panik yaşandı.
8
9
BÜYÜK FİKİR
Subjektif Ölçek
kararı” şeklinde yazılı bir açıklama yaptı.
Kimsenin bilmediği yepyeni şeylere yer
verilmediğinin altını çizen yetkililer, bu
yeniliğin daha da güvenilir olduğunu
ifade etti. Google’ın yaptığı yenilik,
kontrolden geçmiş ve doğru bilginin,
kullanıcıların gördüğü sonuçların başında
gelmesi.
Ne var ki Knowledge Graph’ın faydası
da tam burada sona eriyor. Eğer
Google’dakiler bir tıp ansiklopedisi
yapmak isteselerdi çok daha az kaynak
kullanabilir ve örneğin Ulusal Sağlık
Enstitüleri’nin
(NIS)
sonuçlarını
öne
çıkarabilirlerdi. Knowledge Graph bu
durumun altında yatan soruna çözüm
sunmuyor. Yani sağlık semptomlarımızı
araştırma
biçimimizi
değiştirmiyor
(genellikle gecenin geç saatlerinde, korku
içindeki, tıp dergilerindeki makalelerle,
birbiriyle çelişen verilerle ve natüropatların
bloklarıyla boğuşarak). Bu da hiç iyi değil.
GOOGLE TIPTA SINIFTA
KALDI
Arama motoru, daha doğru sağlık bilgileri vermek için çaba harcıyor
Yazı/Araştırma: Kaan YURTTÜRK
10
TÜM TÜRLERDEN ESKİ
Bir yerimize tuhaf bir ağrı saplansa ya da bir kızarıklık olsa birçoğumuz
teşhis için doktora değil de bilgisayara, internet başına koşarız. Özellikle
Türkiye gibi üçüncü dünya ülkelerinde, sağlık başta olmak üzere çoğu
hayati meselenin araştırmasının öncelikle internet üzerinden yapıldığı
yakın bir zamanda gerçekleştirilen bir araştırmanın sonucuna göre ortaya
çıkarıldı. İnsanlar yaşadıkları sağlık sorunlarının ne olduğunu öğrenmek
adına doktorundan önce internetteki arama motorlarına müracaat
ediyor. Bunun da sonu pek hayırlı değil (Kayalık Dağlar Lekeli Humması!
Yok, o değil Zona! Yoksa cüzzam mı?) Google, bu tür aramalarda hiç
değilse en üstte elle tutulur bilgilerin çıkması için, yeni araştırma aracı
Knowledge Graph’a yeni bir medikal birleşen ekledi. Graph’a dahil olan
400 küsur tıp konusundan birini araştırdığınızda, ekranın sağ köşesindeki
büyük bir kutu içinde bir doktor ve uzman ekibinin hazırladığı bilgiler
karşınıza çıkıyor.
GEZEGENİMİZDEKİ en eski türün, 350 milyon
yıl önce bugünkü Sahra Çölü’nün olduğu
yerde yeşeren Archaeopteris adlı bir ağaç
türü olduğu sanılıyordu. Ama artık bu
bilginin güncellenme zamanı geldi. Zira
yeni araştırmalar, köpekbalıklarının 400
milyondan bu yana yaşadıklarını gösteriyor.
İlk başlangıçta bu kutunun içeriği (yaygın semptomlar, tipik tedaviler)
kendi başınıza internette saygın kaynakları araştırırken bulacağınız
şeylerden farklı gözükmüyor. Google’ın ürün müdürlerinden Prem
Ramaswami, bu bilginin ABD’nin dört bir yanından yüzlerce doktorun
çabasıyla oluşturulmuş ve Mayo Clinic’ten bir doktor paneli tarafından
kontrol edilmiş olduğunu söylüyor. Google’a yeni araştırma aracı
Knowledge Graph’ın eklenmesinden sonra bir açıklama yapan yetkililer
“Her bir ifade 11 farklı doktor tarafından doğrulanıyor. Bu bir oy birliği
İnternetin asıl ihtiyacı,
yanlış bilgileri işaretleyecek
güvenilir bir ses.
Aslında işimize yarayacak şey, karşımıza
serilen engin sonuçlar arasında gerçeği
kurgudan ayıran, korkuları yatıştıran,
aldatıcı reklamları çürüten akıllı bir filtre.
İdeal şartlar altında, birisi “kızamık”,
“aşı” ve “otizm” sözcüklerini aratınca bu
üçünü birbirine
bağlayan
hiçbir saygın
araştırmanın
bulunmadığı
anında
görülmeli.
Belki çok olası
değil, ancak
internetin
asıl ihtiyacı
yanlış tıbbi
bilgileri daha
yayılmadan
işaretleyecek
güvenilir bir ses.
İnsanlar yaşadıkları
sağlık sorunlarının
ne olduğunu
öğrenmek adına
doktorundan
önce internetteki
arama motorlarına
müracaat ediyor.
11
KAFANIZI KURCALAYAN
KEŞFET
BiR SORU MU VAR
?
KİTAP
KULÜBÜ
[email protected]
Adresine yollayın cevaplayalım
Hazırlayan: Kaan YURTTÜRK
PARANORMAL
ENTOPLAZMA
NEDİR?
Kısa yanıt:Zamanının bilimini
yansıtan bir spiritüel saçmalığı.
C
ŞEKER ÇOCUKLARI
HİPERAKTİFLEŞTİRİYOR MU?
Kısa yanıt:Ancak buna inanırsanız.
C
1970’lerde ve 80’lerde yapılan
bazı araştırmalar, şeker alımının
hiperaktivite gibi davranışsal sorunlarla
ilgisi olduğunu öne sürünce, aşırı şeker
yiyip düz duvara tırmanan çocuk imajı
yaygınlık kazandı.
Ne var ki Vanderbilt Üniversitesi’nde
pediyatri uzmanı olan Mark Wolraich,
1995’te
400’ten
fazla
çocuğu
kapsayan 23 araştırmayı inceledi ve
şekerlerin çocukların davranışlarında
ya da bilişsel durumunda bir etki
yarattığına ilişkin inancı destekleyecek
hiçbir şey bulamadı. Şu anda
Oklohama Üniversitesi’nde Gelişimsel
ve Davranışsal Pediyatri Bölüm Başkanı
olan Wolraich, dünyanın en önemli
bilim dergisinde yaptığı bir açıklamada
şekerin çocuklarda hiperaktiviteye
neden olmadığına dair önemli bir
noktaya gelindiğini dile getirdi.
1990’ların başında Richard Milich ve
Daniel Hoover adlı psikologlar ise bu
soruna farklı bir yöntemle yaklaştılar.
Ebeveynleri
tarafından
“şekere
duyarlı” olarak tanımlanan, yaşı 5-7
arası değişen 31 erkek çocuğunu
incelediler.
Onlara
aspartamla
tatlandırılmış meşrubat verip anneleriyle
etkileşimlerini kaydettiler. Araştırmacılar
12
bu
görüşme
öncesi
annelerin
yarısına
çocuklara
tatlandırıcılı
içeceği, yarısına ise şeker verildiğini
söyledi. Çocuklarının şeker tükettiğini
zanneden ebeveynler onların hiperaktif
olduğunu söyledi ve bu konuda daha
çok eleştiride bulundu. Milich ve
Hoover, şeker ile davranış arasındaki
bağlantının tatlandırıcının kendisiyle
değil, ebeveynlerin beklentileriyle ilişkili
olduğu sonucuna vardı.
Şeker yiyen çocuklar yaramazlık
yapıyorsa bunun nedenini başka
yerlerde aramak gerekebilir. Örneğin
şeker ve pasta, doğum günlerinin
ve kutlamaların vazgeçilmezidir. Bu
etkinliklerde ise çocukların kontrolden
çıkması sık görülür. İşin içinde başka
maddelerde olabilir. Söz gelimi,
çikolatanın içinde kafein ve teobromin
gibi bir sürü uyarıcı var.
Yine de bir çok anne baba için
şeker, bu yönde hiçbir kanıt olmasa
da günah keçisi. Bu birazda ailelerin
sürekli davranışları birşeylerle açıklama
isteğinden kaynaklanıyor. İnsanoğlu bir
davranışın neden gerçekleştiğini hiç
bilmese bile ona yanlışda olsa bir şey
mutlaka bulmak istiyor.
On
dokuzuncu yüzyıl fizyoloğu
Charles Richet, ruh çağırma seansları
sırasında medyumlardan aktığı iddia
edilen tuhaf materyali betimlemek
için “ektoplazma” sözcüğünü kullanan
ilk kişiydi. Medyumların bedeninden ip
gibi sızan bu maddeler birleştirilerek
vücutsuz birer uzuv ya da hayaletimsi
yüz şekli alıyordu. Elbette ektoplazma
bir hileydi. Medyumlar gazlı bez,
hayvan parçaları ve el çabukluğu
kullanarak bunu spiritüel bir olgu olarak
gösteriyordu. Şu anda kulağa komik
gelse de, zamanın birçok entelektüeli
bu gösterileri gerçekçi buluyordu.
Anafilaksi konusundaki çalışmalarıyla
Nobel Ödülü’ne layık görülen Richet’de
bunlardan biriydi. British Columbia
Üniversitesi, ektoplazma çalışmalarına
kendilerine kaptıranlara “aptalsınız”
açıklamasında bulunmuştu. Yine de
paranormal ektoplazmayla ilgili çok
sayıda çalışma yapan bilim insanları
oldu. Ektoplazmayı normalde aklı
başında saygın bilim insanlarına makul
gösterenin ne olduğu bilinmiyor. Belki
gizemli oluşu ve bu gizemi çözmek
isteği. 1800’lerin ortasında bilim
insanları hayvan ve bitki hücrelerinin
içinde jelatinimsi bir madde, ya
da “plazma” bulmuş ve bunun
Dünya’daki tüm yaşamın temeli
olduğunu düşünmüşlerdi. Biyologlar
100
yıl
boyunca
protoplazma
konusunu araştırdı. Bu düşünce o
zamanlar çok yaygındı. Bunu dikkate
alınca, sıra dışı şartlar altında vücudun
plazma salgılaması fikri ya da harici
protoplazmanın (yani ektoplazmanın)
biçim değiştirmesi o kadar tuhaf
görünmüyordu. Modern moleküler
biyologlar daha sonra kalıtsal bilginin
jöleyi andıran plazmanın titreşimlerinde
değil,
çekirdeğindeki
asitlerde
depolandığını ortaya çıkardılar. O
noktada ise protoplazma, biyolojinin
utanç kaynağına dönüşmüş oldu.
HANGİ TÜRÜ
TERCİH
EDERSİNİZ
?
Kristin Hannah’tan
Beklenen Roman:
EZOTERİK BİLGELİĞİ
MERAK EDENE
Gitme Zamanı / Aret
Vartanyan /
Destek Yayınları
Kitapları ve atölye
çalışmalarıyla adından
sıkça söz ettiren Aret
Vartanyan, yeni kitabında
okuru yine ruhani
sırları irdeleyeceği,
kadim bilgileri bugüne
taşıyabileceği gizemli
bir yolculuğa çıkarıyor.
Romanda bir yanda
bilge simyacı,
Schrödinger’in kedisi,
mahkeme salonuna
doluşmuş düşünürler ve
ezoterik kahramanlar,
diğer yanda ise entrika.
Kristin Hannah
dünyanın en çok
kazanan 4. yazarı
GİZEMLİ BİR YOLCULUĞA
ÇIKMAK İSTEYENE
Çamlık / Blake Crouch /
6 Sayfa Yayınları
Blake Crouch’un, 2013’te
Uluslararası Gerilim
Ödülü Adayı olan ‘Pines’
adlı kitabı ‘Çamlık’
adıyla raflardaki yerini
aldı. Gizli sevis ajanı
Ethan Burke, kayıp iki
federal ajanı bulmak
için Wayward Pines’a
giderken ağır bir trafik
kazası geçirir. Bir hastane
odasında kendine
geldiğinde kimliğinin,
silahının, telefonunun ve
cüzdanının kaybolduğunu
fark eder. Ethan, o andan
itibaren gizemli sorulara
cevap bulmak zorunda
kalır.
Gümüş Gözyaşları / Kristin Hannah
/ Pegasus
Karısı Mikaela geçirdiği bir kaza sonucu komaya girince Liam’ın dünyası yıkılır. Bir dizi olaylar zincirinin
mutlu sonu olan bu kitabında Kristin
Hannah, yine üslubuyla fark yaratıyor. 1960 yılının eylül ayında Güney
Kaliforniya’da doğan yazar, bir süre
bir reklam ajansında çalıştıktan sonra hukuk fakültesine gitmeye karar
verir. Annesi Kristin’in hukuk fakültesine yazar olmak için gittiğini dile
getirir. Kristin Hannah hukuk fakültesinde 3. ve son senesindeyken annesi kansere yakalanır. Annesi hastanede hayatının en ağır savaşını
verirken, hala kızının bir yazar olacağına inanmaktadır. Bu inançla
birlikte Kristin Hannah hayatının en
klişelerle dolu romantik yazılarını yazar. Ardından annesi de vefat eder.
Annesinin ölümünün ardından yazdığı tüm yazıları bir kutuya koyarak
yazarlık fikrini bir kenara koyan Kristin
Hannah evlenir. Artık evli bir kadın
olan Hannah, eşinin de desteği ile
kutulara kaldırılan eski notlar tekrar
ortaya çıkarılır. Kristin Hannah oğlunu doğurduğu zaman elinde bir
kitap taslağı da hazırda bulunuyordu. 1990 yılında aldığı bir çağrıya
cevap verdiğinde, hayatı da değişmiş oldu. O andan itibaren artık
geriye hiç bakmadı ve profesyonel
bir yazar olma yolunda adımlarını
attı, o günden bugüne de yazma
hevesini hiç kaybetmedi.
EDEBİYAT ALEMLERİNDE KONUŞULAN 3 MEVZU
1
2
3
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yazarlara ayırdığı 463 bin TL’lik fon
tarafından desteklenen 40 yazarın isminin bir sır gibi saklanması
İngiliz edebiyatının en meşhur yazarlarından Martin Amis’in yeni
romanı The Zone of İnterest’in çevirisini yayımlamayı reddeden
Alman Hanser ve Fransız Gallimard yayınevleri
Biz yeni Haruki Murakami romanı ve 96 sayfalık Tuhaf Kütüphane’nin Türkçesini beklerken, kitabın Türkiye hariç pek çok ülkede
yayınlanması ve Türkiye’de yayınlanmasının 2016 yılına ertelenmesi
TOPLUMSAL DEĞİŞİMİ
MERAK EDENE
Türkçenin Tadı Ve Ahengi /
Refik Halid Karay /
İnkılap Kitabevi
“Bizim Türkçemiz hem tatlı
hem ahenklidir” diyen Refik
Halid Karay’ın Tan, Akşam,
Aydede ve Yeni İstanbul’da
yayınlanmış yazılarını bir
araya getiren kitap, dilinin
güzelliği ile akıllarda yer
etmiş, kelimeşer arasında
ince nüansları hafızasına
kaydeden dil işçisi bir
yazarın özel dünyasına
açılıyor. Karay, her
satırında leziz bir üslupla
dile, gramere, toplumsal
değişime, dil reformuna,
deyimlere, Türkçeye
eğiliyor.
BENLİĞİN İŞLEYİŞİNİ MERAK
EDENE
Benim Balığım Yaşayacak
/ Ruth Ozeki
Parodi Yayınları
Yazar ve okur, geçmiş ve
şimdi, gelecek ve kurgu,
kuantum fiziği, tarih ve
mitolojinin iç içe geçtiği
‘Benim Balığım Yaşayacak’
benliği ve tüm dünyayı
keşfe çıkan özgün bir
hikaye. Beni bu kitapta en
çok etkileyen şey Ruth ve
Nao’ın kaderleri birbirine
mühürlenmiş iki zaman
kahramanı olması. Ozeki’nin
bu romanı, edenbiyattan
ve entelektüel bir coşkuyla
sarmalanmış iyi bir
hikayeden haz alanları
kesinlikle memnun edecek.
13
Şiddetin faili yabancı hasta
16 Nolu Aile Sağlık Merkezi’nde görevli
Dr. Abdullah Sezai ve Dr. Özben Şaldıran,
yabancı uyruklu hasta ve yanındakilerin
sözlü ve fiziki saldırısına uğradı. Olayı
protesto eden Antalya Tabip Odası,
saldırıyı
kınayan
açıklamalarda
bulundu. Antalya Tabip Odası Yönetim
Kurulu Üyesi Dr. İbrahim Çelik, “İnsanlar
karşılaştıkları her sorunun sebebi olarak,
yetkililer tarafından daha önceden
‘suçlu, kusurlu’ ilan edilen sağlık
çalışanlarına yöneltmekte. Bu anlayışın
sonucu olarak her gün sağlık çalışanları
hakarete uğruyor, aşağılanıyor, tehdit
ediliyor, darp ediliyor, cinayete kurban
gidiyor” dedi.
bu
ay
neler
oldu?
Defin nöbeti iptal ettirildi!
AHEF açılan davalardan sonra açıklanan kararları ilan etti. Erzurum Pasinler’de aile hekimlerine yazılan angarya
nöbetler iptal ettirildi.
AHEF tarafından Aydın Nazilli’de
30.06.2014-04.01.2015
tarihleri
arasında adli tabip nöbet ve ölüm
bildirim sistemi nöbetçi listesinin
belirlenmesine ilişkin 14.05.2014 tarih
ve 1240 sayılı işlemin iptali için açılan
dava sonuçlandı. Aydın 1. İdare
Mahkemesi 5258 sayılı kanunun aile
hekimi tanımını esas alarak verdiği
karar sonucu, mahkeme Esas No:
2014/886 Karar No: 2015/579 ile bu
görev tanımı dışında aile hekimlerine
görev verilemeyeceğine hükmetti.
Yunanlılar, ilaca geliyor
Yunanistan’da yaşanan ekonomik krizin
ardından ecza depoları, ilaç aldıkları
yurtdışı firmalara borcunu ödeyemiyor.
Yabancı firmaların ilaç getirmeyi bıraktığı
Yunanistan’da
eczanelerin
rafları
boşalırken komşu, çareyi Ege kıyısındaki
illerde aramaya başladı. TEB’in 39.
Dönem Merkez Heyeti 3. Bölgeler Arası
Toplantısı Samsun’da gerçekleştirildi. TEB
Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak, Yunanistan
Eczacılar Birliği’nden gönderilen mektupta
ciddi ilaç sıkıntısının yaşandığını ve yardım
çağrısında bulunulduğunu söyledi. Bu
konuda Sağlık Bakanlığı’nın adım atması
gerektiğini belirten Ecz. Çolak, Türkiye’de
30 Haziran tarihi itibariyle SGK ile yapılan
ilaç alım protokülünün sona erdiğini
söyledi.
14
Aile hekiminin alnına Mülteci girişleri aşı takvimini bozdu
silah dayadılar
Suriyeli mültecilerin sağlık kontrolü
Malatya Halk Sağlığı Müdürü Şener,
Fırat Aile Sağlığı Merkezi’nde görevli bir
doktorun, kendisine yanlış ilaç yazıldığını
öne süren hasta tarafından silahla
tehdit edildiğini ve saldırıya maruz
kaldığını belirterek, olayı kınadı. Şener,
yaptığı yazılı açıklamada, son yıllarda
sağlık çalışanlarına yönelik saldırıların
arttığına dikkati çekerek bunun son
örneğinin Malatya’da gerçekleştiğini
bildirdi. Konuyla ilgili yazılı bir açıklama
yapan AHEF Genel Sekreteri Dr. Lütfi
Tiyekli, sağlık çalışanlarının sağlığını
koruyamayan
bakanlığın,
halkın
sağlığını nasıl koruyabileceğini merak
ettiklerini ifade etti.
yapılmadan Türkiye’ye alınması ciddi
sorunları da beraberinde getirdi.
Uzmanlar, Türkiye’deki 30 yıllık aşı
takviminin
bozulduğunu
belirterek
kızamık ve verem gibi hastalıkların
yeniden görülmeye başlayabileceği
uyarısında bulundu. İçişleri Bakanlığı’nın
resmi verilerinde haziran 2015 itibarıyla
Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin sayısının 1
milyon 385 bine ulaştığı görülüyor. Resmi
olmayan verilere göre ise bu rakam 3
milyon civarında. Sınır ötesinde ve göç
yolunda 4 yılı aşkındır kötü şartlarda
barınan Suriyeli mültecilerde ve özellikle
çocuklarında ciddi sağlık sorunları da
baş gösteriyor.
Dr. Mithat Tosun,
hastaneye
kaldırıldı
Eskişehir’de aile hekimi olarak
görev yapan ve Ailehekimleri.net
Dergisi’nin yazarlarından Dr. Mithat
Tosun Osmangazi Üniversitesi’nde
yoğun bakıma alındı. Beyninde
meydana gelen rahatsızlık sonucu
hastaneye kaldırılan Dr. Mithat
Tosun’un, durumunu yakından
takip ediyoruz. Kendisine acil
şifalar diliyor ve bir an önce
sağlığına
kavuşarak
bizlerle
olmasını temenni ediyoruz.
‘Ceza puanı
aile hekimi
üzerinde baskı
aracı olarak
kullanılıyor’
Türkiye Kamu-Sen’e bağlı Türk
Sağlık-Sen Başkanı Önder Kahveci
ve sendika yönetim kurulu üyeleri
TBMM’de bir basın açıklaması
düzenledi. Boşluktan yararlanılarak
sağlıkta kadrolaşmaya gidildiğini
iddia eden Kahveci, “Sanki
mevcut
hükümetin
göreve
devam etmesi istenerek önü
açılmaktadır. Bu arada mevcut
hükümet bu fırsattan yararlanarak
keyfi davranışlar ve tutumlar
içerisindedir. Yeni bir hükümet gibi
kamuda kadrolaşma faaliyetlerine
devam etmektedir” dedi.
Karikatür: Dr. Serdar ÇELİKTAŞ
15
Kürşat BAŞAR
YAZAR
Ayrılığı kabul
edebİlseydİk...
Bir mafya babasının panik atak sendromu yaşayıp gizlice
bir psikiyatra gitmesi ve bununla birlikte gelişen olayların ele
alındığı ‘Anlat Bakalım’ filmini hatırlarsınız. Robert De Niro ve
Billy Crystal’in başrollerini paylaştığı filmde psikiyatr rolündeki
Billy Crystal, eşi tarafından aldatılan ve terk edilen bir kadınla
terapi seansı sırasında onun ağlama ve yakınmalarından
o kadar sıkılır ki, kalkıp onu boğazladığı hayaline bile
kapılır. Ve ona, “Bazen başımıza böyle beklenmedik şeyler
gelebilir, önemli olan onunla nasıl baş edebileceğimizin
yolunu bulmak...” türünden bir cümle kurar. Tabii bu cümle
kadıncağızın derdine çare filan olmaz ve gelecek seans
yeniden orada olmak üzere ağlayarak ayrılır.
Ayrılık, aldatılmak, sevdiğimiz biriyle ilgili planlarımızın
gerçekleşmemesi mutlaka bir travma. Ama acaba
gerçekten de hayatımızı allak bullak edip, kendimizi
mahvetmemizi gerektirecek kadar ciddi bir travma mı
yoksa bununla gerçekten baş edebilmenin bir yolu var mı?
Bu soruya net bir karşılık bulabilseydim ya da böyle bir ilaç
bulabilseydim, herhalde şu an başka bir yerde olurdum,
farkındayım. Ama yine de tartışmaya değer.
Bir arkadaşım yıllar önce bir kızla nişanlıydı. 1-2 kez
aralarında ciddi sorunlar yaşayıp ayrıldılar. Ama her
seferinde arkadaşımız onsuz yaşayamayacağını söyleyerek
normalde kabul etmeyeceği şeyleri sineye çekerek geri
döndü. Hem de yalvarıp yakararak. Aslında kendisi de
mutlu değildi. Hatta hiç mutlu değildi. Öyle ki sürekli doktora
gidiyor, kaygılar ve endişeler içinde sürekli strese giriyor,
panik atak yaşıyordu. Sürekli kavga edip duruyorlardı. Tabii
sonunda işler daha da kötüye gitti. Ve evlenmeye pek az
16
kala ailelerin de araya girmesiyle yollarını ayırdılar.
Arkadaşımız da yurt dışından gelen bir iş teklifini
değerlendirerek bu durumdan kendince bir çıkış
yolu buldu. Aradan birkaç yıl geçti. Orada bir gün
bir iş görüşmesine gitti ve şirketin sorumlularından
birinin Türk bir kız olduğunu gördü. Onunla karşılaştığı
anda farklı bir şey hissetti. Sonra birkaç kez yemek
yediler, sinemaya gittiler ve bir ilişkiye başladılar.
Aradan geçen 15 yılda üç çocukları oldu ve hala
kendisini dünyanın en mutlu erkeği olarak tarif
ediyor. Mesleğindeki ilerlemesini bile eşine borçlu
olduğunu söylüyor. Tabii ona, ayrıldığı günlerdeki
halini hatırlatmıyoruz.
‘Sliding Doors’ filmindeki gibi eğer o gün öyle değil
de böyle olsaydı, o kararı vereceğimize son anda
ötekini seçseydik neler olurdu diye düşünür müsünüz
zaman zaman? Eminim hepimiz düşünüyoruz bunu...
Bir başka arkadaşım da kendisiyle
evleneceğine kesin gözüyle bakılan
nişanlısını terk etti ve aniden gidip
başka bir kadınla evlendi. Bunun
üzerine aslında son derece munis,
aklı başında, herkesin bayıldığı bir
kız olan eski nişanlı bir anda bir
canavara dönüştü. Kendisinden asla
beklenmeyecek şeyler yapmaya,
adamı ve yeni eşini sürekli taciz
etmeye, evlerine, iş yerlerine kadar
gitmelere başladı. Bu durum yaklaşık
üç yıl kadar sürdü. Bir sürü tatsız,
istenmeyen olay yaşandı. Her biri
asla yapmayacağı şeyler yaptı ve bu
üç yılı oldukça sıkıntılı geçirdiler.
Neyse ki sonunda ne olduysa oldu,
kızcağız bir başkasını buldu ve evlenip
çocuk doğurdu da mesele
kapandı. Ama aslında o üç
yıl, o kızcağız için büyük bir
kayıp oldu. Hayatının belki
de en değerli yıllarını böyle
bir saçmalıkla uğraşarak
geçirdi. Ona hiçbirimiz,
kimsenin kimseye mecbur
olmadığını, kimseyi zorla
evlendiremeyeceğimizi,
insanların
bir
süre
birbirlerine farklı duygular
besleyip sonra da bu
durumun değişebileceğini
anlatamadık.
Doktorlara
taşındı, bir sürü abuk
sabuk ilaç içti, olmadık
insanlarla
görüşmeye
başladı, kendisine aslında
o arkadaşımızın ya da bir başkasının
asla veremeyeceği zararı vermeyi
başardı. Bir psikiyatr arkadaşım
söylemişti. İlişki iki kişiyle başlar ama
bir kişi tarafından bitirilir. Belki de bunu
kabul edemiyoruz bir türlü. “Artık seni
istemiyorum” diyen birine ya da
demese bile size bunu bir biçimde
hissettiren birine “hayır, ille de beni
isteyeceksin” demenin bir anlamı var
mı? Buna sesini çıkartmayıp oturmaya
devam eden birini kabullenmenin bir
sonu var mı? Çoğumuzda, başımıza
gelenlerden dolayı hep başkalarını
suçlama adeti var. Televizyonlardaki
programları
izlerken,
dizilere
bakarken, çok beğenilen şarkıları
dinlerken bu durumun yıllar içinde
fazla değişmediğini hatta giderek
daha da kötüleştiğini düşünüyorum.
Bizden ayrılan veya bir başkasını
sevmeye karar veren biri aslında
bize bir kötülük yapmış olmuyor. Ya
da kasten bize bir kötülük yapmıyor.
O kendi istediğini yapıyor. Eğer
düşündüğümüz gibi biri değilse, onu
suçlamaktansa, neden bunu daha
önce fark etmediğimizi düşünsek
daha doğru olmaz mı? Ve en üzücü
olan, bu tür bir travmanın ardından
insanlar uzun zaman hayatlarını
kendilerine zehir edip geçmişe takılıp
kalmaya devam ederek aslında en
büyük kötülüğü kendilerine yapmış
oluyorlar. Hem yeni başlayacakları
hayatı bozuyor hem de aslında yeni
bir başlangıcın hayatlarına neler
getirebileceğini ıskalıyorlar. Elbette
keşke öyle bir imkanımız olsaydı
da geleceği görebilseydik. Tabii
masallarla ve efsane aşk hikayeleriyle
büyütüldük hepimiz. ‘Romeo ve
Juliet’in kavuşamamaları hepimizi
bir biçimde derinden yaraladı. Ama
unutmayın, Ephraim Kishon’ın yazdığı
‘Tarla Kuşuydu Jüliet’ madalyonun
tersini bize hatırlatan harika bir
komedidir.
‘Romeo
ve
Juliet,
gerçekte evlenselerdi yıllar sonra
neler olurdu?’yu anlatan bir komedi.
Juliet mutfakta patates soyuyor ve
“Allahın cezası Romeo kim bilir yine
ne işler çeviriyor?” diye söyleniyor...
17
Uzm. Dr. Topallı; “Çünkü pilot uygulama sonuçları değerlendirilmeden
aile hekimliği uygulaması çok hızlı
bir şekilde yaygınlaştırıldı. Hatta pilot
uygulama bittikten, ülke geneline
yayıldıktan sonra, çok fazla değişiklik
yapıldı, yeni görev tanımları yapılarak
esas pilot uygulama yeni başlıyormuş gibi bir duruma gelindi.
RÖPORTAJ
Avrupalı meslektaşlarınızla bir kıyaslama yaptığınızda Türkiye’deki
uygulamayı nasıl bulmaktasınız?
Avrupa ile bir kıyaslama yapmak
bana gereksiz geliyor. Bizim olduğu
kadar, her bir Avrupa ülkesinin koşulları birbirinden farklı. Bu alanda
geçmiş ve köklü geleneği olan ülkelere bakmak gerek belki. Hollanda
ve İngiltere gibi ülkelerde pek çok
şey oturmuş durumda. Yapılan işin
karşılığı daha iyi alınıyor. Fakat, bu
ülkelerde de herşey harika işlemiyor
elbette. Ama aramızdaki en önemli
fark hasta sayıları. Bizim kadar hasta
sayısına sahip değiller ve sevk zincirinin işliyor olması da çok öenmli.
n
Ruşe
. Dr.
Uzm
LLI
KAĞIT ÜZERİNDE
SONUÇ ALAMAZSIN!
TOPA
İdeal aile hekimliği uygulaması nasıl olmalı? Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının, çalışma koşulları
düzelmeden, sanırım ‘İdeal Aile Hekimliği Uygulaması’ndan söz etmek mümkün olmayacak. Uzm.
Dr. Ruşen Topallı, bu koşullar sağlanmadığı sürece, kağıt üzerinde en mükemmel sistem kurulsa dahi
sonuç alınamayacağını söylüyor.
Giresun Aile Hekimleri Derneği Başkanı Uzm. Dr. Ruşen Topallı, iş yoğunluğunun düşük, diğer bölgelerde
görev yapan meslektaşlarına oranla
sorunların daha az olduğu bir ASM’de
görev yapıyor. Fakat, buna rağmen
“100 puanımı verselerde gitsem”
dediğini söylüyor. Tüm aile hekimleri aşağı yukarı Giresun Aile Hekimleri
Derneği Başkanı Uzm. Dr. Ruşen Topallı’nın neden böyle dediğini kestirebiliyordur. Zira tüm ülke genelindeki
aile hekimleri çalışanların mutluluğu
ve motivasyonunu sağlayacak düzenlemelerin bir an önce yapılmasını istiyor. Aile, hekimliğine başladığı
günlerde duyduğu heyecandan
18
eser kalmadığını ifade eden Uzm.
Dr. Topallı; “Bakanlığın lüzumsuz dayatmalarıyla mücadele eden aile
hekimleri, genellikle aile hekimliğini de en çok ciddiye alan, hastalarının sağlığına hizmet kalitesine en
çok önem veren gruptur. Bu gruba
aile hekimliği uygulamasına girmeyen her türlü ‘ANGARYA’nın yüklenmesi, sistemdeki açığın bizlerin
yama olarak kullanılarak giderilmeye çalışılmasına son verilmelidir.
Yalnız bunun ne şekilde olacağını
bilmiyoruz?”
Evet, aile hekimleri ‘Angarya’nın nasıl sonlandırılacağını ve gerçek an-
lamda görev tanımı yapılmış bir aile
hekimliği uygulamasının nasıl hayata geçirileceğini bilmiyor. Sorunun
çözümüne yönelik tüm rapor ve sunumlar, yetkililerce değerlendirilmediğinden, aile hekimleri dayatmalara
maruz kaldıklarını söylüyor.
“YIKILIP YENİDEN YAPILMALI!”
Aile hekimliği uygulamasında yaşanan sorunların onarılamaz hald
eolduğunu belirtiyor Uzm. Dr. Ruşen
Topallı. Ona göre en sağlıklı çözüm
yolu, uygulamanın sonlandırılıp yeniden yapılandırılmasına gitmek. Aile
hekimliği uygulamasının daha en
baştan aceleye getirildiğine inanan
Giresun’da ASM kiraları ne durumda, yerel yönetimler ya da Halk
Sağlığı Müdürlüğü size bu konuda
yardımcı oluyor mu?
Giresun’da çoğu ASM kamuya ait ve
burada az sayıda açılmış özel ASM
var. Bazı ilçelerimizde başlangıçta
uygun ASM binası yoktu ve bunların
özel açılacağı duyurulmuştu. Bu ve
buna benzer birçok ilçemizde daha
iyi ASM binaları yapıldı. Bir kaç ASM
binamızın boşaltılması istenmişti. Yapılan görüşmeler ve mücadeleler ile
bu ASM’lerin de tahliysi durduruldu.
Yüksek fiyatla özel şahıştan kiralanmış binaya çıkmak zorunda kalan bir
ASM oldu. Kamuya ait ASM kiraları ise
genellikle uygun sseviyelerde.
“BU UYGULAMAYA HAZIR DEĞİLİZ!”
Geçen yıl aile hekimlerinin karşı karşıya olduğu sorunların bu yıl da devam ettiğine değinen Giresun Aile
Hekimleri Derneği Başkanı Uzm. Dr.
Ruşen Topallı, sağlı Ocağı sisteminden vazgeçilme nedeni olan iş çeşitliliğinin aynen uygulanmaya başlandığını söylüyor. Başlı başına yaşanan
bu durumun bile ülkenin henüz aile
hekimliği uygulamasına hazır olmadığının bir göstergesi olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Topallı; “Bu yıl da
angaryalar arttı. Ücretler ise azaldı.
Sistem kurgulanırken aile hekimlerine verilmeyeceği söylenen tüm
işleri yapar hale getirildik. Ücretlerde ise önce cari giderler yarı yarıya
azaltıldı, sonra katsayı numaralarıyla kişi başı ödemeler düşürüldü.
Mevcut kötü yasaya bile uygun
olmayan bir çok kötü uygulamaya
ne yazık ki devam ediliyor” diyor.
Uzm. Dr. Ruşen Topallı gibi çok sayıda
aile hekimi de Sağlık Bakanlığı’nın yapısında köklü bir değişikliğe gidilmediği sürece Aile Hekimliği Uygulaması’nda birşeylerin düzelebileceğine
inanmıyor. Hatta zihniyet değişmediği sürece yeni bir yasanın dahi çözüm olamayacağını belirtiyor.
SAHADAN UZAK BİR YAKLAŞIM
Ücret ve sözleşme yönetmeliği hakkındaki düşüncelerini sorduğumuzda
ise Topallı, bunun sonradan yapılan
tüm mevzuat düzenlemelri gibi sahadan uzak, danışmadan, görüş
alınmadan ortaya konulduğunu söylüyor. Yeni yönetmelik değişikliğinde
göze çarpan ilk şeyin artırılmış ceza
puanları olduğuna işaret eden Giresun Aile Hekimleri Derneği Başkanı
Uzm. Dr. Ruşen Topallı, ‘Nöbet Görevine Gitmemek’ adıyla yeni bir
suçun icat edildiğini söylüyor. “Artan
puandan korkarak nöbet tutmaya
çalışacak bir grup aile hekimi ve
aile sağlığı çalışanı olacaktır. Bu
grubun büyüklüğü bazı illerde Bakanlığın gözden çıkaramayacı boyuttadır ve kısa sürede 100 puana
ulaşmış olan bu grup karşısında bakanlık ne yapacaktır? Bunların yerini dolduracak hekim sayısına sahip
midir? Bu durumda hizmet kaliteside düşecektir” diyor Uzm. Dr. Topallı.
Sözlerine aile hekimlerinin bir teknisyen boyutuna indirgenmek istediğini belirterek devam ediyor Uzm. Dr.
Ruşen Topallı ve ekliyor; “İyi sağlık
hizmeti almak isteyen vatandaş belki
de özel hastanelere yönlendirilmek
isteniyordur. İşin kötüsü, kötü yönetim nedeniyle vatandaşta oluşan bu
algı, yani aile hekiminin hekimlikten
çıkıp teknisyen olarak algılanması,
yavaş yavaş hekimler tarafından da
benimsenen bir rol haline gelmektedir. Bu yönetmelik değişikliği ile getirilen yeni bir uygulama da, gezici
sağlık hizmetlerinin ücretlendirilmesi
konusunda oldu. Ama nedense bakanlık yol parası vermemek için aile
hekimlerinin asgari sınırdan, ayda gidilebilecek en az sayıda köylere gitmesini istemeye başladı. Parası aile
hekiminden giderken, her hafta köylere gidilmesini istiyor. Şimdi kilometre başına yol parası ödeme durumu
oluşunca, ayda bir gitmemiz, aynı
yol üzerindekileri de bir güne sıkıştırmamız istendi. Bu da bir başka çifte
standart örneği olsa gerek.”
CİDDİ BİR REVİZYONA İHTİYAÇ VAR!
Aile hekimliğinden vazgeçilmemesi
gerektiği, tüm aile hekimlerinin üstünde uzlaştığı bir görüş. İster adı ‘Aile
Hekimi’ olsun ya da süreç içerisinde
başka bir adla isimlendirilsin, kişilerin sağlığından doğrudan haberdar
olmaları açısından büyük bir önem
taşıyor. Tabii ki kişiler öncelikli olarak
kendi sağlıklarından sorumlular ama
hastayla birebir bir ilişki kuran bir hekimin, birinci basamak sağlık hizmetlerinde büyük bir öneme sahip olduğu
bilimsel olarak da ispatlanmış durumda.
Evet, birinci basamak sağlık hizmetlerinin ulaştırılmasında büyük bir rol
üstlenen aile hekimliği uygulamasından vazgeçilmemeli. Peki, ülkemizdeki uygulamadan hem çalışanlar
hem de bu hizmeti alanlar memnun mu? Aslında hasta memnuniyeti
19
de, her alanda şiddet artış gösteriyor.
Şiddet; iş yükünün aşırı artması, yanlış
sağlık politikalarıyla halkın gerçek dışı
beklentilere sürüklenmesi sağlıktaki
şiddetin özel nedenleri olarak görülebilir. Sağlıkta şiddet en çok acillerde
görülüyor ve oradaki şiddetin başlıca
nedeni iş yoğunluğu ve hastalarının
ihmal edildiği düşüncesi. Aile hekimliğine baktığımızda ise şiddet daha
çok usulsüz taleplerin hekim tarafından reddedilmesi sonucu ortaya çıkıyor. Hiçbir yetkili de çıkıp, hekimden
bu görevleri istemezsiniz demiyor.
Sadece bu yapılsa bile aile hekimliğindeki şiddet azalır. Ama vatandaş
yardakçılığı ve popülizm buna engel
oluyor” diyor.
oldukça yüksek olmasına rağmen,
bu hizmeti veren aile hekimleri sistemden memnun değil. Giresun Aile
Hekimleri Derneği Başkanı Uzm. Dr.
Ruşen Topallı, aile hekimliğinde ciddi
bir revizyona, hatta sıfırlamaya ve bir
formata ihtiyaç duyulduğunu söylüyor.
Aile hekimlerinin statülerinin netleşmesi gerektiğini belirtiyor Uzm. Dr.
Topallı ve ekliyor; “Aile hekimlerinin
kamu ya da özel olup olmadığı netleştirilmelidir. Ya da tercihen hem
kamu, hem de özel aile hekimlerinin
bir arada var olabilmeleri (hastaneler gibi) sağlanmalıdır. Herkesin aile
hekimi olmak zorunda olmamalı, ancak aile hekimine kayıt olmak özendirilmelidir. Aile hekimlerinin teknisyen
olarak algılanmasına yol açan iş ve
işlemler, başta ‘İlaç yazdırma’ olmak
üzere kaldırılmalı. Normal gebe ve
çocuk izlemleri ebelerin görevi olmalı, hangi durumda hekime yönlendirileceği konusunda protokoller belirlenmeli ve uygulanmalıdır. İsteyen
hekimlerin, yine istediği şekilde düzenleyebildiği, gerekirse randevusuz
başvuruyu tamamen engelleyebildiği bir randevu sistemi kurulmalıdır”
diyor.
SAĞLIK RAPORLARI ÜCRETLİ OLMALI
Giresun Aile Hekimleri Derneği Başkanı Uzm. Dr. Ruşen Topallı, aile hekim20
lerinin içinde bulunduğu sorunları dile
getirirken aynı zamanda bu sorunlara
da oldukça gerçekci çözüm önerileri
sunuyor. Mesela; sağlık raporlarının
ücretli olması ve bu ücretin de yerine göre talep eden kurum ya da
kişi tarafından karşılanması gibi.
Yaşanan diğer sorunlara da farklı
çözüm önerileri getiren Uzm. Dr. Topallı, şunları söylüyor; “Aile hekimlerinin başka uzman aracılığı olmaksızın
doğrudan ulaşabileceği görüntüleme, diyetisyen, fizyoterapist, psikolog,
sosyal çalışmacı gibi hizmet ve sağlık
çalışanları bulunmalıdır. Başta misafir hasta kavramı olmak üzere tüm
angaryalar kalkmalı. Aile hekimliği
uzmanlığı kösteklenmekten vazgeçilerek özendirilmeli, hiçbir ihtiyaca cevap olmayan, bünyesinde haksızlıklar
barındıran ‘sözleşmeli’, kısmi zamanlı
aile hekimliği asistanlığı kaldırılmalıdır.
Haftasonu ya da mesai saatleri dışında çalışma isteğe bağlı olmalı ve
karşılığı normal çalışmanın üzerinde
olmak üzere verilmelidir. Adli tabiplik
ve ölüm belgesi düzenleme işleri,
bu konuda daha uzun düzenlemeler
yapılıncaya kadar, mutlaka ayrıca
ücreti ilgili kurumlarca karşılanarak
gönüllü olarak verilmelidir.”
Röportajımıza sağlıkta yaşanan şiddet hakkındaki düşüncelerini sorarak
devam ettiğimiz Uzm. Dr. Ruşen Topallı, “Sadece sağlıkta değil her yer-
Peki, sizce aile hekimliği uygulamasında, tüm aile hekimlerinin istediği ve arzuladığı uygulama nasıl
olmalı? Bu konudaki düşünceleriniz
nelerdir?
Tüm aile hekimlerinin mesleki önceliklerinin ve beklentilerinin aynı olmasını
beklemek sanırım doğru bir yaklaşım
olmaz. Çoğunluğun ortak payda
da buluşabileceği konular sanırım
negatif performans uygulamasının
kalkması, zorunlu nöbet olmaması,
gelir kaybı olmadan hasta sayısının
azalması, yasada yeri olmayan aile
hekimliği ile ilgisi olmayan adli tabiplik, ölüm belgesi düzenleme gibi
işlerin olmaması, ilaç yazdırma gibi
gereksiz işlerin, her bir kurumun kafasına göre talep ettiği sağlık raporlarının ortadan kalkması olarak belirlenebilir. Aile hekimliği ilk başlarken,
karşı propagandanın da etkisiyle, aile
hekimliğini cazip kılmak adına, o zamanki hekim gelirlerine göre oldukça
iyi sağlanabilecek bir gelir sağlandı.
Bu parasal motivasyonla aile hekimliğine çok sıcak bakmayan hekimlerin
de aile hekimliğini seçmesine neden
oldu. Zamanla çekiciliği oldukça
azalmış da olsa, o zamanki yüksek
gelir algısı, ustaca yapılan manüpilasyonlarla, bugünde devam ediyor.
Ailehekimliğinin
zamanla çekiciliği
azaldı, o zaman ki
yüksek gelir algısı
maniplasyonlarla
devam ettirildi
Maybelline ürünleri şimdi vadelialisveris.com’da
MAYBELLİNE FONDÖTEN DREAM
PURE BB OİLY SKİN LİGHT
MAYBELLİNE VOLUM EXPRESS
COLOSSAL MASCARA - SİYAH
KOD: 0830000899
KOD: 0190001128
26.00 TL
15.90 TL
16.94 TL
15.90 TL
MAYBELLİNE AFFİNİTONE
24H FOUNDATİON 32
GOLDEN - FONDÖTEN
KOD: 0190000382
29.24 TL
19.90 TL
MAYBELLİNE HYDRA
EXTREME COLLAGEN
RUJ 480
KOD: 0830000572
18.00 TL
12.00 TL
İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar. Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar
için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz.
21
RÖPORTAJ
DR. Mustafa Kasapoğlu
“AİLE HEKİMLERİMİZLE
YARDIMLAŞMA İÇİNDEYİZ”
Samsun Halk Sağlığı Müdürü Dr. Mustafa Kasapoğlu, Samsun ve ilçelerinde görev
yapan tüm aile hekimleriyle yardımlaşma içinde olduklarını söylüyor. Bölgede görev
yapan aile hekimlerinin yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi veren Dr. Kasapoğlu, aile
hekimlerinin sorunlarına duyarlı olduklarını ifade ediyor.
u
staf
Dr. M
LU
POĞ
SA
a KA
ASM BİNALARININ KİRA ÖDEMELERİ
2007 yılında aile hekimliği uygulamasına geçen Samsun’da, kira
tespit oranları Defterdarlık Milli
Emlak Müdürlüğü tarafından belirlendi. Aile hekimleri ve milli emlak arasında yapılan sözleşme
sürelerinin bitiş tarihinden sonra
kira artış oranları Maliye Bakanlığı
tarafından yayımlanan ÜFE-TÜFE
oranları yansıtılarak yapıldı. Samsun’da bazı kira bedellerinin aile
hekimleri tarafınddan yüksek bulunduğunu belirten Dr. Mustafa
Kasapoğlu, bu ASM’lerin kiralarına
yönelik ilgili mercilerle görüşülüp,
özellikle belediyelerden alınan
kira oranları nispetinde düzenlemeye gidildiğini söylüyor.
Aile hekimleri ‘Evde sağlık hizmetleri’ veriyor. Bizi bu konuda
bilgilendirir misiniz?
Evde sağlık hizmeti, özellikle bizimde oldukça önem verdiğimiz
bir çalışmadır. Evde sağlık hizmetleri; “evinde sağlık hizmetine
ihtiyaç duyan bireylerin sağlık hizmetlerinin sosyal devlet anlayışı
içerisinde etkin, ulaşılabilir ve ev
ziyaretleri kapsamında sunulması” olarak tanımlanmıştır.
Bu hizmetle herhangi bir nedenle yatağa bağımlı hale gelmiş
olan hastaların evlerinde ziyaret
edilerek ihtiyaçları olan sağlık
22
hizmetinin belirlenmesi, muayene,
tetkik, tahlil, tedavi, tıbbi bakım ve
rehabilitasyonlarının evinde ve aile
ortamında sağlanması, hastalara
ve aile bireylerine sosyal ve psikolojik
destek verilmesi ve tüm bu hizmetlerin bir bütün olarak birlikte sunulması
amaçlanmıştır.
“Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşları
Tarafından Evde Sağlık Hizmetlerinin
Sunulmasına Dair Yönetmelik” kapsamında evde sağlık hizmetlerinin
sunumu 2015 Mart ayı itibariyle T tipi
(toplum sağlığı merkezi) evde sağlık hizmet birimleri ile aile hekimliği
birimleri tarafından sunulmaktadır.
Hizmetin yönetimi, birimler arasındaki
iletişim ve koordinasyon Halk Sağlığı
Müdürlüğü bünyesinde teşekkül ettirilen “Koordinasyon Merkezi” tarafından sağlanmaktadır.
Evde sağlık hizmet başvurusu; hasta,
hasta yakını, diğer kişi veya kurumlar
tarafından 444 38 33 numaralı telefon hattı aranarak ya da “Evde Sağlık
Hizmeti Başvuru Formu” doldurularak veya Toplum sağlığı merkezi/aile
hekimleri aracılığıyla il koordinasyon
merkezine yapılmaktadır.
Koordinasyon merkezi, yapacağı ön
değerlendirme neticesinde talepleri uygun görülen hasta için, ikamet
ettiği yerin yakınlığını, sağlık hizmeti
ihtiyacının düzeyini ve hasta yoğunluğunu dikkate alarak, uygun gördüğü
birimi ya da hastanın kayıtlı olduğu
aile hekimini görevlendirir. Aile hekimi
kendisine bildirim yapılan kayıtlı kişiyi,
bildirimi takip eden beş iş günü içerisinde evinde ziyaret eder. Bununla
birlikte aile hekimi de hizmet sunumu
esnasında tespit ettiği evde sağlık
hizmetine ihtiyacı olan hastayı koordinasyon merkezine bildirebilir. Haziran ayı itibariyle 46 sağlık personeli ve
8 şoför ile 3442 hastaya evde sağlık
hizmeti sunulmaktadır.
SAMSUN YENİ ASM-TSM BİNALARI
PLANLAMASI
Önümüzdeki yıldan itibaren Samsun’da ASM-TSM binalarının yapımı
ve bakımları konusunda da Samsun
Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından
çalışmalar gerçekleştirilecek. Dr.
Mustafa Kasapoğlu, bu yönde binaların yapımı için 2016 yılı yatırım programına teklif sunulduğunu söylüyor.
Bu bağlamda;
19 Mayıs TSM ve ASM
Çarşamba TSM, ASM ve 112
Ayvacık TSM ve ASM
Havza TSM ve ASM
Atakum TSM ve ASM
İlkadım TSM ve ASM yapımına başlanacak.
Geçici koruma altına alınanlara
verilen sağlık hizmetleri nasıl gerçekleştirilecek?
Geçici korunma statüsünde ülkemize
giriş yapan Suriye vatandaşları Göç
İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından
kayıt altına alınarak ikamet ettikleri İlin
Valiliği tarafından geçici koruma kimlik belgesi düzenlenir. Kimlik belgesi
verilenlere yabancı kimlik numarası
da verilir.
Geçici korunma altındaki yabancıların kayıt yaptırdıkları ilde sağlık hizmetleri almaları esastır. Geçici koruma
altındaki yabancıların sağlık hizmetlerinden yararlanmaları için öncelikle birinci basamak sağlık hizmeti
vermekte olan bir sağlık kuruluşuna
başvurmaları gerekmektedir. Birinci
basamak sağlık kuruluşunca gerekli
görülmesi halinde geçici koruma altındaki yabancı sevk zincirine uygun
olarak ikinci ve üçüncü basamak
23
sağlık kuruluşuna yönlendirilir. Birinci
basamak sağlık kuruluşuna başvurulmadan ikinci ve üçüncü basamak
sağlık kuruluşlarına doğrudan başvurulamaz.
VALİLİK TARAFINDAN KARŞILANACAK
Samsun Halk Sağlığı Müdürü Dr. Mustafa Kasapoğlu, geçici koruma altındaki yabancılara ikinci ve üçüncü
basamakta sunulan sağlık hizmetleri
dâhil olmak üzere sağlık hizmetlerinin
bedelleri; Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanlığı tarafından genel sağlık sigortalıları için belirlenmiş olan güncel
sağlık uygulama tebliğindeki bedeller uyarınca geçici koruma altındaki
yabancının kayıtlı olduğu Valilik tarafından karşılanacağını belirtiyor.
Fakat, geçici korunanlara birinci basamak sağlık hizmetleri Halk Sağlığı
Müdürlüğü tarafından verilecek.
Peki, geçici korunanlara yönelik
birinci basamak sağlık hizmetleri
kapsamında hangi hizmetler sunulacak?
Bu hizmetler maddeler halinde şunları kapsayacak:
a) İlk kademe tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri sunulur.
b) Bulaşıcı hastalık riskine karşı gerekli
tarama ve aşılar yapılır
c) Aşılama hizmetler.
ç) Ülkemizdeki bebek/çocuk ve ergenlere yönelik olarak sunulan sağlık
hizmetleri geçici koruma altına alınanlara da aynı şekilde verilir.
d) Ülkemizdeki doğurganlık çağındaki kadınlara yönelik verilen kadın ve
üreme sağlığı ile ilgili hizmetler geçici
koruma altındaki kadınlara da aynı
şekilde verilir.
e) Toplu kullanım alanlarının ve gerektiğinde kişisel alanların sağlığı uygunluğu kontrol edilerek, tespit edilen
aksaklıkların giderilmesi ve geçici barınma merkezlerinin bulunduğu çevre koşullarının sağlık açısından uygun
hale getirilmesine yönelik çevre sağlığı ile ilgili hizmetler yürütülür.
f) Geçici korunanlar arasında madde
bağımlılığı veya psikolojik sorunları olduğu tespit edilenler hakkında, sağlık
kurumuna nakli de içerebilecek tedbirler alınır.
g) Geçici korunanlar arasında halk
sağlığını tehlikeye düşürebilecek potansiyel bir durum/hastalık olması
halinde profilaksi, izolasyon/karantina
gibi koruyucu önlemler Halk Sağlığı
Müdürlüğü tarafından uygulanır.
24
Bizlere ÖBS hakkında bilgi verir misiniz?
Ölüm istatistiklerinin eksiksiz, hızlı ve
daha kaliteli şekilde derlenmesi için;
Sağlık Bakanlığı, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü ve Türkiye
İstatistik Kurumu ile veri alışverişini ve
ülkemizde ölen kişilere ait bilgilerin
elektronik ortama aktarılmasını sağlayabilmek amacıyla hazırlanan “Ölüm
Bildirim Sistemi (ÖBS)” yazılım programı 01/01/2013 tarihi itibariyle uygulanmaya başladı.
Ölüm resmi sağlık kurumlarında gerçekleşmiş veya cenaze resmi sağlık
kurumuna getirilmiş ise, ölüm belgesi
sağlık kurumunca düzenleniyor. Ölümün sağlık kurumları dışında gerçekleşmesi durumunda ise ölüm belgesi
cenazenin bulunduğu yerdeki belediye tabibi tarafından, belediye tabibi bulunmayan yerlerde toplum sağlığı merkezi hekimi yoksa aile hekimi
tarafından, bunların bulunmaması
halinde ise ölüm belgesi düzenleme
yetkilisi tarafından verilecek. İlimizdeki
tüm belediyelerle konu ile ilgili resmi
yazışmalar yapıldı, maalesef belediyelerde tabip olmaması nedeniyle onlar tarafından sadece şoför ve
araç desteği sağlanıyor.
Adli tıp kurumunun doğrudan hizmet vermediği ve hastane bulunan
yerlerde yerinde ölü muayenesi dışındaki adli tıp hizmetleri hastaneler
tarafından verilmektedir. Merkez ilçelerde (Atakum, Canik, İlkadım ve
Tekkeköy) mesai saatleri dışında gerçekleşen ölümlerde 0(362) 239004049 numaralı telefondan Halk Sağlığı
Müdürlüğü bünyesinde hizmet veren
icap nöbeti bulunan hekime ulaşılarak ölüm belgesi düzenlenir. Diğer
ilçelerde ise bu sistem icapcı adli
tabip tarafından yürümekte ve böylece 24 saat kesintisiz hizmet veriliyor.
KETEM’LER OLDUKÇA ÖNEMLİ
Günümüzde kanserin önemli bir halk
sağlığı sorunu haline geldiğine değinen Dr. Mustafa Kasapoğlu, kanserin
ölüme sebep olmasının yanı sıra tedavideki yüksek maliyetler nedeniyle
de hem iş gücü hem de ülke ekonomisine çok ağır kayıplar verdiğini
söylüyor. DSÖ’nün 2025 yılına kadar
bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan ölüm oranlarını yüzde 25
oranında azaltmayı hedeflediğini
söyleyen Dr. Kasapoğlu; “Tüm kanserlerin üçte biri önlenebilir, üçte biri
erken teşhis edilebilir kanserlerdir.
Toplum bilincinin ve kanser farkındalığının oluşturulması ile meme, rahim
ağzı, kalın bağırsak kanseri gibi kanserlerde erken taramalarla ölümler
önemli ölçüde azaltılabilmektedir.
Kanser yüzde 90 oranında çevresel,
yüzde 10 oranında ise kalıtsal genetik faktörlere bağlı oluşmaktadır.
Çevresel faktörler arasında da tütün
ürünlerinin kullanımı, sağlıksız beslenme ve obezite, alkol ve enfeksiyonlar
ilk sıralarda yer alıyor. Kanser kontrolünün en önemli aşaması hiç kuşkusuz ki kanseri önlemektir. Bu amaçla
yurt genelinde Kanser Erken Teşhis,
Tarama ve Eğitim Merkezleri (KETEM)
kurulmuştur. İlimizde de İlkadım ve
Çarşamba ilçelerinde olmak üzere iki
KETEM hizmet vermektedir. Aile Sağlığı Merkezleri, Toplum Sağlığı Merkezleri ve KETEM işbirliğiyle Ulusal Kanser Kontrol Programı kapsamında 3
kansere yönelik tarama programları
yürütülmektedir. Samsun Halk Sağlığı
Müdürlüğü olarak “ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARIR” diyerek, tüm Samsun’lu
vatandaşlarımızı Aile Sağlığı Merkezlerine ve KETEM’e kanser taramalarını
yaptırmak için bekliyoruz” diyor.
MOBİL HİZMET UYGULAMASI
Samsun’da 160 aile hekimi tarafından 183 Bin kişiye mobil hizmet
sunulduğunu söyleyen Dr. Mustafa
Kasapoğlu; “Bu oran İl nüfusunun
yaklaşık yüzde 15’ ini oluşturmaktadır.
2015 Temmuz ayı itibariyle Coğrafi
Bilgi Sistemine geçilerek Aile hekimlerinin mobil bölgeleri için güzergâh
ve km bilgileri belirlenmiş ve böylece
hizmet sunumunda bir standart oluşturmak amaçlandı” diyor.
Sağlık Bakanlığı Sağlık Bilgi Sistemleri
Genel Müdürlüğü tarafından fert ve
toplum sağlığının korunması, iyileştirilmesi ve geliştirilmesi için kişisel sağlık
kayıtlarının gizlilik, güvenlik, bütünlük
ve mahremiyeti korunarak kişilerin
kendileri tarafından kendi dijital sağlık kayıtlarına erişebilmesini sağlamak
amacıyla e-Nabız adı verilen Sağlık
Net Online Sistemi kuruldu. Bu hizmete de değinen Dr. Kasapoğlu, şunları
söylüyor; “Bu kapsamda tüm sağlık
hizmeti sunucularından kendilerine
ait verileri sisteme entegre etmeleri konusunda gereken çalışmalar
başlatılmıştır. Ayrıca e- İmza, mobil
imza ve e-Devlet şifresi olmayan
vatandaşlarımızın e-Nabız sistemine erişimini kolaylaştırmak için
aile hekimlerimiz geçici şifre oluşturmak amacı ile vatandaşlarımıza
yardımcı olacak.”
25
YAZAR
Hakan UZUN - TRABZON
işlerde kendilerine muavenette bulunmak üzere
küçük sıhhat memurları istihdam edilir.” hükmü yer
almaktadır.
DEFİN RUHSATI
DÜZENLEMEK, KİMİN
GÖREVİDİR?
BU SAYIMIZDA DEFİN RUHSATI DÜZENLEME GÖREVİNİN KİME
AİT OLDUĞUNU BULMAYA ÇALIŞACAĞIZ. HER ZAMAN OLDUĞU
GİBİ İLK ÖNCE KANUNLARA SONRA YÖNETMELİKLER VE
YÖNERGELERE BAKACAĞIZ. Defin Ruhsatları ile ilgili kanun,
24.04.1930 tarihinde kabul edilen 1593 sayılı Umumi
Hıfzıssıhha Kanunu’dur. Bu kanunu incelediğimiz zaman,
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 216. Maddesinde defin
ruhsatının kimler tarafından düzenleneceği belirtilmiştir.
Madde-216
“ Belediye tabipleri olan yerlerde defin
ruhsatiyeleri bu tabipler tarafından, bulunmadığı takdirde
Hükümet tabipleri tarafından mevtanın muayenesinden
sonra verilir. Ölümüne sebep olan hastalık esnasında tedavi
eden tabibin verdiği ruhsatname resmi tabipler tarafından
tasdik edilmek şartiyle muteberdir.” hükmü yer almaktadır.
Demek ki belediye tabiplerinin olduğu yerlerde defin ruhsatı
belediye tabipleri tarafından, belediye tabibinin bulunmadığı
yerlerde ise Hükümet tabipleri tarafından defin ruhsatı
verilecektir.
PEKİ HÜKÜMET TABİBİ KİMDİR?
Bu sorunun cevabı yine Umumi Hıfzıssıhha Kanununda yer
almaktadır. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’ nun 8. maddesinde,
“Her kazada ve icabı takdirinde nahiye merkezlerinde bir veya
mütaaddit Hükümet tabipleri istihdam olunur. Hükümet
tabipleri doğrudan doğruya vilayet sıhhiye müdürünün
emri altında olup memur oldukları mahallerin sıhhi umur ve
muamelelerinden mesuldür ve kaymakamın sıhhi hususatta
sıhhi müşaviridir. Hükümet tabiplerinin maiyyetlerinde sıhhi
26
ŞİFREYİ ÇÖZECEK OLURSAK
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 8. maddesinde tarif
edilen, hükümet tabibi şifresini çözecek olursak;
Hükümet tabipleri
Her kazada (ilçede), istihdam olacak,
İl Sıhhiye (Sağlık veya Halk Sağlığı) Müdürünün emri
altında olacak,
Memur oldukları mahallerin sıhhi işlerinden mesul
olacak,
Kaymakamın, sıhhi hususta müşaviri olacaktır.
Günümüze
uyarladığımız
zaman,
Hükümet
tabiplerinin Toplum Sağlığı Merkezi Hekimleri
olduğu açık ve seçik olarak bellidir. Bu durumda
belediye hekiminin bulunmadığı yerlerde defin
ruhsatı düzenleme görevi, Toplum Sağlığı Merkezi
Hekimlerinindir.
görevleri bulunmadığı net olarak
anlaşılmaktadır.
Kanunu incelemeleri tamamladıktan
sonra konu ile ilgili yönetmelikleri
incelediğimiz zaman, 19.01.2010
tarihinde yayınlanan, 1. Değişikliği 03.04.2012 tarihinde, 2. Değişikliği
19.01.2013 tarihinde yapılan, Mezarlık Yerlerinin İnşaası ile Cenaze Nakil ve
Defin İşlemleri Hakkında Yönetmeliği’ nin 4. maddesinde ki tanımlar kısmının
h) maddesinde, Hükümet tabibi: Toplum sağlığı merkezi hekimini veya aile
hekimini,(değ:19.01.2013) ifade eder, hükmünün bulunmasına rağmen,
bu hükmün çıkartılacak olan yönetmeliklerin, mevcut kanunlara aykırı
olamayacağı gerçeğine göre değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Bu hukuksal
tespite göre 19.01.2013 tarihinde yönetmelikte yapılan bu değişikliğin
HUKUKSUZ olduğu açık ve nettir. Bu hukuksuzluğun, Aile Hekimleri Dernekleri
Federasyonu’nun (AHEF) açmış olduğu dava ile giderileceğine eminiz.
Adaletin ve Hukukun Her Zaman Üstün Olduğu Günlerde Yaşamak
Dileklerimle…
AİLE HEKİMLERİ HÜKÜMETE TABİBİ MİDİR?
Bunu anlayabilmek için yine iki Kanunu ve Aile
Hekimliği Hizmet Sözleşmesini inceleyeceğiz.
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nu yukarıda incelediğimiz
zaman, aile hekimlerinin hükümet tabibi tanımına
uymadığını net bir şekilde görebilmekteyiz.
5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu’nu incelediğimiz
zaman ise aile hekimlerinin defin ruhsatı düzenleme
görevi olduğuna veya hükümet tabibi olduğuna
dair hiçbir ibarenin yer almadığı görülmektedir. Aile
Hekimlerinin görev tanımı, 5258 sayılı Aile Hekimliği
Kanunu’ nun 2. maddesinde tanımlanmıştır. ” Aile
hekimi; kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile
birinci basamak teşhis, tedavi ve rehabilite edici
sağlık hizmetlerini yaş, cinsiyet ve hastalık ayrımı
yapmaksızın her kişiye kapsamlı ve devamlı olarak
belli bir mekânda vermekle yükümlü, gerektiği
ölçüde gezici sağlık hizmeti veren ve tam gün
esasına göre çalışan aile hekimliği uzmanı veya
Sağlık Bakanlığının öngördüğü eğitimleri alan uzman
tabip veya tabiptir.”
Aile Hekimi ile Vali arasında imzalanan, Aile Hekimliği
Hizmet Sözleşmesini de incelediğimiz zaman,
aile hekimlerinin defin ruhsatı düzenleme görevi
olduğuna veya hükümet tabibi olduğuna dair hiçbir
maddenin yer almadığı görülmektedir.
DEFİN RUHSATI GÖREVİMİZ YOK!
Yukarıda
açıkladığımız
kanunu
gerekçeler
doğrultusunda,
aile
hekimlerinin
hükümet
tabibi olmadıkları ve defin ruhsatı düzenleme
27
RÖPORTAJ
Her yerde bulunamayan hediyelik
ürünler vadelialisveris.com
ALIŞVERİŞ
AİLE HEKİMLİĞİ YAPMAYA
100 ÜM VAR!
Sağlık Bakanlığı’nın aile hekimelerine cumartesi günleri 8 saat nöbet tutma yükümlülüğü
getirmesi üzerine, aile hekimleri tarafından başlatılan eylemler farklı bir boyut kazandı.
Her ne kadar meydanlara inilmese de, tabii Sağlık Bakanlığı ve aile hekimleri arasındaki
bu nöbet düellosu sosyal medyada tam gaz devam ediyor.
FACEBOOK GRUBU’nda birbirinden ilginç paylaşımlarda bulunarak ‘Ceza
Yönetmeliği’ni tabir yerindeyse komik
bir üslupla alaya almaya başladı.
Bizlerde İSTAHED Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Gürsel Özer ile bu oluşumu
masaya yatırdık.
Güç Birliği Platformu tam olarak
neyi amaçlıyor?
Güç Birliği Platformu verilen cezalardan korkmadığını, 100 puanla sözleşme feshi tehdidine boyun eğmeyeceğini kararlılıkla bildirdi. İSTAHED
Yönetim Kurulu Üyemiz Engin Çapar’ın paylaşımı tüm etkinliğin kıvılcımı oldu. Engin Çapar, paylaşımında;
“Hiçbir nöbette açılmadı, ne aile
hekimi, ne de aile sağlığı çalışanı
ebelerimiz, hemşirelerimiz hiçbir
cumartesi bu kapıdan geçmedi…
Var mı başka?” dedi. İSTAHED facebook grubunda paylaşımlar ard arda
gelmeye başladı. Ayrı paylaşımlarla
bu olay genişledi. Etkinlik geniş kitlelere yayılarak kabul gördü ve paylaşımlar arttı. Aktivist birimler resimlerini
koyarak etkinliğe devam ettirdi.
Sağlık Bakanlığı tarafından 2014 yılında çıkartılan aile hekimlerine haftasonu nöbeti getirilmesi, 2015 yılının Nisan ayında yürürlüğe girmişti.
Bakanlığın bu uygulamasına aile
hekimlerinin yanıtı sert oldu. Binlerce
hekim meydanlara indi ve cumartesi
nöbetlerine gidilmeyeceğini beyan
etti. Aile hekimlerinin kararlılığını ve
direncini gören bürokratlar, karşı bir
atak gerçekleştirerek nöbete gitmeyen aile hekimlerine 20 ceza puanı
uygulanacağını ‘Ceza Yönetmeliği’
ile ilan etti. 100 ceza puanına ulaşan
aile hekimlerinin sözleşmeleri fesedilecek.
Peki, ceza ile yola getirmeye çalışma yöntemi aile hekimleri tarafında nasıl bir yanıt buldu dersiniz?
Sizleri fazla merakta bırakmayalım ve
hemen açıklayalım. İstanbul Aile Hekimleri’nin (İSTAHED) çağrısı ile İstanbul
Tabip Odası (İTO), İstanbul SES Şubeleri, Birlik ve Dayanışma Sendikası,
Türkiye Aile Hekimleri Uzmanları Derneği (TAHUD) İstanbul Şubesi ile Türk
Sağlık-Sen’den oluşan ‘GÜÇ BİRLİĞİ
PLATFORMU’ adı altında 15 Haziran
Pazartesi günü biraraya geldi. Sürece
daha sonra dahil olan Genel Sağlık
İş Sendikası ve İstanbul Aile Sağlığı
Elemanları Derneği (İSTASED) ile gücüne güç katan platform, İSTASED
28
FLAMELİNE BACASIZ BİO ŞÖMİNE
KOD: 0400004341
369.90 TL
249.90 TL
GÜNEŞ ENERJİLİ 10.400 MAH
POWERBANK (DARBE VE SUYA
DAYANIKLI) - KARE
KOD: KNSHRKGS
UZAKTAN KUMANDALI
HELİKOPTER UFO QUADCOPTER
KOD: T650
189.90 TL
119.90 TL
PARA SAYAN KAVANOZ KUMBARA
KOD: 1090001357
65.32 TL
GÖKKUŞAĞI PROJEKSİYON GECE
LAMBASI - LUCKY RAİNBOW
KOD: LCK70045
86.70 TL
28.90 TL
SİHİRLİ ZİNCİR ŞİŞE TUTACAĞI
CHAİN HOLDER
KOD: 1090001223
20.52 TL
169.90 TL
99.90 TL
Aktivist ruh tekrar canlanmış oldu…
Evet. Nöbete direnç oranları tekrar
yükseldi. Aile sağlığı çalışanları geniş
kitlesel katılımı görünce yalnız olmadıklarını anladı. Daha sonra bireysel
paylaşımlar başladı. Çok sayıda afiş,
yaratıcı sloganlar, zeki espiriler her
geçen gün artarak devam etti. Dirence ivme kazandırdı.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Aile hekimleri ve aile sağlığı çalışanları, gelecek nesillere sağlıklı yaşam
bırakmak için, meslek onuru için,
anayasal dinlenme hakkı için, emeğimizin değersizleştirilmesine ‘DUR’
demek için, halkın ve hekimin sağlığı
için, koruyucu hekimlik ve aile hekimliği uygulaması için direnmeye devam edecek.
AUTOMİX MUCİZE 3D
KAYDIRMAZ TORPİDO PEDİ
KOD: 32NN54
19.90 TL
9.90 TL
DİNAMİT ALARMLI SAAT
KOD: 1090000640
99.90 TL
54.90 TL
KENDİNDEN ÇİÇEK
SULAYAN BULUT SAKSI
KOD: YMB0203400
49.90 TL
19.90 TL
İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar. Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar
için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz.
29
RÖPORTAJ
SAĞLIKTA
AÇIK OLAN HER DELİK
AİLE HEKİMLERİNCE KAPATILIYOR
üzerinden bu görev mutlaka kaldırılmalıdır.
Son zamanlarda sağlıkta yaşanan
şiddet olayları arttı. Sizce sağlıkta
şiddetin önlenmesi adına yetkililerin ve AHEF’in yapmasını istediğiniz
çalışmalar nelerdir?
Sağlıkta şiddetin temeline bakmak
gerek. Şiddetin temelinde, halkın
sağlık okur-yazarlığının çok az seviyede olduğu var. Bundan ziyade hekimlik mesleğini değersizleştiren popülist söylemlerin ön plana çıkması,
sağlıksız sağlık politikaları ile çalışana
yüklenen aşırı angaryaların olduğu
görülmektedir.
Günümüzde halen daha çalışma
şartları netleşmemiş, her şartta çalışır
anlayışı ile yönetilen bir Aile Hekimliği
Uygulaması söz konusu. AHEF Yönetim
Kurulu Üyesi ve ÇAHED Başkanı Dr.
Ali Yılmaz ile aile hekimlerinin yaşadığı
her sorunu masaya yatırdık.Aile
hekimlerinin çalışma şartları gittikçe
zorlaşırken, aile hekimleri yaşanan
süreçte AHEF’in nasıl bir yol haritası
izleyeceğini merak ediyor.
garya uygulamalarla karşı karşıyayız”
diyor.
Dr. Ali YILMAZ
AHEF Yönetim Kurulu Üyesi ve ÇAHED
Başkanı Dr. Ali Yılmaz, aile hekimlerinin çalışma şartlarının gün geçtikçe
bozulduğunu söylüyor. Peki, başlarda
özendirici olan hatta büyük başarılara imza atan aile hekimleri bir anda
nasıl üvey evlat durumuna düştü?
Bu sorunun cevabını elbette Dr. Ali
Yılmaz’dan alacağız. Ama onun öncesinde Dr. Yılmaz, aile hekimlerinin
çalışma şartlarında her hangi bir düzenlemeye gidilmemesi halinde aile
hekimlerinin başlarının çaresine bakmaya yöneleceğini söylüyor. Çünkü
mevcut çalışma şartlarına bakıldığında bir aile hekimi olarak Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerini veriyor olmakla mükellef değilsiniz. Hekimliğin yanı
sıra iyi bir muhasebeci, bilgisayar
30
uzmanı, avukat, idareci, dedektif ve
tüm popülist politikaları göğüsleyebilecek kadar sinirlerinize hakim bir yapıya sahip olmanız gerekiyor.
Zaten aile hekimleri, hemen hemen
her platformda özellikle tek bir şeyi
dile getiriyor; “Geleceğin sağlıklı
nesillerini yetiştirmenin en önemli
ayağı olarak, Birinci Basamak Koruyucu Sağlık Hizmetlerini, sürdürülebilir bir sağlık politikasıyla sunulmasını sağlayan, uygulayıcıları
olmak istiyoruz.”
AHEF Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ali Yılmaz; “Sağlıkta ve sağlık hizmetlerinde açık olan her delik aile hekimleri
üzerinden kapatılmaya çalışılıyor. An-
‘ANGARYA’ olarak tabir ettiğiniz işlerden sözeder misiniz?
İş ve işçi sağlığı muayeneleri-aşıları, mobil hizmetler, evde sağlık hizmetleri, ev ziyaretleri, nöbetler, ölüm
bildirim sistemi hizmetleri, entegre
hastane hizmetleri, adli tabiplik, görev tanımı belli olmayan cumartesi
nöbetleri… yoruldunuz değil mi?
Bir de bu hizmetlerin desteklenmesi
gereken hastane ve diğer kurumların
entegrasyonlarının olmadığını düşünün.
Kabus gibi…
Evet, biz aile hekimleri hergün bu
kabusla uyanıyor ve olağanüstü bir
eforla bu hizmetleri bugün için göğüslüyoruz. Gelişmiş ülkelerdeki meslektaşlarımızın kendilerine kayıtlı olan
hastalarının dört katı kadar bir hastaya bakıyoruz. Özlük haklarımızın ge-
rilemesine rağmen, hiçbir vatandaş
sorumluluğu verilmeksizin, yıpranma
payımızın gasp edilmesine, eşdeğer
emeklilik haklarımızın verilmemesine
rağmen, bu hizmetleri üretiyoruz.
Tüm bu sorunlara karşı önerdiğiniz
çözüm yolları neler?
Aile hekimliği birimine kayıtlı kişi sayısı 1500-2000 kişiye çekilmeli ve sevk
zinciri oluşturulmalıdır. Sürdürülebilir
bir aile hekimliği uygulaması için, asıl
hizmetlerimizin dışında angaryalar
verilmemelidir. Özlük haklarımız daha
ileriye taşınmalı, yıpranma payımız
ve eşdeğer emeklilik hakkımız düzenlenmeli. Sonra kronik hasta takipleri ve kanser hastaları başta olmak
üzere asıl hizmetlerimizin sürdürülebilir
olması için hastane entegrasyonları
sağlanmalı. Etkinliği olan vatandaş
sorumluluğu olmalıdır. Cumartesi nöbetleri adı altında ASM’lerde tutturulmaya çalışılan nöbet sistemi baştan
değerlendirilmeye alınmalı, bizlerin
Aile hekimleri geçtiğimiz yıl oldukça zor bir dönem geçirdi. 2015
yılında sizce aile hekimlerini neler
bekliyor?
Sadece geçtiğimiz yıl değil geçen
her yıl bir önce ki yılı aratır oldu. Giderek yüklenen angaryalar, idarecilerin
tutum ve tavırları, sistemdeki açıkların
Aile Hekimleri üzerinden kapatılmaya
çalışılması gayretleri, iller arası mevzuatsal ve saha pratiği uygulama
farklılıkları, özlük haklarımızda gerilemelerin olması, tartmadan sürekli
değişken mevzuatların ortaya konması, siyasilerce mesleki saygınlığımızı düşürecek tutumların sergilenmesi,
oy uğruna ilmi olmayan akıl almaz
uygulamaların ortaya konması, Aile
Hekimlerini çalışma huzurunu maalesef bozdu ve bozmaya da devam
edeceğini düşünüyorum.
“ALGI YÖNETİMİ YAPILIYOR”
AHEF’in aile hekimlerinin haklarını korumak için raporlar yazıp TBMM’deki
milletvekillerine ziyaretler gerçekleştirdiğini söylüyor AHEF Yönetim Kurulu
Üyesi Dr. Ali Yılmaz. Komisyonlarda
AHEF’in görüşlerini dile getirmesine,
bakanlık, müsteşarlık ve başkanlık seviyelerinde defalarca görüşmeler yapılmasına rağmen istenilen sonucun
alınamadığını hatırlatan Dr. Yılmaz,
bildiğini okuyan, iyi bir algı yönetimi
yaparak AHEF’in icraatlarını değersizleştiren bürokrasinin maalesef aşılamadığını söylüyor.
Bazı yerlerde AHEF’in kazanma noktasına gelmişken geri adımlar attığını
söyleyen Dr. Yılmaz, “AHEF olaylara
yeterince tepki veremedi ve ‘DUR!’
31
diyememesi hepimizi hüsrana uğrattı. Oysa bunu aşmanın tek yolu
bakanlığın ve bürokrasinin algıyı
yönetemeyecekleri bir eylemsizlik
sürecine girilmesi olmalıydı. Her ne
kadar son 3+1 günlük iş bırakma
kararına karşı çıkan bir AHEF başkanının olmasını da anlamak güç
tabi. Aksine, vatandaşın bi haber
olduğu , Bakanlıkla flört ettiğimiz,
biz aile hekimliği çalışanlarını yoran, cumartesi nöbetlerine gidilmemesi eylemi ile uzun soluklu
sinir harbine başlandı. Saha da çalışanlarımız adına Masaya oturma
becerisini kullanamadı” diyor.
MASAYA YUMRUĞUNU VURMALI
“AHEF, son noktayı, saha da bir arkadaşımın sözleşmesinin, nöbetlere
katılmadığı için fesh edilmesi durumunda, tüm aile hekimlerimizin iş bırakması ile sonlandırır ve bugünden
itibaren dillendirir. Bakanlığın algıyı
yönetemeyeceği, her türlü eylemselliği ‘’süresiz iş bırakmayı’’göze alabilir, alabilmeli ki masaya oturabilsin
ve hangi siyasi otorite gelirse gelsin
sahada ortaya konacak uygulama
AHEF ‘in görüşünden geçebilsin” diyen AHEF Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ali
Yılmaz, nasıl bir AHEF yönetimi istediğini de bu sözleriyle ortaya koymuş
oluyor.
Sahanında AHEF Yönetimine mutlaka destek vermesi gerektiğini üstüne
basa basa dile getiren Dr. Yılmaz,
aksi halde hiçbir yönetimin başarılı
olamayacağını söylüyor.
Peki, Ömründe savunma vermemiş, ceza almamış hekimler dahi
savunma ve cezalarla karşı karşıya
olduğu bir süreç yaşanıyor. Sizce
bunun nedenleri neler? Yeni ceza
32
yönetmeliği konusundaki düşünceleriniz neler?
Soruşturma ve cezai süreçle karşı karşıya kalınacağı, bu noktaya gelineceği sürecin başından buyana belli
idi.
Süreğen ve uzun soluklu,’’Halkın bihaber ‘’olduğu (Cumartesi nöbetlerine gitmeme eylemi) bir eylemsellik
süreci , sadece biz çalışanları yıpratacağı ve taşra teşkilatı idarecilerini yoracağı, Bakanlığa fazlaca bir
zorluk oluşturmayacağı ortada idi.
Ne tekim ceza yönetmeliğinde katmerlenerek gelen ceza puanlarından bunu rahatlıkla anlayabilirsiniz.
Ancak karar karardır, pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. 100’’e az kaldı ve
bu şekilde ‘’Garip-Guraba’’ bir Aile
Hekimliği Uygulaması içerisinde çalışmaktansa sözleşmemin fesh olmasını tercih ederim. Çözüm; kati sonuç
elde edecek bir eylemsellikle yola
çıkmanın gerekliliği de orta da. Çünkü yazılan, çizilen hiç bir raporunuzun
dikkate alınmadığı, dinlenmediğiniz
ve ilmi yolları dikkate almayan, sadece kendi bildiğini okuduğu, uygulamalarını algı üzerine kurgulayan bir
otorite ile karşı karşıyayız.
Avrupa’daki meslektaşlarınızla kendinizi kıyasladığınızda aramızdaki
en büyük farklılıklar neler?
Avrupalı meslektaşlarımız, mesleki
tatmini, mesleki saygınlığı, itibarı, özlük hakları en üst düzeyde olan hekimlik mesleğini icra ediyorlar. Bizler
ise angaryalarla boğuşan, mesleki
saygınlığı, özlük hakları için çaba
gösteren, eder değerini belirlemeye
çalışan, bugün için mesleki tatminini
yaşayamayan, bu zorlu şartlar altında hekimlik mesleğimizi en iyi şekilde
icra etmeye çalışıyoruz.
Evde sağlık hizmeti yönetmeliği
hakkındaki düşünceleriniz neler?
Aile hekiminin Evde Sağlık Hizmetleri’nde tek bir görevi vardır; Polikliniğe
gelen veya mobil ziyaretimizde tespit
ettiğimiz Evde Bakım Hizmetine İhtiyacı olan kişiyi, ilgili birime bildirmek
ve irtibatlandırmaktır. Başkaca bir görevi yoktur.
Son olarak söylemek istedikleriniz
nelerdir?
İki önemli konu var; birincisi STK’ların
önemi; Bizler STK’larımıza neden üye
oluruz ne bekleriz? STK’larımızın kişi, siyaset ve herhangi bir kurum kuruluşa
bağlı olmaksızın mesleki eğitim vb.
hizmetleri üretmelerini, çıkacak mevzuatlar da haklarımızı savunmalarını
ve bizi üst bürokrasi ile görüşmelerinde en iyi şekilde temsil etmelerini,
zorda kalırlarsa bizlere dönmelerini
isteriz. Oturup aleyhimize çıkacak
mevzuatlarda pazarlık yapıp sonrasında Milletvekili olmalarını değil. Bu
anlamda mesleki geleceğimiz için
tüm STK’larda yer alınmalı, görevler
üstlenmeliyiz ki, etkin ve verimli olabilelim, sağlık politikalrını bizler yönlendirebilelim. Yoksa hangi siyasi oterite
gelirse gelsin bizlerden yararlanmak
ve oy kapısı haline getirmek isteyecektir.
Diğeri ise AHEF’in önemi; Bir aile olması, aynı sıkıntıları aynı sevinçleri
paylaşan meslek örgütü olmasıdır.
AHEF’i hep birlikte; kurumsallaşmış,
proaktif, toplum yararını gözeterek birinci basamak hizmetleri planlayan,
mesleki gelecek kaygısını giderecek
şekilde politikalar üreten, Sağlık Bakanlığı önünde giden kurumsal yapı
haline getirmeliyiz. Bunun tek yolu da
sahanın yararı gözetilerek bir ve birlikte hareket etmekle olacaktır.
33
ACARLAR LONGOZU
CA
san KO
Dr. Ha
BİR ORMAN DÜŞÜNÜN, BİLDİĞİNİZ DİŞBUDAK,
KIZILAĞAÇ, KARAAĞAÇ VE SÖĞÜTLERDEN
OLUŞUYOR. AMA KÖKLERİ HER MEVSİM SUYUN
İÇİNDE, GÖĞE BAKAN DALLARINDA İRİLİ UFAKLI
KUŞLAR ÖTÜŞÜYOR. BİR GÖL DÜŞÜNÜN, İÇİNDE
YÜCE AĞAÇLAR YÜKSELİYOR. ARALARINDA
KADİFE ÖRDEKLER, ELMABAŞ PATLAKLAR,
BAHRİLER GEZİNİYOR. BURASI SAKARYA’DAKİ
ACARLAR LONGOZU.
34
Burası bir subasar orman, Acarlar
Gölü Subasar Ormanı. Göl tabanının yoğun bir ormanla kaplı olduğu, dünyada ender rastlanan
bir doğal oluşum. Daha bilimsel
bir açıklamayla, ‘Longoz’ olarak
da adlandırılan subasar orman
“yılın belli dönemlerinde veya yıl
boyunca taban suyunun yüksek
olmasına bağlı olarak bataklık ve
göllerde oluşan orman”a deniyor.
Doğduğum ve çocukluğumun
geçtiği köy olan Sakarya Karasu’nun Kancalar Köyü’ne artık sadece ortalama yılda bir kez gidebiliyorum. Ama Kancalar Köyü’ne
giderken de mutlaka köyümüzün
yakınındaki Acarlar Longozu’na
uğramayı ihmal etmiyorum. Köyümüz, Acarlar Longozu’nun güneyinde yer alan küçük bir köy.
Çocukken denize gittiğimizde
o zamanki adıyla Gölköprü, bu
günkü adıyla da Acarlar Longozu olan bu subasar ormanından
geçerdik.
Adını üzerindeki eski tahta köprüden olan Gölköprü, 1960’lı yıllara kadar Gölköprü Muhtarlığı’na
bağlı altı mahalleden oluşmaktaydı. Daha sonra muhtarlıkları
ayrılınca Longoz’un bulunduğu
mahalle olan Karamüezzinler
Köyü de, tıpkı bizim köyümüz
gibi ayrı bir muhtarlık oldu. Şuan
ki Gölköprü Köyü ise, eski adıyla
Baltaköy mahallesi, Acarlar Longozu’nun beş altı kilometre güneyinde kaldı.
sazan, yılan balığı, kızılkanat, turna,
kefal gibi balık türleri.
Yıllar geçtikçe eski tahta köprü yıkıldı ve yerine beton bir köprü yapıldı.
Sonra bir gün Birinci Derece Doğal
Sit Alanı, yaban hayatı geliştirme
sahası olarak koruma altına alındı.
Böylelikle öncelikle doğa severlerin
ilgisini çekmeye başladı. Daha sonra
yanına, yurt dışından köyüne dönen
Yılmaz Sütçü tarafından bir restoran
açılınca, günübirlik ziyaretçilerin sayısı da artmaya başladı. Karasu Kaymakamlığı tarafından yapılan, uzun
bir yürüyüş yolu da tamamlanınca
birçok kişi Acarlar Longozu’nun adını
duymaya başlamış oldu.
Acarlar Longozu Sakarya ilinin sınırları
içinde; Sakarya Nehri’nin Karadeniz’e
döküldüğü yerin yaklaşık 6 km batısında yer alıyor. Doğusu Karasu, batısı
ise Kaynarca ilçelerinin sınırları için-
Yaz günleri bazen traktör üstünde, çoğu zaman da yürüyerek
denize giderken, bu eski köprüden geçerken görürdük Acarlar
Longozu’nu. Yaz ayları olduğu
için de her tarafındaki muhteşem
güzellikteki nilüfer çiçeklerini seyretmekten kendimizi alamazdık.
Bizden yaşça büyük olan ağabeylerimiz için ise önemli bir av
alanıydı burası. Özellikle gece
lüks lambası ile gidilen ve zıpkınla
vurulan yarım metre ile bir metre arasında değişen büyük yayın
balıkları. Yayın balığının yanında,
35
de kalan Acarlar, 23 kilometrekarelik
büyüklüğüyle Türkiye’nin tek parça
halindeki en büyük subasar ormanı.
Güneybatıdan Kaynarca Deresi, güneyden Kancalar Deresi ile bunlara
bağlanan küçük kollardan beslenen
longozun su seviyesi yağışa ve mevsim şartlarına göre yıl içinde 1 ile 5
metre arasında değişiyor. Longozun
fazla sularıysa doğudan Okçudere
kanalıyla Sakarya Nehri’nin ağız kesimine boşalıyor.
Acarlar Longozu, orman ve sulakalan ekosistemlerinin tüm özelliklerinin
iç içe geçmesi nedeniyle flora ve fauna açısından zengin bir alan. Nemli
iklim şartları nedeniyle hem orman,
hem de orman altı bitki örtüsü çok
çeşitlilik gösteriyor burada. Hakim
ağaç türü dişbudak olmakla birlikte,
kızılağaç ve karaağaç da yoğun olarak görülüyor. Ne şans! Su içinde yetişen zarif bir bitki olan su menekşesini
Türkiye’de sadece Acarlar Longozu
ve çevresindeki birkaç sulak alanda
36
görebilirsiniz. Gene ülkemizin nadir
su bitkilerinden göl soğanı ve bataklık eğreltisi de bu alanda yetişiyor.
Bunların dışında su küpesi, sarı nilüfer, beyaz nilüfer, su keneviri alanda
görülen türler arasında. Acarlar Longozu ile Karadeniz kıyısı arasındaki
kumullarda ise zambak ve sütleğen
türleri, peygamber çiçeği, katırtırnağı
ve kum sazı görülüyor. Ayrıca kuzey
kıyılarında boyları 3-4 metreyi aşmayan ve yabani bir çalı türü olan böğürtlenler yer alıyor. Acarlar Longozu,
Sakarya Nehri’nin ağzından batıya
doğru 26 km uzanan ve kumul, bataklık, açık su ve subasar orman habitatlarının bir mozaiğini içeren Kefken-Karasu Kıyıları Önemli Bitki Alanı
(ÖBA) sınırları içinde kalıyor.
Acarlar Longozu kuşlar için de vazgeçilmez bir alan. Anadolu’nun üzerinden geçen iki önemli göç yolundan
birisinin üzerinde bulunması nedeniyle longozda yıl boyunca 200’e yakın
kuş türü ya konaklıyor ya da kuluçka-
ya yatıyor. Kuş uzmanlarının yaptığı
gözleme göre yerli, yaz göçmeni, kış
göçmeni ve geçit yapan birçok kuş
türü Acarlar Longozu’nda barınma,
saklanma, üreme ve beslenme imkânı buluyor. Bu kuş türlerinin arasında
alaca balıkçıl, kaşıkçı, çeltikçi, karabatak, dalgıç türleri, bahri, elmabaş
pakta, altıngöz, kadife ördek, deniz
ve balık kartalları sayılabilir. Acarlar
Longozu bu özelliği ile Önemli Kuş
Alanı (ÖKA) statüsünde ve Sakarya
Deltası Önemli Kuş Alanı sınırları içinde yer alıyor.
Acarlar Longozu, sadece dünyada
ender rastlanan bir oluşum değil, ev
sahipliği yaptığı nadir su bitkileri ve
kuş türleri ile doğa severler için bulunmaz bir vaha. Şu an gece konaklama imkanı bulunmayan bu doğa
cennetinde, zaman içinde ağaç
evler (tree house), pansiyonlar ya da
kamp alanları yapılabilirse, konuklarını daha uzun süre misafir edebilmesi
mümkün olabilecektir.
37
RÖPORTAJ
SEZEN AKSU
DOKTOR DELİ OLDUĞUMU
AİLEME SÖYLEMEDİ
Sanat hayatında dile kolay, tam 40 yılı
geride bırakan Sezen Aksu’nun hayatından
doktorlar hiç eksik olmamış. Annesi bir gün
onun normal olmadığını düşünüyor ve Dr.
Bekir Urfalı’ya götürüyor. Dr. Urfalı da, Sezen
Aksu’nun annesine “Bu kızın canı büyük,
bedeni küçük. Sığmıyor” diyerek normal
olduğunu söylüyor. Yıllar sonra Dr. Bekir
Urfalı Sezen Aksu’yu arıyor ve “Senin deli
olduğunu ailene söylemedim” diyor.
Röportaj: Kaan YURTTÜRK
Fotoğraf: İlgin AYIK
38
39
Bazı insanlar vardır, kısacık da olsa hayatınıza girdiği için ‘İyi ki tanıdım’ dersiniz. Ben de o günün sonunda Sezen Aksu için tam da bu cümleyi geçirdim aklımdan. Bu kadar çok röportaj yapılmasına
rağmen onun hakkında pek bir şey bilmiyoruz aslında. Röportaj öncesi bizi uyarıyorlar. Merdivenden düşerek ayak bileğini kıran ve her ne kadar tedavi görsede ağrıları olduğunu söyledikleri Sezen
Aksu, bizi karşısında görür görmez yüzünde kocaman bir gülümsemeyle soruyor; “Eee sorular neler?
Yanınızda bir doktorda getirdiniz mi?” Kocaman kahkahalar atarak gülüyoruz ve röportaj öncesi
bize göstermiş olduğu bu ilgiyle rahatlıyor ve hatta yanında kendimizi tüm endişe ve kaygılardan
arınmış hissediyoruz. Ne de olsa karşımızda sanat hayatında 40 yılı geride bırakmış, tüm ülkenin
hayran olduğu bir sanatçı var. Yanımda İTÜ Konservatuar’ında keman dersleri veren arkadaşım İlgin
Ayık var. İkinci kez Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda sahne alacak olan Sezen Aksu’nun
ekibinde olan İlgin’e yaklaşıp tam ortamıza giriyor ve ikimizin koluna girerek merdivenden düşerek
ayak bileğini kırdığından, tedavi olmasına rağmen bir türlü geçmeyen ayak bileğindeki ağrılardan
şikayet ediyor. Hep birlikte ofisine geçiyoruz. Sezen Aksu’nun Kanlıca’daki evi sanatçılardan geçilmiyor. Yanımızdan Mustafa Cecilli geçiyor ve ben “Aaa Mustafa Bey değil mi o?” diyorum. Sezen
Aksu gülüyor. Her ne kadar gülümsese de yüzünden ciddi ağrıları olduğu belli oluyor. Ben, İlgin Ayık
ve Sezen Aksu’nun karşısında yerimi alırken, onlar yan yana bir müddet konser hazırlıklarından ve
provalardan söz ediyorlar. Sonrasında da röportajımıza başlıyoruz.
Efendim öncelikle sormak zorundayım. Hekimlere yönelik çıkan dergimizin de adından da anlaşılacağı
gibi, bir aile hgekiminiz var mı?
(Gülüyor)… Bir aile hekimi mi? Çok
sayıda doktor çevremden eksik olmuyor. Ben kendimi bildim bileli sağlık sorunları yaşadım. Hatta bakın size
annemle ilginç bir anımı anlatmak
isterim. Annemler normal olmadığımı
düşünürlerdi. 8 yaşımdayken beni Dr.
Bekir Urfalı’ya götürmüşlerdi. Doktor
da “Bu kızın canı büyük, bedeni küçük. Sığmıyor” diyerek normal olduğumu söylemişti. Yıllar sonra Bekir Bey
beni aradı ve “Senin deli olduğunu
ailene söylemedim” dedi.
Ayşecik filmleri izleyip evden kaçardım. Bir gün kafamda senaryo
yazıp bavulumla birlikte evden kaçtım. Kimsenin dikkatini çekmediğimi
anlayınca bir merdiven köşesinde
ağlayarak dikkat çekmeye çalıştım.
Nihayet biri benimle ilgilenmiş ve polise teslim etmişti. Annemle babam
kaçtıktan sonra bana çok iyi davrandılar. Ben de bunu iyi bir şey zannedip 15 gün sonra tekrar kaçtım. Bu
kez annem beni çok kötü dövdü. Bir
daha kaçmayı denemedim. Sen ne
sordun ben neler anlattım.
Evet, sağlığınızdan söz edecektik.
Ciddi sağlık sorunları yaşadığınızı
söylediniz. Biraz daha bilgi verir misiniz?
Yoksa beni tedavimi edecen. (Gülüyoruz. O arada yardımcıları masamızı ufak çaplı donatıyorlar. Pastalar
ve kurabiyelerin yanında neyi içmek
istersen, herşey masada.) Pinpon
40
oynamak benim hayatımı kurtardı.
Bu bana Osman Müftüoğlu’nun tavsiyesiydi. Böbrek üstü bezimde rahatsızlık vardı. Bu, uyuduğu zaman
kolay kolay uyanmak istemeyen bir
organmış. O yüzden sürekli adrenalin salgılamam gerekiyordu. Pinpona
böyle başladım. Önder (Fırat) bana
pinpon öğretti. Günde 8-9 saat oynuyordum. Ayağım iyileşir iyileşmez
devam etmem edecem. Sen bir
sağlık sorusu daha sorarsan ben fenalık geçirecem mesela. (Gülüyoruz
ve sohbetin akışı mecburen değişiyor)
Peki, ama merak ediyorum. Yoğun
bir temponuz var. Nasıl rahatlatıyorsunuz kendinizi?
Ben kedi-köpek uykusu uyuyorum.
Gün içerisinde 10 dakika, 10 dakika uyuyorum. Ne zaman 7-8 saat
uyusam gözlerim kararıp midem
bulanıyor. Bizim mesleği yapıp da
05.30’da ayağa kalkan pek yoktur.
Saat 09.00’da stüdyoya girerim. En
güzel şarkıyı o zaman söylerim.
Sezen Aksu, hep mutlu bir insan
mıdır? Hiç onu sinirlendiren bir şey
olmaz mı?
Bana mı dediniz (Gülüyor). Tam karşındayım. İsmimle konuşmana gerek
yok. Bir yere gittiğimde sürekli fotoğrafım çekiliyor. Bunun şöhretin bedeli
olduğunu söylüyorlar. Nedir bu, ayet
mi? Ben kesinlikle aynı fikirde değilim. Bu cezayı çekmek zorundasın
diyorlar. Neden çekecekmişim? Beni
evde mi bulup ünlü yaptılar? Herkesin bir hayatı var. Her insanın sahip
olduğu haklar var. Ünlüleri ayrı tutmak
yanlış. Bu nedenle senin fotoğraf
çekmene izin vermeyecem. Asista-
Hep böyle mi çıkıyor şarkılar?
Planlı, programlı yazılanlar vardı ama
kalıcı olmadılar. Yürürken duvara tosladım, kafam çok acıdı diyelim...
Orada attığın çığlık gibi... Hakikati, kalbin gerçek sesini, iç sesi ifade
eden şarkılar, bulunduğu zamanı
aşıyor. Acayip hit şarkılarım var, aynı
etkiyi yaratamadılar. Ismarlama yazdığım şarkılar esti, yağdı ama kalmadı. “İç hisseder hakikat sırrını, ağırdan
al yargını aman” diye bir cümle kurmuştum bir şarkımda.
nım Gaye hanım bu noktada sana
yardımcı olacak.
Tamam, öyle olsun. İnsanlara şarkılarınızla zaten çok şey anlatıyorsunuz. Başka ne söylemek isterdiniz?
Mesela hayata dair?
Zaten benim şarkılarımı dinleyenler,
hayat hakkındaki görüşümü de öğrenmek isterler. Galiba filozof olduğum düşünülüyor (gülüyoruz). Daha
çok gençlere söyleyeceklerim var.
Gençler hayallerinin peşinden koşmalılar. İzmir’de yaşarken şarkıcı olmayı aklımdan geçirmezdim. Ama
hayallerimin peşinden koştum. Babamlar evden gidince, ışıkları kapatıp şarkı söylerdim. Çaktırmadan
aşağıda kaç kişinin beni dinlediğine
bakardım. Bir gün “Her Yer Karanlık”
diye şarkı söylerken babam saçımdan tutup “Işıkları açtım” kızım demişti.
İddialı belki ama siz insanların hayatına dokunmuş birisiniz...
Belki şarkılarım özgürleştirmiştir biraz.
Benim üniversite yıllarımda aşkla ilgili
şarkı yok gibiydi.
Şarkılarınızda var ama…
Evladım var ama beni bulunduğum
yere getiren anılarım elbette. Şarkılarımın içine sızan haykırışlarım, hayatın
şifreleri. Oturayım da mesaj vereyim
diye yazmadım. Hayatta ne biriktirirseniz onu döküyorsunuz. Farkında olmadan kalbinizden akıyor, kulağınızdan akıyor, dilden, gözden, sözden
akıyor.
Zaman geldi. Son soru mu?
Evet. Gençleri asla kırmayı sevmem.
Fakat, az önce gördüğün “Aaaa
Mustafa mı o?” dediğin kişilerce bir
toplantım var. (Gülüyoruz). Ya da sen
soru sorma ben genel olarak bir şeyler söyleyeyim ve son noktayı koymuş
olalım. Doktorlar gerçekten bizlerin
yaptığı işten bile oldukça önemli
şeyler yapıyor. Yahu insan kurtarıyor.
Onların yaşadığı sorunları izliyoruz.
Çevremdekiler anlatıyor. Ben herşeyin iyiye gideceğinden umutluyum.
Bu ülkede umut etmezsen, var olamazsın. Oysa insanları umut ettirmek
bile acizliktir. Zaten bir şeylerin ters
gittiğinin göstergesidir. Sinyalidir. Neyse hadi bakalım, tutun beni. Derginiz
güzel. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
Sizce mutluluğun formülü nedir?
Bir formülüm yok. Şahane mutlu bir
ailede büyüdüm. Çok özel bir anne
babaya sahiptim. Her şey insanlar
için. Acı ve keder hep yakınında. Düğün ve cenaze hepsi bir arada. İçime atmaktan yorulduğum zamanlar
oldu. Uğuldayarak ağlamak istediğim, fakat içime atmak zorunda olduğum zamanlar vardı. İçe atmak
pek iyi bir şey değil. Yasını tutmazsan
yas seni bulur ve tutturur.
‘Aşkı Türklere öğreten kadın’ diye
yazmış biri sizinle ilgili...
İddialı olmuş yahu.
41
LG 65UF850V DVB-S2/T2/C 4K UHD 3D
TEKNOLOJİ
3D WEBOS SMART LED TV + 2 ADET 3D GÖZLÜK (LG
TÜRKİYE GARANTİLİ)
KOD: 65UF850V
7,569.00 TL
KARGO BİZDEN
HP Slate 7 6104en Voice Tab
Dört çekirdekten güç alan bu tablet ile konuşun
oyun oynayın ve çalışın. 3G sesli çağrı yeteneği,
güvenilir HP performansı ile filmden müziğe,
oyunlardan web’e kadar sizin için tasarlandı.
KOD: G3N02
KARGO BİZDEN
950.00 TL
699.00 TL
CANON POWERSHOT SX600 HS
Önemli bulduğunuz anların tüm ayrıntılarını yakalayın
İnce ve cep boyutunda tasarımının yanı sıra güçlü 18x zoom özelliğine
sahip PowerShot SX600 HS yüksek kaliteli fotoğraflar ve videolar
çekmek için gereken tüm ihtiyaçları sunar, Wi-Fi özelliğiyle çekimlerinizi
çevrimiçi olarak kolaylıkla paylaşmanızı sağlar.
Lenovo IdeaPad Yoga 11s
59-394431 Orange
Lenovo B5030 59-433111
N2830
Güç ve performansı zengin
multimedya özellikleriyle birleştiren
Lenovo B5030 dizüstü bilgisayar, çok
düşük maliyetle üretkenlik seviyelerinizi
artıracak. Kolayca yapılandırılabilen
bu bilgisayar, isteğe bağlı HD ekran ve
DVD sürücü ile sunuluyor.
800.00 TL
899.00 TL
349.99 TL
Yeni Yoga huzurlarınızda. IdeaPad Yoga 11s Ultrabook bir
Ultrabook™ gücünü ve üretkenliğini bir tabletin mobilitesi ve
özgürlüğü ile sunuyor. 360 derece çevrilip katlanır tasarım,
dört yenilikçi ve göz alıcı kullanım moduyla pek çok aygıta
aynı anda sahip olmuş olacaksınız.
3,000.00 TL
2,199.00 TL
KOD: CSX600
KARGO BİZDEN
KOD: 394431
KARGO BİZDEN
KARGO BİZDEN
KOD: 59433111
599.00 TL
QUADRO XGAME IFW03TR-87413 İNTEL CORE İ7
En kaliteli ve birbiri ile en uyumlu bileşenlerden oluşan quadro
bilgisayarlar, çok düşük bir ariza oranına sahiptir. Olası sorunlarınızda
Türkiye’nin her bölgesine yayılmış quadro servis merkezlerinde,
ürünlerinizin sorunları çok kısa bir sürede giderilecektir. Sahip olduğunuz
quadro bilgisayarlarınızı yıllarca gönül rahatlığı ile kullanabilirsiniz. Çünkü
üstün quadro teknolojisi tam 5 yıl garantilidir.
SAMSUNG GALAXY TAB4 T530 10.1” TABLET SİYAH
Mükemmel ergonomik uyumu ile Galaxy Tab 4 maksimum taşınabilirlik ve şık
tasarım sağlıyor. Samsung Galaxy Tab 4 sizlere sonsuz eğlence seçenekleri
sunarken, aynı zamanda ince çerçevesi ve yumuşak kıvrımlı kapağı ile
yanınızda taşımayı ve elde tutmayı kolay hale getirecek. Uzun yolculuklarınızda
sizlere eşlik edecek ve hayatınızı kolaylaştırmada yardımcı olacak.
700.00 TL
609.00 TL
KOD: 87413
KARGO BİZDEN
1,900.00 TL
1,179.00 TL
ARZUM AR232 FIRRIN EKMEK KIZARTMA MAKİNASI
KOD: 324277
100.80 TL
KOD: 0620003520
Dark SW04 Smart Design Android
ve IOS Uyumlu Akıllı Saat
Akıllı saat teknolojisi, Dark SW04 ile yeniden tanımlanıyor! Nabız sensörü,
kamera, adımsayar, uyku monitörü, çağrı yanıtlama, numara çevirme,
rehberden arama, mesaj ve bildirim okuma, kronometre, alarm, tv
kumandası, hesap makinesi, fener, takvim, müzik ve video oynatıcısı gibi
üst seviye özellikler ile donatılan SW04, metal dış kaplaması ve şık kayış
yapısıyla dikkatleri üzerinize çekecek!
400.00 TL
KOD: SW04
KARGO BİZDEN
339.00 TL
BUSES SERİES BVF120S VANTİLATÖR
Soğuk buhar özelliği, Güçlü ve sessiz motor
3 farklı tıpte ruzgar ufleme,
Normal/Dogal/Uyku
KOD: 546058
Vestel Smart 42FA7500 106 Ekran Led Tv
KARGO BİZDEN
214.90 TL
ARNİCA AA172L GH25100
OMEGA YUMURTA PİŞİRME MAKİNESİ
Vestel Smart TV, standart televizyonun ötesinde, birbirinden farklı içerik
alternatifleri sunuyor. Vestel Smart TV ile evde geçirdiğiniz zaman artık daha da
eğlenceli olacak.
1,840.00 TL
42
1,219.00 TL
KOD: VES5533
360 W, Gösterge ışığı ve alarm sinyali,
Ölçü kabı ve iğne, Buharda yumurta.
50.00 TL
25.90 TL
İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar.
Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz.
KOD: 462700
43
OTOMOBİL
Mercedes-Benz B180 CDI Elite:
Ailelerin Mercedes’i
Mercedes-Benz B180 CDI Elite, tam bir aile otomobili. Başarılı performansı ve ekonomik yapısıyla geniş
ailelerin gönlünde taht kuracak
TASARIM
Tasarımı genel olarak oval hatlara sahip MercedesBenz B180 CDI Elite’in ön konsolu oldukça şık bir
görünüme sahip. Ön tarafta ızgaranın ortasındaki
büyük marka logosu siyah bir zemin üzerinde
sunulmuş. LED far teknolojisi ise buradaki en kışkırtıcı
ayrıntılardan. Yan bölümde katlanan ve otomatik
kararan aynalar göze çarpıyor. Yine jantlar ve krom
detaylar bölümün şıklık çıtasını yükseltmiş. Arka
bölümde yanlara uzatılmış stoplar göze çarpıyor.
Bagaj kapağı üzerine uzatılmış ve yükleme alanını
engellemeyen detay işlevselliği arttırmış.
İÇ MEKAN
Model içeride ailedeki kardeşleriyle benzer tasarıma
sahip. Havalandırma ve direksiyon üzerindeki krom
detaylar göz alıcı. Gösterge paneli okunaklı ve
oldukça sade. Vites kolunun direksiyon arkasında
konumlandırılması orta konsolda bolca eşya
gözü olmasını sağlamış. Klima ve müzik sisteminin
kullanımı oldukça basit. İki sistemin de performansı
beğenimizi kazandı. Ön panelin üst kısmında yer
alan ekranın orta konsoldan kontrol edilebilmesi
oldukça pratik. Geri park kamerası özellikli bu ekran
müzik sistemi kapalıyken devreye girmiyor. Önde
ve arkada sunulan alan yeterli. Arkaya doğru
alçalan tavan çizgisine rağmen bu bölümdeki baş
mesafesi oldukça başarılı.
44
KONFOR VE YOL TUTUŞ
Mercedes B Serisi’nin yol tutuş konusunda
üstün olabilmesi için süspansiyonları sert olarak
tasarlanmış. Bu durum asfalttaki irili ufaklı birçok
çukuru size hissettiriyor. Rüzgar ve yol sesini kabin
içine yansıtmayan model, motor sesi konusunda
da başarılı. Vücudu iyi saran koltuklar sert yapısıyla
uzun yolculuklarda yorulmayı geciktiriyor. Arka
koltuktaki yolculara sunulan havalandırma ızgarası
da bir diğer konfor detayı oluyor.
GÜVENLİK
Aracın çarpışma testinden 5 yıldızla ayrıldığını
öğreniyoruz. Teste giren aracın önden çarpışmada
yolcu kabini sağlam kalmış. Sürücü ve yolcunun
vücutlarında ise iyi koruma sağlandığı görülmüş.
BAGAJ
B serisinin bagajı, bahsettiğim gibi geniş aileler
için ideal. Yani bundan iyisini bu zamana kadar
gerçekleştirdiğimiz otomobillerle kıyasladığımızda
ben şahsen pek görmedim. Ekonomik yakıt, uzun
yolda sürücüyü yormayan koltuk yapısı ve yol
tutuşundaki performansıyla, kesinlikle aile hekimleri
ve diğer meslektaşlarım adına diyebilirm ki test
edin, zaten vazgeçemeyeksiniz.
45
YAZAR
Uzm. Dr. Mithat TOSUN
Delivery (Tüccar Paket Teslimatı) olarak değiştirmişti.
Şirket artık paket teslimatına odaklanıyordu.
UPS neden asla
sola dönemez ?
Posted on 15 Nisan 2014 19:16 by Dr.Mithat Tosun 1 Comment
UPS (United Parcel Service of America, Inc) neden asla sola
dönmez ?
Şirket 28 Ağustos 1907 yılında Seattle‘da James E. Casey ve
Claude Ryan tarafından 100 dolar borç bulunarak American
Messenger Company adıyla kuruldu. İkisinin bir ortak bisikleti
vardı.
Bu ilk ad, yeni şirketin iş hedefleri için çok uygundu.
O dönemlerde otomobil sayısı azdı ve telefon henüz
yaygınlaşmamıştı. Daha çok telgraf kullanılıyor ve telgraflar
zarfsız olarak elden teslim ediliyordu. Yani işleri daha çok
kuryelikti denebilir.
Şirket önce bir otelin bodrum katında, kaldırım seviyesinin
altında kala basit bir büroda hizmet vermeye başladı. Jim’in
kardeşi George ile bir kaç delikanlı şirkette kurye olarak
çalışmaktaydı. Giriş kattaki merkezlerine gelen telefonlar
üzerine kuryeler, ayak işlerine koşar, paket teslim eder ve
notlar, çantalar, bavullar ve restoranlardan yemek siparişlerini
de adreslere ulaştırırlardı. Teslimatları genelde yaya olarak
yaparlar, uzak mesafeler içinse bisiklet kullanırlardı.
1913 yılına gelindiğinde artık otomobil sayısı artmaya
başlamış, at arabaları azalmış, telefon yaygınlaşmaya
başlamıştı. Eskisi gibi telgraf kullanımı yoktu ve işler zorlaşmaya
başlamıştı. Bu dönemde şirket T model bir Ford olan ilk
teslimat arabasını almış ve birleştirilmiş teslimat sistemi olarak
adlandırılan, yani belli bir adrese gidecek paketleri tek bir
teslimat aracında toplayan bir sisteme geçmişti. Adını da
rakibi Evert ‘Mac’, McCabe ile birleşerek Merchants Parcel
46
Şirket ilk yıllarında birden çok aracı olduğunu göstermek
için çeşitli renklerde araçlar kullanıyordu. Daha sonra
tüm araçları sarı renge boyatmayı düşündüler ancak
1916 da Alman Charlie Soderstrom şirkete katılmış
ve sarının kir ve toz kaldırmayacağını, temizliğinin zor
olacağını söyleyerek şimdiki pullman vagonlarının
koyu kahverengisi olarak tanımlanan renkte ısrar
etmiş ve ortakları ikna etmeyi başarmıştı. Oysa UPS
in arabaları günümüzde hergün yıkanır ve temizlenir.
UPS Batı Almanya‘ya açıldığında, kahverengi olan
üniformaları yeşile çevirmek zorunda kalmışlardı.
Çünkü, Hitler Almanyası’nda Nazi partisinin hücum
kıtası olan SS ler Kahverengi Gömlekler giyerlerdi.
1919 yılında, yani 6 yıl sonra adı United Parcel Service
olarak değiştirildi. 2003 yılından beri de şirket logosu
olarak kısaca UPS kullanılmaktadır.
1924 yılında Ford’un işi işçilerin ayağına getiren
üretim bandı teknolojisi UPS e de girecek ve şirketin
geleceğini şekillendirecekti. Paketleri işlemek için ilk
taşıma bandı sistemi kullanılmaya başlanacaktı.
İkinci dünya savaşı yılları UPS’in kendini yeniden
tanımlamasına neden olacaktı. Yakıt ve lastik
kıtlıkları, perakende dükkanlarının teslimat hizmetlerini
azaltmasına ve müşterilerin kendi paketlerini eve
kendilerinin taşımasına neden olacaktı.
2004 e gelindiğinde 2001 den
beri hazırlığı süren yeni bir sisteme
geçiliyordu.
Her ayın ilk Pazartesi günü olduğu
gibi yine bir Pazartesi günü tüm
UPS çalışanları müdürleri David
Barnes’in yaptığı
yarım saatlik
konuşmayı dinliyorlardı. Ama o günkü
konuşmanın ardından oturanlar
arasından ‘’nasıl yani ?’ sesleri
yükselince konuşmayı yapan müdür
sesini yükselterek aynı şeyi tekrarladı;
“Bugünden itibaren hiç bir şirket aracı
ile trafikte sola dönülmeyecek, sola
dönmek bir sonraki bildiriye kadar
yasaklanmıştır”
Çalışanlar arasından bir şoför:
– Nasıl yani ? Peki teslimat adresi
solumuzda kalıyorsa ne yapacağız ?
diye sordu
– Eğer araçtaki navigosyon cihazına
uyarsanız öyle bir şeyin olmayacağını
garanti ediyorum şeklinde yanıtını
aldı.
Tabi bu sisteme inanamayanlar
oldu ama müdür bey son sözünü
söylemişti ve artık herkes bu kurala
uyacaktı.
Ve sistem çalıştı. Bu sadece ve
sadece GPS sistemine eklenen bir
yazılım sayesinde oldu.
Kendisi de vakti zamanında taşıyıcılık
yapmış olan Barnes, sola dönmek
zorunda olduğunda karşıdan gelen
araçları beklerken kaybettiği zaman
üzülmüştü hep. Son yıllarda hazır bir
program olmadığından sola dönüşü
ortadan kaldırarak araçlara bir rut
çizen programın geliştirilmesine 600
milyon dolar harcamıştı. Bu inanılmaz
bir rakam ve programın arkasında
çok yoğun bir emek var. Herşeyden
öte bu yeni sisteme güven var
elbette.
Uygulamaya başladıkları yılın ilk 7
ayında 91.000 kahverengi araç 22
milyon kilometre daha az yol yapmıştı.
Bu sadece araçların akaryakıt
tasarrufuna neden olmuyor, bakım
maliyetlerini de düşürüyordu. Sistem
tam olarak oturduğunda eskisi gibi
bir vardiyada 100 müşteriye hizmet
ulaştırabilen bir şoför aynı sürede 109
müşteriye hizmet ulaştırabilecek. Yani
verimlilik % 9 kadar artacak. Yılda
50 milyon litre akaryakıt tasarrufu
sağlanması bekleniyordu.
İlk
uygulama
başladığında
bölgelerin üçte birinde beklenen
hız ve tasarrufa ulaşılamamış.
Hatalar bulunup ayıklanarak sistem
zamanla mükemmelleştirilmiş ve
UPS şeflerinden Michael Eskew’in
deyimiyle ‘iğrenç sola dönüşler’
bitmişti.
hatta bu sistem ünlü mythbusters
ekibi tarafından bir tv show’unda
mercek altına alınıp incelenmişti.
UPS yine de yükleme ve teslimat için
uygun parkyeri bulmak için zaman
harcamaya devam edecek gibi
görünüyor. Sonuçta ne yaparsanız
yapın bazı sorunları kabullenip
birlikte yaşamaya alışmak zorunda
kalıyorsunuz denebilir. Ancak UPS
bir çokları gibi hemen sorunlarla
yaşamayı kabullenmeyip çözüm
yolu var mı diye araştırmayı şirket
kültürü haline getirmiş, sürekli çağın
yeni getirdiklerine uyum sağlamaya
ve yeni sorunlara yeni çözümler
üretmeye, dünya çapında dev bir
ağa sahip mamut bir şirkete çeviklik
kazandırmaya ve hala hakimiyeti ve
denetimi eden bırakmamaya kararlı
bir şirket kültürüne sahip.
Günümüzde UPS 185’ten fazla ülke
ve bölgede uluslararası bir küçük
paket ve belge ağı işletiyor ve dört
milyardan fazla kişiye, yani herhangi
bir telefon ağıyla ulaşılabilen kişi
sayısının iki katı insana ulaşabiliyor.
47
ARAŞTIRMA
NE DEN
ANILARIMIZI NEREDE
DEPOLUYORUZ? BU SORUNUN
CEVABINI BULURSAK ONLARI
GÜÇLENDİRMEYİ YA DA
İÇLERİNDEN DİLEDİĞİMİZ
BÖLÜMLERİ SEÇİP UNUTMAYI
BAŞARABİLİR MİYİZ?
YAZAN: KAAN YURTTÜRK
Her yeni güne
uyandığımızda,
baştan başlamak
zorunda kalmadan,
bir önceki günden
devraldıklarımızla
hayata devam
ediyoruz. Anılar,
öğrendiğimiz
bilgiler dünden
devralarak
sürdürdüğümüz
görevler beynimizin
içinde bir yerlerde
son derece
işlevsel bir şekilde
kategorilere
ayrılıp saklanmış
olmasaydı ne
yapardık?
48
UNUTUYORUZ?
Unutkanlığımızın sebeplerini anlayabilmek için hafızayı oluşturan üç
temel evreye göz atmakta fayda
var. Bunlar; İlk kodlama evresi, uzun
erimli bellekte depolama ve bilgiyi geri çağırma. Bir enformasyonla ilk karşılaşma anında dikkat ve
konsantrasyonu nasıl kullandığımız
çok önemli. Ne kadar yoğunlaşmış
olursak, hafızaya yazılma kalitesi ve
uzun erimli bellekte saklanma ihtimali o oranda artıyor. Diğer taraftan uzun erimli bellekteki bu kayıtlar
aslında sadece gerçekte yaşanan
şeyin bir özeti ya da ona anlam kazandıran bölümü. Bu nedenle genelde bir anının belli bölümleri ya
da sadece içeriğini hatırlıyoruz. Örneğin; bir yıl önce okuduğunuz bir
kitabı şu anda özetlemeye kalksanız, olayları birbirine bağlayan bölümlerin çoğunu unuttuğunuzu fark
eder, buna rağmen ana hatlarıyla
anlatmayı başarabilirsiniz.
Hatırlamayan Adam
MIT sinirbilim uzmanları uzun yıllar
boyunca incelediği hastayı, bilim
dünyasında ‘Hatırlamayan Adam’
olarak tanımlıyor. Bilim insanları ona
kısaca HM diyorlar. Bilim insanları bu hastayla yani HM’le öyle çok
zaman geçirdiki hayatına ilişkin tüm
detayları ayrıntılarına kadar biliyorlardı. Oysa bu hasta, onların kim
olduğunu asla hatırlayamadı.
HM, tıp dünyasında en uzun süre
araştırılan insan ünvanına sahip.
Hayatının 53 yılı çeşitli uzmanların üzerinde araştırma yapmasıyla
geçti. Onunla mulakat yapan veya
bilimsel araştırmalar yürüten uzmanların sayısı 100’den fazla. Öyleki hafıza alanında yapılan keşiflerin
önemli bir kısmı HM sayesinde elde
edildi. Öncesinde hafıza konusunda neredeyse hiçbir şey bilmiyorduk. Bildiklerimiz ise şundan ibaretti:
Bir şeyi hatırladığımızda beynimizin
tamamı ya da en azından beyin
korteksinin tamamını kullanıyoruz.
Bu da beynimizde tüm nöronların
hafıza konusunda çalıştığı anlamına geliyor. Onun sayesinde, hafızanın beynin tamamında gerçekleşen bir mekanizma değil, temporal
lobla ilişkili bir süreç olduğu anlaşıldı. Yine Hm üstünde yapılan araştırmalardan önce, hafızanın tamamı
kaybedilse bile zekanın bundan etkilenmediği varsayılmaktaydı. Oysa
onun algısal kusurları ve dil becerilerindeki eksiklik, hafızanın zeka konusunda çok önemli bir rol oynadığı sonucuna varmamızı sağladı.
HM’de hiç psikiyatrik semptomlara
rastlanmadı. Benzeri görülmemiş
hafıza kaybı dışında oldukça sağ-
lıklı bir insandı. Hayatı boyunca bir
kez bile endişe duyduğu bir şey
olmadı. Hiç depresyona girmedi.
Çünkü katıksız bir amnezi yaşamaktaydı. HM’nin hafıza sorunu,
gençlik yıllarında yaşadığı epilepsi
nöbetlerine çözüm aranırken başladı. Okulu geç bitirmesine, iş hayatında zorlanmasına sebep olan
bu nöbetler yüzünden uzun süre
tedavi gördü. Tedavi yöntemlerinin başarısız olması nedeniyle deneysel bir operasyona katılmak için
gönüllü oldu. Operasyonda HM’nin
hipokampusu ile onu çevreleyen
korteksin tamamı çıkarıldı. Sonrasında nöbetlerin sayısında büyük bir
düşüş yaşandı. Artık yılda en fazla
bir iki nöbet geçirmeye başlamıştı.
Epilepsi nöbetleri konusunda büyük
bir başarı kaydedilmesine rağmen,
geçirdiği operasyon sonrasında
uzun erimli belleğin tüm faaliyetlerine son verilmiş oldu. Gazeteleri
okuyor, gündelik işlerde ailesine
yardımcı oluyor, televizyon izliyor
ama hayatına kaldığı yerden devam edemediği için sosyal ilişkiler
kuramıyordu. Yaklaşık 15 dakikalık
bir periyotta aynı şeyleri tekrar etme
eğilimindeydi. Bunu yaparken aynı
sözcükleri kullanıyor, aynı ses tonuyla konuşuyor ve tekrar ettiği görevi
birebir aynı şekilde yapıyordu. Tabii
tekrar ettiğini bilmiyor, her seferinde
49
Doktoru HM’in epilep
si nöbetlerinin hipoka
mpus bölgesinden
kaynaklandığını anlay
ınca, deneysel bir op
erasyon gerçekleştire
rek bu bölgeyi kesip
çıkardı. O yıllarda, hip
okampusun hafıza konusunda ne kadar bü
yük bir öneme sahip
olduğu bilinmiyordu.
yamayan
bilim dünyasında ‘hatırla
Henry Gustav Molaison,
HM diyorlar.
ca
kısa
ona
rı
nla
Bilim insa
adam’ olarak tanınıyor.
ilk kez yaşıyordu. İnsanları tanıyamasa da sık görüştüğü uzman doktorlar
için bir yakınlık hissediyor fakat nereden tanıdığını çıkaramıyordu. Bu nedenle çevresinde gördüğü herkese
dostça davranıp güvenmeyi tercih
etti. Tek hobisi bulmaca çözmekti.
Kelimeleri hatırlamaya çalışmanın iyi
hissettirdiğini söylüyordu.
HM, hipokampusunun çıkarılıp alınması yüzünden bir daha hiçbir zaman yeni anılar oluşturamadı. Ancak
öncesindeki anılarının bir kısmını gayet net hatırlıyor, beyninde anlamsal
bilgiye erişimi devam ettiği için örneğin; borsada yaşanan çöküşü ya da
İkinci Dünya Savaşı’nı zihninde tıpkı bir
film gibi görüp anlatabiliyordu. Hatırladığı yıllardan kalan kişisel anılarını
da aktarabiliyor ama aynı anılar için
eylemsel belleğe erişemediğinden,
zihninin gördüğü filmin dışında kalan
detayları veremiyordu. Bu durum,
otobiyografik hafızanın birden fazla
mekanizma kullanarak oluştuğunu
göstermekteydi. Böylece, anıların
hipokampus ve onu çevreleyen kor50
yler olduğu
gitmeyen bir şe
asında yolunda
n bomboş bir
nr
gü
so
r
n
he
yo
r,
as
ıyo
er
am
Op
bir şeyi hatırlay
dikkatini
hiç
rın
tık
ar
ıla
ac
HM
ı.
tırm
anlaşıld
durum tüm araş
Bu
u.
neyler
rd
de
ıyo
li
şit
an
hafızayla uy
ı, üzerinde çe
bundan sonras
ın
tın
ya
ha
ve
çekti
çti.
yapılmasıyla ge
lanılel araştırmalarda kul
ünde, beynini bilims
ni donduyni
be
’in
2008 yılında öldüğ
HM
se,
ne
ıştı. Dr. Jacopo An
lar tarafından tek tek
ması için bağışlam
ı. Bu kesitler uzman
ald
it
kes
et
ad
41
rarak 2.0
nüştürüldü.
yutlu bir modele dö
incelendi ve üç bo
tekse saklanmadığı gerçeğine de
erişmiş olduk. Ayrıca araştırmacıların HM üzerinde gerçekleştirdiği bazı
seanslarda, kısa süre için bile olsa
yeni beceriler geliştirebildiği tespit
edildi. Bu gözlem motor becerilerin
sergilenmesinde beynin farklı birimlerinin devreye girdiğini gösteriyordu.
Hm sayesinde keşfedilenler, hafıza
araştırmalarına yön vererek, farkında
olmadan öğirendiğimiz becerilerin
beyindeki izini sürmemizi sağladı.
Böylece bilinçli denilen verilerden
oluşan açık bellek dışında, bir de
uygulama yöntemiyle öğrendiğimiz
becerilerin saklandığı örtülü belleğe
sahip olduğumuzu anladık.
Bilim insanları, hafızanın farklı türlerini şöyle özetliyor: “HM sayesinde,
hafızanın türüne göre beynin farklı
alanlarında depolama yapıldığını
öğrendik. Size dün akşam ne yediğinizi sorsam erişim yapacağınız hafıza
birimi, Fransa’nın başkentini sorduğumda erişeceğiniz yerden farklı. 10
yıl aradan sonra bisiklete bindiğinizde
hala sürebiliyor olmanızı da farklı bir
hafıza sistemine borçlusunuz. Hipokampusunuzu yerinden çıkarsak bile,
bu bildiklerimiz dışında yeni hafıza sistemleri geliştirme imkanına sahipsiniz.
Hafıza konusunda hala öğrenmemiz
gereken çok şey var.” Bilim insanları
yeni hafıza sistemleri geliştirebileceğimiz konusunda haklı. HM’nin uzun
süren bir eğitimle, sonradan geliştiridiği fotoğrafik hafıza, adresini hatırlamayan bu adamın, evin yerini kuşbakışı olarak canlandırmasını ve her
seferinde bulunmasını sağlamıştı.
Hm, ölümünden sonra bilimsel araştırmalarda kullanılması adına beynini
tıp dünyasına bağışladı. California
Üniversitesi’ne bağlı olan Beyin Gözlemevi’nde (The Brain Observatory)
HM Projesi adı altında özel bir araştırma başlatıldı. Nöro-anotomi uzmanları, HM’nin beynini dondurarak 2.041
adet ince kesit aldı. Bunların tümü tek
tek incelendi ve elde edilen veriler üç
boyutlu bir modele dönüştürüldü.
Sinyal Kalitesi
Sinir hücreleri, elektrik sinyalleri yol-
layarak haberleşiyor. Bu elektriksel
uyarılar sinapslar tarafından kimyasal
mesajlara çevriliyor. Bir hücrenin diğerleriyle iletişim kurması gerektiğinde, sinaplar arası kimyasal alışveriş
devreye giriyor ve iletişimin gerçekleşmesi sağlanıyor. Sadece birkaç
sinyal yollanırsa beynin haberleşme
ağındaki dönüşüm geçici oluyor ve
kısa erimli bellek ortaya çıkıyor. Sinyaller gelmeye devam ederse o an
aktif olan sinapslardaki değişimler
kalıcı olmaya başlıyor ve uzun erimli belleğe yazılıyor. Bir başka deyişle;
uzun erimli hafıza, beyinde anatomik
açıdan kalıcı bir değişim yaratıyor.
Bazı araştırmacılar, bunun PKMzeta
adı verilen bir molekül sayesinde gerçekleştiğini düşünmekte. Bu molekül
tıpkı bir yapıştırıcı gibi davranarak aktif
durumda kalması gereken bağlantıyı
sağlamlaştırıyor. Nöronlar bir kez bu
şekilde bağlandıklarında artık kalıcı
bir şekilde yol inşa etmiş oluyorlar. Biz
de dilediğimiz zaman o bilgilere erişebiliyoruz. New York Üniversitesi sinir
bilim uzmanları, molekülün önemini
test etmek için deney farelerine yeni
anılar kazandırdı. Deneyde, fare içeri
girdiği anda çok hafif bir şok verecek
olan bir bölge oluşturuldu. Şoka maruz kalan fareler bir daha bu bölgeye asla girmediler. İkinci aşamada
farelerin hipokampusuna ZIP adlı bir
kimyasal enjekte edildi. Bu, PKMzeta molekülünün yarattığı etkiyi siliyor.
Fareler bu kez önceki deneyimlerini
unutmuşcasına yine şok bölgesine
girmeye başladılar. Deneyin sonucu,
PKMzeta’nın etkisiz kılınmasıyla şok
bölgesi anısının silindiğini gösteriyor.
Bu molekül olmadan fareler uzun
erimli bellek kaydı oluşturamıyor.
Anılar, her biri farklı derecede güçlendirilmiş bağlantılar aracılığıyla
oluşturulmakta. Nöronların kurduğu
bu matris yapısında, enformasyon
her zaman deneyimle ilişkilendirilerek
saklanıyor. Çünkü her bir hafıza matrisinde, bu deneyimin yaşandığı an,
kaydedilen enformasyonla birlikte
tutuluyor. Dolayısıyla benzer koşullar
tekrar bir araya geldiğinde hatırlamak kolaylaşıyor. Örneğin, o ana
özel bir koku, bir hatıranın tamamını
rahatlıkla canlandırabiliyor. Sesler ve
kokular yeniden canlnadırma anında
başrolü oynuyor.
Kolayca hatırlayamadığımız anıların
çoğu, oluşturuldukları anda sürece
müdahale edilmiş olduğu için güçsüzler. Yani o anılardaki enformasyon
Sahte Anılar
Bilim insanları farelere sahte anılar
aşılayarak, insanların hiç yaşamadıkları halde yaşamışcasına hatırladıkları olayların sırlarını aydınlatmak
istiyor. Sahte anılar özellikle hukuki
durumlar söz konusu olduğunda
büyük bir probleme dönüşmekte.
Örneğin, bazı insanlar aslında hiç
yaşanmamış ya da farklı şekilde yaşanmış bir olayı, kendi hatırladıkları
şekilde anlatarak görgü tanıklığı yapıyor ve adaletin terazisinin şaşmasına sebap oluyor.
MIT araştırmaları, bu durumun nasıl
oluştuğunu anlamak adına farelerin
nöronlarını manipüle ederek bazı
sahte anılar yaratmalarına sebep
oldu. Engram denilen bu kayıtlar,
beyin hücrelerindeki fiziksel ve kimyasal değişimleri kodlayarak bağlantıları etkiliyor. Deneyde farelerin
hipokampus bölgesine yapılan müdahaleyle, belirli bir proteini kontrol
eden gen uyarıldı. Bu durumda o
proteini içeren hücreler aktif duruma geliyor. Bunun ardından fareler,
keşfetmeleri istenen özel bir alana
alındı. Onlar keşif halindeyken, hafıza kodlayan beyin hücreleri bu
proteini üretmeye başlıyor. Ertesi
gün aynı fareler, içinde hafif bir şok
yemelerine sebep olacak farklı bir
odacığa alındı ve buradan uzak
durmak için duygusal bir refleks olarak korku üretmeleri hedeflendi. Bu
esnada farelerin beyinlerini kontrol
altında tutan araştırmacılar ilk günün anılarını aktif duruma getirdiler.
Böylece tüm fareler ilk günün deneyimini ikinci gün hissettikleri korkuyla
ilişkilendirmiş oldu. Deneyin son aşamasında tüm fareler ilk günkü alana alındığında, burada şoka maruz
kalmadıkları halde hepsinin korku
içinde oldukları tespit edildi.
Bu araştırma, sahte ve gerçek anıların aynı beyin mekanizmasını kullanarak ortaya çıktığını göstermekte.
İnsan beyni söz konusu olduğunda
ise, çevrede olan bitenden bağımuzun erimli belleğe kaydedilemiyor.
Ancak gayet iyi bir şekilde kodlanıp
güçlü bir bağlantıyla kaydedildikleri
halde hatırlama anında geri çağırırken zarar verdiğimizde oluyor. Çünkü
bazen zihinsel bir tarama yaparak
aradığımız o anıyla ilişkili diğer bilgiler,
aradığımız şeyin kendisinden daha
güçlü bir şekilde aktif hale geliyor.
“Aslında dilimin ucunda ama bir türlü
sız olarak, içeride bambaşka zihinsel faaliyetler yürütülüyor. Dolayısıyla
hayalimizde canlandırdığımız ve
gerçekte yaşanan olay arasında
bir bağ kurup bunu o anki duygusal durumumuzla çarpıtmamız da
çok kolay oluyor. Bu önemli çalışma bilim insanlarının daha karmaşık
anıları çözümlemesine de yardımcı
olabilir.
Paris’te yürütülen başka bir araştırmada, uyuyan farenin beyninde
sahte pozitif anılar yaratıldı. Bu secfer fare beynine belirli bir yer için
olumlu duygular içeren anılar kaydedildi ve uyandığında onu mutlu
eden bu yeri bulması beklendi. Sinirbilim uzmanları, bu deneyle depresyon ve post-travmatik stres bozukluğunu yenebilmek adına sahte
anıların nasıl kullanılabileceğini bulmaya çalışıyordu. Bunun için farenin beynine, bir tanesi hipokampus,
diğeride ödül merkezi olarak çalışan
birime denk gelecek şekilde iki adet
elektrot bağlandı. Fareler, uyku esnasında, o gün edindikleri tecrübe
ve anıları tekrar canlandırıyorlar.
Araştırmacılar, onlar uykudayken
kendiliğinden gelişen bu faaliyetin
aynısını elektrotlarla gerçekleştirdiler:
Hedef alınan hücreler aktif hale gelince, ikinci elektrotla bir ödül dürtüsü yaratılıp bu ikisi birleştirilmiş oldu.
Fare uyandığında hemen bu yeri
aramaya başladı ve onu bulduğunda beyni tarafından ödüllendirilip
mutlu oldu. Araştırmanın sonuçları,
insanlarda da yapay anılar yaratılabileceğini ve bu sayede korku,
endişe gibi negatif duyguların azaltılabileceğini gösteriyor.
hatırlayamıyorum” dediğimiz zamanlar bunun mükemmel bir örneği.
Farklı Hafızalar, Farklı Kayıplar
Hafızanın olduğu gibi, unutmanın da
çeşitleri var. Araştırmalar, o an anımsayamıyor olsak da çok iyi kaydedilmiş olan anıların, hatırlamaya çalıştığımız esnada nöral ağ içinde belirli
bir patikayı kullandığını gösterdi.
51
GEZİ
nereye
Nereye, ne zaman,
nasıl gitmeli?
BİRAZ DENİZ
BİRAZ UYKU
Masmavi deniz, yemyeşil doğa,
parlak bir güneş ve hatta tarih!
Ege ve Akdeniz’in saklı köşelerinden
bulup çıkardığımız, tatillerinizde
kiralayabileceğiniz bu lüks 5 villa
biraz deniz ve uykudan çok daha
fazlasını vaat ediyor.
Yazı Kaan YURTTÜRK
Güneyin
lüks villaları
52
Sevilla
hızlanıyor
İTALYAN AİLELERİ GİBİ
VİLLA LALE, Göcek
KISACA Gencinden yaşlısına tüm aile
fertleri için geniş ve konforlu bir mekan.
Geniş aileler ve arkadaş grupları için
mükemmel bir kaçış noktası olan Villa
Lale, Göcek’te en çarpıcı konuma sahip
villaların başında; tepe bir noktada.
İki katlı villanın altı yatak odası ve beş
banyosu var. Havuz kaydırağı, oyun
salonu, sinema odası, futbol oynanabilen
bir alan, trambolin ve masa tenisi gibi
imkanlar, çocukların eğlenceli vakit
geçirebilmeleri için düşünülmüş. Mermer
kurnalı evin banyoları da oldukça büyük.
Geniş ve açık, turkuaz ahşap doğrama
kaplı mutfakta yemek yapmanın ayrı bir
keyfi var. Dilerseniz çocuklar eğlenirken
terastaki hamakta yorgunluk atabilir veya
yemyeşil tepelere bakan havuz başında
kitabınızı okuyabilirsiniz. Kaplosuz internet,
televizyon, müzik dinlemek için surround
sistem evin sunduğu diğer imkanlar.
Haftalık 2500 Euro’dan başlıyor.
+31202401050, lalevilla.com
GİTMİŞKEN Arabayla 15 dakikada
Göcek merkezindesiniz. Lüks butiklerden
alışveriş yapabilir sonra bir tekne kiralayıp
Göcek’in eşsiz koylarını gezebilirsiniz.
53
HUZUR, DAHA ÇOK HUZUR
BANA BİR MASAL ANLAT
THE CHATEAU, Kaş
KISACA Masalsı bir ortamda doğayı
ve tarihi aynı anda yaşabileceğiniz
nadir mekanlardan.
Bir Avrupa şatosunun romantizmini
daha önce hiç yaşamadıysanız
daha uzağa gitmenize gerek yok.
Beş yatak odalı bu özel villa, Kaş
yarımadasındaki muhteşem konumu
ve mimarisiyle misafirlerini masalsı
bir atmosferin içine çekiyor. Giriş
bölümündeki fıskiye ve etrafındaki
klasik döneme ait heykeller sizi
zaman yolculuğuna çıkarıyor. Yarım
daire şeklindeki oturma alanına
girdiğinizde karşınıza çıkan yüksek
tavanlar ve görkemli avizeler dikkat
çekici. Bu ufak şatonun en özel
köşelerinden biri de yemek salonu.
İhtişamlı avizesi, büyük yemek
masası, gotk tarzı pencereleri ve
kubbeli tavanıyla ortaçağ havası
soluyorsunuz. Yukarı doğru kıvrılan
merdivenlerden kulelere çıkmak
bir başka zevk. Mekanın sunduğu
hizmetler arasında size özel bir şef,
çocuk bakıcısı, sürat teknesi ile
günlük ada turu, kültürel geziler, varış
gününüzde barbekü, oda temizliği,
çamaşır yıkama gibi imkanlar yer
alıyor. Kule kısmındaki yatak odası
unutulmaz; kavisli mimarisiyle son
derece etkileyici. Hemen aynı yerdeki
merdivenlerden terasa çıktığınızda
inanılmaz bir deniz manzarasıyla baş
başa kalıyorsunuz. Günlük 3 bin 800
TL. +908508850688, elixirvillas.
com
54
GİTMİŞKEN Kaş’a uğrayın ve daracık
sokaklarında
dükkanları
gezin.
Özellikle orijinal gümüş parçalar ve
mücevharat bulabilirsiniz.
EŞ DOST GİTMEK İÇİN
KARAKAYA VİLLA, Bodrum
THE BOAT HOUSE, Kalkan
KISACA Gümüşlük tepelerinde kuş sesleri
eşliğinde son derece huzurlu, harika bir
taş ev.
Bu villa ilk bakışta insana sonsuzlukla birlikte
gerçek bir huzur hissi veriyor. Karakaya
antik bölgesinin yamacına kurulmuş bu
büyük taş evin Gümüşlük Koyu’na bakan
muhteşem, panoramik bir manzarası
var. Dört yatak odalı mekanda dokuz
kişi kalabiliyor. Özel havuzu ve geniş
bahçesiyle hem çiftler hem de ailelerin
kalabileceği şekilde bir ortam yaratılmış.
En dikkat çekici bölüm, lounge tarzındaki
oturma salonunun yüksek tavanları ve
manzaraya açılan geniş penceresi.
Rustik mobilyalar son derece zevkli
seçilmiş. Havuzun ilerisindeki kapalı
büyük yemek terası bahçede keyifle
vakit geçirebileceğiniz ayrı bir alan olarak
düşünülmüş. Evin doğayla uyumlu olması
ve sakin bir ortam yaratması için her
detay düşünülmüş. Villada kaplosuz
internet ve akşam yemekleri için barbekü
alanı da var. Karakaya villa, arabayla
Gümüşlük Koyu’na beş dakika, Yalıkavak
Marina’ya sadece 15 dakika uzaklıkta.
Haftalık 1650 Pound’dan başlıyor.
KISACA Büyüleyici bir manzara eşlinde
son teknolojiyle donatılmış ev konforu
arayanlar, eş-dost tatile çıkmayıo
sevenler için ideal.
+447881850025, peninsulavillacare.
com
GTİMİŞKEN Gümüşlükte hediyelik eşyalar
satan tezgahları, otantik kafeleri gezin.
Popüler balık lokantalarının birinde
deniz kıyısında lezzetli bir akşam yemeği
yemeden dönmeyin.
Giden bilir. Akdeniz’in dağlarından
denize doğru uzanan nefes kesici
manzaraları görüp de büyülenmemek
imkansız. Kalkan’daki The Boat House
villa hem varış yolu boyunca hem de
eşsiz manzarasıyla aynen böyle bir
görsel şölen sunuyor. Kalamar Koyunda
bulunan bu modern mimariye sahip
mekanda, arkadaşlarınızla son derece
konforlu bir tatil geçirebilirsiniz. Altı yatak
odasıyla 12 kişiyi ağırlaya bilen villanın
her odasında özel banyosu ve duşu var.
Infinity havuzuna ilk kattaki odalarından
doğrudan giriş sağlanabiliyor. Villanın
denize sadece 100 metre oluşu
ve Fransız tarzı geniş camları size
denizde bir teknenin içindeymişsiniz
hissini veriyor. Güneşlenmek için
konforlu koltuklar ve teraslar rahatı
seven gençler için. Geniş deniz
manzarasına karşı havuzda serinlemek
kıyas götürmez. Kasabaya arabayla
ulaşmanız üç dakika. Kumsal ise
birkaç dakikalı yürüme mesafesinde.
Haftalık 12 Bin TL. +905337723596,
overseascollection.com
GİTMİŞKEN Akdeniz’in en uzun, 12
km’lik Patara kumsalını görmeye gidin.
Şansınız varsa kumsala yumurtalarını
bırakan
Caretta
Caretta’ları
görebilirsiniz.
EVET, KABUL EDİYORUM!
THE WATERFRONT COTTAGE, Bozburun
KISACA Sınırsız romantizm: Deniz
kıyısında benzersiz bir kır evi ortamında
tıpkı filmlerdeki gibi unutulmaz anlar
yaşamak için.
Henüz Bodrum veya Alaçatı kadar
popüler olmasa da –hatta hiç
olmasın- Bozburun gün geçtikçe ismi
sıkça anılan yerlerden. Söğüt köyünde
yer alan bu kır evi sahil kenarındaki
konumu ve eşsiz manzarasıyla
favorilerimizden. Bahçesinde muz,
nar ve limon ağaçları var. Rustik
dekorasyondaki her detay son derece
zevkle ve gizli Rachmaninov’lar
için salonda çok şık bir piyano var.
Bu evde sadece iki kişi kalabiliyor.
İnsan arasına karışmak istemediğiniz
günlerde etrafı bitki örtüsüyle sarılmış
gizli havuzunda serinleyebilirsiniz.
Akşamları deniz kıyısına yaklaşan
balıkçılardan taze balık alıp barbekü
yapın. Villa, plaja yürüyerek bir dakika,
restoranlara iki dakika mesafede.
Haftalık 1040 Pound’dan başlıyor.
+442080036557,
simpsontravel.
com
55
tip bakkallar ve mahalle barlarının yanında sıralanan yeni jenerasyon sanat galerileri, gastro lounge’lar, butikler ve tasarım mağazaları bulunuyor. Bünyesinde renkli bir eşya pazarı ve arkeoloji müzesi,
teras katında ise teras restoranı ile yürüyüş yolları bulunan Metropol
Parasol Sevilla’yı ziyaret etmek için yegane sebep değil elbette.
Şehirde güzel bir akşam üstünde ziyaret edilecek çok yer var.
DELİMBO
Kentin belki de en ileri görüşlü galerisi olan Delimbo, 1919 tarihli bir
binadaki, beyazlar içerisinde bir sanat alanı. Kurucuları Laura Calvarro ve Seleka Munoz sokak sanatları ve grafiti alanında uzman.
Sokağı tuvalleri gibi kullanan Suso33, Eltono, Daniel Munoz “San” ve
Nuria Mora gibi yeni jenerasyon sanatçıları destekliyorlar. delimbo.
com
ESKİŞEHİR
yenilendi
Sevilla’yı ziyaret eden turist
sayısının aniden artması
tesadüf değil. Cüretkar
tasarımlar, dünyanın en
eski kentlerinden Sevilla’ya
gelenleri hayrete düşürüyor.
56
LA IMPARTADORA
Vintage kıyafetler, retro mobilyalar, antika mücevherler ve gelecek
vaat eden Endülis markalarını barındıran La Impartadora yani “ithalatçı”; alışveriş meraklıları için esaslı
bir keşif. Mağazanın sahibi moda takıntılı tasarımcı ve sanatçı Rafa
Garcia Forcada’nın dükkanı Londra veya New York’ta olsaydı özel
sayılabilecek dükkanların arasına girebilirdi; küçük Sevilla’da ise
adeta eşi bulunmaz bir mücevher değerinde.
LA TRAVIESA DE SEVİLLA
Popüler bir bar/sandviççi olan La Traviesa de Sevilla’nın terrazzo’su
Plaza de la Encarnacion’a meydana hakim dev ‘Mantarlar’a bakıyor. Buz gibi bir kutu biranın yanında birkaç tapa atıştırmak için
Bundan on yıl önce Sevilla’nın tarihi kent mer- ideal.
kezindeki küçük La Encarnacion mahallesi köhnelikten yıkılmak üzereydi. Dört sene önce Berlin PATRICIA BUFFUMA
merkezli mimar Jürgen Mayer-Hermann’ın tasa- Mağazanın ismi kapının üzerinde yazmıyor ama vitrin herşeyi açıklırımı olan, yarı bina yarı heykel görünümlü, yarı yor. Patricia Buffuna, Sevilla’nın en yetenekli çağdaş şapkacısı. Fötrahşap yarı beton Metropol Parasol inşa edilince den hasıra yaptığı tüm şapkalar kişiye özel tasarım olan Patricia’nın
bir anda işin rengi değişti. Tarihi şehrin siluetini eserleri. Şapkalar İngiliz şapka geleneğine göz kırpıyor.
yeniden biçimlendiren bu 26 metre yüksekliğindeki yapı, kısa sürede ‘Mantarlar’ takma ismiyle UN GATO EN BICICLETA
Geleneksel kitapçılığa taze bir yorum getiren “Bisikletli Kedi”, mahalünlendi.
Metropol Parasol, geleneklerine bağlı bir şehir lenin yaratıcılığa kucak açan buluşma noktası olmuş. Şiir okumalarınolan Sevila’da önce hayret ve biraz da dehşetle dan sanat enstalasyonlarına, yerel grupların performanslarına kadar
karşılandı. Fakat zamanla mahalleye yeni renkler birçok sanatsal faaliyete ev sahipliği yapan mekanın boş zamanlarıve insanlar gelmeye başladı. Sempte artık eski nızda gelip karıştırabileceğiniz oldukça geniş bir kitap arşivi var.
57
Dr. Hatice BOLATCAN
YAZAR
LEONORDO DA VİNCİ
MONA LİSA…HEMEN HERKESİN BİLDİĞİ ÜNLÜ TABLO.
MONA LİSA’NIN RESSAMI LEONORDO DA VİNCİ’YE Tanrı
öyle harikulade, öylesine bol miktarda güzellik, zerafet,
yetenek bahşetmiştir ki ‘’O tanrının Floransa’ya ve insanlığa
armağanıdır.’’ İnsan zekasının ve mükemmelliğin en büyük
temsilcisi, yaşadığı yüzyıldan taşarak yüzyıllara damgasını
vuran, en çok ressam kimliği ile bilinse de aslında bir
müzisyen, heykeltraş, botanist, mucit, mimar, mühendis,
filozof, matematikçi, anatomist, bilimadamı, kartograftır.
İtalyan rönesansının en büyük ressamı...
Asıl adı ‘’Leonordo di ser Picaro da Vinci’’ olan Leonordo da
Vinci İtalya’da doğmuş, 1452-1519 yılları arasında yaşamıştır.
Floransa’lı noter Pietro da Vinci’nin oğludur. Küçük yaşlarda
sanata olan ilgisi babası tarafındanfarkedildi. Leonordo
Andrea del Verrcchio’nun atölyesine çırak olarak girmiştir.
Perspektif sanatını öğrenmesi, mekanikle ilgili çalışmalar ve
heykeltraşlıkla ilgili kendini geliştirmesi açısından bu atölye
O’nun hayatında önemli bir yere sahip olacaktır.
Leonordo mekaniğe yoğun ilgi duyar ve mekanikle ilgili
eskizler yapmaya başlar. Bir çoğu kendisinin daha önce
görmediği! Mekanik aletlere ait olmak üzere defterleri
mekanik alet çizimleriyle doludur. Leonordo’nun mucitliğini
bu çizimlerle vurgulanmıştır.
Mekaniğe olan ilgisi O’na ün kazandırsa da üniversite
okumaması, Latince bilmemesi mekaniği bir bilim olarak
geliştirmesine engel olmuştur. Leonordo’nun mucitliği bu
sebeplerden gizli kalmıştır. Ancak mekaniğe duyduğu ilginin
ün sayesinde Milano Dükü tarafından istihdam müfettişi
olarak göreve getirilmiştir. Leonordo görevde bulunduğu
17 yıllık süreçte makina ve silah tasarımları yapmış, bunların
yanısıra sanatsal çalışmalarını da yürütmüştür.
Hayvanlar aleminden çok keyif alıyordu. Sözgelimi, sık sık
kuş satılan yerlerden geçerken istenen ücreti ödeyip kuşları
kafeslerinden çıkarıyor, yitirdikleri özgürlüğü onlara geri
vererek hayvancıkları havaya salıyordu. Kuşları uzun bir
dönem gözlemleyerek, uçuş makinası betimlemesi dikkat
58
çekicidir.
Leonordo ikna kabiliyeti çok yüksek iyi bir
konuşmacıdır. Doğaçlama çok güzel şiir okuması
ve lir çalmasıyla da bilinir. İnsanlara karşı son derece
sevecen ve yardımcıdır. Herkes O’nun Floransa’ya
yapıtlar bırakması için dua ederdi.
Bir ressamın sadece gördükleri ve gözlemledikleriyle
yetinmeyip, insan anatomisine ilgi duyması, otuz
kadar insan kadavrası
ayrıca inekler üzerinde
yaptığı araştırmalar Leonordo’nun ( 15-16. yy)
yaşadığı dönemde kadavra çalışmaları yapmanın
zorluğu düşünülürse çok çarpıcı bir o kadar da
etkileyici değil midir? Floransa’nın en eski hastanesi
(Santa Maria Nuova) mahzeninde kadavralarla ilgili
çalışmalarını yürütür Leonordo. Böylece Vatikan’dan
gizlenirken bir yandan da ortamın soğuk olması
sayesinde kadavraların çürümesini yavaşlatarak
rahat çalışmıştır.
Kadavralar üzerİnde araştırmalar yaptı
Kadavralar üzerinde araştırmalar yapması hoş
görülmemesi nedeniyle Leonordo ‘yu Vatikan’dan
özellikle Papa’dan gizli çalışmak durumunda
bırakmıştır. Otopsiyi yaptığı yer, kullandığı aletler,
gördüklerini duraksayıp yavaş yavaş çizdiği, bu
sebepten çalışma süresinin uzadığı düşünülürse
Leonordo’nun sabırlı ve azimli davrandığı açıktır. Tüm
zorluklardan yılmamış otuz kadar kadavra üzerinde
inceleme yapmıştır.
Leonordo gizlilik açısından geceleri çalışsa da bu
ancak fetüs çalışmalarını sürdürdüğü dönemde
Papa’ya şikayet edilmesine kadar sürer. Sonrasında
Leonordo’nun kadavra inceleme çalışmaları
yasaklanır. Leonordo yasaklanıncaya
dek kendini tatmin edecek kadar
kadavra incelemiş, bunları eskizler
halinde kağıtlara dökmüştür. Kalbi
tüm detaylarıyla çizdiği eskizler
sonraki dönemlerde bilim adamları
için çok önemli olmuştur. Kafatası
çizimleri, akciğer, karaciğer, Vitruvius
Adamı(insan vücudunun oranlarını
ifade eder), cinsel organların
kusursuz çizimi çalışmalarının detaylı
ve kapsamlı olduğunu vurgular.
‘’Sadece damarların işlevini, nasıl
çalıştığını anlamak için on ceset
açmak zorunda kaldım’’der. Bu sözü
O’nun araştırmacı ve detaycı kimliğe
sahip olduğunun ölçeğidir aslında..
Mona Lisa Tablosu’nu yaparken
Leonordo,yaptığı
anatomi
çalışmalarından faydalandığını öne
sürenler de vardır. Hiçbir zaman
yayınlanmayan
eskizleri
O’nun
ölümünden
çok
sonra değerli hale
gelmiştir.
Bilgilerini
başkasına aktarma
konusunda
isteksiz
olması Leonordo’nun
çizimlerinin
büyük
bir
bölümünün
karanlıkta kalmasına
neden olmuştur.
1502 yılında tarihin en
büyük mucitlerinden
ve
saatçılarından
biri olan Leonordo
Da
Vinci
2.Beyazid’a,
Haliç
üzerine yapılması için 240 metre
uzunluğunda bir köprü projesi sundu.
Da Vinci’nin olağanüstü projesi
2.Beyazıt tarafından kabul edilmedi.
Ve yıllar sonra benzer bir köprü 2001
yılında Norveç’te yapıldı. Kanımca
bu proje kabul edilmiş olsaydı belki
de İtalyan Rönesansının mimari
ayağı Türkiye’de gerçekleşecekti..
Belki de VİNCİ başka projelere de
imza atacaktı..
Fransa Kralı 1.Francis aldığı davet
üzerine baş ressam vemühendis
olarak çalışmak üzere 1516’da
İtalya’dan Fransa’ya gitti. Ölümüne
kadar (1519) burada ikamet etmiştir.
Verdiği eserlerle dünya sanat
tarihinde önemli yere sahip olan
Leonordo,
kadavralardan
bilgi
toplayan bilim adamı olmasıyla
da eşsiz bir dâhidir. Detaycı ve
araştırmacı yapısı geride kusursuz
yapıtlar bırakmasına sebeptir. Sanat
çalışmalarını bilimsel çalışmalarıyla
birlikte yürütmesi, bilimsel çalışmaların
sanatsal çalışmaları desteklemesi
sanatçı kimliğinin bu denli ön plana
çıkmasına neden olmuştur.
220 IQ ile Galileo Galilei, Nikola Tesla,
Charles Darwin, Albert Einstein ve
onlarca dâhiyi geride bırakmıştır.
Leonordo 2 Mayıs 1519’da vefat
etti. Ölümünden önceki son sözü;
‘’Çalışmalarım
olması
gereken
kaliteye erişmediği için Tanrıyı ve
insanlığı gücendirdim.’’ Görüldüğü
üzere Leonordo gibi dahi bir
insanın bunları söylemesi, bizlerin
ne kadar yaşayıp yaşamadığımızı
sorgulatmıyor mu?
59
SİNEMA
Kaan YURTTÜRK
ANT-MAN
YÖNETMEN
Peyton Reed
OYUNCULAR
Paul Rudd, Michael
Douglas, Corey Stoll,
Evangeline Lilly, Judy
Greer, Michael Pena
YAPIM
2015 ABD
117 dk
DAĞITIM UIP
FİLMİN, HEMEN HER
ANINDA ELDEN
BIRAKMADIĞI
MİZAHI VE
MAKİNE GİBİ İŞLEYEN
SENARYOSUYLA O
ÖZLEDİĞİMİZ YAZ
EĞLENCESİNİ
BİZLERE
SUNMAKTA
EPEY BECERİKLİ.
60
N
E OLUP BİTTİĞİNİ KATİ SURETLE ANLAYAMADIĞINIZ DEVASA DÖVÜŞ VE SAVAŞ
SAHNELERİNDEN SITKINIZ MI SIYRILDI.
GÖKYÜZÜNDEN DÜŞEN ŞEHİRLER, ENERJİ
PATLAMALARI, GÜÇ REAKTÖRLERİNİN ÇAKIŞMASI, TEORİK DÜZEYDE DAHİ OLSA anlamadığımız türlü türlü bilimsel verinin havada
uçuştuğu süper kahraman filmlerinden illahlah mı dediniz? “Ant-Man” asla bunlardan
biri olmamak üzere çıkmış yola. İzledikten
sonra “Hollywood kafayı yemiş” dedirten,
büyük, daha da büyük, en büyük filmlerin
peşi sıra gelen “Ant-Man”, hemen her anında elden bırakmadığı mizahi yaklaşımı ve
makine gibi işleyen senaryosuyla o özlediğimiz yaz eğlencesini bizlere sunmakta epey
becerikli.
Bu becerisinde senaryosunun, bu seyoryada da, büyük oranda yazar kadrosunda ismini ilk sırada gördüğümüz “Sıkı Aynasızlar”
(Hot Fuzz) ve “Zombilerin Şafağı”nın (Shaun
Of The Dead) mucidi Edgar Wright’ın maharetli ellerinin etkisi yoğun görünüyor. Filmin
yönetmen tercihinin, başarılı komedilerle
(Ayrılık/The Break-Up, Bay Evet/Yes Man) tanıdığımız Peyton Reed’den yana kullanmış
olması da yapım açısından projenin sacayağını doğru oturtan bir hamle olmuş.
Sacayağın son parçası ise Paul Rudd gibi,
komedilerle tanınan, sempatik yakışıklı kontenjanından bir ismin başrole yerleştirilmesi
şüphesiz. “Ant-Man” başından sonuna bir
süper kahraman-çizgi roman uyarlaması
gibi değil, dört başı mamur bir komedi-macera olarak kurgulanınca, ortaya seyri zevkli
bir iş çıkmış. Eni konu “Abi şimdi bir adam
var. Bir giysi giyiyor karınca kadar küçülüyor”,
gibi deli saçması bir fikirden yola çıkan,
60’lardan günümğüze kadar yayımlanmış
bir hikaye bu. Bukez delirenler bizden. Güzel
delirmişler. İyi delirmişler!
Çizgi roman uyarlamalarında çoğu zaman
iş senaryo masasında biter. Hikayenin 60’lı
yıllardan bu yana devam eden zaman çizelgesini neresinden yakalayacağınıza, eldeki tonlarca hikaye arasından hangisinin
perdedeki anlatıma en uygun olacağına
karar vermek, filmin yüzde 49’unu kurtarmak
ya da batırmak anlamına gelir. Bu bağlamda “Ant-Man” evrenini tek bir filmde, lüzumsuz geriye dönüşlere ya da laf kalabalığına
mahal vermeden anlatmayı başaran bir
senaryoyla karşı karşıya olduğumuzu söylemek gerek. Sahne içlerindeki ‘karınca kararınca’ nüanslarla, senaryo hem izleyicisini
ne olup bittiğine dair, hem de karakterlerin
geçmişine dair bilgilendirmeyi becerirken
bir yandan da hikayesini ilerletmeyi başarıyor.
“Ant-Man”, çizgi roman serisinin ilk kahramanı Dr. Pym’e hakettiğini verip, yine çizgi
romanda sonradan “Ant-Man” kostümünü
taşıyan Scott Lang’le açıyor hikayesini. Bu
tercihin getirisi, şüphesiz filme ve “Ant-Man”
evrenine genç izleyicinin de kolay adapte
olabilmesini sağlıyor. Orijinal hikayede, Scott
Lang bulaştığı karanlık işleri kızının kalp sağlığı için kabul eden bir karakter. Fakat filmde
bu denli dramatik bir durum istenmemiş.
Marvel evreninin belki de doğayla en barışık karakterlerinden biri olan “Ant-Man”, karıncalarla kurduğu ilişki açısından ilgi çekici
olabilecek bir kahraman malum. Filmde bu
durumun altı da, yer yer bir kanatlı karınca
için içinizi burkabilecek kadar çiziliyor.
Paul Rudd’un “Ant-Man” ve Scott Lang
performansının izleyende bıraktığı lezzetin
tam kıvamında olduğunu belirtmekle birlikte, filmin mizahi yükünü Rudd’un değil,
filmde onun can dostu rolünde izlediğimiz
Luis rolündeki Michael Pena’nın sırtladığını
belirtmek gerek. Pena, bilhassa anlık flashback sekanslarla izlediğimiz lafı uzatan öyküleriyle birçok anda kahkaha attırıyor. (Bu
flashback’lerden birinde Stan Lee de klasik
cameolarından birini gerçekleştiriyor). Filmde Ant-Man’in mucidi Pym’i canlandıran
Michael Doglas’ın, yavaş yavaş babasıyla
yakınlaştığı anlar sezinleniyor. Hızlı günlerini
geride bırakan aktörün hem kendisini ciddiye alan hem de kendisiyle alay eden bilen
kıvamı yerinde bir oyun ortaya koyduğunu
söylemek mümkün. Bu ara şansı bilim insanı rollerinden yana yaver giden (The Strain
adlı dizide iyi bir bilim insanı rolünde) Corey
Stoll’unsa, Darren Cross ya da diğer Yellowjacket rolünde Marvel evrenindeki ‘kel kötü’
kontenjanını doldurmakta hiç zorlanmadığı
kesin.
Silahların ve bilimin izafi bir iyilik kavramının (böyle hikayelerin sapık iyisi de elbette
ABD oluyor) yararına kullanılması gerektiği
savıondan sapmayan Marvel öykülerinden
biri “Ant-Man” elbette. Zira, filmdeki dünyayı kurtarma hali, şimdilik, silah kaçakçısı bir
manyaktan insanlığı kurtarmakla sınırlı. Söylediğimiz gibi Hollywood’un ‘ama iyi delirdik,
güzel delirdik’ filmlerinden birine denk gel-
Karıncayı bile incitmeyen cinsten nefis mizah.
mek, sinemayı bir kez daha sevmeye yarıyor. “Ant-Man” bunun küçük örneklerinden
birisi. Ve filmin delilik seviyesini belki de tek
bir sahneyle özetlemek mümkün: İyi ve kötü
kahramanlarınız bir bond çantanın içinde
binlerce metreden aşağıya düşerken dövüşüyorlar, dövüşürken çantanın içindeki cep
telefonunda The Cure’dan “Plain Song” çalmaya başlıyor ve onlar kavga etmeye devam ediyor. Düşünün ki senaryonuza şöyle
bir cümle yazıyorsunuz ve sizi akıl hastanesine kapatmıyorlar. İşte buna biz “güzel delirmek” diyor ve alkışlıyoruz.
Filmin kötü tarafı “Yenilmezler” (The Avengers)
bağlantısı.
HOLLYWOOD’UN
‘AMA
İYİ DELİRDİK,
GÜZEL DELİRDİK’
FİLMLERİNDEN
BİRİNE DENK
GELMEK,
SİNEMAYI BİR KEZ
DAHA SEVMEYE
YARIYOR.
61
ÇENGEL BULMACA
ÖD
Ü
LLÜ
Yukarıdan Aşağı
Soldan Sağa
1. Tarihçi, gazeteci, yazar(Resim 2)
2. tepki
4. Eklemlerin ağrılı iltihabı
5. Atomda bulunan negatif yüke sahip temel parçacık
6. Kan basıncı
7. köprücük kemiği
8. Kişinin bilincini saran kurtulması olanaksız yineleyici düşünce
9. Çorum Aile Hekimleri Derneği Başkanı(Resim 5)
11. Gece boyunca sık idrara çıkma
12. camide namaza kalkmak için okunan ezan
13. Resimdeki ses sanatçısı(Resim 1)
15. Kaval kemiği
17. Diyet şekeri,tatlandırıcı
18. Güreşte bir oyun
21. Epifiz bezi tarafından salgılanan hormon
22. Mesafe
24. Solunum yollarında oluşan salgıların atımını kolaylaştıran
25. Diklitaş
30. Hiç tuzu olmayan yumuşak krem peynir
31. Tavlada olmazsa olmaz
33. terapi,sağaltım,iyi etme
34. Japon imparatorlarına verilen ad
35. Sıtma hastalığına yol açan paraziti
taşıyan sinek
3. Amerikada bir eyalet
10. Elverişsiz durum,engel
12. Manken ve Oyuncu (Resim 3)
14. Bir çeşit iltihaplı romatizmal hastalık
15. Kısaca Toplum Sağlığı Merkezi
16. Yüksek ateş
19. Kesilmiş hayvanın iç organı,baş ve ayakları
20. Eklem
21. Hint dilleri terminolojisinde ermiş ve bilge kişi
23. Giresun Aile Hekimleri Derneği Başkanı (Resim 4)
26. Lezetli bir balık türü
27. Sosyal Güvenlik Kurumu kısaca
28. Memeden kendiliğinden süt gelmesi,süt taşması
29. Allerjik bünyelerde yüksek olan bir akyuvar türü
32. Plasenta,meşime,son
34. Samsun Halk Sağlığı Müdürü(Resim 6)
36. Astronomi alanındaki çalışmalarıyla ünlü orta çağın en büyük
bilginlerinden biri
31 AĞUSTOS’da Anahtar Kodunu
aşağıdaki E-mail adresine gönderen ilk
Aile Hekimine 32 GB Flash Memori HEDİYE!
e-mail: [email protected]
Not: Mail adresine gelen cevapların
gönderiş saatlerine bakılacaktır.
62
63
64