krizin çözümü anlamaktan geçiyor

Transkript

krizin çözümü anlamaktan geçiyor
B Ý L Ý M S E L
Y A Y I N
O R G A N I
TMSF
yýl:3 sayý:19 Ekim-Kasým-Aralýk 2008
TASARRUF
MEVDUATI SÝGORTA
FONU
KRÝZÝN ÇÖZÜMÜ ANLAMAKTAN GEÇÝYOR
Ahmet ERTÜRK, Sayfa 3’te
FÝNANSAL SÝSTEMÝN
ÝSTÝKRARI ve
REEL KESÝME FON
AKTARIMINDAKÝ ROLÜ
TASARRUF
MEVDUATI SÝGORTA
FONU
Sayfa 6’da
EKONOMÝK
KÜRESELLEÞMENÝN YOL
AÇTIÐI PROBLEMLER:
TEORÝK BÝR BAKIÞ
MEVDUAT
SÝGORTACILIÐINDA
AHLAKÝ TEHLÝKE
Sayfa 14’te
Sayfa 27’de
(MORAL HAZARD)
SORUNU
TÜRKÝYE’DEKÝ TASARRUF MEVDUATI HESAPLARININ SÝGORTALANMASINA ÝLÝÞKÝN
TEMEL PARAMETRELER
SORULAR ve CEVAPLAR
SÝGORTA VE RÝSK ÝZLEME DAÝRE BAÞKANLIÐI
FAÝZ ORANLARI (%)
30.09.2008
31.12.2007 30.09.2007
Gecelik
16,75
15,75
17,25
Mevduat Faizleri* **17,53
16,86
17,30
TRLIBOR (O/N)
16,74
15,77
17, 22
Kaynak: TCMB / TBB *Sektör Ortalamasý/1 aylýk **30.08.2008
BORSA ENDEKSÝ
Eylül 2008
36.051
28.573
52.318
ÝMKB
Sýnai
Mali
Kaynak: ÝMKB
Aralýk 2007
55.538
40.567
83.822
YATIRIM ARAÇLARININ GETÝRÝLERÝ
Son Deðer
1 ay öncesine
(26.09.2008)
göre (%)
Eylül 2007
54.044
41.341
82.731
1 yýl öncesine
göre (%)
ÝMKB
Dolar
Altýn(YTL/gr)
Altýn (Usd/Ons)
DÝBS Endeksi
36.051
1,2500
34,33
869,30
-9,5
6,1
7,8
3,9
-33,3
4,0
19,7
17,5
(3 aylýk)*
1002,15
1,5
17,6
DÝBS Endeksi
1.024,15
Kaynak: ÝMKB,Reuters
(12 aylýk)*
1,5
16,3
*ÝMKB DIBS performans endeksi
GSMH ve GSYÝH
GSMH (milyar YTL)
GSYIH (Büyüme)*
2008 (2.çeyrek)
240.867
%1,9
2007 (2.çeyrek)
210.061
%4,1
2007
853.636
4,6
Kaynak: TÜÝK *Büyüme oranlarý sabit fiyatlarla ve çeyrek dönemlere aittir.
Avrupa Hesaplamalar Sistemi’ne (ESA95) göre hazýrlanan yeni seri
ÝÞGÜCÜ VERÝLERÝ(%)
Temmuz 2008 Aralýk 2007
Temmuz 2007
Ýstihdam Oraný*
45,2
41,2
45,2
Ýþsizlik Oraný
9,4
10,6
8,8
Kaynak: TÜÝK
*Ýstihdam/15 ve daha yukarý yaþtaki nüfus
Ýmalat Sanayi Kapasite
Kullaným Oraný
Eylül 2008
%79,8
Eylül 2007
%83,2
ÖDEMELER DENGESÝ ÖZET (BÝRÝKÝMLÝ)
(milyon USD)
Aðustos 2008 Aðustos 2007
Cari Ýþlemler Hesabý
-34.838
- 23.737
Dýþ Ticaret Dengesi
-41.632
-29.813
Toplam Ýhracat
97.997
72.618
Toplam Ýthalat
139.629
102.431
Aralýk 2007
%81,1
Aralýk 2007
-37.684
-46.661
115.364
162.025
Ýhracat/Ýthalat
%70,2
%70,9
%71,2
Kaynak: TCMB (Veriler bir sonraki ayýn 2 inci haftasý açýklanmaktadýr.)
BANKACILIK SEKTÖRÜ VERÝLERÝ
ÞUBE ve PERSONEL SAYILARI (Aðustos 2008)
Mevduat
Katýlým
Kalkýnma ve
Bank.
Bank.
Yatýrým Bank.
Banka sayýsý
33
4
13
Yurtiçi Þube
8.343
483
49
Yurtdýþý Þube
50
1
1
Yurtiçi Personel 163.662
10.701
5.383
Yurtdýþý Personel
557
4
3
BÝLANÇO BÜYÜKLÜKLERÝ (Aðustos 2008)
Mevduat
Katýlým
Kalkýnma ve
milyon YTL
Bank.
Bank.
Yatýrým Bank.
Toplam Aktifler
Toplam Krediler
Konut Kredileri
Kredi Kartlarý
Takipteki Alacaklar
Menkul Kýymet
Mevduat/Kat.Fon.
Özkaynak
Toplam Bilanço
Dýþý Ýþlemler
-Gayrinakdi Kredi
ve Yükümlülükler
-Taahhütler
YPNGP*
Türkiye'de hangi bankalar mevduat ve
katýlým fonu sigorta sistemine dahildir?
Toplam
50
8.875
52
179.746
564
Toplam
604.561
318.109
37.305
31.969
10.496
171.044
380.749
69.334
464.233
22.443
16.881
1.650
573
754
23
17.023
3.211
24.308
20.814
10.207
119
172
2.303
10.022
13.713
647.817
345.198
39.119
32.542
11.422
173.371
397.772
82.567
502.255
96.529
17.668
3.920
118.118
367.704
-773
6.640
26
9.793
10
384.137
-737
MEVDUAT VE KATILIM FONU
milyar YTL
Aðustos 2008 Aðustos 2007 Hesap Adedi (milyon)
325,31
MEVDUAT HESABI
380,75
91,6
%36,54
Dth oraný
%34,55
13,38
KATILIM FONU
17,02
1,8
%49,98
Dth oraný
%49,68
338,69
TOPLAM
397,77
93,4
%37,07
Dth oraný
%35,20
milyar YTL
Sigorta kapsamýndaki mevduat
Dth oraný
Sigorta kapsamýndaki katýlým fonu
Dth oraný
TOPLAM
Dth oraný
Haziran Haziran Mudi Adedi*
2008
2007
(milyon)
111,41
%28,7
6,56
%32,6
117,97
%28,9
100,27
%32,6
5,22
%39,9
105,49
%32,9
64.38
1.04
65.42
*Mudiler her bir bankada ayrý ayrý sayýlmýþtýr.
BANKACILIK SEKTÖRÜ SERMAYE YETERLÝLÝK ORANI (%)
%
Aðustos 2008 Aralýk 2007
Aðustos 2007
Mevduat Bankalarý
16,29
17,37
17,06
Katýlým Bankalarý
14,31
16,13
15,97
Kalk. ve Yat.Ban.
62,44
64,74
67,75
Bankacýlýk Sektörü
17,71
18,94
18,67
SÝGORTA PRÝM TAHSÝLATLARI
YTL
Haziran 2008
Mevduat Bankalarý
160.643
Katýlým Bankalarý
9.905
TOPLAM
170.548
2007
567.079
27.898
594.977
Türkiye'de faaliyet gösteren, mevduat ve katýlým fonu
kabulüne yetkili yerli ve yabancý tüm kredi kuruluþlarý
ile merkezi yurt dýþýnda bulunan kredi kuruluþlarýnýn
Türkiye'deki þubelerinde bulunan mevduat ve katýlým
fonlarý sigorta sistemine dahildir.
Haziran 2007
136.670
6.513
143.183
TMSF - Büyükdere Cad. No:143 Esentepe Ýstanbul Tel: (212) 340 22 00 Fak: (212) 288 53 35 www.tmsf.org.tr
Bilgi ve Önerileriniz için: Sigorta ve Risk Ýzleme Dairesi e-mail:[email protected] Tel: (212) 340 10 57
Kurum içinde baþvuru kaynaðý olarak kullanýlmak üzere derlenmiþ bilgilerden oluþur. Resmi baðlayýcýlýðý yoktur.
Tasarruf mevduatý ve katýlým fonuna iliþkin
sigorta primleri kim tarafýndan ödenir?
Tasarruf mevduatý ve katýlým fonuna iliþkin sigorta
primleri ilgili kredi kuruluþu tarafýndan TMSF'ye ödenir.
Bankacýlýk sektörü aktif büyüklüðü Þubat 2008 tarihi itibariyle 594,6 milyar YTL seviyesindedir.
Toplam aktiflerin %50,4’ünü krediler, %29’unu menkul deðerler cüzdaný oluþturmaktadýr.
Toplam mevduat / katýlým fonu büyüklüðü 365,2 milyar YTL seviyesindedir. Mevduat / katýlým fonunun %35,4’ü YP, %64,6’ü TP mevduat / katýlým fonlarýndan oluþmaktadýr.
EYLÜL 2007
1,2009
1,7066
2,4350
*Serbest Piyasa
Aralýk 2007
190.36
204.07
-13.71
35.05
Eylül 2007
141.78
153.96
-12.17
30.60
NOTLAR
ARALIK 2007
1,1689
1,7144
2,3099
KONSOLÝDE BÜTÇE (BÝRÝKÝMLÝ)
(milyar YTL)
Eylül 2008
Gelirler
160.66
Harcamalar
165.48
Bütçe Dengesi
-4.82
Faiz Dýþý Denge
36.52
Kaynak: Maliye Bakanlýðý
Tasarruf mevduatý ve katýlým fonu sigortasý, mevduat
ve katýlým fonu toplamaya yetkili mevduat ve katýlým
bankalarýnýn (kredi kuruluþlarýnýn) Bankacýlýk Düzenleme
ve Denetleme Kurumu tarafýndan faaliyet izinlerinin
kaldýrýlmasý durumunda, mevduat ve katýlým fonu hak
sahiplerinin maruz kalacaðý kayýplarýn devlet veya bu
amaçla kurulmuþ özel bir kurum tarafýndan kýsmen ya
da tamamen ödenmesinin garanti edilmesidir.
Türkiye'de mevduatýn ve katýlým fonlarýnýn
sigortalanmasý yetki ve görevi kamu tüzel kiþiliðini haiz
Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonu'na (TMSF) aittir.
Kaynak: BDDK
DÖVÝZ KURU GELÝÞMELERÝ*
EYLÜL 2008
USD
1,2500
EURO
1,7930
GBP
2,2109
Kaynak: REUTERS
Aralýk 2007
219.2
67.1
286.3
Tasarruf Mevduatý ve Katýlým Fonu sigortasý
nedir?
*Yabancý Para Net Genel Pozisyonu
FÝYATLAR GENEL DÜZEYÝNDEKÝ GELÝÞMELER (%) (Aðustos)
Aylýk 12 aylýk ortalama* Önceki yýlýn ayný ayýna göre
ÜFE
-0,90
11,29
12,49
TÜFE
1,45
9,76
11,13
Kaynak: TÜÝK (Veriler bir sonraki ayýn ilk haftasý açýklanmaktadýr.)
(*Cari ay dahil 12 ay ortalamasýnýn, bir önceki 12 aya oraný)
MERKEZÝ YÖNETÝM BORÇ VERÝLERÝ
(milyon USD)
Eylül 2008
Eylül 2007
Ýç Borç Stoku
216.3
214.4
Dýþ Borç Stoku
70.8
68.9
Toplam
287.1
283.3
Kaynak: Hazine Müsteþarlýðý
Kaynak: BDDK
GENEL EKONOMÝK VERÝLER
Türkiye'de tüm mevduatlar ve katýlým fonlarý
sigorta kapsamýnda mýdýr?
Türkiye'de faaliyet gösteren bir kredi kuruluþunun yurt
içi þubelerinde gerçek kiþiler adýna açýlmýþ olan ve
münhasýran çek keþide edilmesi dýþýnda ticari iþlemlere
konu olmayan Yeni Türk Lirasý, döviz ve kýymetli maden
cinsinden;
a) Tasarruf mevduatý hesaplarýnýn anaparalarý ile bu
hesaplara iliþkin faiz reeskontlarý toplamýnýn,
b) Katýlma hesaplarý birim hesap deðerleri ve özel cari
hesaplarýn,
50 bin YTL'ye (ellibin YTL) kadar olan kýsmý sigorta
kapsamýndadýr.
Yurt dýþýnda yaþayan kiþilerin mevduatlarý
veya katýlým fonlarý sigorta kapsamýnda mýdýr?
Yurt dýþýnda yaþayan yerli ya da yabancý gerçek kiþilere
ait yurt içi þubelerde bulunan tasarruf mevduatý
hesaplarýnýn anaparalarý ile bu hesaplara iliþkin faiz
reeskontlarý toplamý, katýlma hesaplarý birim hesap
deðerleri ve özel cari hesaplarý sigorta kapsamýndadýr.
Türkiye'de faaliyet gösteren kredi
kuruluþlarýnýn yurt dýþý þubelerinde açýlan
mevduat, katýlma ya da özel cari hesaplarý
sigorta kapsamýna dahil midir?
Bir gerçek kiþinin birden fazla bankada hesabý
bulunmakta ise, her bir bankadaki hesap veya
hesaplarýnýn, belirtilen limite kadar olan kýsýmlarý (limitler
her bir banka için ayrý ayrý geçerli olmak üzere) garanti
kapsamýndadýr.
Ticari hesaplar sigorta kapsamýnda mýdýr?
Gerçek veya tüzel kiþiler adýna açýlan ticari iþlemlere
konu olan hesaplar (münhasýran çek keþide edilmesi
hariç) sigorta kapsamýnda deðildir.
Kýyý Bankacýlýðý (Off-Shore) faaliyetinde
bulunan kredi kuruluþlarýnda açýlan hesaplar
sigortaya tabi midir?
Kýyý Bankacýlýðý (Off-Shore) faaliyetinde bulunan kredi
kuruluþlarýnda açýlan hesaplar sigorta kapsamýnda
deðildir.
Türkiye'de faaliyet gösteren mevduat ve
katýlým fonu kabulüne yetkili bulunan kredi
kuruluþlarý, yurt dýþýnda kurulu ortaklýklarý,
baþka banka veya finansal kuruluþlar adýna
Türkiye'de ikamet eden kiþilerden mevduat
veya katýlým fonu kabul edebilirler mi?
Türkiye'de faaliyet gösteren mevduat ve katýlým fonu
kabulüne yetkili bulunan kredi kuruluþlarý yurt dýþýnda
kurulu ortaklýklarý, baþka banka veya finansal kuruluþlar
adýna Türkiye'de ikamet eden kiþilerden mevduat veya
katýlým fonu kabul etmeleri, evrak ya da cüzdan
bulundurmalarý, personel istihdam etmeleri, bu
kuruluþlarýn reklamýný yaptýrmak suretiyle müþterilerini
anýlan kuruluþlara yönlendirmeleri, bu ve benzeri
yöntemler kullanarak yurt dýþýnda kurulu kuruluþlar
adýna mevduat ve katýlým fonu kabul etmeleri yasaktýr..
Mevduat ve katýlým fonu sigortasýna tabi
olmayan diðer hesaplar hangileridir?
5411 sayýlý Bankacýlýk Kanunu'nun 63 üncü maddesinin
üçüncü fýkrasý uyarýnca, 07.11.2006 tarihli ve 26339
sayýlý Resmi Gazete'de yayýnlanan “Sigortaya Tabi
Mevduat ve Katýlým Fonlarý ile Tasarruf Mevduatý
Sigorta Fonunca Tahsil Olunacak Primlere Dair
Yönetmeliðin” 5 inci maddesi uyarýnca;
a) Kredi kuruluþunun hakim ortaklarý ile bunlarýn ana,
baba, eþ ve velayet altýndaki çocuklarýna ait mevduat
ve katýlým fonu ile diðer hesaplar,
b) Kredi kuruluþunun yönetim veya müdürler kurulu
baþkan ve üyeleri, genel müdür ve yardýmcýlarý ile
bunlarýn ana, baba, eþ ve velayet altýndaki çocuklarýna
ait mevduat ve katýlým fonu ile diðer hesaplar,
c) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayýlý Türk Ceza
Kanunu'nun 282 nci maddesindeki suçtan kaynaklanan
malvarlýðý deðerleri kapsamýna giren mevduat ve
katýlým fonu ile diðer hesaplar sigortaya tabi deðildir.
Kredi kuruluþlarý tarafýndan satýþýna aracýlýk
edilen devlet tahvili, hazine bonosu, yatýrým
fonu gibi yatýrým araçlarý sigorta
kapsamýnda mýdýr?
Kredi kuruluþlarý tarafýndan satýþýna aracýlýk edilen
devlet tahvili, hazine bonosu, yatýrým fonu gibi yatýrým
araçlarý TMSF'nin sigorta kapsamýnda deðildir.
Serbest bölgelerde kurulu kredi
kuruluþlarýnda bulunan mevduat, katýlým
ya da özel cari hesaplar sigorta kapsamýnda
mýdýr?
Serbest bölgelerdeki bankacýlýk faaliyetlerinin 5411
sayýlý Bankacýlýk Kanunu kapsamýnda bulunmasýndan
hareketle, kredi kuruluþlarýnýn serbest bölgelerdeki
þubeleri nezdindeki hesaplarý da sigorta kapsamýndadýr.
TMSF tarafýndan bankacýlýk faaliyetine
devam etmekte olan bir kredi
kuruluþundaki mevduat/katýlým fonu ile
ilgili olarak sigorta kapsamýnda ödeme
yapýlýr mý?
TMSF, 5411 sayýlý Kanunun 63 üncü maddesinin
altýncý fýkrasý uyarýnca yalnýzca faaliyet izni kaldýrýlan
kredi kuruluþlarý nezdinde bulunan ve doðruluðu
hiçbir þüpheye yer vermeyecek þekilde kanýtlanan
mevduat ve katýlým fonunun sigorta kapsamýndaki
kýsmýný öder.
ÝÇÝNDEKÝLER
EDÝTÖR’DEN
Dr. Yusuf Adýgüzel
2
KRÝZÝN ÇÖZÜMÜ ANLAMAKTAN GEÇÝYOR
Ahmet Ertürk
3
FÝNANSAL SÝSTEMÝN ÝSTÝKRARI ve REEL KESÝME FON AKTARIMINDAKÝ ROLÜ
Dr. Kadir Tuna
6
LÝNUS’A BATTANÝYESÝNÝ GERÝ VERMEK
Çevirenler : Yasemin Þenol, Egemen Eroðlu
8
FÝNANSAL ENTEGRASYON ve GÜVENLÝK AÐI
Berna Koçer, Erol Ortabað
9
FÝNANSAL ÝSTÝKRAR ve EKONOMÝK KAPSAMA
Elif Arýpýnar
11
EKONOMÝK KÜRESELLEÞMENÝN YOL AÇTIÐI PROBLEMLER:
TEORÝK BÝR BAKIÞ
Fatih Deniz
14
AB Müzakere Süreci
2008 YILI ÝLERLEME RAPORU
Ahmet Yücel Vural
24
MEVDUAT SÝGORTACILIÐINDA AHLAKÝ TEHLÝKE (MORAL HAZARD) SORUNU
Ýsmail Acar
27
ULUSLARARASI DENETÝM STANDARTLARI ve DENETÝMDE ETÝK KURALLAR
Derleyen: Yalçýn Dere
32
TMSF’NÝN DIÞ DENETÝMÝNDE SAYIÞTAY’IN ROLÜ
Av. Ahmet Yýlmaz
38
DÜNYADAN HABERLER
Fatih Deniz
45
YEÞÝLÝN HER TONU; UZUNGÖL
Ahmet Yýlmaz
: H. Bayram Babacan
Yayýn Yönetmeni
: Dr. Yusuf Adýgüzel
Sorumlu Yazýiþleri Müdürü
: Kamil Oðuz
Danýþma Kurulu
: Doç. Dr. Cüneyt KOYUNCU - Dumlupýnar Üniversitesi, Doç. Dr. Fuat ERDAL - Adnan Menderes Üniversitesi,
Y A Y I N
TMSF Adýna Sahibi
Prof. Dr. Halil Seyidoðlu - Doðuþ Üniversitesi, Doç.Dr. Muhsin Kar - Kahramanmaraþ Sütçü Ýmam Üniversitesi, Doç. Dr. Rahmi
B Ý L Ý M S E L
O R G A N I
46
Muðla Üniversitesi, Doç. Dr. Yusuf Bayraktutan - Kocaeli Üniversitesi, Prof. Dr. Zekai Özdemir - Ýstanbul Üniversitesi, Dr. A. Kadir
Deniz Özbay - Marmara Üniversitesi, Doç. Dr. Rasim Yýlmaz - Dumlupýnar Üniversitesi, Prof. Dr. Recep Tarý - Kocaeli Üniversitesi,
Prof. Dr. Rýdvan Karluk - Anadolu Üniversitesi, Prof. Dr. Sabri Orman - Ýstanbul Ticaret Üniversitesi, Doç. Dr. Selahattin BEKMEZ Tuna - Ýstanbul Üniversitesi, Dr. Bekir GÖVDERE – Süleyman Demirel Üniversitesi
Yayýn Kurulu
: Dr. Rýdvan Çabukel, Fethi Çalýk, H. Bayram Babacan, Haluk Ersoy, Ahmet Yýlmaz, Ali Göçer, Ýsmail Güler, Nizamülmülk Güneþ
Yayýn Türü
: Yerel Süreli
Yayýn Periodu
: 3 Aylýk - Ekim-Kasým-Aralýk 2008
Görsel Tasarým
: 1111 Adam Yapým &Tanýtým
Adres
: Büyükdere C. No:143 34394 Esentepe/ istanbul
E-posta
: [email protected]
Tel
: 0 212 340 16 11
Faks
: 0 212 288 53 35
Baský
: FSF Printing House
Baský Tel
: 0 212 690 89 89
TMSF Çatý Basýn ve Halkla iliþkiler Müdürlüðü tarafýndan hazýrlanmaktadýr. Telif haklarý TMSF'ye aittir. Yazýlarýn sorumluluðu yazarlarýna aittir.
TMSF
EDÝTÖR’DEN
Mevduat Sigortacýlýðý artýk daha önemli
Dergimiz Çatý’nýn son sayýsýnýn kapak
konusu “Global Krizin Risk Yönetimi
Perspektifinden Deðerlendirilmesi” idi.
Amerika’dan baþlayarak Avrupa’ya sýçrayan
ve yaklaþýk olarak bir buçuk yýldýr dünyayý
etkisi altýna alan kriz, maalesef bizi de
etkilemeye baþladý.
Geçtiðimiz sayýlarda dünya’nýn krizi ile,
bir anlamda “baþkalarýnýn krizi” ilgili yazý
ve makaleleri “hariçten” kiþiler olarak okur
iken, bu sayýmýzla birlikte daha kriz odaklý
düþünmeye baþladýk.
Televizyon ve gazetelerde “krizde ilk
yapýlacaklar” ile ilgili konular iþlenirken,
hepimizin gözü de piyasa ekranlarýna
odaklandý. Borsa ve dövizdeki hareketler,
bir gün sonra ne olacaðýnýn kestirilemiyor
olmasý ister istemiz herkesi daha temkinli
olmaya zorluyor.
Boyutlarýný ve içeriðini bilmediðimiz bir
sorunu çözmeye çalýþmak ancak daha
fazla karýþtýrmaya sebep olabilir. TMSF
Baþkaný ERTÜRK, krizi anlamanýn ve
çözmenin yolunun “krizi iyi analiz
etmekten geçtiðini” söylüyor.
ERTÜRK krizin saðlýklý bir þekilde
deðerlendirilmesi ve çözüme
odaklanýlabilmesi için, “sistem
sorgulamasý”, “düzenleme/yönetme” ve
“ahlak” olarak üç farklý boyutta
deðerlendirilmesi gerektiðini ifade ediyor.
Dr. Yusuf Adýgüzel
Yayýn Yönetmeni
TMSF Basýn ve Halkla Ýliþkiler Müdürü
2
Türk vatandaþý olarak çeþitli kereler krizlere
maruz kalmýþ ve þimdi de eski krizlerin
enkazýnýn kaldýrýlmasýna çalýþan bir
bürokrat olarak Ahmet ERTÜRK’ün yazýlý
basýnda yer alan önemli ropörtajlarý
biraraya getirildi. “Soygunu Gören Adam”
adýyla yayýnlanan röportajlar kitabý, krizin
doðru algýlanmasý ve çözümleme
süreçlerine iliþkin çok þeyler anlatýyor.
Hem dünya, hem Türkiye için mevduat
sigortacýlýðý artýk daha fazla önem taþýyor.
Çatý’nýn ilk sayýsýndan itibaren sürekli
vurgulanan “istiktarda mevduat
sigortacýlýðýnýn rolü” kriz ile birlikte bir
kez daha anlaþýlmýþ oldu. Çatý, mevduat
sigortacýlýðýna verdiði özel önem
sayesinde, Türkiye’de bu konuda önemli
bir açýðý kapatýyor ve bilimsel kaynak
ihtiyacýný karþýlýyor.
Çatý’nýn bu sayýsýndaki yazýlar ve makaleler
de aðýrlýklý olarak kriz ve mevduat
sigortacýlýðý ile ilgili. Ýlerleyen sayfalarda,
“Küresel Kriz ve Mevduat Sigortacýlýðý”,
“Finansal Ýstikrar ve Ekonomik Kapsama”,
“Küreselleþmenin Yolaçtýðý Problemler”,
“Uluslararasý Kriz: Ahlak ve Finans”,
“Mevduat Sigortacýlýðýnda Ahlaki Tehlike”
gibi yine mevduat sigortacýlýðý aðýrlýklý
yazýlarýn olduðu bir Bilimsel ÇATI ile
sizlerleyiz.
Gelecek sayýda; daha güzel günlerde
görüþmek ümidiyle.
Hoþçakalýn.
KONFERANS HABER
KRÝZÝN ÇÖZÜMÜ
ANLAMAKTAN GEÇÝYOR
*
Türkiye olarak ilk defa kendimizin yaratmadýðý bir krizle uðraþma becerisi göstermek
zorunda kalýyoruz. Ýlk olmanýn verdiði acemilikle, biraz zorlandýðýmýzý itiraf etmeliyiz.
Toplum, finansal kurumlar ve/veya yönetim olarak hepimiz biraz zorlanmaktayýz.
Krizin üç boyutu
Geliþmiþ ülkelerde baþlayarak dalga dalga çevre
ülkelere yayýlan küresel mali kriz ile ilgili analizleri
incelediðimizde “sistem sorgulamasý” ve
“düzenleme yönetme sorunlarýnýn teþhisi” þeklinde
iki temel baþlýk altýnda toplandýðýný görmekteyiz.
Bu iki baþlýða bir de “ahlaki zaaf” veya moral
hazard dediðimiz “ahlaki sorun” boyutunun da
eklenmesi gerektiðini düþünüyorum.
Krizi bir sistem sorgulamasý olarak ele alan
yaklaþým, henüz yüksek sesle dillendirilmeye
baþlanmamýþ olsa da, eleþtiriler yavaþ yavaþ uç
vermeye baþlamýþtýr. Buradaki sitemden kastýmýz
tabi ki kapitalizm, liberalizm veya serbest piyasa
rejimidir. Bu adlandýrmayý herkes dilediði gibi
yapabilir. Ancak, mevcut sistemin bir sorgulanmaya
tabi tutulmasý artýk kaçýnýlmazdýr.
Krizi düzenleme yönetme sorunu olarak gören
uzmanlar ise, sistemin dýþýnda, sisteme fazla
dokunmadan ya da sisteme temel bir kusur
atfetmeden, bunu bir yönetim, gözetim, denetim
yapýlanma ve düzenleme sorunu olarak görmek
istemektedirler. Bu bakýþ açýsý, krizin biraz daha
pratik, biraz daha pragmatik ve yerel bir boyutu
olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Ama eminim ki bu
boyutun daha geniþ anlamda kritik edilmesi
durumunda, mutlaka bir sistem tarafýnýn
olduðunu, sistemi sorgulamadan, “bu sadece bir
düzenleme sorunudur” demenin mümkün
olmadýðýný göreceklerdir.
Moral hazard
Türkiye’de çeþitli kereler krizlere maruz kalmýþ,
halen bir önceki krizin enkazýný kaldýrmaya çalýþan
bir kurumun baþýnda bulunan biri olarak kirizin
analizinde gözardý edilmemesi gereken bir üçüncü
boyut olduðuna inanýyorum. Bu da krizin bir
ahlaki sorun olarak deðerlendirilmesi. Dikkatli
bakýldýðýnda bunun, Moral Hazard dediðimiz
ahlaki zaaf boyutunun zaten hem birinci (daha
köklü sistem yaklaþýmý) hem de ikinci (daha pratik)
yaklaþýmýn vazgeçilemeyen bir boyutu olarak
karþýmýza çýkacaðý görülür.
Kiþisel olarak özellikle sistem sorgulamasý tarafýný
çok ilgiyle izlediðimi, literatürü mümkün olduðu
kadar yakýndan takip ettiðimi, “acaba nasýl yeni
bir açýlým geliþtirilebilir” diye konunun bu yönünü
büyük bir merakla izlediðimi itiraf etmeliyim.
Bu krizin ortaya çýkmasýndan sonra, dünyanýn her
yerinde yüzlerce kriz toplantýsý yapýlýyor. Bunlardan
birinde bir Güney Amerika ülkesinin (Arjantin)
Ekonomi Bakaný kürsüye çýkýp diyor ki; “oh, nihayet
ilk defa bu krizin sorumlusu biz deðiliz”. Bu tabi
güzel bir teselli. Türkiye olarak biz de böyle
söyleyerek kendimizi teselli edebiliriz. Ama bu
teselli sonucu deðiþtirmiyor. Bugün Arjantin bu
krizden en çok etkilenen ülkelerden bir tanesi. Bu
kriz ister bizden kaynaklansýn, isterse bize dayatýlan,
bize ihraç edilen bir kriz olsun, sonuçta bütün
ülkeler bu krizi kucaðýnda buldu veya bulacaktýr.
Baþkasýnýn krizi!
Burada bir analiz daha yaparak krize merkez ve
çevre ülkeler baðlamýnda da bakabiliriz. Bu krizin
özelliði merkez ülkelerde baþlayarak çevre ülkelere
yayýlmasýdýr. Merkez piyasalarda ortaya çýkan,
oradan kaynaklanan kriz maalesef çevreyi çok
daha þiddetli etkilemektedir.
Türkiye olarak ilk defa kendimizin yaratmadýðý bir
krizle uðraþma becerisi göstermek zorunda
kalýyoruz. Ýlk olmanýn verdiði acemilikle, biraz
zorlandýðýmýzý itiraf etmeliyiz. Toplum, finansal
kurumlar ve/veya yönetim olarak hepimiz biraz
zorlanmaktayýz. Bunun sebeplerini
düþündüðümüzde ilk etapta birkaç sebebe
baðlayabiliriz. Birincisi bu kriz, bizim kendimizin
yaratmadýðý, bize dayatýlmýþ olan bir krizdir. Ýkincisi
bu krize yol açan enstrumanlar ve piyasalara çok
aþina deðiliz. Aþina olmamak, doðal olarak “kontrol
etmeme” ve “tedbir almama”yý da beraberinde
getirmektedir. Üçüncüsü, tüm dünya da olduðu
gibi bu yabancýlýk, krizin niteliðini, sonuçlarýný
anlama ve öngörme zaafý da yaratmaktadýr. Ama
sonuçta bizim bilmediðimiz, görmediðimiz ve
yaþamadýðýmýz bazý enstrümanlar ve piyasalar bu
krizde önemli bir rol oynamaktadýr. Bu da bizim
için ilave güçlük yaratan bir faktördür.
Türev ürünler
Çok yakýn geçmiþte büyük finansal yaratýcýlýk eseri
olarak görülen, finansal mühendislik harikasý
ürünler olarak piyasaya sürülen ürün ve kurumlar,
bugünkü kriz ile sadece bu ürünleri kullanan
pisasalarýn deðil, herkesin sorunu haline geldiler.
Kriz yaklaþýk olarak 2007 Haziranýnda ortaya
çýkmaya baþlamasýna raðmen, biz son birkaç aydýr
daha sýcak hissetmeye baþladýk. Türkiye olarak,
finansal mühendislik ürünü türev ürünleri çok fazla
kullanmadýðýmýz için diðer ülkelerden daha iyimser,
daha olumlu bir hava içindeyiz. Finans sektörünün
bütün oyuncularýnýn kriz konusundaki “rahatlýðý”,
krizin olumsuz sonuçlarýný öngörememekten daha
aðýr sonuçlara yolaçabilir. Bugün görüyoruz ki,
Ahmet ERTÜRK
TMSF Baþkaný
* 6 Kasým 2008 Tarihinde
Finans Külübü’nde yaptýðý
konuþmadan özetlenmiþtir.
3
KONFERANS HABER
Küreselleþme öyle bir
mekanizmaydý ki bugüne kadar
hep iyi yüzünü bize gösterdi. Hep
olumlu tarafý ile algýladýk
küreselleþmeyi. Ama bugün ayný
mekanizma tersine çalýþmaya
baþladý. Küreselleþme, nasýl
finansal ürünleri hýzla
yaygýnlaþtýrýyorsa, çöküþü de ayný
hýzla yaygýnlaþtýran bir
mekanizmaya dönüþtü.
4
kriz Amerika Birleþik Devletlerinde ortaya çýkmasýna
raðmen, etkileri ABD’den Uzakdoðu’ya, Rusya’dan
Güney Amerika’ya, Avrupa’ya, Balkan Ülkelerine,
Çin’e,Kore’ye kadar bütün ülkelere sýçramýþ
durumda. Neredeyse krizin kapýsýný çalmadýðý hiçbir
ülke ve piyasa kalmadý.
Küreselleþme
Herkesin az çok bildiði bu konular üzerinde biraz
daha sistematik düþünürsek, krizi iki temel özelliðe
baðlayabiliriz: Bir tanesi bunun küresel bir kriz
olmasý; diðeri bu küreselleþmenin getirdiði ve ilk
defa bütün dünyanýn çok vahim bir þekilde yaþadýðý
bulaþýcýlýk etkisi.
Küreselleþme öyle bir mekanizmaydý ki bugüne
kadar hep iyi yüzünü bize gösterdi. Hep olumlu
tarafý ile algýladýk küreselleþmeyi. Ama bugün ayný
mekanizma tersine çalýþmaya baþladý. Küreselleþme,
nasýl finansal ürünleri hýzla yaygýnlaþtýrýyorsa, çöküþü
de ayný hýzla yaygýnlaþtýran bir mekanizmaya
dönüþtü. Ancak, yayýlmasý kontrol edilebilir bir
mekanizma iken, çöküþü kontrol edilemez bir
mekanizma olduðu anlaþýldý.
Bu krizle dünyanýn iyi yýllarýnda elde edilen
birikimlerin hepsi, bir/ bir buçuk yýlda, hatta birkaç
ay içinde küreselleþmenin etkisiyle yok olup gitmiþtir.
Finansal piyasalarýn bir çoðu bu çöküþü ve yokoluþu
ayný zamanda yaþamýþ oldu. Borsadan türev
piyasalara her yerde bunun etkileri görülüyor.
Balon metaforu
Bu küresel ekonomide çok olaðanüstü karlar, bir
gecede yok olup gidebiliyor. Tabi olaðanüstü büyük
karlar derken, burada bir balon etkisinin varlýðýna
da vurgu yapýlmasý gerekiyor. Balon metaforunu
biraz açmamýz gerekirse, kýsaca þunlarý söyleyebiliriz.
Balonu istediðiniz kadar þiþirebilirsiniz, ama sönmesi
için bir toplu iðne temasý kafi gelmektedir. Bu
metafora göre, çok büyük hacimleri yok etmek için
çok büyük silahlara gerek yok. Ve küçücük bir toplu
iðnenin ortaya çýkardýðý yýkýcý etkinin ne boyutlarda
olabileceðini dünya ile birlikte hepimiz yaþýyoruz.
Balon metaforu, finansal piyasalardaki karlarýn ne
kadar sanal olduðunu da daha kolay algýlamamýzý
saðlayacaktýr. Finansal inovasyonda çok ileri ülkeler,
Türkiye gibi bu konuda fazla geliþmemiþ ülkelere
karþý bir deriden bir kaç post çýkarmakla
övünüyorlardý. Ýþte bugün bu böbürlenmenin
dünyayý getirdiði nokta budur. Aslýnda ortadaki
postlardan sadece bir tanesi gerçek idi. Yani bizim
elimizdeki post gibi, bir tek gerçek post vardý.
Diðerleri sanaldý. Kriz bu sanal postlarýn hepsini
alýp götürdü. Burada, geliþmiþ ülkelerdeki finansal
inovasyonun gerisinde kaldýðýmýz için kendimizi
þanslý saymamýz gerektiðini söylemek istiyorum.
Bunu bir teselli olarak da algýlayabiliriz.
Öngörülememiþ kriz
Tabi postlar sanal olabilir ama ortada gerçek bir
kriz var. Bir de þu sorunun sorulmasý gerekiyor:
Krizin iþaretleri ne zaman görülmeye baþlandý?
Maasef bu sorunun cevabýna “uzun bir süre, makul
bir süre” demek mümkün deðildir. Bu finansal
krizin bir diðer önemli özelliði öngörülememiþ
olmasýdýr. Çok yakýn bir tarihte bir önceki ABD
Merkez Bankasý Baþkaný Greenspan, “türev
piyasalarýn finansal piyasalarýn stepnesi olduðunu,
Bankacýlýk sisteminde oluþabilecek herhangi bir
arýzanýn ekonomiyi tahrip etmesini önleyecek,
ekonomiyi ayakta tutmaya yol açacak ürünler
olduðunu” söylemekteydi. Bugün bunun tam tersi
çýktý.. Bu türev piyasalar, “ekonomiyi ayakta tutmayý
saðlayacaðý öngörülen” türev ürünler, bugün
ekonomiyi tahrip eden baþlýca araçlara dönüþtü. Ve
yine biliyoruz ki Greenspan de, o dönemin ABD
Hazine Bakaný Rubin de bu piyasalarýn
denetlenmesine þiddetle karþý çýkmaktaydýlar.
Ýki yýl kadar önce Chicago’da yapýlan uluslar arasý
bir konferansta, hedge fonlarýn denetimi ile ilgili
bir tartýþma yaþanmýþtý. O günkü hakim görüþ þuydu:
Bu fonlar, bir milyon dolar ve üzeri tasarruflarý kabul
etmekte ve çok sýnýrlý sayýda yatýrýmcýlarla çalýþýyorlar.
Bu yatýrýmcýlar hesap kitaplarýný iyi bilen insanlar.
Bunlar için düzenleme yapmaya gerek yok.
Böyle bir düzenlemeye iki yönüyle gerek
duyulmadýðýna kanaat getirildi. Birincisi bunlar risk
getiri hesabýný çok iyi yapýyorlar, ikincisi çok sýnýrlý
bir camia. Ama þu öngörülemedi ki buralarda oluþan
bir arýza, o hýzlandýrýcý ve çarpan etkisi yaratan
mekanizmalar dolayýsýyla, bugün olduðu gibi çok
masum piyasalarý da etkisi altýna alýp tahrip edebilir.
Bu deðerlendirmeleri 3-4 sene önce yapanlara, ya
piyasa düþmaný, yahut da geri kalmýþ, modern
ürünlere ve piyasalara yabancý, biraz ilkel-geleneksel
bankacýlýktan baþka bir þey bilmeyen insanlar olarak
bakýlabilirdi. Hatýrlanacaðý gibi, geçmiþ tarihte
bankalarýn hazine departmanlarý ile kredi ve diðer
reel faaliyetleri yürüten þube veya departman
çalýþanlarý arasýnda bir rekabet vardý. Hazine
departmanlarýndan çýkan parlak çocuklar (çocuklar
olumsuz anlamda deðil, genç anlamýnda
kullanýlmýþtýr) uzun süre bankalarý yönettiler. Ama
o çocuklar bankalarý batýrmaya tam baþlamýþlardý
ki, (birkaç örneði ortaya çýktý) bu iþlemi onlardan
alýp, ak saçlý, kredicilikten yetiþmiþ, þubecilik yapmýþ
bankacýlara teslim ettiler.
Psikolojik kriz
Bir de þöyle bir deðerlendirmenin yapýlmasýný yararlý
görüyorum.. Finans dünyasý sadece finansçýlara
býrakýlamayacak kadar önemli bir dünyadýr. En
azýndan finans dünyasýndaki aktörler sadece ekonomi
okumakla ve bu konuda yetiþtirmekle iktifa
etmemelidirler. Finansçýlarýn biraz da tarih; felsefe,
sosyoloji ve psikoloji bilmeleri gerekiyor. Bugün bu
alanlarý tanýmanýn ne kadar önemli olduðunu daha
iyi anlýyoruz. Yaþadýðýmýz kriz önemli ölçüde psikolojik
boyutu olan bir kriz. Demek ki bankacý dostlarýmýz
mevduat-mudi psikolojisini çok iyi analiz etmeliler.
Türkiye’nin yaþadýðý 80’li yýllardaki krizde, 94 ve
2001 krizlerinde mudi psikolojisinin yol açtýðý banka
hücümlarýnýn bankalarý çöküþe sürüklediðini hepimiz
yaþadýk. Finansçýlar, mudinin ya da piyasa aktörlerinin
rahatsýzlýk yaratan unsurlara maruz kaldýklarýnda
nasýl bir düþünce tarzý, nasýl bir reaksiyon
geliþtirdiklerini öngörebilecek kadar sosyal psikoloji
bilmelerinde fayda vardýr.
Krizden çýkýþ
Krizden çýkýþ çabalarý kapsamýnda en sýk
duyduðumuz kavramlardan biri de “yeni bir finansal
mimari” kavramýdýr. Bütün dünya yeni bir finansal
mimari arayýþý içinde. Bunun altýnda geçmiþ finansal
mimarinin makbul bir þey olmadýðý varsayýmý yatýyor.
KONFERANS HABER
O halde krizin çözümü için “geçmiþ finansal mimari
hangi olumsuz özellikler taþýyor da o sonuçlara yol
açtý”, “yeni finansal mimarinin özellikleri ne
olabilir?” sorularýna cevap bulunmasý
gerekmektedir.
Burada çözüm yollarýnda etkili olacak birkaç
faktörden söz etmek gerekmektedir. Birincisi
geçmiþte Merkez Bankalarýnýn faiz politikalarýnýn
öngörülemeyen ters etkilerinin ortaya çýktýðý
unutulmamalýdýr. Mortgage piyasasý bunun çok
belirgin bir örneðidir.
Faiz politikalarý genel dengeleri (para piyasasýndaki
ya da enflasyonal genel dengeleri) etkileyen bir
özellik taþýmakla beraber, piyasalarda hiç
öngörülemeyen olumsuz etkiler de yaratmaktadýr.
Bunu öngörmekte ve kontrol etmekte büyük zaaflar
yaþandýðýný söylemek zorundayýz. Burada mortgage
piyasasý ile ilgili, Amerikan Merkez Bankasý FED’in
izlediði faiz arttýrým politikalarýnýn mortgage
kontratlarýný ödenemez hale getirmesi ile ilgili
spekülasyonlara vurgu yapýlmasý gerekiyor.
Self-fulfilling prophecy
Burada finansal mimaride kritik rol oynayan rating
þirketleri unsuru da kritize edilmelidir. 1,5 yýl
öncesine dönüp hatýrlamaya çalýþýrsak, faiz
arttýrýmlarýnýn, kredi kontratlarýnda default ihtimalini
ortaya çýkardýðýný görürüz. Ama bu durum, rating
þirketleri ve psikolojik mekanizmalar yüzünden
ihtimal olmaktan çýkýp bir gerçeklik haline dönüþtü.
“Self-fulfilling prophecy” dediðimiz, bu kendi
kendini gerçekleþtiren kehanet burada iþledi.
Mortgage piyasasýnda bir geri dönme sorunu ve
bunun o piyasaya baðlý türev ürünlerde bir deðer
erozyonuna yol açma ihtimali vardý. Gerçekten bir
yönetici olarak kendi kurumumuzu yöneten ya da
ekonomide belli bir rol oynayan birileri olarak
hepimiz böyle bir ihtimalin o tarihlerde de var
olduðunu biliyorduk. Ama bu bir ihtimaldi. O
ihtimalin minimuma indirilmesi ve etkilerinin kontrol
edilebilmesi ihtimali de her zaman vardý. Ama o
zamanki mevcut mekanizmalarla ve bu rating
þirketlerinin AAA verdikleri notu bir anda aþaðý
çekmeleriyle ihtimal olan þey gerçeklik oldu. Ve bu
süreç hýzlandý. Bu bir yönetim sorunu ve tabi ki
bu yeni krizin belki de yönetilemezliði ile ilgili bir
sorundu.
Ve bugün ortada traji komik bir durum var. Bu
rayting þirketleri hala bu krizi çok þiddetli biçimde
yaþayan ülkelerle ilgili derecelendirmeler yapýyorlar
ve hala notlar verebiliyorlar. Bu yeni ulusal/finansal
mimarinin sahipleri kim olacaksa bunlarýn herhalde
bütün iþini gücünü býrakýp bu konuya eðilmeleri
gerekiyor. Yani zaten herkesin psikolojisinin böyle
uçlarda olduðu, piyasalarýn bir haberle, bir
söylentiyle, bir olumsuz göstergeyle allak bullak
olduðu bir dönemde, hala analiz raporlarý adý
altýnda reytinglerle bu psikolojiyi olumsuz biçimde
etkileme çabalarý görülüyor. Buna hepimizin, bütün
finansal mimari sahiplerinin bu iþe ciddiyetle
eðilmesi gerekiyor.
Paket bütüncül olmalý
Geçmiþ finansal mimarinin zaaflarýný yaratan bir
baþka önemli unsur da düzenleme, denetleme,
gözetleme mekanizmalarýn çalýþmamasý, bu krizi
öngörememesi. Bütün dünyada kýyamet koptuktan
sonra, “kurtarma paketleri” açýklanmaya baþladý.
Bizim de bir kurtarma paketimiz olmalý mý?. Bu
konu bir süredir gündemi iþgal ediyor. Kurtarma
paketi oluþturulmasý için de asgari bazý þartlar
olmalýdýr. Mesela, önce kurtarýlacak bir þeyler
olmalý. Sonra kurtarma yöntemleri ve modelleri
üzerinde çalýþýlmalýdýr. Nihayet kurtarma paketinin
topluma maliyetleri ile ilgili hesap kitabýn iyi
yapýlmasý gerekmektedir.
Paket, adýndan anlaþýlacaðý üzere bir dizi tedbiri
veya uygulamayý bünyesinde barýndýran bütüncül
bir plandýr. Tek tek deðiþik zamanlarda ortaya
konulacak tedbirlerin hiçbir faydasý yoktur. Yani
bugün þöyle bir tedbir, yarýn bir baþka tedrbir, öbür
gün baþka bir uygulama; bunlarýn faydasý yoktur.
Eðer bunun yaratacaðý olumlu etkiyi maksimize
etmek istiyorsak gerçekten bunun bütüncül bir
þekilde, birbirini destekleyen ve beklenen yararý
maksimize eden bir paket biçiminde ortaya
konulmasý gerekiyor.
Bütün bu paketlerin iki tane temel amacý olmalýdýr.
Bir tanesi aslýnda bozulmuþ olan, krizin bozduðu
piyasa mekanizmasýný tekrar iþletmeye baþlatmak.
(Piyasa derken kredi piyasalarý anlaþýlmalýdýr.) Kredi
piyasalarý bu mekanizmanýn en fazla tahrip ettiði
piyasalardýr. Eðer kredi mekanizmasý yeniden
çalýþmaya baþlamazsa (bütün dünya için) ekonomi
iþlemez hale gelir. Kredi piyasalarýnýn çalýþmasý,
yeni ekonominin can damarýdýr. Kredi piyasasý
vurgusu ile sadece kredi kurumuyla krediyi kullanan
ya da dar anlamda reel sektörle finans sektörü
arasýndaki iliþki deðil, ayný zamanda finans
sektörünün kendi içindeki kredilendirme iþlemleri
de kastedilmektedir. Dahasý Merkez Bankalarýnýn
finans sektörüne iliþkin likidite imkanlarý da buna
dahil edilmelidir. Bunu çalýþtýrmaya baþlamak için
sadece telkin, tavsiye, rahatlatma önerileri yeterli
deðildir.
Mevduat Sigortacýlýðý
Bankacýlýk eðer kendisini rahat hissetmiyorsa,
bankacýyý kredi vermeye zorlayamazsýnýz. Bunun
fiyatý da yoktur. Hangi fiyat, hangi faiz olursa olsun,
bankacý yüksek risk görüyorsa kredi vermeyebilir.
Burada en temel unsur, siteme olan güveni yeniden
tesis etmektir. Sisteme olan güveni tesis etmekte
de mevduat sigortacýlýðý çok önemli bir rol oynuyor.
Mevduat sigortacýlýðý, bildiðiniz gibi finansal
güvenlik aðý dediðimiz o büyük mekanizmanýn
önemli bir parçasýdýr. Finansal güvenlik aðýnýn diðer
parçalarý ise Merkez Bankacýlýðý, Düzenleme
Denetleme organý ve kamu maliyesidir. Burada
Devlet Hazinesi çok temel bir rol oynayacaktýr.
Mevduat sigortacýlýðý sisteme güveni tesis etmekte
önemli bir rol oynamaktadýr. Bugün açýklanan
paketlerin bir bölümünü mevduat sigortacýlýðýnýn
gelecekte ortaya çýkarabileceði þarta baðlý maliyetler
oluþturmaktadýr.
Türkiye, Bankacýlýk sisteminde on yýl boyunca
uygulanan sýnýrsýz güvencenin ahlaki zaaflarýný çok
þiddetli biçimde yaþamýþtýr. Bu yüzden bu kavrama
karþý çok duyarlýyýz. Mevduat sigortacýlýðýnýn
kapsamý sýnýrsýz hale getirilebilir ancak geçici bir
süre için uygulanmalýdýr. Sisteme olan güveni
yeniden inþa etmenin temel unsurlarýndan biri de
budur.
Bankacýlýk eðer kendisini rahat
hissetmiyorsa, bankacýyý kredi
vermeye zorlayamazsýnýz. Bunun
fiyatý da yoktur. Hangi fiyat, hangi
faiz olursa olsun, bankacý yüksek
risk görüyorsa kredi vermeyebilir.
Burada en temel unsur, siteme
olan güveni yeniden tesis etmektir.
5
MAKALE
FÝNANSAL SÝSTEMÝN ÝSTÝKRARI ve
REEL KESÝME FON AKTARIMINDAKÝ ROLÜ
Geliþmiþ ekonomilerde, fon daðýlýmýnýn etkin þekilde gerçekleþtirilmesi son derece
önemli bir olgudur. Ekonomide kaynaklarýn verimli þekilde daðýlýmýnda finans
piyasalarýnýn, önemli iþlevleri bulunmaktadýr.
1. Finansal Aracýlýk Kavramý
Geliþmekte olan piyasalarda ortaya çýkan
dalgalanmalarýn küresel ölçekte bir mali krize
dönüþmesi, finansal sistemin üstlendiði temel
fonksiyonunun önemini tekrar gündeme
getirmiþtir. Küresel finans sistemindeki
istikrarsýzlýðýn ortaya çýkardýðý en önemli sonuç,
reel kesime fon aktarýmýnýn kesilmesi ve
ekonominin durgunluða girmesidir. Bu nedenle
finansal sistemin ve finansal aracýlarýn dolayýsýyla
bankalarýn ekonomideki rolünü ve önemini kýsa
bir literatür taramasýyla hatýrlamakta yarar
bulunmaktadýr.
Finansal sistem, piyasalarýn ve kurumlarýn bir
araya geldiði, finansal araçlarýn alým-satým
yöntemlerinin ve finansal hizmet sunumunun
kurallarýnýn belirlendiði bir yapý olarak ifade
edilmektedir. Sistem içinde fon arz eden ve talep
eden birimleri bir araya getirme teþebbüsünde
bulunan kurumlar da, “finansal aracý” olarak
tanýmlanmaktadýr.1
Finansal aracýlar, vade, miktar ve risk eþleþmesine
göre sistem içerisinde taraflar arasýnda dolaylý
finansmaný saðlamaktadýr. Baþta bankalar olmak
üzere, finansal piyasalarda faaliyet gösteren tüm
aracýlar, dolaylý finansman faaliyetlerini; iþlem
maliyetlerini düþürme, riskin paylaþýmý ve asimetrik
bilginin azaltýlmasý gibi üç temel iþlevi de
beraberinde yerine getirmektedir.2 Basit anlamda
finansal aracýlar; ekonomi içerisinde iþletme ve
bireylerin davranýþlarýna göre iki yönlü iliþki
içerisindedirler;
Birinci olarak cari harcamalarýn tüketim ve yatýrým
gelirlerini aþmasý durumunda, borçlanma ihtiyacý
artacak ve finansal aracýlar bu ihtiyacý giderme
yönünde harekete geçecektir,
Ýkinci olarak bireylerin ve kurumlarýn gelirlerinin
mal ve hizmetlere yapýlan harcamalarý aþmasý
durumunda, fazla fonlar tasarruf ve yatýrým
alanlarýna kanalize olacaktýr.
2. Finansal Sistem Reel Kesime Fon
Aktarýmýndaki Rolü
Finansal sistem, tasarruf birikimi, servet oluþumu,
likidite, kredilendirme, ödeme, piyasa risklerinden
korunma ve makro ekonomik politikalara aracýlýk
gibi temel fonksiyonlara sahiptir. Temel görevi;
ödünç verilebilir fonlarý, mal ve hizmet satýn
alanlara, yeni araç ve tesislere yatýrým yapan
kiþilere ve firmalara aktarmaktýr.3 Bu çerçevede
Dr. Kadir TUNA
Genel Koordinatör
Ýstanbul Üniversitesi Bankacýlýk
Araþtýrma Merkezi
sistem bu görevini yaparken iki temel unsuru
gözetmektedir;
Birinci olarak, bilgi üretmek ve sermaye daðýtmak,
Ýkinci olarak risklerin optimal daðýlýmýný saðlamaktýr.
Finansal Sistemin bilgi üretimi fonksiyonunu
araþtýran Tahkor (1984), Bhattarcharya ve Pfeiderer
(1985), Boyd ve Presscott (1986) ve Allen
(1990)’in geliþtirdikleri modellerde, finansal
aracýlarýn “bilgi üretmek için ortaya çýktýklarý ve
bu bilgileri tasarruf sahiplerine sattýklarý” ifade
edilmektedir. Sistemin diðer önemli fonksiyonu
risklerin optimal daðýlýmýný saðlamaktýr. Ekonomik
sistemin büyümesi ile risk paylaþýmý arasýndaki
iliþkiyi inceleyen birçok çalýþmada, risk paylaþýmýnýn
ekonomik büyüme ve refahý desteklediði ve yatýrým
süreçlerinin etkinliðini artýrdýðý ve bu þekilde
ekonomik büyümeye hýz kazandýrdýðý
savunulmaktadýr.4
Finansal sistemin önemi ekonomik faaliyetlerin
etkinliði ile ortaya çýkmaktadýr. Bu nedenle
ekonomik kalkýnmanýn kýt kaynaklarla
gerçekleþtirilmesinde karþýlaþýlan temel
sorunlardan biri, yatýrýmlarýn finansmaný için
gereken fon teminidir. Gerek ekonominin
finansman ihtiyacýnýn karþýlanmasýnda kaynaklarýn
en yüksek ölçüde ve en düþük maliyetiyle
kullanýlabilir fonlara dönüþtürülmesi, gerekse
mali kaynaklarýn ekonomide en verimli alanlar
kanalize edilmesi, ekonomik geliþmeyi teþvik
etmekte, hýz kazandýrmaktadýr.5
Geliþmiþ ekonomilerde, fon daðýlýmýnýn etkin
þekilde gerçekleþtirilmesi son derece önemli bir
olgudur. Ekonomide kaynaklarýn verimli þekilde
daðýlýmýnda finans piyasalarýnýn, önemli iþlevleri
bulunmaktadýr. Sanayileþme sürecinde ekonomik
geliþmeye hýz kazandýrmasýnda; reel kesime düþük
maliyetle fon aktarma iþlevine sahip geliþmiþ
finans piyasalarýna ihtiyaç duyulmaktadýr.6 Geliþmiþ
olan ülkelerde finansal araç sayýsý ve çeþidi ile
finansal piyasanýn geliþmiþliði arasýnda önemli
bir paralellik bulunmaktadýr.Ekonomik geliþme
ile birlikte daha geliþmiþ finansal piyasalara sahip
olmak ulusal ve uluslar arasý fonlarýn kalkýnmaya
yönelik kullanýmý ve uluslar arasý piyasalarada
rekabet gücünü artýrmaktadýr.
Bu nedenle büyüme ve finansal sisteminin
büyüklüðü arasýndaki korelasyon ekonomistler
tarafýndan uzun yýllardýr savunulmaktadýr.
Johnston ve Sundarrarajan (2001), istikrarlý ve
1 Robert Hudson, Alan Colley and Mark Largan, The Capital Markets&Financial Management in Banking, USA, Grenlake, 2000, s.86.
2 Frederic Mishkin, The Economics of Money, Banking and Financial Markets, Seventh Edition, Addison Wesleys, USA, 2004, .29-34.
3 Peter Rose, Money and Capital Markets, 5. Edition, USA, Mc Graw Hill, 2003, s.2-3.
4 Franklin Allen and Hiroko Oura, “Sustained Economic Growth and the Financial System” Institute For Monetary And Economýc Studies, Bank
of Japan Discussion Paper No. E-24, 2004, s.3-4.
5 Targan Ünal, Sigorta Sektörünün Ekonomik Ýþlevi ve Fon Yaratma Kapasitesi, Ýstanbul, ÝTO, No:4, 1994, s.43.
6 Targan Ünal, Finans Kesiminin Reel Sektöre Kaynak Yaratma Kapasitesi, Ýstanbul, ÝTO, 1996., s.9-10.
6
MAKALE
etkin bir finansal sistemin uygulanan istikrar
politikalarý ve sermaye akýmlarý üzerindeki pozitif
etkisinin büyüme sürecine katký yaptýðýný ifade
etmektedir.7 Bagehot W.(1873) ve Hicks, J(1969)
Ýngiltere’nin sanayileþme sürecinde sermaye
akýmlarýna itici gücü saðlayan finansal sistemin
üstlendiði kritik rolü vurgulamaktadýrlar. Schumpeter,
J(1912), ise iyi iþleyen bankacýlýk sektörünün
giriþimcilere yeni teknolojik icatlar yapmalarý için
gereken fon kaynaðýný saðlayarak onlarý teþvik
ettiðini ifade etmektedir. Diðer taraftan Robinson
J (1952) ve Lucas, R(1988) gibi karþý görüþler ise
finansal sistemlerin büyüme ve finansal geliþme
için gerekli bir ön koþul olmadýðýný belirtmektedir.8
Bu görüþlerin aksine, Johnston ve
Sundarrarajan(2001)’nin destekleyici görüþleri
açýklayan, Claus, Jacobsen and Jera(2004), finansal
sistemin ekonomik büyümeyi, sermaye
birikimi(fiziksel ve insan sermayesi) ve teknolojik
icatlar olmak üzere iki kanalla etkilediðini ifade
etmektedir. Buna göre borç veren ile borç alan
arasýndaki fon maliyetini düþürmesi, bireylerin ve
hane halkýnýn tasarruf ve tüketim arasýndaki kararýný
etkilemesi ve tasarruflarýn getiri oranlarýnýn yüksekliði
dolayýsýyla tüketim yapmanýn maliyetini artýrmasý
rolü ile tasarruflarýn yatýrýma dönüþmesinde önemli
rol oynamaktadýr. Teknolojik icatlara etkisi
incelediðinde finansal sistemdeki aracýlar ekonomik
sistemdeki yeni firmalara dýþ finansman desteði
saðlayarak teknolojik yatýrýmlarýna yardýmcý
olabilmektedir. 9 Ancak finansal sistemin
ekonomideki büyüme sürecine yapacaðý katkýnýn
sonucunun alýnmasýnda ön koþul finansal sistemin
nasýl düzenlenmesi gerektiði kabul edilmektedir.
Düzenlemenin finansal etkinlik ve finansal istikrar
olmak üzere iki temel odak noktasý bulunmaktadýr.
3. Finansal Sistemin Etkinliðini Sýnýrlandýran
Faktörler
Finansal sistemlerin etkinliði, finansal kaynaklarýn
toplanmasý ve daðýtýmýnda ortaya çýkmaktadýr.
Finansal istikrar, finansal kurumlarýn yükümlüklerinin
deðerini korumasý olarak ifade edilmektedir. Ýstikrar
ve etkinlik piyasanýn düzenlenme yapýsý ve kurumsal
yönetim yapýsýna baðlý olarak deðiþmektedir. Piyasa
tabanlý iç yapýdan güçlendirilen kurumsal yönetimde
ekonomik performansýn sonuçlarý büyük önem
taþýmaktadýr. Piyasa tabanlý olmayan sistemlerde
ise doðrudan kontrol olabilmekte ve kurumsal
yönetim kalitesine baðlý olarak deðiþmektedir. Bu
nedenle baskýlanmýþ bir finansal sistemde
istikrarsýzlýk, etkinsizlik beraberinde ekonomide
daha düþük büyüme gerçekleþmesine neden
olabilmektedir.10
Özellikle geliþmekte olan piyasalarda çok sýnýrlý olan
fonlarý çekebilmesinin ön koþulu finansal istikrarýn
ve yeterli kurumsal düzenlemelerin bulunmasýdýr.
Bu yapý, öz kaynak yolu ile fon teminini ve
uluslararasý piyasalardaki kaynak kullanýmýný daha
da kolaylaþtýrmaktadýr. Özellikle kurumsal
yatýrýmcýlarýn yatýrýmlarýnda kurumsal yönetim yapýsý
güçlü ülkeleri öncelikli olarak tercih etmeleri bu
geliþmenin bir sonucudur. Geliþmekte olan
piyasalarýn ihtiyaç duyduðu sermaye ihtiyacýnýn
karþýlanmasý yabancý yatýrýmlar öncelikle piyasalarda
þeffaflýk ve açýklýk ilkelerinin bulunup bakmaktadýr.
1997 yýlýndaki Asya krizinden önemli ölçüde
etkilenen, Tayland, Endonezya, Güney Kore,
Malezya, Filipinler Singapur gibi ülkelerde krizin
derinleþmesinde kurumsal yönetim ve denetim
mekanizmalarýndaki eksikliðin önemli rol oynadýðý
gösterilmektedir. Geliþmekte olan ekonomilerde
“crony capitalizm”(eþ dost kapitalizmi)
problemlerinin ortaya çýkardýðý sorunlar kurumsal
yönetiminin önemini daha fazla artýrmýþtýr.11 Bu
nedenle þeffaflýk ve açýklýk alanýndaki zayýf kurumsal
yönetim standartlarý küresel finans piyasalarýnýn
arkasýndaki istikrarsýzlýðýn en önemli nedenleri
olarak gösterilmektedir. Bunun en önemli
göstergesi 1997 Doðu Asya Krizinde “crony
kapitalizm” ile birlikte makroekonomik
dengesizliðin toplam ekonomik büyümenin önünü
kesmesidir. Krizlerin yaþandýðý ülkeler de finans
kesimindeki kötü yönetimin özellikle kriz
dönemlerinde etkileri daha derin þekilde ortaya
çýkmaktadýr. Bu geliþmeler kurumsal yönetim ve
risk yönetim eksikliðinden kaynaklý skandallarýn
piyasalarda ortaya çýkardýðý güvensizliðin bir
sonucu olarak, yatýrýmlarýn yönünü finansal ve
siyasi istikrarýn olduðu piyasalara yöneltmiþtir.
Finansal Sistemin Etkinliðini ve
Ýstikrarýný Etkileyen Faktörler
Piyasa Tabanlý
Baþarýsýz
Finansal Reformlar
Crony Capitalism
Eþ-Dost Kapitalizmi
Liberal Döviz Kuru
ve Para Sistemleri:
Rekabetçi Finansal
Piyasalar, Etkin
Finansal Kurumlar
ve Piyasalar
Zayýf Yönetiþim
Uzun Süren Doðrudan
Kontrolün Kullanýmý
Ýyi Yönetiþim
Sistemin Doðrudan
Kontrolü
Baskýlanan Finansal
Sistem
Piyasa Tabanlý
Olmayan
4. Sonuç
Özetle ekonomik kalkýnma, büyük miktarlardaki
yeni sermaye oluþumlarý ile gerçekleþtirilmektedir.
Bu durum tasarruf oranlarýnýn ve yatýrýmýnýn
niteliðine uygun ve yeterli oluþuna baðlýdýr. Finansal
aracýlar, bir taraftan tasarruf sahiplerine cazip
finansal araçlar sunan, diðer taraftan yatýrýmcýlara
kredi imkanlarý saðlayan kuruluþlardýr. Finansal
aracýlar, reel fiziki yatýrým konusunda çok az
etkinlikleri olsa da verdikleri hizmetlerle hem
tasarruf oranlarýnýn artmasýna, hem de fonlarýn
en verimli yatýrýrým fýrsatlarýna kaydýrýlmasýna
katkýda bulunurlar. Bu nedenle reel gelirdeki
büyüme ile finansal aracýlýðýn geliþimi arasýnda
baðlantý bulunmaktadýr.12
Temel fonksiyonu söz konusu iliþkilere aracýlýk
etmek olan bankalar, hizmet üretim süreci
içerisinde, harcama fazlasý bireylerin ve kurumlarýn
fonlarýný çekerek bu fonlarý kredi olarak harcama
açýðý olan bireylere ve kurumlara aktarmaktadýrlar.13
Bankalar iþletmeler için kýsa vadeli sermaye kaynaðý
saðlamakla birlikte, son yýllarda iþletmelerin ihtiyaç
duyduðu makine ve bina ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý
için uzun dönem kredi imkaný da sunmaktadýr.
Ödeme sisteminin en önemli parçasý olan bankalar,
finansal bilgi ve finansal planlamaya ihtiyaç
duyulduðunda iþletmelere danýþmanlýk hizmetleri
saðlamakta ve ekonominin istikrarýnýn
saðlanmasýnda devletin ekonomi politikasýnýn
temel kanalý konumundadýr.
7 R.Barry Johnston and V.Sundararajan, “Managing Financial Sector Liberalization” Sequencing Financial Sector Reforms, Ed by R. Barry Johnston
and V.Sundararajan , IMF, Washington, 1999, s.1.
8 Allen and Oura, “Sustained Economic Growth and the Financial System”, s.2.
9 Iris Claus, Veronica Jacobsen and Brock Jera, “Financial Systems And Economic Growth: An Evaluation Framework For Policy”, New Zealand
Treasury Workýng Paper 04/17 September New Zealand, 2004, s.6-7.
10 R.Barry Johnston and V.Sundararajan, “Managing Financial Sector Liberalization” Sequencing Financial Sector Reforms, Ed by R. Barry Johnston
and V.Sundararajan, IMF, Washington, 1999, s.2.
11 Oman, “Corporate Governance and National Development”, s.12.
12 Ünal, Sigorta Sektörünün Ekonomik Ýþlevi ve Fon Yaratma Kapasitesi, s.21.
13 Peter Rose and James Kolari, Financial Institutions, Irwin, 1995, s.152.
KAYNAKÇA
-Charles Oman, P., “Corporate Governance
and National Development”, Techical
Papers No:180, OECD, France, 2001.
Franklin Allen and Hiroko Oura, “Sustained
Economic Growth and the Financial
System” Institute For Monetary And
Economýc Studies, Bank of Japan Discussion
Paper No. E-24, 2004, s.3-4.
-Frederic Mishkin, The Economics of
Money, Banking and Financial Markets,
Seventh Edition, Addison Wesleys, USA,
2004.
-Iris Claus, Veronica Jacobsen and Brock
Jera, “Financial Systems And Economic
Growth: An Evaluation Framework For
Policy”, New Zealand Treasury Workýng
Paper 04/17 September New Zealand,
2004.
-Peter Rose and James Kolari, Financial
Institutions, Irwin, 1995.
Peter Rose, Money and Capital Markets,
5. Edition, USA, Mc Graw Hill, 2003.
-R.Barry Johnston and V.Sundararajan,
“Managing Financial Sector Liberalization”
Sequencing Financial Sector Reforms, Ed
by R. Barry Johnston and V.Sundararajan,
IMF, Washington, 1999.
-Robert Hudson, Alan Colley and Mark
Largan, The Capital Markets&Financial
Management in Banking, USA, Grenlake,
2000.
-Targan Ünal, Finans Kesiminin Reel Sektöre
Kaynak Yaratma Kapasitesi, Ýstanbul, ÝTO,
1996.
-Targan Ünal, Sigorta Sektörünün Ekonomik
Ýþlevi ve Fon Yaratma Kapasitesi, Ýstanbul,
ÝTO, No:4, 1994.
7
ÇEVÝRÝ
LINUS’A BATTANÝYESÝNÝ GERÝ VERMEK
Baþkan Bair, Dr Gruenberg, Sayýn Callum
McCarthy,
IADI üyeleri ve deðerli misafirler,
Bu akþam burada bulunmak benim için gerçekten
büyük bir þeref ve büyük bir ayrýcalýktýr. Özellikle,
Baþkana ve IADI Kurul üyelerine, bu toplantý
günlerine katýlmam için gönderdikleri nazik
davetiyeden ötürü teþekkür etmek isterim.
Öncelikle, EFDI baþkaný ve Ýtalya Bankalararasý
Mevduat Sigorta Fonu Genel Sekreteri olarak,
EFDI’nin 54 üyesinin tümünden ve özellikle de
EFDI Kurulu üyelerinden en sýcak selamlarý ve bu
Yýllýk Toplantý’nýn baþarýsý için en iyi dileklerimizi
arz etmeme müsaade edin.
IADI’nin, web sitenizde görülen sloganý “Mevduat
Uzmanlýðýný Dünya ile Paylaþmak”týr. Bu, EFDI’nin
amacý ile aynýdýr. Bildiðimiz gibi, mevduat
korumasý ve mevduat uzmanlýðý dünya çapýnda
ciddi biçimde farklýlaþmaktadýr. Fakat bu çetin
finansal ve ekonomik kriz zamanlarýnda, ortak
yaklaþýmlar ve mevduat sigorta kuruluþlarý arasýnda
uzmanlýðýn paylaþýmý yaþamsal hale gelmiþtir.
Avrupa Merkez Bankasý Baþkaný Jean Claude
Trichet, kýsa bir süre önce New York Ekonomi
Klübü’nde, son haftalarýný Avrupa ile Amerika
arasýnda mekik dokuyarak geçirmiþ gibi
göründüðünü söyledi.
Biz Avrupa’da, merkez bankacýlarýmýzýn, maliye
bakanlarýmýzýn ya da baþbakanlarýmýzýn bir
haftadan diðerine nerede olduklarýndan asla tam
olarak emin deðiliz: Londra'da hükümet binalarýnýn
olduðu Downing Street’te mi buluþuyorlar?
Paris’te L’Elysee’de mi? Roma’da on yedinci
yüzyýldan kalma bir sarayda mý? Yoksa Camp
David’de mi? Bütün bu toplantýlar, mevcut krizin
aðýrlýðýnýn iþaretleridir. Ve mekik diplomasisi hem
IADI ve hem de EFDI’yi etkilemiþ görünüyor: bu
son birkaç ayda Varþova ve Dublin’de buluþmuþtuk
ve þimdi Arlington’dayýz.
IADI ve EFDI, “mevduatý korumak, ya da daha
kiþisel hale getirirsek, mevduat sahibini korumak”
ortak görevlerine sahip olsa da, çok farklý ulusal
çevrelerde faaliyet gösteren üyeleri bulunmaktadýr.
Çevirenler:
Mevduat sigorta sistemleri ve sigorta edilecek
mevduatýn miktarý son zamanlara kadar, çoðu
ülkenin finansal sistemlerinin en iyi korunan sýrrý
olarak görüldü. Ve bu bilgi yoksunluðu, sýradan
mevduat sahiplerimizin güven hissini ortadan
kaldýrdý.
Yasemin ÞENOL
Fon Uzman Yrd.
Sigorta Risk Ýzleme Dairesi
Egemen EROÐLU
Fon Uzman Yrd.
Sigorta Risk Ýzleme Dairesi
Roberto MORETTݒnin konuþmasý
FDIC (Finansal Entegrasyon ve
Güvenlik Aðý Konferansý)
29 Ekim 2008,Washington DC
8
istiyorduk!!! Pekala, þimdi ona sahibiz!!!”
Geçtiðimiz aylarda Ýtalya Bankalararasý Mevduat
Koruma Fonu’ndaki ofisimizde telefonlarýmýz
mevduat garantileri hakkýnda bilgi almak isteyen
halkýn ve hatta gazetecilerin sorularýyla her iki
dakikada bir çalýyordu.
Geçenlerde FDIC web sitesinde sadece bu yýl
100.000’in üzerinde bu tür arama aldýðýnýzý
gördüm. Geçtiðimiz bir yýl veya daha uzun bir
süre içinde, yani oldukça yakýn bir zamanda
Avrupa ve Amerika’daki bütün otoriteler mevduat
sahiplerinin korkularýný gidermek için sert önlemler
almak zorunda kaldý.
Daha geçtiðimiz hafta Fed Baþkaný Bernanke,
Temsilciler Meclisi Bütçe Kurulu öncesinde;
‘‘Þu andan itibaren geçerli olmak üzere, Federal
Mevduat Sigortasý Kurumu ve Ulusal Kredi Birliði
Yönetimi tarafýndan saðlanan mevduat sigortasý
sýnýrýný 100.000 Amerikan dolarýndan 250.000
Amerikan dolarýna yükselttik.’’ açýklamasýný yaptý.
Ve bize bunun neden gerekli olduðunu anlattý
: Sebep, son haftalarda finansal kuruluþlara güven
kaybýnýn çok þiddetli olmasý ve ayrýca Baþkan
Franklin D. Roosevelt’in ‘Pervasýz kiþisel çýkarlarýn
kötü ahlak olduðunu hep biliyorduk; þimdi bunun
kötü ekonomi olduðunu biliyoruz.’ sözünü çabuk
unutmuþ olmamýzdý.
Sayýn Bernanke geçen hafta ayrýca ‘Finansal
sistemin global yapýsý ortadayken krizi hedefleyen
icraatlar üzerinde uluslararasý danýþma ve
iþbirliðinin, güven ve istikrarý yeniden saðlamakta
önemli olduðuna’ iþaret etti.
IADI, EFDI ve diðer mevduat sigorta kuruluþlarý,
dünya çapýnda milyonlarca banka müþterisinin
sakinleþtirilmesi için ilk sýradalar.
Daha sonra, fýrtýna karaya ulaþtýðýnda tam
ortasýnda olduðunu herkes kadar ve aslýnda
çoðumuzdan daha fazla söyleyebileceðimiz Bay
Callum McCarthy’i dinleyeceðiz.
Mevcut kriz finansal ekonomi için gerçek bir
krizdi ve þimdi reel ekonomiye de yayýlýyor olabilir.
Fakat ayný zamanda güven kaybý ve gelecek
hakkýndaki güvensizlik hissi nedeniyle sanal bir
krizdir. Ve IADI ile EFDI’nin Avrupa ve Amerika’da,
piyasalarý sakinleþtirmek ve mevduat sahiplerinin
güvenini tazelemek için ortak yaklaþým ve ortak
stratejiler planlamak üzere müþterek toplantýlar
düzenlemelerinin sebebi de budur.
Mevduat sahiplerimizi, battaniyesi olmayan Linus
gibi býraktýk.
Atlantik’in her iki tarafýndaki mevduat sigorta
kuruluþlarý olarak Linus’a battaniyesini geri
vermeliyiz.
Warþova’da söylediðim gibi “Kamu oyunun ilgisini
Teþekkürler bayanlar ve baylar.
1Linus, Snoopy (Charlie Brown) çizgi romanýnda gittiði her yere elinde battaniyesini sürükleyen karakterdir. Onu yanýndan hiç ayýrmaz. Battaniyesi
onun için psikolojik bir emniyet unsurudur.
TOPLANTI
FÝNANSAL ENTEGRASYON ve
GÜVENLÝK AÐI
Avrupa Mevduat Sigortacýlarý Birliði (European Forum of Deposit Insurers - EFDI) Genel Kurulu
Toplantýsý ile EFDI ve Amerika Mevduat Sigorta Kurumu (Federal Deposit Insurance Corporation
- FDIC) tarafýndan ilk kez ortak düzenlenen “Finansal Entegrasyon ve Güvenlik Aðý” konulu
uluslararasý konferans 22-23 Eylül 2008 tarihleri arasýnda Ýrlanda’nýn baþkenti Dublin’de
gerçekleþtirilmiþtir. Söz konusu toplantý ve konferansa Kurumumuzu temsilen Fon Baþkan Yardýmcýsý
Dr. Rýdvan ÇABUKEL katýlmýþtýr.
Ýcra Kurulu üyesi olduðumuz EFDI ile FDIC
tarafýndan 22-23 Eylül 2008 tarihleri arasýnda
ortak olarak düzenlenen “Finansal Entegrasyon
ve Güvenlik Aðý” konulu konferansa yaklaþýk
120 kiþilik bir katýlým saðlanmýþtýr. EFDI Baþkaný
Roberto MORETTI’nin açýlýþ konuþmasýnýn
akabinde, ilk oturumda Avrupa Birliði ve A.B.D.
bankacýlýk sektörleri karþýlaþtýrýlmýþtýr. FDIC
Uluslararasý Ýliþkiler Daire Baþkaný Jack Reidhill,
EFDI ve FDIC’nin mevduat sigortacýlýðý
alanlarýnda daha çok ortak terminoloji
oluþturmasý gerekliliðini vurgulamýþ ayrýca,
A.B.D. bankacýlýk sistemindeki çeþitli ekonomik
göstergelerdeki deðiþimlere vurguda bulunarak,
1980-2007 yýllarý arasýndaki banka iflaslarý
hakkýnda bilgi vermiþtir. Trinity College’tan
Prof. Patrick Hohohan “Mevduat Sigortasýnýn
Politik Ekonomisi- Günümüzdeki Bankacýlýk
Krizlerinden Elde Edilen Dersler” konulu bir
sunum yapmýþtýr. Sunumda mevduat
sigortacýlýðýnýn kriz ortamlarýndaki
performansýna deðinilmiþ, büyük banka
iflaslarýnýn krizlerin ilk safhalarýnda görüldüðü,
bankacýlýk kayýplarýnýn dört sýnýfta
incelenebileceði, bunlarýn zarar etmiþ olmasýna
raðmen batmamýþ olan bankalar, batýp
batmayacaðý henüz net olmayan bankalar,
riskli alanlara yatýrým yaparak zarar etmiþ
bankalar ve kaldýraç etkisi yüksek mortgage
kredi kuruluþlarý olduðu belirtilmiþtir. Bu tür
bankalarýn sistemik risk yarattýklarý ayrýca,
A.B.D. benzeri bir varlýk çözümleme faaliyetinin
maliyetli ve politik olarak tartýþmaya açýk bir
konu olduðu anlatýlmýþtýr.
FDIC Hukuk Dairesinden Douglas Jones,
Continental Illinois National Bank and Trust
Company’nin 1984 yýlýnda gerçekleþtirilen
çözümleme süreçlerini anlatmýþtýr. Continential
Illinois’in 124 yýllýk eski bir banka olduðu, bu
yýlda A.B.D’nin yedinci büyük ticari bankasý
olduðunu, 1981 yýlýnda baþlayan sorunlarýnýn
bankanýn üç önemli iþtirakinin iflas etmesiyle
devam ettiðini, 1984 yýlýna gelindiðinde ise
uluslararasý basýnda bankanýn kötü durumda
olduðu haberlerinin çýkmasýyla birlikte bir hafta
içerisinde 6 milyar USD’nin üstünde mevduat
çekiliþi olduðu belirtilmiþtir. Bu durumda
FED’ten yardým isteyen bankaya yaklaþýk 4
milyar USD borç verildiði belirtilmiþtir. Bankanýn
çözümleme faaliyeti kapsamýnda FDIC’nin
önünde çeþitli seçeneklerin mevcut olduðu,
söz konusu seçenekler deðerlendirildiðinde
FDIC’nin doðrudan doðruya müdahale
etmesine karar verildiði belirtilmiþtir. Bankanýn
batamayacak kadar büyük olmadýðý ancak
tasfiyesi için “büyük” bir banka olduðu
vurgulanmýþtýr. Müdahalenin yaklaþýk 5 yýl
sürdüðü ve bu bankanýn çözümleme sürecinin
FDIC için hala önemli bir kýlavuz olduðu
belirtilmiþtir. ABD kanunlarý ve FDCI
uygulamalarý 1984’den beri deðiþim
i ç e r i s i n d e d i r. G ü n ü m ü z d e F D I C ’ i n
tecrübelerinden dolayý banka tasfiyesi
konusunda daha esnekliðe sahip olduðu,
gelecekte buna benzer bir durumla
karþýlaþtýðýnda her banka için ayrý bir
çözümleme süreci uygulanabileceðini ifade
etmiþlerdir.
Ýngiltere Finansal Hizmetler Kurum (Financial
Services Authority - FSA) Bölüm Baþkaný Peter
Smith “Northern Rock” örneði ile
“batamayacak kadar büyük” (too big to fail)
kavramý ile ilgili bir sunum yapmýþtýr. Northern
Rock olayýnda, Ýngiltere Finansal Hizmetler
Kurumunun neleri yapýp neleri yapamayacaðýný
ve “batamayacak kadar büyük” kavramýndan
ne anlamamýz gerektiði, iflasýn ne olduðu ve
konunun gelecekteki açýlýmlarýnýn ne olabileceði
konusunda sunum yapmýþtýr. Ayrýca finansal
sisteminin istikrarý ve güçlendirilmesi,
bankalarýn karþýlabileceði zorluklarýn azaltýlmasý,
eðer banka güç durumda durumda ise bunun
etkisinin azaltýlmasý, müþterilerin güvenini
saðlamak için etkin bir düzenleme yapýlmasýnýn
Berna KOÇER
Finansman Dairesi Uzmaný
Erol ORTABAÐ
Sigorta ve Risk Ýzleme Dairesi Uzmaný
9
TOPLANTI
TMSF’ye devredilen bankalara
baktýðýmýz zaman süreç içerisinde
26 banka þu anda hâlâ
yönetimimiz altýndadýr. Bunlarýn
ya tasfiye sürecini yönetiyoruz ya
satmaya çalýþýyoruz veya
varlýklarýný ortadan kaldýrmaya
çalýþýyoruz. Aslýnda krizin
büyüklüðü açýsýndan çok önemli.
Bugüne kadar 43 milyar dolara
ulaþan bir bankacýlýk aktifini
kaybetmiþ durumdayýz.
saðlanmasý ile Ýngiltere Merkez Bankasýnýn
hem ülke içinde hem de ülke dýþýnda yetkili
denetim otorileri ile etkin çalýþmasýnýn
gerçekleþtirilmesi konu baþlýklarýna deðinilmiþtir.
White&Case’den Dr. Henning Berger “Garanti
Sistemlerindeki Yetersizliðinin Giderilmesi Ýçin
Çözümler” konulu bir sunum yapmýþ, garanti
sistemlerindeki yetersizliklerin günümüzde
gittikçe arttýðýný, finansal krizin garanti
sistemlerindeki eksiklikleri daha da körüklediði,
ancak bu eksikliklerin krizle sýnýrlanmadýðý ve
mevzuatta yapýlacak deðiþikliklerle giderilmesi
gerektiði vurgulamýþtýr.
Denetimleri” konulu bir sunumunda, FDIC’nin
deneyimi, sýnýr ötesi uygulamalarý ve sýnýr ötesi
banka faaliyetlerinin kontrolünün saðlanmasý
konusunda günümüzde yapýlan çalýþmalara
deðinmiþtir.
Fransa Mevduat Sigorta Kurumu Yönetim Kurulu
Baþkaný Charles Cornut, “Finansal Güvenlik
Aðýnda Bankacýlýk Sektörü ile Denetleyici Otoriler
Arasýndaki Görev Daðýlýmýnda Fransa Örneði”ni
anlatmýþtýr.
FDIC Sigorta ve Araþtýrma Dairesinden George
Hanc, “Etkin Mevduat Sigorta Sisteminin Ön
Koþullarý” konulu bir sunum yapmýþtýr. Sunumda
mevduat sigortasýnýn ön koþullarýna ve ahlaki
çöküntüye deðinilmiþ, hangi ekonomik koþullarda
altýnda hangi mevduat sigorta sisteminin
uygulandýðýna iþaret edilmiþ, mevduat sigortasý
ve bankacýlýk sektör yapýsý ile FDIC’ýn kuruluþ
aþamalarý anlatýlmýþtýr.
FDIC’ten Gregory Muse “Mevduat Sigortasý
Konusunda Kamuoyunun Bilgilendirilmesi”
konulu bir sunum gerçekleþtirmiþtir. Sunumda
FDIC’nin tanýtýmý için yapýlan yayýn, ilan ve bunun
gibi etkinlikler anlatýlmýþtýr.
“Finansal Güvenlik Aðýnda Mevduat Sigorta
Sistemleri ve Ýhtiyat Amaçlý Yapýlacak
Düzenlemeler ve Denetlemeler” konulu
sunumu, Avrupa Banka Federasyonu Bankacýlýk
Denetleme Daire Baþkaný Robert Priester
gerçekleþtirmiþtir. Sunumda güvenlik aðý ile
mevduat sigorta sistemlerinin genel özelliklerine
deðinilmiþ, bu sistemlerin bir kurtarma planý
gibi iþlev görmediðini, günümüzde ulusal
gözüken risklerin aslýnda ülke sýnýrlarýný oldukça
aþtýðýný, bu sebeple etkin bir denetim
mekanizmasýnýn geliþtirilmesinin gerekli olduðu
belirtilmiþtir. TV, internet gibi araçlarla kamuoyu
bilincinin arttýrýlmasý gerektiði vurgulanmýþtýr.
Avrupa’da ülkelere göre mevduat sigorta
sistemlerinin deðiþtiði, bu nedenle merkez
bankalarý ile banka düzenleyici otoritelerinin
daha fazla iþbirliði ve bilgi aktarýmý yaparak
finansal istikrarýn daha fazla etkin bir biçimde
saðlanmasýna katkýda bulunmalarý gerektiðini
belirtmiþtir.
A.B.D.den Douglas Roeder “Büyük ve Kompleks
Banka Organizasyonlarýnýn Sýnýrötesi
10
Tayvan Merkez Mevduat Sigortasý Kurumu
Uluslararasý Ýliþkiler ve Araþtýrma Daire Baþkaný
Yvonne Fan, “Kamuoyu Bilincinin
Oluþturulmasýnda Bilginin Gücü” konulu bir
sunum yapmýþtýr. Sunumda geçmiþ tecrübeler
çerçevesinde,
-Bankalara ve finansal piyasalara güvenin kýrýlgan
olduðu,
-Etkili bir mevduat sigorta sistemine ihtiyaç
duyulduðu,
- Kamuoyu bilinçlendirilmesinin zorunlu olduðu
belirtilmiþtir.
Etkili bir kamuoyu bilgilendirme kampanyasý için
hedef kitle seçiminin, verilecek mesajlarýn, iletiþim
araçlarýnýn, bütçe ile yeterli kaynaklarýn iyi ve
doðru belirlenmesi gerektiði belirtilmiþtir. Hedef
kitlenin kurumsal mevduat sahipleri, düzenleyici
otorite, medya, kamuoyu ve üye kuruluþlar
olduðu belirtilmiþtir. Verilecek mesajlarýn kýsa,
öz ancak kapsamlý olmasý, bir çok dilde
yayýnlanmasý gerektiði, açýk ve yanlýþ anlaþýlmalara sebebiyet vermeyecek nitelikte olmasý
gerektiði belirtilmiþtir. Ayrýca, mevduat sigorta
sisteminin özellikleri, kamuoyunun güveninin
kazanmak ve güçlendirmek için düzenli olarak
yayýnlanmasý gerektiði vurgulanmýþtýr.
SEMÝNER
FÝNANSAL ÝSTÝKRAR ve
EKONOMÝK KAPSAMA
Uluslararasý Mevduat Sigortacýlarý Birliði (IADI) tarafýndan düzenlenen 7. yýllýk toplantý ve
konferans Federal Mevduat Sigorta Kurumu (FDIC) ev sahipliðinde 27-30 Ekim 2008 tarihleri
arasýnda Washington DC, Amerika’da gerçekleþmiþtir. “ Finansal Ýstikrar ve Ekonomik Kapsama”
konulu konferans ve toplantýlara Kurumumuzu temsilen Fon Baþkan Yardýmcýsý Dr. Rýdvan ÇABUKEL
ve Sigorta ve Risk Ýzleme Dairesi Uzmaný Elif ARIPINAR katýlmýþtýr.
Yýllýk toplantý, konferans ve ilgili toplantýlara
yaklaþýk olarak IADI üyesi mevduat sigortasý
kuruluþlarýndan 120 kiþi, FDIC temsilcisi 70 kiþi
ve üye olamayan kuruluþlardan 50 kiþi katýlým
saðlamýþtýr. Konferansta IADI üyelerinden ve
diðer kuruluþlardan 42 üst düzey yetkili
konuþmacý olarak yer almýþtýr.
Üyesi olduðumuz IADI tarafýndan düzenlenen
7. yýllýk toplantý ve seminer IADI komite ve alt
komitelerinin toplantýlarý ile baþlamýþtýr. Bilindiði
üzere IADI’nýn Üyelik ve Ýletiþim Komitesi, Eðitim
ve Konferans Komitesi, Denetim Komitesi,
Araþtýrma ve Yönlendirme Komitesi, Hukuk
Komitesi ve Finans ve Planlama Komitesi
bulunmaktadýr. Bu komite ve alt komite
toplantýlarýnda çalýþmalar deðerlendirilmiþ ve
haftanýn ikinci günü gerçekleþtirilecek olan IADI
icra kurulu toplantýsý için ön hazýrlýklar yapýlmýþtýr.
Bu toplantýlarda Kurumumuz açýsýndan da
oldukça önemli olabilecek konular
görüþülmüþtür. Bu konulardan biri de uluslararasý
birlikler ve kuruluþlarla iþbirliðinin arttýrýlmasýdýr.
Bu kapsamda özellikle Merkez Bankalarý’nýn
Merkez Bankasý olarak kabul edilebilecek, Bank
for International Settlements (BIS) ile iliþkiler
geliþtirilmiþtir. Eðitim ve Konferans Komitesi, BIS
içerisinde yer alan Finansal Ýstikrar Enstitüsü (FSI)
ile ortak bir internet tabanlý eðitim programý
hazýrlamaktadýr. Buna ek olarak önümüzdeki yýl
içerisinde dört seminer ve Mevduat
Sigortacýlýðýnýn Temel Prensipleri konulu bir
konferans düzenlenmesi planlanmaktadýr.
Araþtýrma ve Yönlendirme Komitesi yine BIS ile
Mevduat Sigortacýlýðý’nýn Temel Prensipleri’nin
BIS tarafýndan uluslararasý bir standart olarak
kabul edilmesi ve bildirge olarak yayýnlanmasý
için çalýþmalarý sürdürmektedir. Toplantýda
yapýlacak araþtýrma çalýþmalarýnýn daha etkin
hale getirilmesi, düzenlenmesi ve geliþtirilmesi
hususu da belirtilmiþtir.
Haftanýn ikinci günü IADI icra kurulu toplantýsý
ile baþlamýþtýr. Bilindiði üzere Türkiye icra kuruluna
üyedir ve toplantýda Fon Baþkan Yardýmcýsý
Dr. Rýdvan ÇABUKEL tarafýndan temsil edilmiþtir.
Bu toplantýda IADI Sekreterlik çalýþmalarý, genel
kurul hazýrlýklarý ve komite ve alt komitelerde
görüþülen konular icra kuruluna sunulmuþ, kurul
tarafýndan deðerlendirilmiþ ve onay gerektiren
konular onaylanmýþtýr. Bu toplantýlarda IADI’nýn
çalýþmalarýný izleme ve katkýda bulunabileceðimiz
alanlarý belirleme imkaný olmuþtur. Çalýþmalarýn
ana konusu mevduat sigorta kuruluþlarýnýn
uluslararasý bilgi, iletiþim ve ortak çalýþma
standartlarýna sahip olmasýna yöneliktir. Günün
ikinci yarýsýnda bölgesel komite toplantýlarý
gerçekleþmiþtir. Kurumumuz bilindiði üzere hem
Avrupa bölgesel komitesine hem de Ortadoðu
ve Kuzey Afrika bölgesel komitesine üyedir.
Toplantýlarýn eþ zamanlý olmasý nedeni ile Avrupa
bölgesel komite toplantýsýna katýlým saðlanmýþtýr.
Bu toplantýnýn ana konusu IADI ile Avrupa
Mevduat Sigortacýlarý Forumu’nun (EFDI)
iliþkilerinin geliþtirilmesi olmuþtur. Özellikle Batý
Avrupa ülkelerinin çoðunluðu sadece EFDI
üyesidir ve IADIüyesi deðildir. Yeni üye olarak
geçtiðimiz sene içerisinde Ýngiltere IADI’ya üye
olmuþtur. Ýliþkilerin geliþtirilmesi için, bu yýllýk
toplantýya EFDI Baþkaný (Ýtalya) ve EFDI Baþkan
Yardýmcý (Almanya) da davet edilmiþlerdir.
Özellikle araþtýrma ve geliþtirme çalýþmalarýnda
EFDI ile ortak çalýþýlmasý üzerinde durulmuþtur.
Avrupa bölgesel komitesinin baþkanýnýn (Çek
Cumhuriyeti) icra kurulunda görev süresinin
dolmasý nedeni ile yeni komite baþkaný
(Macaristan) seçilmiþtir. Toplantýda üyeler
ülkelerinde olan ekonomik ve finansal geliþimleri
kýsaca anlatmýþlardýr. Hemen hemen tüm
geliþmeler yaþanan mevcut finansaÝ krizle
baðlantýlý olduðu için toplantýnýn ana gündemi
mevcut finansal kriz olmuþtur. Bu krizin tüm
ülkeler için ciddi bir zorluk olmakla birlikte,
mevduat sigortacýlýðý açýsýndan farklý bir dönemi
baþlattýðý, mevduat sigortacýlarýnýn ve diðer
güvenlik aðý üyelerinin konumunun önemini
ortaya çýkardýðý belirtilmiþtir.
Hazýrlayan:
Elif ARIPINAR
Fon Uzmaný
Sigorta ve Risk Ýzleme Dairesi
11
SEMÝNER
Oturumda mevcut krizin bir
karmaþýklýk ve yüksek borçlanma
krizi olduðuna, yatýrým
bankalarýnýn ilk baþta
sermayelerinin 12 katý kadar
borçlanmasýna izin verilirken
oranýn 30 kata kadar çýktýðýna
deðinilmiþ, geçmiþin bugünden
farklý olduðu ve tam olarak
anlaþýlamayan ürünlerden
korunmak için daha fazla þeffaflýk
gerektiði belirtilmiþtir.
Üçüncü gün IADI’ýn Finansal Ýstikrar ve Ekonomik
Kapsama konulu konferansý baþlamýþtýr. Finansal
Ýstikrar konusu üçüncü gün Ekonomik Kapsama
konusu ise dördüncü gün tartýþýlmýþtýr. Yýllýk
toplantý ve konferansýn konusu bir önceki
seneden belirlenmektedir. Toplantýlar ve
konferanslar bir sene süren çalýþmalar sonucunda
gerçekleþmektedir. Burada belirtecek olursak ev
sahibi FDIC’nin toplantý ve konferanslarýn en iyi
þekilde gerçekleþmesi için ciddi bir çalýþma
gösterdiði gözlemlenmektedir. Toplantý ve
konferans yeri olarak FDIC’nin içinde bir otel de
bulunan Washington DC’ye çok yakýn Arlington,
Virginia’da yer alan tesislerinin kullanýlmasý da
toplantý ve konferansýn yoðun ortamýný
sürdürmek açýsýndan yararlý olmuþtur. Toplantý
odalarýnýn giriþ bölümünde yer alan tanýtým
kiosklarda mevduat sigorta kuruluþlarý ve ilgili
kuruluþlar faaliyet raporlarýný ve tanýtýcý yayýnlarýný
sergilemiþler, ülkelerinde yapýlan çalýþmalarý
tanýtmýþlardýr. Kurumumuzun kioskunda faaliyet
raporumuzun yanýsýra Türkiye tanýtýmýný, faaliyet
raporumuzu ve Türkiye’de gerçekleþen IADI ve
EFDI toplantýlarýný içeren DVD’lerden oluþan bir
set sunulmuþtur. Bilindiði üzere mevcut finansal
kriz geçtiðimiz yýlýn ortalarýnda baþlamýþtýr, fakat
bugünkü durumuna gelmesi nispeten yenidir,
ve Finansal Ýstikrar toplantýnýn konusu olarak
seçilirken mevcut gündemle bu derece uyum
içerisinde olacaðý bilinmemektedir. Bu nedenle
konferans tüm katýlýmcýlar için önemli bir
paylaþým ortamý olmuþtur.
Konferans IADI Baþkan’ý ve FDIC Baþkan
Yardýmcýsý Martin G. GRUENBERG’in baþlangýç
konuþmasý ile baþlamýþtýr, daha sonra FDIC
Baþkan’ý Sheila C. BAIR açýlýþ konuþmasý yapmýþtýr.
Dünyanýn en güçlü ikinci kadýný olarak seçilen
BAIR finans kesiminin mevcut durumu ve FDIC
çalýþmalarý hususunda bilgi vermiþtir. Daha sonra
yapýlan ilk oturumun konusu mevcut finans
piyasasýnda oluþan zorluklar ve bunlarýn finansal
kuruluþlara etkileri olmuþtur. Oturum BIS Parasal
ve Ekonomik Departmaný’nýn eski Baþkaný
tarafýndan idare edilmiþ, ve konuþmacý olarak
Finansal Ýstikrar Fonu (FSF), Uluslararasý Para
Fonu (IMF) üst düzey yöneticileri, yine bir
Amerikan düzenleme ve denetleme kuruluþu
olan Para Birimi Kontrol Ofisi (OCC) eski Baþkan’ý
ve FDIC’nin Arlington, Virginia’daki tesislerine
de adýný veren FDIC’nin eski Baþkan’ý L. William
SEIDMAN yer almýþtýr. Oturumda mevcut krizin
bir karmaþýklýk ve yüksek borçlanma krizi
olduðuna, yatýrým bankalarýnýn ilk baþta
sermayelerinin 12 katý kadar borçlanmasýna izin
verilirken oranýn 30 kata kadar çýktýðýna
deðinilmiþ, geçmiþin bugünden farklý olduðu
ve tam olarak anlaþýlamayan ürünlerden
korunmak için daha fazla þeffaflýk gerektiði
12
belirtilmiþtir. Öðle yemeðinde konuþmacý olarak
Amerika Merkez Bankasý (FED) eski Baþkaný bir
konuþma yapmýþ ve uluslararasý iþbirliðinin
üzerinde durmuþtur.
Konferansýn ikinci oturumunun konusu geçmiþ
ve mevcut finasal krizlerde mevduat
sigortacýlarýnýn rolü olmuþtur. Bu oturum IADI
eski Baþkan’ý ve Malezya Mevduat Sigorta
Kuruluþu Baþkaný Jean Pierre SABOURIN
tarafýndan idare edilmiþ, ve konuþmacý olarak
Nijerya, Amerika, Türkiye, Japonya, Meksika ve
Ýngiltere mevduat sigorta kuruluþlarýnýn üst
düzey yöneticileri yer almýþtýr. SABOURIN
mevduat sigortacýlýðýnýn finansal krizlerde ne
derece önemli bir görev üstlendiðinin yaþanan
finansal kriz ile ortaya çýktýðýný belirtmiþtir.
Türkiye’nin yaþadýðý krizler ve bunlardan edinilen
tecrübelerle ilgili sunum Fon Baþkan Yardýmcýsý
Dr. Rýdvan ÇABUKEL tarafýndan gerçekleþtirilmiþtir. ÇABUKEL Türkiye’de geçmiþte
yaþanan krizlerin sýnýr ötesi krizler olmadýðýný,
fakat bugün yaþanan krizin dünyadaki ekonomik
entegrasyon nedeni ile hiçbir geliþmiþ veya
geliþmekte olan ülkenin sýnýrlarý dahilinde
kalamayacaðýný ifade etmiþtir. Ülkelerden
geçmiþte kriz yaþayanlar bu krizlerle de ilgili
bilgi verirken Ýngiltere ilk defa karþýlaþtýðý kriz
ortamýnda almaya çalýþtýklarý önlemleri
belirtmiþtir. Konferansýn üçüncü oturumunda
IADI temel prensipleri ve mevduat sigortacýlarý
için yeni araþtýrma ve yönlendirmeler üzerinde
durulmuþ, burada daha önce komite
çalýþmalarýnda da deðinilen konular toplu olarak
sunulmuþtur. Ýdareci olarak Macaristan mevduat
sigorta kuruluþu üst düzey yöneticisi yer almýþ,
Nijerya, Kore ve Kanada üst düzey yöneticileri
sunum yapmýþ, bir Loyola Üniversitesi iþ idaresi
profesörü ve bir BIS ekonomisti de tartýþmacý
olarak oturuma katýlmýþlardýr. BIS ile temel
prensipler konusunda çalýþmalarý yürüten David
WALKER (Kanada) bu konuda bilgi vermiþ,
Nijerya sigorta kapsamý ve Kore fonlama ile ilgili
yönlendirmeleri sunmuþtur. Tartýþmacýlar özellikle
temel prensiplerin kriz dönemlerinde
u y g u l a n a b i l i r l i ð i n i s o r g u l a m ý þ l a r d ý r.
Dördüncü gün Ekonomik Kapsama konusu
tartýþýlmýþtýr. Ekonomik Kapsama genel anlamý
ile kiþilerin ekonomiye katýlýmýný ifade etmekle
birlikte toplantýda daha çok Finansal Kapsama
üzerinde durulmuþtur. Ekonomik Kapsama’nýn
içerisinde yer alan eðitime, iþ ortamýna katýlým
gibi konulara pek deðinilmemiþ daha çok
Finansal Kapsama’nýn içerisinde yer alan, kiþilerin
banka, finans, para ve borsa sistemine hem
borç ve sermaye veren hem de borç ve sermaye
alan olarak katýlýmlarý incelenmiþtir. Burada da
üstünde durulan konu geliþmiþ finansal ürünlerin
henüz mevcut olmadýklarý piyasalarda kullanýmý
SEMÝNER
deðil, mevduat ve krediden oluþan en temel
bankacýlýk ürünlerini kullanmayan kiþilerin finans
sistemine dahil edilmesi olmuþtur. Konu mevduat
sigortacýlýðý ve ekonomik kapsamanýn birbirlerine
karþýlýklý etkisi açýsýndan önemlidir.
Dördüncü günün baþlangýç konuþmasý tekrar
IADI Baþkan’ý ve FDIC Baþkan Yardýmcýsý Martin
G. GRUENBERG tarafýndan yapýlmýþtýr. Açýlýþ
konuþmasýnda Fakirlere Yardým Danýþma Grubu
(Consultative Group to Assist the Poor/CGAP)
Baþkaný ekonomik kapsama global bir bakýþ
konulu konuþmasýný gerçekleþtirmiþ,
mikrofinansýn -fakir kesimlere çok az miktarlarda
kredi saðlanmasý ve çok az tutarda mevduat
toplanmasý- önemi üzerinde durmuþ, pek çok
uluslararasý bankanýn mikrofinans departmanlarý
kurduðunu belirtmiþtir. Mevcut ekonomik
koþullarýn fakir kesimlerin ekonomik kapsama
katýlmasýnýn önemini arttýrdýðý vurgulanmýþtýr.
Ýlk oturumda Dünya Bankasý ve IFC’nin Ekonomik
Kapsama konusunda en önde gelen isimlerinden
olan Anjali KUMAR ekonomik kapsamanýn
ölçülmesi ile ilgili bilgi vermiþtir. KUMAR
ekonomik kapsamanýn hem arz hem de talep
tarafýnda ölçülebildiðini belirtmiþ, ekonomik
kapsamaya eriþimin geliþmiþ ülkelerde %80 ve
üzerinde oranlarda olduðunu vurgulamýþtýr.
Ýkinci oturumda ekonomik kapsamanýn
geliþtirilmesi için yaratýcý yöntemlerden söz
edilmiþtir. Michigan Üniversitesi’nden bir hukuk
profesörü oturumu idare etmiþ, Kanada, Güney
Afrika, Ýngiltere ve Amerika’da ekonomik
kapsama konusunda çalýþan üst düzey yöneticiler
konuþmacý olarak yer almýþlardýr. Amerikalý
konuþmacý, kurucusunun mikrofinans konusunda
yaptýðý çalýþmalar nedeni ile Nobel Barýþ Ödülü
aldýðý Grameen Foundation’ýn üst düzey
yöneticisi olarak oturuma katýlmýþtýr. Burada
öncelikle devletin bu konuda yapabileceði
çalýþmalara
deðinilmiþ, bu konuda
uygulanabilecek yaratýcý politikalar tartýþýlmýþtýr.
Öðle yemeði sýrasýnda toplantýya konuþmacý
olarak davet edilen fakat gelemeyen Hindistan
Mevduat Sigorta Kuruluþu Baþkaný’nýn
Hindistan’daki mevduat sigorta sistemi ile ilgili
yaptýðý konuþma video kayýtlarýndan izlenmiþtir.
Konferansýn üçüncü oturumunun konusu
uluslararasý finansal okuryazarlýk olmuþtur.
Burada dünya çapýnda finansal eðitimin mevduat
sigortacýlýðý konusunda toplumsal farkýndalýðý
ve halkýn finansal sisteme olan güvenini arttýrmasý
üzerinde durulmuþtur. Toplantýyý Amerikan
Hazinesi’nin finansal okuryazarlýk konusunda
çalýþan üst düzey yöneticisi idare etmiþ, Kanada,
Filipinler, Ýrlanda ve Amerika’dan bu konularda
çalýþan üst düzey yöneticiler panelist olarak
katýlmýþlardýr. Oturumda panelistler ülkelerinde
finansal okuryazarlýðý arttýrma amaçlý yaptýklarý
çalýþmalarý iletmiþ ve bu konuda çektikleri tanýtým
filmlerini de göstermiþlerdir. Filipinler özellikle
öðrencilerin finansal okuryazarlýðýný arttýrma
çalýþmalarýna deðinmiþtir. Konferansýn dördüncü
oturumunda ekonomik kapsamanýn
geliþtirilmesinde mevduat sigortacýlýðýnýn rolü
tartýþýlmýþtýr ve dünya çapýnda toplumsal
farkýndalýðý ve kapsamayý arttýrýcý yöntemlere
deðinilmiþtir. Toplantý Ürdün Mevduat Sigorta
Kuruluþu Baþkaný tarafýndan idare edilmiþ,
konuþmacý olarak Malezya, Meksika, Amerika,
Nijerya ve Hindistan’ýn mevduat sigorta
kuruluþlarý üst düzey yöneticileri yer almýþtýr.
Konuþmacýlar hem ülkelerinde olan mevcut
durumu belirtmiþler, hem de konunun
geliþtirilmesi için yapýlan çalýþmalar konusunda
bilgi vermiþlerdir. Hindistan ekonomik kapsama
ve finansal kapsama kavramlarýný açýklamýþ, her
iki kavram arasýndaki baðlantýlarý belirtmiþtir.
Hindistan’ýn ekonomik kapsama ve finansal
kapsama konusunda önemli bir örnek olduðunu
vurgulamýþtýr. Konferansýn beþinci oturumunda
IADI Baþkaný Martin G. GRUENBERG ve IADI
Genel Sekreteri Donald INSCOE konferansýn
amacýný ve önemini özetleyerek toplantýnýn
kapanýþýný gerçekleþtirmiþtir.
Türkiye’nin yaþadýðý krizler ve
bunlardan edinilen tecrübelerle
ilgili sunum Fon Baþkan Yardýmcýsý
Dr. Rýdvan ÇABUKEL tarafýndan
gerçekleþtirilmiþtir. ÇABUKEL
Türkiye’de geçmiþte yaþanan
krizlerin sýnýr ötesi krizler
olmadýðýný, fakat bugün yaþanan
krizin dünyadaki ekonomik
entegrasyon nedeni ile hiçbir
geliþmiþ veya geliþmekte olan
ülkenin sýnýrlarý dahilinde
kalamayacaðýný ifade etmiþtir.
Beþinci gün AIDI yýllýk genel toplantýsý
gerçekleþtirilmiþ, bu genel kurulda tüm ülkelerin
temsilcileri tarafýndan oylama yapýlarak alýnacak
idari kararlar alýnmýþ, icra kuruluna yeni üyelerin
seçimi gerçekleþtirilmiþ, icra kurulunda görev
sürelerini tamamlayan üyelere takdir belgeleri
verilmiþtir. Toplantýda yýlýn mevduat sigortasý
kuruluþu seçimine FDIC ve Malezya mevduat
sigorta kuruluþunun aday gösterildiði ve FDIC’nin
yýlýn mevduat sigorta kuruluþu seçildiði
açýklanmýþtýr. Toplantýnýn devamýnda IADI
Baþkan’ý Martin E. GRUENBERG tarafýndan yeni
icra kurulu üyelerine baþarý dilenmiþ, IADI ve
EFDI iþbirliði, IADI ve FSI iþbirliði ve IADI
Baþkaný’nýn öncelikleri üzerinde durulmuþ,
bölgesel komitelerin baþkanlarý bölgelerinde
olan geliþmeler konusunda genel kurulu
bilgilendirmiþlerdir. Toplantý gelecek sene
Basel/Ýsviçre ve Meksika’da yapýlacak olan icra
kurulu toplantýlarý ve Basel/Ýsviçre’de yapýlacak
yýllýk toplantý ve konferansýn açýklanmasý ve
tekrar görüþme temennileri ile kapatýlmýþtýr.
IADI/EFDI ortak idare komitesi yýllýk genel
toplantýnýn bitiminde kýsa bir toplantý
gerçekleþtirmiþtir.
Kurumumuz ve ülkemiz açýsýndan bu toplantýda
farklý olan husus, bu þekilde bir dönemde bu
toplantýya katýlmak, daha önce bu tarz bir
finansal krizle karþýlaþmamýþ olan ülkelerin
yaklaþýmlarýný ve çalýþmalarýný görmek, anlamak
ve tecrübelerimizi aktarmak olmuþtur.
13
MAKALE
EKONOMÝK KÜRESELLEÞMENÝN YOL AÇTIÐI PROBLEMLER:
TEORÝK BÝR BAKIÞ
Yeni dünya düzeni taraftarlarýna göre, küreselleþme kaçýnýlmaz bir olgu ve bu olgunun
gereklerini yerine getirmek her ulus-devletin yapmasý gereken görevlerdendir. Doðal olarak,
ulus-devlet kavramýnýn sýkça tartýþýldýðý ve globalleþen dünyada, önceden çizilmiþ maddi
sýnýrlarýn anlamlarýný yitirdiði yönünde yeni tezler de ileri sürülmeye baþlanmýþtýr.
ÖZET
Bu çalýþma, ekonomik küreselleþme kavramýný
incelemeye çalýþmaktadýr. Küreselleþme, uzunca
bir zaman önce baþlamýþ olan ve halen sürmekte
olan bir süreçtir. Günümüz dünyasýnda ekonomi
ve politika çok yakýn olarak birbiriyle iliþkilidir. Bu
açýdan herhangi biri, televizyon ekranlarýnda
Dünya Ticaret Örgütü karþýtlarýný ya da Afrika
kýtasýndaki açlýðý rahat bir þekilde gözlemleyebilir.
Bu durum ekonomik küreselleþme ile de yakýndan
iliþkilidir. Bu makalede ilk önce ekonomik
küreselleþmenin teorik ve kurumsal kökenleri
üzerinde durulmuþtur. Buna ilaveten yerel
ekonomik iliþkiler mercek altýna alýnmýþtýr.
Ekonomik karþýlýklý baðýmlýlýk, uluslararasý finansal
aðlar ve uluslararasý ticaret de bu baðlamda
incelenmiþtir. Son olarak çok uluslu þirketlerin,
kâr güdüsü ile büyüme ve rekabet ile saldýrganlýk
gibi ikili davranýþ özellikleri ele alýnarak acil problem
alanlarý tartýþýlmýþ ve bu konuyla ilgili diðer
anlamlara vurgu yapýlmýþtýr.
Anahtar Kelimeler: Ekonomik Küreselleþme,
Çok Uluslu Þirketler, Uluslararasý Ticaret, Ekonomik
Ýliþkiler.
1. GÝRÝÞ
1980’lerden beri dünya ekonomisinde meydana
gelen geliþmeler, sosyal bilimcilerin küreselleþme
kavramý üzerinde yoðunlaþmasýna neden
olmuþtur. Aslýnda çok yeni olmayan bu kavram
etrafýnda düþünmeyi en fazla artýran olaylar
Sovyetler Birliði’nin daðýlmasý (1991), Avrupa
Birliði’nin ilan edilmesi (1994) ve bu yýllarda büyük
hýz kazanan iletiþim ve haberleþme alanýnda
yaþanan devrimlerdir. Bu kavram etrafýnda
meydana gelen kutuplaþmalar, kavramýn önemini
artýrmýþ ve bu konudaki tartýþmalar hýz kazanmaya
baþlamýþtýr.
Yeni dünya düzeni ve liberalleþme kavramlarý da
küreselleþme ile paralel olarak ele alýnmaya
baþlamýþtýr. Yeni dünya düzeni taraftarlarýna göre,
küreselleþme kaçýnýlmaz bir olgu ve bu olgunun
gereklerini yerine getirmek her ulus-devletin
yapmasý gereken görevlerdendir. Doðal olarak,
ulus-devlet kavramýnýn sýkça tartýþýldýðý ve
Fatih DENÝZ
Strateji Geliþtirme Dairesi/Fon Uzmaný
14
globalleþen dünyada, önceden çizilmiþ maddi
sýnýrlarýn anlamlarýný yitirdiði yönünde yeni tezler
de ileri sürülmeye baþlanmýþtýr. Bu kapsamda
küreselleþmeye, her ulusun geleceðini doðrudan
ilgilendiren bir olgu olarak bakmak zorunlu hale
gelmiþtir. Küreselleþmeyi bu denli önemli hale
getiren diðer geliþmeler ise, yaþanan enformasyon
ve teknolojik devrimin son derece hýzlý bir þekilde
yol almasý ve büyük bir ekonomik dev olarak
görülen Sovyetler Birliði’ni dahi yutarak
büyümesini devam ettirmesidir. Bu çalýþmada,
ekonomik küreselleþmenin kuramsal ve kurumsal
temeli ile küreselleþme etrafýnda meydana gelen
temel sorunlara eleþtirel bir yaklaþýmda
bulunularak bu çerçevede ortaya çýkan belli baþlý
sorun alanlarýna deðinilmektedir.
2. KURAMSAL ALTYAPI
Ekonominin küreselleþmesi, kapitalist serbest
piyasa ekonomisinin, rekabetin, üretim ve tüketim
iliþkilerinin ulus-aþýrý hale gelmesidir. Ekonomik
iliþkilerin uluslararasýlaþmasý ise küreselleþmeyi
tarif etmek için tek baþýna yeterli deðildir.
Ekonominin neden uluslararasý hale geldiði
sorusunun cevabý þu faktörlerde gizlidir: yerel
üretimin yetersiz oluþu, uluslararasý fiyat farklýlýklarý
ve mal farklýlaþmasý. Yerel üretimin yetersiz
kalmasýnýn nedenleri kaynak daðýlýmýnýn
dengesizliði, teknik eleman eksikliði ve farklý
geliþmiþlik seviyelerinin varlýðýdýr. Fiyat
farklýlaþmalarýnýn nedeni ise maliyetlerin farklý
olmasýdýr. Mal farklýlaþmasý ise bireysel tatmin ile
ilgili bir konudur. Bu sebeplerden dolayý ekonomik
iliþkiler uluslararasý hale gelmiþ ve uluslararasý
ticaret doðmuþtur.
Kapitalist serbest piyasa ekonomisinin veya serbest
ticaretin insanoðlunun nihai güvenliði ve
özgürlüðünü saðlama iddiasý vardýr. Bu amaca
ulaþmak için sahip olduðu öngörüler ise þunlardýr:
rekabet yeni buluþlarý teþvik eder, verimliliði artýrýr
ve böylece fiyatlar düþer. Ýþ bölümü,
uzmanlaþmaya neden olur ve böylelikle yine
verimlilik artar ve fiyatlar düþer. Üretim birimi
büyüdükçe iþ bölümü ve uzmanlaþma da artar
ve daha fazla kâr elde edilir (Morris, 1996: 219).
Not: Yazarýn makalesi 2006 yýlýnda Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisinde yayýnlanmýþtýr. Cilt 2, Sayý 3, ss. 163-181.
MAKALE
Ekonomi uluslararasý hale gelirken bunun
düþünsel çerçevesi de Adam Smith ve David
Ricardo gibi kuramcýlar tarafýndan çizilmiþtir.
Smith’in ortaya attýðý mutlak üstünlükler teorisine
göre uluslararasý ticaret, her ulus üretiminde
mutlak üstünlüðe sahip olduðu, maliyetleri en
aza çekebildiði malý üretebildiði sürece tüm
devletler için kârlý olabilir. Smith’in kafasýndaki
modelde liberal ekonomi, yani serbest piyasa
kapitalizmi, tekellerin deðil tüm insanlarýn
ihtiyaçlarýný karþýlamak amacý ile ortaya çýkmýþ
olan bir mekanizmadýr. A. Smith Milletlerin
Zenginliði’nde, ekonomideki devlet korumacýlýðýný
ve merkantilist yapýlarý eleþtirmiþ, gittikçe tekel
niteliði kazanan iþletmelerin hükümetlerce
korunmasýnýn, görünmez bir el tarafýndan
düzenlenen rekabetçi piyasayý ve onun içindeki
küçük ölçekli alýcý ve satýcýlarý olumsuz yönde
etkileyeceðini öne sürmüþtür.
Smith’e göre tam rekabet piyasasý denen bu
sistemde çok sayýdaki alýcý ve satýcý fiyatlarý
etkileyememekte ve denge noktasýný arz ile talebin
kesiþtiði yer belirlemektedir. Görünmez el (invisible
hand) adýný verdiði bu sistem her zaman için
dengeye ulaþma eðilimindedir. Özetle Smith
kapitalist serbest piyasa ekonomisinin ve liberal
uluslararasý ticaretin insanoðlunun nihai güvenlik
ve özgürlük arayýþýna cevap olabileceðini
düþünmekteydi.
Ricardo’nun karþýlaþtýrmalý üstünlükler teorisi ile
ortaya çýkmasýnýn nedeni þudur: þayet bir devlet
iki veya daha çok sayýda malýn üretiminde mutlak
üstünlüðe sahip ise o zaman ne olacaktýr?
Uluslararasý ticaret gerçekleþmeyecek midir?
Ricardo’ya göre bir devlet diðer devletlere göre
birkaç malýn üretiminde mutlak üstünlüðe sahip
olabilir. Bununla birlikte o devlet kendi içinde
mallardan birisini ötekilere göre daha düþük
maliyet ile üretebilir. Bu durumda o ülke ürettiði
mallardan en çok maliyet avantajýna sahip olduðu
malýn üretiminde uzmanlaþmalý ve diðer mallarý
öteki devletlerden almalýdýr. Böylece kâr elde eder
ve uluslararasý ticaret her iki taraf için de fayda
saðlar. Uluslararasý ticaret büyüdükçe devletlerin
üretim fazlalarý da artar, verimlilik ve etkinlik
çoðalýr ve refah artar (Goldsmith, 1996: 172).
Geleneksel klasik yaklaþým böyle olmakla beraber,
1990’lardan itibaren küreselleþmenin hýz
kazanmasýyla iktisadi anlamda küreselleþmenin
teorik ve pratik açýdan algýlanmasý konusunda
farklý yaklaþýmlar ortaya çýkmaya baþlamýþtýr. Buna
göre ekonomik küreselleþme, artan sýnýr ötesi
karþýlýklý baðýmlýlýða, mal, hizmet ve para
piyasalarýnýn bütünleþmesine iþaret etmektedir
(Narula, 2000: 141–142). Ekonomik faaliyetlerde
yaþanan sýnýr ötesi geniþleme, uluslararasý ticaret,
doðrudan yabancý yatýrýmlar ve sermaye
piyasasýnda yaþanan geliþmeler þeklinde ortaya
çýkmaktadýr. Ulusal ekonomilerin ihracat
oranlarýnýn artmasý ile küreselleþmenin ticaret
boyutundaki geliþmeler açýkça gözlenmektedir.
Örneðin geliþmiþ ülkelerde (GÜ) uluslararasý
ticaretin toplam üretime oraný 1987 yýlýndan
1998’e kadar %27’den %29’a, geliþmekte olan
ülkelerde (GOÜ) ise %10’dan %17’ye yükselmiþtir
(The World Bank, 17 Ocak 2001).
Küresel ekonomik entegrasyon, üretim
faktörlerinin bir kýsmýnýn ya da tamamýnýn
uluslararasý ekonomik sisteme entegre olmasýný
içermesi ile küresel liberalizasyonla eþ anlý olarak
geliþmektedir. Bu konuda oluþmuþ olan geniþ bir
ekonomik literatür, farklý tartýþma noktalarýna
iþaret etmektedir. Bazý yazarlara göre, bölgesel
ekonomik entegrasyon giriþimleriyle
karþýlaþtýrýldýðýnda, bütüncül ve küresel bir
liberalizasyonun, ekonomik büyüme açýsýndan
daha anlamlý sonuçlar doðurduðu ve bu tür
politika tercihlerinin daha yüksek büyüme hýzlarýna
ulaþmayý saðladýðý (örneðin Vamvakidis, 1999:
42) belirtilmektedir. Þayet finansal sistemde
yerinde düzenlemeler yapýlýrsa, finansal
liberalizasyonun ekonomik büyüme üzerinde
olumlu etkileri olabileceði de bu baðlamda ileri
sürülen tezlerdendir (örneðin Balassa, 1990–91:
66). Daha sonraki çalýþmalarda (Edison, Levine
vd. 2002: 772), finansal küreselleþmenin, farklý
açýlýmlarý ile birlikte genellikle açýk ekonomilerde
ekonomik baþarýlarý sürükleyeceði üzerinde
durulmaktadýr. Bununla birlikte küresel anlamda
neo-liberal politikalarýn uygulandýðý geliþmekte
olan ülkelerde, gerek büyüme rakamlarý, gerek
finansal krizler ve gerekse piyasa geliþmeleri
açýsýndan son yirmi yýl içerisinde önemli
problemlerin yaþandýðý ileri sürülmektedir. Geçiþ
ekonomileri de denkleme dâhil edildiðine, bu
ülkeler içerisinde en iyi performans kaydeden ve
AB üyeliði elde eden Polonya’da bile yoksulluk
oranýnýn 1990’lardan daha yüksek düzeyde ortaya
çýktýðý gözlemlenmektedir (Rodrik, 2002: 1).
Küreselleþmenin ekonomiler
üzerindeki temel etkisi, kendi ulusal
ekonomilerini kontrol etme
konusunda ulus-devletlerin gözle
görülür bir þekilde aðýrlýklarýnýn
azalmasýnda gözlemlenebilir. Artýk
iktisat politikalarý, uluslar-üstü
kurumlara ve ticaret anlaþmalarýna
daha fazla önem vermeye
baþlamýþtýr. Bu durum, ulusal
organlardan uluslararasý kurumlara
doðru kýsmi bir otorite ve güç
transferinin yaþanmasýndan da
gözlemlenebilir.
Küreselleþmenin ekonomiler üzerindeki temel
etkisi, kendi ulusal ekonomilerini kontrol etme
konusunda ulus-devletlerin gözle görülür bir
þekilde aðýrlýklarýnýn azalmasýnda gözlemlenebilir.
Artýk iktisat politikalarý, uluslar-üstü kurumlara
ve ticaret anlaþmalarýna daha fazla önem vermeye
baþlamýþtýr. Bu durum, ulusal organlardan
uluslararasý kurumlara doðru kýsmi bir otorite ve
güç transferinin yaþanmasýndan da
gözlemlenebilir. Bunu doðrulayan pek çok
ekonomik gösterge ortaya çýkmakla birlikte, politik
açýdan bakýldýðýnda da yaklaþýk olarak ayný þeyler
geçerlidir (Levy, 1997: 317). Artýk uluslararasý
kurumlar, hem ulusal ekonomik hem de ulusal
politik kararlarýn alýnmasýnda etkili olmaya
baþlamýþtýr.
Küreselleþmenin, uluslararasý ekonomi-politiðin
geçirdiði süreç ile de yakýn bir ilgisi vardýr. Çünkü
Soðuk Savaþ döneminde yapýlan anti-komünist
amaçlý dýþ yardýmlar ve yatýrýmlarýn küresel bir
kapitalist ekonominin inþa edilmesi üzerinde
yoðun bir etkisi olmuþtur. Thurow’a göre (1997:
99), komünizmin sona ermesinden sonra küresel
bir kapitalizm yaratmak için gerekli tehditler sona
ermesine raðmen, alýnan tarihsel yol büyük bir
15
MAKALE
Sanayi devriminden sonra yerel
düzeydeki üretim ve tüketim
iliþkileri deðiþmeye baþlamýþtýr.
Kitle üretimi kavramýnýn gündeme
gelmesi, beraberinde nüfusun
þehirlerde toplanmasýný ve
kentleþmeyi, burjuvazi sýnýfýný ve
uluslaþmayý getirmiþtir. Ýnsanlar
artýk bir topluluða deðil de, bir
topluma ait olduklarýnýn farkýna
varmaya baþlamýþtýr.
farklýlýk meydana getirmiþtir. Önü dizginlenemeyen
bu küresel ekonomi, artýk düþünce biçimlerini
deðiþtirerek herkesin dünya görüþüne þekil
vermektedir. Baðýmlýlýk artmýþ, eskisine göre farklý
bir arz-talep iliþkisi meydana gelmiþtir. Dünya
çapýndaki bankalar, çok uluslu þirketler ve
uluslararasý kuruluþlar kendilerini ve çevrelerini
oluþturan hak ve çýkarlarla birbirine baðlý
olmuþlardýr. Sonuçta küresel ekonomi, tam
anlamýyla ve fiziki olarak limanlarda,
havaalanlarýnda ve haberleþme sistemlerinde
sarsýlmaz bir yere sahip olmuþtur. Thurow’a göre,
en önemlisi de zihinlerde küresel kapitalist bir
ekonominin kök salmýþ olmasýdýr.
Bu baðlamda ekonomik küreselleþme, geliþmekte
olan ülkeler için her zaman sihirli bir deðnek rolü
üstlenmese de dünya çapýnda ticaret hacmini
artýrmýþtýr. Bu sonucun arkasýnda pek çok faktör
vardýr. Ýlk önce, dünya piyasalarýnýn entegrasyonu
ve hýzlý teknolojik deðiþme, düþük iþlem ve iletiþim
maliyetlerinden ortaya çýkan verimlilik kazançlarýna
yol açmýþtýr. Bu geliþmeler, düþük maliyetler,
yüksek pazar etkinliði, yüksek verimlilik, düþük
ticaret engelleri ve yeni yatýrým fýrsatlarýnýn ortaya
çýkmasý aracýlýðýyla rekabeti artýrmýþtýr. Bu sebeple
rekabet, hem Gܒleri hem de GOܒleri hemen
hemen ayný düzeyde etkilemiþtir. Bu noktada
GOܒlerin son yirmi yýlda dünya ticaretine ve
küresel ekonomiye aktif olarak katýlmaya
baþladýklarý söylenebilir. Çünkü coðrafi sýnýrlar,
artýk mal ve hizmetlerin tedarikinin sýnýrlanmasýnda
bir faktör olmaktan çýkmýþ bulunmaktadýr. Baþta
Asya ülkeleri olmak üzere, yeni geliþen ülkelerin
(emerging markets) dünya ticaretindeki önemleri
gittikçe artmaktadýr. Ýkinci olarak, banka dýþý mali
kurumlarýn, finansal aracýlýk sürecindeki
önemlerinin gittikçe arttýðý belirtilmelidir. Bu
sebeple, daha yüksek uluslararasý rekabet, daha
yüksek ekonomik geliþme, daha yüksek gelir
düzeyi, daha kaliteli ürünler ve böylece daha
yüksek hayat standartlarý küreselleþme süreci ile
birlikte görülebilir (Erçel, 2000: 2–3)
Bütün bu geliþmeler, mevcut politik ve sosyal
sistemlerin kapasitesini dýþlayarak zorlamaktadýr.
Küresel üretim ve pazarlama yapýlarý þimdi artan
hýzlýlýk ve yayýlma ile þekillenmektedir. Küresel
ürünler ve ulus-aþýrý firmalar tarafýndan üretilmiþ
markalar, küresel bir tüketim kültürünü
kuþatmaktadýr. Bu uluslararasý kültür, geliþen (ama
henüz tam anlamýyla deðil) haberleþme, teknoloji,
hizmetler, taþýmacýlýk ve finans piyasalarý tarafýndan
desteklenmektedir. Ortaya çýkan bu uluslararasý
sistem, yönetimlerin bir uçtan bir uca etkin
olmasýný gerektirmekte; ideal anlamda, yalnýzca
ticaret ve parasal akýmlarýn deðil, ekonomik ve
ekonomik olmayan yapýlarýn da etkileþim içine
girmesini teþvik edip düzenleyen bir çatýnýn
oluþmasýný talep etmektedir (Rhodes, 1995: 386).
Bu durum ulus-devletleri, kendi yasalarýný küresel
standartlarla uyumlulaþtýrmasý konusunda
zorlamaktadýr (çevreyi koruyucu politikalar ve iþ
hayatý düzenlemeleri gibi).
16
3. KURUMSAL ALTYAPI
Liberal ticaret mekanizmasý ekonomiye devlet
müdahalesini ve yirmi yýl içinde iki dünya savaþýný
engelleyemeyince, 1929 dünya ekonomik
bunalýmýnýn da etkisi ile ABD, Ýkinci Dünya
Savaþý’nýn son yýllarýnda yanýna Ýngiltere’yi de
alarak Bretton Woods sistemini kurmuþtur. Buna
göre, dolar altýn karþýsýnda konvertibilite yeteneði
kazanmýþ ve amaç uluslararasý iþlemleri
hýzlandýrmak ve döviz kurunu kontrol altýnda
tutarak fiyat istikrarýný saðlamak olmuþtur. Böylece
uluslararasý büyüme saðlanacak ve refah elde
edilecekti. Bu sistem birtakým istikrarsýzlýklar ile
boðuþarak 1944’ten 1973 yýlýna kadar yaþadý ve
1973’teki petrol bunalýmýnýn son noktayý koymasý
ile çöktü. Amerika savaþ sonrasý dünyasýnda
egemenliðinin ekonomik tabanýný oluþturmak
amacý ile Bretton Woods ikizleri adý verilen
uluslararasý kurumlarý yarattý (Gökçe, cilt: 3, 1996:
1938).
Söz konusu örgütlerin gücü, fondan para verilen
devlete uygulamasý gereken ekonomik davranýþ
þekillerini dayatmalarýndan kaynaklanmaktadýr.
Bretton Woods sistemi ekonomik
liberalizasyondan ziyade kontrol ve istikrar
kavramlarý etrafýnda odaklanan, kuruluþ
aþamasýnda Keynes’in önerilerini kabul etmese
de Keynezyen politikalara benzer þekilde hareket
eden bir yapý idi. 1997 yýlýnda patlak verip tüm
dünyaya yayýlan Asya krizinin olumsuz sonuçlar
yaratmasýndan dolayý Bretton Woods benzeribir
yapýya özlem dile getiren çevreler olmuþtur (Gavin,
1997: 185). Bugün ise böyle uluslararasý bir
kontrol mekanizmasýndan ziyade Dünya Ticaret
Örgütü, GATT ve MAI gibi kurumlar ve giriþimler
çerçevesinde uluslararasý ticaretin gittikçe
liberalleþtirilmesi yönünde bir eðilim vardýr. Bu
geliþmeler þayet istenen noktaya ulaþýrsa, bu
durumdan en fazla kâr saðlayacak olan aktörler
çok uluslu þirketler olacak ve uluslararasý rekabet
ulusal firmalarýn aleyhine olacak bir rotaya doðru
yönelecektir.
Ýçinde bulunulan ulus-aþýrýlaþma sürecinin ve
ufukta görünen çizginin insanoðlunun güvenlik
ve özgürlük arayýþýna etkisinin ne olacaðý
konusuna eðilmeden önce geleneksel veya yerel
ekonomik iliþkilerin sahip olduðu davranýþ
özelliklerini incelemek gerekmektedir. Bu þekilde
yerel alandan küresel alana geçilirken yaþanan
dönüþümün özellikleri ve etkilerini karþýlaþtýrmalý
olarak, daha saðlýklý bir þekilde anlamak mümkün
olabilir.
4. YEREL EKONOMÝK ÝLÝÞKÝLER
Yerel ekonomik iliþkiler tarihsel akýþ içinde
incelenirse, sanayi devrimi öncesi ve sonrasý
zaman dilimlerine bakýlmalýdýr. Sanayi devrimi
öncesinde insanlar için ekonomik faaliyetler
bakýmýndan gözetilmesi gereken fayda, öncelikle
içinde bulunduklarý cemaatin faydasý idi. Daha
üst düzeyde bir siyasal veya sosyal birime aidiyet
duygusu henüz geliþmemiþti. Ýnsanlar için, içinde
MAKALE
yaþadýklarý coðrafya dilimi ve küçük ölçekli
topluluklar önemli idi. Bu yüzden, herhangi bir
yenilikle karþýlaþýlmasý durumunda bunun o
cemaatin refahýný nasýl etkileyeceði araþtýrýlýrdý.
Üretim ve tüketim iliþkileri yerel düzeyde
gerçekleþtiði için yeniliklere karþý þüpheci bir tutum
söz konusu idi. Topluluk, içinde yaþamakta olduðu
tabiata karþý da saygý gösterirdi. Toprak, hava,
su ve canlýlarýn varlýðý ile kendi varlýklarýný doðru
orantýlý olarak algýlarlardý. Topluluk içinde birincil
iliþkiler yoðunlukta idi ve komþularýn karþýlýklý
yardýmlaþmasýnýn yaný sýra yerel ihtiyaçlarýn yerel
kaynaklardan karþýlanmasý söz konusu olurdu
(Berry, 1996: 413). Yerel ihtiyaçlar karþýlanmadan
komþu kasaba ve þehirlere mal satýlmazdý. Merkezi
okullara giderek eðitim almaktan ziyade, çocuklar
topluluðun kendi öðretmenleri tarafýndan
eðitilirdi. Ayrýca, yaþlýlar ile gençler arasýnda
karþýlýklý saygý ve birbirine sahip çýkma âdeti vardý.
Gençler yaþlýlardan öðrenirler ve çocuk veya yaþlý
bakýmevleri bulunmazdý. Yaþlýlar ile gençler
toplulukta iç içe yaþarlardý. Özetlenecek olursa,
rekabetçi ve pozitivist bir ekonomik zihniyetten
çok, iþbirliðine dayanan ve insancýl normatizmi
temel alan bir davranýþ þekli mevcuttu.
otokratik olabilmektedir. Bununla birlikte, tarihsel
deneyim göstermektedir ki, yerel ekonomiler,
merkezileþmiþ ulus-aþýrý þirketler sistemine göre
daha istikrarlý, barýþçýl ve demokratiktir. Yerel
toplumlarýn birbirleri ile çatýþmalarý durumu ise
genellikle dýþ müdahalelerle ortaya çýkmýþtýr.
Ülkelerin, içinde bulunduklarý bölge dýþýndaki
dünya ile temasý kesmeleri kuþkusuz ki tüm iletiþim
ve ulaþým teknolojilerinin terk edilmesi gerektiði
anlamýna gelmemektedir (Norberg-Hodge, 1996:
393).
Sanayi devriminden sonra yerel düzeydeki üretim
ve tüketim iliþkileri deðiþmeye baþlamýþtýr. Kitle
üretimi kavramýnýn gündeme gelmesi, beraberinde
nüfusun þehirlerde toplanmasýný ve kentleþmeyi,
burjuvazi sýnýfýný ve uluslaþmayý getirmiþtir. Ýnsanlar
artýk bir topluluða deðil de, bir topluma ait
olduklarýnýn farkýna varmaya baþlamýþtýr. Siyasal
üst yapýnýn deðiþmesi ve ulus-devletin ortaya
çýkmasý, bu hareketin enerjisini seçkin burjuvazi
üyelerinden almasý ile birlikte, merkezi bir eðitim,
merkezi bir bürokrasi ve genel askerlik hizmeti
aracýlýðý ile ulus-devlet öncesi adem-i merkezi
iliþkiler artýk ulusal düzeye yükselmiþtir. Ulusdevletler arasýndaki savaþlar yeni teknoloji
arayýþlarýný körüklemiþ ve bu yenilikler ekonomik
hayata da uyarlanmýþtýr. Devletler olabildiðince
fazla üretip, dýþarýdan en az miktarda ithalat
yaparak avantajlý konuma geçmeye çalýþmýþ ve
korumacý ekonomi politikalarý uygulamýþlardýr.
Bu türden merkantilist ve sürekli hükümet
desteðine bel baðlayan politikalar, tüketiciye
modasý geçmiþ, çekici olmayan ürünler sunan,
verimsiz ve hantal þirketlerin ayakta kalmasýna
yol açmýþtýr (Gökçe, Cilt 1, 1996: 471).
1995 yýlýnda kurulan Dünya Ticaret Örgütü
(WTO), GATT’ýn yerini almýþtýr. 1994 yýlýnda
GATT’ýn 128 üyesi varken, kuruluþunun daha ilk
gününde 76 ülke WTO’ya üye olmuþtur (Gökçe,
Cilt 1: 469). 1 Ocak 2002 tarihi itibarýyla ise 144
ülke Dünya Ticaret Örgütü’ne üye bulunmaktadýr
(wto, 2002). Artýk WTO’nun çekici motor rolünü
üstlendiði dünya ekonomisinde ulusal ekonomiler
artan bir hýzla uluslararasý ticaret, sermaye ve
iþgücü akýmlarý ile etkileþimde bulunmakta bir
tür uluslararasý entegrasyon süreci yaþanmaktadýr.
Yeni enformasyon teknolojilerinin geliþmesi,
uluslararasý ekonomik iþbirliðinin ve ticaretin
serbestleþmesi sürecinin hýzlanmasý ve yoðun bir
üretim artýþý ile ortaya çýkan küresel düzeydeki
özel ve çok uluslu þirketler, ekonominin
küreselleþmesinin deðiþik boyutlarýdýr.
Bu politika, ulusal bir burjuvazi yaratma amacý
doðrultusunda desteklenmiþtir. Fakat tüm koruma
ve desteklere karþýn fabrikalar kapanmýþ ve insanlar
iþlerinden olmuþtur. Pazarlar daralmýþ ve
dünyadaki ekonomik etkinlik azalmýþtýr. Geleneksel
geniþ aile yapýsý parçalanmýþ ve tüketim
toplumunun yapýsýna uyan çekirdek aileler ortaya
çýkmýþtýr. Zamanla sosyal refah devleti kavramý
önemli bir gereksinim olarak gündeme gelmiþtir.
Sonuçta sanayi devrimi öncesi ve sonrasý zaman
dilimleri içinde ekonomik zihniyet ve ekonomik
kurumlar kesin bir dönüþüme uðramýþtýr.
Küreselleþme taraftarlarýna göre, yerel ekonomiler
5. KÜRESEL EKONOMÝK ÝLÝÞKÝLER
Dünya ekonomisi Bretton Woods sistemi ve ikiz
kurumlarý olan IMF ve Dünya Bankasý ile
uluslararasý hale gelmiþ ve bu süreç GATT ile
devam etmiþtir. Fakat küreselleþme denen
dönüþüm yoðun olarak son yirmi yýlýn ürünüdür
ve Uruguay Round’u görüþmeleri ile devam eden
ekonomik küreselleþme süreci karþýlýklý baðýmlý
bir yapýnýn ortaya çýkmasýna neden olmuþtur.
Soðuk savaþýn sona ermesi ise bu süreci hýzlandýrýcý
bir etki yaratmýþtýr ve yaklaþýk iki milyar insan
daha kapitalist serbest pazar ekonomisinin
kurallarýna göre yaþamaya baþlamýþlardýr.
Küreselleþme taraftarlarýna
göre, yerel ekonomiler otokratik
olabilmektedir. Bununla birlikte,
tarihsel deneyim göstermektedir
ki, yerel ekonomiler,
merkezileþmiþ ulus-aþýrý þirketler
sistemine göre daha istikrarlý,
barýþçýl ve demokratiktir. Yerel
toplumlarýn birbirleri ile
çatýþmalarý durumu ise genellikle
dýþ müdahalelerle ortaya çýkmýþtýr.
5.1. Karþýlýklý Ekonomik Baðýmlýlýk
Devletler, bireyler ve sýnýflar arasýndaki karþýlýklý
ekonomik iþlemler, hâlihazýrdaki iletiþim ve ulaþým
teknolojisinin katkýsý, mesafenin kýsalmasý, mekân
ve zaman kavramlarýnýn deðiþmesi ve bilgi
kaynaklarýna ulaþmanýn geçmiþ ile
kýyaslanamayacak derecede kolaylaþmasý ile birlikte
büyük bir hýz kazanmýþtýr. Soðuk savaþýn bitiþi ve
ideolojik sýnýrlarýn ortadan kalkmasý, internet gibi
bir haberleþme ve bilgi aðý ile birleþince karþýlýklý
baðýmlýlýk artmýþtýr. Piyasa küresel hale gelmiþtir
ve artýk üretim dünya ölçeðinde düþünülmekte
ve gerçekleþtirilmektedir. Sermaye, uluslararasý
arenada serbestçe dolaþmakta ve maliyetin en
düþük, kârýn en yüksek olacaðý yerde üretim
gerçekleþmektedir. Hisse senedi borsalarý, portföy
yatýrýmlarý ve elektronik donaným üretimi artýk
ulusal düzlemde kontrol edilememektedir.
Küreselleþmenin ekonomik aktörleri dünya
çapýnda bir að içinde hareket etmektedirler. Bir
17
MAKALE
Geliþmiþ nakliyat teknikleri
dýþarý ile rekabet edebilmeyi
kolaylaþtýrmaktadýr. Yeni bilgi
teknolojileri sýnýr aþýrý hareketlerin
maliyetlerinin azalmasýný
saðlamaktadýr. Ýþlemlerin ve bilgiye
ulaþmanýn maliyeti azaldýðý için,
bazý hükümetler siyasal ifade
özgürlüðünü kýsýtlamak isteseler
bile, piyasalar fiyat, kalite ve
seçenekler bakýmýndan daha iyi
bilgiye sahip olabilmektedir.
devletin borsasýndaki istikrarsýzlýk birkaç dakika
içinde diðer borsalarda da olumsuz etkilere neden
olmaktadýr. Piyasalar siyasal ve ekonomik
geliþmelere karþý aþýrý duyarlý hale geldiði için
sermeye hareketleri anlýk zaman dilimleri içinde
bir ülkeden diðerine yön deðiþtirebilmektedirler
(Kapstrein, 1999: 533).
Küreselleþmeye eþlik eden iletiþim devrimi ve
sanayi devrimi sonrasý döneme verilen isim olan
bilgi çaðý, artýk bilgiye dayanan yenilikçi aktivitelerin
ve ekonomik bir karþýlýklý baðýmlýlýk ile
karþýlaþtýrmalý üstünlükleri kaçýnýlmaz hale
getirmiþtir. Bir devletin makroekonomik stratejileri,
baþarýlý bir teknolojik geliþmeye dayanmak ve bu
teknolojinin, karþýlýklý üstünlükler dünyasýnda
optimum þekilde kullanýlmasýný saðlamak için
gereken örgütsel yapýyý yaratmak durumundadýr.
Çok uluslu þirketler artýk örümcek aðýna benzeyen
ve yumurta akýnýn hassasiyetine sahip olan küresel
ekonomik alanda karmaþýk teknolojilerin transferi
için birer özne olarak faaliyet göstermektedirler.
Bununla birlikte, bu sistemin büyük bir oranda,
geliþmiþ ve nispeten geliþmekte olan ülkeler
arasýnda gerçekleþmekte olduðu da gözden
kaçmamalýdýr.
Özel ve kamusal sektörlerin rolleri konusunda
bazý tartýþmalar halen sürmekle birlikte, ekonomi
politikasýnýn sorularýna verilen cevaplar konusunda
dünya çapýnda bir anlayýþ birliði vardýr. Bazý
hükümetler, ulusal egemenliði çok taraflý kurallar
ve kurumlar ile paylaþmak konusunda tereddüt
içinde olsalar bile, açýk olan bir geliþme var ki,
büyümekte olan uluslararasý ticaret kendi kendine
yeterli olan ulusal ekonomileri kuþatmakta ve
onlarýn yerini almaktadýr (Cameron, 1998: 450).
5.2. Uluslararasý Finansal Aðlar
Ekonomik küreselleþmenin belki de en çarpýcý
belirtisi sermayenin hýzla artan hareket kabiliyetidir.
Soðuk savaþ sonrasý uluslararasý ortamýn verdiði
güvenin bir sonucu olarak finans piyasalarý
küreselleþince büyük ölçekli sermaye akýmlarý
gerçekleþmeye baþlamýþtýr. Bilgi devriminin de
saðladýðý avantajlar sayesinde uluslararasý sermaye
için ulusal sýnýrlarýn anlamý azalmýþ ve coðrafyanýn
veya mekânýn sonu denebilecek bir geliþme ortaya
çýkmýþtýr. 1970’lerin baþýnda kur sisteminin dalgalý
hale gelmesi ve elektronik ticaretin büyümesi
döviz piyasalarýnýn geniþlemesine neden olmuþtur
(Keohane vd., 2000: 109). Bugün döviz piyasalarý
tüm dünyada inanýlmaz bir hýzla sermaye alýþ
veriþlerine sahne olmaktadýr. Bununla birlikte,
dalgalý kur sisteminin baþlangýçta düþünülen
verimliliði saðladýðý söylenemez. Halen önemli
miktarda istikrarsýzlýk öðesi mevcuttur. Uluslararasý
sermayenin ulusal vergileme sistemlerinden
kaçmasýný önlemek ve kurun dalgalanma aralýðýný
belirlemek için devletlerin birbirleri ile olan
iþbirliðini artýrmalarý gerekmektedir.
5.3. Uluslararasý Ticaret
Tüm geliþmiþ ve geliþmekte olan ülkelerin
uluslararasý ticaret aktivitesi son on yýl içinde
18
büyük artýþ göstermiþtir ama Afrika ülkelerini
bunun dýþýnda tutmak gerekmektedir.
Teknolojideki geliþmeler, bu sürecin hýzlanmasýna
katkýda bulunmuþtur (Smith, 1997: 317).
Geliþmiþ nakliyat teknikleri dýþarý ile rekabet
edebilmeyi kolaylaþtýrmaktadýr. Yeni bilgi
teknolojileri sýnýr aþýrý hareketlerin maliyetlerinin
azalmasýný saðlamaktadýr. Ýþlemlerin ve bilgiye
ulaþmanýn maliyeti azaldýðý için, bazý hükümetler
siyasal ifade özgürlüðünü kýsýtlamak isteseler
bile, piyasalar fiyat, kalite ve seçenekler
bakýmýndan daha iyi bilgiye sahip olabilmektedir.
Adam Smith’in düþlediði tam rekabet piyasasý
ve onun özelliklerinden biri olan mükemmel
enformasyona, piyasadaki tüm aktörlerin sahip
olmasýna doðru bir gidiþ mevcuttur. Deniz aþýrý
müþterilere hizmet sunmanýn önündeki ulusal,
yasal, teknik ve kültürel sýnýrlarýn, enformasyon
teknolojisinin geliþmesi ile birlikte, daha geçirgen
hale geldiðine tanýk olunmaktadýr. Uluslararasý
ticaret hýzla büyümektedir ve bankacýlýk, nakliyat
ve sigorta sektörleri bunun motor görevi üstlenen
kalemleri olmaktadýr. Gümrükler ve diðer ulusal
vergilerin GATT ve WTO’nun çabalarý ile
kaldýrýlmasý ticareti artýrmaktadýr. Büyüyen özel
sektör ve özellikle çok uluslu þirketler bu süreçte
önemli bir role sahiptir.
6. ÇOK ULUSLU ÞÝRKETLER VE STRATEJÝLERÝ
Çok uluslu þirketler, küreselleþmenin hýz kazandýðý
bu dönemde daha etkin olmaya baþlamýþtýr. Bu
baðlamda, bu tür kuruluþlarýn faaliyet
stratejilerinin incelenmesinde konunun öneminin
belirtilmesi anlamýnda yarar bulunmaktadýr.
6.1. Kâr Dürtüsü
Þirketler son tahlilde kararlarýný verirken belli bir
zaman dilimi içinde elde edebilecekleri kârý
hesaplarlar. Kâr düþüncesi toplumun refahý,
iþçilerin saðlýðý, kamu yararý, barýþ, çevrenin
korunmasý veya ulusal güvenlik fikirlerinden önce
gelmektedir. Bu þirketler ulus-devletlerin düþman
ilan ettiði ülkelerle bile ticaret yapmanýn yollarýný
ararlar. Amerikan þirketlerinin Libya, Ýran veya
Küba ile ticaret yapma peþinde olmalarý bu savýn
bir kanýtý olarak ileri sürülebilir. Kâr ve büyüme
dürtüsü çok uluslu þirketler için temel teþkil eder
ve adeta yaþamsal bir içgüdüdür (Spar vd., 1999:
558). Bunun ne kadar önemli bir argüman
olduðunu en kapalý ülkelerde bile þubeler açma
baþarýsý elde eden McDonalds gibi þirketlerin
ulus-aþýrý faaliyetlerine bakarak algýlamak
mümkündür.
6.2. Büyüme Dürtüsü
Çok uluslu þirketler büyüme süreçlerini sürdürüp
sürdüremediklerine göre ya yaþamaya devam
ederler ya da varlýklarý sona erer. Büyüme olgusu
yatýrýmcýlar, bankalar, kamuoyu ve piyasalar ile
olan iliþkilerin temel belirleyicilerinden biridir.
Büyüme dürtüsü, þirketlerin dünyanýn gizli
köþelerindeki kýt kaynaklarý bulmak ve kullanmak
konusundaki isteklerini de kamçýlar. Artýk oldukça
MAKALE
net bir þekilde görülebilen bu geliþme dolayýsýyla,
dünyanýn bozulmamýþ kalan az sayýdaki bölgesi
de þirket üretiminin mekâný haline gelmektedir.
Bu kaynak zengini bölgelerde yaþayan insanlar
eski yaþam þekillerini býrakýp, üretim-tüketim
döngüsündeki yerlerini almaya zorlanmaktadýrlar
(Moran, 1990/91: 78).
sorgulanmaktadýr. Bu baðlamda, Japon
þirketlerindeki
Þirketlerin planlama görevlileri, geliþme için ve
yeni tüketici ve iþçi kadrolarý yaratmak için altyapý
oluþturmak amacý ile az geliþmiþ toplumlarý
modern dünyanýn içine çekebilmek için bilinçli
bir þekilde gayret sarf etmektedirler. Þirketler
bunu o insanlarýn yaþam standartlarýný yükseltmek
gibi nedenler için yaptýklarýný belirtseler de, bu
tür ifadeler inandýrýcý görünmemektedir.
hiyerarþik iliþkiler ilgi çekicidir. Üniversiteden mezun
olan genç bir Japon yönetici adayý bir þirkete
girdiðinde, dikey olarak yükselmeden önce, yatay
düzlemdeki farklý bölümlerde yöneticilik yapar ve
ondan sonra yükselir (Mazur, 2000: 85). Böylece
idari anlamda þirketin tüm parçalarýnýn birbiri ile
nasýl bir iliþki içinde olduðunu öðrenmiþ olur.
Dikey olarak yükseldikten sonra alacaðý kararlar
böylece þirket içindeki uyumu sarsmamýþ olur.
Bununla birlikte, þirketlerdeki hiyerarþi anlayýþýnýn,
toplumlarda var olan üstünlük iliþkileri ve
algýlayýþýnýn bir yansýmasý olduðunu gözden
kaçýrmamak gerekir.
6.3. Rekabet ve Saldýrganlýk
6.6. Nicellik
Þirketler bir yandan iç yönetimlerinde baþarýnýn
yakalanmasý için üst düzey bir iþbirliðine
gereksinim duyarken diðer yandan da yönetim
mekanizmasýnda yer alan insanlarýn birbirleri ile
þiddetli bir rekabete girmelerini teþvik eden bir
zemin oluþturmaktadýrlar. Þirket içinde kariyer
sahibi olmak ve yükselmek isteyen herhangi bir
insan, baþka bir firmaya veya ayný firma içindeki
meslektaþýna karþý avantaj saðlamak için en uygun
aný sürekli olarak kollamak zorundadýr. Bir çalýþan
olarak takýmýn bir parçasý olmanýz beklenir. Diðer
þirketlere karþý önde olabilmek için saldýrgan ve
uyanýk olmak gerekmektedir. Bununla birlikte,
kendi meslektaþlarýnýn önüne geçmek için de her
an hazýr bulunmak gerekmektedir (Güvenç, 1998:
43). Bu tür bireysel davranýþlar sonucunda, bazen
özellikle geliþmekte olan ülkelerde istikrarsýzlýk
meydana getirebilecek sonuçlar meydana
gelebilmektedir.
Þirketlerin yapýsý öznel olan bilgilerin nesnel bir
þekle yani rakamlara dönüþtürülmesini gerektirir
(Canada and the World Backgrounder, 1998: 18).
Bu durum ise nicelleþtirilemeyen tüm deðerlerin
karar alma sürecinin dýþýnda kalmasýna neden
olur. Örneðin, ormanlarýn öznel veya manevi
yönleri nicelleþtirilemediði için þirket denklemlerinde
bir yer iþgal etmez. Kamu saðlýðýný veya refahýný
tehdit eden üretim unsurlarýndan zehirli atýklar
veya kirlenme, deðer yüklü olmayan nesnel
kavramlar çerçevesinde göz önüne alýnýr. Maliyetler
ile kâr oraný arasýndaki iliþki bu niteliktedir. Üretim
standartlarýnýn ne kadar güvenilir olduðunu
ölçmeye çalýþan otomobil üreticileri, her standart
seviyesindeki muhtemel kazalarda ölebilecek olan
insan sayýsýný araþtýrýrlar ve bu sayý, ölenlerin
ailelerinin açacaðý davalar da göz önüne alýnarak,
ne kadar bir sigorta maliyetine katlanacaklarýný
ortaya çýkarýr. Nesnelleþtirme ve nicelleþtirme
dürtüsü þirket faaliyetlerinin her aþamasýna nüfuz
etmiþ bulunmaktadýr.
6.4. Ahlak Anlayýþý
Ýnsan olmadýklarý için duygulara sahip olmayan
çok uluslu þirketlerin ahlak diye bir kaygýlarý da
yoktur. Dolayýsý ile toplumun amaçlarý veya
çevrenin saðlýðý ile uyuþmayan kararlar herhangi
bir duraksama olmaksýzýn alýnabilmektedir. Þirket
yöneticileri de objektif kararlar alýnabilmesi için
duygusal davranmamak gerektiðine inanýrlar.
Bununla birlikte, þirketler, bu yönlerini saklamak
ve tersi bir þekilde görünmek isterler. Bu görüntüyü
vermek istemelerinin nedeni ise, kamuoyundan
gelecek olan herhangi bir olumsuz bakýþýn kârlarýný
düþürme ihtimali taþýmasýdýr. Bu amaçla reklâm
sektörüne milyonlarca dolar ayrýlýr. Þirketler çevre
gibi toplumun önem verip ilgilendiði konulara
saygý gösterdiklerini iddia ederler ama ahlaki bir
kaygýsý olmayan bu çok uluslu aktörlere inanmak
zor görünmektedir (Sakakibara, 1995: 11).
6.5. Hiyerarþi
Þirketlerin yapýsý üstler ve astlarýn piramitsel bir
merkezi oluþum içinde beraber bulunmalarýný
gerektirir. Genel müdürler, müdürler, müdür
yardýmcýlarý ve alt bölümlerin baþkanlarý bu yapý
içindedirler. Hükümet ve ordu gibi kurumlarda
var olan yapýya benzeyen bu mekanizma nadiren
Þirketler doðayý ve toplumu
nesnelleþtirdikleri gibi, çalýþanlarýný
da nesneler haline dönüþtürürler.
Yöneldikleri nokta kâr olan þirketler
bilinçli bir þekilde çalýþtýrdýklarý
insanlarýn performanslarýný
kameralar ve bilgisayarlar
sayesinde ölçerek üretim sürecinde
insan olmanýn önemini yok ederler.
6.7. Gayri Ýnsanilik
Þirketler doðayý ve toplumu nesnelleþtirdikleri gibi,
çalýþanlarýný da nesneler haline dönüþtürürler.
Yöneldikleri nokta kâr olan þirketler bilinçli bir
þekilde çalýþtýrdýklarý insanlarýn performanslarýný
kameralar ve bilgisayarlar sayesinde ölçerek üretim
sürecinde insan olmanýn önemini yok ederler.
Bilgisayarlar, her çalýþanýn eylemlerini ve sözlerini
diðer çalýþanlar ve þirket standartlarý ile karþýlaþtýrýr.
Ýnsanlara bir çarkýn diþlileri gibi davranýlýr. Yavaþ
olduðu gözlenen, uyumsuzluk gösteren veya fazla
mola veren çalýþanlar basit bir þekilde bulunur,
disiplin soruþturmasýna alýnýr ve gerekirse atýlýr.
Yönetim kademelerinde olanlar ise karar alýrken
duygusal davranmamak zorundadýrlar.
6.8. Sömürü
Þirketlerin elde edeceði kârýn basit bir formülü
vardýr: çalýþana ödenen miktar ile çalýþanýn ürettiði
malýn veya hizmetin ekonomik deðeri arasýndaki
fark. Üretimde kullanýlan ham maddelere ödenen
miktar ile iþlenmiþ ham maddelerin nihai satýþ
fiyatlarý arasýndaki fark da kârý ifade etmektedir.
Çalýþan veya ham madde saðlayan bir kiþi emeðinin
19
MAKALE
Ýmalat faaliyetlerinin
gerçekleþtirildiði tüm toplumlarda
tabiat dönüþtürülmektedir. Küresel
bir ekonomi içinde kapitalist
þirketlerin varlýðý bu süreci
hýzlandýrmaktadýr. Çünkü
þirketlerin sürekli olarak büyümesi
gerekmektedir. Dünyanýn her
yerindeki kaynaklarýn doðadan
alýnmasý ve iþlenmesi þirketlerin
gittikçe artan bir hýzla gösterdikleri
faaliyetin konusunu
oluþturmaktadýr.
karþýlýðýný tam olarak alamamaktadýr. Sermayenin
sahipleri, üretilen deðerin kaymaðýný kâr olarak
almaktadýrlar. Kârýn dayandýðý temel ise
maliyetlerin en aza çekilmesidir. Kapitalizme göre
bu dürüst bir iliþkidir; çünkü çalýþanlar veya üçüncü
dünya coðrafyasýndaki maden veya çiftlik
kaynaklarýný iþleten insanlar emeklerinin karþýlýðýný
almaktadýrlar. Oysa bu iliþki dengesizdir; çünkü
sermayenin sahibi olan þirket veya banka daima
ek bir fayda elde eder. Çalýþan ücretini alýrken,
sermayenin sahibi çalýþanýn emeðinin saðladýðý
faydaya ilaveten çalýþanýn ürettiði artýk deðerin
faydasýný da alýr. Çalýþanlarýn yüksek ücret aldýðý
yerlerde de durum farklý deðildir çünkü bu kez
çalýþanýn saðladýðý fayda çok daha yüksektir.
Formül aynýdýr: kâr eþittir çalýþanlarýn veya
kaynaklarýn saðladýðý gerçek deðer eksi onlara
ödenen miktar. Sürekli bir sömürü iliþkisi bu
þekilde sürüp gitmektedir (Sachs, 1998: 103).
Marksist düþünce temelli bir bakýþ açýsý içeren bu
yaklaþýmda pek çok þirketin örgütsel yapýlanmasý
ile ilgili ipuçlarý bulunmaktadýr.
6.9. Hareket Kabiliyeti
Þirketler zaman ve mekân sýnýrlamalarýnýn
dýþýndadýr. Çünkü bu kuruluþlar, kâðýt üzerinde
var olan tüzel kiþilerdir. Doðal bir ölümleri söz
konusu deðildir ve genellikle kurucularýndan daha
fazla yaþarlar. Küresel ticaretin yeni kurallarý
çerçevesinde yerelliðe, iþçilere veya komþulara
karþý baðýmlýlýklarý yoktur. Bu durum çok uluslu
þirketleri, önceki yýllarda varlýklarýný müþterileri ve
komþularý ile olan iyi iliþkileri sayesinde
sürdürebilen bakkal veya fýrýnlardan tamamen
farklý hale getirmektedir. Fabrikalar fiziksel varlýklar
olsalar da þirketin tamamýný temsil etmezler ve
böylece fiziksel bir mekân ile baðlý olmayan
þirketler, ücret artýþý isteyen iþçiler, kýsýtlayýcý çevre
yasalarý veya yüksek vergiler gibi þartlar ile
karþýlaþtýklarý zaman tüm faaliyetlerini hýzla baþka
bir yere taþýyabilirler (Mander, 1996: 319).
6.10. Tabiat Düþmanlýðý
Þirketler için çalýþan bazý insanlar kiþisel olarak
tabiatý sevseler bile, þirketlerin kendileri doðal
dünyayý deðiþtirip dönüþtürmeye devam
etmektedirler. Þirketler için kâr, ham maddelerin
satýlabilir þekle dönüþtürülmesi yolu ile gerçekleþir.
Doðadaki metaller otomobillere dönüþtürülür.
Aðaçlar tahtalara, mobilyalara ve kâðýda
dönüþtürülür. Petrol enerjiye dönüþür. Tüm bu
faaliyetlerde bir parça tabiat ait olduðu yerden
alýnarak iþlenir ve yeni bir þekle dönüþtürülür.
Nadiren doðanýn parçalarý yenilenebilir veya
aðaçlar tekrar ekilir; ancak böyle durumlarda bile
orijinal þekillerine dönmezler. Ýmalat ile ilgili
faaliyetler tabiata müdahale edilmesi ve
dönüþtürülmesi temeline dayanýr. Dünyanýn bir
parçasýndaki doðal kaynaklarý kullandýktan sonra,
þirketler ayný amaçla baþka yerlere giderler
(Mander, 1996: 320).
Ýmalat faaliyetlerinin gerçekleþtirildiði tüm
toplumlarda tabiat dönüþtürülmektedir. Küresel
20
bir ekonomi içinde kapitalist þirketlerin varlýðý bu
süreci hýzlandýrmaktadýr. Çünkü þirketlerin sürekli
olarak büyümesi gerekmektedir. Dünyanýn her
yerindeki kaynaklarýn doðadan alýnmasý ve
iþlenmesi þirketlerin gittikçe artan bir hýzla
gösterdikleri faaliyetin konusunu oluþturmaktadýr.
Döngünün tüketim tarafý da hýzlanmýþtýr. Çünkü
þirketler imal ettikleri mallarýn insanlara tatmin
saðlayacaðý yolundaki fikirler ile onlarý ikna
etmektedirler. Kendi kendine yeterlilik, iç tatmin,
doðayý sevme veya sahip olunan þeylere kanaat
etme gibi özellikler þirketlerin amaçlarý açýsýndan
çok zararlýdýr. Sonuç olarak þirketlerin doðayý
tahrip etme süreçleri devam etmektedir.
6.11. Homojenleþtirme
Kapitalist söyleme göre, tüketim toplumu diðer
toplumlara göre daha fazla çeþit ve seçme fýrsatý
sunmaktadýr. Piyasalarda deðiþik niteliklere sahip
olan çok çeþitli ürün demetleri mevcuttur. Aslýnda
þirketlerin yararýna olan durum, tüm insanlarýn
benzer þekilde yaþamasý ve tatmin duygularýný
satýn aldýklarý ürünler ile maksimize etmeleridir.
Deðiþik þirketler pazarýn deðiþik bölümleri ile
ilgilenirler ama tüm þirketlerde ortak olan
ekonomik, kültürel ve toplumsal bir bakýþ vardýr
ve bu bakýþ açýsýnýn bireyler ve toplum tarafýndan
kabul edilmesi sürecini hýzlandýrmak isterler.
Emeðin ve mallarýn paylaþýmýný vurgulayan yaþam
tarzlarý ve ekonomik sistemler veya manevi
deðerleri yüceltenler þirketler için zararlýdýr. Kolektif
olarak yaþayan ve çamaþýr makinesi, otomobil
gibi mallarý veya diðer aletleri paylaþan insanlar
veya bu aletler olmadan yaþayanlar þirketler ve
tüketim toplumu için yýkýcýdýr. Çekirdek aile tipi,
þirketler için çok daha yararlý bir tarzdýr çünkü
üretilen mallarýn satýlacaðý aile sayýsý artar. Kendine
özgü manevi deðerleri ile iç içe yaþayan yerel
nitelikli topluluklar þirketlere göre aydýnlanmamýþ,
geri ve aþaðýdýrlar ve dünya pazarýnýn ve
kültürünün homojenleþtirilmesinin önünde birer
engeldirler (Werdenbaum, 1995: 40).
7. ORTAYA ÇIKAN SORUN ALANLARI
Ekonomik küreselleþme sürecinde, yukarýda genel
çerçevesi çizilmiþ olan pek çok sorunlu alan ortaya
çýkmaktadýr. Bu alanlarýn geniþ bir yelpazede
incelenebilmesi mümkün olmasýna raðmen
burada birkaç temel sorunun incelenmesine
yoðunlaþýlacaktýr.
7.1. Çevre
Ekonomik büyüme ve küresel geliþme, doðal
kaynaklarýn yoðun bir þekilde kullanýlmasýný
gerektirmektedir. Dünyanýn artakalan hayvan ve
bitki türleri þiddetli bir saldýrýya maruz kalmakta,
denizler ve karalar zehirli atýk depolarý haline
gelmekte ve gezegenin yaþamýný devam ettirme
konusundaki doðal yeteneði yok edilmektedir.
Þirketlerin kafasýndaki düþünce ise ekonomik
geliþme yolu ile ülkeleri daha zengin hale
getirdikleri yönündedir. Bununla birlikte, yaratýlan
zenginlik az sayýda insana fayda saðlamakta ve
genellikle çevre programlarýna harcanmamaktadýr.
MAKALE
Teorik zenginlik yaratýlana kadar yaþamýn yok
olmasý tehlikesi mevcuttur (Goldsmith, 1996:
78).
Ýçinde yaþadýðýmýz çevre, ekonomik faaliyetlerin
büyüyen etkisine karþý giderek zayýflamaktadýr.
Ormanlar yok edilmekte, tarým alanlarý ve meralar
tükenmekte, sulak alanlar kurumakta, yeraltý su
kaynaklarý erimekte, denizlerdeki balýklar
tükenmekte ve tüm kara ve deniz çevreleri
kimyasal ve radyoaktif zehirler tarafýndan
kirletilmektedir. Atmosfer ise giderek daha hassas
hale gelmekte ve iklimsel deðiþiklik tehlikesi baþ
göstermektedir. Bu gidiþatý durdurmanýn yolu
bu etkilere yol açan faktörleri azaltmaktýr ama
ne yazýk ki ekonomik küreselleþmenin hýzlandýrdýðý
bir ortamda dünyadaki tüm hükümetler, þirketlerin
de yardýmý ile durumun daha da kötüye gitmesi
için adeta yarýþmaktadýrlar.
Uluslararasý ticaretin artmasý ekonomik geliþmeyi
saðlamanýn en etkili yolu olarak görülmüþtür.
Ekonomik geliþmenin ise ilerlemeyi ve dünyada
bir teknolojik ve maddi cennetin yaratýlmasý için
gereken araçlarý saðlayacaðý düþünülmüþtür. Bu
durumun insanoðlunun þimdiye kadar karþýlaþtýðý
tüm sorunlarý ortadan kaldýracaðý umulmuþtur.
Sonuç ise doðal çevre için bir felaket olmuþtur.
Bununla birlikte, çok uluslu þirketler ve onlarýn
yöneticileri ve sermayedarlarý ölü bir gezegende
hiçbir ekonomik geliþmenin ve ticaretin
olamayacaðýný anlayacaklarý ana kadar bu durum
böyle süreceðe benzemektedir.
7.2. Üçüncü Dünya
Batýlý geliþmiþ ülkeler artan bir iþsizlik oraný ile
karþýlaþtýklarý zaman, ya göç akýmlarý sebebi ile
ya da düþük ücretle iþçi çalýþtýrarak haksýz rekabet
yaptýklarý gerekçesi ile üçüncü dünya ülkelerini
suçlarlar. Asýl suçlu ise, sömürgeciliðin yeni
ekonomik þeklidir. Göçlerin meydana gelmesinin
sebebi bu sömürü olduðu gibi, üçüncü dünya
ülkelerinin ekonomilerinin çok uluslu þirketlerin
kontrolü altýna girmesinin, kaynaklarýnýn istismar
edilmesinin ve Kuzeyin endüstrileþmiþ zengin
ülkelerine götürülmesinin sorumlusu da bu
süreçtir. Küresel ticaretin yeni kurallarý üçüncü
dünya ülkelerinin kendilerini korumalarý veya
alternatif ekonomik stratejiler üretmelerini
engellemektedir (Bonnen vd., 1997: 1423). Çünkü
koloniler döneminden ve Batýlý sistemlerin
nüfuzundan önce üçüncü dünya ülkelerindeki
insanlar göreceli olarak kendi kendilerine yeterli
topluluklar içinde yaþýyorlardý. Tarýmla uðraþýp
balýk avlýyor, dokumacýlýk yapýp küçük ölçekli
endüstriler ve yerel kaynaklarýn kullanýmý yolu ile
kendilerine özgü bir ekonomik hayat içinde
yaþýyorlar ve çevrelerindeki doða ile uyum içinde
bulunuyorlardý. Yeni ekonomik sistemlerin
eþliðinde karþýlarýna çýkan koloni yönetimi, sahip
olduklarý doðal kaynaklarý alýp götürmüþtür. Buna
ilaveten, söz konusu ülkelerin yaþam þekilleri,
tüketim alýþkanlýklarý ve yeni teknolojik yapýlara
olan baðýmlýlýðý, siyasal baðýmsýzlýklarýn ilanýndan
sonra da devam etmiþtir (Tandon, 1999: 90).
Çok uluslu þirketlerin temel aktör haline geldiði
yeni yapýda, üçüncü dünya ülkeleri edilgen birer
pazar haline gelmelerine ek olarak, küresel ticaret,
finans ve yatýrým sistemlerine de giderek artan
oranda baðýmlý hale geldiler. Endüstrileþmiþ
ülkelerin hükümetleri, Dünya Bankasý gibi çok
uluslu kurumlar ve ulus-aþýrý bankalar tarafýndan
desteklenen altyapý programlarý için yardým
politikalarý çerçevesinde, üçüncü dünya ülkelerinin
hükümetleri pahalý altyapý projeleri ve sermayeyoðun teknoloji transferi amacý ile milyarlarca
dolar borcun altýna girmek zorunda kaldýlar. En
baþýndan eþitsiz bir þekilde geliþen ekonomik
iliþkinin edilgen tarafý olan üçüncü dünya ülkelerini
çeþitli þekillerde suçlayan zengin ülkeleri haklý
görmek mümkün deðildir (Khor, 1996: 47). Bu
çerçevede üçüncü dünyanýn, küresel ekonomik
ve sosyal güvenlik açýsýndan belirsizlik
oluþturabilecek bir mecraya doðru gitmekte olduðu
ifade edilebilir. Üçüncü dünya ile geliþmiþ kapitalist
ülkeler arasýnda var olan iþbirliðinin de bu
baðlamda geniþ bir makas haline gelen
eþitsizliklerin giderilmesine yönelik olarak daha
somut hale gelmesi gerekmektedir.
Ekonomik büyüme ve küresel
geliþme, doðal kaynaklarýn yoðun
bir þekilde kullanýlmasýný
gerektirmektedir. Dünyanýn
artakalan hayvan ve bitki türleri
þiddetli bir saldýrýya maruz
kalmakta, denizler ve karalar
zehirli atýk depolarý haline
gelmekte ve gezegenin yaþamýný
devam ettirme konusundaki doðal
yeteneði yok edilmektedir.
Ekonomik iliþkilerin küresel hale geliþi yerel
ekonomiler üzerinde doðrudan doðruya ters bir
etki yaparak onlarýn yerini almaya devam
etmektedir. Bu süreç hem endüstrileþmiþ ülkelerde,
hem de sözde geliþmekte olan ülkelerde nüfusun
büyük bölümünün marjinalleþmesine yol
açmaktadýr. Ayný süreç içinde doðal hayat tahrip
olmakta, kültürler homojenleþmekte, yerel
topluluklar yok olmakta ve üyeleri kendi yaþamlarý
üzerindeki kontrollerini kaybetmektedirler. Bu
sürecin durmasý ve belki de tersine dönmesi
bugünün penceresinden bakýldýðýnda zor
görünmektedir (Gürbüz, 1998, 476).
7.3. Geleneksel Ýþ Alanlarýnýn Yok Oluþu
Küresel ekonomik yapý içinde hemen hemen tüm
sektör ve endüstrilerde makineler hýzla insanlarýn
yerini almaktadýr. Küresel iþsizlik 1930 Dünya
Ekonomik Bunalýmýndan beri en yüksek düzeyine
ulaþmýþtýr. Dünya çapýnda 800 milyondan fazla
insan iþsizdir ve bu rakam sürekli olarak yükselme
eðilimindedir. Þirket yöneticileri ve kapitalist
ekonomistler ise artan iþsizliðin kýsa vadeli
ayarlamalardan dolayý olduðunu ve güçlü bir
pazar ekonomisinin küresel ekonomiyi hýzla
iyileþtireceðini düþünmektedirler. Yüksek teknolojili
otomasyon ile yapýlan üretim sonucunda küresel
ticaretin canlanacaðýný ve görülmemiþ bir maddi
zenginliði hayal etmektedirler. Milyonlarca çalýþan
bu baðlamda þüphe içindedir. Hayvanlarýn tarýmsal
üretimdeki rolleri traktörün ortaya çýkýþý ile nasýl
sona erdi ise, bilgisayar destekli yüksek teknolojili
otomasyon da ayný þeyi insanlara yapýyor
görünmektedir (Marshall, 1994: 72).
Kimyasal, biyolojik ve mekanik buluþlar önce tarým
iþçilerinin ve çiftçilerin iþlerinden olmalarýna ve
21
MAKALE
Küresel ekonomik yapý içinde
hemen hemen tüm sektör ve
endüstrilerde makineler hýzla
insanlarýn yerini almaktadýr.
Küresel iþsizlik 1930 Dünya
Ekonomik Bunalýmýndan beri en
yüksek düzeyine ulaþmýþtýr. Dünya
çapýnda 800 milyondan fazla
insan iþsizdir ve bu rakam sürekli
olarak yükselme eðilimindedir.
sanayileþmiþ þehir hayatýnýn içine girerek fabrika
iþçileri durumuna gelmelerine yol açmýþtýr. Bilgisayar
destekli otomasyon süreci içinde üretimde robotlarýn
kullanýlmaya baþlanmasý ise geleneksel fabrika
iþçisinin istihdam alanýný yok etmektedir. Çok uluslu
þirketlerin temel dürtüsü kâr elde etmek ve büyümek
olduðu için, girdi maliyetlerini en aza düþürmek
istemeleri ile doðru orantýlý olarak yüksek verim ve
düþük maliyetli robotlarý tercih etmektedirler. Tarýmda
olduðu gibi demir, çelik, madencilik ve diðer
endüstriyel iþ kollarýnda gittikçe artan bir oranda
insanlar iþlerini kaybetmektedirler (Rifkin, 1996:
108).
Genelde ekonomik iliþkilerin ve özelde çok uluslu
þirketlerin küreselleþmesi süreci içinde teknolojik
buluþlardan dolayý hýzlý bir þekilde iþlerini kaybeden
insanlar geleceðe endiþeli gözlerle bakmaktadýrlar.
Genç kuþaklar ise böyle bir ortamda gittikçe anti
sosyal davranýþlar sergilemektedir. Yaþlý iþçiler nispeten
rahat bir geçmiþ ve bulanýk bir gelecek arasýnda,
kontrol edemedikleri toplumsal geliþmeler tarafýndan
sýkýþtýrýlmýþ durumdadýrlar. Avrupa’da artan iþsizlik
korkusu geniþ kapsamlý toplumsal huzursuzluklar
yaratmakta ve neo-faþist hareketlerin canlanmasýna
neden olmaktadýr. Ekonominin küreselleþmesi
paralelinde tüm dünyada sonuçlarý henüz
kestirilemeyen hýzlý bir deðiþim yaþanmaktadýr.
7.4. Uluslararasý Göçler
Küresel düzeyde kaynaklarýn ve zenginliðin Güneyden
Kuzeye akmasýnýn söz konusu olduðu bir ortamda
nüfus hareketlerinin de ayný rotayý takip etmek
istemesine þaþýrmamak gerekir. Ülkeler arasýndaki
büyük gelir farklarý insanlarýn yaþadýklarý yerleri
kolayca býrakýp, daha iyi bir iþ ve daha iyi bir gelecek
için zengin ülkelere göç etmelerine, deyim yerinde
ise bir çeþit karanlýða gözleri kapalý olarak atýlmalarýna
neden olmaktadýr. Bununla birlikte, en yüksek refah
seviyesine sahip ülkelerde dahi istihdam sorunlarý
yaþanmaktadýr. Uluslararasý göçler göç alan ülkenin
iç dengelerini sarsýcý bir niteliðe sahiptir. Söz konusu
ülkelerdeki insanlar arasýnda yabancý düþmanlýðý
kolayca yayýlmaktadýr. Çünkü tanýmadýklarý insanlar
gelip, çok daha düþük ücretler karþýlýðýnda çalýþarak
iþlerini ellerinden almaktadýrlar (Touraine, 1997:
198).
Genel olarak niteliksiz olan iþçilerin göçü, göç alan
devletler açýsýndan baþlangýçta oldukça yararlý
görülmüþtür. Ýþgücünün düþük maliyetle elde
edilebilmesi iþverenler açýsýndan kârlý görülürken,
kötü iþleri yabancýlarýn yapmasý o ülkenin insanlarý
tarafýndan da yadýrganmamýþtýr. Bununla birlikte,
ekonomik canlýlýk durgunluða dönüþünce parmaklar
göçmen iþçilere yönelmiþ ve göç alan zengin ülkeler
bu kez göçü önlemenin yollarýný araþtýrmaya
baþlamýþlardýr. Ekonomik küreselleþme süreci içinde
insanlar çok daha hýzlý bir þekilde haber alma ve yer
deðiþtirme imkânýna sahip olabildikleri için, dünya
çapýnda büyümeye devam eden gelir dengesizliði
uluslararasý göç olgusunun hýzýný artýrmaktadýr
(Yýlmaz-Baþçeri, 1998: 496).
Ekonominin küreselleþmesi Güney ülkelerinden
22
Kuzeye doðru bir göç yaþanmasýný iki yolla
etkilemektedir. Güneydeki az geliþmiþ ülkelerde
yaþayan insanlar genellikle açlýk, kýtlýk, doðal afetler
ve etnik savaþlara baðlý olarak göçmektedirler ama
Kuzeye deðil de yine en yakýn diðer bir az geliþmiþ
ülkeye gidebilmektedirler. Onlar için Kuzeye gidecek
yeterli maddi kaynak bulunmadýðý gibi, düþük
teknoloji, eðitim ve yetersiz iletiþim onlarýn böyle
bir düþünceyi taþýmalarýný zorlaþtýrmaktadýr. Göç,
zorunluluk olarak doðmakta ve büyük ölçüde
sýðýnmacý statüsünde gerçekleþmektedir. Güneydeki
geliþmekte olan ülkelerdeki insanlar ise Kuzey
ülkelerindekine yakýn bir eðitim alabilmekte, oraya
daha kolay ulaþabilmekte, içine girdikleri yeni
topluma daha kolay uyum saðlayabilmektedirler.
Ýdeal olan, insanlarýn kendi vatanlarýnda refah
içinde yaþayabilmeleridir ama dünya çapýndaki
gelir daðýlýmý dengesizliðinin yarattýðý vakum daha
uzun süre insanlarý içine çekecek gibi
görünmektedir.
8. SONUÇ
Küreselleþme, geri dönülmesi oldukça zor bir süreç
olarak hem geliþmiþ hem de geliþmekte olan
ülkelerde önemli bir problem alaný oluþturmaktadýr.
Dünya ticareti bu süreç çerçevesinde sürekli
artmakta, buna raðmen net kazançlar baðlamýnda
geliþmekte olan ülkeler önemli bir geliþme
gösterememektedir. Neo-liberal politikalarýn dünya
ekonomilerine tek ve tartýþmasýz bir alternatif
olarak sunulmasý ve bunun dýþýnda davranýrlarsa
dünya sistemi dýþýna itilecekleri endiþeleri yaratýlmasý
bu olumsuz tablonun devam etmesine katkýda
bulunmaktadýr. Çok uluslu þirketler, neo-liberal
küreselleþmenin uluslararasý temsilcileri olarak
geliþmekte olan dünyanýn zaten kýt olan
kaynaklarýnýn etkin daðýlýmýný engellemekte ve
bölüþüm sorunlarýnýn büyük oranda katlanarak
artmasýna yardýmcý olmaktadýr.
Tarihsel geçmiþini yadsýmamakla birlikte
küreselleþmeyi, özellikle Soðuk Savaþ sonrasý
dönemde teknoloji ve bilgi alanýndaki hýzlý
dönüþümlerle ve bizzat sermaye aracýlýðýyla
þekillenen yeni bir süreci tanýmlamak için ortaya
atýlan söylemlerin ideolojik bir kýlýfý olarak
deðerlendirmek gerekir. Söz konusu sürecin böyle
tanýmlanmasý elbette beraberinde pek çok
tartýþmayý getirecektir. Ana kurgusu, sermayenin
uluslararasý düzleme taþýnmasýyla biçimlenen
küreselleþme olgusu, kapitalizmin doðasýndan
aldýðý ilhamla yoluna hýzla devam etmekte ve bu
anlamda ekonomik, kültürel ve siyasal mecralarda
hýzlý yapýsal dönüþümlere ve tartýþmalý geliþmelere
yol açmaktadýr.
Çevresel felaketlerin özellikle geliþmekte olan
ülkelerin altýndan kalkmalarý çok zor olan bir
sorunlar yumaðý haline gelmesi bu anlamda
oldukça önemlidir. Yerel kültürlerin evrensel kültür
adý altýnda kimliksiz ve “tüketim için yaþama”
sloganýnýn bir aracý haline dönüþmesiyle ekonomik
küreselleþme sosyal çözülmenin de bir kaynaðý
olmaya doðru evrilmektedir. Uluslararasý emek
mobilitesi, yine ayný þekilde sadece geliþmiþ ülkelerin
MAKALE
beyin deposu iþlevi görmeye baþlayarak geliþen
dünyanýn kalkýnma problemlerinin süreklilik arz
etmesine yol açmaktadýr.
Yakýn zamanlara kadar insanlýðýn büyük bir
bölümü geçimlerini saðlamak için yerel
ekonomilere dayanmaktaydý. Yerel tüketimin yerel
kaynaklar ve yerel üretim ile yerel topluluklarýn
kontrolü altýnda, doðanýn sýnýrlarý içinde, yerel
ve bölgesel kültürleri yansýtan bir tarz ile
yapýlmasýnýn günümüzün sorunlarýný çözeceði
keþfedilebilirse; merkezi, hayalci ve yayýlmacý olan
küreselleþme süreci geriye dönebilir. Yerel
ekonomilerin, üretim ve tüketimin sürekli olarak
artmasý ve mallarýn sürekli bir þekilde hareket
etmesi teorisine dayanan sistemlere oranla tabiatý
daha çok koruyacaðý ve daha istikrarlý ve mutlu
topluluklar ortaya çýkaracaðý dikkatli gözlerden
kaçmamalýdýr. Uluslararasý rekabet ve ticaretin
yerel üretimin niteliðinin artýrýlmasý amacýyla
kullanýlmasýnýn büyük yararlar taþýyacaðý açýktýr
ama bu konuda korumacý ve açýk politikalar
arasýnda, özellikle geliþmekte olan ülkeler açýsýndan
ince bir politika izlenmesi zorunluluðu
bulunmaktadýr.
Küreselleþme, geri dönülmesi
oldukça zor bir süreç olarak hem
geliþmiþ hem de geliþmekte olan
ülkelerde önemli bir problem alaný
oluþturmaktadýr. Dünya ticareti
bu süreç çerçevesinde sürekli
artmakta, buna raðmen net
kazançlar baðlamýnda geliþmekte
olan ülkeler önemli bir geliþme
gösterememektedir.
KAYNAKÇA
Balassa, B. (1990–91); “Financial Liberalization in Developing Countries,” Studies in Comparative International Development, Winter, Vol. 25,
No: 4, s. 56–70.
Berry, W. (1996); “Conserving Communities,” The Case Against the Global Economy, (ed. Jerry Mander ve Edward Goldsmith), Sierra Club, San
Fransisco, s. 407–417.
Bonnen, J. T. and Douglas D. H. (1997); “Agriculture and the Changing Nation-State: Implications for Policy and Political Economy,” American
Journal of Agricultural Economics, vol. 79, issue. 5, s. 1419–1428.
Cameron, G. (1998); “Economic Growth in the Information Age: From Physical Capital to Weightless Economy,” Journal of International Affairs,
vol. 51, issue. 2, Spring, s. 447–471.
Canada and the World Backgrounder (1998); “Magna Carta for Multinationals,” vol. 64, issue. 2, October.
Edison, H. J., Levine, R. vd. (2002); “International Financial Integration and Economic Growth,” Journal of International Money and Finance, No:
21, s. 749–776.
Erçel, G. (2000); “Globalization and International Financial Environment,” Bank of International Settlement Review, No: 79.
Gavin, F. J. (1997); “The Legends of Bretton Woods,” Orbis, vol. 40, issue. 2, Spring.
Goldsmith, E. (1996); “Global Trade and the Environment,” The Case Against the Global Economy, (ed. Jerry Mander ve Edward Goldsmith), Sierra
Club, San Fransisco, s. 78–91.
Goldsmith, J. (1996); “The Winners and the Losers,” The Case Against the Global Economy, (ed. Jerry Mander ve Edward Goldsmith), Sierra Club,
San Fransisco, s. 171–181.
Gökçe, D. (1996); Para ve Finans Ansiklopedisi, Cilt 3, Creative Yayýncýlýk ve Tanýtým Þirketi.
Gürbüz, B. (1998); “Küreselleþme ve Kalkýnma Krizi: Geliþmekte Olan Ülkeler Açýsýndan bir Deðerlendirmesi,” Uluslararasý Politikada Yeni Alanlar
Yeni bakýþlar, (ed. Faruk Sönmezoðlu), Der Yayýnlarý, Ýstanbul.
Güvenç, N. (1998); Küreselleþme ve Türkiye, BDS Yayýnlarý, Ýstanbul.
Kapstrein, E. B. (1999); “Distributing the Gains: Justice and International Trade,” Journal of International Affairs, vol. 52, issue. 2, Spring, s.
533–555.
Keohane, R. O. ve Joseph S. N. Jr. (2000); “Globalization: What’s New? What’s Not? (And So What?),” Foreign Policy, issue. 118, Spring, s.
104–119.
Khor, M. (1996); “Global economy and the Third World,” The Case Against the Global Economy, (ed. Jerry Mander ve Edward Goldsmith), Sierra
Club, San Fransisco, s. 47–59.
Levy, B. (1997); “Globalization and Development: Facing the Challenges,” The Political Economy of Globalization, (ed. Satya Dev Gupta), Boston:
Kluwer Academic Publishers.
Mander, J. (1996); “The Rules of Corporate Behavior,” The Case Against the Global Economy, (ed. Jerry Mander ve Edward Goldsmith), Sierra
Club, San Fransisco, s. 309–322.
Marshall, R. (1994); “Internationalization: Implications for Workers,” Journal of International Affairs, vol. 48, issue. 1, Summer, s. 59–96.
Mazur, J. (2000); “Labor’s New Internationalism,” Foreign Affairs, vol. 79, issue. 1, Jan.-Feb, s 79–93.
Moran, T. H. (1990-91); “International Economics and National Security,” Foreign Affairs, vol. 69, issue. 5, Winter.
Morris, D. (1996); “Free Trade: The Great Destroyer,” The Case Against the Global Economy, (ed. Jerry Mander ve Edward Goldsmith), Sierra Club,
San Fransisco, s. 218–228.
Narula, R. ve Dunning J. H. (2000); “Industrial Development, Globalization and Multinational Enterprises: New Realities for Developing Countries,”
Oxford Development Studies, Vol. 18, No: 2, s. 141–167.
Norberg-Hodge, H. (1996); “Shifting Direction: From Global Dependence to Local Interdependence,” The Case Against the Global Economy,
(ed. Jerry Mander ve Edward Goldsmith), Sierra Club, San Fransisco, s. 393–406.
Rhodes, M. (1995); “‘Subversive Liberalism’: Market Integration, Globalisation and the European Welfare State,” Journal of European Public Policy,
Vol. 2, No: 3, September, s. 384–406.
Rifkin, J. (1996); “New Technology and the End of Jobs,” in The Case Against the Global Economy, (eds.) Jerry Mander and Edward Goldsmith,
Sierra Club, San Fransisco, s. 108–121.
Rodrik, D. (2002); “After Neoliberalism, What?,” Alternatives to Neoliberalism Conference sponsored by the New Rules for Global Finance Coalition,
May 23–24, 2002. http://www.new-rules.org/docs/afterneolib/rodrik.pdf (28 Mart 2006).
Sachs, J. (1998); “International Economics: Unlocking the Mysteries of Globalization,” Foreign Policy, issue. 110, Spring, s. 97–111.
Sakakibara, E. (1995); “The End of Progressivism,” Foreign Affairs, vol. 74, issue. 5, Sept/Oct (8–14).
Smith, J. G. (1997); “Global Free Trade: Is There An Alternative?,” International Review of Applied Economics, vol. 11, issue. 2, May, s. 315–319.
Spar, D. ve Yoffie, D. (1999); “Multinational Enterprises and the Prospects for the Justice”, Journal of International Affairs, vol.52, issue: 2, Spring,
s. 557–581.
Tandon, Y. (1999); “The World Trade Organisation and Africa’s Marginalisation,” Australian Journal of International Affairs, vol. 53, issue. 1, April,
s.83–94.
The World Bank, World Development Indicators 2000, http://www.worldbank.org/data/wdi2000/html, 17 Ocak 2001.
The World Trade Organization (2002). http://www.wto.org/english/thewto_e/whatis_e/tif_e/org6_e.htm, 15 Eylül 2002.
Touraine, M. (1997); Altüst Olan Dünya, Ümit Yayýncýlýk, Ankara.
Vamvakidis, A. (1999); “Regional Trade Agreements or Broad Liberalization: Which Path Leads to Faster Growth?,” IMF Staff Papers, Vol. 46,
No: 1, March, s. 42–68.
Werdenbaum, M. (1995); “A Neglected Aspect of the Global Economy: The International Handicap of Domestic Regulation,” Business Economics,
vol. 30, issue. 2, April.
Yýlmaz-Baþçeri, E. (1998); “Uluslararasý Göç,” Uluslararasý Politikada Yeni Alanlar Yeni Bakýþlar, (ed. Faruk Sönmezoðlu), Der Yayýnlarý, Ýstanbul.
23
ÝNCELEME
Avrupa Birliði-Türkiye Müzakere Süreci
2008 YILI ÝLERLEME RAPORU
Avrupa Birliði Devlet ve Hükümet Baþkanlarýnýn 17 Aralýk 2004 tarihli Brüksel Zirvesinde aldýðý
karar doðrultusunda, 3 Ekim 2005 tarihinde Lüksemburg'ta yapýlan Hükümetler Arasý Konferans
ile Türkiye resmen AB'ye katýlým müzakerelerine baþlamýþtýr. Yine ayný gün Türkiye için Müzakere
Çerçeve Belgesi yayýmlanmýþtýr. Böylece, Türkiye ile AB arasýndaki iliþki, çok önemli bir dönüm noktasýný
aþarak yepyeni bir sürece girmiþtir. Türkiye aday ülke statüsünden, müzakere eden ülke statüsüne
geçmiþtir.
Türkiye’nin Avrupa ülkeleriyle 1959 yýlýnda
baþlamýþ olan bütünleþme hayali, alýnan önemli
mesafelere raðmen, 50 yýla yaklaþan bir süredir
halen devam etmektedir.
Avrupa Birliði – Türkiye Müzakere Süreci
Avrupa Birliði Devlet ve Hükümet Baþkanlarýnýn
17 Aralýk 2004 tarihli Brüksel Zirvesinde aldýðý
karar doðrultusunda, 3 Ekim 2005 tarihinde
Lüksemburg'ta yapýlan Hükümetler Arasý
Konferans ile Türkiye resmen AB'ye katýlým
müzakerelerine baþlamýþtýr. Yine ayný gün Türkiye
için Müzakere Çerçeve Belgesi yayýmlanmýþtýr.
Böylece, Türkiye ile AB arasýndaki iliþki çok önemli
bir dönüm noktasýný aþarak yepyeni bir sürece
girmiþtir. Türkiye aday ülke statüsünden müzakere
eden ülke statüsüne geçmiþtir.
Türkiye ile müzakerelerin açýlmasý, Kopenhag
siyasi kriterlerinin yeterli ölçüde karþýlanmasý
sonucunda gerçekleþmiþ bulunmaktadýr. Bu
sürecin bir diðer önemli yaný siyasi kriterlere
ilaveten ekonomik kriterlerin ve özellikle
müktesebat uyumunun ön plana çýkmasýdýr.
Ekonomik kriterler müzakerelere konu olmamakla
birlikte, bu alandaki geliþmeler müzakere süreci
boyunca AB tarafýndan yakýndan izlenmekte ve
bazý müktesebat baþlýklarýndaki müzakerelerin
açýlmasýnda ölçüt olarak kullanýlmaktadýr. Buradaki
önemli husus, istikrara yönelik sürdürülebilir bir
ekonomi politikasýna devam edilmesi, mali
dengesizliklerin azaltýlmasý ve enflasyonla
mücadelenin disiplinli bir þekilde yürütülmesidir.
Ahmet Yücel Vural
Strateji Geliþtirme Dairesi
Fon Uzmaný
24
belirlendiði süreçtir.
AB Dýþiþleri Bakanlarý ve Türkiye Dýþiþleri Bakanýnýn
bir araya geldiði Hükümetlerarasý Konferans,
müzakerelerin resmi platformudur. Müzakere
sürecinin önemli siyasi kararlarý burada açýklanmakta
olup üye devletler ve aday ülkelerin dýþiþleri bakanlarý
veya üye devletlerin AB nezdindeki büyükelçileri ile
aday ülke baþmüzakerecisi düzeyinde
düzenlenmektedir. Bu forumda örneðin;
Müzakerelerin resmen açýlmasýna iliþkin bildirimin
yapýlmasý, Müzakerelerin hangi müktesebat
baþlýklarýnda baþlayacaðýnýn açýklanmasý ve
Müzakerelerin sonuçlandýðýnýn ilan edilmesi gibi
konular ele alýnýr.
Müzakerelerin hangi müktesebat baþlýklarýnda
baþlayacaðýnýn ve hangilerinde kapatýlacaðýnýn
kararlarý Bakanlar Konseyi tarafýndan oybirliði ile
alýnýr. Bu konuda ilgili ülkenin görüþüne de
baþvurulur.
Fiili müzakereler AB üye devletlerinin Brüksel'deki
daimi temsilcileri ve Türkiye'nin Baþ Müzakerecisi
baþkanlýðýndaki Müzakere Heyeti arasýnda
gerçekleþir. Bu aþamada, Avrupa Komisyonu ile
Türk Müzakere Heyeti arasýnda çok yoðun gayri
resmi temaslar gerçekleþir.
Tarama Süreci
Müzakerelerin ilk aþamasý olan Tarama süreci 3
Ekim 2005 tarihinde alýnan karar çerçevesinde 20
Ekim 2005 tarihinde baþlamýþ ve 14 Ekim 2006
tarihinde neticelenmiþtir.
AB Müktesebatý, AB Hukuk sistemine verilen
genel isimdir. Yaklaþýk 120 bin sayfadan oluþan
müktesebat; AB'yi kuran ve daha sonra deðiþikliðe
uðrayan antlaþmalarý, aday ülkelerin AB'ye
katýlýrken imzaladýklarý katýlým antlaþmalarýný,
Konsey, Komisyon, Avrupa Topluluklarý Adalet
Divaný gibi Topluluk organlarýnýn çýkardýklarý tüm
mevzuatý ifade etmektedir. Bu müktesebatta
Katýlým Müzakere Fasýllarý 35 baþlýk altýnda
sýnýflandýrýlmýþtýr.
Her bir müzakere faslýnýn taramasý bittikten sonra,
Komisyon üye ülkelere bir rapor sunmaktadýr.
Buradaki deðerlendirme ve öneriler, o fasýlda
müzakerelerinin açýlmasýna temel teþkil etmektedir.
Komisyon raporlarýnda, ayrýntýlý tarama sýrasýnda
ülkemizce verilen bilgilere dayanýlarak ülkemizin
müzakerelere hazýr olup olmadýðý deðerlendirmekte
ve sonuç kýsmýnda ya faslýn müzakereye açýlmasý
önerilmekte ya da bunun için tamamlanmasý
gereken ön-þartlar(benchmarks) ortaya konmaktadýr.
Katýlým Müzakereleri, Türkiye'nin AB Müktesebatýný
ne kadar sürede kendi iç hukukuna aktarýp yürürlüðe
koyacaðýnýn ve etkili bir þekilde uygulayacaðýnýn
Türkiye, tarama sürecini baþarýyla neticelendirmiþ
bulunmaktadýr. Bu 35 fasýldan 8 tanesinde
müzakerelerin açýlmasý kararý verilmiþtir. Açýlmasýna
ÝNCELEME
karar verilen 8 fasýldan 1 tanesinde de (Bilim ve
Araþtýrma) müzakerelerin kapanmasý kararý
alýnmýþtýr. Bunlar dýþýndaki 2 fasýlda ise herhangi
bir açýlýþ kriteri belirlenmemiþ olup müzakerelerin
açýlmasý beklenmektedir.
Türkiye, Avrupa Birliðine 2005 yýlýnda üye olan
10 ülkeye (Kýbrýs Rum Kesimi dahil) iliþkin olarak
Gümrük Birliði anlaþmasýný geniþleten ek protokolü
imzalamýþ ve ardýndan bir deklarasyon
yayýmlayarak bu protokolü imzalamasýnýn Kýbrýs
Cumhuriyetini tanýma anlamýna gelmediðini
belirtmiþtir. Bunun üzerine Avrupa Komisyonu,
Ek Protokolün Türkiye tarafýndan tam olarak
yerine getirilmediðini söyleyerek müzakere
fasýllarýndan 8 tanesi için Kýbrýs Ek Protokolünün
tam uygulanmasýný açýlýþ kriteri haline getirmiþtir.
Bu 8 fasýl, ek protokol tam olarak yerine
getirilmediði sürece açýlmayacak ve geçici olarak
kapatýlmayacaktýr. Bu 8 fasýlla beraber toplam
12 fasýlda açýlýþ kriteri belirlenmiþtir. Müzakere
fasýllarýndan 10 tanesinin görüþülmesine devam
edilmekte olup Dýþ Güvenlik ve Savunma Politikasý
faslýnda ise tarama sonu raporu henüz ülkemize
iletilmemiþtir.
Ek Protokolün tam olarak hayata geçirilmesi tüm
fasýllar için kapanýþ kriteri haline getirilmiþ
bulunmaktadýr.
AB Komisyonu 2008 yýlý Türkiye Ýlerleme
Raporu
AB Konseyinin Aralýk 1997 tarihinde
gerçekleþtirmiþ olduðu Lüksemburg Zirvesini
takiben, Komisyon tarafýndan Türkiye’nin üyeliðe
hazýrlanma yönünde yaptýðý ilerleme hakkýnda
Konsey ve Parlamento’ya düzenli olarak rapor
sunulmaktadýr.
Rapor, Komisyon tarafýndan toplanmýþ ve
incelenmiþ bilgilere dayanmaktadýr. Buna ek
olarak, Türk Hükümeti’nin ve üye ülkelerin katkýlarý,
Avrupa Parlamentosu raporlarý ve çeþitli
uluslararasý kuruluþlardan ve sivil toplum
örgütlerinden gelen bilgiler dahil olmak üzere
pek çok kaynak kullanýlmaktýr. Komisyon, bu
raporun içerdiði teknik incelemeye dayanarak,
geniþleme strateji belgesinde Türkiye’ye iliþkin
sonuçlara varmaktadýr.
AB Komisyonu 2008 yýlý Türkiye Ýlerleme Raporu,
Ekim 2007-Ekim 2008 tarihlerini arasýný
kapsamaktadýr.
2008 yýlý Ýlerleme Raporunun Genel
Deðerlendirmesi
5 Kasým 2008 tarihinde açýklanan Avrupa
Komisyonu’nun Türkiye hakkýndaki ilerleme
raporu, Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uyum
durumunu ortaya koymakta ve geçtiðimiz yýl
boyunca gerçekleþen reform ve mevzuat uyumu
sürecini ele almaktadýr. Komisyon’un Türkiye
hakkýnda yayýnladýðý 11. rapor olan söz konusu
belge genel olarak dengeli bir yaklaþým
göstermektedir.
AB Komisyonu’nda bürokratik ve siyasal düzeyde
Türkiye’nin AB üyeliðine olan çoðunluk desteði
sürmektedir. Raporun nesnel, eksiksiz ve tarafsýz
olmasý için gösterilen özen, bu desteðin saygýnlýðý
ve etkinliði açýsýndan önemlidir. Bu nedenle Türkiye
hakkýndaki eleþtirilerde yýkýcý olmayan fakat,
dolambaçsýz bir söylem tercih edilmektedir.
Türkiye-AB iliþkilerinin mevcut durumu göz önünde
bulundurulduðunda, ilerleme raporundan çok
‘ilerlememe’ raporu olarak da adlandýrýlabilecek
olan belge, Türkiye’ye iliþkin gözlemlerde bulunmak
ile yetinmektedir. Türkiye’de reform sürecinin hýz
kaybetmesi, Türkiye’nin Komisyon’un eleþtirilerine
hedef olmasýna yol açmýþtýr.
Türkiye, Avrupa Birliðine 2005
yýlýnda üye olan 10 ülkeye (Kýbrýs
Rum Kesimi dahil) iliþkin olarak
Gümrük Birliði anlaþmasýný
geniþleten ek protokolü imzalamýþ
ve ardýndan bir deklarasyon
yayýnlayarak bu protokolü
imzalamasýnýn Kýbrýs
Cumhuriyetini tanýma anlamýna
gelmediðini belirtmiþtir.
Komisyon Türkiye’nin ilerleme kaydetmediði ya da
sýnýrlý ilerleme kaydettiði alanlarý da belirterek;
Türkiye’yi siyasi reform sürecinin yavaþlamasý, sivil
anayasada yol alýnamamasý, kamu yönetimi
reformunda eksiklikler, ordunun siyasi etkisinin
devam etmesi, yolsuzlukla mücadelede sýnýrlý
ilerleme, ombudsman kurumunun
oluþturulamamasý, iþkence ve kötü muamele
vakalarýnda artýþ, sendikal haklar, kadýn haklarý ve
cinsiyet eþitliði, azýnlýk haklarý ve kültürel haklar,
iþgücü piyasasý ve insan kaynaklarý alanlarýndaki
sorunlar gibi konularda eleþtirmektedir.
Raporda Türkiye’nin siyasal, ekonomik ve mevzuat
eksiklerinin iþaret ettiði yalýn bir gerçekte de dikkat
çekmektedir. Türkiye, AB üyesi olmak istediði halde
bunun gereklerini yerine getirmekte zafiyet
göstermektedir.
Buna ilaveten, AB üyeliðinin yalnýzca teknik mevzuat
uyumundan ibaret olmadýðý unutulmamalýdýr.
Yapýlmasý gerekli olan kapsamlý reformlarýn ayný
zamanda Türkiye’nin 21. yüzyýlda küresel rekabet
gücü yüksek bir ülke olmasý için eðitim, kayýtdýþý
ekonomi, iþ piyasasý, tarým, bölgesel kalkýnma, bilgi
teknolojileri, enerji gibi elzem ilerleme alanlarýný
kapsadýðý göz önünde bulundurulmalýdýr.
Türkiye, AB üyeliði hedefinde önemli kazanýmlara
da sahip bulunmaktadýr. Mevcut baþarýlmýþ reform
birikimi, bürokrasi, özel sektör, sivil toplum ve
akademik yaþamdaki insan sermayesi, son yedi
yýldaki ekonomik atýlýmlar, Kafkasya ve Orta
Doðu’daki dýþ politika baþarýlarý bu kazanýmlarýn
baþlýcalarý olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Önemli
olan, küresel deðiþimler, Avrupa’daki geliþmeler ve
Türk toplumunun dinamizmi dikkate alýndýðýnda
göreceli bir zaman kaybýna düþmemektir.
Diðer aday ülkeler ve özellikle müzakerelere Türkiye
ile ayný zamanda baþlayan Hýrvatistan ile
karþýlaþtýrýldýðýnda Komisyon’un Türkiye’ye kýyasla
Hýrvatistan’a daha olumlu bir yaklaþým sergilediði
aþikardýr. Geniþleme stratejisinde Komisyon “gerekli
koþullarý karþýlamalarý þartý ile Batý Balkanlarýn AB
üyeliðine ilerlemesi hýzlandýrýlabilir” ifadesini
kullanýrken, “gerekli hazýrlýk adýmlarýný atarsa
Hýrvatistan’ýn 2009’un sonuna kadar katýlým
müzakerelerinin son aþamasýna ulaþmasýnýn
beklendiði” ifadesini de eklenmektedir. Ayrýca,
25
ÝNCELEME
Diðer aday ülkeler ve özellikle
müzakerelere Türkiye ile ayný
zamanda baþlayan Hýrvatistan ile
karþýlaþtýrýldýðýnda Komisyon’un
Türkiye’ye kýyasla Hýrvatistan’a
daha olumlu bir yaklaþým
sergilediði aþikardýr.
Hýrvatistan için katýlým müzakerelerinin son
aþamasýna ulaþmasý amacýyla yol haritasý
yayýnlanmýþtýr. Öte yandan, Türkiye ile katýlým
müzakerelerinin “ülkenin ilgili koþullarý yerine
getirmesi gerekliliðini ve reformlarý yapma hýzýný
yansýttýðýný” ifade etmekte, müzakereleri etkileyen
diðer faktörlere deðinmemektedir. Kýbrýs sorunu
konusunda Türkiye’nin çözüm çabalarý ve BM’nin
söz konusu çabalara verdiði desteði devam
ettirmesinin hayati önemde olduðu belirtilirken
Ortaklýk Anlaþmasý Ek Protokol’ünün ayýrýmcýlýk
olmaksýzýn tümüyle uygulanmasýnýn beklendiði
belirtilmektedir.
AB’nin Türkiye’ye yönelik geniþleme politikasýnda
strateji ve vizyon eksikliði ile belirsizlik ve
duraðanlýðý bir politika olarak benimseme ve
kabul ettirme gayreti gözlemlenmektedir. Aday
ülkelerle müzakerelerin yönlendirilmesinde hayati
rol oynayan Komisyonun bu gibi konularýn
çözüme ulaþtýrýlmasýnda daha yapýcý ve etkin bir
tavýr sergilemesi beklenmektedir. Benzer þekilde
Türk hükümeti de AB sürecini canlandýrmak
konusunda elinden geleni yaparak müzakerelerin
makul bir sürede üyelikle sonuçlanmasý konusunda
AB’yi ikna edici bir strateji izlemelidir. Olumlu
adýmlarýn her iki tarafça atýlmasý ve AB üye
devletleri tarafýndan desteklenmesi gerek AB,
gerekse Türkiye’nin ortak meselelerini çözüme
ulaþtýrma ve geleceðe birlikte yol alma kararlýlýðýný
ortaya koyacaktýr. Bu doðrultuda, müzakerelerin
2014-2015 yýllarýnda sonuçlandýrýlmasý için gerekli
adýmlarýn atýlmasý Türkiye’de AB sürecinin etkin
bir þekilde devam etmesi, toplumun tüm
kesimlerinin geleceðe yönelik beklenti ve
planlarýnýn saðlam bir temele oturtulabilmesi ve
AB’nin Türkiye’nin üyeliðine olan baðlýlýðýný ortaya
koymasý açýsýndan büyük önem taþýmaktadýr.
2008 yýlý Ýlerleme Raporu- Mali Hizmetler
Faslý
Komisyon’un 2008 yýlý ilerleme raporunda,
Kurumumuzun da yer aldýðý 9. fasýlla ilgili
deðerlendirmeler þu þekilde sýralanabilir:
Bankalar ve finansal holdinglerle ilgili olarak;
düzenli olmamakla birlikte ilerleme saðlandýðý,
Bankacýlýk Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun
bankalarýn likidite durumlarýnýn güçlendirilmesi
amacýyla ilave likidite þartlarý ortaya koyduðu ve
yaþanan finansal karmaþa sürecinde bankalara
kar daðýtmama önerisi getirdiði belirtilmiþtir. Bu
süreçte Türkiye’nin BASEL II’ye uyum sürecini
ertelemiþ olduðu belirtilmektedir. Ayrýca, Kurumun
yabancý bankalara yönelik olarak þubelerin ve
temsilciliklerinin merkez ülkelerde yer alan ana
hissedarlarý ile ilgili herhangi bir deðiþikliði
bildirmesi zorunluluðu ile raporlamalarýnda yeni
yaptýrýmlar getirdiðini belirtmektedir. Tasarruf
Mevduatý Sigorta Fonu, risk esaslý sigorta primi
uygulamasýna geçmiþ bulunmaktadýr. BDDK’nýn
çalýþanlarýna yönelik olarak eðitim faaliyetlerine
devam ettiði, üçüncü ülkelerle iliþkiler bazýnda
da 16 adet iþbirliði anlaþmasý imzaladýðý
26
belirtilmektedir. Ülkemizin, bankalar ve finansal
holdinglerle ilgili olarak müktesebata uyum yönünde
önemli adýmlar atmýþ olduðu ancak, uyumun tam
olarak saðlanmasý için özellikle kredi kurumlarýnýn
ve yatýrým þirketlerinin sermaye gereksinimleri ile
mevduat sigortacýlýðý, tasfiye, yeniden yapýlandýrma
ve banka hesaplarý ile ilgili direktifler ile de uyum
saðlanmasý gerektiði belirtilmiþtir.
Sermaye piyasalarý ile ilgili olarak, SPK’nýn borsa
þirketlerini UMS’ye ve UFRS’ye uyumlu olarak yýllýk
ve üç aylýk mali tablolarýn AB’nde uygulanan formata
uygun olarak yayýmlamalarýný zorunlu tuttuðu,
SPK’nýn baþarýlý bir þekilde Eþleþtirme Projesi’ni
tamamladýðý ve bu projenin sermaye piyasasý
düzenlemelerinin geliþtirilmesine ve düzenleyici
otoritenin idari kapasitesinin artýrýlmasýna katkýda
bulunduðu, finansal ürün piyasalarý, yatýmcý tazmini,
izahnameler ve piyasanýn kötüye kullanýlmasý
konularýnda daha fazla ilerlemenin gerekli olduðu,
Menkul kýymet piyasalarý ve yatýrým hizmetleri
alanýnda düzenlemelerin daha uyumlu olduðu,
finansal alt yapý ile ilgili düzenlemelerin büyük
ölçüde uyumlu olduðu hususlarý belirtilmiþtir.
Sigortacýlýk ve emeklilik fonlarý ile ilgili olarak önemli
ilerlemeler kaydedilmekle birlikte, müktesebata
uyumun henüz kýsmi düzeyde kaldýðý
belirtilmektedir.
Mali piyasalarýn altyapýsý ile ilgili müktesebata
uyumun tam olarak saðlanmýþ olduðu
vurgulanmaktadýr.
Sonuç olarak, mali hizmetler faslý ile ilgili olarak,
bankacýlýk ve finansal kurumlarla ilgili olarak önemli
düzeyde uyum saðlandýðý, risk bazlý mevduat sigorta
sisteminin uygulanmaya baþlandýðý, sermaye
piyasalarý ile ilgili olarak makul düzeyde ilerleme
saðlandýðý, finansal piyasalarýn altyapýsý ile ilgili
olarak uyumun tam olarak gerçekleþtirildiði,
sigortacýlýk ve emeklilik fonlarý ile ilgili olarak uyumun
henüz saðlanmadýðý ve bu alanda bir baðýmsýz idari
otoriteye ihtiyaç duyulduðu belirtilmektedir.
Mali hizmetler faslý, Konsey’in almýþ olduðu 14/15
Aralýk 2006 tarihindeki karar çerçevesinde, Kýbrýs
Ek Protokolü tam olarak yerine getirilene kadar
açýlmayacak ve geçici olarak kapatýlmayacak
baþlýklardan biri olarak karþýmýza çýkmaktadýr.
Bütün bu deðerlendirmeler, yayýnlanan raporlar ve
genel manada çizilen olumsuz tabloya karþýn,
Türkiye’nin 2007-2013 yýllarýný kapsayan bir Ulusal
Program hazýrladýðý, bürokraside alt düzeyde teknik
uyumun saðlanmasý için çalýþmalarýn devam ettiði,
konjonktürel geliþmelerin özellikle enerji politikalarý,
dýþ politika ve Kafkaslarda yaþananlarýn Türkiye’nin
lehine geliþmeler olduðu önemli bir gerçektir.
Ekonomik kriterler açýsýndan önemli ölçüde uyum
saðlanmýþ bulunulmaktadýr. Bu çerçevede,
müzakerelerin ilerlemesi önünde görülen en önemli
engellerin siyasi irade eksikliði, toplumsal iletiþim
eksikliði ve kendimizi daha iyi anlatmada yaþadýðýmýz
sýkýntýlar gibi hususlar olduðu kaçýnýlmaz bir gerçek
olarak karþýmýza çýkmaktadýr.
MAKALE
MEVDUAT SÝGORTACILIÐINDA
AHLAKÝ TEHLÝKE (MORAL HAZARD) SORUNU
Bankacýlýkta Asimetrik Bilgi Problemi, Ahlaki Riziko ve Mevduat Sigortacýlýðý Ýliþkisi
Bu makalede önce ahlaki tehlikenin finans ve bankacýlýðýn önemli bir unsuru
olan mevduat sigortacýlýðý içindeki konumunu, daha sonra ülkemizde de 19942000 yýllarý arasýnda tasarruf mevduatýna uygulanan % 100 güvenceyi ve yarattýðý
ahlaki tehlikeyi, nihayetinde ise; ahlaki tehlikenin azaltýlmasýna yönelik önlemler
ele alýnmýþtýr.
I. GÝRÝÞ
Ekonomi ve Finans dünyasýnda asimetrik
bilginin bulunmasý bir takým sorunlara neden
olmakta, bunun baþýnda ise ahlaki tehlike
(Moral Hazard) gelmektedir.
Bu makalede önce ahlaki tehlikenin finans ve
bankacýlýðýn önemli bir unsuru olan mevduat
sigortacýlýðý içindeki konumunu, daha sonra
ülkemizde de 1994-2000 yýllarý arasýnda
tasarruf mevduatýna uygulanan % 100
güvenceyi ve yarattýðý ahlaki tehlikeyi,
nihayetinde ise; ahlaki tehlikenin azaltýlmasýna
yönelik önlemleri tartýþacaðýz.
Asimetrik Bilgi Kavramý
Ekonomi dünyasý aktörlerinin birbirlerinden
gizlediði veya bilinmesini uygun bulmadýðý çok
çeþitli bilgiler olabilir. Günümüzde bilgiye eriþim
önceki yýllara kýyasla daha kolay ve daha az
maliyetle gerçekleþmektedir. Ancak bilgiye
ulaþma kolaylaþmakla birlikte bilgiden eþit
þekilde yararlanmak halen mümkün
olmamýþtýr.1 Bilginin taraflar arasýnda eþit
paylaþýlamamasý durumunda asimetrik bilgi
kavramý ortaya çýkmaktadýr. Diðer bir deðiþle
bir ekonomik veya finansal iþlemde taraflardan
birinin diðerine nazaran daha az bilgiye sahip
olmasý durumunda asimetrik bilginin
varlýðýndan bahsedilebilir.
Finansal istikrarsýzlýðýn temel nedenlerinden
birisi de asimetrik bilgi sorunudur. Finansal
istikrar iki temel koþula baðlýdýr:
a) Finansal sistemde bulunan temel kurumlarýn
istikrarlý olmasý,
b) Temel piyasalarýn istikrarlý olmasý ve piyasada
fiyat istikrarýnýn saðlanmasý
Finansal problemler, finansal sistemin bilgi akýþ
mekanizmasýný bozarak kaynaklarýn daha
verimli yatýrýmlara yönelmesini engellemekte
ve bu durum karþýsýnda asimetrik bilgi
sorununun ortaya çýkmasý ile de finansal
istikrarsýzlýklar ve bankacýlýk krizleri ile oldukça
sýk karþýlaþýlmaktadýr.2
Ahlaki Tehlike ( Moral Hazard)
Ahlaki tehlike (Moral Hazard) kavramý
çoðunlukla sigortacýlýkta kullanýlmakla birlikte
baþta bankacýlýk olmak üzere tüm finansal
faaliyetlerden dolayý da karþýmýza çýkmaktadýr.
Ekonomi dünyasýnda gerçekleþen bir iþlem
sonrasýnda asimetrik bilgi nedeniyle
oluþabilecek problemler ahlaki tehlikeye neden
olabilmektedir. Böylesi durumlarda gerçekleþen
iþlem sonrasýnda taraflardan birinin diðer tarafa
zarar vermesi mümkündür. Bu durumu zarar
görenin önceden tahmin etmesi veya fark
etmesi ise mümkün deðildir.
Ahlaki tehlikenin finansal bir eylem sonrasýnda
ortaya çýkan asimetrik bilgi sorununun
sonuçlarýndan biri olduðundan bahsetmiþtik.
Bankacýlýkta borç verenlerin, borç alanlarýn
yatýrým planlarýný belirlemede söz sahibi olma
þansý çok azdýr. Borç alanlarýn borç verene
zarar verebilecek riskli ve borç ödeme güçlüðü
yaratabilecek durumlarý oluþturma ihtimalleri
ise yüksektir. Burada kredi kullananlar kar
getirmeyen, sadece kendisinin itibarýný artýrýcý
bir kýsým faaliyetlerde bulunabilir veya yatýrýmýn
baþarýlý olmasý halinde kendisinin
faydalanabileceði baþarýsýzlýk durumunda ise
zararý borç verene yüklediði riskli yatýrým yapma
niyetinde de olabilirler.
Bankalar kredi verirken geri ödeme olasýlýklarý
daha fazla olan borçlularý bilmek isterler. Borca
sadýk müþterinin tanýmýnýn zorluðu nedeniyle
1Balkýr Demirkan, Sigorta Sektöründe Asimetrik Bilgi Problemi, Sigorta Araþtýrmalarý Dergisi Temmuz 2006, Sayý 2, s.125 (
http://www.tsrsb.org.tr/NR/rdonlyres/03EE6DB6-4920-461A-88EC-94F5A9BAD73C/2143/127_142.pdf )
2 Güler Aras ve A. Müslümov, “Kredi Piyasalarýnda Asimetrik Bilgi ve Bankacýlýk Sistemi Üzerindeki Etkileri” Ýþletme Ýktisat Finans Dergisi, Yýl 19, Sayý
222, Eylül 2004. s.3 (http://www3.dogus.edu.tr/amuslumov/research/Article/Muslumov%20-%20Asimmetry%20-%20IF%20-%202004.pdf )
Ýsmail ACAR
TMSF-Denetim Daire Baþkanlýðý
27
MAKALE
Mevduata yüzde yüz garanti
verilmesi ahlaki riskin en önemli
kaynaklarýndandýr. Mevduata tam
güvence verildiði takdirde banka
idarecileri aþýrý riskli alanlarda
faaliyetlerde bulunmaya
niyetlenebilirler. Ayrýca mevduat
sahipleri de devlet tarafýndan
kurtarýlacaklarýný bildiklerinden
bankanýn aþýrý risk alýp almadýðý
hususunda herhangi bir özen
göstermezler ve yatýrýmýndan daha
yüksek getiri saðlamak amacýyla
çok riskli bankalara yatýrýmlarýný
yönlendirebilirler.
bankalar çeþitli eleme yöntemlerine baþvururlar.
Bankalarýn bu yönteme baþvurmasýnýn sebebi
ise bankaya daha yüksek faiz ödemeye
isteklilerin riskliliðinin fazla olmasý ve onlarýn
söz konusu krediyi geri ödeme olasýlýðýnýn
düþük olmasý ihtimalidir. Çünkü faiz oranlarý
yükseldikçe borçlananlarýn ortalama riskliliði
artacak, muhtemelen de bankanýn karlýlýðý
düþecektir.3
ve bunun sonuçlarý çoðu zaman her iki taraf
için de aðýr sorunlara yol açmýþtýr. 7
Çalýþmamýzýn bundan sonraki bölümünde
asimetrik bilginin neden olduðu sorunlardan
olan Ahlaki Tehlike (riziko) konusunu mevduat
sigortacýlýðý çerçevesinde deðerlendireceðiz.
Mevduata yüzde yüz garanti verilmesi ahlaki
riskin en önemli kaynaklarýndandýr. Mevduata
tam güvence verildiði takdirde banka idarecileri
aþýrý riskli alanlarda faaliyetlerde bulunmaya
niyetlenebilirler. Ayrýca mevduat sahipleri de
devlet tarafýndan kurtarýlacaklarýný
bildiklerinden bankanýn aþýrý risk alýp almadýðý
hususunda herhangi bir özen göstermezler ve
yatýrýmýndan daha yüksek getiri saðlamak
amacýyla çok riskli bankalara yatýrýmlarýný
yönlendirebilirler.
Mevduat Sigortasýndaki Ahlaki Tehlike
Sistemde bulunan bankalarýn sermayelerinin
bir kýsým veya tamamýný kaybetmeleri veya
devlet tarafýndan bankaya el konmasý,
birleþmeye veya iflasýný istemeye zorlanmasý,
mevduatlarýn aþýrý þekilde çekilmeye baþlanmasý
bankalarý olumsuz yönde etkiler. Bu tür
durumlar bankacýlýk krizlerini çaðrýþtýrýr. 4
Bankacýlýk krizlerinin yükleyeceði fatura
ekonomiye çok aðýr gelecektir. Bu durumdan
kurtulmak için devleti idare edenler bankacýlýk
sektöründe finansal bir emniyet aðý oluþturmak
istemektedirler. Bu finansal emniyet aðý
içerisinde önemli bir yeri olan faktör, mevduat
sigortacýlýðýdýr.5
Mevduat sigortacýlýðý; mevduat sahiplerinin
tasarruflarýný muhafaza edecekleri güvenli bir
ortam saðlamak, kriz dönemlerine de bankalara
hücumlarý önlemek ve bankacýlýk ve finans
sektöründeki istikrarý devam ettirmek gibi basit
ama önemli roller üstlenen bir sistemdir.6
Mevduat sigortacýlýðýnýn dünya üzerinde yaygýn
olarak kullanýlmasýnýn nedeni, sistemin
bankacýlýk paniklerinin en düþük harcama ile
çözüme kavuþturulmasýna imkan tanýmasýdýr.
Ayrýca mevduat sigortasý küçük yatýrýmcýyý
korumada ve küçük ölçekli bankalarýn mevduat
pazarýnda daha büyük ölçekli bankalar ile
rekabet gücünü artýrmada önemli bir rol
oynamaktadýr.
Mevduat sigortasýnýn sistemde baþarýlý sonuçlar
verebilmesi için asimetrik bilgi sorununun en
aza indirgenmesi gereklidir. Ancak geçmiþ
deneyimler göstermiþtir ki banka ile mudi
arasýnda bir asimetrik bilgi problemi yaþanmýþ
Mevduat sigortacýlýðýnýn olmadýðý ülkelerde
bankalarýn iflas etmesi durumunda bunun
sonuçlarýna mudiler ve banka sahipleri
katlanmaktadýr. Bu durumlarda bir getiri elde
etme amacýyla elindeki parayý bankaya yatýran
yatýrýmcý riski kendi baþýna üstlenmek
durumunda kalýr.8
Mevduata tam garanti verilmesinin, piyasa
disiplini üzerinde olumsuz etkiye sahip olduðu
ve bankacýlýk sektöründe ahlaki tehlike
sorununa neden olmasý nedeniyle bankacýlýk
sektörünün aþýrý risk almasýna ve kaynaklarýn
erozyonuna neden olmaktadýr. Bu durumlarda
mevduat sigortacýlýðýnda ahlaki tehlike
sorununun bankalarda;
• Sermaye yeterliliðinin azalmasýna,
• Kredi riskinin artmasýna,
• Döviz pozisyonu riskinin artmasýna,
• Likidite riskinin artmasýna,
• Gelir-gider dengesinin gelirler aleyhine
bozulmasýna,
• Mevduatlara daha yüksek faiz oranlarý
ödenmesine,
• Temsilcilik maliyetinin artmasýna
neden olduðu görülmektedir.9
Türkiye ve dünya örneklerinde mevduata tam
garanti uygulamasýna finans sektöründe
sistemik bir krizi önlemek veya bir an önce
sonlandýrmak ve oluþabilecek maliyetleri en
aza indirmek amacýyla baþvurulduðu
bilinmektedir. Bu nedenle tam mevduat
güvencesi, sýnýrlý bir süre için uygulanmasý
gereken bir politika seçeneðidir. Tam mevduat
3 Ali Þen, Asimetrik Bilgi-Finansal Kriz Ýliþkisi, Dumlupýnar Üniv., Sosyal Bilimler Dergisi, Nisan 2006, Sayý:14, s.5 (http://sbe.dumlupinar.edu.tr/14/1.pdf)
4 Halil Altýntaþ, Bankacýlýk Krizlerinin Nedenleri ve Ekonomik Maliyetleri, Erciyes Üniv. ÝÝBF Dergisi, Sayý:22, Ocak-Haziran 2004, s.40
(http://iibf.erciyes.edu.tr/dergi/sayi22/haltintas.pdf)
5 Gillian G. H. Garcia, Deposit Ýnsurance A Survey of Actual And Best Practices, IMF Working Paper, 1996, s.26
6 Necati Kocaman, “Ahlaki Riziko” Konulu Yetki Etüdü, Bankacýlýk Düzenleme ve Denetleme Kurumu, 2002, s.23
7 Alövsat Müslümov, (2002) “Mevduat Sigorta Sistemi ve Ahlaki Tehlike: Türk Bankacýlýk Sektörü Örneði”, Banka, Mali ve Ekonomik Yorumlar
Dergisi, Sayý 39, s.5
“www3.dogus.edu.tr/amuslumov/research/Article/Muslumov%20-%20Deposit%20Insurance%20-%20Banka.pdf”,
8 a.g.m., s.6
9 a.g.m., s.7
28
MAKALE
güvencesinin bir ülkede uzun süre uygulanmasý
ve bu politikanýn geçici nitelikten uzaklaþarak
kalýcý bir hal almasý, piyasa disiplinini zayýflatarak
ekonomi üzerinde olumsuz etki yaratmaktadýr.
Bu durum ülke kaynaklarýnýn verimli yatýrým
ve faaliyet alanlarýna kanalize edilmesini
önlemekte, tasarruflarýn ülke kalkýnmasýna
yapacaðý katkýyý sýnýrlandýrmaktadýr.Tam
mevduat güvencesinden sýnýrlý mevduat
güvencesine geçilebilmesi için makroekonomik
politikalarýn güçlendirilmesi, ekonomik ve mali
istikrarýn iyileþtirilmesi, bankacýlýk sektörünün
mali yapýsýnýn kuvvetlendirilmesi, sektör
üzerinde etkin denetim, gözetim ve düzenleme
faaliyetini gerçekleþtirecek kurumsal bir yapýnýn
oluþturulmasý gerekmektedir.10
1980 Yýlý Sonrasý Türkiye’de Uygulanan
Sigorta Kapsamý Uygulamalarýnýn Ahlaki
Tehlike Yönünden Deðerlendirilmesi
Türkiye’de mevduat sigortasýnda mevduat
kapsamý yönünden tarihçesine bakarsak
özellikle yakýn geçmiþ olarak 1980 sonrasý
ekonomide liberal bir bakýþ açýsý kazanan
ülkemizde yeterli kontrol ve denetim
uygulanmamasý nedeniyle banka iflaslarý söz
konusu olmuþ ve bu dönemde sektördeki bazý
banker ve bankalarýn iflas etmeleri nedeniyle
bankacýlýða güven ve istikrar saðlamak ve
tasarruf mevduatlarýný korumak amacýyla
Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonu (TMSF)
kurulmuþtur.11
22 Temmuz 1983 tarih ve 70 sayýlý Kanun
Hükmünde Kararname ile tasarruf mevduatýna
3 milyon TL’ye kadar kiþi baþý garanti
getirilmiþtir.
1985 yýlýnda yürürlüðe giren Bankalar Kanunu
ile ülkemizde faaliyet gösteren tüm bankalarýn
Fona üye olmalarý zorunlu tutulmuþ, ayrýca 3
milyon TL’ye kadar garanti uygulamasýna devam
edilmiþtir.
1986 yýlýnda kiþi baþý 6 milyon TL sigorta
kapsamýna alýnýrken, bunun ilk 3 milyon TL’sinin
tamamý ile bakiye tutarýnýn %60’ýna güvence
verilmiþtir.
1992 yýlýna gelindiðinde ise döviz tevdiat
hesaplarýndaki tasarruf mevduatlarý da sigorta
kapsamýna alýnmýþ ayrýca sigorta kapsamý 75
milyar TL’ye çýkartýlmýþ, 75 milyar TL’yi
geçmeyecek þekilde 50 milyar TL tutarýndaki
kýsmýn tamamý ile aþan kýsmýn %60’ý sigorta
kapsamýna alýnmýþtýr.
1994 yýlýnda da anaparalar ile faizler de sigorta
kapsamýna alýnmýþ ve sigorta kapsamý 150
milyon TL’ ye yükseltilmiþtir.
Ancak ayný yýl 3 bankanýn (Türkiye Turizm ve
Yatýrým Bankasý, Ýthalat ve Ýhracat Bankasý ve
Marmara Bankasý) bankacýlýk yapma ve
mevduat kabul etme izinleri kaldýrýlýnca
sistemde bir güven bunalýmý oluþmuþtur.
Mevduat çekiliþlerinin diðer bankalarda da
artan oranda görülmeye baþlamasý üzerine
Bakanlar Kurulunca tasarruf mevduatýnýn
tamamýna üst sýnýr olmaksýzýn garanti
getirilmiþtir. Bununla beraber o yýl sistem dýþýna
çýkan 3 banka bu uygulamaya dahil olamamýþ
ve bu bankalardaki mevduat sahipleri ancak
150 milyon TL’ye kadar tutarlarda ödeme
alabilmiþlerdir.
Tasarruf mevduatýna tam
garanti uygulamasýna 01 Haziran
2000 tarihinde son verilmiþ ve
sigorta limiti 100 milyar TL olarak
belirlenmiþtir. 01 Ocak 2001
tarihinde ise mevduata verilen
sigorta limiti 50 milyar TL olarak
deðiþtirilmiþtir. Halen tasarruf
mevduatlarýnýn her banka için ayrý
ayrý olmak üzere kiþi baþýna 50
milyar TL’si sigorta kapsamýndadýr.
Tasarruf mevduatýna tam garanti uygulamasýna
01 Haziran 2000 tarihinde son verilmiþ ve
sigorta limiti 100 milyar TL olarak belirlenmiþtir.
01 Ocak 2001 tarihinde ise mevduata verilen
sigorta limiti 50 milyar TL olarak deðiþtirilmiþtir.
Halen tasarruf mevduatlarýnýn her banka için
ayrý ayrý olmak üzere kiþi baþýna 50 milyar TL’si
sigorta kapsamýndadýr.
1980 yýlý sonrasýnda mevduat sigortacýlýðýnýn
getirdiði garanti uygulamalarýnýn ortaya
çýkardýðý ahlaki tehlike yönünden
incelendiðinde bu rizikonun arttýðý, hatta
aþýrýlaþtýðýnýn görüldüðü durumlarýn tasarruf
mevduatýna saðlanan garantinin (güvence)
%100 olduðu, yani tam garantinin saðlandýðý
dönemlerde olduðu görülmüþtür.
Yüzde yüz güvenceli mevduat sigorta sistemine
geçilmesinde 1994 yýlýnda baþ gösteren
ekonomik kriz sebep olmuþtur. %100 güvenceli
tasarruf mevduat sigorta sistemine neden
gerek görüldüðünü anlayabilmek için öncelikle
söz konusu krizin ana nedenleri incelenmelidir.
Ülkemizde 1989 yýlýndan itibaren enflasyonun
kontrol altýna alýnmasý hükümetin temel
hedefleri arasýna konulmuþtu. Fakat
enflasyonun kontrol altýna alýnmasýnda döviz
kurlarýnýn baský altýnda tutulmasýnýn tercih
edilmesi TL’nin yabancý paralar karþýsýnda
deðerlenmesi ile sonuçlanmýþtýr. Bu durum
Türk ekonomisinin rekabet gücünü
kaybetmesine sebep olmuþtur. Sonuçta,
ekonominin iç ve dýþ dengeleri bozulmuþ ve
bozulan dengeler ise 1994 yýlý baþýnda para,
sermaye ve döviz piyasalarýnda ciddi bir krize
yol açmýþtýr. Ekonomik krizden çýkýþ için 5
Nisan 1994 tarihinde alýnan önlem planý
10 Bankacýlýk Düzenleme ve Denetleme Kurumu 28.05.2004 tarihli Basýn Açýklamasý.
11 28 Haziran 1983 tarihli 70 sayýlý Kanun Hükmünde Kararname.
29
MAKALE
Yapýlan araþtýrmalar
göstermiþtir ki %100 güvenceli
doðrudan mevduat sigortasý
bankacýlýk sektöründe ahlaki
tehlike sorununa, bu sorun ise
Türk bankacýlýk sektörünün 1994
sonrasý dönemde kötü
performansýna neden olmuþtur.
Ekonomide %100 güvenceli
mevduat sigorta sisteminin olduðu
durumlarda, getiriden faydalanan
taraf (mevduat sahibi ve bankalar)
ile riski üstlenen tarafýn (devlet
ve/veya vergi ödeyici sýfatýyla
vatandaþ) farklý olmasý bankacýlýk
sektöründe asimetrik bilgi ve
sonuçta ahlaki tehlike sorunu
doðurmaktadýr.
çerçevesinde mali piyasalarda istikrarý
saðlayacak ve mali sisteme güveni tesis edecek
düzenlemeler arasýnda mevduatý sigortasý
düzenlemeleri de yer almýþtýr.12
Baþlangýçta, Türkiye’de %100 mevduat
sigortasýna geçilmesi, bankalardan mevduat
kaçýþýný engellemek için uygun bir yöntem
olarak düþünülmüþtür. Fakat 1994 yýlýndan
sonra geliþen olaylar, bu sistemin para
piyasalarýnda baþlayan krizin ana nedenlerinden
biri olduðunu göstermektedir. Bu dönemde
bazý bankalarýn iþlevlerini yerine getiremediði
görülmüþ, bu gerekçe ile 1999 yýlýndan itibaren
Türkiye’de bu bankalar Fon bünyesine alýnmýþtýr.
Ülkemizde bu dönemde büyüyen bankacýlýk
krizinin etkileri sektör sýnýrlarýný aþmýþ ve
bankacýlýk sistemine olan güvenin azalmasý
gibi unsurlar diðer ulusal finansal kurum ve
pazarlara olan güvenin sarsýlmasýna neden
olmuþtur. Nihayetinde yabancý sermaye
Türkiye’yi kýsa süre içerisinde terk etmiþ ve
ekonomi finansal krizle yüzleþmiþtir.
Ülkemizde oluþan finansal krizde sýnýrsýz
mevduat sigortasý uygulamasýnýn katkýsýnýn
önemli olduðu düþünülmektedir. Ýþte bu
nedenle 06.01.2001 tarihinde Türkiye’de %100
güvenceli tasarruf mevduat sigortasýndan
vazgeçilmiþ ve kýsmi güvenceli tasarruf mevduat
sigortasýna dönülmüþtür.
Yapýlan araþtýrmalar göstermiþtir ki %100
güvenceli doðrudan mevduat sigortasý
bankacýlýk sektöründe ahlaki tehlike sorununa,
bu sorun ise Türk bankacýlýk sektörünün 1994
sonrasý dönemde kötü performansýna neden
olmuþtur. Ekonomide %100 güvenceli mevduat
sigorta sisteminin olduðu durumlarda, getiriden
faydalanan taraf (mevduat sahibi ve bankalar)
ile riski üstlenen tarafýn (devlet ve/veya vergi
ödeyici sýfatýyla vatandaþ) farklý olmasý
bankacýlýk sektöründe asimetrik bilgi ve sonuçta
ahlaki tehlike sorunu doðurmaktadýr. Ahlaki
tehlike sorunu ise özellikle, bu soruna yüksek
duyarlýlýðý olan küçük ölçekli yerli özel ticaret
bankalarýnýn performansýnýn kötüleþmesinin
nedenidir.13
Ahlaki Tehlikenin Etkilerinin Azaltýlmasýna
Yönelik Alýnabilecek Önlemler
Mevduat sigortacýlýðýndaki ahlaki tehlikenin
tamamen yok edilmesi mümkün olmamakla
birlikte, etkilerini en az seviyede tutmak için
bazý çabalarýn gösterilebilmesi mümkündür.
Alýnabilecek bazý önlemler ile ahlaki tehlikenin
12 Alövsat Müslümov, a.g.m., s. 3
13 a.g.m., s.12
14 Necati Kocaman, s.64
30
olumsuz etkileri asgari seviyede tutulabilir. Bu
amaçla öncelikle sektörde etkin bir kontrol ve
denetim sisteminin saðlanmasý gereklidir.
Kontrol ve denetim sisteminin baþta sektörün
düzenleyici otoritesi olmak üzere tüm finansal
ve kamu kuruluþlarý tarafýndan da
desteklenmesi gereklidir. Bankalar ve sistem
içindeki otoriteler uygulayacaklarý strateji ve
politikalarda güven ortamýný sarsmayacak
davranýþlar sergilemeli ve toplumun yeterince
bilgilendirilmesi saðlanarak asimetrik bilgi
probleminin minimumda tutulmasý
saðlanmalýdýr.
Ayrýca ahlaki tehlikenin etkisinin azaltýlmasýnda
mevduat sigortasýnda uygulanacak prim sistemi
önemli bir belirleyici olacaktýr. Bilindiði gibi
tam koruma saðlandýðý durumlarda güçlü–zayýf
banka veya riskli-risksiz banka ayrýmý
yapýlmamasý nedeniyle mudiler daha karlý
yatýrýmlara yöneldiðinden bankalar açýsýndan
da rekabet problemi yaþanmaktadýr. Farklý risk
taþýyan bankalar ayný güvenceye sahip
olduðundan çoðu kez risksiz bankalar daha
fazla risk almaya baþlayarak sistemin dengesinin
bozulmasýna neden olmaktadýr. Bu açýdan
bakýldýðýnda mevduat sigortacýlýðýnda iyi
iþletilen bir riske dayalý prim sisteminin
uygulanmasý doðru bir tercih olacaktýr.
Ahlaki riski önlemeye yönelik diðer tedbirler
arasýnda ise: problemli bankalara uygulanacak
tedbirlerde piyasa mekanizmasýný bozmayacak
yöntemler kullanýlmasý, bankacýlýk faaliyetlerinin
iyi gözlemlenerek sigorta kapsamýndaki
mevduatla finanse edilen faaliyetlere
sýnýrlamalar getirilmesi ve banka sahiplerinin
bankalarýndaki risklere göre sorumluluk
yükleniminin saðlanmasý sayýlabilmektedir.14
Sonuç ve Öneriler
Þu ana kadar anlatýlanlarý özetlersek; bankacýlýk
sisteminin en önemli sorunlarýndan birinin
asimetrik bilgi sorunu olduðunu, bunun iþ
yapan taraflardan birinin bilgi eksikliðinden
dolayý kayba uðramasýna neden olduðunu
vurguladýk. Bankacýlýk faaliyetlerinde asimetrik
bilginin sonuçlarýndan biri de ahlaki rizikodur.
Özellikle mevduatlara tam güvence verildiði
dönemlerde banka sahipleri veya mudiler bu
güvenceden dolayý daha riskli iþlemler yaparak
kendilerine daha fazla menfaat saðlamaya
niyetlenerek bu güvenceyi istismar edebilirler.
Mevduat sigortasýnýn en önemli amaçlarýndan
birinin bankacýlýk iþlemlerinde piyasa disiplininin
MAKALE
saðlanmasýna katkýda bulunmak olduðundan
mevduat sigortasý korumasýnýn belirli sýnýrlarý
olmasý ahlaki rizikoyu önleyici veya etkisini
azaltýcý tedbirler arasýndadýr. Ayrýca bu koruma
hesap baþýna deðil mevduat sahibi açýsýndan
deðerlendirilmelidir.
Geçmiþ deneyimler; bir ülkede yaþanabilecek
bankacýlýk krizlerinde mevduatlarýn mudiler
tarafýndan hýzla çekildiðini ve buna karþý kýsa
dönem tedbiri olarak mevduatlara %100
güvence getirildiðini göstermektedir. Ancak
bahsedildiði gibi bu süreç çok uzun
sürmemelidir. Aksi takdirde taraflardan biri bu
durumu istismar edecek ve ahlaki tehlike ortaya
ç ý k a c a k t ý r. Ya n i b u t ü r t e d b i r l e r i n
öngörüldüðünün aksine uzun süre uygulamada
tutulmasý sistemin istismarýna yol açacaktýr.
Sisteme dahil olan ve farklý risk seviyeleri taþýyan
bankalardan toplanacak primlerin taþýdýklarý
risk derecelerine göre belirlenmesi halinde;
sistem, bankalarý gerektiði kadar risk almaya
zorlayacaktýr. Bu açýdan bakýldýðýnda Fon
tarafýndan belirlenen ve 01 Ocak 2009
tarihinde uygulanmaya baþlanacak olan yeni
prim sistemi dikkate deðerdir.
Bu makale hazýrlandýðý esnada TBMM
gündeminde mevduat güvencesine tam garanti
verilme yetkisini 2 yýl süre ile Bakanlar Kurulu’na
vermek üzere bir kanun maddesi çalýþmasý
bulunmaktadýr.
Geçmiþ deneyimler; bir ülkede
yaþanabilecek bankacýlýk
krizlerinde mevduatlarýn mudiler
tarafýndan hýzla çekildiðini ve buna
karþý kýsa dönem tedbiri olarak
mevduatlara %100 güvence
getirildiðini göstermektedir.
Son Not:
22 Kasým 2008 tarihli Resmi Gazetede yayýnlanarak
yürürlüðe giren 5811 sayýlý kanun ile sigortaya tabi
olacak tasarruf mevduatýnýn ve gerçek kiþilere ait
katýlým fonlarýnýn kapsamýný ve tutarýný belirlemeye
iliþkin Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonu Kuruluna
verilen yetkiler, bu Kanunun yürürlüðe girdiði tarihten
itibaren iki yýl süreyle doðrudan Bakanlar Kurulu
tarafýndan kullanýlmasýna hükmedilmiþtir.
Kaynaklar:
Altýntaþ, Halil, Bankacýlýk Krizlerinin Nedenleri ve Ekonomik Maliyetleri, Erciyes Üniv. ÝÝBF Dergisi,
Sayý:22, Ocak-Haziran 2004 (http://iibf.erciyes.edu.tr/dergi/sayi22/haltintas.pdf)
Aras, Güler ve Müslümov, Alövsat, “Kredi Piyasalarýnda Asimetrik Bilgi ve Bankacýlýk Sistemi
Üzerindeki Etkileri” Ýþletme Ýktisat Finans Dergisi, Yýl 19, Sayý 222, Eylül 2004
(http://www3.dogus.edu.tr/amuslumov/research/Article/Muslumov%20-%20Asimmetry%20%20IF%20-%202004.pdf )
Demirkan, Balkýr, Sigorta Sektöründe Asimetrik Bilgi Problemi, Sigorta Araþtýrmalarý Dergisi
Temmuz 2006, Sayý 2 (http://www.tsrsb.org.tr/NR/rdonlyres/03EE6DB6-4920-461A-88EC94F5A9BAD73C/2143/127_142.pdf )
Gillian G. H. Garcia Deposit Ýnsurance A Survey of Actual And Best Practices, IMF Working Paper,
1996
Kocaman, Necati, “Ahlaki Riziko” Konulu Yetki Etüdü, Bankacýlýk Düzenleme ve Denetleme
Kurumu, 2002
Müslümov, Alövsat, (2002) “Mevduat Sigorta Sistemi ve Ahlaki Tehlike: Türk Bankacýlýk Sektörü
Örneði”, Banka, Mali ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Sayý 39
Þen, Ali, Asimetrik Bilgi-Finansal Kriz Ýliþkisi, Dumlupýnar Üniv., Sosyal Bilimler Dergisi, Nisan
2006, Sayý:14 (http://sbe.dumlupinar.edu.tr/14/1.pdf)
28 Haziran 1983 tarihli 70 sayýlý Kanun Hükmünde Kararname
Bankacýlýk Düzenleme ve Denetleme Kurumu 28.05.2004 tarihli Basýn Açýklamasý
31
GÖRÜÞ
ULUSLARARASI DENETÝM STANDARTLARI ve
DENETÝMDE ETÝK KURALLAR
Kamu kesimindeki denetçiler için genel kabul görmüþ denetim standartlarýnýn
ve mesleki ahlak kurallarýnýn düzenlenmiþ olmasý ve uygulanmasý, denetçilere ve
yaptýklarý iþlere inanç ve güven duyulmasýný saðlar.
GÝRÝÞ
Günümüzde ekonomik þartlarýn hýzla deðiþmesi
ve geliþmesi ekonomik etkinlikleri daha da karmaþýk
bir hale getirmiþtir. Bu karmaþýk iktisadi ekonomik
etkinliklerin yerine getirilmesi de her geçen gün
zorlaþmaktadýr. Zorlaþan ekonomik þartlarda iþ
çevrelerinin denetime duyduklarý gereksinim
günden güne artmakta ve denetim hem toplumda
hem de iþ çevrelerinde gereken önemini ve yerini
alan bir husus olarak belirginlik kazanmaktadýr.1
O halde, nedir denetim: çok kabaca denetim
tanýmý yaparsak, denetim; klasik anlamda geçmiþe
yönelik olarak neler olduðunu, nasýl olduðunu,
ya da günümüz risk ve sistem bazlý modern proaktif
denetim anlayýþý doðrultusunda geleceðe yönelik
olarak neler olabileceðini anlamak ve öngörmek
için çok çeþitli ve çok boyutlu olabilecek belirli
hususlarý, gözaltýnda bulundurmak, kontrol etmek,
murakabe etmektir diyebiliriz.2
Ayný þekilde, denetimde göz önünde
bulundurmamýz gereken diðer bir husus da genel
kabul edilmiþ etik kurallardýr. Etik kavramý genel
olarak, birey veya grubun doðru veya yanlýþ
davranýþlarýný yöneten deðerler olarak
tanýmlanabilir. Bir baþka tanýmla ise etik, yasal
gerekleri aþan ölçüde kendini kontrol edebilme
gücüne sahip olan ideal insan özelliðidir. 3
Meslekî Etik kurallarýnýn belirlenmesinin amacý da,
kapsamýna giren personelin ve birimlerin
performansý, hareket ve davranýþlarý ile ilgili merkezi
ve birime özgü standartlarý belirlemektir. Bu kurallar
görevlerini yerine getirirken denetim biriminin
bütün mensuplarýndan beklenen davranýþ
standardýný açýklýða kavuþturmayý hedeflemektir.
Bu kurallar, denetim standartlarýna uymasý gereken
bütün personeli ve birimleri kapsamaktadýr.
Bu çalýþmamýz ile uluslararasý denetim
standartlarýnýn belirlenmesi ve bu standartlar
çerçevesinde denetimlerini gerçekleþtiren denetim
elemanlarýnýn yaptýklarý bu denetimler esnasýnda
uymalarý genel kabul gören mesleki etik kural ve
ilkelerin belirlenmesi ve özellikle kamu denetçileri
açýsýndan öneminin vurgulanmasý
amaçlanmaktadýr.
1. DENETÝMÝN TANIMI
Derleyen:
Yalçýn DERE
1.1. Denetim:
Fon Denetçisi
Denetim kavramýnýn batý dillerindeki karþýlýðýnýn
32
(audit) kökenini oluþturan Latince “audire”
kelimesi; iþitmek, dikkatlice dinlemek anlamýna
gelmektedir.4 Denetimi; klasik anlamda geçmiþe
yönelik olarak neler olduðunu, nasýl olduðunu,
ya da günümüz risk ve sistem bazlý modern
proaktif denetim anlayýþý doðrultusunda geleceðe
yönelik olarak neler olabileceðini anlamak ve
öngörmek için çok çeþitli ve çok boyutlu
olabilecek belirli hususlarý, gözaltýnda
bulundurmak, kontrol etmek, murakabe etmektir
diye daha önce tanýmlamýþtýk.
Diðer bir tanýmla, denetim bir iþletmenin
ekonomik faaliyetlerine ve olaylarýna iliþkin
açýklanan bilgilerin önceden belirlenmiþ ölçütlere
uygunluðunu belirtmek ve raporlamak amacýyla
bu ekonomik faaliyetlere ve olaylara iliþkin
bilgilerle ilgili kanýtlarýn tarafsýzca toplanmasý,
deðerlenmesi ve sonucunun bilgi kullanýcýlarýna
raporlanmasýdýr. Baþka bir tanýmda da; denetim,
bir ekonomik birim veya döneme ait bilgilerin
önceden belirlenmiþ olan ölçülere uygunluk
derecesini araþtýrmak ve bu konuda bir rapor
düzenlemek amacýyla baðýmsýz bir uzman
tarafýndan yapýlan kanýt toplama ve
deðerlendirme süreci olarak tanýmlanmýþtýr.5
Ayný þekilde, denetim; örgütsel eylemlerin ve
iþlemlerin, öngörülen amaçlar doðrultusunda,
benimsenen ilke ve kurallara uygunluðunun
belirlenmesi olarak da tanýmlanmaktadýr.
Denetimde temel amaç, örgüt amaçlarýnýn
gerçekleþtirilme derecelerini saptayarak, örgütün
etkililik, ekonomiklik ve verimlilik düzeylerini
yükseltmek ve onun geliþtirilmesini saðlamaktýr.
1.2. Ýç Denetim - Dýþ Denetim ve Kamu
denetimi
Ýç denetim, kuruluþ/þirketteki her birimin, faaliyet,
iþ akýþý ile çalýþan sistemlerin her aþamasýndaki
tüm kontrollerin yerindeliðini, gerekliliðini,
etkinliðini ve performansýný ölçmeyi ve bu
kontrollerin daha iyi nasýl olabileceðine ve
geliþtirilmesine yönelik deðerlendirmeyi ve zihin
jimnastiklerini hedef alan ve sonuçlarý sadece
firma içi raporlamak amacýyla yapýlan denetimdir.
Ýç denetim özetle iki konuyu kapsar. Ýlki mali
kontroldür. Mali kontrol varlýklarýn korunmasýna
1 Dr. Tamer Aksoy, Tüm Yönleriyle Denetim 2006 s.45
2 a.g.e s.46
3 a.g.e. s. 231
4 Ercan Alptürk, Ýç Denetim Rehberi, 2008, s.3
5 Prof. Dr. Hasan Kaval, Muhasebe Denetimi, 2005, s.3
GÖRÜÞ
ve muhasebe kayýtlarýnýn güvenilirliðinin
saðlanmasýna iliþkin yöntem ve prosedürleri içerir.
Ýdari denetim ise faaliyetlerin etkinliðini ve yönetim
politikalarýnýn uygunluðunu belirleyen
organizasyon planý, yöntem ve prosedürlerdir.6
Ýç denetim/kontrol sisteminin mevcut olmasýna
raðmen bilgisizlik, dikkatsizlik, kötü niyet, etki
altýnda kalma gibi durumlar isteyerek ya da
istemeyerek kullanýcýya yanlýþ bilgi aktarýlmasýna
neden olabilir. Çoðu zaman raporlanan bilginin
sadece kuruluþ/þirket yönetimince doðruluðunun
ve güvenilirliðinin saðlanmasý üçüncü kiþiler
açýsýndan yeterli olmayabilmektedir. Ayrýca, iç
denetçi/kontrolör her ne kadar tarafsýz görev
yapmakta ise de kuruluþ/þirket içerisinde görevli
bir kiþi olmasý taraflý davranmasýna neden
olabilme olasýlýðýný içermektedir. Bu nedenle,
kuruluþ/þirket içerisinde etkili bir iç denetim
sistemi olsa da baðýmsýz denetlemeye ihtiyaç
duyulur. Dolayýsýyla, bilgiyi finansal kararlarýnda
kullanmak isteyen üçüncü kiþiler güvenirliliðin
ve doðruluðun tespiti için tarafsýz bir kurum veya
kiþiye gereksinim duyabilmektedirler. Ýþte bu
amaçla yapýlan denetim dýþ denetimdir. Bu tarafsýz
kurum muhasebe uzmanlýðý mesleði ya da
ülkemizdeki ismiyle baðýmsýz denetim þirketleri,
kiþi de dýþ denetimi (baðýmsýz denetim) yapan
denetçi (baðýmsýz denetçi ya da baðýmsýz
denetçiler) olacaktýr.
Bununla birlikte, iç denetim ve dýþ denetim içerik
ve yapýlanma açýsýndan birbirlerinden farklý olsalar
bile birbirlerini tamamlayýcý bir niteliðe sahiptirler.
Ýç denetimin iyi þekilde düzenlenmiþ olmasý dýþ
denetimin bundan geniþ ölçüde faydalanmasýný
olanaklý kýlar ve dýþ denetçi için zaman tasarrufu
saðlar.
Dýþ denetimi yapan dýþ denetçiler baðýmsýzlýk
özelliðine sahipken, iç denetçiler kuruluþ/þirketin
bir elemaný olup, yöneticilere karþý sorumludurlar.
Ancak bu iç denetçilerin çalýþmalarýný çok
çekingen ya da hatalý yürüttükleri anlamýna
gelmez; zira onlar da baðýmsýzlýðýn önemini
kavramýþ düzeyde olmalýdýrlar.
Amaç bakýmýndan, iç denetçilerin çalýþmasý,
yönetim tarafýndan belirlenirken, dýþ denetçilerin
çalýþmalarý statülerden doðan sorumluluktan
kaynaklanmaktadýr. Bu farklýlýklar gözardý edilirse
her iki denetimde de muhasebe açýsýndan benzer
iþlerin yapýldýðý söylenebilir. Her iki denetimde
de denetçiler görüþ oluþturmadan önce,
kuruluþ/þirketin iç kontrol sistemini inceleyip
kontrol etmekte, varlýklarýn doðruluðunu
araþtýrmakta, gözlemler, soruþturmalar, teftiþler
yaparak yeterli kanýtlar toplamakta ve
oluþturduklarý görüþleri rapor etmektedirler.
Denetçiler, muhasebe verilerinin kaynaðýndan
iþletme dýþý kullanýcýlara aktarýlmasýnda aracý bir
rol oynar. Sorumluluðunu yerine getirebilmek
için denetçinin, hem bu bilgileri hazýrlayandan
hem de bu bilgileri kullanandan baðýmsýz
olmalýdýr. Finansal tablolarýn denetiminde
denetçinin iliþkide bulunacaðý üç belli baþlý grup
vardýr. 1) Yönetim: Denetlenen iþletmede çalýþan
memurlar, muhasebeciler ve kilit noktalardaki
görevliler 2) Ortaklar: Ortaklar görevi emanet
ettikleri yöneticilerin sorumluluklarýný yerine
getirme derecesi hakkýnda bilgi sahibi olmak
isterler. Denetçinin temel sorumluluðu denetim
raporunu kullanan ortaklara karþýdýr. 3) Yönetim
Kurulu: Yönetim kurulu iþletme faaliyetlerinin
ortaklarýn menfaatleri doðrultusunda
yürütülmesinden sorumludur.
Ayrýca, ayrý bir tasnif olarak 3. denetim þekli
olarak Kamu Otoritesi adýna yapýlan kamu
d e n e t i m i d i r. G e n e l d e , k a m u s e k t ö r ü
denetimlerinde, mali tablolarýn denetiminin ve
mevzuata uygunluðunun yaný sýra kuruluþlarýn
faaliyet verimliliðinin ve etkinliklerinin de
deðerlendirilmesi yapýlýr. Bu nedenle, kamu
sektöründe denetimin kapsamý diðer denetim
türlerine göre oldukça geniþtir. Ülkemizde kamu
denetimine; Baþbakanlýk Teftiþ Kurulu,
Baþbakanlýk Yüksek Denetleme Kurulu, Devlet
Denetleme Kurulu, Sayýþtay, BDDK’da Bankalar
Yeminli Murakýplarý, Tasarruf Mevduatý Sigorta
Fonu Denetim Dairesi Denetçileri, Maliye
Bakanlýðý’nda Maliye Teftiþ, Hesap Uzmanlarý,
Gelirler Kontrolörleri ve Vergi Denetmenleri
Kurullarý, Sermaye Piyasasý Kurulu’nda Denetim
Dairesi Denetçileri, Ticaret Bakanlýðý Teftiþ Kurulu,
Çalýþma Bakanlýðý Ýþ Teftiþ Kurullarýnca yapýlan
denetimler kamu denetimlerine örnek olarak
verilebilir.
Amaç bakýmýndan, iç
denetçilerin çalýþmasý,
yönetim tarafýndan
belirlenirken, dýþ denetçilerin
çalýþmalarý statülerden doðan
sorumluluktan
kaynaklanmaktadýr. Bu
farklýlýklar gözardý edilirse
her iki denetimde de
muhasebe açýsýndan benzer
iþlerin yapýldýðý söylenebilir.
1.3.Denetimde Önemlilik
Finansal tablolarda açýklanan bilgilerin yanlýþlýðý,
bilginin doðru olduðuna güvenen kiþilerin
kararlarýný etkileyecekse söz konusu bilgi
yanlýþlýðýnýn önemli olduðu kabul edilir. Bu
yanlýþlýk hatalarý ve yolsuzluklarý içerir.7 Önemlilik
finansal tablo denetiminde yaygýn bir etkiye
sahiptir.
2. ULUSLARARASI DENETÝM
STANDARTLARI
Dünyada uluslararasý yatýrýmlar, küresel sermaye
birikimi ve faaliyetler arttýkça, buna paralel olarak
getirilen yeni düzenlemeler ve iþlemler
zorlaþmakta ve karmaþýk bir hal almaktadýr. Bilgi
teknolojilerinin geliþmesi, uluslararasý ticaretin
artmasý gibi eðilimler muhasebe ve denetime
olan talebi de artýrmaktadýr. Bu geliþim, deðiþim
ve eðilimler doðrultusunda mesleðe yönelik
olarak denetime, meslek mensubuna yönelik
olarak da denetçiye iliþkin belirli standartlarýn ve
normlarýn getirilmesi ihtiyacý doðmaktadýr.
Denetim çalýþmalarýnýn yeterliliði ve kalitesi ancak
bazý kýstaslarýn geliþtirilmesiyle saðlanabilecektir.
Dolayýsýyla söz konusu kýstaslarýn subjektif
olmamasý için ya yasalarca ya da meslek
6 Dr. Tamer Aksoy, Tüm Yönleriyle Denetim, 2006, s.69
7 Þaban Uzay, Ýþletmelerde Ýç Kontrol Sisteminin Ýncelemenin Baðýmsýz
Dýþ Denetim Karar Sürecindeki Yeri ve Türkiye’deki Denetim Firmalarýna
Yönelik Bir Araþtýrma,1999, s.53
33
GÖRÜÞ
Dünyada uluslararasý
yatýrýmlar, küresel sermaye
birikimi ve faaliyetler arttýkça,
buna paralel olarak getirilen
yeni düzenlemeler ve iþlemler
zorlaþmakta ve karmaþýk bir
hal almaktadýr.Bilgi
Teknolojilerinin geliþmesi,
uluslararasý ticaretin artmasý
gibi eðilimler muhasebe ve
denetime olan talebi de
artýrmaktadýr.
kurumlarýnca belirlenmiþ ve uygulamada genel
kabul görmüþ olmasý zorunludur. Baðýmsýz
denetim çalýþmalarý için belirlenmiþ ve genel
kabul görmüþ esaslara denetim standartlarý denir.
Bu kurallar denetim elemanýnýn uymasý gerekli
olan kurallar niteliðindedir.
Bu standartlarýn amaçlarý arasýnda, denetim
çalýþmasýnýn kalitesini üst düzeyde tutma,
denetçilerin niteliklerini, sorumluluklarýný,
yapmalarý gereken çalýþmalarýn neler olmasý
gerektiðini genel düzeyde belirleme ve denetçilere
yol gösterme gibi hususlar sayýlabilir. Genel kabul
görmüþ denetim standartlarýný baz alarak
bütünlüðü, doðruluðu ve tarafsýzlýðý denetlenip
doðrulanmýþ bilgi, karar iþlemi, karar aþamasý ve
tüm karar alýcýlar açýsýndan güvenilir bilgi olarak
kabul edilir.8
Denetim Standartlarý, meslek kuruluþlarý ve kanuni
düzenlemelerle oluþturulmaktadýr. Bazý ülkelerdeki
uygulamalara bakýldýðýnda denetim ilke ve
kurallarý konusunda iki yaklaþýmýn olduðu
görülmektedir. Bunlar; ABD ve Ýngiltere yaklaþýmý
ile Kýta Avrupasý yaklaþýmýdýr. Bu iki yaklaþým
arasýndaki temel farklýlýk devletin denetim
alanýndaki rolü noktasýnda kendini gösterir. Buna
göre, ABD ve Ýngiltere yaklaþýmýnda denetim ilke
ve kurallarý özel muhasebe kuruluþlarý tarafýndan
yürütülmekte buna karþýlýk Kýta Avrupasý
yaklaþýmýnda bu ilke ve kurallar kamu otoriteleri
tarafýndan oluþturulmakta ve vergi kanunlarýnda
öngörülen hükümler muhasebe uygulamalarýnda
da esas alýnmaktadýr.
Denetim standartlarý, ilk defa The American
Institute of Certifiad Public Accountants- AICPA
(Sertifikalý Kamu Muhasebeciler Enstitüsü)
tarafýndan "Genel Kabul Görmüþ Denetim
Standartlarý" adý altýnda düzenlenmiþtir. AICPA
tarafýndan düzenlenen ilke ve kurallar baðýmsýz
denetimin anayasasý olarak kabul edilmektedir.9
Bugüne kadar çeþitli ülkelerde detay bazda
pek çok standart oluþmuþ olmakla birlikte;
Genel Kabul Görmüþ Denetim Standartlarý;
• Genel (kiþisel) Standartlar,
• Çalýþma Alaný Standartlarý (Ýnceleme standartlarý)
ve
• Raporlama Standartlarý
olmak üzere üç farklý
sýnýflandýrýlabilmektedir.
kategoride
Sýrasýyla bu standartlara baktýðýmýzda þu ayýrýcý
hususlarýn dikkat çektiðini görüyoruz: Genel
standartlar, denetim elemanýnýn niteliklerini ve
kiþisel özelliklerini ve yaptýðý iþin kalitesini içerir.
Bu nedenle literatürde, kiþisel standartlar olarak
da adlandýrýlmaktadýrlar. Ýkinci grup çalýþma alaný
standartlarýdýr: Denetim incelemesi ve denetimin
yürütülmesi sýrasýnda uyulmasý gerekli kurallardan
oluþur. Son grup olan raporlama standartlarýnda
ise, denetim sonucunda hazýrlanan ve ulaþýlan
denetçi görüþünün sunulduðu denetim
34
raporunun içeriði ve düzenine iliþkin esaslar yer
alýr.
3. DENETÝMDE ETÝK KURALLAR
Denetimde “Meslekî Ahlak Kurallarý”nýn
belirlenmesinin amacý, kapsamýna giren
personelin ve birimlerin performansý, hareket ve
davranýþlarý ile ilgili merkezi ve birime özgü
standartlarý belirlemektir. Bu kurallar görevlerini
yerine getirirken denetim biriminin bütün
mensuplarýndan beklenen davranýþ standardýný
açýklýða kavuþturmayý hedeflemektedir. Bu
Kurallar, denetim standartlarýna uymasý gereken
bütün personeli ve birimleri kapsar.
3.1. Etik Kavramý
Etik, bir insanýn davranýþlarý esnasýnda kullandýðý
ahlaki ilkeler bütünüdür. Etik kavramýný baþka
þekilde açýklamak da mümkündür: Etik, bir
insanýn doðru ile yanlýþý ayýrt ederken kullandýðý
kiþisel kriterlerdir. Kiþilerin nasýl davranmalarý
gerektiðini gösteren etik; görev ve sorumluluklarý
esas alan bir davranýþ kuralý ya da disipline iþaret
eder ve bir kiþinin neyi yapýp neyi yapmamasý
gerektiði konusunda davranýþ biçimini tanýmlayan
kurallarý konu edinir. Daha kýsa ve genel tanýmla
etik; bir kiþinin veya toplumun ahlak standartlarýný
araþtýran disiplindir, þeklinde tanýmlanmaktadýr.
3.2. Etik ve Ahlak
Etik kavramýyla ilgili tanýmlamalar ilk bakýþta
ahlak kavramýný çaðrýþtýrmakta ve günlük hayatta
çoðu zaman ayný anlamda kullanýlmaktadýr.
Oysaki benzer taraflarýnýn çokluðuna raðmen
bu iki kavram birbirinden farklýk arz etmektedir.
Etik daha ziyade bir felsefe dalý olarak
nitelendirilebilmektedir. Etik, ahlaki faziletin
doðasýný inceleyen ve insan davranýþlarýný
deðerlendiren bir felsefe dalý olarak tarif
edilebilmektedir.Yakýn iliþkileri olan etik ve ahlak
kavramlarý arasýndaki temel fark, etik kavramýnýn
genel olarak ahlaký konu alan disiplini
belirtmesidir. Bu anlamda etik, ahlak felsefesiyle
eþanlamlý sayýlýr. Etik, iyi veya kötü, doðru veya
yanlýþ gibi yargýlarý ve ne olmasý gerektiðini
kapsar. Düþünür Epikurus'a göre etik, araþtýrýlan,
yapýlan veya kaçýnýlan þeylerle, yaþamýn farklý
yönleri ve en temel amacý ile uðraþýr. Concise
Oxford Dictionary ile Coilins Cobuild Engiish
Dictionary sözlüklerinde ise etik kavramý aþaðýdaki
þekillerde tanýmlanmaktadýr;
• Kiþi eylemlerinin, doðru veya yanlýþ, iyi veya kötü
olup olmadýklarý konusunda yargýlanabilmelerini
saðlayan moral ilkeleri sistemidir.
• Kiþi eylemlerinin özel bir grubu anlamýnda
tanýmlanan davranýþ kurallarýdýr.
• Kiþilerin inançlarý doðrultusunda, doðru ve yanlýþ
davranýþlar ile ilgili moral ilkeleridir.
• Moral deðerler çerçevesinde neyin doðru, neyin
yanlýþ olduðunu inceleyen bir çalýþma alanýdýr.
8 Tamer Aksoy, s.182
9 Çelik, A., Baðýmsýz Denetim Kuruluþlarýnýn Sorumluluðu, s.163
GÖRÜÞ
Etiði kuramsal felsefeden (mantýk, fizik,
matematik, metafizik) ayýrarak kendi baþýna bir
felsefe alaný olarak ele alan ilk filozof Aristoteles'tir.
Pratik felsefeyi etik, ekonomi ve politika olmak
üzere üç alana ayýrmýþtýr. Kuramsal felsefenin
konusu deðiþen ve deðiþmez varolanla sýnýrlýyken,
pratik felsefede insan eylemleri ve onlarýn ürünleri
ön plana çýkmaktadýr. Platon'un diyaloglarýnýn
çoðunluðunu da etik düþünceler oluþturmaktadýr.
Diðer taraftan Sokrates'e göre eðitim, etik üzerine
kurulu bir öðrenme sürecidir. Platon'un da etik
üzerine araþtýrmalarý söz konusudur ancak O,
bu konuyu sistematik olarak ele alýp
incelememiþtir. Diyaloglarýnda farklý yoðunlukta
etik üzerine düþünceler yer almaktadýr ve bunlar
Platon'un evrensel metafizik felsefesi ile iç içedir.
Platon, insan pratiðini genelde ideler (idealar)
öðretisiyle ayný baðlamda deðiþmez, ebedi varlýk
sorununa baðlý olarak açýklamaktadýr. Birey
davranýþý gerçekleþtirmeden önce bilinçli ya da
bilinçsiz olarak birtakým süzgeçlerden geçirir. Bu
süzgeç bireylerin davranýþlarýna etki eden sosyal,
kültürel, çevresel, vicdani, dini, ahlaki, psikolojik
bir faktör olabilir.10
Hukuk kurallarý genelde formel bir yapýda kanun
hâline getirilmiþ kurallardýr. Oysa ahlak kurallarý
informel bir biçimde toplum vicdanýnda yaþarlar.
Genel anlamýyla ahlak etiðin pratiðidir. Ahlaki
deðil etik ilkelerden, etik deðil ahlaki bir davranýþ
tarzýndan söz etmek daha doðrudur. Bu itibarla,
etik kavramý genel olarak ahlaki davranýþlarý konu
alan bir disiplini ifade etmektedir. Sonuçta etik,
felsefi bir disiplin adýdýr ve ahlakýn felsefesini
yapmaktadýr.11
Dolayýsýyla etik ve ahlak cümle ve kavramlarýný
açýkladýktan sonra biz de bundan sonra kavram
karmaþasýna yer vermemek için sonraki
paragraflarda etik/ahlak kurallarý cümlesini ve
kavramýný ayný anlamda kullanarak devam
edeceðiz.
Ahlak kurallarý tamamen hukuk hâline
dönüþebilecek kurallardýr. Örneðin Medeni
Kanunun 2. maddesinin temel kuralý "etik"
temellere dayanmýþ genel bir kuraldýr. Söz konusu
madde haklarýn kullanýlmasý ve borçlarýn yerine
getirilmesinde hüsnüniyet kurallarýna uyulmasýný
mecburi saymaktadýr. Burada ifade edilen
hüsnüniyet daha ziyade ahlakla ilgili "doðruluk
ve içtenliði" ifade eder. Bu madde hükmü ile Türk
Medeni Kanunu ahlakýn hukuk içindeki yeri ve
önemini kabul etmiþ bulunmaktadýr. Ahlaki
kurallarýn bu þekilde hukuka konu olmasý hatta
yasa tarafýndan bir müeyyideye baðlanmasý,
ahlak kurallarýný müeyyideli birer hukuk kuralýna
dönüþtürür. Bu anlamda bir hukuk kuralýna aykýrý
davranmak ayný zamanda ahlak kurallarýna da
aykýrý davranmak anlamýna gelecektir. O hâlde
bir hukuk düzeni ahlak ilkeleriyle uyum içinde
olmalýdýr. Aksi takdirde, sadece maddesel
yaptýrýmlara dayanan ve kendini ahlaktan
soyutlamýþ hukuk düzenleri uzun süre devam
edemezler.
Hukukla ahlak birçok yönden iç içe olmasýna
raðmen, aralarýnda farklar vardýr. Ahlak kurallarý
baþkalarýnýn haklarýný çiðnememe, baþlarýna
yardým ve acýma gibi konularý içerir. Oysa hukuk
kurallarýnda bu tarz emirler yer almaz. Hukuk
yalnýzca toplumsal düzenin korunmasý için gerekli
sosyal ve ailevi baðlar açýsýndan gerekli gördüðü
yardýmlarýn yapýlmasý için bazý kurallar koyabilir.
Hukuk ve ahlak kavramlarý arasýndaki en önemli
fark müeyyide farkýdýr. Müeyyide (hukuki
yaptýrým), hukuk kurallarýna uyulmasýný saðlamak
için otoriter güç olan devletin (toplumu temsilen)
cebir ve zor kullanmasý anlamýna gelir. Dolayýsýyla
devlet yaptýrýmýna dayanan bir ahlak kuralý,
hukuk kuralýna dönüþür. Örneðin baþkasýna ait
malý çalmamak, borçlarý ödemek birer ahlak
kuralýdýr. Ancak bu hususlarý hukuk da
düzenlediði için yalnýz ahlak kuralý deðil ayný
zamanda hukuk kuralýna dönüþmüþlerdir. Nitekim
bu kurallara uymayanlara karþý devlet harekete
geçer ve yaptýrým gücünü kullanýr. Buna karþýn,
ahlak kurallarýna uymayanlara karþý uygulanacak
bir devlet yaptýrýmý yoktur. Örneðin, aç olanlarý
doyurmayan, otobüste yaþlý ve hastalara yer
vermeyen kiþilere devlet tarafýndan uygulanacak
bir müeyyide yoktur. Bu tarz davranýþlar toplum
tarafýndan kýnama, ayýplama, beðenilmeme,
eleþtirilme þeklinde sübjektif yaptýrýmlara maruz
kalabilir.12
Etik kavramýyla ilgili
tanýmlamalar ilk bakýþta ahlak
kavramýný çaðrýþtýrmakta ve
günlük hayatta çoðu zaman ayný
anlamda kullanýlmaktadýr. Oysaki
benzer taraflarýnýn çokluðuna
raðmen bu iki kavram birbirinden
farklýk arz etmektedir. Etik daha
ziyade bir felsefe dalý olarak
nitelendirilebilmektedir.
3.3. Dünyada Etik / Meslek Ahlak Kurallarý
Küresel ölçekte iç denetime iliþkin standart ve
uygulama önerileri; Ýç Denetçiler Enstitüsü – IIA
(The Institute of Internal Auditors), dýþ denetime
iliþkin standart ve uygulama önerileri de
Uluslararasý Sayýþtaylar Birliði olarak adlandýrýlan
INTOSAI ve AICPA tarafýndan geliþtirilmekte ve
güncellenmektedir.
3.3.1.Uluslararasý Ýç Denetçiler
Enstitüsünün (IIA) Etik Kurallarý
Modern iç denetim, 1941 yýlýnda Ýç Denetçiler
Enstitüsü IIA’in (The Institute of Internal Auditors)
New York’ta kurulmasýyla gerçekleþmiþtir. Enstitü,
ABD dýþýndaki ilk birliðini 1944’de Toronto’da,
Avrupa’daki ilk birliðini de 1948’de Londra’da
kurmuþtur. Halen IIA, dünya çapýnda 94 ülkede
249 þube ve enstitüde örgütlenmiþ 100.000 iç
denetçiyi temsil etmekte ve mesleðin
özyönetiminden sorumlu kuruluþ olarak hizmet
vermektedir.
IIA’ye göre iç denetim; kurumun her türlü
faaliyetini geliþtirmek ve deðer katmak amacýný
güden baðýmsýz ve objektif bir güvence ve
danýþmanlýk faaliyetidir. Ýç denetçiler, risk yönetimi
ile kontrol ve yönetim süreçlerinin etkililiðini
35
GÖRÜÞ
Etik, genel olarak, birey veya
grubun doðru veya yanlýþ
davranýþlarýný yöneten deðerler
olarak tanýmlanabilir. Bir baþka
tanýmla etik, yasal gerekleri aþan
ölçüde kendini kontrol edebilme
gücüne sahip olan ideal insan
özelliðidir.
deðerlendirmek ve geliþtirmek amacýna yönelik
sistemli ve disiplinli bir yaklaþým geliþtirerek
kurumun amaçlarýna ulaþmasýna yardýmcý olurlar.
IIA’in etik kurallarý belirleme amacý, iç denetim
mesleðinde ahlaki kültürü oluþturmak ve
yaygýnlaþtýrmaktýr. Etik kurallar dört temel
prensipten beslenir. Bunlar: Dürüstlük, Tarafsýzlýk,
Meslekî Ehliyet ve Sýr Saklamadýr.
a. Dürüstlük:
Ýç denetçiler, çalýþmalarýný doðruluk, dikkat ve
sorumluluk duygusuyla yaparlar, hukuku gözetir
ve hukukun ve mesleðin gerektirdiði özel durum
açýklamalarýný yaparlar, kanun dýþý bir faaliyete
bilerek ve isteyerek taraf olmaz veya iç denetim
mesleði ve kurum açýsýndan yüz kýzartýcý eylemlere
giriþmezler, calýþtýklarý kurum ya da kuruluþun
meþru ve etik amaçlarýna saygý duyar, katkýda
bulunurlar.
b. Objektiflik:
Ýç denetçiler, deðerlendirmelerinin tarafsýzlýðýna
zarar verebilecek veya zarar vereceði
varsayýlabilecek herhangi bir iliþkiye ve faaliyete
katýlmazlar; bu katýlým, kurumun çýkarlarýyla
çatýþan iliþki ve faaliyetleri de içerir. Mesleki
muhakemelerini zayýflatabilecek veya zayýflatacaðý
varsayýlabilecek herhangi bir þeyi kabul etmezler.
Tespit ettikleri ve açýklanmadýðý takdirde
faaliyetlerinin raporlanmasýný bozacak tüm önemli
bulgularý açýklarlar.
c. Gizlilik:
Ýç denetçiler, görevleri sýrasýnda elde ettikleri
bilgilerin korunmasý ve kullanýmý konusunda
ihtiyatlý olurlar. Sahip olduklarý bilgileri kiþisel
menfaatleri için veya hukuka aykýrý olarak veya
kurumun meþru ve etik amaçlarýna zarar
verebilecek tarzda kullanmazlar.
d. Yetkinlik (Ehil Olma):
Ýç denetçiler, sadece görevin gerektirdiði bilgi,
beceri ve tecrübeye sahip olduklarý iþleri
üstlenmelidirler, iç denetim hizmetlerini,
Uluslararasý Ýç Denetim Mesleki Uygulama
Standartlarýna uygun bir þekilde yerine getirirler,
kendi yeterliliklerini ve hizmetlerinin etkinlik ve
kalitesini devamlý geliþtirirler.
3.3.2. INTOSAI Meslek Ahlak Kurallarý
Dýþ denetimde Uluslararasý Sayýþtaylar Birliði
olarak adlandýrýlan INTOSAI meslek ahlak kurallarý
da var olan ve birbirinden farklýlýklar taþýyabilen
mesleki ahlak kavramlarýný ortak bir noktada
buluþturmak ve mesleki ahlaka iliþkin temel
önermeleri belirlemek amacýyla oluþturulmuþtur.
Bu ortak anlama sahip kavramlarýn ve temel
niteliðindeki önermelerin ýþýðýnda, üye ülkelerin
yüksek denetim kurumlarý kendi meslek ahlak
kurallarýný geliþtirecektir.
36
yanlýþ davranýþlarýný yöneten deðerler olarak
tanýmlanabilir. Bir baþka tanýmla etik, yasal
gerekleri aþan ölçüde kendini kontrol edebilme
gücüne sahip olan ideal insan özelliðidir.
1981 yýlýnda yine AICPA (Sertifikalý Kamu
Muhasebecileri Enstitüsü) tarafýndan yayýnlanan
"Mesleki Etik Yasasý" (Code of Professional Ethics)
genel kabul görmüþ denetim standartlarýna
uymayý zorunlu kýlmýþtýr. Mesleki Etik (iþ ahlaký)
Yasasýnda belirtilen kurallar, denetçilerin uymasý
gereken davranýþ biçimlerini düzenlemektedir.
Mesleki davranýþ kurallarýnda amaç, denetim
hizmetine ve kalitesine ilgili çevrelerin güvenini
saðlamak ve denetim mesleðini saygýn duruma
getirmektir. Mesleki etik kurallarý ile denetim
standartlarý bazý durumlarda ayný konularý
kapsadýðý halde, denetim standartlarý genel kural
niteliðindedir.
Mesleki etik kurallarý ise davranýþýn ne olmasý
gerektiðini belirler ve kavram olarak denetim
standartlarýndan daha kapsamlý olabilmektedir.
Bir baþka anlatýmla, denetçiye denetim
çalýþmalarý sýrasýnda kullanacaðý standartlarý
geliþtirmektir. Etik kodlar, ülkelerde meslek ahlak
kurallarýnýn geliþtirilmesinde yol gösterici olmasý
amacýna yönelik olarak hazýrlanmýþtýr. Dolayýsýyla,
bu etik kodlarýn aynen yerli hukukta
uygulanmasýndan ziyade, bunlarýn yerli hukukun
düzenlenme aþamasýnda kýlavuz olmasý ve dikkate
alýnmasý istenilmektir.
Denetim sürecinde baðýmsýz uzman veya denetçi
olarak andýðýmýz kiþinin önemli bir iþlevi vardýr.
Denetçi, denetim görevini yürüten, yönlendiren
ve sonuçlandýran kiþidir. Dünyada denetçilik
mesleði seçkin bir meslek olarak tanýnmakta ve
denetçilerin meslek bilgisine ve deneyime sahip,
tarafsýz, bilgisini güncelleþtirebilen ve ahlaki
düzeyi yüksek kiþiler olmalarýna özen
gösterilmektedir. Denetçilerin bu nitelikleri mesleki
standartlar olarak kabul edilmekte ve uyulmasý
zorunlu kurallar olarak algýlanmaktadýr.
Mesleki etik kurallarý üç bölümden oluþmaktadýr.
Bu bölümden birinci bölüm temel kavramlarý,
ikinci bölüm uzmanýn uymasý gereken kurallarý
ve üçüncü bölüm ise kurallarýn yorumunu
kapsamaktadýr. Mesleki etik kurallarýnýn ilk iki
kavramý, ayný zamanda uluslararasý denetim
standartlarýnýn genel standartlarý kapsamý
içerisinde deðerlendirilebilir.
Uluslararasý Mesleki Etik Yasasýna Göre Mesleki
Etik Kurallarýnýn Baþlýca Kavramlarý
1. Baðýmsýzlýk, dürüstlük, bütünlük ve tarafsýzlýk,
2. Mesleki özen, bilgi, beceri, sýr saklama ve teknik
standartlara uyum,
3. Denetime tabi tutulan þirkete karþý sorumluluklar,
3.3.3. AICPA Mesleki Etik Kurallarý
4. Diðer denetim þirketlerine iliþkin sorumluluklar
ve
Etik, genel olarak, birey veya grubun doðru veya
5. Diðer sorumluluklardýr.
GÖRÜÞ
4. TÜRKÝYE’DE KAMU DIÞ DENETÝM
STANDARTLARI
5.2. Kamu Ýç Denetçileri Meslek Ahlak
Kurallarý
Türk hukukunda da denetim standartlarý ile
denetim ilke ve kurallarý büyük ölçüde AICPA
tarafýndan oluþturulan denetim standartlarý
çerçevesinde oluþturulmaktadýr. Türk hukukunda
kamu denetime iliþkin ilke ve kurallar SPK, BDDK
vb. kuruluþlar tarafýndan ilân edilmektedir.
Denetimle ilgili çevrelerin bu denetim standartlarý
ve ilke ve kurallara uymalarý zorunludur.
Ayný þekilde, 5018 sayýlý Kamu Mali Yönetim ve
Kontrol Kanununun 67'nci maddesinin (k)
bendinde iç denetçilerin uyacaklarý etik kurallarýn
Ýç Denetim Koordinasyon Kurulu’nca belirleneceði
hükme baðlanmýþtýr. Ayrýca, Ýç Denetçilerin
Çalýþma Usul ve Esaslarý Hakkýnda Yönetmeliðin
9'uncu maddesinde iç denetçilerin Kurul
tarafýndan belirlenen denetim standartlarýna ve
etik kurallara uymakla yükümlü olduðu, bu
standart ve kurallarýn da uluslararasý genel kabul
görmüþ standart ve kurallar dikkate alýnarak
belirleneceði ifade edilmiþtir.
ABD'de Enron'la baþlayýp diðer þirketlerle devam
eden küresel muhasebe ve denetim skandallarý
neticesinde çýkarýlan 30.07.2002 tarihli "SarbanesOxley Yasasý (SOX)", çok geçmeden ülkemize de
yansýmýþtýr. SOX ile kýyaslandýðýnda ayný kanunun
çoðu noktada benzerlik içeren ve Türkiye
"versiyonu" diyebileceðimiz düzenleme, 2 Kasým
2002 tarihli SPK tebliðine konu olmuþtur. Getirilen
düzenlemelerin SOX ile karþýlaþtýrýlmasý neticesi
Sarbanes-Oxley yasasýna paralel hükümler içerdiði
görülmektedir.
Ayný þekilde, Bankacýlýk Düzenleme ve Denetleme
Kurumu (BDDK) da, SPK tebliðini takiben 3 ay
sonra, SPK tebliði ve Sarbanes-Oxley yasasýna
paralel hükümler içeren 31.1.2003 tarihli teblið
ile baðýmsýz denetime iliþkin düzenleme
getirmiþtir.
5. KAMU ÝÇ DENETÝM STANDARTLARI VE
MESLEK AHLAK KURALLARI
Yapýlan bu düzenlemelerle iç denetçilerin
uymalarý beklenen ilkeler aþaðýda verilmiþtir.
1. Dürüstlük
2. Tarafsýzlýk, Nesnellik, Baðýmsýzlýk
3. Gizlilik
4. Yetkinlik (Ehil olma)
SONUÇ
Kamu kesimindeki denetçiler için genel kabul
görmüþ denetim standartlarýnýn ve mesleki ahlak
kurallarýnýn düzenlenmiþ olmasý ve uygulanmasý,
denetçilere ve yaptýklarý iþlere inanç ve güven
duyulmasýný saðlar. Kamu denetçilerinin:
Dürüstlük, Objektiflik, Gizlilik,Yetkinlik (Ehil Olma)
þeklinde tasnif edilmiþ genel kabul görmüþ ilkeleri
uygulamalarý ve desteklemeleri beklenir.
Ülkemizde kamu iç denetim standartlarý, 5018
sayýlý Kanunun 67'nci maddesinin birinci fýkrasýnýn
(a) bendi uyarýnca Ýç Denetim Koordinasyon
Kurulu (Kurul) tarafýndan belirlenmiþtir. Ýç
Denetçilerin Çalýþma Usul ve Esaslarý Hakkýnda
Yönetmeliðin 9 uncu maddesinin (1) numaralý
fýkrasý uyarýnca da, iç denetçilerin bu standartlara
uymalarý zorunlu bulunmaktadýr.
Sonuç itibariyle, denetçilerin toplumlarda önemli
bir role sahip olmak durumundadýrlar. Yatýrýmcýlar,
kredi verenler, iþverenler ve diðer iþ sektörlerine
ek olarak hükümet ve kamu, saðlýklý finansal
muhasebe ve raporlama, etkili finans yönetimi
ve çeþitli iþ ve vergi konularýnda tavsiyeler verme
hususlarýnda denetçilere ihtiyaç duymaktadýrlar.
Denetçilerin bu hizmetlerin saðlanmasýndaki
tutum ve davranýþlarý, hem onlarýn hem de
ülkenin ekonomik refahýný etkilemektedir.
Buna göre; iç denetim, kamu idaresinin
çalýþmalarýna deðer katmak ve geliþtirmek için
kaynaklarýn ekonomiklik, etkililik ve verimlilik
esaslarýna göre yönetilip yönetilmediðini
deðerlendirmek ve rehberlik yapmak amacýyla
yapýlan baðýmsýz nesnel güvence saðlama ve
danýþmanlýk faaliyetidir. Bu faaliyetin de, idarelerin
yönetim, kontrol ve risk yönetimi süreçlerinin
etkinliðini deðerlendirmek ve geliþtirmek yönünde
sistematik, sürekli ve disiplinli bir yaklaþýmla ve
genel kabul görmüþ standartlara uygun olarak
gerçekleþtirilmesi öngörülmüþtür.
Denetçiler, kamu güveninin tamamen
saðlandýðýný kanýtlayacak bir düzeyde bu
hizmetleri sunmalýdýrlar. Bu nedenle genel kabul
görmüþ denetim standartlarý ve etik kurallar,
denetim hizmetlerinin yüksek kalitede
sunulmasýný saðlama amacýný gütmektedir. Ýþte
bu çerçevede, denetçilerden beklenen davranýþ
tarzýný tanýmlayan bu davranýþ kurallarýn amacý
da, dünya ölçeðinde genel kabul gören ilkelerin
uygulamaya dökülmesi amacýyla onlara yardýmcý
olmak ve denetçilere etik (meslek ahlakýna uygun)
davranýþlarý konusunda rehberlik etmektir.
5.1. Kamu Ýç Denetim Standartlarý
Sonuç itibariyle,
denetçilerin toplumlarda
önemli bir role sahip olmak
durumundadýrlar.
Yatýrýmcýlar, kredi verenler,
iþverenler ve diðer iþ
sektörlerine ek olarak
hükümet ve kamu, saðlýklý
finansal muhasebe ve
raporlama, etkili finans
yönetimi ve çeþitli iþ ve vergi
konularýnda tavsiyeler verme
hususlarýnda denetçilere
ihtiyaç duymaktadýrlar.
KAYNAKÇA
Aksoy T., Tüm Yönleriyle Denetim, Yetkin Yayýnlarý, Ankara, 2006.
Alptürk E., Finans, Muhasebe ve Vergi Boyutlarýnda Ýç Denetim Rehberi, Maliye ve Hukuk Yayýnlarý, Ankara, Ocak 2008.
Çelik A., Baðýmsýz Denetim Kuruluþlarýnýn Sorumluluðu, Seçkin Yayýnlarý, Ankara, 2005.
Kaval, H., Muhasebe Denetimi, Gazi Kitabevi, Ankara, 2005.
Uzay, Þ., Ýþletmelerde Ýç Kontrol Sistemini Ýncelemenin Baðýmsýz Dýþ Denetim Karar Sürecindeki Yeri ve Türkiye’deki Denetim
Firmalarýna Yönelik Bir Araþtýrma, Sermaye Piyasasý Kurumu, Yayýn No:132, Ankara, 1999.
Kutlu, H.A., Muhasebe Meslek Ahlaký, Nobel Yayýn Daðýtým, Ankara,2008
37
HUKUK
TASARRUF MEVDUATI SÝGORTA FONU’NUN
DIÞ DENETÝMÝNDE SAYIÞTAY’IN ROLÜ
Ülkemizde siyasi otoriteden baðýmsýz karar üretecek bir kurumun, (yargý organlarýnda
olduðu gibi Anayasa'dan kaynaklanan bir üstün konumu da yoksa) idari ve mali özerkliðe
kesin ve yasal sýnýrlarla gereksinimi olduðu aþikardýr. Üstelik, özerklik idari ve mali boyutu
ile bir bütün olduðundan, bu boyutlardan yalnýzca birinden vazgeçmek bile, fiilen öteki
boyutu da kullanýlmaz kýlacaktýr.
Fonun Dýþ Denetiminde Sayýþtay
19.10.2005 tarih ve 5411 sayýlý Bankacýlýk
Kanunu’nun1 “Fonun hesap ve harcamalarýnýn
denetimi” baþlýklý 124. maddesinin ilk
fýkrasýnda “Fonun iç denetimi Fon tarafýndan
belirlenecek usûl ve esaslar çerçevesinde, dýþ
denetimi ise Fonun yýllýk gider hesaplarý ile
harcamalarýnýn Sayýþtay tarafýndan incelenmesi
suretiyle gerçekleþtirilir.” hükmü yer almaktadýr.
Dördüncü Fýkranýn, 5667 sayýlý Kanun2 ile
deðiþtirilmeden önce, “Fonun iç ve dýþ denetimi
hakkýnda, 5018 sayýlý Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu hükümleri uygulanýr.” þeklinde
olduðu ve 5667 sayýlý Kanun ile getirilen
deðiþikliðin bu Kanunun Geçici 2. Maddesi
uyarýnca 2006 yýlý denetimleri için de
uygulanacaðýnýn hükme baðlandýðý
görülmektedir.
5411 sayýlý Kanunun 5667 sayýlý Kanun ile
deðiþtirilen 124. maddesinin ilk fýkrasýnda
yapýlan deðiþikliðe iliþkin gerekçede, “Kurumun
görev alanýnýn geniþlemesi nedeni ile iþ yükünün
artmasý bankacýlýk sektörünün dinamik yapýsýna
uyum saðlanmasý, Kurumun iç denetimi
konusuna açýklýk getirilmesi; Tasarruf Mevduatý
Sigorta Fonunun kamu hizmetleri teþkilat yapýsý,
iþ süreçleri, gelir ve giderleri ve tabi olduðu
mali mevzuat yönünden sahip olduðu özel
durumlar gözetilerek 5436 sayýlý Kanunun 12
nci maddesinde yer alan düzenleme ile 5018
sayýlý Kanunun ek (III) sayýlý cetvelinden çýkarýlmýþ
olmasý karþýsýnda 5411 sayýlý Bankacýlýk Kanunu
ile 5018 sayýlý Kanuna yapýlan atýf nedeniyle
ortaya çýkan çeliþkinin giderilebilmesi ve 5411
sayýlý Kanunun Fonun hesap ve harcamalarýnýn
denetimine iliþkin 124 üncü maddesinde bir
tereddüde yol açmayacak þekilde açýklýðýn
saðlanmasý”nýn amaçlandýðý belirtilmektedir.
832 sayýlý Sayýþtay Kanunu kapsamýnda, genel
ve katma bütçeli dairelerin gelir ve giderleri ile
Av. Ahmet YILMAZ
Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonu
Hukuk Ýþleri Daire Baskanlýðý
Grup Koordinatörü
mallarýný Türkiye Büyük Millet Meclisi adýna
denetlemek ve sorumlularýn hesap ve iþlemlerini
yargýlama yolu ile kesin hükme baðlamak ve
kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve
hükme baðlama iþlerini yapmakla görevli
Sayýþtay 3 , 5411 sayýlý Kanunun 124.
maddesinin ilk fýkrasý kapsamýnda verilen
yetkiye istinaden, Fonun yýllýk gider hesaplarý
ile harcamalarýný incelemek suretiyle Fonun
dýþ denetimini gerçekleþtirecektir.
Denetim neticesinde hazýrlanacak raporun
içeriði ile ilgili düzenlemeler içeren Sayýþtay
Kanunu’nun “Denetçi raporlarý” baþlýklý 48
inci maddesi uyarýnca,
“Denetçiler kendilerine verilen hesaplarý bu
kanunla diðer kanunlarda yazýlý esaslar ve
yönetmeliðindeki usuller gereðince inceler ve
sonucu gösterir bir rapor düzenler. Bu inceleme
sýrasýnda mevzuata uygun bulmadýðý veya
noksan gördüðü iþler hakkýnda sorumlularýn
yazýlý savunmalarýný almasý ve düþüncesiyle
birlikte raporda göstermesi þarttýr.
Usulü dairesinde yapýlan bildirime bilgi
edinilmesinden itibaren en çok otuz gün içinde
cevap vermeyen sorumlularýn savunmalarý
beklenmeyerek mevcut bilgi ve belgelere göre
rapor düzenlemekle beraber, bunlar hakkýnda
ayrýca bu kanun esaslarýna göre disiplin veya
ceza kovuþturulmasý isteminde bulunulur.
Bu raporlarda hesabýn doðruluðu ve denkliði
ve belgelerin tamam olup olmadýðý ve inceleme
neticesinde sorumluluðu gerektiren hususlar
görülüp görülmediði ve ayrýca 28 inci maddenin
birinci fýkrasýnýn (B) ve (C) bentlerinde yazýlý
sabit veya döner sermayeli veya fon þeklinde
kurulan teþebbüs ve kurumlarýn harcama ve
çalýþmalarýnýn kuruluþ gayelerine uygun
bulunup bulunmadýðý da raporlarýn sonunda
açýklanýr.”
1 01 Kasým 2005 tarih ve 25983 [Mükerrer] Sayýlý Resmî Gazete’de yayýmlanmýþtýr.
2 30 Mayýs 2007 Tarihli ve 26537 Sayýlý Resmî Gazete ’de yayýmlanmýþtýr.
3 832 sayýlý Sayýþtay Kanunu Madde 1.
38
HUKUK
Sayýþtay Kanunu’nun “Bilgi ve belge verme
zorunluluðu” baþlýklý 49 uncu maddesi ile de
denetim kapsamýnda ilgililerin yükümlülükleri
düzenlenmekte olup bu madde uyarýnca:
“Sorumlular veya diðer ilgili memurlar
denetçilerin isteyeceði bilgiyi vermeye, kayýtlarla
belgeleri geciktirmeksizin göstermeye veya
vermeye mecburdurlar.
Sorumlularýn yanýnda bulunmayan belgeler
ilgili dairelerden istenir. Sorumlular belgelerin
asýllarýný ve aslý gösterilemeyen belgelerin ikinci
nüshalarýný göstermek zorundadýrlar.
Yukarýdaki hükme uymayanlar hakkýnda bu
kanun esaslarýna göre ceza veya disiplin
kovuþturmasý yapýlýr.”
Fonun idari ve mali özerkliði
Ýdare hukuku literatürümüze “baðýmsýz idari
otorite” adýyla giren üst kurullar, Kamusal
yaþamýn hassas teknik alanlarýnda, hem siyasi
otoriteden hem de piyasanýn öteki
aktörlerinden baðýmsýz biçimde, uzmanlýða
dayanan düzenlemeler (regülasyon) yapmak
için kurulmuþtur. Günümüzde pek çok ülkede,
özellikle de Avrupa Birliði ülkelerinde mali
piyasalar, enerji, telekomünikasyon ve rekabet
hukuku gibi alanlarda görev yapmaktadýrlar.
Baþlangýçta, “politik etkilerden arýnmýþ kararlar
alabilmek” gibi basit bir amaç için düþünülmüþ,
ama piyasa ekonomisinin geliþmesiyle
müdahalecilikten uzaklaþan ve “hakemlik”
rolüne oturmaya baþlayan devletin bu yeni
örgütlenmesinde vazgeçilmez olmuþlardýr.4
Baðýmsýz idari otoritelerin, kamu gücü
kullandýklarý alanlar piyasanýn genelinde ya da
eskiden kamu tekeli iken sýnýrlý olarak rekabete
açýlmýþ olan özel piyasalarda yürüttükleri kural
koyma, denetleme ve yaptýrým uygulama
faaliyetleri, klasik öðretide birer devlet
faaliyetidir. Bu yüzden, üst kurullarýn piyasa
aktörlerine karþý güçlü olmalarý yeterli deðildir;
iþlevin asýl sahibi olan devlete ve siyasi etkilere
karþý da güçlü olmalarý gerekmektedir.
Ülkemizde siyasi otoriteden baðýmsýz karar
üretecek bir kurumun, (yargý organlarýnda
olduðu gibi Anayasa'dan kaynaklanan bir üstün
konumu da yoksa) idari ve mali özerkliðe kesin
ve yasal sýnýrlarla gereksinimi olduðu aþikardýr.
Üstelik, özerklik idari ve mali boyutu ile bir
bütün olduðundan, bu boyutlardan yalnýzca
birinden vazgeçmek bile, fiilen öteki boyutu
da kullanýlmaz kýlacaktýr.
Baðýmsýz idari otoritelerin idarî yapý içindeki
konumlarý ve merkezî idare ile iliþkileri Özerk
Kurumlar Hakkýnda Sayýþtay Raporlarýna da
konu edilmiþ ve bu raporlarda da malî
özerkliðin, genel idare dýþýnda bir yapýlanmaya
imkân saðlayýp saðlamadýðýnýn tartýþma konusu
olduðu belirtilmiþ ve bu kurumlar için
Anayasa'nýn 123 üncü maddesinde belirtilen
"idarenin bütünlüðü" esasýna aykýrýlýk
oluþturmayacak bir yönetim düzeninin
gerçekleþtirilmesi gerektiði, söz konusu
kurumlarýn merkezî idare ile iliþkilerinin kanunla
belirlenmesi zaruretine vurgu yapýlmýþtýr.
Ýdare hukuku literatürümüze
“baðýmsýz idari otorite” adýyla
giren üst kurullar, Kamusal
yaþamýn hassas teknik alanlarýnda,
hem siyasi otoriteden hem de
piyasanýn öteki aktörlerinden
baðýmsýz biçimde, uzmanlýða
dayanan düzenlemeler
(regülasyon) yapmak için
kurulmuþtur.
5411 sayýlý Bankacýlýk Kanunu’nun 111 inci
maddesinde yer alan, “Bu Kanun ve ilgili diðer
mevzuat ile verilen yetkiler çerçevesinde tasarruf
sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasý
amacýyla, mevduatýn ve katýlým fonlarýnýn
sigorta edilmesi, Fon bankalarýnýn yönetilmesi,
mali bünyelerinin güçlendirilmesi, yeniden
yapýlandýrýlmasý, devri, birleþtirilmesi, satýþý,
tasfiyesi, Fon alacaklarýnýn takip ve tahsili
iþlemlerinin yürütülmesi ve sonuçlandýrýlmasý,
Fon varlýk ve kaynaklarýnýn idare edilmesi ve
Kanunla verilen diðer görevlerin ifasý için kamu
tüzel kiþiliðini haiz, idarî ve mali özerkliðe sahip
Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonu kurulmuþtur.
Fon görevini yaparken baðýmsýzdýr. Fonun
kararlarý yerindelik denetimine tâbi tutulamaz.
Hiçbir organ, makam, merci veya kiþi, Fon
Kurulunun kararlarýný etkilemek amacýyla emir
ve talimat veremez.”
hükmünde, Fonun kuruluþ amacý ile birlikte,
kamu tüzel kiþiliðine haiz olma, idari özerkliðe
ve mali özerkliðe sahip olma, yerindelik
denetimine tabi olmama gibi özellikleri
düzenlenmiþtir.
Maddenin Hükümet Gerekçesinde de, Kanun
kapsamýnda Fona verilen yetki ve görevlerin
madde metninde ayrýntýlý olarak belirtildiði,
Fonun kamu tüzel kiþiliðe haiz, idari ve mali
özerkliðe sahip bir Kurum olduðu, hiçbir organ,
makam, merci veya kiþinin Fon Kurulunun
kararlarýný etkilemek amacýyla emir ve talimat
veremeyeceði, Fonun yerindelik denetimine
tabi tutulamayacaðý ve bir takým mevzuat
hükümlerine tabi olmayacaðý belirtilmiþtir.
Fon Kurulunun kararlarýný etkilemek amacýyla
emir ve talimat verilemeyeceðini hükme
baðlayan Kanun merkezi idare ile Fonun
"idarenin bütünlüðü" esasýna göre çalýþmasýna
iliþkin kurallarý da tâdâdî olarak sýralamýþtýr. Bu
kapsamda 5411 sayýlý Kanunun;
4 Hýfzý Deveci: Cumhurbaþkanlýðý Devlet Denetleme Kurulu üyesi
39
HUKUK
Özerk kurumlar, yalnýzca idarî
açýdan deðil malî açýdan da özerk
olarak teþkil edilmiþlerdir. Bu
nedenle, söz konusu kurumlarýn
gelirlerinin, harcamalarýnýn ve gelir
fazlalarýnýn deðerlendirilmesi gibi
konularda, özerkliklerini
zedeleyecek düzenlemelerden
kaçýnýlmasý gerekmektedir.
-111. maddesinde yer alan; Fon, görevli ve
yetkili olduðu alanýn yoðun olduðu illerde
olmak ve sayýsý üçü geçmemek kaydýyla
Bakanlar Kurulu kararýyla yurt içi temsilcilik ve
tahsilat birimleri açabilir.
-124. maddesinde yer alan; Fonun yýllýk faaliyet
raporu, mali tablolarý ve bütçe kesin hesabý
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur. Kesin
hesabýn bir örneði de Maliye Bakanlýðýna
gönderilir.
-113. maddesinde yer alan; Üyeler, yüksek
öðrenim sonrasý en az on yýl deneyim sahibi
veya yukarýda sayýlan öðrenim dallarýnda en
az on yýl öðretim üyeliði yapan kiþiler arasýndan
Bakanlar Kurulunca atanýr.
-127. maddesinde yer alan; Fon Kurulu Baþkaný
ve üyeleri ile Fon personelinin, görevleriyle
baðlantýlý olarak iþledikleri iddia edilen suçlara
iliþkin soruþturmalar, Fon Kurulu üyeleri için
iliþkili Bakanýn, Fon personeli için ise Fon Kurulu
Baþkanýnýn izin vermesi kaydýyla genel
hükümlere göre yapýlýr.
-114. maddesinde yer alan; aðýr hastalýk veya
sakatlýk nedeniyle iþ göremeyecekleri,
atanmalarý için gerekli þartlarý kaybettikleri,
durumlarýnýn 115 inci maddeye aykýrý olduðu
anlaþýlan veya görevleri ile ilgili olarak iþledikleri
suçlardan dolayý haklarýnda verilen mahkûmiyet
kararý kesinleþen Fon Kurulu Baþkan ve
üyelerinin görevleri Baþbakan onayý ile sona
erdirilir.
-115. maddesinde yer alan; Fon Kurulu üyeleri
atanmalarýndan itibaren otuz gün içinde bu
fýkraya uygun hareket etmezlerse üyelikten
çekilmiþ sayýlýr. Bu durum, Fon Kurulu kararý
ile tespit edilir ve iliþkili Bakana bildirilir.
-116. maddesinde yer alan; Geçerli mazereti
olmaksýzýn bir takvim yýlýnda toplam üç
toplantýya katýlmayan veya bir toplantýya
katýldýðý halde Fon Kurulu kararlarýný süresi
içinde imzalamayan veya karþý oy gerekçesini
süresi içinde yazýlý olarak bildirmeyen Fon
Kurulu üyeleri üyelikten çekilmiþ sayýlýr. Bu
durum, Fon Kurulu kararý ile tespit edilir ve
iliþkili Bakana bildirilir.
-116. maddesinde yer alan; Fon Kurulunun
düzenleyici nitelikteki kararlarý tekemmül
etmesinden itibaren en geç yedi iþ günü içinde
iliþkili Bakanlýða ve yayýmlanmak üzere
Baþbakanlýða gönderilir ve gönderildiði tarihten
itibaren en geç yedi gün içinde Resmî Gazetede
yayýmlanýr.
-117. maddesinde yer alan; Fon Kurulu bu
Kanun ve diðer mevzuatla verilen görevler
yanýnda ayrýca aþaðýdaki görevleri yapar ve
yetkileri kullanýr. b) Fonun ana stratejisi ile
amaç ve hedeflerine uygun olarak hazýrlanan
bütçe teklifini görüþmek ve karara baðlamak,
-120. maddesinde yer alan; Hizmet birimleri,
bu Kanunda belirtilen faaliyet alaný, görev ve
fonksiyonlara uygun olarak Fonun teklifi ve
Bakanlar Kurulu kararýyla yürürlüðe konulan
yönetmelikle belirlenir.
4 Özerk Kurumlar Hakkýnda Sayýþtay Raporu 2003
5 Özerk Kurumlar Hakkýnda Sayýþtay Raporu 2003
40
hükümleri ile baðýmsýz bir idari otorite olan
Fonun merkezi idare ile hukuki ve fiili baðlantýsý
kurala baðlanmýþtýr.
Bakanlýklarýn kuruluþ ve görev esaslarýný
düzenleyen 3046 sayýlý Kanunda “Bakanlýk
baðlý kuruluþlarý” ve “Bakanlýk ilgili kuruluþlarý”
tanýmlandýðý halde “iliþkili kuruluþ” kavramýna
yer verilmemiþtir. Bu kavramýn, özerk
kurumlarýn merkezî idare ile iliþkilendirilmeleri,
ancak özerkliklerini ve baðýmsýzlýklarýný
koruyabilmek bakýmýndan ilgili veya baðlý
kuruluþ olarak da tanýmlanmamalarý amacýyla
kullanýldýðý anlaþýlmaktadýr.5
5411 sayýlý Bankacýlýk Kanunu da, Fonun
merkezi idare ile hukuki ve fiili baðlantýsýný
belirlerken “Ýliþkili Bakan” ifadesine yer vermiþtir.
Kanun koyucunun “baðlý bakan” ifadesini
kullanmamasýnýn amacý Kurumun merkezi
otoriteye karþý baðýmsýzlýðýný vurgulamaktýr.
Nitekim Baðýmsýz Ýdari Otoritelerin Kuruluþ ve
Görev Esaslarý Hakkýnda Kanun Tasarýsý
Taslaðýnda “Ýliþkili Bakan” ifadesinin, Baðýmsýz
idari otoritenin hükümet ile iliþkilerinin
yürütmek ve bu kanun çerçevesinde belirlenmiþ
yetkileri kullanmak üzere Baþbakan tarafýndan
görevlendirilen Bakaný ifade ettiði belirtilmiþ
bu taným ile idari vesayetin deðil idari birliðin
saðlanmasý amaçlanmýþtýr.
Özerk kurumlar, yalnýzca idarî açýdan deðil
malî açýdan da özerk olarak teþkil edilmiþlerdir.
Bu nedenle, söz konusu kurumlarýn gelirlerinin,
harcamalarýnýn ve gelir fazlalarýnýn
deðerlendirilmesi gibi konularda, özerkliklerini
zedeleyecek düzenlemelerden kaçýnýlmasý
gerekmektedir.6
Baðýmsýz bir idari otorite için özerklik; bir
kuruluþun ayrý bir yasaya baðlý olarak kendi
kendini yönetme hakký olarak
tanýmlanmaktadýr. Bir baþka ifadeyle özerklik;
HUKUK
bir kuruluþa, herhangi bir devlet ya da merkezin
müdahalesi olmadan kendi yapýsýný düzenleme
konusunda tanýnan yasal yetkidir. Özerklik
kesinlikle bir serbesti, keyfi karar alabilme
anlamýna gelmeyip, hizmetlerdeki çabukluk,
etkinlik ve kaliteyi saðlamak ve daha iyi bir
denetim gerçekleþtirmek için verilen bir yetki
niteliðindedir. Baðýmsýzlýk ise, bir yandan,
baðýmsýz idari otoritelerin hükümete,
düzenlenen ve denetlenen sektöre, medyaya,
diðer kamu idarelerine ve diðer gerçek ve
tüzelkiþilere karþý özerkliði, diðer yandan kurul
üyelerinin düþünce ve kanaatlerini serbestçe
dile getirip oylarýný özgürce kullanabilmeleri
anlamýna gelmektedir.7
5411 sayýlý Kanun ile hükme baðlandýðý þekliyle
özerkliði idari ve mali özerlik olarak iki açýdan
ele almamýz mümkündür. Ýdari özerklik özerk
kuruluþlarýn kendi karar organlarý ile serbestçe
karar alabilmelerini ifade ederken, mali özerklik
bu kuruluþlarýn ayrý gelir kaynaklarýna sahip
olmalarý ve yasal düzenlemeler çevresinde
kendi organlarýnýn kararlarýna dayanarak
harcama yapabilmelerini öngörür. Özerk bir
idare kendi organlarýyla serbestçe aldýðý kararlarý
sorumluluklarýyla orantýlý öz gelir kaynaklarýna
sahip olmaksýzýn uygulayamaz. Bu nedenle
idari ve mali özerklik birbirini tamamlamaktadýr.8
Nitekim, T.C. Sayýþtay Temyiz Kurulu’nun
04/03/2003 tarih ve 26166 K. Sayýlý kararý
incelendiðinde görüleceði üzere, Sayýþtay,
Genel Bütçe Kanununa konulan sýnýrlayýcý
hükümlerin, kamu tüzel kiþiliðine sahip özel
bütçeli kurumlar açýsýndan baðlayýcýlýðý
bulunmadýðýný bu kurumlarýn, kendi özel
bütçelerine konulan ödenekler kapsamýnda
harcama yapabileceðini öngörmektedir. Kaldý
ki Fon, Genel Bütçe Kanununa tabi bir kurum
vasfýný da taþýmamaktadýr.
5411 sayýlý Kanunun Fonun gelirleri baþlýklý
130. maddesinde, Fonun gelirlerinin;
a)Mevduat ve katýlým fonu sigortasý
primlerinden,
b) 62 nci maddeye göre zamanaþýmýna uðrayan
mevduat, katýlým fonu, emanet ve alacaklardan,
c) Kuruluþ izni verilen bankalarýn kurucularýnýn,
faaliyete geçiþ tarihinden itibaren bir yýl
içerisinde, bu Kanunun 7 nci maddesinde
belirtilen asgari sermayenin yüzde onu tutarýnda
Fona yatýracaklarý sisteme giriþ payýndan,
d) 18 inci madde hükümleri çerçevesinde, Fona
yatýrýlacak tutarlardan,
e) Kanun hükümlerine aykýrýlýk dolayýsýyla
hükmolunacak adli para cezalarýnýn yüzde ellisi
ile verilecek idarî para cezalarýnýn yüzde
doksanýndan,
f) Fon mevcudunun gelirleri ile sair gelirlerden,
g) 20 nci madde uyarýnca Fona gelir
kaydedilecek deðerlerden,
oluþtuðu,
129. maddesinde de Fon giderlerinin, Fon
gelirleri ile karþýlanmasýnýn esas olduðu
belirtilmiþtir.
Yerindelik denetimi, belli
koþullar altýnda alýnan kararlarý,
bu koþullardan baðýmsýz olarak
irdeleyen ve kiþiden kiþiye
deðiþebilen, kamuoyundaki
oluþumlardan da etkilenebilen ve
denetlenen Kurumun sahip olduðu
idari ve mali özerkliði
zedeleyebilecek sonuçlara
ulaþmasý mümkün bir denetim
tarzýdýr.
Bu çerçevede, Fonun gelirlerinin Genel Bütçe
Kanununa baðlý olmadýðý Bankacýlýk Kanunu
ile belirlendiði açýktýr. 5411 sayýlý Kanunun
131 inci maddesi kapsamýnda Hazineden
gerçekleþtirilen borçlanmalar ise sadece
çözümleme faaliyetleri için kullanýlmaktadýr.
5411 sayýlý kanun ile Fona tanýnan idari ve
mali özerkliðin, merkezi idare ile olan hukuki
ve fiili iliþkilerde hayata geçmesi ve korunmasý,
baðýmsýz ve tarafsýz bir Anayasal kuruluþ olan
Sayýþtay’ýn gerçekleþtireceði denetim ile
mümkün olabilecek, bu denetim, aþaðýda
yerindelik denetimi ve Baþbakanlýk Genelgeleri
ile ilgili açýklamalarýmýz da gözönünde
bulundurulduðunda Fonun özerkliðinin
teminatýný oluþturacaktýr.
Fonun yýllýk gider hesaplarý ile
harcamalarýnýn yerindelik denetimine
tabi tutulmasý
Yerindelik denetimi, belli koþullar altýnda alýnan
kararlarý, bu koþullardan baðýmsýz olarak
irdeleyen ve kiþiden kiþiye deðiþebilen,
kamuoyundaki oluþumlardan da etkilenebilen
ve denetlenen Kurumun sahip olduðu idari ve
mali özerkliði zedeleyebilecek sonuçlara
ulaþmasý mümkün bir denetim tarzýdýr.
Nitekim 2577 sayýlý Ýdari Yargýlama Usulü
Kanunu da 2. maddesi ile, “Ýdari yargý yetkisi,
idari eylem ve iþlemlerin hukuka uygunluðunun
denetimi ile sýnýrlýdýr. Ýdari mahkemeler;
yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme
görevinin kanunlarda gösterilen þekil ve esaslara
uygun olarak yerine getirilmesini kýsýtlayacak,
idari eylem ve iþlem niteliðinde veya idarenin
takdir yetkisini kaldýracak biçimde yargý kararý
veremezler.” hükmüne yer vermiþ ve yargý
denetiminde, - yine Anayasa'nýn 125.
maddesinde belirtildiði gibi- "idarî eylem ve
iþlemlerin hukuka uygunluðunun denetimi ile
sýnýrlýdýr." kuralýnýn hukuk alanýnda yürürlük
7 Mehmet ALTUNDÝÞ - Baðýmsýz Ýdari Otoritelerin Türk Hukuku’nda Ortaya Çýkardýðý Sorunlar ve Türk Hukuku’na Etkileri
8 Haktan Sevsay - Ýdari Vesayet-Mali Özerklik Ýliþkisi ve Belediyeler
41
HUKUK
Hukukumuzda genelge, üst
bir makamýn, idaresi altýndaki
memurlara verdiði emir olarak
tanýmlanmakta ve kanun ve
tüzüklerin tatbikinde yol
göstermeye yarayacak hususlarý
ihtiva edeceði ve idare edilenler
hakkýnda yeni bir hüküm ve kararý
tazammun edemeyeceði kabul
edilmektedir.
kazanmasýnýn önünü açmýþ, Yargýnýn, çeþitli
ölçülerde, dolaylý biçimde de olsa, takdir hakkýný
sýnýrlasa bile, hiçbir biçimde bu yoldan yerindelik
denetimi yapamayacaðýný açýk ve net bir þekilde
kurala baðlamýþtýr.
Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonu karar organý
aracýlýðý ile, operasyonel faaliyetlerde bulunan
bir kamu tüzel kiþisidir. Üyelerinin baðýmsýz
olarak kendi vicdanlarýna, mesleki bilgi ve
deneyimlerine dayanarak karar vermeleri esas
alýnmýþtýr. Bu bakýmdan Fon Kurulunca alýnan
kararlarýn yerindelik denetimine tabi tutulmasý,
yürütme görevinin kanunlarda gösterilen þekil
ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini
kýsýtlayacak ve idarenin takdir yetkisini
kaldýracaktýr.
5411 sayýlý Kanunun 111 inci maddesinde yer
alan, “Fon görevini yaparken baðýmsýzdýr.
Fonun kararlarý yerindelik denetimine tâbi
tutulamaz. Hiçbir organ, makam, merci veya
kiþi, Fon Kurulunun kararlarýný etkilemek
amacýyla emir ve talimat veremez.” hükmü ile
Fonun kararlarýnýn yerindelik denetimine tabi
tutulamayacaðý çok açýk bir biçimde
düzenlenmiþtir.
Sayýþtay Kanunu’nun 46 ncý maddesinde yer
alan;
“…Ýnceleme sýrasýnda;
1. Gelirlerin, alacaklarýn ve her türlü haklarýn
kanunlara, tüzüklere ve yönetmeliklere ve
bütçedeki tertiplerine uygun olarak tahakkuk,
takip ve tahsil edilip edilmediði,
2. Giderlerin,
a) Kanunlara, tüzüklere, yönetmeliklere ve
bütçedeki tertibine, ödeneðine ve kadroya
uygun olarak harcanýp harcanmadýðý,
b) Ödemenin istihkak sahiplerinin veya
vekillerinin kimliði araþtýrýlmak suretiyle yapýlýp
yapýlmadýðý,
hükmü ile, Sayýþtay tarafýndan yapýlacak olan
denetimin, kurumlarýn kararlarýnýn yerindeliðine
iliþkin olmadýðý, kurumlarýn gelir ve giderlerinin
mevzuata uygun olarak, yetkili makamlarca
yapýlýp yapýlmadýðýna ve bütün iþlem ve
hesaplarýn belgelere ve kayýtlara uygun olup
olmadýðýna iliþkin olmasý gerektiði
belirtilmektedir. Dolayýsýyla gerek 5411 sayýlý
Kanun’un 111/2 maddesi hükmü uyarýnca,
gerekse de Sayýþtay Kanunu’nun 46 ncý
maddesi hükmü uyarýnca Fonun kararlarýnýn
yerindeliðinin denetlenemeyeceði açýktýr.
Baþbakanlýk tasarruf genelgelerinin
hukuki niteliði ve kapsamý
Hukukumuzda genelge, üst bir makamýn,
idaresi altýndaki memurlara verdiði emir olarak
tanýmlanmakta ve kanun ve tüzüklerin
tatbikinde yol göstermeye yarayacak hususlarý
ihtiva edeceði ve idare edilenler hakkýnda yeni
bir hüküm ve kararý tazammun edemeyeceði
kabul edilmektedir.
1970'li yýllarýn sonlarýndan itibaren yaþanan
bütçe açýðý problemleri nedeniyle, kamu
kaynaklarýnýn kullanýmý konusunda mevcut
yasal ve idari düzenlemelere ilave olarak,
Baþbakanlýk tarafýndan kamu harcamalarýnda
tasarruf saðlamaya yönelik "Baþbakanlýk
Genelgeleri" çýkarýlmaya baþlanmýþtýr.
Baþbakanlýk tarafýndan, 1977 yýlýndan bu yana
ihtiyaç duyulan farklý konularda çok sayýda
Genelge çýkarýlmýþ, bizzat Baþbakan tarafýndan
imzalananlara birbirini takip eden sýra numarasý
verilmiþtir. Yine bu Genelgelerin uygulanmasýna
ve açýklanmasýna iliþkin Baþbakan veya
Baþbakanlýk Müsteþarý tarafýndan da zaman
zaman genel emir niteliðinde düzenlemeler
çýkarýlmýþ, bunlara belirli bir sýra numarasý
verilmemiþtir. Bazý Genelgeler de "GÝZLÝ" kaydý
taþýmasý nedeniyle yayýmlanmamýþtýr. 9
3. Taþýnýr ve taþýnmaz mallarýn giriþ, saklanýþ,
kullanýþ ve çýkýþlarý ile bunlarýn bulunmasý gerekli
olan yerlerde tamamen mevcut olup olmadýðý
hususlarýnýn yürürlükteki kanun, tüzük ve
yönetmelik esaslarýna göre yapýlýp yapýlmadýðý,
Kamu harcamalarýnda tasarruf ve kontrol
saðlamaya iliþkin olarak çýkarýlan ayný nitelikteki
bir Genelge prensip olarak kendisinden önceki
ayný nitelikteki Genelgeyi yürürlükten
kaldýrmaktadýr. 18.01.2007 tarihli ve 26407
sayýlý Resmi Gazete’de yayýmlanan 2007/3
sayýlý "Tasarruf Tedbirleri" konulu Genelge halen
yürürlükte olup bu Genelge, 01.05.2001 tarih
ve 2001/23 sayýlý, 04.06.2001 tarih ve 2001/29
sayýlý, 26.06.2003 tarih ve 2003/39 sayýlý
01.08.2005 tarih ve 2005/19 sayýlý Genelgeleri
yürürlükten kaldýrmýþtýr.
4. Yukarýdaki fýkralarda yazýlý bütün iþlem ve
hesaplarýn belgelere ve kayýtlarýna uygun olup
olmadýðý, araþtýrýlýr.”
TMSF 2006 yýlý hesaplarýnýn incelenmesi
sonucunda, Sayýþtay tarafýndan düzenlenen
sorgu kaðýdýnda 26.06.2003 tarih ve 2003/39
c) Ýdare hesabýna giren bütün iþlemlerin para
ve sair kýymet hareketlerinin kanun, tüzük ve
yönetmeliklerdeki hükümlere uygun bulunup
bulunmadýðý,
9 Yýlmaz ARSLAN - Ýçiþleri Bakanlýðý Mülkiye Baþmüfettiþi - Kamu Kurum ve Kuruluþlarýnýn Harcamalarýnda Tasarruf Saðlanmasý Amacýyla
Baþbakanlýk Tarafýndan Çýkartýlan Genelgeler ve Sonuçlarý Üzerine Bir Ýnceleme
42
HUKUK
sayýlý Genelgeye atýf yapýlmýþ olduðundan
öncelikle söz konusu Genelgenin incelenmesi
yerinde olacaktýr.
Bu Genelge’nin, “1” no’lu bölümünde yer alan
kapsam maddesi ile “Genel bütçeli daireler,
katma bütçeli idareler, kamu iktisadi
teþebbüsleri ve baðlý ortaklýklarý, bütçenin
transfer tertibinden yardým alan kuruluþlar,
özel bütçeli kuruluþlar, özelleþtirme kapsam ve
programýna alýnmýþ hisselerinin yarýsýndan
fazlasý kamuya ait olan özel hukuk hükümlerine
tabi kuruluþlar, fonlar, döner sermayeler, 4603
sayýlý Kanuna tabi olanlar dýþýndaki kamu
bankalarý, kanunlarla veya kanunlarýn verdiði
yetkiye dayanýlarak kurulan kurumlar ile
kurul/üst kurullar ve diðer tüm kamu kurum
ve kuruluþlarý (Cumhurbaþkanlýðý Genel
Sekreterliði ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Sekreterliði hariç) kendi bütçeleri veya
tasarruflarýndaki diðer kaynaklardan yapacaklarý
yurt içi ve yurt dýþý harcamalarýnda aþaðýdaki
tedbirlere uyacaklardýr.” þeklinde düzenleme
yapýldýðý görülmektedir.
Genelgenin kapsamý deðerlendirildiðinde,
“…kanunlarýn verdiði yetkiye dayanýlarak
kurulan kurumlar ile kurul/üst kurullar ve diðer
tüm kamu kurum ve kuruluþlar…” ifadesinin
TMSF’yi de kapsama dahil etmek amacýný
taþýdýðý görülmektedir.
Ancak, Cumhurbaþkanlýðý Genel Sekreterliði
ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliði
dýþýnda herhangi bir sýnýrlama getirmeksizin
tüm kamu kurum ve kuruluþlarýnýn genelge
kapsamýna alýnmasýnýn özel kanunlarda yer
alan düzenlemeler karþýsýnda yarattýðý çeliþkinin
dikkate alýnmasý gerekmektedir.
Nitekim, 5411 sayýlý Bankacýlýk Kanununun
111. maddesinde yer alan ve açýkça “idari ve
mali özerklik” tanýyan yasal düzenlemenin,
lafzý ve ruhu ile baðlayýcýlýk taþýmasý karþýsýnda,
hukuk normlarý hiyerarþisinde kanunlara aykýrý
hükümler taþýyamayacaðý açýk olan genelgelerin
baðlayýcýlýðýnýn bulunmasý ve kanun ile açýkça
ortaya konulan kanun koyucunun net eðilimini
bertaraf etmesi söz konusu olamayacaktýr.
Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonunun,
Baþbakanlýk Tasarruf Tedbirleri Genelgesinde
yer alan, idari örgütlenmedeki klasik kamu
kurumlarý veya Kamu Ýktisadi Teþebbüsleri gibi
asýl amacý karlýlýk, çaðdaþ iþletmecilik anlayýþýyla
üretim, pazarlama ve verimlilik olan, piyasa
koþullarýný deðerlendirerek devlet adýna üretim
ve pazarlama yapan kuruluþlar arasýnda
addedilmesi, Tasarruf Mevduatý Sigorta
Fonunun bankacýlýk sektöründeki fonksiyonu
ile de örtüþmemektedir.
Nitekim Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonunun
5018 Sayýlý kanunun ekinde yer alan (III) sayýlý
cetvelden 5436 sayýlý “Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanunu ile Bazý Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Deðiþiklik Yapýlmasý
Hakkýnda Kanun” 1 0 ile çýkarýlmýþtýr.
5436 sayýlý Kanunun düzenlemesi de, Fonun
kanun koyucu tarafýndan merkezi bütçe
kapsamýnýn klasik örgütlenmesinin dýþýnda
kabul etmekte ve Fonun mali açýdan
örgütlenmesinin ve denetiminin kendi özel
kanununda yer alan hükümler kapsamýnda
gerçekleþmesini hedeflemektedir.
Tasarruf Mevduatý Sigorta
Fonunun, Baþbakanlýk Tasarruf
Tedbirleri Genelgesinde yer alan,
idari örgütlenmedeki klasik kamu
kurumlarý veya Kamu Ýktisadi
Teþebbüsleri gibi asýl amacý karlýlýk,
çaðdaþ iþletmecilik anlayýþýyla
üretim, pazarlama ve verimlilik
olan, piyasa koþullarýný
deðerlendirerek devlet adýna
üretim ve pazarlama yapan
kuruluþlar arasýnda addedilmesi,
Tasarruf Mevduatý Sigorta
Fonunun bankacýlýk sektöründeki
fonksiyonu ile de örtüþmemektedir.
Kanun koyucunun açýk iradesinin baðýmsýzlýðý
ve özerkliði vurgulamak ve yasal yetkilerle
güçlendirmek yönünde tecelli ettiði bariz iken
denetimin kapsamýnýn tasarruf genelgelerine
indirgenerek, merkezi idarenin günlük
uygulamada karþýlaþtýðýndan çok farklý nitelik
ve nicelikte sorunlarla mücadele ederek kamu
kaynaklarýnýn geri kazanýmýnýn mücadelesini
veren ve bunda baþarýlý olan Fonun þekli
prosedürlerle sorgulanmasý hakkaniyete uygun
bulunmamaktadýr.
Denetimin kapsamýnýn tasarruf genelgeleri
esas alýnarak gerçekleþtirilmesi halinde, Türkiye
Cumhuriyeti adýna uluslararasý tahkim
müesseseleri nezdinde dava ve takip yürüten
Fonun, dünya çapýnda yirminin üzerinde ülke
nezdinde gerçekleþtirdiði, 40 milyar Dolarýn
üzerinde risk taþýyan takip iþlemlerini yurt dýþý
görüþmelere açýk tek bir telefonla yapmak
zorunda kalmasý gerekecektir. Bu durum,
genelgelerde yer alan sýnýrlamalarýn gerçeklerle
ve kamu menfaatleriyle çeliþebileceðini ve
uygulamada mutlaka esneklik saðlanmasý
gerektiðini açýkça ortaya koymaktadýr.
Tasarruf Tedbirleri Genelgelerinin nihai amacýnýn
kamu harcamalarýnda kaynaklarýn kötüye
kullanýmýnýn ve israfýn önlenmesi olduðu
gerçeðinden hareketle, Kurumun kendi
þartlarýna göre alabileceði tedbirleri uygulamaya
yönelik gösterdiði üst düzeyde gayretin göz
önünde bulundurulmasý ve kanuna aykýrý olarak
genelge kapsamýnda bir sorgulamanýn
denetimin kapsamýna dahil edilmemesi
gerektiði açýktýr.
10 24 Aralýk 2005 tarih ve 26033 Sayýlý Resmi Gazete’de yayýmlananmýþtýr.
43
HUKUK
KAYNAKÇA
Sonuç
AKINCI Müslüm: “Baðýmsýz Ýdari
Otoriteler ve Ombudsman”, Beta
Yayýnlarý, Ýstanbul-1999.
Ülkemizde kamu kaynaklarýnýn kullanýmýnda
etkinliði artýrmak üzere baþlatýlan reform
çalýþmalarýnýn önemli bir adýmýný 5018 sayýlý
Kanun oluþturmaktadýr. Kanunun, kalkýnma
planlarý ve programlarda yer alan politika ve
hedefler doðrultusunda kamu kaynaklarýnýn
etkili, ekonomik ve verimli bir þekilde elde
edilmesi ve kullanýlmasýný, hesap verebilirliði
ve malî saydamlýðý saðlamak üzere, kamu malî
yönetiminin yapýsýný ve iþleyiþini, kamu
bütçelerinin hazýrlanmasýný, uygulanmasýný,
tüm malî iþlemlerin muhasebeleþtirilmesini,
raporlanmasýný ve malî kontrolü düzenlemek
amacýyla11 ihdas edildiði belirtilerek kamu
kaynaklarýnýn kullanýmýnda “performans
esaslýlýðýn” gereklerinin altý çizilmiþtir. 12
AZRAK Ülkü: “Baðýmsýz Ýdari
Otoriteler”, RK Yayýnlarý, Yayýn No.
80.
DURAN Lûtfî: “Türkiye’de Baðýmsýz
Ýdari Otoriteler”, AÝD. C. 30, S. 1.
GÖZÜBÜYÜK A.Þeref: “Yönetsel
Yargý”, Turhan Kitabevi, Ankara-2003.
GÖZÜBÜYÜK A.Þeref/ TAN, Turgut:
“Ýdare Hukuku” C. I ,Turhan Kitabevi,
Ankara-2003.
GÖZÜBÜYÜK A.Þeref/ AKILLIOÐLU,
Tekin: “Yönetim Hukuku”, 5. Baský,
Turhan Kitabevi Ankara-1992.
GÜNDAY Metin: “Ýdare Hukuku”, 9.
Baský, Ýmaj Yayýncýlýk Ankara-2004.
GÜNDAY Metin: “ Baðýmsýz Ýdari
Otoriteler”, RK Yayýnlarý, Yayýn No.80.
ÖZAY Ýl Han: “Günýþýðýnda Yönetim”,
Filiz Kitabevi, Ýstanbul-2004.
TAN Turgut: “Baðýmsýz Ýdari Otoriteler
veya Düzenleyici Kurullar”, AÝD. C.
35, S. 2, Haziran 2002.
TAN Turgut: “Baðýmsýz Ýdari
Otoriteler”, Perþembe Konferanslarý
4, RK Yayýnlarý, Yayýn No. 55.
ULUSOY Ali : “Baðýmsýz Ýdari
Otoriteler”, Turhan Kitabevi, Ankara2003.
ULUSOY Ali: “Baðýmsýz Ýdari
Kurumlar”, DD., S. 100, Ankara-1999.
ULUSOY Ali: “Regülasyon Kurumlarý
Hakkýnda Genel Bir Deðerlendirme”,
ABD, 2000/2
YILDIRIM Turan: “Baðýmsýz Ýdari
Otoritelerin Yargýsal Denetimi”, 2000
Yýlý Ýdari Yargý Sempozyumunda
sunulan teblið.
5018 sayýlý Kanun kapsamýndaki kamu kurum
ve kuruluþlarý için 9 uncu maddesi ile Stratejik
planlama ve performans esaslý bütçeleme
sistemini benimsemiþtir. Ancak, 5411 sayýlý
Kanun ve ilgili diðer mevzuat ile verilen yetkiler
çerçevesinde tasarruf sahiplerinin hak ve
menfaatlerinin korunmasý amacýyla, mevduatýn
ve katýlým fonlarýnýn sigorta edilmesi, Fon
bankalarýnýn yönetilmesi, mali bünyelerinin
güçlendirilmesi, yeniden yapýlandýrýlmasý, devri,
birleþtirilmesi, satýþý, tasfiyesi, Fon alacaklarýnýn
takip ve tahsili iþlemlerinin yürütülmesi ve
sonuçlandýrýlmasý, Fon varlýk ve kaynaklarýnýn
idare edilmesi ve Kanunla verilen diðer
görevlerin ifasý için kurulan13 Tasarruf Mevduatý
Sigorta Fonunun, geçmiþten kaynaklanan ve
Kurumun iþlemleri dýþýndaki siyasal ve ekonomik
sebeplerle büyüyen problemlerle
mücadelesinde verdiði hizmeti, hazine
alacaðýnýn tahsil edilebildiði oran üzerinden
denetlemek sadece kýsýr bir döngü yaratacak,
bu sürece gelinmesinde katkýsý olan amilleri
perde gerisinde býrakacaktýr. Bu husus 5411
sayýlý Kanunun 124. maddesini deðiþtiren 5667
sayýlý Kanunun ilgili maddesinin gerekçesine
de sarih bir þekilde ifade edilmiþtir.
Bu sebeple, “hesap verme ve denetime açýk
olma konusunda önemli mesafelerin alýndýðý
ülkemizde, ne yazýk ki denetim dýþý kalmak,
bir ayrýcalýk olarak hala bazý kurumlarýn
öncelikleri arasýnda yer aldýðý ve bu durumun
yasal düzenlemelerin konusu haline
getirilebildiði” ve TBMM’nin kanunla kendisi
adýna denetim yapan Sayýþtay’ýn TMSF
konusunda yetkilerini kýsýtlamasýnýn çeliþkili
bir durum oluþturduðu zira TBMM adýna
denetim yapan ve raporlarýný TBMM’ne sunan
Sayýþtay’ýn yetkisinin kýsýlmasýnýn, dolaylý olarak
TBMM’nin konu ile ilgili yetkisinin kýsýlmasý ve
bilgi alma kanalýnýn kapatýlmasý anlamýna
geldiði iddiasý14 efradýný câmi aðyarýný mâni
olamaktan uzak ve subjektif bir deðerlendirme
olmaktan öte gidemeyecektir. Nitekim, 5411
sayýlý Kanunun 124. maddesinde yer alan;
“Fonun yýllýk faaliyet raporu, mali tablolarý ve
bütçe kesin hesabý Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulur. Kesin hesabýn bir örneði de
Maliye Bakanlýðýna gönderilir.” hükmü de bu
hususu teyit etmektedir.
Hukuk devletinde örgütlerin ve kiþilerin
faaliyetleri, haklarý, sorumluluklarý tanýmlanmýþ
ve anayasa, yasa, yönetmelik, tüzük ve benzeri
mevzuata düzenlemelere baðlanmýþtýr.
Örgütlerin; faaliyetlerini hukuk düzenine uygun
yürütüp yürütmediðini incelemek, açýkladýklarý
bilgilerin ve iddialarýnýn doðru ve güvenilir
olup olmadýðýný araþtýrmak ve örgüt
yöneticilerinin örgütle çýkar iliþkisi içinde
bulunan kiþilere/örgütlere, topluma ve devlete
hesap verme yükümlülüklerini (accountability)
yerine getirmelerini saðlamak üzere tarafsýz
ve baðýmsýz bir kiþi/ kiþiler/ örgüt tarafýndan
denetlenmeleri hukuk devletinde zorunlu
tutulduðundan15, denetçinin görevini yerine
getirmesi, kanun ile belirlenen denetim sýnýrlarý
kapsamýnda, kurumlarýn kamu adýna
sürdürdükleri faaliyetlerin mutlaka belirli ve
basmakalýp standart ve kurallar altýnda deðil,
bu kurumlarýn hareket kabiliyetini artýran
düzeyde esnek bir yapýda olabileceðini
b e n i m s e y e r e k m ü m k ü n o l a c a k t ý r.
11 5018 sayýlý Kanun Madde 1
12 Doç. Dr. Mustafa SAKAL - Elif Ayþe ÞAHÝN - Kamu Kurumlarýnda Performans Ölçümü ve Sayýþtay Denetimi Ýliþkisi: Türkiye’deki Düzenlemeler
Bakýmýndan Bir Deðerlendirme
13 5411 sayýlý Kanun 111. Madde
14 Dr. Selami ER - Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlarýn Dýþ Denetimi ve 5018 Sayýlý Kanunda Yapýlan Deðiþiklikler
15 /www.ydk.gov.tr/egitim_notlari/denetim
44
DÜNYADAN HABERLER
• IADI Ýslami Mevduat Sigortacýlýðý Semineri
18 – 19 Aðustos 2008 tarihlerinde Malezya’nýn
Kuala Lumpur kentinde gerçekleþtirilmiþ olup
seminere katýlým saðlanmýþtýr.
• EFDI Yýllýk Genel Kurul Toplantýsý / EFDI –
FDIC “Finansal Entegrasyon ve Güvenlik Aðý”
konulu ortak konferans; 22 – 23 Eylül 2008
tarihlerinde Ýrlanda’nýn Dublin kentinde
gerçekleþtirilmiþ olup toplantý ve konferansa katýlým
saðlanmýþtýr.
• Baþbakanlýk Hazine Müsteþarlýðý’nda 22 Eylül
2008 tarihinde, ülkemiz dýþ finansman ihtiyacýnýn
karþýlanmasý amacýyla Amerikan tahvil piyasasýnda
halka arz suretiyle tahvil ihracý gerçekleþtirilmesini
teminen, Türkiye’deki ekonomik ve politik
geliþmelere iliþkin bilgileri içeren “Prospectus”un,
Amerikan Sermaye Piyasasý Kurulu nezdindeki
kayýt iþleminin yenilenmesi amacýyla güncellenmesi
için düzenlenen “due diligence” toplantýsýna
katýlým saðlanmýþtýr.
garantisi limitinin 20.000 EURO’dan 50.000
EURO’ya çýkarýlmasý yönünde bir karar almýþtýr.
• Aslý Demirgüç-Kunt, Edward J. Kane ve Luc
Laeven’in editörlüðünde “Deposit Insurance
around the World: Issues of Design and
Implementation” adlý bir kitap 18 Aðustos 2008
tarihinde piyasaya çýkmýþtýr. MIT Press yayýnlarýndan
çýkan kitapta dünyadaki mevduat sigorta sistemleri
farklý ve sorgulayýcý bir bakýþ açýsýyla ele alýnýyor.
Kitapta Thorsten Beck, Mocibo K. Camara, Aslý
Demirgüç-Kunt, Kalina Dimitrova, Stephen Haber,
Patrick Honohan, Harry Huizinga, Edward J. Kane,
Baybars Karacaovalý, Randall Kroszner, Luc Laeven,
William Melick, Fernando Montes-Negret ve
Nikolay Nenovsky adlý yazarlara ait bölümler
bulunmakta.
IADI 7. Yýllýk Konferans
ve Genel Kurul Toplantýsý
• IADI 7. Yýllýk Konferans ve Genel Kurul
Toplantýsý 27 – 31 Ekim 2008 tarihlerinde ABD’nin
Arlington / Washington kentinde gerçekleþtirilmiþ
olup toplantý ve konferansa katýlým saðlanmýþtýr.
• IADI Latin Amerika Bölgesel Komitesi
tarafýndan 28 Ekim 2008 tarihinde ABD’nin
Arlington kentinde “Latin Amerika Bölgesinde
Mevduat Sigortacýlýðý Profili” konulu seminer
düzenlenmiþtir.
• Malezya Merkez Bankasý Bank Negara ev
sahipliðinde Ýslami Finansal Hizmetler Kurulu (IFSB)
ve Uluslararasý Finans Enstitüsü (IIF) tarafýndan
ortaklaþa olarak organize edilen “Ýslami Finansal
Sistemin Ýstikrarýnýn ve Esnekliðinin
Güçlendirilmesi” konulu konferans 20 – 21 Kasým
2008 tarihlerinde Malezya’nýn Kuala Lumpur
kentinde gerçekleþtirilmiþ olup konferansa katýlým
saðlanmýþtýr.
• AB Ekonomik ve Finansal Ýþler Konseyi ECOFIN
7 Ekim 2008 tarihinde küresel finans krizine karþý
bir önlem olarak AB üyesi ülkelerdeki mevduat
• Amerika Birleþik Devletlerinde sub-prime
mortgage piyasalarýnda bir süredir yaþanan
çalkantýlarýn tüm dünyadaki finans piyasalarýný
etkiler bir duruma gelmesi üzerine; ülkelerin
finansal piyasalarda güveni saðlamak için attýklarý
adýmlardan biri de mevduat sigorta limitlerini
arttýrmak olmuþtur. Bu çerçevede, mevduat sigorta
limitleri ABD’de 250,000 USD, Ýngiltere’de 50,000
£, Kanada’da 100,000 CAD, AB’de 50,000
EURO’ya yükseltilmiþ, Almanya ve Avustralya ise
mevduata sýnýrsýz garanti uygulamasý getirmiþlerdir.
• Kore Mevduat Sigorta Kurumu KDIC’den
gelen üç kiþilik bir yönetici ekibi 30 Ekim 2008
Perþembe günü TMSF’ye çalýþma ziyaretinde
bulunmuþlardýr. Toplantýda Müflis bankalar ile
temerrüde düþen borçlu kiþi ve þirketlerin
soruþturulmasý, Türk yargýlama ve hukuk sistemi
gibi konular üzerinde durulmuþtur.
Fatih DENÝZ
Strateji Geliþtirme Dairesi
Fon Uzmaný
45
GEZÝ
YEÞÝLÝN HER TONU
UZUNGÖL
Her mevsim ayrý bir güzelliðe bürünen bölgede, son yýllarda kýþ turizmine yönelik
faaliyetler de gerçekleþtiriliyor. Çok yaygýn olmasa da kar motoru ile gezi ve
helikopterli kayak sporu için bölgeyi tercih eden yerli ve yabancý turistler artmaya
baþlamýþ.
Yeþilin her tonunun gülümseyerek size
kucak açtýðý cennetten bir köþedir Uzungöl.
Rize yol ayrýmýndan itibaren 46 kilometrelik
yolu giderken daha önce de gitme imkaný
bulduðum Uzungöl’e ulaþmanýn heyecaný
kaplýyor beni. Trabzon’a 99 kilometre olan
Uzungöl, Trabzon’un Çaykara ilçesine baðlý.
Trabzon havaalanýndan 85 km., Çaykara ilçesine
ise 19 km. uzaklýkta
Karadeniz sahil yolundan ayrýldýktan sonra,
Karadenizin daðýnýk bir þekilde yamaçlara
serpiþtirilmiþ evleri ve yolun kenarýnda
çaðýldayarak akan Solaklý deresi Uzungöle
kadar size eþlik eder.
Vadinin ortasýnda bulunan ve yamaçlardan
düþen kayalarýn Haldizen deresinin önünü
kapatmasýyla oluþmuþ göle, “Uzungöl” adý
verilmiþ, göl de çevresindeki beldeye ismini
vermiþ. Ladin aðaçlarýnýn yeþili göle de renk
vermekte.
Ormanýn kucaðýndaki bu serin beldede her
Yazý ve Fotoðraflar
Ahmet YILMAZ
46
þeyin üstünde size memnuniyet veren
insanlarýnýn samimiyeti ve misafirperverliði.
Temmuz ve Aðustos aylarýnda bile özellikle
geceleri üzerinize bir hýrka almazsanýz
üþüyebilirsiniz.
Karadenizde yeþilin her tonunu görebilmeniz,
yöresel yemeklerini tadabilmeniz, kemençesini
dinleyebilmeniz, horonlarýný seyredebilmeniz
ve keyifli bir tatil geçirebilmeniz için en ideal
konaklama yeri; gölün güneyinde, Haldizan
deresi yanýnda yer alan Ýnan Kardeþler Tesisleri.
34 yýldýr hizmet veren Dursun Ali Amca ile
GEZÝ
çocuklarý Aysel ve Mehmet tarafýndan özveriyle
iþletilen bu tesislerde kendinizi evinizde gibi
hissetmeniz mümkün.
gibi yöresel lezzetleri tatmanýz mümkün.
Akþamlarý ise horon gösterileri ve yöresel canlý
müzik eþliðinde neþenize neþe katabilirsiniz.
1970’li yýllarýn baþýnda Dursun Ali Ýnan’ýn
sýfýrdan baþlayarak, dereden tuttuðu alabalýklarý
kendi oluþturduðu göletlerde yaþatmaya
çalýþarak baþladýðý, yol ve bugünkü imkanlarýn
bulunmadýðý bir dönemde temellerini attýðý
konaklama tesisleri ve alabalýk üretimi bugün
Uzungöl’ün bütün dünyaca tanýnan bir turizm
merkezi olmasýnýn önünü açmýþ.
Karadenizi oldum olasý sevmiþimdir hep.
Buralarýn güzelliklerini fotoðraf karelerinde
ölümsüzleþtirmekten ve baþka insanlara
taþýmaktan her zaman en büyük zevki aldým.
Deniz seviyesinden yaklaþýk 1100 metre
yükseklikte, yeþilin her tonunu barýndýran
ormanlarla kaplý Doðu Karadeniz daðlarýnýn
dik yamaçlarý arasýnda tarifi imkânsýz,
fotoðraflara sýðmayan, dünyada benzerine az
rastlanabilecek türden bir güzellik Uzungöl.
Yöredeki turizmin Uzungöl’ün nüfus yapýsýný
ve kültürel deðerlerini bozan deðil, koruyan
bir yoldan geliþtirilmiþ olmasýný saðlayan en
önemli unsur Dursun Amca’nýn kurduðu
tesislerin herkese örnek teþkil etmesi. Her türlü
konforu ve eþsiz manzarayý birlikte
yaþayabileceðiniz bu tesiste yemeklerin lezzeti
de insanlarýn içtenliði gibi sizi mutlaka
etkileyecektir.
Yörenin özel tadý olan tereyaðýnda piþirilerek
ya da sacda kavrularak sunulan alabalýk baþta
olmak üzere, muhlama, kuymak, sütlaç, kara
lahana sarmasý, turþu kavurmasý, mýsýr ekmeði
Vadinin ortasýnda bulunan ve
yamaçlardan düþen kayalarýn
Haldizen deresinin önünü
kapatmasýyla oluþmuþ göle,
“Uzungöl” adý verilmiþ, göl de
çevresindeki beldeye ismini vermiþ.
Ladin aðaçlarýnýn yeþili göle de
renk vermekte.
Bir de Dursun Amca’nýn peþinde sabahýn
beþinde baþlayan bir yürüyüþe katýlma imkaný
yakalarsanýz, bir yandan Dursun Amcanýn ibret
dolu anýlarý ve bir yandan da güne yeni uyanan
doðanýn güzellikleriyle mest olma imkanýna
kavuþursunuz. Uzungölün yerleþtiði vadiden
baþlayarak yukarýlara doðru týrmandýðýmýz bu
yürüyüþlerde bir çoðu endemik türlerden
oluþan rengarenk çiçekler, aðaçlar ve çeþit çeþit
kelebeklerle iç içe temiz hava ciðerlerimize de
bayram ettiriyor. Orman içinden kuþlarýn
cývýltýlarý ile ilerlerken, eðer biraz da dikkatli
bakarsanýz etrafa, ceylanlarýn ormanýn içindeki
küçük çayýrlýklarda otladýklarýný bile
görebilirsiniz. Tepelere ulaþtýðýnýzda ise vadilere
kurulan bembeyaz bulutlarýn üzerindesiniz
artýk. Önünüzde uzanan pamuk gibi bembeyaz
bulutlarý görünce, içinizden bulutlarýn üzerine
uzanmak geçiyor her zaman.
Uzungöl’ün taþýdýðý doðal deðerleri bütünleyen
en önemli unsur, yöre koþullarýna uygun bir
tarzda yapýlmýþ olan ve kendine özgü bir
47
GEZÝ
mimari stili yansýtan eski ahþap evlerin pek
çoðunun karakteristik yapýlarý bozulmadan
bugüne dek gelebilmiþ olmasýdýr. 1989 yýlýnda
Tabiat Parký ve 2004 yýlýnda Özel Çevre ilan
edilen bölge, özgün yapýlaþmasýnýn ve doðal
çevresinin korunabilmesi amacýyla sit alaný
kapsamýnda.
Uzungöl’ün çevresindeki, Karester, Veli,
Büyükyayla, Küçükyayla, Þekersu, Tabanoz,
Limni, Multat, Durnalý, Karimazira yaylalarý
gerek zengin otlak alanlarý, endemik bitkileri,
kendine özgü çiçek türleri, temiz, bol ve þifalý
su kaynaklarýyla doðal hayvancýlýða, saf süt ve
süt ürünlerine olanak saðlar. Kiralayacaðýnýz
bir ciple çevre yaylalara günübirlik turlar
yapmanýz mümkün ya da çadýrýnýzý yanýnýza
alýp Aygýr veya Balýk Gölünün kenarýnda kamp
yapabilirsiniz. Yaz dönemi Uzungöl’de
bulunursanýz çevredeki yayla þenliklerine
uðramayý da ihmal etmeyin. Yöresel sanatçýlarýn
söylediði kývrak türküler eþliðinde kurulan
horonlarda bir anda kendinize yer bulabilirsiniz.
Her mevsim ayrý bir güzelliðe bürünen bölgede,
son yýllarda kýþ turizmine yönelik faaliyetler de
gerçekleþtiriliyor. Çok yaygýn olmasa da kar
motoru ile gezi ve helikopterli kayak sporu için
bölgeyi tercih eden yerli ve yabancý turistler
artmaya baþlamýþ.
Gölü besleyen derenin kenarýndan Bayburt’a
giden yolda Uzungöle dört kilometre mesafede
Ýnan Kardeþler’e ait bir balýk çiftliði de
bulunuyor. Hüseyin Amcanýn iþlettiði bu balýk
çiftliðinde yaylalardan kopup gelen Haldizan
48
Deresinin köpüklü sularýný seyrederken mutlaka
ýzgarada veya tavada alabalýðýn tadýna bakmalý
üzerine de leziz sütlaçtan tatmalýsýnýz.
Uzungölün insaný her zaman misafirperliðini
göstermeye hazýr. Tabi ki gözü gibi baktýðý
Uzungölün doðallýðýnýn bozulmamasý en büyük
istekleri.
Bir hafta kaldýðýmýz Uzungöl’den ayrýlýrken bizi
uðurlamaya gelen güzel insanlarý geride
býrakmak yüreðimize hüznün gölgesini düþürdü
ve gözlerimin yaþardýðýný hissettim. Uzungöl
her mevsimde güzel ve her ayrýlýk insana erken
ayrýldým hissi veriyor...
TÜRKÝYE’DEKÝ TASARRUF MEVDUATI HESAPLARININ SÝGORTALANMASINA ÝLÝÞKÝN
TEMEL PARAMETRELER
SORULAR ve CEVAPLAR
SÝGORTA VE RÝSK ÝZLEME DAÝRE BAÞKANLIÐI
FAÝZ ORANLARI (%)
30.09.2008
31.12.2007 30.09.2007
Gecelik
16,75
15,75
17,25
Mevduat Faizleri* **17,53
16,86
17,30
TRLIBOR (O/N)
16,74
15,77
17, 22
Kaynak: TCMB / TBB *Sektör Ortalamasý/1 aylýk **30.08.2008
BORSA ENDEKSÝ
Eylül 2008
36.051
28.573
52.318
ÝMKB
Sýnai
Mali
Kaynak: ÝMKB
Aralýk 2007
55.538
40.567
83.822
YATIRIM ARAÇLARININ GETÝRÝLERÝ
Son Deðer
1 ay öncesine
(26.09.2008)
göre (%)
Eylül 2007
54.044
41.341
82.731
1 yýl öncesine
göre (%)
ÝMKB
Dolar
Altýn(YTL/gr)
Altýn (Usd/Ons)
DÝBS Endeksi
36.051
1,2500
34,33
869,30
-9,5
6,1
7,8
3,9
-33,3
4,0
19,7
17,5
(3 aylýk)*
1002,15
1,5
17,6
DÝBS Endeksi
1.024,15
Kaynak: ÝMKB,Reuters
(12 aylýk)*
1,5
16,3
*ÝMKB DIBS performans endeksi
GSMH ve GSYÝH
GSMH (milyar YTL)
GSYIH (Büyüme)*
2008 (2.çeyrek)
240.867
%1,9
2007 (2.çeyrek)
210.061
%4,1
2007
853.636
4,6
Kaynak: TÜÝK *Büyüme oranlarý sabit fiyatlarla ve çeyrek dönemlere aittir.
Avrupa Hesaplamalar Sistemi’ne (ESA95) göre hazýrlanan yeni seri
ÝÞGÜCÜ VERÝLERÝ(%)
Temmuz 2008 Aralýk 2007
Temmuz 2007
Ýstihdam Oraný*
45,2
41,2
45,2
Ýþsizlik Oraný
9,4
10,6
8,8
Kaynak: TÜÝK
*Ýstihdam/15 ve daha yukarý yaþtaki nüfus
Ýmalat Sanayi Kapasite
Kullaným Oraný
Eylül 2008
%79,8
Eylül 2007
%83,2
ÖDEMELER DENGESÝ ÖZET (BÝRÝKÝMLÝ)
(milyon USD)
Aðustos 2008 Aðustos 2007
Cari Ýþlemler Hesabý
-34.838
- 23.737
Dýþ Ticaret Dengesi
-41.632
-29.813
Toplam Ýhracat
97.997
72.618
Toplam Ýthalat
139.629
102.431
Aralýk 2007
%81,1
Aralýk 2007
-37.684
-46.661
115.364
162.025
Ýhracat/Ýthalat
%70,2
%70,9
%71,2
Kaynak: TCMB (Veriler bir sonraki ayýn 2 inci haftasý açýklanmaktadýr.)
BANKACILIK SEKTÖRÜ VERÝLERÝ
ÞUBE ve PERSONEL SAYILARI (Aðustos 2008)
Mevduat
Katýlým
Kalkýnma ve
Bank.
Bank.
Yatýrým Bank.
Banka sayýsý
33
4
13
Yurtiçi Þube
8.343
483
49
Yurtdýþý Þube
50
1
1
Yurtiçi Personel 163.662
10.701
5.383
Yurtdýþý Personel
557
4
3
BÝLANÇO BÜYÜKLÜKLERÝ (Aðustos 2008)
Mevduat
Katýlým
Kalkýnma ve
milyon YTL
Bank.
Bank.
Yatýrým Bank.
Toplam Aktifler
Toplam Krediler
Konut Kredileri
Kredi Kartlarý
Takipteki Alacaklar
Menkul Kýymet
Mevduat/Kat.Fon.
Özkaynak
Toplam Bilanço
Dýþý Ýþlemler
-Gayrinakdi Kredi
ve Yükümlülükler
-Taahhütler
YPNGP*
Türkiye'de hangi bankalar mevduat ve
katýlým fonu sigorta sistemine dahildir?
Toplam
50
8.875
52
179.746
564
Toplam
604.561
318.109
37.305
31.969
10.496
171.044
380.749
69.334
464.233
22.443
16.881
1.650
573
754
23
17.023
3.211
24.308
20.814
10.207
119
172
2.303
10.022
13.713
647.817
345.198
39.119
32.542
11.422
173.371
397.772
82.567
502.255
96.529
17.668
3.920
118.118
367.704
-773
6.640
26
9.793
10
384.137
-737
MEVDUAT VE KATILIM FONU
milyar YTL
Aðustos 2008 Aðustos 2007 Hesap Adedi (milyon)
325,31
MEVDUAT HESABI
380,75
91,6
%36,54
Dth oraný
%34,55
13,38
KATILIM FONU
17,02
1,8
%49,98
Dth oraný
%49,68
338,69
TOPLAM
397,77
93,4
%37,07
Dth oraný
%35,20
milyar YTL
Sigorta kapsamýndaki mevduat
Dth oraný
Sigorta kapsamýndaki katýlým fonu
Dth oraný
TOPLAM
Dth oraný
Haziran Haziran Mudi Adedi*
2008
2007
(milyon)
111,41
%28,7
6,56
%32,6
117,97
%28,9
100,27
%32,6
5,22
%39,9
105,49
%32,9
64.38
1.04
65.42
*Mudiler her bir bankada ayrý ayrý sayýlmýþtýr.
BANKACILIK SEKTÖRÜ SERMAYE YETERLÝLÝK ORANI (%)
%
Aðustos 2008 Aralýk 2007
Aðustos 2007
Mevduat Bankalarý
16,29
17,37
17,06
Katýlým Bankalarý
14,31
16,13
15,97
Kalk. ve Yat.Ban.
62,44
64,74
67,75
Bankacýlýk Sektörü
17,71
18,94
18,67
SÝGORTA PRÝM TAHSÝLATLARI
YTL
Haziran 2008
Mevduat Bankalarý
160.643
Katýlým Bankalarý
9.905
TOPLAM
170.548
2007
567.079
27.898
594.977
Türkiye'de faaliyet gösteren, mevduat ve katýlým fonu
kabulüne yetkili yerli ve yabancý tüm kredi kuruluþlarý
ile merkezi yurt dýþýnda bulunan kredi kuruluþlarýnýn
Türkiye'deki þubelerinde bulunan mevduat ve katýlým
fonlarý sigorta sistemine dahildir.
Haziran 2007
136.670
6.513
143.183
TMSF - Büyükdere Cad. No:143 Esentepe Ýstanbul Tel: (212) 340 22 00 Fak: (212) 288 53 35 www.tmsf.org.tr
Bilgi ve Önerileriniz için: Sigorta ve Risk Ýzleme Dairesi e-mail:[email protected] Tel: (212) 340 10 57
Kurum içinde baþvuru kaynaðý olarak kullanýlmak üzere derlenmiþ bilgilerden oluþur. Resmi baðlayýcýlýðý yoktur.
Tasarruf mevduatý ve katýlým fonuna iliþkin
sigorta primleri kim tarafýndan ödenir?
Tasarruf mevduatý ve katýlým fonuna iliþkin sigorta
primleri ilgili kredi kuruluþu tarafýndan TMSF'ye ödenir.
Bankacýlýk sektörü aktif büyüklüðü Þubat 2008 tarihi itibariyle 594,6 milyar YTL seviyesindedir.
Toplam aktiflerin %50,4’ünü krediler, %29’unu menkul deðerler cüzdaný oluþturmaktadýr.
Toplam mevduat / katýlým fonu büyüklüðü 365,2 milyar YTL seviyesindedir. Mevduat / katýlým fonunun %35,4’ü YP, %64,6’ü TP mevduat / katýlým fonlarýndan oluþmaktadýr.
EYLÜL 2007
1,2009
1,7066
2,4350
*Serbest Piyasa
Aralýk 2007
190.36
204.07
-13.71
35.05
Eylül 2007
141.78
153.96
-12.17
30.60
NOTLAR
ARALIK 2007
1,1689
1,7144
2,3099
KONSOLÝDE BÜTÇE (BÝRÝKÝMLÝ)
(milyar YTL)
Eylül 2008
Gelirler
160.66
Harcamalar
165.48
Bütçe Dengesi
-4.82
Faiz Dýþý Denge
36.52
Kaynak: Maliye Bakanlýðý
Tasarruf mevduatý ve katýlým fonu sigortasý, mevduat
ve katýlým fonu toplamaya yetkili mevduat ve katýlým
bankalarýnýn (kredi kuruluþlarýnýn) Bankacýlýk Düzenleme
ve Denetleme Kurumu tarafýndan faaliyet izinlerinin
kaldýrýlmasý durumunda, mevduat ve katýlým fonu hak
sahiplerinin maruz kalacaðý kayýplarýn devlet veya bu
amaçla kurulmuþ özel bir kurum tarafýndan kýsmen ya
da tamamen ödenmesinin garanti edilmesidir.
Türkiye'de mevduatýn ve katýlým fonlarýnýn
sigortalanmasý yetki ve görevi kamu tüzel kiþiliðini haiz
Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonu'na (TMSF) aittir.
Kaynak: BDDK
DÖVÝZ KURU GELÝÞMELERÝ*
EYLÜL 2008
USD
1,2500
EURO
1,7930
GBP
2,2109
Kaynak: REUTERS
Aralýk 2007
219.2
67.1
286.3
Tasarruf Mevduatý ve Katýlým Fonu sigortasý
nedir?
*Yabancý Para Net Genel Pozisyonu
FÝYATLAR GENEL DÜZEYÝNDEKÝ GELÝÞMELER (%) (Aðustos)
Aylýk 12 aylýk ortalama* Önceki yýlýn ayný ayýna göre
ÜFE
-0,90
11,29
12,49
TÜFE
1,45
9,76
11,13
Kaynak: TÜÝK (Veriler bir sonraki ayýn ilk haftasý açýklanmaktadýr.)
(*Cari ay dahil 12 ay ortalamasýnýn, bir önceki 12 aya oraný)
MERKEZÝ YÖNETÝM BORÇ VERÝLERÝ
(milyon USD)
Eylül 2008
Eylül 2007
Ýç Borç Stoku
216.3
214.4
Dýþ Borç Stoku
70.8
68.9
Toplam
287.1
283.3
Kaynak: Hazine Müsteþarlýðý
Kaynak: BDDK
GENEL EKONOMÝK VERÝLER
Türkiye'de tüm mevduatlar ve katýlým fonlarý
sigorta kapsamýnda mýdýr?
Türkiye'de faaliyet gösteren bir kredi kuruluþunun yurt
içi þubelerinde gerçek kiþiler adýna açýlmýþ olan ve
münhasýran çek keþide edilmesi dýþýnda ticari iþlemlere
konu olmayan Yeni Türk Lirasý, döviz ve kýymetli maden
cinsinden;
a) Tasarruf mevduatý hesaplarýnýn anaparalarý ile bu
hesaplara iliþkin faiz reeskontlarý toplamýnýn,
b) Katýlma hesaplarý birim hesap deðerleri ve özel cari
hesaplarýn,
50 bin YTL'ye (ellibin YTL) kadar olan kýsmý sigorta
kapsamýndadýr.
Yurt dýþýnda yaþayan kiþilerin mevduatlarý
veya katýlým fonlarý sigorta kapsamýnda mýdýr?
Yurt dýþýnda yaþayan yerli ya da yabancý gerçek kiþilere
ait yurt içi þubelerde bulunan tasarruf mevduatý
hesaplarýnýn anaparalarý ile bu hesaplara iliþkin faiz
reeskontlarý toplamý, katýlma hesaplarý birim hesap
deðerleri ve özel cari hesaplarý sigorta kapsamýndadýr.
Türkiye'de faaliyet gösteren kredi
kuruluþlarýnýn yurt dýþý þubelerinde açýlan
mevduat, katýlma ya da özel cari hesaplarý
sigorta kapsamýna dahil midir?
Bir gerçek kiþinin birden fazla bankada hesabý
bulunmakta ise, her bir bankadaki hesap veya
hesaplarýnýn, belirtilen limite kadar olan kýsýmlarý (limitler
her bir banka için ayrý ayrý geçerli olmak üzere) garanti
kapsamýndadýr.
Ticari hesaplar sigorta kapsamýnda mýdýr?
Gerçek veya tüzel kiþiler adýna açýlan ticari iþlemlere
konu olan hesaplar (münhasýran çek keþide edilmesi
hariç) sigorta kapsamýnda deðildir.
Kýyý Bankacýlýðý (Off-Shore) faaliyetinde
bulunan kredi kuruluþlarýnda açýlan hesaplar
sigortaya tabi midir?
Kýyý Bankacýlýðý (Off-Shore) faaliyetinde bulunan kredi
kuruluþlarýnda açýlan hesaplar sigorta kapsamýnda
deðildir.
Türkiye'de faaliyet gösteren mevduat ve
katýlým fonu kabulüne yetkili bulunan kredi
kuruluþlarý, yurt dýþýnda kurulu ortaklýklarý,
baþka banka veya finansal kuruluþlar adýna
Türkiye'de ikamet eden kiþilerden mevduat
veya katýlým fonu kabul edebilirler mi?
Türkiye'de faaliyet gösteren mevduat ve katýlým fonu
kabulüne yetkili bulunan kredi kuruluþlarý yurt dýþýnda
kurulu ortaklýklarý, baþka banka veya finansal kuruluþlar
adýna Türkiye'de ikamet eden kiþilerden mevduat veya
katýlým fonu kabul etmeleri, evrak ya da cüzdan
bulundurmalarý, personel istihdam etmeleri, bu
kuruluþlarýn reklamýný yaptýrmak suretiyle müþterilerini
anýlan kuruluþlara yönlendirmeleri, bu ve benzeri
yöntemler kullanarak yurt dýþýnda kurulu kuruluþlar
adýna mevduat ve katýlým fonu kabul etmeleri yasaktýr..
Mevduat ve katýlým fonu sigortasýna tabi
olmayan diðer hesaplar hangileridir?
5411 sayýlý Bankacýlýk Kanunu'nun 63 üncü maddesinin
üçüncü fýkrasý uyarýnca, 07.11.2006 tarihli ve 26339
sayýlý Resmi Gazete'de yayýnlanan “Sigortaya Tabi
Mevduat ve Katýlým Fonlarý ile Tasarruf Mevduatý
Sigorta Fonunca Tahsil Olunacak Primlere Dair
Yönetmeliðin” 5 inci maddesi uyarýnca;
a) Kredi kuruluþunun hakim ortaklarý ile bunlarýn ana,
baba, eþ ve velayet altýndaki çocuklarýna ait mevduat
ve katýlým fonu ile diðer hesaplar,
b) Kredi kuruluþunun yönetim veya müdürler kurulu
baþkan ve üyeleri, genel müdür ve yardýmcýlarý ile
bunlarýn ana, baba, eþ ve velayet altýndaki çocuklarýna
ait mevduat ve katýlým fonu ile diðer hesaplar,
c) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayýlý Türk Ceza
Kanunu'nun 282 nci maddesindeki suçtan kaynaklanan
malvarlýðý deðerleri kapsamýna giren mevduat ve
katýlým fonu ile diðer hesaplar sigortaya tabi deðildir.
Kredi kuruluþlarý tarafýndan satýþýna aracýlýk
edilen devlet tahvili, hazine bonosu, yatýrým
fonu gibi yatýrým araçlarý sigorta
kapsamýnda mýdýr?
Kredi kuruluþlarý tarafýndan satýþýna aracýlýk edilen
devlet tahvili, hazine bonosu, yatýrým fonu gibi yatýrým
araçlarý TMSF'nin sigorta kapsamýnda deðildir.
Serbest bölgelerde kurulu kredi
kuruluþlarýnda bulunan mevduat, katýlým
ya da özel cari hesaplar sigorta kapsamýnda
mýdýr?
Serbest bölgelerdeki bankacýlýk faaliyetlerinin 5411
sayýlý Bankacýlýk Kanunu kapsamýnda bulunmasýndan
hareketle, kredi kuruluþlarýnýn serbest bölgelerdeki
þubeleri nezdindeki hesaplarý da sigorta kapsamýndadýr.
TMSF tarafýndan bankacýlýk faaliyetine
devam etmekte olan bir kredi
kuruluþundaki mevduat/katýlým fonu ile
ilgili olarak sigorta kapsamýnda ödeme
yapýlýr mý?
TMSF, 5411 sayýlý Kanunun 63 üncü maddesinin
altýncý fýkrasý uyarýnca yalnýzca faaliyet izni kaldýrýlan
kredi kuruluþlarý nezdinde bulunan ve doðruluðu
hiçbir þüpheye yer vermeyecek þekilde kanýtlanan
mevduat ve katýlým fonunun sigorta kapsamýndaki
kýsmýný öder.
B Ý L Ý M S E L
Y A Y I N
O R G A N I
TMSF
yýl:3 sayý:19 Ekim-Kasým-Aralýk 2008
TASARRUF
MEVDUATI SÝGORTA
FONU
KRÝZÝN ÇÖZÜMÜ ANLAMAKTAN GEÇÝYOR
Ahmet ERTÜRK, Sayfa 3’te
FÝNANSAL SÝSTEMÝN
ÝSTÝKRARI ve
REEL KESÝME FON
AKTARIMINDAKÝ ROLÜ
TASARRUF
MEVDUATI SÝGORTA
FONU
Sayfa 6’da
EKONOMÝK
KÜRESELLEÞMENÝN YOL
AÇTIÐI PROBLEMLER:
TEORÝK BÝR BAKIÞ
MEVDUAT
SÝGORTACILIÐINDA
AHLAKÝ TEHLÝKE
Sayfa 14’te
Sayfa 27’de
(MORAL HAZARD)
SORUNU

Benzer belgeler

20 - Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu

20 - Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Prof. Dr. Rýdvan Karluk - Anadolu Üniversitesi, Prof. Dr. Sabri Orman - Ýstanbul Ticaret Üniversitesi, Doç. Dr. Selahattin BEKMEZ Tuna - Ýstanbul Üniversitesi, Dr. Bekir GÖVDERE – Süleyman Demirel ...

Detaylı

dünya mevduat sigortacıları istanbul`da buluştu

dünya mevduat sigortacıları istanbul`da buluştu Tasarruf Mevduatý ve Katýlým Fonu sigortasý nedir?

Detaylı

KATILIM BANKACILIĞINDA MEVDUAT SİGORTA SİSTEMİ ve

KATILIM BANKACILIĞINDA MEVDUAT SİGORTA SİSTEMİ ve Tasarruf Mevduatý ve Katýlým Fonu sigortasý nedir?

Detaylı

23 - Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu

23 - Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Tasarruf Mevduatý ve Katýlým Fonu sigortasý nedir?

Detaylı

avrupa mevduat sigortacıları forumu 2007

avrupa mevduat sigortacıları forumu 2007 Prof. Dr. Rýdvan Karluk - Anadolu Üniversitesi, Prof. Dr. Sabri Orman - Ýstanbul Ticaret Üniversitesi, Doç. Dr. Selahattin BEKMEZ Tuna - Ýstanbul Üniversitesi, Dr. Bekir GÖVDERE – Süleyman Demirel ...

Detaylı

global krizin risk yönetimi perspektifinden değerlendirilmesi

global krizin risk yönetimi perspektifinden değerlendirilmesi Tasarruf Mevduatý ve Katýlým Fonu sigortasý nedir?

Detaylı